- 1 14 balığı içinden bir kısmını alıp bir eser yazarken hadiselerin ancak <lipib ve <en mühim> !erini ele alacak, diğerlerini ikinci ve üçüncü derecede mühin ve az ttipik> diye kenara atacaktır. işte bu (tipib ve «en mühim, !eri ayırırken ekseriya hislerinin , itiyatlarının, bilgi ve ihata seviyesinin esiri olmaktadır. Bunu biz yukarıda (§ 1 2, 25) da zikretmiştik. Tarihin mevzuu tabii ilimlerin mevzuları gibi otlar, ağaç lar, taşlar değildir : onun mevzuu canlı ve muhtelif temayüllere ve his lere malik insan kütleleridir. Türlü his ve temayüllere malik bir insan camiasına mensup olan tarihçi, ayni derecede türlü his ve temayüllere tabi kalan diğer insan kütlelerinin, kendi camiasının dostu yahut düş manı olan diğer camiaların kayatına ve fikirlerine ait hükümler vere cektir ; hadiseleri sebeb ve müsebbeb olmak bakımından tetkik ede cek ve müessir olan amillerin ehemmiyetini tayin edecektir. Halbuki tarih, zamanımızda umumiyetle dünyadaki hayat mücadelelerine dair biribirine zıd görüşlerin mübareze sahası yapılmıştır. Tarihçi, ya bun lardan birine mensuptur, yahut menşup değilse bile, bu gibi muhtelif cereyanlara mensup olan diğer müeJ liflerin eserlerini, ayr ı tarihi hadi selere ait monografilerini gözönünde- uulundurmak mecburiyetindedir. Böylece, kendi hesabına tarafsız olsa dahi; başkaları onu aldata ve yanlışlığa sevkedebilirler. Bütün bunlar nazarı itibara alınırsa, insanların tarafsızlığının nisbi (relativ) olduğu meydana çıkar. Zaten insanın hadiselere k ıymet biç mek hususunda daima işine yarayacak sabit ve m üstakar bir mi'yarı yoktur. <Ebebi hakikatler> denilen ş eyler de her cemiyetin, her zama nın, hatta bir cemiyet içindeki muhteli f gurupların ve şahısların telak kilerine göre başka başka ş ekiller alıyor. Milletlerin kültür seviyeleri, kültür v e mezhep hususiyetleri bazan onların bütün tarihi eserlerine koyu b i r tarafgirlik şekli verir. Mesela hristiyanlıktan önceki Cerman tarihine dair kaynaklar bütün sair mil letleri değersiz telakki eden dar bir m i lli mahdudiyet ruhunu taşımak tadır. Müslümanlıktan önceki Türk ve Moğol tarihine dair milli eser ler de böyledir. Mesela Ma n golu n niuça Topça'an Cengiz'i n mensup olduğu ve ona tabi Moğol ve Türk zümrelerinden başka bütün kavim leri h içe sayarak zikreder. Mahmud Kaşgari'de <Tat v e Tavgaç> !ara dai r naklolunan ata s özleri ve şiir parçaları da bu ruhu taşır. lslam mezhepleri arasında şi'a mezhebine mensup tarihçilerin islam tarihine dair yazdıkları eserlerin hemen hepsi tarihi kendi mezheplerine uydu rarak değiştiren bir koyu taassup ruhunu taşır (misal olarak M u h a m rn e d T a q i X a n S i p ı h r 'in 14 cildlik Niişix ut-tauiirlx ki-