1995 34 haziran

Page 25

MUHBİR Zeki OĞUZ

O

kara Reno'nun y anı başından son hızla geçip gidişini düşünüyordu hala. Arka koltukta iki iğrenç sırıtış gözlerinin önündeydi. O anki öfkeyle doluy du içi. Motorun gürültüsü ve o gülüşler. "Hep tependeyiz, bizden kaçmak mü mkün değil" der gibi bakan çirkin iki çif t göz. "Çayını içsene" diye bardağı önüne doğru sürdü arkadaşlarından biri. "Neyin var?" der gibi gözlerinin içine bakıy ordu. Ah, ona nelerin olup bittiğini bir anlatabilseydi. Başka zamanlar o pek sevdiği çay ın ikinci bardağı bitmiş olurdu. "Canım istemiyor" dedi keyifsizce. "Elbette istemez" dedi kızlardan biri, y anağından makas alarak.. Anlamlı anlamlı gülüyordu. "Bizimki aşık bu günlerde. Aşık olan biri de yemeden içmeden kesilirmiş. Babaannem anlatırdı çok zaman. Aşıklara sevdikleri kız rüyada görünür, yaşlı bir pir de onlara dolu sunarmış. Kavuşacakları güne değin sararıp solarmış garipler. Kime sevdalandığını bir bilsek, sevgili arkadaşımız eli mi zden uçup gitmeden bir çaresini bulurduk ya". "Haydi söyle bu şanslı kız kimmiş?" diy e sordu bir başkası omuzuna vurarak. Onların bu şakalarına karşılık v erecek gücü bulamıy ordu kendinde. "Keşke aşık olsaydım" diy ordu içinden. "Gider söylerdim açıkça. Sevdiği mi, onunla ol mak istediğimi. Bundan doğal ne olabilir ki". Çirkin bir anın görüntüsü v ardı kafasında. Gerektiği gib i dav ranamadığı, birilerinin y üzüne tüküremediği uğursuz bir günün. Y urdun herhangi bir yerinde edebiy at öğretmeni olacağı düşleri kurarak yürüdüğü bir gün tebelleş olmuşlardı başına. Bin y ıllık dost gibi koluna girip çay içmey e çağırmışlardı. Çağırmak değil resmen yakapaça götürülmüştü. Daha çay bahçesine girer-

ken çaylar söylenmiş biri sigara uzatırken, diğeri çakmağa davranmıştı. İlk dumanı çekerken sigara içmediği, kokusundan bile nefret ettiği gelmişti aklına. Sigaray ı ay ağının altında ezerken "Kimsiniz, ne istiyorsunuz benden?" demeyi akıl edebilmişti. "Acele etme, birazdan öğrenirsin" demişti iriyarı olanı. Kocamış çoban köpeklerininki gibi bir suratı v ardı. "Gülmek bu surata hiç yakışmaz" di ye geçirmişti içinden o an. Öteki kibar v e güleçti. Konuşmay ı sevmiy ordu herhalde hiç söze karışmıy ordu. Çaylar gelince ilk konuşan o oldu. "Erdal bey, biz polisiz. Hakkında herşeyi biliyoruz. Dürüst, namuslu, yurtsever bir gençsin ama her nasılsa bölücülerin arasına düşmüşsün. Zaten onların öyle çok taktikleri var ki kim olsa yanlarına çekebilirler. Biz onların seni daha çok kandırmalarına, kullanmalarına izin veremeyiz". Bakakalmıştı adama. Ne demek istediğini çıkarmaya çalışıy ordu. Daha çok düşünmesine izin vermemek içinmiş gibi öteki konuşmaya başladı. Bir etiyle kolunu bastırmıştı sıkı sıkı. Kaçmasından korktuğu bir suçlu gibi. "Bizi m için çalış manı istiyoruz. Çok bir şey de istemiyoruz senden. Sadece ufak tefek haberler getireceksin. Bunun karşılığında bi z seni koruyacağız. Harçlığın eksik olmayacak cebinde. Haydi öyle bel bel bakıp durma yüzü me. Ailenin ne kadar muhtaç durumda olduğunu biliyoruz. Sen de buralarda kim bir bardak çay ısmarlayacak diye başkalarına yamanıp duruyorsun". Şaşkın bakışları arasında hızla kalkıp kaldırıma yanaşan o kara Repoy a binip gitmişlerdi. Sonra y eniden bulmuşlardı onu. Biri kabalığı gittikçe artırarak öteki kibarlığından birşey yitirmeden ay nı şeyleri yineleyip gidiyorlardı. Utançla bakıyordu arkadaşlarının yüzüne. Sanki onlara ihanet etmiş gibi hissediy ordu kendini. Bir kaç kere açıklamayı düşünmüş ama yanlış anlayacaklarından korkarak vazgeçmişti. Nasıl bir tutum alacaklarını bilse, belki daha kolaylaşacaktı açıklaması ama bilemiyordu işte. Uykularında bile o iki adamı görüyordu. O kara arabalarının içinde gülerek geçip gidiyorlardı yanından. Ar-

kadaşlarının sitemli yüzleri belirip yitiyordu. Oturmak için masalarına yöneldiği insanlar hemen masay ı boşaltıy orlardı. Arkadaşları ile buluşmak üzere çarşıya indiğinde bir köşe başında yine kesmişlerdi y olunu. Kibar tav ırlı olanı arabadan hiç inmemişti. Öteki mahalle kabaday ısı gibi önüne dikilmişti. Yakasınıçekiştiriyordu öfkeyle: "Kendini bir bok san ma oğlu m. İki saat sonra olumlu cevabını bekliyoruz. Değilse ötekiler gibi senin de ananı belleriz. Sadece iki saat anladın mı?" "Bir sigara yakabilir miyim?" diy erek ortada duran paketlerden birine uzanırken, ötekilerin şaşkın bakışları arasında sigarasını yakmıştı bile. "Hayrola Erdal" dedi kızlardan biri. "Sen sigara içmezdin. Kokusundan bile nefret ettiğini söylerdin. Gerçekten aşık mısın yoksa T "Ne yani, olama z mıyım?" dedi kızın saçlarını okşayarak. Sonra dudaklarını ısırarak başını öne eğdi. Şu güzel insanları ne kadar sev diğini düşündü. Birileri yolunu kesip onlara ihanet etmesini bekliy orlardı. "Hoşçakalın" diy erek masadan kalktı. Kitaplarının masada kaldığından bile habersizdi. Acemi bir tiryaki gibi sigaray ı çekiştirip duruy ordu yürürken. Kalabalığın f arkında bile değildi. Akşamın telaşlı kalabalığı bastırmıştı caddeleri. Her zaman kitap aldığı dükkanın vitrininin önü seyircilerle doluydu. Gençler sinema afişlerinin önünde birikmişlerdi. Sinema binasının yanına kitap sergisi açan çocuk yine kitaplarının başınday dı. Bir kitabı bitirmey e çalışıy ordu. Başına dert olan o iki adamın yaşamlarında kaç kitap okuduklarını düşündü. Kibar olanı belki okumuş olabilirdi ama karşısına her çıkışlarında o sinsi bakışları yakaladığını düşündü. İki saat çoktan geçmişti. "Belki artık bir daha rahatsız etmezler"diy e düşündüğü sırada o kara araba tam yanıbaşında durdu. Kibar olanı kapıy ı açmış ona bakıyordu. "Tamam, sizinleyim" demesini bekliy or gibiy di bakışları. "Cehennem olun!" diyerek kapıyı sertçe tekmeledi, yürüdü...

TAVIR

23


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.