s41

Page 1


KÜBA GENÇ KOMÜNİSTLER LİGİ'NDEN DÜNYA GENÇLİĞİNE ÇAĞRI Küba Genç Komünistler Ligi (UJC) tüm dünyadaki gençlik ve öðrenci kurumlarýný Küba üzerindeki ablukanýn kaldýrýlmasý için baþlatýlan uluslar arasý harekete katýlmaya davet etti. Pazar günü yayýnlanan açýklamada UJC Ulusal Bürosu, Gustav ve Ike kasýrgalarýnýn meydana getirdiði hasarlara raðmen Washington’un Küba karþýtý ekonomik, ticari ve finansal kýsýtlamalarýnda ýsrarcý olduðu konusunda uyarýda bulundu. Yapýlan açýklamada Küba gençlik organizasyonu ayrýca tüm dünyadan, kasýrgadan etkilenen Gençlik adasýna gönderilen baðýþlara ve dayanýþma mesajlarýna olan þükranlarýný sundu. Açýklama, bu tür olaylarýn maddi deðerinden öte sahip olduklarý anlam bakýmýndan önemli olduklarýnýn altýný çizdi. ABD tarafýndan yapýlan þartlý yardým teklifine istinaden UJC, Küba’nýn ne hediyelerin ne de yüklerin herhangi bir türünü kabul etmeyeceðini bildirdi. Metinde Küba gençliðinin günlük mücadele içinde yetiþtirildiðini ve bu nedenle de Fidel Castro’nun Küba devrimini ne doðal fýrtýnalarýn ne de kötümserlik kasýrgalarýnýn yenemeyeceðine dair yaptýðý son uyarýsýný destekleri belirtildi.

BAŞYAZI:

GÜNDEM:

DENEYİM:

Muhteşem Çöküş Sinan KUTLU 4-5

6 Kasım ve Öğrenci Gençlik Hareketi 22-23

Zor Görünenin Üzerine S.ÇELEN 6-7

SLOGANLAR ÜZERİNE:

BİLİM: KADIN SORUNU:

“Halkların Kardeşliği” Değil Proletarya Enternasyonalizmi 8-9

Kadını Ezen Kim Gerçekte 14-15

Maddenin Sırrı Araştırılıyor: CERN 10-11

Z. K. GENÇ YOLDAŞ İRTİBAT e-posta: gencyoldas-2006@hotmail.com

web adres: www.mucadelebirligi.com tel: 0212 531 44 83

Zafere Kadar Genç YOLDAÞ Dergisi / Aylýk Sosyalist Gençlik Dergisi / Yýl: 4 / Sayý: 41 Ekim 2008 / Sahibi : Yeni Dönem Yayýncýlýk Basýn Daðýtým Eðitim Hizmetleri Tanýtým Org. Tic. Ltd. Þti. Adýna : Buket Yıldız / Adres : Sofular Mah. Sofular Cad. No: 8/3 Fatih-ÝSTANBUL / Tel-Faks: 0 212 531 44 83/ Sor. Yazý Ýþl. Müdürü: Buket Yıldız / Baský Yeri: Ser Matbaa / Merkezefendi M. Fazýlpaþa Cad. 4.Zer San.Sit.No: 16/26 Topkapý-Zeytinburnu-ÝSTANBUL /


küba’yı savunuyoruz

Sunu

Merhaba Genç Yoldaþlar Okurlarýmýzýn, genç yoldaþlarýmýzýn kolektif emeðiyle zenginleþen bu sayýmýzla yeniden sizlerle birlikte olmanýn coþkusunu yaþýyoruz. Genç yoldaþlar, kýsa tarih bir çok büyük toplumsal olayý, büyük altüst oluþlarý baðrýnda toplayarak hýzla yoluna devam ediyor. Artýk, tahtlarý sallayan uðultularý duymak için kulaðýmýzý topraða dayamaya gerek yok. Ýþte dünya emperyalist-kapitalist sisteminin motoru sayýlan ABD’de ortaya çýkan kapitalist sistemin son büyük ekonomik krizi ve dev tekellerin arka arkaya çöküþü... Ýþte “kapitalizmi çöpe atamayýz” diye baðýran panik havasýndaki burjuvalar... Ve iþte Brezilya’dan Yunanistan’a, Filipinler’den Fransa’ya vs. kadar yeni bir dünya için harekete geçen milyonlarca iþçinin, emekçinin, gençliðin devrimci eylemleri... 150 yýl önce Paris Komünü yeni bir dünyanýn, emeðe ait bir dünyanýn doðuþunu müjdelemiþti. Þimdi o yeni dünya hiç olmadýðý kadar yakýn ve mümkün! Büyük günler yaþýyoruz yoldaþlar. Bu büyük günlerde, iki sýnýf arasýnda kýyasýya süren bu savaþýn ortasýnda devrimci gençlik hiç olmadýðý kadar önemli bir görevi omuzlayacak; sosyalist bir dünyanýn yaratýlmasý için üzerine düþen kavgayý vermek... Bu kavganýn en önemli parçalarýndan biri tüm dünyada, sosyalizme karþý binbir yolla savaþan burjuvazi karþýsýnda emekçi halklarýn mücadele birliðini saðlamak enternasyonal görevlerini yerine getirmektir. Genç yoldaþlar olarak bu bilinçle Küba Genç Komünistler Ligi’nin Küba üzerindeki ablukanýn kaldýrýlmasý için baþlattýðý uluslararasý hareketi destekliyoruz. Emperyalist-kapitalist dünyanýn uzun süredir hedef tahtasýna oturttuðu sosyalist Küba’yý savunuyoruz! Bizler bu büyük devrimci dönüþüm çaðýnda üzerimize düþen devrimci görevin, sosyalizmin dünya kazanýmlarýnýn savunulmasý olduðunu biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki, sosyalist ülkelere verilecek en ileri enternasyonal destek, kendi ülkelerimiz de devrimleri gerçekleþtirmek, burjuvaziyi alaþaðý etmek olacaktýr. Tüm genç yoldaþlarý daha fazla Küba yaratmak için, devrimleri gerçekleþtirmek için, cüret ve cesaretle savaþmaya çaðýrýyoruz! Evet týpký enternasyonalde dediði gibi: “BU KAN DENÝZÝNÝN UFKUNDAN KIZIL BÝR GÜNEÞ DOÐACAK”

3


MUHTEÞEM ÇÖKÜÞ! Sinan KUTLU

Başyazı

K

4

apitalist sistemin bunalýmý derinleþiyor. Her biri en az bir asýrlýk koca bankalar, iþletmeler, sigorta þirketleri iflas kuyruðuna girmiþ durumda. Batan, yok paraya baþka tekellerce yutulan... Buhran korkunç bir fýrtýnaya dönüþüyor. Yere serdiði devlerle birlikte kapitalist sisteme olan inanç ve güveni de yokediyor. Kilise bile “Marx haklýydý” demekten kendini alamýyor. Kuþkusuz Marx haklýydý ve hala haklý. Ve sadece Anglikan kilisesinin bahsettiði spekülatif sermaye konusunda deðil, kriz olgusunun kapitalizmin genetik kodu olduðu, bu içkin çeliþkilerinin onu kendi karþýtýna dönüþtüreceði konusunda da... Tek sözle, baþtan sona haklýdýr Marx. Kriz, daha doðru ifadeyle buhran, öyle güçlü esmeye baþladý ki, burjuvazinin en yetkin aðýzlarýndan altýn deðerinde itiraflar peþ peþe dökülüyor. Kimileri hala bunu salt bir finansal kriz olarak göstermekte ýsrar etse de, Greenspan’in söylemiyle, “bu ancak yüzyýlda bir görülebilecek bir kriz”! Öyle ki, ABD’nin serbest býraktýðý 850 milyar dolar gibi büyük bir para bile bir iþe yaramadý. Tüm borsalar çakýlmaya devam ediyor. Ve daha yolun baþýndayýz. Son yazýmýzda kapitalist dünya sisteminin evriminin genel bir görünümünü ele almýþtýk. Temel dinamikleriyle bugünü yaratan sürece iþaret etmiþ ve tek bir kapitalist dünya ekonomisi halinde sýkýcý birbirine baðlanan yaþlý dünyamýzýn son büyük kavga için nasýl hazýrlandýðýný açýklamaya çalýþmýþtýk. Orada çýkardýðýmýz sonucu þöyle özetlemiþtik: “Bu büyük krizler ve tüm kýtalarda emekçilerin ayaklanýþý, tüm bir kapitalist evrimin kaçýnýlmaz sonucudur. Bu tablo, uluslararasý sermayenin

nasýl büyük bir güçsüzlük yaþadýðýnýn ve saldýrganlýðýnýn altýnda bu güçsüzlüðün yattýðýnýn göstergesidir.” Geliþmeler bu temel olguyu artýk herkesin görebileceði açýklýkla ortaya koyuyor. Artýk kapitalizmin yeminli müritleri bile emperyalist-kapitalist sistemin gücü konusunda boþ inan beslemiyorlar. Ama bu noktayý bir de bizim ortalama sol’cularýmýz görebilse!

Çeliþkilerin Uç Noktasý Kapitalizm, bir meta ekonomisi. Meta ekonomisinin en geliþmiþ, en tam hali. Artý-deðer sömürüsüne, canlý emeðin sömürüsüne dayanan bir sistem. Artý-deðerin üretilmesi ile bu deðerin gerçekleþmesi süreçleri parçalanmýþ süreçlerdir. Geçmiþte pazar hacmini birebir tahmin ve belirleme yetisi olmayan sistem, satýlmayan bir metalar yýðýnýyla karþý karþýya kalýyordu. Emperyalist dönemde pazar hacmini tespit etme yeteneklerini edindiler. Ama atýl para-sermayenin üretim süreci dýþýnda kalarak kar elde edebilmesi, ve düþme eðilimi taþýyan kar oranlarýný yükseltme arayýþlarý, artý-deðer üretimi ile bu deðerin gerçekleþmesi arasýndaki parçalanmýþlýðýn sonuna kadar bu atýl-para sermaye tarafýndan doldurulmasýnýn önünü açtý. Sonuçta sürekli geniþleyen bir kredi havuzu, gerçek deðerin dýþýnda ve onu kat kat aþan bir hayali deðerler toplamý, meþhur deyimle bir balon ekonomi büyüdükçe büyüdü. Büyüyen üretim ve para-sermaye, sadece bugünün deðil, geleceðin kazanç ve gelirlerini de bugünden pazar iliþkisi içine soktu. Ýnsanlarýn onlarca yýllýk geleceklerini ipotek altýna aldý. Kar oranlarýný artýrma veya korumanýn yollarýný böyle buldu. Dünya toplam üretiminin onlarca kat fazlasýný oluþturan hayali deðerler dönüyordu borsalarda. Bu çarkýn öyle ya da böyle gelip dayanacaðý yer, pazarýn asýl


K

kitlesini oluþturan emekçi yýðýnlarýn tüketim gücüdür. Marx’ýn deyimiyle “bütün gerçek bunalýmlarýn son nedeni, daima kapitalist üretimin üretici güçleri sanki toplumun mutlak tüketim gücü bu güçlerin sýnýrýný teþkil edermiþçesine geliþtirme çabasýna zýt olarak, kitlelerin yoksulluðu ve sýnýrlý tüketimidir” Kapitalist ekonomi, hangi araçlarý kullanýrsa kullansýn, son tahlilde gelip dayanacaðý yer burasýdýr. Ve bu noktaya varýncaya kadar, devreye soktuðu her “geciktirici” araç, krizi öteleme konusundaki her “baþarýsý”, patlayacak krizin þiddetini artýrmaktan baþka birþey yapmayacaktýr. “Mali piyasalar çaðý”nda emperyalistlerin yaptýklarý, tam da bu olmuþtur! Sanki çöküþü daha muhteþem kýlmak için tüm çeliþkileri en uç noktasýna kadar zorladý sermaye. Gerçek deðerden giderek baðýmsýzlaþan bu hayali deðerlerin, bu inanýlmaz çarkýn eninde sonunda týkanmasý kaçýnýlmazdý. Ve çöküþ bu hayali deðerleri gerçek deðerlere indirmekle kalmayacak, klasik krizlerde olduðu gibi, gerçek deðerlerin önemli bir bölümünün de “buharlaþmasýna” yolaçacaktý. Hepsi bu deðil! Geçmiþten farklý olarak, sistem, bu en uç noktaya gidebilmek için geniþ emekçi yýðýnlarýnýn gelecek gelirlerini de bireysel krediler yoluyla ipotek altýna aldý. (Sadece ABD’de 15 trilyon dolar, Ýngiltere’de 4 trilyon dolar tutarýnda bir borçlanma sözkonusu.) Bu, sisteme bugüne kadar muazzam kar-

Krizin Faturasý? Kapitalist dünya çöküyor. Hiçbir hükümet müdahalesinin durumu tersine çeviremeyeceði her geçen gün herkes tarafýndan kavranýyor. Ve tam da böyle bir ortamda ortalama sol “krizin faturasýný kapitalistlere ödetmek” dýþýnda bir politika bulamýyor! “Yüzyýlda bir görülebilecek bir kriz”... ve kendilerini sosyalist olarak adlandýranlarýn geliþtirdiði acýnasý politika! Ne büyük bir çeliþki! Marx ve Engels, 150 yýl önce kriz ve devrim baðýntýsýný apaçýk kurmamýþlar mýydý? Tüm bir marksist hareket bu açýk iliþki üzerinden hareket etmemiþ miydi? Gerçekleþen hemen tüm proleter devrimler, böylesi (hatta böylesi kadar bile olmayan) kriz dönemlerinde baþarýlmamýþ mýydý? Proleter hareketin uluslararasý tarihi bu kadar net ve açýk deneyimler sunarken, aklýna devrimin “d”sini bile getirmeyen “fatura meraklýlarý”, kapitalistlerin kendilerinin bile inanmadýðý “güçlü kapitalizm” inancýyla öylesine sakatlanmýþ ki, iþçi ve emekçilere, bu “yüzyýllýk fýrsat” koþullarýnda kýrýntýlar için mücadeleyi öneriyorlar! Emperyalist-kapitalist sistemin saldýrganlýðýnýn apaçýk bir güçsüzlük olduðunu bir türlü kavrayamýyorlar. Eðer “krizin faturasýnýn kapitalistlere ödetilmesi” söyleminin bir anlamý varsa, bir anlam taþýyacaksa bu, ancak ve ancak kapitalistlerin iktidarýna son vermek, kapitalist devleti yýkmak, emeðin iktidarýný kurmak olabilir. Ancak bu þartlarda kapitalistler “fatura” ödemiþ olurlar. Bunun dýþýnda her türden kýrýntý, bu sloganý ileri sürenlerin bir sosyalist deðil, olsa olsa bir muhasebeci olduðunu gösterir! Krizler ve savaþlar, kapitalizmin doðasýdýr. Kapitalist sistem için yazgýdýr bunlar. Ama hiçbir þekilde insanlýðýn yazgýsý deðildir! Krizler ve savaþlar, getirdiði yýkýmlarýn, yoksulluklarýn, acý ve gözyaþýnýn, ölümlerin yanýnda, iþçi sýnýfý ve emekçi yýðýnlar için sermayeyi altetme imkan ve fýrsatlarýný da yaratýr. Özellikle güncel buhran türünden büyük olaylar!.. Dünyanýn devrimci dönüþümünü hedefleyenler, ancak yüzyýlda bir karþýlaþýlabilecek bir devrim fýrsatýyla karþý karþýya olduklarýnýn farkýndalar. Ve bu tarihsel fýrsat, “alacak-verecek” hesaplarýyla, “faturacýlýkla” heba edilemeyecek kadar deðerli.

Başyazı

rizler ve savaþlar, getirdiði yýkýmlarýn, yoksulluklarýn, acý ve gözyaþýnýn, ölümlerin yanýnda, iþçi sýnýfý ve emekçi yýðýnlar için sermayeyi altetme imkan ve fýrsatlarýný da yaratýr. Özellikle güncel buhran türünden büyük olaylar!.. Dünyanýn devrimci dönüþümünü hedefleyenler, ancak yüzyýlda bir karþýlaþýlabilecek bir devrim fýrsatýyla karþý karþýya olduklarýnýn farkýndalar. Ve bu tarihsel fýrsat, “alacak-verecek” hesaplarýyla, “faturacýlýkla” heba edilemeyecek kadar deðerli.

lar elde etme imkaný verdi ama, topyekün bir yýkýmý da hazýrladý. Yani batan ve batacak olan sadece þirketler deðil. Belki de ilk defa emekçiler, iþsiz kalýp yaþamdan kovulma tehdidinin ötesinde, “iflas” olgusuyla yüz yüze! Kapitalist toplum kelimenin gerçek anlamýnda paramparça olmak üzere.

5


zor görünenin üzerine S.ÇELEN

Deneyim

M

6

ücadelenin her bir boyutu farklý farklý deneyimler sunuyor hepimize. Ve bu deneyimler bir sonrakilerine kavga alanlarýnda rehberlik ediyor. Zor görünenin üzerine, çýkardýðýmýz derslerle, örnek alacaðýmýz, yol gösterecek olan deðerlerle yürüyoruz. Üzerinden fazla geçmeyen ve hafýzamýzda diri duran bir deneyimden bahsedeceðiz. Bu deneyim bu sene ki Hrant Dink anmasýna dair. Marmara Üniversitesi öðrencilerinin anmaya hazýrlaným ve katýlým sürecini barýndýran bir deneyim bu. Ve tabi ki bu sürecin sonucunda olumlu yanlarý ve eksik yanlarý bir bütün halinde önümüze koyan bir deneyim. Kimi zaman çalýþmanýn önünde bazý engeller görürüz. Ve bunlarý ardý sýra bir çýrpýda sýralayabiliriz. Belki haklý yanlarý vardýr tüm bu çýkýþsýzlýðýn. Gözle görünendir çünkü. Devrimci bir iþçisindir örneðin. Sýnýf bilincini kuþanmýþsýndýr.. Ve önünde bir hedef vardýr. Yeni girdiðin fabrikadaki iþçileri örgütlemek. Fakat bu pek kolay elde edilebilecek bir iþ deðildir senin için. Onlara kendi bulunduklarý yaþam koþullarýnýn farkýna varmalarýný saðlamak, yaþamý kendi ellerinin arasýna almalarýnýn gerekliliðini kavratmak,

sýnýf bilincini aþýlamak vb.. Sendikal mücadelenin önü týkanmýþtýr, patron kendi hemþerilerini fabrikaya yerleþtirerek patron-iþçi çeliþkisini yok etmeyi büyük oranda baþarmýþtýr. En ufak gözle görünür hareketlilik iþten atýlmayla sonuçlanacaktýr. Bu ve sýralayabileceðimiz bir çok olumsuzluk bir engeller yýðýnýdýr sýnýf örgütlenmesinde. Ama bütün bunlara raðmen sýnýf mücadelesi tarihi eþi görülmemiþ grevlere, direniþlere, ayaklanmalara tanýk olmuþtur. Bu sorunlar birbirleriyle eþdeðerde olmasa da her çalýþmanýn önüne çýkmýþ ve bu engel bir þekilde aþýlmýþtýr. Peki ya öðrenci örgütlenmesinde benzer yanlar görmek mümkün müdür? Buna evet yanýtý verebiliriz. Özellikle Marmara Üniversitesi devrimci çalýþma anlamýnda öðrenci hareketinin kendisine has örgütlenme sorunlarýný en fazla barýndýran bir mücadele alanýdýr. Devrimci öðrenci hareketinin etkisizliði, faþizmin öðrenci örgütlülüðüne karþý bir karþý-güç olarak yer alamamasý, geniþ bað kuramama, öðrenci gençlikle buluþamama sorununu da gündeme getiriyor. Sol hareket kendisini açýktan ifade edebilecek durumda deðildir. Bu bir gerçekliliktir. Elbette bu aþamaya nasýl gelindi, bu durum neden böyledir bu


Deneyim

Devrimci eylemi başlatmadan tartýþýlacak ayrý bir konudur. Olan, güncel üzerinden belirlenönce, devrimci düşüncelerin nun için sorunun bu yanýna demiþ olan þiarýyla, hemde bükitlelerin büyük çoğunluğu ðinmeyeceðiz. Fakat tüm yük bir kitleyi düzene sokma arasında üstünlük kazanmasını bunlara raðmen bir devrimci ve bir bütün halinde hareket emücadelenin geliþimi için bir bekleyen kişiler, asla devrimci ola- debilme olanaðýný saðlamapotansiyel, bir olanak barýndýrmazlar. Çünkü, böyle bir sýyla önemli bir yer dýðý açýktýr. Sorun bu potansiye- devrimci ile bir latifundiya sahibi, edinmiþtir. Pankartta ki þiar li açýða çýkartabilecek, onu zengin bir burjuva arasında ne fark faþizmin propagandasýna bir harekete geçirebilecek bir gücü vardır? Hiç bir fark yoktur! (...) Ve yanýttýr; “Mahirler, Denizler, yaratmaktýr. Bu dikiþi bir kere gerçek devrimciyi sahte devrimci- Ýbolar Bitmez Karadeniz’de.” tutturdun mu ardý ondan sonra den ayıran şey, esas Anma sonrasý daðýnýk ve kogelecektir. olarak, şudur; Biri kitleleri puk sloganlarla belli bir amaMarmara Üniversitesi’nden harekete geçirmeye çalışır, öteki cý olmadan ilerleyen kitle Hrant Dink anmasýna katýlým ise harekete geçmeden önce Marmara Üniversitesi’nden saðlayýp, kýsýtlý imkanlara raðkitlelerin bir bilince sahip devrimci öðrencilerin en önde men o potansiyeli kýsa bir süreolmasını bekler. pankartý açmasýyla pankarttýn de harekete geçirebilen arkasýnda sýralanmýþ, kitlenin Fidel Castro öðrenciler bunun kanýtýdýr. Bu eylem coþkusu daha da artkatýlým sýradan bir katýlým deðilmýþtýr. Artýk kitlenin bir hededir. Ve gerek anma sýrasýnda, gerek eylem içerisinde e- fi de vardýr; Taksim Meydaný! dindikleri misyon bu farklýlýðýn kanýtýdýr. Onun için Buradan çýkacak baþka bir sonuç da þudur: Panbizler için bu örnek üzerinde önemle durmamýz ve kart açmamýn yasak olduðu bir eyleme pankart götüdersler çýkarmamýz gereken bir deneyim konusudur. rülmüþ ve o pankart açýlmýþtýr. Ve eylemin devrimci Peki nedir bu deneyim konusu? niteliðinde ve militan bir eyleme doðru geliþmesinde 1. Devrimci çalýþmanýn ve öðrenci örgütlenmesi- açýlan pankarttýn payý oldukça fazladýr. Bundan sonranin pratik anlamda yansýmasýnýn zor olduðu bir alan- sý için karþýlaþýlacak olan bu ve benzeri eylemlerde bu da çevre iliþkiler harekete geçirilerek sürecin öznesi durumun göz önünde bulundurulmasý gerekir. haline getirilebilmiþlerdir. Bu þu açýdan önemlidir; 5. Çýkarýlacak en önemli ders! Kitlenin Taksim’e normal zamanda öne çýkmayarak sorumluluk alama- çýkarýlmasýna öncülük edinmiþ, kitlenin tümünün alayacaðýný düþündüðümüz kiþiler öne çýkmýþlar, eyle- ný doldurmasý için anýtýn çevresinde sloganlarla bekmin hazýrlýk aþamasýndan tutun, gerçekleþme lenmiþtir. Peki bundan sonrasý ne olacaktýr? Görev aþamasýna kadar sürecin yürütücüsü olabilmiþlerdir. tamamlanmýþ mýdýr, her þey bitmiþ midir? Asýl sorun 2. Sýnýflar mücadelesinde belirli an, zaman ve top- bundan sonra açýða çýkmýþtýr. Kitle bu aþamadan sonlumun üzerinde derin etki býrakan olaylarýn toplumun ra nereye yönlendirilebilirdi? Kitle Taksim’den sonra geniþ kesimlerini etkileyebileceði, harekete geçirebi- yine leninistlerin öncülüðünde faþist odaklarý hedef alleceði ve devrimci hareketin bundan devrimci amaç- dý. Bunun yanýnda bir ders çıkarımı olarak kitlenin lar doðrultusunda faydalanabileceði görülmüþtür. 1 devrimci öfkesini daha ileri boyutlara taþýyabilecek bir Mayýs, 6 Mayýs gibi bizim mücadele tarihimizde ö- öncülük için ne gibi adýmlar atýlmasý gerekilirdi diye nemli bir yere sahip olan bu tarihler bu geliþmenin a- sormalıyız? Kuşkusuz ki ileri adım için daha ileri bir racý olabilmiþlerdir. Hrant Dink anmasý öncesi ve hedef konulması gerekliydi. Bu bizlerin çýkaracaðý en sýrasýnda da bu özellik açýða çýkmýþtýr. önemli derstir. 3. Açýk çalýþmanýn önüne geçen engeller, “bir þey 6- Eylemin sonunda yaþanan saldýrýnýn ardýndan yapamama” türünden pasifist ve olumsuzluk üreten kitlenin toparlanamamasý, eylemin daha da ileri boanlayýþla beraber “devrimin etkileyemeyeceði alan yutlara sýçratılamamasý yine yukarda çıkarılan dersle yoktur” düþüncesinin önüne geçememiþtir. Kapalý ça- bağlantılıdır. Yani kitlenin önüne bir hedef koyma ve lýþma tarzýnda yürütülen, çevre olanaklarý ve kiþileri o hedef üzerinden eylemi daha üst boyutlara taşıma. kapsayan bir çalýþma belirli deneyimleri beraberinde 7- Bir kez daha Marmara Üniversitesi devrimci getirmiþtir. Güven, olumluluk, giriþkenlik gibi. öðrencileri açýsýndan düþünürsek, onlar sýradan bir bi4. Anma sýrasýnda açýlan önceden hazýrlanan pan- çimde katýlabilecekleri bir eylemin farklý boyutlara evkart eylem sýrasýnda hem ajitatif yönden etkileyici o- rilmesinde yol açýcý olmuþlardýr.

7


“HALKLARIN KARDEÞLÝÐÝ” DEĞİL PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ S

Sloganlar Üzerine

loganlar, belli bir dünya görüþünün, siyasal bir hareketin politik amaçlarýnýn ve bu amaçlara nasýl ulaþýlacaðýnýn en açýk, en özlü ifadeleri olarak doðar ve emekçilere hangi hedeflere doðru yürümeleri gerektiðini gösterirler. Bu politikalarýn en geniþ kitlelere ulaþtýrýlmasýnda önemli bir rol üstlenirler. Ortaya atýlan sloganlarýn içeriði bu nedenle oldukça önemlidir. Bizim açýmýzdan, özellikle de sosyalist hareket içinde, sosyalizm adýna ortaya atýlan sloganlarýn gerçekten de bilimsel sosyalizmin hedef ve amaçlarýna uygun olup olmadýðýný, bu sloganlarýn gerçek içeriðini ortaya koymak, emekçilerin bilinçlerinde yaratýlmaya çalýþýlan muðlaklýðý, burjuva düþüncenin etkisindeki küçük burjuva yalpalanmasýný parçalamak açasýndan önemlidir. Genç Yoldaþlar olarak bu sayýmýzdan itibaren Türk ve Kürt solu tarafýndan sýkça kullanýlan ilk anda kulaða hoþ gelen ama içeriði incelendiðinde kapitalizmin sýnýrlarýný aþamayan, biraz ekonomizmi, biraz burjuva liberalizmine batmýþ bir dizi sloganý yeniden ele almayý gerekli gördük. Bu çerçevede ilk ele alacaðýmýz slogan ise ortalama solun, reformistlerin, ulusal hareketin ve hatta burjuvazinin ortaklaþa kullandýklarý “Halklarýn Kardeþliði” olacak.

8

“HALKLARIN KARDEÞLÝÐÝ” DEÐÝL, PROLETARYA ENTERNASYONALÝZMÝ alnýzca sloganlarýn içeriðinde deðil, genel olarak teoride sosyalist hareket geriye gidiyor. Her biri, materyalist açýdan, nesnel olarak ciddi araþtýrma gerektiren teorinin konularýný, en kolay yoldan ele alýyor. Dolayýsýyla, en yüzeysel sonuçlara ulaþýlýyor. Teorik belirlemeler çoðu kez burjuva içeriði aþamýyor. Bilimsel sosyalizme kaba yaklaþým öteden beri var; bu defa olan ise, sosyalizmin ilkelerinden açýk bir uzaklaþma. Bu denli geriye gidiþ, özellikle son yirmi yýlda, bir toplumsal sistem olarak sosyalist sistemde yaþanan ciddi çözülmelerle birlikte hýzlandý. Ancak asýl belirleyici olan, Türkiye sosyalist hareketinin içsel

Y

çözülmesi oldu. Türkiye sosyalist hareketinin küçükburjuva karakteri belirleyici oldu geriye düþüþte. Türkiye’ye has özellikleri dýþýnda, marksizmin küçük-burjuva kavranýþý evrenseldir. Küçük-burjuva hareketin sosyalizmden etkilenmesi dört ana nedene dayanýyordu: Birincisi, sosyalizmin bilimsel temelleri, doðruluðu, ikna ediciliði; ikincisi, sosyalist sistemin dünya çapýndaki artan gücü; üçüncüsü, kapitalizmin miadýný doldurmasý; dördüncüsü, küçükburjuvazinin git gide proletaryaya yaklaþarak devrimcileþmesi. Bu etkenlerden sosyalist sistemin çözülmeye baþlamasý ve bunun da etkisiyle, dünya iþçi hareketinde ciddi kriz baþ gösterince, küçük-burjuva sosyalizmi, bundan olumsuz etkilendi. Uðradýðý büyük hayal kýrýklýðýyla, geride kalmýþ ne kadar burjuva slogan, tez, teori varsa ona sarýldý. Sonunda ilkesizliðe düþüp, oradan oraya savruldu. Teori adýna ortaya konulanlar, tutarsýz þeyler. Her defasýnda birbiriyle çeliþen görüþler ileri sürülüyor. Ýlkesizlikleri, tutarsýzlýklarý kendine sorun bile ettiði yok. Tam anlamýyla teorinin sefaletini yaþýyor. Politikada ise kendisine yön veren anlayýþ, pragmatizmdir. Orta yerde politikada iç tutarlýlýk, iç birlik diye bir þey kalmamýþ. Rüzgar hangi yönden eserse o yöne dönüyorlar. Ve biz bunlarý küçük-burjuva yazýn ve çalýþmalarda her gün görüyoruz. Burjuva liberalizmine dönüþ, kendini en açýk, sloganlarda gösteriyor. Ýþte, Türkiye ve Kürdistan solu tarafýndan atýlan “Halklarýn Kardeþliði” sloganý. Bu slogan, bilinen burjuva liberal anlayýþýn ürünü. Ama burjuva olan her þey, daha sonralarý küçük-burjuvazi tarafýndan sahiplenildi, sürdürüldü. “Halklarýn Kardeþliði”, serbest ticaretten yana ticaret burjuvazisinin sloganý olarak doðdu. Uluslararasý ticareti engelleyen eski sistemin engellerinden kurtulmak için kullanýlmýþtýr. Eðer halklarýn sýnýrlarý aþan “uluslararasý kardeþliði” saðlanýrsa, o da bundan yararlanýp, tatlý ticaret yapacaktýr. Marx, Lasalcýlarýn bu sloganý, Alman Sosyal Demokrat Ýþçi Partisi’nin programýna almasýný sert biçimde eleþtirir ve “halklarýn uluslararasý kardeþliði”nin burjuva bir kuruluþ olan “Özgürlük ve Barýþ Li-


deki askerler için ortaya koyduðu “kardeþleþme” anlayýþý ayný: Egemen sýnýflara ve onlarýn hükümetlerine karþý ortak savaþým. Ve ortak savaþýmda emekçilerin uluslararasý kardeþliði. Bu enternasyonal anlayýþý I. Emperyalist Dünya Savaþý’nda sosyalist kadýnlar, “enternasyonalleþme, kardeþleþme” biçiminde ifade ederler. Ayný anlayýþ leninistler tarafýndan, proletarya enternasyonalizmi temelinde,“Halklarýn Mücadele Birliði” olarak ifade ediliyor. “Halklarýn Kardeþliði” ilk olarak Kürt ulusal hareketi tarafýndan geliþtirildi. Ýki nedeni vardý: Ýlki, uzun yýllar süren iç savaþta, Türk egemen güçleri, Türk halký ve Türkiye halklarý arasýnda Kürt halkýna karþý düþmanlýk yaydýlar. Kürt ulusal hareketi bu düþmanlýðý kýrmak ve halklarý yeniden, gönüllü olarak kaynaþtýrmak için bu sloganý ileri sürdü; ikinci olarak, yalnýzca Türk halkýyla deðil, ayný zamanda Türk egemen güçleriyle de “barýþ” yapmak için. Yani iç savaþa son verip, bir “barýþ” imzalamak ve barýþ içinde yaþamak için. Oysa, doðru olan, Türk halkýnýn, Kürt halkýnýn ve tüm Türkiye halklarýnýn, kendilerini ezen ve baský altýnda tutan, özgürlüklerini engelleyen ayný ve ortak düþmana, egemen güçlere karþý kardeþçe birliði, yani mücadele birliðidir. Bu ayný ve ortak düþmana karþý “kardeþleþme”dir. Mesele emekçi sýnýflarýn ortak hedefler temelinde, ortak savaþýmýdýr. “Halklarýn Kardeþliði” ise, ne ortak hedefi belirtiyor, ne de ortak savaþýmý. Türkiye küçük-burjuva sosyalizmi ise, bu sloganý aldý, uluslararasý alana uyguladý. Böylece proletarya enternasyonalizmi ilkesinden de uzaklaþmýþ oldu. Oysa ki bugün, emekçi sýnýflarýn, uluslararasý burjuvaziye karþý ortak savaþýmýna ve enternasyonal birliðine daha çok gereksinme var. C.DAĞLI *Bu yazı Y.E. Mücadele Birliği 2-16 Haziran 2004, Sayı 17’den alıntıdır.

Sloganlar Üzerine

gasý”ndan alýndýðýný söyler. Türk ve Kürt solunun, proletarya enternasyonalizmi diye, emekçi kitlelere kabul ettirmeye çalýþtýklarý “Halklarýn Kardeþliði” sloganý, gördüðümüz gibi, burjuva içeriðe sahiptir. Bizi ilgilendiren taraf, burjuva bir anlayýþýn, sosyalist bir anlayýþmýþ gibi gösterilmesidir. Bunu, hem de proletarya enternasyonalizmini savunduðunu söyleyen sosyalistler yapýyor. Eðer biraz düþünselerdi, gerçeði görürlerdi. Ama akýntýya kapýlma politikasý her konuda olduðu gibi burada da kendini belli ediyor. Marx’ýn, Alman proletaryasýnýn enternasyonal görevlerini belirlemek yerine, programýna burjuva “Halklarýn Uluslararasý Kardeþliði” ibaresini koyan Lasalcýlarý ve onlara boyun eðen sosyalistleri sert biçimde eleþtirdiðini biliyoruz. Ve O, bu slogan için “emekçi sýnýflarýn egemen sýnýflara ve onlarýn hükümetlerine karþý ortak savaþýmda, uluslararasý kardeþliðin yerine geçirilmek istenen bir ifade” der. Engels de “iþçi hareketinin enternasyonalizm ilkesi, pratikte bugün için tamamen terkedilmiþtir” diyerek gelinen yeri iþaret ediyor. Buradan da açýkça anlaþýlýyor ki, “Halklarýn Kardeþliði” sloganý, proletarya enternasyonalizmi adýna savunulamaz. Marx, proletarya enternasyonalizminden “emekçi sýnýflarýn egemen sýnýflara ve onlarýn hükümetlerine karþý ortak savaþýmda uluslararasý kardeþliði”ni anlarken, bizim sosyalistlerimiz ise kime karþý olduðu belli olmayan “Halklarýn Kardeþliði”ni anlýyorlar. Arada böylesi bir farklýlýk var! Marx’ýn enternasyonalizm anlayýþý, Lenin’de de tüm yetkinliðiyle kendini gösterir. Lenin, emperyalistlerin çýkarý için, halklarýn birbirine boðazlatýlmak istendiði, I.Emperyalist Paylaþým Savaþý’nda, her ülke proletaryasýný silahlarý kendi burjuvalarýna çevirmeye çaðýrýr. Buna uygun olarak, siperlerde birbirleriyle karþý karþýya gelen asker üniformasý giymiþ iþçilere “kardeþleþme” çaðrýsý yapar. Görüldüðü gibi Marx’ýn, emekçilerin “kardeþleþme” anlayýþý ile Lenin’in asker üniformasý giymiþ siperler-

9


MADDENİN SIRLARI ARAŞTIRILIYOR

Bilim

S

10

on günlerde en çok konuþulan deney 10 Eylül’de, Avrupa Nükleer Araþtýrma Merkezi CERN’de baþladý. Ýlk aþamaya baþarýlý baþlayan deney, teknik arýzalar nedeniyle ertelendi. Arýzalar giderildiðinde deneye tekrar baþlanacak. Yerin 100 metre altýnda olan büyük hadron çarpýþtýrýcýsý (LHC) paketler halinde gönderilinen hidrojen atomlarý çarpýþtýrýlacak. Tünel dünyanýn en soðuk “buzdolabý” olacak, zira süper iletken mýknatýslarý eksi 271,3 dereceye kadar soðutuldu. Eksi 273,15 mutlak sýfýr kabul ediliyor. Bu çarpýþmada çýkan sonuçlar 10 yýl içinde deðerlendirilecek. Bu deneyde “Evrenin sýrrý ne?”, “Madde neden ve nasýl kütle kazandý?”, “Maddeyi oluþturan temel parçacýklarý bir arada tutan kuvvet ne?”, “Evrenin yüzde doksanýný oluþturan ‘karanlýk madde’ bulmacasýnýn ardýnda ne var?” “big bang teorisi gerçek mi?” gibi merak edilen sorularýn yanýtlarý aranacak. LHC isimli parçacýk hýzlandýrýcýsýnda atom çekirdeðinde bulunan protonlar çok yüksek bir enerjiyle çarpýþtýrýlacak. LHC’ýn içinde 10 bin adet dev mýknatýs protonlara yön verilecek ve böylelikle protonlar alýn alýna çarpýþtýrýlabilecek. Böylece fizik modellerinin temelini oluþturan ve maddeye kütle özelliðini veren ‘Higgs (bazý çevreler tarafýndan tanrý zerreciði olarak da adlandýrýlýyor.)’ parçacýðý tekrar ortaya çýkarýlýp gözlemlenebilecek. Düþük enerjide yani 1 TeV (Tera elektron Volt) seviyesinde baþlatýlan çarpýþtýrmalarýn Ekim ayý içinde 5 TeV seviyesine çýkmasý hedefleniyor. 5.5 TeV yani kademeli olarak 10 TeV seviyesine ulaþýncaya kadar denemeler yapýlacak. Bu deneyler baþarýya ta-

mamlanýrsa protonlar ýþýk hýzýna ulaþtýrýlacak. Asýl deney ýþýk hýzýndaki çarpýþmada olacak. Dört temel soru -Higgs bozonu: Ýstikrarsýz karaktere sahip parçacýða, adeta “ilahi parçacýk” gözüyle bakýlýyor, zira birçok araþtýrmacý bu parçacýðý teorik olarak inceledi, ama þimdiye kadar hiç kimse onu göremedi. Bozon, onu 1964 yýlýnda “tümden gelim” (dedüksiyon) yöntemiyle ortaya çýkaran Ýngiliz fizikçisi Peter Higgs’in adýný taþýyor. Bozonun varlýðýný deneyle kanýtlamak, parçacýk fiziðinde bilinenleri özetleyen “standart modelin (bigbang i temel alan evrenin geniþleyip bir sure sonra büzülerek tekrar özgün bir atom halini alacaðýný savunan modelin)” eksik halkasýný bulmak anlamýna gelecek. Higgs bozonu, kütlenin nasýl kazanýldýðýnýn anlaþýlmasýný saðlayacak. Bazý parçacýklarýn niçin kütleden mahrum olduðu da böylelikle anlaþýlabilecek. -Süpersimetri: Bu kavram, son yýllarýn en esrarengiz keþiflerinden biriyle ilgili. Þöyle ki, görünen madde evrenin sadece yüzde 4’ünü oluþturuyor. Kainatýn yüzde 23’ü karanlýk madde, kalan yüzde 73’ü de karanlýk enerjiden teþekkül ediyor. Bu konunun aydýnlatýlmasý; karanlýk maddenin, “nötralino” adý verilen süpersimetrik parçacýklardan oluþtuðunu gösterebilecek. -Madde ve anti-maddenin esrarý: Enerji maddeye dönüþürken, bir parçacýk ve zýt kutuplu elektrik yüküne sahip bir yansýmasý, bir baþka deyiþle anti-parçacýðý oluþuyor. Parçacýk ve anti-parçacýk bir araya gelecek olursa birbirlerini yok ediyor ve enerji ortaya


Einstein’in atomun varlýðýný ispat etmesi ve Lise Meitner’in atomu bölmesiyle “atom bombasý”na giden yol açýldý ve sonunda burjuvazinin sað kolu militarizm, acýmasýz yüzünü Hiroþima ve Nagazaki’ye atýlan atom bombalarýyla gösterdi. Bu olaydan sonra Einstein þöyle diyecektir:”Ben atomun varlýðýný bilim ve insanlýk için kanýtladým, insanlarýn öldürülmesi için deðil”. Ama durum bugün de farklý deðildir. CERN’de Tanrý’ya kafa tutan fizikçiler evrenin sýrlarýný çözmeye uðraþýrken belki de farkýnda olmadan Tanrý’nýn oðlunun gökten tekrar inmesini bekleyenlere hizmet ediyorlar. Militarizmin çýkarlarýna örnek verecek olursak; bilim adamlarýnýn yýllardýr peþinden koþtuðu “anti madde”. Anti maddenin sýrrýnýn çözülmesinden sonra atom bombasýnýn, yanýnda bir “çakýl taþý” boyutunda kalacaðý yeni kitlesel imha silahlarý geliþtirilebilir. Ama sonucu ne olursa olsun CERN deneyi AB ülkelerinin bir projesi olduðundan elde edilen sonuçlar Amerika’nýn deðil Avrupa’nýn malý olacak. Her ne kadar ikisi de emperyalist olsa da, kim bilir belki de bir gün çýkarlarý çakýþacak ve bu silahlarý kendilerine karþý kullanacaklar!

Fatsa’dan DÖB’lü Bir Öðrenci

Bilim

çýkýyor. Mantýk, madde ve anti-maddenin evrende eþit miktarda bulunmasý gerektiðini söylese de, anti-madde nadir bulunuyor. -Büyük Patlamadan sonra saniyenin binde birindeki þartlarý yeniden oluþturmak: O sýrada madde, kuark ve glüonlardan oluþan bir çeþit “yoðun ve sýcak çorba” olarak ortaya çýktý. Çorba soðuyup yoðunlaþýrken, kuarklar; protonlar, nötronlar ve diðer kompozit parçacýklarý oluþturdu. LHC, aðýr iyonlarý birbirleriyle çarpýþtýrarak bir anlýk da olsa, Güneþ çekirdeðindekinden 100 bin kat daha yüksek sýcaklýk elde etmeye çalýþacak. Bu çarpýþmalar sýrasýnda kuarklar ortaya çýkacak. Araþtýrmacýlar, serbest kalan kuarklarýn maddeyi oluþturmak için ne þekilde ve nasýl birleþtiklerini gözlemleyebilecek. Bazý bilim adamlarýnýn, protonlarýn çarpýþmasýnýn dünyayý tehlikeye atacaðýný söylemelerine karþýn, Stephan Hawking gibi ünlü fizikçiler, bu endiþelerin yersiz ve deneylerin son derece güvenli olduðunu belirterek CERN’e destek verdi. Ama Hawking Higgs bozonunun bu deneylerde gözlenemeyeceðini savunuyor. Bu deney sonucunda hayatýmýza birçok yenilik girebilir. Daha hýzlý iletiþim,daha hýzlý ulaþým, hava yolu taþýmacýlýðýnda geliþmeler vesaire. Tabii militarizmin de bundan çýkarý olacaktýr kuþkusuz. Geçmiþte ve günümüzde bilim, iktidar ve militarizmin kucaðýndadýr. Bilim ve iktidarýn bu iþbirliði çok eskiye dayanýr. M.Ö. II. Yüzyýlda Arþimet, Siracuzsa’yý savunmak için silahlar yapmýþtýr. Ama bilim ile iktidar arasýndaki iþbirliði o çaðdan bugüne insanlýðý tehdit edecek boyutlara gelmiþtir. Bunun en büyük örneði ise Japonya’ya atýlan atom bombalarý olmuþtur.

11


Okurlardan

DEVRÝMÝN ÖRGÜTLENMESÝNDE OKUMANIN ÖNEMÝ

12

ken devrimci gençlik devrim olur mu olmaz mý vb. konularý deðil de devrimi nasýl örgütleriz, devrimi örgütlerken araç ve yöntemlerimiz ne olmalýdýr vb. sorulara cevap aramalýdýr. Yani devrim bizim açýmýzdan bir pratik politika sorunudur. Devrim güncel bir olgudur. O halde devrimci gençlik þunu yapamaz: bir filozof gibi dünyayý uzun uzun tartýþýp yorumlayamaz. Çünkü hem süreç hýzlý, sert hem de aslolan dünyayý deðiþtirmektir, tartýþmak deðil. Yukarýda anlatýlan bunca þeyden sonra devrimci gençlik okumamalý sonucu çýkarýlamaz. Zira devrimci pratik devrimci teori olmadan eksik kalýr. Gençlik neyi nasýl yaptýðýný ne amaçla yaptýðýný ve sadece neye karþý olduðunu deðil, ne uðruna savaþtýðýný da bilmeli. Devrimci teori kuþanýlýrsa ancak devrim ve komünizm mücadelesi saðlam temellere oturur. Uðruna savaþtýðýmýz, hayatýmýzý ortaya koyduðumuz mücadele bilinç, yürek ve silaha dayanmaktadýr. Yürekli olmak silahlý mücadeleyi yoðun bir biçimde vermek elbette önemli. Bilinçsiz yüreklilik veya akýllýca yapýlmayan bir eylem,davaya fazla þey katmayacaktýr. Çok yumruk sallamak yerine akýllýca atýlan ama düþmanýn kalbini durduracak bir yumruk doðru olandýr. Devrimci mücadele içerisinde yer alan insanlarýn ve bu mücadeleye katýlma amacý taþýyanlarýn þunu bilince çýkarmasý ve kavramasý zorunludur: bilimsel sosyalizmin zorunluluðu bilimsel temellere oturtularak anlaþýlmazsa duygularýmýz bizi bir yere kadar ünümüzde gençliðin önünde duran en te- götürür. Örgütsüz pek çok insan bize þunlarý söylüyor: mel görev devrimi örgütlemektir. Peki “devrim olsun isterim ama bu halk buna deðmez”, gençlik -özellikle devrimci gençlik- dev- “devrim zor iþ”, “sosyalizm olanak dýþý herkes eþit orimi nasýl örgütleyecek? Bu soruya verilecek en iyi ce- lamaz”, “devlet nasýl kendi kendine ortadan kalkacak” vap þudur: içerisinden geçtiðimiz süreç hiç de teorik vb… Marksizm-Leninizmi ustalarýndan öðrenip ötartýþma dönemi deðil. Ýþçi-emekçiler devrimci eylem- zümsemezsek bu bizi mücadeleden uzaklaþtýrýr veya lere doðru bir eðilime sahipken ve kapitalizm krizdey- devrimcileþmemize engel olur. Kapitalizm iðrenç bir

G


Ýzmir’den Genç Bir Yoldaþ…

“An cak ka fa ný zý in san lý ðýn bü tün ha zi ne le ri ko nu sun da bil gi e di ne rek zen gin leþ tir di ði niz za man ko mü nist o la bi lir si niz” Le nin

ÖĞRENMEYE ÖVGÜ En kolayından başla öğrenmeye Zamanı şimdi? vakit geç deme! Öğren ABC'yi Yeterli değil bu, ama öğren onu! Başla öğrenmeye, sabırla! Sen her şeyi bilmelisin. Yönetimi sen ele almalısın. Sen sefaletteki adam, Öğren! Sen hapisteki adam, Öğren! Sen mutfaktaki kadın, Öğren! Sen altmış yaşındaki, Öğren! Yönetimi sen ele almalısın. Siz evsiz barksızlar-Okula gidin! Siz soğuktan titreyenler bilimle donanın! Siz açlar al kitabı eline. Silahtır O. Yönetimi sen ele almalısın. Utanma sor, Yoldaş! Bırakma başkalarının sana anlatmasını, git kendin öğren! Eğer kendin öğrenmediysen bir şeyi onu bilmiyorsun demektir. Hesapları kontrol et, Onu sen ödeyeceksin. Parmağını hesaptaki bütün kalemlerin üstüne koy, Ve sor, nerden çıktı bu? Yönetimi sen ele almalısın Bertolt Brecht

Okurlardan

düzen ve her geçen gün dünya halklarýný daha çok çürütüyor, yozlaþtýrýyor. Bilinçli olmazsak daha doðrusu bilincimizi sürekli diri tutmazsak mücadeleden geri düþeriz. Sürekli bir devrimci yenilenme ve yetkinleþme þarttýr. Çünkü yaþam boþluk tanýmaz. Kapitalist bir dünyada yaþýyoruz ve biz bu bataklýktan çok uzakta deðiliz, ya bir iki adým ya da biraz daha fazla. Geri dönmek zor deðil maalesef. Nasýl ki su sýzacak ufacýk bir boþluk buldu mu kayayý bile deliyorsa kapitalizm de ufacýk bir boþluk buldu mu bu boþluða tüm çirkinliðiyle saldýrýr, çünkü yaþam gerçekten de boþluk tanýmýyor. “Eðer kafa yoksa kalp kötü bir rehberdir” diyor Marx, bunu unutmamak gerek. Kim olduðumuzu unutmak istemiyorsak, emek verdiðimiz devrim mücadelesinden geri düþmek istemiyorsak bilincimizi sürekli yenilememiz gerekir. Peki nasýl? Pratik de buna yardým edebilir. Ama en baþta gelen okumaktýr. Özellikle Marksist-Leninist klasikler. Devrimci politik romanlar, dünya klasikleri de okunabilir. Tabii bizim yayýnlarýmýz ve burjuva basýn okunmalý. Gündem mutlaka takip edilmeli gazeteler, dergiler, köþe yazýlarý, burjuva yazarlarýn makaleleri, araþtýrmalarý… Burjuva yayýnlar önemli. Zira artýk burjuvazi dahi çöküþünü gizleyemiyor. Bunu her yerde dile getiriyor. Bunlarý onlarýn aðzýndan duymak bizim açýmýzdan önemlidir. Burjuvazinin eðilim-yönelimleri de bu þekilde anlaþýlabilir. Okumak gerek ama her yere yumruk sallamamak, bu noktada planlý hareket etmek gerekir. Zaman kaybetmeden nerede eksiksek oradan baþlamalýyýz. Okuma çalýþmalarýmýz belli bir amaca yönelik olmalý. Ýþimize yaramayacak kitaplarý okumamýz bize fayda getirmez. Biz genç yoldaþlar okuma ihtiyacýný kendimizde hissetmeliyiz. Okumadýðýmýz zaman kendimizi rahatsýz hissetmeliyiz. Bu bilinç elbette bir anda kazanýlacak bir þey deðil. Bu yüzden kendimizi bu konuda sýkmalý, denetim altýnda tutmalýyýz. Daha verimli bir okuma için okuduklarýmýzdan notlar almak ve notlarý tekrar tekrar okumak, yazý yazmak son derece faydalý olacaktýr. Genç yoldaþlar, içinden geçtiðimiz süreç sert ve hýzlý. Kapitalizm içerisine girdiði bunalým ve çöküþ evresinde bunu açýktan itiraf ederken, bizim hem günümüzün devrimci önderleri hem de sosyalist toplumun ilk yeni insanlarý olabilmemiz için ideolojik olarak saðlam kadrolara ihtiyacýmýz var. Ýþte tüm bunlardan dolayý daha iyi bir devrimci yenilenme için ileri… Kaybedecek zaman yok!

13


KA DI NI E ZEN KÝM GER ÇEK TE?

Kadın Sorunu

B

14

irey toplumsal bir varlýktýr. Bu nedenle sömürü iliþkileri üzerine kurulu bir toplumda yaþayan bireyin kiþisel özgürlüðünden bahsetmekte mümkün deðildir. Bu genel çýkarýmý kadýnýn özgürleþme sorunu açýsýndan ele alacaðýz. “Önüme gelen problemin çözümüne zamaným %10’unu o problemi anlamaya ise zamanýmýn %90’ýný ayýrýrým”der Einstein. Çünkü sorunu iyi tanýmadan sorunun çözümünü bulmamýz da mümkün deðildir. O halde biz de þimdi bilimsel sorunlarýn çözümü kadar, toplumsal sorunlarýn çözümü için de geçerli olan bu yöntemi önümüzde duran soruna uygulayalým. Feminist hareket kadýnýn ezilmiþliðini erkeðin kadýn üzerindeki egemenliðini, salt biyolojik bir farka, cinsler arasýndaki savaþýma indirger. Dolayýsýyla kadýnýn özgürlüðü önündeki en büyük engeli de erkek cinsi olarak görür ve ona karþý savaþýmý savunur. En kaba haliyle bir erkek cinsi düþmanlýðý yapar. Bu yaklaþým insanlar arasýndaki iliþkilerin biçimini belirleyen üretim iliþkilerini tamamen bir kenara býrakan, kadýn erkek cinsleri arasýnda geliþen iliþkilerin özünü kavramaktan uzak toplumsal geliþmenin bilimine ters düþen bir görüþtür. Bu nedenle feministler on binlerce yýl süren anaerkil dönemin üretim iliþkilerine de hiç deðinmezler. Þöyle düþünelim; toplumdaki tüm kadýnlar ayný sorunlarý mý yaþamaktadýr.? Öyle ya eðer bu sorun yaþanýlan toplumun üretim iliþkilerinden baðýmsýz kendine özgü ise toplumdaki tüm kadýnlarýn ayný sorunlarý yaþamalarý gerekir. Oysa durum böyle deðildir. Yani Sabancý’nýn karýsýyla iþçi bir kadýnýn sorunu hiç de ayný deðildir. Ýþçi kadýn, iþte patronu tarafýndan ezilir, sömürülür evde ise kocasýndan sonra gelen sýrasýna uyarak ev iþlerine yüklenir, eve ekmek götürme ve çocuklarýna gelecek hazýrlama kaygýsý da eklenince onun sorunlarýnýn çok yönlülüðü ve fazlalýðý kendini gösterir. Oysa üretim araçlarýný (fabrikalarý, dev iþletmeleri, madenleri vb.) elinde bulunduran sýnýfa ait kadýnýn en bü-

yük sorunu emek sömürüsünden elde edilen parayý nereye harcayacaðýdýr. Ve aslýnda bu sýnýfa yani burjuva sýnýfa ait kadýn, emrinde çalýþan erkek iþçiler üzerinde egemendir ve emrindeki kadýn iþçileri de bizzat sömürür. Kýsacasý kadýn sorunu temelde iktisadi, sosyal zemine oturan bir emekçi kadýn sorunudur. Elbette ki burjuva sýnýfa ait kadýn, kapitalist toplumda sýnýf erkeklerine göre ikinci plandadýr. Ancak emekçi kadýnýn özgürlüðü zaten bu sorunu yani kadýn cinsinin ikinci planda olmasý sorununu çözecektir. Emek sömürüsüne dayanan bu sistemin tüm dayanaklarý ortadan kalktýðýnda ataerkillik de son bulacaktýr. Bütün kadýnlarýn ayný sorunlarý paylaþmadýðý bu toplumda, çözüm yolu feminist akýmýn savunduðunun aksine, yani erkek kadýn savaþýmýyla deðil, burjuva proleter savaþýmýyla gerçekleþecektir. Cepheler erkekler bir safa kadýnlar bir safa diye deðil, üretim araçlarýna sahip olan kadýn ve erkekler bir safa, emeðini satmak zorunda olan kadýn ve erkekler bir safa diye belirlenecektir. “Kadýn kitleleri ya devrime ait olacaklar ya da karþý-devrime. Ýç savaþ giderek daha keskin olduðu için kadýn da nerede durduðu ve ne için savaþtýðý konusun-


da kendi kendine karar verecektir. Eðer siz komünistler en geniþ kadýn kitlelerinin devrimci kampa katýlmasýna çalýþmazsanýz o zaman burjuva partileri kadýnlarýn karþý-devrim kapýnda toplanmalarýný saðlayacaktýr. Ve (reformistler, burjuva feministler) kadýnlarý devrim ve karþý-devrim arasýndaki öyle bir uçurumda tutmaya çalýþacaklardýr ki, bu günümüzde karþý-devrimin ve burjuva toplumun en saðlam korunma duvarýdýr.” (Clara Zetkin, Kadýn Sorunu Üzerine) Clara Zetkin’in de deðindiði üzere komünistler kadýn sorununa marksist bir bakýþ açýsýyla bakmalý ve kadýn sorununun çözümünün sadece ve sadece sosyalizmde olduðunu anlamalý ve anlatmalý. Bunu yapmadýðýmýz oranda burjuvaziye yaþam alaný saðlamýþ oluruz. Bizim ulaþamadýðýmýz her emekçi kadýna, o, burjuva feminist bakýþ açýsýný aþýlamaya devam eder.

Bu durumda kadýn sorununu erkek kadýn arasýndaki bir savaþýma indirgeyen, sorunun iktisadi sosyal zeminini dýþtalayan emekçi kadýn burjuva kadýnla kol kola girer. Ve özgürlüðün somut koþullarýnýn olmadýðý bir toplumda özgürlüðü için, kapitalizm için mücadelede yani tamda burjuvazinin istediði yönde gücünü harcar. Bu durumda devrim mücadelesinin sac ayaðý olan emekçi kadýnýn gücü devrime deðil, karþý-devrime hizmet eder. Emekçi kadýnlar özgür olmayan bir toplumda bireyin özgürlüðünden bahsedilemeyeceðini bilmeliler ve sorunun kökenini kavramalýlar. Genç komünistler burjuvaziye karþý savaþta tüm emekçilerin özgürlüðü önündeki engelleri ortadan kaldýrmak için mücadele etmeliler. Emekçilerin tam anlamýyla özgür olduðu sosyalist toplumda kadýn da tam olarak özgürleþecektir. Diyarbakýr’dan Bir Genç Yoldaþ Okuru

K

apitalizmde özel mülkiyete dayalý evlilikler yaþanmaktadýr. Kadýn evlendiði zaman ailenin özel mülkiyetinden çýkar erkeðin özel mülkiyeti olur. Kadýn hayatý boyunca kendine verilen iþ bölümünü yerine getirmelidir. Kapitalizmde kendine verilen iþ bölümünde üretime dâhil olacak, ev iþlerini yapacak, beraber yaþadýðý insana boyun eðecek, sözünden dýþarý çýkmayacak, burjuvalar için tekrar kadýnýn ve erkeðin yerini alacak üretim güçleri yetiþtirecek. Kadýnlarýn üretime dâhil olmasý iki kere ezilmesine neden oldu hem ev içinde çalýþýyor hem de fabrikalarda çalýþýyordu. Kadýnlarý erkeklerden daha düþük ücretle ve daha fazla saatle çalýþtýrýyorlardý. Kadýnlar bu duruma dayanamýyor kendi içlerinde örgütlenmeler yaratýyorlardý. Bu örgütlenmeler bir zorunluluktan doðuyordu. Geçmiþ tarihe baktýðýmýzda kadýnlarýn kapitalist sistemde özgür olamayacaklarýný anlamalarýný deneyimleri ve sýnýf bilincini kavramalarý sayesinde olmuþtur. Bilinçlenen her kadýn kendi ve gelecekteki kuþaklar için devrimin en önünde yer alýyor, kitleleri harekete geçiriyorlardý. Burjuvalar komünizmi kötü bir þeymiþ gibi gösterip insanlarý kandýrmaktan baþka bir þey yapmamaktadýr Burjuva karýsýný salt bir üretim aracý olarak görür. Kadýnlarý üretim aracý gördüðü için de þu söylemler-

de bulunur. Üretim araçlarýnýn ortaklaþa kullanmasýndan yola çýkarak kadýnlar da ortaklaþacaktýr der. Oysa burjuvazinin komünistlerin açýkça ve resmen tesis edeceklerini öne sürdükleri kadýnýn ortaklaþalýðý karþýsýndaki erdemli öfkelerinden daha gülünç bir þey yoktur. Komünistlerin kadýnlarýn ortaklaþalýðýný getirmelerine gerek yok; o hatýrlanamayacak kadar uzun bir zamandýr var (Marx). Kapitalist toplumda kadýnlarýmýz maalesef fuhuþ yoluyla ortaklaþa kullanýlmaktadýr. Sovyetler’de kadýnýn kurtuluþu için büyük önem verilmekteydi. Kadýna düþen iþ bölümünden kurtarmak için veya toplumsallaþtýrmak için aþ evleri, kreþler daha birçok örneklendirebileceðimiz kurumlar açýlmaktaydý. Kadýnlar hem üretime dâhil oluyor hem de kendini geliþtiriyordu. Birçok kadýna görevler veriliyordu. Kadýnlar ülkenin yönetimine dâhil oluyorlardý. Kapitalist toplumda iþçiler ve emekçiler olarak bunun yanýnda iki kere ezilmeye mahkûm kalmýþ emekçi kadýnlarýmýz burjuvalara karþý savaþmalýyýz. Sosyalist toplum kadýnlarýn özgürleþmesinin bir ön koþuludur. Kadýnlarýn bu yaþamdan kurtulmasý ancak komünist toplumda var olacaktýr. Sadece kadýnlarýn deðil tüm insanlarýn kurtuluþu komünist toplumda gerçekleþecektir. Eskiþehir’den Genç Yoldaþ Okuru

Kadın Sorunu

“sosyalist toplum kadýnlarýn özgürleþmesinin ön koþuludur”

15


TOPLUM VE PARADÝGMA

Okurlardan

Ý

16

nsan ilk doðduðu zaman yaþam hakkýnda hiçbir bilgisi olmadan dünyaya gelir ve o andan itibaren çevresini algýlamaya baþlar. Zaman ilerledikçe duygularýný daha etkin kullanýr, topladýðý bilgileri beyninde kaydeder ve bu bilgileri yorumlayarak yeni sonuçlar çýkarýr. Mesela ateþe elini uzattýðýnda sýcaklýðý hisseder, dokunduðu anda ise elinin yandýðýný ve bunun kendisine zarar verdiðini anlar. Bu andan itibaren ateþin kendisine temas ettiði anda canýnýn yanacaðýný bilir ve artýk alevden uzak durur. Bu algýlama ve yorumlama iþi yaþam boyunca devam eder. Hayatýn her safhasýnda insan daha farklý alanlarda bilgiler edinir ve geliþimini daima sürdürür. Ömür boyu devam eden bu sürecin en önemli aþamasý çocukluk döneminde yaþanýr. Çünkü insan çevresindeki dünyadan edindiði bilgileri nasýl yorumlayacaðýný, iyi ve kötü kavramlarýný, neyin iyi, neyin kötü olduðunu bu dönemde öðrenir. Bunun yanýnda insanýn karakteri de çocukluk döneminde genel hatlarý ile þekillenmiþ olur. Tavýr ve davranýþ olarak -anne ve babadan genlerle aktarýlan dýþýnda- en çok kiminle birlikte zaman geçiriyorsa ona benzer. Afrikalý bir çocuðu Ýngiliz bir aile evlat edinir ve bebeklik döneminden itibaren yetiþtirilirse bu çocuk da birlikte yaþayarak büyüdüðü Ýngiliz ailenin fertlerine benzer özellikler gösterecek ve bir Ýngiliz soðukkanlýlýðýna sahip olacaktýr.

Yani eski bir Türk filminde olduðu gibi annesinin yanýndan alýnarak Bizans sarayýna getirilen, ancak burada hiçbir Hristiyan kadýnýn kendisini emzirmesine izin vermeyip tesadüfen saraya gelen kendi öz annesinden süt içen çocuk gibi davranmayacaktýr. Muðla’lý bir anne-babadan dünyaya gelmiþ bir bebeðin Amerika’da eski geleneklerine baðlý yaþayan bir kýzýlderili kabilesinde büyütüleceðini düþünelim. Elbette çocuk, genlerini beyaz ýrka mensup ebeveynlerden almýþ olduðu için ten rengi açýk olacak ve biyolojik özellikleri anne ve babasýna benzeyecektir. Ancak doðduðu andan sonraki tüm yaþamý kýzýlderili kabilesinde geçeceði için bilinci de bir kýzýlderiliden farklý olmayacaktýr. Bilincin þekillenmesi esnasýnda ve bu temel aþamadan sonra insan, çevresindeki olaylarý ve bu olaylara karþý kendisinin vereceði tepkiyi algý düzeneði ya da paradigma denilen, kendisi için, kendisi tarafýndan, dýþýndaki dünyanýn etkisi altýnda oluþturulan sistem ile belirler. Yaþanan herhangi bir olay karþýsýnda farklý insanlar farklý tepkiler verirler. Bunun nedeni algý düzeneklerinin farklý þekillenmiþ olmasýdýr. Örneðin, aile fertlerinden birinin öldüðü haberini alan bir insan üzüntüsünü duvarý yumruklayarak, bir diðeri ise aðlayarak dýþa vurabilir; veya silahlý insanlarýn ve araçlarýn hýzla üzerine doðru gelmesi, Amerikalý herhangi bir sivil insan için son derece korku verici bir durumken, Filistin’li bir çocuk için sýradan günlük bir durumdur, dolayýsýyla bu iki insanýn algý düzenekleri


ireylerin, kendilerini en deðerli varlýk deðil, diðer fertlerle birlikte, toplumun bir parçasý olarak gördüðü yani bireysel çýkarlarýn toplum çýkarlarýnýn önüne geçmediði, insanlarýn suç iþlemesine gerek kalmadan tüm ihtiyaçlarýný karþýlayabildiði, bilimin ve sporun felsefe ve disiplinine uygun olarak, bireyin deðil, toplumun menfaati için uyguladýðý, eþit, dürüst, temiz, mutlu bir dünya ancak toplumsal yapýnýn deðiþmesi ile mümkün olacaktýr. birbirinden çok farklý geliþir ve farklý þekilde çalýþýr. Toplumdaki genel deðer yargýlarý o topluluk içinde yetiþmiþ olan bireylere de yansýr. Kolektif, toplumcu yaþamý temel almýþ, toplumun genel faydasýný bireyin faydalarý ile eþit kabul eden bir topluluðumuz olsun. Bir de her bireyin kendi çýkar ve faydalarýný kendisinin kollamak zorunda olduðu bir baþka topluluk. Ýlk topluluk “A”, ikincisine “B” diyelim. Çeþitli olaylar karþýsýnda her iki toplumun mensuplarýnýn tepkileri ve deðerlendirmeleri birbirinden farklý olacaktýr. Örneðin Irak iþgali sýrasýnda yaþananlarý, ABD askerlerinin insanlarýn evlerine girip, onlarý dýþarý çýkarmalarýný, kafalarýna çuval geçirmelerini, iþkenceleri ve tecavüzleri gördüðü zaman A toplumunun ferdi kendini bu olaylar nedeniyle sorumlu hissedip bu durumun deðiþmesi için yapabileceklerini gözden geçirir ve yapar. B’nin ferdi ise bu durumun kötü olduðunu kabul eder, ama kendisinin baþýna gelmemesini ümit etmek dýþýnda bir þey yapmaz. Çünkü yaþadýðý ve yetiþtiði toplumda bilinci öyle þekillenmiþ ve algý düzeneði öyle biçim almýþtýr ki çevresinde ya da dünyanýn herhangi bir yerinde yaþanan bir olay kendi menfaatleri doðrultusunda etkili olmadýðý sürece onu ilgilendirmez. Günümüz kapitalist dünyasý, insanlarý tam da bu þekilde yetiþtirir. Çünkü kapitalizmin temel iþleyiþ yasalarý rekabete, dolayýsýyla bireysel bakýþ açýsýna dayalýdýr. Her birey, böyle bir toplumda büyüdükçe ve ayný toplum içinde yaþamýný sürdürdüðü müddetçe bu bencillik, ben merkezci bakýþ açýsý daha da katýlaþýr. Evrensel doðrular, prensipler vb. önemini yitirir. Bunun en bariz örneklerinden birini olimpiyatlarda yaþadýk. Üçüncülük maçýnýn son saniyelerinde 2-0 önde olan Türk tekvandocu Servet Tazegül arkasýný döndü ve koþarak müsabaka alanýný terketti. Biz buna halk arasýnda kaçmak diyoruz. Ve böyle bir galibiyeti içimize sindiremiyoruz. Tekvandocu, maçtan sonra yaptýðý açýklamada þöyle dedi: “Zaten 2-0 öndeydim. Kaçtýðým için ihtar alsam bile yinede kazanmýþ olacaktým” Sonra da önemli olanýn kazanmak olduðunu ve sonuç olarak kazanmýþ olduðunu anlattý. Ýþte tam da bu bizim

B topluluðunda geliþen bir insanýn bakýþ açýsý.. Hangi gerçek sporcuya sorarsanýz sorun, sporun amacýnýn maddi kazanç deðil, disiplin ve saðlýk olduðunu söyleyecektir. Buna karþýn kapitalist toplum bireylerin bilincini öyle bir hale getiriyor ki, tekvando gibi disiplin ve ahlak felsefesinin en üst düzeyde olduðu bir spor dalýnda bile, ülkesini olimpiyat seviyesinde temsil eden bir “sporcu” yaptýðý iþin felsefesini kendi bireysel kazancýnýn altýnda görüyor. Baþka insanlarýn haklarýna ve mülkiyetine el koyma veya sýnýrlandýrma gibi eylemler, yani suçlar da yine bireyci toplum biçimlerinin yarattýðý kavramlardýr. Her ne kadar hukuk kurallarý ile bu eylemler yasaklanmýþ olsa da bireysel menfaatler en önce geldiðinden bu yasaklamalar da iþe yaramýyor. Ayný þekilde bu B toplumunda yetiþen insanlar A olarak belirttiðimiz toplum yapýsýnýn mümkün olabileceðine de inanamazlar. Çünkü bencillik duygusunun insanlara toplum tarafýndan iþlendiðini deðil, yaradýlýþtan geldiðini sanýrlar ve olabilecek tek toplum tipinin kendi toplumlarý olabileceði dar görüþlülüðünde hapsolurlar. Bilinçleri öyle bir iþlenmiþ -kendi deyimleri ile- beyinleri öyle bir yýkanmýþtýr ki, kendi toplumlarýnýn tarihini incelemeleri, köleliðin, krallýklarýn, padiþahlýklarýn yýkýlarak bugünkü toplumun ortaya çýktýðý yani toplumlarýn deðiþebileceði gerçeði bile onlarý A þeklindeki bir toplumun kurulabileceðine inandýrmaya yetmez. Þu halde baðnazlýk ve dar görüþlülük de tüm karakter özellikleri gibi kapitalist toplum tarafýndan veriliyor. Öyle ise bireylerin, kendilerini en deðerli varlýk deðil, diðer fertlerle birlikte, toplumun bir parçasý olarak gördüðü yani bireysel çýkarlarýn toplum çýkarlarýnýn önüne geçmediði, insanlarýn suç iþlemesine gerek kalmadan tüm ihtiyaçlarýný karþýlayabildiði, bilimin ve sporun felsefe ve disiplinine uygun olarak, bireyin deðil, toplumun menfaati için uyguladýðý, eþit, dürüst, temiz, mutlu bir dünya ancak toplumsal yapýnýn deðiþmesi ile mümkün olacaktýr. Antep’ten Genç Yoldaþ Okuru

Okurlardan

B

17


18

Mizah


M MAR S NAN DÖB’DEN SELAMLAMA M

erhaba Genç Yoldaþlar.. Merhaba devrim davasýna tüm benliðini adayanlar. Merhaba Denizlerin yoldaþlarý, merhaba bizlerle bu uzun yolda yürüyen devrim dostlarý. Biz Mimar Sinan Üniversitesi’nde okuyan DÖB’lü öðrencileriz. DÖB ile tanýþtýðýmýzdan bu yana geçen zaman içinde gerek yaptýðýmýz eylemlerle, gerek savunduðumuz düþüncelerle devrim mücadelesinin bir neferi olduðumuzu hissettik. Tarihimizle devrimde ne kadar samimi ve ýsrarcý olduðumuzu gösterdik, göstereceðiz. Bizler DÖB’ün mücadele anlayýþý ile insanlýðýn kurtuluþunu o kurtuluþa gidecek olan mücadeleyi gördük... Bizler DÖB’de Denizler gibi yürümeyi, onlar gibi uzlaþmaz olmayý, yine ölümsüzleþen yoldaþlar gibi devrimde ýsrarýn insan olmakta ýsrar olduðunu gördük. Tarihin bize verdiði sorumluklarý üstümüzde hissettik ve en önemlisi Denizlerin yoldaþý olarak devrim bayraðýný çýkabilecek en üst noktaya taþýyacaðýz. Dünyanýn devrimci eylemlerle

düzeleceðini bilerek elimizi taþýn altýna koymaya ve her türlü fedakarlýðý almaya hazýrýz. Þimdi okular açýldý ve önümüzde uzun bir mücadele yýlý var. Bu yýl bizim örgütlenme yýlýmýz olacak. Bu yýl Denizlerin yoldaþlarýnýn devrimi örgütleme yýlý olacak. Bunun için her þeyi yapacaðýz. Buradan yürüttüðümüz devrim mücadelemizde kolektif sesimiz olan Genç Yoldaþ’ý büyük bir heyecanla selamlýyoruz. Ve biliyoruz ki; “Devrimci eylemi baþlatmadan önce, devrimci düþüncelerin kitlelerin büyük çoðunluðu arasýnda üstünlük kazanmasýný bekleyen kiþiler, asla devrimci olamazlar. Çünkü, böyle bir devrimci ile bir latifundiya sahibi, zengin bir burjuva arasýnda ne fark vardýr? Hiç bir fark yoktur! (...) Ve gerçek devrimciyi sahte devrimciden ayýran þey, esas olarak, þudur; Biri kitleleri harekete geçirmeye çalýþýr, öteki ise harekete geçmeden önce kitlelerin bir bilince sahip olmasýný bekler.” Mimar Sinan Üniversitesi / DÖB

M

erhaba genç yoldaþlar. Bizler Ankara’da okuyan DÖB’lü öðrencileriz. Yeni eðitim-öðretim döneminde buradan dergimiz Genç Yoldaþ’ý selamlýyoruz. Dünya emperyalist-kapitalist sistemi büyük bir kriz içinde. Ve bu kriz gün geçtikçe daha da derinleþiyor, sýçramalý bir çöküþ gerçekleþiyor. Olaylar tam da Leninistlerin öngörüp gösterdiði yönde geliþim gösteriyor. Þimdiden bir çok batmaz denilen banka, finans þirketleri vs. iflas bayraklarýný çekmiþ durumda. Emperyalist sistem tam kalbinden çatýrdýyor. Böylesi bir süreçte sýnýf mücadelesi daha da öne çýkýyor ve proletaryanýn devrim-iktidar mücadelesi hýzlý bir yükseliþ içerisinde ilerliyor. Emperyalist-kapitalist sistemin bu büyük krizi bizlere büyük olanaklar saðlýyor... Deyim yerindeyse böyle bir fýrsat ancak yüzyýlda bir gelir.

Bizler de Denizlerden aldýðýmýz devrim bayraðýný sadece okullarýmýzda deðil bulunduðumuz her alanda dalgalandýrýyoruz. Ayrýca 90’larda Denizlerin yoldaþlarýnýn, DÖB’lülerin “DEVRÝM” yazdýðý böyle bir kentte mücadele yürütüyor olmak bizlere büyük bir heyecan yaþatýyor. Devrime yürüyüþümüz sürüyor... Nihai zafere kadar da sürecek.. Biliyoruz ki, biz öðrencilerin kurtuluþu ancak ve ancak bir toplumsal devrimle mümkündür, iþçi sýnýfýnýn, emekçilerin kurtuluþuyla mümkündür. Önümüzde yerine getirilmesi gereken daha çok görev var. Genç Yoldaþ’ýn da söylediði gibi GÖREV DEVAM EDÝYOR! Buradan tüm genç yoldaþlarý yeni mücadele yýlýmýzýn coþkusuyla selamlýyoruz. Ankara’dan DÖB’lü Bir Öðrenci

DÖB’den

GÖREV DEVAM ED YOR

19


20

Bakma-Gรถr


Yitireceğim belki de her şeyimi, satacağım giysilerimi belki de, senin paşa gönlün dilerse, satacağım yatağımı yorganımı. Taş ocaklarında çalışacağım belki de, hamallık edeceğim belki de, lağımcılık, çöpçülük. Arpa tanesi arayacağım belki de bokların içinde Belki de çıplak kalacağım, aç kalacağım. Ama hiçbir zaman oturmayacağım pazarlığa seninle, ey güneşin düşmanı, sıkacağım dişimi, dayanacağım, son damlasına dek kanımın.

koparacaksın anamın sıcak koynundan belki de beni. Bozacaksın tarihimi belki de edeceksin allak bullak. Maskeler takacaksın belki de aldatmak için dostlarımı. Dört yanıma duvarlar öreceksin belki de, kalın, yüksek. Belki de çarmıha gereceksin beni bir gün karşısında bir sürü hergelenin. Ama hiçbir zaman oturmayacağım pazarlığa seninle, ey güneşin düşmanı, sıkacağım dişimi, dayanacağım, son damlasına dek kanımın.

Belki sen, şu bir karış toprağımı da alacaksın bir gün, atacaksın belki de gençliğimi zindana, neyim var neyim yoksa atalarımdan kalma, yağma edeceksin belki de hepsini, kabımı kacağımı, küplerimi, hasırımı, kilimimi, sedirimi. Yakacaksın belki de kitaplarımı, şiirlerimi. Yem edeceksin belki de vücudumu kurda kuşa. Belki de ölüm saçan korkuluğu dikeceksin köyümüze. Ama hiçbir zaman oturmayacağım pazarlığa seninle, ey güneşin düşmanı, sıkacağım dişimi, dayanacağım, son damlasına dek kanımın.

Ey güneşin düşmanı, limana bak, limana! Sandallara, çiçeklere, bayraklara, gırtlakları paralayan sevinçlere, uğultulara şarkılara, kasırgaya meydan okuyan yelkenlere! Odiseus’tur bu gelen yoksunluklar denizinden, benim sürgün halkımın güneşidir bu gelen. Halkımın gözleri kör olsun ki, ey güneşin düşmanı, hiçbir zaman oturmayacağım pazarlığa seninle, sıkacağım dişimi, dayanacağım, son damlasına dek kanımın, son damlasına dek, son damlasına!

Belki de söndüreceksin bütün ışıklarını gecemin,

Samih El Kasım

Kültür-Sanat

işsizlik pazarında söylev

21


Gündem

6 KASIM VE DEVRÝMC

22

Yeni bir dönem baþladý. Bu her yönü ile yeni bir dönemdir. Ýþçi sýnýfýnýn ve emekçilerin mücadelesinin gelmiþ olduðu aþama açýsýndan, emperyalist- kapitalist sistemin içinde bulunduðu durum açýsýndan ve bir bütün olarak dünya proletarya ordusunun ataða kalkmasý açýsýndan yeni bir dönemdeyiz. Yeni Evre olarak adlandýrdýðýmýz bu dönemin diðerlerinden farký þudur; kapitalizmin iþleyiþ yasalarý artýk iþlemez hale geldi. Ve bu tüm dünya kapitalizmi açýsýndan artýk reddedilmez bir gerçek. Sermaye sýnýfý içinde bulunduðu bunalýmý atlatacak hiçbir çýkýþ yolu bulamýyor. Çünkü artýk kapitalizm, üretim iliþkilerinin geliþimi önünde aþýlmasý gereken bir engel durumunda. Kapitalizm boþ yere direniyor! Þimdi önümüzde en az bu gerçeklik kadar, hatta bundan daha önemli bir durum var. Gelmiþ olduðumuz aþamada karþýmýza çýkan ve hareketimize yön verecek olan þu iki seçenek. Ya dünyanýn ve insanlýðýn mahvolmasýný bir köþe baþýnda izleyecek ya da dünyanýn devrimci deðiþimi için, devrim için mücadeleyi seçeceðiz. Bu önümüze çýkan seçenekler rastlantý deðil, kapitalizmin gelip dayandýðý noktayý ifade eder. Yani kapitalist iþleyiþ yasalarýnýn bir sonucu olarak karþýmýza çýkmýþ bulunmakta. Ve bütün hareketimize yön verecek bir aðýrlýða sahiptir. Þimdi atýlmasý gereken her adým bu temelde atýlmalýdýr. Her þeyi devrimin çýkarlarý açýsýndan düþünüp, nesnel sürecin ihtiyaçlarýna göre örgütlemeli, eyleme geçmeliyiz! Dünyada geliþen bu hareketin en önemli alanlarýndan biri de bu topraklardýr. Bu topraklarda hýzla derinleþen ve þiddetlenen iç savaþ, mücadelemizin temelini oluþturmaktadýr. Artýk her þeyi iç savaþýn gidiþatýna ve bu savaþtan zaferle çýkmamýz için gerekli olana göre düþünmeliyiz. Çünkü burjuvazi tüm hesabýný, bu savaþý kazanmak üzere yapýyor. Bu gerçeði kafamýzdan bir an olsun çýkarmamalýyýz. Mücadele þimdi bu temelden düþünülmek ve ilerletilmek zorundadýr. Gençlik hareketi açýsýndan da yeni bir döneme girdik. Ýç savaþýn çetin dönemlerinde saldýrýlarla ilk baþta karþý karþýya kalan bir kesimdir öðrenci gençlik.

Ve þimdi üniversiteler, liseler yeni bir döneme emperyalizmin derin çöküþü ve Türkiye tekelci kapitalizminin artýk doruk bunalýmý yaþadýðý bir halde giriyor. Þimdi önümüzde bugüne kadar öðrenci gençlik açýsýndan deðerinin çok üzerinde önem verilen 6 Kasým var. Ama ayný zamanda öðrenci hareketinin saplanmýþ olduðu bataklýk var. Zira bu bataklýktan kurtulamadýðý sürece öðrenci hareketi ileriye doðru gidemeyecek, tam tersine daha da geriye düþecektir. Genç-Sen örneði de gösteriyor ki düzen sularýnda hýzla derine inmekteler. Bu bataklýða gidilmesinin temel nedeni nesnel süreci doðru deðerlendiremeyen sosyal reformistler ve oportünistlerdir. Çünkü iç savaþýn yaþandýðý topraklarda, eðer ona uygun düþünüp hareket etmezseniz, deyim yerindeyse dünya sallanýrken tabak çanaklarla uðraþýrsanýz, gelip dayanýlacak nokta budur. Bugünü kurtarma mücadelesinin ne devrime ne de öðrenci gençlik hareketine yararý vardýr. Bundan dolayý da öðrenci gençlik devrimdeki rolünü oynayamýyor. Öðrenci gençlik hareketi açýsýndan 6 Kasým’dan daha önemli olan sorun budur. Peki bu sorunu nasýl çözeceðiz?

Öðrenci Gençlik 6 Kasým’ý Aþmalýdýr! Bugüne kadar öðrenci hareketinin bu geriliði, öðrenci gençlik mücadelesinin toplumsal mücadeleden kopuk ele alýnmasýndan kaynaklanýyordu. Bu nedenle 6 Kasým bugüne kadar “en ileriyi” temsil ediyordu. Çünkü öðrenci gençliðin en önemli akademik sorunu YÖK olarak görünüyordu. YÖK’ün öðrenci gençlik için bir sorun olduðu doðrudur. Ama öðrenci gençliðin en önemli sorunu, tüm emekçi sýnýflarýn ve ezilen halklarýn sorunu olan kapitalizmdir. Çünkü bütün sorunlarýn kaynaðý odur. Kapitalizmi ortadan kaldýrdýðýmýzda tüm emekçilerin olduðu gibi, öðrenci gençliðin de sorununu çözmüþ olacaðýz. Öðrenci gençlik bu temelde mücadelesini yürütmek zorundadýr. Aksi takdirde geliþemez ve ilerleyemez. Öyleyse en önemli sorumluluklarýmýzdan biri bu kafa bulanýklýðýný orta-


ðrenci gençlik artýk devletin kolluk güçlerinin karþýsýna sadece akademik istemlerle deðil, sadece taþ ve sopa ile deðil, kurtuluþunun devrimde olduðu bilinciyle ve devrim hedefiyle askeri-teknik araçlarýný ve çatýþma taktiklerini geliþtirmiþ bir biçimde çýkmalý ve sürekli ileriye doðru gitmelidir. Ýþçi ve emekçilerin mücadelesine ancak bu þekilde bir soluk olabilir ve devrim mücadelesini daha ileriye götürebiliriz. Öðrenci gençlik hareketi var olmak ve zafere yürümek istiyorsa bu onun kaçýnýlmaz olarak yerine getirmesi gereken bir zorunluluktur.

Ö

dan kaldýrmaktýr. Bunun için ise hiç söylememize gerek yok reformist ve oportünist anlayýþlara karþý aralýksýz bir teþhir çalýþmasý yürütmek ve onlarla ideolojik bir mücadeleye girmek gerekiyor. Bu hareketler öðrenci gençlik içerisinde var olduðu ve gençliði etkileri altýna aldýklarý sürece bu kafa bulanýklýðý devam edecektir. Öðrenci gençlik devrimci sürecin etkisine girmeli, reformistlerin düzen içi mücadelesinin deðil. Madem ki öðrenci gençlik toplumun bir kesimi

ve toplumdan kopuk ele alýnamaz, öyleyse Türkiye ve K. Kürdistan öðrenci gençliði, atacaðý her adýmý bu topraklarda gerçekleþen devrimin düzeyine uygun olarak atmalýdýr. Bunun içerisine 6 Kasým da dahildir elbette. Emekçilerin, Kürt halkýnýn ve devrimci tutsaklarýn mücadelesi bizim de mücadelemizdir. Her türlü eylemlilik süreci bu geliþmeler hesaba katýlarak yani iç savaþ hesaba katýlarak örgütlenmeli ve reformizmden tam bir kopuþ saðlanmalýdýr. Uzun süredir Türkiye ve Kürdistan’da geliþen iç savaþ hýzla þiddetlenmekte. Önümüzdeki günler çok daha sert çatýþmalarýn, kanlý mücadelelerin yaþanacaðý iç savaþ günleridir; savaþ ise ancak savaþ örgütlerinde yürütülebilir ve zafer kazanabilir. Þimdiden tüm eylemliliklerimiz bu süreç gözönüne alýnarak hazýrlanmalý. Bu yýl ki 6 Kasým eylemleri öðrenci gençliðin bu atýlýmýný saðlayabilir. Ama bunun için devrimci tarzda örgütlenmiþ bir eylem ve örgütlülükler gerekli. Yani öðrenci gençlik bir an önce savaþ örgütlerini hayata geçirmelidir. Öðrenci gençlik artýk devletin kolluk güçlerinin karþýsýna sadece akademik istemlerle deðil, sadece taþ ve sopa ile deðil, kurtuluþunun devrimde olduðu bilinciyle ve devrim hedefiyle askeri-teknik araçlarýný ve çatýþma taktiklerini geliþtirmiþ bir biçimde çýkmalý ve sürekli ileriye doðru gitmelidir. Ýþçi ve emekçilerin mücadelesine ancak bu þekilde bir soluk olabilir ve devrim mücadelesini daha ileriye götürebiliriz. Öðrenci gençlik hareketi var olmak ve zafere yürümek istiyorsa bu onun kaçýnýlmaz olarak yerine getirmesi gereken bir zorunluluktur. Öðrenci gençlik devrime yürümelidir. Hedefi bu olmalýdýr. Her þey bu hedefe göre düþünülmelidir. Þimdi Leninist öðrenciler her yerde Leninist politikalarýn propaganda ve ajitasyonunu yapmalý, gücümüzün el verdiðince devrimci örgütlenmeleri hayata geçirmeli, tüm bu söylediklerimizi pratiðe geçirmeliyiz. Koþullar Leninist öðrencilerin en öne atýlmasýný gerektiriyor. Kitle eylemlerinde, grevlerde, sivil faþistlerle çatýþmalarda, polis saldýrýlarýnda... Leninist öðrenciler en öne...

Gündem

Ý ÖÐRENCÝ HAREKETÝ

23


Röportaj

“bir dünya yükselecek iþçilerin nasýrlý ellerinde..”

24

GEB: Bize Kendinizden bahseder misiniz? ÝÞÇÝ: 16 yaþýndayým. Baklava imalatýnda çalýþýyorum. Okulu ailemin ekonomik koþullarýnýn kötü olmasýndan dolayý 5. sýnýftan býraktým. GEB: 16 yaþýndaki birinin okulda ders sýrasýnda olmasý gerekiyor. Sizi okuldan iþe iten etken nedir? ÝÞÇÝ: Biz 4 kardeþiz; ikisi kýz, birisi de 8 yaþýnda erkek. Benim þu anda okula gitmememin sebebi, babamýn sürekli bir iþinin olmamasý. Çalýþmak zorundayým. Ev kirasý 230 YTL, elektrik ve suyun toplamý 130 YTL civarýnda ve bunun gibi birçok gider. Babamýn iþi olmadýðý dönemse haftalýk 80 YTL ücretle evi ben geçindirmek zorunda kalýyorum. 1 aylýk kirayý ödeyebilmek için haftalýk 25 YTL ile geçinmek zorunda kalýyoruz. Bu durumda nasýl okula gidebilirim ki? Ben okumayý çok isterdim oysa. Bunun tek sebebi iþçilerin hakkýný vermeyen ve hep kendi çýkarlarýný düþünen patronlardýr. GEB: Gerçekten de dünyada ve ülkemizde sizin

durumunuzda olan milyarlarca insan var. Sizin de söylediðiniz gibi bunun tek sebebi, üretim araçlarýný özel mülkiyet olarak elinde bulunduran bir avuç asalak patrondur. Antep çocuk emeðinin en yoðun sömürü merkezlerinden bir tanesi. Bize ne kadar zamandýr bu meslekte olduðunuzu ve neler yaþadýðýnýzý, çalýþma koþullarýnýzý anlatýr mýsýnýz? ÝÞÇÝ: 10 yaþýmda baklava imalatýnda çalýþmaya baþladým. Genelde 17-18 saat çalýþmaktayýz. Sabah 4’te iþe gidiyorum ve akþam 20, 21, 22’de iþi býraktýðýmýz oluyor. Bu arada iþe erken saatte gittiðimden kaynaklý tinercilerin önümü çevirip, paramý aldýklarý ve küfrettikleri de oluyor. Ýþe geç gittiðimde ise ustalar beni dövüyordu. Ama bilmiyorlar ki 16 saat çalýþýp uykusuz kaldýðýmýz için geç kalýyoruz. Sadece bu da deðil. Yaþýmýn küçük olmasýndan kaynaklý etmedikleri hakaret, küfür kalmýyor. Yorgunluk ve uykusuzluktan kaynaklanan çok basit, önemsenmeyecek hatalar için bile oklavayla vuruyorlar. Bazen oklavayý üzerimizde kýrdýklarý oluyor. Sözde bize iþi bu þekilde öðreteceklermiþ. Ve bu ustalar sabah 5’te gelip öðleden sonra gidiyorlar. Bizi ise atölyedeki iþ bittikten sonra satýþ bölümüne alýp akþama kadar oturtmadan çalýþtýrýyorlar. Bundan kaynaklý olarak ayaklarýmda varis ortaya çýktý. Oturduðumuzu gördüklerinde ise yine bize küfürler ediyorlar. Eve geldiðimde yorgun ve uykusuz olduðumdan dolayý yemek yiyemeden yattýðým günler oldu. Sabah yarým ekmek ve öðlen bir ek-


ANTEP / GENÇ EMEKÇÝLER BÝRLÝÐÝ

BİRLEŞİK CEPHE TÜRKÜSÜ Ve insan insan olduğu için yemek isteyecektir, buyrun hadi. Oysa sözcükler ne etin yerini tutar, ne de doldurur boş mideyi. Haydi sola, bir kii! Haydi sola, bir kii! Yer var, yoldaş, sana da, al Birleşik Cephe'de yerini, çünkü bir işçisin sen de. Ve insan insan olduğu için hoş görmez suratına inecek çizmeyi. Ne kendi altında köleler ister, ne de üstünde ister bir efendi. Haydi sola, bir kii! Haydi sola, bir kii! Yer var, yoldaş, sana da, al Birleşik Cephe'de yerini, çünkü bir işçisin sen de. Ve işçi işçi olduğu için ona başkası vermez özgürlüğü. Onu kurtaracak başkaları değil, bu iş işçinin kendi işi. Haydi sola, bir kii! Haydi sola, bir kii! Yer var, yoldaş, sana da, al Birleşik Cephe'de yerini, çünkü bir işçisin sen de. Bertolt BRECHT

Röportaj

mek verip çalýþtýrýyorlar. Dýþarýdan bakýnca baklavacýlýk basit bir iþ gibi görülür ama bir biz biliriz. Bayramlarda hiç dinlenmeden 2-3 saat uykuyla çalýþýyoruz. Bayramýmýz bile olmuyor; bayramda 1 gün izinliyiz. Gerçi izin nedir ki? Haftanýn 7 günü çalýþýyoruz. Çalýþtýðýmýz yer havasýz, yapýlan hamur saðlýksýz, yani atölyeyi pislik götürüyor. Bu koþullarda yapýlan baklava kilogramý 17 YTL’ye satýlýyor. GEB: Peki bunca eziyete katlanma nedeniniz nedir? Yani dayak yiyorsunuz, hakarete uðruyor uykusuz kalýyorsunuz. Köle sahipleri kölelerine böyle davranýyordu. Ama görüyoruz ki kapitalist dönem köleci dönemden daha da vahþi. Özellikle de çocuk yaþtakilere karþý. Sizi bu iþte tutan sebep nedir? ÝÞÇÝ: En baþta, bakmak zorunda olduðum bir ailem var. Ben ailem için katlanmak zorunda kalýyorum bunca eziyete. Yaný sýra, 6 yýldýr bu iþte çalýþýyorum, harcadýðým emeðin hatýrý var. Ama yine de çalýþmak zorunda kalacaðým; çünkü þu anda ustalarýn aldýðý aylýk 1200 ile 1400 YTL arasý. Mecburen usta olmam gerekiyor. 6 sene emek harcadým, biraz daha katlanmalýyým. Ama ben usta olursam, benim yanýmdakileri ezmem ve ezdirmem. GEB: Aslýnda sorun ustalardan deðil, yaþadýðýmýz toplumsal sistemin sömürüye dayalý olmasýndan kaynaklanýyor. Eðer biz gençlik olarak kapitalizme karþý mücadele edersek ve yerine sosyalizmi, yani iþçilerin iktidarýný, özel mülkiyetin ortadan kalktýðý toplumsal sistemi getirirsek sorun çözülecektir. O zaman okuma çaðýndaki insanlar okuyor olurdu ve iþsizlik olmazdý. Böyle bir yaþam sürdürmek istemez miydiniz? ÝÞÇÝ: Tabi ki isterdim. Ama sosyalizmi kurmamýz için elbirliðiyle mücadele etmemiz gerekiyor. Sosyalizmde yaþýyor olsaydýk ben okuyor olurdum, babam sürekli bir iþte çalýþýyor olurdu, iþçiler dayak yemez, hakarete maruz kalmazdý, insanca yaþayabilirlerdi. Kimse iþsiz ve aç kalmazdý, devamlý iþi olurdu. Tüm çocuklar okula giderdi, 12-13 yaþýnda çalýþmak zorunda kalmazlardý. GEB: Gerçekten sosyalizm bir çocuðun hayal edemeyeceði kadar güzeldir. Bizimle röportaj yaptýðýnýz için teþekkür ederiz. Bizler mücadele ederek, çürüyen kapitalizmi yýkacaðýz. Tarihin sahnesinde sosyalizm bir güneþ gibi doðacak. Yani geceleri uykusuz, gündüzleri aç kalmadýðýmýz bir dünya yükselecek iþçilerin nasýrlý ellerinde. Ýþte o gün, ezilenlerin yüzlerinden gülücükler yaðacak. Yani insanlýðýmýzýn farkýna varacaðýz, insanlýk için neler yapabileceðimizi keþfedeceðiz. Ýþte o zaman emek karþýlýðýný alacak.

25


hepimizin bilincinde aynı şey var:

DEVRİM

Okurlardan

12

26

Eylül faþist darbesinin 28. yýl dönümünde yine bir aradaydýk. Bir kez daha gördük ki 1980’den bu yana faþist devlet ayný yerinde saymaktaydý. Hala faþizmine, þovenizmine, hiç ara vermeden devam etmekteydi. Bizleri yýldýrmanýn yollarýný bulabilme telaþýndaydýlar. Ama bizler, içi devrimci ruhla dolu yoldaþlar, yýlmadýklarýný ve yýlmayacaklarýný en yüksek sesle haykýrarak duyurdular...12 Eylül’ün faþist diktatörlüðünden mutlaka hesap sorulacaktý. Biz böyle susmadýkça susturulamadýkça bazýlarýnýn etekleri tutuþmuþtu. Özel mülkiyet bekçileri her geçen gün biraz daha arttýrýlýyordu. Artýk hayatýmýzýn her yerine sýzýyorlardý. Bu da faþist devletin artýk ne kadar çaresiz olduðunun göstergesiydi. Ölen askerlerin ailesine para vererek yanlarýna çekmeye çalýþýp günah keçiliðini biz devrimcilere yüklüyorlar. Oysa devrimci mücadele içerisinde yaþamýný yitirenler, ölümsüzleþiyorlar. Çünkü devrimci ruhlar asla ölmez. Bize miraslarý da o gür haykýrýþlarýdýr. Ruhlarý hepimizin yüreðine ýþýk tutmaktadýr. Ýþte biz bu ýþýðýn doðrultusunda Ankara’da Sýhhiye Meydaný’nda yüreði devrim sloganlarýyla atan binlerce yoldaþlarla buluþtuk. Hepimizin bilincinde ayný þey vardý: DEVRÝM Faþist darbenin izlerini asla silemeyeceklerdi bilincimizden. Önce ölümsüzlerimizin adý tek tek söylendi. Yoklama yapýldý. Hep bir aðýzdan “buradalar” diye baðýrdýk. Evet hepsi buradaydý, bizlerleydiler. Unutulmuyordu hiç bir yara. Unutulmayacaktý. Zaten devrim için unutulmamasý lazýmdý. Biz devrimciler ölümsüzlerimizin arkasýndan aðýtlar yakýp aðlamayýz. Onlarý türkülerle, halaylarla uðurlarýz. Faþist darbenin 28. yýl dönümünde de böyle uðurladýk. Eylem alanýnda hep bir aðýzdan türküler, marþlar söyledik. Miting, yapýlan konuþmalarla sürdü. Konuþmalar sýrasýnda bir kiþi “hiçbir yerde darbeyi yapanlar kendi ülkelerinde yaþayamaz.. en azýndan onurlu ve gururlu yaþayamaz” diye baðýrdý. Ama görüyoruz ki bizim ülkemizde darbeyi yapanlarýn hala eli öpülüyor-

du. Ayrýca konuþmalarda Ergenekon çetesinin avukatlýðýný yapan CHP’nin gerçek yüzü bir kez daha gösterildi. Miting Çav Bella marþýyla son buldu. 29.yýl dönümünde de tekrar daha yüksek sesle haykýrmak için söz verdik. Miting çýkýþýnda özel mülkiyet bekçilerinin yüzüne bakarak “Yaþasýn Devrim ve Sosyalizm” sloganýný haykýrdýk. Ankara’dan DÖB’lü Öðrenci BÝZ DEVRÝMÝZ Yürüyor gençlik yine Adýmlarýný vuruyor sertçe yerlere Haykýrýyor emanetlerini Hiç susturulamayan düþünceleriyle Unutmuyor gençlik hiçbir þeyi Unutturamýyorlar onlara Yaðlý ilmikler, elektrikli sandalyeleri Gencecik yüreklerden çýkan mermileri Düþünceleriyle yaþýyor gençlik inatla Sosyalizmin basamaklarýný çýkýyor hýzla Geçmiþi gelecekle harmanlayýp Faþizmi yýkacak Taþlarla, sopalarla Ölümsüzleþen yoldaþlarýyla Öfkesi durmaksýzýn artýyor gençliðin Olan bitene seyircisiz kalma zamaný deðil Gördükleriyle, duyduklarýyla Anlatýlanlarla, yaþadýklarý Okuduklarýyla, izlediklerinin arasýndaki fark Daha da arttýrýyor öfkesini Susturulamýyor gençlik yine Susturamayacaklar onlarý Ant içmiþler devrime Ýnançlarý uðruna ölmeye Bütün gençlik hep el ele Aralarýndaki fark kime ne Amaçlarý hep ayný olduðu sürece Bu devrim aþký bitmez gençlikte...! Ankara’dan DÖB’lü Öðrenci


ÖÐRENCÝ GENÇLÝÐÝN KURTULUÞU ÝÞÇÝ-EMEKÇÝLERÝN KURTULUÞUNA TUTSAKLARIN ÖZGÜRLEÞMESÝNE BAÐLIDIR 21Eylül 1995’te Buca zindanýnda ve 24 Eylül 1996’da Diyarbakýr zindanýnda katledilen devrimci tutsaklarýn anmalarý gerçekleþtirildi. Devrimci kurumlarýn ortak düzenlediði eyleme bizler de DÖB olarak katýldýk. 21 Eylül’de Buca hapishanesi önünde yapýlan basýn açýklamasýnda “Buca, Diyarbakýr, Ulucanlar Katliamýný Unutmadýk, Unutturmayacaðýz. Hesabýný Soracaðýz.” pankartý açýldý. Katledilen devrimci tutsaklar þahsýnda tüm devrim savaþçýlarý için bir dakikalýk saygý duruþunda bulunulmasýnýn ardýndan basýn açýklamasý okundu. Sloganlarýn atýlmasýnýn ardýndan hapishanenin içerisine karanfil atýlarak eylem sona erdirildi. 24 Eylül’de Kemeraltý giriþinde yapýlan basýn açýklamasýnda da “Buca, Diyarbakýr, Ulucanlar Katliamlarýný Unutmadýk, Unutturmayacaðýz. Hesabýný Soracaðýz ” pankartýnýn açýldýðý eylemde bir dakikalýk

saygý duruþunun ardýndan basýn metni okundu. Bu eylemde ezilen ve katledilen Kürt halkýna yönelik sloganlar da atýldý. Basýn açýklamasýnýn ardýndan eylem sona erdi. Eylem sýrasýnda “Zindanlar Yýkýlsýn, Tutsaklara Özgürlük”, “Devrim Þehitleri Ölümsüzdür”, ”Devrimci Ýrade Teslim Alýnamaz”, “Kürt Halký Yalnýz Deðildir”, “Yaþasýn Halklarýn Kardeþliði, Birlikte Mücadelesi”, “Biji Bratiya Gelan”, “Analarýn Öfkesi Katilleri Boðacak”, “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur”, “Katil Devlet Hesap Verecek” sloganlarý atýldý. DÖB olarak þunu söylüyoruz: öðrenci gençliðin kurtuluþu iþçi-emekçilerin kurtuluþuna, tutsaklarýn özgürleþmesine baðlýdýr. ZÝNDANLAR YIKILSIN TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK ÝZMÝR / DEVRÝMCÝ ÖÐRENCÝ BÝRLÝÐÝ

D

evrime yapýlan en büyük saldýrýlardan biriydi 12 Eylül 1980 faþist askeri darbesi. Devrimi ortadan kaldýrmak için saldýrdý burjuvazi. Baskýlar, iþkenceler, katliamlar… 13 Eylül 2008 tarihinde Ýzmir Gündoðdu Meydaný’nda DÝSK’in çaðrýsý ile yapýlan KESK, TÜRK-ÝÞ, TMMOB, TTB’nin yanýsýra demokratik kitle örgütleri ve devrimci kurumlarýn katýldýðý “Emek ve Demokrasi Mitingi” düzenlendi. Mücadele Birliði Platformu’nun da katýldýðý eyleme bizler de DÖB’lü öðrenciler olarak katýldýk. “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak!” pankartýmýzý açtýk. Kortejimizde Deniz Gezmiþ siluetli DÝK, DÖB, Mücadele Birliði flamalarýmýzla yer alýrken kortejin disiplini çevreden olumlu tepkiler topladý. Eylem sýrasýnda “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Herþey Eme-

ðin Olacak”, “Yaþasýn Kürt-Türk Halklarýnýn Mücadele Birliði”, “Faþizmi Devrimle Yýkacaðýz”, “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz”, “Kürt Halký Devrimle Özgürleþecek”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur”, “Yaþasýn Devrimci Öðrenci Birliði”, “Yaþasýn Devrimci Ýþçi Komiteleri”, “Ýbrahim Ethem Coþkun, Seyit Konuk, Necati Vardar; 13 Mart Savaþçýlarý Yaþýyor Savaþýyor”, “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara” sloganlarý atýldý. Gündoðdu Meydaný’nda da kortej disiplinimizi korurken, sloganlarýmýzý gür þekilde atmaya devam ettik. Ayrýca “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz” baþlýklý bildirinin daðýtýmýný yoðun bir þekilde gerçekleþtirdik. ÝZMÝR / DÖB

İzmir / DÖB

ÝZ MÝR’DE 12 EY LÜL MÝ TÝN GÝ “FA ÞÝZ MÝ DEV RÝM LE YI KA CA ÐIZ!”

27


Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük 26 Eylül 1999’da bir kez daha kurþun seslerine uyanmýþtý zindanlar. Yeni zaferlere gebe olarak baþlayan gün 10 zaferle sonuçlanmýþtý. Buca’daki Diyarbakýr’daki yenilgilerine tahammül edemeyen TC bir kez daha yenik ayrýldý zindanlardan. 28 Eylül sabahý Ulucanlar katliamýnda ölümsüzleþen devrimcileri anmak üzere ayný katliamda ölümsüzleþen Habib Gül’ün mezarý baþýnda bir anma gerçekleþtirildi. Mücadele Birliði Platformu, BDSP, ESP, Kaldýraç, KÖZ ve Partizan’ýn ortak düzenlediði anmaya biz de DÖB’lü öðrenciler olarak katýldýk. Toplanma yeri olarak DTP il binasý önü belirlenmiþti. Toplanma yerine gelindiðinde servis araçlarýnýn þoförleri sivil polis tarafýndan korkutulmuþ, geri gönderilmiþti. Hemen baþka araçlarla irtibata geçildi ve yola çýkýldý. Mezar giriþine varýldýðý andan itibaren düzenli bir kortej oluþturularak ortak pankart açýldý ve sloganlarla yürüyüþe geçildi. Açýlan pankartta “Buca, Diyarbakýr, Ulucanlar Hapishane Katliamlarýný Unutmadýk Unutturmayacaðýz, Hesap Soracaðýz” yazýlýydý. Atý-

lan sloganlar ise : “Ýçerde Dýþarýda Hücreleri Parçala”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Katil Devlet Hesap Verecek”, “Analarýn Öfkesi Katilleri Boðacak”, “Devrimci Ýrade Teslim Alýnamaz”, “Bedel Ödedik, Bedel Ödeteceðiz”, “Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur” þeklindeydi. Daha sonra mezar baþýnda bugüne kadar ölümsüzleþen devrim savaþçýlarý adýna saygý duruþunda bulunuldu ve marþlar söylendi, þiirler okundu. Ve bütün tehditlere, kýþkýrtmalara raðmen bütün anma boyunca yanýmýzda bulunan Habib Gül’ün ailesinin evine kýsa bir ziyaret gerçekleþtirildi. Yýllardýr engellemeler yüzünden yapýlmayan bu ziyaret aile için bir gurur oldu. Aile ile yapýlan kýsa sohbet sýrasýnda Mücadele Birliði Platformu’ndan bir yoldaþ “Habib Gül yürüttüðümüz devrim kavgasýnda yaþýyor. O insanlýðýn kurtuluþu için yürütülen devrim ve sosyalizm mücadelesinde sýra neferinden biriydi.” dedi. Bu ziyaretten sonra anma sonlandýrýldý. DEVRÝM SAVAÞÇILARI ÖLÜMSÜZDÜR! Ýzmir DÖB

FESTÝVAL BÝZÝMLE GENÇLEÞTÝ Okurlardan

M

28

erhaba. Ben Sarýgazi’den bir Genç Yoldaþ okuruyum. Devrimci kültüre sýðmayan festival tertip komitesinin stant açamazsýnýz kararýyla bizler de Sarýgazi’de propagandamýzý yapmak için karar aldýk. Deniz tiþörtlerimizle sokak sokak gezdik ve ajitasyon yaptýk. Dergi daðýtýmý yaptýk, çoðunluk genç olduðumuz için Genç Yoldaþ dergimize aðýrlýk verdik. Dergi daðýtýmýndan sonra kuþlama yapýp bildirilerimizi daðýttýk. Bildirilerimizi festivale katýlan Sarýgazi halkýna ulaþtýrdýk. Ýnsanlar bizlere ilgiyle bakýyorlardý, hepimizin üstünde Deniz tiþörtleri vardý. Belli bir süre sonra daðýtým bitirdik. Ardýndan alana girip sloganlar attýk ve halay çektik. Sloganlarýmýz; “Yaþasýn Halklarýn Mücadele Birliði”,” Deniz Yusuf Ýnan Savaþa Devam”, “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara”ydý. Sonra evlere daðýlma kararý aldýk, saat epeyce geç olmuþtu. Gençlere sorduðumda nasýl geçti diye, herkes çok güzel dediler. Aileler bizlerin kararlýlýðýný, nasýl bir devrimci çalýþma yürüttüðümüzü gördüler. Sarýgazi’den DÖB’lü Bir Öðrenci


DEVRÝMCÝ YÜKSELÝÞÝN MÝMARI BÝZÝZ Merhaba Genç Yoldaþ okurlarý, Sarýgazi’de yapýlan festival boyunca iyi bir ajitasyon-propaganda çalýþmasý yürüttük. Sesimizi tüm halka duyurduk. Dergi daðýtýmý, bildiri daðýtýmý ve bolca kuþlama yaptýk. Bu çalýþmamýzda Sarýgazi esnafý bizi yalnýz býrakmadý, bize her zamanki gibi destek oldular. Ýlerleyen saatlerde alana da giriþ yaptýk. Orada yine sloganlarýmýzla yerimizi aldýk. Bütün emekçi halk bizim ne kadar kararlý olduðumuzu gördü. Bizim yanýmýzdaki arkadaþ ve yoldaþlara nasýl geçtiðini sorduðumuzda hepsi beðendi. Çok iyi geçti dediler ve böyle bir devrimci çalýþmanýn bir parçasý olmaktan sevinç duyduklarýný ifade ettiler. Sarýgazi’de DÖB’lü öðrenciler olarak biz de Deniz tiþörtlerimizle, Genç Yoldaþ dergimizle halkýn arasýndaydýk. Festival 12:30’da bitti. Bizler de alandan ayrýldýk. Festival boyunca herhangi bir olumsuz þeye yer vermemek için gösterdiðimiz hassasiyet bizleri çok etkiledi. Ve eðer festivale jandarma vs. saldýrsaydý kuþkusuz ki ilk tepkiyi yine bizden alýrdý. Çünkü oranýn kazanýlmasýnda

bizim, bizim yoldaþlarýmýzýn emeði çoktu. En çok bizim emeðimiz vardý, en çok bedeli ödeyen, orada devrimci bir yükseliþin mimarý yine bizlerdik. Bu festivalle bir kez daha herkes devrimci kimdir, nasýl çalýþýr gördü.. Sarýgazi Liseli DÖB

O

kullarýn açýlmasýyla baþ gösteren faþist baskýlar öðrencilerin hayatýný her geçen gün biraz daha zorlaþtýrmaktadýr. Özellikle biz devrimci öðrencileri. Okullarda yapýlan faþistlik ve þovenizm zirveye ulaþmaktadýr. Hala tarih derslerinde Osmanlý Devletini iþleyip onlarýn kahramanlýk destanlarýný anlatýp gericiliði kutsamalarý, din derslerinde zorunluluk olmasý ve insanlarýn inançlarýna saygý göstermemeleri... Edebiyat derslerinde dönemin milliyetçi þairlerinin þiirlerinin okunmasý, müzik derslerinde marþlarý zorla söyletmeleri, ayrýca birçok hakkýmýzý elimizden almaya çalýþmaktadýrlar. Parasýz eðitim diyerek öðrencilerden zorla alýnan aidat paralarý da bunlarýn cabasýdýr. Her geçen gün öðrenciler okullarda devletin yýldýrma taktiklerini iyice öðrenmekte. Þimdiden beyninizi yýkamaya baþlaya-

rak ileride onlarýn yanlýþlarýný görmememizi, sadece onlarýn sermayesine faydalý olmamýzý amaçlamaktadýr. Ama biz devrimci öðrenciler asla sahip olduðumuz düþüncelerden vazgeçmeyeceðiz. Çünkü hayatta en deðer verdiðimiz þey düþüncelerimizdir. Ne kadar baský yapýp bizi kendi faþist devletlerinin yanýna çekmeye çalýþsalar da bunu asla baþaramayacaklar. Çünkü biz devrimin gerçekleþeceðine, okullarda özgür olacaðýmýza her þeyden çok inanýyoruz. Ýnanmak baþarmanýn yarýsýdýr. Gerçekçiyiz ve imkansýzý baþaracaðýz. Ölümsüzleþen yoldaþlarýmýz Denizler, Yusuflar, Hüseyinler gibi her yerde düþüncelerimizi savunacaðýz. Onlarýn yolundan yürümeye ant içtik. Ankara’dan bir DÖB’lü

Okurlardan

LÝSELER DEVRÝMLE ÖZGÜRLEÞECEK

29


TELEVÝZYON; ÝZLESEK MÝ, ÝZLEMESEK MÝ?

Okurlardan

K

30

imileri “sihirli kutu” der kimileri “þeytan icadý”. Kimileri için hayatýn vazgeçilmez bir parçasý. Kimileri için ise sadece bir kaç saatlik eðlence aracý, kimileri için büyük bir ekonomik kaynak. Kimileri için büyük kitlelere ulaþmanýn büyük bir icadý. Bunun ne olduðu herhalde aklýnýza gelmiþtir. Evet, bahsettiðimiz televizyon. Siyah beyaz kanallardan renkli, adýný bile duymadýðýmýz birçok kanala geçiþi içinde barýndýran bir tarih. Tabi son zamanlarda gündeme gelen üç boyutlu görüntü çalýþmalarýný da unutmamak gerek. Televizyonun kýsa zamanda bu kadar hýzlý bir ilerleme göstermesi onun ne derece önemli bir araç olduðunun iyi bir iþareti. Bu ilerleme artýk öylesine büyük bir boyuta ulaþtý ki herkes bunun bir deðerlendirmesini yapabilir. Biz burada sadece televizyonun nasýl bir iþlevde olduðuna dair bir þeyler söylemekle yetineceðiz. Bir þeyler diyoruz, çünkü televizyonu bütün yönleriyle ele almaya kalkarsak bir yazý dizisi yazmamýz gerekecek. Milyonlarca kiþiye ayný anda hitap etme imkaný saðlayan TV bu yönüyle iyi bir propaganda aracý. Eðer TV’nin kontrolü ve denetimi sizin elinizdeyse ken-

di düþüncenizi insanlara kabullendirme aþamasýnda epey yol kat etmiþsiniz demektir. Günümüzde bu denetimin kimde olduðu herkesçe malum ve günün yirmi dört saati bize TV’den ne verilmek istendiði de. Bu biraz daha açarsak, þu bildiðimiz Star, Kanal D, ATV, Show, gibi kanallarýn içeriðine deðinmeden geçemeyiz. Sabahtan baþlayan kadýn programlarý ve onlarýn ardýndan evlendirme, akabinde yardým programlarý ve kýsa bir süreliðine haberlerden sonra tekrar yarýþma programlarý diziler ve bir sürü þey. Bu sýralanýþý niçin bu kadar önemliymiþ gibi verdiðimizi merak ettiyseniz söyleyelim. Önemli çünkü bu programlarý yapanlar kendi amaçlarý doðrultusunda programlarýn saatini müziðini kýsacasý her þeyini en ince ayrýntýsýna kadar planlýyorlar. Onlarýn bu titizliðini biz de onlarý deþifre etmekte kullanmaktan hiç çekinmeyeceðiz. Acaba hiç düþündünüz mü? Son zamanlarda bu para daðýtan yarýþmalar niçin yapýlýr? Bunlar ne diye tasarlanýr ve insanlara sunulur? Verilen miktarlara baktýðýmýzda o kadar da küçük olmadýðý görülüyor. Þuan bir çok insanýn hayatý boyunca kazanamayacaðý ve bir çoðumuz için hiç görmediðimiz ve göremeyeceðimiz rakamlar. Kapitalist sistemin insanlarýn yaþam koþullarýnýn her geçen gün dibe vurmasýyla sisteme olan güven boþluðunu doldurmak için yapýldýðýný söylemek yanlýþ mý olur? Daha önemlisi, bu sömürü sistemini “bireysel kurtuluþ” için fýrsatlarla dolu bir sistem olarak sunma olanaðý vermez mi? Milyonlarca yoksul insana “Bakýn hala sizin için bir þeyler yapýyoruz.” diyerek insanlýðý açlýða ve sefalete sürükleyen nedenlerin temeline inmelerine karþý oluþturulan setlerden biri deðil mi? Kendi vicdanlarýný rahatlatma, iyiliksever, yardýmsever gösterme adýna yoksul insanlara yardým etme bahanesiyle yapýlan programlara ne demeli. Örnek vermek gerekirse; böyle bir programýn birinde, bir aileyi ekrana çýkartýp onlarýn çoðu geceler aç yattýklarýný, çok zor þartlarda yaþadýklarý anlatýlýyor. Ardýndan


yardým adýna oradaki kiþilerden beþ on kuruþ toplanýp aileye veriliyor. Oysa bu programýn sunucusu olan bayanýn o ailenin bir aylýk masrafýnýn bedelinden fazlasý üzerindeki elbisenin fiyatý olmadýðýný kaç kiþi iddia edebilir. Bu ne perhiz bu ne lahana turþusu. Diziler ve kadýn programlarý ise insanlarýn kafasýný bulandýrma ve insanlarýn kendine yabancýlaþmasýný tetikleyen iyi bir faktör olarak kullanýlmakta. Bizi ilk olarak kendimize ve sonra topluma yabancýlaþtýrmakla insanlýðýn çektiði acýlara uzaklaþmamýzýn planlarýnýn bir parçasý deðil midir? Bunlar sadece burada ele alabildiklerimiz. O ekranlardan bize o kadar çok þey enjekte etmek istiyorlar ki burada sadece isimlerinin sayýlmasý bile bir güç. Kýsacasý bize verilmek istenen kültür burjuvazinin yozlaþmýþ çürümüþ ahlakýndan baþka bir þey deðil. “Þimdi bize televizyonlarý camdan aþaðý atýn mý diyorsunuz?” derseniz, tabii ki yanýtýmýz hayýr olacak. Çözümün bu olmadýðý bir kesinlik. Biz teknolojinin insanlýðýn çýkarýna, yetenek, düþünce ve yaþamýný geliþtirecek biçimde kulla-

nýlmasýndan yanayýz. Bunun içinde önce tekelci kapitalist özel mülkiyetin toplumsal mülkiyet haline getirilmesi gerekiyor. Tüm iletiþim araçlarý tekellerin elinde olduðu sürece TV ‘lerden beyinlerimize çürümüþlük cehalet akmasýný durduramayýz. Ýkinci olarak televizyonu bir sosyal yaþamýn parçasý olarak görüyor ve bu açýðý nasýl kapatacaðýnýzý düþünüyorsanýz; ilk adres olarak yapýlan devrimci etkinlikleri (paneller, söyleþiler, konserler, piknikler, sanatsal çalýþmalar) gösterebiliriz. Bunlar bizim yaþamý tüm gerçekliðiyle görmemizi, bilimsel eðitimle, devrimci ahlakla yoðrulmamýzý saðlayacaktýr. Ýþte o zaman kapitalist kültürle sosyalist kültürün arasýndaki uçurumu görebilirsiniz. Onlarýn çürümüþ kültürlerini insanlarý dört taraftan sarmalayýp burjuva bataklýða çekme çabalarýna karþý bizlerin bir þey yapmadýðýmýzý, o insanlýða alternatif sunmadýðýmýzý düþünüyorsanýz okuduðunuz yazý bunun böyle olmadýðýnýn bir kanýtý deðil mi? Bir DÖB’lü

Y

aþadýðýmýz dünyanýn temiz ve saðlýklý olmasý ve doðanýn ekolojik yapýsýnýn tahrip edilmemesi iþçi sýnýfýnýn en doðal öngörüsüdür. Ýnsanoðlu doðanýn yasalarýný deðiþtiremez. Ancak, doðanýn yararlarýný daha yararlý, doðanýn zararlarýný aza indirgemek gibi bir sýnýf sorumluluðu üstlenmelidir. En baþta emperyalist savaþlara, nükleer denemelere karþý çýkmalýdýr. Bu konumda olan ülkelerin iþçi sýnýfýyla savaþ aleyhtarý dayanýþmalar geliþtirilmeli ve dünya barýþý için mücadele etmelidir. Özellikle dünyada ve yakýn komþumuz Irak’ta ABD uçaklarýnýn petrol kuyularýný bombalamalarý ve onlarýn kükürt oksit dumanlarý rüzgar ve yaðmur sonucu dünyamýzý ne kadar kirlettiðini bilmeyen yoktur. ABD’nin Hiroþima ve Nagazaki’ye atom bombalarý daha hafýzalardan silinmeden yine böyle bir deliliðe baþ vurarak, Avrupa ülkelerine füze kalkanlarý yerleþtirdiði gibi, Karadeniz halklarýnýn ortak denizi olan Karadeniz’de “insaný yardým”(!) altýnda savaþ gemileri cirit atýyor. Görünen o ki Türkiye’yi de bu kirli savaþýn içine çekmek istiyorlar. Daha yakýn bölgemizde Çernobil gibi nükleer patlamanýn etkileri üzerimizdeyken, yeni Çernobiller ya-

ratmak istiyorlar. Ülkemize gelince, çöp atýklarýný genellikle iþçi ve emekçilerin oturduðu yakýn yerlere döküyorlar. Bundan da en çok zarar gören bizler oluyoruz. Ümraniye’deki çöp patlamasý bunun en bariz örneklerinden sadece bir tanesidir. Tuzla’da bulunan zehirli atýk varillerinin akýbeti ve dava sonucu daha belli deðil. Çevreyi kirletenlere devletin verdiði en aðýr para cezasý üç ayda toplam 91 YTL’dir. Peki bu ceza, çevreyi kirleten, attýklarý zehirli atýklarla binlerce canlýyý yok edenler üzerinde etkili olabilir mi? Çevre kirliliði konusunda; “banane bu çevreden, kimin ne hali varsa görsün, biz mi düzelteceðiz dünyayý” diyen adam gibi biz de böyle kayýtsýz davranabilir miyiz? Yoksa bütün bu olumsuzluklarýn karþýsýnda, en bilinçli ve en duyarlý sýnýf olan iþçi sýnýfý, tarihsel bir görev olan ve emekten gelen gücünü ortak dayanýþmalarla dünyayý ve ülkemizi kirletenlere karþý olumlu bir mücadeleye dönüþtürmeli miyiz? Her þey ve gelecek bizim ellerimizdedir..! Sarýgazi’den GY Okuru Bir Ýþçi

Okurlardan

ÇEVRE KÝRLÝLÝÐÝ VE ÝÞÇÝ SINIFI

31


ÞÝ MD Ý Okurlardan 32

R LA

B

ir filmi izlemek için dakikalarca beklediðiniz ve sinirlerinizi bozan ve aslýnda kapitalizmin kirli çamaþýrlarýný reklamlar sayesinde dökebiliriz. Reklamlar tüketim çýlgýnlýðýnýn artýrýldýðý, insanlarýn ulaþamadýklarý ürünler için hayal kurmasýný saðlar. Bu da o insanlarýn düzene baðlýlýðýný artýrýr. Çünkü kiþi bir ürün alarak, çekiliþe katýlarak araba ya da ev sahibi olabilecektedir. Kiþi o ürünü alamasa da bu düzenin oyunlarýndan medet ummaktadýr. Gecesiyle gündüzüyle yaþam mücadelesi veren iþçi ve emekçiler bir yandan sömürülürken bir yandan da bu öldüren mikroptan beklentiler içindedir. Reklamlarýn insanlarý düzene baðlama etkisinin dýþýnda bir baþka yanýyla bakacak olursak, gözlerimizin görmesinden utanç duyabileceðimiz tablolarla karþý karþýya kalacaðýz. Reklamlar sayesinde bir burjuvanýn nasýl karýna kar kattýðýný, diðer yanda da günden güne daha da yoksullaþtýrýlan iþçi ve emekçilerin hiç hak etmedikleri acý durumlar içinde kaldýðýný görebiliriz. Birkaç reklamdan bahsedersek içler acýsý tabloyu daha net görebiliriz. Bundan 5 yýl önce iki saniyede bir düþen damlalardan sonra söylenen söz þuydu; “ Dünya markasý bir Beko daha üretildi.” Sonraki yýllarda reklamý deðiþtirdiler. Yeni reklamda da saniyede bir düþen damlalardan sonra söylenen þu oldu; “ Milyonlarca Beko evinizde”.

Yani Bekonun sahibi ileri teknoloji sayesinde birkaç yýl içerisinde daha fazla sermaye kazanma þansý buldu. Ancak BM’nin 2006 raporlarýnda þu yazmaktaydý; “Ýyileþtirilebilir hastalýklardan ve açlýktan dolayý her 3 saniye de bir insan ölmektedir.” Eðer kýyaslama yaparsak tablo þu olacaktýr. 3 saniyede bir ölen bir insana karþýlýk 3 BEKO üretiliyor. Bir baþka reklamda da ateþler ortasýnda koþan ve en sonunda kurtulan bir bikinili kadýn görmekteyiz. Kadýn koþtukça ayaklarýnýn altý bir tekerleðe dönüþmektedir. Söylenen slogan þudur; “Goodyear’la hýz tutkunuz artacaktýr.” Bu reklam erkeklere seslenen bir reklamdýr. Reklamý izleyen erkekler Angelina julia’nýn çekiciliðine aldanýrken unuttuklarý bir konu vardý. O da kadýnlarýn kapitalizmde cinsel bir meta olarak kullanýldýðýdýr. Bir baþka unuttuðumuz ise Afganistan’da kara mayýnlarý yüzünden ayda ortalama 300 kadýnýn öldüðüdür. Fabrika ve çeþitli iþ yerlerinde yýlda 1 milyon kadýnýn taciz, tecavüz ve dayaða maruz kaldýðýdýr. Doðum yapan her yüz bin kadýndan 1600’ü yaþamýný yitirmektedir. Bir baþka yandan da bakarsak bu reklama Türkiye de son 26 yýlda 137186 kiþinin trafik kazalarý nedeniyle öldüðü gerçeðidir. Reklamlarý izlemeye devam edelim. Sýradaki reklamda gösterilenler aynen þudur. Anne alýþveriþten gelir. Çocuklar mutlu bir þekilde karþýlar annelerini. Ancak çantadan Kindersupriz


çýkmayýnca çocuklar kýzmaya baþlar ama o anda anne arkasýna sakladýðý kindersuprizi çýkarýr. Çocuklar mutludur ve sloganda þudur; “ çocuðunuzun mutluluðu ve saðlýðý için kindersupriz almayý unutmayýn.” Evet unutmayýn çocuklarý. Hatta yýlda yaklaþýk 35 bin çocuðun kýzamýktan öldüðünü, dünya da her iki çocuktan birinin yoksul olduðunu, 2008 yýlýnda bile 5 yaþýna gelmeden ölen çocuk sayýsýnýn 10 milyon olduðunu, yeterli su ve saðlýk imkanlarýnýn olmamasý nedeniyle her gün ölen çocuk sayýsýnýn 3900 olduðunu asla unutmayýn. Hafýzalarýmýzý yoklamaya devam edelim. Bir inþaat makinesinin demirlerinin üzerinde ve bütün kentin ayaklarý altýnda iþçilerin ellerinde mcdonald’s ve

cocacola ile yemek yediði bir reklam vardý. Ýþçiler çok mutlu gösteriliyordu. Söylenen slogan; “ yükseklerdeki keyfiniz” di. Eðer bu reklamý hatýrlamýyorsanýz size hemen baþka bir þeyi hatýrlatayým. Gerekli önlemlerin alýnmamasýndan ve saðlýksýz çalýþma koþullarý nedeniyle Tuzla tersanelerinde 1 yýlda 96 iþçi yaþamýný yitirdi. Reklamlar yayýnlanmaya devam ediyor ve her üç saniyede bir insan ölüyor, her gün 3900 çocuk ölüyor. Sizleri bu düzene baðlayan bu reklamlardan kurtulmanýn da tek yolu insanlýðýn kurtuluþu olan sosyalizmi kurmaktýr. Bunun içinde gençliðin iþçi sýnýfýnýn iktidarý olan sosyalizm için savaþmak ve örgütlenmektir. Marmara Üniversitesi’nden DÖB’lü Bir Öðrenci

K

apitalist ekonominin geliþmesi ve tekelci kapitalist aþamaya ulaþmasýyla birlikte sýnýfsal çeliþkiler daha da belirginleþmektedir. Gençliðin iþçi unsurlarýyla burjuva unsurlarý arasýndaki ayrýþma da bu çerçevede kuvvetlenmektedir. Bu yüzden bütün sorunlarda olduðu gibi gençliðe dair yaklaþýmlar da sýnýfsal bir temel üzerinde yükselmelidir. Farklý sýnýflardan gençleri ve sorunlarýný aynýlaþtýrarak ele alan ve bu doðrultuda çözümler oluþturmaya çalýþan bakýþ açýlarýnýn gerçeklik duvarýna toslayacaðý açýktýr. Genç iþçilerin ve iþçi çocuklarýnýn kaderi iþçi sýnýfýnýnkinden baðýmsýz deðildir. Bu noktada genç iþçilerin örgütlenmesi, iþçi sýnýfýnýn genel örgütlenme düzeyinin yükseltilmesi mücadelesi içinde özel bir anlam ifade etmektedir. Yenilgi psikolojisinin yarattýðý moral bozukluðunun dýþýnda kalmýþ olmalarý itibarýyla geleceðin mücadelelerinin kadrolarý olma potansiyellerine sahip bu gençler, iþçi sýnýfý kavgasýnýn da geleceðidir. Çünkü kapitalizmi alt edebilecek yegane güç, ancak devrimci iþçi sýnýfý hareketiyle, devrimci gençlik hareketinin Marksizm-Leninizm yol göstericiliðinde kaynaþmasýyla mümkün

olacaktýr. Kapitalist sistemin yoksullukla sindirdiði, derin bir yabancýlaþma ile yüz yüze býraktýðý, bireysel kurtuluþ hayalleri ile oyalayýp yozlaþtýrdýðý ve içinde bulunduðu koþullarýn mutsuzluktan baþka bir þey üretmediði gençliðin iþçi unsurlarýnýn, Marksizmin devrimci toplumcu düþünceleri doðrultusunda mücadele etmek dýþýnda bir kurtuluþ yollarý yoktur. Gençliðin iþçi unsurlarýnýn feneri Marksizm-Leninizmdir. En büyük ihtiyaçlarý ise Marksist-Leninist felsefeyle aydýnlanmak ve örgütlü bir devrimci mücadele ile bütünleþmektir. Ýþçi sýnýfýnýn eðitimli gençleri de, kiþisel baþarýlarýnýn onlarý parlak bir geleceðe taþýyacaðý beklentisinin boþ bir hayal olduðunu er geç göreceklerdir. Çünkü kapitalizmin, iþçi-emekçi kitlelerin gençlerine genelde saðladýðý tek þey, onlarýn ücretli iþgücüne katýlmalarýdýr. Bu yüzden bu gençlerin yerinin iþçi sýnýfýnýn örgütlü mücadelesinin saflarý olduðu artýk tartýþýlmaz bir gerçeklik oluþturuyor. Bayrampaþa’dan Bir Devrimci İþçi

Okurlardan

GENÇ PROLETERLER ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYE KATILMALIDIR

33


Okurlardan

DEVR M AYNI ZAMANDA YEN B R NSAN YARATMAKTIR

34

Merhaba; Yakýn zamanda tanýþtýðým yoldaþýmýz bana ilk adýmlarýmýn nasýl baþladýðýný anlatan bir yazý yazmamý söylemiþti. Çoktan yazýlmýþ olmasý gereken bu yazýyý þimdi yazýyorum. Yazýya Önsöz dergisinin 0607 kýþ sayýsýnýn “Ýlk adýmlar” yazýsýný okuduktan sonra baþladým. Kendimin farkýna varmam ortaokul sonlarýnda baþladý. Ve o zaman yaþýtlarýmdan farklý düþündüðümü anladým. Bir yakýnýmýzýn ölüm orucunda ölümsüzleþmesi, çevremde sol davalarýndan yargýlanmýþ insanlarýn bulunmasý buna etkendi. Ve tabii ki ekonomik koþullar… Kafamda hiçbir þeyin tanýmýný yapamýyordum. Devrimcilik ne demek, devrimci düþünmek nasýldýr? Yapabildiðim tek bir þey vardý; o da karþý çýkmaktý. Önüme sürülen her düþünceye karþý çýkýyordum. Ama öne sürdüðüm düþüncenin savunmasýný yapamýyor, karþý çýktýðým düþüncenin yerine ne koyacaðýmý bilemiyordum. Kafamda cevaplarý olmayan bir yýðýn soru iþaretiyle liseye geldim. Lisede derslerin yoðunluðu, ortam arayýþý beni düþünmekten alýkoydu. evet, sistemin tam da istediði gibi þekilleniyordum. Sorgulamayan, apolitik liseli gençlik. Benden iki yýl büyük ablam dýþarýya karþý atacaðým her adýmda ön ayaðým olmuþtur. Kavgamýzla ve mücadelemizle tanýþmamda da. Ablam dershaneye gittiði dönemlerde eve sürekli dergiler getiriyordu. Getirdiði dergiler bana yabancýydý. Romanlarda kullanýlan dilden çok farklýydý. Bu nedenle anlayamýyordum ve onlara yabancýydým. Eve gelen dergilerden Önsöz dergisi daha çok ilgimi çekiyordu. Dili sade ve edebiyat içerikliydi. Ablamla sohbetlerimiz, okuduðum dergi, kafamdaki sorularýn az çok netleþmesini saðlýyordu. Yine de her þey parça parçaydý. Mesela; okulda bize dayatýlanlara bir anlam veremiyordum. Neden saç þekillerine karýþýlýyor, neden sohbetlerimizin sýnýrlarý vardý, neden bunca varlýðýn içinde bizler yoklukla boðuþuyorduk? Daha sonra bunlarýn sebebinin sömürüye dayalý kapitalist sistem olduðunu öðrendim. Sistem asla farklý düþünceye izin vermez. Bu nedenle tek tiptik, ezberci uygulama vardý, bizler yok-

luk çekiyorduk. Ve bu yüzden sisteme karþý savaþýlmalýydý. Leninistlerle tanýþtýktan sonra savaþýlmasý gereken þeyin sadece sistem olmadýðýný, sisteme göre þekillenen insanlarýn deðer yargýlarýyla, yasak ve kurallarýyla da savaþýlmasý gerektiðini öðrendim. Örnek vermem gerekirse; ilk defa görüþtüðüm yoldaþýn biz ayrýlýrken bize sarýlmasý inandýðým bütün deðer yargýlarýný yýkmýþtý. Bana farklý bir dünyanýn var olabileceðini göstermiþti. Ben anladým ki devrimci olmak sadece var olan sistemi yýkýp yerine halk iktidarýný kurmak deðildir. Ayný zamanda yeni bir insan yaratmaktýr. Ýnsanýn içindeki “ben”i yýkýp yenisini yaratmasýdýr. Hatay’dan GY Okuru


OKULLAR EYLEMLE AÇILDI ÝTÜ AKADEMÝK YIL AÇILIÞINDA PROTESTO: 18 GÖZALTI 12.09.2008 stanbul Teknik Üniversitesi’nin akademik yýl açýlýþý için gelen Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan öðrenciler tarafýndan protestoyla karþýlandý. Polisin öðrencilere saldýrmasý sonucu 18 öðrenci gözaltýna alýndý. ÝTÜ Maslak kampüsünde düzenlenen açýlýþ töreni için, okul çevik kuvvet ekiplerince ablukaya alýndý. Saat 10:30’da Süleyman Demirel Kültür Merkezi önünde toplanan öðrenciler bir basýn açýklamasý gerçekleþtirdi. Basýn açýklamasýnýn ardýndan Erdoðan’ýn üniversiteden gidene kadar üniversitelerini terk etmeyeceklerini açýklayan öðrenciler eylemlerini sloganlarla sürdürdü bunun üzerine polis öðrencilere saldýrdý. Saldýrý sonucu 18 kiþi gözaltýna alýndý.

Ý

ÝTÜ’DE GÖZALTILAR PROTESTO EDÝLDÝ 15.09.2008 Eylül Cuma günü ÝTÜ açýlýþ töreninde gözaltýna alýnan 18 öðrenci için bir eylem gerçekleþtirildi. Yaklaþýk 400 kiþinin katýldýðý eylem saat 12:30’da ÝTÜ yemekhanesinin önünde baþladý. “Rektörünü de al git” pankartýnýn ardýnda rektörlük önüne kadar sloganlarla yürüyen öðrenciler burada bir basýn açýklamasý gerçekleþtirerek, yaþanan polis terörünü kýnadýlar ve polislerin okullarý terketmesini istediler. Eylem alkýþ ve sloganlarla bitirildi.

12

GAZÝ ÝLKÖÐRETÝM’DE “OKUL” EYLEMÝ 18.09.2008 stanbul’un emekçi mahallelerinden biri olan Gazi Mahallesi’nde Gazi Ýlköðretim Okulu öðrencileri ve velileri öðretmenlerle birlikte “okul” eylemi gerçekleþtirdi. Okul binasýnda okullarýn açýlmasýna raðmen bitirilemeyen ve halen devam eden tadilat nedeniyle Gazi Ýlköðretim öðrencileri farklý okullara gönderiliyor. Buna karþýlýk maðdur olun öðrenci ve velileri öðretmenlerle birlikte bir eylem gerçekleþtirdi.

Haber

Ý

35


Gerçekleþen eylemde buna acil bir çözüm bulunmasý istendi. Ýsmetpaþa Caddesi boyunca yürüyüþ yapýldý. Ardýndan eylem sona erdi.

KAÐITHANE LÝSESÝNDE EYLEM 20.09.2008 kullarýn açýlmasýyla birlikte özellikle liselerde polis baskýsý artýrýyor. Bunun bir örneði de Kaðýthane Lisesi’nde yaþandý. Okul giriþ ve çýkýþlarýnda polisler tarafýndan öðrencilere psikolojik baský yapýlýyor, kimi öðrenciler polisler tarafýndan keyfi bir þekilde gözaltýna alýnýyor, tartaklanýyor... Yine böyle bir olay 11 Eylül günü Kaðýthane Lisesi’nde yaþanmýþtý. Bir öðrenci polis tarafýndan gözaltýna alýnýp saldýrýya maruz kalmasý, yine baþka öðrencilerin polisler tarafýndan hakaret ve tehditlere maruz kalmasý 20 Eylül günü gerçekleþtirilen bir eylemle protesto edildi. Eyleme devrimci kurumlarda destek verdi. Ayrýca eyleme katýlmak isteyen öðrenciler ders saatinin bitmesine raðmen býrakýlmayarak tehdit edildi ve Hasan adlý bir öðrenci iki öðretmenin dayaðýna maruz kaldý. Bu durum da okul çýkýþýnda protesto edildi.

O

rimci öðrenci yaralandý. ÖGB saldýrýsýný duyan devrimci-demokrat öðrenciler Hazýrlýk Binasýna toplanarak ÖGB’ne karþýlýk verdi. Devrimci öðrenciler karþýsýnda çaresiz kalan ÖGB’ler yetmeyince rektörlük tarafýndan okula jandarma çaðrýldý. Yüze yakýn jandarma robocop ve panzerle adeta hazýrlýk binasý kuþatýlýrken dersler iptal edildi ve hazýrlýk öðrencileri alelacele bina dýþýna çýkarýldý. Burada amaç dayanýþma içinde bulunan devrimci-demokrat öðrencilere daha þiddetli saldýrmaktý fakat devrimci-demokrat öðrenciler barikat kurarak bunu da geri püskürttü ve ÖGB’den bir kiþi yaralanarak hastaneye kaldýrýldý. Ardýndan iki öðrenci rektörlük genel sekreteriyle görüþtü. Görüþme esnasýnda TKP ortak devrimci inisiyatifi hiçi sayarak barikatýn derhal kaldýrýlacaðý ve sorun yaratmayacaklarýný belirtti. Barikat TKP’nin rektörlüðün tehditleri karþýsýnda sorun yaratmamak için verdiði çaba sonucu açýlmak zorunda býrakýldý. Bu gerici tutum sonrasý Rektörlük jandarmanýn üniversiteden ayrýlmasýna izin verdi.

HACETTEPE’DE ORTAK BÝLDÝRÝ DAÐITIMI HACETTEPE’DE SALDIRILARI DEVRÝMCÝ DAYANIÞMA PÜSKÜRTTÜ 22.09.2008 acettepe Üniversitesi’nde yeni eðitim-öðretim yýlý devrimci-demokrat öðrencilere saldýrý ile baþladý. 22 Eylül Pazartesi günü Beytepe kampüsünde devrimci-demokrat öðrencilerin astýklarý afiþleri Özel Güvenlik Birimleri “yasak” diyerek yýrttý. Önce Yýldýz Anfi’de daha sonra Hazýrlýk Binasý’nda afiþleri yýrtan ÖGB’ne öðrencilerin tepki göstermesi üzerine ÖGB’liler öðrencilere saldýrdý. Ardýndan hazýrlýk binasýnda bulunan stantlara saldýrdý ve bir dev-

Haber

H

36

23.09.2008 azartesi günü yaþanan olaylardan sonra bugün de devrimci-demokrat yapýlarca bir araya ge-

P


AÜ ÖÐRENCÝLERÝNDEN ÝÞTEN ATILAN ÝÞÇÝLERE DESTEK: CEBECÝ’DE YEMEK BOYKOTU 25.09.2008 nkara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde yemekhane iþleten Tadal Yemek þirketi iki aydýr maaþlarýný ödemediði 5 iþçiyi içten attý. Ýþten atýlan iþçilerin dayanýþma çaðrýsý üzerine Cebeci’de okuyan devrimci öðrenciler bu çaðrýya cevap verdiler. Cebeci kampüsünde yemekhane boykotu baþlatýldý. Tadal yemek patronu iki aydýr maaþlarýný ödemediði 5 iþçinin iç akitlerini hiçbir gerekçe göstermeden fes etti. Bunun üzerine iþçiler boyunlarýný eðmediler mücadeleyi seçtiler. Hemen kendi aralarýnda bir bildiri hazýrladýlar ve sorunlarýný öðrencilere anlattýlar. Bunu yaparken de dayanýþma çaðrýsýnda bulundular. Ýþ çi le rin bu dayanýþma çaðrýsý üzerine Cebeci öð ren ci leri ayný gün iþçilerle birl i k t e bildiri daðýttýlar ve yemekhane boy ko tu kararý aldýlar. Bugün boykotun birinci günü ve öðrenciler iþten atýlan iþçilere sonuna kadar destek vereceklerini, boykotu sürdüreceklerini söylüyorlar.

A

BOYKOT ÝKÝNCÝ GÜNÜNDE YENÝ KATILIMLARLA SÜRÜYOR 26.09.2008 ün Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde baþlayan yemekhane boykotu bugün üniversiteye yayýlýyor. Boykotun ikinci gününde Ankara Üniversitesi’ne baðlý Týp Fakültesi, Fen Fakültesi, Dil Tarih ve Coðrafya Fakültesi’ndeki öðrenci, öðretim üyeleri ve yemekhane iþçilerinden de destek geldi ve bu fakültelere de boykot kararý asýldý. Boykot daha ilk günden etkisini gösterdi. Tadal yemek patronu daha boykotun birinci gününde iþçilerin bir aylýk maaþlarýný yatýrdý ve boykota son verildiði taktirde iþçilerin kýdem tazminatlarýný da ödeyeceklerini açýkladý. Buna karþýlýk iþten atýlan iþçiler ve boykottaki öðrenciler bunun bir sus payý olduðunu düþündüklerini ifade ettiler. Ýþçiler ve öðrenciler, iþçilerin meþru haklarý tam olarak saðlanmadýðý taktirde, bayramdan sonra boykota AÜ’nin bütün fakültelerinde devam edeceklerini duyurdu. Ýþçiler ve öðrenciler patron lehine olan sözleþme maddelerinin iþçilerle birlikte yeniden hazýrlanmasýný, atýlan iþçilerin iþe yeniden alýnmasýný istiyorlar. Ýþçi, Öðrenci, Emekçi Gençlik, Boykotta Birleþtik! Zafer Savaþan Emekçinin Olacak!

D

DTCF AÇILIŞINDA BAKAN ÇELİK PROTESTO EDİLDİ 06.10.2008 niversitelerde yeni eğitim-öğretim yılı açılış törenleri eylemlerle geçiyor. Bu eylemlerden biri de Ankara Üniversitesinde yaşandı. DTCF'de düzenlenen bu yılki açılış törenine katılan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik devrimci-demokrat öğrenciler tarafından eylemle karşılandı. Bakan Çelik konuşmasına Aktütün karakoluna saldırı kınayarak başladı. Bunun üzerine devrimci-demokrat öğrenciler şovenizm üzerinden politika yapmaması yönünde Çelik'i uyararak ajitasyon konuşmaları yaparak tüm öğrencileri salon dışına çıkmaya çağırdılar. Salonda atılan sloganlarla birlikte içeri güvenlik görevlileri ve polis girerek Bakan Çelik'i protesto eden öğrencilere vahşice saldırarak salon dışına çıkarttılar. Salon dışında da arbede yaşandı. Salon dışında da ajitasyon konuşmaları sürdürülerek işten atılan yemekhane işçileri için yapılan boykota desteğe çağrısı yapıldı.

Ü

Haber

lerek durumu teþhir eden ve anlatan ortak bir bildiri ve afiþ çýkarýldý. Bildiriye TKP ve Öðrenci Kolektifleri AKP’nin hedef alýnmadýðý gerekçesiyle imzalarýný geri çektiler. Devrimci öðrenciler bunun üzerine okulda yoðun bir þekilde bu afiþleri yaptý yine yoðun bir þekilde bildiri daðýtýmý yapýldý. Hazýrlýk binasý içerisine stantlar açýldý, öðrencilere dünkü olaylar anlatýldý. Hiçbir saldýrý devrimci öðrencileri yýldýramaz. Mücadelemiz zafere kadar sürecek. Faþizmin anladýðý tek dil kitlesel devrimci þiddettir.

37


38

Okurlardan


MARKSÝST-LENÝNÝST SÖZLÜK

S

aldýrgan milliyetçilik anlamýna gelir. Irkçýlýktan aþaðý ama milliyetçilikten ise daha yukarýdadýr. Ama ne olduðunu daha iyi anlamak için kelimenin kökenine, tarih sahnesine nasýl çýktýðýna bakmak daha yerinde olur. Þovenizm kelimesinin dayandýðý yer, Fransa’nýn Napolyon dönemidir. Napolyon ordusunda bir asker olan ve Napolyon’a baðlýlýðý ile bilinen; Nicolas Chauvin’dir. Bu asker daha sonrasýnda yani Napolyon sürgüne gönderildiðinde dahi ona baðlý kalmýþtýr. Napolyon ordusunda savaþýrken tam 17 kez yaralanmýþ ama yine de Fransa’ya ve Napolyona baðlý olarak savaþa katýlmýþtýr. Bu körü körüne baðlýlýktan dolayý, daha sonralarý ülkelerin özellikle dýþ politikada saldýrgan tutumlarýna yani saldýrgan milliyetçiliklerine, Napolyon ordusundaki askere atfen Þovenizm denmiþtir. Ýngilizceye Chauvinism olarak geçmiþtir. Þovenizm bugün kendini birçok kýlýfta göstermektedir. Sadece dýþ politikada bir baþka ulusa yönelik saldýrgan bir tutuma girmenin ötesinde, onu yok sayma, aþaðý görme ya da küçük görmek de þovenizm anlamýna gelebilir. Yine bir ulusun kendi kaderini tayin etme hakkýný yok sayma ya da devrim öncesinde var olduðunu kabul edip devrim sonrasýnda ise gereksiz olduðunu söylemek, þovenist bir tutum olarak görülecektir. Þovenizm bir burjuva düþüncesidir ve ancak gerçekten enternasyonalist bir duruþa sahip olduðumuz takdirde bu illete karþý durabilir ya da kendimizi koruyabiliriz. Örneðin Kürt

ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkýný, kendi devletini kurmakta dahil kabul edilmezse bu açýkça þovenist bir tutum olacaktýr. Çünkü bu hakký böyle kabul etmediðimiz takdirde iki ulusun siyasal olarak eþitliðini saðlayamamýþ olacak ve ezilen ulusun ezilmiþliði sona ermiþ olmayacaktýr. Bu yüzden böylesi bir davranýþ þovenist bir tutum olacaktýr. Yine baþka uluslarý baský altýna almak, þovenizme denk düþer. Þovenizmin bir baþka biçimi II. Enternasyonal döneklerinde ve özellikle II. Enternasyonal lideri Kausky ve baþka ülkelerde ki sosyal þoven liderler; Ýngiltere’de Fabianler, Rusya’da Çheydze vb. gibi liderlerde görüldü. Emperyalist savaþ döneminde bu dönekler bir baþka ulusun proletaryasýna karþý kendi ülke burjuvalarýný desteklemiþ ve savaþa girmiþtir. Yani yurt savunmasýna. “Biz sosyal- þovenizmden, güncel emperyalist savaþta yurt savunmasý fikrinin kabul edilmesini, bu savaþta sosyalistlerin “kendi” ülkeleri burjuvazisi ve hükumetleri ile baðlaþmasýnýn doðrulanmasýnýn, “kendi” burjuvazilerine karþý proleter devrimci eylemlerin öðütlenmesi ve desteklenmesinin yadsýnmasýný vb. anlýyoruz....Sosyal þovenizm en geliþmiþ oportünizmdir.” Lenin. Sonuç olarak þovenizm bir burjuva çýbanýdýr ve proletaryanýn, onun genç militanlarýnýn kesinlikle savaþmasý ve yok etmesi gereken bir çýbandýr.

Sözlük

şovenizm

“Şoven çığlıklar, her zaman, olkdukça zevkli, zengin ve pahalı bir öğlen yemeğinden sonra alınan tatlı liköre benzer. Oysa likör, boş miğdeler için iğrenç ve çekilmezdir”

39


Felsefe

“DEÐÝÞÝR DEÐÝÞMEM DÝYEN BÝLE!”

40

“Bu dünya böyle gelmiþ böyle gider” sözü koca bir yalan! Saatin tiktaklarý neyi anlatýyor? 20 yýl sonra aynada kendimize baktýðýmýzda ayný insanla karþýlaþabilir miyiz? Ya duygu ve düþüncelerimiz; onlar 20 yýl sonra ayný kalabilirler mi? 20 yýl önce 1 milyona neler alabilir diniz? Bugün neler alabilir siniz? 20 yýlda yaþadýðýnýz kentte neler deðiþti? 20 yýl içinde küçücük bir spermden kocaman, düþünebilen, karmaþýk bir yapý olan insana nasýl bir deðiþim yaþadýðýmýzý bir düþünelim. “Ben deðiþen bir þey göremiyorum” demek deðiþimin olmadýðý anlamýna gelmez. Gözlerimiz ayný illüzyonistlerin (sihirbaz) oyunlarýndaki gibi bizi yanýltýr. Bazen bir þeylerin deðiþtiðini fark etmeye bi-

liriz. Ancak, bizim deðiþimi fark etmememiz bir aldanmadan ibarettir. Örneðin biz dünyanýn döndüðünü hissetmeyebiliriz ancak Galile’nin dediði gibi “yine de dönüyor”. Yine biz ayný kalmak istesek, deðiþime ayak diresek de hareket maddenin kendini var ediþ biçimidir. Deðiþim bizim isteðimizden baðýmsýz olarak vardýr. Deðiþim hep daha ileri, daha karmaþýða doðru sarmal bir þekilde ilerler. Bizim bu deðiþim süreçlerindeki ilerletici ya da geriletici etkimiz, deðiþimin ileriye doðru olan genel seyrini deðiþtiremez. Ancak hýzýný etkiler. Doðmuþ bur çocuðu annesinin karnýna geri sokamazsýnýz. Hiç bir þey yerinde durmaz. Evrende nasýl maddesiz hareket olmazsa hareketsiz madde de yoktur. Tüm maddeler çevresiyle etkileþim halindedir. Bu etkileþim hareketin kendisini


DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞİMİN KENDİSİDİR

oluþturur. Madde tüm deðiþimlerin aracý ve dünyadaki tüm süreçlerin özünü oluþturan temeldir. Maddenin ayrýlmýþ “salt kendi baþýna hareket” yoktur. En hareketsiz görünen bir taþ bile içindeki atomlarýn sürekli hareket halinde olmasý ve çevresel etkileþimle birlikte (hava, su, yaðmur vs.) kuma dönüþür. Hareket en genel anlamýyla deðiþime, bir durumdan ötekine her türlü geçiþ anlamýna gelir. Hantal, çirkin bir týrtýlýn, zarif güzel bir kelebeðe dönüþmesi gibi. Maddenin hareket biçimleri I)Fiziksel biçimler (yer, hýz, kitle, enerji, elektrik yükü, ýsý, hacim). Örnek; her türlü yer deðiþtirme, biçim deðiþtirme (kayanýn su ve rüzgarla aþýnmasý gibi)... II)Kimyasal biçimler (cisimlerin baþka cisimlere dönüþmesi). Örneðin; kömürün elmasa dönüþmesi, 2 hidrojen 1 oksijen atomundan suyun oluþmasý... III)Biyolojik biçimler (hayat, bitkilerle, hayvanlarla meydana gelen deðiþiklikler). Örneðin; canlý hayatýn varolmasýyla mikroorganizmalardan insana evrim. IV)Sosyal biçimler (Ýnsan toplumunda gelen ve yalnýzca ona özgü deðiþiklikler.) Örneðin; taþ baltalý ilkel komünal toplumdan, sýrtýnda kýrbaç kölelere, krallýklardan sanayi toplumuna ve dev gökdelenleri gölgede býrakan uzaya ilk adýmý atan sosyalist insana... “Gerçekçi olup imkansýzý iste”yen Che’ler olabilmenin yolu imkansýz gibi görünen þeylerin (bu dünyayý sen mi kurtaracaksýn) ne kadar gerçekçi olduðudur. Deðiþimi öncelikle deðiþtirmek isteyenlerin illüzyonun sýrlarýný bir bir çözer gibi görmesi öðrenmesi gerekir ki eskiyi yýkmak yeniyi kurmak (kapitalizmden sosyalizme geçiþ) kolaylaþsýn.

Haksýzlýk dolaþýyor bugün ortalýkta emin adýmlarla. Ezenler yerleþmeyi planlýyor onbin yýllýðýna. Baský teminat veriyor; bugün nasýlsa yarýn da öyle olacak, diye. Etrafta duyulan sadece yönetenlerin sesi-soluðu. Ve pazarlarda sömürü konuþuyor baðýrarak: Ýþte Baþlýyorum þimdi. Ve sömürülenlerin bir çoðu da diyor ki Bizim istediklerimiz gerçekleþmez hiçbir zaman. Sözüm yaþayanlara, gerçekleþmez hiçbir zaman bu Asla; demesinler. Garanti olan bugün, yarýn için þüpheli Böyle gelmiþ böyle gider Hayýr! Böyle gelen þöyle gider! Ýlk söz yönetenlerin belki Ama son söz Yönetilenlerindir. Kim, hangi cesaretle diyebilir ki: Asla, hiçbir zaman? Kim, sebep bu zulmün devam etmesine? Biz. Kim sebep olur bu zulmün ortadan kalkmasýna? Yine biz. Kim eziliyorsa baþ kaldýrmalý onu ezene karþý! Kaybeden dövüþmeli! Kim durdurabilir safa gireni? Bugünün yenilenleri yarýnýn galipleridir, Çünkü, deðiþmez, deðiþir, bugün bile!

Bertolt Brecht

Felsefe

DÝYALEKTÝÐE ÖVGÜ

41


CHE GUEVARA ÝLE DEVRÝM YAPMAK Yazarý: Alberto Granado Jimenez

A

lberto Granado’nun yazdýðý bu roman, Ernesto Che Guevara nam-ý deðer Che ile çýktýðý yolculuk sýrasýnda tuttuðu günlüklerden oluþmuþtur. Alberto Gradano aslýnda doktor, biyokimyacýdýr ve Che’nin de en yakýn arkadaþýdýr.Che tüm dünyayý dolaþma isteði ile yola çýkmýþ,Latin Amerika’dan baþlayýp, bir turist gözü ile deðil halkýn içinden biri olarak bütün Latin Amerika’yý gezmiþtir. Yolculuk boyunca çeþitli iþlerde çalýþýp hamallýktan tutun da týp asistanlýðýna kadar yaþadýklarýný, yaptýklarýný tuttuðu günlüklerde anlatmýþlardýr. Hem Alberto hem de Ernesto 1950’li yýllardaki Latin Amerika’nýn tüm gerçekliðini böylece bu günlükte sunmuþlardýr.

Aslýnda bu yolculuk, zengin ailenin týp okuyan oðlu Ernesto için bir dönüm noktasý olmuþtur. Ernesto’nun Küba devrimcisi Che’ye dönüþümünün baþlangýcý bu yolculukla olmuþtur. Yani Ernesto bu yolculukta gerçekleri görerek halkýn çaresizliðini, adaletsizliði, hepsini kendi gözleriyle görerek, þahit olarak devrimciliðinin temellerini atmýþtýr. Külüstür bir motorsikletle yola çýktýklarý için bu kitaba Motorsiklet Günlükleri de denilmektedir. Ayný zamanda bu kitabýn filmi de çekilmiþtir. Hem Che’nin hem de Alberto’nun yolculuk boyu tuttuklarý bu günlüklerden yola çýkýlarak hazýrlanan bu film 50’li yýllarýn Güney Amerika’sýný beyaz perdeye yansýtmýþ ve yaþananlara ýþýk tutmuþtur. Bu kitapta karþýnýza bambaþka bir Che çýkacaktýr. Onun bu dönüþümüne þahit olacaksýnýz ve tüm dünyayý etkileyen bu adamý bu kitap sayesinde daha yakýndan tanýyýp daha iyi anlayacaksýnýz. Belki siz de dünyayý gezmek, dünyayý gezmeye kendi insanlarýnýzý tanýmaya çalýþarak baþlamak isteyeceksiniz. Týpký onlarýn yaptýðý gibi. Her ne kadar iki maceraperest gibi gözükseler de aslýnda o gezi sýrasýnda ayaklarý tam olarak yere basmýþtýr. Bu kitabý mutlaka okumanýzý tavsiye eder ve filmini de izlemenizi öneririm. Arel Üniversitesi’nden Bir GY Okuru

BÝR BOLÞEVÝÐÝN ANILARI Kitap-Film Tanıtımı

O

42

ssip Aronoviç Piatnizki’nin anýlarýndan derlenen kitapta Ekim Devrimi öncesi Bolþevik Parti çalýþmalarý, çalýþmalar sýrasýnda çekilen zorluklar, tutuklamalar, sürgünler, gözaltýlar anlatýlmaktadýr. Bir marangoz iþçisinin çocuðu olan Piatnizki Rusya’nýn çeþitli kentlerinden sürülmüþ sosyalistlerle iþbirliði yapan aðabeylerinin yanýnda sosyalizmle tanýþýr. Sosyalist bilince sahip olmaya baþladýkça Bolþevik saflarda yerini alýr. Tutuklamalara, sürgünlere, gözaltýlara raðmen partisinin kendisine verdiði her görevi yerine getirmek için yoðun çaba gösterir. Moskova Bolþevik Parti örgüt sorumluluðuna kadar yükselir. Devri-

min baþladýðýný ise Sibirya’da sürgündeyken öðrenir. Bunun kendisine yapýlan bir þaka olduðunu düþünür. “Akþam olmak üzereydi ki kapýnýn güm güm çalýndýðýný iþittim. “Buyrun” dememi beklemeden eksi siyasal sürgünlerden çiftçi Foma Govorek odama daldý, aslýnda bizim köyde de kalmazdý ve Rusya’da devrimin baþladýðýný söyledi. Ona bugün pek þaka kaldýramayacaðýmý söyledim. Konsk’da askerlerinde katýldýðý büyük bir mitinge tanýk olduðu karþýlýðýn verdi. Kent halký birbirinin özgürlüðünü kutlayýp, evlerini kýzýl bayraklarla süslemiþler...” Devrim ile sürgünü sona eren Piatnizki her Bolþevik gibi kendini bekleyen görevler için Moskova’ya koþar. Lenin’le ve devrimin önde gelen liderleriyle yakýn bir çalýþma içinde olan Piatnizki’nin anýlarýný anlattýðý bu kitapta Menþevik-Bolþevik ayrýþmasý ve Menþeviklere yapýlan Bolþevik eleþtiriler de dahil Ekim Devrimi öncesi merak edilen bir çok þeyi görmek mümkün. Diyarbakýr’dan Bir GY Okuru


Ç E R N İ Ş E V S K İ

(....) -17 Ekim 1889

JOHN REED (...) - 19 Ekim 1920

ERNESTO CHE GUEVERA 1928 Arjantin - 8 Ekim 1967 Bolivya

CİGERXWİN 1903 - 1983



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.