ta indiler. Umudum, sevgim, y üreğim kasabanın ölgün ışıklarında kay boldular. Herkes uyudu. Uyku tutmadı gözümü. Kendi kendime düşünmeye başladım. Usuma, Fontamara'lı Berardo Viola geldi: Fontamara, hiç bir coğrafya haritasında bulunmay an Güney İtalya'da bir köy . Bu köyde insanlar oturur, uyur; erkekler üretir, kadınlar çocuk duğurur. Fontamara köyünde bir takım acay ip şey ler geçmesey di, bu köy den kimsenin haberi olmayacaktı. Öyle olaylar oldu ki köy İtalya'nın ve düny anın sembolü oluverdi. Birgün köye hükümetin temsilcisi bir adam geldi. Adamın ipesapa gelmez laf larıy la köy lüler alay ettiler. Bu duruma krzan "Kara Gömlekli": "Yakında beni m ki m olduğu mu öğrenirsiniz...bunu bilmiş olsun!" diy e bağırdı. Varıp, günün hükümetine şikay et etti. O günden sonra, Fontamaralılar'ın başı dertten kurtulmadı. Köyün elektrikleri kesildi. Topraklarını suladıkları Fucino Gölü'nün sularını, ağaların topraklarına akıttılar. Şüpheli köylü ölümleri başladı. İşkenceler, tutuklamalar köy lüleri birlik olmaya zorladı. Fontamara'da geçen olay ları İtaly an kamuoyuna iletmek için, köylüler, "Gizli Basılmış Gazete" çıkardılar. Hükümet gazetenin y erini saptay amadı. Bu sırada, Fontamaralı Militan Berardo Viola işkencede öldü. Hapisanedeki köylüler, gazetenin adını, "Ne Y apalım" koydular. Bir de şöyle makale yay ınladılar: "Berardo Viola'yı öldürdüler, ne yapalım? Suyu mu zu eli mizde n aldılar, ne yapalım? Papa z ölülerimi zi kaldır mak istemiyor, ne yapalım? Kanun na mına karılarımızın ırzına geçiyorlar, ne yapalım ?.." Bir gece, Fontamara köyünden silah sesleri işitilmey e başladı. Hükümet, köye harp açtı. Evler yıkıldı... insanlar kurşuna dizildi... kurtulanlar dağlara kaçtılar... Fontamara köy ü y andı, dağıldı... "Bu kadar kinden, bu kadar ümitsizlikten sonra; "ne yapalım" diy ordu köy lüler. "Lan mektepli, sen daha uyumadın mı?' "Uyku tutmadı, abi." "Sen uyumana bak oğlum, birkaç gün sonra eline geçmez."
Ne demek istiy ordu bu baykuş suratlı? Birkaç gün sonra uyku elime geçmezmiş... Fontamaralı Berardo Viola, Praglı Julius Fuçik libas döşeklerde, atlas y organlarda mı yattılar?... Faşizmin hücrelerinde, gestaponun tabutluklarında yattılar ve de öldüler. Ulusunun mutluluğu adına. Şair Arif in uyku eline geçmese de olur...
Env er Gökçeler, Ahmed Arif ler v e daha nice şair ve y azarlar y aşamlarının uzunca bir bölümünü hapishane hücrelerinde geçirdiler. Mektepli Şair Arif bunlardan biri olamaz mı? Merkezde işkence görebilirim...Ölüp Viola'nın, Fucik'in, Alleg'in yanına gidebilirim. Korkmamalıy ım bunlardan. Usumdan geçirdiğim düşsel dostlarım yüreklendirmişti beni.
Julius Fuçik'i usumdan geçirmey e başladım: Fuçik, Nazi işgaline karşı direnen Çekoslav aky a'lı direnişçilerden. Gestaponun Prag Hapishanesinde yatarken, başından geçenleri not tutmuş. Tüm işkencelere rağmen dostlarını ele v ermey en yiğit Çekoslov ak aydını. "Gerçek yasamda seyirci yoktur" diyen Fuçik, 8 Ey lül 1 9 4 3 y ılında Berlin'de idam edildi. Kompartımanın ortasında ay ağa kalktım. Hazırol durumunda, başkalarının mutluluğu adına işkencede ölen ilk köy lü Fontamaralı Viola'y ı; Gestapo taraf ından idam edilen ulusal direnişçi Praglı Fuçik'i, başımı öne eğerek, say gıyla selamladım.
Uy umuşum. "Kalk, iniyoruz!" dediler. Sonbahar rüzgarların ın estiği bozkırın ortasına indik. Garip kalmış istasyon binası ile kırmızı şapkalı frencilerden başka kimse görünmüyor burada. İri gövdeli, kocaman dallı "Cuhmuriy et Okaliptüsü'nün arkasından biri göründü. Bizi çağır ıy ordu. Oraya doğru yürüdük. Döşünde, "Resmi Hizmete Mahsustur" y azılı arabay a binip, bilinmey en bir y öne doğru hareket ettik. Sessizlik tümümüze bulaşmış, 'tıs' çıkmıy ordu kimseden.
Polis amca gözlerini açtı: "Pencereden kime işaret veriyorsun, öyle?" "Boynum tutuldu abi, eksersiz yapıyorum" "Neyse, otur yerine de çok derine dalma... sonra kafayı üşütürsün". Gözlerini kapadı... Horlamay a başladı. Aklıma, "Sorgu'da ölen, Henri Alleg'in çektikleri geldi. Alleg, yurtsever Cezay ir halkının y anında yeralan, bir Fransız ay dını. 1943 Fransız işgalinde, Alman gestaposu taraf ından işkence gören Fransızlar, y üselen acı çığlıklarını çabuk unuttular ki... 1958'de işgal ettikleri Cezayir halkına aynı işkencey i uy guladılar. Bu haksızlığa, bu insanlık suçuna, tüm Fransız halkı adına işlenen cinayetlere Alleg katılmadı. Emperyalist Fransa'ya karşı, Bağımsız Cezayir'i savunan Fransız ay dını Alleg, düny a uluslarının bağımsızlığ ı adına işkence gördü v e öldürüldü. Fantomara'lı Viola, Praglı Fuçik, Fransız Alleg insanlık adına işkence görüp öldüler. Nazım Hikmetler, Pablo Nerudalar, Pötöf iler, Lorcalar,
Uzay ıp giden tren y ollarının kenarına y apılmış istasy on binaları, hep birbirine benzer. Kesme taştan y apılmış bu binaların çev resi dev göv deli Okaliptüslerle (sıtma ağaçlarıy la) çevrilidir. Hepsinin ön cephesinde çeşmesi vardır. Anadolu yalnızlığındaki istasyon binaları ve okaliptüsler, Anadolu halkına, Atatürk'ün teberiğidir. Bunlar, "Cumhuriy et istasy onlaradır. Arabamız, acı bir frenle, bey az badanalı uzunca binanın önünde durdu. Anlatacaklarımın bundan sonrası insanlık suçudur. Y ıllarca, çektiklerimi kimseye anlatmadım ki... dinley enlerin gözlerinin kirişi kırılmasın... yüreklerinde korku yumağı oluşmasın, diy e... "Konuş! Konuş!... Bu şiirinle ne demek istediğini anlat!" diy e, bağırıy orlardı. Anlattıklarıma inanmadılar. "Bilirkişi Raporu"ndan okumaya başladılar: "...klorofil, bitkilere yeşil rengini veren maddedir. Güneş ışınlarının etkisiyle klorofil taneleri bitkiyi yeşile dönüştürür. Şairin şiirinde ki "AntiKlorofil" sözcüğü, toplumu yeşilden kızıla dönüştürme i mgesidir. Sonuç: Şair bu şiiriyle kızıl komüni zm propagandası yapmıştır". Hoşçakalın dostlarım! Tümünüze kelepçeli selamlar...
T AV IR
41