Teoride Doğrultu 36/Temmuz-Ağustos 2009 Kemalizm Emekçi Sınıflara Düşmandır/Haluk Erdem Eğer emperyalist işgale karşı tutum alan sınıfları kişilerde cisimleştirirsek bunların Türk ticaret burjuvazisi ve toprak ağalarını temsilen M. Kemal, Kürdistan toprak beylerini ve Kürt ulusunu temsilen Yusuf Ziya, Türk yoksul köylülerini temsilen Çerkes Ethem ve işçi sınıfını temsilen M. Suphi olduğunu söyleyebiliriz. M. Kemal, önce hem işgale karşı silahlı direnişin başlatıcılarından hem de padişah ve işgal yanlısı egemen sınıfların önderlik ettiği gerici ayaklanmaları bastırarak direnişe kurtuluş savaşı hüviyeti veren Çerkes Ethem’in liderliğindeki gerilla ordusunu dağıttı. Çerkes Ethem ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Yine aynı sıralarda Ekim Devriminin etkisiyle İstanbul ve Anadolu’da esen sosyalizm rüzgârının sayıca çok cılız ama örgütlendiğinde yoksulluktan kırılan Anadolu insanına umut verecek olan işçi sınıfının liderlerini Karadeniz’de boğdurttu. Bu aynı zamanda işçi sınıfı ve yoksul köylülüğün ittifakına vurulmuş bir darbeydi. İşçi sınıfı ve yoksul köylülüğün devrimci dinamiklerinin tasfiyesinden sonra sıra Kürtlere gelmişti. M. Kemal’in en hararetli savunucularından Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey de Kürt isyanı örgütlemek suçlamasıyla kurşuna dizilecekti. Böylece Kürt-Türk ittifakının da canına okunuyordu. 1919-1925 arasındaki bu altı yıl Türk ticaret burjuvazisi ve toprak ağalarının emperyalist işgalden kurtuluş savaşının ana kitlesini meydana getiren yoksul köylülerle işçilerin liderliğini ezerek; kurtuluşun temel dayanağı ve ulusal bağlaşığı, Kürt ulusunun temsilcilerini arkadan hançerleyerek hegemonyasını inşa ettiğine tanıklık ediyordu. Bu süreç, aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’na halkçı ve demokratik nitelik kazandıran unsurlar tasfiye edildikçe demokratik ve halkçı muhtevanın yerini giderek koyu bir gericiliğe bıraktığını gösterir bize. Böylelikle sendika kurma, örgütlenme ve basın hürriyetinden (1923 İktisat Kongresi) her türlü demokratik hak ve hürriyetin faşist Takrir-i Sükûn yasasıyla lağvedildiği döneme gelindi. Kürt ulu-suyla ulusal haklarına saygı temelinde “öz kardeşlik” birliğinden “Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı”na(1) gelindi. Bu anlayış sadece Türk olmayanların değil, Türk milliyetinden köylü ve işçilerin Türk egemen sınıflarına hizmetçi ve köle yapılması amacını ifade ediyordu aynı zamanda. Sınıfsız kaynaşmış kitle “Bence bizim milletimiz yekdiğerinden çok farklı menâfi (faydalar) takip edecek ve bu itibarla yekdiğeriyle mücadele halinde buluna gelen muhtelif sınıfa malik değildir. Mevcut sınıflar yekdiğerinin lazım ve melzumu mahiyetindedir”(2) diyordu M. Kemal, 1923′de. İzmir İktisat Kongresinin açılış konuşmasında da, “Bil’akis mevcudiyetleri ve muhasala-i mesaisi (çalışmanın elde edilen sonuçları itibanyla) yekdiğerine lazım olan sınıflardan ibarettir … Çiftçiler, sanatkârlar, tüccarlar, ameleler… bunların hangisi yekdiğerinin muarızı olabilir”(3) diyerek benzeri fikirlerini ifade ediyordu. Aynı kongrede ikinci konuşmayı yapan İktisat