1998 06 haziran

Page 31

geliyordu. Kral, ancak O'nun üvey oğluydu. Gök, ya da Enüst Ata, yer­ yüzünü krala bir gök borcu, bir süre için adanan gök armağanı olarak ver­ mişti. Kraldan sonra Prens Ağa'lar alıyordu sırayı. Hakseverlik (çung), prenslerin en görkemli kişilik yapısı olarak kabul edilmişti. "Li" adı veri­ len ahlaksal değerler, halkın düşünce­ lerinden derlenmiş bir ceza yasalarıy­ la (Kün-tse) düzene tutulurdu. İşte bu sonuçlardan ortaya çıkı­ yordu, Çin'deki en büyük felsefi dö­ nem ve politik, ahlaksal oluşumların yöntemlerim saptayan "100 Okul". adlı yarı dinsel öğretilere dönük felse­ fe kuruluşları. Aynı zamanda bu sü­ reçte Çin felsefesinde bir sürü düşü­ nür çıkıyor karşımıza. K'ung Ç'iu, Usta Kung ya da K'ung Fu Tzu adla­ rıyla da anılan, M.Ö. 551 yıllarında aristokrat bir ailenin çocuğu olarak doğmuş olan Konfıçyus bunlardan bi­ ridir. Konfiçyus'a göre: "... Doğa ve gök, belli bir yolda (Tao) hareket et­ mekteydi. Aynı, düzenli-üstün bir top­ lumda yaşayan 'Altın Çağ'ındaki bir insanın, kendisi için belirlenmiş bir yerde ve yaşantıda, bütün geleneksel ritüellere uyması örneğinde görülen bir harekettir bu. (...) İnsanların ya­ şamı ise alınyazılarına bağlıdır. Do­ ğuştan zenginlik ve iyilik; yalnız gök' yüzünün armağanıdır..." Tümüyle bu düşünceler politik bir görüşten uzak ama, ahlaksaldır. En büyük ağırlığı "eğitim"e veren bu görüşler, "... Bü­ tün insanlar kendi doğalarıyla birbi­ rine benzemektedir. Aralarındaki farklılık, eğitimleri imasında ortaya çıkmaktadır:.." yaklaşımıyla bütünleniyordu. Yaşamı boyunca yetiştirdiği öğ­ rencileri, Konfiçyus'un düşünceleri­ nin günümüze kadar gelmesini sağla­ yan yazdı yapıdan oluşturmuşlardır. Öğrencilerine göre Konfiçyus, Çüntzu, yani soylu ve yüksek kişilikli bir insandı. Öğrencileri arasındaki en önemli kişi ise Meng-tsi'ydi (M.Ö. 372-278). Latinler O'na, "Mencius" diyorlardı. Meng-tsi'ye göre: "İnsan­ lar doğuştan iyidirler ve dört özelliğe sahiptirler; utanma duygusu, başka­ larını anlama duygusu (ortak duygu),

alçakgönüllülük, gerçeği yalandan ayırma duygusu..." Çin felsefesine önemli bir sıçrama sağlatan düşünür ise Mo-tsi'dir (öteki adları Me-ti, Mo-tse ya da Mo-di; M.Ö. 381-479 tarihleri arasında yaşa­ mıştır). Özellikle Brecht'i etkileyen bu düşünür, tümüyle Konfiçyus oku­ luna karşı çıkışıyla bilinir. Mo-tsi, öğretisiyle mutlak insan sevgisinin ve toplumlar arasında koşulsuz barışın önderliğini yapmış bir düşünürdür. "Toplumun mutluluğunu sağlamak ve kötülükle savaşmak", Mo-tsi'nin önemle üstünde durduğu görüş açısı­ dır. Yine Mo-tsi'ye göre, her kuram ve uygulamadaki her önlem açısından ölçüt, bunların toplumun gelişmesini engelleyip engellemediğidir. Top­ lumsal gelişmeyi engelleyen en önemli neden ise savaştır; savaş, Motsi'ye göre, bolluğa son verir, ailele­ rin parçalanmasına yol açar ve nüfusu azaltır. Mo-tsi'nin görüşleri bir çok bakımdan materyalist görüşleri içer­ miştir. Çünkü, tümüyle uygulamaya yönelik oluşu nedeniyle, dogmatik ol­ maktan uzaktır. Bu felsefede her şey, doğrudan yaşamdan edinilen deneyi­ me dayanır, sonuçlara varma yönte­ mi, diyalektik yöntemdir ve günlük deneyimlerden yüksek düzeydeki bil­ giye varılması, ancak diyalektiğin aracılığıyla düşünülebilir. Eleştirel bir irdeleme için ise, insanların yaşam­ dan doğrudan edindikleri, başka de­ yişle görme ve duyma aracılığıyla ka­ zandıktan deneyimler, öngörünün te­ meli olmalıdır. Örneğin "kader" diye bir şeyin var olup olmadığını anlamak için, yazgının insanların yaşamların­ daki deneyimleri arasında bulunup bulunmadığına bakmak gerekir. An­ cak, Mo-tsi'nin öğretisinde nesnele­ rin görece yapısından, sürekli değişi­ minden sık sık söz edilir. Brecht'in sağlığında basılmayan, ölümünden sonra bulunan ve bir ara­ ya getirilen Mo-tsi metinleri, önce ya­ zarın O'nun öğretisiyle bir hesaplaş­ mayı içermektedir. Brecht, ahlak an­ layışım da bu düşünürün görüşleri üs­ tünden temellendirmiştir. Özellikle I. ve n. emeryalist paylaşım savaşların­ da da, Brecht'in tutumu mutlak barışı

arayan ve bu mutlak barışında emek­ çi halkların iktidarında görmesiyle bütünleşmiştir. "Duvara tebeşirle yazılan 'Savaş istiyoruz!' En önce vuruldu bunu yazan." Çin'de edebiyatın gelişimi de bu felsefi etkinliklerin ışığında olmuştur. Önceleri Çin Tiyatrosu'nun edebiyat­ tan, yani sözlü anlatıma dayanmayan bir yapıda olduğunu görüyoruz. Eski Yunan tragedyalarından çok daha es­ ki olan Çin dramı, M.Ö. 2000 yıllarına kadar dayanmaktadır. Önceleri sa­ raylarda var olan geleneksel dansçıların ve ezgicilerin hatta palyaçoların, gösteriler sırasında konulu kısa oyun­ lar, oynadıklarım biliyoruz. M.Ö. I ve II. yüzyıllara dayanan bu eğlenceler, kuşkusuz ki dinsel eğlencelerin ardın­ dan gelen bir süreçtir ama, her zaman konu ve yapı olarak halka bağlı kala­ bilmiştir. Çin'de tiyatronun başlangı­ cı sayılan "Vu" dansıdır. Ancak, bu "Vu" dansı, Eski Yunan tapınakların­ da yapılan danslarla farklılıklar göste­ ren bir yol izlemiştir. Çünkü, büyücü­ lerin" ve derebeylik süresince etkili olabilmiş yan büyücü kişiliği taşıyan hekimlerin yaptığı "Vu" danslarından doğmamıştır gerçek "dram"lar Çin'de. Bu noktada ölüler adına yapı­ lan anma törenlerine eğilmek daha doğru olur. "Vu" dansı, sonraları mü­ zik ve ezgi eşliğinde "Yengi Danslan"na dönüşmüş ve bir de buna, "Ba­ le" örneğinde savaş konusunu içeren gösteriler eklenmiştir. Örneğin "Sa­ vaş Hatlarını Yarma" (P'o-çen) adlı bale yapıtının, bugünkü Çin Tiyatro­ su'na etkisi çok büyük olmuştur. Genelde dans ve müziğe dayanan Çin Tiyatrosu'na edebiyatın girişi, çok ilginçtir ki Moğollar döneminde olmuştur. 1211'deki Cengiz Han'ın akınları ve oğlu Kubilay'ın kendini Çin İmparatoru ilan etmesiyle kuru­ lan Yüan Soyyönetimi (1279-1368) esnasında, Çin'de edebiyatın tiyatro­ ya girişini görebiliyoruz. Hatta bu du­ rum, halk arasında başkaldırmalara neden olmuştur. Tarihe mal olan "Kırmızı Türbanlılar", böylesi dire­ nişlerin sonunda genişleyen bir halk 29


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.