ULUGBEY'İN HAZİNESİ / 41 9
Eşikte donup kalan Ali Kuşçu, Salahaddin Zergerin "Şair Kalender mi?" diyen sesiyle daldığı hayalden ayrıldı. Eliyle alnını tutarak çocuklar gibi hüngür hüngür ağlamaya başlayan ihtiyar kadın, ayağa kalkıp gitmek istedi. Fakat, gözlerinden dökülen yaşlarla şaşkın şaşkın ayakta dikilip kalmış, kimseyi gözü görmez olmuştu . - B u lafı nerden duydun kadın? Ben hacı Salahaddin Zerger, bahçemin gülünü, sevgili torunumu, biricik yavru mu, gözümün nurunu o geda ile bir yere mi defnedeceğim? Sen ne dediğinin farkında mısın, kadın? - Gözümün çırası, - dedi yaşlı kadın ağlayarak. - Gö zümün çırasının isteği buydu .. - Yeter! B iricik torunwnun başına tebelleş olan o di lenci, hem kendi başını yedi, hem torunumun ! . Salahaddin Zerger henüz sözünü tamamlamamıştı ki, Mevlana Muhiddin zincirlerini şıngırdatarak kapıya dikil di . . Sırtındaki boz gömleğinin yakası boydan boya yırtıl mış, çelimsiz bedeni tir tir titriyordu. Saç sakalı yumak yu mak olmuştu. Kapıda dikilip: - Düğün mü? - dedi başını hoş bir eda ile sallayarak. Burada düğün varmış da fakiri çağırmıyorsunuz ha? Mevlana Muhiddin, kaşını gözünü oynatarak, bir Ali Kuşçu ' ya, bir yerde donup kalan kişilere baktı. Sonra ileri de saçları saçılmış vaziyette y atan B anu 'ya gözü ilişti. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra yüzündeki ifade nin önce endişeye, arkasından paniğe dönüştüğü görüldü. Tekrar bir Ali Kuşçu 'ya, bir yerde ölü gibi cansız oturan babasına baktıktan sonra müthiş bir feryatla: - Kızım ! - diye haykırdı. Bu haykırış, sanki çelimsiz vücudunu yarıp dışarı fırlayan bir feryat gibi takadaki bir yığın ziynet ve altın bakraçları, tavandaki kandili adeta titretti. - Kızım ! Bi tanem ! - Mevlana Muhiddin, zincir vu rulmuş kollarını yayarak, öne atıldı, fakat ayakları kapının