Şehir ve İnsan Dergisi

Page 1



ŞEHİR VE İNSAN BAŞLARKEN

Şehir ve İnsan Temmuz-Ağustos-Eylül 2016 Yıl: 12 | Sayı: 66

Necİp Mİlletİmİz 15 Temmuz’u Unutmayacak

Sultanbeyli Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi Hüseyin Keskin Genel Yayın Yönetmeni Dr. Ayhan Koç

HÜSEYİN KESKİN

SULTANBEYLİ BELEDİYE BAŞKANI

Danışma Kurulu Av. Görgün Özcan Reşat Atalar Sorumlu Yazı işleri Müdürü Birol Alpat

Yeni sayımızla karşınızdayız. Birbirinden farklı içeriklerle sizlerin beğenisine sunduğumuz Şehir ve İnsan dergimizin kapağına bu sayıda ülkemizin 15 Temmuz’da uğradığı ihaneti taşıdık. FETÖ’cü hainlerin giriştiği bu işgal girişimini halkımıza unutturmayacağız. O gece şehadete adeta koşan necip milletimiz tarihin akışını yeniden değiştirdi. Birilerinin kuklası haline gelen FETÖ’cüler Türk Milletinin cesaretini ve vatan sevgisini hesaba katmadı. Bizler geçmişi şanlı zaferlerle dolu bir milletiz. 15 Temmuz akşamında da geçmişimizde olduğu gibi yine zafer kazandık, dünyaya vatan ve millet sevgisi nedir net olarak gösterdik. Bu uğurda şehitlik rütbesine erişen tüm şehitlerimize rabbimden rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum.

Editör Hamdi Çakır Tasarım Giray Arslan Ömer Aydın Fotoğraf Editörleri Türkay Polat Katkıda Bulunanlar Melih Uslu Hande Yüksel Kenan Aydın

İletişim Abdurrahmangazi Mah. Belediye Cad. No:4 Sultanbeyli/İstanbul

15 Temmuz’un yanı sıra dergimizde bu sayımızda devlet adamlığı kadar şairliğiyle de bilinen Kanuni Sultan Süleyman’a ve onun döneminde sürdürülen edebiyat çalışmalarına yer verdik. Diğer taraftan ülkemizin ilk kadın neyzeniyle yaptığımız röportaj sizlerde Ney’e karşı ilgi uyandıracak. Ülkemizin güzelliklerini keşfetmenize yardımcı olan gezi yazımızla Türkiye’nin farklılıklarını göreceksiniz.

www.sultanbeyli.istanbul basin@sultanbeyli.bel.tr Baskı Armoni Nüans Görsel Sanatlar ve İletişim Hizmeti San. ve Tic. A.Ş. Bostancı Yolu Cad. Keyap Çarşı B-1 Blok No: 24 Ümtaniye/İstanbul

Sultanbeyli Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır.

ŞEHİR VE İNSAN 66. sayı kapak konusu BİR MİLLETİN DİRİLİŞİ

»

Ben sizleri bu duygu ve düşüncelerle selamlıyor, keyifli okumalar diliyorum.

ŞEHİR VE İNSAN • 1




BU SAYIDA NELER VAR?

DÜNYA TURU

6

SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

14

2500 YILLIK BOĞAZ GEÇİŞ SERÜVENİ

26

BİR MİLLETİN DİRİLİŞİ 30 O gece haber kanallarının alt yazı olarak geçtiği ilk gelişme Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin Anadolu’dan Avrupa istikametine jandarma tarafından kapatıldığı şeklindeydi.

4 • ŞEHİR VE İNSAN


TOROSLARDA CİP SAFARİ

54

HALKIN SANATÇISI NEŞET ERTAŞ

60

KAPALIÇARŞI

64

MUHTEŞEM ŞAİR KANUNÎ

74

BURCU KARADAĞ RÖPORTAJI

»80

AYDOS KİTAP

78

TEKNOLOJİ

84

KÜLTÜR-SANAT

88

SAĞLIK

92

ŞEHİR VE İNSAN • 5


DÜNYA TURU

TÜRKIYE’NIN YURT DIŞINDAKI ILK ASKERI ÜSSÜ Türkiye, Somali ile yaptığı ‘Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması’ çerçevesinde ilk askeri üssünü Somali’de kurdu. “Askeri Eğitim Üssü” olarak faaliyet gösterecek kampta, Somilili askerler eğitilecek. Birleşmiş Milletler’in de onayladığı anlaşma kapsamında 10 bin 500 Somalili asker burada eğitim görecek. Kısa bir süre içinde faaliyete geçecek olan üste 200 kadar Türk askeri eğitmen olarak görev alacak. Ayrıca askeri üssün güvenliğinin sağlanması için de Türkiye’den askerler gönderilecek. Somali’nin bölgesel anlamda da stratejik önemi bulunuyor. Hint Okyanusu’na kıyı olan ülke Aden Körfezine’e de çok yakın bir mesafede bulunuyor. Bu yüzden bölgede faaliyet gösteren korsanların en yoğun bulunduğu ülke olarak kabul ediliyor. Ayrıca El - Kaide bağlantılı El Şebab Örgütü de Somali’de faaliyet gösteriyor. Temmuz 2013’de El Şebab, Türkiye’nin Mogadişu Büyükelçiliği’ne bombalı saldırı düzenlemiş, saldırıda Türk özel harekat polisi Sinan Yılmaz şehit olurken, üç polis de yaralanmıştı.

6 • ŞEHİR VE İNSAN

KATAR’A DA ÜS Vatan’ın haberine göre, Türkiye’nin askeri üs kuracağı bir diğer ülke ise Katar olacak. 2014 yılında yapılan askeri anlaşma çerçevesinde eğitim üssü olarak kullanılacak. Türk üssünde TSK’nin tüm kuvvetlerinden güç bulunacak. Şu anda üstte halihazırda 150 kişilik öncü Türk birliği bulunuyor. Üsle birlikte iki ülke arasındaki askeri ilişkilerin geliştirilmesi savunma sanayi ve ortak askeri tatbikat yapmayı da içeriyor. Ayrıca askeri lojistik alanında işbirliği, askeri kurumlarda danışman personel görevlendirilmesi, personel mübadelesi ile askeri ekipman değişimi de yapılacak.

SAVUNMA SANAYINE AÇILIM ALANLARI Türk diplomatik kaynakları, Türkiye’nin bu girişimlerinin bir sebebinin de savunma sanayi alanında dışarıya açılım yapmak olduğunu belirtiyor. Türkiye, ürettiği küçük ve orta ölçekli silahlar için yeni pazarlar arıyor. Bu adımı Afrika ve Ortadoğu bölgesinde atarak başlıyor. Türkiye’nin hem ilişkilerin ileri düzeyde olduğu hem de jeopolitik öneme sahip Katar, Somali gibi ülkeleri tercih etmesinin sebeplerinden biri de bu.


TÜRKIYE’DEN 18 ÜNIVERSITE ‘DÜNYANIN EN IYILERI’ LISTESINDE

Londra merkezli yükseköğretimi derecelendirme kurulu Times Higher Education (THE) 2016-2017 Dünya Üniversite Sıralaması’nı açıkladı. Geçen yıl 601-800 bandına kadar üniversitelerin sıralandığı listede bu yıl 79 farklı ülkeden 980 üniversite yer aldı. 2016-2017 Dünya Üniversite Sıralaması’na Türkiye’den 18 üniversite girebilmeyi başardı. Listede Koç, Sabancı, bilkent, Atılım, Boğaziçi olmak üzere beş üniversite ilk 500’de yer aldı. Atılım, Doğu Akdeniz, TOBB Ekonomi ve Teknoloji, Ankara, Gazi, Marmara üniversiteleri ile İzmirYüksek Teknoloji Enstitüsü ise bu yıl listeye ilk kez girdi. Üniversiteleri öğretim, araştırma, bilgi transferi, uluslararası görünüm gibi kriterlere göre sıralayan THE’nin hazırladığı listede Oxford Üniversitesi birinci sırada yer aldı.

Oxford’u California Institute of Technology, Stanford, Cambridge, MIT, Harvard, Princeton üniversiteleri takip etti.

LISTEDE BULUNAN 18 TÜRK ÜNIVERSITESI ŞUNLAR: Koç Üniversitesi | Sabancı Üniversitesi | Bilkent Üniversitesi | Atılım Üniversitesi | Boğaziçi Üniversitesi | İstanbul Teknik Üniversitesi | Doğu Akdeniz Üniversitesi | Hacettepe Üniversitesi | İstanbul Üniversitesi | İzmir Yüksek Tek. Üniversitesi | Orta Doğu Teknik Üniversitesi | TOBB ETÜ | Anadolu Üniversitesi | Ankara Üniversitesi | Erciyes Üniversitesi | Gazi Üniversitesi | Marmara Üniversitesi | Yıldız Teknik Üniversitesi

ŞEHİR VE İNSAN • 7


DÜNYA TURU

DRESDEN’DE CAMIYE SALDIRI

FRANSA İNSANLIĞA DUVAR ÖRÜYOR

Dresden’de Fatih Camii ve kısa bir süre sonra da Uluslararası Kongre Merkezi önünde el yapımı patlayıcılar infilak etti. Dresden polisi patlamalarda yaralanan olmadığını duyurdu.

Fransa ile İngiltere’yi birbirine bağlayan Calais limanı girişine duvar inşasına başlandı. Duvarın, yaklaşık 10 bin göçmenin kaldığı Calais kampından özellikle gece vakti İngiltere’ye geçen araçlara gizlice binen göçmenleri durdurması bekleniyor.

Dresden polisi pazartesi akşamı Türkiye Başkonsolosluğu’nun da onayıyla kentteki iki camiyi polis koruması altına aldı. Polis ayrıca kentteki İslam Merkezi’nin çevresinde devriye gezmeye başladı. Emniyet Müdürü Kretzschmar “Şu andan itibaren kriz modunda çalışıyoruz” diye konuştu. Dresden, yabancı ve İslam karşıtı Pegida hareketinin ortaya çıktığı kent olarak biliniyor. Pegida yanlıları her pazartesi günü düzenli olarak kentte yabancı ve İslam aleyhtarı gösteriler düzenliyor.

JAPONYA’DAKI YIKINTILARDAN OSMANLI PARASI ÇIKTI Japonya’nın Okinawa adasındaki Katsuren Kalesi’nin kalıntıları arasında Roma ve Osmanlı imparatorluklarına ait sikkeler bulundu. Sputnik’te yer alan habere göre, Katsuren Kalesi’nin kalıntılarında 2013 yılından bu yana devam eden kazı çalışmalarında Roma ve Osmanlı imparatorluklarından kalma 10 adet sikke bulundu. Bulunan sikkelerin incelemesi için götürüldüğü Okinawa Üniversitesi’nden Hirokiyi Miyagi “Paraların gerçek olduğuna inanamadım, turistlerin düşürdüğü replikalar sandım. Ancak X-Ray kullanarak baktığınızda paraların üzerindeki oymaları daha net görebiliyorsunuz” ifadelerini kullandı. Miyagi, yaptığı araştırmalar sonucunda Osmanlı dönemine ait sikkelerden birinin üzerinde 1687 yazdığını, Roma İmparatorluğu’ndan kalan paralarınsa M.S. 300 ilâ 400 yıllarına ait olduğunu söyledi.

8 • ŞEHİR VE İNSAN

Fransız ve İngiliz yöneticilerin nisan ayında aldığı karar uyarınca inşasına başlanan duvarın uzunluğunun 1 kilometre, yüksekliğinin ise 4 metre olacağı açıklandı. Calais Valiliğinden yapılan açıklamaya göre, duvar, yıl sonuna kadar tamamlanmış olacak. Göçmenlerin araçlara kaçak girmelerinin önüne geçmeyi hedefleyen duvar inşasının tüm masrafları İngiltere tarafından karşılanacak. 2,7 milyon avroya mal olacak duvar, yaklaşık 10 bin göçmenin yaşadığı kampın hemen yanında bulunuyor. Liman girişinden itibaren otoyola sağlı sollu örülecek duvar ile daha önce çekilen tel örgüler de güçlendirilmiş olacak. Birçok giriş noktası ile otoyola erişimin sağlanacağı duvar boyunca ışıklandırma bulunacak ve 24 saat kameralarla yola giriş ve çıkışlar gözetlenecek. Calais limanından İngiltere’ye geçmek için bekleyen binlerce göçmen, iki ülke arasında zaman zaman gerginliğe neden oluyor. Fransa yönetimi, İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma kararı sonrası Calais’nin durumuna atıfta bulunmuş ve göçmenlere kapıları açabileceğini belirtmişti.


BM’NIN HALEP YARDIM KONVOYU VURULDU ŞILI HAVA KIRLILIĞINI AZALTMAK IÇIN 1 MILYAR DOLAR HARCAYACAK Suriye’de kurban bayramının ardından sonlanan ateşkeste Halep’e insani yardım malzemesi gönderilmek üzere bekleyen Birleşmiş Milletler’e ait 31 TIR’dan 18’i vuruldu. Konvoyların Suriye ordusuna ait savaş uçaklarınca vurulduğu iddia edildi. BM Sözcüsü Stephane Dujarric saldırıyı doğruladı. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, ateşkes aracılığıyla kuşatma altındaki Halep’e insani yardım götürmek üzere yola çıkan yardım konvoyunun, Halep’in batısında Suriye veya Rusya savaş uçakları tarafından vurulduğunu bildirdi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, saldırıda 12 yardım görevlisi ve şoförün hayatını kaybettiğini belirtti. Birleşmiş Milletler pazartesi günü 78 bin kişiye yetecek buğday ve sağlık malzemelerinin Urum el Kubra kasabasındaki yardım merkezine teslim edileceğini duyurmuştu. BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Durumlar Koordinatörü Stephen O’Brien, Halep’e bağlı Urum el Kubra bölgesinde BM ve Suriye Kızılayı’na ait insani yardım konvoyuna yönelik saldırı nedeniyle dehşete düştüğünü belirterek, “Bu çirkin saldırı kasıtlı ise savaş suçudur” dedi. O’Brien, yaptığı açıklamada, Urum el Kubra bölgesindeki insani yardım konvoyuna yönelik saldırıya tepki gösterdi. İlk belirlemelere göre bu “korkunç saldırıda” çok sayıda kişinin öldüğünü ve ciddi şekilde yaralandığını belirten O’Brien, Suriye Kızılayı’na ait bir depo ve sağlık merkezinin de vurulduğunu aktardı. “Halep’in kuzeybatısındaki Urum el Kubra bölgesinde insani yardım konvoyuna düzenlenen hava saldırısından tiksindim ve dehşete düştüm” ifadesini kullanan O’Brien, saldırıyı mümkün olan en şiddetli şekilde kınadığını kaydetti.

Şili Çevre Bakanı Pablo Badenier ve Santiago Belediye Başkanı Claudio Orrego ülkenin başkentinde ciddi bir risk oluşturan hava kirliliğine karşı 10 yıllık önlem planını açıkladı. Santiago’nun Latin Amerika’nın hava kirliliği en yüksek kentlerinden biri olduğu bilinirken, kirliliğin azaltılması için 1 milyar dolar harcanacağı açıklandı.

Şili Çevre Bakanı Pablo Badenier ve Santiago Belediye Başkanı Claudio Orrego tarafından duyurulan planla, kirlilik yaratan 13 bin kaynağa sınırlama getirilecek ve sera gazı salınımı yüzde 60 azaltılacak. “Santiago Nefes Alıyor” isimli planın, 2017 Mayıs’ında başlayacağı belirtildi.

AB 3 MİLYAR EURO’NUN SADECE 467 MİLYONUNU YOLLADI Brüksel’den yapılan açıklamada, mültecilerin ihtiyaçlarının karşılanması için taahhüt edilen 3 milyar euroluk yardımın şu ana kadar 467 milyon euroluk bölümünün Türkiye’ye aktarıldığı bildirildi. Komisyon, söz konusu meblağın şu ana kadar 34 farklı proje ile Türkiye’ye aktarılması üzerinde anlaşmaya varılan 1 milyar 252 milyon euroluk kaynağın bir bölümü olduğunu duyurdu. AB Komisyonu, şu ana kadar yapılan planlar doğrultusunda Türkiye’ye 2 milyar 239 milyon euroluk mali yardımın aktarılmasının öngörüldüğünü açıkladı. Taahhüt edilen 3 milyar euroluk mali yardım 2016 ve 2017 yıllarını kapsıyordu.

Türkiye ile AB arasında mart ayında varılan mülteci mutabakatı doğrultusunda Türkiye, Ege Adaları’na kaçak yollardan giriş yapan sığınmacıları geri almayı taahhüt etmişti. AB bunun karşılığında geri kabul edilen her Suriyeli karşılığında 1 Suriyeli’yi yasal yollardan AB’ye alma sözü vermiş, ayrıca Türkiye’ye 3 milyar euroluk mali yardım yapılmasını taahhüt etmişti. Taraflar arasında Türk vatandaşlarının Schengen Bölgesi’ne vizesiz seyahat edebilmesi de pazarlık konusu olmuştu. Ancak AB Komisyou’ndan yapılan açıklamada, mülteci anlaşmasından memnuniyet duyulduğu belirtildi.

ŞEHİR VE İNSAN • 9


DÜNYA TURU

FRANSA PLASTIK KAP KULLANIMI YASAKLADI

ÇINLI ÇIFT 54 YILDIR MAĞARADA YAŞIYOR Çin’in Nanchong şehrine yakın bir mağaraya 54 yıl önce yerleşen Liang Zifu (81) ve Li Suying (77) çifti kendilerine bambaşka bir dünya yarattı. People’s Daily Online gazetesinin haberine göre; bu çift evlendikten sonra taşındıkları evin masraflarına yetişememeye başladı. Düşündüler taşındılar ve mağarada yaşayarak harcamalarını azaltmayı amaçladılar.

Yeşiller Partisi’nin meclise getirdiği ve 2020 yılında yürürlüğe girecek olan yasayla tek kullanımlık bardak, tabak, çatal, bıçak, kaşık gibi plastiklerin kullanımı ‘biyolojik materyalden yapılmadığı müddetçe’ yasak olacak. Plastik yasağı ülkede, iklim değişikliğinin önüne geçilmesi için alınan önlemlerden birisi. Çevrebilimciler yasağı desteklerken, bazı kesimler ise kararın Avrupa Birliği kurallarına aykırı olduğu görüşünde. Avrupalı paketleme üreticilerini temsil eden Brüksel merkezli bir organizasyon olan Pack2Go, yeni yasaya karşı geleceklerini söyledi ve bunun tüm kıtaya yayılmasından endişe duyduklarını belirtti. Fransa’da bu yıl süpermarketlerde plastik poşet kullanılması da yasaklanmıştı.

AŞKABAT ULUSLARARASI HAVALIMANI AÇILDI Türk müteahhitlik şirketi Polimeks Yönetim Kurulu Başkanı Tabanca, Aşkabat Uluslararası Havalimanı’nın dünyanın en büyük havaalanı komplekslerinden biri olduğunu dile getirerek projenin 2 milyar 250 milyon dolara mal olduğunu bildirdi. Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulu Berdimuhamedov, Türk müteahhitlik şirketi Polimeks tarafından inşa edilen “Aşkabat Uluslararası Havalimanı” açılış töreninde, “Hizmete açılan bu modern havalimanı, yaptığımız çalışmaların parlak göstergesidir.” dedi.

10 • ŞEHİR VE İNSAN

Çinli çiftin mağaraya inşa ettikleri evde üç yatak odası, bir oturma odası ve mutfak mevcut. Bunun yanı sıra domuz ahırı ve kendilerine ait elektrik kaynakları da var. Yiyeceklerini ise mağaranın üst tarafındaki çiftliklerde yetiştirdikleri ürünlerden tedarik ediyorlar. Evlendikten üç yıl sonra Liang’ın bulduğu mağaraya yerleşen çiftle birlikte 3 aile daha yaşıyor. Liang’ın ifadesine göre, daha önceden beraber yaşadıkları dört aile vardı fakat bir aile mağarayı terk etti. Bölge yetkililerinin tüm ısrarlarına rağmen, yaşlı çift mağaradan çıkmayı kabul etmiyor. Çünkü onlar için bu mağara huzurlu bir yuva. Ayrıca Çinli çiftin iddiasına göre; mağaranın içi klimatik... Yani yaz aylarında soğuk, kış mevsiminde ise sıcak olduğundan yaşama oldukça elverişli.


DÜNYADA 50 MILYON ÇOCUK EVINDEN UZAKTA Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), göç eden ve yaşadığı yerden kaçan çocuklarla ilişkin ilk küresel raporunu açıkladı. Raporda, dünya çapında 17 milyon çocuk ve gencin kendi ülkesi içinde göçe zorlandığı belirtilirken, her iki mülteciden birinin de 18 yaşın altında olduğu ve bunun mülteciler arasında orantısız bir durumu ortaya koyduğu vurgulandı. Birleşmiş Milletler çatısı altında 19-20 Eylül tarihlerinde New York’ta yapılacak Küresel Göç ve İltica Hareketleri Zirvesi öncesinde yayınlanan raporla UNICEF, özellikle ebeveynleri olmayan çocukların şiddet ve istismardan daha iyi korunmasını ve insan ticareti ile daha etkin mücadele edilmesini talep etti. Çocuklara yönelik gözaltı uygulamasının da sona ermesini isteyen UNICEF, sınır geçişlerindeki kontrollerde ve ikamet statüsünün belirlenmesi sürecinde çocukların ailelerinden ayrılmasına yönelik uygulamalara da son verilmesi için her türlü önlemin alınması gerektiğini ifade etti. UNICEF raporunda, hükümetler ile sivil toplum kuruluşlarına da çağrıda bulunarak çocukların hakkı olan eğitim, sağlık, gıda, su ve hem psiko-sosyal hem de hukuki desteğin temin edilmesini talep ediyor. Bunun yanında, çatışma ve aşırı yoksulluğa neden olan şartlarla mücadele edilmesi, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık ve dışlanmaya karşı önlemler alınması da raporda yer alan istekler arasında.

EN FAZLA ÇOCUK SIĞINMACI TÜRKIYE’DE Uluslararası Göç Örgütü’nün verilerine dayanılarak raporda, “Kökünden Koparılanlar” başlığı altında, 2014-2016 yılları arasında 15 bin mülteci ve göçmenin hayatını kaybettiği ya da kayıtlara kayıp olarak geçtiği vurgulanıyor. Ölümlerin üçte ikisinin Akdeniz’de gerçekleştiği ve Ege Denizi’nde hayatını kaybeden her üç kişiden birinin çocuk olduğuna dair çarpıcı bilgiler, raporda dikkat çekiyor. 2016 yılının ilk altı ayında Avrupa ülkelerinden birinde sığınma talebinde bulunan çocukların yaklaşık yüzde 70’ini Suriye, Afganistan ve Irak’tan gelenler oluşturuyor. UNICEF’in raporunda altı çizilen bir konu ise evlerinden kaçan çocukların ve onların ailelerinin büyük bir kısmının kendi yaşadıkları bölgelerde korunaklı bir yer tercih etmeleri. Dünya çapında en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan on ülke Asya ve Afrika’da yer alıyor. UNICEF’e göre en büyük çocuk sığınmacı grubunu kendi sınırları içinde barındıran ülke ise Türkiye.

IMF BAŞKANI FRANSA’DA YARGILANACAK Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde’ın, Fransa’da maliye bakanı olarak görev yaptığı dönemde ünlü iş adamı Bernard Tapie davasında usulsüzlük yaptığı iddiasıyla yargılanacağı dava 12 Aralık’ta görülecek. Sputnik’in haberine göre, Fransa’da bakanları görevde oldukları sırada işledikleri suçlarla ilgili yargılayan Cumhuriyet Adalet Mahkemesi’nden yapılan yazılı açıklamada, Lagarde’ın Fransa’da Maliye Bakanı olarak görev yaptığı dönemdeki yolsuzluk

iddialarıyla ilgili duruşmaların 20 Aralık’ta sona ereceği belirtildi. Fransız savcılar, IMF Başkanı Christine Lagarde’ın 1990’lardaki maliye bakanlığı döneminde uluslararası bir ticaret işleminde, Fransız işadamı Bernard Tapie’nin bankalarla olan yasadışı ilişkisini görmezden geldiği iddiaları üzerine inceleme başlatmıştı. Lagarde, Tapie’ye 400 milyon euro tazminat verilmesi ile ilgili davada oynadığı arabulucu rolüyle suçlanıyor.

KUZEY KORE’DE SEFERBERLIK ILAN EDILDI Kuzey Kore’de etkili olan Lionrock tayfunun neden olduğu sel felaketinde 133 kişinin yaşamını yitirmesi üzerine ülkede seferberlik ilan edildi. Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin (UN OCHA) raporunda, ülkede 29 Ağustos’tan beri etkili olan Lionrock tayfunu 35 bin 500 ev, okul, ve kamu binasının ağır hasar görmesine neden oldu. Çin ve Kuzey Kore arasındaki Tumen Nehri’nin taşmasıyla oluşan selde, çok sayıda tarım

arazisini su basarken, 133 kişi öldü, 395 kişi kayboldu. Ülkede 140 bin kişinin acil yardıma ihtiyacı olduğu belirtilen raporda, Pyongyang’ın BM ve uluslararası yardım kuruluşlarının insani yardıma çalışmalarına izin verdiği kaydedildi. Raporda, Kuzey Kore hükümetinin de kış gelmeden önce yolları açmak, yardım dağıtmak ve 20 bin evi yeniden inşa etmek için ivedilikle çalıştığı ifade edildi.

ŞEHİR VE İNSAN • 11




SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

15 Temmuz’un İçimizdeki Kahramanları

14 • ŞEHİR VE İNSAN


15 Temmuz’un kahramanları Sultanbeyli Kültür Merkezi’nde Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın düzenlediği “Tecrübe Konuşuyor İçimizdeki Kahramanlar” programında Sultanbeylililerle buluştu. Programa Başbakan Binali Yıldırım’ın kızı Büşra Yıldırım Köylübay ve çok sayıda ilçe sakini katıldı.

ŞEHİR VE İNSAN • 15


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

S

ultanbeyli Kültür Merkezi çok anlamlı bir programa ev sahipliği yaptı. 15 Temmuz hain işgal girişimine karşı dim dik ayakta duran kahramanlardan bazıları Gençlik ve Spor Bakanlığının programı kapsamında Sultanbeyli’deydi. Programda konuşan Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, “15 Temmuz başta olmak üzere ülkemizi savunurken şehadet şerbetini gözünü kırpmadan içen bu vatanın şanlı evlatlarını, rahmetle anıyor, gazilerimize yüce Allah’tan acil şifalar diliyorum. 15 Temmuz gecesini hepimiz yakından yaşadık, acı tecrübeler edindik. İçimizde yuvalanan Fettullahçı Teröristler, Amerika’dan Türkiye’yi işgale hazırlanan şarlatandan aldıkları emirleri, en acımasız şekilde uygulamaya çalıştı. Çok şükür ki necip milletimiz, tarihte olduğu gibi düşmana yine geçit vermedi” dedi. Türk milletinin ruhunda özgürlük, bayrak sevgisi ve vatan sevgisi olduğunu vurgulayan Başkan Keskin, “Bağımsız yaşamak bizim için ekmek, hava ve su kadar önemli. Kim, hangi orduyla, hangi silahla gelirse gelsin, içimizde iman, gönlümüzde ay yıldızın sevgisi olduktan sonra, bizi bu ruhla yıkamazlar. O gece bu millet yeniden Çanakkale ruhuna büründü.

16 • ŞEHİR VE İNSAN

Geride hiçbir şeyi düşünmeden, sadece vatanı için Cumhurbaşkanımızın tek cümlesiyle milyonlar ayağa kalktı. 15 Temmuz akşamında milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” cümleleri yeniden ete kemiğe büründü. Kadınıyla, erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla bu vatanın öz evlatları ülkesine sahip çıktı. Diğer yönüyle baktığımızda ise ülkemizin Suriye olmasını, Irak olmasını önledik. İslam’ın son kalesinin düşmesine engel olduk. Ümmetin umudu olan Türkiye’nin sönmeyen bir meşale gibi yanmasını yine necip milletimiz sağladı. Ondan dolayı 15 Temmuz bir bakıma İslam coğrafyasının zaferidir” dedi. AK Parti İstanbul Milletvekili Osman Boyraz da yaptığı konuşmada şehitlere rahmet, gazilere şifa dilerken, 15 Temmuz’da en büyük sözün millet tarafından söylendiğine dikkat çekti. Konuşmaların ardından televizyonların sevilen ismi İsmail Hakkı moderatörlüğünde 15 Temmuz’un kahramanları konuştu. O gecenin simge isimlerinden olan, eşine ait olan kamyonla gençleri ve sokakta gördüğü herkesi Taksim Meydanı’na taşıyan Şerife Boz, “4 çocuk annesiyim. Vatanımı bayrağımı seven bir Anadolu insanıyım.


Büşra YILDIRIM KÖYLÜBAY - Şerife BOZ

ŞEHİR VE İNSAN • 17


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Çocuklarımı, komşularımı tekbir getirerek kamyonla tankları durmaya gittik. Oğlum tankın üstüne çıktı, ben çarşafımdan dolayı çıkamadım. Ben daha önce de darbe yaşadım ama böyle değildi. Bu başka bir şeydi” dedi. Cumhurbaşkanını televizyonda görünce evde duramadığını ifade eden Boz, Baktım cumhurbaşkanım konuşuyor. Ben daha durur muyum evde. Komşuları da aldım. Tekbir çekerek tankın önüne sürdük. Babam hafriyatçıydı. Kardeşlerim küçüktü, babama ben yardım ederdim. Oradan biraz kamyonu biliyordum” dedi. Milli sporcu İsmet Doğan ise olaylarda iki bacağından kurşun yemiş. Doğan o anları söyle anlattı, “Darbe oluyor dediler. Ben içimden dedim ki ne yapmalıyım. Eve gittim ve televizyonu açtık. Herkesin gördüğü o bildiriyi okudular. Başbakandan açıklama geldi o an ve ben dışarı çıkmalıyız dedim. Cumhurbaşkanımızı TV’de gördük ve abdest aldık dışarı çıktık. Bazı insanların marketlere gittiğini gördüm, ATM, fırın ve petrollerin önünde kuyruk vardı. Onlara da hak veriyorum herkes inandığı gibi yaşar. Onlar dünya malına inanıyorlar öyle yaşadılar. Bizler Rabbimizin izinde yürüdük” dedi. Olaylar yaşandığında Vatan caddesine indiklerini kaydeden Doğan, “Herkese Allah o an vatan sevgisi verdi ve o gece Milletimiz göğsünü siper etti. İBB sapağına çıktık. Cuntacılar bizden korktu. Göz göze geldik. Müslüman Müslümana ateş eder mi dedim. O esnada geri çekilip diz çöktüler, ateş pozisyonu aldılar yana döndüm ve iki ayağımdan vuruldum. Dedim ki Elhamdülillah vuruldum. Ama hiç acı çekmedim.

18 • ŞEHİR VE İNSAN

Rabbim bizden o gece acı duygusunu aldı. İki tane abla geldi. Bırakın yaralıları alalım dediler. Ablalar cuntacılardan hiç korkmadan “Erkekseniz bize de sıkın” dediler ellerini açarak. O gece sadece şehit olabilir miyim diye düşündüm” dedi. Tiyatro yönetmeni Mehmet Tahir İkiler ise darbe kalkışmasını televizyondan öğrendiğini ve Jandarma Genel Komutanlığı önünde ardından yaşadıklarını paylaştı. Cuntacıların acımasızca insanlara ateş ettiklerini ifade eden İkiler, bazı sanatçıların da olaya tiyatro gözüyle baktıklarını söyledi. Jandarma genel Komutanlığı önünde kalabalık olmadıkları halde kimsenin o hainlerden korkmadığını ifade eden İkiler, “Üzerimize uçaksavarlarla ateş açtılar” dedi. Darbe gecesi 5 dakikada tank kullanmayı öğrenen Mehmet Köse ise Göztepe bölgesinden tankın çekilmesi gerektiğini, bunun üzerine harekete geçerek tankı 5 dakika içinde çalıştırdığını ifade etti. O kanlı gecenin gazilerinden Ayşenur da yaşadıklarını söyle paylaştı: “15 Temmuz gecesi annemle babamla beraber televizyon izliyoruz. Ne olduğunu anlamadım. daha önce darbe yaşamadım. TRT’de korsan bildiri de sokağa çıkma yasağı var denildi. Benim ülkemde bana dışarı çıkamazsınız deniliyordu. Bunu kabul edemezdim. Gece 12 gibi annemle beraber yola çıkmak için hazırlandık. Annemin beyaz bir hırkası vardı. Bunu giyebilir miyim anne dedim. Ne güzel kıpkırmızı kan olurum dedim. Göğsümün altından vuruldum. Orhanlı gişelerine gelir gelmez bizi taradılar” dedi.


ŞEHİR VE İNSAN • 19


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Darbeye Direnen Şiirlerle Kültür -Sanat Sezonu Başladı

K

Sultanbeyli Belediyesi kültür-sanat sezonunun açılışını “Darbeye Direnen Şiirler”le yaptı. ültür sanat sezonu yapılan görkemli programla başladı. Sultanbeyli Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen programa çok sayıda ilçe sakini katıldı. Sezon açılışı Abdurrahmangazi İmam Hatibi Doğan Temiz’in Kuran tilavetiyle başladı. Programın açılış konuşmasını yapan Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, “2016-2017 kültür-sanat sezonumuzun açılışına hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Yeni bir kültür-sanat mevsiminde sizlerle bir arada olacak, kültürümüzden izler barındıran etkinliklerle, değerlerimizi gelecek kuşaklara taşımaya gayret göstereceğiz” dedi.

20 • ŞEHİR VE İNSAN

Göreve geldikleri ilk günden itibaren Sultanbeyli’yi kültür sanat alanında önemli yerlere taşımaya gayret ettiklerinin altını çizen Başkan Keskin, “Birçok hizmetimizde olduğu gibi, kültür-sanat alanında da ilçemize değer katmayı kendimize hedef olarak belirledik. Bugün geldiğimiz noktada, ilçemizin kültür sanatta büyük yol kat ettiğimizi gözlemliyoruz. Kültüre, sanata ve edebiyata değer veriyor, her yıl etkinliklerimizi artırıyor, kültür dünyamıza katkı sunmaya çalışıyoruz. Kültür merkezlerimiz ve gençlik merkezlerimiz çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor, düzenlediğimiz fuar ve uluslararası festivallerle ilçemizin ve ülkemizin sesini, dünyaya duyurmaya çalışıyoruz” şeklinde konuştu.


Kültür-sanat sezonu boyunca programlarda en dikkat ettikleri hususun gençlere kendi kültürümüzü aktarmak olduğunu vurgulayan Başkan Keskin, “Kendi öz benliğinden uzaklaşan, bin yıllık kültürüne yabancılaşan bir gençlik istemiyoruz” dedi. Konuşmasında 15 Temmuz hain işgal girişimini de geniş yer ayıran Başkan Keskin, “Bugün kültür sanat sezonumuzun açılışını, şairlerimizin darbeye direnen şiirleriyle yapıyoruz. 15 Temmuzda hepimiz ihanetin tüm boyutlarını yaşadık. O gece görülmemiş bir ihanet ve şer çetesiyle; şeytana uşaklık yapan bir kuklayla karşı karşıya kaldık. Ülkemiz, cennet vatanımız, her karışında şehitlerimizin kanı bulunan Türkiye’miz, 15 Temmuz akşamı işgal girişimine karşı koydu. Kendini dünyanın sözde oyun kurucularına emanet eden, ABD’nin ve batının güdümüne giren, Müslüman kimliğiyle Hristiyanların kuklası olan Amerikalı şeytan; devletimizin göz bebeği, milletimizin medarı iftiharı, Türk silahlı kuvvetlerimizin içine yuvaladığı bir grup teröristiyle, ülkemizi işgal etmeye çalıştı. Bu olaya darbe denilemez. Bu tamamen bir işgal girişiminin ilk oyunlarıydı. İç savaş çıkartmak için, İslam’ın son kalesi Türkiye’yi Suriye yapmak için, bundan daha iyi bir fırsat bulunamazdı. Devletimizin içine yuvalanan FETÖ’cü hainlerden, ülkemizi bu necip millet kurtardı” dedi. Bin yıldır devam eden haçlı saldırılarının farklı bir boyutunun 15 Temmuz akşamında yaşandığını kaydeden Başkan Keskin, “Sevr antlaşmasıyla, yıkamadıkları bu milleti, 15 Temmuzda yıkmaya çalıştılar. Bin yıldır devam eden haçlı saldırılarının farklı bir boyu-

tunu 15 Temmuzda sergilediler. PKK terörüyle elde edemediklerini, Amerika’da besleyip dünyaya azılı bir köpek gibi saldıkları FETÖ’yle elde etmeye çalıştılar. Bizler bu saldırılara ilk defa maruz kalmadık. Geçmişte Abdülhamid’e karşı çıkanlar, Adnan Menderes’i ipe gönderenler, Özal’a suikast düzenleyenler hep aynı zihniyetin ürünüydü. İstanbul’da gözü olanlar, Bizans’ı bugün bile ayaklandıracağını düşünenler, Fatih’in fethiyle şereflenen, İslam sancağıyla tanışan bu kutlu şehri, nasıl yeniden Hristiyanlaştırırım düşüncesiyle hareket edenler, topyekûn ülkemize saldırıyor. O yüzden 15 Temmuz sıradan bir kalkışma değildi” ifadelerini kullandı. 15 Temmuzda yaşananları tarihin süzgecinden geçirip, bağlantılarını iyi okuyup değerlendirmek gerektiğini belirten Başkan Keskin, 15 Temmuz’un ardından ortaya çıkan Yenikapı ruhunu önemsediğini kaydetti. Başkan Keskin’in ardından Darbelere Direnen Şiirler Antolojisi kitabının editörü Cevat Akkanat da bir konuşma yaptı. Kitabın ortaya çıkış hikayesini salonda bulunanlarla paylaşan Akkanat, “3 yıl önce yine bu salondaydık. Mısır’da gerçekleşen darbe ye karşı burada şiir okumuştuk. Daima Rabia kitabını ve Darbeye Direnen Şiirleri Sultanbeyli Belediyesi tarihe not olarak düştü. Şiirlerini gönderen şairlerimize teşekkür ediyoruz. Bu Antolojisi Yeni Türkiye’nin de destanıdır” dedi. Konuşmaların ardından Mehmet Kemiksiz’in tasavvuf konseri başladı ve şairler darbeye karşı şiirlerini seslendirdi.

ŞEHİR VE İNSAN • 21


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Yetenek Atölyeleri Başladı

S

ultanbeyli Belediyesi’nin ilçe halkının becerilerini geliştirmek ve kişisel gelişimlerine katkı sunmak amacıyla düzenlediği atölyeler 1 Ekim’de ders başı yaptı.

İlçe halkının kişisel gelişimine önem veren çalışmalara imza atan Sultanbeyli Belediyesi bu sene de geleneğini bozmayarak çeşitli branşlarda düzenlediği atölyelerine devam ediyor. İlçe halkının bilgi ve becerisini artırmak, yeni iş imkanları oluşturmak ve kişisel yetenekleri ortaya çıkarmak için düzenlenen atölyeler içerisinde, gitar, bağlama, resim, satranç, İngilizce, Arapça, Osmanlıca, okuma-yazma, fotoğrafçılık, diksiyon, hat, keman, ney, koro, tiyatro/drama, bilgisayar, bilgisayar programcılığı, web tasarım, grafik tasarım, ahşap atölyesi, şiir atölyesi, yazarlık atölyesi, sunuculuk-spikerlik ve halk oyunları bulunuyor.

DERSLER 1 EKIM’DE BAŞLIYOR Atölyelerin dersleri gençlik merkezlerinde gerçekleştiriliyor. Geçen yıllarda da düzenlenen atölyelere vatandaşlar yoğun ilgi göstermiş ve kurs sonunda duydukları memnuniyeti ifade etmişlerdi.

22 • ŞEHİR VE İNSAN


Yeni Eğitim Dönemi Başladı

M

ilyonlarca öğrenci bugün ders başı yaptı. Üç aylık tatilin ardından çalan ders ziliyle öğrenciler öğretmenlerine kavuştu. Battalgazi İlkokulu’nda yapılan programda duygu dolu anlar yaşandı. 15 Temmuz darbe girişimine karşı koyan ve Şehitler Köprüsü’nde şehadete yürüyen Muhammed Fazlı Demir’in ailesi de katıldı. Şehit Fazlı Demir’in kızının babasıyla yazdığı şiiri okuması törende bulunanlara duygu dolu anlar yaşattı. Şehit Fazlı Demir’in eşi de programa katılarak bir konuşma yaptı. İlçe Milli Eğitim Müdürü Yaşar Çağlar törende yaptığı konuşmada 15 Temmuz ruhuna değindi. Çağlar, “15 Temmuz’da Çanakkale ruhunu yeniden ortaya koyduk. Çocuklarımızı milletinin, devletinin yanında yer alan bireyler olarak yetiştirmeliyiz” dedi. Programa katılan Belediye Başkan Yardımcısı Zafer Söğütçü de 15 Temmuz şehitlerini ve gazilerini minnetle andıklarını ifade ederek, “İnşallah şehitlerimize layık bir nesil yetiştireceğiz” dedi. Sultanbeyli Beledi-

yesi olarak eğitime, sanata, kültüre ve ilçenin gelişimine büyük önem verdiklerini vurgulayan Söğütçü, “Sultanbeyli son dönemde aldığı eğitim yatırımlarıyla bu alanda bulunan sorunlarını büyük ölçüde çözüme kavuşturdu. İlçemize kazandırdığımız yeni okullarımızın yani sıra, gençlerimizin kişisel gelişimlerine katkı sunmak amacıyla gençlik merkezleri de yaptık. 6 gençlik merkezimizle ilçemizin geleceği olan gençlerimizin hizmetindeyiz. Düzenlediğimiz YGS, LYS ve TEOG kurslarıyla da öğrencilerimizin üniversitelere ve liselere yerleşmesini sağlıyoruz. Özellikle gençlerimizi merkeze alan çalışmalarımızı çeşitlendirerek devam ettireceğiz” ifadelerine yer verdi. Söğütçü öğretmenlere verdiği mesajında ise, “Sizler yetiştireceğiniz nesillerle geleceğimizi aydınlatacak, ülkemizin umudunu yükselteceksiniz. Bugün okulla, eğitimle yeni tanışan minik yavrularımız sizlerin ellerinde yoğrulacak. Bu nedenle üstlendiğiniz vazife oldukça büyük ve zor. Sizlere başarılar diliyor, her zaman destekçiniz olduğumuzu bilmenizi istiyorum” dedi.

ŞEHİR VE İNSAN • 23


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Kitap Dolu 9 Gün 2. Sultanbeyli Kitap Fuarı 9 gün boyunca devam etti. Her gün binlerce kişiyi ağırlayan fuara özellikle öğrenciler büyük ilgi gösterdi.

1

Ekim’de kapılarını açan 2. Sultanbeyli Kitap Fuarı’na ilgi büyük. 100 yazarın söyleşi ve imza günü gerçekleştirdiği fuarda, 70 yayın evini stand açtı. Kitap fuarını her gün binlerce kişi ziyaret etti. Yazarlar günün belirli saatlerinde söyleşi ve imza günü gerçekleştirdi.

“FUARIN OLMASI SEVINDIRICI” Üniversite son sınıf öğrencisi Muhittin Çalışkan fuarı beğendiğini ifade etti. Diğer fuarlara oranla daha geniş kapsamlı olduğunu vurgulayan Çalışkan, “Yazarlarımızı takip ediyoruz. Söyleşilere katılmayı planlıyorum. Sultanbeyli’de böylesine güzel bir fuar olması memnun edici” dedi.

Fuara arkadaşlarıyla gelen ilkokul öğrencileri Muhammet Enes Duman ve Ali Yasir Demir ise yazarlardan imza almak istediklerini, ve kitapların hayal dünyalarını zenginleştirdiklerini kaydetti.

24 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 25


ŞEHİR VE TARİH

KENAN AYDIN

kenan@kenanaydin.com.tr

26 • ŞEHİR VE İNSAN


2500 YILLIK

BOĞAZ GEÇİŞ SERÜVENİ

1937 yılında İstanbul’a gelen Alman Martin Wagner, başkentin Ankara’ya taşınması nedeniyle kentin nüfusunun artmayacağını ve dolayısıyla bir ulaşımın rahatlayacağını, İstanbul için hiç sıkıntı oluşturmayacağını öngörür. İstanbul ise aksini kanıtlayacaktır.

ŞEHİR VE İNSAN • 27


ŞEHİR VE TARİH

İ

stanbul denilince akla ilk gelen güzelliklerde biri hiç şüphesiz Boğaz. Yüzyıllardır İstanbulluların yaşantısının ayrılmaz bir parçası. Kimileri için Boğaz geçişi, mavi suları sessizce yararak giden beyaz gövdeli vapurun güverte göstergesinde martı sesleri ve tatlı bir esinti altında yudumlanan sabah çayı ile yoğun güne hazırlanmanın eşsiz bir yolu. Kimileri için ise geçiş, giderek daha çok kentliyle beraber günde en az iki kez yaşanan ve köprüye uzanan yollarda kilometrelerce uzayan kuyruklarda saatlerce süren sıkıntılı ve yıpratıcı bir eziyet hali. Peki, tarihte İstanbul’un bu doğal şaheseri nasıl geçilmiş? Hangi sıkıntılara karşı, geçiş denemelerinde bulunulmuş?

DA VİNCİ’DEN II. BEYAZIT’A Kıyılarında kurulan irili ufaklı yerleşimlerle birçok medeniyetin yaşantısında önemli bir yer tutan İstanbul Boğazı, şairlerin mısralarına, şarkıların nağmelerine konu olmuş, istilacı orduların komutanlarını kara kara düşündürmüş ama büyük düşünen yöneticilerin ve mühendislerin azminden kurtulamamış. Günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce Pers imparatoru Darius’un orduları için Kornet’li Mandrokal’ın salları birleştirerek bugünkü Anadolu Hisarı ile Rumeli Hisarı arasında inşa ettiği yüzer köprü (MÖ 490), yüzyıllar sürecek girişimler dizisinin ilk halkası olarak bilinir. Osmanlılar döneminde ise Boğaz’dan çok Haliç dikkatleri çeker ve Haliç üzerinde çeşitli büyüklük ve özellikte köprüler inşa edilir. 1500’lü yıllarda Haliç’e bir köprü yaptırmak isteyen II. Beyazıt’a bir proje sunan Leonardo da Vinci, emredilirse Anadolu yakasına

28 • ŞEHİR VE İNSAN

da uzayacak açılır-kapanır bir Boğaz köprüsü yapmaya hazır olduğunu bile dile getirir.

HAYIRLI BİR İŞ İstanbul’un kentsel yaşantısında vazgeçilmez bir yere sahip olan olan vapurlar 1843 yılında Boğaz’ı geçiş sorununa uzun ömürlü bir çözüm olarak sahneye çıkarlar. Günümüze kadar sürecek bir yaşam biçimini getiren “Fevaidi Osmaniye” ve daha sonra “Şirketi Hayriye” vapurlarının sunduğu hizmetler geliştikçe ve yolcu sayısı artıkça köprüler uzun bir süre gündeme gelmeyecek gibi görünür. Oysa ki Boğaz’da ve Anadolu Yakasında vapurlarla gelişen yeni yerleşimler, ileride vapurların sonunu getirecek oluşumların başlangıcını da hazırlar. İstanbul’un gelişimiyle ortaya çıkan kent içi yolculuklardaki Boğaz geçiş talepleri için vapurlar yeterli olur, ancak Ortadoğu ve Asya’ya daha kolay ulaşmak isteyen Avrupa devletleri Boğaz geçişini canlı tutarlar. Demiryolunun 1872’de Sirkeci’ye ulaşması ve 1877’de Haydarpaşa’dan İzmit’e, daha sonra da Ankara ve Bağdat Demiryolu ile Ortadoğu’ya uzanması, 1900’lü yıllarda Boğaz’da demiryolu bağlantısını gündeme getirir. Bosphorus Railroad Company, II. Abdülhamit’e yaptığı başvuruda Anadolu ve Rumeli Hisarları arasında “Hamidiye Köprüsü” yapmayı önerir. Londra’yı Hindistan’a bağlama rüyalarını gerçekleştirecek bu köprü minareleri ve kuleleri ile dünyanın gözünde büyük hükümdarın politik ve dini kudretini artıracak, Osmanlıların büyüklük ve şöhretini tüm dünyaya gösterecektir diye düşünülür.


BOĞAZİÇİ İÇİN İLK BÜYÜK ADIMLAR Yine bu dönemde hazırlanan bir başka proje ile F. Arnoden, yeni bir demiryolu ile kenti kuzeyden geçecek Rumeli Hisarı ile Kandilli ya da Sarayburnu ile Üsküdar arasında bir köprü yapmayı teklif eder. Birinci Dünya Savaş yıllarında bu kez Alman ordularının Asya ve Ortadoğu’ya erişmesini sağlayacak bir köprü için Alman ordusunun mühendisleri Salacak’ta ilk sondaj çalışmalarına başlamış, ancak dünyayı fethetme çabaları sonuca ulaşamayınca bu girişim de gerçekleşmez. Cumhuriyet dönemiyle birlikte artık kentin ihtiyacı olarak Boğaz geçişi ciddi ciddi tartışılmaya başlanır. 1933 yılında üç plancıdan istenen plan taslaklarında İstanbul’un uzun dönemli gelişimleri değerlendirilirken Boğaz geçişi konusundaki görüşleri de tartışılır. Bu plancılardan Elgötz yolcu vapurlarına ilave olarak demiryolunun da vapurlarla bağlantısını önerirken, diğer iki plancı Lambert ve Agache ise demiryolu köprüleri yapılması görüşündelerdir. Agache kentin kuzeyinden geçecek Yeşilköy, Alibeyköy, Kâğıthane ve Bebek demiryolunun Vaniköy’de yapılacak bir köprü ile Anadolu’ya bağlanmasını uygun görür. 1937 yılında kente gelen plancı Martin Wagner ise başkentin Ankara’ya taşınması nedeniyle kentin nüfusunun artmayacağını ve dolayısıyla bir demiryolu köprüsüne ihtiyaç olmayacağını belirtir. Yine aynı yıllarda kentte çalışan plancı H. Prost ise, köprünün gerekli olduğunu savunur iken demiryolu köprüsünün karayoluna da hizmet etmesi gerektiğini vurgular. Ancak yine de arabalı vapurların çok daha ekonomik olduğunu belirterek köprü için üç güzergah önerir: Rumelihisarı, Sarayburnu ve Galata.

HAYALLER VE GERÇEKLER 1957 yılında dünyanın çeşitli ülkelerinden yapımcı firmalar köprü konusundaki ilgilerini açıklarken, bir Fransız firma grubu ile ön anlaşma yapılır. Ama kısa bir süre sonra bu anlaşma iptal edilerek bu kez bir Amerikan firması, Steinmann ile kontrollük ve yapım için sözleşme imzalanır. Aynı yıl Sirkeci-Haydarpaşa demiryolu ferisi hizmete girer ve demiryolu yük trenlerinin Boğaz geçişi kısa süreliğine de olsa bir çözüme kavuşur. 1958 yılı ise köprü ve tünel tartışmalarının ve girişimlerinin yoğunluk kazandığı bir yıldır. Steinmann, bir yandan köprünün projesini hazırlarken diğer yandan da US Steel Co. ile yapım sözleşmesi imzalar. Karayolları ise köprünün yeni yeri olan Ortaköy ve Beylerbeyi’nde sondajlara başlar. Ama farklı görüş ve fikirler de gündemden düşmez. Alman Dickerhoff Widmann firması “asma köprü” yerine “germe bant” teknolojisini önerirken İsviçre firması Bebek-Kandilli

arasında bir vagonda 75 kişi taşıyabilecek teleferik projesini açıklar. Enver Kılıç ise köprü için önerilen güzergahta yer alacak Boğaz yüzeyindeki ve dipteki iki ters akıntının birleşme düzeyinde ayaklar üstünde duracak bir sualtı köprü-tüneli fikrini ileri sürer. İşin en ilginci ise İsviçreli mühendis Robin Ross, Sarayburnu-Harem arasında hem demiryolu hem de karayoluna hizmet edecek bir sualtı-köprü-tünelini önermesidir. 1960’lı yıllar da çeşitli projelerin tartışıldığı yıllar olarak başlar. Ve açıklanan Högg’ün İstanbul için hazırladığı kent planında artık Ortaköy-Beylerbeyi arasındaki karayolu köprüsü artık planın bir parçasıdır. Ve nihayetinde Alman Hoctief ve İngiliz Cleveland Bridge firmaları tarafından inşa edilen köprü, tamamlandığında orta açıklığı açısından dünyanın dördüncü, Avrupa’nın ise birinci en büyük köprüsüdür. Ve 29 Ekim 1973’te muhteşem bir törenle hizmete girer. Devam eden yıllarda ulaşımın biraz olsun rahatlaması ve iki yaka arasında geçişin hızlanmasıyla yapılan birinci köprü rahatlatıcı bir etki sunamamaya başlar. Hazırlanan etüt planlarına dayandırılarak 1986’da başlanılan ikinci köprü inşaat Mayıs 1988’de tamamlanır. Ve Japon, İtalyan ve Türk (SFTA) firmaları tarafından oluşturulan konsorsiyum tarafından yapılan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü Hisarüstü ile Kavacık’ı birbirine bağlar.

İKİ TÜP GEÇİT VE BİR KÖPRÜ DAHA Son yıllarda ise gelişen İstanbul’da ulaşım ihtiyaçlarını hızlıca karşılamak adına pek çok atılımlar gerçekleştirilir. Bunlardan ilki ve en önemlisini hiç şüphesiz Marmaray oluşturuyor. Yapımı arkeolojik kazılardan dolayı uzasa da Eylül 2013’de hizmete girer. Batırma tüp tünel sistemiyle gerçekleştirilen projenin 1,4 km’lik kısmı ise Haliç’te. Geçtiğimiz aylarda açılışı yapılan bir diğer ulaşım bandı ise üçüncü köprü yani resmi adıyla Yavuz Sultan Selim Köprüsü. Sarıyer’in Garipçe mahallesi ile Beykoz’un Poyrazköy’ünü birleştiren köprü, İstanbul’u ağır vasıtalardan ve transit geçiş trafiğinden kurtaracağa benziyor. Ve bu yılın sonlarına doğru açılışı planlanan Avrasya Tüneli. Deniz altından Kazlıçeşme ile Göztepe’yi karayolu tüneli ile birbirine bağlayacak olan altınkemer. Marmaray’dan sonra ikinci tüp geçidi olan projeyle Boğaziçi’nde 3 köprü ve bir arabalı feribotun trafik yüklerini paylaşarak İstanbul’da daha dengeli bir şehir içi ulaşım hedefleniyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 29


AYIN KONUSU

MURAT BAŞARAN mbasaran967@gmail.com

30 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 31


AYIN KONUSU

O

gece haber kanallarının alt yazı olarak geçtiği ilk gelişme Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin Anadolu’dan Avrupa istikametine jandarma tarafından kapatıldığı şeklindeydi.

İlk başta kimse akıl sır erdiremedi. “Köprüde bir şeyler oluyor?” diye başlayan tartışmalar, savaş uçaklarının Ankara’da Genelkurmay Binası üzerinde alçak uçuş yaptığının ilanıyla yerini şaşkınlıkla beraber endişeye bıraktı. “Darbe mi?” sorusu, “Yok canım. O kadar da değil…” tepkileri ile karşılanıyor fakat utanç verici gerçek her saniye giderek belirginleşiyordu. Yavaş yavaş sosyal medyada “Bu darbeye geçit vermeyeceğiz. Herkes sokaklara!” mesajları dolaşmaya başlamış ve tam o sıra Başbakan Binali Yıldırım’ın beyanatıyla iş kesinlik kazanmıştı: “Doğrusu bir kalkışma ihtimali üzerinde duruyoruz. Belli ki emir komuta zinciri olmadan asker içerisindeki bazı kişilerin kanunsuz bir eylemi söz konu-

32 • ŞEHİR VE İNSAN

su. Vatandaşlar şunu bilsin ki demokrasiye zarar getirecek hiçbir faaliyete izin verilmeyecek. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, vatandaşın milletin seçtiği, milletin iradesi ile iş başındadır. Bunun işbaşından gitmesi ancak milletin kararı ile olur, bu bilinmelidir. Bu kalkışmayı yapanlar, bu çılgınlığı yapanlar, en ağır şekilde bedelini ödeyecektir. Asla bu tip kalkışmalara pabuç bırakmayacağız. Asla bu ve buna benzer çılgınlıklara müsaade etmeyeceğimizi bilsinler. Bunun adına henüz bir darbe demek doğru olmaz. Bir kalkışmanın olduğu doğrudur. Belirli bölgelerde sorumsuzca devletin emaneti silahları alıp vatandaşların üzerine gidip onları yere yatırıp onları etkisiz hale getirmeye çalışan bir takım gruplar var. Bunların kim olduğunu, hangi amaçla hareket ettiğini kısa sürede anlayacağız ve gereğini yapacağız. Asla ve asla yasadışı, demokrasiyi kesintiye uğratacak faaliyetlere müsamaha göstermeyeceğiz.” İlk açıklama bu şekildeydi. Köprülerde ve meydanlarda kalabalıklar artmaya başlamıştı ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CNN Türk televizyonuna cep telefonuyla görüntülü bağlanarak, milleti iradesine sahip çıkmaya çağırdı:


“Ne yazık ki bu gelişme silahlı kuvvetlerimizin içindeki bir azınlığın kalkışma hareketidir. Paralel yapılanmanın teşvik ettiği bir harekettir. Ülkemizin birliği, dirliği, beraberliğine yönelik bu harekete karşı inanıyorum ki milletçe vereceğimiz güzel bir cevapla bunlar gerekli olan cezayı alacaklardır. Yani şu anda bu milletin imkânlarıyla ortaya konmuş olan tankı, topu, uçağı, helikopteri kullanarak milletin üzerine gelmenin bedelini çok ağır ödeyeceklerdir. Bu konuda Cumhurbaşkanı olarak, gerek başbakanımız ve hükümetimiz olarak bizler atılması gereken adımlar neyse, dik durmak suretiyle bu adımı atacağız. Bu durumu farklı bir şekilde yorumlayamayız ve meydanı da onlara bırakamayız. Şu anda yapmış oldukları işgali de çok kısa zamanda ortadan kaldıracağımıza inanıyorum. Kararlı bir şekilde bu işin üzerine gideceğimizi özellikle bildirmek istiyorum. Bu kararlılığımızı test etmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Bu arada tabii milletime de bir çağrı yapıyorum. O da şudur. Milletimizi illerimizin meydanlarına davet ediyorum. Havalimanlarına davet ediyorum. Milletçe buralarda toplanalım. Bu azınlık grup tanklarıyla, toplarıyla gelsinler ne yapacaklarsa orada yapsınlar bakalım. Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar. Bunlar azınlıktır. Emir komuta zinciri yoktur. Ne yazık ki astların üstlere karşı attığı adımlar söz konusudur. Ben Cumhurbaşkanıyım. Cumhurun başıyım ve başkomutanım. Başkomutan olarak benim haberimin olmadığı böyle bir adımı atanlara da yargı zaten hemen cevabını verdi. Gereği ne ise yapılacaktır. Bundan kimsenin endişesi olmasın. Meydanlarda buluşup gerekli cevabı verelim.” Bu açıklama birçok açıdan tarihi ve ilk olan bir açıklamadır. Meydanlara darbeye karşı durmak için daha bu açıklama yapılmadan çıkan birçok kişi aşağı yukarı şu duyguları ifade etmişlerdir: “Biz meydanlara çıktığımızda her şeye rağmen üzerimizde bir tedirginlik vardı ama Cumhurbaşkanının açıklamasıyla beraber hem kararlılığımız arttı hem tedirginliğimiz yok oldu.” Yaşadığımız ve detaylarıyla anlatacağımız 15 Temmuz Darbe Girişiminin kritik noktası işte burası. Ne 1960’ta ne de sonraki darbelerde Türkiye’nin başında Recep Tayyip Erdoğan gibi bir lider ve onun kadroları gibi kadrolar maalesef yoktu. O zaman ki liderler asker daha sesini çıkarmadan şapkasını alıp kaçan liderlerdi.

Millet de buna bağlı olarak başsız kalıyor, ne yapacağını bilemiyordu. Fetö terör örgütüne bağlı paralel yapı, dış güçlerin de desteği ve yönlendirmesiyle bu ihanete kalkışmış, planlarının açığa çıkmasıyla darbe teşebbüsünü gece yarısından öne almak zorunda kalmışlardı. Bu sırada başta Genelkurmay Başkanımız olmak üzere birçok komutan derdest edilmişti. Cumhurbaşkanımız televizyonlara zor şartlarda bağlanmıştı ama kimse nerede olduğunu ve ne yaptığını bilmiyordu. Meydanlar hınca hınç doluydu. Fakat maalesef şuursuz ve hain kalkışmacılar milletin üzerine ateş açmaya başlamıştı. Boğaziçi Köprüsü’nde bir kahramanlık destanı yazılıyordu. Şehitler vardı ama kahraman yürekler tankların tüfeklerin üzerine doğru yürüyordu. Aynı sahne İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin önünde, Beştepe Külliyesi’nde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de yaşanıyordu. Din, iman, millet, vatan duygusunu kaybetmiş bir avuç hain, milletin silahlarıyla milleti vuruyordu. Gelin öncelikle 15 Temmuz gecesi neler oldu, sırasıyla özetleyelim: 1. İstanbul’da köprüler kapatıldı, vatandaşa ateş açıldı. Vatan Emniyet, AKOM, Çengelköy, Acıbadem Türk Telekom, İBB, Harbiye Orduevi, Atatürk Havaalanı ve birçok yerde çatışmalar yaşandı. 2. Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, MİT, Gölbaşı Özel Harekat Merkezi’nde çatışmalar yaşandı. TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bombalandı, vatandaşa ateş açıldı. 3. İlk açıklama Başbakan Yıldırım’dan geldi: “Doğrusu bir kalkışma ihtimali üzerinde duruyoruz. Belli ki emir komuta zinciri olmadan asker içerisindeki bazı kişilerin kanunsuz bir eylemi söz konusu. Vatandaşlar şunu bilsin ki demokrasiye zarar getirecek hiçbir faaliyete izin verilmeyecek. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, vatandaşın milletin seçtiği, milletin iradesi ile iş başındadır.” 4. Kadıköy’deki Moda Deniz Kulübü’nde Eskişehir Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Mehmet Şanver’in kızı Çiçek Şanver ile emekli Hava Pilot Tuğgeneral Levent Taştan’ın oğlu pilot okulu son sınıf öğrencisi Toykan Necdet Taştan’ın düğüne katılan Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal ve üst düzel komutanlar helikopterlere bindirilerek kaçırıldılar.

ŞEHİR VE İNSAN • 33


AYIN KONUSU

34 • ŞEHİR VE İNSAN


5. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan halkı meydanlara ve iradesine sahip çıkmaya çağırdı. 6. Başbakan Binali Yıldırım, Genelkurmay Başkanlığı’na vekâleten 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar’ın atandığını açıkladı. 7. Genelkurmayın internet sitesinde ve TRT’de silah zoruyla darbecilerin korsan bildirisi okundu. 8. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ yargı sürecinin başladığını açıkladı: “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu kalkışmayı yapanlara karşı soruşturma başlatmıştır, adli süreçler de işletilmektedir.” 9. Devlet Bahçeli darbeyi kınadı ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin yanında olduğunu bildirdi. 10. Cumhurbaşkanının İstanbul’a gelmekte olduğu bildirildi. 11. F-16’lar alçak uçuşlar yaparak milleti sindirmeye çalıştı. Ankara’da meclis bombalandı. 12. Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksakallı açıklama yaptı: “Eşkıya, ihanet şebekeleri darbe girişiminde bulunmaya çalışıyor. Başarılı olamayacaklar. Görevimizin başındayız. Milletimiz arkamızda. Bunun üstesinden geleceğiz. Bu içerideki paralel ihanet çeteleri. Silahlı Kuvvetler bunlara tasvip etmez.” 13. Başbakan Yıldırım Ankara’ya geçti: “Şu anda Ankara semalarında kamu binalarına vatandaşa bomba atanlar var. Bunların şu an itibariyle hava sahasında uçuşa yasak hale getiriyoruz. Demokrasi kazanacak. Millete darbe yapmaya çalışan çete eninde sonunda cevabını alacak.” 14. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ile birlikte Atatürk Havalimanında açıklama yaptı: “Şu anda yapılan hareket bir ihanet hareketidir, bir ayaklanma hareketidir. Ve bu vatana ihanet hareketinin bedelini de tabii çok ağır ödeyecekler.” 15. Cumhurbaşkanı Erdoğan Marmaris’ten ayrıldıktan sonra kaldığı otelin bombalandığını da ifade etti. 16. Bütün yurtta belediyeler darbecilerin hareket kabiliyetini sınırlamak için kışlaların önünde ve stratejik yerlerde iş makinalarıyla barikatlar oluşturdu. 17. Sabahın ilk ışıklarıyla köprülerin üstündeki askerler vatandaşlara ve güvenlik güçlerine teslim oldular. Tutuklamalar başladı.

18. Fetöcü darbecilerin rehin aldığı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Akıncı’daki 4. Ana Jet Üs Komutanlığı’na düzenlenen operasyonla kurtarıldı. Akar, Çankaya’daki kriz merkezine geldi. 19. Başbakan Binali Yıldırım beraberinde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’la birlikte yaptığı açıklamada “Kalkışma bastırıldı.”dedi. 20. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan milleti meydanlara sahip çıkmaya ve demokrasi nöbetlerine davet etti. 21. Darbe kalkışmasında 246 kahraman şehit oldu. 1537 kişi yaralanarak gazilik mertebesine erişti. 15 Temmuz gecesinin sayısız kritik kahramanı var. En önemlisi elbette Astsubay Ömer Halisdemir. Sonra Kazan’da darbecilere geçit vermemek için ekinlerini yakan köylüler. Darbe başlar başlamaz soluğu kışlada alıp darbeye karşı koyan ve şehit veya gazi olan gerçek subaylar… Daha ne detaylar. Anlatmakla bitmez…

ŞEHİT ASTSUBAY ÖMER HALİSDEMİR 15 Temmuz gecesi ihanet çetesinin en önemli hedeflerinden biri de Özel Kuvvetler Komutanlığı’ydı. Zekai Aksakallı Paşa bir düğüne katılmak zorunda kalmıştı ve her adımı takip ediliyordu. Kalkışmadan haberi olunca Özel Kuvvetler Komutanlığı’nı arayıp Astsubay Ömer Halisdemir’e tarihi emri verdi: “Semih Terzi haindir. Sakın komutanlığı ona teslim etme. Bu işin sonunda şehadet de var. Gereğini yap. Hakkını helal et.” Bütün Türkiye’nin darbe gecesinden en iyi bildiği enstantane. Kahraman Astsubay Ömer Halisdemir, biraz sonra birliğe gelen ekibin içinde Semih Terzi’nin karşısına çıkar ve alnından vurur haini… Sonrasında darbeci hainin yanındakiler tarafından vücuduna otuz kurşun sıkılarak şehit edilir. Aradan üç ay gibi kısa bir zaman geçmesine rağmen şehit astsubayın kabri adeta bir türbeye döner. Yüzbinlerce vatan millet sevdalısı, Niğde’deki kabrine gidip şehidimizi ziyaret ve dua eder. Sabah Gazetesi Yazarı Okan Müderrisoğlu Halisdemir’in hikâyesini şöyle anlatıyor: “Şehadeti emrettim. Başüstüne dedi!”

ŞEHİR VE İNSAN • 35


AYIN KONUSU

36 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 37


AYIN KONUSU

Özel Kuvvetler Komutanı Aksakallı FETÖ’cü generali alnından vuran koruma astsubayı ile arasındaki son diyaloğu gözyaşları içinde anlattı; Aksakallı: Ömer; Tuğgeneral Semih Terzi vatan hainidir, isyancıdır. Onu, karargâha girmeden öldür! Bunun sonunda şehadet var. Hakkını helal et! Ömer Başçavuş: Başüstüne komutanım, hakkım helal olsun. Siz de helal edin... 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin kırılma anlarından birinin yaşandığı Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndaki (ÖKK) tarihi olayı Tümgeneral Zekai Aksakallı anlattı. Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Aksakallı, darbecileri karargâha sokmamasını istediği, koruma astsubayı Ömer Halisdemir’in şehadetine varan emri gözyaşları içinde aktardı. Aksakallı Paşa’ya, Ömer Başçavuş’un ailesinin yanından gelir gelmez ulaşabildik. Paşa, “Ömer’in Mevlidini okuttuk dua ettik. Aile dimdik” dedi. O karanlık geceyi aydınlığa çeviren olaylar dizisi şöyle gelişti: BAHANE İLE ANKARA’YA GELMEK İSTEDİ: Özel Kuvvetler Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Semih Terzi, 15 Temmuz’da görev gereği Silopi’de idi. 15 Temmuz sabahı ısrarla Zekai Paşa’yı aradı. “Kayınpederimin durumu kritik Ankara’ya gelmek istiyorum” dedi. Paşa, normal zamanlarda makul karşılayacağı bu talepten şüphelendi. Aynı gün darbeci General Terzi’nin eşi de bir bahane ile Zekai Paşa’nın eşini arayıp ikna etmeye çalışmıştı. ZEKAİ PAŞA’YI MEŞGUL ETME TAKTİĞİ: Zekai Paşa için tuhaf gelen başka olaylar da vardı. Terörle cansiperane mücadele eden Zekai Paşa, sürekli arazide idi. O günü yakın arkadaşlarına şöyle anlattı: “Ben, son bir yıldır, düğüne bayrama gitmiyorum. Ancak kanser tedavisi gören bir arkadaşımızın düğünü vardı.

Bu istiklal ve istikbal mücadelesini hakkıyla verebilmek için sadece siyasete değil, aynı zamanda hatta daha çok da düşünceye, sanata, eğitime, gençliğe yoğunlaşmamız, medeniyet fikrini ilmek ilmek örmemiz, özümsememiz ve sonra “Ya Allah, ya Bismillah” diyerek yola çıkmaya başlamamız gerekiyor.

38 • ŞEHİR VE İNSAN

Bana da görev verdiler. ‘Komutanım, sizden başka kıdemli kimse yok. Genelkurmay adına hediye çekini siz takdim eder misiniz?’ dediler. Doğrusu tuhaftı. Çünkü Ankara’da benden kıdemli çok sayıda komutan vardı. Düğün salonuna girince şüphelerim daha da arttı. Hem kıdemli komutanlar oradaydı hem de salonda bulunmaması gereken kişiler de gelmişti. Hızlıca protokol görevini yapıp çıktım.” AKSAKALLI’YA OPERASYON: Aksakallı’nın makam aracı, Külliye’ye giden yol üzerinde 3 araç tarafından sıkıştırıldı. Paşa, zaten tedirgindi ve yakın ekibini önceden uyarmıştı. Darbecileri atlattılar. Zekai Paşa, o gece bir kalkışma olduğunu Özel Kuvvetler Karargâhı’nın da ele geçirilmek istendiğini öğrenir öğrenmez hem en güvendiği adamını aradı hem de karargâhtaki nöbetçi subaylara ulaşmaya çalıştı. Tabii aynı anda, ÖKK’den en sadık adamlarına da silahlarını alarak komutanlığını önüne gelmeleri emrini verdi. KARARGÂHTA DARBECİ İTAATSİZLİĞİ: Zekai Paşa, karargâhı aradığında, şok bir cevapla karşılaştı. Terzi, “Ben oraya geliyorum. Kışlanın emniyetini sağlayın, içeriye komutanlardan kimseyi almayın, gerekirse ateş edin” emrini vermişti. SİZ FETÖ’CÜSÜNÜZ: Zekai Paşa, “Siz görevden alındınız, artık Semih Paşa’nın emrini dinliyoruz” diyen albaya, “Emrimi dinlemiyorsun, FETÖ’cülerin emirlerini dinliyorsun, sen paralelcisin” diye bağırdı. ŞEHADET EMRİ: İşte o andan itibaren yaşananları Zekai Paşa gözyaşları içinde şöyle anlattı: “Başçavuş Ömer Halisdemir’i aradım, Ömer benim koruma astsubayımdır. Ömer’e, “Sana, vatanımız ve milletimiz adına tarihi bir görev veriyorum. Tuğgeneral Terzi vatan hainidir, isyancıdır. Onu, karargâha girmeden öldür! Bunun sonunda şahadet var. Biliyorsun seninle 20 yıllık beraberliğimiz var. Hakkını helal et” dedim. EMREDERSİNİZ KOMUTANIM: Ömer Başçavuş, sonu ölüme varan emir üzerine vakur bir sesle Zekai Paşa’ya hitaben, “Başüstüne komutanım, hakkım helal olsun. Siz de helal edin” dedi. CUNTA KARARGÂHA GİREMEDİ: Bu sırada darbeci general Terzi helikopter pistinden karargaha yürüyordu. 10 kişilik koruma ekibi etrafındaydı. Tam karargâh binasının girişinde ÖKK Koruma Astsubayı Başçavuş Ömer Halisdemir tarafından durduruldu. Terzi ve korumaları “Karargâha giremezsiniz. Zekai Paşa’nın emri” demeye kalmadan kendisi etkisiz hale getirmeye çalışan özel time rağmen namlusuna mermiyi sürdüğü tabancasını çekti darbeci Terzi’yi alnından vurdu. Halisdemir ise 10 koruma tarafından ateş edilerek, başına ve vücuduna isabet eden 30 kurşunla şehit düştü.


ŞEHİR VE İNSAN • 39


AYIN KONUSU

TAM YETKİLİSİNİZ ZEKAİ PAŞA: Zekai Paşa darbecilerin yönetim merkezi Akıncı Üssü’nü yeniden alabilmek için İçişleri Bakanı Efkan Ala’dan direktif aldı. Ala, “Zekai Paşa, size başkomutan ve hükümet yetkisi veriyorum” dedi. Güvendiği arkadaşlarına, “Biz, terörle mücadele sırasında da bunların (FÖTÜ’cülerin) tavrını, isteksizliğini anlamıştık” diyen Zekai Paşa, “O gece, sadece Ankara değil, Ankara dışındaki birlik komutanlarıyla da görüşmelerimiz oldu, isyancıların tutuklanmasını sağladık” dedi. ÇOK KAN DÖKÜLÜRDÜ: Zekai Paşa, “Eğer Özel Kuvvetler Komutanlığı ele geçirilseydi, durum çok kötü olurdu, Allah korusun çok kan dökülürdü” dedi ve ekledi: Biz, bu adamları biliyoruz, bu adamlar korkak ve vicdansızdır! Şükürler olsun ki girişimleri başarılı olamadı. Çünkü bu millet eski millet değil. Çok büyük bir felaketi atlattık. O ŞEHİT DÜŞERKEN: Ömer başçavuşun şehit düştüğü sırada Zekai Paşa, en mutemet adamları ile Gölbaşı’ndaki karargâha girdi ve cuntanın elemanlarını etkisiz hale getirdi. O dakikadan itibaren Genelkurmay karargâhı ve Akıncı Üssü’nün darbecilerden temizlenmesi planını organize etti.

40 • ŞEHİR VE İNSAN

SİLOPİ’DEN GELDİ: Terzi, darbe tezgâhının icraya konulacağı 15 Temmuz’da Silopi’den helikopterle önce Diyarbakır’a, sonra askeri uçakla Ankara Akıncı Üssü’ne geldi. Buradan da yine askeri helikoptere binerek, Gölbaşı’ndaki ÖKK karargâhındaki özel piste indiğinde yanında özel tim vardı.

ŞEHİT BABA- OĞUL: EROL OLÇOK VE ABDULLAH TAYYİP OLÇOK Erol Olçok. Türkiye’de siyasi iletişim kampanyalarının duayeni. Yaptığı kampanyalar şimdiden milletimizin hafızalarında unutulmaz bir yer edindi. 2007’de “Durmak Yok Yola Devam”, 2011’de “Aynı Yoldan Geçmişiz Biz”, 2014’de “Bayrak”, 2015’de Cumhurbaşkanlığı “Fors” filmleri belki ilk akla gelenlerden. Sadece reklamcı değil. R. Tayyip Erdoğan’la çıktığı yolda, iletişimin her alanında öncü rol üstlenen, strateji çizen, bu stratejilerin sahada uygulamasını yapan biriydi. Patron değil, arkadaştı. İşveren değil, ağabeydi. R. Tayyip Erdoğan’la ilişkisini hiçbir zaman profesyonel bir ilişki olarak tanımlamadı. Her zaman dava, yol ve kader arkadaşlığı olarak gördü. Bu yolda her türlü zorluğa katlandı, her fedakârlığı göze aldı. Hayatını


bile feda etmekten çekinmedi. Türkiye’nin en zor zamanlarında günlerce eve gitmeden, ara vermeden gece-gündüz çalışırdı. Ekibini de aynı şekilde motive ederdi. “Sayın Erdoğan yorulmuyor, biz de yorulmayacağız.” derdi. Cumhurbaşkanlığı’nın krize dönüştürüldüğü dönemin hemen sonrasına gelen 2007 Seçimleri, 2008 halkoylaması, 2009 Yerel Seçimleri ve 12 Haziran 2012 Seçimleri sonucundaki başarılı çalışmalarında, bu gayretin, bu samimiyetin, alın terinin ve emeğin katkısı büyüktü. Erol Olçok sadece Türkiye’de değil, KKTC, Irak, Gürcistan, Mısır, Malezya, Arnavutluk, Makedonya, Libya, Ukrayna, Tunus gibi ülkelerde de pek çok siyasal iletişim kampanyaları yaptı. Bütün bu birikimle Arter Reklam siyasal iletişimde Türkiye’nin en önemli reklam ajansı oldu. Türkiye’nin en zor seçimlerinden olan 30 Mart 2014 Yerel Seçim Kampanyası, 10 Ağustos 2015 Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kampanyası, 7 Haziran 2015 ve 1 Kasım 2015 Genel Seçim kampanyalarında da onun imzası vardı.

Türkiye onu büyük bir reklamcı olarak tanıdı. Arkadaşları onu gerçek bir dost olarak gördü. Ailesi ve yakınları onu büyük bir kahraman olarak bildi. Erol Olçok, 15 Temmuz 2016 tarihindeki alçak cunta girişiminde vatanımızı ve milletimizi korumak için, çocukluğunun o en büyük hayali Boğaziçi Köprüsü’nde, evladı Abdullah Tayyip ile birlikte cuntacıları ikna etmek isterken açılan hain ateş sonucu yanındaki oğluyla birlikte şehit oldu. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın gözyaşları içindeki duasıyla Karacaahmet Mezarlığı’nda evladı Abdullah Tayyip ile yan yana defnedildi.

KAZANLI KAHRAMAN KÖYLÜLER Darbenin başladığı gece Kazan’da bulunan 4. Ana Jet Üs Komutanlığındaki hareketlilik, bölgedeki sivil halkın dikkatinden kaçmadı. Ankara’da bombalama eylemlerini gerçekleştiren F-16 savaş uçakları ve helikopterlerin Akıncı Üssünden kalktığının anlaşılmasının ardından halk kalabalık gruplar halinde üssün nizamiyesinde toplandı ve uçakların kalkışını engellemeye çalıştı. Ancak bu sırada askerlerin ateş açması sonucu 7 kişi hayatını kaybetti, 59 kişi de yaralandı.

ŞEHİR VE İNSAN • 41


AYIN KONUSU

Kazan halkının bir kısmı burada uçaklara engel olmaya çalışırken üssün hemen yanındaki Kışla ve Fethiye Köyleri başta olmak üzere civar köylerden gelen vatandaşlar görüş alanını daraltarak uçakların kalkışını engellemek için, araba lastikleri, saman balyaları ve ekili arazileri ateşe verdiler. Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk, darbe girişiminin başarısızlığa uğramasında Kazan halkının canını hiçe sayarak kendilerini mermilere siper ederek, uçakların önüne piste yatarak ve yaktığı ateşlerle uçakların kalkmasına engel olmak için gösterdiği mücadelenin de etkisinin büyük olduğunu söyledi. Ertürk, “Biz oraya gidene kadar üsten 25 uçak kalkarken, biz gittikten sonra 3 uçak kalkabilmiştir. Kazanlılar Çanakkale ve Kurtuluş savaşı ruhuyla mücadele ederek bir kahramanlık destanı yazmıştır” dedi.

ŞEHİTLERİN HOCASI: PROF. İLHAN VARANK Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanlarından Mustafa Varank’ın ağabeyi Prof. Dr. İlhan Varank, eşinin “Sen de mi gidiyorsun” sorusuna, “Şimdi evde oturma zamanı değil, geleceğimizi kurtarmanın zamanı” diyerek çıktı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesini işgal etmeye kalkışan katil cuntacılar tarafından şehit edildi. Eşi Saadet Varank o gece Varank’ın evden çıkışını şöyle anlatıyor: “O akşam komşularla birlikte evimizin önünde çay içiyorduk. Saatler ilerlemeye başlayınca İlhan eve geldi ve birtakım olayların olduğunu söyledi. Üniversiteden arkadaşlarıyla da internetten yazışmış. Sen de mi gideceksin? diye sorduğumda “Şimdi evde oturma zamanı değil. Geleceğimizi kurtarmanın zamanı. Türkiye’nin 100 yıl geriye gitmesine izin veremem. Ben duramayacağım, çıkıyorum” dedi. Yatsıyı kıldı ve 1.30 da evden çıktı. Darbe gerçekleşirse ilk bize gelirler diyerek babasının silahını almaya kalkıştı. Tek amacı ailesini korumaktı. İlk önce havalimanına gideceğini söyledi ama Vatan Caddesi’ndeki emniyetin oraya gitmiş. Askerleri görünce “Burada siz duramayacaksınız” demiş. O esnada zaten askerler birçok kişinin ayaklarına sıkarak yere düşürüyormuş. Sonra bir kurşun ona isabet etmiş. Evden çıktı ve 20 dakika içinde şehit oldu. İlhan ara bulmaya çalışan ve haksızlığa gelemeyen biriydi. Resmen savaşmaya gitmiş. Çatışma da yanındaki kişi umreye gidip gitmediğini sorunda o da “Gittim ama burası umre gibi zaten” demiş. Eşime ölümü konduramadığım için evden çıkarken helallik de istememiştim. Daha birçok planımız vardı. Kızımızın TEOG sonucuna göre okul planları yapıyorduk. Oğlumuz daha 9 yaşında. Onlar için elimizden geleni yapıyorduk. Şimdi ben yapayalnız kaldım.”

42 • ŞEHİR VE İNSAN

SON İSTİKLAL VE İSTİKBAL MÜCADELESİ - YUSUF KAPLAN Temmuz’da karşı karşıya kaldığımız saldırı, darbe-terör saldırılarının ötesinde bir saldırıydı. Türkiye’yi işgal girişimiydi. Halkın, iradesine sahip çıkması, kendini tankların önüne atarak destan yazması ve bir kaç aydır izlemeye başladığımız denge stratejisi, bu saldırının püskürtülmesini sağladı. Bu saldırı, NATO patentli, ABD-İngiltere tezgâhıydı. Şunu iyi bilin: Saldırının püskürtülmesi, ABD ve İngiltere yönetimini çıldırttı. Öyle ki, saldırıya uğrayan NATO üyesi bir ülkeye destek vermesi gereken NATO, patronu ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ağzından “Türkiye’yi NATO’dan uzaklaştırmakla” tehdit etti! Sonra bu açıklama düzeltilmeye çalışıldı ama ok yaydan çıkmıştı bir kere.

OSMANLI’YI HANGİ GEREKÇELERLE DURDURDULARSA, TÜRKİYE’Yİ DE AYNI GEREKÇELERLE KUŞATIYORLAR! Dün, Haçlılar, bizimle, bu topraklarda yaşayan bu topraklardaki Müslümanlarla hangi gerekçelerle savaştılarsa, bugün de Haçlıların çocukları Batılılar, aynı gerekçelerle Türkiye’yi kuşatmaya ve durdurmaya çalışıyorlar. Dün, Haçlı (ve Moğol) saldırıları sonrasında İslâm medeniyeti ilk büyük medeniyet krizini yaşamıştı. Birinci büyük medeniyet krizini, Selçuklular, Eyyûbîler ve Osmanlıların verdikleri mücadelelerle aştık. İkinci büyük medeniyet krizini ise, Avrupalı düvel-i muazzama’nın iki asır Osmanlı’yı durdurmak için gerçekleştirdikleri saldırıyla yaşıyoruz. Müslüman zihni ve zemini büyük bir krizle malul. Sonuçta Avrupalılar, Osmanlı’yı durdurdular. Burada kulağımıza küpe etmemiz gereken yakıcı gerçek şu: Dün, Avrupalılar, hangi gerekçelerle Osmanlı’yı durdurduIarsa, bugün de aynı gerekçelerle Türkiye’yi vuruyor ve kuşatıyorlar: Türkiye’nin toparlanması ve İslâm dünyasını toparlamaya soyunması bu! Türkiye son çeyrek asırda, özellikle de son on yılda gerçekleştirdiği atılımlarla İslâm dünyasının, mazlumların umudu olduğunu ispatladı yeniden. Bu mesaj, Batılılar tarafından da, mazlum Müslüman halklar tarafından da net bir şekilde alındı.

SON KALE TÜRKİYE’Yİ DÜŞÜREMEYECEKLER! Pakistan, Mısır düşürüldü. Irak, Suriye, Afganistan, Arabistan Yarımadası’nın büyük bir bölümü paçavraya çevrildi.


Ama hem Türkiye düşürülemedi hem de İslâm dünyasını, dün olduğu gibi yarın da toparlayabilecek, ayağa kaldırabilecek tek aktörün Türkiye olduğu dünya âleme gösterildi. Tarihî derinliğiyle, kültürel zenginliğiyle, bütün farklı dinleri, kültürleri sulh ve selam yurdu kurarak birarada yaşatmayı başaran tek küresel medeniyet tecrübesi birikimiyle, Türkiye, küllerinden doğacak, yeniden insanlığın önünü açacak hakikat medeniyeti yolculuğuna çıkacak... Su akacak, yatağını bulacak... Bütün kültürlerin ve medeniyetlerin kökünü kazıyan üç asırlık zorba Batı uygarlığı son yolculuğuna uğurlanacak... İnsanlık, yeniden adaletin, hakkaniyetin, sulhün, kardeşliğin ve herkese hayat hakkı tanıyan hakikat medeniyetinin merhamet ve şefkat kanatlarına sığınacak... Bu, olacak... Bunun olmaması için çeyrek asırdır Türkiye’yi dışar-

İnsanlık, yeniden adaletin, hakkaniyetin, sulhün, kardeşliğin ve herkese hayat hakkı tanıyan hakikat medeniyetinin merhamet ve şefkat kanatlarına sığınacak... dan kuşatıyorlar, etrafını ateş çemberine çeviriyorlar; içeriden karıştırıyorlar, iç savaşın eşiğine sürükleyerek hadım etmeye, kısacası Türkiye’ye diz çöktürmeye çalışıyorlar! Ama biz hem teslim bayrağı çekmeyeceğimizi hem de bölgemizin geleceğine yeniden -gerekli hazırlıkları yaparak- ancak bizim yön ve şekil verebileceğimizi gösterdik. O yüzden yaşadığımız süreç, son istiklal ve istikbal mücadelesi süreci...

ŞEHİR VE İNSAN • 43


AYIN KONUSU

SULTANBEYLI MILLI İRADE NÖBETINDE Türkiye sokaklarda, meydanlarda nöbet tuttu. Halk iradesine ve devletine sahip çıktı. Kent meydanında günlerce kararlılıkla nöbet tutan Sultanbeylililere Kent Meydanında hitap eden Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, “Günlerdir sokaklarda, meydanlarda devletine, milletine sahip çıkan, genciyle yaşlısıyla al barağı yere düşürmemek için mücadele eden kıymetli hemşehrilerim hepinize teşekkür ediyorum. 15 Temmuz akşamında dünya bir kez daha Türk milletine hayran oldu. Dünya bir kez daha Türk milletinin cesurluğunu, vatan sevgisini, bayrak aşkını gördü. 15 Temmuz bağımsızlık günümüzdür, İrademize sahip çıktığımız yeniden dirilişin günüdür. İslam coğrafyasının umut günüdür. Malazgirt’le yerleştiğimiz bu cennet vatanımızı ne pahasına olursun olsun terk etmeyeceğimizi tüm dünyaya haykırdığımız gündür” şeklinde konuştu. Milletin FETÖ’cülere boyun eğmediğini vurgulayan Başkan Keskin, “O hainler ve işbirlikçileri Çanakkale zaferinde ve kurtuluş savaşında dünyanın tüm ordularını geri püskürten bu milleti, FETÖ’cü üniformalı teröristlerin tankına, topuna, silahına boyun eğer san-

44 • ŞEHİR VE İNSAN

dılar. Amerika’da kendini piyon haline getiren o katil, o şarlatan ve işbirlikçileri, bizim iman dolu göğsümüzü ve içimizde barındırdığımız vatan aşkımızı hiç tahmin etmedi. Bu milletin ümmetin son kalesi olduğunu, İslam coğrafyasının umudu olduğunu unuttular. Bu toprakların Efendimizin müjdesine nail olduğu o katillerin aklına bile gelmedi” ifadelerine yer verdi. 15 Temmuz akşamında tanklar durunca milletin kazandığını ifade eden Başkan Keskin, “O gece darbeci generale özel harekat binasını teslim etmeyen başçavuş Ömer Halisdemir ve daha binlerce isimsiz kahraman tarihin akışını değiştirdi. O gece gözünü kırpmadan şehadete yürüyen Fazlı Demir’i, İhsan Yıldız’ı, Vahit Kaşçıoğlu’nu Erdem Diker ‘i ve daha birçok kahramanı bizler unutmayacağız. İlçemiz o gece şehitler verdi, gazilerimiz oldu. Rabbim hepsinden razı olsun. Belki de sizler o gece otobanı trafiğe kapatmasaydınız her şey çok daha korkunç olacaktı. Aziz milletimiz yeniden tarih yazdı. Necip milletimiz düşmana karşı bir oldu, beraber oldu. Doğulusu, batılısı, güneylisi, kuzeylisi gözünü kırpmadan düşmanın üstüne kararlılıkla yürüdü. Bu süreçten devlet olarak güçlenerek çıkacağımıza hiç şüpheniz olmasın. Devletimiz içinde


beslenen bu şer çetesi inşallah en kısa sürede tasfiye edilecek ve bizler hücrelerimizi hızla yenileyeceğiz. Yaptıkları yanlışın bedelini o hainler, FETÖ’cü katiller en ağır şekilde ödeyecek. Bizler bu süreçte devletimizin yanında olmayı sürdüreceğiz. Ülkemiz tek vücut oldu. Biraz öncede söylediğim gibi doğusuyla, batısıyla, güneyiyle kuzeyiyle ülkemiz birlik oldu. Günlerdir Türkiye meydanlarda. Bir kez dahi evine dönmeyi düşünmeyen, vatanını sahipsiz bırakmayan sizlere şükranlarımı sunuyorum” dedi. Sultanbeyli 15 Temmuz akşamında büyük mücadele verdi. TEM trafiğe kapatılarak Yalova’dan gelen rütbelileri taşıyan üç otobüs Sultanbeyli’de, 2 otobüste Orhanlı Gişelerde durduruldu.

ŞEHİR VE İNSAN • 45


AYIN KONUSU

46 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 47


AYIN KONUSU

SALDIRILARI PÜSKÜRTECEK KÖKLÜ STRATEJİLER Bu saldırıları püskürtebilmenin bir kaç önemli yolu var: 1. Türkiye, orta ve uzun vadede bizzat üyesi olduğu Batı ittifakının NATO, AB kurumları ve bizzat Batı ülkelerinin saldırısıyla karşı karşıya kalabilir. Açık saldırılardan sözediyorum! Bu saldırıları püskürtebilmenin en önemli yolu, dış politikada, denge stratejisi izlemektir. Tıpkı denge dehası Sultan Abdülhamid gibi. Denge stratejisinin bir gereği olarak düşmanlarını azaltmanın ve müttefiklerini artırmanın yollarını, imkânlarını artırmalıdır Türkiye. Şunu unutmamak gerekiyor: NATO, AB gibi projeler, Türkiye’nin aslî projeleri değildir ve olamaz. Türkiye, bu kurumlara iki gerekçeyle üye olabilir: Birincisi, Batı’dan gelebilecek saldırıların önünü kesmiş olmak; ikincisi de kendi tarihî medeniyet yolculuğuna soyunabilmek amacıyla zaman kazanmak için. 2. İçerde ise, bir yandan toplumun bütün farklı kesim-

48 • ŞEHİR VE İNSAN

lerini bütünleştirecek, kenetleyecek, ülkeyi leş kargalarına yem etmeyecek bir atmosfer oluşturmak ve bu çerçevede politikalar geliştirmek zorunda Türkiye. Dışardan ve içerden büyük saldırılarla karşı karşıya kalan bir ülke, içerde kardeşliği, kenetlenmeyi sağlamakla mükelleftir. Mesele, Türkiye’nin bekasıyla ilgilidir.

İYİ HAZIRLANMAMIZ GEREK 3. Son olarak, bu ülkenin kangrene dönüşen toplumun kültürel dinamiklerini dinamitleyen, mankurtlaşmış kuşaklar yetiştiren eğitim, medya, kültür, sanat dünyası bizim medeniyet dinamiklerimiz ekseninde silbaştan yeniden inşa edilmelidir. O yüzden yaşadığımız şey, birkaç yıldır söylediğim gibi bizim istiklal ve istikbal mücadelemiz. Bu istiklal ve istikbal mücadelesini hakkıyla verebilmek için sadece siyasete değil, aynı zamanda hatta daha çok da düşünceye, sanata, eğitime, gençliğe yoğunlaşmamız, medeniyet fikrini ilmek ilmek örmemiz, özümsememiz ve sonra “Ya Allah, ya Bismillah” diyerek yola çıkmaya başlamamız gerekiyor. Vesselâm.


ŞEHİR VE İNSAN • 49


AYIN KONUSU

50 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 51




GEZİ

GEZİ MELİH USLU

usmelih@gmail.com

DOĞAL ENERJİ

Toroslarda Cip Safari

54 • ŞEHİR VE İNSAN


Maceracı ruhunuzu harekete geçirecek; derin kanyonları, coşkun nehirleri ve yemyeşil ormanları aşabileceğiniz heyecanlı bir yolculuk mu düşlüyorsunuz? Öyleyse buyurun cip safariye...

ŞEHİR VE İNSAN • 55


GEZİ

K

lasik seyahat programları size sıkıcı geliyor, nicedir özlediğiniz alternatif bir tatil mi düşlüyorsunuz? O zaman maceracı ruhunuzu harekete geçirip adrenalinizi yükseltecek olan Toroslar ile tanışmalısınız... Profesyonel rehberler eşliğinde 20 - 30 araçlık bir safari konvoyuna katılabileceğiniz gibi, tek bir cip kiralayarak da Toros dağlarında hızla yükselen zirveleri, derin boğazları, gürül gürül çağlayan nehirleri, yemyeşil vadileri ve şelaleleri keşfedebilirsiniz. Hem de kapsamlı

56 • ŞEHİR VE İNSAN

sigorta güvencesiyle... Karstik vadileri sürprizlerle dolu olan Torosların kıvrılarak zirvelere tırmanan dağ yolları, karşınıza binlerce yıllık Likya, Pisidiya ve Kilikya uygarlıklarını ve misafirperver Yörük köylerini çıkaracak. Toroslarda keşfedilmeyi bekleyen birbirinden ilginç onlarca güzergâh arasından birini, acentenizin önerileriyle belirlemeniz mümkün. Bu adrenalin yüklü tura, günübirlik çıkabileceğiniz gibi süreyi bir haftaya kadar da uzatabilirsiniz. Ancak uzman acentelerin önerisi, üç yada dört gün ile sınırlı oluyor genellikle.

ANTİK PATİKALARDA Rodos adasından Suriye sınırına kadar yaklaşık iki bin kilometrelik bir dağ zincirinden oluşan Torosların kalbinde, çok özel bir cip safari parkurlarına doğru yola çıkıyoruz. Nereye mi? Antalya’nın 45 kilometre kuzeydoğusundaki Köprülü Kanyon’a... Kanyonun içinde bulunduğu geniş ormanlık alan, Köprülü Kanyon Milli Parkı olarak tanınıyor. Yaklaşık 40 bin metrekarelik alana yayılan park, Akdeniz’in en büyük doğal servi ormanına ev sahipliği yapıyor. Aralarında nadir görülen canlı türlerinin de bulun-


duğu 400’den fazla bitki ve hayvan çeşidinin yaşam alanı olan Köprülü Kanyon Milli Parkı, başlı başına dev bir gezi alanı. Doğal ve tarihi güzellikleriyle Torosların karakteristik güzelliklerini yansıtan bölgede, cip safari turları hizmeti veren seyahat acentelerinin başlangıç noktası, dünyaca ünlü Aspendos Antik Tiyatrosu. Anadolu’daki Roma dönemi başyapıtlarından biri olan 30 bin kişilik tiyatronun yanı başında, acente yetkilileri tarafından safari ile ilgili bilgi ve önerileri edindikten sonra Beşkonak yönüne doğru hareket ediliyor. Buradan itibaren deniz seviyesinden gittikçe yükselen 40

kilometrelik Taşağıl Yolu izlenerek, Toroslar’ın zirvelerinden doğup 183 kilometrelik yolculukla Akdeniz’e dökülen Köprüçay’ın kıyıları eşliğinde Beşkonak’a ulaşılıyor.

ADRENALİN YÜKLÜ SAATLER Beşkonak ile Bolaşan köyleri arasında uzanan ve derinliği yer yer bin metreyi aşan Köprülü Kanyon’un girişindeki Oluk Köprü, Köprüçay’ın huzur dolu sesiyle konuklarını karşılıyor. 27 metre yüksekliğindeki bu tek kemerli köprü, eski bir Roma dönemi yapısı. Kanyonun

zümrüt renkli serin suları, yaz aylarında güneşin kavurucu sıcağından kaçanlar için bulunmaz bir sığınak. İlkbahar ve sonbahar aylarında gidenler için ise bir sesler ve renkler şöleni gibi… Tarihi Oluk Köprü’yü geçince sola ayrılan yol, bir kilometre kadar sonra Roma devrinde inşa edilmiş Büğrüm Köprü’ye ulaşıyor. Sonraki hedefimiz, dağın hemen arka yamacındaki Selge Antik Kenti’ne ulaşmak oluyor. Çetince ve Demirciler köylerini geride bırakınca, binli rakımlarda Antalya Ovası gerçekten harika görünüyor. Böğüm Köprü’yü geride bırakınca sağa ayrılan ve Köprülü Kanyonu

ŞEHİR VE İNSAN • 57


GEZİ

Köprülü Kanyon’u çevreleyen Altınkaya Ballıbucak - Düzağaç üçgenindeki ormanlık vadilerde, kapsamlı bir cip turunu bir güne sığdırmak neredeyse imkânsız. Bu rotanın hakkını vermek için iki - üç gün ayırmakta fayda var.

yukarıdan izleme fırsatı sunan 11 kilometrelik yolun sonunda, Bozburun dağlarının görkemiyle eşsiz bir panorama oluşturan Selge harabelerine ulaşılıyor. Milli park sınırları içindeki Altınkaya köyü ile iç içe geçen, tam üç tepe üzerine dağılmış Selge’nin kalıntıları, arkeolojinin henüz yeterince gün ışığına çıkaramadığı harap yapılarıyla dev ve gizemli bir bulmacayı andırıyor. 10 bin kişilik antik tiyatronun güneyinde pazar yerleri, spor alanları ve çeşitli yapı kompleksleri sıralanmış. Kenti çevreleyen surların kuzeyinde ise Artemis ve Zeus’a adanmış iki büyük İyon tapınağı yan yana duruyor. MÖ 5. yüzyıla tarihlenen Selge Antik Kenti’ni gezdikten sonra, civardaki köy kahvelerinden birinde çay molası veriyor. Yöre sakinleri sıcak bir selamı esirgeme-

58 • ŞEHİR VE İNSAN

mekle kalmayıp bize taze meyve ikam ediyor. Bizler de “işte Anadolu insanının güzelliği” demekten kendimizi alamıyoruz.

HER ADIMDA SÜRPRİZ Cip safari deneyimimizin en heyecanlı kısmı, yolun bundan sonraki bölümünde. Yani asfalttan yer yer stabilize yola geçilen Selge’den sonraki güzergâhta. Dağlara doğru tırmandıkça kalp atışlarımız artıyor. Keyfimiz yerinde, yola devam… Kuyucak Dağı’nın keskin vadileriyle çevrili Köprülü Kanyon’un etrafındaki ormanlık tepelerde adrenalininizi yükseltecek sayısız parkur saklı. Köprüçay’ın paralelinde yukarılara doğru tırmanan dar ve taşlı topraklı yolda yükseldikçe, manzara güzelleşiyor. Selge’den beş

kilometre sonraki Akdeniz köyünün adı, Delisarnıç. Burada gördüğümüz ve yöre insanı tarafından yüzyıllardır sarnıç olarak kullanılan “konglema” adı verilen konik kaya oluşumları dikkatimizi çekiyor. Yol boyunca rastladığımız asırlık ahşap kapıları ve birbirinden zarif kapı tokmaklarını belgelemek için fotoğraf molaları veriyoruz. Güzergâh üzerinde acıkanların imdadına keçi peynirli yufka dürümü yetişiyor. Bu yöresel yiyecek sahiden çok lezzetli. Delisarnıç’tan yukarılara doğru biraz daha yükseldiğimizde karşılaştığımız ağaçların arasındaki Şeytan Kayalar, karstik yapının aşınmasıyla oluşmuş. Sur kalıntıları, gözetleme kulesi ve su kemerleri gibi sayısız antik yapı, civardaki ormanlık alanın derinliklerine dağılmış. İçinde bulunduğumuz bölge doğal bir ağaç müzesini andırıyor: Çam, servi, sedir, köknar, ardıç, meşe, zeytin… Yerköprü’deki doğal havuzları keşfetmek, günün en güzel sürprizlerinden biri oluyor. Köprülü Kanyon Rafting Merkezi ise biraz daha ileride yer alıyor. Nehir kenarındaki kır lokantalarından birine uğrayıp kiremitte alabalık siparişlerimizi veriyoruz. Afiyet olsun…


GÖL İNSANLARI Köprülü Kanyonu çevreleyen Altınkaya - Ballıbucak - Düzağaç üçgenindeki ormanlık vadilerde, kapsamlı bir cip turunu bir güne sığdırmak neredeyse imkânsız. Bu rotanın hakkını vermek için iki - üç gün ayırmakta fayda var. Biz de öyle yapıyor ve yeryüzü cennetini keşfetmeye ertesi devam etmeye karar veriyoruz. Karanlık iyice bastırmadan kalacağımız yeri bulmamız gerek. Yorgun ama unutulmaz bir günün sonunda, Köprülü Kanyon’a bakan eski bir dağ köyünde konaklayacağımız taş eve ulaşıyoruz. Oksijen yüklü dağ havası geceleri iyice serinliyor. Burada, şömineden yayılan katran ağacının kokusunun tütsülediği odanızda yapabileceğiniz en iyi şey, sessizliğin tadını çıkarmak olacak. Ertesi güne iyice dinlenmiş olarak uyanmak güzel. Sıkı bir köy kah-

valtısıyla enerji depolayıp yeniden yola koyuluyoruz. Hemen söyleyelim… Aspendos - Köprülü Kanyon rotasını genişletmek isteyenler için çevrede alternatif hayli fazla. Öyle ki Köprülü Kanyon ile birleştirilebilecek en gözde üç seçenekten ilki, Davraz Dağı eteklerindeki Kovada Gölü’ne doğru olabilir. Torosların ıssız zirveleriyle çevrili bir dağ gölü olan Kovada’ya, Sütçüler üzerinden 70 - 80 kilometrelik yılankavi bir yolla ulaşmak mümkün. Gölün 20 kilometreyi aşkın kıyıları boyunca değil beton yapı, elektrik telleri bile yok. Türkiye’de böylesi galiba tek… Gölün batı yakasındaki yarımadanın çevresindeki koylar ise sanki yüz yıl önceki ıssızlık ve güzellikte. Bir diğer eşsiz safari güzergâhı, Köprüçay Vadisi - Kapadokya rotasında bulunuyor. Beyşehir Gölü kıyılarını da dâhil edebileceğiniz bu safari turu için en az dört gün ayırmanızı öneriyoruz. Uzun yolcu-

luklara sıcak bakmayanlar, Köprülü Kanyon - Manavgat Şelalesi - Antik Side rotasını deneyebilir. Eğer safarinizi bir acente aracılığıyla gerçekleştirirseniz, tur sonunda size dağıtılacak olan sertifikalar tatlı bir anının belgesi olacak. Sertifikalar bir yana, yol boyunca edindiğiniz dostluklar ve yaşadığınız güzellikler ise emin olun hayatınızı zenginleştirecek. Deneyin, bize hak vereceksiniz…

NASIL GİDİLİR? Cip safari ile Aspendos - Köprülü Kanyon - Selge rotasını yapmanın en pratik yolu, önce Antalya’ya uçmak. Havayolu firmaları, İstanbul, İzmir ve Ankara ile Antalya arasında düzenli seferler düzenliyor. Havalimanında araç kiralayarak ya da anlaşmalı acentenizin yetkilileri tarafından karşılanarak safariye başlayabilirsiniz.

ŞEHİR VE İNSAN • 59


VE İNSAN

HANDE YÜKSEL AYDIN iletisim@handeyuksel.com

60 • ŞEHİR VE İNSAN


Ölmeyen türkülerin sesi

Neşet Ertaş

Anadolu topraklarının yetiştirdiği en büyük değerlerden biridir Neşet Ertaş… Sazın telleri ve dilin sözleri Neşet Ertaş ile buluşunca sonuç yalnızca türkü olmaz; aşk olur, hasret olur, efsane olur…

ŞEHİR VE İNSAN • 61


VE İNSAN

Y

alan dünyadan göçüp aramızdan ayrılışının dördüncü yılında, ardında bıraktığı sayısız eserle gönüllerde yaşamaya devam eden usta sanatçı Neşet Ertaş, popüler kültürün yerini asla dolduramayacağı müzikleriyle toplumun her kesiminin en naif duygularına tercüman olmaya devam ediyor.

KIRŞEHIR’DEN ÂŞIKLARIN GÖNÜLLERINE YOLCULUK Neşet Ertaş, Kırşehir’in Kırtıllar köyünde 1938 yılında dünyaya geldi. Babası Muharrem Ertaş’ın Türkmen geleneğinin en güçlü temsilcilerinden bir bağlama üstadı olması sebebiyle çok küçük yaşta tanıştı sazın telleriyle. Küçük yaşlardan itibaren de babasıyla birlikte yörenin düğünlerinde türküler söylemeye başladı. Müzik hayatının tohumları da bu sırada atıldı ve köklü bir çınara dönüşme yolcuğu adım adım ilerledi. Ertaş, hayatında etkilendiği yegâne kişinin onu sanatla tanıştıran babası Muharrem Ertaş olduğunu söyler ve kendi ifadesi ile babası ile olan ilişkisini şu cümleyle özetler: “Babamla ben aynı ruhun insanlarıyız.”

BIR PLAK VE ARDINDAN GELEN ŞÖHRET Henüz 14 yaşında gurbet yolculuğuna çıkan Neşet Ertaş’ı, İstanbul’da zor günler bekliyordu. Bir dönem sadece karın tokluğuna çalıştı ancak bu günler Neşet Ertaş adının tüm Türkiye’de duyulmasıyla sona erecektir. 1957 yılında babası Muharrem Ertaş’a ait bir türkü olan “Neden Garip Garip Ötersin Bülbül” adıyla çıkardığı ilk plak, halkın beğenisini kazandı ve Neşet Ertaş bir anda şöhret oldu. Anadolu topraklarının en sevilen halk ozanı haline gelen sanatçı, birbiri ardına çıkardığı plaklar ve dillere pelesenk olan türküleriyle, en güzel ve en naif duyguların tercümanı oldu.

BÜTÜN TÜRKÜLER LEYLA İÇIN İstanbul’dan ayrılarak Ankara’ya yerleşen ve sahne hayatına burada devam eden Neşet Ertaş, çalıştığı gazinoda Leyla’yı görür ve âşık olur. Artık sazı da sözü de onun içindir. Babasının evliliğine kesinlikle onay vermemesine rağmen onun sözünü dinlemeyip büyük aşkı Leyla’yla evlenen Neşet Ertaş, uzun yıllar boyunca babasıyla küs kalmıştır.

62 • ŞEHİR VE İNSAN


KENDİ KALEMİNDEN NEŞET ERTAŞ’IN HAYATI Bin dokuz yüz otuz sekiz cihana Kırtıllar köyünde geldin dediler Babama muharrem, anama döne Dediysen atayı bildin dediler Dizinde sızıydı anamın derdi Tokacı saz yaptı elime verdi Yeni bitirmiştim üç ile dördü Baban gibi sazcı oldun dediler O zaman babamdan öğrendim sazı Engin gönül ile hakka niyazı O yaşımda yaktı bir ahu gözü Mecnun gibi çölde kaldın dediler Zalım kader devranını dönderdi Tuttu bizi ibikliye gönderdi Babam saz çalarken bana zil verdi Oynadım meydanda köçek dediler Anam döne ibiklide ölünce

Tam beş tane öksüz yetim kalınca Beşimiz de perişan olunca Babamgile burdan göçek dediler Yürüdü göçümüz tefleğe doğru Bu hali görenin yanıyor bağrı Üç aylık çocuğun çekilmez kahrı Bunlara bir ana bulun dediler Yozgat’ın Kırıksoku Köyüne vardık Bize ana yok mu diyerek sorduk Adı arzu dediler bir ana bulduk İşte bu anadır buldun dediler En küçük kardaşı kayıp eyledik Onun için gizli gizli ağladık Üstelik babamı asker eyledik Yine öksüz yetim kaldın dediler

Zalım kader tebdilimi şaşırttı Heybe verdi dalımıza devşirtti Yardım etti Yerköyüne göçürttü Biraz da burada kalın dediler Yerköy’den Kırıkkale’ye geldik Babam saz çalarken biz çümbüş aldık Kırşehir’e varınca kemanı çaldık Aferin arkadaş çaldın dediler Yârin aşkı ile arttı hep derdim Babamı bir yere dünür gönderdim Başlık çok istemişler haberin aldım İstemiyor yârin seni dediler Kırşehir’de yedi sene kalınca Düğün düzgün hepsi bize gelince

Burada herkese yer daralınca Ankara’ya gider yolun dediler Ankara’da (sünnetçi) Veysel Ustayı buldum Epeyce eğleştim, evinde kaldım Yüz lirayı verip bir yatak aldım Etti isen böyle buldun dediler Bir ev kiraladım münasip yerde Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir’de Bu aşk hançerini vurdu derinde Çaresini bulmazsan öldün dediler Yârin aşkı ile döndüm şaşkına Arada içerdim yârin aşkına Canan acımaz mı garip dostuna Bunu da içeriye alın dediler

ŞEHİR VE İNSAN • 63


VE İNSAN

Ancak bu evliğin ömrü kısa sürmüş ve büyük bir aşkla evlenen âşıkların yolu ayrılmıştır. Yürek yakan türkülerini bu ayrılıktan sonra yazmaya başlayan Neşet Ertaş’ın hepimizin dilinde ve gönlünde ayrı bir yeri olan “Ahirim Sensin” türküsü de ayrılığın ardından yazılmıştır.

envanterlerden Yaşayan İnsan Hazineleri Türkiye Ulusal Envanterine alınarak yaşayan insan hazinesi kabul edilen Ertaş, 25 Nisan 2011 tarihinde İTÜ Devlet konservatuarı tarafından fahri doktora ödülüne layık görülmüştür. Bağlamadaki tavrı ve eşsiz türküleri konservatuarlarda ders olarak okutulmuştur.

Cahildim dünyanın rengine kandım Hayale aldandım boşuna yandım Seni ilelebet benimsin sandım Ölürüm sevdiğim zehirim sensin Evvelim sen oldun ahirim sensin

“BIR GARIP SAZIMI ÇALDIM GIDERIM”

Sözüm yok şu benden kırıldığına Gidip başka dala sarıldığıma Gönlüm inanmıyor ayrıldığına Gözyaşım sen oldun kahirim sensin Evvelim sen oldun ahirim sensin Garibim can yıkıp gönül kırmadım Senden ayrı ben bir mekân kurmadım Daha bir gönüle ikrar vermedim Batınım sen oldun zahirim sensin Evvelim sen oldun ahirim sensin

BOZKIRIN TEZENESININ GURBET YILLARI Geçirdiği rahatsızlıklardan dolayı parmakları felç olan ve bağlama çalamayacak hale gelen Neşet Ertaş, kardeşinin davetiyle tedavi için Almanya’ya gitmiş ve uzun yıllar gurbette yaşamış, sanat çalışmalarına burada devam etmiştir. Yıllar süren ayrılığın ardından 2000 yılında İstanbul’da verdiği konserler sahne hayatına geri dönmüştür ve kendi topraklarında sazıyla sözüyle var olmaya devam etmiştir.

DEVLET SANATÇILIĞI ÜNVANINI REDDETTI Süleyman Demirel zamanında kendisine sunulan ‘devlet sanatçılığı’ ünvanını; “O dönem Süleyman Demirel Cumhurbaşkanıydı. Devlet sanatçılığı bana teklif edildi. Ben, ‘hepimiz bu devletin sanatçısıyız, ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor’ diyerek teklifi kabul etmedim. Ben ‘halkın sanatçısı’ olarak kalırsam benim için en büyük mutluluk bu. Şimdiye kadar devletten bir kuruş almadım, bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul ettim. Onu da bu kültüre hizmet eden ecdadımız adına aldım.” diyerek geri çevirmiştir. Bu tavrı Neşet Ertaş’ı halkın gözünde adeta yaşayan bir efsane konumuna getirmiştir. Şahsiyeti ve sanatıyla Unesco Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında yapılan ulusal

64 • ŞEHİR VE İNSAN

Bozkırın Tezenesi, Halkın Sanatçısı Neşet Ertaş, 2012 de kansere yenik düşerek Hakk’a yürüdü. Vasiyet ettiği üzere uzun yıllar küs kaldığı babasının yanına defnedildi. Yalan dünyadan göçtüğünden beri saz da söz de eksik kaldı… Hak bildiğim yoldan ayrı gitmedim Koğular getirip gıybet etmedim Gönülleri kırıp can incitmedim Bir Garip sazımı çaldım giderim... Mezar taşındaki yazı Neşet Ertaş’ın kaleminden çıkıp tüm insanlığa verilen bir ders niteliği taşıyor adeta: “Sakin ol ha, insanoğlu. İncitme canı, her can bir kalp, Hakk’a bağlı. İncitme canı, incitme.”

ALBÜMLERİ 1988 – Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde 1988 – Kendim Ettim Kendim Buldum 1988 – Kibar Kız 1989 – Hapishanelere Güneş Doğmuyor 1989 – Sazlı Sözlü Oyun Havaları 1990 – Gel Gayri Gel 1992 – Türküler Yolcu 1992 – Gitme Leylam 1993 – Kova Kova İndirdiler Yazıya 1995 – Seçmeler 2 1995 – Seçmeler 3 1995 – Seher Vakti 1995 – Altın Ezgiler 3 1996 – Polis Lojmanları 1997 – Benim Yurdum 1998 – Gönül Yarası 1999 – Zülüf Dökülmüş Yüze 1999 – Gönül Dağı 1999 – Mühür Gözlüm 1999 – Zahidem 1999 – Neredesin Sen


ŞEHİR VE İNSAN • 65


GEZİ İSTANBUL

MELİH USLU

usmelih@gmail.com

OTANTİK VE RENGÂHENK

Kapalıçarşı İstanbul’un gözbebeği Kapalıçarşı, sadece ipek halıların, kehribar tesbihlerin ve altın parıltısının çarşısı değil. Sanatın, kültürün ve ticaret geleneğinin soluk aldığı başlı başına bir dünya…

66 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 67


GEZİ İSTANBUL

Ö

zellikle turistler için İstanbul denildiğinde akla gelen ilk yerlerden biri olan Kapalıçarşı, Nuruosmaniye ile Beyazıt arasındaki geniş bir bölgeyi kaplıyor. Toplam 37 dönümlük bir alana yayılan çarşıda toplam 64 sokak ve cadde bulunuyor. Üç binden fazla işyerinin bulunduğu çarşıda yaklaşık 25 bin kişi çalışıyor. Kapalıçarşı yaklaşık altı asırlık bir zaman diliminde oluşmuş. Çarşının kubbeli binalar ve kiremitle örtülü tonozlu caddeleri bir bütünlüğü yansıtıyor. Çarşı, ilk olarak 1450’li yıllarda Fatih Sultan Mehmet’in camiye çevirdiği Ayasofya’ya gelir sağlamak amacıyla iki taş bina ile kurulmuş. Bu binaları çevreleyen açık pazarların üstleri zaman içinde çatılarla örtülerek bir yollar ve galeriler çeşitliliği oluşmuş. 19. yüzyıldan itibaren bugünkü görünümüne kavuşan çarşıyı sayısız ünlü isim ziyaret etmiş. Barack Obama, Kral Faysal, Sophia Loren, Kurt Russell, Peter Ustinov, Glenn Ford bu isimlerden sadece bazıları…

68 • ŞEHİR VE İNSAN

ÇARŞIYA GİRİŞ Çarşıkapı tramvay durağının hemen karşısında Kapalıçarşı’nın yedi büyük kapısından biri karşınıza çıkacak. Deri giysi ve ayakkabı satan mağazaların arasından ilerleyip kapıdan içeri adım attığınızda, ışıltılı vitrinleriyle göz alan kuyumcularla tanışacaksınız. Kapının karşısındaki köşede, tarihi ve gösterişli bir çeşmenin bulunduğu sokağa Yağlıkçılar adı verilmiş. Kapalıçarşı’nın içindeki sokaklar ve hanlar, eski meslek gruplarına göre isimlendirilmiş: Şerbetçi Hanı, Yolgeçen Hanı, Sorguçlu Han, Rabia Hanı, Çadırcılar Hanı, Astarcı Han, Kebapçı Han, Pastırmacı Hanı, Yağcı Hanı gibi… Birkaç yüz metre ilerideki Kalpakçılar Sokağı’nda günümüzde tek bir kalpakçı bulamazsınız belki ama siz yine de bu meslek erbaplarını düşleyin deriz. Geçmişin esnaf ve zanaatkârlarıyla ilgili biraz ipucu verelim: Eskiden dükkân sahipleri müşteriyi oturduğu yerde bekler, malı satın almaya karar verdiği ana kadar konuşmamayı tercih edermiş. İsterseniz kısa ziyaretler


ŞEHİR VE İNSAN • 69


GEZİ İSTANBUL

70 • ŞEHİR VE İNSAN


yapıp altın ve gümüş atölyelerine uğrayabilirsiniz. Bu ışıl ışıl parıldayan altınlı yolu izleyerek Nuruosmaniye kapısına doğru yürüdüğünüzde Kürkçüler çarşısına varacaksınız. Çarşının gözde yerlerinden biri olan bu yer, çeşit çeşit deri giysinin satıldığı yer olarak tanınıyor. Önceleri açık olan çarşının üzeri sonradan kapatılmış. Civarda istediğiniz kalite ve fiyatta deri, nubuk, kürklü mont, palto, manto, ceket gibi giysi ve çeşit çeşit tamamlayıcı aksesuarlar bulabilirsiniz.

CEVAHİR BEDESTENİNDE Kürkçüler Hanı’ndan çıkıp tam karşısına düşen sokak üzerinde ilerlediğinizde, İç Bedesten ya da diğer ismiyle Cevahir Bedesteni ile karşılaşacaksınız. Fatih Sultan Mehmet tarafından Ayasofya’ya gelir sağlamak amacıyla kurulan iki bedestenden biri olan (diğeri Sandal Bedesteni) bu mekâna adım atar atmaz takıların, kehribarların, gümüşlerin, rengârenk taşların şenlendirdiği bir eski zaman düşüne dalmaktan kendinizi alamayacaksınız. 15 kubbeli Cevahir Bedesteni, fil ayakları üzerine klasik Osmanlı mimari stilinde inşa edilmiş. Sekiz küçük tümsek ile örtülü yapının kasnakları, düz yüzlü ve sekiz köşeli olarak kurgulanmış. İç mekânı 1336 metrekare olan binada, eskiden sivri kemerli kapılarla girilen ve “mahzen” adı verilen hücre dükkânlar varmış. Son yarım asırda değişikliklere uğrayan bedesten, küçük dükkânlara ve camekânlara ayrılmış. Bedestenin Zenneciler Sokağı’na açılan kapısından dışarı çıkıp sola döndüğünüzde biraz dinlenebileceğiniz mekânlar bulabilirsiniz. Biz de 550 yıllık Kapalıçarşı’nın kalbinde, İstanbul’un en eski kahvehanelerinden birine oturuyoruz. Müşteriler ağırlıklı olarak turistlerden oluşuyor. Buraya dünyanın her yerinden gelen insanlar var. Gördüğümüz kadarıyla ağırlıklı tercih, Türk kahvesi ve çay. İç mekânda oryantalist tablolar ve şark usulü dekoratif objeler dikkat çekiyor. Dışarıdaki masalarda oturunca insan kendisini çarşının merkezinde gibi hissediyor. Türk kahvesi kumda ya da közde pişiriliyor. Burada Türk kahvesi keyfi yapan Louise Thomsen, Malezya’dan gelmiş bir öğrenci. Kendisine kahveyi nasıl bulduğunu soruyoruz. “Biraz sert ama kıvamını ve lezzetini seviyorum” diyor. Bol köpüklü kahveyi yudumlarken bu içecek üzerine konuşmaktan çok hoşlandığını sözlerine ekleyen Louise’ye teşekkür edip “afiyet olsun” diyoruz.

YAŞAYAN GELENEK Cevahir Bedesteni çevresindeki geleneksel Türk sanatları ürünleri icra eden dükkân ya da atölyelere uğramanızı tavsiye ediyoruz. Çerçevelenmiş küçüklü büyüklü hat çalışmaları, tezhipler, minyatürler, süslü kağıtlar ve kûfi yazılar arasında gezinmek, sanki göz alıcı bir sanat müzesinde vakit geçirmeye benziyor. İşin aslı, bizler birçok tarihi el yazmasına dokunup muhteşem kokularını hissettik. Belki sizler de burada nicedir hayallerinizi süsleyen bir şeyler bulursunuz. Kim bilir? Cevahir Bedesteni’nden çıkışta, yolun devamı Takkeciler Sokak adıyla anılıyor. Burası eski tekstil ürünleri denince ilk akla gelen yerlerden. El dokuması Anadolu halılarından çeyizliklere, Özbekistan kökenli suzanilerden Osmanlı usulü minderlere kadar pek çok şeye rastlayabilirsiniz. Burada Erzurum, Ege ve Karadeniz yörelerine ait kadın giysileri, at koşumlukları gibi birçok farklı ürünü bir arada bulmak ilginç bir tecrübe.

RENK RENK DOKUMALAR Takkeciler Sokak’tan geriye doğru yürüyüp solunuzdaki üçüncü caddeye saparsanız, Halıcılar Caddesi’ne varırsınız. İşte turistlerin gözde adreslerinden biri daha karşınızda... Burada neler mi var? Söyleyelim: Eski yemek takımları, antika eşyalar, şamdanlar, dekoratif objeler, hamam tasları, ibrikler ve daha neler neler… Bir sonraki durağımız olan Cebeci Han, gemi antikalarıyla ilgi çekiyor. Çanlar, kampana zilleri, gemi pencereleri, çarklar ve pervaneler birer gece lambası ya da hoş bir dekorasyon objesi olarak karşınıza çıkabiliyor. Cebeci Han’dan çıkınca Örücüler Kapısı’na doğru yürümek iyi fikir olabilir. Buraya çarşı esnafı arasında Köylü Pazarı da deniliyor. Bu muhitte rafları, tezgâhları dolduran yerel dokumaların ve Orta Doğu işi göz alıcı kumaşların ilginizi çekmemesi gerçekten zor. Özetle binlerce dükkânın bulunduğu dev bir labirent olan Kapalıçarşı’da gidecek çok yer, alınacak çok şey var. Elbette alışveriş tercihi size kalmış. Ama buradan eli boş dönemeyeceğinize emin olabilirsiniz. Tıpkı bizler gibi…

Binlerce dükkânın bulunduğu dev bir labirent olan Kapalıçarşı’da gidecek çok yer, alınacak çok şey var. Elbette alışveriş tercihi size kalmış. Ama buradan eli boş dönemeyeceğinize emin olabilirsiniz.

ŞEHİR VE İNSAN • 71




TARİH

YAĞMUR UD

yagmur.ud@hotmail.com

Kanunî Muhteşem Şair

Osmanlı sultan ve şehzadelerinin hemen hemen hepsi şiirle ilgilenmiş bir kısmı ise divan tertiplemiştir. Onların içinde ilk sırada yer alan Muhibbi mahlasını kullanan şairliği sultanlığını geçen merhum Kanuni Sultan Süleyman’dır. Biri Farsça dört divanıyla edebiyatın sayılı şairlerinden biridir.

D

evrinde şair, âlim ve sanatkârlara hak ettiği değerler verilmiş ve korunup teşvik edilmiştir. Fuzuli, Zati, Baki, Hayali, Yahya Bey gibi ünlü isimler onun döneminin divan şairleridir. Mimar Sinan, minyatürcü Nigârî, Ebussuud, Pirî Reis, Barbaros Hayrettin ve daha pek çok sanatkâr, bilim adamı, denizci ve komutan Kanuni Süleyman’ın döneminin parlaklığına katkıda bulunmuştur.

seferlerle geçen bir ömür içerisinde dört divana sahip olması, sultanın şiire hobiden ziyade bir tutku ile bağlı olduğunu gösterir.

Bir cihan padişahı olarak şiir yazması yanında şairlik iddiasında bulunmadığını söylese de şiirlerinin niceliği ve niteliği açısından döneminde ve sonrasında yaşamış pek çok şairden önde geldiği görülür. Kanuni’nin şairliğinden önce sultan kabul edildiğini görüyoruz.

Şair bu dizelerde bu temelin kendisinde var olduğunu, şiir ilmini kademe kademe ilerleterek kemale ulaştığını söyler.

O, Türk hâkimiyetinin doruk noktasına ulaştığı dönemin sultanıdır. Devlet meseleleri, savaşlar ve yorucu

Basit ve sade şiiri herkes söyler, ancak hakikatten haber veren anlamlı şiir söylemek hüner ister

74 • ŞEHİR VE İNSAN

Muhibbi’ye göre şiir bir ilimdir. İlimle şiiri birleştirmiş. Dizelerine ise şöyle yansıtmıştır: Şir bünyadına el urdun ise muhkem kıl Sonradan dime kim zaf üzre imiş bu temelüm

Gerekdür şirde ola dakayık Ve illa her kişi dir şir-i sade


ŞEHİR VE İNSAN • 75


TARİH

rayı sığdırmasına mı şaşmalı yoksa böylesi şairliğin yanında cihan padişahı olup dünyayı yönetmesine mi şaşmalı siz karar verin! Osmanoğulları’nın 10. Padişahı, 89. İslam halifesi, batıda Muhteşem, doğuda Kanuni, şiirde ise Muhibbi adıyla anılmıştır. Süleyman adıyla bildiğimiz Kanuni lakaplı, Muhibbi mahlaslı şairin bu mahlası seçmesi kendisini tanıtan tam anlamıyla onu ifade eden bir tanım olmuştur. Hubb kelime manası olarak “ seven sevgi besleyen” anlamına gelir. Muhibbi aşk ve sevgiyi kendisine sır eden, sohbeti bol olan demektir. “Kanuni” denmesi ise sanıldığı gibi sıkça kanun koyduğu için değil, mevcut kanunları uygulanması konusunda hassas olmasından kaynaklanır. Bunun dışında Meftuni ve Acizi mahlaslarını kullandığı divanları da vardır. Onun lakapları tıpkı bir ana başlığın alt başlıkları gibidir Muhteşem Süleyman; rindane, âşıkane ve divan şairi sıfatını da hak etmiş bir şahsiyettir. Gerçek şiirden anlayanlar, latif ve ince manalarla dolu sözleri gördüklerinde eşsiz diyeceklerdir: Her sözinde nazük ü rengin meani bulına İşidenler diyeler bu söz degül dürr-i semin Şiir insanı farklı dünyalara götürür. Ondan alınan zevk, lezzet okuyanın derecesine, anlayışına bağlıdır. Gerçek şiirden ancak kılı kırk yaran akıl sahipleri, olgun kişiler zevk alır. Şir oldur okıyanlar bula şekker lezzetin Lezzetin bilmez anun illa ki aklı hürde bin Şiir kıymetini bilmeyenlerden yüzünü saklayan bir güzel sevgili gibidir. Ancak değerini bilenlere, anlayanlara yüz gösterir: Bir güzel mahbubdur yüzden nikabın almazam Kıymetini bilmezlere göstermeye didar şir

Kanuni, Fransuva’ya yazdığı aşağıdaki mektup ile hakimiyetinin gücü ile birlikte kaleminin kuvvetini de dünyaya göstermiştir: “Ben ki, sultanların sultanı, hakanların başı, krallara taç giydiren, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve atalarımın fethettiği Akdeniz’in, Karadeniz’in, Rumeli’nin, Anadolu’nun, Karaman’ın, Rum’un Zülkadriye Vilayeti’nin, Diyarbakır’ın, Kürdistan’ın, Azerbaycan’ın, Acem’in, Şam’ın, Haleb’in, Mısır’ın, Mekke’nin, Medine’nin, Kudüs’ün, bütün Arap memleketlerinin, Yemen’in ve daha nice ülkelerin ki, büyük atalarımın Allah kabirlerini nurlu etsin karşı konulmaz kuvvetleriyle fethettikleri ve benim muhteşemliğimle de ateş saçan mızrağımın ve zafer getiren kılıcımın gücüyle fethettiğim nice memleketlerin sultanı ve padişahı olan Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sulan Süleyman Han’ım.. Sen ki, Fransa vilayetinin kralı olan Françesko’sun!”

Muhibbi halveti dilde heman eglencedür ancak Öğünüp şiir ile kimse dimesün kim kemalüm var

Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız olmuştur. Babasından aldığı toprakları iki katına çıkarmış Zigetvar kuşatmasını idare ederken 71 yaşında vefat etmiştir. Babasından rakipsiz aldığı tahtın yarım asır kadar sahibi olmuş, nesillere zaferlerle süslemiş övülecek bir tarih bırakmıştır.

Arapça, Farsça ve Sırpçayı şiir yazacak kadar iyi bilen Kanuni, Türk divan edebiyatına eşsiz mısralar kazandıran ve en çok şiir yazan şairler arasında yer alır. Onca savaşın, devlet işlerinin arasına bunca mıs-

Muhteşem Kanuni, o büyük hükümdar saltanatının yüceliğine rağmen kıymetinin bilinmediğini, ama öldükten sonra bilineceğini şu beyitle çok güzel ifade etmiştir:

Şiir gönlü ferahlatan insanı bütün olumsuzluklardan bir süre uzaklaştıran ve başka âlemlere götüren bir vasıtadır. Bu sebeple sadece bir eğlence olan şiirle kimse mertebe kazandığını kemale ulaştığın sanmamalı:

76 • ŞEHİR VE İNSAN


Askerlik ve savaş duygularını dile getiren şiirlerde onun muzaffer olma duygularını görüyoruz:

“Ey Muhibbî, bâşım üzre şûle-i âhım alem, Şâh-ı aşkım, sağlı sollu aşk leşkerdir bana!” “Ey Muhibbî, ahımın üzerinden çıkan parıltı başımın üzerindeki bayraktır. Ben aşk padişahıyım; aşk sağımda solumda bulunan askerlerimdir!” diyor.

Allah allah dşyelim rayeti şahı çekelim Gözüne sürme deyu dudu siyahı çekelim Payimal eyleyelim kişverini surhu serin Yürüyüp her yane dek şarka siyahı çekelim

Şairlerin pek çoğunun hemfikir olduğu bir konu vardır: mutlu şair olmaz! Peki divanlar sahibi olan sultan sarayda ne yaşamış olabilir acı adına! Cevap aşikâr: Aşk diğer bir deyişle HÜRREM.

Muhibbi, nadir olarak tasavvufi unsurlara yer vermiş, sanat endişesinden uzak, aşk ıstırabı, kanaat, tevazu, felekten şikâyet gibi konuları işlemiştir.

Kanuni’nin Hürrem’e olan tutkusunu, sefere çıktığı bir zamanda yazmış olduğu düşünülen bir gazelle örneklendirelim:

Cana Muhibbi kıymeti çünki bilinmedi Bir gün ola ki biline giçdükdü ruzgar

Kanuni Sultan Süleyman, Seyhülislam Ebüssuud Efendi’den, manzum bir beyitle, Topkapı Sarayının bahçesindeki meyve ağaçlarına zarar veren karıncaların yok edilmesinin dinen caiz olup olmadığını sorar, sorar da mevzu bahis Kanuni olunca soru dahi şiire bürünür:

“Sorma aşkın hâletin Mecnûn’a bir divânedür Açma aşkın sırrını Ferhâd’a kim efsânedür Sor bana aşkın rumûzun sana takrîr eyleyem Can u baş terkin urur âşık heman pervânedür.

Beyit şöyle:

Gel temâşa eyle bir sırça sarâyın gönlümün, Eşk-i surhiyle münekkaş zeynolmuş hânedür.

“Dirahta ger ziyan etse karınca Günah var mıdır anı kırınca?”

Gamzesi kanım içerse dostlar olmaz aceb Kâfir-i bed-mest olanın meyli dâim kânedür.

“Eğer karınca ağaca zarar verir, onu kurutursa onu yok etmenin bir günahı var mıdır?”

Yâre varub dün gice dil-i derûnum arzeyledüm Hâbe varı gözleri yanında san efsânedür.

Devrin kadısı olan ve Şairliği de bulunun Ebüssuud Efendi, manzum soruya manzum bir cevap verir:

Nola baksam şem’-i hüsnüne gönül pervane-veş Dostum sen şem’ olıcak âşıkun pervânedür.

“Yarın Hakkın divanına varınca, Süleyman’dan hakkın alır karınca...”

Gülşen-i hüsnünde dil mürgün yine saydetmeye Zülfünün ağında “Muhibbî” hâli anın dîvânedür.”

Sadece bu dize Kanuniyi, dahi Osmanlıyı anlatmaya yeterli gelir.

Sorma aşkın halini Mecnun’a,Mecnun divanedir Açma aşkın sırrını Ferhad’a ki efsanedir.”

I. Süleyman olarak Osmanlı tahtına geçmeseydi, güçlü kalemi ile bugün şair olarak edebiyat tarihimizde yer alması muhtemeldir.

Kanuni, sağlığın ve huzurun önemini anlatan atasözü değerindeki meşhur dizeleri şöyledir:

Sultan, Baki’nin şiirdeki kudretini öngörmüş, onun tanınmasına vesile olmuştur. Baki’nin sultan Süleyman’ın vefatı üzerine kaleme aldığı mersiyesi bizim için edebi bir şaheser olsa da Baki’nin nazarında bir vefa, gönül borcudur. Fuzuli’yi tanıyor olmamızı Kanuniye borçluyuz dersek çokta abartmamış oluruz. Bağdat’ın Osmanlı tabiiyetine geçmesi ile kıymetli şair yapılan özel davetle Osmanlı topraklarına gelir, sarayda yaşamayı kabul etmese de İstanbul’da yaşamayı kabul eder. Kanuniyi mısralarında felekten şikâyet ederken bulacağımız gibi, bazı mısralarında da sultanlığını aşağıdaki gibi mısralara dökmüştür:

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi Saltanat dedikleri ancak cihan gavgasıdır Olmaya bahd ü saadet dünyada vahdet gibi“ “Yani halk içinde devlete sahib olmak ya da hükmetmek çok itibarlıdır. Ancak en büyük mutluluk sağlıklı olmaktır. Saltanat dedikleri ancak bir dünya kavgasıdır.” Kanuni’nin bir divan oluşturabilecek kadar şiir yazması ve bu eserlerin sadece sayıca değil nitelikli de olması Kanuni’nin şair unvanını almayı sonuna kadar hak ettiğini bize göstermektedir.

ŞEHİR VE İNSAN • 77


KİTAP AYDOS KÜTÜPHANESİ

İNSANA YÖN VEREN DEĞERLER YAZAR BAYRAM KARAÇOR

İnsan, güzel bir kıvamda yaratıldı. Lekesiz, temiz ve günahsız olarak ve başına gelecekleri bilmeden ilk ağlayışıyla hayata gözlerini açtı. Ağlamasından, ana rahminde iken daha güvende olduğunu mu anlamıştı? Elbette; annenin rahmeti, kucağı ve ocağı güvenli bir sığınaktır. Ama o, yeryüzünde bulunduğu sürede başıboş olmayacaktır. Yaratıcı, ona akıl verdi ve aklına da yol gösterici bilgiler sundu. Bu bilgiler ve gördükleriyle aklederek ilişkilerini yönetmesini istedi. Yönetirken; ahlakın, adaletin, merhametin ve iyiliklerin verileriyle davranmasını öğütledi. İnançla, davranışlar arasındaki

uyumun gereği; samimiyet olarak nitelendirildi. Maskeli ya da ikiyüzlü olmak her toplumda hor görülür. Birisi kendisine ait, diğeri sahte bir yüzdür. Nerede, hangi yüzü kullanacağı bilinmez. Müslüman olmak; yaratıcısına, kitabına ve insanlara karşı samimi olmayı gerektirir. Bu durum onun, ikinci yüzünün olmadığı anlamını taşır. Samimiyet, insanları; ırk, mezhep, mevki, servet ve çıkar nedenleriyle dışlamadan, zarar verenlere karşı uyanık ve iradeli bir duruş sergileyen, öncelikle Allah’ın rızasını gözeten, insanlara adalet ve iyilik isteme niteliğidir.

BÜYÜK MOĞOLLARIN TARİHİ BABUR YAZAR JEAN-PAUL ROUX

Gazi Zahîreddin Muhammed Babur, mağlubiyetler, kaçışlar, ihanetler, kayboluşlar, zevku sefaya dalışlar, çocukluk hayellerinin peşinde boşa çıkan seferler, gizemci savruluşlar ve sert yasaklarla biçimlenen hayatını meşhur eseri Baburnâme’de [Vekayi] ayrıntılatıyla ve dürüstlükle anlatır. Baba tarafından Timurlu, anne tarafından Cengizhanlı bir hükümdar, dünya malında gözü olmayan bir “kalender,” fethettiği memleketlerin havasını, suyunu, bitkilerini ve hayvanlarını anlatmayı, tecrübe ettiği cengi anlatmaya tercih eden cesur ama alçakgönüllü bir savaşçı ve Batı ve Doğu tarihinin öncü hatırat yazarlarından biridir Babur. 1500’lü yıllarda temellerini attığı Hind-Türk İmparatorluğu [Büyük Moğol İmparatorluğu] onun incelik, haz, inanç ve adaletle biçimlendirdiği dünya görüşünü Hindistan’da bıraktığı inanılmaz mimari eserler, dinsel barış ortamı ve Altay halklarına özgü özgürlük hissiyle yaşatmış ve 1877’de bu hanedanın tacı, unvanlarına eklediği “Hind-Türk imparatoriçesi” sıfatıyla Kraliçe Victoria tarafından takılmış ve kraliçe Babur’un halefi olmuştur. Babur ve Türklerinin efsanesi hâlâ Afganistan, Pakistan, Hindistan üçgeninde anlatılmaktadır - tıpkı gizli kaderdaşı Osmanlıların Orta Doğu’dan Avrupaya uzanan bir coğrafyada, atası Timur’un tüm Orta Asya’da, Cengiz Han’ın insanlığın kolektif hafızasında yaşaması gibi...

78 • ŞEHİR VE İNSAN


Düşünce Dergİsİ Nüsha-İ Mahsusa YAZAR TEVFIK FIKRET

Modern yaşamınen yaygın görülen sağlık problemlerinden biri de, astım ve alerjidir. Astım ve alerji, her yaştan insanın yaşam kalitesini bozan ve ekonomik kayıplara neden olan hastalıklardır. Doyasıya nefes alamamak, kişiyi son derece zorlayan ve panik oluşturan bir durumdur. Bu kitapla özgürce nefes almanın mutluluğunu astım hastalarıyla paylaşmak istiyoruz. Ancak, hastanın ve yakınlarının da bu süreçte sorumluluk üstlenmesini gerektiğini de hatırlatıyoruz.

YEDİKLERİNİZİN İÇİNDE NE VAR? YAZAR KEMAL ÖZER

“Astım ve Alerji” ile kişilerin hastalıkları hakkında bilgi kazanmalarına, tedaviye inanç ve uyumlarının artmasına, yaşam kalitelerinin yükselmesine ve tedavi maliyetlerinin düşmesine katkı sağlamayı amaçlıyoruz.

BUĞU

YALI

YAZAR NİHAN KAYA

YAZAR ULVİYE ALPAY

Bir kitap yaz, dedi. Adı “Nur’u Öldürmek” olsun. - Ne biçim isim! dedim. Hiç “Nur’u Öldürmek” diye kitap olur mu? - Neden olmasın? dedi. Adliyede dosya başlığı oluyor ya. - Sen, dedim, tuhaf kılıklı bir Yahudi’sin. Beni de deli zırvası dinleyen acemi bir psikanalist addederler. Ben kendimi psikanalist sandığımdan değil, onlar seni deli sandığından… - Çocuk, dedi, delilerin aslında deli olmadığını bilmeseler buraya kapatırlar mı hiç? - Aklıma bir fikir geldi ama, dedim. Kitabın kapağına “roman” ibaresi düşersek, o zaman olabilir bak. O zaman en baştan kendimin yalancısı olurum. - Çok safsın, dedi. Gerçekle yalanı ayırt edecek kadar hem de. - Buğu, dedim. İsmi “Buğu” olabilir. En çok bana “çocuk” demesini sevmiştim. Aklımdan geçenleri nasıl okudu, bilmiyorum. - Çocuksun da ondan, diye mırıldandı.

Yalı, gizemli kent İstanbul’un günümüzden geçmişe uzanan fantastik bir öyküsü. Constantin azgın bir şelalenin köpürüp devinen yeşil suyu gibi akan gözlerini antika kutuya dikti. “Bugün hangi iyiliklerle ya da kötülüklerle geldin. İçin gerçeklerle mi yoksa masallarla mı dolu? Seni açsam fırtınalar kopuyor yüreğimde savruluyorum değişik zamanlara, kapalı tutsam hiç olup çürüyorum zindanlarda.” 2010 yılının dört çocuğu bin yaşındaki Constantin ve uşağı Sabahattin tarafından geçmişe gönderilir. Yunan Tanrıçası Artemis adına kurulan tapınaktır ilk durakları. Maceradan maceraya atlarken Uşak Sabahattin’in ve Constantin’in soluklarını her an enselerinde duyumsarlar. Sultan II. Mehmed’le karşılaşmaları oldukça komik olur. Ancak 2010 yılının çocukları sultana ilham verirler.

Beslenme, şefkatli anne ellerinden market raflarını ‘süsleyen’ sentetik gıdaların insafına terk edildiğinden beri sağlığımız da bozuldu. Gıda sektörü son derece rasyonel: Daha çok kazanmak için ne gerekiyorsa yapıyor. Yiyeceklerin tabiî hallerine tahammül edemiyorlar! Çünkü bizim için sağlık demek olan bu tabiîlik onlar nezdinde ‘para’ etmiyor. Büyük üreticiler ve onların emrindeki mühendisler, gıdaların raf ömrünü mümkün olduğunca uzatmak, rengini cazip kılmak, tadını değiştirmek, hacmini artırmak için gece gündüz çalışıyorlar. Bu ‘yapay’ değişimi sağlamak için de ‘katkı maddeleri’ kullanıyorlar. Ama ‘küçük’ bir sorun var: Bu katkı maddeleri hem sağlığımızı, hem de insanlığın geleceğini çok ciddi şekilde tehdit ediyor. Deccal Tabakta, Şeytan Ye Diyor! ve Müslüman’ın Diyeti kitaplarının yazarı, Gıda Hareketi Lideri Kemal Özer bu kitabında, endüstriyel yiyeceklerin janjanlı paketlerinin üzerinde mini minnacık puntolarla yazılan E kodlu katkı maddelerini inceliyor. A’dan Z’ye tüm katkı maddelerinin hangi kaynaktan elde edildiğini, hangi tip yiyeceklerde kullanıldığını ve risklerini anlatıyor. Artık alışverişe çıkarken bu kitabı da yanınıza alın. Yiyeceklerin etiketlerini dikkatlice okuyun, içindeki katkı maddesinin ne işe yaradığını (ya da hangi hastalıklara yol açtığını) bu kitaptan öğrenin. Sonra bir an çocuğunuzu, sevdiklerinizi ve sağlığınızı düşünün. Vicdanınız el verirse alışverişe devam edin!

ŞEHİR VE İNSAN • 79


RÖPORTAJ

Türkiye’nin ilk kadın neyzeni

Burcu Karadağ Türkiye’nin ilk kadın neyzeni Burcu Karadağ, bir Türk sazı olan neyi birbirinden farklı müzik türleriyle harmanlayarak dünyanın dört bir yanında başarıyla tanıtıyor. Ney sesi istisnasız her insanın ruhuna ulaşmayı ve o ruhu derinden etkilemeyi başaran bir saz... Kalpleri ısıtan, insanı mânâ aleminde yolculuğa çıkaran, basit bir kamıştan gelen ‘hû’ sesiyle insanı yaradana yaklaştıran bir elçi adeta... Neyi diğer enstrümanlardan ayıran en önemli özelliği ilahi bir yönü olması ve tasavvufun olmazsa olmaz parçalarından biri olarak görülmesi... Bu nedenle diğer müzik aletleri için kullanılan ‘çalmak’ tabiri yerine ney için ‘üflemek’ tabiri kullanılır. İnancımıza göre Yüce Allah, insanı yaratırken ruhunu bedenine üflemiştir; ney de bunu sembolize eder ve üflenen nefesi ‘Hu’ sesine dönüştürerek kalpleri Allah’a yakınlaştırır.

“Ney İnsanı Anlatır; İnsan da Allah’tan Bir Parçayı Taşır.” Neyzen Burcu Karadağ, Türk sazı olarak bilinen neyi nefesiyle birleştirip dünyaya tanıtan en kıymetli elçilerden biri... Albümleriyle, verdiği sayısız konserle ve neyi tasavvuf dışında bir çok müzik türüyle bir araya getirmesiyle dikkat çekiyor ve ülkemizin ilk kadın neyzeni olarak biliniyor.

Ney ile tanışmanız ve bu alandaki yolculuğunuz

80 • ŞEHİR VE İNSAN

nasıl başladı? Ailemin bendeki müzik yeteneğini keşfetmesi ile konservatuar sınavlarına girdim. 3 sınavı yüksek puanla kazanınca jürinin dikkatini çekmişim. Beni puanı yüksek olan ney sazına yönlendirdiler. O vesile ile 11 yaşında ney üflemeye başladım.

Ney sesi çoğumuzun zihninde Mevlana’yı, tasavvufu ve ilahi aşkı sembolize ediyor. Siz bu ilişkiyi bizlere nasıl tarif edersiniz? Ney sesinin her din ve dilden insanı derinden etkilediği bilinir ve ben de yıllarca buna şahit oldum. Ney aslında insanı anlatır, insan da Allah’tan bir parçayı taşır. Yani neticede Allah’ ın varlığını ve birliğini anlamamızın bir sembolü olan bir kamış parçası ama bu kadar basit bir saz ile insanlığa anlatılan şeyler çok derindir. Görünüşte nasıl olduğunuz, ne giydiğiniz, nasıl göründüğünüzün bir önemi yoktur. Tıpkı neydeki sadelik gibi kalplerin sadeleşmesi, saf sevgiyle insanların birbirine bakması gerekir; tasavvuf bize bunu anlatır. Neyin o sade ve yakıcı sesi insanlığa bunu hatırlatmakla görevli bir elçidir.


ŞEHİR VE İNSAN • 81


RÖPORTAJ

“Müzik, Değişime Ayak Uydurmak Zorunda” Genellikle tasavvuf müziğinde karşımıza çıksa da siz çok farklı müzik türleri ve enstrümanlarla neyi bir arada kullanarak farklılıkların uyumunu başarıyla yansıtıyorsunuz. Bunun sırrı nedir? Hayat hızla değişiyor, gelişiyor... Zaman çabuk ve hızlı akıyor, insanlar değişiyor bu kaçınılmaz bir dönüşüm. Müzik de bu değişime ayak uydurmak zorunda. Klasik eğitim almış her sanatçı bilgi ve tecrübesinin üzerine her türlü değişik ve modern akımı inşa edebilir. Caz, klasik batı müziği, elektronik müzik gibi birçok müzik türünde çalışmalar yaptım. Bu biraz da benim karakterimin bir göstergesi çünkü ben yerinde duramayan, aynı şeyleri yapmayı sevmeyen ve hızlı düşünen biriyim. Çalışma disiplin ve azim ile bu çalışmaları gerçekleştirdim. Her ne kadar Türkiye’de sanat yapmak zor olsa da dünyada bunun kıymetini bilen insan sayısı çok fazla. Bir kadın olarak önünüze bilinçli olarak çıkartılan her türlü engeli, baskıyı yenmek ve savaşmak zorundasınız. Bu da insanı zamanla yıpratıyor ama doğru ve iyi müzik her zaman adresini bulur. İyi niyetle yapılan hiçbir şey havada kalmaz. İnanç hayatımın temel taşı...

Dünyanın birçok yerinde konserler verdiniz, çok kıymetli sanatçılarla birlikle çalıştınız. Müziğinizle ilgili geldiğiniz noktayı nasıl ifade edersiniz ve bundan sonrası ile ilgili projeleriniz nelerdir? Geriye baktığım zaman yaşıma kıyasla hatrı sayılır şeyler yaptıgımı görmek bana bu dünyada boşa zaman geçirmediğimi gösteriyor ve bundan mutlu oluyorum... Kitap, albümler, konserler, öğrenciler... Ama daha varmak istediğim yerde değilim. Değişik kültürleri, farklı tarzdaki müzisyenleri bir araya getirmek ve dünya çapında var olmak ... En büyük amaç bu. Daha fazla insana bu sesi ulaştırmak...

Ney öğrenilmesi zor bir saz mıdır ve ney üflemeyi öğrenmek isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir? Ayrıca sizden eğitim almak isteyenler hangi adımları izlemeli? Evet öğrenilmesi zor bir saz ama inanın öğretmek daha da zor. Beşiktaş’ta ney dersleri veriyorum. Öğrencilerimle bire bir çalışıyoruz. Bana ulaşamayanlar da kitabımdan istifade ettiklerini söylüyorlar. Ne mutlu bana...

82 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 83


TEKNOLOJİ

YERLI UZAY 3 YILDIZLI GEZEGEN TELESKOBUNUN ÜRETIMI KEŞFEDILDI BAŞLADI Atatürk Üniversitesi ile FMV Işık Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı, milli ve yerli tasarıma sahip teleskop projesinin startını verdi. FMV Işık Üniversitesinden yapılan açıklamaya göre, Doğu Anadolu Gözlemevi (DAG) Projesi ile 4 metre çaplı hem görsel hem de kırmızı ötesi bölgede gözlem yapabilme kabiliyetine sahip DAG teleskobu ve kubbesinin geliştirilmesi projesinde imzalar atıldı.

AVRUPA’DAKİ EN YÜKSEK ÇÖZÜNÜRLÜKLÜ ASTRONOMİK GÖZLEM CİHAZI OLACAK Atatürk Üniversitesi’nden Doç. Dr. Cahit Yeşilyaprak ve FMV Işık Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Onur Keskin’in yer aldığı proje sayesinde, HUBBLE Uzay Teleskobu’ndan yaklaşık 7 kat daha yüksek çözünürlüğe sahip yerli tasarım teleskobun 2019 yılının sonlarında hayata geçmesi öngörülüyor. Türkiye’de “ilk” kez tasarımı yüzde 100 yerli olan DAG teleskobunun üretimi yurt dışında başladı. Kalkınma Bakanlığı tarafından desteklenen, Erzurum Atatürk Üniversitesi koordinatörlüğünde ve sahipliğinde, FMV Işık Üniversitesi’nin de üreteceği Adaptif Optik Sistemi ile hayata geçirilecek DAG Teleskobu tamamlandığında, Avrupa’daki en yüksek çözünürlüklü astronomik gözlem cihazı olacak. Toplam maliyeti optik aygıtlarıyla birlikte yaklaşık 150 milyon lira tutacak teleskop, kubbe, bina ve optik aygıtlar sayesinde uzay, hem görsel hem de kırmızı ötesi bölgede gözlenebilecek. DAG teleskobu, 2019’dan itibaren Atatürk Üniversitesi bünyesinde Erzurum’daki 3170 metre rakımlı Konaklı- Karakaya Tepesine yerleştirilerek gözlem yapacak.

AOS SİSTEMLERİ BARINDIRACAK ŞEKİLDE TASARLANDI FMV Işık Üniversitesi, 4 metre sınıfı kırmızı ötesi gözlem yapacak DAG teleskobunun Adaptif Optik (AO) ve Derotator sistemlerini üretecek. FMV Işık Üniversitesi ve İsviçre’den HEIG-VD ortaklığında optik ve mekanik tasarımı Atatürk Üniversitesi için yüzde 100 milli imkanlarla tasarlanan DAG teleskobu, dünyada bir “ilki” de gerçekleştirerek daha tasarım aşamasında AOS sistemleri barındıracak şekilde tasarlandı.

84 • ŞEHİR VE İNSAN

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) tarafından yapılan açıklamada, dünyanın en büyük teleskoplarından biriyle çalışan gök bilimcilerin yaptığı keşifte, HD 131399Ab adıyla etiketledikleri gezegenin 16 milyon yaşında olduğunu tahmin ettikleri belirtildi. 4 Jüpiter kütlesinde ve 580 santigrat derece sıcaklığında olduğu kaydedilen gezegenin, Güneş Sistemi’nin yaklaşık 340 ışık yılı ötesinde bulunduğu aktarıldı. Şili’nin kuzeyindeki Avrupa Güney Gözlemevi’nin devasa teleskobuyla çalışan Arizona Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Öğretim Üyesi ve NASA baş araştırmacılarından Dr. Daniel Apai ile Arizona Üniversitesi doktora öğrencisi Kevin Wagner, yaptıkları keşfi bilim dergisinde yayınladı. Daniel Apai, yaptığı açıklamada, doğrudan görüntülenen sayılı öte gezegenlerden HD 131399Ab’nin ilginç dinamik yapılandırmasıyla da bir “ilk” olduğunu bildirdi. Yeni gezegenin “şaşırtıcı ve aşırı, biraz da istikrarsız” olduğunu belirten gök bilimciler, “yeni gezegen, sistemdeki en büyük kütleli yıldızdan daha fazla uzak olsaydı, sistemin dışına atılırdı. Bilgisayar simülasyonlarımız bu tür yörüngenin istikrarlı olabileceğini gösteriyor. Fakat çok az bir değişiklik yapılınca çok kısa bir sürede istikrarsız olabiliyor” yorumunu yaptı. NASA’nın Jüpiter’i araştırmak amacıyla tasarladığı Juno uzay aracı, ABD’nin İngiltere’den bağımsızlığını kutladığı 4 Temmuz’da Jüpiter’in yörüngesine girmişti. 1 milyar 100 milyon dolara mal olan ve 2011’de fırlatılan Juno’nun Jüpiter’in atmosferini, iç yapısını, oluşumunu, kozmik yapısını ve Güneş Sistemi’ni araştıracağı belirtilmişti.


MARK ZUCKERBERG’DEN 3 MILYAR DOLARLIK SAĞLIK BAĞIŞI Sosyal medya devi Facebook’un İcra Kurulu Başkanı (CEO) ve kurucu ortaklarından Mark Zuckerberg, sağlık alanına 3 milyar dolarlık bağış yapacağını duyurdu. Eşi Priscilla Chan ile Kaliforniya Üniversitesi San Francisco Kampüsü’nde basın toplantısı düzenleyen Zuckerberg, insanlardaki bütün hastalıkları tedavi edebilmek için sağlık alanındaki araştırmalara 3 milyar dolar bağış yapacaklarını bildirdi. Zuckerberg, şu anda çocuk yaştaki kişilerin yaşamlarının sonuna gelmeden kanserden soğuk algınlığına kadar bütün hastalıklara tedavi bulunabilmesi için söz konusu bağışı yapacaklarını ifade etti. Hastalıkların tedavisinde yapılacak araştırmalar için dünya çapında en iyi mühendis ve tıp uzmanlarının bir araya getirileceğini anlatan Zuckerberg, tedavilerde bulunacak yeni yöntem ve teknolojilerin geliştirilmesinin yıllar sürebileceğini, bu konuda sabırlı olmaları gerektiğini kaydetti. Chan ise eşiyle iki yıldır Nobel ödüllü bilim adamlarından yüksek lisans öğrencilerine kadar bu konuyla ilgili görüş alışverişinde bulunduklarını aktardı. Çocukları için istedikleri geleceğin mümkün olduğuna inandıklarını vurgulayan Chan, “Hedefimiz, bugün çocuk yaşta kimselerin yaşamlarının sonuna gelmeden insanlarda görülen bütün hastalıklara çare bulmak. Bu, hiç kimsenin hasta olmayacağı anlamına gelmiyor ancak çocuklarımızın ve onların çocuklarının hastalıklara daha az yakalanması anlamına gelebilir. Araştırma sayesinde hastalıklara önceden tanı koyabileceğimize ve bunları tedavi edebileceğimize inanıyoruz.” diye konuştu. Söz konusu bağış, çiftin kurduğu “Chan Zuckerberg Initiative” adlı yardım kuruluşu tarafından yapılacak. Bu kuruluş, başta San Francisco’da Biohub adlı araştırma merkezine 600 milyon dolarlık fon sağlayarak aynı bölgedeki Stanford, Kaliforniya Berkeley ve San Francisco üniversiteleri ile ortak araştırmalar yapacak. Zuckerberg-Chan çifti, geçen yılın sonunda kızları Max’in doğumunun hemen ardından Facebook’ta sahip oldukları yaklaşık 45 milyar dolar değerindeki toplam hisselerinin yüzde 99’unu gelecek senelerde hayır amaçlı bağışlayacaklarını açıklamıştı.

DÜNYANIN YARISINDAN FAZLASININ INTERNET ERIŞIMI YOK UNESCO’nun Almanya Komisyonu ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği 2016 raporuna göre dünya çapında yaklaşık 3 milyar 900 milyon kişinin internet erişimi bulunmuyor. İnternet kullanımında 721 milyon kullanıcıyla Çin başı çekiyor. Onu 333 milyon ile Hindistan izliyor. Ancak Çin ve Hindistan aynı zamanda dünya nüfusunun yüzde 55’ini oluşturan internete erişimi olmayan gruba en büyük katkıyı sağlayan altı ülke arasında bulunuyor. Diğer dört ülke ise Endonezya, Pakistan, Bangladeş ve Nijerya. İnternetin yaygınlığı konusunda başı çeken ülke ise İzlanda. İzlandalıların yüzde 98,2’si internet kullanıcısı. İzlanda’yı yüzde 97,3 ile Lüksemburg ve yüzde 97 ile Andorra takip ediyor.

KULLANICI SAYISI 3.5 MİLYARA ULAŞACAK Raporu kaleme alan araştırmacılar 2016 yılının sonunda internet kullanıcılarının sayısının 3,5 milyara yani yüzde 47 oranına ulaşacağını tahmin ediyor. Bu oran 2015 yılında 2 milyar 300 milyondu. En düşük internet erişimi ise Afrika’nın Sahra Altı bölgesinde. Çad, Sierra Leone, Nijer, Somali ve Eritre’nin de aralarında bulunduğu bu ülkelerde nüfusun yüzde üçünden azının internete erişimi bulunuyor. Birleşmiş Milletler geniş bant internet teknolojilerine erişimi ekonomik ve sosyal gelişme ile çevre koruma için çok önemli bir temel olarak görüyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 85


TEKNOLOJİ

SÜRÜCÜSÜZ TAKSILER HIZMET VERMEYE BAŞLADI Uber’den yapılan açıklamaya göre, şirketin sürücüsüz araç teknolojisine sahip ilk otomobilleri, trafikte test edilmek üzere ABD’nin Pittsburgh kentinde müşterilerin hizmetine sunuldu. Uber’in test sürüşlerinde kendi kendini kontrol eden Ford Fusion marka otomobiller kullanılıyor ancak sürücüler, olası bir hata durumunda müdahale edebilmek için hala şöför koltuğunda oturmaya devam ediyor. Ayrıca, Uber mühendisleri de varsa eksiklikleri belirlemek için araçta hazır bulunuyor. Uber’in sürücüsüz araçları, diğer otomobilleri ve nesneleri, donatıldıkları 3D özellikli kameralar ve lazerlerle tespit ederken, navigasyon sistemiyle müşterileri gidecekleri adrese taşıyor. Şirket yakında diğer şehirlerde de denemeye sunacağı sürücüsüz araç teknolojisinin trafik kazalarını ciddi oranda azaltacağına inanıyor. Şirketin Direktörü Raffi Krikorian, konuyla ilgili açıklamasında, dünyada her yıl 1,3 milyon kişinin trafik kazalarında öldüğünü belirterek, “Bu kazaların yüzde 94’ü insan hatasından kaynaklanıyor. Biz, sürücüsüz araç teknolojisinin bu istatistiklerde önemli düşüş sağlayacağına inanıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu. Bununla birlikte, sürücüsüz araçların yaygınlaşması durumunda işlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya gelecek Uber şöförleri programa karşı çıkıyor. New York merkezli Bağımsız Taksiciler Derneği Başkanı Jim Conigliaro, Uber’in “otonom” araçlarının sürücüleri endişelendirdiğini vurgulayarak, “Uber’in New York’a yakın zamanda sürücüsüz araçlar göndermesini beklemiyoruz ancak bunu durdurmak için daha önce görmedikleri kadar güçlü bir kampanya başlatacağımıza emin olabilirler.” ifadelerini kullandı.

86 • ŞEHİR VE İNSAN

600 CAMI “YEŞIL ENERJI” ILE TANIŞACAK Fas’ta her şey planlandığı gibi giderse, 2019 yılında ülke genelindeki 600 camii, kendi elektriğini ve sıcak suyunu üretebilecek. Fas İslam Bakanlığı’nın Alman hükümetinin yüzde 70’lik maliyetini üstlendiği projeleriyle birlikte yıl sonuna kadar ülkedeki 100 camiye LED aydınlatma sistemi, solar termal ısıtıcılar ve fotovoltaik (ışığı elektriğe çeviren) sistemler kurulacak. Projenin başındaki isim Jan-Christophe Kuntze, Fas’ta sosyal yaşamda önemli bir yer tutan camileri yeşil enerjiyle tanıştırarak, insanları bilinçlendirmeyi amaçladıklarını söylüyor. Daha önce benzer bir projeye şahit olmadığını belirten Kuntze projenin, kamu binalarının ve evlerin de yeşil enerjiyle ihtiyaçlarının karşılanabileceğinin gösterilmesi açısında önemli olduğuna dikkat çekiyor. Üstelik bu yatırımlar, Fas’ın ilk yeşil enerji yatırımı değil. Doğa dostu projeleriyle bölgenin liderlerinden biri olan ülke, 2016’nın başında Sahra Çölü’ne yerleştirilen devasa güneş panellerinin de açılışını yapmıştı. Kasım ayında COP22 İklim Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak olan Marakeş’te Paris İklim Anlaşması’nın uygulanması için yapılan hazırlıklar da tartışılacak. Fas Çevre Bakanı Hakima el-Haite, Müslüman ülkelerin geleneklerine dönmesinin çok önemli olduğunu söylerken, toprakla kıyaslandığında insanın çok ufak bir değeri olduğunu hatırlatıyor. El-Haite, insanoğlunun geleceği için dünyadaki kaynakları korumak zorunda olduğumuzu belirtiyor.


YUMUŞAK DOKULU ILK ROBOT ÜRETILDI

DÜNYA’YI TÜKETTIK Her yıl ‘Dünya Tükenme Günü’nü, tüketim alışkanlığımızın doğanın kendini yenileme gücünü yılın hangi gününde tükettiğini hesaplayan Global Footprint Network (GFN), gezegenimizin kırmızı alarm verdiğini duyurdu. Dünya genelinde 90’ın üzerinde partneri bulunan düşünce kuruluşu GFN, gezegenimizin kaynaklarını şimdiden tükettiğimizi ve doğaya verdiğimiz zararı onaramayacağımızı altını çizdi. Fosil enerji hammaddesi sarfiyatı ‘ekolojik ayak izimizin’ yüzde 60’ına tekabül ediyor. Çin, ABD, AB ve Hindistan karbondioksit üretiminin en fazla olduğu bölgeler. Kişi başına karbon emisyonu ise bu sıralamadan farklılık gösteriyor. Küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutabilmek için beher dünyalının 2 tondan fazla karbon üretmemesi gerekiyor.

Değişik sertlikte silikonların birleşiminden oluşan yumuşak dolkulu ilk robot ABD’nin köklü okullarından Harvard Üniversitesi’nde üretildi. Tasarımı nedeniyle dışarıdan enerji alımına ihtiyaç duymayan robot bu nedenle bünyesinde hiçbir katı madde bulundurmuyor. Küçük bir ahtapot boyutunda olan robot 7 santimetre uzunluğunda. Henüz geliştirilme aşamasında olan robota octobot adı verildi. Bu isim İngilizce’de ahtapot anlamına gelen octopus kelimesiyle robot kelimesinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Araştırma ekibindeki doktora öğrencilerinden Ryan Truby, “Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda geliştirilen robotlarda bağlantılara, harici kontrol mekanizmalarına ya da güç kaynaklarına ihtiyaç duyuluyordu. Biz ise katı parçaları bütünüyle kullanmayı bırakıp tamamıyla yumuşak dokuya sahip olan bir robot geliştirmeyi başardık” dedi.

Dünya nüfusu hızla artarken, ekimlik araziler genişliyor, erozyon, yıpranma ve imar yüzünden verimli topraklar küçülüyor. Her bir Avrupalının gıda maddesi tüketimini karşılayabilmesi için 3 bin 100 metre kare toprağa ihtiyacı var. Küresel paylaşım adil olsaydı, hepimiz 2 bin metre kare toprakla yetinmek zorunda kalırdık. İhtiyaçlarını kendi kendine karşılayabilmesi için kişi başına teorik olarak 1,8 hektarlık arazi gerekiyor. Ne kadar tüketildiği hayat tarzına bağlı. Örneğin bir Alman tüketim ihtiyacını 5,1 hektarlık araziyle karşılayabiliyor.

Bu buluşun daha da geliştirilmeye ihtiyaç duyduğu belirtilirken, zor ameliyatlarda ya da kurtarma operasyonlarında kullanılabilme ihtimali bilim dünyasını heyecanlandırdı. İngiltere’deki Bristol Üniversitesi’ndeki yumuşak dokulu robot üretme tesislerinin yöneticisi Profesör Jonathan Rossiter buluşun önemine atıfta bulunarak, “Harvard ekibi eşsiz bir şey başardı” ifadelerini kullandı. Prof. Rossiter şimdiye kadar yapılan bütün araştırmalarda yumuşak parçaların üretilebildiğini ancak Harvard ekibi dışında hiçkimsenin bunları tek bir yapı altında birleştiremediğini belirtti.

ŞEHİR VE İNSAN • 87


KÜLTÜR SANAT KENAN AYDIN

kenan@kenanaydin.com.tr

Mutlu bir seyahat için denenmiş 50 rota Aralarında Selim İleri, Alev Alatlı, Mercan Dede ve Bejan Matur’un da bulunduğu 50 ünlü isim; gönülden bağlı oldukları, vazgeçemedikleri rotaların kendileri için ne ifade ettiğini özetlemişler, gezginlere o yerlerle ilgili küçük tavsiyeler vermişler ve fotoğraflarını paylaşmışlar. Böylece ortaya sürükleyici bir anlatımla, görsellerle desteklenen, tanıdığınız bildiğiniz isimlerin kısa ama etkili bir perspektifi çıkıvermiş. Yazar Melih Uslu ise gezme serüveni küçükken “zorunlu” olarak aileyle gerçekleştirdiği Almanya-Türkiye seyahatine borçlu olduğunu vurgulayarak hayatının bütününe yayılacak yol macerasını konuk aldığı 50 misafirleriyle bizlere şahane bir anlatımla sunuyor.

MERCAN DEDE - KAPADOKYA Ihlara Vadisi; kendine özgü renkleri, sesleri, dokusu ve kalp atışları olan ve bu dünyanın başka hiçbir coğrafyasında bulunmayan bir zaman dilimini kendine özgü ritmiyle yaşayan büyülü bir coğrafya...

DERVİŞ ZAİM - PRAG Ulusal Tiyatro’nun karşısındaki Cafe Slavia’nın bir zamanlar Prag entelektüellerinin buluşma mekanı olduğunu keşfettim. Nazım Hikmet de oranın müdavimiymiş. Kafka’nın yaşadığı düşünülen evin etrafına veya kaleye yakın Novy Svet Sokağı civarına, yazarın yaşadığı atmosferi koklamak için gidilebilir.

YÜKSEL AKSU - MUĞLA

“Gezmek keyiflidir, hele ki yol arkadaşını iyi seçmişsen” diye bir söz vardır. Yoldan önce arkadaşını, evden önce komşunu seç, diye de duyarız. Bu söz Türkiye’nin en iyi gezi yazarlarından Melih Uslu tarafından “50 Ünlüyle 50 Rota” adlı kitapla vücut buldu. Kapadokya’dan Üsküp’e, New York’tan Samatya’ya, Muğla’dan Prag’a kadar yayılan geniş bir yelpazede 50 takip edilesi rotayla önümüze geldi.

88 • ŞEHİR VE İNSAN

Çok zengin bir tarihsel ve kültürel mirasa sahip olan Muğla’yı en iyi anlatan beş şey; börülce ve yoğurtlu biberi, komik şivesi, mitolojisi, deniz ve ormanı, palavracıları…

ALEV ALATLI - İSTANBUL Dar, dolambaçlı, hatta eğri büğrü sokaklar, kâh birbirlerine abanan kâh uzaklaşan ahşap yapılar, küçük meydanların ortasında küçük camiler, mescitler, sebiller, çitlembikler, fıstık çamları, ıhlamurlar ve erguvanlar… İstanbul buydu…


Yurtsuzlaşmak

M

ülteci sorununa farkındalık yaratmak amacıyla, çoğu mülteci 40 sanatçının katıldığı 3. Uluslararası İstanbul Trienali, Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi’nde kapılarını açtı.

“Yurtsuzlaşmak” temalı trienalin uzun süren hazırlık aşamasının heyecan verici olduğunu dile getiren sergi küratörü Hülya Yazıcı, mültecilik konusunun, Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyanın bir sorunu olduğuna değinerek çok sesli bir anlatım tasarladıklarını anlattı. Çoğu Suriyeli, Slovenyalı, Polonya’da yaşayan Kerküklü bir sanatçının da olduğu Bağımsız Sanat Vakfı’nca gerçekleştirilen trienalde amaç: sanatı tepki olarak kullanarak haykırmak. Küratörü Hülya Yazıcı yaptığı açıklama: “Her an mültecilerle birlikte, aynı zamanda da her an böyle bir tehditle karşı karşıya olan bir ülke olmamız dolayısıyla, zaten bu olguyla çok iç içe yaşıyoruz. Onların acılarını duyacak kadar onlara yakınız. Küresel bir savaş yaşanıyor ve bütün planlar bu topraklar üzerinde yapılıyor. Savaşın sonuçları, buradan alınmaya çalışılıyor. Emperyalist ülkeler, ötekileştirdikleri diğer ülkelerin ellerindeki doğal kaynakları kullanmak üzere, onları sürekli küresel bir savaşın içine çekmeye çalışıyor. Bunlara bir tepki olarak da aslında böyle bir iş yapmaya karar verdik.” sözleriyle aslında yapılan trienalin sanatçılar için gerekliliği de beraberinde getirdiğini vurguladı. Üç yılda bir düzenlenen ve bu yıl Ayşe Taşkent’in proje sorumlusu olduğu trienale Bahram Hajou, Fadi Yazegi, Figen Batı, Farouk Muhammad, Uğur Özen, Aleksandra Farazin, Azad Karim, Şükrü Karakuş, Cem Mehmet Eren, Fırat Erez ve Koray Sevindi gibi 40 sanatçı katıldı.

Tombili, Kaldırımına Yerleşti

Oturuşu dünyaca meşhur olan Kadıköy’ün bıçkın kedisi Tombili’nin heykeli yapıldı. 1 Ağustos’ta hayatını kaybeden Tombili’nin, internet sitesi Change.org’da heykelinin yapılması için düzenlenen kampanyaya 17 bin imza atılmıştı. Bıçkın kedinin heykelinin yapılması talebine olumlu yanıt veren belediye çalışmalara başlamıştı. Heykeltıraş Seval Şahin tarafından gönüllü olarak yapılan heykel tamamlandı. Şahin tarafından yorumlanan Tombili’nin heykeli Ziverbey’in kaldırımlarında unutulmaz pozunu verdiği yere dikildi. 4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Günü’nde açılan Tombili heykeline mahalleliler ise yoğun ilgi gösterdi.

ŞEHİR VE İNSAN • 89


KÜLTÜR SANAT

Kitap Yazma Kılavuzu Harikalar Kitabı “Hayatımı yazsam roman olurdu” demiş miydiniz? Karar verip kısa da olsa karaladığınız sayfalar oldu mu? Sonuç peki? Benzersiz zannettiğiniz yaşantınız ete kemiğe bürünüp karşınıza geçtiğinde ortaya çıkan sıradanlık sizi de şaşırttı mı? Bu ve buna benzer daha fazla sorular için başucu kitabı artık Türkçe. Çevirmenliğini Ali Atakay’ın yaptığı, Alfa Yayınları’nın Edebiyat serisinden çıkan Jeff Vandermeer imzalı Harikalar Kitabı; aydınlatıcı, eğlendirici, eşsiz dünyanın tamamı renkli resimli ilk yazarlık kitabı olarak tanıtılıyor. Örneklerle zenginleştirilmiş bu kitap yeteneklerinizi geliştirmeniz için olay örgüsü, yapı, karakter kurma, diyalog, anlatım biçimleri, dünya inşası ve bakış açısı gibi konularda pratik bilgiler sunarken sizi yazmanız için harekete geçirecek. Orta düzey ve yeni başlayan tüm yazarlar için oldukça değerli olan Harikalar Kitabı aynı zamanda yararlı kutular, hamişler, röportajlar ve günümüz edebiyatının önemli isimlerinden denemeler içeriyor. İlistrasyonlar ise anlatılanları özetler nitelikte. Sıkıcı ve terimlerle dolu aşırı teknik bir çaba olduğunu düşünmeyin sakın, bu kitap olabilecek en ilham verici şekilde karakterleri nasıl oluşturacağınızı, olay örgüsünü nasıl sağlayacağınızı ve daha bir sürü şeyi anlatan, görsel zenginliğiyle anlatmakla da kalmayıp gösteren bir rehber… Hayranlık uyandıran illüstrasyonlarla bezeli… Bir roman yazmak isteyen ama bunu nasıl yapacağını bilemeyen herkes için müthiş bir yaratıcı yazarlık öğretisi…

90 • ŞEHİR VE İNSAN


Filmde, Peygamber Efendimiz’in doğumundan 12 yaşına kadar geçen süredeki yaşamı ile o yıllarda Mekke’de gelişen olaylar farklı bir bakış açısıyla ele alınıyor. “Çağrı” filminin ardından İslam dünyasına ışık tutması beklenen film, 8 yıllık bir çalışmanın ardından 2015’te tamamlandı.

HZ. MUHAMMED ALLAH’IN ELÇİSİ

P

eygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’in çocukluk ve ilk gençlik dönemi ile İslam’ın doğuşunu anlatan “Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” filmi, uzun yapım sürecinin ardından 28 Ekim’de vizyona giriyor. İranlı yönetmen Mecid Mecidi’nin senaryosunu yazıp yönettiği film Türkiye’de ise Türkçe dublajlı ve altyazılı olarak izleyiciyle buluşacak. Filmde, Peygamber Efendimiz’in doğumundan 12 yaşına kadar geçen süredeki yaşamı ile o yıllarda Mekke’de gelişen olaylar farklı bir bakış açısıyla ele alınıyor. Hayata ve insanlığa bakış açısıyla, “Çağrı” filminin ardından İslam dünyasına ışık tutması beklenen film, 8 yıllık bir çalışmanın ardından 2015’te tamamlandı. Filmin bugüne kadar çekilen en yüksek bütçeli İran yapımı olduğu ve 30 milyon dolar tutarında harcama yapıldığı tahmin ediliyor. Sareh Bayat, Mohsen Tanabandeh, Rana Azadivar, Ali Reza Shoja-nuri ve Mina Sadati’nin rol aldığı film, eşzamanlı olarak pek çok ülkede sinema izleyicisiyle buluşacak.

ŞEHİR VE İNSAN • 91


SAĞLIK

DSÖ HAITI’YE 1 MILYON KOLERA AŞISI GÖNDERECEK

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), kolera salgınıyla karşı karşıya olan Haiti’ye bir milyon kolera aşısının gönderileceğini duyurdu. Haiti Acil Sağlık Birimi Pediyatri Bölümü Şefi Unni Krishnan, acil önlem alınmaması halinde salgının kısa sürede kontrolden çıkabileceği uyarısında bulundu. Krishnan, ülkeyi etkileyen tek sorunun kolera olmadığını, açlık ve gıda eksikliği nedeniyle çocukların ölümle yüz yüze geldiğini, hastane ve kliniklerde ilaç ve teçhizat yetersizliğinin yanı sıra hastaların sağlık merkezlerine ulaşım sıkıntısının vahametini artırdığını ifade etti. Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütünün (MSF) Haiti sorumlusu Paul Brockmann de örgütün Port-a-Piment

92 • ŞEHİR VE İNSAN

bölgesinde açtığı kolera tedavi merkezinde şu ana kadar 87 hastanın tedavi altına alındığını söyledi. Yoğun nem ve yağmur sezonunun koleranın yayılmasını kolaylaştırdığını kaydeden Brockmann, “Kasırga, sağlık açısından zaten kırılgan olan toplumu daha da etkiledi. Nüfusun yoğun olduğu uzun sahil bölgeleri salgın riskini artırıyor.” diye konuştu. Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA), Matthew Kasırgası’nın vurduğu Haiti’de 750 bin kişiye yardım ulaştırılması için 119 milyon dolarlık acil insani yardım çağrısında bulunmuştu. OCHA, en az 900 kişinin hayatını kaybettiği, 11 milyonluk nüfusun yarısının kasırgadan etkilendiği Haiti için “Ekim 2016 Flaş Çağrı” başlıklı rapor yayımlayarak dünya ülkelerini yardıma davet etmişti.


AKILCI ILAÇ TÜKETIMI’NİN WANS’A ILK TÜRK ÖNEMİ BAŞKAN Ankara’da düzenlenen ‘İlaçta Güncel Konulara Akılcı Yaklaşım’ sempozyumunda bir araya gelen politikacılar, akademisyenler, bürokratlar ve ilaç sanayiinin önde gelen isimleri, Türkiye’deki ilaç kullanımını masaya yatırdı. İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası Başkanı Nezih Barut, toplantının amacının gereksiz ilaç kullanımının önlenmesi olduğunu belirterek, “Bütün bu paydaşları bir araya getirip burada buluşma yapılmasını çok olumlu karşılıyorum. Doğru ilacın doğru zamanda kullanılmasını sağlamak lazım” dedi. İlacın yönetilebilirliği ile ilgili akılcı politikaların tartışıldığı sempozyumda söz alan İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği Başkanı Prof. Dr. İsmail Balık, Türkiye’deki ilaç kullanımı bilincine vurgu yaparak şunları söyledi: “Türkiye, ilacın halka ücretsiz erişimi açısından dünyada en önde gelen ülkelerden biri ama bu, toplumda bir taraftan memnuniyet oluştururken bir taraftan da ilaç bütçesinin aşırı derecede büyümesini ve sürdürülebilirliğini zorlaştıran bir faktör olarak ortaya çıkıyor. Tabii ilacın bu derece yaygın kullanımı alternatif bütçeler oluşturma durumunu yaratıyor.” Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Başkanı Dr. Hakkı Gürsöz ise, “Bizim kurum olarak temel bir hedefimiz var o da halkımıza, hastalarımıza ihtiyaç duydukları etkili, güvenli ve kaliteli ilaçları ulaştırmak. Akılcı ilacın tanımında olduğu gibi ilacın, kişinin özelliklerine, kliniğine, hastalığının durumuna göre doğru zamanda, doğru sürede ve en uygun maliyetle kullanılması gerekir” ifadesini kullandı. Akılcı ilaç kullanımı yaklaşımının halka, doktorlara ve eczacılara benimsetilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Gürsöz, “Çünkü Dünya Sağlık Örgütü, her 2 ilacın birinin, yani yüzde 50’sinin uygunsuz kullanım olduğunu belirtiyor” dedi. Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Vural Kavuncu ise, akılcı ilaç kullanımın Türkiye’nin ve dünyanın en önemli sağlık gündemlerinden biri olduğuna söyleyerek, gereksiz ilaç kullanımının doğurduğu sağlık risklerine vurgu yaptı: “Bu sorunu sadece mali portreden incelemek doğru olmaz. Yanı sıra ilaçların yanlış kullanımının yarattığı sorunlra arasında bulunan; hastalara verdiği zararlar, organ hasarları, yeni hastalıklar, hastanede etkisiz tedaviler, yatış sürelerinin uzaması ve ilaçlara karşı gelişen dirençler de çok önemli. Bu şekilde bakıldığı zaman çok önemli bir sorun.”

Dünyanın önde gelen beyin ve sinir cerrahlarının üye olduğu World Academy Neurological Surgery (WANS) bu alanda dünya çapında eğitimlerin verildiği ve politikaların belirlendiği seçkin bir kurum olarak biliniyor. Daha önce kurumun kuruluşunda yer alan ve kurumun Genel Sekreterliği görevinde bulunan Prof. Dr. Necmettin Pamir, Akademi Başkanlığına seçilen ilk Türk beyin cerrahı oldu. Bu yıl Atina’da gerçekleşen toplantıda başkan seçilen Prof. Pamir, yeni görevinin Türkiye’deki beyin cerrahisi adına sevindirici bir gelişme olduğunu söyledi. Pamir, kısa süre önce de nöroşirürji alanında üstün hizmet ve katkılarından dolayı Avrupa-Asya Nöroşirürji Akademisi (Academia Eurasiana Neurochirurgica) tarafından Altın Madalya ödülüne layık görülmüştü.

“BENİM İÇİN ÇOK BÜYÜK BİR ŞEREF” Dünya Nörolojik Cerrahi Akademisi’ne ilk Türk başkan olarak seçilmesinden çok büyük mutluluk duyduğunu belirten Prof. Pamir “Benim için çok büyük bir şeref. Çok sevindirici ve gurur verici” diye konuştu.

BAŞARININ TEK ŞARTI; ÇALIŞMAK! Gençlere çok çalışmaları, meraklı olmaları, düşünmeleri ve evrensel bilgiye katkıda bulunmaları mesajı veren Prof. Necmettin Pamir, kendisinin de çalışmaktan beslendiğini, başarısını çok çalışmasına borçlu olduğunu belirterek “Çalışmaktan başka bir şey yok. Başarı kendiliğinden geliyor” dedi.

ŞEHİR VE İNSAN • 93


SAĞLIK

HAYAT KURTARMAK İÇİN 500 BİN GÖNÜLLÜ ARANIYOR

TÜRKÖK projesi, başta lösemi gibi kanser türlerinin yanı sıra çeşitli hastalıklara şifa kapısını aralamak için 2014 yılında Kızılay ve Sağlık Bakanlığı tarafından hayata geçirildi. Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, TÜRKÖK projesinde hedeflerinin 500 bin gönüllüye ulaşmak olduğunu söyledi.

Türkiye’den tarama talep etti. Yurt dışından 14 uygun eşleşme bile tespit edildi. Mevcut gönüllü kök hücre bağışçılarından 155 başarılı nakil gerçekleşti. Bundan sonraki aşamada ise 500 bin bağışçıyı sisteme dahil etmek, kayıtlarını oluşturmak istiyoruz. Gönüllü verici adaylarının kazanımında, Kan ve Kan Ürünleri Kanunu çerçevesinde mevcut yaklaşık 4.500 bin kişilik bağışçı veri tabanından da yararlanacağız.”

Sağlık muhabirleriyle bir araya gelen Dr. Kınık, “Türkiye’nin uygun ilik arayışında yurt dışına bağımlılığını ortadan kaldıran TÜRKÖK projesi, iki yılda sınırları aştı dünyaya model oldu” dedi.

YILDA 800 MİLYON TL KARŞILIĞI DÖVİZİN ÜLKEMİZDE KALMASI HEDEFLENİYOR

TÜRKÖK kapsamında bağışta bulunan 48 yaşındaki Arzu Topuzdağ ve 24 yaşındaki Havva Kaya, bağış sürecinde yaşadıklarını anlatarak herkese çağrıda bulundu.

Güvenli Kan Temini Projesi kapsamında Sağlık Bakanlığı ile alışmalar yapıldığını anımsatan Dr. Kınık, plazma fraksinasyon üretim projesinde de sona yaklaştıklarını, yıl sonunda hayata geçireceklerini vurguladı.

Şu ana kadar 160 binden fazla hayırseverin kemik iliği vericisi olmayı kabul ettiğini belirten Dr. Kınık, şöyle devam etti: Başta Amerika, Belçika Avusturya ve Hindistan olmak üzere çeşitli ülkeler sıraya girerek

Kan için kullanılan plazma ürünlerini ülkemizde üretmeyi planlayan Kızılay, bu sayede yıllık 800 milyon TL karşılığı dövizin de ülkemizde kalmasını sağlayacak.

94 • ŞEHİR VE İNSAN


SAĞLIK BAKANINDAN KILO KONTROLÜNDE BITKISEL ÜRÜN UYARISI

TÜRKIYE’DE YILDA 100 BIN KIŞI KANSERDEN ÖLÜYOR

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sağlıklı yaşam amacıyla kilo kontrolünün sağlanması gerektiğini, bunun için de dengeli beslenmenin yanı sıra gün içinde yeterli fiziksel aktivitede bulunulmanın da çok önemli olduğunu söyledi. Dünya Yürüyüş Günü dolayısıyla dün düzenlenen etkinlikte Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz ile 4 ayda en az 10’ar kilogram vereceklerini açıklayan Akdağ, bunun için diyet ve egzersiz programı uygulayacaklarını ifade etti. Akdağ, “Elbette bunu uygulayacağız, başka türlü yapamazsınız zaten. Özel diyetten kastımız, az yemek ama dengeli olacak şekilde bütün gıda gruplarından ölçülü almak ve bu arada mümkün olduğunca hareket etmek” dedi. Özellikle masa başında çok vakit geçirenler için kilo alımının daha kolay olduğunu, bu kişilerin çok daha dikkatli olması gerektiğini vurgulayan Akdağ, şöyle devam etti:

“4 AYDA 10 KİLO VERECEĞİZ” “Bizim durumumuzda olan insanların kilo almasının en önemli sebebi, çok uzun süre masa başında oturmak. Sabah 08.00 veya 09.00’da başlıyoruz, bazen gece yarısına kadar birçok toplantıya katılıyoruz. Yoğun şekilde haftada 7 gün çalıştığınızda kilo almak kaçınılmaz oluyor. Ama önce kendi sağlımız, sonra topluma bu hususun ne kadar önemli olduğunu anlatabilmek için örnek olmamız lazım. Dolayısıyla, sağ olsun Milli Eğitim Bakanımız ile beraber karar verdik ve bunu kamuoyuna açıkladık. Biz de 4 ay içinde 10’ar kilo vereceğiz.” Özellikle internet üzerinden satışı yapılan bitkisel ürünlere dikkat çeken Bakan Akdağ, “Herhangi bir vatandaşımız bir ihtiyaç duyuyorsa, buna mutlaka aile hekimiyle görüşerek karar vermeli. Çünkü gerçekten bu ürünler, özellikle internetten satılanların bir kısmı vatandaşlarımıza çok ciddi zararlar verdi ve veriyor. Bununla biz de mücadele ediyoruz. Bir taraftan hukuki yolla bir taraftan RTÜK ile birlikte. Bunların yanı sıra vatandaşımızın kendi tedbirini alması lazım. Kulaktan dolma bilgiyle bir ürünün kullanılması, Allah korusun, bazen hayatların kaybolmasına bile yol açabiliyor” şeklinde konuştu.

Kronik hastalıklarla birlikte kansere sebep olan en önemli unsurun beslenme bozukluğu olduğuna işaret eden Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş, bunu hareketsiz yaşam ve kanserojen maddelerin tüketilmesinin takip ettiğini anlattı. Kanserojen madde tüketiminin başında da sigara gibi tütün ürünlerinin kullanımının geldiğini vurgulayan Gümüş, Sağlık Bakanlığı olarak sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam ve sigaraya karşı yürüttükleri mücadelenin durmaksızın süreceğini aktardı. Prof. Dr. Gümüş, bu kapsamda gelecek yıl için de plan ve çalışmaların yapıldığını dile getirerek, şöyle devam etti: “Toplumu bilgilendirmek, beslenme, diyet poliklinikleri oluşturmak gibi çalışma ve projelerimiz sürüyor, bunu genişletmeye de devam edeceğiz. Vatandaşlarımızı hareketli yaşama teşvik etmek, bu anlamda toplumda farkındalık oluşturmak için 1 milyon bisiklet dağıtımı yaptık. Bunun bir süreci önümüzdeki yılda da devam edecek. İlk okuldan başlayan bilinçlendirme kampanyaları yapıyoruz. Milli Eğitim Bakanlığımız ile obeziteyle mücadelede, çocuklarımıza yönelik bir çalışma başlatıyoruz. Bu çalışmada, çocuklarımızın vücut kitle indekslerine bakılacak, sonuçlara göre çocuklarımızı programa alacağız. Aile hekimlerimize kendi gruplarını, takip ettikleri aileleri değerlendirmeleri için talimatlar veriyoruz. Sonuçta obeziteyle bir savaşa gireceğiz.”

ŞEHİR VE İNSAN • 95





Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.