- Revir değil mi burası? Ömer, koluna girip ranzasına getirdi ihtiyarı. - Burası revir değil, dedi. Koğuş. - Ne? Koğuş mu dediniz? - Evet. Koğuş dedim. - Ne koğuşu? - Hırsız. Yüzünün kanı bir anda çekildi ihtiyarın. Sapsan kesildi. Ve aynı anda sağ elini kalbine götürüp, ovma ya başladı. Fenalık mı geçiriyordu acaba? Bu gibi durumlarla sık sık karşılaştığı için, yapıla caklar konusunda az-çok tecrübe sahibiydi Ömer. He men başının altına bir yastık çekip uzanmasını sağla dı. Ayakkaplannı çıkardı. Gömlek düğmelerinden bir kaçını açtı. Kemerini gevşetti. Üzerine bir battaniye çekti. - İyi misiniz? - İyiyim, iyiyim, dedi ihtiyar güçlükle. Biraz çarpıntım var. Fena bir haber alınca hep böyle oluyorum. Kalbim çarpmağa başlıyor, tansiyonum yükseliyor. Başına bir ağrı yapışıyor. Yaşlılık işte . . Ömer teselliye çalıştı ihtiyarı: İhtiyar, iki elini yüzüne koyup, gözpınarlannda bi riken yaşlan silerken mırıldandı: - Buralara düşecek adam mıydım ben? Çoluk ço cuğun yüzüne nasıl bakarım? Torunlara, gelinlere ne derim? Bu yaştan sonra... Hırsızlar arasında . . . İhtiyar gaf yaptığının farkına varmıştı. Yavaş ya vaş elini yüzünden çekip doğruldu. Üşüyen omuzları na bir battaniye alıp, sırtını ranza tahtalarına yasladı: 120