ULUGBEY'İN HAZİNESİ ! 73
hile yolu bulmuştur. Böyle giderse hepimiz mahvoluruz, velinimet. - Başkente dönersek oraya saldırmaz mı? - Başkent sağlam. Gerekirse kale yanında savaşırız. Allah ' ın inayetiyle galip gelirsek, fevkalade bir şey olur. Yeni lirsek, kaleye sığınır, kapıları kapatırız, devletpenah. . Mirza Uluğbey, kaş altından şeyhülislama baktı. Şey hülislam, Hüseyin Bahadır'ın sözleri makul manasında ba şııu eğdi. Şehzade Abdulaziz ise elini kaldırıp: - Makul bir görüş, - dedi mırıltılı bir sesle. Mirza Uluğbey içinden '"Ağabeyinden korkuyor! " diye geçirdi. Kafasında birbirine zıt fikirler oynaşıyor, fakat bu fikirler kibrit alevi gibi yanıp yanıp sönüyordu. Yaverine bakarak el salladı: - Peki, askere bildir geri dönüyoruz ! B aba Hüseyin, miğferini dogrultup, eline göğsüne ko yarak dışarı çıktı. Arkasından şeyhülislam ayağa kalkıp gitti. Şehzade ise yüzüstü uzandı. Bunu gören Mirza Uluğ bey , içi burkulup dışarı çıktı. Şafak atmak üzere olmasına rağmen gökyüzünde hata yıldızlar ışıl ışıl yanıyordu. Gece boyu alev alev y anan ateşler sönmeye başlamış, askerler sanki karanlıkta gizlenmiş gibiydi. Alaca karanlıkta çadır lar gölge gibi görünüyor, dağ yamacında otlayıp duran at lar, develer ve katırlar göze çarpıyor, hazan kişneme sesle ri, deve homurtuları uzaktan yankılanarak kulağa çalını yordu . Mirza Uluğbey, kollarını göğsüne çaprazlayarak, gökyüzüne dikildi kaldı. Yıldızlar . . Ah yıldızlar ! . . E l l i yıl onlarla yattı kalktı. Geceleri geç saatlere kadar her bir yıldızın hareketlerini gözlerdi. Fakat heyhat ! Kırk yıl boyunca yıldızların, kaina tın sırlarını öğrendi de, yeryüzünün, insanların sırrını öğre nemedi. Uzayın sırlarını öğrensem, insanlığın ve yeryüzü nün sırlarını da öğrenmiş olurum der dururdu. Yok, yan ıl mıştı ! Elini uzatıp yıldızların sır perdesini araladı da, in-