Belki kolaylaştırabilir bile. İşin ve vaziyetin neresinde bulunduklan nı görmelerine yardım eder. Banş şartlarının birer birer tahliline gi rişmezden evvel Sevr Antlaşması'ndan bugüne kadar cereyan eden siyasi hadiselerin bir panoramasını çizeceğiz. Bunun daha sonra ya pacağımız eleştirilerin kolaylıkla anlaşılmasına tesiri olacaktır. Malumdur ki, devletler milletlerarası hukukla ifadesi mümkün olmayan Sevr Antlaşması'nı 1 9 1 9 yılında yazdıktan sonra bunu Türk milletine imzalattırmanın mümkün olmadığını gördüler. Memleketimizin hukuku esasiyesine göre başlı başına bir mana ifa de etmeyen ve camiamızı temsil etmek hakkına sahip olmayan sa rayı elde ettiler. Türkiye'nin idam kararını bu vasıta ile tasdik ve tat bik ettirmek istediler. Sarayın imzasını almaya muvaffak oldular. Hatta halife namını taşıyan adama bir fetva çıkarttılar ve bu fetva ya Türkiye halkını bütün vicdaniyatın, bütün hukukiyatın idraki hi lafına öldürmek ve Türk tarihini kapamak isteyenlere karşı yürüyen memleketin öz evladının katli vaciptir diye yazdırdılar. İslam dini, tarihinin hiçbir safhasında halife eliyle bu kadar aşağılanmadı. Hi lafete de sahip olan saray İslamın ve Türklüğün son ümidi, son da yanağı olan bu sevgili ve mübarek memleketi düşmana teslim et mek, esir kılmak istedi. İslamın saadetini temin maksadıyla neşre dilmiş olan bir dini, halife İslamın aleyhine kullandı. Bu büyük ve siyah günahı din tarihi derin bir matem içinde titreyerek kaydetti. ***
Sevr Antlaşması ihtiva etmekte olduğu şartlarla ve onu imza edenlerin sıfat ve salahiyetleri bakımlarından devletler hukuku, te mel haklar ve Kanunu Esasiye'mizle bağdaştınlamazdı. Zira bütün Harbi Umumi içinde İtilaf devletlerinin savunuculuğunu ve koru yuculuğunu daima ve ısrarla iddia ettikleri mi/letlerarası hukuk
esaslarına uygun bir antlaşma yapabilmek için akitlerden birinin
1 04