pek Jolbars bir sağda, bir solda onlara eşlik ediyor; dili bir karış dışarı sarkmış, gidenlere aldırmazmış gibi görünerek koşuyor, koşuyordu . . . Malakumdıçap sel yatağından çıktıktan sonra ilk engelle burun buruna geldiler: Önlerinde dikenli tellerden örülmüş uzun bir çit vardı. En önde giden Yedigey telleri görür gör mez olduğu yerde çakıldı kaldı. Bu da nesi? Ayaklarını özen gilere basıp yükseldi, Boranlı Karanar'ın tepesinden sağına baktı : çit; soluna baktı : gene çit. Göz alabildiğine uzanan dikenli teller, her beş metrede bir toprağa gömülü, dört kö şe beton direklere birkaç sıra çakılmış olarak, geçit vermez bir engel görünümüyle bozkırı dere-tepe aşıp gidiyordu. Öy lesine sağlam, öylesine sarsılmaz bir görünüşü varkı ki! . . Nerede başlayıp, nerede bittiği de belli değildi. Belki de hiçbir yerde bitmiyordu. Bundan öteye geçit yoktu. Şimdi ne yapacaklar, yolculuğu nasıl sürdürecekler, gidecekleri ye re nasıl varacaklardı? Yedigey bunları düşünürken arkadaki araçlar da dur du. önce Sabitcan aşağı atladı, onun ardından Uzun Edilbay. Sabitcan çite doğru elini salladı. - Bu da nesi? Yoksa yanlış mı geldtk? diye sordu Ye digey'e. - Niçin yanlış gelelim, canım? Ben bilmiyor muyum? Ancak karşımıza bu Tanrı'nın cezası dikenli teller çıktı. - Daha önce yok muydu bunlar? - Yoktu ya . . . - Peki, şimdi n e yapacağız? Nasıl gideeeğiz gömütlüğe? Yedigey karşılık vermedi. Ne yapacaklarını kendisi de bilmiyordu. Sabitcan traktörden başını uzatmış bakan Kalı bek'e bağırdı : - Hey, durdursana aracı ! Ne takırdayıp duruyorsun? Traktör sustu, arkasından yol kazma makinesi de dur du. Ortalık sessizleşti, sepsessiz oldu. Boranlı Yedigey deve sinin üstünde somurtup oturuyor, Sabitcan ile uzun Edilbay onun yanında dineliyorlar, araç sürücüleri Kalıbek ile Jumagali kıpırdamadan yerlerinde duruyorlar, rahmetli Ka zangap ak keçeye sarılmı ş olarak vagonda yatıyor, ayyaş gü veyi ise yanında sessizce bekliyordu. Bu fırsattan yararla nan Jolbars traktörün tekerine yanaştı, arka ayaklarından birini havaya dikip durdu. 293