1995 34 haziran

Page 7

Biz Hiç Teslim Olmadık ki! Hakan ALAK

U

yanıyor bir Haziran sabahında İstanbul sokakları. Gazi uyanıyor, Nurtepe uyanıyor, 1 Mayıs mahallesi uyanıyor. Taze bir bahar havası var sokaklarda. Ayaklanma havası var, umut var. Uyanıyor İstanbul sokakları gencecik bir kızın silahından çıkan kurşun sesleriyle. Komutan Sibel'in zafer sloganlarıyla uyanıyor Okmeydanı. Bu haykırış, bu slogan, bu ses... tanıyor bu sesi insanlık. Binlerce yıl öncesinden tanıyor. Anadolu köylerinden tanıyor, Baba İshak'tan tanıyor, Sarı Saltık'tan tanıyor. Köroğlu'ndan, Karayılan'dan. Pir Sultan'in sesi bu, yüzyıllar öncesinden bugüne uzanan. Geri çekiliyor vuruşa vuruşa. Gecekondular uzan mış yolu boyunca. Gözler arala mış perdeleri. Bakışlar korkuyu değil, hayranlık dolu bir gülümse meyi anlatıyor. 18 'inde bir genç kız yeni bir sayfa ekliyor yiğitlik manzu me mi ze. Daha 18'inde ömrünün baharında. Ak renk değme miş daha tenine. Ölüm, daha çok uzak yaşına. Umut onunla, sevinç onunla, gelecek onunla. 18'inde daha ömrünün baharındayken, halkının onuru özgürlüğü için silahı elinde. Geri çekiliyor vuruşa vuruşa. Gecekondular sıralanmış yolu boyunca. Çiçekleniyor sokaklar o vuruştukça. Gözler arala mış perdeleri. Sellere e gülümsüyor gözler Sibel'e, dağlarca... "Bu rica değil, emirdir! Gideceksiniz." Bir ana nasıl korursa yavrularını kötülüklerden, bir güvercin nasıl çırpın ma yavruları için, öyle koruyor yoldaşlarını. Daha onsekizinde, gencecik ama bir ana gibi sımsıcak.Sanyor yavrularını, alıyor kanatları altına. Onun mayasında vefa var, özveri var. Onun damarlarında tereddütsüz feda etmek var kendini, yolunu gözleyenlere. O, feda kuşağının evladı, o bir komutan. Attığı her adımda soru mlulu ğu var yoldaşlarına, halkına. Kaç kez geçti de ateş çemberinden, kaç kez sınadı da yüreğini kavgada, öyle aldı bu yükü omuzlar ına. Geri çekiliyor vuruşa vuruşa. Gecekondular sıralanmış yolu boyunca. Gözler aralamış perdeleri, korku yok bakışlarda. Bir perde kapanıyor bir evde. Gözler çekiliyor perdenin arasından. Bir kapıyı açıyor gözler: "Gir içeri" diyor, "Burası sana siper, burası sana vatan." Beyaz bir arabanın ardından çıkıyor, alnının üstünda terler birikmiş, gözleri kısık. Hızla giriyor evden içeri. Odadalar; Ayşenur, İsmail, Lütflye, Yusuf, Hasan ve Rıdvan güç veriyorlar ona, sıvazlıyorlar omzundan. "Sor bunların hesabını" diyorlar. Bir vakit orman kuytuluklarına atılma nın, dipsiz kuyulara salın manın, tecavüzlerin, na mussuzlukların... "Sor bunlann hesabını!" Makinaya kaptırılan kol için sor, üzerine kurşun yağan bedenler için sor, namusuna yellenilen genç kızlarımız için sor. Güç veriyorlar Sibel'e, silahına mer mi, da manna taze kan oluyorlar. Akacaklannı bile bile... "Siz çıkın" diyor evin sahiplerine. "Bir zarar gelsin isteme m size. Biz kalacağız. Yoldaşlarım ve ben çatışacağız son mer mi mi ze dek". Dışarıda 'Tesli m ol!' diye böğürüyordu sürüngenler, 'Teslim oll' Nasıl teslim olurdu? teslimiyet ihanetti, ölümdü teslimiyet. Panzerin üstünde ölüme meydan okuyan, barikat olan, destan olan Gazi'ye ihanet. Alıp Gazi'nin selamın ı sokaklarına taşıyan Elbistan'a ihanet. Dicle'sinden kan akan Kürt halkına, göçük altından "Hesabımı sorun!" diye haykıran madenciye, inancı gaspedilmiş, özgürlüğünü gözleyen Alevi'ye, Sünni'ye ihanetti. Nasıl teslim olurdu? Bir daha nasıl bakardı, gülen gözlerinin içine Ayşenur'un. Bir daha nasıl "Merhaba" der di, Yenibosna'da onu sevenlere, dostlara. Bir buket çiçeği nasıl bırakırdı anacığ ının me zarına. O ana ki "Na muslu ol, onurlu yaşa" diye büyütme miş miydi onu, gecesini gündüzüne katarak yıllar boyu. Nasıl teslim olur du, nasıl ihanet ederdi yolunu gözleyenlere. "Tesli m ol!" diye bağır ıyordu sürüngenler, "Tesli m ol!" Bi z hiç teslim ol mad ıkki. Pir Sultan teslim ol madıki Hızır Paşa'ya, Mahir teslim ol mad ıki. Bedrettin bir kez bile el pençe divan durmad ı ö mrü boyunca. Seyit Rıza kendi çekti ya ipini "Yaşasın bağımsız Kürdistan" diye diye. Dar etmedi mi İbrahi m Diyarbakır zindanlarını zebanilere. Yazma z tarih kitapları başeğdiğimizi zul mün önünde. Ölü me, yarine hasret bir sevdalı gibi sarılıp, öylece ölürüz de, boyun eğmeyiz yine de zulmün önünde. "Tesli m ol!" diye bağırıyor sürüngenler. "Teslim ol!" Billur gibi bir ses yanıtlıyor onları, pürüzsüz bir haykırış: "Ancak cesetlerimizi teslim alırsınız!" Bir gün sonra ga zetelerdesin. Resmin var ön sayfada. Huzurlusun. Sözü mü yerine gelirdi m dercesine. Kavgadaki adına bakıyoru m da yüreği mde bir kasırga kopup geçiyor, 'Özlem'. Ne kadar da yakışıyor sana. Bağcılardaki zılgıtı taşıyorsun bugünlere. Özlem gibi direngen, Özlem gibi sevdalı, Özle m gibi onsekizinde. Şimdi çocuklar senin adınla doğacak. Senin adınla gülecek o çocuklar özgür vatan topraklarında. Bugünümüzü, yarınımızı yaratan tüm şehitleri miz gibi sen de olacaksın yanımızda zafer gününde. O sabah bir ateş düştü canımıza. Ne etsek, nere gitsek çare yok. İlle içeceğiz 'abı hayat'tan, ille murat alacağız hasretten. Çünkü sen saldın bu sevdayı yüreğimize Delal. Artık can çıkar, sevdan çıkmaz bedeni mi zden. Korku düşmüş yüreğine sürüngen basının. Öfkeyle, korkuyla saldınyor etrafına. "Yetti" diyor, tehditler savuruyor. Sıktığın her kurşunda sonunu görüyor, sıktığın her kurşun ölümüdür çünkü. Bir kurşun da namussuza, ırz düş manına a man ver meyen Elbistan halkı için sık Delal. Bir kurşun da 'kanım yerde kalmasın' diyen Ayşenur için, Hasan için, Rıdvan, İsmail için sık. Bir kurşun da yollarda ölen Berivanlarımız, Rojdalarımız için sık Delal. Bir kurşun da, bir kurşun da, bir kurşun da...

T A V I R

5


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.