tarafından İbn-Haldun’a dair 1922’de yazılan bir eserde de Atatürk’ün yaptığı gibi takdirle zikredilmiş imiş. Nasıl ki İbnHaldun’un "Mukaddime" sinin en mükemmel İngilizce tercü me ve izahlarını 1961 de neşreden Amerikalı Prof. Fr. Rosenthal dahi benim Îbn-Haldun’a ait bu mütalâalarıma temas etmiştir. On dördüncü yüzyılda tarih felsefesi ve içtimaiyat ile meşgul âlimlerin yalnız Akdeniz ve İspanya sahasında yetişen İbn-Haldun gibi Garplı İslâm âlimlerine mahsus kalmadığmı, bu fikrin aynı Temür zamanında Semerkand’e gelmiş olduğu nu 1913 kışın Buhara kütüphanelerindeki yazma eserleri tet kik ederken öğrenmiştim. Bu eser İbn-Haldun’un çağdaşı oU duğu halde onu görmeden ayni felsefî fikirlere vasıl olan Şems İcî’nin eseri idi. Temür zamanında ve onun emriyle tarih fel sefesine ve Türk kanun ve devlet idare sistemlerine tahsis edilerek yazılan ve Tem ür’e takdim olunan ’Tuhfa" ismindeki bu büyük eseri ben ancak İstanbul’a geldikten sonra, Yenicami kütüphanesinde buldum. "Şeriat" yerine "Yasa"ya ve "din" karşısında "riyazi ilimlerin neticelerine" ön verilmek gerek tiğinden bahseden bu eserden bu sohbet esnasında Atatürk’e de bahsetmiştim, o da "Yaman bir Türk bu Temür" dedi. Müteakiben ben bu eseri 1951’de İstanbul’da toplanan XXII. Beynelmilel Müsteşrikler Kongresine arzettim.
170