MiLLi ROM.AN
-------
gelmişler, yemişler, içmişler, giderlerken kaymakam Ahmet ağa nın
gözünden çok sevdiği kısrağını istemiş. Ahmiet ağa demiş ki : -
Onu canım gibi severim. Ondan gayri ne istersen al. Fakat
ona ilişme ! Bu lafa kaymakam içerlemiş, mim koymuş.
Ondan
sonra
iki taraf işi inada bindirdiler. Tepişmiye başladılar. Kaymakam Ahmet ağanın zayıf bir tarafını yakalamak gözledi. ,Nihayet malmüdürlüğüne bir takıntısı ve hemen sanki başka malı, mülkü yokmuş
için
olduğunu sezdi
gibi adam yollayıp
lasrağına haciz koydurdu. HaCizciler geldikleri zaman Ahmet ağa işi anlanuştı. Borcunu para olarak vermek istedi. Kabul etmediler. Artık günü geçmiştir dediler, Ahmet ağanın o gözü gibi sevdiği kısrağını gözünün önün de yularından tutup çeke çeke götürdüler. O günden sonra Ahmet ağanın aklına zorluk geldi. Günlerce yalnız başına kırlarda dolaştı. Yemedi, içmedi. İşini, gücünü bıraktı. Kalan malı, mülkü de zebilziyan oldu. O gün bu gün böyle yarım akılla gezer, dolaşır işte ! Ve jandarmayı işaret ederek ilave etti : - Sizi de yanınızda jandarma ile görünce eski hük11met
me
murları sandı. Bu acıklı macera o kader içim&.ze işledi ki ... Hele Feriha Hanımın gözleri yumuklandı. - Yazık, yazık ! Diye içini çekti... Yanın akıllı ihtiyar şimdi uzakta sopasına dayanmış, kurşun gibi gözlerle bizi seyrediyordu. Muhtar ona doğru seslenerek bizim niçin geldiğimizi, hük\1met memuru olmadığımızı söyledi. O, hiç kımıldamadan, ürkek balaşlarile bizi süzdü.. Sonra du dağını büktü : - Kısrağı getirmişler mi, ondan haber ver!. Zavallı ihtiyar ! O mütemadiyen alan, emen ve yiyen saltanat hük11meti, kirrıbilir senin gibi kaç Türk yiğitinin ocağını söndür
müş,
aklını bozdurmuştur.