Şehir ve İnsan

Page 1



ŞEHİR VE İNSAN BAŞLARKEN

Şehir ve İnsan Ekim-Kasım-Aralık 2016 Yıl: 12 | Sayı: 67 Sultanbeyli Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi Hüseyin Keskin Genel Yayın Yönetmeni Muhammed Çimen Danışma Kurulu Av. Görgün Özcan Reşat Atalar

2017’den Umutluyuz

Sorumlu Yazı işleri Müdürü Birol Alpat Editör Hamdi Çakır Tasarım Giray Arslan Ömer Aydın

HÜSEYİN KESKİN

Fotoğraf Editörleri Türkay Polat

SULTANBEYLİ BELEDİYE BAŞKANI

Kıymetli okuyucularımız hepinizin yeni yılını kutluyor, 2017’nin dünyamıza barış ve huzur getirmesini temenni ediyorum. 2016’nın son sayısında sizler için yine kıymetli bilgiler içeren bir dergi hazırladık. Kapağımıza taşıdığımız “Çocuk İstismarı” hepimizin dikkat etmesi gereken ve bu konuda toplumsal duyarlılığı artırmamız gereken bir sorun. Öncelikle anne babaların istismar konusunda bilgilenmesi, istismarın ne olduğunu öğrenmesi gerekiyor. Bu çerçevede farklı bilgiler verdiğimiz kapak konumuzu hepinizin dikkatle okumasını önemle rica ediyorum. Diğer taraftan manevi iklimimizi genişleten Mehmed Zahid Kotku Hazretlerini de insan bölümümüzde işleyerek sizlere tanıtmaya çalıştık. Son yıllarda en büyük sağlık sorunları arasında gösterilen obeziteyle ilgili de keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Katkıda Bulunanlar Melih Uslu Hande Yüksel Kenan Aydın

İletişim Abdurrahmangazi Mah. Belediye Cad. No:4 Sultanbeyli/İstanbul www.sultanbeyli.istanbul basin@sultanbeyli.bel.tr Baskı Armoni Nüans Görsel Sanatlar ve İletişim Hizmeti San. ve Tic. A.Ş. Bostancı Yolu Cad. Keyap Çarşı B-1 Blok No: 24 Ümtaniye/İstanbul

Sultanbeyli Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır.

ŞEHİR VE İNSAN 67. sayı kapak konusu GELECEĞİMİZİ “İSTİSMAR” ETMEYELİM

»

Her yönüyle dolu dolu hazırladığımız Şehir ve İnsan dergimizin yeni sayısını keyifle okuyacağınızı umuyor, sizlere ailenizle birlikte hayırlı bir yıl diliyorum.

ŞEHİR VE İNSAN • 1




BU SAYIDA NELER VAR?

DÜNYA TURU

6

SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

14

BÜNYAD-I ŞEHR-Ü İNSAN

24

kİtap kokusunun İstanbul’dakİ 26 İzlerİ

GELECEĞİMİZİ “İSTİSMAR” ETMEYELİM

30

Çocuklarımız en değerli varlıklarımızdır. Dünyamızda çocuk ihmal ve istismarı yaygın olmasına rağmen bilinmiyor.

4 • ŞEHİR VE İNSAN


BİR DOĞU MASALI HARRAN

50

GÖRÜNMEYEN ÜNİVERSİTE Mehmet Zahİt Kotku

56

Sİrkecİ Caddelerİnde İkİ Saat

62

Engellerİ El Bİrlİğİyle Aşıyorlar

70

“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerİnİ Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderİnİ”

»74

AYDOS KİTAP

78

Obezİte Tehlİkesİ

80

TEKNOLOJİ

84

KÜLTÜR-SANAT

88

SAĞLIK

92

ŞEHİR VE İNSAN • 5


DÜNYA TURU

UKRAYNA’NIN DOĞUSUNDA ÇATIŞMA

ÇIN’DE HAVA KIRLILIĞINDEN SARI ALARM Çin Ulusal Meteoroloji Merkezi web sitesinden yapılan açıklamada, başkent Pekin ve Tiencin kentinin yanı sıra Hıbey, Hınan, Şandong, Şanşi, Şaanşi, Hunan ve Ciangşi eyaletlerinde görülen yoğun hava kirliliği nedeniyle sarı alarm verildiği duyuruldu. Çin’in kuzeyinde artan hava kirliliği nedeniyle sarım alarm verildi. Açıklamada, alarmın yarın da geçerli olacağı kaydedilirken yarın gece ülkeye gelmesi beklenen soğuk hava dalgasının kirliliği temizleyeceği belirtiliyor. Çin, özellikle 2014’ten bu yana çevre ve hava kirliliğiyle mücadele etmeye çalışıyor. Hızlı kalkınma ve sanayileşme nedeniyle Çin’deki büyükşehirlerin çoğu, aynı zamanda dünyanın en kirli şehirleri arasında yer alıyor. Dünyada sera etkisi oluşturan gazların salımında ilk sırada yer alan Çin’de özellikle son iki yıldır, ülkenin farklı bölgelerinde insanlar ciddi hava kirliliği tehdidi altında yaşıyor. Ülkede hava kirliliği alarm sisteminde mavi, sarı, turuncu ve kırmızı olmak üzere dört aşama uygulanıyor.

Ukrayna’nın doğusunda, Rusya yanlısı ayrılıkçıların düzenlediği saldırı sonucu üç askerin öldüğü, iki askerin yaralandığı bildirildi. Ukrayna Savunma Bakanlığı Terörle Mücadele Sözcüsü Aleksandr Motuzyanik, ülkenin doğusundaki operasyonlarla ilgili kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla toplantı düzenledi. Rusya yanlısı ayrılıkçılar tarafından Ukrayna tarafına yönelik silahlı saldırıların azaldığı son üç günün ardından saldırıların aniden tekrar arttığını belirten Motuzyanik, “Krasnogorovki bölgesinden ayrılıkçıların havan topuyla açtığı ateş sonucunda üç Ukrayna askeri hayatını kaybetti, bir asker yaralandı.” dedi. Motuzyanik, ayrıca, Donetsk yakınlarında bulunan Verhnetoretskoe kasabası civarından açılan ateş sonucunda da bir Ukraynalı askerin yaralandığını kaydetti. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin, Ukrayna’daki insan hakları ile ilgili yayınlanan 16. raporunda, Donbas’ta çatışmaların başlamasından bu yana 9 bin 758 kişinin öldüğü, 22 bin 779 kişinin yaralandığı açıklanmıştı.

6 • ŞEHİR VE İNSAN


İDAM EDILDIKTEN 21 YIL SONRA SUÇSUZ BULUNDU Çin’de bir kişi, hakkında verilen idam cezasının infazından 21 yıl sonra suçsuz bulundu. China Daily gazetesinin haberine göre, Çin’de tecavüz ve cinayet suçlamasıyla 1995 yılında idam edilen Niu Şubin’in, dava dosyasının tekrar açılmasıyla masum olduğu anlaşıldı. Çin Yüksek Halk Mahkemesine bağlı Liaoning eyaletinin Şınyang kentindeki İkinci Gezici Mahkeme, verilen idam cezasına ilişkin tartışmalı dava dosyasını 6 ay önce tekrar açtı. Mahkeme, soruşturma sonucu yetersiz delil ve açık olmayan durumlar doğrultusunda Niu Şubin’in ölümünden 21 yıl sonra aklandığını açıkladı. Çin Yüksek Halk Mahkemesi de Niu Şubin ile ilgili verilen yanlış idam kararından dolayı özür diledi. Niu Şubin, Hıbey eyaletinin Şıciacuang kentinde 1994 yılında bir kadına tecavüz etmek ve onu öldürmekle suçlanarak 1995’te idam edilmişti. Geçen şubat ayında da ülkenin İç Moğolistan Özerk Bölgesi’nde 20 yıl önce benzer bir suçtan idam edilen Huugjilt adlı kişinin yanlışlıkla idam edildiği belirtilmiş ve bu karara adı karışan 27 yetkili suçlu bulunmuştu.

FIDEL CASTRO 90 YAŞINDA HAYATINI KAYBETTI Küba televizyonu Küba devriminin efsane lideri Fidel Castro’nun yaşamını yitirdiğini açıkladı. Castro 938 kez suikast girişimin hedefi olmuştu. Fidel Castro’nun hayatını kaybettiği açıklaması, Küba Devlet televizyonundan geldi. Son olarak Ağustos ayında kamuoyu önüne çıkan

Fidel Castro, sağlık sorunları nedeniyle 2008’de görevini kardeşi Raul Castro’ya devretmişti. 1959’da Küba devrimine liderlik eden Castro ve ABD’nin çabalarına rağmen yarım yüzyıl boyunca ülkeyi yönetti. Castro’nun ölümü kardeşi Raul Castro tarafından açıklandı.

5 ÇOCUK ANNESI KADIN MÜLTECI KAMPINDA FUTBOL TAKIMI KURDU Suriyeli bekar anne Amal Hosham, 5 çocuğuyla beraber yaşadığı mülteci kampında kadın futbol takımı kurmak için kendisine gösterilen itirazlara meydan okudu. Ülkesinde evleri silahlı militanlar tarafından işgal edilen Hosham 5 çocuğuyla beraber Ürdün’e kaçmış. Şu anda ailesiyle 80 bin mültecinin barındığı Zaatari mülteci kampında yaşıyor. Hosham kampa geldiğinde kadınların spor yapmaktan alıkoyulduğunu görmesine ve kendisine itiraz edilmesine rağmen kadınlardan oluşan bir futbol takımı kurmayı başarmış. Kendisine herkesin karşı çıktığını söyleyen Hosham, küfürlere ve taşlı saldırılara rağmen yanlış bir şey yapmadıklarını ve kızlarının morallerinin düzeldiğini anlatıyor. “Biz kızların mutlu

olmasını ve top oynamasını istiyoruz.” diyen Hosham ülkelerini terk etme sebeplerini de açıkladı. Suriye’deki evleri Silahlı kişiler tarafından basılan Hosham, kızlarının geleceği için kaçmak ve yaşamak zorunda olduğunu söylüyor. Genç kızlardan oluşan futbol takımının tehditler aldığını söyleyen kadın, bazı kişilerin kızların spor yapmasıyla problemi olduğunu ve bu alanın sadece erkeklere açık olduğunu düşündüğünü anlatıyor. İngiliz pentatloncu Samantha Murray’nin de ziyaret ettiği mülteci kampında kadın futbol takımı ve gündelik hayatlarında ayrı hayatlar yaşayan kız ve erkek çocuklarının beraber çalışabildiği bir tekvando okulu bulunmakta.

ŞEHİR VE İNSAN • 7


DÜNYA TURU

PAKISTAN’DA OTEL YANGINI: 11 ÖLÜ Pakistan’ın kuzeyindeki Karaçi kentinde lüks bir otelin zemin katındaki mutfakta çıkan yangında 11 kişi hayatını kaybetti, 75 kişi yaralandı. Kentteki emniyet kaynaklarından yapılan açıklamaya göre, kentin Regent Plaza Hotel’de sabaha karşı henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıktı. Yetkililer, yangında 11 kişinin yaşamını yitirdiğini, 75 kişinin ise yaralandığını bildirdi. Yerel medyada yer alan haberlerde, otelde konaklayan bazı müşterilerin yangından kaçmak için camlardan atladığı, kırılan camlardan dolayı vücutlarında kesikler oluştuğu, bir kısmının da dumandan etkilendiği bildirildi. Yaralıların çevre hastanelere kaldırıldığı ifade edildi. Karaçi Belediye Başkanı Vasim Ahtar da yaptığı açıklamada, yangının sebebinin henüz netleşmediğini ancak otelin yangın alarmının çalışmadığını belirtti. İtfaiye yetkilileri ise ölümlerin alevlerden değil daha çok duman zehirlenmesinden kaynaklandığını ifade etti.

MEKSIKA’DA COLIMA YANARDAĞI PATLADI

HACKER’LAR İSRAIL TELEVIZYONUNDAN EZAN YAYINLADI Hacker’lar, İsrail’in “ezan yasağı”nı protesto için bir İsrail kanalını ele geçirdi. Kanalın uydu frekansından ezan videosu yayınlandı. Bilgisayar korsanları İsrail televizyon kanalı “Channel 2”nin uydu frenkansını ele geçirdi. Kanalı uydudan izleyen İsraillilere ezan dinletti. Hacker’ların ezan videosunda İbranice mesajlar da yer aldı. Olayla ilgili ön incelemede kanalın yayınını ele geçiren korsanların çoğunun Arap ülkelerinden olduğu ortaya çıktı. Daha önce de İsrail Parlamentosu’nun Arap Milletvekili “ezan yasası”nı protesto için mecliste ezan okumuştu

EZAN YASAĞI TASARISI İsrail’de, ezanın hoparlörle okunmasını yasaklamayı öngören yasa tasarısı bir süredir parlamentonun gündeminde. Tasarının yasalaşması için İsrail Parlamentosu Knesset’te üç farklı oturumda görüşülerek oylanması bekleniyor. Knesset yasayı oylamak için bugüne kadar üç kez toplandı. Ancak oylama her defasında ertelendi. İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin, “müezzin” kanunu olarak bilinen tasarıya karşı. Cumhurbaşkanı tasarının İsrail’in uluslararası camiadaki imajını zedeleyeceğini düşünüyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise “Gürültüye neden olarak insanları rahatsız ettiği” iddiasıyla ezan yasağını destekliyor.

Meksika’da bulunan Colima yanardağının birkaç kez arayla üç kez patladığı açıklandı. Patlama sonrası oluşan kül ve buhar 2 kilometreye kadar yükseldi. Meksika’nın güneybatısındaki 3 bin 820 metre yükseklikteki Colima (Ateş) Yanardağı patladı. Jalisco eyaletinden bir sivil savunma yetkilisi, yanardağın bu sabah birkaç saat arayla üç kez patladığını ve gökyüzüne 2 kilometre yüksekliğe ulaşan kül ve buhar püskürttüğünü belirtti. Meksiko’nun 690 kilometre batısında yer alan yanardağ, ülkenin en aktif volkanlarından biri. “Pasifik Ateş Çemberi” deprem ve volkan kuşağında yer alan Meksika’da 14 aktif yanardağ bulunuyor.

8 • ŞEHİR VE İNSAN


KAZA YAPAN DEVELERE PLAKALI ÇÖZÜM İran trafik kazalarına karışan develerin sayısındaki artış nedeniyle develerin de motorlu araçlar gibi plaka taşımasına karar verdi. Son dönemde develerin karıştığı trafik kazalarındaki artışın önüne geçmek için ilginç bir yol izleme kararı alan İran, develerin de motorlu taşıtlarda olduğu gibi plakaya sahip olmasına karar verdi.

İNGILTERE’DE REKLAM YASAĞI İngiltere’de çocuklara yönelik abur cubur reklamlarına yeni kısıtlamalar getiriliyor. Yasak internet, gazete, dergi ve sinemalardaki reklamları kapsıyor. Karara göre yüksek yağ, şeker ve tuz içeren gıdalar Sağlık Bakanlığı verilerine göre sınıflandırılacak ve yasak

kapsamına girip girmediği belirlenecek. 1 Temmuz 2017’de yürürlüğe girecek yasağın çocuklarda artan obeziteyle mücadele kapsamında alındığı bildirildi. İngiltere’de obeziteyle mücadele için şekerli içeceklerden alınan vergilerin artırılması da gündemde.

100 BİN DEVE KAYIT ALTINA ALINDI Özellikle ülkenin kırsal kesiminde yoğun bir biçimde kullanılan bu hayvanların karıştığı trafik kazalarında can kayıpları yaşandığının altını çizen yetkililer, şimdiden 100 bin deveye kişisel kayıt numarası verildiği bilgini paylaştı. Yapılan açıklamada söz konusu karardan sonra, kazaya karışan develerin ve sahiplerinin daha rahat takip edilebileceği ve cezai işlem uygulanabileceğinin de altı çizildi. Develerin kayıtsız olması sadece trafikteki kaosu ortadan kaldırmayacak. Bu karar ile kaçakçılığın da önüne geçilmek isteniyor.

KAÇAKÇILIĞIN ÖNÜNE GEÇEBİLİR Mİ? Özellikle ülkenin Afganistan sınırında bulunan Sistan ve Baluchestan bölgelerinde kaçakçılığın develerle yapıldığını belirten yetkililer develerin plaka sahibi olması ile her hayvanın ve dolayısıyla sahibinin de kayıt altına alınacağının altını çiziyor.

PARIS BELEDIYESI FARELERE SAVAŞ AÇTI Paris’te, sayıları katlanarak artan farelere karşı mücadele başlatıldı. Öncelikle 9 parkın farelerden temizlenmesi hedefleniyor. Fransa’nın başkenti Paris’te belediye, kentte sayıları katlanarak artan farelere karşı savaş açtı. Belediyeden yapılan yazılı açıklamada, bir yıl boyuncu kentte fare sayısının azaltılması için yoğun bir çalışma başlatılacağı bildirildi. İlk etapta başkentte 9 parkın, farelerin temizlenmesi için bir süreliğine halka kapatıllacağı belirtilen açıklamada, sağlık, estetik ve hijyen sorunu ile birlikte ekonomik olarak da farelerin başkente büyük zarar verdiği ifade

edildi. Açıklamada, yakın bir süre içinde başkentliler için farelerle mücadele bilgilendirme kampanyası başlatılacağı kaydedildi. Kanalizasyon merkezi ve metro hatları ile birlikte gıda maddesi satan mağazalar, süpermarketler ve lokantalar, farelerle mücadelede öncelik verilecek yerler arasında yer alacak. Paris Belediyesinde görevli doktor George Salines, Le Monde gazetesine yaptığı açıklamada, konuyla ilgili Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlanması çalışmalarının son iki yılda farelerle etkili mücadeleyi geciktirdiğini belirtti.

ŞEHİR VE İNSAN • 9


DÜNYA TURU

ALMANYA G20 DÖNEM BAŞKANLIĞINI DEVRALDI

Almanya, 1 Aralık 2016 itibarıyla dönem başkanlığını Çin’den devraldı. G20 Zirvesi, 7-8 Temmuz 2017’de Hamburg’da gerçekleştirilecek. Almanya, G20 dönem başkanlığını Çin’den devraldı.Dönem başkanlığını 2017 yılının kasım ayı sonuna kadar yürütecek Almanya’nın sloganı “Birbirine bağlı bir dünyayı şekillendirmek” olarak belirlendi. Almanya’nın G20 başkanlığı gündemi, “istikrarın korunması, gelecekteki yaşayabilirliğin geliştirilmesi ve sorumluluk almak” gibi 3 ana temele dayanıyor. Bu bağlamda Almanya, maliye bakanları ile merkez bankası yöneticileri arasındaki görüşmeler için üç ana odağı, “ulusal ekonomilerin dayanıklılığını güçlendirmek, dijitalizasyonu şekillendirmek ve özellikle Afrika’da yatırımı teşvik etmek” olarak belirledi. Buna ek olarak, Almanya önceki dönem başkanı olan Çin’in yaptığı çalışmaları da takip edecek.

G20 ZİRVESİ 7-8 TEMMUZ TARİHLERİNDE Almanya dönem başkanlığındaki G20 Zirvesi, 7-8

10 • ŞEHİR VE İNSAN

Temmuz 2017’de Hamburg’daki fuar alanında gerçekleştirilecek. G20 zirvesine kadar, bireysel G20 konularını derinlemesine araştırmak için çeşitli bakanlar toplantısı düzenlenecek. Ayrıca, 2017 yılının ocak-mayıs ayları arasında finans, dış ilişkiler, iş ilişkileri, sağlık, tarım ve dijital politika alanlarından sorumlu bakanlar toplanacak.

G20 HAKKINDA G20, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye ve Avrupa Birliği Komisyonu’ndan oluşuyor. Küresel nüfusun yaklaşık üçte ikisi G20 üye ülkelerinde yaşıyor. Satın alma gücü paritesine göre ayarlanmış olan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) açısından küresel ekonomik çıktının yüzde 80’ini üreten G20 ülkeleri, ayrıca küresel ticaretin de dörtte üçünü oluşturuyor.


ANTONOV, RUS PARÇASI OLMAYAN UÇAK ÜRETTI Ukrayna devlet uçak üretim ve servis firması Antonov, Rus parçalarının olmadığı uçak üretti. Başkent Kiev’de Antonov fabrikasında üretimi tamamlanan An-132D tipi ilk uçağın tanıtımı yapıldı. Tanıtma törenine katılan Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko yaptığı konuşmada, “An-132D tipi uçak 1,5 yılda rekor bir süre içerisinde üretildi.” dedi. Ukrayna’ya karşı Rus saldırganlığının yaşandığı bir dönemde Antonov’un Ukraynalı üreticiler için yeni fırsatlar oluşturduğunu vurgulayan Poroşenko, uçağın üretimi için sipariş veren ve katkısı bulunan Suudi Arabistan’a teşekkür etti. Poroşenko, 2035 yılına kadar bu tip 290 uçağa sahip olacaklarını da ifade etti. Antonov’un çok amaçlı kullanılmak üzere projelendirdiği An-132D nakliye uçağı Rus parçası olmadan ürettiği ilk uçak olma özelliğine sahip. Kısa ve orta menzilli mesafeler için üretilen uçak, 9,2 ton ağırlıkla saatte 500 kilometre seyir hızına ulaşabiliyor. An-132D’nin üretimine Ukrayna ile Suudi Arabistan’nın yanı sıra Kanada, ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa da katkıda bulundu.

ABD’DE KREDI KARTI BORCU 8 YILIN ZIRVESINDE ABD’de ortalama hane halkının kredi kartı borcunun son 8 yılın en yüksek seviyesine ulaştığı bildirildi. ABD’li finans şirketi Nerdwallet’ın açıklamasına göre, ülkede ortalama hane halkının kredi kartı borcunun bu senenin ilk dokuz ayında 16 bin 61 dolara ulaşarak son 8 yılın en yüksek seviyesine tırmandığı belirtildi. Böylece, ABD’de bu sene ocak-eylül döneminde ortalama hane halkı kredi kartı borcu geçen seneki toplam 15 bin 762 doların üzerine çıkarken, 2008’deki yıllık miktara yaklaştı. ABD’de ortalama hane halkı kredi kartı borcu 2008’de 16 bin 912 dolar olmuştu. Açıklamada, ayrıca, ortalama hane halkının kredi kartı borcunun yıllık faizinin bin 292 dolar olarak hesaplandığı ifade edildi. Amerikan halkının bu yılın ilk

üç çeyreğinde 747 milyar dolar kredi borcu biriktirdiği bilgisinin paylaşıldığı açıklamada, diğer verilere de yer verildi. ABD’de bu yılın ocak-eylül döneminde ortalama hane halkı araç kredisi için 28 bin 535 dolar, eğitim kredisi için de 49 bin 42 dolar borçlanırken, mortgage için 172 bin 806 dolar, diğer tür harcamalar kapsamında da 132 bin 529 dolar borç aldı. Açıklamada, ABD’de yaşam harcamalarının son 13 yılda gelir artışının üzerinde olduğuna dikkat çekilirken, ortalama hane halkının gelirinin 2003’den bu yana yüzde 28 artış kaydettiği, ancak aynı dönemde sağlık giderlerinin yüzde 57, yiyecek-içecek fiyatlarının yüzde 36, konut fiyatlarının da yüzde 32 yükseldiği vurgulandı.

ŞEHİR VE İNSAN • 11




SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Spor, Kardeşlik Köprüsü Olacak Sultanbeyli’de yaşayan mülteci çocuklar için çok önemli bir proje hayata geçiriliyor. Proje kapsamında mülteci çocuklar spor yaparak hayata adapte olacak ve Sultanbeylili çocuklarla spor aracılığıyla kaynaşacaklar. Sultanbeyli’de yaşamını sürdüren mülteci çocukların rehabilitasyon süreçlerine katkı sağlamak için Sultanbeyli Belediyesi ve Mülteciler Derneği yeni bir projeye imza atıyor. Sultanbeyli spor salonunda mülteci çocuklar spor yaparak rehabilite olacak ve ilerleyen günlerde Sultanbeylili çocuklarla spor yaparak kardeşlikleri pekişecek. Mülteci Entegrasyonu ve Çok Amaçlı Toplum Merkezi Projesi kapsamında yürütülecek olan spor faaliyetleri Welthungerhilfe (Dünya Açlık Yardımı) ve GIZ (Alman Uluslararası İşbirliği Kurumu) kurumları tarafından finanse edilecek. Bu kapsamda 25’i ilkokul 25’i ortaokul seviyesinde olan 50 mülteci çocuğa her hafta beden aktiviteleri, beyin sporları (Jenga, tangram, reversi, qwirkle, katamino ve sihirli kule) ve salon sporları(Hentbol, futsal, squash, masa tenisi vs.) yaptırı-

14 • ŞEHİR VE İNSAN

lacak. 6 ay sürecek olan aktivite programına toplamda 300 mülteci çocuk katılacak.

KARDEŞLIK KÖPRÜSÜ Etkinlikler proje koordinatörü, tercüman, mülteci eğitimciler ve spor eğitmenleri tarafından ortaklaşa yürütülecek. İlk ay sadece mülteci çocuklarla yapılacak bu etkinliklere sonraki aylarda sosyal entegrasyonu güçlendirme adına ilçe çocukları da dahil edilecek ve tüm etkinliklerde bir arada olmaları sağlanacak. Bu yaklaşımın temelinde birlik beraberlik duygusunu kuvvetlendirerek bir arada yaşama kültürüne katkı sağlama, milletler arası iletişim olanaklarını artırma ve dil öğrenimini kolaylaştırma amacı yatıyor.


ŞEHİR VE İNSAN • 15


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Atatürk’ü Vefatının 78. Yılında Saygıyla Andık Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk vefatının 78. yılında düzenlenen özel etkinlikle anıldı.

M

ustafa Kemal Atatürk vefatının 78. yılında Sultanbeyli’de düzenlenen törenlerle anıldı. Saatler 9.05’i gösterdiğinde Sultanbeyli’de hayat durdu. Kent Meydanı’nda çelenk koyma töreni gerçekleştirildi ardından Sultanbeyli Kültür Merkezi’nde özel etkinlik düzenlendi. Erol Yüksel Ortaokulu ile ortaklaşa düzenlenen programda öğrenciler şiirler okudu, gösteriler yaptı. Türkçe Öğretmeni Ali Acar günün anlam ve önemini aktaran bir konuşma yaptı. Acar, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü 78 yıl önce kaybettik. Mustafa Kemal Atatürk’ün vatan ve millet sevgisi tutku derecesindeydi. Atatürk’e göre Türk Milleti tutsak olarak yaşayamazdı. O eğitimle yakından ilgilendi ve daima ileriye baktı, daima ileriye yürüdü” dedi.

16 • ŞEHİR VE İNSAN


Başkan Keskin Öğrencilerle Bir Araya Geldi Belediye Başkanı Hüseyin Keskin ilçedeki liselerin bayrak törenlerine katılarak öğrencilerle bir araya geliyor.

Ö

ğrencilerle her fırsatta yakından ilgilenen Belediye Başkanı Hüseyin Keskin okullarda bayrak törenine katılıyor. Gençlerle sıcak iletişim kuran Başkan Keskin gittiği okullarla ilgili yetkililerden bilgiler alıyor. Bayrak törenlerinde öğrencilere de seslenen Başkan Keskin, yaptığı konuşmalarda 15 Temmuz hain darbe girişimini gençlere aktarıyor ve 15 Temmuz ruhunun önemine değiniyor.

Göç İdaresi Anadolu Yakası Koordinasyon Bürosu Hizmete Girdi İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyet gösterecek olan Anadolu Yakası Sultanbeyli Koordinasyon Bürosu hizmete girdi.

G

öç İdaresi Anadolu Yakası Koordinasyon Bürosu hizmete girdi. Büro Anadolu Yakası’nda ikamet eden Geçici Koruma Statüsü sahibi Suriye vatandaşlarının kayıt bilgilerinin güncellenmesi, ülke dışına çıkış izinleri evlilik işlemleri için gerekli izinler gibi işlemleri yapacak. İlerleyen günlerde ikamet işlemleri de gerçekleştirecek olan büro Turgut Reis Mahallesi Fatih Bulvarı No: 306 Kat:5’de çalışmalarına başladı.

ŞEHİR VE İNSAN • 17


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

Yol Tarifi İsteyende Var, Elektriğin Geldiğini Söyleyende Sultanbeyli Belediyesinin çağrı merkezi her gün onlarca telefona bakıyor ve vatandaşların ihtiyaçlarını ilgili birimlere aktarıyor, kayıt altına alıyor, takibini yapıyor. Çağrı merkezine gelen ilginç sorular ise personeli şaşkına çeviriyor.

S

ultanbeyli Belediyesi’nin halkın sorunlarını kısa sürede çözüme kavuşturmak ve belediyeye gelmeden işlerini halledebilmek adına oluşturduğu çağrı merkezine her gün onlarca telefon geliyor. Birçoğu talep bildirmek adına gelen telefonların bazıları ise duyanları şaşkına çeviriyor. Taksim’e nasıl gideceğini öğrenmek isteyen vatandaşın yanı sıra elektriğin geldiğini haber veren duyarlı vatandaşta çağrı merkezini arayanlar arasında.

18 • ŞEHİR VE İNSAN

İşte o çağrıların bazıları şöyle; • Taksime gideceğim de nasıl gidebilirim. • Evimin lavabosu bozuldu ne yapmam gerekir. • Sizde taksi numarası var mı? • Otobüs saatlerini biliyor musunuz? • Evimin tavanı akıyor, ne yapabiliriz.


Başkan Keskin’den Gençlik Merkezine Ziyaret Belediye Başkanı Hüseyin Keskin İstanbulensis Gençlik Merkezinde eğitim gören öğrencileri ziyaret etti.

S

ultanbeyli Belediyesi bünyesinde bulunan gençlik merkezlerinde öğrencilerin kişisel gelişimlerine katkı sunuluyor. Ayrıca LYS, YGS alanında da eğitim veren gençlik merkezleri öğrencilerden rağbet görüyor. Belediye Başkanı Hüseyin Keskin de gençlik merkezlerinde eğitim gören öğrencileri zaman zaman ziyaret ediyor, derslerinde başarılar diliyor.

Muhammed Çimen Başkan Yardımcılığına Atandı Belediye Başkan Danışmanı ve meclis üyesi Muhammed Çimen Başkan Yardımcılığına getirildi.

B

elediye Başkanı Hüseyin Keskin, Belediye Başkan Danışmanı ve meclis üyesi Muhammed Çimen’i Başkan Yardımcılığına atadı. Çimen Basın Yayın ve Halkla İlişkiler, Strateji Geliştirme, Çevre Koruma, Fen İşleri ve Muhtarlık İşleri Müdürlüğü’nü koordine edecek.

MUHAMMED ÇIMEN KIMDIR?

1978 yılında Kars’ta doğan Muhammed Çimen, ilk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Kabataş Lisesi mezunu olan Çimen, 2008-2013 yılları arasında AK Parti Beşiktaş İlçe Başkan Yardımcılığı görevini başarıyla yürüttü. Aile ve toplum dayanışmasına önem veren Çimen, Çimen Ailesi Yardımlaşma Derneği’nin Kurucu Başkanlığını yaptı. Spora karşı da meraklı olan Çimen, Beşiktaş Kulübü’nün de kongre üyesidir ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif görev alıyor. Ticari faaliyetlerle uğraşan Çimen; evli ve iki çocuk babasıdır. 2014 yılında AK Parti Sultanbeyli Belediye Meclis Üyesi olarak halkın temsilcisi olan Çimen, 2016 yılında da Başkan Danışmanlığı görevine getirildi ardından Başkan Yardımcılığına atandı.

ŞEHİR VE İNSAN • 19


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

S

Daha İyiye, Daha Güzele

Sultanbeyli Belediyesi ilçe genelinde sürdürdüğü çalışmalarına devam ediyor. ultanbeyli Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri ilçenin birçok noktasında çalışmalarını sürdürüyor. Bazı mahallelerde asfalt serimi yapan ekipler, bazı mahallelerde de kaldırım imalatı yapıyor. Konuyla ilgili bilgiler veren Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, “İlçemizin

20 • ŞEHİR VE İNSAN

genelinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ekibimizle daha iyi güzel bir Sultanbeyli inşa etmeye çalışıyoruz. Mahallelerimizin eksiklerini büyük ölçüde giderdik. Yaptığımız hizmetlerin daha fazlasını halkımıza sunmanın gayretindeyiz” dedi.


Keskin’den Sanayi Esnafına Geçmiş Olsun Ziyareti Sultanbeyli sanayi sitesinde geçtiğimiz günlerde yaşanan patlamanın ardından Başkan Keskin esnafa geçmiş olsun ziyaretinde bulundu.

S

anayi sitesi içerisinde saç boyası imalatı yapan bir firmanın kazanının patlamasıyla yangın çıktı. Patlamanın ardından olay yerine çok sayıda itfaiye ve ambulans sevk edildi. Kısa süre sonra yangın kontrol altına alındı ve yararlılar hastanelere götürüldü. Belediye Başkanı Hüseyin Keskin’de patlamadan birkaç dakika sonra olay yerine giderek incelemelerde bulundu ve esnafa geçmiş olsun dileklerini iletti. Olay yerinde bulunan basın mensuplarına bilgiler veren Başkan Keskin bir gün sonrada esnafı ziyaret etti. Yangın, itfaiye ekiplerinin yaklaşık yarım saatlik müdahalesi sonucu kontrol altına alındı. Polis çevrede geniş güvenlik önlemi aldı. Olay Yeri İnceleme ekipleri de patlamanın meydana geldiği imalathanede inceleme yaptı. Patlama nedeniyle imalathanenin duvarları yıkılırken, bina önünde park halinde bulunan 3 otomobil de kullanılamaz hale geldi.

Muhtarlar Günü Törenle Kutlandı Muhtarlar Günü Sultanbeyli’de törenle kutlandı.

19

Ekim Muhtarlar Günü için Sultanbeyli’de tören düzenlendi. Atatürk Anıtı’na çelenk sunmayla başlayan tören, Sultanbeyli Muhtarlar Dernek Başkanı ve Hasanpaşa Mahalle Muhtarı olan Orhan Bahadır’ın konuşmasıyla devam etti. Orhan Bahadır günün anlam ve önemine değinen konuşmasında, “Biz muhtarlar için çok özel ve güzel bir gün. Bu anlamlı günümüzde bizleri yalnız bırakmayan tüm kamu kurum ve kuruluşlarımıza, sivil toplum örgütlerimize ve Sultanbeylililere teşekkür ediyorum” dedi.

ŞEHİR VE İNSAN • 21


SULTANBEYLİ’DEN KISA KISA

S

Başkan Keskin Çalışmaları İnceledi

ultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin ilçe genelinde devam eden çalışmaları inceledi, bilgi aldı. Sultanbeyli Belediyesi ilçenin birçok noktasında çalışmalarına devam ediyor. Asfalt yenileme, kaldırım imalatı çalışmalarının yanı sıra diğer kurumlarda Sultanbeyli’nin sorunlarının giderilmesi için hizmetlerini sürdürüyor. Belediye Başkanı Hüseyin Keskin de sık sık sahada çalışmaları inceliyor, projelerin son durum-

22 • ŞEHİR VE İNSAN

ları hakkında bilgiler alıyor. Çalışmalarla ilgili açıklama yapan Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, “Sultanbeyli’mizi güzelleştirmek adına çalışmalarımıza aralıksız devam ediyoruz. Birçok mahallemizde kaldırım imalatı yapıyoruz. Diğer taraftan yıpranmış yollarımızın asfaltlarını yeniliyor, gerekli bölgelerde yeni yollar açıyoruz. Diğer kurum ve kuruluşlar da ilçemizde çalışmalarını sürdürüyor” dedi.


Yeni Parklar, Yeni Yaşam Alanları…

S

Sultanbeyli Belediyesi ilçe genelinde yaptığı parkların ve meydanların sayısını artırıyor.

ultanbeyli Belediyesi park yapımına hız kesmeden devam ediyor. Oyun grupları, koşu parkuru, halı saha, fitness aletleri, dinlenme ve yeşil alanlarıyla çocuklar, sporseverler ve yetişkinler olmak üzere her yaştan insanı buluşturan mekanlara yenileri ekleniyor. Adil, Hamidiye, Akşemsettin ve Hasanpaşa Mahallesi yeni yaşam alanlarının yapıldığı yerler.

NECIP FAZIL KISAKÜREK PARKI Hasanpaşa Mahallesi, Necip Fazıl Caddesi’nde 834 metrekare alan üzerine kurulan Necip Fazıl Kısakürek Parkı’nda basket sahası, fitness alanı, oyun grubu bulunuyor.

KARANFIL CAMII MEYDANI VE PARKI Akşemsettin Mahallesi Cem Sultan Caddesi üzerinde bulunan Karanfil Cami’sinin de bahçesi yeniden düzenlendi. Şık bir görünüme kavuşan caminin bahçesi meydan haline getirilerek yeşillendirildi, çocuklar için oyun alanları, mahalle sakinleri için de dinlenme alanları oluşturuldu.

FILISTIN PARKI Adil Mahallesi Filistin Sokak üzerinde 1785 metrekare alana kurulan Filistin Parkı; yeşil alanı, oyun parkurları ve kamelyasıyla görenleri kendine hayran bırakıyor. Hamidiye Muhtarlığının bulunduğu alana da ekiplerce bir park kazandırıldı ve halkın kullanımına sunuldu.

ŞEHİR VE İNSAN • 23


ŞEHİR VE MEDENİYET

OSMAN BOYRAZ

Ak Parti İstanbul Milletvekili

BÜNYAD-I ŞEHR-Ü İNSAN Sultanbeyli Belediyemizin çıkarttığı bu nadide derginin ne de güzel bir ismi vardır: Şehir ve İnsan. Bu güzel ismi görünce aklımda Fatih Sultan Mehmet Han’ın şu veciz ifadesi beliriverdi. “Hüner bir şehir bünyad itmekdür, Reaya kalbin abad itmekdür.” Yüce Hakan, şehir – insan – medeniyet ilişkisini bu şekilde ifade etmektedir. Yani asıl marifet bir şehir imar etmekle birlikte, o şehirde yaşayanların kalbini kazanacak işler yapabilmektir.

Kökü maziyi sulayan görkemli ulu çınar Gölgende uyuyanlar, huzur dolu bahtiyar Gümüş kemerlerinde tarihin izleri var Beyazıd’da Fatih’te bir duasın İstanbul

Şiir tadındaki bu veciz söz, bizlere bir şehrin nasıl olmasının felsefesini sunar. Şehir kurmanın da o şehirde yaşayanlar ile kalbi bir ilişki olması gerektiğini ifade eder.

Şehirler binasız okul, kitapsız kütüphanelerdir. Bir mimarın gönül dünyası, sanatçının sanat galerisi ve şairin dilinden dökülen hecelerdir aslında. Hülasa idrak ile inşa edilmiş bir şehre ancak gönül ruhsat verir. Eğer gönül razı değilse ne koyarsan koy, taş üstüne kaçaktır aslında. Yürek imarına, tarih ve şehir mevzuatına kesin aykırıdır ve bir korsan yapılaşmadan ibarettir.

Şehrin ruhu işte budur. Ruhsatını kalpten alan ve kalbi abad eden şehir, insanı kalbine yerleştirirken insanın da kalbine yerleşen şehir. Şehir; bir dünya görüşünün, bir zihniyetin her sahada müesseseleşerek ete kemiğe bürünmesi, cisimleşmesidir. Yaradanın halifesi olan insanın akıl ve kalp marifetiyle taşa toprağa ruh üflemesidir. Bu anlamda şehirlerin kendine ait bir kimliği ve ruhu vardır. O kimlik ve ruh ile ait olduğu medeniyeti temsil eder. Hiç düşündünüz mü bu anlayışla İstanbul’u, medeniyetler üstü yedi burçluyu;

24 • ŞEHİR VE İNSAN

Yine bizim medeniyetimizde insanla mekânın birbirlerine olan kalbi ilişkisini ortaya koyan şu veciz ifade önemlidir: “Şerefil mekân bil mekin.” Yani bir şehri aziz kılan o şehrin yaşayanlarıdır sözü yıllar öncesinden günümüze ve yarınımıza seslenen şehir – insan ilişkisini betimleyen önemli bir öğretidir bize.


Asırlardır şehirleri ayakta tutan ve gelecek nesillere taşıyan en önemli unsur, şehirlerin bu ruhudur. Şehirler geçmişi geleceğe bağlayan birer köprüdür. Bu köprüleri ne kadar sağlam kurarsak şehirlerimizin cazibesini ve varlığını gelecek yüzyıllara taşınması o kadar kolay ve güçlü olur. Çünkü kendi kimliğini koruyan şehirler bugüne kadar varlıklarını korumuşlardır. Arif kimliklerin şehri insana, gönlü de şehre benzetmesi şehir anlayışında medeniyetimizin geldiği noktayı tescil etmek için yeterlidir. Medine’nin buram buram gül kokusu, şehrin ruhundandır. Konya’ya bizi çekip götüren Mevlana’nın hoşgörü iklimi değil midir? İstanbul’u Sultanahmet Camii’nden, Eyüp Sultan Hazretleri’nin manevi mirasından ayırabilir miyiz? Yolunuz Sivas’a düştüğünde Gök Medrese, Çifte Medrese, Buruciye Medresesini gördüğünüzde, Selçuklu Medeniyetinin ihtişamını görürsünüz o yapıtlarda. Ve o anda bir Selçuklu nakışında seni bulmak ne güzel Ne güzel seni duymak bir ney sesinde Şemsi Sivasımın mübarek türbesinde Kandil kandil yanan şehir diye mırıldanırsınız. Şehirlerimizi ayakta tutan biraz da bunlar değil mi? Bu değerleri muhafaza ederek geleceğe taşımak bizlerin öncelikli görevi olmalıdır. Bizler, tarihin en kadim medeniyetlerini inşa etmiş ve yönetmiş bir millet olarak bugün de şehirlerimize sahip çıkmanın gayreti içerisinde olmalıyız. AK Parti olarak bizim medeniyet perspektifimiz içinde bu kadim medeniyete sahip çıkarak geçmişten geleceğe köprü kurmak temel ilkelerimizden biridir. Bu anlayışla 14 yılda 4 bin 500 vakıf eserini restore ettik. Manastır’da Haydar Kadı Camii’ni de restore eden biz, Edirne’de Avrupa’nın en büyük Sinagogu’nu, Diyarbakır’daki en büyük Ermeni Kilisesi’ni restore eden de biziz. Zira biz biliyoruz ki medeniyetlerin yükselişi veya düşüşü şehirlerin kaderinden tezahür eder. Medeniyetler yükseliş dönemlerini sembol şehirlerle taçlandırırlar. Bizim için İstanbul’un kıymeti de bundandır. “Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır, bir sengine yek pâre Acem mülkü fedadır.” Sayın Cumhurbaşkanımızın, İstanbul hayranlığı bundandır. Kendisinin İstanbul’da doğup yükselmesi de bizim için ayrıca iftihardır. Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde ortaya koyduğu belediyecilik yaklaşımı da bu anlayışla kadim şehrimizin tarihi kimliğine, dokusuna uygun ve bize hedef gösteren bir yaklaşımdır.

Öte yandan şehirlerimiz ne kadar bizimse bir o kadar da bütün insanlığın ortak değerleridir. Bu ortak değerlerimizi korumak ve kollamak hepimizin görevidir. Ortadoğu’da, Balkanlar’da kadim şehirlerin yakılıp yıkılması ne hazindir. Şehirler tarumar edilip, insanlığın ortak hafızası silinmeye çalışılması insanlığa ihanettir. Bağdat, Şam, Musul, Halep, Kerkük nice medeniyete beşiklik yapmış şehirlerimiz, hafızalarımız günden güne yok edilmektedir. Oysaki şehirler yaşayan varlıklardır. İnsanların hayat hakkı kadar şehirlerimizin de hayat hakkı kutsaldır. Bu hakkı yok sayan, şehirlerimizi hedef gözetmeksizin bombalayan, yakıp, yıkan zihniyetleri kınamak herkesin ortak görevidir. Bu konuda en ufak bir hassasiyet göstermeyen, en ufak bir tepkiyi ortaya koymaktan çekinen zavallılara ise söyleyecek bir sözümüz olmalıdır: Lütfen insanlığın ortak miraslarına sahip çıkın ve ortadan yok olmalarına sessiz kalmayın. Kalmayın ki, yarın bizleri hayırla yâd ettirecek eserleri geleceğe taşıyabilelim.

ŞEHİR VE İNSAN • 25


ŞEHİR VE TARİH

KENAN AYDIN

kenan@kenanaydin.com.tr

26 • ŞEHİR VE İNSAN


İskenderİye’den tüten

kİtap kokusunun İstanbul’dakİ İzlerİ

Amerikalıların Osmanlı’da askerlik, Japonların muhasebe tarihi, İngilizlerin ise optik konusunda araştırma yapmak için sıkça ziyaret ettiği yazma eserler cenneti İstanbul.

ŞEHİR VE İNSAN • 27


ŞEHİR VE TARİH

R

ivayet odur ki, tüm kitap kokularının asıl kaynağı o büyük yangındır. Tüter, çünkü hâlâ kapağı kaldırıldığınızda o kor yüzünüze vurur. Önce garip gelir insana, sonra yavaştan alıştırır sizi. Öylece kitaba baka baka dalmanızı sağlayan işte hep o büyük yangın kokusudur. İskenderiye Kütüphanesi’ni yok eden büyük yangından bahsediyorum. Her şey milattan önce 3. yüzyılın başlarında Makedonyalı Büyük İskender ile başlar. Kumandanlarından olan ve Mısır’da yeni bir krallık kuran Lagus’un oğlu Ptolemaios I Soter ile devam edip; savaşı, kıyımı, yakıp yıkmayı sevmeyen Ptolemaios’ın bilim ve edebiyata düşkünlüğü ile zirve yapar. Ve sonuç, içerisinde 900.000’den fazla el yazmasıyla Antikçağın en büyük derlemesi olan İskenderiye Kütüphanesi ortaya çıkar. Öyle ki, Ptolemaios’ın kurduğu yeni devletin merkezi İskenderiye şehri olur. Yeni firavun burayı baştan başa onarıp, genişleterek o devrin en meşhur başkenti haline getirir. Burada meydana getirdiği en önemli eser ise müze ve buna bağlı olan kütüphanedir hiç şüphesiz. Kurulması için saray civarında güzel bir yer seçilir. Müzede o devirde bilinen bütün ülkelerdeki hayvan ve bitkilerin bir örneği bulunması için özel çaba sarf edilir. Ayrıca botanik bahçesi ve bir rasathane yaptırır. Otopsi yoluyla insan vücudunun incelenmesi için bir anatomi salonu açtırır. Bu bilim sitesinde fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat, ve fizyoloji bilgileri geniş evler de yaptırılır. Ve sonuç. İskenderiye Kütüphanesi, 900.000 el yazmasıyla Antikçağın en büyük dermesine sahip bir kütüphanesi oluverir. Kütüphanede büyük bir çalışan kadrosu görev yapar. Eserlerin papirüslere yazılarak rulo şeklinde saklandığı söylenir. Kral tarafından desteklenen bu kütüphane aynı zamanda yayınevi işlevini de görür. Bu kütüphane büyük bilim insanlarına da ev sahipliği yapar. Matematik bilgini Öklides, mekanik bilimci Arkhimedes, tıp bilimci Herofilos, gök bilimci Eratosthenes, Batlamyus gibi isimler bu kütüphanede çalıştıkları artık bilinen bir gerçek. Peki ya sonra? İnsanların kitapla, kütüphaneyle olan ilişkisi nereye savruldu? Hatta günümüzde kütüphane ve kütüphanecilik hangi noktada? Elbette dünyada hiçbir kütüphane müdürü, Mısır Kralı’ndan sonra ikinci derece ünvana sahip bir kütüphane müdürü olamadı. Dünyada gördüğü, duyduğu her yazılı eseri alma yetkisine sahip görmedi kendisinde. Ama kendi içinde mütevazi olduğu kadar kütüphaneler her zaman yanı başımızda oldu. Bizlere kapılarını, kapaklarını açtı.

28 • ŞEHİR VE İNSAN

Tam bu noktada İstanbul’un, tarihi 300 bin yılı aşan kadim şehrin kitap ile irtibatını ayakta tutan 4 büyük kütüphanesine bakalım, inceleyelim istedik.

MILLET YAZMA ESER KÜTÜPHANESI 1700 yılında Erzurumlu Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi tarafından Dârü’l Hadis (Hadis İlimleri Fakültesi) olarak yaptırılan bina kurucusunun adıyla Feyziyye Medresesi olarak tanınır. İnşa tarihinden bu yana çeşitli tamirler görmüş olan yapı 1894’teki İstanbul zelzelesi ve daha sonra İskenderiye Kütüphanesi’nin kaderini paylaşarak Fatih yangınında hasar görünce Evkaf Nâzırı Şeyhülislâm Mustafa Hayri Efendi’nin gayretleriyle tamir ettirilir ve Feyzullah Efendi’nin vakfettiği kitaplar Evkaf Nezâreti’nce koruma altına alınır. Bahçesinde şadırvanı, kuyusu ve ayrıca yan yüzünde bulunan kitabeli çeşmesiyle Osmanlı Mimarisinin klasik döneminin sonuna aittir. Lale Devrinin başlangıcına işaret eden ayrıntılar varsa da genel olarak klasik çizgiler egemendir. Kütüphanede iki koleksiyon bulunur. Üç dilli tarih, coğrafya, manzum, tıp, edebiyat, müteferrik gibi konularına göre bölümlere ayrılmış geniş Ali Emiri Koleksiyonunun yanı sıra “Belge” adı altında bir bölüm daha vardır. Bu bölünde fermanlar, beratlar hatlar ve çeşitli belgeler bulunur.

BEYAZIT DEVLET KÜTÜPHANESI Ülkemizin devlet eliyle kurulan ilk kütüphanesidir. Beyazıt Meydanı’nda İstanbul Üniversitesi, Beyazıt Camii ve Sahaflar arasında, meydana bakan iki tarihi binada hizmet verir. Açıldığında “Kütüphane-i Umûmî-i Osmanî” olan adı, 1961 yılında toplanan VII. Milli Eğitim Şûrasında alınan kararla “Beyazıt Devlet Kütüphanesi” olarak değiştirilir. İstanbul’un çeşitli yerlerindeki Vakıf kütüphanelerinde bulunan koleksiyonların bir araya getirilmesi ve “bazı cami, türbe ve kenar mahallerde mahv ve telef olunan kitapların zayiinin önlenmesi, hem de ehil ve erbabının istifadesine sunulması” amacıyla devlet tarafından bir “Milli Kütüphane” kurulmak üzere harekete geçildiğinde, kütüphane için uygun bir yer aranır. Ve karar Beyazıt İmareti olur. Fatih’in oğlu Sultan II. Beyazıt tarafından 1501-1506 yılları arasında yaptırılır ve toplam 17 kubbeden oluşur. İmaretin 6 kubbeli bölümü, zamanın padişahı II. Abdülhamit’in direktifleri ile restore ettirilir. Raflarına yerleştirilen bir takım “Naima Tarihi” ile hizmete açılan kütüphane, daha sonra Beyazıt Camii’nden getirilen, etraftan toplanan, satın alınan ve bağış yo-


luyla gelen kitaplarla kısa bir sürede dolar. Zamanla, özellikle de 1934 yılında Mustafa Kemal’in emriyle çıkartılan “Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu” gereğince Türkiye’de basılan her türlü yayından bir adedi kütüphaneye verildiğinden yer sıkıntısı başlar. Bu nedenle 1948 ve 1953 yılarında imaretin diğer bölümleri de kütüphaneye dahil edilir. İlklerin kütüphanesi olan Beyazıt Kütüphanesi; görme engellilere sunduğu geniş arşivi, çocuk yayınlarına dair edindiği koleksiyon sayısı ve ulaşımı kolaylaştıran dijital erişim hizmeti sayesinde okuyucu ve araştırıcılara büyük ölçüde kolaylık sağlıyor.

NURUOSMANIYE KÜTÜPHANESI Kütüphane, I. Mahmud döneminde cami, medrese, imaret ve türbesiyle birlikte yapımına başlanır. III. Sultan Osman’ın culûsundan sonra 1753’te sona erer. Nuruosmaniye Külliyesi batının rokoko uslûbu ile Türk mimari tarzının karışmasıyla Borok stilinde yapılır. Binalar bitince III. Sultan Osman adına vakfa geçirilerek görevlileri tâyin edilir. Kütüphane birçok safhalar geçirir. Pek çok padişah görür. Padişahın bilhassa kendisi için yaptırdığı ve kendine takdim edilen eserleri muhafaza ettirdiği kütüphanenin iki giriş kapısı olup biri padişahın girişi ve çıkışı için kullanılır. Camiye gelen padişah namazdan sonra caminin arkasındaki kapıdan kütüphaneye girer, uzun saatler geçirirmiş. Doğrudan doğruya kütüphane olarak yapılan bu bina içinde on iki metre yükseklikte bir büyük kubbe ile buna eklenmiş on üç kubbecikten müteşekkil güzel bir okuyucu salonu vardır. Başlangıçta kütüphanede bugünkü eserlerin yarısı kadar yazma bulunuyordu. Kitapların birçoğu ise Nuruosmaniye kısmına aittir. Bu kısımda 5000’e yakın

eser olup çoğunu Arapça eserler teşkil eder. Sırasıyla Türkçe yazmalar, Farsça yazmalar, Türkçe basmalar ve Çağatayca eserler gelir. Bazı eserlerde birkaç dilden ibaret makaleler, şiirler, kasideler vardır. Meşhur ilim adamlarından İbn-i Sina’nın yazmış olduğu ve sonra Fatih Sultan Mehmed’e takdim edilen bir eser gerek tezhip ve gerekse yazı bakımından en kıymetli olanlarındandır. Türkiye’de matbaanın kurucusu İbrahim Müteferrika’nın ilk eserlerinden birisi ve altı asır evvel hattatlığını bir kadı’nın yapmış olduğu bir kitap en değerli eserler arasında gösterilebilir.

SÜLEYMANIYE YAZMA ESER KÜTÜPHANESI Amerikalıların Osmanlı’da askerlik, Japonların muhasebe tarihi, İngilizlerin ise optik konusunda araştırma yapmak için sıkça ziyaret ettiği bir kütüphane: Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi. Mimar Sinan’ın en ihtişamlı eserlerinden Süleymaniye Camii ve Külliyesinde yer alan kütüphane ilk önce cami içerisinde 1583’te kurulur. Cumhuriyetten sonra ise külliyeye dahil olan Evvel ve Sânî Medreseleri’nde hizmete açılan kütüphane 1927’de okuyucularına kapılarını tekrar açar. Bugün itibariyle 110 tanesi vakıf olmak üzere 135 farklı derme koleksiyona ev sahipliği yapar. Günümüzde ise oluşturduğu yazma eser arşivi bakımından dünyanın en önemli kütüphaneleri arasında gösteriliyor. Tamamı dijital ortama aktarılmış Türkçe, Arapça, Farsça dillerinde 73.172 cilt yazma eser, 41.833 Arabi harfli basma eser ve Latin harfli pek çok dilli 130.325 kitaba ev sahipliği yapıyor. Açık kütüphane uygulamasınca yürütülen çalışmalarla kütüphane okuyucu ve araştırmacılara 7 gün boyunca saat 23’e kadar hizmet vermekte.

ŞEHİR VE İNSAN • 29


AYIN KONUSU

GELECEĞiMiZi

“iSTiSMAR” ETMEYELiM 30 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 31


AYIN KONUSU

Çocuklarımız en değerli varlıklarımızdır. Dünyamızda çocuk ihmal ve istismarı yaygın olmasına rağmen bilinmiyor. Çocuğu yok saymak, fikirlerine değer vermemek, ondan bir tebessümü esirgemek en büyük istismarların başında geliyor. Günün koşturmacasında çocuklarını ihmal eden birçok aile aslında çocuklarını doğrudan istismar ediyor. Çocuk istismarı günümüzün en çok tartışılan konularının başında geliyor. İstismar konusu daha çok “Cinsel istismar” olarak karşımıza çıksa da en büyük istismarların başında anne babanın çocuğa olan ilgisizliği öne çıkıyor. Sizler için bu konuyu kapağımıza taşıdık ve istismarın türlerini, anne babanın bu konuda neler yapabileceğini derledik. Çocuğun ruhu sevgiyle doyar. İstismar çocuğun ruhunda derin yaralar açan, tamiri imkansız sonuçlar doğuran, çocuğun gelişiminde önemli rol oynayan konuların başında geliyor. Birçok insan hayatı boyunca aslında farkına varmadan çocuğunu istismar ediyor. Kimi bunu fark ettiğinde çocuğu için geç kalmış oluyor, kimi anne baba ise hatasını görmesine rağmen umursamadan hayatına devam ediyor. İstismar ihmal, duygusal, fiziksel ve cinsel istismar olarak 4’e

32 • ŞEHİR VE İNSAN

ayrılıyor. İhmal, duygusal, fiziksel istismar ve cinsel istismar çocuğun ruhsal dünyasında tamiri imkansız yaralar açarken, çocuğun gelişimini en üst düzeyde etkiliyor. Son yıllarda çocuk istismarı ve ihmali giderek artıyor. Raporlara göre İngiltere’de haftada dört, ABD’de ise günde üç çocuk istismar nedeniyle yaşamını yitiriyor. 4 yaş altında her bin çocuktan biri fiziksel istismara uğruyor. Çocuk istismarı oranı dünyada %1 ila % 10 arasında değişirken ülkemizde bu rakam %10 ila %53 arasındadır ve duygusal istismar %78; fiziksel istismar %24; cinsel istismar ise % 9 oranında olduğu raporlanmıştır. İstismara maruz kalan çocukların %70’inin yaşı 2-10 arasında değişiyor. Küçücük bedenlere yapılan bu işkenceler aslında bir sonraki sorunlu bireyleri doğuruyor. Küçükken sorunlu dönemler geçiren çocuklar yaşadıkları travmaları büyüdüklerinde çevresine aktarıyor. İstismar edilen birey büyüyünce aslında potansiyel bir istismarcı olarak karşımıza çıkıyor. Çocukluk çağı travmaları içinde çocuk istismarı, çocuğa genellikle en yakınları tarafından yapılıyor. Yakınları tarafından yapılan istismar tanımlanması ve tedavi edilmesi en zor olan travma olarak karşımıza çıkıyor. Çocuk istismarı sebeplerinin arasında aile içi


ŞEHİR VE İNSAN • 33


AYIN KONUSU

Çocuk ihmali çocuklara yapılan kötü muamelenin en yaygın şeklidir. Ne yazık ki ihmal görünür bir yara ve iz bırakmadığı için çok dikkat çekmez. şiddet, mutsuz evlilik, sosyo-ekonomik durumun düşük olması, üvey anne baba, geleneksel aile yapısında fiziksel cezanın kabulü gibi nedenler büyük rol oynuyor. Anne-babalarda ilaç veya alkol bağımlılığı ile psikotik sorunların varlığı ise istismar riskini artırıyor. İstismarcı anne-babalar genellikle kendi kişisel memnuniyetini çocuğununkinden üstün tutan, çocuğu gereksinimlerini karşılayacak bir araç yerine koyan, çocukla ilgili gerçekçi olmayan beklentileri olan, katı, duygularını kontrol edemeyen kişilik yapısındadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) çocuk istismarını “Bir yetişkin veya devlet tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan, çocuğun sağlığını, fiziksel ve psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışlar” olarak ifade ediyor. Çocuk istismarı; ihmal, duygusal, fiziksel ve cinsel istismar olmak üzere dört grupta sınıflanıyor.

EN BÜYÜK SORUN İHMAL Çocuk ihmali; çocuğun beslenme, giyinme, barınma, eğitim, sağlık ve sevgi gibi temel gereksinimlerini çocuğa bakmakla yükümlü kişi veya kişiler tarafından karşılanmaması sonucu, çocuğun gelişiminin en üst düzeyde gerçekleşmesinin engellenmesi olarak tanımlanıyor. Çocuk ihmali çocuklara yapılan kötü muamelenin en yaygın şeklidir. Ne yazık ki ihmal görünür bir yara ve iz bırakmadığı için çok dikkat çekmez. Fakat araştırmalar ihmalin çok ciddi oranda istismar olduğunu, çocuğun erken beyin gelişimine zarar verdiğini göstermektedir. İhmal, anlaşılması ve teşhis edilmesi oldukça zor olan bir kavramdır. İstismar ve ihmali birbirinden ayıran en önemli nokta, istismarın aktif, ihmalin ise pasif bir durum olmasıdır. Fiziksel istismara göre daha az dramatik olmakla birlikte çocukta yarattığı hasar benzerdir.

ÇOCUKLARINIZI DUYGUYA DOYURUN Duygusal ihmal çocuğun gelişen ruhunu yaralıyor. Sıcak aile ortamlarında büyüyen çocuklar daha mutluyken, sorunlu aile ortamında büyüyen çocukların davranışlarında ciddi anlamda bozukluk karşımıza çıkıyor. Çocuk gelişiminde 0-3 yaş çok önemlidir. Bu

34 • ŞEHİR VE İNSAN


yaş aralığında annenin yerini hiçbir şey tutmaz. Anneyle kurulan kararlı, güvenli bir ilişki çocuğun ruhsal ve bedensel gelişiminde çok önemli rol oynuyor. Çocuk hayata dair temel bilgileri; sevgi, değer, güvenli bağlanma, kendini ifade edebilme aşamalarını 0-6 yaş arasında öğreniyor. UNICEF, duygusal istismarı ve ihmali; çocuğun nitelik, kapasite ve arzularının sürekli kötülenmesi, çocuğun sürekli olarak insanüstü güçlerle, sosyal açıdan ağır zararlar verme ya da terk etme ile tehdit edilmesi, çocuktan yaşına ve gücüne uygun olmayan taleplerde bulunulması ve çocuğun, topluma aykırı düşen çocuk bakım yöntemleri ile yetiştirilmesi olarak tanımlanıyor. Duygusal istismar çok sık gerçekleşmesine rağmen fiziksel ve cinsel istismar gibi somut bulguları olmadığı için en zor tanınanı olarak karşımıza çıkıyor. Duygusal istismar tek başına görülebildiği gibi fiziksel ve cinsel istismarla birlikte de görülebiliyor. Duygusal istismarın izleri yaşam boyunca kendini gösterir. Anne ve babası tarafından sürekli eleştirilen, aşağılanan, sevgi ve ilgi ihtiyacı yeterince karşılanmayan çocuklar, pasif kişilik özelliklerine sahip, kendine güveni olmayan ve anti-sosyal davranışlar gösteren kişiler olarak tanımlanıyor. Bu çocuklarda normal zihinsel kapasite olmasına rağmen, öğrenme güçlüğü ve dikkat dağınıklığı gibi sorunlar görülür. Özellikle çocuğu başka bir çocukla kıyaslamakta, karnesini karşılaştırmak, sen neden böyle yapamıyorsun, sen neden anlamıyorsun gibi cümlelerle çocuğu duygu yönünden zedeliyor.

EN BELIRGIN OLANI FIZIKSEL İSTISMAR Fiziksel istismar, çocuğun anne babası ya da bakımından sorumlu başka kişi tarafından sağlığına zarar verecek biçimde fiziksel yaralanması ya da yaralanma riski taşımasıdır. Genel olarak fiziksel istismar, çocuğun kaza dışı nedenlerle yaralanması olarak karşımıza çıkıyor.

Aile içi şiddetle karşılaşan çocuklarda davranış bozuklukları, gelişmede gecikme sık görülmektedir. Ayrıca bu çocukların geleceğin istismarcıları olma olasılığı daha fazladır. Fiziksel istismar anne baba tarafından yapılmasının yanı sıra okulda öğretmen tarafından, sokakta komşu tarafından da yapılabiliyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 35


AYIN KONUSU

36 • ŞEHİR VE İNSAN


İstismar ve ihmal, eğitim seviyesi azaldıkça artış gösteren kavram olduğu için aile merkezli destek programlarına, eğitime verilen önemin ve bilincin artırılması, çocuğun topluma kazandırılması, konu ile ilgili gerekli ve aynı zamanda caydırıcı olacak nitelikte yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

ŞEHİR VE İNSAN • 37


AYIN KONUSU

Avrupa ve Asya’ da 9-17 yaşlar arasındaki her 10 çocuktan 6’sının; Türkiye’de ise 7- 14 yaş grubundaki çocukların yaklaşık %40’nın yanlış bir şey yaptıkları zaman anne-babaları tarafından dayak yedikleri saptanmıştır. Türkiye’de sekiz ilde yapılan bir araştırmada ise çocukların istismara uğrama oranı %33; tokat atma, kulak ve saç çekme oranı %25; sopa ile dövme oranı %14 olarak ortaya çıkmıştır.

»» Nasıl anlatılacağını bilmeyebilirler.

Aile içi şiddetle karşılaşan çocuklarda davranış bozuklukları, gelişmede gecikme sık görülmektedir. Ayrıca bu çocukların geleceğin istismarcıları olma olasılığı daha fazladır. Fiziksel istismar anne baba tarafından yapılmasının yanı sıra okulda öğretmen tarafından, sokakta komşu tarafından da yapılabiliyor. Kültürümüzün ürünü olan “Dayak cennetten çıkmadır” cümlesi aslında fiziksel istismara bakışın en net örneğini ortaya koyuyor. Okula öğretim için gönderilen çocuklar genellikle öğretmene “Eti senin kemiği benim” anlayışıyla emanet ediliyor. Buda fiziksel istismara açık kapı bırakıyor.

»» İyi çocukların cinsellikle ilgili sözcükleri kullanmamaları gerektiği söylenmiş olabilir.

ÇOCUKLARIMIZA GÖZÜMÜZ GIBI BAKALIM Çocuklarda cinsel istismarın yaygınlığı ABD’de 1.3/1,000; Türkiye’ de ise %1,4’dür. Ülkemizde kadınların %20’sinin, tüm erkelerin %7’sinin çocukluğunda en az bir kez cinsel istismara maruz kaldığı, kız çocuklarının erkek çocuklarına oranla 3 kat fazla cinsel istismara maruz kaldığı saptanmıştır. Çocuğa yönelik organize cinsel saldırılar giderek yaygınlaşmakta; yasadışı olmasına rağmen internetin de etkisi ile çocuk pornografisi yaygın bir pazara ve yüklü bir ciroya sahip olduğu bilinmektedir. Çocuğa yönelik cinsel istismarın çocuk üzerinde en fazla etki bırakanı istismarın aile bireyleri veya akrabaları tarafından yapılanıdır. Mor Çatı Derneği’ne başvuran 538 kişinin %35’inin cinsel şiddete uğradığını, cinsel şiddette uğrayanların %26’sının ise ensest mağduru olduğu bildirilmiştir. Cinsel istismarın sık görüldüğü aileler genel olarak işlevselliği bozuk aileler olarak tanımlanmaktadır. Cinsel istismar toplumda sık rastlanan bir durum olmasına karşın, çoğunlukla gizli kalmakta, en çok yüzde 5-10’u ortaya çıkmaktadır. Çocukların sessiz kalmasının nedenleri şöyle sıralayabiliriz: »» Kendilerine inanılmayacaklarını düşünürler. »» Başlarının belaya gireceğinden korkarlar. »» İstismarcının tehdidinden korkarlar. »» İstismarcı aileden biriyse korumak isteyebilirler, istismarcıyı sevebilir ama yaptıklarını sevmezler

38 • ŞEHİR VE İNSAN

»» Cinsel davranışların yanlış olduğunu bilmeyebilirler. »» Arkadaşları tarafından dışlanacağından korkabilirler. »» Büyükleriyle cinsel konuları konuşmaktan utanabilirler. »» Gammaz olarak adlandırılmak istemezler.

Çocukluk çağı cinsel istismar çoğu zaman kimseye söylenmediği için birilerince fark edilinceye kadar çocuk tarafından saklanır ya da özellikle tanıdık biri tarafından istismara maruz kalan çocuk olayı bir oyun olarak algılayabilir. Zamanla bunun bir suç, kendi işlediği bir günah olduğunu düşünür, suçlu hisseder ve utanç duyar. Cinsel istismar sonrası en sık görülen ruhsal rahatsızlıklar olarak travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, aşırı kaygı, panik, fobiler, unutkanlık, duyarsızlık, güven kaybı, benlik saygısında ciddi hasar, utanç, uykusuzluk, organik bir temeli olmayan dirençli ağrılar bayılma ve madde-alkol kullanmaya başlama veya miktarını arttırma, intihar girişimi, kendine zarar verme davranışı gibi sıralanabilir. Sonuç olarak çocuk istismarı ve ihmali bir halk sağlığı sorunudur. Eğitimsiz ailelerin %40’ı çocuklarını istismar ederken, eğitim düzeyi yüksek ailelerde bu oran %17’dir. İstismar ve ihmal, eğitim seviyesi azaldıkça artış gösteren kavram olduğu için aile merkezli destek programlarına, eğitime verilen önemin ve bilincin artırılması, çocuğun topluma kazandırılması, konu ile ilgili gerekli ve aynı zamanda caydırıcı olacak nitelikte yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra cinsel istismarın bir cinsellik değil saldırganlık olduğu bilgisi yaygınlaştırılmalı, cinsel istismar konusunda toplumsal duyarlılık artırılmalıdır. İstismara uğramış bir çocuğa yaklaşımda en önemli noktalardan birisi çocuğun daha fazla zarar görmesini önlemektir. Çevrenizdeki bir çocuğun istismara maruz kaldığından şüphe ettiğinizde gerekli yerlere başvurun ve bu istismara göz yummayın. Unutmayın bu olaylar hemen yanı başımızda olmakta ve göz yummak geleceğin ruh sağlığı bozuk bireylerinin hatta geleceğin çocuk istismarcılarının yetişmesine neden olmaktadır. Herkes bu konuda duyarlı ve uyanık olmalıdır.


ŞEHİR VE İNSAN • 39


AYIN KONUSU

RÖPORTAJ HAMDİ ÇAKIR

Çocuklar Her Alanda İstİsmar Edİlİyor Çocuk istismarı dünyanın en büyük sorunlarından biri. Çocukların en çok maruz kaldığı ve hayatlarında derin yaralar açan istismar anne babaların dikkat etmesi gereken en önemli sorun. Çocuklarınıza vakit ayırın, onlarla doğru iletişim kurun ve çocuklarınıza güvenin. Çünkü onlar en fazla anne babasına güveniyor. Çocuk istismarı hakkında Pedagog Sevil Yavuz ile keyifli ve bilgi dolu bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisi de 2,5 yaşında bir erkek çocuk annesi olan Yavuz, çocuk istismarı hakkında kıymetli bilgiler paylaştı. İşte o röportaj;

İSTISMAR NEDIR? NASIL TANIMLANMALIDIR? İstismarın ne olduğunu bilmek çok önemli. Toplumumuz bilmese de istismarın bir çok çeşidi var. Çocuğun ihtiyaçlarına engel olan her türlü faktörü istismar olarak tanımlayabiliriz. 4 çeşit istismar olduğunu biliyoruz. Tabi bunların çocukta derin yaralar açanları da var, basit travmalarla çocuğun atlatabildikleri de.

EN ÇOK YAŞANAN IHMAL TÜRÜ HANGISIDIR? En çok yaşanan ve toplumda istismar olarak bilinmeyen çeşit ihmaldir. İhmal nedir? Çocuğun büyüme sürecindeki gelişimsel, eğitimsel her türlü ihtiyaçların karşılanmaması halidir. Ya da aile bireylerinin

40 • ŞEHİR VE İNSAN

çocuğuna ilgisiz kalmasıdır. En fark edilmeyen ve en çok yaşanan istismar şekli ihmaldir. İkinci istismar şeklimiz fiziksel istismardır. Kültürümüzün bir olumsuzluğu olarak “Dayak cennetten çıkmadır” mantığı bu istismarda önemli rol oynuyor. Hatta anne baba çocuğunu okula götürüyor ve öğretmene “Eti senin, kemiği benim” şeklinde ifade kullanıyor. Resmi olarak okullarda çocuklarımızı rencide ediyoruz, istismar ediyoruz. Fiziksel istismar ihmale karşı en azından fark edilebiliyor. Çocukta darp izi ve farklı şekillerde yapılan müdahaleyi ortaya çıkartıyor. Bir diğer istismar çeşidi olarak karşımıza duygusal istismar çıkıyor. Çocuğun özgüveninin kırılması noktasında çok ciddi bir istismardır bu. Çocuğu aşağılamak, “Sen anlamıyor musun? Bak hala bu soruyu çözemedin, ne kadar yeteneksizsin” gibi cümlelerle çocuğu duygusal yönden istismar etmek mümkün. Bunu özellikle çocuğun aile bireyleri yapmamalıdır. Çocuğu başka arkadaşlarıyla da kıyaslamak çok yanlış bir tutumdur. Yapılan her aşağılama çocuğun ruhunda tamiri zor yaralar açıyor.


Pedagog Sevil YAVUZ

ŞEHİR VE İNSAN • 41


AYIN KONUSU

CINSEL ISTISMAR KONUSUNDA NELER SÖYLEYECEKSINIZ? Çocuğu en çok zedeleyen, yaralayan istismar çeşidi aslında cinsel istismardır. Fark etmeden çocuklarımıza aslında en büyük kötülüğü yapabiliriz. Önemli olan çocuğun davranışlarımızı nereye koyduğu, iç dünyasında nerede konumlandırdığıdır. Çocuğu yanağından öpersiniz, o an ki duyguları belki de o masum öpmenizi bile farklı konumlandırabilir. Çocuk ailedeki biri tarafından istismar edildiğinde bununla başa çıkamıyor. Ailedeki biri tarafından istismar edildiğinde onu bir sevgi gibi kabullenmeye çalışıyor. Kimseye söyleyemiyor. Çocuk dünyaya geldiğinde en güvendiği kişiler aile bireyleridir. Kendisine yapılanları aile bireylerine yakıştıramıyor. Cinsel istismar diğerlerine göre kat kat daha fazla çocuğun ruhunda yara açıyor.

AILE BIREYLERI, ÖZELLIKLE ANNE BABALAR BU DURUM KARŞISINDA NELER YAPMALIDIR? Böyle bir durumda anne babalar uyanık olmalıdır. Anne babalar çocuklarının ne yaptığı kontrol etme-

42 • ŞEHİR VE İNSAN

lidir. Çocuk kimlerle baş başa kalıyor, neler yapıyor hepsini bilmek gerekir. Çocuk istismara maruz kaldığında süreç farklı işliyor. Böyle bir durum olduğunda insanlar çok yıpranıyor. 5 defa çocuğun ifadesi alınıyor. Anne sorguluyor, polis sorguluyor, avukat sorguluyor. Çocuk tekrar tekrar aynı travmayı yaşıyor. Bunun önüne çocuğu ve toplumu bilinçlendirerek geçebiliriz. Öncelikle çocuk bilinçlendirilmeli. Çocuğa bedenine onun izni olmadan kimsenin dokunamayacağını öğretmek gerekiyor. Anne baba çocuğunu yıkadığında bile ona şunu söylemeli. “Ben seni şimdilik yıkıyorum, büyüdüğünde kendi kendini yıkayacaksın” demeliler. Çocuklara bilgiler verilmelidir. Senin istemediğin şekilde biri sana sarıldığında önce yüksek sesle bağır, yardım iste. Bunu söylemek gereklidir. Anne baba çocuğuna güven vermelidir. Ne olursa olsun çocuğuna güvendiğini ifade etmeli, onu her zaman sevdiğini belirtmelidir. Bu durum çok tehlikeli. Şiddet gören insan ileriki yaşında şiidet gösteriyor. İstismar edildiyse istismar edebiliyor büyük oranda. Anne babalar çocuklarına inansınlar. çocuklar asla yalan söylemezler. Ara ara çocuklara sorular sorulmalıdır, bu sorular onların anladığı dilden olmalıdır.


Pedagog Sevil YAVUZ

ŞEHİR VE İNSAN • 43




RÖPORTAJ

“Sultanbeyli Prim Yapacak İlçeler Arasında Yer Alıyor” Sultanbeyli son dönemde aldığı yatırımlarla kalkınırken nitelikli konutlarla da ilçenin yüzü değişiyor. Sultanbeyli’de yatırımları bulunan ve ilçenin gelişmesine katkı sunan Sur Yapı firması Yönetim Kurulu Başkanı Altan Elmas’la ilçeyi ve projelerini konuştuk.

T

EM bağlantı yollarının açılmasıyla Sultanbeyli yatırımcının dikkatini çekti. Bu hizmetin ardından ilçeye birçok yatırım yapıldı. Yeni vizyon projelerle İstanbul’un cazibe merkezi haline gelen Sultanbeyli nitelikli konutlarında ilk adresi oldu. İlçenin yüzünün değişmesine konut projeleriyle katkı sunan Sur Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Altan Elmas ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Sur Yapı firmasını bize kısaca tanıtabilir misiniz? Sur Yapı firmasının çalışmaları hakkında genel bilgi verebilir misiniz? Bu yıl sektördeki 25. yılımızı kutluyoruz. 1992 yılından bu yana proje aşamasından başlayarak ürün geliştirme, mimari yapım-üretim dahil yüksek kalitede 3,5 milyon metrekarenin üzerinde yaşam alanı ürettik. İnşaat sektöründe istikrarlı büyümemizi sürdürürken 2007 yılında başladığımız enerji sektöründe de başarılı çalışmalara imza attık.

46 • ŞEHİR VE İNSAN

Sur Şirketler Grubu olarak 34 şirketimizle gayrimenkul geliştirme, alışveriş merkezleri ve enerji alanındaki yatırımlarımızla büyümemize devam ediyoruz. Çeyrek asırlık tecrübemizle yeni projeler hayata geçirmeyi hedefliyoruz.

Sur Yapı kaç kişiye ekmek kapısı oluyor? Genel merkezimiz, hali hazırda devam eden şantiyelerimiz, alışveriş merkezlerimiz, enerji yatırımlarımız dahil olmak üzere yaklaşık 20 bin kişilik bir istihdam sağlıyoruz.

Sur Yapı hangi sosyal projelere destek veriyor. Firma olarak okul, hastane, cami inşaatı ve öğrenci bursları konularında sosyal projeler gerçekleştiriyoruz. Öte yandan Sur Yapı ve alt şirketleri olarak sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirip, sürdürülebilir olması adına çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.


Altan ELMAS

ŞEHİR VE İNSAN • 47


RÖPORTAJ

İlçemizde devam eden projelerinizle ilgili bilgi verebilir misiniz? Gün geçtikçe değerlenen Sultanbeyli ilçemize Sur Yapı olarak iki yıldır yatırımlarımızı arttırdık ve bölgede şuanda 4 adet projemiz bulunuyor. 2014 yılında satışa çıkarttığımız İdilia projemizin satışlarını 1 yıl gibi kısa bir sürede tamamladık ve teslimlerine gerçekleştirdik. 2015 yılında yapımına başladığımız İlkbahar projemizin birinci etabının satışları kısa sürede tamamlayınca ikinci etabını yapmaya karar verdik. İlkbahar projemizin ikinci etabı da yoğun ilgi gördü. 2016 yılında ise bölgede Gölbahçe Evleri projesini hayata geçirdik. Gölbahçe Evleri, 21 dönüm arsa üzerine inşa ediliyor ve projede 6 blokta toplam 227 konut bulunuyor. 7 bin m² göl ve bahçe alanının da yer aldığı projede her türlü günlük ihtiyacın da karşılanabileceği ticari alanlar yer alıyor. Gölbahçe projemiz yatırımcılar tarafından oldukça beğenildi. Sur Yapı olarak Sultanbeyli ilçemizde önümüzdeki yıllarda da yeni projelere imza atacağız. Sultanbeyli ilçesinin gelişimine, dönüşümüne ve değer kazanmasında lokomotif görevi üstlenmeye devam edeceğiz.

48 • ŞEHİR VE İNSAN

Sultanbeyli hakkında neler düşünüyorsunuz? İlçenin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Sultanbeyli son birkaç yıldır Anadolu Yakası’nın yükselen ilçeleri arasında dikkat çekiyor. Gelişimine devam eden ilçemiz önümüzdeki günlerde de en çok prim yapacak ilçeler arasında yer alıyor. Son yıllarda şehrin yorucu atmosferinden uzaklaşmak isteyenler yatırımlarını Sultanbeyli bölgesine yapmaya başladı. Bölgenin yeşil ve geniş alanları özellikle kalabalık aileler için cazip hale geldi. Sultanbeyli’ye yapılan büyük devlet yatırımları da bölgenin değerini gün geçtikçe artırıyor. 3. köprü güzergahında bulunan ve gelişimi ile dikkat çeken Sultanbeyli, aynı zamanda yeşil alanlarıyla, Kuzey Ormanlarına komşu konumuyla temiz havasıyla stresli şehir yaşamından sıkılan insanların tercihi haline geldi. Şehir merkezini çevreleyen ve gelişimine her geçen gün hızla devam eden Sultanbeyli, toplu taşıma araçları, metro, TEM otoyoluna yakınlığı gibi unsurlarla değer kazanıyor.


ŞEHİR VE İNSAN • 49


GEZİ

GEZİ MELİH USLU

usmelih@gmail.com

Bir Doğu Masalı

Harran

50 • ŞEHİR VE İNSAN


İnsanlık tarihinin en eski yaşam izlerinden örnekler barındıran Harran, ilk İslam üniversitesi, kubbeli evleri ve gökkuşağını andıran sürmeli kadınlarıyla Anadolu’nun en özgün renklerinden birini oluşturuyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 51


GEZİ

Şanlıurfa’nın 44 kilometre güneydoğusundaki Harran, kendi adıyla anılan uçsuz bucaksız bir ovanın merkezine kurulmuş. Tarihi yerleşimlerin arasından geçip Eski Harran’a doğru ilerlerken bambaşka bir gezegene geldiğiniz hissine kapılabilirsiniz. Bir gündüz düşü ya da hayal değil gördüğünüz: Kupkuru ovanın ortasında, karınca yuvalarını andıran kubbeli evler, uçsuz bucaksız sarı topraklar, pamuk ve başak tarlaları… Ve ancak düğünlerde ya da özel davetlerde rastlanabilecek pullu ve pırıltılı giysilerle gezinen Harranlı kadınlar… Kimi kez kendi coğrafyalarına kimi kez özlem duydukları büyük kentlerin o rengârenk dünyasına bürünürler. İşte o zaman Doğu masallarında anlatılan Eski Harran canlanır gözünüzde. Egzotik hayvanların barındığı ormanlar, serin asma bahçeleriyle kaplı, sulak ve verimli topraklara sahip Harran’ı düşlersiniz. Çünkü Doğu’nun mistik zamanlarındasınızdır artık...

KONİK EVLERİN GİZEMİ Akdeniz ile Orta Doğu’yu birleştiren yol üzerinde önemli bir durak noktası olan Harran’da, yerleşimin MÖ 5 binden 13. yüzyıla kadar kesintisiz olarak sürdüğü biliniyor. Burası çivi yazılı tabletlerde “kervan” ve “göklerin şehri” anlamına gelen Harranu olarak anılmış. Kalesini Hititler, surlarını Asurlar yaptırmış. Gezegenler geçmişte burada yaşayan halklar tarafından

52 • ŞEHİR VE İNSAN

tanrı kabul edilmiş. Peygamber şehri Urfa’nın ilim ve güzellik bahçesi olmuş. Orta Çağ’da ise İslam’ın bilim ve düşünce merkezi haline gelmiş. Moğollar tarafından istila edilince bir daha altın çağını yakalayamamış ve hep masallarıyla avunmuş. Harran’da yollar, evler, çatılar, avlular, kuyular ve hatta taşlar bile bir dairenin şeklini yansıtıyor. Çünkü bitmiş değil, daima başa dönen bir zamandır, Harran’da akan... Tekrar tekrar anlatılabilecek bin bir masal gizlidir, kadim geçmişinde. Harran’ın simgesi olan ve karınca yuvalarına benzeyen kubbeli konik evler, yüzyıllardır kullanılıyor bugün de olduğu gibi… Yöreye özgü binlerce yıllık bir mimari geleneğin ürünü olan bu evler, çevredeki ören yerlerden toplanan taş ve tuğla parçalarıyla inşa edilmiş. Harçlarına gül suyu karıştırıldığı söylenen bu ilginç evlerden, yağmur yağdığında mis gibi kokular yayılıyor etrafa. Kare planlı bir alanın üzerini örten külah biçimindeki bu kubbelere içeriden bakarsanız, tepedeki deliklerden etkileyici ışık huzmeleri yansıdığını görebilirsiniz.

GÜNEŞİN YURDU Güneşin yılın 300 günü sıcak yüzünü esirgemediği Harran, her yıl hatırı sayılır miktarda ziyaretçiyi kendine çekiyor. Geçmişte ay, güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya Uygarlığı’nın dini merkezi


Harran’da, yerleşimin MÖ 5 binden 13. yüzyıla kadar kesintisiz olarak sürdüğü biliniyor. Burası çivi yazılı tabletlerde “kervan” ve “göklerin şehri” anlamına gelen Harranu olarak anılmış.

ŞEHİR VE İNSAN • 53


GEZİ

olduğu için de astronomi ile ilgilenenlerin ve arkeologların özel ilgisini cezbeden ören yerlerinden biri olmuş. Bölgede semavi dinler tarafından kutsal sayılan mabetler, mağaralar ve çeşitli izler bulabilirsiniz. Orta Çağ’ın önde gelen bilim ve felsefe ekollerinden biri olan Harran, dünyaca ünlü pek çok isim yetiştirmiş. Yunan filozoflarının eserlerini Arapça’ya çeviren Sabit bin Kurra, dünyadan Ay’a olan uzaklığı doğru olarak hesaplayan Battani ve atomun mucidi Cabir bin Hayyan... Harran’ın eski kent merkezini çevreleyen, yaklaşık dört kilometre uzunluğundaki surların 187 adet burcu bulunuyor. Batıda Halep, kuzeyde Anadolu, doğuda Arslanlı, Musul ve Bağdat ile güneyde Rakka olmak üzere altı kapısı bulunan surların sadece Halep Kapısı günümüze dek gelebilmiş. Surların devamını oluşturan Harran Kalesi, çeşitli dönemlerde hükümdarlık sarayı olarak kullanılmış. Harran höyüğünün kuzeydoğu eteğinde yer alan Ulu Camii ise Anadolu’nun en eski, en büyük ve ilk revaklı, avlulu ve taş süslemeli camisi kabul ediliyor. Mabedin sütun başları, İslam taş süsleme sanatının şaheserleri arasında gösteriliyor. Caminin kitabeli doğu duvarı, kıble duvarı, mihrabı, kemer taşları ve minaresi bugün bile ayırt edilebiliyor. Caminin minaresi geçmişte gözlem evi olarak kullanılmış. Emevi hükümdarı İkinci Mervan tarafından yaptırılan cami, bazı kaynaklarda cennetin kapısı olarak anılıyor.

54 • ŞEHİR VE İNSAN

AÇIK HAVA MÜZESİ Harran, 1271 yılındaki Moğol saldırısıyla yakılıp yıkılana kadar Anadolu ve Orta Doğu’nun en önemli bilim merkezlerinden biri olmuş. Kentin güneydoğusundaki kale, şehir surlarının devamını oluşturuyor. İnşa tarihi tam olarak bilinmeyen, ancak 1059’da Fatımiler tarafından yenilenen üç katlı kale, çeşitli dönemlerde saray olarak kullanılmış. Günümüzde ise hediyelik eşya çadırlarının kurulduğu kalede, Harran Ovası’nı izleyerek çayınızı yudumlayabilirsiniz. Tarihi kentin tam ortasında yer alan Harran Höyüğü’nde, ilk arkeolojik araştırmalara 1951’de Türk - İngiliz ortak kazılarıyla başlanmış. Uzun yıllar kaderine terk edilen höyüğün değeri, 1980’li yıllarda yeniden anlaşılmış. 1983’te tekrar başlatılan kazı çalışmaları sonunda, MÖ 3 binli yıllardan 13. yüzyıla kadar uzanan devirlere ait çeşitli buluntular ortaya çıkarılmış. Kenti çevreleyen surların hemen dışında, İslam tarihinden kalma anıt taşlarıyla dikkat çeken iki tarihi mezarlık bulunuyor. Kent surlarının kuzeybatısında ise 12. yüzyılda Harran’da yaşamış İslam bilgini Şeyh Hayat Türbesi bulunuyor. Türbenin bitişiğinde taç kapılı bir cami mevcut. Harran’ın kutsal ziyaret yerlerinden biri olan Yakup Peygamber Kuyusu ise surların kuzeybatısında yer alıyor. Harran’ın mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri de Han El Bar’rür Kervansarayı. Harran’ın 20 kilometre güneydoğusundaki Göktaş köyünde bulunan tarihi


han, kısmen harap olmasına rağmen geçmişteki ihtişamını bugün de hissettiriyor. Anıtsal duvarları, köşe kuleleri, mescidi, hamamı, yazlık ve kışlık bölümleriyle Han El Bar’rür, Anadolu Selçuklu kervansaraylarının karakteristik mimari özelliklerini taşıyor. Tarih meraklılarını fazlasıyla memnun edebilecek bir potansiyele sahip olan Harran’da 20’den fazla arkeolojik alan bulunuyor. Hitit, Asur, Babil, Yunan, Roma, Bizans ve İslam uygarlıklarına ait zengin kalıntıların bulunduğu ören yerlerinde ortaya çıkarılan eserlerin büyük çoğunluğu Şanlıurfa Müzesi’nde sergileniyor. Kısacası “göklerin şehri” olarak anılan Anadolu’nun kadim kenti Harran’ın size anlatacağı çok Doğu masalı var. Yeter ki siz ona kulak verin.

BEREKETLİ ÇARŞILAR Harran’ın kümbeti veya külahı andıran eski evlerinin tamamı, 1950 yılında koruma altına alınmış. 1980 yılında yapılmış resmi sayıma göre 980 olarak belirlenen Harran tipi konik ev sayısı, bugün 900 civarında. Tümüyle topraktan inşa edilen bu evler; yazın serin, kışın sıcak bir yaşam alanı sunması nedeniyle yöre insanı tarafından asırlar boyunca tercih edilmiş. Günümüzde yeni ev yapmak da eskisini yıkmak da yasak. Pek çok evin üzerine çeşitli tabelalar asılmış. Bazılarının üzerinde “Harran’ın en eski evi” yazıyor. Hangisinin en eski olduğunu anlamak ise pek mümkün olmuyor. Evlerin bazıları, onarım yapılarak değişime uğratılmış. Kimi

evler kemerlerle birbirine bağlanmış ve çok odalı yeni evler oluşturulmuş. Turizme açılan evlerin bazılarının içerisinde hediyelik eşyalar satılıyor. Bazı evlerin avluları ise otantik birer kafeteryaya dönüştürülmüş. Konik evleri ve geniş avlusuyla turistlerin uğrak yeri olan Harran Kültür Evi, bahçesinde çay içip, yöreye özgü giysiler alabileceğiniz ilginç bir yer. Harran’da gezilecek, keşfedilecek yer çok. Ancak peşinizde bir çocuk ordusuyla dolaşmaya hazırlıklı olmalısınız. Yörenin çocukları, hiç sıkılmadan sizinle saatlerce yürüyebilir, siz istemeseniz bile size gönüllü rehberlik edebilirler. Peşinizdeki kız çocukları kendi yaptıkları nazarlıkları, erkek çocukları ise akla gelen gelmeyen her türlü hediyelik eşyayı satmak için size ısrar edecektir. Kapı önlerinde çay ikramı tekliflerini kabul ederseniz, ücret ödemeniz gerekebilir. Bizden söylemesi…

KAÇIRMAYIN Güneydoğu Anadolu’nun en zengin tarihi alışveriş adreslerinden biri olan Urfa Çarşısı’nda fiyatlar uygun, seçenekler çok çeşitli. Tam sekiz kapalı çarşının iç içe girmesiyle oluşan mekânda her bölümün bir adı var: Bedesten, Göncü, İsotçu, Kazancı, Kınacı, Saraçlar, Kürkçü, Keçeci gibi… Suriye kumaşlarından keçe türlerine, kuyumculuk işlerinden bakır eşyalara kadar zengin hediyeliklerin sergilendiği çarşıda, terzilere yöresel giysiler bile diktirebilirsiniz.

ŞEHİR VE İNSAN • 55


VE İNSAN

56 • ŞEHİR VE İNSAN


Görünmeyen Üniversite

Mehmet

Zahit Kotku

Ülkemizin manevi zenginliklerinden biri olan Mehmet Zahit Kotku, bundan 36 yıl önce rahmet-i Rahman’a kavuşmuş olsa da, bıraktığı manevi mirasla Müslüman aleminin yoluna ışık tutmaya devam ediyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 57


VE İNSAN

20.

yüzyılın büyük İslâm alimleri arasında gösterilen Mehmet Zahit Kotku, 1897 yılında Bursa’da doğdu. Ailesi Şirvan’a bağlı, eski bir hanlık merkezi olan Nuha’dandır. Kafkasya’da bir dağ eteğinde bulunan ve ipekçiliği ile meşhur olan bu yöreden Osmanlı-Rus Harbi sonrasında Anadolu’ya 1897`de göç eden Müslümanlarla gelmişlerdir. Bursa’ya geldiğinde henüz 16 yaşında olan babası İbrahim Efendi, Bursa Hamza Bey Medresesinde tahsil görüp çeşitli yerlerde imamlık yapmıştır. Henüz 3 yaşındayken annesini kaybeden Mehmet Zahit Kotku tahsiline Oruç Bey mahalle mektebinde başlamış ve bir süre Maksem’deki idadiye devam ettikten sonra, Bursa Sanat Mektebi’ne girmiştir. O sıralarda patlak veren Birinci Dünya Harbi sebebiyle on sekiz yaşındayken askere çağırılmıştır. Suriye cephesinde uzun yıllar boyunca zorlu şartlarda askerlik yapmış, askerliği sırasında çok tehlikeli günler geçirip hastalıklar atlatmıştır. Ordunun Suriye’den çekilmesi üzerine bin bir güçlükle İstanbul’a gelmiş ve askerlik görevine burada devam etmiştir.

ZAHIT KOTKU’NUN DÖNÜM NOKTASI: GÜMÜŞHANEVI DERGÂHI Vazifesi sebebiyle İstanbul’da kaldığı müddet içinde çeşitli dini toplantılara, özel derslere ve camilerdeki vaazlara sohbetlerine katılan Zahit Kotku, bir Cuma namazından sonra, Gümüşhanevi Dergâhına gitti. Burada Dağıstanlı Şeyh Ömer Ziyaüddin Efendi’ye bağlanarak talebe oldu. Bu başlangıç, Kotku’nun dönüm noktası ve tasavvuf yolundaki ilerleyişinin en önemli adımı olmuştu... Talebeliği sırasında Ömer Ziyaüddin Efendi’nin vefatı üzerine, yerine geçen Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi’nin sohbetlerine devam etti. Tasavvuf yolundaki vazifesini tamamlayıp, hilafet aldı. Aynı zamanda hafızlığını da tamamladı; çeşitli kasaba ve köylere giderek İmam-Hatiplik yaptı ve insanlara İslamiyet’in emir ve yasaklarını anlatarak onlara ışık tuttu.

“GÖRÜNMEYEN ÜNIVERSITE” Tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra Bursa’ya dönen Mehmet Zahit Kotku, uzun yıllar boyunca baba ocağında İmam-Hatiplik görevine devam etti. Gümüşhanevi Dergâhı talebelerinin ve sevenlerinin ısrarlı davetleri sonucunda yıllar sonra tekrar İstanbul’a döndü.

58 • ŞEHİR VE İNSAN

Fatih Zeyrek’teki Çivizade Camii ve Ümmügülsüm Mescidinde İmam-Hatiplik yaptı. Son olarak Fatih İskenderpaşa Camiinde vefatına kadar görev yaptı. Gerek Bursa’da gerekse İstanbul’da bulunduğu sırada etrafında toplananlara nasihatlerde bulunarak yol göstermeye çalışan, üstün ahlak ve faziletiyle tanınan Mehmet Zahit Kotku, birçok alandaki hizmetleri sebebiyle onu tanıyanlar tarafından ‘Görünmeyen Üniversite’ olarak anılıyordu. Çevresince çok sevilen ve vaazları ilgiyle izlenen Kotku’nun tebliğ misyonu benimsenerek cemaate dönüştü. Böylece başlayan İskenderpaşa Cemaati adını vaazların başladığı İskenderpaşa Camii’nden aldı. Son yıllarını rahatsızlıklar içinde geçiren Mehmet Zahit Kotku, şiddetli ağrılarına rağmen sohbetlerine devam etti. 1979 senesi yazında uzunca bir süre kalmak niyetiyle gittiği Hicaz’dan 1980 senesinde ağır hasta olarak döndü. Geçirdiği ameliyattan sonra sağlığı iyiye gitmeye başladı ve görevine devam etti. Hac mevsimi gelince, hac vazifesini yerine getirmek üzere mübarek topraklara gitti. Fakat hastalığı tekrar nüksetti. Hac dönüşünden bir hafta sonra 13 Kasım 1980 Perşembe günü rahmet-i Rahman’a kavuştu. Cenazesi İstanbul Süleymaniye Camii haziresinde hocalarının yanına defnedildi.

MEHMET ZAHIT KOTKU’NUN MANEVI İZLERI Mehmet Zahit Kotku; güler yüzlü, sevimli bir zattı. Mütevazi ve azim sahibiydi, hiç kimsenin gönlünü kırmamaya önem verirdi. Tanıdığına, tanımadığına selam verir; güler yüz gösterir, gönüllerini alırdı. Hafızası kuvvetli, konuşması samimiydi. Çoğu zaman halk telaffuzu ile konuşur, karşısındakine konuşma fırsatı verirdi. Kimseden doğrudan doğruya bir şeyi istemez, kapalı sözlerle ifade ederdi. Anlaşılmazsa sabrederdi. Hiçbir zaman şeyhlik tavrı takınmaz, kendisini ve makamını büyük bir maharet ve tevazu ile gizlerdi. Gece ve sabah ibadetlerine riayet eder, talebelerini de buna teşvik ederdi. Bu fani dünyadan göçüp gitmiş olsa da geride bıraktığı izlerle her daim hatırlanmaya devam edecek olan Mehmet Zahit Kotku, değerli bir hazineydi adeta... “Selam sadece iyi dilek ve temennilerin sözle ifade edilmesinden ibaret kuru bir görev değildir. Gerçekte selam, yolda karşılaştığımız bir kardeşimizin ihtiyacının var olup olmadığını, varsa bizimle giderilebilecek bir tarafının bulunup bulunmadığını öğrenip elimizden geleni yaptıktan sonra yola devam edip gitmektir.” diyen Kotku, Müslüman olmanın gerekliliklerini her daim en güzel şekilde ifade ediyordu.


KITAPLARI

Tasavvufî Ahlâk Cennet Yolları Müminlere Vaazlar Ehl-i Sünnet Akaidi Ana Baba Hakları Hadislerle Nasihatler Nefsin Terbiyesi Tezkiretü’l-Evliyâ Tercümesi Risâle-i Hàlidiyye Tercümesi Cihad Evrâd-ı Şerif Müslüman alemine bıraktığı manevi mirasların en kıymetlisi şüphesiz ki şu birlik ve beraberlik mesajıydı: “Görmez misin ki, yağmur ne kadar çok yağarsa yağsın, tanecikleri hemen birleşir, toplanırlar. Derken dereler, nehirler meydana gelir. Neticede bunlar barajları doldurur. Enerji santrallerini işletir, araziyi sular, şehirlerin elektriğini temin ederler. Bu nimet sayesinde insanlar rahata kavuşur, işleri kolaylaşır. Bu ne büyük bahtiyarlıktır. Bundan ibret almalı, birlik ve beraberliğimizi temine çalışmalıyız. Tek tek hareket edersek, hepimiz helâk oluruz. Ne kadar dindar olursan ol, birlik ve beraberliği her işin üstünde tutmadıkça, herkes kendi başına buyruk hareket ettikçe bir yere varılmaz.” Müslüman aleminin her iş ve davranışta aynı yönde birleşerek tek yürek ve tek kuvvet olması gerektiğine işaret eden Kotku’nun bu çağrısı şüphesiz ki günümüzde çok daha iyi anlaşılıyor...

Faydalı Dualar ve 32 Farz Mecmuası Yemek Âdâbı ZAHIT KOTKU’NUN ÜÇ ÖĞÜDÜ

Kendinizde varlık görmeyin. Karşınızdakinde kusur görmeyin, kendinizde hata görün. Sevileceklerin başında Allah’ı sevin.

ŞEHİR VE İNSAN • 59


VE İNSAN

60 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 61


GEZİ İSTANBUL

MELİH USLU

usmelih@gmail.com

62 • ŞEHİR VE İNSAN


Sirkeci Caddelerinde İki Saat

İnsanı İstanbul’un yüreğine doğru bir yolculuğa çıkaran Sirkeci sokaklarında iki saatlik keyifli bir yürüyüşle yakından tanıdığınızı sandığınız bir kentle ilgili daha öğrenebileceğiniz çok şey olduğunu görebilirsiniz.

ŞEHİR VE İNSAN • 63


GEZİ İSTANBUL

K

im ne derse desin, Eminönü İstanbul’un ta kendisidir hâlâ… Boğaz’dan esip gelen ferah rüzgârların serinliğinde birbiri ardına durup kalkan vapurlarıyla, muhteşem Yeni Camisi’yle, Hünkâr Kasrı’nın zarafetiyle, kıyısından geçip giden tramvayıyla, işportacıları tezgâhlarıyla, ayaküstü balık ekmek ziyafetiyle, güvercinler dolusu meydanlarıyla ve oradan açılıp giden çarşılarıyla… Dev bir pazar yerini andıran semtin tarihi iskelesi konumundaki Sirkeci ise başlı başına bir dünyadır. Öyleyse buyurun, UNESCO Dünya Mirası Tarihi Yarımada’nın giriş kapısı Sirkeci’nin her adımı sürprizlerle dolu sokaklarını birlikte keşfedelim.

MİS GİBİ KAHVE KOKUSU Mısır Çarşısı’nın Hasırcılar Kapısı çıkışında baharat ve kuruyemiş kokularına, taze çekilmiş Türk kahvesinin mis gibi kokusu karışır. Çevredeki dükkânlarda kahve almak için kuyruğa girmiş insanlara rastlarsınız mutlaka. İstanbul, kahvenin Yemen’den çıkıp Avrupa’ya, sonra da Amerika’ya doğru uzanan tarihsel yolculuğunda önemli bir köprü olmuş. Çünkü Avrupa’ya önce Venedik’ten, sonra Marsilya’dan giren kahvenin gemilere yüklendiği yer, İstanbul limanlarıymış. Eminönü’nde indirilen kahve çuvalları ise doğru Mısır Çarşısı’nın yolunu tutarmış. Bizler de kahvenin izlediği bu tarihi güzergâhı takip ederek tarihi çarşıya uğramayı ihmal etmiyoruz. Yeni Camii’nin külliyesi içinde yer alan ve Hatice Turhan Sultan’ın gayretleriyle yapımı tamamlanan Mısır Çarşısı, 1666 yılında Valide Çarşı ya da Yeni Çarşı adıyla açılmış. Satılan ürünlerin çoğunun Mısır’dan getirilmiş olması nedeniyle 18. yüzyıldan itibaren Mısır Çarşısı adını almış. L şeklindeki çarşının iki kolunun kesiştiği yerdeki ahşap kürsü, bir zamanlar çarşı vaizinin esnafa sabahları açılış duasını yaptırdığı yer. Onun hemen altındaki geniş alan ise “dua meydanı” olarak anılıyor. Turistlerin gözünde İstanbul’un gizemli ambarlarından biri olan çarşı, yazın serinliği, kışın ise kuytuluğu ile kalabalıkları çekiyor. Çarşının kendine özgü kokusu ve sesleri, günle birlikte yavaş yavaş etrafı sarıyor. Sararken de gelip geçen herkesin cazibesi merkezine dönüşüyor.

ŞEHRİN ORTASI BAHÇE Mısır Çarşısı’nın sol yanındaki Çiçek Pazarı, neredeyse dünyanın tüm bahçelerine sesleniyor. Arka tarafa doğru dolandıkça bu kez evcil havyanlar şenliği başlıyor. Kafesleri, akvaryumları, sepetleri çeşit çeşit hayvanla dolu olan dükkânlarda tohumdan yeme pek çok çeşitte ürün satılıyor. Sadece alışveriş yapılmıyor burada. Çocuklarının elinden tutmuş, bir hayvanat

64 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 65


GEZİ İSTANBUL

bahçesini gezer gibi ortalıkta gezinenlerin sayısı, özellikle de hafta sonları hiç de az değil. Bitişikteki yeşil alana yayılan çay bahçelerini, oturup biraz dinlenmenin ya da koyu bir sohbete dalıp gitmenin mekânları olarak değerlendirmek size kalmış. Yeni Camii ile Mısır Çarşısı arasındaki Hatice Sultan Türbesi, İstanbul’daki benzerlerinin en büyüklerinden. Sultan Dördüncü Mehmet’in annesi adına 1663’te inşa edilen yapı, klasik Osmanlı mimari çizgisini yansıtıyor. Türbenin ön cephesinde ve içinde büyük çini panolar dikkat çekiyor. Revaktaki saçak bezemeleri ile sedef ve fildişinden yapılmış giriş kapısı ise gerçekten görülmeye değer. Biraz ilerideki Arpacılar Caddesi’nden sola ayrılan Yalı Köşkü Caddesi üzerinde, sol tarafta yükselen mabedin adı Hidayet Camii. Cami, Sultan İkinci Mahmut döneminde, 1813 yılında deniz kenarındaki kayıkhaneler ve bekâr odalarının yerine ahşap olarak

Sirkeci Postanesi’nin bir de camisinin olduğunu biliyor muydunuz? Postanenin arkasındaki Aşir Efendi Caddesi üzerinde bulunan Hobyar Mescidi, pek çok kişinin gözünden kaçabilecek bir konumda bulunuyor.

66 • ŞEHİR VE İNSAN

yapılmış önce. Günümüzdeki hâli ise İkinci Abdülhamid zamanından kalma. Geçit şeklinde dar bir avluya sahip iki katlı cami, Fransız kökenli Levanten Mimar Alexandre Vallaury tarafından yapılmış. Caminin önündeki sokak üzerinde ise dönerciler ve esnaf lokantaları sıralanıyor.

MİRAS YAPILAR ARASINDA Hamiye Caddesi’nin sol tarafında, sanki caddeyi olduğu gibi kaplamış hissi veren Vakıf Han, heybetli cephesiyle dikkat çekiyor. Tam adıyla Dördüncü Vakıf Han, 1911 ile 1926 yılları arasında Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi ilkelerine uygun olarak Mimar Kemalettin Bey tarafından yapılmış. Bu zarif bina, kubbeli ön cephesi, boyutları, özenli tasarımı ve ince işçiliğiyle dönem mimarisinin başyapıtları arasında gösteriliyor. Bu güzel binanın İstanbul’un işgal yıllarında Fransız makineli tüfek bölüğü tarafından ahır olarak kullanıldığına inanmak kolay değilse de bu bir gerçek. Neyse biz “tatlı yiyelim, tatlı gezelim” isterseniz. Hamidiye Caddesi üzerinde, 18. yüzyıldan beri hizmetini sürdüren şekerci dükkânlarından birine uğrayabilirsiniz. Renk renk akide şekerlerinden ve lokumlardan uzak durmayı tercih ediyorsanız bile gelmişken bu dükkânlardan birine uğrayıp demirhindi şurubu deneyin, deriz. Genellikle Hindistan’da ve tropikal ülkelerde, kısmen de güney bölgelerimizde yetilen bir ağacın yapraklarından yapılan demirhindi, bazı mide rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılıyor.


Yolun devamında Sultanhamam’a çıkan Şeyhülislam Hayri Efendi Caddesi’ni tam cepheden karşılayan kuleli yapı, eski Deutsche Orient Bank Binası. Bu yapı, Osmanlı ile ilişkilerini ilerleten Alman Devleti’nin İstanbul’daki başlıca girişimlerinden birini simgeliyor. Buradan sonra Büyük Postane’ye dönen yolun köşesinde yükselen Sultan Birinci Abdülhamid Türbesi’ne varıyoruz. Yer yer Barok unsurlar taşıyan türbe, Mimar Mehmed Tahir Ağa tarafından 1789 yılında inşa edilmiş.

HİKÂYESİ BOL SOKAKLAR Büyük Postane ya da diğer adıyla Sirkeci Postanesi’nin önündeyiz. Bu gösterişli yapı, Mimar Vedat Tek’in en ünlü eseri kabul ediliyor. Fransa’da mimarlık eğitimi alan Mimar Tek, 1905 ile 1909 yılları arasında eski adı Posta ve Telgraf Nezareti olan bu binayı inşa etmiş. Ulusal dönem Türk mimarisinin en seçkin örneklerinden biri sayılan yapıda, tuğlalar bile özel olarak üretilmiş. İstanbul’da ilk postaneler, 18. yüzyıldan itibaren yabancılar tarafından kurulmuş. Ancak Venediklilerin henüz 16. yüzyılda İstanbul ile çeşitli merkezler arasında posta kuryeleri çalıştırdığı biliniyor. O yıllarda postacılık işleri, daha çok denizcilik şirketlerinin acente binaları kullanılarak yürütülüyordu. 1870’li yıllarda kurulan Beynelmilel İttihat Postaları Merkez İdaresi ile yabancıların posta işlerimize karışması engellenmek istenmişti. Büyük Postane bu anlamda gerçekten de hikâyesi olan özel bir yapı. Bu görkemli binanın, postane olarak kullanılan yüksek tavanlı kabul salonu, gişe bölmeleriyle çevreleniyor. Salonun ortasında ahşap işlemeli bir yazı bankosu bulunuyor. İstanbul Radyosu, açıldığı ilk yıllarda bir süre buradan hizmet vermiş. Hatta binanın önündeki merdivenlere konulan bir radyodan İstanbullulara radyo yayını dinletilirmiş.

TARİHİ GARA DOĞRU Sirkeci Postanesi’nin bir de camisinin olduğunu biliyor muydunuz? Postanenin arkasındaki Aşir Efendi Caddesi üzerinde bulunan Hobyar Mescidi, pek çok kişinin gözünden kaçabilecek bir konumda bulunuyor. Mimar Vedat Tek’in postane binası ile birlikte tasarlamış olduğu ve Mimar Muzaffer Bey’in de yapımına katkıda bulunduğu mescit, günümüzde cami olarak kullanılıyor. Mimar Tek’in kariyerindeki tek cami örneği olan mabet, oryantalist öğeler taşıyan sıra dışı mimarisiyle farklılık arz ediyor. Artık iki saatlik keyifli İstanbul yürüyüşümüzün son durağı olan Sirkeci Garı’na ulaşıyoruz. Burası, Paris’ten hareket eden meşhur Şark (Orient) Express’in son durağı. Uzun yıllar Agatha Christie’nin de aralarında bulunduğu pek çok şair, yazar ve sanatçının buluşma adresi olan garın

inşası iki yılda tamamlanmış. Açılışı, 3 Kasım 1890’da Sultan İkinci Abdülhamid adına Ahmet Muhtar Paşa tarafından yapılan tarihi binanın yan cephesinde garın hizmete girdiği tarih hem Rumi hem de Miladi takvime göre yazılmış. Tasarımı Alman Mimar Jasmund tarafından yapılan gar, çok sayıda mimari geleneği bir araya getiriyor. Selçuklu, Osmanlı ve Bizans stillerini buluşturan garın anıtsal giriş kapısının iki tarafını saat kuleleri süslüyor. Bizlere de İstanbul’un zenginlerini izleyip hayran olmak düşüyor. Öyle değil mi?

ŞEHİR VE İNSAN • 67




RÖPORTAJ

Engelleri El Birliğiyle Aşıyorlar Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’nin (TOFD) Başkan Yardımcısı Semra Çetinkaya ile keyifli bir söyleşi yaptık. 1994 yılında geçirdiği trafik kazası sonrası tekerlik sandalyeyle hayatına devam eden Çetinkaya, azmi ve çalışkanlığıyla tüm engellilere büyük cesaret veriyor.

E

ngelliler daha çok hayatın içinde yer alsın, engeller el ele aşılsın diye çalışan insanlar var… TOFD bu amaç için kurulmuş, gayesi engellileri kimseye muhtaç etmeden hayatın içine sokmak. Ataköy’de bulunan genel merkezde TOFD2u ve üyelerini ziyaret ettik. Dernek Başkan Yardımcısı Semra Çetinkaya’dan dernek ve çalışmaları hakkında bilgiler aldık. Semra Çetinkaya 1994 yılında Adana’da geçirdiği trafik kazasında yanlış müdahale sonucunda omurilik felci olmuş ve tekerlekli sandalyeyle hayata tutunuyor. Çetinkaya hikayesini ve TOFD’la tanışmasını şöyle anlattı;

TOFD Hayatınıza Ne Kattı?

1994 senesinde trafik kazası geçirdim. Ardından yanlış müdahaleyle omurilik felci oldum. Bir iş kadınıydım, sağlıklıydım. Benim başıma bir şey gelmez diye düşünenlerdendim. O zaman sigorta acentesi sahibiydim. Acentam olduğu halde kendime sigorta bile yaptırmamıştım. Ta ki 1994 yılı 13 Nisan’ına kadar. Adana’da bir firmaya sigorta yaptım. Adana’dayken Türk Hava Yolları grev yaptı. Bizde araçla yola çıktık.

Tekerlekli sandalyeyle yaşamaya başladığımda benim için hayatın bitme noktasıydı. Hayatın zirvesindeyken 9 ay yoğun bakımda kaldım. Evime sedyeyle girdim. Bir gün sakatlanacağımı düşünmediğim için asansörsüz evde kalıyordum. Koştuğum basamaklar bana yüz çevirmişti. İsyan değil belki ama neden ben sorusu kafamda çok duruyordu. Rehabilitasyon merkezinde bir süre tedavi gördüm. O dönemde rehabilitasyon

70 • ŞEHİR VE İNSAN

Kaza yaptığımız yola çok yakın bir mevkide emniyet kemeri takmadığımız için ceza yedik. Emniyet kemeri bizim alışmadığımız ve güvenliğimiz için kemer takmayı bilmeyenlerdenmişim. Biraz ilerde ölüm virajına girdik. Ben iç organlarımdan çok hasar almışım ama en önemlisi omurgam kırılmış. Oraya kadar benim büyük hatam var ama sonrasında ilk yardım hatasından dolayı felç oldum. Beni arabanın içinden havalandırma camından çekip çıkartmışlar. Omuriliğim kesilmiş o anda. Omuriliği kırıkları dışardan belli olmuyor. Bir engelli adayıydım ve engelli oldum.


ŞEHİR VE İNSAN • 71


RÖPORTAJ

sürecinde çok ciddi sıkıntılar yaşadım. Hastanelerimiz hala engellilerin ulaşımına tam elverişli değil. Tam her şeyden vazgeçmiştim ki doktorumu aradım ve kendisiyle konuştum. Doktorum bir başkası için çaba göstereceksin dedi. Beni başka bir doktorla tanıştırdı ve TOFD’un içerisinde yer aldım.

Engelliler Hayatın İçine Nasıl Katılabilir? Burada birçok proje yapıyoruz. Birçok engelli dostumuzu evden çıkardık. Hayatın içine kattık onları. Hala ulaşamadığımız doktorlar, engelli tuvaleti olmayan hastaneler var. Önce sağlıkta bu dönüşüm olacak ki diğerleri gelsin. Biz başkasına muhtaç olmak istemiyoruz. Sizinle birlikte dışarı çıkalım, meslek edinelim, topluma karışalım istiyoruz. Burası onun için çok aktif bir dernek oldu. Lisan, grafik, tekstil, nakış kursları düzenledik. Atölyeler kurduk. Buraya gelen insanlar artık bende varım diyor. Kazanıyorlar, kazandıkça hayata tutunuyorlar. Bize ulaşan insanlara yaşamlarına bir yoldaşlık yapmaya çalışıyoruz. Sosyal sanatsal anlamda onları hayata katmaya çalışıyoruz. Omurilik felçlileri farklı bir yapıya sahip. Çünkü o ana kadar hayatı dolu dolu yaşıyorsunuz. Bir anda neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Engelli faturasını kendisi ödemeli, geçimini kendisi sağlamalı. Bu benim bir sınavımdı. Çalışmaya başladıkça engelimi aştığımı hissettim. Bu benim bir davamdı. Ben bir rol model olmalıydım. Biz şu imajı da yıkmaya çalışıyoruz. Engelliler hep konuşmayan, gülmeyen, tekerlekli sandalyede ölmeyi bekleyen insan olarak tanıtılıyor.

72 • ŞEHİR VE İNSAN

İnsanlar zaman sonra bu düşüncesinden çıkmaya çalıştılar. TOFD bana daha önce altını çizdiğim şeylerin üstünü çizmeyi öğretti. Yaşadığımız her şeyin daha kıymetli olduğunu gördüm. Dolu insanlarla yolculuk yaptık. Dernek kurduktan sonra dedik ki insanları bilinçlendirelim. Omurilik felcinin ne olduğunu insanlara anlatalım. Gençlere aktaralım. Bu dernekle bunu başarmaya çalışıyoruz. Halk oyunu ekibi kurduk. Çayda çıra ve Adıyaman oynadık. İnsanlar baktılar ki engelliler halk oyunu oynayabiliyorlar. İnsanlara fırsat verince neler yapıldığını gördük. Dedim ki sporda yapmalıyız. Basket takımı kurduk. Yapacağımız çalışmaları planladık. Ardından böyle donanımlı bir merkeze dönüştük.

Mavi Kapak Kampanyası Nedir? İlk derneği kurduğumuzda üye sistemimiz vardı. 81 ile bugüne kadar 25’den fazla akülü sandalye gönderdik. Kapak kampanyamız devam ediyor. Ege üniversitesi bunu ilk başlattı. Çevreyi korumak amacıyla başlattı. Hem bunun çevreye katkısı olsun hem de insanları sevindirsin diye başlatmış. Sonra onlar kampanyayı bitirdi ama bize hala insanlar kapak getiriyordu. Siz devam edin dediler ve o şekilde kapak toplama kampanyamız devam ediyor. Evrak karşısında bize başvuruyorlar, bizde kayıtlarını kalem kalem tutuyor, engellilerimize umut oluyoruz. Çünkü engellilerin dışarı çıkmaya, hayata katılmaya ihtiyacı var.


ŞEHİR VE İNSAN • 73


TARİH

YAĞMUR UD

yagmur.ud@hotmail.com

“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini

Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini” Denildiğinde hep bir ağızdan ‘Buradayız!’ dedik 15 Temmuz gecesinde.

bulunma geleneği yakın tarihimize kadar bir gelenek halinde sürmüştür.

15 Temmuz darbesinin uzun bir geçmişi var bu ülkede...

Osmanlıda memnuniyetsizliğin dışa vurumu olarak beliren ihtilal hareketleri aynı şekilde Yeni Türk Devletine de miras kalmış, Osmanlı padişahlarının büyük çoğunluğu askerin müdahalesiyle değişmiştir.

Ve bu geçmiş yeterince bilinmezse; 15 Temmuz’un analizini yapmak da o denli güçleşir. 15 Temmuz darbesi, Türkiye’de darbeler tarihini hatırlamamıza bir kez daha vesile oldu. Darbeler tarihimizin ayrıntılı bir şekilde bilinmesi gerektiğini bir kez daha idrak ettik. Ülkemizde askerî müdahaleler, tarih boyunca kimi zaman ordunun kurumsal olarak, kimi zaman ise bazı yüksek rütbeli subayların yönetime el koyma girişimleri olarak meydana gelmiştir. Bunlardan bazıları başarıya ulaşmış, bazıları ise yalnızca hükümete yapılan bir uyarı olmakla kalmıştır. Bu yazımızda; Osmanlı döneminden başlayarak Cumhuriyet Dönemi darbelerini ele alıp nihayetinde 15 Temmuz 2016 gecesine kadar yol alacağız. Ayaklanma ve isyan girişimleri Osmanlı Devleti’nin kurulduğu ilk dönemden itibaren başlamış olmakla birlikte mevcut idareye yönelik müdahalelerde

74 • ŞEHİR VE İNSAN

Osmanlı isyanları ve darbelerinin tarihi Fatih Sultan Mehmet ile başlayıp 1913 yılındaki Babıali baskınıyla sona erer. Neredeyse Fatihten sonra isyanla yüzleşmeyen padişah yok gibidir. Bu meşhur darbelere sahne olan yerde genelde aynıdır. Özellikle At Meydanı Osmanlı devri isyanları ile adeta özdeşleşen bir mekan oldu. Eğlencelerin yapıldığı, törenlerin düzenlendiği önemli bir yer olan meydan, kozların paylaşıldığı hanedanın meşruiyetinin tartışıldığı, idarecilerin icraatının yüksek sesle eleştirildiği, bazı devlet adamlarının canlarına mal olurken bazıları için ise ikbal kapılarının ardına kadar açıldığı özetle talihin kapısına açılan bir mekândı. İsyanların İstanbul’da böylesine etkili olmasının en önemli nedenlerinden biri Osmanlı Devletinin merkezi bir ordu kurmuş olmasıydı. Merkezi ordu genellikle bu isyanlarda sonucu belirleyen en önemli etkenlerden biriydi.


OSMANLI DÖNEMİ DARBELERİ İLK İSYAN ‘ŞEHZADENIN YANINA GIDERIZ.’ 2. Mehmet’in ilk hükümdarlığı döneminde yeniçeriler Macaristan seferi sırasında arkadaşlarının hiç yere kırdırıldığını bahane ederek ayaklandılar. Yeniçeriler Şehabettin Paşa’nın evini yağmaladıktan sonra Edirne’nin doğusuna çekildi. İsyan yeniçerilerin maaşlarına yarım akçe zam yapılarak yatıştırıldı. Ayaklanmanın asıl sebebi ise Çandarlı Halil Paşanın 2. Murat’ı tekrar tahta geçirmek istemesiydi. Bir av partisine çıkarılarak oyalanan 2. Mehmet’in yokluğunda 2. Murat Edirne’ye gelir yeniçerilerin onayını alıp tahta çıkar. Oğlu ise Manisa’ya gönderilir. Buçuktepe vakası olarak tarihe geçen bu olay yeniçerilerin daha sonraki tarihlerde sıkça rol oynadıkları hükümdar değişikliklerinde iktidara müdahale ile ortak olma sürecinin ilk adımıdır.

GENÇ OSMANIN KATLİ “ Kul Taifesi Toplandıklarında İstediklerini Alır.” Genç Osman olarak bilinen 2. Osman 1622 Mayısında Osmanlı darbelerinin en ağırını yaşarken henüz 18 yaşında idi.

2. Osman’ın bazı icraatları asker ulema ve halk arasında hoşnutsuzluğa yol açmış, sultanın haç hazırlığında olduğunun duyulması ise bardağı taşıran son damla olmuştu. Süleymaniye Camii avlusunda: “Nizamı âlem işleri için padişahlar haccı terk edegelmişlerdir.” Nidaları yükseldiğinde isyan çoktan başlamıştı. İsyancılar saraya girip konağı yağmalayınca sultan hacdan vazgeçti. Ancak bu isyanın durmasına yetmemişti. İsyancılara, öldürülmesi gereken isimlerin verilmemesi bir andan isyan kıvılcımı canlandırdı. Asilerin öldürülmesini istedikleri kişileri vermemekte direnen Sultana, Paşa; Padişahım kul taifesi toplandıklarında istediklerini alırlar, şehir yağma altındadır, istediklerini verin” sözü üzerine celallenen genç padişahımızın cevabı: evvel sizi sonra onları kırarım.“ olmuştur. Bu sözle de kıvılcım halindeki ateş önce sarayı sonra şehri sarar. Genç sultanın uzlaşmayacağını anlayan asiler “Sultan Mustafa’yı isteriz” nidaları atmaya başlamıştı. Yeni hedef Genç Osman’ı indirip Mustafa’yı tahta çıkarmaktı. Bunun için ilk adım sarayı basıp Mustafa’yı almaktı! Haremin bir odasında kapalı tutulan Mustafa’nın

ŞEHİR VE İNSAN • 75


TARİH

yerini bulmak hareme daha önce hiç girmeyen asilerin işini zorlaştırmıştı. Buna karşılık asiler harem dairesinde “ Sultan Mustafa’yı isteriz” diyerek seslenmeye başlar. Gelen seslere cevap ise buz gibi etki yapar!

Bir şah-ı alişan iken şah cihana kıydılar Gayretli genç arslan iken şah cihana kıydılar Gazi bahadır handı ali nesebi sultandı Namıyla Osman Han idi şah cihana kıydılar

- Siz beni istersiniz ben de sizi isterim.

ÇINAR VAKASI

Şehzade Mustafa’nın sesinden hangi odada olduğu anlayan asiler kısa sürede Şehzadeyi bulur… Tarih tekerrür eder sözü bir kez daha yerini bulur. Kul taifesi istediğini yine aldı. Çaresiz kalan Genç Osman asilerin istediği kişileri teslim etmek zorunda kalır. Ardından yeniçeri ocağına sığınır. Genç Osman bir pazar arabasına koyulup hakaretler eşliğinde Yedikule zindanlarına götürülür. Burada çeşitli işkencelere mağdur kalan sultan öldürülür. Osmanlı tarihinde ilk defa bir padişah, idare ettiği insanlar tarafından işkence ile öldürülüyordu. Ufku geniş genç sultan yaşasaydı Osmanlıyı kötü talihinden kurtaracak çözümler üretebilirdi. Hedefleri arasında Türkmenlerden yeni bir ordu kurarak yeniçeri ocağını kaldırmak, başkenti Anadolu’ya taşımak, ilmiye sınıfının siyasi gücünü kırmak gibi duraklama döneminin sebeplerinin hepsini adeta öncesinden ön görmüş çözümler üretmişti, ancak bu niyetlerinin erken ortaya çıkması hayatına mal olmuştu. Genç Osman’ın katlinin kaleme alındığı bir mersiyeden bazı dizeler şöyledir:

76 • ŞEHİR VE İNSAN

“Nasihat istemeyiz, kelle isteriz.” IV. Mehmet’in saltanatı sırasında İstanbul’da çıkan bir askeri ayaklanmadır Çınar Vakası. 24 sene süren Girit Kuşatması devleti mali yönden zor duruma düşürmüş, asker maaşını almakta zorluk çekmeye başlamıştı. Senelerdir cephede olan askere ayarı düşük akçe verilmesi askerin ağa kapısına gitmesine çoktan yetmişti. Şikâyetlerine karşılık bulamayan asker öfkelenip ayaklanmaya karar verince Osmanlı tarihinin sayfalarına bir ayaklanma ismi daha eklenmiş oldu haliyle… Bir araya gelip baş başa veren yeniçeri ve sipahilerin ortak kararı; sultanın ayak divanının toplamasını ve isimlerini yazdıkları 30 ismin idam edilmesi oldu. Asilerin sözcüsü ile muhatap olan sultan idamı istenen kişilerin görevlerinden alınacaklarını söylese de asiler bu karardan tatmin olmaz, maalesef sultan bazı isimleri vermek zorunda kalır… Asiler idam edilenlerin cesetlerini At Meydanındaki çınar ağacına astığı için bu olaya Çınar Vakası denildi, olayın bir diğer adı Vak-i Vakvakiye olarak bilinir.


İnanışa göre vakvak meyvesi insan başı olan bir cehennem ağacıdır. Ağaca asılan insanlardan dolayı benzetme amacıyla bu ad da kullanılagelmiştir.

31 MART OLAYI “Harekat ordusu Selanik’ten yola çıktı.” 31 Mart isyanı olarak bilinen ayaklanma 13 Nisan 1909’da başlamıştır. Bu olaya “31 Mart Vakası” denmesinin nedeni ise Rumi takvime göre 31 mart 1325’de başlamış olmasıdır. 93 Harbi’nden sonra Osmanlı Devleti’nde uygulanan baskıcı yönetim 2. Abdülhamit’e yönelik gün geçtikçe muhalefetin gelişmesine sebep oldu. İktidarını olağanüstü hal şartlarında geçiren 2. Abdülhamit denge politikaları ve konjonktürel politikalar ile Hükümet ile olan ilişkisini sürdürdü. Ancak 30 yıldan fazla süren iktidarında sürekli olarak muhalefete uğrayan Abdülhamit 1909 yılına gelindiğinde büyük bir ayaklanma ile karşı karşıya kaldı. Olayların başlamasına Volkan Gazetesi başyazarı Hasan Fehmi 6 Nisan 1909’da öldürülmesi sebep oldu. Meşrutiyet Karşıtları bu Cenazeyi meşrutiyet karşıtı gösteriye dönüştürdü. Bu gösteri ise hızla büyüyerek isyana dönüştü. 31 Mart İsyanı Selanik’te duyulunca, Hareket Ordusu adındaki birlik İstanbul’a hareket etti. Hareket Ordusu’nun kurmay başkanı Mustafa Kemal’di. İsyan 24 Nisan 1909’da bastırıldı. Sonuç olarak; II. Abdülhamit tahttan indirildi ve yerine V. Mehmet Reşat geçti ve Mustafa Kemal ilk kez bir siyasi olaya karışmış oldu.

ABDULAZİZ’İN DÜŞÜRÜLMESİ Abdülaziz tahta geçtiğinde halkın ondan beklentisi oldukça fazlaydı. Özellikle dış borçlanmalar nedeniyle yaşanan ekonomik sorunların giderilmesi için halk büyük umuda kapılmıştı. Bu amaç doğrultusunda yenilikçi sultan çeşitli icraatlarda bulundu. Sultan yeni icraatlar yapa dursun bir taraftan da muhalefet gün geçtikçe şiddetini artırdı. Mithat paşa önderliğinde meşrutiyet yönetimine geçilmesi isteniyordu. Bunların gerçekleşmesi için bir bahane lazımdı elbette. Sultanın akıl sağlığının yerinde olmadığı bahane edilerek tahtan indirildi, saray yağmalandı. Darbeciler sultanın hayatta kalmasının tehlike oluşturacağını düşünüp sultanı öldürüp intihar süsü verdiler.

BAB-I ALİ BASKINI Tarihimizde askeri darbelerden biri de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önderlerinden Enver ve Talat Paşa tarafından gerçekleştirilen Bab-ı Ali Hükümet binası baskınıdır. Sadrazam Kamil Paşa Hükümetini zorla istifaya etmeye iten ihtilalciler 23 Ocak 1913 tarihinde mevcut hükümetin çalışamaz hale gelmesine sebep oldu. Balkan Savaşları döneminde yaşanan sıkıntılardan dolayı Kamil Paşa Hükümeti başarısızlıkla suçlanmış ve bunu fırsat bilen İttihat Terakki Cemiyeti de iktidar olma yolunda ihtilali gerçekleştirmişti. Enver Bey’in Bab-ı Ali’ye doğru hareketi ile başlayan ihtilal kısa bir zaman süreci içerisinde Kamil Paşa’ya istifasının imzalattırılması ile son buldu. Bab-ı Ali baskını siyasi tarihimizin en ilginç hükümet darbelerinden biri olarak tarih sahnesine geçti. Bu darbeden sonra ittihat ve terakki iktidardaki mevkiini sağlamlaştırdı.

ŞEHİR VE İNSAN • 77


KİTAP AYDOS KÜTÜPHANESİ

İÇİMİZDEKİ BİZ YAZAR DOĞAN CÜCELOĞLU

İçimizdeki Biz, yaşamımızdaki dayanışma gerçeğinin temelidir. Bu gerçeği yaşayan insanlar birbirlerine güven duyarlar. Aile yaşamı, komşuluk ilişkileri, ekonomik ve politik yaşam bu güven üstüne kurulur. Böyle bir toplumda trafik ışığında motoru stop eden arabanın sürücüsüne yardım eli uzanır; çocukların ve toprağın geleceğine sahip

çıkılır. Evlerin içi kadar sokakların ve kentlerin temizliğine de önem verilir. Dayanışma bilincinin olmadığı yerde, Sen-Ben Anlayışı hakimdir. Evrendeki dayanışma gerçeğinin fark edilmesi BİZ bilincinin temelini oluşturur. Bu kitap, Sen-Ben Anlayışı üzerine kurulmuş aile ve iş yaşamının sorunlarını irdelemekte ve çözümün BİZ bilincinde yattığını göstermektedir.

TURFANDA MI YOKSA TURFA MI YAZAR MİZANCI MEHMED MURAD

Tanzimat ve II. Meşrutiyet döneminin gazeteci ve fikir adamı yönüyle tanınan Mehmet Murat, çıkardığı Mizan gazetesiyle özdeşleşmiş ve hemen bütün kaynaklarda Mizancı Murat adıyla anılmıştır. Turfanda mı yoksa Turfa mı Cezayir’de büyümüş, Fransa’da eğitim görmüş ve tıp eğitimini tamamladıktan sonra devletine hizmet etmek için İstanbul’a gelmiş bir gencin, Mansur’un romanıdır. İdealist bir genç olan Mansur, yazarın bütün olumlu özellikleri zaman zaman abartılarak- üzerinde topladığı bir tiptir. Devletine hizmet etmeyi en önemli amaç edinmiştir. Ancak göreve başladığı bir devlet dairesindeki olumsuzlukları görmesi onu hayal kırıklığına uğratır. Buna rağmen hizmet duygusunu kaybetmez. Doktorluktan elde ettiği kazancını halkın eğitimi için harcar. Romanın sonunda gittiği Manisa’nın bir köyünde okul açarak ideal anlamda eğitimi gerçekleştirir. Aynı şekilde memleketi Cezayir’deki öğrenciler için de bir okul kurdurur. Eğitimi, özellikle de kadınların eğitimini ülkenin olmazsa olmazlarının başında düşünür. Devlet uğrundaki son görevini de meşhur 93 Harbi’ne katılarak gösterir. Roman devrinin bütün çarpıklıklarını eleştirir. Devlet dairelerinin durumu, yöneticilerin beceriksizliği, ahlakî bozulmalar, eğitimsizlik hep onun eleştirilerinden nasibini alır. Turfanda mı yoksa Turfa mı içerdiği fikirler bakımından dönemi için oldukça önemli bir eser olması ve eserde ele alınan sorunların günümüzde de tartışılıyor olması onun günümüzde de geçerliliğini sürdürmesine yol açmıştır diyebiliriz.

78 • ŞEHİR VE İNSAN


ALLAH ÇOCUK YAKMAZ YAZAR SAİT ÇAMLICA

Çocuk ve Din konusunu işlemeye çalıştığım bu kitabıma , “Allah Çocuk Yakmaz!” adını vermek zorunda hissettim kendimi. Hem kendi yetişme sürecimde hem de çevremdeki birçok dindar insanın, en büyük sıkıntılarından birisinin bu olduğunu gözlemledim. Sevdirerek değil, korkutarak din anlatma hatası yapıldı yıllarca. Rahman ve Rahim olan Allah (cc), “Allah (cc) cayır cayır yakacak!” diye anlatıldı çocuklara. Allah çocukları yakmaz! Ancak çocuklara, “Allah (cc) yakar” diyerek, onları Allah’tan (cc) uzaklaştıranların işi o kadar kolay değil.

BİLLUR KÖŞK MASALLARI NUR YAZAR MUSTAFA KUTLU

Bir hakikat yolculuğu olarak tanımlanabilecek olan hikâyede, Genç bir mimar olan Nur’un iç sıkıntılarına çare bulmak için çaldığı kapılar ve yol üstünde tanıştığı insanlar anlatılıyor. Ana karakterin etrafında şekillenen resimde yerlerini alan her bir kişiyi, Mustafa Kutlu bir ressam edasıyla tek tek gözümüzün önünde canlandırıyor: Genç ve heyecanlı bir mimar olan Sinan, babası Kadırgalı hamal Ali, ağabeyi delikanlı Demirci Cemil, hasta kardeş Çiçek, onun yavuklusu Cüneyt, Nur’un babası Raci bey… ve daha birçok kişi bu küçük hikayede yerlerini alıp bize bir insanlık durumunu anlatıyorlar. Günümüz insanının değişmeyen “boşluk” probleminin bir kişiyi merkeze alarak anlatımı olan bu kitap, Mustafa Kutlu okurları için hem tanıdık bir hikâye özelliği taşıyor hem de uzak diyarların bir masalını anlatıyormuş gibi bizi başka insanların dünyasına götürüyor.

YAZAR TAHİR ALANGU

“Masal budur işte!” dedirten bir kitap… M.E.B. 100 Temel Eser Listesinde yer alan, Tahir Alangu’nun Anadolu masallarından derlediği Billur Köşk’teki masalların hepsini okumadıysak da, birini, üçünü, beşini mutlaka dinlemişizdir büyüklerimizden. Bir sultan, bir şehzade, neci olursa olsun bir genç vardır o masallarda. Büyük sorunlarla uğraşır, devlerle, perilerle boğuşur, sonunda ulaşır muradına. İstanbul Padişahının kızı, Yemen Padişahının oğluyla didişir, erkek gibi yetiştirilen sultan sonunda devlerin ilenciyle şehzade olur, Alicengiz oyununu öğrenen genç darı olur, kendisini yemek isteyen ustası tavuk olunca da bir sansara dönüşür alt eder onu, öyle sabırlıdır ki bir genç kız, sabır taşını bile çatlatır… Birbirinden güzel on dört masalın yer aldığı kitabın sonunda, Alangu’nun bir açıklama yazısı ve masalda geçen kimi sözcüklerin açıklandığı Küçük Sözlük de yer alıyor.

SİBER HAMİT’İN GİZLİ MEKANİZMASI YAZAR RİFAT KARA

Her şey sınıf öğretmeninin Emin’e Piri Reis’in hayatıyla ilgili bir ödev vermesiyle başladı. Emin her zamanki gibi ödevini internette araştırmaya hazırlanırken, arkadaşı Ayşe onu kütüphaneye gitmeye ikna etti. Ayşe’nin dedesi eski eserlerin incelenip muhafaza edildiği bir kütüphanede çalışıyordu. Çocukların kütüphaneye adım atmasıyla birlikte tuhaf olaylar birbirini izlemeye başladı. Bundan sonrası Piri Reis’in, Osmanlı döneminin ilginç bilginlerinden birinin, çok zengin bir hazine avcısının ve akıllara ziyan bir gezinin yer aldığı heyecanlı bir macera olacaktı.

ŞEHİR VE İNSAN • 79


RÖPORTAJ

HANDE YÜKSEL AYDIN iletisim@handeyuksel.com

Obezite Tehlikesi Gün Geçtikçe Artıyor! Sağlığımızda tehlike çanları çalıyor... Obezite ile ilgili yapılan araştırmalar ne yazık ki ürkütücü sonuçlar içeriyor ve obezitenin ülkemizde büyük bir hızla arttığını gösteriyor.

V

ücutta biriken fazla yağın kişinin sağlığını tehdit edecek seviyeye ulaşmasını ifade eden obezite, Dünya Sağlık Örgütü tarafından sigaradan sonra önlenebilir ikinci ölüm sebebi olarak gösteriliyor. Yapılan son araştırmalara göre 2030 yılına kadar dünya nüfusunun üçte birinin obez ya da aşırı kilolu olabileceği vurgulanıyor. Bu da obezitenin gelebileceği seviyeyi tüm gerçekliğiyle ortaya koyuyor.

Bir diğer tanı koyma şekli ise bel çevresinin kalça çevresine oranının kadınlarda 0,85’ten erkeklerde ise 1,00’den fazla olmasıdır.

Fazla kilo her zaman zararlı mıdır? Tehlike sinyallerinin çaldığını ne zaman anlıyorsunuz?

Obezite konusunda bilgi almak ve atılması gereken doğru adımlar öğrenmek adına görüşlerine başvurduğumuz Beslenme Ve Diyet Uzmanı Ayşe Betül Mutlu, oldukça önemli detayları okurlarımız için paylaşıyor.

Kronik böbrek yetmezliği gibi bazı ciddi rahatsızlıklarda fazla kilo avantaja dönebilmektedir. Fakat bu gibi durumlar dışında, fazla kilolar birçok rahatsızlığı beraberinde getirmektedir. Beden Kitle İndeksi 27’den büyük ise acilen kilo verilmesi gerekmektedir. Ayrıca yaşın ilerlemesi, fazla kiloya eşlik eden diyabet gibi başka bir rahatsızlığın varlığı tehlike sinyallerini arttırmaktadır.

Her şişman insan obez midir, obezite tanısını neye göre koyuyorsunuz?

Obezitenin bu denli yaygınlaşmasındaki genetik ve çevresel faktörler nelerdir?

Her şişman insan obez değildir. Beden kitle indeksi, 25’ten büyük olan insanlar fazla kilolu grubuna, 30’dan büyük olanlar obez grubuna dahil edilmektedir. Bu değer, kişinin kilosunun boy uzunluğunun karesine bölünmesi ile bulunur.

Obezitede genetik faktörlerin etkileri bulunmaktadır ancak çevresel faktörlerin etkileri kesinlikle daha belirgindir. Çocuklarda obezite riskinin artması, obez ebeveynlerden gelen genetik kodlardan ziyade obez ebeveynlerin kültürel yeme alışkanlıklarından

80 • ŞEHİR VE İNSAN


ŞEHİR VE İNSAN • 81


RÖPORTAJ

kaynaklanmaktadır. Düzensiz beslenme, öğün atlanılması ve bunun sonucunda diğer öğünlerde daha fazla yeme, az su içme, hızlı yeme gibi beslenme bozuklukları, aile ve arkadaş gibi yakın çevrelerden edinilmektedir. Doğru ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının bir uzman eşliğinde öğrenilmesi daha doğru ve sağlıklı bir yaklaşım olacaktır.

Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı araştırmalar Türkiye’de her 5 çocuktan birinin obezite eşiğinde olduğunu gösteriyor. Bu tehlikeli artışın sebebi nedir? Bireyde kilo artışı görülüyorsa ya harcadığı enerji miktarı azalmıştır ya da aldığı enerji miktarı artmıştır. Eğer harcanılan enerjiden daha fazla enerji alınıyorsa, alınan fazla enerji vücutta yağ olarak depolanacaktır. Günümüzdeki çocuklarda eskiye oranla daha sık obezite görülmektedir. Eskiden çocukların harcadığı günlük enerji miktarı daha fazlaydı. Açık havada yapılan koşma, ip atlama veya futbol gibi enerji harcatan oyunların yerini bilgisayar oyunları gibi fiziksel aktivitenin hiç olmadığı veya çok az olduğu oyun grupları almıştır. Harcanan enerji miktarının düşmesinin yanında alınan enerji de gün geçtikçe artmaktadır. Alınan enerjideki artışın temel nedeni hazır gıdalardır. Bu gıdalar kolay ulaşılabilirdir ve evde yapılanlara göre daha fazla kalori içerirler. Abur cubur olarak adlandırdığımız hazır gıdalara olan eğilimin artmasıyla beraber evde pişirilen tencere yemeklerinin yerini daha fazla

82 • ŞEHİR VE İNSAN

kalori içeren fast food yemekleri almaktadır. Bir yandan alınan kalori miktarındaki artış diğer yandan azalan enerji tüketimi, obezite riskini gün geçtikçe artırmaktadır.

Obezitede güncel tedavi yöntemleri hakkında bilgi verir misiniz? Obeziteye beraberinde herhangi bir rahatsızlık eşlik etmiyorsa kişiye özel, yağ kütlesinden kilo vermesini sağlayacak sağlıklı diyet programı planlanır ve kişiye uygun egzersizlerin yapılması önerilir. Eğer başka bir rahatsızlığı da bulunuyorsa kan tahlilleri incelenerek kişinin rahatsızlığına uygun zayıflama diyeti planlanır. Eğer kişinin Beden kitle indeksi 40’ı geçiyorsa hekim görüşü alınarak cerrahi bir operasyon da seçenekler arasında değerlendirilebilir.

Obez kişiler başka hangi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalıyor? Vücutta bulunan fazla kilolar, birçok riskli hastalıklara yol açmaktadır. Bunlardan bazılarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. • İnsülin Direnci • Tip 2 Diyabet • Hipertansiyon • Koroner Arter Hastalığı


• Hiperlipidemi

• Ameliyat Risklerinin Artması

• Safra Kesesi Hastalıkları

• Ruhsal Sorunlar

• Bazı Kanser Türleri (Kadınlarda Safra Kesesi, Endometriyum, Yumurtalık Ve Meme Kanserleri, Erkeklerde İse Kolon Ve Prostat Kanserleri)

• Kas-İskelet Sistemi Problemleri

• Osteoartrit • Felç • Uyku Apnesi • Karaciğer Yağlanması • Astım • Solunum Zorluğu • Gebelik Komplikasyonları • Menstruasyon Düzensizlikleri • Aşırı Kıllanma

Obeziteyi önlemede beslenmenin rolü ve önemi nedir? Obezite beslenme bozukluğu hastalığıdır. Dolayısıyla tedavisi sağlıklı beslenme ile bire bir ilişki içindedir. Beslenme planı hazırlanırken kişinin tüm sağlık problemleri göz önünde bulundurulmalı, kültürel yeme alışkanlıklarına uygun, sürdürülebilir bir program hazırlanmalıdır. Kişiye özgü olmayan kulaktan dolma veya internetten alınan doğruluğundan emin olunmayan bilgilerin uygulanması daha büyük sağlık problemlerine yol açabilmektedir. Özetle obezitenin önlenmesinde sağlıklı ve bilinçli beslenme büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda bireylerin sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmaları sağlanmalıdır.

ŞEHİR VE İNSAN • 83


TEKNOLOJİ

SÜPER GALAKSI KÜMESI KEŞFEDILDI

GÖKTÜRK-2 YÖRÜNGEDE 4. YILINI TAMAMLADI 4 yıl önce uzaya fırlatılan GÖKTÜRK-2 uydusu dünyada 21 bin 387 tur attı, 23 milyon 800 bin kilometrekarelik alanı görüntüledi. Türkiye’nin yüksek çözünürlüklü yerli keşif uydusu GÖKTÜRK-2, yörüngesindeki 4. yılını tamamladı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, GÖKTÜRK-2 uydusunun yörüngesinde 21 bin 387 tur attığını ve tüm dünyadan toplam 23 milyon 800 bin kilometrelik alan görüntülendiğini bildirdi. GÖKTÜRK-2 projesi ile öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaç duyduğu hedef istihbaratı ile coğrafi veri üretimine yönelik uydu görüntülerinin elde edilmesi amaçlandı. Uydu savunma, çevre, şehircilik, tarım ve ormancılık alanlarında önemli ihtiyaçlara cevap verdi. Yüksek yerlilik oranı ile üretilen 2,5 metre çözünürlüklü GÖKTÜRK-2 uydusu, Milli Savunma Bakanlığı, TÜBİTAK Başkanlığı ve TÜBİTAK UZAY-Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ) İş Ortaklığı arasında imzalanan sözleşme kapsamında üretildi.

Astronomlar, Samanyolu Galaksisi yakınında muhtemelen evrenin en büyük süper galaksi kümesini keşfetti. Güney Afrika, Avustralya ve Avrupa’dan bilim adamlarından oluşan bir ekip, daha önce Samanyolu’ndaki toz bulutu ve yıldızlar nedeniyle fark edilmeyen Vela süper galaksi kümesinin, Samanyolu’nun devinimini etkileyen devasa bir kütleye sahip olduğunu açıkladı. Avustralya Ulusal Üniversitesinden (ANU) Profesör Matthew Colless, keşif için “Bu, evrendeki en büyük galaksi kümelerinden biri, muhtemelen bizim galaksimize komşu olan en büyüğü.” ifadesini kullandı. Colless, Vela süper galaksi kümesinin çekim gücünün, Samanyolu’nun uzayda ölçülen devinimi ile daha önce haritası çıkarılan galaksilerin dağılımıyla öngörülen devinimi arasındaki farkı izah edebileceğini kaydetti. Vela süper galaksi kümesinin büyüklüğünün 2017 yılında başlatılacak iki yeni araştırmayla kesinlik kazanacağı belirtildi.

84 • ŞEHİR VE İNSAN

Türkiye son olarak 5 Aralık’ta TSK’nın hedef istihbaratına yönelik ihtiyacını karşılamak amacıyla GÖKTÜRK-1’i uzaya fırlatmıştı.


REN GEYIKLERI VE KUTUP AYILARI TEHLIKEDE

Bir bilimsel çalışmanın elde ettiği bulgulara göre, Arktik bölgesinde yaşayan ren geyikleri ve kutup ayıları iklim değişikliğinin beraberinde getirdiği koşullardan yoğun biçimde etkileniyor.

çevredeki değişimlere aşırı hassas bir tür olduğuna dikkat çekti. Uboni, ren geyiklerinin yalnızca iklim değişimi değil, yaşanan çok boyutlu “küresel değişim” tarafından da tehdit altına sokulduğunu söyledi.

İskoçya’daki James Hutton Enstitüsü’nde çalışan Ekolog Steve Albon, ekibiyle birlikte sürdürdüğü araştırmada ren geyiklerinin gittikçe daha küçük ve daha zayıf hale geldiği sonucuna ulaştı. Albon ve ekibinin araştırması sonucunda, Arktik bölgesindeki Norveç adası Svalbard’da yaşayan 2010 doğumlu ren geyiklerinin, 1994’te doğanlara göre yüzde 12 daha düşük ağırlıkta olduğu belirlendi. Kilo kaybının hayvanlara doğrudan zarar verme tehlikesi bulunmasa da doğurganlığın düşmesine yol açma ve türü uzun vadede tehlikeye sokma ihtimali bulunuyor.

Arktik’in en uç kuzeyinde yaşayan birçok ren geyiği sürüsünün göç güzergahları üzerinde bulunan deniz buzunu geçmeleri gerekiyor. Ancak deniz buzu, iklim değişikliği yüzünden git gide yok oluyor. Kasım ayında, Arktik bölgesindeki ortalama deniz buzunun ölçüsü rekor seviyede düştü. Dolayısıyla iklim değişikliği, doğası gereği göçmen bir hayvan olan ren geyiklerinin düzenini bozuyor.

KUTUP AYILARI DA TEHİLİKEDE

Steve Albon yaptığı değerlendirmede “Eğer küçükseniz ve kışın bu yüzden kilo kaybına uğrarsanız, vücudunuzun kendi hayatınızı kurtarmak adına doğurmaktan ödün vermesi çok olası” dedi. Albon’a göre, fetüs ölmese dahi, doğacak bebek ren geyiğinin hayatta kalmakta zorlanması muhtemel.

Öte yandan, iklim değişikliğinin doğurduğu şartlar sebebiyle Arktik bölgesinde tehlike altında bulunan tek tür ren geyikleri değil. Uzmanlar, kutup ayılarının da aynı sorundan etkilenmekte olduklarını söylüyorlar. Arktik bölgesinde gitgide artan sıcaklık derecesinin gelecek on yıllarda kutup ayısı popülasyonunu üçte bir oranında azaltacağı tahmin ediliyor.

İsveç’in Uppsala kentinde bulunan İsveç Tarım Bilimleri Üniversitesi’nden Alessia Uboni, istatistiklere göre dünya üzerindeki ren geyiği popülasyonunun artış gösteriyor olmasına rağmen, ren geyiklerinin yerel hava ve doğal yaşam yeri kaybı da dahil olmak üzere

ABD Balık ve Vahşi Yaşam Merkezi tarafından yönetilen ve sonuçları San Francisco’da açıklanan bir araştırmaya göre, toplam sayısı şu an 26 bin civarında bulunan kutup ayılarının popülasyonu gelecek 35 ila 40 yıl arasında 8 bin 600 azalacak.

ŞEHİR VE İNSAN • 85


TEKNOLOJİ

ÇIN UZAY KAPSÜLÜ TESTINI TAMAMLADI Çin’de uzay araştırmaları için kapsül içinde yaşam faaliyetlerinin sürdürülmesine ilişkin yürütülen çalışmalar sona erdi. Şinhua ajansının haberine göre, Çin’in güneyindeki Şıncın kentinde bir uzay kapsülüne kapatılan 4 kişi, uzayda hayatta kalma deneyimlerine ilişkin 6 ay süren çalışmalarda 25 türde bitki yetiştirdi, 635 teknolojik ekipmanın testini gerçekleştirdi. Uzay kapsülünde kapalı kalan 4 kişi için tüm su ve oksijen ihtiyacının yanı sıra bir kısım gıdanın da tedarikinde geri dönüşüm çalışmaları yapıldı. Ayrıca hijyen, uyku, beslenme ve kapsül içi çalışmalar başarıyla test edildi. Uzmanlar, deneyler kapsamında tamamen kapalı yalıtılmış ortamın, insan üzerindeki psikolojik etkilerini ve bedensel biyolojik ritim değişkenlikleri gözlemledi. Çin Astronot Merkezi, geçen yıl mayıs ayında ilgili uzay kapsülü deneyi için gönüllü denek aradığı ilan etmiş ve başvuruda bulunan 2 bin 110 gönüllü arasından biri kadın olmak üzere 4 kişi seçmişti. Uzay istasyonu projesi çerçevesinde ilk istasyonu Tiengong-1’i 2011’de uzaya gönderen Çin, Tiengong-2’yi ise geçen eylül ayında fırlatmıştı. Son yıllarda uzay çalışmalarına hız veren Pekin yönetimi, 2020 yılına kadar üç kapsülden oluşan bir uzay istasyonunu kurmayı planlıyor.

YAHOO’NUN 1 MILYAR HESAP BILGISİ ÇALINDI Yahoo’dan yapılan yazılı açıklamada, 2013 yılına dayanan siber saldırı olayında yaklaşık 1 milyar kullanıcısının hesap bilgilerinin çalındığı duyuruldu. Çalınanlar arasında müşterilerin gizli bilgileri, e-posta adresleri, telefon numaraları, doğum tarihleri ve hesap doğrulama kayıtlarının yer aldığı aktarılan açıklamada, kullanıcıların finansal bilgilerinin zarar görmediği belirtildi. Açıklamada, 2013’teki siber saldırı olayının “devlet destekli” korsanlarca gerçekleştirildiğine inanıldığı ifade edildi.

2014’TE DE 500 MİLYON KULLANICI BİLGİSİ ÇALINMIŞTI Yahoo, geçen eylül ayında ise 2014 yılında 500 milyon kullanıcısının hesap bilgilerinin çalındığını açıklamıştı. Son 4 ayda tarihinin en büyük iki siber saldırı olayını kamuoyuna duyuran Yahoo’nun güvenlik protokollerinin ne derece “güvenli” olduğu tartışması, Amerikan medyasında yeniden alevlendi. İlk siber saldırıda bilgisayar korsanlarının ele geçirdiği bilgiler arasında 500 milyon kullanıcının adı, e-posta adresi, telefon numarası, doğum tarihi, karıştırılmış şifresi, hesap doğrulamak için gereken güvenlik sorusu ve cevabının bulunduğu ancak kredi kartı bilgisi gibi finansal bilgilerin çalınmadığı ifade edilmişti. ABD’nin en büyük telekomünikasyon firmalarından Verizon, geçen temmuz ayında Yahoo’nun ana işletme birimlerini 4,8 milyar dolara satın alma anlaşması yapmış, ilk siber saldırı haberlerinden sonra “anlaşma koşullarının yeniden müzakere edilebileceğini” belirtmişti. Yeni siber saldırı açıklamasının hemen ardından Yahoo’nun borsadaki hisseleri yüzde 2,7 değer kaybetti.

86 • ŞEHİR VE İNSAN


ASELSAN UZAYA ÇIKTI

YAPAY DÜNYA ÜRETTİLER

ASELSAN, Türk Silahlı Kuvvetlerinin uydu haberleşmesine yönelik ihtiyaçlarına cevap vermek, bu alandaki teknolojik gelişmelerin takipçisi ve öncüsü olmak için çalışmalar yürütüyor. Bu kapsamda, ASELSAN Mikrodalga Modülleri, 9 Aralık’ta Japonya’dan fırlatılan araç ile ISS’ye yollandı. Modüller, 1 yıl ISS’de doğrudan uzay şartlarına maruz kaldıktan sonra Nisan 2018’de dünyaya geri getirilecek. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, 8 Ekim’de Japonya Uzay Politikalarından Sorumlu Devlet Bakanı Yosuke Tsuruho tarafından ziyaret edilmişti. Toplantıda, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Japonya Havacılık ve Uzay Keşif Ajansı (JAXA) yetkilileri, Japonya ve Türkiye arasında, gelecekte yapılması planlanan projelere yönelik iş birliği protokolü imzalamıştı. İki ülke arasındaki iş birliği doğrultusunda, ASELSAN ürünlerinin ISS’de test edilmesine ve İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından geliştirilen küp uydunun ISS’den uzay yörüngesine yerleştirilmesine yönelik anlaşma sağlanmıştı. Anlaşmayla, Türkiye’ye, ISS’de yer alan Japonya’ya ait KIBO modülünde “uydu ve uzay teknolojilerinde kullanılacak malzemelerin uzay dayanım deneyleri ve biyolojik deneyler yapma” olanağı sağlandı. Bu kapsamda, ISS-KIBO modülünde, uzay ortamına maruz kalarak test edilmesi hedeflenen ASELSAN RF-Birimi, JAXA yetkililerine teslim edildi.

Yapay zeka yazılımlarının kendilerini geliştirmelerini sağlayabilen farklı laboratuvarlar bulunmakta. Örneğin Microsoft’un Malmo yazılımı, Minecraft oyunu üzerinden yapay zeka yazılımlarının gelişimini sağlamayı hedefliyor. Fakat OpenAI çok daha büyük bir proje.

YENİ ÇALIŞMALAR İÇİN REFERANS OLACAK ASELSAN RF-Birimi’nde, 3 alt modül yer alıyor. Bunlar, Ka Bant Katı Hal Güç Yükselteç (SSPA) modülü, X-Bant Düşük Gürültülü Yükselteç (LNA) modülü ve bunların içine konulduğu mekanik kutudan oluşuyor. Dönüşün ardından uzaya çıkmadan önce yapılan testler tekrarlanarak, uzay ortamının modüller üzerindeki etkileri hakkında bilgi sahibi olunacak.

SINIR ÖTESİ OPERASYONLAR İÇİN KRİTİK ÖNEMDE Uydu Haberleşme Sistemleri askeri birliklerin vazgeçilmez haberleşme araçlarını oluşturuyor. Komuta kontrol sistemlerinin birer parçası olan emniyetli ses, görüntü ve veri haberleşmesi için kullanılan uydu teknolojilerinin önemi, özellikle sınır ötesi operasyonlar sırasında daha da artıyor.

OpenAI teknoloji müdürü şöyle açıklıyor: “Hedef alanımız, bir insanın bilgisayar ile yapabileceği her şey.” OpenAI’ın hedefi ‘Universe’ yazılımını insan beyninin esnek gücüne benzer şekilde “genel zeka” olarak geliştirebilmek. Ortaklaşa oluşan yapay zeka böylelikle talep edilen her türlü problemi çözebilme yetisine sahip olacak. Yapay zeka gelişimi için eğitim alanları yaratmaya çalışan Universe sistemi bir yazılım platformu. Fakat bu platform yazılımların kendi kendilerini geliştirebilmesi için tasarlanmış. Açık kaynaklı yazılım, herhangi bir yazılımcıya platforma istedikleri uygulamaları yükleme imkanı sağlıyor. Platform ise bu yazılımların etkileşime girerek birbirlerini bulmalarını ve geliştirmelerini hedefliyor. ‘Universe’ içerisinde yapay zeka yazılımları bir insanın bilgisayar kullanmasını benzer şekilde, simüle edilmiş mouse ve klavye hareketleriyle çalışıyor. Bu yapay zeka gelişimi için bilgisayar oyunları ise bir çalışma alanı işlevi görüyor. Valve ve Microsoft gibi oyun firmalarıyla anlaşan yazılımcılar, atari oyunları oynayabilen yapay zeka fonksiyonları oluşturdular ve yazılımı binlerce oyunla doldurdular. Oyunlar gerçek dünyaya göre kuralları ve ödüllendirme mekanizmaları daha statik yapılar olduğu için, yapay zeka nerede ne yapılabileceğini test ederek geliştirebiliyor. Bu gelişim şimdiden gerçek hayatta kendini gösterebiliyor. Örneğin Google’ın DeepMind projesi benzer bir teknolojiyi kullanarak, dünyanın farklı yerlerinde bulunan data merkezlerinde işleyişi rafine ederek elektrik faturalarında yüz milyonlarca dolar tasarruf sağlayabiliyor. Benzer bir teknoloji sürücüsüz araç kullanımı sağlayamayı hedefleyen Uber tarafından bu yaz 680 milyon dolara satın alınan Otto projesi için geçerli. Geçtiğimiz ay içerisinde sürücüsüz araç 200 km’lik bir test sürüşü bile gerçekleştirdi. Projenin yazılımcılarından Craig Quiter, sürüş gelişimi sağlayabilecek bir yapay zeka hazırlığı için GTA V oynayabilen bir yazılım hazırladı bile. Oyunun içerisindeki kaotik ortam yapay zeka için gelişkin sürüş hazırlığı sağlayabilecek.

ŞEHİR VE İNSAN • 87


KÜLTÜR SANAT KENAN AYDIN

kenan@kenanaydin.com.tr

Müzeler Selfie Mağduru

Çağımızın selfie çılgınlığı bu kez de 18. yüzyıldan kalma heykeli vurdu. Portekiz’in Lizbon şehrindeki Ulusal Antik Sanat Müzesi’ne (NMAA) gelen Brezilyalı bir turist 300 senelik Aziz Miguel heykeliyle selfie çekmeye çalışırken heykele çarptı ve heykel yere devrilerek parçalara ayrıldı. Bu duruma tanık olup dehşete kapılan diğer izleyiciler de parçalanan heykelin fotoğraf çekip Twitter’da yayınlayarak tepkilerini belli ettiler. Müzenin direktörü Jose Alberto Seabra Carvalho ise bu durumla ilgili “Yıllardır bu müzede çalışıyorum, ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyorum. Neyse ki heykelin başına gelen hasar ne kadar ağır olsa da heykel onarılabilir durumda.” dedi. Ancak sanat uzmanları heykelin onarılamayacağını söylüyor. Bu olay sanat tarihinde ne bir ilk oldu, ne de son olacak gibi görünüyor. Ancak bu gibi kazalar müzelerde eserlerin yanında neden “Lütfen dokunmayınız” yazdığını izleyiciye tekrar hatırlatıyor.

88 • ŞEHİR VE İNSAN

MÜZELERDE HASAR GÖREN DIĞER ESERLER 1- Geçtiğimiz nisan ayında Çin’de, dört yaşındaki bir çocuk legodan yapılmış bir heykeli parçalayarak 15 bin dolarlık hasara sebep olmuştu. Heykelin kurulumu üç gün sürmüştü ve müze açıldıktan sonra bir saat dayanabildi. 2- Ağustos 2015’te Tayvan’daki bir müzede, 12 yaşındaki bir çocuk, dengesini kaybedip elindeki kolayı 1.5 milyon dolarlık resme dökmüştü. 3- Mayıs 2015’te Yunanistan’da bir müzede dengesini kaybederken üç bin yıllık antik vazoya tutunmaya çalışan turist vazoyu parçalara ayırmıştı. 4- 2015’te İtalya’da bir müzede, boş içki şişelerinin bulunduğu parti temalı bir yerleştirme, akşam müzeyi temizleyenler tarafından çöp zannedilerek temizlenip çöpe atılmıştı. 5- Mayıs 2015’te, İtalya’da bir müzedeki Herkül heykeliyle fotoğraf çekilmeye çalışan bir çift heykeli tamir edilemez şekilde kırmıştı.


İstanbul’dan 51 Film Geçti

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl 15.’si düzenlenen Filmekimi’nde 51 film 90 bin sinemaseverle buluştu. Filmekimi’nin 5 farklı şehirde 10 sinema salonunda 291 seansındaki gösterimlerinde, Altın Palmiyeli yönetmen Ken Loach filmi “Ben, Daniel Blake”, Xavier Dolan’ın Cannes Film Festivali’nde Büyük Ödül’ü kazanan “Alt Tarafı Dünyanın Sonu”na, Oscar’lı yönetmen Asghar Farhadi’den, bağımsız Amerikan sinemasının kahramanlarından Jim Jarmusch’a merakla beklenen birçok yönetmenin 51 filmi yer aldı.

Filmekimi’nin en yoğun gösterimleri elbette İstanbul’da ve 5 farklı sinema salonunda yapıldı. Ek seanslarla birlikte 195 seansta 51 film izleyicilerle buluştu ve %95’e varan doluluk oranına ulaştı. İstanbul’da ek seanslarla 17 Ekim’e kadar süren Filmekimi bu yıl İzmir, Bursa, Eskişehir ve Ankara’da da gösterimlerini yaptı. İlk kez düzenlendiği 2002 yılında 35 seansta gösterilen 20 film ile 15 bin seyirciye ulaşan Filmekimi, 15. yılın sonunda ise 5 şehirdeki 10 sinema salonunda düzenlenen toplam 291 seansta 90 bine yakın sinemaseverle buluştu.

15 Temmuz’un ilk romanı: Kara Güneş

15 Temmuz’da gerçekleşen darbe girişimiyle ilgili ilk roman yazar Bahadır Yenişehirlioğlu’ndan geldi. Yazar, Kara Güneş kitabında darbe girişiminin planlayıcısı olan Fethullah Gülen’in liderliğini yaptığı Gülen örgütlenmesini Anadolu’nun bir köyünde yaşayan iki arkadaş üzerinden anlatıyor. Yaşananların hala sıcak ve taze olduğu bir dönemde çıkan, romanı için ticari bir iş olarak algılanma riskini de göz önüne bulunduran Yenişehirlioğlu, böylesi kaygılardan dolayı eserlerin ortaya koyulmasının önüne geçmemesi gerektiğini dile getiriyor. Ve devam ediyor, “Kara Güneş sadece 15 Temmuz’a odaklanmıyor. FETÖ yapılanmasının 40 yıllık geçmişine gidiyor. Nasıl toplum içinde yapılandıklarını, riyakarlıklarını anlatıyor. Açıkçası bu roman benim bir çığlığım. Canım yanarak, yürekten yazdığım bir roman. Okuyanların sahiciliğini anlayacağını düşünüyorum.” 15 Temmuz darbe girişimine tepki verip sokağa çıkanlardan ve o süreçte bir daha da eve girmeyenlerden biri olan yazar Bahadır Yenişehirlioğlu, romanın yazma hikayesini ise şöyle anlatıyor. “O gece karar verdim. Zaten FETÖ ile ilgili bir eser yazmayı istiyordum. Yaşadığımız o travma bu düşüncemi tetikledi. Daha sokaktayken kafamda kitabı yazmaya başlamıştım.”

ŞEHİR VE İNSAN • 89


KÜLTÜR SANAT

İSTANBUL VE KEDILER

Haftada 6 gün, günde 16 saatlik çalışma. 180 saatlik ham görüntü. Bir belgesel. Ve onlarca kedi. Evimize ya da işimize giderken, bir kafede otururken ya da hızla akan bu şehirde sadece nefes almak için durduğumuz o anda karşılaştığımız bazen merak ettiği, bazen aç olduğu, bazen de sadece sevilmek istediği için bize yaklaşan; şehrimizi, sokağımızı ve hatta evimizi paylaştığımız kedilerin bu şehri nasıl gördüğünü bu belgeselde. Ceyda Torun’un yönettiği Kedi belgeselinden bahsediyorum. 15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivalinde

90 • ŞEHİR VE İNSAN

izleyenlerle buluşan “Kedi” belgeselinin yönetmeni Torun, oyuncularıysa hepimizin çok yakından tanıdığı minik dostlarımız: Kediler. Belgesel, İstanbul’un her köşesinde karşımıza çıkıp türlü türlü yollarla bizleri kendilerine hayran bırakan kedilerimizin hayatını konu alıyor ve eşsiz çekim teknikleriyle bizlere İstanbul’da kedi olmanın ne demek olduğunu gösteriyor. Dünyaya açılan ve 2017 yılında Amerika’da izleyicilerle buluşacak olan Kedi belgeseli, sizleri bazen sırnaşık bazen suratsız olan dostlarımızın İstanbul’daki yaşamına davet ediyor.


ORTADOĞU’NUN KÜLTÜREL MIRASI YOK OLUYOR

Eski Dünya dediğimiz Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının tam merkezinde bulunan Ortadoğu, hem İslam öncesinde hem İslam’dan sonra en önemli medeniyetlerin geliştiği bölge. Ayrıca dünya nüfusunun çoğunluğunun benimsediği Müslümanlık, Hristiyanlık ve Musevilik gibi semavi dinlerin ortaya çıktığı yer. Şimdilerde ise acı, keder ve hüzünle beraber yok oluşa doğru hızla sürüklenmekte. Bu acıların belki de en hüzünlüsü ise şu sıralar Halep’te yaşanmakta. Suriye ve Suudi Arabistan’daki Osmanlı eserleri hakkında 7 kitabı bulunan, son çalışmasını ise eski Halep’te iç savaş nedeniyle hasar gören tarihi binaların tespitine ayıran, 2013’ten beri Yıldız Teknik Üniversite’nde öğretim görevlisi Halepli Mahmud Zeyin El Abidin kentin yaşadıklarını belgelerle gözler önüne seriyor.

Halep’in Arap, Türk, Kürt ve Ermeni, mozaik gibi bir kültürel dokuya sahip olduğunu söyleyen Zeyin El Abidin; Halep kentinin dokusu, mimarisi en az yüzde 70’inin zarar gördüğünü tespit ettiklerini söylüyor. Ve ekliyor, “Tabii savaş bittiğinde bu eserlerin bir kısmı restore edilecek, bir kısmı belki yeniden inşa edilmeli. Örneğin Mimar Sinan’ın yapmış olduğu ilk eser olan Hüsreviye Külliyesi tamamen yıkılmış vaziyette. Geriye fotoğraflarından başka bir şey kalmadı. Halep’in mimarisine bakıldığında zaten bir Osmanlı kenti olduğunu vurgulayan Abidin, “Yani Halep’in kapalı çarşısı, Halep’in hanları, Halep’in geleneksel evleri... Dolayısıyla doğal olarak baktığınız zaman, en büyük eserler, Osmanlı döneminden zarar gören eserler.” tespitini artık çok kolaylıkla yapabildiklerini söylüyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 91


SAĞLIK

780 MILYON AĞRI KESICI BIN 728 CAN ALDI

ABD’nin 2014 verilerine göre 1.85 milyon nüfusa sahip olan eyaleti Batı Virginia’nın başına ağrı kesici ilaçlarla dertte.

ağrı kesici dağıtımını artıran ilaç firmaları, Mingo, Logan ve Boone şehirlerinde hidrokodon içeren Lortab, Vicodin ve Norco markalı ilaç satışına devam ediyor.

İlaç firmalarının son yıllarda yüz milyonlarca ilaç satışı gerçekleştirdiği eyalette aşırı dozdan ölüm vakaları da artmaya başlarken, kontrolsüz sevkıyatlar sonrası kişi başına yıllık ağrı kesici tüketimi 433’e yükseldi.

Veriler incelendiğinde 2007-12 yılları arasında hidrokodon ve oksidon içeren ağrı kesicilere bağlı aşırı doz ölümlerinin yüzde 67 arttığı görülüyor.

Rakamları ve yaşanan ölümleri değerlendiren, aynı zamanda eski bir eczacı olan Delege Don Perdeu, insanların zayıflıklarını kullanan ilaç dağıtıcılarının aç gözlülük yaparak bir suç işlediğini belirtiyor. Perdeu, bunun affedilemeyecek ve mazeret bulunamayacak bir hata olduğuna dikkat çekiyor. Gazzette-Mail, ilaç şirketlerini savunun hukukçuların engellemelerine rağmen ABD İlaç Uygulama İdaresi’nin verilerine ulaşmayı başardı ve ortaya dikkat çekici veriler çıktı. Eyaletin 2007-2012 yılları arasındaki ağrı kesici tüketimi verileri incelendiğinde, günümüzde bu ortalamanın ikiye katlandığı görüldü. Özellikle eyaletin güney yakasında ağrı kesici ortalamasının daha fazla olduğu dikkat çekerken, eyaletteki Wyoming, McDowell, Boone ve Mingo şehirleri ABD’de aşırı dozdan ölümlerin en çok görüldüğü 4 şehir olarak biliniyor. Yine Batı Virginia’nın toplam 10 şehri, ABD’de en fazla ölümün görüldüğü 20 şehir arasında yer alıyor. Ölümlerdeki artışa rağmen eyalete

92 • ŞEHİR VE İNSAN

Gerçekleşen ölümlere rağmen ilaç firmalarının satışlarında yaşanan büyük sıçrama, şirket CEO’larının kazançlarının da zirve yapması sağlıyor. Öyle ki ABD’nin en büyük 5. şirketi McKesson’ın CEO’su, 2012 yılında ülkenin en çok maaş alan yöneticisi olarak dikkatleri çekmişti.

“ANNEM BİR BAĞIMLIYDI” Batı Virginia’da aşırı dozda OxyContin tüketen ve hayatını kaybeden kızı Mary Kathryn Mullins’ten bahseden anne Kay Mullins, kızının haftada 90-120 aralığında ağrı kesici tükettiğini söyledi. Evinin yakınında bir kaza geçiren Mary Kathryn, bu kazanın ardından doktorların kendisinin kullanımı için uygun gördüğü OxyContin’e karşı bağımlılık duymaya başlamış. Kızının bağımlılığı nedeniyle doktorları da suçlayan acılı anne, tüm engellere rağmen kızının bağımlı olduğu ilaçlara bir şekilde ulaşabildiğini de sözlerine ekliyor.


KALP KRIZI RISKI KAN TESTIYLE BELIRLENIYOR Basit bir kan testi olan ve kalp kası hasar görünce ortaya çıkan troponin proteinini ölçen testle, sağlıklı kişilerin kalp krizi geçirme riski de belirlenebiliyor. Birleşik Krallık’taki Edinburgh ve Glasgow üniversitelerinden uzmanlar, kalp krizi geçirdiğinden şüphelenilen kişilere uygulanan troponin testini, kolesterol seviyesi yüksek fakat kalp hastalığı geçmişi bulunmayan sağlıklı 3 bin 300 erkeğe uyguladı. Kalp kası hasar görünce ortaya çıkan troponin proteinini ölçen testte, sonuçları yüksek çıkan bireylerin gelecek 15 yılda kalp krizi geçirme veya kalp hastalıklarından ölme ihtimallerinin yüksek olduğu tespit edildi. Bu arada risk altında olduğu belirlenen bireylere, yüksek kolesterol düzeylerini düşürmek için kullanılan statinler verilerek kanlarındaki troponin seviyesinin düşürülebildiği saptandı. Araştırma ekibinden Prof. Nicholas Mills, kadınların da dahil olduğu denek gruplarıyla çalışmalarını geliştireceklerini belirtti.

ÖNLEYİCİ TEDAVİYE YARDIMCI OLABİLİR “Troponin testi, doktorlara gizli kalp hastalığı riski taşıyan fakat görünürde sağlıklı olan bireylerin tespit ve önleyici tedavisinde yardımcı olacağından önem teşkil ediyor” diyen Prof. Mills, kalp hastalıklarının tedavisinde en etkin yolun ilk etapta hastalık riskinin ortadan kaldırılması olduğunu kaydetti. Mills, sağlıklı beslenme, düzenli fiziksel aktivite, sigara kullanmama, kilo kontrolü, dengeli tansiyon gibi faktörlerin önemine işaret etti. Ekipten Prof. David Newby da, troponinin kalp sağlığı barometresi gibi görev yaptığını kaydederek, “Yükselmesi kötü çünkü hastalık riski artıyor. Düşmesi ise kalp sağlığı açısından oldukça olumlu” ifadesini kullandı.

SAKIN KAR YEMEYIN İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, sanayiden kaynaklanan kirleticiler artık tüm dünyayı dolaştığı için karın yere düşmeden kirlendiğine vurgu yaptı. Özellikle Anadolu’da yaşayanların, karı pekmez veya balla karıştırıp yemek için kış mevsimini iple çektiği günlerin geride kalması gerektiğini ifade eden Kadıoğlu, romantik duygular çağrıştırmasına rağmen insanların kar hakkında çok az bilgi sahibi olduğuna işaret etti.

“KAR, YERE DÜŞMEDEN AĞIR METALLERLE KİRLENİYOR” Havada bulunan sanayiden kaynaklanan kirletici partiküllerin tüm dünyayı dolaştığını anlatan, dolayısıyla kimsenin artık “Köyde yaşıyorum, benim havam temiz” dememesi gerektiğini vurgulayan Kadıoğlu, “Artık kar, havadaki tüm kirleticilere yapışarak yere iniyor. Yani kar, yere düşmeden kirleniyor. Her türlü kirletici ve ağır metallere bulaşmış kar kristalleri birçok hastalığa davetiye çıkarıyor. Sakın kar yemeyin” diye konuştu.

“KAR KRİSTALLERİNİN DÜŞME HIZI, İNSANIN SIKIŞIK TRAFİKTE İLERLEMESİ GİBİ” Miktad Kadıoğlu, kar kristallerinin ortalama düşme hızının saatte yaklaşık 800 metre olduğunu ifade ederek, bu durumu insanların sıkışık trafikte ilerlemesine benzetti. Meteorolojinin kaynak, yer, zaman, miktar, yükseklik ve olasılık belirten kar tahminleri verebildiğini dile getiren Kadıoğlu, yerel yönetimlerin de karla mücadele planlarını güncelleyerek, bunu etkin ve çevreye en az zarar verecek şekilde yapabilmenin yollarını araması gerektiğini kaydetti.

Araştırmanın sonuçları “American College of Cardiology” dergisinde yayımlandı.

ŞEHİR VE İNSAN • 93


SAĞLIK

ŞIZOFRENI HASTALARI SANATLA ŞIFA ARIYOR HASTALIĞIN YIKICI ETKİSİ AZALTILIYOR Taktak, hastaların ağır ruh sağlığı bozukluğu nedeniyle kaybettikleri yeteneklerini yeniden kazanmaları için gayret gösterdikleri vurgulayarak, şunları kaydetti:

Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde hizmet veren Toplum Ruh Sağlığı Merkezinde sanat, spor ve müzikle verilen eğitimle şizofreni hastaları, hem topluma kazandırılıyor hem de kaybolan yeteneklerini yeniden keşfediyor. Selçuklu ve Osmanlı devletleri dönemlerinde “şifahane” adıyla duygu, düşünce ve davranış bozukluğu yaşayan şizofrenlere verilen tedavi, şimdilerde toplum ruh sağlığı merkezlerinde modern yöntemlerle sürdürülüyor. Evlerinden bile çıkmayan, konuşamayan, birilerinin kendilerini takip ettiği şüphesiyle yaşayan şizofreni hastaları, ilaç tedavisinin yanı sıra resim, el işi, filografi gibi sanatsal faaliyetler, müzik ve sporla tedavi edilerek, kazandıkları güvenle de topluma adapte oluyor. Kırşehir’de yaklaşık 5 yıldır hizmet veren toplum ruh sağlığı merkezinde hekimler ve sağlık çalışanları, şizofreni hastalarının tespiti, tedavisi ve takibi için köylere kadar giderek hizmet vermeye çalışıyor.

SADECE İLAÇLA TEDAVİ YETERLİ OLMUYOR Ruh Sağlığı Merkezi psikiyatri uzmanı Yrd. Doç. Dr. Şafak Taktak, Kırşehir’de çeşitli ruh sağılığı bozukluğu yaşayan yaklaşık bin hastaya hizmet verdiklerini, bunlardan daha ağır seyreden 15-20’sini merkeze getirerek tedavi etmeye gayret gösterdiklerini söyledi. Merkezde, ilaç tedavisinin yanı sıra resim, el işi, filografi gibi sanatsal faaliyetler, müzik ve sporla tedavi uyguladıklarını ifade eden Taktak, amaçlarının onlara kaybolan yeteneklerini yeniden kazandırarak kendilerine olan güveni aşılamak ve hastalıklarının alevlenmesini önlemek olduğunu belirtti.

94 • ŞEHİR VE İNSAN

“Burada hastalığın yıkıcı etkisini azaltmaya çalışıyoruz. Etkiyi azalttıktan sonra, kaybettikleri yeteneklerini tekrar kazandırmaları için sanat, spor, müzik gibi elimizden ne geliyorsa çeşitli faaliyetler yürütüyoruz. Yani, psikososyal beceriler kazandırmaya çalışıyoruz. Mesela resim çok iyi geliyor hastalara. Sanatsal faaliyetlerin terapötik etkisi var. Kişinin kendisini keşfetmesine neden oluyor. Bir şeyler ürettiği zaman kendisiyle gurur duyuyor. Bu da kendine güveni artırdığı için şizofreni hastalığının yıkıcı etkisini daha da azaltmış oluyor. Böylece, tedaviye daha iyi cevaplar verebiliyor. Hiç evden çıkmayan insanlar fiziksel aktivitelere başlıyor burada.” Toplum ruh sağlığı merkezlerinin, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerindeki şifahanelerin adeta devamı niteliğinde olduğuna işaret eden Taktak, “Burası sanki eskinin şifahanesi gibi bir yer. Selçuklu ve Osmanlı’da yani kültürümüzde var olan bir tedaviyi aslında biz yeniden canlandırmaya çalışıyoruz” dedi.

“MERKEZ SAYESİNDE 20 KİLO VERDİM” Hastalardan Metin Kılıçarslan, evden hiç çıkmadığı için buraya gelmeden önce 120 kilo olduğunu belirterek, tedavi ve aktivitelerle 100 kiloya kadar düştüğünü anlattı. Merkezde filografi öğrendiğini hatta bundan harçlık da kazanmaya başladığını anlatan Kılıçarslan, “Çok mutluyum. Buraya gelmeden önce bazı sorunlarım vardı. Evden çıkamıyordum. Filografi ve satranç öğrendim. Bütün hocalarıma teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

“ARTIK İNSANLARLA KONUŞABİLİYORUM” Nuray Can da merkeze gelmeden önce ruhsal bozukluklar yaşadığını dile getirerek, “Buradan çok memnunum. Zımpara, resim, spor yapıyorum. Buraya gelmeden önce çok kötüydüm. Yemek yemiyordum. Hastalandım. Sesler geliyordu. İlacımı içmediğimde arkamda birileri var gibi geliyordu. Buraya gelince onlar geçmeye başladı, yemek yemeye başladım. Uykularım düzeldi. Artık insanlarla konuşabiliyorum. Önceden çekiniyordum, konuşamıyordum. şeklinde konuştu.


KAN BAĞIŞLADI, KIZILAY’DAN ALTIN MADALYA ALDI

ÖZEL HASTANELERDE ÜCRETSIZ KANSER TEDAVISI VE AMELIYATI Sağlık Bakanı Recep Akdağ, özel hastanelerde kanser tedavisinin 1-2 ay içinde tamamen ücretsiz olacağını açıkladı. Muayene, kemoterapi gibi işlemlerden zaten fark alınmaması gerektiğini söyleyen Akdağ, ameliyatlardan da fark alınmaması için çalışmayı tamamlamak üzere olduklarını söyledi. Özel hastanelerde kanser tedavisinden fark alınmaması için yürütülen çalışmada sona gelindi.

Yaşı 82, hayatı boyunca yaptığı kan bağışı sayısı 57. Türk Kızılay’ına kan bağışında bulunan ve bronz, gümüş, altın madalya, teşekkür beratı ile ödüllendirilen Gülten Kömüç, “Kan bağışlamak insanı gençleştiriyor, hayata bağlıyor. Herkesi kan bağışçısı olmaya davet ediyorum” diye konuştu. Adana’nın Ceyhan İlçesi’nde yaşayan Gülten Kömüç, 30 yıl içinde 57 kez Türk Kızılayı’na kan bağışında bulundu. Bu nedenle bronz, gümüş, altın madalya ve teşekkür beratı ile ödüllendirilen Gülten nine, “Kan bağışlamaya devam etmek isterdim. Fakat doktorlarım esprili bir dille, ‘yaş haddinden emekli oldunuz’ diyerek kan veremeyeceğimi söylediler” dedi.

“HER KAN BAĞIŞINDAN SONRA VÜCUDUMDA YENİLENME HİSSETTİM” ARh pozitif grubu kana sahip Gülten Kömüç, her bağıştan sonra vücudunda yenilenme ve sağlık hissettiğini belirterek, “82 yaşındayım, kan bağışında bulunmanın insan sağlığı için herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. Bir kan bağışçısı olarak bu durumdan çok memnunum ve herkesi kan bağışçısı olmaya davet ediyorum” diye konuştu.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Hedef kanser hastalarımıza, tıpkı kamu hastanelerinde olduğu gibi özel hastanelere müracaat ettiklerinde de kendilerinden herhangi bir fark alınmadan hizmet verilmesi. Öyle ümit ediyorum ki 1-2 ay içerisinde bunu çözeriz” dedi. Kanser hastalarının en geç 2 ay içinde özel hastanelerde de kamu hastanelerindeki gibi ücretsiz hizmet alabileceğini açıklayan Bakan Akdağ, kanser cerrahisi için fiyat belirlendiğini söyleyerek şöyle devam etti:

“CERRAHİ DIŞINDA FARK ÜCRETİ ALAN HASTANELERİ İHBAR EDİN” “Cerrahi dışındaki muayeneler, kemoterapiler, radyoterapiler buna benzer bütün işlemler bunların hiçbirinden fark alamazlar. Mevcut sözleşmeler kanser cerrahisinden fark alınabileceğini söylüyor o da Sosyal Güvenlik Kurumu’na verilen faturanın 2 katı kadar. Bizim üstünde çalıştığımız, bu cerrahiler için alınan farkın alınmaması için.” Akdağ, kanser tedavisinde, cerrahi dışında ücret alan özel hastanelerin de ihbar edilmesi için çağrıda bulunarak, “Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sözleşme yaptığı özel hastaneler kanser hastalarımızdan cerrahileri dışında ücret farkı alamazlar, alan varsa bunu usülsüz yapıyor” dedi.

Türk Kızılayı’na 10 kere bağışta bulunanlar bronz madalya, 25 kez kan bağışında bulunanlara gümüş madalya, 35 kez kan bağışında bulunanlara ise altın madalya ve teşekkür beratı veriliyor.

ŞEHİR VE İNSAN • 95





Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.