sikb 09-34

Page 16

16 H Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/34 H 4 Eylül 2009

Kürt ulusal sorunu üzerine değ

Kürt ulusal sorunu üzerine değerlendirmelerden seçmeler...

Devletin deveku boşa çıkan İm Türk burjuvazisinin tarihi Kürt politikası iflas edeli yıllar oldu. İnkâra, imhaya ve asimilasyona dayalı bu politikayla, Kürt ulusal kimliğinin egemen Türk kimliği içinde eritilip zamanla sorun olmaktan çıkartılması hedefleniyordu. Olmayacak duaya amin demek anlamına gelen bu gerici-inkarcı politikanın tutmayacağı daha ‘60’lı yılların sonunda açığa çıktı ve ’90’lı yılların başında ise tümden iflası kesinleşti. Onyıllar boyunca bastırılmış olan Kürt sorunu bütün ağırlığıyla Türkiye’nin gündemine yeniden oturdu ve inkarcı burjuva sınıf düzenine çözümünü dayattı. Fakat tarihi önemdeki bu aynı gelişme Kürt sorununun Türkiye’nin kurulu burjuva düzeni sınırları içinde olanaklı bir çözümünün bulunmadığını da ortaya çıkardı. İmralı ile birlikte gündeme gelen ve o güne kadar hayal bile edilemeyen kolaylık ve kapsamdaki teslimiyete rağmen, aradan geçen altı yılda sorunun çözümü doğrultusunda herhangi bir ilerleme sağlanamamış olması, bu gerçeğin yeni bir kanıtlanması oldu ve düzenin Kürt sorunundaki çözümsüzlüğü konusunda ortada herhangi bir kuşku bırakmadı. İmralı teslimiyetiyle birlikte oluşan muazzam uygunluktaki politik ve moral koşullarda bile reform yapamayan bir düzen, gerilimin kontrolsüzce tırmandığı ve iki halkın kardeşçe ilişkilerini tehdit eder hale geldiği bugünkü çatışmalı ortamda doğaldır ki bunu hiç yapamaz. Bugün bu ülkede bir “Kürt sorunu” olup olmadığı bile düzen cephesi içinde hala büyük tartışmalara, gerginliklere ve iç dalaşmalara konu olabilmektedir. Burjuva sınıf düzeninin varlığını kabul etmekte bile bu denli zorlanabildiği bir soruna yönelik olarak herhangi bir çözüm gücü ve yeteneği de yoktur, olamaz da. Olmadığını ve olamayacağını son dönemin tüm gelişmeleri ve tartışmaları ayrıca doğrulamaktadır.

Devlet cephesinde güncel durum: Devekuşu politikasına devam! Hükümetin başbakan üzerinden Kürt sorununu kabul etmekle yaptığı çıkışın hemen sonrasında toplanan MGK’dan bir kez daha devekuşu politikasına aynen devam kararı çıktı (ki kimse farklı bir şey çıkmasını zaten beklemiyordu). MGK bildirisinde “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesindeki temel düşünceye” ve bu düşünceye uygun olarak Cumhuriyet’in Anayasa’da belirtilmiş bulunan niteliklerine yapılan atıf, iflası çoktan kesinleşmiş bu umutsuz politikada ısrar anlamına gelmektedir. “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesindeki temel düşünce” ve burjuva cumhuriyetinin her yeni anayasada buna göre tanımlanan temel nitelikleri, öteki şeyler yanında, Kürt ulusal varlığının ve Kürtlerin bundan kaynaklanan tüm meşru demokratik haklarının inkarı anlamına gelmektedir. Kürt sorununun bölge düzeyinde ve Türkiye’de kazandığı muazzam boyutlara rağmen, MGK üzerinden burjuva

sınıf devleti bugün bu politikanın aynen sürdürülmesini isteyebilmektedir. “Kürt sorunu yok terör sorunu var” olarak özetlenebilecek bu devekuşu politikası, daha önce de vurguladığımız gibi, gerçekte bir politikasızlık durumudur ve düzenin Kürt sorununda İmralı teslimiyeti ile birlikte kazandığı politik inisiyatifi bir kez daha tümden yitirdiğini göstermekdir. “Kürt sorunu yok terör sorunu var” diyenler, böylece sorunun çözümü için yapabilecekleri hiçbir şeyleri olmadığını da itiraf etmiş oluyorlar. Bu, devlet payına ‘90’lı yıllardaki politikadan çok daha geri bir konuma düşmeyi ifade etmektedir. Zira o zamanlar hiç değilse kabul etmiş göründükleri “Kürt realitesi” için elbette yapabilecekleri bir şeyleri olduğunu, ama silahlı direnişin bunu engellediğini, “terör” olarak nitelenen bu direniş bastırılmadan bir şey yapılamayacağını söyleyebiliyorlardı. Buna göre silahlı direniş, Kürt sorununda çözümün değilse bile bu doğrultuda bazı adımları atmanın asıl engeli idi. Bugün artık bunu bile söyleyebilecek durumda değiller. Geride kalan altı yılın bilançosu böyle bir söylemin ikiyüzlülüğe dayalı aldatıcılığını ortaya koymuş, dolayısıyla tüm inandırıcılığını yıkmış bulunmaktadır. Bir türlü cepheden bastırılamayan silahlı direniş, sonunda İmralı teslimiyeti ile birlikte kendiliğinden ve tam beş yıl boyunca gündemden çıktı. Ama bu aynı beş yıl burjuva sınıf düzeninin Kürt sorununda yapabileceği hiçbir şey olmadığını da tüm açıklığı ile gözler önüne serdi. Abdullah Öcalan’ın İmralı’da geliştirdiği yeni ideolojik-politik çizgi ile Kürt hareketinin istemleri sınırlı kültürel haklar düzeyine indirgendiği ve Kürt hareketi de büyük ölçüde bu yeni çizgiye kazanıldığı halde, devlet buna hiçbir karşılık vermedi, Kürt sorununu bir ölçüde ve bir süreliğine olsun yatıştıracak hiçbir adım atmadı. Bu durumda bugün “Kürt sorunu yok terör sorunu var” diyenlerin, artık terörü bitireceğiz ve böylece olmayan sorunun üstesinden de gelmiş olacağız demek dışında söyleyebilecekleri bir şey yok. Bu ise devlet ve düzenin kendini bir kez daha boylu boyunca inkarcılık çıkmazına saplaması anlamına gelmektir. Özetle devlet, son MGK bildirisi üzerinden, gerici burjuva düzeninin Kürt sorununda sınırlı reformlar kapsamında bile herhangi bir esneme niyeti ve olanağı bulunmadığını bir kez daha ilan etmiştir. Esnemeyen kırılır, bu kesin; tüm sorun, bunun nasıl ve ne yönde olacağıdır. Burada temelde iki olanaklı yol var. Ya özgürlük, eşitlik ve bunların sağlayacağı tarihsel olanaklarla gönüllü birlik temelinde, halkların daha ileri düzeyde bir devrimci birliği ve kaynaşması; ya da sonunda taraflar açısından kaçınılmaz olarak emperyalist stratejilere dolgu malzemesi olmayla da sonuçlanacak halklar arası gerici boğazlaşmalar ve böylece, tarihsel olarak birlikte ve içiçe yaşamış iki kardeş halkın devrimci gelişmeler onları yeniden birleştirene kadar

CMYK

birbirinden en yıkıcı biçimde kopması. İlki devrimci sınıf mücadelesi, bu mücadele içinde daha da yakınlaşacak ve kaynaşacak olan halkların işçi sınıfı önderliğinde devrime yönelmesi anlamına gelmektedir. İkincisi gerici boğazlaşmalar içinde iki halkın birbirini tüketmesi, yani manevi, kültürel ve maddi yıkım demektir. İlki Türkiye’deki Kürt sorununun ancak devrimle olanaklı olabilecek biricik gerçek çözümünü, ikincisi ise düzenin tarihsel temellere sahip bugünkü çözümsüzlüğünü ve bunun halkların yaşamı ve ilişkileri bakımından yolaçabileceği yıkıcı sonuçları anlatmaktadır. Bu ikisi arasında muhtemel bir ara çözüm, İmralı’da Abdullah Öcalan tarafından geliştirilen çizgi olabilirdi. Kürt sorununda sınırlı anayasal reform anlamına gelen bu çözüm yolu, farklı bir çerçevede aynı zamanda emperyalist odakların bir NATO ülkesi olan Türkiye’deki Kürt sorunu konusunda düşünebildiği çözümle de kesişmektedir. Abdullah Öcalan yeni çizgisini bir yandan AB projesi, öte yandan ABD’nin Ortadoğu’ya emperyalist müdahale çerçevesinde gündeme getirdiği BOP ile bağdaştırmaya çalışırken, işin aslında tümüyle bu aynı gerçeğin bilinciyle hareket etmektedir. Fakat bu türden bir ara çözümün olanaklı olmadığını ve olamayacağını olaylar giderek daha belirgin biçimde göstermektedir. Kürt hareketinin yılları bulan teslimiyet politikası devleti buna yöneltemedi, şimdi yeniden gündeme getirilen silahlı eylemler hiç yöneltmez. Kaldı ki böyle bir çözüm arayışı ile onu gerçekleştirmenin aracı olarak bugün yeniden tutulan silahlı mücadele yolu arasında mantıksal bir bağdaşmazlık da var. Ya izlenen politika yanlıştır, ya da onu gerçekleştirmek üzere bugün tutulan yol. Bu, Kürt hareketinin bugünkü büyük çelişkisi ve anlaşılması güç tutarsızlığıdır. Bunu burada şimdilik sadece ifade etmekle yetinerek yeniden devlet ve düzen cephesindeki son gelişmelere dönmek istiyoruz.

Hükümet manevrasına karşı meşruiyet tehdidi Sözde AB demokrasisi kapsamında yapılan düzenlemelerden beri çoğunluğunu artık hükümet mensuplarının oluşturduğu MGK’nın aynı bildirisi, hükümete anayasanın çizmiş olduğu sınırların hiçbir biçimde aşılamayacağını hatırlatmayı da ihmal etmemektedir. Basındaki emekli generaller bunun “devletten hükümete” yöneltilmiş açık bir “ikaz” olduğunu, buna aykırı her adım ya da girişimin anayasa suçu oluşturacağını (dolayısıyla hükümetin meşruiyetini ortadan kaldıracağını ve ona karşı her türlü girişimi meşru hale getireceğini!) önemle vurgulayarak, verilen mesaja kamuoyu önünde ayrıca tercüman oldular. Bu uyarı, emekli generaller ona ayrıca tercüman olmasalar bile, Kürt sorununa çözüm


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.