s51

Page 1



Merhaba Genç Yoldaþlar; Yeni bir sayımızda, yeni bir kavga yılında yeniden merhaba. Çok yoğun bir yılı geride bıraktık. Kavga dolu bir yıl oldu. İşçi ve emekçilerin eylemlerinden tutunda, Kürt halkının serhıldanlarının yaşandığı bir yıl oldu. İşçi sınıfının bilinç sıçramasını yaşanan eylemliklerde görmemek elde değil. Şimdilerde halen mücadeleye devam eden Tekel işçileri, kararlı bir mücadele ile yeni yıla girdiler, Çav Bella marşını okuyarak. 2010'un şimdiden nasıl geçeceği belli. Ciddi kavgaların yaşanacağı bir yıl olacak ve toplumun hemen her kesimi bu mücadelenin bir şekilde, bir yerlerinde bulunuyor. Toplumda eylem halinde olmayan kesim yok gibi. Bunun yanı sıra faşist devlet, gelişen devrim mücadelesinin önüne geçmek için, sivil faşist hareketi örgütlüyor. Üniversitelerde faşist saldırılar arttı, Kürt halkına karşı faşistler silahlandırılıp saldırtıldı. DÖB'lü bir öğrenci Cevizlibağ'da faşistler tarafından saldırıya uğradı. Ayrıca grev ve direnişte olan işçilere, emekçilere şovenizmi aşılamaya çalışarak bilinçleri bulandırılmaya çalışıyor. Bu dönemde faşizme, şovenizme karşı yoğun bir aydınlanma faaliyeti gerekli. İşçi ve emekçiler arasında, gençlik arasında bu çalışmaları örgütlemek gerekli. Bu ertelenemez bir görevdir. Ama sadece bununla yetinilmemeli, tüm bu çalışmalar yapılırken, bir taraftan da faşist saldırılara karşı kitlesel devrimci şiddet eylemleri örgütlenmeli ve bu yayılmalıdır. Faşizmin anladığı tek dil budur. Kitlelerin bilinçlerinin aydınlatılması ve kitlesel devrimci şiddet eylemleri birlikte ele alınmalıdır. Bunun yanı sıra Devrimci Öğrenci Birliğinin Aralık ayında başlattığı “devrimci tutsakların sesi soluğu olmaya” yönelik kampanya sonuçlandı ve yapılan çalışmalar dergimiz sayfalarında da yer aldı. Bu çalışmalar bir çok yerde olumlu sonuçlar doğurdu ama bunlar yeterli değil. Daha fazla şey yapmak gerek. Bu yönde çalışmalara hız vermeli tüm genç yoldaşlar. Sosyalist Küba 51.Yılında... Hala dünyadaki devrimcilere, komünistlere ilham vermeye, moral vermeye devam ediyor. Bir sonraki sayımızda yeniden görüşmek dileği ile. 2010'u kavganın daha da yükseldiği bir yıl yapmak için ileri!


GENEL GREV ÜZERÝNE Başyazı Bugün en önemli ve öncelikli görevimiz, genel silahlý halk ayaklanmasýný örgütlemektir. Bundan dolayýdýr ki biz genel grevi bu büyük eylemin bir parçasý olarak ele alabiliriz. “Genel Grev Genel Direniþ” sloganý atanlar, eðer silahlý ayaklanmaya deðinmiyor, onun örgütlenmesi ile ilgilenmiyor ve bugün bu konuyu pratik olarak ele almýyorsa, aslýnda o hiçbir þey söylemiyor demektir.

2

Bir önceki sayýmýzda “Devrimin pratik Örgütlenmesi” sorununu ele almýþtýk. Bu sayýmýzda ise yanlýþ kavranýldýðýnda, geliþen iþçi-emekçi hareketini ekonomizm bataklýðýna sürükleyebilecek bir konuyu ele alacaðýz. Ýþçi sýnýfýnýn mücadele biçimlerinden biri olan genel grev sorununa deðineceðiz. Çünkü sistemin yaþadýðý kriz derinleþtikçe, mücadele de derinleþiyor, yayýlýyor. Yaþam koþullarý giderek daha fazla emekçiyi, en basit haklarý için dahi olsa sokaða dökmeye yetiyor. Ýþte tam da burada ortalama sol harekette yaygýn bir þekilde bir slogan öne çýkýyor: “Genel Grev Genel Direniþ”. Bu sloganla iþçi sýnýfýna bilinç götürdüklerini ve nihayetinde öne sürdükleri bu yöntemle emekçilerin sorunlarýný çözebilecek bir eylem tarzý önerdiklerini düþünüyorlar. Sýnýflar savaþýmýnda yer alan her mücadele araç ve yöntemine tarihsel açýdan bakýlmalýdýr. Bu yitirilirse zamaný geçmiþ bir mücadele aracýný ya da yöntemini öne sürdüðümüzü fark edemeyiz. Genel greve dair bakýþýmýz da tarihsel olmalýdýr. Genel grev iþçi sýnýfýnýn mücadelesinde uygulanan bir biçimdir ve genel greve dair ilkyazýlar, 1873 yazýnda, Ýspanya’daki ayaklanmada iþçilerin aldýklarý tutuma iliþkin yazýlmýþtýr. Bu biçim ilkin Bakuninci hareket tarafýndan ortaya atýldý. Onlar genel grevi büyük tarihsel olaylarýn bir aracý olarak görüyorlardý. Ama nasýl? Salt þalterlerin indirilmesi ve emekçilerin üretimden gelen güçlerini kullanmasý ile. Kendi politik duruþlarýna uygun olarak, siyasal olan bütün sorunlarý bir kenara býrakýp, hatta emekçilerin sorunlarýný köklü olarak çözecek olanýnda da ekonomik temelli hareketler, örgütlenmeler ve eylem biçimleri olduðunu iddia eden ve esas olarak iþçilerin siyasal bir parti içinde örgütlenip mücadele etmesini istemeyen

anorko-sendikalistler tarafýndan savunuluyor. Burada ekonomik örgütler en baþa konup, iþçi sýnýfýnýn kendiliðinden bilinci kutsanmýþtýr ve devrim onun belki de en büyük eylemi olan genel grev yolu ile gelecektir. Aslýnda bu eylem biçimi ile, iþçi ve emekçiler yalnýzca bir ya da birkaç kapitaliste zarar vermiþ olurlar. Bu eylem (salt þalterlerin indirilmesi ve üretimden gelen gücün kullanýlmasý ile) mevcut burjuva iktidarý sarsmaz ve onun iktidarýna yönelmez. Özellikle burjuvazi egemenliðini siyasal zor araçlarý üzerine oturtmuþ ise, genel grev siyasal bir nitelik taþýsa dahi, mevcut iktidarý yýkmak için yeterli deðildir. Çünkü o hiçbir zaman iktidarý almanýn bir aracý olarak gündeme gelmemiþtir. Ýkinci bir nokta ise þu; bu mücadele biçimi ile iþçi ve emekçilerde siyasal bir bilinç, devrim ve sosyalizm bilinci uyandýrýlamaz. Emekçilerde devrim ve sosyalizm bilinci ancak siyasal bilincin geliþmesi ile mümkün olabilir. Peki siyasal bilinç nasýl geliþir ya da geliþtirilebilir? Lenin göre siyasal bilinç, iþçi sýnýfýna dýþarýdan verilecektir. Bu sýnýfýn öncü komünist partisi tarafýndan, onun politik ajitasyon-propaganda ve örgütlenme çalýþmasý ile olacaktýr. Elbette emekçiler, kendi ekonomik çýkarlarý ve çalýþma koþullarý için verdikleri mücadelede de bir siyasal bilinç elde ederler. Ama bu henüz tohum halindedir ve geliþtirilmesi görevi öncü sýnýf partisinindir. Ve politik iktidar hedefinin iþçi sýnýfýnýn önüne koyulmasýyla, bunun gerekliliði ve zorunluluðu anlatýlarak, onlarýn çýkarýna olan þeyin kapitalist sistemi yýkmak olduðunu anlatmak ve bunun da politik iktidarýn alýnmasýyla mümkün olabileceðini anlatmak gerekiyor. Yoksa o, kendi baþýna bu tohum halinde olan siyasal bilincin ötesine geçemez. Dar ekonomik çýkarlar doðrultusunda mücadeleye devam eder ama bir


süre sonra, nedenini anlayamadýðý yenilgiler ve tekrar tekrar yaþanan sorunlar onu bezdirir. Ama yaþam mücadele et diyor. Mücadele edildikçe iþçi sýnýfýnýn kendi deneyimleri artacak, süreç içerisinde bilinç sýçramasý yaþayacak ve öncü komünist partisi ile buluþtuðunda yeni bir dünyanýn temellerini atacaktýr. SORUNUN ÖNEMÝ NEREDEN GELÝYOR Bu konuyu ele almamýzýn nedeni, kapitalist dünyanýn gün geçtikçe emekçilerin elinde avucunda ne varsa saldýrýp almasý ve emekçilerin en küçük haklarý için dahi sokakta kýyasýya bir mücadeleye tutuþmuþ olmasýdýr. Bununla beraber eðer bir sistem bu duruma gelmiþse , o düzenin daha fazla ayakta kalmasý emekçiler açýsýndan büyük sorundur. Üstelik böyle bir durum, eski düzenin artýk yerini kendisinden daha ileri olan bir sisteme býrakacaðý anýn da gelip çattýðý anlamýna gelir. Bunun en somut örneklerini, bugünün düzeni ile yönetilmek istemeyenlerin eylemlerinde ve kendilerine ait yöntemlerinde ifade eden emekçilerde görmek mümkün. Emekçilerin karþýsýndaki yüzlerce tam teçhizatlý polis, asker ve zýrhlý araçlar ve bunun gibi pek çok kurum ve kuruluþ, egemen sermaye sýnýfýnýn toplumu eski yöntemlerle yönetemediðinin, tek çaresinin zor aygýtlarý olduðunun göstergesidir. Ve tüm bunlar öncesinde derinlerde olan ve bugün iyice ayyuka çýkan kapitalizmin genel krizinin sonuçlarýdýr. Haliyle bir çok iþçi emekçi eylem halinde, kimisi benzer kimisi ise farklý nedenlerden de olsa sokakta yan yana geliyor. Emekçiler kendi yaþamlarýnda artýk köklü ve gerçek bir çözüm isterken bir yýðýn reformist-oportünist “Genel Grev Genel Direniþ” sloganý öncülüðünde, süreci ileri düzeye taþýyacaklarýný umuyorlar. Ama yanýlýyorlar. Grevlerin ve direniþlerin, eylemlerin çoðaldýðý bir dönemde sýkça duyulan bu slogan esasýnda ekonomist-sendikalist bir mantýðýn ürü-

nüdür ve ortalama solun nasýl da ekonomist politikalara sahip olduðunun da kanýtýdýr. Sýnýf hareketi ilerliyor ve yükseliyorken, sýnýfýn bilincini köreltecek bu türden sloganlara, anlayýþlara deðinmek gerekliydi. Çünkü koþullar devrimci. Ayrýca;tüm genç leninistler devrimi ve iþçi sýnýfýný derinden etkileyebilecek konular üzerine kafa yormalýdýr. Ýþçi ve emekçilere devrimin zorunluluðunu tekrar tekrar anlatmalýdýr. Bu yolu þaþýranlarýn hazin sonlarýný göstermelidir. Reformist oportünistler grevde, direniþte olan iþçilere emekçilere bu tür sloganlarla giderek, ne yaptýklarýnýn farkýnda deðil. Örneðin Tekel iþçilerine destek olmak için, 1 günlük genel grev önerenler bile var. Ekonomist bir mantýk kendisini ancak bu kadar açýða çýkartabilir. Bu düþüncede iþçi sýnýfýna iktidar bilinci taþýmanýn çabasý dahi yok! Olduðunu kabul edelim, genel greve katýlan iþçi ve emekçilerin, burjuvaziye verdiði ekonomik zarardan ötürü, krizde olan sistemi yýkacaklarýný mý umuyorlar. Ayrýca burjuvazi binlerce polisini, askerini diðer faþist kurumlarýný, kendi düzeninin yýkýlýþýný izletmek için beslemiþ deðil... Sakýn yanlýþ anlaþýlmasýn, biz genel greve karþý deðiliz. Ama biz genel grev gibi bir mücadele biçimini, baþka bir þeyle iliþkili olarak ele alýyoruz. Devrimin yollarýný açacak olan kanallar ile iliþkili olarak ele alabiliriz. Çünkü bu bugünkü koþullarda ayaklanma çaðrýsýdýr ve böyle ele alýnmalýdýr. Bu yüzden “Genel Grev Genel Direniþ” diyenler, ( ki bu sloganýn “genel direniþ” kýsmý ayrýca ele alýnmasý gereken bir konudur. Çünkü bir ayaklanma olarak algýlanmazsa direniþ ayaklanmanýn ölümü demektir. Yok ekonomist temelli atýlýyorsa, bu kendisine öncü diyenlerin, kendiliðindenliðin peþinden gittiðinin ve öncü parti misyonunun oynanmadýðý anlamýna gelir.) bugün burjuva sendikalizmini dahi aþamamýþ

ve sýnýfa siyasal bir politika götürmekten aciz konumda olduklarýný göstermiþ oluyorlar. GENEL GREV GENEL SÝLAHLI HALK AYAKLANMASI ÝLÝÞKÝSÝ Devrim ancak siyasal yollar ile gerçekleþebilir. Hele de devrimci durumun yaþandýðý ve savaþýmýn iç savaþ düzeyine ulaþýldýðý yerlerde...Bu koþullarda öne sürülecek, her türlü reformist, sendikalist, ekonomist yol zamanla nesnel devrimci durumun karþýsýna dikilir ve onun tarafýndan ezilir. Marksizm her mücadele aracý ve yöntemine tarihsel açýdan bakar , biz de genel grev sorununa bu þekilde yaklaþýyoruz. Bu ise; verili toplumun durumunu, iþçi sýnýfýnýn bilinç ve örgütlülük düzeyi, ekonomik ve siyasal koþullar, genel grevin bugünkü yerini ele alýrken dikkate alacaðýmýz, temel alacaðýmýz noktalardýr. Bugün en önemli ve öncelikli görevimiz, genel silahlý halk ayaklanmasýný örgütlemektir. Bundan dolayýdýr ki biz genel grevi bu büyük eylemin bir parçasý olarak ele alabiliriz. “Genel Grev Genel Direniþ” sloganý atanlar, eðer silahlý ayaklanmaya deðinmiyor, onun örgütlenmesi ile ilgilenmiyor ve bugün bu konuyu pratik olarak ele almýyorsa, aslýnda o hiçbir þey söylemiyor demektir. Onlarýn bir þey ifade etmeyen sözlerine, hatta kendiliðinden bilince sahip iþçiye dahi bir þey ifade ( çünkü iþçi sýnýfý ya bu sloganý atanlarla ayný düzeyde ya da onlardan daha ileri düzeydedir) etmeyen sözlerine daha fazla takýlmayalým ve emekçiler arasýnda bu konuda ajitasyon, propaganda ve örgütlenme çalýþmasýna hýz verelim. Bugünden oluþturulacak komiteler, ayaklanmanýn dayanacaðý organlar olarak düþünülmeli ve örgütlenmelidir. Çünkü bugün, yani ayaklanma koþullarýnýn var olduðu bugün, temel olan yýðýnlarýn sorunlarýna çözüm olabilecek eylem biçimleridir.

3


YÜZYILIN KOMÜNÜ KÜBA'DA: KADIN

Küba! Amerika'nýn yaný baþýnda umudun bayraðý olan küçücük bir ada ülkesi. 50 yýldýr sosyalizmin simgesi. Sömürünün hiçbir biçimde olmadýðý , kolektif yaþamayý ilke edinmiþ milyonlarca yeni insan. Anaerkil toplumdan ataerkil topluma geçiþle beraber baþlayan süreçte kadýnýn görevleri belirlenir. Çocuða bakmak, ev iþleri vs. Kapitalist toplumla birlikte kadýnýn sömürülmesi doruk noktaya ulaþýr. Çalýþmayan kadýnlar "eve ekmek getiren" erkeðin sözünden çýkmayan, ezilen, hor görülen insanlar konumuna düþerler. Çalýþan kadýnlarýn durumu nispeten daha iyi olsa da hem iþte hem evde çalýþan, iki kere ezilen insanlardýr. Ýnsanlarýn en çok aklýna takýlan sorulardan biridir; kapitalizmle birlikte hem iþ yerinde hem evde ezilmeye , sömürüye maruz kalan kadýnlar sosyalist Küba'da ne durumdalar? Burjuvazi için kar elde etmenin bir aracý olan, reklamlarda pahalý arabalarýn yanýnda cinsel bir obje olarak kullanýlan kadýnlar sosyalist bir ülkede nasýl yaþýyorlar? Küba Devriminden önce Küba'lý kadýnlar evlerine, “çocuk büyütmeye” hapsedilmiþti. Evin yükümlülüklerinin % 90'ýný yapmaktaydýlar. Yani egemen düþünce “Kadýnýn yeri evidir.” biçimindeydi. 1943'te iþ gücünün sadece % 10'unu, 1953'de %13,7’sini ve 1956'da %17'sini kadýnlar oluþturmaktaydý. Devrim'den önceki siyasal hayatta da kadýnlara yer yoktu. Batista'nýn diktatörlüðünde seks turizmi en az tarým kadar önemli bir gelir kaynaðý olarak görülmüþtü. Ne kadar tanýdýk geliyor deðil mi? Sanki 50 yýl öncesinin Küba'sýndan deðil de, bugünün Türkiye'sinden bahsediliyor gibi. Kadýn erkek ayrýmcýlýðýnýn ortadan kalkmaya baþlamasý devrim mücadelesiyle birlikte ortaya çýkar. 6 Haziran 1953'de Monca-

4

da Kýþlasý'na gerçekleþen saldýrýdan itibaren (ki bu saldýrý devrim mücadelesinin baþlangýcý olarak kabul edilir), kadýnlar, Küba'daki gerilla mücadelesinde önemli bir yere sahip olmuþlardýr. Zira Batista'ya karþý giriþilen mücadelede, 1958 yýlýnda bir kadýn gerilla örgütlenmesine gidilmiþtir. Eminim ki , Küba daðlarýnda erkek yoldaþlarý ile birlikte ayný siperde büyük bir cesaretle çarpýþan kadýnlar; kadýnlarý güçsüz, korunmasý gereken insanlar olarak gören erkekleri oldukça þaþýrtacaktýr. Devrimden sonra ilk yapýlanlardan biri de kadýn erkek eþitsizliðini ortadan kaldýrmayý amaçlayan politikalarýn uygulanmasýdýr. Böylece hayatýn her alanýnda önemli bir dönüþüm yaþanmýþtýr. Küba Cumhuriyeti Anayasasý, kadýnlara erkeklerle ayný ölçüde ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve aile haklarý ve fýrsatlarý verme garantisi saðlamýþtýr. Bu haklardan bazýlarý þunlardýr ; Madde 32 : Kadýnlar ve erkekler ayný ekonomik, siyasi, kültürel , sosyal ve aile haklarýna sahiptir. Madde 41 : Bütün yurttaþlar eþit haklara ve görevlere sahiptir. Madde 42 : Cinsiyet ayrýmcýlýðý, diðer bütün ayrýmcýlýklar gibi, yasaktýr. Küba Devrimiyle birlikte eðitim alanýnda da önemli dönüþümler yaþanmýþtýr. Bütün okullarýnda karma eðitim gösterilen Küba'da, kadýnýn toplumdaki eþitliðine büyük ölçüde vurgu yapýlmaktadýr. Üniversite öðrencilerinin %62'sinin ve Beþeri Bilimler, Týp ve Eðitim Bilimleri'nde okuyan öðrencilerin de yaklaþýk %70'ini kadýnlar oluþturmaktadýr. Devrimden önce kadýnlarýn iþ gücünün yalnýzca %17'sini oluþturduklarýný önceden belirtmiþtik. Bugün bu oran %44'tür. Ýþçilerin %22'si, idarecilerin % 33'ü, bilim insanlarýnýn % 43'ünü, doktorlarýn % 51'ini, uzman ve teknisyenlerin % 66,1'ini , yöneticilerin % 87'sini kadýnlar oluþturmaktadýr. Çalýþan kadýnlarla ilgili olarak bugün tartýþýlan konulardan birisi de doðum iznidir. Küba'da geleneksel ve isteðe baðlý olan tam maaþlý bir yýllýk doðum iznine ek olarak, Aðustos 2003'de Devlet Þurasý'nýn çýkardýðý 234 numaralý yasa da yürürlüðe girdi. Bu yasal araç, Aile Kanunu'nun evlilik sözleþmesi bölümüdür. Potansiyel anne ve babanýn nikâh töreni esnasýnda doðacak çocuklarýna “bakmak, korumak, yardým etmek, derin þefkat göstermek, hayata hazýrlamak” için ant içerler. Bu her ikisi için de eþit olarak tanýnmýþ bir hak ve görevdir. Anne veya baba, bebek 1 yaþýna gelinceye ve çok ucuz olan yuvaya gidene kadar iþe geri dönme ile evde kalma arasýnda seçim yapabiliyor. Yasa ayný zamanda, çocuklardan birinin 16 yaþýndan küçük olup da hasta olmasý halinde anne ya da babanýn sorun yaþamadan 6 ay evde kalma hakkýný da tanýyor. Tüm bunlar sosyalist sistemde uygulanan politikalar sayesinde gerçekleþmiþ, kadýn toplumda ikincil konumdan çýkmýþ, özgür bir birey olarak kendine toplumda yer bulmuþtur. Kimilerinin “Sosyalist sistem kadýn sorununa çözüm bulamaz.” söylemlerine karþýlýk olarak Küba bugün önümüzdeki en somut örnektir. Yüzyýlýn komünü Küba bugün, sosyalizmin geliþmiþliðini emekçi halklara gösterebilmek adýna bizlere simge olmaya devam ediyor.


DOMUZ GRÝBÝ VE ÝLAÇ TEKELLERÝ Araştırma Kapitalist üretim biçimi, krizinin en yýkýcý ve en üst düzeyini yaþýyor. Sistem, yaþadýðý ekonomik bunalým sorunu için çözüm arayýþý içerisinde. Bu süreçte önemli olan kendi varlýðýný sürdürebilmesi. Kendi varlýðýný sürdürmek için doðayý ve insaný her geçen gün daha da tahrib ediyor ve yok oluþa doðru sürüklüyor. Her geçen gün sonuna doðru yaklaþan sistem üretimde yeni buluþlar ve yöntemler yaratarak taze kan etkisi arayýþý içerisinde. Bu yeni pazar arayýþlarý ve yaratýlan yeni pazarlar sistemin sadece güneþi balçýkla sývamaya çalýþmasýndan ileri bir þey deðildir. “Tekel, kapitalizmin son sözüdür”. Tekelci kapitalizmin ulaþtýðý en son nokta emperyalizm tüm dünyaya top yekûn bir savaþla kendi sonuna doðru kan emiciliðini her attýðý adýmda gösteriyor. Tek amacý kar olan ve sadece kendi çýkarlarý doðrultusunda iþleyen bu sistemin son dönemde ekonomik ve siyasal alanda büyük çatlaklar yaþadýðýný herkes biliyor. Dünya büyük tekellerin yok oluþunu seyrediyor, seyretmekle kalmayan mezar kazýcýlarý, tüm dünyada hayalet gibi dolaþýyor. Kapitalist sistemin en büyük tekellerinden biri de ilaç tekelleridir. Silah sanayisi gibi iþlev gören ve silahtan daha fazla insanlarý ve doðayý yok eden ilaç tekelleri son dönemde domuz gribi ile kendisine taze kan etkisi yaratmaya çalýþýyor. Her yýl ortaya çýkan virüslere bir yenisi daha eklendi; H1N1 (domuz gribi- halk dilindeki adý). Dünya Saðlýk Örgütü’nün verdiði verilere göre son 40 yýlda 39 salgýn hastalýðýn ortaya çýktýðýný gösteriyor. Geçmiþte yaþanan salgýn hastalýklara göz attýðýmýzda þöyle bir tablo çýkýyor karþýmýza:1918 yýlýnda Ýspanyol gribi 50 milyon, 195758’deki Asya gribi 4 milyon, 1968-69’daki Hong Kong virüsü ise bir milyon kiþinin ölümüne yol açmýþtý. 2003’te 8 bin kiþinin etkilendiði SARS salgýný nedeniyle dünya genelinde 800’den fazla insan yaþamýný yitirdi. Ayný yýl kuþ gribi nedeniyle Güneydoðu Asya’da 2500’den fazla insan öldü. Ve günümüzün salgýný Meksika’da ortaya çýktý çok hýzlý bir þekilde dünyanýn her yerine yayýlarak tüm insanlýðý tehdit eder hale geldi. Bugünden milyonlarca kiþinin hayatýna mal olan bu virüs tamamýyla kapitalist sistemin bir ürünüdür. Bu tarz salgýnlara yol açan virüsler, ya ilaç tekellerinin laboratuvarlarýnda özellikle üretiliyor, ya savaþ kapsamýnda biyolojik silah deneme-

lerinde ortaya çýkýyor, ya daha fazla kâr hýrsýndan doðal dengenin genetik yapýsýyla oynanarak çýkýyor, ya da kapitalizmin doðaya verdiði tahribattan üreyerek geliþim gösteriyor. Birçok örnek bunu bize kanýtlýyor, örneðin AIDS hastalýðýna yol açan HIV virüsünün, ilaç tekellerinin Afrika’da yaptýðý deneylerde ortaya çýktýðý ve oradan yayýldýðý bilinmektedir. Yani þunu söyleyebiliriz ki bu virüsler tam anlamýyla kapitalizmin bir ürünüdür. Birçok nedenlerden bu tarz virüsler ürese de son dönemin salgýný olan H1N1 virüsü tam anlamýyla bir laboratuvar virüsüdür. Bu tarz virüslerin genellikle kapitalist sistemin büyük kriz dönemlerine denk gelmesi tesadüf deðildir. 1929 krizinin baþlangýcýnda ilk kez tespit edilen domuz gribi, 2000’li yýllara kadar hiçbir deðiþim geçirmeyip, domuzlarda solunum yolu hastalýðýna yol açan bir virüs olarak kalmýþtýr. Büyük bir ekonomik krizin yaþandýðý þu dönemde virüsün çok hýzlý bir þekilde mutasyona uðramasý ve yayýlmasý özellikle düþündürücüdür. Avustralyalý bir bilimci, “mutasyonun normalden üç kat hýzlý gerçekleþmesinin virüsün laboratuvarlarda üretildiðinin kanýtýdýr” diyor. Geçtiðimiz günlerde Mersin Üniversitesinde

yapýlan “Evrim teorisi” konulu konferansta profesör H1N1 virüsünün laboratuvarda üretildiðini ve mutasyona uðratýlarak hýzla dünyaya yayýldýðýný bilimsel verilerle sunarak þu sözleri söyledi “ekonomik deðeri olan her þey deðeri ölçüsünde stratejik bir öneme sahiptir”. Yani profesör bizlere þunu söylüyordu, ilaç tekelleri bu virüslerin ekonomik deðerleri ölçüsünde stratejik bir yol izliyor. Kapitalist devletlerin ve baþta ilaç ve silah tekellerinin izledikleri stratejiye baktýðýmýzda bunu açýkça görüyoruz. Domuz gribi salgýný ile insanlar ölüm korkusuyla boðuþurken, ilaç tekelleri kâr hesaplarýný çoktan yapmýþ durumdalar. Glaxo Smith Kilne, Roche, Baxter International ve Novartis firmalarý ürettikleri ilaçlarla bu süreçte yükselen tekel durumundalar. Ýlaç için ilk lisans alan firma olan Novartis þimdilik bir adým önde. Þirket ilk çeyrekte 400 ile 700 milyon dolar arasýnda deðiþen oranda satýþ yapmayý hedefliyor. Baxter’ýn beklentisi ise, 40 milyon dolarlýk bir satýþ. Ýlaç firmalarý bunlarý yaparken diðer büyük þirketler de ilaç üzerinde araþtýrma yapan firmalara yatýrým yapýyorlar. Bunun en büyük örneði olarak; Johnson & Johnson firmasýnýn, Hollandalý biyoteknoloji þirketi Crucell NV’nin hisse-

5


lerini satýn almak için harcadýðý 444 milyon dolarý gösterebiliriz. Pek çok þirket de Belçika ve Ýngiltere’de araþtýrma yapan þirketlere para yaðdýrýyor. Saðlýk analistleri de bu bilgileri doðrulayacak þekilde açýklamalarýnda dünyada aþý satýþlarýnýn toplam tutarýnýn, 18 milyon dolarý bulacaðýný belirtiliyorlar. Salgýn ilan edilmeden önce borsada deðerleri düþen Novartis, GlaxoSmithKline ve Roche, domuz gribi sayesinde toplam 2.4 Milyar Euro kar elde etti. Borsa deðerleri ise Nisan ayýndan bu yana kat kat arttý. Ýlaç tekelleri üretime devam ediyor. Peki soracak olursak, bu üretilen aþýlar ne kadar etkili? Ne kadar yan etkisi var? Ya da ne kadar saðlýklý? Herkesin kafasýnda oluþan bu sorularý cevaplamaya kalktýðýmýzda yine karþýmýza kapitalist sistemin kan emiciliðini bir kez daha görüyoruz. Bunu biraz açýklayacak olursak; aþýlar içerisinde üç önemli madde var. Bunlardan birisi, antijen denilen vücutta esas baðýþýklýðý saðlayacak olan virüsün parçasýný içeren kýsým. Ýkinci madde ise ABD'deki aþýlarda olmayan, Avrupa’daki (Türkiye’nin de i-

çinde olduðu) aþýlarda olan adjuvan denilen ve aþýnýn baðýþýklýk yapma gücünü artýran maddedir. Üçüncü madde ise cývalý bir bileþik aþýnýn, baþka mikroplarla kontamine olmasýný (bulaþmasýný) engelleyen koruyucu bir madde. Uzmanlar tarafýndan aþýnýn özellikle beyin üzerindeki etkilerine deðiniliyor, felce ve muhtemel ölümlere iþaret ediliyor, çocuklarda ciddi nörolojik sonuçlara yol açacaðý, astým hastasý edeceði, aþýlarda kanserli hücreler kullanýldýðý, katký maddelerinin ölümlere bile yol açabileceði ve yeterli testlerin yapýlmadýðý bilinerek üretim devam ettiði açýklanýyor. Hatta bazý uzmanlarýn aþýnýn domuz gribinden daha ölümcül olduðu uyarýsý dikkate dahi alýnmýyor. Türkiye devleti 25 milyon doz domuz gribi aþýsýyla ilgili sözleþmeyi yaparak kendi payýna düþeni yerine getirdi. Kendi saðlýk bakanýna güvenmeyen baþbakan aþý olmayacaðýný açýklayarak kendi vicdanýyla iç hesaplama yaþýyor. Her gün ülkemizde hýzla yayýlan virüsle ölüm oranlarý artarken alýnan önlemler þaka derecesinde. Devlet yetkililerinin açýklamalarýnda, ‘evinde yat,

dinlen, öpüþme, tokalaþma, koluna hapþýr’ önlemleri virüsün yayýlmasýný ve etkisini azaltmada yardýmcý olacaðýný dile getiriyorlar. Ciddi önlemler alýnmasý gereken bir salgýný, bizim gibi ülkeler ancak böyle önlemlerle geçiþtirmeye çalýþarak tam anlamýyla bir korku toplumu yaratýyor. Dünyada ve ülkemizde bulaþýcý hastalýklar ilk önce, altyapý, su, ulaþým, saðlýk gibi kamusal hizmetlerden yoksun ve kýrlarda yoðunlaþan insanlarý tehdit ediyor. Salgýnýn etkilediði risk gruplarýnýn baþýnda iyi beslenemeyen, saðlýksýz ve güvencesiz iþlerde köle gibi çalýþan iþçiler geliyor. Bu risk grubuna katýlan kiþi sayýsý ise tahminen 50 milyon civarýnda. Diðer taraftan, hastalýklarýn ortaya çýktýktan sonra bu kadar çok can almasýnýn yine kapitalizmin emekçilere sunduðu yaþam koþullarýnýn göstergesidir. BM raporlarýna göre dünyada 900 milyon insan açlýktan ölme tehlikesiyle karþý karþýya ve her yýl 6,5 milyon çocuk beslenme yetersizliðinden ölüyor. Yine BM rakamlarýna göre dünya nüfusunun yüzde 40’ý temel saðlýk hizmetlerinden yararlanamýyor. Dolayýsýyla, verem, tifüs gibi hastalýklara karþý kolaylýkla önlem alýnabilecekken, yetersiz beslenme ve ilaç yokluðu milyonlarca insanýn bu hastalýklar yüzünden ölmesine yol açmaktadýr. Kapitalizm, sistemini devam ettirmek için tüm iþçi ve emekçi halklara þunlarý sunuyor: Dünyanýn büyük bir çoðunluðunu yaþam araçlarýndan uzaklaþtýrarak, açlýðý, yoksulluðu, sefaleti yayacaklarýný. 900 milyon insaný açlýktan öldüreceklerini, 90 milyon insaný yaþamdan kovarak, iþsiz býrakacaklarýný ve 50 bin çocuðu açlýktan ve önlenebilir hastalýktan öldüreceklerini ilan ediyorlar. Ýnsanlýðýn ve doðanýn geliþiminde ve yaþamýnda engel olan bu sistem artýk ömrünü tamamlamýþtýr. Ve yýkýlacaðý günün korkusuyla tüm yaþamsal olanaklarý yok ediyor. Bütün bunlara son vermek için insanlýðýn önündeki engeli, yani kapitalist sistemi yýkmadan insanlýk gün yüzü görmeyecektir. Bunun için insanlarýn sistemi yýkmak için mücadele etmekten baþka çaresi yoktur. Tek amacý kâr olan bu sistemi yýkýp, tek amacý insan olan Sosyalist sistemi kurmak tüm insanlýðýn kurtuluþunun tek çaresidir. Marx’ýn da dediði gibi, “Yakýn geleceðin zorunlu biçimi olarak ortaya koyduðu komünizmin zorunluluðu kavranmaz, bu zorunluluk bilince çýkarýlmaz, bu zorunluluk doðrultusunda hareket edilmezse hiç kimse kapitalizmin yarattýðý yýkýmlarýn tüm sonuçlarýndan kendini kurtaramayacaktýr.”


ÝNSANDAN ÝNSAN OLMAYANA DÖNÜÞME: YABANCILAÞMA Üretim olanaklarýndan yoksun býrakýlan emekçiler, gereksinim içinde bulunmalarý nedeniyle kendileri yaþayabilmek için baþkalarýnýn varlýklarýný artýrmak üzere çalýþmak zorunda kalmýþlardýr.(Artý-Deðer Teorileri 1) Bir çok sorunda olduðu gibi bu sorunun da temelinde özel mülkiyet olgusu yatar. Emeðinden baþka satacak hiçbir þeyi olmayan emekçiler, yaþamsal ihtiyaçlarýný karþýlamak için çalýþmak zorundadýr. Üretim araçlarý üzerindeki özel mülkiyet, yabancý malzeme olarak karþýmýza çýkar. Emeðin üretimdeki malzemesi de yabancý malzemeden baþka bir þey deðildir. Emekçiler için önemli olan, malzeme ve aletin, yabancý malzeme ve alet olmasýdýr. Ayný þekilde nesneleþmiþ emek de emekçi açýsýndan yabancýnýn malzemesinin ve aletinin ve de sermayenin emeðinin bileþkesinden baþka bir þey olamaz. Buna baðlý olarak da baþkasýna ait olan üretim sürecinin sonucunda üretilen ürün de baþkasýnýn olmalý. Oysa o, kendisinin emeðinin somut bir nesneye dönüþmesidir. Emekçi kendisinin emeðinin sonucundan baþka bir þey olmayan ürün karþýsýnda bir yabancý durumuna düþer. Fakat emekçi her ne kadar “çalýþmamakta özgür” olursa olsun, yaþamak için çalýþmak zorunda kalýr. Ne kadar çok çalýþýrsa o kadar çok kazanacaðýný düþünen emekçi, kapitalist sömürü yasalarý içerisinde bunun tam tersini yaþar. Ürettiði nesneye sahip olmak için sürekli olarak ve daha yoðun bir þekilde emek gücünü satar. Üretim içerisinde geçen her dakika emek gücünün deðeri de düþer. Paranýn gücü arttýðý oranda onun, kendi cebinde biriktirdiði, sefaletinden baþka bir þey olamaz. “Ötekinin emeðinin mülkiyeti olarak ve giderek ona egemen olan” ve de sürekli olarak büyüyen sermaye bu þekilde egemenliðini daha da pekiþtirir. Üretim hacmi, bütün insanlýðýn ihtiyaçlarýný karþýlayacak düzeye gelse dahi milyarlarca insan açlýk ve yoksullukla boðuþmak zorunda kalýr. “…iþçi ne kadar çok zenginlik üretir, üretimi erk ve hacim bakýmýndan ne kadar artarsa o kadar yoksul duruma gelir. Ne kadar çok meta üretirse, o kadar ucuz bir meta olur. Ýnsanlarýn dünyasýnýn deðersizleþmesi, nesnelerin dünyasýnýn deðer kazanmasý ile orantýlý olarak artar. Emek sadece emtia üretmekle kal-

maz; genel olarak emtia ürettiði ölçüde kendi kendini ve iþçiyi de meta olarak üretir.” (1844 Elyazmalarý sf.140) Artýk “nesnelerin dünyasýnýn deðer kazandýðý” bir durumda, insani iliþkilerin de eskisi gibi olmasý beklenemez. Kapitalizm altýnda geçen her dakika insanlýk deðerlerinin yitirilmesine yol açar. Ýnsanlýk deðerleri artýk yerini þeylerin deðerlerine býrakmýþtýr. Þeylerin iliþkisi bütün iliþkilerin üzerinde ve onlara egemen bir durumdadýr. Þeyler kiþileþmiþ, kiþiler de þeyleþmiþtir. Özel mülkiyet ve para vazgeçilmez bir güç haline gelmiþtir. Ýnsanýn, üretilen nesneye ulaþmak için yapamayacaðý hiçbir çýlgýnlýk yoktur. Çünkü artýk o nesneye deðil nesne ona egemen olmuþtur “O zaman yaþamý kendisinin deðil, nesnenindir.” Ürettiðine yabancý olan emekçi, emeðinin yabancýlaþmasýný çalýþma koþullarýnda da gösterir. Çalýþma emekçinin büyük bir istekle yaptýðý bir iþ deðildir. Çünkü üretim sürecinde emek, iþçi için kullaným de-

2

ðeri deðildir. Sermaye için ne kadar zenginlik deðeri katarsa o derece kullaným deðeri olan emek, bir iþçi için para karþýlýðýnda sunabileceði deðiþim deðerinden öteye geçemez. “…emek iþçi için kullaným deðeri deðildir; dolayýsýyla iþçi için servet üretici güç, zenginleþme etkinliðinin aracý deðildir. Ýþçi onu kullaným deðeri olarak, kendisinin karþýsýnda sermaye olarak deðil, para olarak bulunan sermaye ile deðiþime sokar. Sermaye olarak sermaye ancak iþçi ile, önce bu deðiþimin dýþýnda bulunan ve ondan baðýmsýz olan emeðin tüketimiyle iliþkilidir. Sermaye için kullaným deðeri, emek, iþçi için salt deðiþim deðeri; varolan deðiþim deðeridir.” (K. Marx, Grundrisse) Sonuç olarak ise yaptýðý iþe yabancýlaþmýþ, iþe gitmekten tiksinecek kadar büyük bir nefretle üretime katýlan iþçiler yýðýný ile karþý karþýya kalýrýz. Üretimin sonuçlarýna sahip olamayan, insanal gereksinmelerini karþýlayamayan milyonlarca iþçinin, iþ karþýsýnda isteksizlik yaþamasý onun doðasýn-

7


Sonuç olarak da yabancýlaþmanýn olduðu yerde çalýþma sadece yaþamýný devam ettirme faaliyetlerini yerine getirmenin bir aracý olmaktan öteye gidemez. Ýþçinin dünyasý tam da bu noktada kilitlenir. Bütün düþünce yaþamýn devam ettirilmesi üzerinde donuklaþýr. Üretim insanal gereksinmeleri karþýlamak üzere deðil fakat pazara sunulmak üzere gerçekleþir. Ýnsanal gereksinmeler yok sayýlýr, yerini hayvansal iþlevler alýr. “…insan (iþçi) artýk kendini ancak yemek, içmek ve çoðalmak gibi hayvansal iþlevlerinde, bir de olsa olsa konutta, süslenmede vb. özgürce etkin duyabilir, insan iþlevlerinde ise ancak hayvanlýðýný duyar. Hayvansal insanal, insanal da hayvansal duruma gelir. (1844 Elyazmalarý sf.144)

dan kaynaklý deðil fakat aksine yabancýlaþma olgusu ile açýklanabilir. Ve bu durumda ortaya çýkan “kaytarma”, “özensiz çalýþma”, “fýrsatçýlýk” “bencillik” vb. “ahlaki” olmayan davranýþlar, kapitalistler tarafýndan “insanýn doðasý” olarak gösterilmeye çalýþýlýr. Kapitalistler tabii ki bu davranýþlarý hoþ karþýlamaz. Önlemlerini almaktan bir an için geri durmazlar. Hisseli çalýþma, kartlý çalýþma, ödüllü çalýþma, ceza sistemi vb… uygulamalarý, kendinin olmayan fakat ötekinin olan üretimin iþçi tarafýndan sahiplenilmesini saðlamak ya da en azýndan böyleymiþ gibi çalýþmasýný saðlamak için geliþtirilen üretime teþvik yöntemleridir. Fakat özel mülk sahipleri ne yaparsa yapsýn yabancýlaþma olgusunu ortadan kaldýramaz.(zaten böyle bir dertlerinin de olmasý imkansýzdýr, çünkü zaten iþçinin iþe yabancýlaþmasýnýn nedeni, sermayenin zenginliðine zenginlik katan özel mülkiyetin ta kendisidir) Yani ne yaparsa yapsýn iþçinin yaptýðý iþi, kendi iþi gibi yapmasýný saðlayamaz. Ne olursa olsun iþçinin çalýþ-

8

masý kendi öz çalýþmasý deðildir. Bu çalýþma bir baþkasýna iliþkindir. Sonuç olarak da yabancýlaþmanýn olduðu yerde çalýþma sadece yaþamýný devam ettirme faaliyetlerini yerine getirmenin bir aracý olmaktan öteye gidemez. Ýþçinin dünyasý tam da bu noktada kilitlenir. Bütün düþünce yaþamýn devam ettirilmesi üzerinde donuklaþýr. Üretim insanal gereksinmeleri karþýlamak üzere deðil fakat pazara sunulmak üzere gerçekleþir. Ýnsanal gereksinmeler yok sayýlýr, yerini hayvansal iþlevler alýr. “…insan (iþçi) artýk kendini ancak yemek, içmek ve çoðalmak gibi hayvansal iþlevlerinde, bir de olsa olsa konutta, süslenmede vb. özgürce etkin duyabilir, insan iþlevlerinde ise ancak hayvanlýðýný duyar. Hayvansal insanal, insanal da hayvansal duruma gelir. (1844 Elyazmalarý sf.144) Yazýmýzýn en baþýnda da belirttiðimiz gibi yabancýlaþma kavramýna diyalektik bir bakýþ açýsýyla bakmak gerekir. Diyalektikten yoksun bir bakýþ yabancýlaþmanýn nedenlerini her zaman için iktisadi temellerinden soyutlayarak ve de onun or-

tadan kaldýrýlmasý meselesini görmezden gelerek sonuçlar çýkarmaya çalýþýr,sorunun basite indirgenmesine, yabancýlaþmayý ortaya çýkaran temel nedenlerin görülememesine yol açar. Bu bakýþ, ayný zamanda özel mülkiyet sistemine son verecek olan çeliþkilerin de özel mülkiyet sistemi içerisinde bir çýð gibi büyüdüðü sonucunu çýkaramaz asla. Yabancýlaþmanýn Ortadan Kaldýrýlmasý; Yadsýmanýn Yadsýmasý Özel mülkiyetin, sermayenin, ücretli emeðin vb. sonuçlarýndan baþka bir þey olmayan yabancýlaþma ortadan kaldýrýlmak zorundadýr. Bütün insani deðerlerin, insani iliþkilerin yadsýmasý olan yabancýlaþma insanlýðýn geliþimi için büyük bir engel durumundadýr. Bu yüzden yabancýlaþmayý ortadan kaldýrmak insanýn özüne, doðasýna dönebilmesi için bir zorunluluktur. Yabancýlaþma eðer bir yadsýma ise bunun ortadan kaldýrýlmasý da yadsýmanýn yadsýmasý þeklinde olacaktýr. K. Marx'ýn Kutsal Aile kitabýnda da belirttiði gibi “…proletarya, proletarya olarak kendi kendini kaldýrmak ve böylece baðýmlý bulunduðu, onu proletarya durumuna getiren karþýtýný, yani özel mülkiyeti de kaldýrmak zorundadýr. Proletarya çeliþkinin olumsuz yönü, çeliþkinin yüreðindeki tasa, yok olan ve kendi kendini yok eden özel mülkiyettir.” Ýnsanýn yabancýlaþmasýnýn, fetiþleþtirdiði her nesnenin, dinin, paranýn, devletin vb… ve de fetiþizmin kendisinin, ortadan kaldýrýlmasý onu ortaya çýkaran nedenlerin ortadan kaldýrýlmasýna baðlýdýr. Yabancýlaþmayý ortadan kaldýracak olan çeliþkiler her zamankinden daha yoðun bir þekilde kapitalizmin baðrýnda büyüyor. 1800’lü yýllarýn kapitalizmini yaþamýyoruz. Günümüz, 2000’li yýllarýn kapitalizminin yeni evresidir. Üretim teknolojisi hiçbir dönem olmadýðý kadar ürün hacmini ve de buna paralel olarak emekçi sýnýflarýn yoksulluðunu, yoksunluðunu saðlamýþtýr. Ve yine bunlara paralel olarak insanal iliþkiler yerini günümüzde hiçbir dönem olmadýðý kadar þeylerin iliþkisine terk etmiþtir. Özel mülkiyet sisteminin ortadan kaldýrýlmasýnýn ve komünizme geçiþin koþullarý hiçbir zaman bu kadar olgunlaþmamýþtý. Özel mülkiyet sistemini ortadan kaldýrmadan, komünizme ulaþmadan insanlýk asla kendi deðerlerini yaþayamayacak ve üretemeyecek. “…Özel mülkiyetin kaldýrýlmasý, demek ki bütün insanal duyularýn ve bütün insanal niteliklerin bütünsel kurtuluþudur” Ýþte bu kurtuluþu saðlayacak olan komünizmden baþka bir þey deðildir. Bir bütün olarak insanlýk, ancak o zaman gerçek özgürlüklerle tanýþacaktýr.


GENÇ YOLDAÞ SÖYLEÞÝLERÝ “Kapitalizmde alt sýnýflar yönetici sýnýflara hizmet edebilmesi için eðitilir ve o kadar bilgi verilirken, yönetici sýnýflar ise alt sýnýflarý yönetmek için eðitilir.”

G

enç Yoldaþ dergisinin ve DÖB'ün (Devrimci Öðrenci Birliði) birlikte örgütlediði aylýk söyleþilerin üçüncüsü 27 Aralýk Pazar günü Taksim Ayýþýðý Sanat Merkezi'nde yapýldý. Söyleþi iki bölümden oluþuyordu. Ýlk bölümde“Kapitalizmde Eðitim”, ikinci bölümde ise “Sosyalizmde Eðitim” konularý konuþuldu. Kapitalizm'de eðitim konusunu anlatan arkadaþýmýz; eðitimin sýnýflý toplumlardan bu yana sýnýfsal bir nitelik taþýdýðýný belirterek, her dönem iþ gücünün yetiþtirilmesine ve egemen sýnýfýn düþüncelerinin, ahlakýnýn yeni kuþaklara aktarýlmasýna hizmet ettiðini söyledi. Ayrýca eðitimin genel olarak var olan üretim iliþkisini yeniden üretmek için kullanýldýðýný da ekledi. Üretim iliþkisi ne kadar basit ise eðitimin de o kadar basit olduðunu, ama ne kadar karmaþýklaþýrsa eðitimin de o kadar karmaþýklaþtýðýný söyledi. Ýlkel köleci dönemde daha çok sözlü olarak yapýlan eðitim, özel mülkiyetle birlikte aile üzerine geçiyor. Feodal toplumda ise usta-çýrak iliþkisi daha çok görünen ve bu döneme uygun eðitim þeklidir. Kapitalizmde ise eðitim bugünkü okullarla halkýn geniþ tabanýna yayýlmýþ ve TV, gazete gibi araçlar da eðitim için kullanýlmaya baþlanmýþtýr. Bu genel açýklamalardan sonra arkadaþýmýz, kapitalist eðitimin temel felsefesinin pragmatizm (faydacýlýk) olduðunu söyledi. Bunun yaný sýra kapitalist eðitimin insaný bencil biri olarak yetiþtirdiðini, bu eðitim sistemi

içerisinde bireyin ancak tek yönlü geliþebildiðini söyledi. Ýþçilerin kapitalizmde giderek makinenin bir diþlisi haline geldiðini söyledi. Burjuvazinin eðitimden ne beklediðini göstermek için bir burjuva yazardan alýntý yaptý ve þunlarý söyledi: “Kapitalizmde alt sýnýflar yönetici sýnýflara hizmet edebilmesi için eðitilir ve o kadar bilgi verilirken, yönetici sýnýflar ise alt sýnýflarý yönetmek için eðitilir.” Haliyle kapitalizmde de eðitim sýnýfsaldýr ve kapitalist üretim iliþkisi yeniden üretilir. Ayrýca Türkiye'deki eðitim sisteminin de anti-komünist olduðunu ekledi. Bunun yaný sýra Kürt halkýnýn asimilasyonunu da içerdiðini ekledi. Arkadaþýmýzýn anlatýmlarýndan sonra soru cevap þeklinde ve dinleyicilerin de katýlýmý ile kapitalist eðitim üzerine konuþmalar devam etti. Daha sonra ise kýsa bir ara verildi. Ýkinci bölümde sosyalist eðitim konuþuldu. Anlatýcý arkadaþýmýz ilk olarak sosyalist eðitim neyi amaçlar sorusunu sorarak baþladý. Dinleyiciler ise, her biri sosyalist eðitimin bir parçasýný oluþturan þeyler söylediler. Sosyalist eðitimin dünyayý deðiþtirme eylemini gerçekleþtirecek olan bireyi yetiþtireceðini, kafa emeði ile kol emeði arasýndaki farký kaldýracaðýný söylediler. Daha sonra arkadaþýmýz anlatýmýna devam etti. Sosyalist eðitimin insaný geliþtirmek için bir araç olduðunu, sosyalist eðitimde her üretim alanýnýn eðitim, her eðitim alanýnýn da üretim alaný olduðunu söyledi. Sosyalist eðitimin bunu poli-teknik eðitim ile gerçekleþtireceðini söyledi. Tüm

bunlar anlatýlýrken Küba'dan da örnekler verildi. Sosyalist eðitimle bireyin çok yönlü geliþtiðini ve burjuvazinin sosyalist eðitime yönelik yaptýðý “bireyi tek tipleþtiriyor, tek yönlü geliþtiriyor” eleþtirisinin saçma olduðu söylendi. Anlatýmýn devamýnda arkadaþýmýz dinleyicilere yine bir soru yöneltti. Sosyalizmde üniversitenin nasýl bir konumda olacaðýný sordu. Dinleyiciler bugün yaþadýklarý sorunlarýn o zaman yaþanmayacaðýný, öðrencilerin, çalýþanlarýn ve eðitim emekçilerinin üniversiteyi birlikte yöneteceði söylendi. Daha sonra anlatýcý arkadaþýmýz sosyalizmde özerk-demokratik üniversite olacaðýný söyledi. Bugün de öðrenci gençliðin bu talebi her yerde savunmasý ve yükseltmesi gerektiðini belirtti. Burada sosyalizmde üniversitenin özerk olmamasý gerektiðini söyleyenler üzerine de deðinildi. Özerk-demokratik üniversitenin mali, idari yönetiminin öðrenciler, çalýþanlar ve diðer eðitim emekçileri ile birlikte yapýlmasý demek olduðu, sosyalizmde özerk-demokratik üniversitenin sosyalist devletten baðýmsýz ve kopukluk anlamýna gelmediði söylendi. Bunun ardýndan Sovyetler Birliðinde uygulanan eðitim sisteminden örnekler verilerek devam edildi. Ve son olarak Önsöz dergisinde yer alan “Sosyalizm Projesi” nde yer alan eðitim konulu bölüm okundu. Her iki bölümde canlý tartýþmalarla sürdü ve öðretici oldu. Etkinlik bu tartýþmalardan sonra sona erdi. Devrimci Öðrenci Birliði

9


YÜZYILIMIZIN KOMÜNÜ KÜBA

"tarih beni beraat ettirecektir"

10

Küba devrimini incelerken dikkat edilmesi gereken yön onun özgül yanlarýndan çok evrensel yanlarýdýr. Küba'nýn büyük devrimcisi Jose Marti'nin mücadelesinden esinlenerek yola çýkan Fidel Castro ve yoldaþlarý, marksist düþünceden büyük oranda etkilendiler, mücadele içerisinde daha çok kavradýlar. Ve zorlu mücadelelerden sonra zaferi kazandýlar. Baþlangýçta (1956'da) “Ya özgür olacaðýz ya da öleceðiz” bilinciyle yola çýkan savaþçýlarýn silahlý mücadelesi 1959'a kadar sürüyor. Marksizm-Leninizmden etkilenen bu devrim, halkçý, demokratik bir devrimdi. Sonrasýnda Fidel Castro yaptýklarý devrimin sað ve sol bir niteliði olmadýðýný belirti ve “Bir taným vermek gerekirse, devrimimiz hümanisttir”. dedi. Süreç içinde düþünceleri olgunlaþtý, nesnellik kendini dayattý ve mücadele, anti-kapitalist bir nitelikle sosyalizme evrildi. Küba devriminden alýnacak dersler epey fazladýr. Ancak biz bunlarýn bugün de geçmekte olduðumuz sürece denk düþen yanlarýný alacaðýz. Yani devrimin anti-kapitalist, anti-emperyalist yönüne deðineceðiz. Ayrýca þunu da belirtmek gerekir. Hayatta her þey kiþilerin ve partilerin öngördüðü gibi olmayabilir, çünkü her geliþmenin nesnellik üzerinde yürüyüp ilerlediðinin bilincinde olmalýyýz. Bu baþlayan bir devrim hareketinin zafere ulaþmasý için bir öngörüdür, bir bilinçtir. Ancak bu bir devrimde liderlerin, partilerin ve programýn önemi yoktur demek de deðildir. Bu ikisinin diyalektik birliðidir.

DEVRÝMÝN BAÞLANGICI: MONCADA KIÞLASI BASKINI Elbette 1959'da gerçekleþen devrimin kökleri çok daha derinlerdedir. Bütün Latin Amerika'da olduðu gibi Küba'da da özgürlük savaþlarý-savaþçýlarý, mücadeleler verildi. Devrimler yaþandý, karþý darbeler yaþandý. Ancak bu mücadele sürecine raðmen 1959'da iktidarýn alýnmasýyla sonuçlanan sürecin pratik olarak baþlangýcý Moncada Kýþlasý baskýný olduðu için, Küba devriminin baþlangýcý olarak kabul edilir. Batista 1952'de ABD desteði ile “þafak darbesini” gerçekleþtirdiðinde amacý seçimlerde oylarýn çoðunluðunu alacaðý kesin olan Ortodoks Parti'nin bu baþarýsýný engellemekti. Buna tepki olarak yalnýzca üniversite öðrencileri eylemlikler yaptýlar. Fidel Castro da Batista darbesinin ve yönetiminin yasadýþý olduðunu gösterebilmek amacýyla Havana Yüksek Mahkemesine bir dilekçe vererek, Batista'nýn anayasayý ihlal ettiðini ve cezalandýrýlmasý gerektiðini söyledi. Mahkemenin kararýna göre darbenin yasal olup olmadýðý ortaya çýkacaktý. Fidel Castro o dönemler Ortodoks Parti içerisinde devrimci kanadý temsil ediyordu. Sonrasýnda Fidel Castro tepkilerini gösteren üniversite öðrencilerini etrafýna toplayýp silahlanmak gerektiðini söyledi. Silah satýn almanýn pahalý ve gereksiz olduðunu, kýþlalarda fazlasýyla silah olduðunu ve bu silahlarý kamulaþtýrmak gerektiðini vb. konularý anlatan konuþmalar yaptý ve Vominiento (hareket) grubunu kurdu. Baskýn yeri olarak Moncada Kýþlasý ve gün olarak da 26 Temmuz kararlaþtýrýldý. Önce Moncada Kýþlasý'na yakýn bir çiftlik kiralandý. Silah ve diðer malzemeler buraya taþýndý, sonrasýnda genç militanlardan oluþan küçük gruplar ile bu silahlar bölgeye sevk edildi. Baskýn çok titiz bir þekilde hazýrlandý. Kýþlayý basmak için 20 kiþiden oluþan ilk grup oluþturuldu. Ýlk grup kýþlaya bakan hastahaneyi ele geçirecekti. Raul Castro'nun yönettiði ve 6 kiþiden oluþan 2. grup Adalet Sarayý'ný ele geçirecekti. 90 kiþiden oluþan ve Fidel'in yönettiði 3. grup ise kýþlanýn içine girerek denetimi ele geçirecekti. Fidel Castro eylem baþarýya ulaþtýktan sonra Santiago Radyosu'ndan nasýl bir konuþmanýn yapýlacaðýný bile ayarlamýþtý. Ancak eylem Fidel'in planladýðý gibi yürümedi. 1. ve 2. gruplar iþlerini sessizce hallettiler, yalnýz 3. grubu bir nöbetçi görmüþ ve çatýþma dýþarýda baþlamýþtý. Vominiento grubu geri çekilmek zorunda kaldý. Çatýþma sonucu yakalanan 68 kiþi önce iþkencelerden geçirilerek sonrasýnda kurþuna dizilerek katledilmiþlerdir. Daha


sonra 32 kiþi yakalanýp tutuklandýlar, 50 kiþi kaçmayý baþararak diðer ülkelere sýðýndýlar. Fidel Castro tutuklananlar arasýndaydý. Baskýndan birkaç gün sonra yakalandý ve öldürülmeden hemen resmi makamlara sevk edildi. Fidel Castro mahkemede “Tarih beni beraat ettirecektir” adlý ünlü savunmasýný yapmýþtýr. Fidel Castro mahkemedeki konuþmasýnda eðer eylem baþarýya ulaþmýþ olsaydý radyodan yapacaðý bazý açýklamalarý tek tek söyledi. Mahkemede söylenen bu açýklamalar diktatörlüðe karþý halkçý devrim politikasýnýn pratiðe yansýmasýdýr ve baþarýsýzlýkla sonuçlanmýþtýr. Bu devrimci gençliðin ilk giriþimine raðmen sonuç böyle olmuþtur. Ayrýca bu gençler, sonrasýnda diktatörlük tarafýndan vahþice katledildiler. Fidel Castro 15 yýl hapis cezasý aldý fakat Fidel Castro için yapýlan grevlerin ve yükselen mücadelenin sonucunda 1955'de çýkan genel af yasasý ile serbest býrakýldý. Vominiento adý 26 Temmuz Hareketi olarak deðiþti. Küba'daki Moncada baskýnýndan çýkarýlacak en önemli derslerden biri þudur; devrimci hareketin bir çýkýþ-sýçrama yapmasý büyük bir cüretle ileri atýlmayý gerektiriyor. En aðýr bedelleri göze alarak yürümeyi gerektiriyor. Bu cüret ve gözü peklilik ortaya konduktan sonra yenilgiler zafere dönüþebilir. Fidel Castro “26 Temmuz büyük bir askeri yenilgidir, büyük bedellerin ödendiði gündür ama ayný zamanda asýl önemlisi 26 Temmuz kendini halkýn kurtuluþu davasýna adayan devrimcilerin cüretli bir çýkýþýdýr ve her türlü bedeli göze alan kararlý savaþçýlar militanca dövüþmüþlerdir” diyor. Bunu devrimci politika açýsýndan büyük bir çýkýþ, büyük bir sýçramaya dönüþtürdüklerini söylemiþtir. Askeri açýdan savaþý kaybetmiþ ama asla düþmana teslim olmamýþtýr. Tutuklananlar kendi cephesinden (zindanlardan) her zaman haykýrmýþlar ve asla teslim olmamýþlardýr. 26 Temmuz Hareketi diktatörlüðe karþý olan Küba halkýný derinden etkilemiþ ve halklarý bir adým daha ileriye götürmüþtür. Sonrasýnda halk önlerine çýkan ilk fýrsatta 26 Temmuz Hareketi saflarýna geçmeye baþlamýþtýr. Bugün buradan Küba'dan çýkarýlmasý gereken önemli bir dersi, bu dersin bize kazandýrdýðý deneyimi anlatmaya çalýþtýk. Yazýda da söylediðimiz gibi devletin bize dayattýðý hiçbir saldýrý devrimi engelleyemez. Bunu Küba devrimi örneðinde çok daha iyi anlamýþ ve göstermiþ olduk.

YÝÐÝT KÜBA Ýþte o gün ve onlar Küba’nýn yiðit neferleri Che ve Fidel'den sonra tomurcuklanan çiçekler Sosyalizmi soluk soluk baðrýna çekenler Yiðit Küba 51. yaþýný yaþýyorsun bu topraklarda Senin sevdandýr 50 yýl esen Senin soluðundur 50 yýl çiçek açan Senin yüreðindir 50 yýldýr cellatlarý Uykularýndan uyandýran ateþ Yiðit Küba Kilometrelerce uzakta ayný sevdayý paylaþýyoruz Ve çoðalýyoruz Ve geliþiyoruz Ve büyüyoruz Ve özgür soluðuna soluðumuzu katýyoruz Yiðit Küba Sensin hayallerimizin pratikteki karþýlýðý Sensin gecelerinde aç yatýlmayan Sensin gündüzleri üþümeyen insan Sensin kavuþan yürekler Sensin halklara umut Sensin bahar dalý olan ülkemizde Sensin halklarýn özgür yaný Yiðit Küba Yüreklerimiz seninle atýyor Þan olsun 51. yýlýn Þan olsun sosyalizmin 51. yaþý Ve selam olsun sosyalizmi yaþatan Yiðit Küba savaþçýlarýna Gazi’den bir DÖB’lü

Merhaba Genç Yoldaþ okurlarý Ben gazi mahallesi liseli DÖB’ten bir yoldaþýnýzým. Sizlere geçen Genç Yoldaþ sayýsýnýn (50. sayý ) daðýtýmýndan sonra iþçilerle bir araya gelip eðitim çalýþmasý þeklinde olan bir sohbetten bahsetmek istiyorum. Geçen Genç Yoldaþ sayýsýnýn iþçi emekçi semtlere daðýtýmýndan sonra iþçilerle bir araya gelip genç yoldaþýn baþyazýsý olan “Devrimi pratik olarak örgütlemek” yazýsýný okuyup, üzerine yaklaþýk bir, bir buçuk saat tartýþtýk. Tabi bu tartýþma hem iþçiler üzerinde, hem de liseli DÖB’lüler üzerinde olumlu etkiler yarattý. Hepiniz bilirsiniz, normalde dergi daðýtýmýndan sonra bir yorgunluk çöker insanýn üzerine, inanýr mýsýnýz o tartýþmadan sonra üzerimizde yorgunluktan eser kalmadý. Çünkü orada bulunan iþçilere böylesi

sert süreçlerde bir insanýn savaþçý, bir kadronun savaþ kadrosu olma bilincini vermiþtik, kavratmýþtýk. Yoldaþlar böylesi çalýþmalarý her yerde yapmalýyýz, bulunduðumuz her alanda politikalarýmýzý, iþçi ve emekçilere götürmenin yollarýný bulup hayata geçirmeliyiz. Haydi liseli DÖB’lüler bir çok tartýþma, iþçi ve emekçi bizleri bekliyor. Gazi'den Liseli DÖB'lü öðrenciler

11


TEKEL ÝÞÇÝLERÝYLE ANKARA’DAYDIK Tek-Gýda Ýþ Sendikasý’na baðlý Tekel iþçileri Ankara’da iki haftayý aþkýn süredir eylemdeler. Eylemlerinin 15 gününü geride býrakan Tekel iþçilerini ziyaret etmek için Ýstanbul’dan hareket ettik. Aslýnda bu eylemin baþýndan beri yoldaþlarýmýz hep oradaydý, Ankara’dan DÖB'lü yoldaþlarýmýz da üniversitelerde Tekel iþçilerinin eylemi ile ilgili yoðun çalýþmalar yapýyordu. Üniversiteli ve liseli devrimci öðrenci gençlik iþçi sýnýfýnýn sermaye devletine karþý verdiði bu savaþýmdaki yerini almýþtý. Oraya vardýðýmýz gün direniþin 16.günüydü ve o gün Türk-Ýþ Sendikasý’nýn eylem üzerine toplantýsý vardý. Tekel iþçileri de Türk-Ýþ binasýnýn önünde toplanmýþlardý, toplantý kararlarýnýn sonucunu öðrenme bekleyiþi içindeydiler. Çýkacak kararlar 16 gündür devam eden bu eylemin ne seyirde devam edeceðini gösterecekti.

12

Ýstanbul’dan Grup Emeðe Ezgi de bizimle birlikte Ankara’daydý. Bilincimizle, yüreðimizle, sanatýmýzla yanlarýnda olacaktýk iþçilerin… Sakarya Caddesi’ne vardýðýmýzda pankartlarýmýzý açtýk ve sloganlarýmýzla, Tekel iþçilerinin bulunduðu alana doðru yürümeye baþladýk. “Tekel Ýþçisi Yalnýz Deðildir”, “Zafer Savaþan Ýþçilerle Gelecek”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her þey Emeðin Olacak” “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak” sloganlarýný atarak iþçilerin arasýna karýþtýk. Hepsi bizi büyük alkýþlarla, ýslýklarla, sloganlarýmýza eþlik ederek karþýladýlar. Bu güzel karþýlamanýn ardýndan Mücadele Birliði Platformundan arkadaþýmýz kýsa bir konuþma yaptý ve þiir okuyarak iþçilerin yüreðini dizelere döktü adeta… Türkiye’nin pek çok ilinden gelen Tekel Fabrikalarý’nda çalýþan kadýn ve erkek iþçiler buradaydý. Ýzmir, Ýstanbul, Hatay, Diyarbakýr, Muþ, Batman, Siirt, Adýyaman… Eþlerini, çocuklarýný geride býrakmýþlardý pek çoðu, Ankara’nýn ayazýnda zor koþullar altýnda, onca polis baskýsýna, ablukasýna raðmen onlar yine de dimdik, kararlý duruþlarýyla gerçek direngenliðin simgesiydiler. Tekelci sermayenin bu eylemi engelleme giriþimlerine raðmen onlar ne amaçla bu eylem içerisinde bulunduklarýný biliyorlardý. Farklý illerden, bambaþka yaþamlardan gelmiþlerdi;aralarýnda Kürt, Arap iþçiler de vardý, kadýn ve erkek Tekel iþçileri kendilerini yýkýma uðratan bu sisteme karþý tek yürek olmuþlardý. Tütün kokan ellerini yumruklaþtýrarak þimdi “Ölmek Var, Dönmek Yok” sloganlarýný haykýrýyorlardý. Þu bir gerçektir ki eylem alaný, grevler pratikliðiyle iþçi ve emekçi insanlarý devrimci dönüþüme uðratýr. Bu sistemin ancak emek sömürüsüyle ayakta kalabildiðini bunun da iþçi ve emekçileri daha fazla yýkýma götürdüðü nesnel gerçekliði onlara anlatabilmemiz ya da onlarýn neden böylesi kötü yaþam koþullarý altýnda yaþamaya mahkum edildiklerini anlamalarý uzun bir zaman alabilir, ancak eylemlerin pratikliði içinde iþçi sýnýfý hem örgütlülüðün gücünü kavrar, hem de sistemin gerçek yüzünü görür; bir polis copuyla, tazyikli suyla ya da biber gazýyla tanýþtýðý zaman…


Kýsa bir zaman dilimi içinde pek çok iþçiyle sohbet etme olanaðýný bulduk. O denli içtendiler ki bize destek olmaya geldiðimiz için ettikleri teþekkürleri sayamadýk. Ankara’da hava bir hayli soðuktu, yalancý güneþ ýþýltýsý altýnda ýsýnmak için sürekli hareket halindeydik. Ýþçilerle yaptýðýmýz o sýcak sohbetler bir nebze de olsa içimizi ýsýtmýþtý. Ýzmir’den gelen kadýn iþçilerle konuþtuk, eylemin þu anki amacý nedir, ne olmalýdýr diye sorduðumuzda, þu cevabý veriyor iþçilerden biri: “Aldýðýmýz üç kuruþ para üzerinden hesap yapýyorlar. Aldýðýmýz maaþ ne kiraya yetiyor ne de çoluk çocuðumuz için yettirebiliyoruz. Þimdi bize devlet 4C koþullarý altýnda çalýþtýrmak için uðraþýyor. Eðer bu sözleþme olursa, hepimize ölümdür. Böyle bir durumu hiçbirimiz kabul etmeyeceðiz. Bu saatten sonra dönüþ yok” diyerek yanýndaki iþçilerin onayýný da aldý. Oradaki hangi iþçiyle konuþursak konuþalým ilk olarak memleket muhabbetleri ile baþlýyordu. “hangi memlekettensin?” diye baþlayan konuþmalar giderek yerini koyu sohbetlere býrakýyordu. Hatta iþçilerin kendi aralarýndaki esprilerine de tanýk olduk. Bu arada megafondan konuþmalar, çeþitli sendikalarýn, sivil toplum kuruluþlarýnýn gönderdiði destek mesajlarý da okunuyordu. Bir ara Grup Emeðe Ezgi marþlarý, türküleriyle iþçilerin arasýnda eylem alanýnda sahne aldý. Denizleþen yürekleriyle, umudun, emeðin, sevdanýn türkülerini söyleyen Emeðe Ezgi þimdi de Tekel iþçilerinin sesi olmak için gelmiþti alanlara… Söylenen marþlar ardýndan davul eþliðinde yerini halaya býraktý. Ýþçiler hem Türkçe hem de Kürtçe halay türkülerine eþlik etmeyi ihmal etmiyorlardý. Saatler ilerliyor, Türk-Ýþ’in toplantýsý da devam ediyordu. Biz de sendika tarafýndan verilmiþ sýcak çaylarýmýzý yudumlarken iþçilerle sohbetimize devam ediyorduk. Adýyaman’dan gelen iþçilerden biri eylemin baþýndan beri Ankara’da olduðunu, polisin kitleye saldýrýlarý olmadan önce tazyikli sudan korunmak için aldýklarý önlemleri heyecanlý bir þekilde anlatýyordu. Ama yakýndýðý þeyler de vardý, kendi çalýþtýðý yerdeki iþçilerin çoðunluðunun buraya gelmemesinden yakýnýyordu. “Korkutma, baský kimi zaman kýþkýrtma çabalarý yüzünden benim arkadaþlarýn çoðu gelmedi. Ama bunun kasýtlý yapýldýðýný biliyorum.”dedi. Konuþtuðumuz iþçilerin çoðu ise toplantýda olan Türk-Ýþ Sendikasý’nýn ileri yönde kararlar almayacaðýný söyledi. Onlar artýk sendikalarýn tutumlarýnýn kendi eylemlerinin gerisinde olduðunu görüyorlardý. Þu ayrýntýyý da belirtmemiz gerekir;devrimci öðrenci gençlik yeni toplumu kurma mücadelesini, tarihsel zorunlulukla üzerine almýþ olan iþçi sýnýfýnýn yanýnda olmayý teorik olarak kabul eder ve içselleþtirir. Ancak bunu pratikte gösterebilmektir asýl olan. Birey olarak her iþçi farklý özelliðe ve karaktere sahip olabilir ama sýnýf olarak kendisine bir tip yaratmýþtýr iþçi sýnýfý. Bunu Ankara’da bir kez daha anladým.

Bizim birkaç cümleyle anlatacaðýmýz bir durumu onlar kýsa ve açýk bir þekilde yalýn dille anlatýyorlar. Yapmacýklýktan uzak tavýrlarý, içtenlikleri, doðallýklarý bunun göstergesi. Böylesi eylem süreçlerinde devrimci öðrenci gençlik olarak kendimizi pratik içinde geliþtirebilme imkaný buluyoruz. Bunun gururunu yaþamak da ayrý bir önemde tabii. Saatler süren sendikanýn toplantýsý bitti sendika binasý önünde kurul bildirisinin açýklamasýný Türk-Ýþ Genel Baþkaný Mustafa Kumlu yaptý. Karara göre, eylemler 8, 15, 22 Ocak tarihlerinde “çalýþmama hakkýný kullanarak “ve AKP il binalarý önündeki kitlesel toplantý ve mitinglerle sürecekti. Kararýn bildirilmesinin ardýndan protesto sesleri yükseldi, “Bizi oyalamaktan baþka iþiniz yok. Biz bunun için mi günlerce sokaktayýz” diyerek kitle protesto etti. Bir anda iþçilerle sendika yetkilileri arasýnda gerginlik yaþanmaya baþladý. Kitle içinde“Bizi sataný biz de satarýz” “Türk-Ýþ göreve genel greve” sloganlarý atýldý. Kitlenin öfkesinden korkan sendika yetkilileri eylemlerin bitmediðini, devam edeceðini söyleyerek ortamý havasýný yatýþtýrma uðraþýndaydý. Bizler de iþçilerle beraber sesimizi yükselttik,”Bütün Ýktidar Emeðin Olacak” sloganýmýza iþçiler de destek verdiler. Ýþçilerin “Genel Grev” çaðrýsýnda bulunmalarý, alanda devam eden hareketlilikten dolayý TekGýda Ýþ Genel Baþkaný Mustafa Türkel “Eðer sonuç alýnmazsa iþ yerlerinde ölüm orucuna baþlayacaðýz, var mýsýnýz?”diye konuþtu. Ancak belliydi ki açýklanan bu son karar toplantýlarda alýnmýþ bir karar deðildi. Sendikanýn amacý mücadeleye devam eden Tekel iþçilerinin nabzýný yoklamak , iþçileri kendi istediði sýnýrlar içinde tutabilmekti. Ýþçiler de hep bir aðýzdan ölüm orucu için “Hazýrýz!”cevabýný verdi ve her þeye raðmen eyleme devam kararý alýndý. Bu arada saatler ilerliyordu ve akþama doðru biz de Ýstanbul’a dönmek üzere yola çýkacaktýk. Ankara’da eylem süresince bulunan yoldaþlarýmýz iþçilerle iyi iliþkiler kurmuþtu. Özellikle Diyarbakýr’dan gelen iþçiler her an yanýmýzdaydý onlar sayesinde diðer iþçilerle de tanýþma olanaðý bulduk. Yola çýkmamýza az zaman kala yine türküler eþliðinde halaylar çekildi. Akþam karanlýðýnýn geliþini alanda halaylarla karþýladýk adeta.. Halay saflarý bu kez daha bir kalabalýktý. Ýþçilerin arasýndan ayrýlmamýz bu þekilde oldu, tanýþtýðýmýz tüm iþçiler ve gençlerle vedalaþarak ayrýldýk oradan. Biz yola çýkýyorduk ama orada kalan yoldaþlarýmýz onlarla birlikte olacaktý. Ýþçi sýnýfýnýn mücadeleleri tarihine bir halka daha ekleyen Tekel iþçileriyle yaþadýðýmýz deneyimlerin sevinciyle Ýstanbul’a doðru yola koyulduk. Ýstanbul'dan Genç Yoldaş okuru

13


“ONURLU DÝRENÝÞÝN NE DEMEK OLDUÐUNU BÝLÝYORUM...” “Böyle direniþ ilk baþta çok zorladý insanlarý. Ondan sonraki süreçlerde gerçekten insanlar daha da fazla inanmaya baþladý, süreci sonuçlandýrmasý noktasýnda büyük bir inanç geliþti insanlarda. Ben doðudan geldim, bölge insanýyým ve onurlu direniþin ne demek olduðunu biliyorum. Bugünkü iþçi arkadaþlarýmýzda bunu görüyorum, bu iþçi arkadaþlarýmýzýn gerçekten sonuna kadar mücadele edeceðine inanýyorum.” diye cevap verdi bir iþçi arkadaþ, direniþin 13. gününde hangi noktada olduklarýný sorduðumda. Geldikleri ilk günde bir kýsmý Atatürk Spor Salonu'na kapatýldý, bir kýsmýnýn yollarý kesilerek direniþleri engellenilmeye çalýþýldý. Ama onlarýn mücadelesinde bunlarýn hiçbir önemi yoktu. Bunlar ilk engellerdi, a-

þýldý. Sýra Abdi Ýpekçi Parký'ndaki zorlu sýnava gelmiþti. Kolluk kuvvetlerince üzerilerine atýlan gaz bombalarýnýn, Ankara'nýn ayazýnda havuzlara atýlmanýn da üstesinden gelmeyi baþardý, kararlý ve azimli TEKEL iþçileri. Çünkü bu yolda artýk geri dönüþ seçeneði varlýðýný kaybetti. TEKEL iþçilerininki artýk bir onur mücadelesi haline geldi. Ýnsanca yaþama amacý, emeklerinin karþýlýðýný alma isteði dýþýnda, hiçbir düþünce yok onlarda. Kölece bir uygulamanýn getirilmeye çalýþýlmasý, onlarý insanca yaþayabilme amacý için sonuna kadar direnmeye götürüyor. TEKEL iþçileri bugün direniþin 16. günündeler. Ortaya atýlan oyalama senaryolarý ve tüm o azimli varlýðýn göz ardý edilmeye çalýþýlmasý, istediklerini alana kadar sürecek

olan mücadele karþýsýnda, TEKEL iþçilerini yýldýrmak bir yana daha da kararlýlýkla direniþlerine asýlmalarýný saðlýyor. Tüm bu azmi onlarýn bir lafýndan, bir bakýþýndan anlamak mümkün. Çünkü artýk tek odak noktasý bu mücadelenin onlar için baþarýlý bir sonuca ulaþmasý, tüm cevaplarý , tüm emekleri bu yönde. Günlerdir sendika önünde süren direniþ verilen çeþitli desteklerle devam ediyor. Ýstenilen kölelik yasasýnýn çekilmesi, insanlýk onurunun ayaklar altýna alýnmasýnýn önlenmesidir. Ýþte bu amaca ulaþmak zor ve uzun bir mücadeleyi gerektirse de, iþçi dostlarýmýzdaki kararlýlýk varlýðý onlarý zaferle buluþturacaktýr. Çünkü onlar artýk gemileri yaktý, geri dönüþ yok... Ankara'dan Bir Genç Yoldaþ Okuru

ÖÐRENCÝ GENÇLÝK TEKEL ÝÞÇÝLERÝNÝN YANINDA Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü öðrencileri TEKEL iþçilerine destek amaçlý yürüyüþ gerçekleþtirdiler. Üç gün boyunca tekrarlanan yürüyüþlerin sonuncusu 23.12.2009 Çarþamba günü gerçekleþti. Bu yürüyüþe diðer üniversitelerden öðrencilerde katýlým gösterdi. Cebeci DÖB’ün yapmýþ olduðu çaðrýya, diðer gençlik örgütleri de karþýlýk verdiler. Okul içerisinde yapýlan yürüyüþ, çekilen ajitasyonlar ve daðýtýlan bildirilerle üniversite öðrencileri TEKEL iþçisinin onurlu mücadelesine destek olmaya çaðrýldý. Çaðrý üzerine Sakarya Meydanýnda toplanan öðrenciler, buradan Türk-Ýþ binasýna, iþçilerin yanýna “Tekel Ýþçisi Yalnýz Deðildir” þiarý ile yürüdüler. Ýþçiler öðrencileri büyük bir coþku ile karþýladýlar. Yürüyüþün sonunda üniversite öðrencileri adýna bir öðrenci, sendikanýn ses aracýndan konuþmasýný yaptý. Konuþmada “TEKEL iþçilerinin bu mücadelede yalnýz olmadýðý, devrimci öðrencilerin bu mücadeleyi sahiplendiði” vurgulandý. Konuþma “TEKEL Ýþçisi Yalnýz Deðildir” sloganýyla karþýlandý. Öðrencilerin getirdiði pankart Türk-Ýþ binasýna asýldý. Konuþma sonrasýnda öðrenciler iþçilerle birlikte halay çektiler. Eylem sonrasýnda öðrenciler iþçilerin arasýna daðýldýlar ve iþçilerle sohbet ettiler. ANKARA'DAN DÖB'LÜ ÖÐRENCÝLER

14


ADALET MÜLKÜN TEMELÝDÝR!

Türkiye bir sosyal hukuk devletidir ve herkes kanunlar önünde eþit haklara sahiptir. Mahkeme duvarýnda ise “Adalet Mülkün temelidir” yazar. Bir anlamda mülk oranýnda adalet ve eþitliðe sahipsinizdir. “herkes eþittir ama bazýlarý daha eþittir” sözünde olduðu gibi kapitalizmde de bireyler eþit haklara sahiptirler ama bu haklardan kimse eþit þekilde faydalanamaz. Herkesin caný ayný oranda önemli deðildir kapitalizmin yasasý gereði, bir iþçinin veya emekçinin ölümü onu düþündürtmez veya etkilemez. Ýþçiler her zaman ölüme bir adým mesafededir anlayacaðýnýz… - Bursa’da 19 maden iþçisi grizu patlamasý sonucu hayatýný kaybetti. - Kot taþlama iþçileri her gün ölüme bir adým daha yaklaþýyor. - Tuzla tersane bölgesinde ölü sayýsý 131’e yükseldi.

… Bursa’da 19 maden iþçisinin grizu patlamasý sonucu ölmesi tamamen iþyerinin “tedbirsizliði” ve “ihmali” sonucu gerçekleþen bir katliamdýr. Mayýs ayýnda denetlenen maden ocaðýnýn eksikleri dile getirilmiþ fakat daha sonra kontrol edilmemiþ bir yaptýrým uygulanmamýþtýr. Ýþçiler göz göre göre ölüme sürüklenmiþlerdir. Katliamdan sonra iþyerinin sahibi birkaç gün ortalarda görünmemiþ daha sonra teslim olmuþtur. Çýkarýldýðý mahkeme sonucunda ise serbest býrakýlmýþtýr. Adalet Mülkün Temelidir! Tuzla’da ölü sayýsý 131 oldu. Tuzla ci-

nayetleri konusunda devlet üç maymunu oynayýp sesini çýkarmýyor, bu cinayetlerin üstüne gitmiyor gitmek istemiyor çünkü iþine gelmiyor. Devlet kendi eliyle ve açýk yoldan tuzladaki patronlarýn savunmasýný yapýyor ve oradaki iþyeri sahiplerine söz söyletmiyor. Bunun örneðini bize Desan Tersanesi ziyareti sýrasýnda Bakan Faruk Çelik verdi. Bakan, Desan tersanesini “en güvenli tersane” olarak ilan etti. Ancak bakanýn o çok güvenilir bulduðu Desan tersanesinde ziyaretinden iki sonra Mikail Kavak can veriyor. “Sorun iþyerindeyse acýyan namerttir” diyen Bakan ise sessizliðini koruyor. Adalet Mülkün Temelidir! Çok deðil, birkaç ay oldu üstünden geçeli. Ýstanbul büyük bir sel felaketi yaþamýþtý ve 34 insanýn canýna mal olmuþtu bu felaket. Kapitalizmin katliamýydý gerçekleþen. O gün 8 tekstil iþçisi kadýn, servis aracý yerine yük aracýna bir eþya gibi bindirilerek iþ yerine doðru yola çýktýlar ölümden habersiz. Sel bastýrdýðýnda her yaný kapalý olan “panelvan” türü araçtan kurtulamadýlar ve boðularak can verdiler. Patron ve servis þoförü hakkýnda dava açýldý. Az deðil 8 kiþinin katili olmak… Kürdistan’da bir taþ atmak elli küsur yýla denk geliyorsa, sen düþün 8 kiþinin katili olmaktan gelecek cezayý… mahkeme þaþýrtmadý bizleri, patronun suçu yoktu bu iþte veya servis þoförü iþçiler hatalýydý yine… ellerinde kelepçeyle çýkmasý gerekenler mahkeme kapýsýnda elini kolunu sallayarak çýktý yine… kelepçe yine takýldý ölüme itilen iþçinin,emekçinin,gençliðin eline Adalet Mülkün Temelidir! diye.

15


DÝK BAÞINI DÝK GÖÐE, EMEÐÝN ÝKTÝDARINI SÖYLE! Gündem

“Rus sosyal-demokratlarýnýn (komünistleri diye okuyun) büyük çoðunluðu, son zamanlarda, hemen hemen bütün zamanlarýný fabrika koþullarýnýn teþhirinin örgütlendirilmesine ayýrmýþlardýr. Bunun ne kadar doðru olduðunu anlamak için —o kadar ki, bunun, kendi baþýna ele alýndýðýnda, özünde henüz sosyal-demokrat olmayýp, yalnýzca sendikal çalýþma olduðu gerçeðini gerçekten de gözden kaçýrmýþlardýr— ... Nitekim yapýlan teþhirler, yalnýzca belirli bir sanayi kolunda iþçilerle iþverenler arasýndaki iliþkilere deðiniyordu, ve bunlarýn saðladýðý tek þey, iþgücü satýcýlarýnýn "metalarýný" daha iyi koþullarla satmayý ve salt ticari alýþveriþ konusunda alýcýlarla savaþmayý öðrenmeleri oldu. Bu teþhirler (eðer bir devrimciler örgütü tarafýndan gerektiði gibi kullanýlsaydý, sosyal demokrat eylemin bir baþlangýcý ve onu oluþturan bir parçasý olabilirdi; ama öte yandan bunlar, "salt sendikal" mücadeleye ve sosyal-demokrat olmayan bir iþçi sýnýfý hareketine de yol açabilirdi (ve kendiliðindenliðe tapýnma tutumu veri olarak alýndýðýnda yol açmasý kaçýnýlmazdý da).” Lenin

16

Madem ki kapitalizm büyük bir yapýsal kriz içindedir, madem ki sokakta emekçi sýnýf hareketi ve yoksul Kürt halkýnýn mücadelesi geliþmektedir, adýmlarýn bu gerçeklik üzerinden atýlmasý gerekiyor. Herkes için kabul edilen nokta; bugünkü sýnýf hareketi ve emekçi halklarýn mücadelesindeki ivmelenmedir. Kýsa zaman öncesinde kadar devrimci durumun reddini olaylarýn yorumlanmasýnda temel dayanak haline getirenler, bugün devrimci durumun kabul ettirici gerçekliði karþýsýnda boyun bükmek durumundadýrlar. Elbette her boyun bükme mevcut þartlar karþýsýnda zorunlu bir kabullenmenin ürünüdür. Hal böyleyken, dilde cisimleþen zorunluluk, atýlan adýmda bambaþka bir çizgiyi temsil edebilmektedir. Bu çizgi ortalama solun politikalarýnda temsil buluyor. Süreci geriden takip edenler için bu durum anlaþýlýr bir durumdur. Çünkü; eski alýþkanlýklarýn, eski söylemlerin, eski yorumlayýþlarýn, “yeni evre”nin politik atmosferinde bir karþýlýðý yoktur. Üretebilen, çaðýn ihtiyaçlarýna yanýt verebilen bir devrimci hareket bu çaða damgasýný vurabilecektir. Madem ki kitleler yýðýnlar halinde düzenden kopuþun içindedir, madem ki düzenden kopan kitlelere yeni bir yolu açmak komünistlerin görevidir, þimdi bu görevi aksatmadan yerine getirmenin zamanýdýr. Bugün devrim emekçi kitleler için bir zorunluluktur. Þimdi bu zorunluluðu fark ettirebilmenin zamanýdýr. Fabrika önlerine, emekçi semtlerine, grev ve direniþ alanlarýna, üniversitede emekçi çocuklarýna devrim ruhunu taþýma zamanýdýr. Bir Tas Çorba Uðruna Devrimi Satmak Lenin, devrimci bir dönemde burjuva demokratik talepleri öne çýkartan, süreci ývýr zývýr talepler üzerinden reformizmle ören oportünistleri “devrimi bir tas çorba ile satmakla” suçlar. Reformistleri, sadaka yardýmý ile iþçi sýnýfýný parçalamakla itham eder “... Reformcular, sadaka yardýmý ile iþçileri parçalamayý, onlarý aldatmayý ve onlarý sýnýf savaþýmýndan döndürmeyi düþünürler. Reformculuk yalanýný tanýyan iþçiler, re-

formlarý sýnýf savaþýmýnýn geliþtirilmesi, yaygýnlaþtýrýlmasý için kullanýrlar.” Burada reform ile reformculuk arasýndaki ayrýmý net bir biçimde ortaya koyan Lenin, "sadakacýlýðýn" gerçek yüzünü açýklamakla birlikte, devrim ile reform arasýndaki diyalektik baðýn sýnýf savaþýmýndaki devrimci içeriðini vurgular. Bugün; Ankara'da, Tekel direniþinde reformizm, devrimi bir tas çorbaya satmaya devam ediyor. Buna bir trajedi ve hatta bir ironi eklersek, sadaka kültürünün bir parçasý olarak gerçek anlamda daðýttýðý bir tas çorba ile yapýyor. Elbette burada sorun daðýtýlan bir tas çorbada deðildir. Sorun sýnýfa ne götürüldüðü ile ilgilidir. Bugün sýnýfla dayanýþma çabasý içerisinde olanlar, arada bir boy gösterdikleri ve merasimle bulunduklarý ziyaretler ve iþçilere tekrara dayalý aktardýklarý politikalarý ile sürecin etrafýnda dolanmaktadýrlar, sürüklenmektedirler. Bir iþçi uzatýlan bir bildiriyi eline alýyor ve baþlýyor okumaya. “4-C dayatmasýna karþý, özlük haklarýn için direniyorsun.” Devam ediyor iþçi; “günlerdir, saldýrýlara, soðuða karþý direniyorsun.” - “Evet”, diyor iþçi, devam ediyor. Okuyor, okuyor... Sonunda "yýlgýnlýk yok, direniþ var" ibaresi ile karþýlaþýyor. Düþünüyor ve ekliyor iþçi; ben zaten bunlarý biliyorum. Lenin durumu izah etmek için bir iþçinin yerine geçer ve yanýt verir: “Bana bunlarý anlatma bay! Bana ne yapacaðýmý anlat. Ben zaten yaþadýklarýmla ve bana yaþatýlanlarla bunlarý biliyorum.” Ortalama sol'un ufku iþçinin orada bulunma nedeninin çeperine dahi varamýyor. Ýþçi, bugün; Lenin'in sýnýf bilincinin üzerine siyasal bilincin eklenmesi gerektiðini izah eden örneðiyle karþý karþýya kalýyor. Ortalama sol, politikasýný siyasal teþhir üzerinden yürütmekte ve bununla yetinmektedir. Doðru ya: “O, iþçilerin sorunlarýna duyarsýz kalmamakta ve bu sorunlar hakkýnda söz söyleme sorumluluðuna sahiptir.” Onca þey yaþanýrken, ortalama sol “sürecin üzerinden atlayamaz!” Bir reformistle konuþtuðunuzda ve onu "sadakacý" olmakla suçladýðýnýzda size bunlarý söyleyeceðine hiç kuþku yoktur. Hatta Marx'ý ve Lenin'i i-


ki cümlenin arasýna koymasýný da iyi bilir. “Gösteriþli sözler, devrimci görünüþ altýnda, komünist siyaseti, sendikal siyaset derekesine düþürme geleneksel eðilimini gizlemektedir!” Sýk sýk reformistin kendisi tarafýndan baþvurulan Lenin'in kendisi, ortalama sol'un bu tanýdýk oyununu bozar ve mahkum eder. “Rus sosyal-demokratlarýnýn (komünistleri diye okuyun) büyük çoðunluðu, son zamanlarda, hemen hemen bütün zamanlarýný fabrika koþullarýnýn teþhirinin örgütlendirilmesine ayýrmýþlardýr. Bunun ne kadar doðru olduðunu anlamak için —o kadar ki, bunun, kendi baþýna ele alýndýðýnda, özünde henüz sosyal-demokrat olmayýp, yalnýzca sendikal çalýþma olduðu gerçeðini gerçekten de gözden kaçýrmýþlardýr— ... Nitekim yapýlan teþhirler, yalnýzca belirli bir sanayi kolunda iþçilerle iþverenler arasýndaki iliþkilere deðiniyordu, ve bunlarýn saðladýðý tek þey, iþgücü satýcýlarýnýn "metalarýný" daha iyi koþullarla satmayý ve salt ticari alýþveriþ konusunda alýcýlarla savaþmayý öðrenmeleri oldu. Bu teþhirler (eðer bir devrimciler örgütü tarafýndan gerektiði gibi kullanýlsaydý, sosyal demokrat eylemin bir baþlangýcý ve onu oluþturan bir parçasý olabilirdi; ama öte yandan bunlar, "salt sendikal" mücadeleye ve sosyal-demokrat olmayan bir iþçi sýnýfý hareketine de yol açabilirdi (ve kendiliðindenliðe tapýnma tutumu veri olarak alýndýðýnda yol açmasý kaçýnýlmazdý da).” Okur bugünü bir gözünün önünden geçirsin. Bilcümle sol hareketin söylemleri, siyasal ajitasyonda ki sýnýrlarý yukarýdaki uzun alýntýnýn canlýlýðýný korumaktadýr. Lenin'in, Rus komünistleri için söylediði "teþhirci" yan bugün bu coðrafyanýn "komünistlerinin" durumunu bariz biçimde açýklýyor. Ekonomizme tapýnma, iktisadi savaþýmý en baþa koyma, kendi varlýðýný çiðneyerek sendika rolüne soyunma, kendiliðindenciliðin önünde boyun bükme "solun" genel tavrýdýr. Bu hastalýk, ortalama sol'un bütün hücrelerini kaplamýþ durumdadýr. Bahsedilen "geleneksel eðilimin" izi sürülmektedir. Bana TKP de, Sana Ne Olduðunu Söyleyeyim! Pratiðin niteliði, siyasal öznenin yönelimi kadar, bu yönelimin birincil hedefi olan kitleye hangi bakýþ açýsýyla gidildiði de bir o kadar önemlidir. Leninist politika sýnýf bilincine eklenecek olan bir siyasal bilinçten bahseder. Bu siyasal bilinç politik hedefleri öne çýkartacak bir devrimci faaliyeti de gündeme getirecektir. Peki kim taþýyacaktýr bu siyasal bilinci sýnýfa? Hiç kuþkusuz devrimci komünist hareket. Pe-

ki, Tekel iþçisiyle dayanýþmayý en yüksek safhalara çekmekle övünen fason TKP, bu görevin neresindedir? Ýþçilere daðýtýlan bildirilerde "Tekel iþçisi bugün AKP'ye 9. golünü attý." (direniþin 9. günü maksadýnda) vb. argümanlar iþçilerin geri bilincini temel alan bir siyasetin ürünüdür. Bu dil þüphesiz katýksýz bir küçük burjuva solculuðunun, reformizmin dilidir. Böylesi bir dil komünistlere yabancýdýr. Ya da TKP, Abdi ipekçi parkýnda saldýrýya uðrayan iþçilere polis barikatý karþýsýnda kavgayý ivmelendirecek bir duruþu göstereceðine, o anda iþçileri Nazým Kültür Merkezine çay içmeye çaðýrarak "direniþin yükseltilmesini deðil, oradan bir kaç iþçi kotarmanýn" görüntüsünü yaratmýþtýr. Bu manzara yeni deðil, önceki kavga alanlarýnda ve süreçlerinde tanýdýk bir manzaradýr. Karþýmýzdaki, NATO Ýstanbul'a geldiðinde, "NATO'ya Ýstanbul'un kapýlarýný piknik alanýnda kapatan" bir TKP'dir. Uzatmamakla birlikte üzerinde kýsaca durmayý gerekli gördüðümüz için bu örneði veriyoruz. Genç devrimci kuþak bu "tatlý su komünistlerini" iyi tanýmalýdýr. Bu mantýk sorgulanmalý ve sýnýf mücadelesi içerisinde mahkum edilmelidir. Bugün sýnýf mücadelesinde komünistlerin sýnýfa yönelimi, dayanýþma sýnýrlarý içerisinde kalmamasý gerektiði gibi, mevcut dayanýþmanýn niteliði de oldukça önemlidir. Tekel iþçileri orta yerde durmaktadýr. Üretim alanlarýndan koparak bir merkezde toplanan sýnýfýn bu hareketli bölüðünün ileri unsurlarý, siyasal bilincin kazandýrýlmasý ve örgütlü bir yapýya büründürülmeleri halinde, ileriki süreçlerde mücadele alanlarýnda sýnýf bayraklarýnýn taþýyýcýlarý olabileceklerdir. Bu ileri unsurlar, kendiliðindenci bir bilinçle baþlattýklarý bir kavgadan sýnýfýn kendisi için vereceði bir kavgaya giden yolda, bu yolun öncüleri olabileceklerdir. Tekel'i Vatana, Vataný Ýþçilere Tapulamak! Tekel iþçilerinin mücadelesi reformist cephenin toplamýna göre bir "hak alma" mücadelesidir. Komünistler için ise bu mücadele bir sýnýf savaþýmýdýr. O, bu savaþýmý kafasýnda yerli yerine oturtur ve buna göre hareket eder. Mesele iþçilere bu mücadelenin sadece hak arama mücadelesi olmadýðýný, bunun bir sýnýf savaþý olduðunu ve mücadelenin sadece kendileri için deðil tüm emekçiler için verilmesi gerektiðini anlatmaktýr. Reformizmin, iþçilere yaklaþýmý ve onlara götürdüðü politikada bu hak alma mücadelesinin sýnýrýný geçmez. Ortalama sol, lafýz düzeyde iþçi sýnýfýn mücadelesinin yanýndadýr, hatta iþçi sýnýfýný

devrim mücadelesine kazandýracaktýr. Ama pratik bambaþka þeyler söylemektedir. Ýþçiler "özlük haklarý için, 4-C yasasýna karþý mücadele etmektedir." En azýndan bu mücadelenin baþlangýç noktasýdýr. Baþlangýçla birlikte "yaþanýlanlarýn" sunacaðý deðiþim ve dönüþüm süreci bir bilinç sýçramasýný da beraberinde getirecektir. Ýþçi için mücadelenin baþlangýcýnda devlet de, onun görünürdeki temsilcisi de kafasýnda baþka yerde durmaktadýr, sonrasýnda baþka bir yerde. Ýþçi için baþlangýçta polis, devletin zor aygýtý baþka yerde durmaktadýr, sonrasýnda baþka bir yerde. Ýþçi için komünistler, devrimciler baþlangýçta teröristtir, sonrasýnda politik bir öncü. Ýþçi bir dönüþüm, deðiþim sürecindedir. Bu süreç elbette diyalektik bir süreçtir ve keskin sýnýrlarý olmadýðý gibi, herkes için ayný karþýlýðý da vermeyecektir. Fakat burada önemli rol, komünist öncünün kendi varlýk nedenine denk düþen politik ve pratik rolüdür. Ýþçiye dýþarýdan taþýnacak olan politik bilinç burada sarsýcý ve yýkýcý etkisini gösterir. Komünist hareket, iþçilerin demokratik taleplerine kulak kabartýr. Onlarýn mücadelesinin içerisindedir. Onlarla dövüþür, onlarla yürür. Ama bu yeterli deðildir. Komünist hareket, sýnýfa seslenir: “Burjuva sendikalizm aþýlmasý gerekir, taban örgütlenmesi ile inisiyatif yaratýlmasý gerekir, komiteler oluþturulmasý ve bu komitelerle sürecin örülmesi gerekir” Komünist hareket yine sýnýfa seslenir: “Sorunun kaynaðý ne kiþiler, ne burjuva partiler, kurumlardýr, sorunun kaynaðý; bu sorunlarý da bünyesinde barýndýran düzenin kendisidir.” Komünist hareket usanmadan sýnýfa seslenir: “Sorunun çözümü bu kaynaðý kurutmaktan, ortadan kaldýrmaktan geçer. Çözümün yolu emeðin iktidar kavgasýnda atýlacak adýmlarýn arkasýna bir adým da kendi sýnýf savaþýmýnýz üzerinden atmaktan geçer.” Komünist hareket uyarmak için seslenir, emeðin iktidarýný anlatýr, sýnýfýn ortak çýkarlarýndan bahseder, sýnýf mücadelesini bölmek isteyen burjuvazinin oyununu açýða çýkartýr. Býkmak bilmeden seslenir: "Ýþçilerin vataný yoktur!" Komünist hareket seslenirken, bu misyonu kendilerine de atfedenler ortak bir dille sýnýfa seslenirler. Örneðin DHF'nin Tekel direniþine yönelik çýkarmýþ olduðu bildirinin baþlýðý tipik bir savrulmanýn örneðidir. " Tekel'in Davasý Ülkenin Davasýdýr!" Fason TKP'nin durumu bu konuda daha da içler acýsý. O, Tekel iþçilerine bakýp, 90 yýl önce memleketi emperyalizmden kovmak(!) için Ankara'da toplanan "heyetin" býraktýðý anýlarý hatýrlamaktadýr. Buna yakýn zamanda, Tekel'in özelleþtirme

17


Gençlik; sokaðýn önemli, devrimci bir bileþeni olmalý, sokaklarý dolduran, fakat bayraðýnýn üzerinde ne yazmasý gerektiðini netleþtiremeyen kitlelere, devrim bayraðýný taþýmalýdýr. Devrim kitlelerin bilinçlerinde ýþýldamayý bekleyen bir hedeftir bugün! sürecinde, bütünüyle "Tekel Vatandýr, Vatan Satýlamaz" diyerek siyasi arenada boy gösteren sol cenahý da ekleyin. Ýþçi sýnýfýnýn bir bölüðünü düþünün, yýllardýr þovenizmin propagandasýyla beslenmiþ, "vatan, millet, Sakarya" edebiyatý ile uyutulmaya çalýþýlmýþ, burjuva sendikalizmin pençesine takýlmýþ ve bu pençeyi sokakta aþmaya çalýþan. Ýleri unsurlarý kendi içinde barýndýrdýðý kadar, geri unsurlarý da "doðalýnda" kendi içinde toplayan bir bölük! Öte yandan bir sol düþünün. Durumdan vazife çýkaracaðýna, yerinde sayan, sýnýfýn peþi sýra sürüklenen bir sol. Geri unsurlarýyla "vatan" diye baðýran bu bölüðe, vatan, ülke davasýndan bahsederek tuz, biber olan bir sol! Üstüne iþçilerin geriliði karþýsýnda feryat figan yakýnan bir sol Tekel'in davasý ülke davasý mýdýr? Tekel'in davasý boðaza bakan pembe bir köþkün içerisinde zevkini süren bir burjuvanýn davasý deðildir elbette. Sömürü çarkýnýn bir diþlisi olma görevini müthiþ bir azimle yerine getiren asilzadenin hiç deðil! Tekel iþçisinin davasý olsa olsa iþi sýnýfýnýn ve onun mücadelesinin yanýnda yüreði atanlarýn davasýdýr. Ona bir ülke davasý olma sýfatý ekleyenler mevcut sýnýflar ayrýmýný silikleþtirdikleri gibi, keskin bir sýnýf savaþýmýný da yok saymaktadýrlar. Komünistler, iþçi sýnýfýn kültürünü, deðerlerini sýnýfa taþýrlar. Burjuvazinin deðerleri üzerinden iþçi sýnýfýna seslenenler ancak; iþçi sýnýfýný “burjuvazi için sýnýf konumunda tutma” anlayýþýnýn yýlmaz yürütücüleri olabilirler. Ortalama ve geri bilince hitap eden kaygýsal zeminde atýlan adýmlar, popülist, günlük kazançlý bir siyasetin meyvesidir. Kaldý ki bu siyasetin sahipleri, iþçilerin anladýðý dilden konuþmanýn haklý(!) onuru ile siyaset yürütmektedirler. Komünist hareket, sýnýfýn mücadelesini ivmelendirmenin yolunu, sýnýfýn seviyesini kendi seviyesine yükseltmek çabasýndan geçtiðini bilir. Sorun sýnýfýn kulaðýna hoþ gelen bir dilin sahibi olmak deðil, sýnýfýn öðrenmesi gereken bir dilin öðretmeni olabilmektir. Sýnýfýn duymasý gerekeni, ona duyurmaktýr. Gençliðin Yeri Ýþçi Sýnýfýnýn Mücadelesinin Yanýdýr! Geliþen emekçi sýnýf hareketi, devrimci gençlik mücadelesinin önüne yapýlmasý gereken acil görevler koyuyor. Ataða geçen emekçi sýnýf hareketini karþýlayabilecek, onun devrimci bir zeminde

18

yönlendirilebilmesini saðlayabilecek olan önemli bir alaný kapsýyor devrimci gençlik. Tekel direniþi öznelinde bu konuda önemli adýmlar atýldý. Fakat bu adýmlar bir ilk adýmdý ve bir duyarlýlýðýn sonucuydu. Bu ilk adýmý atma ve duyarlýlýðý harekete geçirmede sürecin içerisinde bulunan genç leninistlerin inisiyatif yetisi var. Bu önemli. Üniversite öðrencilerinin Tekel direniþine destek ziyaretlerinde bulunmalarý, dayanýþma ruhunu yakalamalarý önemli. Ama bu öncesinden bahsettiðimiz gibi yeterli deðildir. Ýþçilerle ile öðrencilerin "el ele olmasý", öðrencilerin iþçileri aralýklý sürelerle kortej düzeninde ziyaret edip, dayanýþma mesajlarýný okuyup, okul koridorlarýný dönmesi demek deðildir. Bu bir "görüntüdür." Burada önemli olan öðrenci gençliðin bu sürecin örgütleyici bir parçasý olmasýdýr. Öðrenci gençlik alanýndaki devrimcilerin yeri bugün direniþ alanýnda ki iþçilerin yaný olmalýdýr. Devrimci öðrenciler, direniþ alanýnda iþçilere yönelik soluksuz bir siyasal ajitasyona giriþmeli, iþçileri devrime kazandýrma yolunda gerekli yönelimi gösterebilmelidirler. Öncünün, komünizm davasýna kazanýlmasýnda buna ihtiyaç vardýr. Leninist öðrenci politikasý, öðrenci gençliðin sorunlarýnýn da bu sistemden kaynaklanan sorunlar olduðunu, sorunun çözümünün de bu sistemi ortadan kaldýrma mücadelesinde iþçi sýnýfýnýn politik kurtuluþ mücadelesinde yer almaktan geçtiðini sürekli yineledi. 90'larýn baþýnda emekçi sýnýf hareketi, Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesi yükseliþe geçerken, "öðrenci gençlik, üniversitelerde; dernekler demokratik kitle örgütleri midir, deðil midir?” tartýþmasýna takýlýp kalmaktaydý" örneðinin üzerinde ýsrarla durdu. Akademist anlayýþýn yarattýðý bu bakýþ açýsýna karþý sürekli devrimci uyarýlarda bulundu. Bugün bu uyarý sýcaklýðýný hala koruyor. Canlý bir örnek ODTÜ'nün sýnýrlarý içerisinde varlýðýný sürdürüyor. ODTÜ'deki deðiþik siyasal gençlik hareketleri ve çeþitli öðrenci topluluklarý, eski jandarma karakolunun kültür merkezi olmasý için mücadele ediyorlar. Binayý iþgal ettiler. Günlerdir eylemdeler. Rektörlükle bir hesaplaþma içindeler. Anlayacaðýmýz ODTÜ'de, kendilerini "sol'da gören" önemli bir öðrenci kesimi seferber olmuþ durumda. Peki, bu seferberlik durumu sürerken, yaný baþýnda sadece Ankara'yý deðil, toplumun geniþ bir kesimini etkileyen bir sýnýfýn mücadelesinin neresin-

de duruyor bu yüreði "sol" tarafta atan öðrenci kesimi? Arada bir "dostlar bizi kavgada görsün" mantýðý ile arzý endam eyleyiþi bir kenara koyuyoruz. Sorun bu seferberliðin nerede uygulanacaðý, çalýþmada aðýrlýðýn ve önceliðin nereye verileceði sorunudur. Elbette yönelimdeki yanlýþlýðý devrimci öðrenci hareketinin soruna yönelik müdahalesi çözecektir. Devrim Kitlelerin Bilinçlerinde Iþýldamayý Bekleyen Bir Hedeftir Bugün! Tüm dünyada, milyonlarca insan, örgütlü olarak harekete geçiyor, eylem yapýyor. Bunlara geçen her sürede yenileri ekleniyor. Ýnsanlarý, harekete geçiren, örgütleyen, eðiten kapitalizmin kendisidir. Aþaðýlýk sömürü düzeni, sömürülenlere hayatýn gerçeklerini öðretmeye devam ediyor. Ýnsanlýk tarihi yeni bir süreci yaþýyor. Halen varlýðýný sürdüren eski toplumsal düzen, yerini, insanlýðýn köklü deðiþim isteminde ifadesini bulan yeniye býrakmamak için direniyor. "Yeni"nin savunucularý ise, yeniye kavuþma mücadelesinde, yeninin kendisi tarafýndan sokaða ve eyleme itiliyor. Mülksüzler yeninin kavgasýný veriyor. Bu topraklarýn üzerinde yeþeren "yeni", eskinin karþýsýna biriktirdiði öfkesi ile çýkýyor. Sokaklarda, kararlýlýk, mücadele ve direniþ sloganlarý yükseliyor. Ýþçi sýnýfýn önemli kesimleri, mülksüzlerin "yarýn" kavgasýna deðiþik sektör ve üretim alanlarýndan güç katýyorlar. Hýzlý tarih! Tarihin tanýklýk ettiði olaylar... Tarihin hýzýna ayak uydurmaya çalýþan devrimciler… Devrimcileri göreve çaðýran tarih! Ataða kalkan bir sýnýf ve ezilen bir ulus! Kararlý, iradeli bir duruþ… Günlerdir sokaklarda yankýlanan sloganlar, restleþmeler, ekmeðin ve onurun kavgasý. Keskin bir sýnýf savaþýmý… Ýmhaya, inkara ve ilhaka karþý koyan bir halk. Kendisini sokakta var eden, sokaðýn yasalarýna uyan bir halk! Gencini, yaþlýsýný, kadýnýný, erkeðini sokaklarda veren bir halk! Gençlik; sokaðýn önemli, devrimci bir bileþeni olmalý, sokaklarý dolduran, fakat bayraðýnýn üzerinde ne yazmasý gerektiðini netleþtiremeyen kitlelere, devrim bayraðýný taþýmalýdýr. Devrim kitlelerin bilinçlerinde ýþýldamayý bekleyen bir hedeftir bugün!


ARALIK AYI KAMPANYASINA ÝLÝÞKÝN AÇIKLAMA Aralýk ayýnýn baþýnda, DÖB olarak zindanlardaki devrimci tutsaklarýn sesi soluðu olmaya yönelik, bir kampanya baþlatmýþtýk. Bu kampanya Aralýk ayý boyunca sürdü. Bu süre içerisinde DÖB'lü öðrenciler bulunduklarý illerde, üniversitelerde, kampanya çerçevesinde çalýþmalar yürüttüler. Bu çalýþmalarda devrimci tutsaklarýn öðrenci gençlik için ne ifade ettiði, onlarýn özgürlük mücadelesinin öðrenci gençlik için tarafýndan sahiplenilmesi zorunluluðunun kendisini nasýl dayattýðýný anlatmaya çalýþtýk. Canlý sohbetlerle, eylemlerle, daðýtýlan bildirilerde ve asýlan her afiþte bunu anlatmaya çalýþtýk. Yaptýðýmýz bu çalýþmanýn kendi içinde yeterli olduðunu düþünmüyoruz. Bunu yaymak ve gündelik bir faaliyet haline getirmek gerekir. Her yerde “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük” þiarýný yükseltmek gerekir. Her kampüste ya da lisede ve gençliðin olduðu her yerde “Devrimci Tutsaklar Özgürleþmeden Öðren-

Ýstanbul Üniversitesi'nde Afiþleme Ve Bildiri Daðýtýmý 19 Aralýk 2000'de, Türkiye tekelci kapitalizmi zindanlara bir katliam gerçekleþtirdi. Faþist devletin bu saldýrýsýnda birçok devrimci tutsak yaralandý ve 28 devrimci tutsak ölümsüzleþti. Ama teslim olmadýlar. Zindanlardan bizlere nasýl savaþacaðýmýzý gösterdiler. Devrimci Öðrenci Birliði olarak bizler de bir kampanya baþlattýk. Zindanlar sorununu en geniþ kesime yaymak için baþlatmýþ olduðumuz bu kampanya farklý il ve okullarda yapýlmaktadýr.8 aralýk tarihinde Ýstanbul üniversitesi ana kampüs yemekhanesinde, zindanlara ve 19 Aralýk katliamýna deðinen, öðrenci gençliðe devrimci tutsaklarýn mücadelesini savunmasý gerektiðini anlatan bildirilerimizin daðýtýmýný yaptýk. 10 Aralýk tarihinde ise Ýstanbul Üniversitesi, ÖKM'ye(Öðrenci Kültür Merkezi), Ýletiþim Fakültesine ve Ýktisat Fakültesi ek binaya afiþlerimizi yaptýk. Zindanlar sorununun öðrenci gençlik açýsýndan ne kadar önemli bir sorun olduðunu göstermek istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki zindanlar yýkýlýp tutsaklar özgürleþmeden, ne iþçi sýnýfý ne de öðrenci gençlik özgürleþebilir. Ve insanlara bu bilinci verebilmek için çalýþmalarýmýza ara vermeden devam edeceðiz. Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur! Devrimci Tutsaklar Özgürleþmeden Öðrenci Gençlik Özgürleþemez! Ýstanbul Üniversitesi / DÖB

ci Gençlik Özgürleþemez” bilincini yaymamýz gerekir. Öðrenci gençliðin ve genel olarak gençliðin özgürleþmesi, devrimci tutsaklarýn özgürleþmesine baðlýdýr. Bu ise devrimin örgütlenmesi demektir. Gençliðin önündeki temel görev budur. Ve bu görev doðrulusunda mücadeleyi yükseltmeliyiz. Devrimci tutsaklarýn onurlu mücadelesinin sahiplenilmesi ve sesi soluðu olmakta bunu gerektirir. Bu yüzden hemen her faaliyette, bu sorunu gündeme getirmek gerekir. Haydi genç yoldaþlar þimdi her yerde çalýþmalarýn çýtasýný yükseltme zamaný! DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR! ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! ZÝNDANLARI YIKACAK ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ!

DÖB / DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ

MÝMAR SÝNAN ÜNÝVERSÝTESÝNDE DÖB STANDI Devrimci tutsaklarýn sesi soluðu olmaya yönelik baþlattýðýmýz kampanya çalýþmalarý MSGÜ( Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Fýndýklý kampüsünde de devam ediyor. Çalýþma kapsamýnda MSGÜ öðrencilerine “Zindanlarýn Karanlýðý Devrimin Güneþini Engelleyemez” baþlýklý bildirimizi ulaþtýrdýk. Yemekhaneye DÖB ve Mücadele Birliði imzalý “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Devrimci Tutsaklar Özgürleþmeden Emekçi Sýnýflar Özgürleþemez” þiarlý afiþler yapýldý. Açtýðýmýz DÖB standý ile kampanyanýn içeriði ve kampanya ile ne amaçladýðýmýzý karþýlýklý sohbetlerle öðrenci arkadaþlarýmýza anlattýk. Çalýþmalarýmýz devam edecektir.

DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR! MÝMAR SÝNAN ÜNÝVERSÝTESÝ DÖB

KADIKÖY'DE DÖB YAZILAMALARI

16.12.2009 gecesi Devrimci Öðrenci Birliði'nin "Devrimci Tutsaklarýn Sesi ve Soluðu" olmaya yönelik baþlattýðý Aralýk ayý kampanyasýnýn bir duraðý da Kadýköy'dü. Kadýköy'ün merkezi bölgelerine, lise ve dershane güzergahlarýna, 19 Aralýk Katliamýný ve faþist saldýrýlarý gündeme alan "Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur", "19 Aralýk Katliamýný Unutturmayacaðýz", Murat Ördekçi Ölümsüzdür", "Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz" þiarlarýnýn yer aldýðý "DÖB" imzalý yazýlamalar yapýldý. Kampanya çalýþmalarý devam ediyor.

Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur! 19 Aralýk Katliamýný Unutturmayacaðýz! DÖB / Devrimci Öðrenci Birliði

19


MERSÝN’DE 19 ARALIK KATLÝAMI ÝLE ÝLGÝLÝ BASIN AÇIKLAMASI VE ETKÝNLÝK

19 Aralýk 2000 tarihinde eþ zamanlý olarak 20 zindana yapýlan ve adýna “Hayata Dönüþ” adý verilen katliamda 28 devrimci tutsak katledilmiþ ve yüzlercesi sakat býrakýlmýþtýr. Zindan katliamýnýn ardýndan günler süren iþkencelerle devrimci tutsaklar F Tipi zindanlara götürülerek bir kez daha tutsak edilmek istenmiþlerdir. Tek silahlarý bedenleri olan tutsaklar bedenlerini açlýða yatýrarak Ölüm Orucu’na baþlamýþlardýr. Katliamda ve Ölüm Orucu Eylem’lerinde 122 devrimci ölümsüzlüðe uðurlanmýþtýr. Mersin’de 19 Aralýk Katliamý ile ilgili yürüyüþ ve basýn açýklamasý yapýldý. Eylemi Mücadele Birliði, DHF, Halk Cephesi, ESPG, Partizan ve ÝHD birlikte düzenledi. 19 Aralýk cumartesi günü saat: 12.00’ de ÝHD önünden baþlanýlan yürüyüþte “19 Aralýk Katliamýný Unutmadýk, Unutturmayacaðýz” yazýlý pankart ve katliam resimlerinden oluþan baþka bir pankartla yürüyüþe geçildi. Devrimci tutsaklarla dayanýþma kampanyasý dâhilinde yürüyüþ sýrasýnda bizlerde Devrimci Öðrenci Birliði olarak DÖB bayraðýmýzla yerimizi aldýk. Yürüyüþ sýrasýnda “ Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük, Yaþasýn 19 Aralýk Direniþimiz, Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur,

MERSÝN DÖB'TEN YAZILAMA 19 Aralýk 2000 tarihinde zindanlara yapýlan katliamda 28 devrimcinin kurþunlanarak, yakýlarak katlediliþinin yýl dönümünde, Devrimci Öðrenci Birliði'nin "Devrimci Tutsaklarýn Sesi ve Soluðu" olmaya yönelik baþlattýðý Aralýk ayý kampanyasý dahilinde, Mersin'de yazýlama yapýldý. 21 Aralýk 2009 tarihinde Mersin Devrimci Öðrenci Birliði olarak Mersin Üniversitesi gidiþ yolu boyunca "19 Aralýk Katliamýný Unutmadýk, Murat Yoldaþ Ölümsüzdür, Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük, Faþizme Karþý Silah Baþýna" yazýlamalarý yapýlarak DÖB imzalarý atýldý. Gece boyunca yapýlan yazýlamalara sahil þeridinde de devam edildi. Öðrenci gençlik olarak bir kez daha tekrarlýyoruz ''Öncüsüne Sahip Çýkmayan Bir Sýnýf Asla Özgürlük Yüzü Göremez".

ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK! MERSÝN DÖB

20

Yaþasýn Devrimci Dayanýþma…” sloganlarý atýldý. Mersin Büyük Þehir Belediyesi önüne gelindiðinde basýn açýklamasý yapýldý. Yapýlan açýklamada: “… 19 Aralýk katliamý, öncelikle devrimci tutsaklarý hedef almýþtýr; ancak bu katliam sadece devrimci tutsaklarla sýnýrlý bir saldýrý olarak algýlanmamalýdýr. Bu saldýrý; iþçi, emekçi ve köylüleri, gençleri, kadýnlarý, Kürt Halkýný kýsacasý tüm devrimci demokrat ve yurtseverleri sindirme, örgütsüzleþtirme ve teslim alma saldýrýsýdýr… Bizler de bugün tüm duyarlý kesimleri; 19 Aralýk direniþi ruhuyla mücadeleyi yükseltmeye ve devrimci tutsaklarla dayanýþmayý büyütmeye çaðýrýyoruz. ” denildi. Basýn açýklamasýnýn ardýndan, 20 Aralýk Pazar günü Kristal-Ýþ Sendikasýnda yapýlacak olan anma etkinliðine çaðrý yapýlarak, 19 Aralýk katliamýnýn anlatýldýðý bildiriler daðýtýldý. Daðýtýlan bildirilerin ardýndan basýn açýklamasý sloganlarla son buldu. 20 Aralýk Pazar günü ise Mersin’de 19 Aralýk anma etkinliði düzenlendi. Mücadele Birliði, DHF, ESP-G, Halk Cephesi, ÝHD, Partizan tarafýndan düzenlenen etkinlik Kristal-iþ sendikasý salonunda yapýldý. Saat 15:00 da baþlayan etkinlik ölümsüzleþen tüm devrim savaþçýlarý anýsýna saygý duruþu ile baþladý. Saygý duruþunun ardýndan 19 Aralýk Zindan katliamýný anlatan sinevizyon gösterimi yapýldý. Ardýndan etkinliðe “Yaþayanlar anlatýyor” bölümü ile devam edildi. Zindan katliamlarý sýrasýnda Ceyhan ve Bursa zindanýnda tutsak olan Recep GEDÝK ve Hakký CAN yaþadýklarý katliamý, ölümsüzleþenleri ve devrimci iradenin teslim alýnamayacaðýna deyinerek bugünde sistemin katliamlarýnýn devam ettiðini vurguladýlar. Devrimci Öðrenci Birliði’nden arkadaþlarýmýz 19 Aralýk katliamýný yaþayan ve hala tutsak olan Ergül ÇÝÇEKLER’ in “Dört Ateþten Gün Dört Ölümden Gece” þiirini müzik eþliðinde okuyarak izleyicilerden büyük beðeni aldýlar. Þiirin ardýndan 6 kadýnýn yakýlarak katledildiðini anlatan sinevizyon gösterildi. Etkinlik okunan þiirler ve müzik grubunun söylediði marþ, ezgi ve halay parçalarýyla son buldu. DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR. ZÝNDANLARI YIKACAK ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ. MERSÝN / DÖB

Merhaba Genç Yoldaþ okurlarý Bildiðiniz üzere DÖB ( Devrimci Öðrenci Birliði ) Aralýk ayý boyunca sürdüreceði kampanyasý olan “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük” þiarlý pullar çýkarmýþtý. Bizde iþçi ve emekçilerin yoðun olarak yaþadýðý gazi mahallesine yoðun olarak yaptýk. Yalnýzca gazi mahallesinin ana caddesi üzerine deðil, bunun yanýnda Ýsmet Paþa caddesi üzerine, gecekondu mahallerine, ve de Esentepe mahallesine yapýldý. Yoldaþlar; zindanlardaki bedenen tutsak yoldaþlarýmýzýn mücadelesini hiçbir cüretkarlýðýný fedakarlýklarýný unutmadýðýmýzý unutmayacaðýmýzý, Gazi mahallesine duyurduk duyurmaya devam edeceðiz. GAZÝ MAHALLESÝ LÝSELÝ DÖB


KÜRT HALKI SAVAÞMAYA DEVAM EDÝYOR! Hiçbir güç Kürt halkýnýn savaþma azmini bitiremiyor. Son süreçte Kürdistan'ýn birçok ilinde ve birçok yerde sokaklara çýkan Kürt halký hem devlete hem de devletin sivil faþist güçlerine karþý savaþýyor. Bu dönemde Kürt halký ile dayanýþmayý en üst seviyeye çýkarmak gerekir. Bu dayanýþmalardan biri de 12 Aralýk Cumartesi akþamý gerçekleþti. Bayramtepe meydanýnda toplanan kitle sloganlarla baþladý eyleme. Karakola yaklaþýk 100 metre mesafede toplanan kitle, polisin inlerinden çýkmaya cesaret edememesi üzerine, karakola doðru yürüyüþe geçti. Eylemin olacaðýný daha önceden bildiðimiz için, DÖB'lü öðrenciler olarak biz de Kürt halkýnýn, onun militan gençliðinin yanýndaydýk. Karakola 50 metre mesafede polis gaz bombasý ve panzerlerle saldýrýya geçti. Yaklaþýk 500 kiþi olan kitle taþ, sopa, molotof vb. araçlarla saldýrýya karþýlýk verdi. Sonuç olarak polisin kitleyi püskürtme çabasý sonuçsuz kaldý. Kitlenin inancý ve kararlýlýðý görülmeye deðerdi. “Kürdistan Faþizme Mezar Olacak” sloganý tüm kitle tarafýndan atýlýyordu. Bu sýrada bir panzer atýlan molotof sonucunda alev aldý ve geri çekildi. Yaklaþýk bir saat sonra 2. panzer geldi, ama yola kurulan barikatlar sonucunda panzerlerin kitleye müdahalesi zor oldu. Gece 23:00 'e kadar süren çatýþmalardan sonra kitle daðýldý. Devrimin en dinamik ayaðý olan Kürt halký devleti korkutmaya devam ediyor. Devrim ise çatlaklarý büyütmeye... Çatýþmalarda etkin bir þekilde yer alan DÖB'lü öðrenciler, her zaman savaþan Kürt halkýnýn yanýnda yer alacaktýr.

Kürt Ulusuna Kendi Kaderini Tayin Hakký! Kürt Halký Devrimle Özgürleþecek! Bayramtepe'den / DÖB’lü Öğrenciler

19 ARALIK KATLÝAMINI UNUTMADIK UNUTTURMAYACAÐIZ 20 Aralýk Pazar günü Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin düzenlemiþ olduðu 19 Aralýk Katliamýyla ilgili etkinliðe bizler de DÖB’lü öðrenciler olarak katýldýk. Etkinlik ilk olarak katliamda ölümsüzleþmiþ devrim savaþçýlarý nezdinde yapýlan saygý duruþuyla baþladý. Saygý duruþunun ardýndan Grup Bahara Ezgi’nin, Ergül Çiçekler’in þiir kitabýndan besteledikleri ‘Dört Ateþten Gün’ parçalarýna çekmiþ olduklarý klibin gösterimiyle devam edildi. Klipte katliam görüntüleri yer almaktaydý. Ýzleyen herkes çok beðendi ve uzun süre alkýþladý. Sonrasýnda Mücadele Birliði Platformu adýna bir arkadaþýmýz kürsüye çýkarak o zaman ki yaþanan katliamýn nedenlerinden ve yaþanan olaylardan bahsetti. Ve sözlerini ‘Ne olursa olsun 19 Aralýk Katliamýný unutmayacaðýz ve er ya da geç hesabýný soracaðýz.’ Diyerek konuþmasýný sonlandýrdý. Ardýndan Ayýþýðý Þiir Atölyesi zindanlarla ilgili þiirlerden derlediði dinletiyi bizlerle paylaþtýlar. Þiir atölyesinin son olarak sergilediði Nazým Hikmet’in þiiri olan Dünyanýn En Tuhaf Mahlûku þiiri çok beðenildi. Dinletiden sonra kýsa bir ara verildi etkinliðe. Aradan hemen sonra Grup Bahara Ezgi sahne aldý. Ýlk olarak hazýrlamýþ olduklarý klipten bahsettiler. Böyle anlamlý bir günde bu parçayý çok daha fazla insana duyurmak için yoðun bir çalýþmaya girdiklerinden bahsettiler. Ýlk olarak kendilerine ait besteleri seslendiren müzik grubu, son olarak Söz Veriyoruz parçasýyla dinletilerini sonlandýrdýlar. Etkinlik müzik dinletisinden sonra sona erdi.

ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK ADANA / DÖB’lü Öğrenciler

ÖÐRENCÝLER KÜRT HALKININ YANINDA Kürt halkýna baþlayan saldýrýlarla birlikte DTP'nin de kapatýlmasýyla, Kürt halkýnýn sisteme olan öfkesi daha da büyüdü. Biz de öðrenci gençlik olarak Kürt halkýna yapýlan saldýrýlara sessiz kalmadýk. DTP'nin kapatýlmasýný protesto eden yurtsever öðrenci gençliði yalnýz býrakmadýk. Sarýgazi Mehmetçik Lisesi Devrimci Öðrenci Birliði olarak eylemde Kürt halkýnýn yalnýz olmadýðýný göstermek için yapýlan eyleme destek verdik. Okulun önünden baþlayan eylemde “Katil Devlet Hesap Verecek”, “Kürt Halký Devrimle Özgürleþecek”, “Yaþasýn Devrimci Dayanýþma”, “Mehmetçik Lisesi Direniþin Simgesi” sloganlarýyla cemevine kadar yürüdük. Eylem baþladýðýnda resmi ve sivil polisler engel olmaya çalýþtýysa da kitlenin kararlýlýðýyla engel aþýlarak eylem gerçekleþtirildi.

Kürt Ulusuna Kendi Kaderini Tayin Hakký! Faþizme Karþý Silah Baþýna! Sarýgazi / DÖB’lü Öğrenciler

KÜRT HALKIYLA DAYANIÞMA ÝÇÝN... Sermayenin açýlýmý sokakta Kürt halkýnýn mücadelesi ile yanýt buldu. Kürt halký devrim istediðini ve bir kez sokaða çýkarsa, onu kimsenin durduramayacaðýný gösterdi. Sermaye sýnýfý ise sivil faþist güçlerini harekete geçirerek, Kürt halkýna yönelik saldýrýlarý doruðuna çýkardý. Bizler DÖB olarak Kürt halkýna yapýlacak olan her saldýrýda onun yanýnda olduðumuzu ve faþizme karþý halklarýn mücadele birliðini oluþturmak için sonuna kadar mücadele edeceðimizi söylüyoruz. Kürt halkýnýn yanýnda olduðumuzu göstermek için, Bayramtepe'de “Kürt Halký Yalnýz Deðildir-DÖB” ve “DÖB” yazýlamalarý yapýldý. Birleþik devrim Kürt ve Türk halklarýnýn mücadele birliðinin oluþmasýna baðlýdýr. Birleþik devrim Kürt halkýný özgürlüðe taþýyacaktýr!

Kürt Ulusuna Kendi Kaderini Tayin Hakký! Faþizme Karþý Silah Baþýna! Yaþasýn Kürt -Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði! Bayramtepe'den DÖB'lü öðrenciler

21


DÖB'LÜ ÖÐRENCÝYE FAÞÝST SALDIRI!

22

Bugün akþam saatlerinde Cevizlibað'daki Atatürk Öðrenci Yurdu'nun önünde faþistler toplu bir biçimde bir yoldaþýmýza saldýrýda bulundular. Atatürk Öðrenci Yurdu'nun önünde bekleyen yoldaþýmýzýn yanýna gelen faþistler yoldaþýmýza ölüm tehdidinde bulunmuþ ve devrimci deðerlere dil uzatmýþlardýr. Saldýrý durumu karþýsýnda "duruþunu koruyan" yoldaþýmýz, tehtid ve küfürler karþýsýnda geri adým atmayarak, faþistlerin tehdidine karþý cevaplar vermiþtir. Yoldaþýmýzýn "dik duruþu" karþýsýnda tehdidin bir iþe yara-

mayacaðýný anlayan faþistler ellerinde ki kemer ve kesici aletlerle yoldaþýmýza saldýrmýþlardýr. Yoldaþýmýz aldýðý darbeler sonucu, kafasýnýn ve yüzünün çeþitli yerlerinden yaralanmýþtýr. Faþist saldýrýlar devrimci öðrenci hareketini geliþtirme mücadelemizi geriletemeyecektir. Ýþçilere ve emekçilere, yoksul Kürt halkýna ve devrimci öðrencilere saldýrarak rüzgarý ekenler, sokaklarda yükselen bir mücadelenin yarattýðý fýrtýnayý biçeceklerdir. DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ / DÖB

YURTSEVER GENÇLÝÐÝN EYLEMÝ ve FAÞÝST SALDIRI

MARMARA NÝÞANTAÞI KAMPÜSÜNDE ÇATIÞMA

10 Aralýk günü polis tarafýndan hedef gözeterek katledilen Aydýn ERDEM’in katledilmesini ve Kürt halkýna yapýlan saldýrýlarý protesto etmek için Ege Üniversitesi’nde YDG-M tarafýndan bir eylem yapýldý. Edebiyat Fakültesi önünden baþlayan yürüyüþ Gýda Mühendisliði önüne giderken polis tarafýndan kesildi. Bir süre burada sloganlarla beklendikten sonra Edebiyat Fakültesi’ne dönüldü. Daha sonra E-Cafe önüne giderek basýn açýklamasý yapmak istenildi. Polisin engellemesi üzerine geri çekilindi. Bu arada Edebiyat Fakültesi’ndeki camlar indirildi. Kimi arabalarýn camlarý kýrýldý. Metro önünde basýn açýklamasý yapmak isteyen kitle þenlik alanýnýn oradan metroya yöneldi. Konservatuarýn çýkýþýnda gene Çevik Kuvvetler kitlenin önünü kesti. Bu arada Çevik Kuvvet kitleyi takip ediyordu. Bunun üzerine kitle daðýldý. Bizde DÖB olarak Kürt halkýnýn yalnýz olmadýðýný göstermek için bu eylemde yerimizi aldýk. Bizim dýþýmýzda pek çok devrimci siyasetin katýldýðý eylemde “Katil polis üniversiteden defol”,”Biji serok Apo”,”Yaþasýn devrimci dayanýþma” tarzýnda sloganlar atýldý. Eylem sonunda beþ kiþi gözaltýna alýndý. Bu eylemle bir kez daha þunu gördük: devrimci öðrenci hareketi devrimci þiddeti uygulayacak yöntemleri devreye sokmalýdýr. Artýk bu kendisini devrimin zaferi için dayatýyor.

23 Aralýk Çarþamba günü Marmara Üniversitesi Ýletiþim Fakültesinde yurtsever ve sol görüþlü öðrencilerle faþist öðrenciler arasýnda çatýþma çýktý. Çýkan çatýþmada 3 faþist yaralandý ve Þiþli Etfal Hastanesine kaldýrýldý. Olan faþistlerin bir öðrenciye sözlü sataþmasý sonrasý bunu protesto etmek amacýyla sol görüþlü öðrenciler bir araya geldi. Bahçede sloganlar atýlmaya baþlandý. Bunlarla birlikte gerginliðinde artmasý bir oldu. Kantin da karþý karþýya gelen öðrenciler arasýnda çatýþma çýktý. Çatýþmanýn ardýndan 3 faþist yaralandý. Sol görüþlü öðrencilerden yaralanan olmadý. Çatýþma yaklaþýk yarým saat sürdü. Bu olaylar gerçekleþirken durumu dekana bildiren diðer öðrenciler ve güvenlikçiler Dekanýn: “ býrakýn birbirlerini yesinler. Artýk onlarla uðraþmayacaðým.” Bu söz sonrasýnda güvenlikçiler olayý sadece seyretti. Çevik kuvvette kapýda bekledi. Dekanýn hesabý sol görüþlü öðrencilerin oradan aðýr yaralar alýp geri adým atmasýydý. Ancak beklenenin aksine faþist öðrenciler bahçede ve kantinde saklanacak delik, sýðýnacak bir polis aramaya baþlayýnca polis hemen içeriye alýndý. Polisler içeri girdiler ancak gözaltý yapamadý. Sadece faþist sürüsünü toplayýp okuldan ayrýldý.

KÜRT HALKI YALNIZ DEÐÝLDÝR. FAÞÝZMÝ DÖKTÜÐÜ KANDA BOÐACAÐIZ.

Marmara Faþizme Mezar Olacak. Faþizmi Döktüðü Kandan Boðacaðýz.

DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ/DÖB

DÖB / Devrimci Öðrenci Birliði


MARMARA ÜNÝVERSÝTESÝNDE FAÞÝST SALDIRI Faþistler, bugün Marmara Üniversitesi Anadolu Hisarý Kampüsü'nde bir yurtsever öðrenciye saldýrdýlar. Saat 14.30 civarýnda gerçekleþen saldýrý Ýþletme Bölümü'nün kapýsýnýn önünde gerçekleþti. Ýt sürüsü halinde yurtsever öðrenciye saldýran faþistler, çevredeki öðrencilerin ve çalýþanlarýn müdahalesine izin vermediler. Yüzünden ve vücudunun çeþitli yerlerinden yaralanan öðrenci ÇEKO binasýnýn önünde yerde kaldý ve aldýðý yaralar sonucu kalkamadý. Ýlk müdahale çevredeki öðrenci ve ÇEKO binasý tadilatýnda çalýþmakta olan iþçiler tarafýndan yapýldý. ÖGB ve polisler saldýrý yerine dakikalar sonra teþrif ettiler. (Kampüs içerisinde karakol var) Ambulans çaðrýlmasýna raðmen kampüse 40 dk. sonra gelebildi. (Hastane 10 dk uzaklýkta) Ambulansa bindirilen öðrenci Paþabahçe Devlet Hastanesi'ne kaldýrýldý. Bu son günlerde kampüs içerisinde gerçekleþtirilen ilk saldýrý deðil. Yakýn zaman önce faþistler bir öðrenciye daha saldýrmýþ, devamýnda yurtsever öðrencilerin saldýrýyý protesto etme eyleminde çatýþmalar yaþanmýþtý. Çatýþma sonucu 37 öðrenci polis tarafýndan gözaltýna alýndý. Bir çok öðrenci can güvenliði olmadýðý için okulu býrakmak zorunda kaldý. Ayný þekilde okulda faþistler tarafýndan rutin bir þekilde devrimci ve yurtsever öðrencilere tehtid ve gözdaðý verilmeye devam ediliyor. Üniversite yönetimi ise haklarýnda -ÖGB sorumlusunun deyimi ile- "500 tutanak" bulunan faþistleri korumaya ve arka çýkmaya devam ediyor. BESYO bölümünde faþistlerle okul yönetimine ve idari personeline kadar yýllardýr süregelen iþbirliði bir mekanizma biçiminde. Öðretim elemanlarýnýn odalarýnda, konferans salonunda toplantýlar yapýlýyor, Türk Kültür Kulübü bünyesinden alýnan kararlar doðrultusunda harekete geçiriliyor.

Ýçerenköy'de Faþist Yazýlamalar Kapatýldý Ýstanbul'da bir çok kiþinin geçtiði yer olan, Ankara asfaltýnýn (e-5) Kozyataðý ayaðýnýn geniþ ve uzun yan duvarlarý vardýr . Bu duvarlarda her türlü faþist propaganda yazýlarý bulunur . Her geçen de bu yazýlarý mutlak suretle görür. Bir gece bu yazýlarýn hepsini boyayýp onlarýn yerine Devrimci Öðrenci Birliði ve Mücadele Birliðinin imzalarý aniden yerini almýþtýr. Artýk yoldan geçen halkýn faþist yazýlar yerine bu yazýlarý görmeleri benim için bir onurdur. Ama daha fazlasýný yapmak gerekir. Ýstanbul'da faþist yapýlanmanýn üst düzey olduðu yerlerde bu tür çalýþmalar daha fazla yapýlmalýdýr. Ve olacaktýr. Ýçerenköy'den DÖB'lü bir öðrenci

Faþist Saldýrýlara Karþý Öðrenci Milisleri Oluþturulmalý, Harekete Geçilmelidir! Ýç savaþ, iki sýnýf arasýnda ki savaþýmýn en keskin boyutu olarak geliþmeye devam ediyor. Kürt halkýna, iþçilere, emekçilere ve devrimci-yurtsever öðrencilere yönelik saldýrýlar her geçen gün listesine bir yenisini daha ekliyor. Sokaklar, üniversiteler ezilen Kürt halkýnýn özgürlük ve kavga seslerine ev sahipliði yapýyor. Ayný sokaklarda, üniversitelerde devrimciler, yurtseverler kurþunlanýyor, saldýrýya uðruyor. Geliþen her devrim karþýsýnda "karþý-devrim cephesini" bulur. Dipten gelen dalga þiddetini arttýrýyor, yükseliyor. Karþý-devrim ise çareyi silaha, askeri araç ve yöntemlere baþvurmakta görüyor. Faþist tosuncuklar, silahlandýrýlýyor, sokaklara salýnýyor. Saldýrýlarý püskürtmek, saldýrýlara karþý örgütlü devrimci þiddeti örgütlemekten geçer. Devrimci-yurtsever öðrenciler bu zorunluluðun bilincine varmalý, güçlerini faþist saldýrýlarý kýrmak ve devrim cephesinin moral karelerini yaratmak için devrimci öðrenci milislerinde birleþtirmelidir. Meþruiyet arayýþlarýna girerek, maðduriyet edebiyatý ile yaratýlan pasif hava devrimci öðrenci hareketinin geliþiminin önüne bir set olma durumundadýr. Komiteler ve milisler halinde örgütlen! Mümkün olan her türlü araçla silahlan! Tarihin ritmi bunu emrediyor! Sokaðýn nabzý devrimci militan mücadelenin örülmesini þart koþuyor!

FAÞÝZME KARÞI SÝLAH BAÞINA! DÖB / Devrimci Öðrenci Birliði

Marks’a Çarpınca!.. Merhaba Yoldaşlar; Size okulda karþýlaþtýðým bir olayý anlatmak istiyorum. Felsefe dersinde Marks’ýn felsefesini iþliyorduk. Konuyu kitap kimsenin anlamayacaðý bir dille ve yüzeysel olarak anlatmýþ. Ýlgisi olan arkadaþlar hocaya sorular sordu. Fakat hoca sorulara net cevap vermedi. Biz de birkaç arkadaþla müdahale ettik. Hoca baþým aðrýyor diye dersi býraktý. Çünkü duyulmasýndan korkuyordu, derste kapitalizmden, sosyalizmden, Marks’tan derinine söz etmekten. Ders boþ kalýnca ilgili arkadaþlar baþýmýza toplandýlar. Hocadan cevabýný alamadýklarý sorularýn cevabýný istediler. Biz dilimiz döndüðünce bir þeyler anlatýrken hoca bizi dinliyormuþ. Arkadaþlarý derste konuþuyoruz bahanesiyle daðýttý ve arkadaþlara kýsaca “din bilmez ütopik bir insandýr Marks” dedi. Bizim onlarýn beyinlerini yýkadýðýmýzý iddia ederek, bizden uzak durmalarý konusunda onlarý uyardý. Onlar Marks’ýn ve bizim ütopyacý olduðumuzu düþünüyorlar. Ama biz biliyoruz ki kapitalist devlet Marks’ý, felsefesini kitaplara koymayý göze alamayacaðý kadar gerçekçi, dünyaca ünlü bir filozoftur. Antep DÖB’lü Öðrenciler

23


Çözüm Sokakta... Faþist devlet saldýrýyor, Kürt halký cevap veriyor. Yýllardýr ayný durum ayný sonuç. Devletin Kürt ulusunu imha ve inkar politikasý, Kürt halkýnýnsa savaþkan tavrý... Son günlerde Kürt halkýna yapýlan faþist saldýrýlar gündemdeydi. Önce PKK önderi Öcalan'ýn hücre koþullarýnýn kötüleþmesi üzerine sokaða dökülen Kürt halký, sonra DTP'nin kapatýlmasý üzerine eylemliliklerini sürdürdü. Sorun sadece bu ikisi miydi? Yalnýzca bu iki sebep miydi Kürt halkýný serhýldana götüren? Tabi ki de hayýr! Yýllarca ulusal olarak ezilmiþliðin, sömürünün dýþa vurumuydu bu baþkaldýrý. Koþullar Kürt halkýný daha fazla sokaða itiyor. Sorunun gerçek çözümünün nerede olduðunu gösteriyor. Türkiye ve K. Kürdistan sert bir süreçten geçiyor. Faþist devletin uyguladýðý baský politikasý kapitalist sistemin gücünü deðil, aslýnda artýk kendisinin yönetememezliðini ortaya koyuyor. Aylardýr sermaye sýnýfýnýn “demokratik açýlým” demesinin sebebi de kendi çaresizliðidir. Açýlým adý altýnda Kürt Ulusal Hareketinin tasfiyesini amaçlayan devlet, her attýðý adýmda bir baþka kuyuya düþüyor. Bir yandan Türkiye'de yükselen iþçi sýnýfý hareketi, bir yandansa Kürt halkýnýn mücadelesi devrimci durumun olgunlaþtýðýný gösteriyor. Ýç savaþýn yaþandýðý bu topraklarda sermaye sýnýfýnýn attýðý her adým karþýlýðýný buluyor ve kendisini daha da zora sokuyor. Devrimci durum böylesine kendini göstermiþken, sorunun çözümü aslýnda devrimden baþka bir þey deðildir. Açýlým adý altýnda “barýþý” destekleyenler ve yine açýlým adý altýnda silahlarýn susmasýný söyleyenler ( sosyal reformist ve oportünistler ) neye hizmet ettiklerini, nasýl devrim kaçkýný olduklarýný açýkça ifade ediyorlar. O yüzden bunu bir kez daha burada açýklamaya gerek duymuyoruz. Onlar barýþ diye dursunlar, zaten asýl cevabý Kürt halký sokaklarda açýk bir þekilde veriyor. Bunun burjuvaziyi nasýl korkuya düþürdüðünü görmek için ise DTP'nin kapatýlmasýndan sonraki sürece bakmak yeterli. DTP'nin kapatýlmasý üzerine, DTP'li millet vekillerinin aldýðý istifa kararý ve “sine-i millete döneceðiz” açýklamalarý burjuvazinin yüreðine indirecekti. Hepsi hep bir aðýzdan “mecliste kalýn” diye resmen yalvardý.. Neden Peki? Çünkü bu bir iç savaþtý. Çünkü artýk yýkýlmaya yüz tutmuþ bu sistemin, sokaklarý bastýracak gücü kalmadý. Yýllardýr süren savaþta hem silahlý kuvvetleri yorulmuþ hem de moral olarak çökmekteler. Sermaye sýnýfý da kendi arasýnda kýyasýya bir mücadele içinde. Kendi aralarýndaki bu çatýþma, devrimin geliþmesi ile daha da sertleþiyor. Fakat iki tarafta çeþitli sebeplerden ötürü, örneðin DTP'nin kapatýlmasýnda görüþ birliðine varýyorlar. Arkasýndan BDP'ye yapýlan operasyonda oy birliði ile alýnmýþ bir karar. Bu sermaye sýnýfýnýn Kürt halkýyla ancak tam teslimiyet koþullarýnda uzlaþabileceðini gösteriyor. Sermaye sýnýfý her ne kadar ulusal hareketin tasfiyesini amaçlasa da bunun o kadar kolay olmayacaðý yaþananlarla görüldü. Büyük bedeller ödendi, Kürt halký bu bedelleri her zaman sahiplenecektir ve özgürlüðünü elde edene kadar savaþmaya devam edecektir. Devrimci durum ve iç savaþ koþullarýnda biz komünistlerin yapmasý gereken, iki ülke birleþik devrimini pratik olarak örgütlemektir. Kürt halkýyla dayanýþmayý yükselterek iktidara yönelmeliyiz. Çünkü bu sorunun tek çözümü devrim ve komünizm mücadelesidir. Kürt Ulusuna Kendi Kaderini Tayin Hakký! Kürdistan'da Tek Çözüm Ya Devrim Ya Ölüm! Ýstanbul'dan bir DÖB'lü

24


25


Süreç Ýnsanlarý Nasýl Etkiliyor? Deðiþimin Gücü Tabularý Yýkýyor! Yaþanan ekonomik temelli bozukluklar emekçilerin bilincinde geri dönüþü olmayan deðiþikliklere, insanlarý sisteme karþý güvensizliðin daha da pekiþtiði bir duruma getirmektedir. Sermaye sýnýfýnýn Kürt halkýna karþý vermiþ olduðu savaþ, Kürt halkýnýn onca yýllýk tecrübesi ve savaþçýlýðý ile boþa çýkmaktadýr. Sermayenin sýkýntýsý bundandýr. Öte yandan Türkiye'de artan iþçi eylemleri, ulusal sorunla uðraþan sermayenin sýrtýndaki yükü daha da artýrmaktadýr. Burjuvazi bu yükü taþýyamamaktadýr. Bir yan-

dan da Türkiye'deki emek hareketi faþist devletin korkusunu artýrmakta ve bu korku onu daha saldýrgan yapmaktadýr. Polisin tekel iþçilerine, itfaiye çalýþanlarýna saldýrmasý bu korkunun ürünüdür. Sermayenin Türkiye'deki emek hareketinin yükselmesine tahammülü yoktur. Bu süreç bütün ötekileþtirilen, yoksullukla boðuþan, iþsiz býrakýlan insanlarýn bilincinde deðiþikliðe yol açmaktadýr. Yaþam koþullarý bunu zorunlu kýlmaktadýr. Yaþanmýþ bir örnek bu deðiþikliði daha güzel anlatmaktadýr :

Kapitalist sistemi savunan polis yanlýsý bir kiþiyle yaptýðýmýz tartýþmalarla onun ön yargýlarýný kýramamýþ ve düþüncelerini deðiþtirmemiþtik. Bu kiþinin annesi ve babasý tekel iþçisi olarak çalýþmaktadýr. Tekel iþçilerinin kadrodan çýkarýlmalarý ve eylem kararý almalarý bu kiþinin sisteme bakýþýný deðiþtirmek için güzel bir fýrsattý. Anlattýklarýmýzýn pratik hayatta gerçekleþtiðini görünce kendi iç hesaplaþmasýný yaþamasý kaçýnýlmazdý. O kiþi açýsýndan kýrýlma noktasý ise polislerin tekel iþçilerine saldýrmasý oldu. Önceden polisleri savunan bu kiþi, polisin aslýnda kimin yanýnda olduðunu ve asýl görevinin ne olduðunu gördü. Savunduðu kapitalist sistemin gerçek yüzünü görüyordu. Bize karþý ön yargýsý yýkýlmýþ haklý olduðumuzu görmüþtü, yaþanan bu olay devrimcilerin haklýlýðýný daha da pekiþtirmiþti. Bu kiþinin yaþadýðý durumda pek çok insan bulunmaktadýr. Yapmamýz gereken bu insanlarýn sisteme karþý güvenleri yýkýlýyorken onlara doðru politik bilinç vermek, onlarýn yaþadýðý bu çeliþkiyi doðru yöne çekmektir. Deðiþimin önünde hiçbir güç duramýyor, bu örnekte olduðu gibi tabular yýkýlýyor. Kapitalizm kendi mezarýný bu þekilde kazýyor. Burjuvazi devrimin baskýsýný ensesinde hissediyor; korkusu bundan, saldýrganlýðý bundan. Direnen iþçiler,emekçiler,ezilen halklar deðildir; direnen tekelci sermayedir. Bu yüzden “Savaþa Savaþa Kazanacaðýz” sloganý gerçekçi bir slogandýr.

ZAFER SAVAÞAN EMEKÇÝNÝN OLACAK!

Film Gösterimi Antep’te DÖB’lü öðrenciler olarak çalýþmalarýmýza hýz kesmeden devam ediyoruz. 19 Aralýk sürecinde bir çok lise ve dershanede gerçekleþtirdiðimiz bildiri daðýtýmlarý ve pullamalarýn ardýndan son olarak 3 Ocak 2010 günü bir film gösterimi düzenledik. Çaðýrdýðýmýz öðrenci arkadaþlarýmýza DÖB’ü tanýtmak ve mücadeleye bakýþ açýsýný anlatmak amacýyla gerçekleþtirdiðimiz film gösterimine 20’yi aþkýn öðrenci katýldý. Bir DÖB’lü arkadaþýmýzýn sunumu ile kapitalist sistemin yarattýðý eðitim sorunlarý hakkýnda kýsaca bir bilgilendirme yapýldý. Daha sonra DÖB’ün, Deniz’lerin kurduðu bir örgütlenme olduðuna ve öðrenci mücadelesine bakýþ açýmýza kýsaca deðinildi. DÖB’lü arkadaþýmýzýn ardýndan film gösterimine geçildi. Yýlmaz Güney’in “Arkadaþ” adlý filmi izleyiciler tarafýndan beðeniyle izlendi. Bu filmi seçmemizdeki amaç yoz kültürün yansýmasý olan bir yaþamý gözler önüne sermek ve gençliðin önünde duran en önemli sorunlardan birine deðinerek çözüm yollarý aramaya teþvik etmekti. Film sonrasýnda ise müziklerimizle güne devam ettik. Kýsa süren müziðin ardýndan hem film deðerlendirmesinin yapýldýðý, öðrenci sorunlarýnýn tartýþýldýðý hem de DÖB’ün anlatýldýðý sýcak bir sohbet gerçekleþtirdik. Böylesi sýcak bir ortamda düþüncelerini özgür bir þekilde açýklayan arkadaþlarýmýzla böylesi bir paylaþým içerisinde olmamýz, büyük bir mutluluk ve birlikte baþarabileceðimize olan inancý büyüttü içimizde. ANTEP / DÖB'lü öðrenciler

26


KÝMÝ KÝME YARGILATIYORSUNUZ? Kapitalist sistemin krizinin derinleþmesi ve akabinde artan iþçi eylemleri, Kürt halkýnýn mücadelesinin serhýldan boyutuna ulaþmasý, devrimci durumun olgunlaþmakta olduðunu gösterir. Fakat bunu göremeyen kimi çevreler reformist talepleriyle burjuvaziye nasýl yardým ettiklerinin farkýnda deðiller. Son olarak bu çevreler, burjuvazinin “Ergenekon” kalýbýyla pisliklerini örtmesine yardýmcý olan günah keçilerini yargýlamasýndan güç almýþ olmalýlar ki aðýzlarýnda “Darbeciler Yargýlansýn” ya da isim belirterek “... Yargýlansýn” þeklindeki sloganlarla devletin bu insanlarý yargýlamasýný talep etmekteler. Bu tür taleplerle burjuvaziden, kendi maþalarýný yargýlamasýný beklemek baþlý baþýna bir çeliþki olacaktýr. Geçmiþte Maraþ, Sivas,19 Aralýk, Dersim gibi katliamlarý yapan burjuvazi bu katliamlarý yaparken kullandýðý adamlarý bugün yargýlayacak olsa dahi bunu, yapýlanlarý insanlýk suçu ya da suç saydýðý için deðil, bu katillerin artýk kendisine yarar saðlamayacaðýndan dolayý yapar. Bu tarz sloganlarýn yanlýþa düþtüðü bir nokta da þudur: Burjuvazinin katliamlarý yaptýrdýðý kiþileri burjuva mahkemelerinin önüne çýkartýp “yargýladýðýný” farz edelim, bu tür katliamlarýn bir daha olmayacaðýnýn garantisini kim verebilir.. Yani bugün darbecilerin yargýlanmasýný beklemek ya da yargýlanmasý bundan sonraki dönemlerde darbe yapýlmayacaðýnýn garantisi olamaz. Çünkü darbelerin asýl kaynaðý Kenan Evren ya da bir baþkasý deðil doðrudan doðruya burjuvazinin ve sisteminin ihtiyaçlarýdýr. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde 12 yaþýnda katledilen Uður Kaymaz’ýn katilleri serbest býrakýldý. Diyarbakýr'da eylemcilerin üzerine ateþ açarak 2 kiþinin ölümüne sebep olan kolluk kuvveti “O anki koþullarýn psikolojik etkisinden dolayý” suçsuz bulunarak yine cezasýz býrakýldý. Öyle çok fazla geriye gitmeye de gerek yok aslýnda, 6 Aralýk’ta Aydýn Erdem Diyarba-

kýr'da yaþanan olaylar esnasýnda yakýn mesafeden vurularak öldürüldü. Fakat öldüren polis þu anda içimizde bir yerlerde geziyor ve bizi öldürmeyeceðinin hiçbir garantisi yok. Sýnýflý toplumlarda suç da sýnýfsal olarak deðerlendirilir. Sömürüye karþý mücadele etmek burjuvaziye göre suçtur. Ama devrimcilere, komünistlere göre ise, sömürüye karþý mücadele etmemek, buna sessiz kalmak suç olabilir. Bu nedenle sermayenin katilleri, sermaye sýnýfý için gururlandýrýcý bir iþ yapýyorlar. Dahasý kapitalist sistemin kendisi, insanlýk için ucu bucaðý olmayan bir dehþettir ve onun bir kaç katilinin yargýlanmasýný istemek, bu dehþetin karþýsýnda hiçbir þey demektir. Ama bu tür sloganlarla insanlara gitmek, bugün için, düzen kurumlarýna karþý

umudunu yitirmiþ olanlarýn kafalarýný bulanýklaþtýrabilir. Tabii pratikten ders alanlar böyle bir þeye giriþmezler, aksi ise, sonuçsuz ve umutsuz bir yürüyüþ olacaktýr ki, onlara kolay gelsin! Bütün bunlara dayanarak son tahlilde bizler birilerini yargýlayacaksak bu burjuvazinin mahkemelerinde deðil, devrimle gelecek olan halk mahkemelerinde olmalýdýr. Adaleti burjuvazinin mahkemelerinde arayanlarýn aksine bizler bu adaleti tüm iþçi ve emekçi halklarýn arasýnda aramalýyýz. Bugün darbelerin ve katliamlarýn olmamasý için bunlarýn sözde sorumlularýný yargýlatmaya çalýþanlarýn aksine bizler darbelerin ve katliamlarýn asýl kaynaðý olan burjuva iktidara yönelerek tüm bunlarýn önüne geçebiliriz. Eskiþehir'den DÖB'lü Bir öðrenci

27


Gerilla Tanya “Tanya” kod adýyla bilinenen dünyaca ünlü kadýn gerilla Haydee Tamara Bunke Bider, Alman asýllý gerilla, Arjantin’in baþkenti olan Buenos Aires’te 19 Kasým 1937 günü doðdu. Okul hayatýnda ve sosyal yaþamýnda çok baþarýlý olan Tanya Arjantin de 14 yaþýna kadar kaldý. Daha sonra Almanya ya gitmiþ fakat Arjantin’i ve arkadaþlarýný asla unutamamýþtýr. 1950’li yýllarda Humbolt üniversitesinin Siyasi Bilimler fakültesinde öðrenime baþladý. Tanya bu sýrada gitar çalmayý öðrenir. Ayrýca Küba’daki silahlý mücadeleyi sýký takip ediyordu. 1960’ta Almanya’ya gelen Ernesto Che Guavera ile tanýþýyor. 1961’de de Tanya’nýn eline Küba ya gitmek için bir fýrsat geçiyor. Uluslar arasý Öðrenci Birliði’nin çalýþmalarýna katýlýr. Tamara KAP için çalýþmaya baþlýyor ve oda milis üniformasý giyiyor. Tamara okuma-yazma bilmeyenlere öðretiyor, eðitim bakanlýðýnda çevirmen olarak çalýþýyordu. Arjantin folkloruyla ilgilenen Tamara 1962 yýlýnýn Mayýs ayýnda düzenlenen Arjantin folkloruyla ilgili partide Kübalý kadýnlar federasyonu üyesi Carolina Aguilar ile tanýþtý. CHE 1965’te Bolivya Ulusal Kurtuluþ Ordusu saflarýnda silaha sarýlmak üzere Küba’dan ayrýldýðýnda Tanya’nýn ona ve Bolivya’daki silahlý mücadeleye çok

28

yardýmcý olacaðýný biliyordu. Tamara 1963’ün Martýnda devrimci harekette ne kadar aktif bir rol oynayacaðýný öðrendi. Tanya’nýn bu görevleri üstlenebilmesi için aylarca bir araþtýrma yapýldý ve bunun sonunda “temiz” bulunup görevi üstlenebileceðine karar verildi. 9 Nisan 1964 günü genç kadýn Batý Avrupa’ya gitmek üzere Küba’dan ayrýldý. Ýlk çalýþmalarýna burada baþlayan genç kadýn farklý yaþam öyküleri ve farklý kimliklerle Latin Amerika da birçok gizli görevin içerisinde yer aldý. Tanya’nýn Güney Amerika da gideceði yer Bolivya’ydý. Çünkü Che burayý Latin Amerika’nýn kurtuluþ mücadelesinin kilit noktasý olarak görüyordu. Bolivya'da uzun süre kalan Tanya oradayken aldýðý bir haberle Küba Komünist Partisi’nin üyesi olduðunu öðrendi. Tanya bir çok þeyi Bolivya'dan öðrendi. Tanya, Che Guavera’nýn yönettiði ulusal kurtuluþ ordusuna (ELN) katýlmaktan gurur duyuyordu. 17 Nisan 1967 de Bolivya’nýn Güneydoðusunda gerilla birliði iki kola ayrýldý. Ayrýlma sonrasýndaki koþullar nedeniyle iki gerilla grubu arasýndaki baðlantý olanaksýz hale gelmiþti. Dört ay süreyle ayrý kaldýlar. Ta ki artçý grup, bir hainin ihbarý üzerine tuzaða düþürülene kadar. Diðer grup Rio Grande bölgesinden yürümeye

devam etti. Yollarý üzerinde karþýlaþtýklarý bir köylü askerlere onlarýn istikametini bildirdi. Vadode Yeso’ya gitmek için geçmeleri gereken nehre geldiklerinde askerler 600 yardalýk bir bölgeye yayýlmýþlardý. Sýranýn önündeki ilk kiþi kýyýya çýktýðýnda ateþ açtýlar. Tanya ve gruptaki diðer askerler böyle hain bir tuzakla öldürüldü. Genç kadýn gerilla Tanya’nýn ölüsü 6 Eylülde nehrin kenarýnda bulundu. Gerilla Tanya'nýn yaþamý genç kadýn devrimcilere örnektir. Küba'da Tanya'nýn resimleri Che ile yan yana asýlýr. O bunu hak ediyordu. Çünkü Gerilla Tanya devrim için elinden geleni yapmýþ, genç kadýn devrimcilere nasýl bir yaþamý sürmeleri konusunda, geride örnek bir yaþam býrakmýþtýr. Tanya'nýn tutmak istediði güncenin ilk sayfasýnda yer alan, Nikolai Ostrovski'nin þu satýrlarý bütün genç devrimcilere güç vermelidir. “Ýnsanýn sahip olduðu en deðerli þey yaþamdýr. Yaþam insana bir kez verilir ve insan bu yaþamý öyle kullanmalýdýr ki, amaçsýz yaþanan yýllar onu ezmesi, rezil ve bayaðý bir geçmiþin utancý onu yýkmasýn ve ölürken þöyle diyebilsin: Bütün yaþamým, bütün gücümü, dünyada en mükemmel þeye, insanlýðýn kurtuluþuna adadým.”


VÝCTOR JARA

“Türkü söyleme aþkýndan, ya da sesimi dinletmek için deðil bunca türkü söylemem. Benim namuslu gitarýmýn sesi, dünyanýn yüreðinden çýkar, kutsal su gibi þefkatli, bir güvercin gibi uçar…” (Victor JARA) Victor JARA 23 Eylül 1932 Santiago’nun dýþýndaki küçük bir köy olan Loquen’de doðar. Geçimlerini saðlamak için Jara’nýn annesi düðünlerde, törenlerde gitar çalýp söyleyen, bölgenin tanýnmýþ bir halk sanatçýsýdýr. Gitarla annesi Amanda sayesinde tanýþmýþtýr. Jara 15 yaþýndayken annesini kaybeder. Maddi sýkýntýlardan dolayý öðrenim gördüðü ticaret lisesini býrakmak zorunda kalýr. Doðduðu yere iþsiz olarak geri döndüðünde, arkadaþlarý ile birlikte folklor ve tiyatro ile ilgilenmeye baþlar. Tiyatroya olan ilgisi daha da artýnca, Þili Üniversitesinde tiyatro okuluna baþlar. Daha sonra birçok tiyatroda oynayarak yönetmenlik yapar. Santiago’da Þili’nin folklor müziði hayraný olan Parra ile tanýþtý ve kendisini Þili halk müziðine adadý. Parra ayný zamanda küçük bir büfe iþletmektedir. Jara, artýk zamanýn çoðunu Parra ile geçirmeye baþlar. Ona hem iþlerinde yardým eder, hem de birlikte müzik yaparlar. Jara tiyatroya vakit ayýramadýðý için önceliðini müziðe vermiþ ve müziðe daha fazla yoðunlaþmýþtýr. 1970 yýllarýnýn “Yeni Türkü” akýmýndan etkilenmiþtir. Bu akýmdan etkilenmesinin en büyük sebeplerinden birisi de Parra’dýr. Çünkü Parra bu akýmýn temsilcilerindendir. Artýk emperyalizme karþý olduðunu kendi þarkýlarýyla dile getirmeye baþlar. Jara’nýn þarkýlarý sokaklarda, okullarda ve fabrikalarda dilden dile dolaþýr. Þarkýlarý dünya iþçi sýnýfýna da hitap ettiði için ünü dünyaya yayýlýr. Þili’de 1970 seçimlerinde solun sesi olan Halkýn Birliði Partisi’nin ve onun temsilcisi Salvador Allende’yi destekler. Seçim zamanýnda bir çok fabrikada hatta sokaklarda insanlarý þarkýlarýyla Halkýn Birliðine çaðýrýr. 11 Eylül 1973’de Allende’nin seçimleri kazanmasýný kaldýramayan emperyalist güçler Þili’de Pinochet’in önderliðinde faþist bir darbe ile iktidarý ele geçirip, Allende’yi vahþice katletmiþlerdir. Faþistler darbeye karþý ayaklanan herkesi Þili Stadyumuna toplamýþlardýr. Jara’da katledilen yoldaþlarýnýn ve darbe yapýlan ülkesinin acýsý vardýr. 16 Eylül 1973’de Jara’da gitarý ile birlikte yakalanarak Þili Stadyumuna getirilir. Orada özgürlük þarkýlarýný söylemeye baþlar. Bunu kaldýramayan faþist subaylarýn talimatýyla Jara’nýn artýk gitar çalmamasý için parmaklarý kýrýlýr. Stadyumdaki tutsaklar öldürüleceklerini bilmelerine raðmen onun þarkýlarýný mýrýldanmaya baþlarlar. Buna tahammül edemeyen faþistler Jara’nýn baþýný silah dipçiði ile ezerek katlederler. Diðer tutuklulara da ibret olsun diye cesedini stadýn türbinine asarlar. 2003 Eylül’ünde Jara’nýn katlediliþinin 30. yýl dönümünde Þili Stadyumunun ismi Victor JARA olarak deðiþtirilir. Victor JARA yarýnlarýn aydýnlanmasý için, sanat cephesinden bütün dünya iþçi sýnýfýna hitap eden þarkýlar yapmýþtýr. Tiyatrocu, þarkýcý ve müzisyen bir sanatçýdýr. Yaþamý ve müziði ile ülkesine örnek olmuþtur. Bizlere hayata nasýl bakmamýz gerektiðini, her türlü baský karþýsýnda nasýl durmamýz gerektiðini göstermiþtir. Bütün zorluklara raðmen bir gün mutlaka zafere ulaþýlacaðýný biliyordu. Bunu da þarkýlarýnda ve þarkýlarýndan sonra “VENCEREMOS” (Kazanacaðýz) diyerek dile getirmiþtir.

29


ZÝNDANLARI YIKACAK, ZAFERÝ BÝZ KAZANACAÐIZ 19 Aralýk 2000 yýlýnda faþist devlet ayný anda yirmi ceza evine büyük bir saldýrý düzenlemiþti. Bu saldýrý sonucu 28 devrimci-komünist katledilmiþti. Saldýrýnýn özünde yatan þey iþçi-emekçi halký sindirmek, baský altýna almak ve öncüyle halk arasýndaki baðý ortadan kaldýrmaktý. 19 Aralýk 2009 günü faþist devletin yaptýðý katliamýn yýl dönümünde Ýzmir DÖB (Devrimci Öðrenci Birliði) olarak 19 Aralýk katliamýyla ilgili bir basýn açýklamasý düzenledik. Saat 14.00’te Konak Pier önünde toplanýlarak Konak Eski Sümerbank önüne yürüyüþ þeklinde gerçekleþtirilen basýn açýklamasýnda “Zindanlarý Yýkacak Zaferi Biz Kazanacaðýz” pankartý açýldý. Yürüyüþe geçmeden önce DÖB’lü bir yoldaþýmýz, 19 Aralýk sürecini anlatan bir ajitasyon konuþmasý yaptý. Yürüyüþ sýrasýnda “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Yaþasýn Devrim Ve Sosyalizm”, “19 Aralýk’ý Unutma Unutturma“, “Deniz Yusuf Ýnan Savaþa Devam”, “Kürt Halký Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Kürt-Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði”, “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz”, “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her þey Emeðin Olacak” sloganlarý atýldý. Daha sonra basýn metni okundu. Okunan metinde þunlara deðinildi; “…Emperyalist-kapitalist sistem yaþadýðý ekonomik-siyasi çöküþü, yýkýmý engelleyebilmek için her yere ve herkese saldýrmaktadýr. Kamu emekçilerine, tekel iþçilerine, Kent A.Þ iþçilerine, itfaiyecilere, demiryolu emekçilerine, ezilen Kürt halkýna, zindanlardaki devrimci-komünist tutsaklara… Bizler kendisine ‘Ýþçi sýnýfý, emekçi halklar, ezilen uluslar ve devrimci tutsaklar özgürleþmeden öðrenciler de özgürleþemez’ þiarýný ilke edinmiþ devrimci öðrenciler olarak bir kez daha haykýrýyoruz; 19 Aralýk’ý Unutmadýk, Unutturmayacaðýz!”. Basýn metninin okunmasýndan sonra devrimci tutsaklar için yazýlmýþ bir þiir okundu. Okunan þiirin ardýndan basýn açýklamasý sona erdi. Öðrenci gençliðin özgürlüðünü devrimci tutsaklarýn özgürleþmesi mücadelesinden ayrý tutmayan DÖB olarak buna uygun bir pratikle hareket ettik ve etmeye devam edeceðiz. 19 ARALIK’I UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAÐIZ! FAÞÝZMÝ DÖKTÜÐÜ KANDA BOÐACAÐIZ! DEVRÝMCÝ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR! Ýzmir DÖB

PARK-BAHÇE ÝÞÇÝLERÝ YENÝDEN EYLEMDE 11 Ocak tarihinde Ýzmir Büyükþehir Belediyesi’ne baðlý park-bahçe iþçileri yeniden eyleme geçti. Geçen sene yaptýklarý eylem sonuçlandýðýnda iþçilere, Haziran ayýnda kadroya alýnacaklarý sözü verilmiþti. Fakat belediye bu sözünü tutmayarak iþçileri sene sonuna kadar oyaladý. Ýþçiler de verilen sözlerin tutulmasý ve kadroya alýnma talebiyle Konak Sümerbank’ýn önünde toplanarak Büyükþehir Belediyesi’nin önüne yürüdüler. “Ýþçiye verilen sözler tutulsun”, “Yaþasýn onurlu mücadelemiz”, “Taþeron sistemi istemiyoruz”, “Yaþasýn sýnýf dayanýþmasý”, “Ýþ, ekmek yoksa barýþ da yok” sloganlarýný attýlar. Ayrýca bu eylemde iþçilerin mücadele birliði anlayýþýna uygun þeyler yaþandý. 27 gündür Ankara’da eylemde bulunan TEKEL iþçilerine destek için “TEKEL iþçisi yalnýz deðildir” sloganlarý atýldý. Basýn metninde de eylemlerine devam eden itfaiye iþçilerinden bahsedildi. Bunun dýþýnda Ýzmir’den Ankara’ya yürüyen KENT A.Þ iþçileri de eyleme destek verdiler. Bir KENT A.Þ iþçisi konuþtu, örgütlü mücadelenin önemine deðinerek park-bahçe iþçilerinin yanýnda olduklarýný söyledi. Eylem basýn açýklamasýnýn yapýlmasýnýn ardýndan sona erdi. Ýþçiler basýn açýklamasýnýn ardýndan basýna ve kamuoyuna açýk bir toplantý yaparak durum deðerlendirmesi yaptýlar. Bizler de DÖB’lü öðrenciler olarak eyleme katýlarak eyleme destek verdik. ÝZMÝR DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ

30


Burjuva Eðitimde Öðrenci Olmak Doðdum, süründüm ve yürümeye baþladým. Yaþ 7 tuttuk baba elini düþtük yola, geldik okula. Sordu müdür baban kim annen kim? Baþlandý ilk andan 100 puanlýk sorular. Ve devam etti o 100 puan yazýlý sorularý olarak. Düþük puan alma sýnýfta kalýrsýn, yüksek puan alma arkadaþýnla aran açýlýr. Ama iyi çalýþmalýsýn, çünkü önünde Anadolu, Fen liseleri sýnavý var (OKS) okulda sýnava yönelik ders anlatýlmýyor tabi anlatýlmaz anlatýlsa dershaneler nereden para kazanacak. O yüzden eðitimi para ile satýn almak zorundasýn (tabi babanýn parasý varsa) çünkü kimse bedavaya bilgi satmýyor. Niye satsýn ki oda para ile aldý. O sana bedava bilgi verirse devlete vergiyi kim verecek. Senin baban dershaneye para verecek dershane devlete vergi verecek ki ekonomi dönecek bu þekilde. Sana gelince sen ne mi olacaksýn bu çarkýn içinde? Hele bir dur, daha önünde çok parkur var, sen koþacaksýn ki at gibi, devlet kazansýn. Sen koþmasan kapitalizm nasýl hayatta kalacak? Baþladý yarýþ: Yürü, hadi koþ, alacaksýn bu sýnavý. Tüh kayýp mý ettin? Üzülme üniversite sýnavlarýna iyi hazýrlanýrsýn, iyi bir üniversitede okursun. O zaman yeni parkur seni bekliyor koþmaya baþla. Neden durdun sorun mu var? Olur tabi düz lise ve fen liseleri neden bunlar sýnav ile belirleniyor. Çünkü, zekiler ve tembeller olmalý ki öðrenciler aralarýndaki farklarý anlasýnlar. Kimin haddine fen lisesindeki öðrenci ile konuþmak, onu devlet seçti o sýnava girdi, sen girdin mi? Girseydin sýnava sen de okurdun. Babanýn sýnav parasýný yatýracak bütçesi yoksa, okuma. Devletin fakir çocuklarýn güzel bir meslekte çalýþmasýna ihtiyacý yok. Sen hele bir düz lisede oku, çok soru sorma koþmaya devam et. Okulun spor parasý, okula yardým parasý, yazýlý parasý bunlarý ödemeye baþla. Ýçinden ben mi devleti besleyeceðim, devletin eðitim için ayýrdýðý bir bütçe yok mu diye soruyorsun. Var! Ama genel bütçenin çok küçük bir kýsmý. Çok soru soruyorsun sen koþmana bak. Hadi bakalým yeni

bir dershane serüveni daha baþlýyor. Babanýn parasý yoksa tarlayý satsýn, evi satsýn ama seni bilgi satýn almak için markete(dershaneye) göndersin. Yoksa sýnavý nasýl kazanacaksýn? Önünde 1,5 milyon rakibin (diðer atlar) var. Tabi sýnav paran varsa sýnavý kazanýrsýn. Sýnavý kazandýn ve üniversitedesin, baban biraz mali açýdan çöktü ama olsun bu çarkýn dönmesi için babalarýn çökmesi lazým. Hadi bakalým yeni bir yarýþ (parkur) daha baþladý . Bu arada sen yarýþ için (devlet okullarýna) harç parasý yatýrdýn mý? Bence yatýrdýn çünkü alýþtýn sürekli para yatýrmaya. Baþladýn üniversiteye. Ve artýk üniversiteyi bitirip iþ hayatýna atýlacaksýn, az kaldý, biraz daha koþ. Ve bitti, üniversitede bitti. Oda ne! Bir sýnav daha yine hazýrlýk, yine para, yine boþa gidecek zaman. Neyse þanslýsýn o sýnavý da kazandýn. Ve atanmayý bekliyorsun. Biraz çok bekledin galiba olsun devlet bu: Ýþine akýl sýr ermez, sen bekle. Ve mutlu haber; iþe baþlýyorsun. Ne oldu üzgünsün galiba. Sözleþmeli mi baþladýn iþe olsun sen çalýþmaya bak. Çünkü ekmek aslanýn aðzýnda deðil miydi? Evet biliyorum para az geldi, çay ve simit paran ancak çýkýyor. Ama burada da bir yarýþa girdin, iyi çalýþmalýsýn ki kadrolu iþe baþlayabilesin. Kadrolu olmuþsun ha-

yýrlý olsun. Biraz seni yorgun gördüm ama iyi para alýyorsundur artýk bu yorgunluðun üzerine. Yapma yav! O kadar az mý veriyorlar? Þimdi soruyorsun kendine ben okula baþladým baþlayalý devlete ödediðim o kadar para nereye gitti. Fakirleri doyuruyordur, iþsizlere iþ vermek için senden aldýðý ‘BÝLGÝ VERGÝSÝ’ ile þimdi de bu kadar aç ve iþsizi soruyorsun deðil mi? Bir de bunlarýn hepsi neden diyorsun deðil mi? Çünkü eðitim kapitalistlere hizmet ediyor. Kapitalistlerin elindeki eðitim kar amaçlý sektörden baþka bir þey deðil. Hesap yapalým þimdi, onca yýl at gibi koþtuk ve koþmamýza raðmen devlete ve eðitimi satýn aldýðýmýz yere paralar ödedik. Sizce bizler müþteri mi, kapitalizmin atlarý mý yoksa bilgiye aç beyinlerin sahipleri miyiz? Bence üçüncüsüyüz ama maalesef bu aç beyinleri kapitalistler bedava doyurmuyor. O zaman devlet kimi doyuruyor; açlarý mý, fakirleri mi, köylüyü mü, bilgiye aç beyinleri mi? Bence hiç birini. Çünkü devlet kapitalizmi doyurmaktan baþka bir þey yapmýyor, kalmýþ ki bizi mi doyuracak. Emekçi çocuklarý için bilimsel bir eðitim istiyorsak devrim tek seçeneðimiz. YAÞASIN DEVRÝM !!! Antep / DÖB’lü Öðrenci

31


MARKSÝST- LENÝNÝST SÖZLÜK ULUSAL ÖZERKLÝK VE KÜLTÜREL ÖZERKLÝK Ulus; dil birliði, toprak birliði, iktisadi yaþam birliði, ulusal kültürün özgül birliði içinde beliren ruhsal biçimlenme birliði esasýna dayanan kararlý insan topluluðudur. Feodal dönemden kapitalist döneme geçerken genç burjuvazi için temel sorun, yeni pazarlar bulmaktý. Dolayýsýyla yapmasý gereken þey yeni pazarlar bulmak için mücadele etmek ve kendi iç pazarýný güvence altýna almaktý. Bu ihtiyaçtan dolayý kendi pazarlarýnýn sýnýrlarýný çizdi; modern uluslarýn oluþmasý bu þekilde olmuþtur. Feodal dönemden kapitalist döneme geçiþle birlikte oluþan ulus kapitalizmin geliþimine paralel olarak ulusal sorunu da beraberinde getirmiþtir. Ulusal mücadeleler özünde burjuva karakter taþýmaktadýr. Egemen uluslar ile geri plana itilmiþ uluslarýn egemen sýnýflarý arasýnda mücadelelerin baþlamasýna ve ilerlemesine zemin hazýrlamýþtýr. Stalin’in de dediði gibi “Burjuvazinin milliyetçiliði öðrendiði ilk okul, pazardýr.” Ulusal sorunun çözümü konusunda çeþitli tezler ortaya atýlmýþtýr. Bu tezler arasýnda yer alan ulusal özerklik ve ulusal kültür özerkliði tezleri ise Marksizm açýsýndan ele alýnýp incelenmesi, irdelenmesi gereken iki önemli tezdir. 1) Ulusal Kültür Özerkliði:Toprak-dýþý özerklik anlamýna gelen ulusal kültür özerkliði, okullarýn uluslara bölünmesi yani eðitimde ulusal kapalý alanlarýn olmasý temeline dayanýr. Anavataný Avusturya olan bu tezin teorisyenleri Springer ve Bauer'dir. Ve bu özerkliðin çýkýþ noktasýný ulusun, belirli bir topraktan baðýmsýz bir bireyler topluluðu olduðu anlayýþý oluþturur. Dört temel esasa dayanýr: - Uluslarýn kamu tüzel kiþileri halinde örgütlenmesi - Bütün yurttaþlarýn özgür bir “milliyet beyanýnda” bulunarak ulusal kütüðe kaydolmasý - Baþta eðitim olmak üzere ulusal-kültürel iþleri baðýmsýz olarak yönetecek ulusal þuralarýn seçilmesi - Devletin iþlerlik alanýnýn ulusal açýdan yansýz görevlerle sýnýrlanmasý. Bu teorinin sakýncalarýný þöyle açýklamak mümkündür: a)Ýþçilerin ulusal kültürel ayrýlýklar temelinde eðitilmesi, bilinçlendirilmesi istemi sýnýfýn enternasyonal devrimci bir kültürü özümlemesini engeller ve sonuçta burjuva milliyetçiliðin iþine yarar. Yani ayrý ayrý uluslardan kapitalistlerin tam bir uyum içinde bir arada bulunduklarý, ayrý uluslardan gelen iþçilerin birlikte çalýþtýðý, ciddi ve derin her siyasal sorunun çözümünde gruplaþmalarýn uluslara göre deðil sýnýflara göre yapýldýðý bir düzende okul ve benzeri alanlarda ulusal bölünme istemek uluslarý birbiriyle kaynaþtýran ekonominin gücünü þovenizm lehine kýrmak anlamýný taþýr. b) Ulusal özerkliðin getirdiði milliyetçilik iç yüzü kolayca anlaþýlabilen bir þey deðildir, çünkü sosyalist laflarla ustaca maskelenmiþtir. Bu yüzden de proletaryaya verdiði zarar oldukça büyüktür. Ýþçiler arasýnda karþýlýklý güvensizlik düþüncesini ve çeþitli milliyetlerden iþçilerin ayrýlmasý yolundaki zararlý düþünceyi beraberinde getirir.

32

c) Ulusal kültür özerkliði düþüncesi, iþçi partisinin tek tek milliyetlere göre inþa edilmiþ partilere ayrýlmasý için psikolojik ön koþullarý yaratýr. d) Týpký partilerde olduðu gibi sendikalarda da ulusal farklýlýklara göre ayrýlýþýn ön koþullarýný oluþturur. e) “Çok uluslu devletlerde bütün milletlerin iþçi sýnýfý, varlýklý sýnýflarýn ulusal güç politikasýna karþý ulusal özerklik talebini ortaya koymalý” diyen Bauer’in bu sözlerini temel olan bu teori uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakký yerine belli etmeden ulusal özerkliði geçirmek anlamýna gelir. Yani ulusa tüm haklarýný kazandýran uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný, “salt” kültürel haklarý kazandýran ulusal kültür özerkliðine feda edilmesi durumu söz konusu olur. f) Bir ulusun proletaryasýnýn baþka ulusun proletaryasýndansa kendi ulusunun burjuvasýna yaklaþtýrmanýn zeminini oluþturur. 2)Ulusal Özerklik: Ulusal özerklik tezi, toprak özerkliði olarak tanýmlanabilir. Ezilen uluslarýn siyasi iktidarýnýn tamamýný egemen ulusun elinde býrakarak, kendi içinde özerk bir yönetim kurmak, ancak iktisadi ve siyasi olarak ezen ulusa baðýmlý olmaya devam etme koþulunu yaratýr. Uluslarýn kendi kaderini tayin etme hakkýna sahip olmalarý ilkesinin yanlýþ yorumlanmasý, bu sorunu salt bir uluslarýn özerklik haklarý derecesine kadar düþürmüþ ve bunun teorileri üretilmiþtir. Bu ayný zamanda ezen ulusun egemen sýnýf veya sýnýflarýnýn yaptýðý ilhaklara karþý, ezilen uluslarýn mücadele aracý olmaktan çýkmasý, tam aksine ilhaklarý meþru gösterme aracý haline gelmiþtir. Ulusal özerklik tezi, sosyal-þoven bir tutumun göstergesidir ve kitleleri aldatma silahý olarak kullanýlmýþtýr. Ulusal sorunun çözümü konusunda ortaya atýlmýþ bu tezler burjuvazinin çýkarlarýna hizmet etmekten öteye gitmemektedir. Leninizm ise uluslarýn kendi kaderlerini tayin etme hakkýný, egemen devletten tamamen ayrý olarak yaþama hakkýný öngörmektedir. Ezilen uluslarýn ulusal kurtuluþ hareketlerinin emperyalizmin devrilmesi ilkesini temel almalarý gerekir. Çünkü, sermayenin varlýðý, üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti ve sýnýflarýn varlýðý devam ettikçe uluslarýn özgürleþebilmesi ve eþitliði söz konusu olamaz. Ulusal eþitsizliðin yok edilebilmesi ve ulusal boyunduruktan kurtulabilmesi ancak kapitalizmin devrilmesi ve sermaye egemenliðine son verilmesi ile mümkün olacaktýr. Bunun en somut kanýtý olarak Sovyet Rusya’yý göstermek gerekir. Ekim Devrimi, çiftlik sahipleri ve kapitalistlerin iktidarýný devirerek ve proletaryayý iktidara getirerek, ulusal boyunduruk zincirlerini parçalamýþ halklar arasýndaki düþmanlýða kesin olarak son vermiþtir. Marksizm-Leninizm uluslarýn kendi kaderlerini tayin etme hakkýný koþulsuz olarak savunur. Ezilen halklarýn emperyalizme karþý verecekleri devrimci mücadelenin, baskýdan ve sömürüden kurtulmanýn biricik yolu olduðunu söylemektedir. Çünkü ulusal sorun, kapitalizmin ve sermaye egemenliðinin yýkýlmasý için verilen genel savaþýmýn bir parçasýdýr.




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.