III. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi (TLÇK) Bildiriler Kitabı [3. Cilt]

Page 189

III. Türkiye Lisansüstü Çalışmaları Kongresi - Bildiriler Kitabı II

ilişkisini öngörmüş ve dildeki sözcüklerin anlamlarının dünyadaki karşılıkları olan yalın nesneler olduğu görüşünü savunmuştur. Onun “durum-olgu” olarak adlandırdığı nesneler arası ilişkiler ise dilde aynı yapıyı temsil eden tümceler ile gösterilmektedir. Wittgenstein, sonraları bu düşüncesinin yanlışlığını, ikinci dönem felsefesinin görüşlerinin yer aldığı Felsefi Soruşturmalar’da ortaya koymuş ve gündelik dilci yaklaşımını; “kullanım olarak anlam” görüşünü savunmuştur. Onun ikinci dönem görüşüne göre, dilsel ifadelerin anlamları artık onun yerini tuttuğu nesne ya da durum değil, o ifadenin bir dil oyunu içindeki kullanımıdır (Hadot, 2011, s. 63-76). Bu başlık altında onun ikinci dönem felsefesindeki dil-anlam anlayışı ele alınmaya çalışılacaktır. Wittgenstein öncelikle dil öğrenmenin nesnelere ad vermekten ibaret olmadığının altını çizer (Wittgenstein, 1998, Fragman 26). Bu düşüncesiyle dilin tam manasıyla yaşanılan hayattaki nesnelere karşılık gelmediğini söylemek istemez, bilakis dil içindeki sözcükler bu nesnelere karşılık gelmekle beraber onları aşan bir duruma sahiptirler. Bir sözcük bir bağlamda, bir nesnedeki anlamı taşımakla beraber başka bir bağlamda başka bir anlamı da taşıyabilme potansiyeline sahiptir. Başka bir deyişle dil öğrenmek nesnelere; insanlara, şekillere, renklere, ağrılara, ruh durumlarına vb. salt ad vermekten öte bir şeydir. Wittgenstein, “adlandırma teorisi” üzerinden şekillenen dil anlayışındaki şu önermeleri sorunlu bulmaktadır: “Biz şeyleri adlandırır sonra da onlar hakkında konuşuruz: konuşmada onlara başvururuz (Wittgenstein, 1998, Fragman 27).” Wittgenstein, konuşmanın kendisini bu şekilde görmez. O, konuşma eyleminin daha karmaşık bir durum arz ettiğini savlar. Konuşma eyleminin salt adlandırma edimiyle yapılmadığını, “bir şey hakkında konuşma” denilen şeyin, yalnızca tek bir şey varmış gibi meydana gelmediğini iddia eder. Bu görüşünü desteklemek amacıyla -farklı işlevleri olmakla beraber- “Yalnızca ünlemleri düşünün” der ve bizleri şu vermiş olduğu örnekleri düşünmeye sevk eder: Su! Defol! Aaa! İmdat! Güzel! Hayır!

Vermiş olduğu bu örneklerin akabinde hemen şu soruyu sorar: “Hâlâ bu sözcüklere “nesnelerin adları” deme eğiliminde misiniz? (Wittgenstein, 1998, Fragman 27)”. Böylelikle Wittgenstein dilin kendisini, “içerisinde sözcükler bulunan, bu sözcüklerin her birinin de gelmiş olduğu bir anlamı olan ve bu anlamların da “birebir” nesneleri gösterdiği” şeklindeki görüşün karşısındadır. Filozofa göre dil, kendi içinde birçok dili (dil-oyununu) kapsamakta ve dilin sözcükleri, bağlama ve kullanılan alana göre değişik anlamlar kazanmaktadır. Bu duruma Felsefi Soruşturmalar kitabında şöyle değinir: “Dil ile dilin örüldüğü eylemlerden oluşan bütüne de “dil-oyunu” diyeceğim (Wittgenstein, 1998, Fragman 7)”.

188


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.