“ORTA SINIF” VE FAŞİZM Ferat Deniz İlki Nisan ayında Ankara Tandoğan Meydanı'nda gerçekleştirilen, ardından İstanbul ve İzmir'de düzenlenen yüz binlerin katıldığı “Cumhuriyet Mitingleri”, tüm burjuva basında ve ilerici, devrimci yayınlarda önemli bir tartışma konusu yapıldı. Kontrgerillanın Özel Harp faaliyetinin planlı bir eylemi ve açık bir faşist tertip olan mitinglerin bu niteliği, birçok burjuva liberal yazar tarafından göz ardı edildi. Oysa aynı dönemde, mitingi düzenleyen kuruluşların ya birer kontrgerilla birimi ya da onlar tarafından desteklenen ve teşvik edilen kuruluşlar olduğu Genelkurmay resmi gizli belgelerine dayanılarak Nokta Dergisi'nde deşifre edilmişti. Burjuva liberal yorumcuların çoğuna göre bu mitingler, “orta sınıf”ın kendiliğinden, doğal bir tepkisinin ifadesiydi. Bu eski değil, “yeni orta sınıf”tı ve bu “yeni” düne göre hem daha genişlemiş, hem de zenginleşmişti. İlginçtir, Hrant'ın katledilmesinin ardından da benzeri bir tartışma yaşanmıştı. Cinayetin devletin resmi ve gayri resmi birimleri tarafından planlandığı bütün çıplaklığıyla açığa çıkmış olmasına rağmen, burjuva yorumcular bambaşka bir telden çalıyordu. Katil Trabzonluydu, Trabzon'da yaygın işsizlik vardı, “orta sınıf” çökmüştü, bu nedenle bu tip yerler kolaylıkla suç batağına dönüşebilirdi. Burjuva yazarlara inanacak olursak, “çöken orta sınıf” Hrant'ın katledilmesine neden olurken, birkaç ay sonra “yükselen orta sınıf” ırkçı-milliyetçiliğin kitle tabanı haline geliyordu. “Orta sınıf” yükseliyor muydu, çöküyor muydu? Sorun bilimsel analizdeki yanılgılar değildi; onlar, her koşulda mitinglerin “orta sınıf”ın kendiliğinden tepkisinin ürünü olduğunu ispatlamaya vakfetmişlerdi kendilerini. İlerici, devrimci basının önemli bölümünde mitinglerin perde arkası deşifre edilirken, nasıl olup da milyonların faşist ilüzyona kapılarak laiklik savunusu üzerinden alanlara aktığı izah edilemiyordu. Dahası bazı şehirlerde KESK ve TTB gibi ilerici, antifaşist demokratik kitle örgütleri mitingleri şubeler bazında da olsa desteklemiş, DİSK, merkezi olarak Çağlayan'a katılma kararı almış; ilerici, antifaşist kimi grup ve bireyler de ya mitinglere katılmış ya da katılmak gerektiğine dair tartışmalar yürütmüştü. Nasıl oluyor da sınıf çelişkileri bu kadar keskinleşmişken, toplum “laik-antilaik” çelişkisi ekseninde saflaştırılabiliyor ve milyonlarca insan başka bir şey için değil de “laiklik” için sokağa dökülüyordu? Ve nasıl oluyordu da, aynı kurumların örgütlediği “teröre karşı” mitinglere bu kez katılım bin-iki bine düşüyordu? Sorunu az-çok açığa kavuşturulabilmek için her şeyden önce “orta sınıf” kavramına açıklık getirmek gerekiyor. Dünyada ve Türkiye'de “orta sınıf”ın ne olduğu da tespit edilmesi gereken konular arasında. Son olarak da Türkiye'nin toplumsal maddi gerçeği, konumuz çerçevesinde mercek altına yatırılmalı. “Orta sınıf” nedir? “Orta sınıf”, kendi başına muğlak bir tanımlamadır. Bu tıpkı üst sınıf, alt sınıf gibi genel geçer, söz konusu edilen sınıf ilişkilerinin tablosunu vermekten uzak bir kavramdır. Bütün sınıflı toplumlarda üst, orta, alt sınıflar vardır; toplumun sınıflara bölünmesinin kaçınılmaz sonucudur bu. Üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin bulunduğu bütün sınıflı toplumlarda birbiriyle uzlaşmaz çelişkiler içinde olan ama varlıkları birbirini koşullayan, biri olmadan diğerinin düşünülemeyeceği iki temel sınıf baş gösterir: Kölelerle köle sahipleri, feodal toprak beyleri ile serfler, burjuvazi ile proletarya. Bu iki temel sınıf arasında egemen sınıfa yaklaştıkça azalan, en alttaki sınıfa yaklaştıkça çoğalan farklı katmanlara ayrışan bir ara tabaka her zaman var olmuştur. Buna karşın ara tabakalar, hiçbir toplumda üretim ilişkileri ile uzlaşmaz çelişki içinde olamazlar. Bundan dolayıdır ki, “tarihin motoru”ndaki konumları her zaman “tali” önemde olmuştur. Kendi kendilerine yeterlik, onların temel karakteristiği olduğu için sayıları ne denli çok olursa olsun, toplumsal maddi üretimin belirleyici unsuru haline gelemezler. Dolayısıyla, bu maddi üretim biçiminin üzerinde yükselen üst yapının -din, devlet, eğitim, hukuk vb.- oluşumunda, yıkımında ve yeniden oluşumunda bağımsız, belirleyen olamazlar. Fakat onların yaygınlığı ölçüsünde onları