Kara Fanzin No.24

Page 1

EKÄ°M 2020 ARALIK 2020 No.22 No.24


KİMİZ BİZ? 2012 yılında TEDÜ’ye farklı bir renk olalım diye Kültür Sanat Topluluğu’nu oluşturduk. 2016 yılına kadar birlikte gezdik tozduk, sergiler açtık, çeşitli sanat etkinliklerine ev sahipliği yaptık, etkinlikler düzenledik ve aşırı eğlenip aşırı doyurduk ruhumuzu. Fark ettik bunlar bize yetmemeye başladı ve yaptıklarımızı, deneyimlediklerimizi paylaşmak istedik. 2016 yılının başlarında üret-paylaş platformunu kurduk ve 2016 yılının Kasım ayında üret-paylaş platformundan beslenen Kara Fanzin’i yayın hayatına başlattık. Özetle biz, TEDÜ Kültür Sanat Topluluğu’nun bir araya getirdiği yetinmez gençleriz.

Yazılarınızın, çizimlerininizin ve çektiğiniz fotoğrafların Kara Fanzin için şahane bir içerik kayanğı olduğunu biliyor muydunuz? O halde içeriklerinizi tedukultursanat@gmail.com adresine bekliyoruz!!! içeriklerinizi yazılar için tercihen Word ya da pdf, görseller için ipg, png ya da pdf olarak gönderebilirsiniz.

KAPAK FOTOĞRAFI: GİZEM CEBECİ

2


İÇERİK ŞİİR Sıla ÇELİK / Metehan TOK / Burcu GÜREL

EDEBİYAT Cansu Pelin ALTINTAŞ / İpek AKSOY ILLUSTRASYON Woody FOTOĞRAF Buse ZENGİN / Sema Nur YAPRAK / Enise Şule ARISOY / Didem AYDOĞAN / İrem Nur TUMAY / Buket Berfin BOLAT / Beste SAĞLAM / Gizem CEBECİ

3


GÜL KOKULU AMİNLER

Bir oda Feryat figan hâlde okunan dualar Eşlik ediyor avuç dolusu aminler Yüreğe inançla hitap eden metinler okunuyor Kutsal kitaptan Tespihler çekiliyor iç çeke çeke Elhamdülillah, Elhamdülillah Vakit yaklaştıkça artan fısıltılı dudaklar Gül kokulu aminler dileyip Uğurluyorlar ölümü Göme göme acılarını toprağa Sıla Çelik

4


Sema Nur Yaprak

“bazı yollar vardır çatışır, bazı yollar vardır çakışır.”

5


VİCDAN AĞACI Bizim buralarda bir zeytin ağacı efsanesi vardır. Bütün halk tarafından lanetli olduğuna inanılan bu ağaç, belki de bizim köyün en yaşlı ve en büyük ağacıdır. Bulunduğu zeytinlik arazisinde otlatılan tüm hayvanlar bile bu ağacın yanına yaklaşmaktan çekinir, yapraklarını yemek için çabalamazlar. Keçiler koyunlar zeytin yaprağı yer mi demeyin, bizim buralarda bayılırlar. İnanılana göre, eski zamanlarda insanlar bu ağaca gider, işlediği günahlarını, tüm dertlerini anlatır ve bu ağacın onların her bir derdine deva olduğunu, hatta tüm günahlarının bile silindiğini düşünürlermiş. Çocukluğumun geçtiği sokaklarda dolaşıp dururdu bu hikayeler, bizden yaşça büyük olan çocuklar “o cebinizdeki misketleri vermezseniz sizi yakalayıp ağaca götürürüz haaa veletler” diyerek bizi korkuturlardı. Eski insanlar neden bu ağaca böylesine bir anlam yüklemişler hiçbir zaman anlamamıştım. Belki de insanların her zaman bir şeye inanma ihtiyaçları vardı, eskiden kutsal olduğuna, şimdi de lanetli olduğuna… Üniversiteyi bitirdikten sonra ardımda bıraktığım bu köye bir daha asla dönmeyeceğimi düşünmüştüm. Köyler her zaman biz gençler tarafından geri dönülecek bir yer olarak görülmemiştir, büyük şehrin yeri tabii ki bir başkadır. Fakat yıllar içerisinde her şey değişti, insanların talepleri yön değiştirdi. Ekmekler glütensiz, yumurtalar organik, besinlerin adı kalori… Böylece şehirlerden köye geri kaçış başladı. Benim de köyüme ziyaretim bu sayede oldu. Üniversite arkadaşlarımla birlikte bizim köyün yolunu tuttuk. “Yahu Deniz, sizin köye neden zeytinlik köyü diyorlar? Yolda bir tane bile zeytin ağacı görmedim” “Zeytinlikler dağın arka tarafında kalıyor, gerçi pek de zeytin ağacı olduğu söylenemez dediğin gibi, yıllar içerisinde hepsi kurudu, topraklar çok bereketsiz. Bizim buralarda bir efsane vardı, sanırım ondan alıyor adını.” “Hadi yaa, neymiş bu efsane anlat bakayım bize” Ya şimdi ne anlatayım ben bu kıza. Bize de hep yarım yamalak anlatıldı, belki de bu efsaneyi en ayrıntılı şekilde bizim köyden yıllar önce taşınmış Mustafa Amca’dan öğrenebilirdim. Ve böylece bizimkileri köyün az ilerisinde oturan Mustafa Amcaya götürmeye karar verdim. Bize de bir macera çıktı işte.

6


Evinin küçücük penceresinden içeri baktığımızda, Mustafa Amca’yı sobasının üzerine kestaneleri koyar vaziyette gördük. Televizyonun sesini uzaktan bile duyabiliyorduk, tarlada tüm günün yorgunluğu ardından keyif yapmak istercesine bir hali vardı. Gözlerinin içindeki o ışığın hala var olduğunu daha kapıdan girmeden anladım. Hiç değişmemişti Mustafa Amcam. Beni gördüğü an çocuğuna sarılır gibi sarıldı, böyle kalabalık geldiğime de bir o kadar mutlu oldu. Sedirin üzerindeki örtüler kim bilir kaç yıllıktı… Eşinin ölümünden sonra, sanki kokusu bile evden gitmesin diye hiçbir şeyi değiştirmemişti. Eşinin tozlu raflardaki resimleri hala yerinde duruyordu. Köyün ne çok değiştiğini, arazilere gelen otel tekliflerini anlattı bize. Bir süre de havadan sudan konuştuktan sonra bizim zeytin ağacı efsanesini sordum Mustafa Amcaya. Hepimiz içimizi ısıtan sobanın önünde, yerde bağdaş kurmuş bir şekilde bu uzun hikayeyi dinlemeye başladık… “Ah benim canım oğlum… bunu anlatmamı uzun süredir isteyen kimse olmamıştı. Şöyle eskilere gidelim, en başından anlatayım size bu hikayeyi. Eskiden bu köyde yaşayan insanlar ne zaman sıkıntıda olsalar bu zeytin ağacına gidermiş. Tabii o zamanlar vicdan ağacı derlermiş bu ağaca. Dertler biiir bir anlatılırmış… Bu ağaca giderken sıkıntı içerisinde gözüken her bir insanın dönüşte yüzünde güller açarmış. İnsanlar bu dertlerinin nasıl oluyor da çözüldüğünü hiç anlamamış, çözülüyormuş işte. Bu ağaca gitme alışkanlığı yayıla yayıla köy daha mutlu insanların olduğu bir yer haline gelmiş. Peki böylesine her derde deva bu ağacın şu an lanetli görülmesinin sebebi nedir? Ona da geleceğim… Sizce ilahi bir gücü mü vardı bu ağacın? Hayır evladım… İnsanların yargılanmadan dinlenilmeye ihtiyacı vardı. Dertlerin çözümü kelimelerin içinde saklıydı. Akıl doktoru mu vardı eski zamanlarda, pehh…İçini dökebileceği kimseyi bulamayanlar giderdi bu ağaca. Her bir insan, kendisini açıklamaya izin verecek bir dinleyiciyi hak eder. Böyle ön yargısız bir şekilde dinleyebilecek birini bulamayan herkes, işte bu ağaca koşardı. Yıllar içerisinde ünü yayıldı, başka köylerden, başka şehirlerden geldi insanlar. Fakat niyetler de değişti, bu ağaca gittikleri zaman içini dökmekten fazlasını yapmaya başladılar. Gün içerisinde kızdıkları her şeyi içlerine atıyor sonrasında bu ağaçtan çıkarıyorlardı. Gövdesini çizdiler, dallarını intikam alırcasına deli gibi kestiler… 7


Sinirlerinin hepsini bu ağaçtan çıkardı insanlar. İnsan değildi ya sonuçta, ağlamazdı, kızmazdı bu ağaç. Uzun süre bu şekilde devam etti, bir süre sonra kimsenin derdine deva olmamaya başladı bu zeytin ağacı. En sonunda öyle bir hale geldi ki…Köydeki tüm ağaçlar kurudu, yağmurlar durdu, çiçekler soldu. Anladılar ki insanoğlu sömürmeye meyilliydi, işte o zaman köyün bilgeleri bir karar verdi. Öyle bir hikaye atacaklardı ki ortaya, insanlar artık doğaya zarar vermeyecekti. Lanetli dediler, yanına yaklaşan herkese kötü şans getirecek dediler. Böylece insanlar bir şeye daha inandı işte. Öyle yavrum… yıllardan beri düzelmesini bekliyoruz bu toprakların. Doğayı çok üzdük, ne zaman bizi affedecek bilmiyoruz. Sanırım artık o bize içini döküyor...” Cansu Pelin Altıntaş

8


Enise Şule Arısoy

9


YAŞAMAK Hiç eksilmemeli martılar gökyüzünde Uçmamalı da ama özgürce Hiç unutulmamalı anılar birdenbire Ancak kaybolmamalı da geçmişte Hiç sevişmemeli insan insiyakiyle Sevmemeli de insaniyetle Hiç kaymamalı yıldızlar başlarımızın üzerinden Eksilmemeliler de gecelerimizden Hiç utanmamalı bir çocuk soru sorarken Utanmamalı hiç insan, bir çocuğun sorusunu cevaplarken Hiç gülmemeli güzel kadınlar dişlerini göstermeden Ancak üzülmemeli de hiçbir insan yaşamıyorken Hiç okumamalı insanlar şiirleri Boş da durmamalı ama bu dünyanın şairleri Hiç doğurmamalı tepeler güneşi Ama gözümüzün önünden de eksilmemeli Hiç güzel kokmamalı rengârenk çiçek bahçeleri Boyamamalı da insanlar evlerini, yüzlerini, yüreklerini Hiç dönmemeli dünya onun bunun etrafında Asla gelmemeli bahar mesela Gitmemeli de ama uzaklara Hiç asılı kalmamalı bir mahkûmun fikirleri, hayalleri havada Ama kesmemeli de özgürlüğü demir parmaklıklarla Hiç eksik olmamalı bir tabure ayaklarımızın altında Son vermemeli de bir insan kendi hayatına Yaşamamalı da Eğer yaşamak buysa… Metehan Tok

10


UNNAMED

There is no moon tonight There are no stars, anymore I felt your light In the night You gave me hope Even it was empty I had you for once And lost till eternity There were the moon and the stars Before you Now I’m in a whole another black Without you Without them I’m lonely Head to toe But I had you Now, I have dreams That will last beyond the stars Burcu Gürel

11


Ä°rem Nur Tumay 12


CEHENNEMDE ÜŞÜMEK Dudaklarında yalanın kekremsi tadı Ama yine de doyamıyorum öpmeye. Ellerin sevgi değil acı veriyor sadece Tutmadan ayakta duramayacak gibi hissediyorum. Ne olursa olsun, düşmekten iyidir diyorum. Aşk değil sana duyduğum Kendime nefretim Ve biliyorum bulmanın yolu yok kendimi sevmenin. Sevgilim olamadın benim Yarattığın şey bu dünyadaki cehennemim. Bunu bilmeme rağmen Soğuğu sevmem diyorum ben. Derim döküldü yanmaktan Sesimi çıkaramıyorum. Ne malum cennetin varlığı, Varsa bile mutluluğun orada bulunacağı. Gözlerimi kapatıyorum, Göğüslemeye çalışıyorum her zorluğu ve acıyı. Sana geleceğine bana gelsin diyorum. Kolaylaştırdığımı düşünüyorum her şeyi senin için Hiçbir şeye önem vermediğini unutuyorum. Göz yaşı akıtıyorum ateş biraz diner umuduyla Ben ağladıkça sen kızıyorsun Sen kızdıkça daha kızgın yanıyor alevler. Ne yangını sönüyor cehennemin, Ne acısı diniyor kalbimin. Keşke tanımasaydım seni diye haykırıyorum, Sesim kayboluyor dumanlar arasında. Kendimi kurtaracak sadece benim. Gidemeyeceğimi anlayınca seni kovuyorum. Kovarken bile gitmeyeceğini umuyorum. Gidişin soğuğu getiriyor. Kalan ben’in eski ben’e son sözü şu oluyor: Üşüyorum.. İpek Aksoy 13


Buse Zengin 14


Woody

15


Didem AydoÄ&#x;an

16


Beste SaÄ&#x;lam

17


Woody

18


Buket Berfin Bolat 19


SİZDEN GELECEK İÇERİĞİ BEKLİYOR

SON TARİH: 10 ŞUBAT 2020 tedukultursanat@gmail.com

GEÇMİŞ KARA FANZİN

KARA FANZİN İLE KARŞILAŞMA İHTİMALİ : + ONLINE ( ISSUU )

tedukultursanat

TEDÜ Kültür-Sanat 20

karafanzin


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.