s042

Page 1



Yeni Evrede

Ýþçi Eylemleri

Mücadele Birliði

DÜNYA DEVRÝMÝ KÜRESEL ÝÇSAVAÞ ve ÖZGÜRLÜK ÇAÐI

T

ekelci kapitalizm, kapitalist merkezileþmede (ekonominin merkezileþmesi) daha yüksek bir aþamaya geçiþi temsil eder. Kapitalizmin emperyalizm aþamasýna geçiþinden sonraki süreçte, emperyalizmin her yeni eðilimi kapitalist merkezileþtirmeyi biraz daha derinleþtirmiþtir. Devlet-tekel bütünleþmesi, tekelci devlet kapitalizmi eðilimi merkezileþmenin en üst düzeye çýkmasýný getirir. Emperyalizmin bu eðilimi (sermaye birikiminin tarihsel eðilimi) sürecin ilerlemesiyle güçlü bir merkezileþmeye ulaþtý. Ekonominin tüm dallarý, kapitalist merkezileþmeye tabi olarak iþliyor. Merkezileþme dünya çapýndadýr ve dünyanýn maddi zenginliði daha az sayýdaki elde toplanýyor (küresel kapitalist merkezileþme). Merkezileþme toplumsal üretimin ilerlemesi temelinde gerçekleþir. Toplumsal üretim merkezileþmeyi geliþtirdiði gibi; merkezileþme de toplumsal üretimi geliþtiriyor. Sermayenin belli ellerde birikimini artýran her teknik, her yeni bilimsel keþif, ayný zamanda, toplumsal üretimde yeni bir ilerleme demektir. Her kapitalist birikim merkezileþmeyi de geliþtirir. Hem toplumsal üretim, hem merkezileþme önlenemez bir güçle yol alýyor. Çaðdaþ geliþme bu düzeye çýktýktan sonra, buradan geri gitmeyi kabul etmez. Fakat, insanlýk ulaþtýðý ileri geliþme düzeyinin meyvelerinden yoksun kalmamak için, üretimin toplumsal karakterini tanýmak zorunda. Zaten kapitalizm, fiilen toplumsal üretime dayanýyor. Üretim araçlarýnýn özel mülkiyetine el koyup, toplu-

mun ortaklaþa mülkiyetine dönüþtürmek (üretimin toplumsal karakterini tanýmak) çok daha olanaklý ve kolay hale gelmiþtir. Çünkü kapitalist merkezileþme bu süreci kýsaltmýþtýr. Proletarya sosyalizmi inþa ederken hazýr bir temel bulacaktýr. Burjuva merkezileþme (sermayenin merkezileþmesi) sistemin tüm uzlaþmaz çeliþkilerini þiddetlendirir. Emperyalizmin tüm eðilimleri çeliþkilerin dozunu biraz daha artýrýr. Bu, ayný zamanda çeliþkilerin rahatlýkla soyulup atýlacak kadar olgunlaþmasý demektir. Bu, emeðin sosyal karakteri ile üretim araçlarýnýn özel mülkiyeti arasýndaki çatýþma, çeliþki ve karþýtlýðýn kapitalist toplumu havaya uçuracak kadar geliþmesi demektir; sýnýf mücadelesi, bu anlamda yeni bir toplumsal düzene geçiþ, toplum için bir varlýk yokluk sorunudur. Emperyalizm gittiði her yere kendi iliþkilerini götürür. Bu iliþkiler daha sonra baðýmlý hale gelecek olan kýtalarda kapitalist geliþmenin temeli olur. Kapitalist temel üzerinde, sistemin tüm uzlaþmaz çeliþkileri de geliþip olgunlaþýr. Emek-sermaye çatýþmasý da tüm dünyaya yayýlmýþ olur. Tekelciliðin her yerde oluþmasý ve kapitalist merkezileþme (dünya düzleminde) sýnýf savaþýmýnýn belli bir aþamada iç savaþa dönüþmesini de birlikte getirdi. Toplumsal kurtuluþ mücadelesi her yeri sardý. Kapitalist sistem bir çok yerinden kýrýldý; kýrýlmayan yerlerde ise mücadele süreklidir. Kapitalist egemenliðe karþý ayaklanma haberleri daha sýk gelmeye baþladý. Latin Ameri42. Sayý / 25 Mayýs-8 Haziran 2005

ka’ya bakýn, neredeyse her ülkedeki hükümetler halk ayaklanmalarýyla yýkýlýyor; yenisi yine ayaklanmayla geliyor. Üstelik bu, Latin Amerika’yla sýnýrlý olmayýp, bir dünya eðilimi oldu. Kitle ayaklanmalarýyla, ardý arkasý kesilmeyen devrimci eylemlerle sarsýlan burjuva sýnýfýn dengesi iyice bozuldu. Proletaryanýn küresel iç savaþý egemenlerin aklýný baþýndan alýrken (dengesini bozarken), emekçi halk kitlelerini ise iþçi sýnýfýnýn etrafýnda birleþtiriyor, eðitiyor, örgütlüyor. Kapitalist merkezileþme nüfusun büyük bir çoðunluðunun mülksüzleþmesi, ekonomik bunalým, yýkým, emekçi kitlelerin yoksullaþmasý, baskýnýn artýþý, iç çeliþkilerin olgunlaþmasý ve sýnýf savaþýmýnýn yoðunlaþmasýyla elele gider. Bu süreçte ekonomik, toplumsal ve politik kriz, yani sistem krizi derinleþerek tepe noktaya çýkar. Bu, ekonomik, politik krizin olduðu her yerde, devrimci durumun da ortaya çýkmasý demektir. Sistem krizi emperyalist merkezleri de sarsýnca, uzun süre görülmeyen devrimci durum kendini gösterdi. Devrimci durumun geliþmesine baðlý olarak devrim tüm dünyanýn gündemine geldi. Her yerde ol gunlaþ mak ta o lan, dünya devrimidir. Dünya devrimini hazýrlayan koþullar; sistem krizi, yoksulluk, açlýk, iþsizlik, emekçilerin biriken ve artan öfkesidir. Kitlelerin öfkesi ayaklanmalar, isyanlar, silahlý eylemler biçiminde patladý. Bu patlama, potansiyel enerjinin harekete geçmesidir, dönüþüme uðramasýdýr. Niceliðin nitel bir sýçrama göstermesidir. Niceliðin

3


Yeni Evrede

Baþyazý niteliðe dönüþümü her ülkede farklý farklý seyir izlemekle birlikte; nitel dönüþüm zorunluluðu dünya genelinde ortaya çýkmýþtýr. Dünya devrimi her yerde gündeme gelen devrimlerin birbi ri ni zincir leme te tik le me siy le tamamlanacaktýr. Dünya devriminin tüm dünyayý sarmasý, sayýsýz kitle eylemiyle kendini göstermesi ve önlenemez yükseliþi karþýsýnda burjuvazi eli-kolu baðlý durumda, çözümsüzdür. Dünya devrimi yalnýzca kapitalist ekonomik etkenlerle gündeme gelmedi; devrimci teorinin, devrimci politik mücadelenin ve savaþ mücadelesinin de bunda etkisi var. Devrimci teori dönüþtürücü bir güçtür. Kitlelerce kavrandýðý için de maddi bir güç olmuþtur. Tarihin devindirici gücü olan sýnýf mücadelesi, teorik, politik ve pratik olarak her bakýmdan en yoðun dönemine girmiþtir. Bu sürecin öne çýkan en önemli özelliklerinden biri emekçi kitlelerin kendi yaþadýklarý koþullarýn bilincine varmýþ olmasýdýr. Ücretli kölelerin, ücretli köleliðin bilincine varmasý sýnýf mücadelesinde büyük bir geliþimdir. Bu bilinç, sadece kapitalizmi kavramayla sýnýrlý deðildir; kapitalizmin baðrýnda maddi koþullarý oluþan, yeni toplumu ve bu topluma geçiþi de kavramadýr. Emekçilerin yaþadýklarý toplumu kavramalarýnýn en belirgin tarafý, sýnýf mücadelesinin kendisidir; fakat ayný zamanda düþünce ve ifade biçiminde deðiþimdir. Kavramlarýn günlük yaþamda kullanýþýna bakýldýðýnda, nasýl bir deðiþimin yaþandýðýný görürüz. Emekçiler dünyaya ve olaylara bakarken sýnýfsal dil kullanýrlar. Sýnýfsal kavramlar, kitleler içinde yaygýn olarak kullanýlýyor. Ýþte belli örnekler; “proletarya”, “burjuvazi”, “sermaye”, “ücretli emek”, “kapitalizm”, “emperyalizm”, “sýnýf mücadelesi”, “sosyalizm”. Bir zamanlar ancak belli ve eðitilmiþ (kültürel) çevrelerce kullanýlan sýnýfsal kavram ve ifadeler, artýk geniþ kitlelerce kullanýlýyor. Kitleler bu kavramlarý kullanmadýklarý yerde de, içerik olarak ayný sýnýfsal çözümlemelere baþvururlar. Burada kesinlikle anlaþýlmasý gereken þey, emekçilerin, sýnýflý toplumu, sýnýflarýn varlýðýný ve arala-

4

Mücadele Birliði

rýndaki savaþýmýn bilincinde olduklarýdýr. Açýktýr ki, kavramak, deðiþtirmeyi getirir. Emekçi sýnýflarýn kesintisiz olarak sürdürdükleri sýnýf savaþýmýnýn amacý, kapitalist dünyayý alt-üst etmeye yöneliktir; sömürü ve baskýnýn, köleliliðin, bezginliðin dýþta kaldýðý yeni bir dünya kurmaktýr. Ve bu savaþým kuþaklar boyu devam ediyor. Ve kim ileri sürebilir, emekçilerin yaþadýklarý þartlarýn ve bunu deðiþtirmek için verdikleri savaþýmýn bilincinde olmadýklarýný? Ýnsanlar bir þeyin daha bilincine vardýlar: sýnýflý toplum ve sýnýflarýn varlýðý insanlýðýn sýrtýnda bir yüktür artýk. Sýnýf ayrýmýna ve karþýtlýðýna dayanan bir toplumla daha ileri gidilemez. Tersine, mevcut sistemin devam etmesi halinde, ulaþýlan modern geliþme düzeyinin meyvelerini yitirilebilir. Bir avuç burjuvanýn ayrýcalýðý ve çýkarlarý için maddi zenginliklerin tüm kaynaklarý kurutuluyor. Öte yandan, kapitalist sýnýf, kendi çýkarlarý için toplumsal geliþmenin temposunu sýnýrlayabiliyor. Kapitalizmin bu sýnýrlayýcý rolü olmasa, insanlýðýn daha ileri bir geliþme düzeyinde olabileceðini biliyoruz. O halde kapitalizmden kurtuluþ, insanlýðýn daha ileri geliþme düzeyine ulaþmasýnýn koþulu olduðu gibi, bu geliþmede tüm toplum bireylerinin yararlanmasýnýn da ön koþuludur. Daha ileri bir toplumun dayanacaðý maddi öðeler kapitalist toplumda olabilecek kadar (kapitalizm sýnýrlarýnda olabilecek kadar) üretilmiþtir. Komünizm hazýr bulduðu bu maddi öðelere dayanarak kurulacaktýr. Ýnsanlýk o zaman kesinlikle daha ileri gidecektir. Çünkü komünist toplumda, toplumsal geliþmeyi sýnýrlayacak hiçbir ayrýcalýklý toplumsal grup, sýnýf yoktur. Yalnýzca, maddi üretimin doðal sýnýrlarý olabilir; fakat bu sýnýrlar, her seferinde aþýlacaktýr. Ýnsanlýk ancak o zaman, ekonomik yaþamýný (maddi üretimi) doðayla uyumlu biçimde inþa edebilecektir. Bu tarihsel aþamaya gelinmiþtir. Ancak bu tarihsel aþamada, ancak sosyalist merkezileþme þartlarýnda, ancak tüm üretim araçlarýnýn insanlarýn ortaklaþa mülkiyetinde olduðu ve üleþilecek niceliklerin bolca üretildiði bir 42. Sayý / 25 Mayýs-8 Haziran 2005

toplumda; insanlarýn hayalleriyle, gerçek yaþamý arasýnda bir çeliþki olmayacaktýr. Özgür ve mutlu yaþayacaðý bir toplumu hayalinde canlandýrmasýna gerek olmayacaktýr, çünkü böyle bir toplumu kendi elleriyle kurabilecektir. Ýlk defa tarih tarafýndan sürüklenmeden, kendi geleceðini, “kendi elleriyle” kurabilecektir. Ýþte o zaman þairin söylediði gibi yaþayacaðýz; elele tutuþup, yýldýzlara bakarak, “yaþamak ne güzel þey” diyeceðiz. Þairin düþlerindeki o hayat, zorunluluðun serpilip geliþmesiyle, serpilip geliþecektir. Özgürlük alemi, maddi alemin ötesinde baþlar. Üretim araçlarýnýn insanlar tarafýndan denetleneceðine, insanlarýn üretim araçlarýnýn baskýsý altýnda olduðu bir toplumda, özgürlükten söz edilemez. Ýnsanlar üzerinde ekonominin baskýsýnýn olduðu bir yerde özgürlük filizlenmez. Özgürlük, ekonominin insanlar üzerindeki baskýsý bittiðinde baþlar. Toplumsal üretimde saðlanan ilerleme, bilimsel teknolojik geliþmenin ulaþtýðý düzey ve emeðin üretkenliðindeki artýþ bunun genel koþullarýný hazýrlamýþtýr. Bu koþullar insanlýðýn ortaklaþa üretiminde olduðu bir toplumda bireylerin çok yönlü geliþmesini güvence altýna alýr. Ýnsanlar, daha ileri bir yetkinlik düzeyine ulaþmasýný saðlayacak yeterli “serbest zamaný” bulacaktýr. Bu, tarihin yeni geliþme evresidir. Yeni Evre bütünlüklü bir kavramdýr. Yeni dönemin içeriðinin kavramsal ifadesidir. Yeni Evrenin geçmiþi kapitalizmdir, geleceði ise sýnýfsýz topluma geçiþtir, özgürlük çaðýna geçiþtir. Ýnsanlar daha üst bir toplumun koþullarý oluþmadan eski toplumu býrakmazlar, fakat eðer daha üst bir toplum biçiminin koþullarý oluþmuþ ve hele olgunlaþmýþsa, hiçbir güç, onlarý eski toplumda tutmaya yetmez. Ýþte, on yýllardýr kapitalizme karþý yapýlan saldýrýlarýn altýnda bu bilinç yatýyor. Burjuvazi artýk ne yaparsa yapsýn, insanlarý bu sistemde kalmaya ikna edemez. Yeni bir dünya kurmak için hazýr olan koþullar, insanlarý “ikna” etmek için tüm araçlara sahip. Ve tamamen “ikna olmuþ” olarak, bu açlara ortaklaþa el koymak için büyük bir coþkuyla harekete geçiyor.


Yeni Evrede

Bayrak

Mücadele Birliði

da “devletin bekasý”ný görmüþtür. Cumhuriyetin ilk yýllarýndan bugüne bu bayrak, ilhak politikalarýnýn simgeleþmiþ hali olmuþtur. Dikildiði her yerde halklara daha fazla göz yaþý, kan ve zulüm getirmiþtir. Bunu en iyi ezilen halklarýn iþçi ve emekçileri bilirler. Onlar “devleti Ali’nin yüksek çýkarlarý”nýn ezilen uluslara nasýl bayrak sopalarýyla kabul ettirildiðini her an yaþayarak öðrenmiþlerdir. Ýþte bu nedenledir ki, hiç kimse yoksul Kürt iþçi ve emekçilerinden baský ve katliamlarýn simgesi olan ezen ulusun bayraðýna saygý duymasýný bekleyemez. Ýþte bu yüzdendir ki, hiç kimse onlara Türk bayraðýný sahiplenmesini telkin edemez. Her kapitalist ulus, özünde iki ulustan oluþur; burjuva ve proleter uluslar. Ezen-egemen ulus, özünde burjuva ulustur. Ama hemen her yerde proleter ulusu, “tek ulus”, “ortak çýkar” söylemleriyle kendi burjuva “ulusal çýkarlarýna” alet etmeye çalýþýr. Ezen ulus proleterleri, kendi sýnýfsal çýkarlarýnýn bilincinde olmaz, burjuva ulusal yargýlara kapýlýrsa, baþka uluslarýn köleleþtirilmesine karþý mücadele etmezlerse, kendi özgürlüklerinin önüne en büyük engeli dikmiþ olurlar. Bu yüzden proletarya, kendi burjuvalarýnýn “ulusal çýkarlarýyla”, “ulusal deðerleriyle” köklü bir hesaplaþma içine girmelidir. Eðer bir gün bu topraklar üzerinde Türk ve Kürt halklarý birlikte yaþamaya karar verirlerse onlarýn ortak bayraðý kuþkusuz bu bayrak olmayacaktýr. Adý üstünde; bu, tek ulusun bayraðýdýr; bugün Kürt ulusunu ezen ve Kürdistan’ý ilhak eden Türk “burjuva ulusunun” bayraðýdýr. Bu nedenle halklarýn ortak geleceðinde, Türk bayraðýnýn yeri olamaz. Bu, ulusal baský, çeliþki ve çatýþmalarýn sürekli olmasý anlamýný taþýr. “Baþka bir ulusu ezen ulus asla özgür olamaz” diyor Marx, dolayýsýyla, baþka bir ulusu ezen bir ulusun bayraðý, asla baðým-

BAYRAK HÝSTERÝSÝ VE

PROLETARYANIN KIZIL BAYRAÐI Bu yýlki Newroz kutlamalarý sýrasýnda yaþanan “bayrak provakasyonu” sonrasýnda geliþtirilen þovenist histeri ile faþizm, kitle tabanýný harekete geçirdi. Türk bayraðý tozlu raflardan indirilerek saða sola asýlmaya baþlandý. Tüm toplum bayrak histerisinin etkisine sokulmaya çalýþýldý; ama patlayýcýlarla dolu karanlýk bir mahzende kibritle oynamanýn üzerindekileri de havaya uçurabileceði bilindiðinden, bayrak merasimlerine þimdilik son verildi. Yapýsal kriz içinde olan sistemi ayakta tutabilmek için iþbirlikçi tekelci burjuvazinin elinde kala kala tanklarla ve toplarla koruduðu “ulusal gurur” demogojisi kaldý. Eskiden sistemin kökleri çürük bir diþ gibi sallanmaya baþladýðýnda “din elden gidiyor” feryatlarý yükseltilirdi, þimdi ise “vatan elden gidiyor” figanlarý yükseltiliyor. Burjuvazi için bunun da bir çýkýþ olmayacaðýný, yapýsal krizini aþamayan bir sistemin çatýrdamaya devam edeceðini bir kez daha söyleyerek, bütün bu yaþananlar vesilesiyle bayrak konusu hakkýndaki görüþlerimizi aktarmak istiyoruz. Ezen Türk ulusunun bayraðý tüm ulusal baský ve katliamlarýn üzerini örten bir þal; Kürt ulusunun asimile edilmesinde kullanýlan etkili araçlardan biri olmuþtur. Kürt halký onun önünde baþ eðmeye zorlanmýþ, onun gölgesi altýnda en büyük kýrýmlardan geçirilmiþtir. Ordu, atalarýndan aldýðý fetih siyasetini onunla sürdürmüþ, on-

42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005

5


Yeni Evrede

Bayrak

Mücadele Birliði

sýzlýðýn simgesi deðildir, olmamýþtýr. Yani Türk bayraðý ayný nasýl kabul edilebilir? Türk iþçi ve emekçileri bunu kabul zamanda Türk ulusunun baðýmsýzlýðýný, özgürlüðünü vb. de ettikleri sürece asla özgür olamayacaklardýr. Bugün ulusal kurtuluþ hareketinin önderliðinin Kürt ulusunun Kendi Kasimgelememektedir. derini Tayin Hakkýný, “demokratik cumhuriyet” içinde eritBugün artýk hiç kimse ezen ve ezilen ulusu tek bir ulusal mek istemesi kabul edilebilir bir þey deðildir. Burjuvaziyle bayrak altýnda toplayamaz. Sýnýflarýn varlýðý ve toplumun ayný ipte oynamaya çalýþmak giderek onlarýn argümanlarýný sýnýflara bölünmüþlüðü ne kadar nesnel bir gerçeklikse ukabul etmeye götürüyor UKH önderliðini. Öcalan’ýn “Kürt luslarýn varlýðý ve birbirlerinden farklý oluþlarý bir o kadar halkýnýn devlete ihtiyacý yoktur”(bahsi geçen Kürt devletinesnel bir gerçekliktir. Bu nesnel gerçeklik ancak komüdir) belirlemesi bugünden uzak geleceðe bakýldýðýnda doðnizmden sonra ortadan kalkacak, sýnýflarýn ve sýnýrlarýn olmadýðý bir dünyada uluslarýn birbiriyle kaynaþmasý gerçek- rudur; çünkü komünist toplumda hiçbir halkýn devlete ihtiyacý olmayacaktýr; ama o günden bugüne leþecektir. Enternasyonalizm gerçek anlamda bakýldýðýnda bu doðru deðildir. Bugüancak o zaman saðlanabilecektir. Unün somut koþullarý bunun tam luslarýn birbirine karþý ön yargýlaHer kapitalist ulus, özünde iki ulustersini söylüyor. Türk ve Kürt rýnýn ortadan kalktýðý, bütün tan o lu þur; bur ju va ve pro le ter u lus lar. E iþçi ve emekçilerine, devbir insanlýðýn “bir aðaç gibi zen-egemen ulus, özünde burjuva ulustur. Ama rimci ve komünistlerine tek ve hür ve bir orman gihemen her yerde proleter ulusu, “tek ulus”, “ortak düþen, bunun koþullarýný bi kardeþçesine” yaþadýðý toplumsal sistemde bayçýkar” söylemleriyle kendi burjuva “ulusal çýkarlarý- oluþturmak ve Kürt uluraða da gerek kalmayana” alet etmeye çalýþýr. Ezen ulus proleterleri, kendi sunun kendi kaderini dicaktýr. Proletaryanýn bir sýnýfsal çýkarlarýnýn bilincinde olmaz, burjuva ulu- lediðince tayin etmesini saðlamaktýr. sýnýf olarak kendisinin de sal yargýlara kapýlýrsa, baþka uluslarýn köleleþ“Ortak vatan” söylemi, ortadan kalkacaðý bir düntirilmesine karþý mücadele etmezlerse, kenbugün Kürt ulusunun kendi yada proletaryanýn kýzýl baydi özgürlüklerinin önüne en büyük enkaderini tayin hakkýna karþý çýraðý da gereksizleþecektir. Bu geli dikmiþ kýþ anlamý taþýyor. Ve özellikle de nedenle bugün bütün dünya proleolurlar. ezen ulusun devrimci ya da komünistleri terlerinin altýnda toplanmasý gereken kýtarafýndan yapýldýðý zaman sosyal-þovenizme zýl bayrak geçici bir dönemin simgesi olacaktýr. Ve varolduðu süre boyunca bütün uluslarýn iþçi hareketleri- denk düþüyor. Tüm iþçi ve emekçileri proletaryanýn kýzýl bayraðý altýnda birleþtirmek, sýnýrlarý ortadan kaldýrmaya çanin ve emekçi halklarýnýn birliðini temsil etmeye devam elýþmak ayrý bir þeydir; ezen ulusun burjuvazisi tarafýndan ildecektir. Bugün ezen ve ezilen ulusun iþçi ve emekçileri burjuvazi- hak edilmiþ ezilen ulusun topraklarýný “vatan” olarak addetye karþý mücadelelerinde tek bir bayrak altýnda, proletarya- mek ayrý bir þeydir. En azýndan ezilen ulusun bireylerinin nýn kýzýl bayraðý altýnda toplanmak zorundadýr. Günümüzde böyle kabul etmeyeceklerini görmek gerekiyor. Onlarý bugün “ortak bir vatan” düþüncesini kabule zorlamak, “ortak enternasyonalizm ancak böyle saðlanabilir. Bugün kýzýl bir bayrak” düþüncesine kabule zorlamaktan farklý deðildir. bayrak, proletaryanýn bayraðýdýr; çünkü proletarya çok uUluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký, her þeyden önce luslu devletlerde bile dar ulusal sýnýrlarý, uluslarýn entegre ezilen ulusun “ayrýlma hakký”ný koþulsuz savunmaktýr. Buve birbir içlerinde asimile olduðu, ulusal kültürlerin evrennun yaný sýra onlarýn kendi bayraklarýný seçme hakkýný da sel kültür halinde senteze ulaþtýðý sýnýfsýz evrensel insanlýk koþulsuz savunmaktýr. Bu bayraðýn renginin ne olacaðý prodünyasýný temsil eder. Proletarya enternasyonalizmi, her ulustan proleterlerden oluþur. Ve geleceðin, dünya iþçilerinin letaryanýn kýzýl bayraðýnýn olup olmayacaðýný belirleyecek birliðini temsil eder. Bilinen bir sözdür; “proletaryanýn vata- olan tamamýyla ezilen ulusun iþçi ve emekçilerinin ve özelný yoktur”. Proletarya bugünden “ulussuzluðu” temsil ettiði likle de onlara önderlik eden komünistlerin tavrýna baðlý olacaktýr. için, proletaryanýn bayraðý da “ulussuzluðu” temsil etmek Biz, bugünden baktýðýmýzda geleceðin proletarya enterzorundadýr. Bu nedenle bugünden proletaryaya verilmesi nasyonalizminin zaferini ilan edeceðini görebiliyoruz. Progereken ulusal bilinç deðil, enternasyonalizmdir. Ezen ululetaryanýn kýzýl bayraðýnýn tüm uluslardan komünistlerin elsun da, ezilen ulusun da komünistlerinin görevi budur. lerinde dalgalanmaya devam edeceðinden ve bir gün tüm Bugün özellikle dikkat edilmesi gereken þey “ortak vayeryüzünü kaplayacaðýndan eminiz. tan” söyleminden kaçýnmaktýr. Ezilen bir ulusun ülkesi, ilhak edilmiþ ve ezen ulus için “vatan” haline getirilmiþse bu

6

42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005


Yeni Evrede

1 Mayýs

Mücadele Birliði

2006’DA DA TAKSÝM’DE KIZIL MEYDANDA OLACAÐIZ Uluslararasý proletaryanýn birlik, dayanýþma, mücadele ve kapitalizme karþý savaþýmýn yükseltildiði gün olan 1 Mayýs, 1 Mayýs alanýnda Taksim’de özüne uygun bir biçimde kutlandý. Bizler Devrimci Ýþçi Komiteleri(DÝK)’nde örgütlenmiþ iþçiler, tarihsel rolümüzün, toplumsal sorumluluklarýmýzýn bilinciyle davrandýk. Çünkü biliyorduk ki, “kurtuluþun beyni felsefe, yüreði proletaryadýr” ve devrimci proletaryanýn tarihsel ve toplumsal görevi; kendisiyle birlikte tüm ezilen ve sömürülenleri kurtuluþa götürmektir. Ve proletarya bunu yapabilecek biricik öncü ve temel güçtür. Ýþte bizler bu bilinç-

1M

ay

ýs

hazýrlandýk proletaryanýn devrimci 1 Mayýs’ýný kutlamaya. Ve dövüþtük gücümüz yettiðince son neferimize dek… Bizler DÝK’lerde örgütlenmiþ iþçiler olarak, önceden hareket ederek öncü, devrimci militan iþçilere yol göstermek istedik. Ýstedik ki erken davranalým, samimi iþçileri, öncü devrim güçlerini 1 Mayýs’ta 1 Mayýs Alaný’na çekelim. Ve birlikte birleþik bir güçle Taksim’i özgürleþtirelim.1 Mayýs özgürleþsin, proletarya özgür olsun. Mücadele yaþamýmýzdan biliyoruz ki özgürlük lütfedilerek sunulmuyor kimseye, uðruna dövüþmek, bedel ödemek gerekiyor ve devrim sadece bizim istemimiz, özgürlük ve sosyalizm bizim talebimiz

1M

ay

20

05

le hareket ederek 1 Mayýs’ta, 1 Mayýs Alaný’na, Taksim’e yöneldik. Geçmiþ yýllara göre daha iyi hazýrlanmýþtýk bu 1 Mayýs’a. Mart sonu, Nisan baþýnda DÝK imzalý afiþler yaptýk. Dört bir tarafýný donattýk Ýstanbul’un; çýkartmalar yaptýk “1 Mayýs’ta Taksim’e” diye þenlendirdik her tarafý; binlerce bildiri bastýrdýk, DÝK imzalý onbinlerce kuþla donattýk her yaný. Ve zaman geldiðinde DÝK imzalý kýzýl bayraklarýmýz ellerimizde, göðsümüz de Deniz Gezmiþ baskýlý tiþörtlerimiz, sýrtýmýzda iþçi tulumlarýyla Taksim’deydik. Taksim bir 1977’yi görmüþtür iþçi tulumlarýyla, bir de 2005’i herhalde. Ýþte böyle

ýs

19

77

deðil. Madem ki istemlerimiz, özlemlerimiz bir, öyleyse mücadelemiz de bir olmalýydý. Hem geçen yýldan da biliyorduk ki DÝSK ve KESK ile birlikte, sol çevreler de Taksim’de olacaklarýný açýklamýþlardý. Ama son anda Ýstanbul valisi ve emniyet müdürünün tehditlerine boyun bükülmüþtü. Yani aslýnda herkesin bilincinde ve yüreðinde TAKSÝM vardý, ama cesaret yoktu. Biz de “cesaret, cesaret, daha fazla cesaret” diye dostlarýmýza, sýnýf kardeþlerimize güç katarak cesaret vermek istemiþtik. Ve nihayet baþardýk diyorduk; çünkü devrimci 1 Mayýs Platformu kurulmuþ ve 42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005

1 Mayýs’ý Taksim’de kutlamak gerektiðini açýklamýþlardý. Bizler de heyecanlandýk, coþkulandýk; nihayet Taksim beklenen, istenen, özlenen kitlesel devrimci 1 Mayýsla, proletaryanýn devrim ve sosyalizm þiarýyla inleyecekti; ama yine olmadý. Yine, öncü iþçiler ve emekçiler, DÖB’lü öðrenciler, yani Leninistler yalnýz býrakýlmýþlardý. O meydanda, Taksim’de Kýzýl Meydanda emekle sermaye arasýnda kýyasýya bir savaþ yaþandý. Uzlaþmasýz göðüs göðse hem de ve hiç de eþit olmayan kuvvetlerle dövüþüldü, dövüþüldü ve sonunda tutsak düþtük, ama özgür tutsaklardýk. Bizler (DÝK)’li iþçiler olarak bir kez daha yineliyoruz; yasaklar dövüþülerek kaldýrýlýr. Zafer savaþýlarak kazanýlýr. Bizler 2006’da da Taksim’de, Kýzýl Meydan’da olacaðýz ve dövüþeceðiz, savaþacaðýz “Yeryüzü aþkýn yüzü oluncaya dek”; “ZAFERE KADAR DAÝMA.” Dostlarýmýza, sýnýf kardeþlerimize söylemeye devam edeceðimiz þey ise “Devrimci Ýþçi Komiteleri”ni önemseyin, ciddiye alýn ve orada örgütlenin. Çünkü; Devrimci Ýþçi Komiteleri devrimin ve iktidarýn dayanacaðý temel mücadele ve iktidar organlarýdýr. Eðer “patronlarla çýkarýmýz ortaktýr, patronumu seviyorum” diyen burjuva sendikacýlarýný, iþçi sýnýfýnýn gerçek temsilcileri olarak görmüyorsanýz, onlarýn peþinden gitmekten vazgeçin. Onlar, sizleri burjuva bataklýðýna, Devrimci Ýþçi Komiteleri ise özgürlüðe taþýr. Ýþte bütün bu nedenlerden ötürü sizleri “tüh, lanet olsun, kahrolsun” demekten kurtaracak olan “Yaþasýn DÝK, Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði, Yaþasýn Birleþik Ýþçi Cephesi” demeye çaðýrýyoruz. 2006 1 Mayýs’ýnda da 1 Mayýs Alaný’na Taksim’e, devrime, özgürleþmeye çaðýrýyoruz. Cesaret, Cesaret Daha Fazla Cesaret Zafer Savaþan Ýþçilerin Olacak

DÝK (Devrimci Ýþçi Komiteleri) 7


Yeni Evrede

Vergi

Mücadele Birliði

VERGÝLERÝN KAYNAÐI Kapitalist toplumda vergiler ne anlama geliyor? Daha da önemlisi, vergilerin esas kaynaðý nedir? Bu sorulara cevap bulmadan, burjuva hükümetlerin “vergileri indirdik, toplumsal adaleti saðladýk” yalanlarýna karþý mücadele eksik kalýr. AKP Hükümeti, bazý lüks tüketim mallarýnda vergileri yükseltip, bazý gýda maddelerinde vergileri düþürdüðünde, reformistlerin bu düzenlemeleri bir alkýþlamadýklarý kaldý. Ne bönlük!! Önceki üretim biçimlerinden ayrý olarak, kapitalist üretim biçiminde vergiler, bir sömürü aracý deðildir. Kapitalist, üretilen artý-deðere el koyarak sömürüyü gerçekleþtirir. Vergi, üretilen bu artý-deðerin hangi burjuva güçler arasýnda ve ne oranda daðýtýlacaðýný belirleyen araçlardan bir tanesidir. Vergi, sermayeden baðýmsýz bir devletin zoruyla ortaya çýkmaz. Tersine, kapitalizmde vergi, sistemin bir zorunluluðu olarak ortaya çýkar. Sistemin kendisini yeniden üretmesinin bazý kaçýnýlmaz koþullarý, devlet örgütlenmesi aracýlýðýyla saðlanýr. Kapitalist devletin özü olan özel silahlý adamlarýn beslenmesi, sistemin devamlýlýðýnýn saðlanmasý içindir. Ayrýca, ücretli kölelik sisteminin sürekliliðinin düzenli biçimde saðlanabilmesi için gerekli olan genel saðlýk, genel eðitim, adliye gibi üretim ve hizmetler, ancak devlet tarafýndan örgütlenebilir. Bütün bu üretim ve hizmetler, güvenlik ve yönetim iþlemleri olmadan, kapitalist sistem ayakta kalamaz, üretici güçlerini yenileyemez. Üretim sürecinde, iþçinin karþýlýðý ödenmemiþ emeðine el koyan, üretici kapitalist sýnýftýr. Fakat bu sýnýf, el koyduðu artý-deðeri, diðer sýnýflar ve güçlerle paylaþmak zorundadýr. Örne-

8

ðin, toprak ve emlak sahiplerine, bu artý-deðerin bir kýsmýný kira bedeli olarak devreder. Borç veren para sahibi kapitalist, bu artý-deðerden kendi payýný faiz biçimi altýnda alýr. Tüccar, reklamcý, vb. ayný kaynaktan beslenirler. Burjuva iktisadýn, bir amentü gibi tekrarlanan genel-geçer söylemlerinden biri þudur: Üretim süreci sonunda sermaye kendi katký payýný kâr ve faiz olarak alýr; toprak rant (kira) olarak; emek ise ücret olarak alýr. Oysa Marksizm, bu en kaba ve en yavan amentüyü yerle bir etmiþ; üretim süreci sonunda ortaya çýkan kâr, faiz ve kiranýn ayrý ayrý kaynaklardan deðil, tek bir kaynaktan, yani artý-deðerden, iþçinin karþýlýðý ödenmemiþ emeðinden geldiðini göstermiþtir. Verginin kaynaðý da aynýdýr. Kapitalist devlet, sistemin zorunlu iþlevlerini yerine getirdiði ölçüde, bu artý-deðerden kendi payýný alýr.

Vergiler Ve Ücretler Þimdi, kârýn, faizin kiranýn (rantýn) ve vergilerin kaynaðý olan artý-deðerin Türkiye kapitalizminde nasýl paylaþtýrýldýðýna bir bakalým. Ücretlerle vergilerin iliþkisi, bu somut tabloda daha iyi anlaþýlacaktýr. Bunun için, DÝE’nin (Devlet Ýstatistik Enstitüsü) gelir araþtýrmalarýndan ve ayrýca 2004 yýlý için açýklanan devlet bütçesi rakamlarýndan yararlanacaðýz. DÝE’nin gelir hesaplarý, 2004 yýlý için þöyledir: 62 katrilyon TL, maaþ ve ücretlere gelir olarak gitmiþtir. Bunun 29 katrilyon TL’si, devletin memurlarýna ve iþçilerine ödediði maaþlarýdýr. Bu rakamýn içinde, KÝT’lerde (Kamu Ýktisadi Teþebbüsü) çalýþan sanayi iþçileri de var. Fakat bu kamu iþçilerinin ücreti, toplamýn içerisinde gözardý edilebilecek bir orandadýr. Öyleyse, kaba42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005

ca þu sonuca ulaþabiliriz: 62 katrilyonluk ücret ve maaþ toplamý içinden, devletin vergiler yoluyla finanse ettiði 29 katrilyonu çýkarmalýyýz. Çünkü 29 katrilyonun kaynaðý artý-deðerdir. Bu durumda, geriye kalan 33 katrilyonluk ücret toplamý, artý-deðer üretiminde kullanýlan emek-gücünün deðerini ifade ediyor. Þüphesiz, bu 33 katrilyon içinde, þirketlerin üst düzey yöneticilerinin oldukça yüksek olan ücretleri de mevcuttur. Ancak, bunlarýn da gözardý edilebilecek oranda olduðu düþünülmelidir. Yine DÝE raporlarýna göre 2004 yýlý için faiz, kira (rant) ve kâr olarak gelirlerin toplamý 62 katrilyon TL hesaplanmýþ. Ayný dönemde, devletin topladýðý vergiler, 100 katrilyon. Bunlarýn tümünün kaynaðý, üretimde yaratýlan artý-deðerdir. Kaba bir hesapla, 33 katrilyonluk ücret karþýlýðýnda emek-gücü, toplam 162 katrilyonluk artý-deðer üretmiþtir. %500’lere varan bir artý-deðer oraný mevcut. Bunun anlamý þu: eðer iþçi, bir saatte kendisi için çalýþýyorsa, beþ saatte de, faizi, kârý, kirayý, vergiyi oluþturan deðerleri üretmek için çalýþýyor. Bu tablo içinde, vergilerin indirilmesinin ne anlama geldiði açýktýr. Devletin kasasýna vergi olarak girmesi gereken artý-deðerin bir kýsmý, bu indirimle birlikte yeniden paylaþýlacak; kâr, faiz ve kira (rant) arasýnda yeniden bölüþülecektir. Vergilerin düþürülmesinde, emekçilerin sefaletini dindiren bir yön yok. Çünkü iþçi, kendi emekgücünün karþýlýðýný ücret biçiminde almýþtýr. Bu ücretlerde gerçek bir yükselme olmadan, vergi indirimlerinin sömürü oranýný indiren bir etkisi olmaz (Kuþkusuz tüketim mallarýna uygulanan vergi oranlarý, dolaylý vergi oran-


Yeni Evrede

Vergi

Mücadele Birliði

larý, indirildiðinde, bu mallar emekçilerin tüketim nesnelerine denk düþtüðü ve indirim fiyatlara yansýdýðý ölçüde, emekçilerin alým-gücü artar. Yani emek-gücü ucuzlar. Ücretler sabit kalýrsa, bu, çok sýnýrlý da olsa, emekçilerin durumunda bir düzelme anlamýna gelir).

Asgari Ücret Üzerinden Vergi Yükünün Kaldýrýlmasý Bu talep en çok, ASO, ÝSO gibi orta büyüklükteki sermaye gruplarýnýn temsilcileri tarafýndan dile getiriliyor. Ama zaman zaman, sol adýna bu talebi sahiplenenlere rastlýyoruz. Her þeyden önce asgari ücret, brüt deðil, net rakam olarak belirlenir. Çünkü bunun üzerine bindirilen vergiler, ancak bu net rakamýn yüzdelik oranlarý biçiminde hesaplanabilir ve bu sayede brüt rakam ortaya çýkar. Yani devlet ve patronlar, asgari ücreti belirlerken, önce brüt rakama karar verip, sonra buradan net ücret rakamýna ulaþamazlar. Kaldý ki, emekçileri ilgilendiren, her zaman bu net ücret kýsmýdýr. Üretici yaþamlarýný, yani emek-güçlerinin yeniden üretimi için gerekli olan harcamalarýn hesabýný tutarken, emekçiler sadece ellerine geçecek olan rakamý göz önünde tutarlar. Emekçiler, sermayeyle giriþtikleri ekonomik mücadelede, oranlarý belli olan vergilerden arýndýrýlmýþ çýplak ücretin hesabýný yaparlar. Ayrýca, Türkiye’de ücretlilerin vergilendirilmesi kaynaktan, yani kesinti (stopaj) biçiminde yapýlýyor. Ücretli, vergi olarak ödeyeceði kýsmý hiç elde edemeden, sadece bordrosunda kesinti olarak görüyor. Gerisi, devletle patron arasýnda bir alýþ-veriþtir. Bu nedenle “asgari ücretler üzerinden vergi baskýsýný kaldýrmak” talebi, en çok patronlarca dile getiriliyor.

Sürekli Derinleþen Uçurum Þimdi, bu bilgiler ýþýðýnda, son vergi indirimlerini deðerlendirebiliriz. 2005 yýlý için açýklanan bütçede, toplanacak vergilerin %72’si Özel Tüketim ve Katma Deðer adý altýnda toplanan dolaylý vergilerden oluþuyor. Geri kalaný ise, bankalarýn, holdinglerin, en zengin kaynak tabakanýn “beyana dayanan gelirler”inden ve ücretlerden kesinti yoluyla alýnan, dolaysýz

vergilerden oluþuyor. En zengin kaymak tabakadakiler, kâr ve faiz olarak kazandýklarý muazzam gelirleri, yýl sonunda kendileri “beyan” ederler. Türkiye’de zenginliklerin büyük çoðunluðuna sahip olan bu tekelci burjuvalar ve diðer zenginler, toplanan tüm vergilerin %1’ini bile bulmayan “gelir vergisi” öderler. AKP hükümeti, bu kadarýný bile fazla görmüþ olmalý ki, bu en zengin tabakanýn vergi oranlarýný düþürdü. Yýllýk gelirini 78 milyar TL’den fazla beyan edenler artýk %45 deðil, %40 vergi ödeyecekler. Burjuva tosuncuklarý da, dünya turlarýna çýkarken daha bol keseden har ca yýp gönül lerince eðlenecekler. Tekelci kapitalist devlete de bu yakýþýrdý zaten. Gelelim KDV oranlarýnda yapýlan indirimlere. KDV, pazardan, marketten alýnan her ürüne devletin koyduðu bir vergi. Daha önceden de gördüðümüz gibi bu vergi, artý-deðerin yeniden paylaþýmýndan öte bir anlam taþýmýyor. Emekçilerin, emek-güçlerini ve üretici yaþamlarýný yeniden üretmek için gerekli tüketim harcamalarýný ve ödeyecekleri vergileri göz önünde tuttuklarýný, ücretlere iliþkin hesap ve pazarlýklarýný buna göre yaptýklarýný söylemiþtik. KDV; %18’lere varan oranlarda tüketim mallarýndan devletin artýdeðer sýzdýrmasýný ifade ediyor. Bu oran belli olduðu için, emekçiler ücret pazarlýklarýnda bu belli oraný hesaba katarlar. Bunu önlemek amacýyla devlet, yýl sonunda KDV geri ödemesi yapýyor. Ancak her zaman, KDV toplamýnýn ancak üçte biri geri ödeniyor.

Örneðin 2004 yýlýnda 34 katrilyon KDV toplanmasýna karþýlýk, geri ödenen miktar 10 katrilyon lira. Bu anlamýyla KDV, ekonomi teorisinde deðil, ama fiiliyatta, devletin ücretlere belli oranda el koymasý anlamýna geliyor. Devlet,bu vergi yoluyla sadece artý-deðere deðil, emekçinin kendisini yenilemesi için ihtiyacý olan ücretlere de el atmýþ oluyor. Týpký, ekonomi-politikte ancak eþdeðer mallarýn deðiþtirilebileceði var sayýlýrken, gerçek hayatta tekellerin kendi mallarýnýn piyasa fiyatlarýný ayarlayarak bu eþdeðer kanunu bozmalarý gibi. Öte yandan, KDV oranlarýnda indirimi esas olarak isteyenler, burjuvalardýr. Bu sayede, maliyetlerinde bu vergi indirimi oranýnda düþme olacak ve daha fazla hammadde satýn alýp daha çok üretimle, emekten artý-deðeri daha fazla sýzdýrabileceklerdir. Vergi indiriminin burjuvaziye iki yönlü etkisi var. Sadece maliyetler inmiyor, ayný zamanda artý-deðerin bir kýsmýna el koyan devletin elinden, daha fazla deðeri kendine mal etmiþ oluyor. Dolaylý vergilerden olan Özel Tüketim vergisi; petrol, doðalgaz, tütün ve içki ve otomobile uygulanýyor. 2005 yýlý içinde devlet, esas olarak bu alanlarda vergi artýrýmýna gidiyor. Bu türden dolaylý vergilerin özelliði þudur: Tüketim yaparsan vergiye tabi olursun. Bunun yerine tasarruf yaparsan, vergiden kurtulursun. Oysa, emekçiler için, tüketimden kaçmak; þu durumlarýnda mümkün deðil. Emekçilerin hemen hemen tümünün yaptýklarý harcamalar, zorunlu harcamalardýr. Ya-

Harcama Türü (2003) (%) En Yoksul %20 Gýda ve Alkolsüz Ýçecekler 13.1 Alkollü Ýçki, Sigara ve Tütün 11.3 Giyim ve Ayakkabý 6.4 Saðlýk 9.1 Ulaþtýrma 3.8 Eðlence ve Kültür 3.5 Eðitim Hizmetleri 1.2 Çeþitli Mal ve Hizmetler 5.5 Toplam Tüketim Harcamasý 8.8

En Zengin %20 28.2 31.0 44.2 43.5 58.2 59.5 69.1 51.2 39.8

Kaynak: DÝE, Hane Halký Tüketim Anketi, 2003 42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005

9


Yeni Evrede

Vergi

Mücadele Birliði

ni, bu harcamalar içinde lüks harcama yoktur. Dahasý, bir çok araþtýrmanýn saptadýðý gibi, nüfusun %60’tan fazlasý, bu zorunlu harcamalarýn çok çok altýnda bir parayla, sefalet içinde bir yaþam mücadelesi veriyor. Oysa, nüfusun en varlýklý %20’lik kesiminin tüketim harcamalarýnýn, toplam tüketim içindeki oranlarý, ne denli lüks bir tüketim çýlgýnlýðý içinde olduklarýný göstermeye yetiyor. Aþaðýda, bu konuya iliþkin bir tablo sunalým: Tablo içindeki rakamlar, toplam harcamalar içindeki oranlarý temsil ediyor. Tablodan da anlaþýlacaðý üzere, ÖTV, KDV gibi dolaylý vergilerdeki deðiþim, esas olarak, tüketimin büyük bir bölümünü gerçekleþtiren burjuva sýnýfý ilgilendiriyor. Eðer dolaylý vergiler yükselirse, tosuncuk burjuvalarýmýz, artýk senede 3 araba deðiþtireceklerine 2 araba alacaklar, burjuva kadýnlarýn gardýroplarýný dolduran gece kýyafetlerinin sayýsý, ayakkabý koleksiyonlarýnýn sayýsý, lüks tüketimlerini kýstýklarý oranda düþecek. Boþ kafalý soysal-reformist, hemen alkýþa baþlamak için, kendinden geçmeye hazýrdýr. Ne de güzel! Burjuvalar lüks tüketimden vazgeçecek, tasarrufa gidip, yatýrým yapacaklar ve ne iyi iþte, istihdamla üretim artacaktýr. Burjuva mabedi ekonomi fakültelerinde de böyle öðretmiyorlar mý? Ama bu hamkafalýlarýn aklýný baþýna getirmek için, kapitalist üretimde tüm bir sermaye birikim tarihinin en temel sonucunun, sefaletin artmasý olduðunu, onlara hatýrlatmak bir

iþe yarar mýydý? Evet, lüks tüketimi kýsan her vergi artýrýmý, sermaye birikimin hýzlanmasýna yol açar. 3 araba yerine 2 araba alan burjuva, vazgeçtiði tek arabanýn deðeriyle yeni hammaddeler, yeni makineler alýr. Sermaye birikimi hýzlandýkça, iþçinin önünden geçen bant da hýzlanýr, emek yoðunluðu artar, aþýrý çalýþma artar, yeni makineler, yeni iþsizler doðurur. Ve bu hikaye böyle sürüp gider. Hamkafalý sosyalreformist ise, lüks tüketimden vazgeçip sefalet biriktiren burjuvayý alkýþlamaktan avuçlarý patlar, burjuvalarýn bu fedakârlýðý karþýsýnda gözleri yaþarýr. Ayrýca belirtmekte fayda var: Burjuva sýnýfýn devlete vergi olarak kattýðý artý-deðerin büyük bir kýsmý, borçlar ve faiz ödemeleri yoluyla, sýnýfýn en kodaman kesimlerine geri dönüyor. IMF ile birlikte hazýrlanan bütçenin artýk tek bir hedefi var: borç döngüsünün týkanmadan iþlemeye devam etmesi. Oluþturulan bütçenin yarýsý faiz ve borç ödemelerine gidiyor. Devlete borç verebilen en kodamanlar, vergi olarak ödediklerinden kat kat fazlasýný, devletten geri alýyor. Çoðunluðunu emekçilerin oluþturduðu nüfusun tüm kesimlerinden ve tüketimden saðlanan vergi gelirlerinin yarýsý, birkaç büyük finans þirketi ve bankalarýn kasalarýna geri akýyor. Vergiler, sadece sermayenin birikmesine deðil, geri ödemeler yoluyla merkezileþmesine de büyük hýz katýyor. Görüldüðü gibi, kapitalist toplumda vergiler ister çýksýn, ister insin, çeþitli mekanizmalar yoluyla, emekçilerle tekeller arasýndaki uçurumu derinleþtirmeye yarýyor.

MADENLER PATLAMAYA HAZIR BOMBA GÝBÝ

Kütahya’nýn Gediz ilçesinde kýsa süre önce yaþanan ve 18 iþçinin hayatýný kaybettiði göçükten sonra 18 Mayýs’ta bu kez Zonguldak’ýn Kozlu ilçesinde bir madende grizu patlamasý sonucu 3 iþçi daha öldü. 18 Mayýs’ta sabah 05:00 sularýnda önce madenin tavan kýsmýndan bir göçük yaþanmýþ. Ve ardýndan grizu patlamasý olmuþ. Ocakta kazancý olarak çalýþan Kamil

10

Burgucu ilk anda göçük altýnda kalmýþ. Arkadaþlarýný kurtarmak için geri dönen Þahin Akkurt ve Ýsmail Akyol ise gazdan zehirlenerek ölmüþler. Katliamý gizlemek için yetkililer yine bildik açýklamalar yaptýlar TTK Genel Müdürü Rýfat Daðdelen “Üzüntülüyüz. Ne yazýkki ocaklarda meydana gelen iþ kazalarý, madencinin kaçýnýlmaz kaderidir” dedi. Herhalde genel müdür soðuk kýþ günlerinde sýcak evinde otururken, evinin ýsýnmasýnýn birilerinin yaþamý pahasýna olduðunu görüyor ve bunu da “kader”le açýklýyor. Yani kiminin kaderinde yaþamak için, çalýþmak zorunda olmayanlarýn rahatý için ölmeleri yazýlýyken, kiminin kaderinde de yaþamak için, yeraltýnýn yedi kat dibine inip maden çýkarmak zorunda olanlarýn hayatlarý pahasýna vaat edilmiþ bir mutluluk var. TTK Genel Müdürünün açýklamalarý bununla da sýnýrlý kalmýyor: “Arkadaþlarýmýzda maske vardý; ama herhalde heyecandan takmayý unuttular” diyor hazret ve 42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005

ölenler için allahtan rahmet dilemeyi ihmal etmiyor. Birincisi bu maskelerin hiçbir gazý süzmediðini, uyduruk olduðunu artýk saðýr sultan bile duydu. Ýkincisi mesele grizu patlamasý olduktan sonra önlem almak deðildir. Bunun öncesinden gerekli önlemleri almak ve böyle bir ihtimal belirdiðinde madeni tahliye etmektir. Bunun donanýmýný saðlamak mümkündür. Ama kapitalistler ve elbette tekelci kapitalist devlet bu harcamalardan kaçtýðý için madenler patlamaya hazýr birer bomba gibi duruyor. Kapitalizm kar oranlarý düþmesin diye gerekli olan koruyucu önlemlerden kaçtýðý içindir ki iþ kazalarý oluyor. Sonra da buna utanmazca “iþçinin kaderi” diyorlar. Kapitalizm insana düþman bir sistemdir. Onda insan hayatýnýn zerresinin bile önemi yoktur. Bu patlamada göçük altýnda kalan arkadaþlarýný çýkartmak için geri dönen ve yaþamlarýný tehlikeye atan insanlarýn fedakarlýðý ise, kapitalist insan iliþkilerine deðil sosyalist insan iliþkilerine örnek gösterilecek türdendir. Ve bu olay birkaç gazete dýþýnda basýnda hiç yer almamýþtý. KAPÝTALÝZM ÖLDÜRÜR, KAPÝTALÝZMÝ ÖLDÜRÜN!


Yeni Evrede

15-16 Haziran

Mücadele Birliði

ÝÞÇÝLER, EMEKÇÝLER DÝSK (Devrimci Ýþçi Sendikalarý Konfederasyonu) 15 Þubat 1967'de kuruldu. DÝSK'in kuruluþu CÝA tarafýndan yönlendirilen, denetlenen TÜRK-Ýþ'e, burjuva sendikal anlayýþa karþý sýnýf ve kitle sendikalýðý anlayýþýna dayanýyordu. DÝSK, TÝP, TSÝP ve TKP gibi sosyal reformist partilerin de kurucularý olan küçük burjuva sosyalistleri tarafýndan kurulmuþtu. DÝSK, devrimi, sömürüsüz bir toplum düzenini, sosyalizmi savunuyordu. Ýþçi sýnýfýný, bilimsel sosyalizm temelinde eðitip örgütleyen bir okul iþlevi görüyordu. DÝSK, bu temelde birçok eylem örgütledi. "141-142'ye hayýr", Faþizme ihtar eylemleri, DGM boykotlarý gibi. Burjuvazi geliþen tehlikeyi erken fark ederek DÝSK'i kapatmak istedi. Hükümetin parlamentodan geçirdiði DÝSK'i kapatma kararý, iþçilerin sendikalarýný savunma amacýyla "fabrika dýþýnda küçük küçük yürüyüþler" biçiminde aldýðý eylem kararýyla karþýlandý. "Küçük küçük yürüyüþler" bir anda büyüdü ve ayaklanmaya dönüþtü. 15-16 Haziran 1970 büyük iþçi eylemleri iki gün boyunca Ýstanbul, Ýzmit, Kocaeli'ni etkisi altýna aldý. DÝSK'li iþçilerin eylemine TÜRK-Ýþ'ten iþçiler, devrimci gençlik de destek verdi. Tam bir ayaklanmaya dönüþen çatýþmalarda 3 iþçi ve bir toplum polisi öldü. Demirel hükümeti parlamentodan geçirdiði yasayý geri çekmek zorunda kaldý. DÝSK'in o dönemdeki genel baþkaný Kemal Türkler radyodan yaptýðý açýklamada Ýþçilere "fabrikalarýna dönerek iþbaþý yapmalarýný, þerefli Türk ordusuna karþý kýþkýrtmalara gelmemeleri" çaðrýsýnda bulunmuþtu. Ancak çok geçmeden ayný "þerefli Türk ordusu", tekelci sermayenin istemi doðrultusunda 12 Mart 1971 darbesini yapmýþ ve devleti ele geçirerek faþistleþtirmiþti. Devleti ele geçiren tekelci sermaye devrimci parti ve örgütlere devrimci kurum ve kuruluþlara savaþ açmýþ, devrimin önder kadrolarý Sinan Cemgil, Alparslan Özdoðan ve Kadir Manga Nurhak daðlarýndaki çatýþmalarda, Deniz Gezmiþ, Yusuf Aslan, Hüseyin Ýnan ise idam edilerek katledilmiþlerdi. Ýþçiler, Emekçiler; Ýþbirlikçi tekelci sermaye, onun egemenlik aracý Faþist devlet ve onun militarist gücü ordusu halk düþmanýdýr. 12 Mart'ta devleti ele geçiren tekelci sermaye sýnýfý ve onun has adamý S. Demirel "bu ülke bu anayasa ile yönetilemez" diyerek 12 Eylül askeri faþist darbesinin yolunu açmýþ ve o yoldan yürüyen ordu, 12 Eylül 1980'de faþist bir darbeyle yönetime el koyarak daha önce yapamadýðýný yapmýþ DÝSK'i kapatmýþ ve iþçileri TÜRK-Ýþ'e yönlendirmiþti. Kýsaca söylemek gerekirse sermaye sýnýfý 15-16 Haziran 1970'te geri çektiði ama hiçbir zaman vazgeçmediði DÝSK'i kapatma amacýna ulaþmýþtý. DÝSK'in neredeyse tüm yöneticileriMilli Güvenlik Konseyi (MGK)'nin çaðrýsý üzerine Selimiye Kýþlasý'nýn önünde teslim olmak için sýraya girmiþlerdi. Faþist cuntaya teslim olan sendikacýlarýn bine yakýný idamla yargýlanmýþlardý. DÝSK'in yýllar sonra açýlýþý, mal varlýklarýnýn devri ve kýdem tazminatlarý vb. Dönemin hükümet ortaklarý SHP-DYP'nin lutfuyla olmuþ, Abdullah Baþtürk öncülüðünde DÝSK'in yeniden açýlmasý, ancak diyet ödemesi sonucu olmuþtur. Böylece DÝSK 12 Eylül darbesinden ders çýkarmýþ, sýnýf ve kitle sendikacýlýðý yerine "çaðdaþ sendikacýlýðý" keþfetmiþ, ve burjuva düzene uyum saðlamýþtý. Ýþçiler, Emekçiler; Dün sendikal örgütünüz olan DÝSK'i korumak için ayaklandýnýz 15-16 Haziran tarihsel eylemini yarattýnýz, her ileri fýrlayýþýnýzda burjuva sendikacýlarýn ihanetine uðradýnýz arkanýzdan hançerlendiniz. Artýk uyanmalý burjuva sendikacýlarýn sizi aldatmalarýna, sizlere ihanet etmelerine izin vermemelisiniz! "Patronlarla çýkarýmýz ortaktýr, patronlarýmýzý seviyoruz" diyen sendikacýlar açýkça ihanetin itirafýný yapýyorlar. Ýþçiler, Emekçiler; Kendi öz örgütlülükleriniz olan komite ve konseylerde örgütlenin. Komite ve konseyler sizin kitle örgütlerinizdir. Komite ve konseylerde örgütlenerek söz ve karar hakkýnýzý kendi ellerinize alýn. Kendi geleceðiniz üzerinde özgürce söz ve karar sahibi olun. Komite ve konseyler sizlerin ekonomik demokratik taleplerinizden yola çýkarak nihai kurtuluþunuz olan sýnýfsýz sömürüsüz bir topluma geçiþin temel mücadele araçlarýdýr. Bugün mücadele araçlarý olan komite ve konseyler yarýnýn iktidar araçlarý olacaktýr. Ýþçiler, Emekçiler; Leninist Parti size sesleniyor; komite ve konseylerde örgütlenerek kendi iktidarýnýz için savaþýn Leninist Parti devrim ve iktidar savaþýmýnýzda güvenebileceðiniz biricik öncü müfrezenizdir.

Yaþasýn Ýþçi Sýnýfýnýn Mücadele Birliði 42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005

11


Yeni Evrede

Gündem

Mücadele Birliði

YOLUNU AÇIYOR yandýðý ve kýsmi olarak Amerika’dan, AB’den de bu yönüyle bazý destekler aldýðý açýktýr.“ Türk devletinin savaþ ýsrarý onu savaþa zorlayan güçlü nedenlerin varlýðýyla açýklanabilir. Bu nedenlerin baþýnda, Kürdistan devriminden duyduðu korku geliyor. Türk burjuvazisi özgürlük hakký için ayaða kalkmayý ve savaþmayý öðrenmiþ, bunun için büyük acýlara katlanmýþ bir halkýn silah elde kalmasýna katlanamaz ve kesin bir zafer elde etmeden gözüne rahat uyku girmez. Bu anlamda, UKH’nin hedef, politika ve ideoloji düzlemindeki tüm gerilemeleri savaþ için devleti cesaretlendirmekten baþka bir iþe yaramadý, yaramayacaktýr da. DEHAP’ýn parti binalarýna Türk bayraðý asmaya baþlamasý da bu gerçeði deðiþtirmeyecektir. Türk burjuvazisinin bu korkularýnýn çok yersiz olduðunu söylemek doðru deðil. Kürt halký kendi kaderini tayin hakkýný eline almak için bunca acýya katlandýktan sonra artýk eski günlere dönemez. Kürt halkýnýn büyük acýlara katlandýðý savaþ yýllarý, ayný zamanda onun en özgür olduðu yýllardýr. Bu nedenle, ne Leyla Zanalarýn barýþ çaðrýlarý ne “Demokratik Cumhuriyet” hayalleri ne de vaadedilen diðer kýrýntýlar Kürt halkýnýn özgürlük özlemini bastýrmaya, devrimci ruhunu söndürmeye yetmedi. Savaþýn en þiddetli haliyle sürdüðü yýllar ayný zamanda Kürt halkýnýn bilincinde bir sýçramanýn gerçekleþtiði yýllardýr. Kürt halkýnýn, önüne atýlacak her öneriye balýklama atlayacaðýný sananlar fena halde yanýlýyorlar. “Demokratik Cumhuriyet” tartýþmalarý buna bir örnek. Bu öneri, belirsizliði, ulaþýlan düzeyin çok gerisinde oluþu vb. nedenlerle Kürt halký içinde ilgi görmedi ve unutulmaya terkedildi. Oysa, “Demokratik Cumhuriyet” önerisi Kürt halkýný devrimci hedeflerinden vazgeçirmek için ortaya atýlmýþtý. Leyla Zana ve arkadaþlarýnýn çabalarý da ayný amaca yöneliktir. Ama Leyla Zana, uzlaþmacý kiþiliðini o kadar açýk ortaya koydu ki (burjuvaziye ve emperyalistlere güven vermek için baþka türlü davranma þansý da yoktu) bütün þiþirmelere raðmen Kürt halký üzerinde istedikleri etkiyi yaratamadý. O, þimdi gözlerden uzak durma yolunu seçmiþ durumda.

Kürt halkýnýn devrimci amaç ve hedeflerinden, özgürlük hakký ve eþitlik isteminden vazgeçirmek için þimdi de, ortaya atanlarýn dahi ne olduðunu bilmedikleri “Demokratik Konfederalizm” önerisi ortalýkta dolaþtýrýlýyor. Bu öneride belli ve açýk olan tek nokta, Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin hakkýnýn bir tarafa atýlmasýdýr. Bu önerinin Kürt halký içinde ilgi görmeyeceðini söylemek için çok þey bilmek gerekmiyor. Kürt halký, bugün bu öneriye az-çok ilgi gösteriyorsa, bunun tek nedeni, bu önerinin muðlaklýðý içinde, onu ortaya atanlarýn amaçlarýný deðil, kendi özlemlerini okumasýdýr. Kürt halkýnýn önüne bu engelleri dikenler, engellerinin týpký “Demokratik Cumhuriyet” hikayesinde olduðu gibi aþýlacaðýný görmüþ olmalýlar ki, þimdiden bir “statü” tartýþmasýný hazýrlamaya çalýþýyorlar. Bu tartýþmayý baþlatmaya çalýþanlarýn tek amacý, Kürt halkýný kendi kaderini tayin hakký isteminden vazgeçirerek mevcut yapý içinde belli bir “statü”ye razý etmektir. Statü (bu ister özerklik, ister kültürel özerklik, ister kimlik tanýnmasý ya da baþka bir þey olsun, farketmez) en geniþ þekliyle bile uygulansa Kürt halkýnýn ezilen ulus durumunu deðiþtirmez; aksine pekiþtirir. Kürt halkýna belli bir “statü” tanýnmasý demek, onu ezilen ulus konumuna razý etmek ve bu konumu güvenceye almak demektir. Kürt halký artýk bu tuzaklara düþmeyecek kadar devrimci uyanýklýða sahiptir. Sýrasý gelmiþken söyleyelim: “Yeniden yargýlama” etrafýnda koparýlan gürültüler de Kürt halkýný oyalamaya dönük boþ çabalardýr. SAVAÞ YAYGINLAÞACAK Kürt halký eþitlik ve özgürlük hakký için sürdürdüðü devrimci savaþýný çeþitli çevre ve güçlerin önüne diktiði ve yukarýda özetlediðimiz engelleri aþarak geliþtirdi. Devrimci hedeflerinden vazgeçen UKH’ne Kürt halkýnýn tepkisi, ona tarihinin en aðýr bunalýmýný yaþattý. Kürt halkýndaki devrimci ruh, özgürlük hakkýnda ýsrar, kararlýlýk ve bilinç uzlaþma çabalarýnýn önündeki baþlýca engeldir. Bu yýlýn Newroz’u ve 1 Mayýs’ýnda bu kararlýlýk ve canlýlýk bir kez daha görüldü. Geçen beþ yýllýk soluklanma dönemin42. Sayý / 25 Mayýs-8 Haziran 2005

den en çok Türk devletinin yararlandýðý doðrudur. Fakat, ayný dönemden gerilla da yararlanmayý bilmiþ, ders çýkarma, gerilla savaþý üzerinde yeni yöntemler geliþtirme, saflarýný yeniden düzenleme olanaðýný elde etmiþtir. Ýþte, gerillanýn geçmiþin muhasebesini doðru bir þekilde yaptýðýný gösteren bir örnek: “Geri çekilme süreciyle birlikte bizim yaptýðýmýz deðerlendirmelerde, elbette ki þöyle bir muhasebeye girdik; Bu kadar yoðun süren bir savaþ durumuna raðmen biz neden baþarýlý olamadýk? Biz nerelerde hata yaptýk? Nerede yetersiz kaldýk? sorularýný kendimize sorduk. Þüphesiz ulaþtýðýmýz en temel sonuçlardan biri þuydu; biz savaþý Kürdistan ile daðlarýyla sýnýrlý tuttuk. Eðer önümüzdeki süreçte Kürt sorununun demokratik barýþçý yöntemlerle çözümü deðil de klasik tenkil hareketiyle bastýrýlmasý esas alýnýrsa, buna karþý geliþtireceðimiz savaþýn mekaný da deðiþecektir. Bu da dönem savaþýnýn karakteri gereði metropoller ve Türkiye þehirleri olacaktýr. Elbette ki Kürdistan daðlarýnda savaþacaðýz, bu en meþru yerimiz ve en fazla direnebileceðimiz yer. Fakat sadece Kürdistan halkýnýn bulunduðu mekanlarla Kürdistan daðlarýnda savaþýn yürütülmesiyle de caydýrýcý olamayacaðýmýz, büyük baþarýlara ulaþamayacaðýmýzýn kesin deðerlendirmesi ve tespitini yaptýk. Bu açýdan geliþecek bir savaþýn temel hedefleri, temel yerleri konusunda da yoðun tartýþmalar yürütülmüþtür.“ Gerçek bir savaþýn içinde yer alanlar bu tür deðerlendirmeleri yapmadan edemezler. Sorunun “Demokratik, barýþçý yöntemlerle çözümü” umuduna gelince: Türk Ordusu gerilla cesetlerine uyguladýðý vahþet yöntemleriyle bunlarýn boþ umutlar olduðunu zaten anlatmýþ bulunuyor. Önümüzdeki sürecin temel çizgileri bunlardýr ve pratik politik faaliyetin hazýrlýklarý buna göre yapýlmalýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn enternasyonalist bir bilinçle eðitilmesi þimdi her zaman olduðundan daha acil hale gelmiþtir. Türkiye iþçi sýnýfýna þu gerçek öðretilmeli ki, Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin hakkýný elde etmesi ayný zamanda iþçi sýnýfýnýn toplumsal kurtuluþunun ilk koþuludur.

13


Yeni Evrede

Gündem

Mücadele Birliði

DEVRÝM KENDÝ Kürdistan’da savaþ yayýlýyor. Türk Ordusu Mart ayýnda baþlattýðý operasyonlarý Kürdistan geneline yayarak savaþ düzeyine çýkartmýþ durumda. Kürdistan’da savaþýn önlenemez biçimde þiddetlendiði çok açýk. Þimdiden belli oluyor ki, yeniden þiddetlenen savaþ geçmiþin basit bir tekrarý biçiminde geliþmeyecek. Savaþ, geçmiþ yýllarda süren biçimini çok aþan bir düzeyde geliþiyor ve geliþmeye devam edecek. Türk Ordusu’nun savaþta kullandýðý yöntemler bu konuda bize açýk bir fikir veriyor. 90’lý yýllarda görülen kulak kesme vb. vahþi uygulamalar þimdi sýradanlaþmýþ, yerini, öldürülen gerillalarýn beynini çýkartmaya býrakmýþ. Nisan ayýndaki çatýþmalarda Türk Ordusu’nun kimyasal silah kullanmasý savaþýn ileri aþamalarýnda ne yapacaðýnýn iþaretleridir. HPG Ana Karargah Komutanlýðý Türk Ordusu’nun askeri komuta kademesini “1990’lý yýllarda görev yapan özel savaþ birlikleri”ne teslim ettiðini tespit etmiþ durumda. Bunun ne anlama geldiðinin üzerinde durmaya bile gerek yok. Ýþaret edilmesi gereken nokta þu: Türk Ordusu savaþý kazanmak amacýyla karþý tarafýn iradesini kýrmak için her türlü vahþet yöntemine baþvurmaya, her türlü silahý kullanmaya hazýr. Ne ahlaki öfke yaðdýrmak, ne de sosyal pasifistlerin yaptýðý gibi dindarca dileklerde bulunmak Türk Ordusu’nu bu yöntemlerden vazgeçirmeye yetmeyecektir. Öyle görünüyor ki, HPG de sorunu bu þekilde tespit etmiþ durumda. Ýþte bir HPG’li komutanýn Türk ordusunun vahþet uygulamalarýna ve savaþ yöntemlerine iliþkin sözleri: “Bu çirkin uygulamalarý (Gerilla cenazelerinin köpeklere parçalatýlmasý, kulak kesme, beyinlerin çýkartýlmasý, kimyasal silah kullanýlmasý vb. kastediliyor.) tümüyle irade kýrmaya dayalý, çok yönlü sosyal mesajlar içeren bir yaklaþým olarak deðerlendirmek gerekiyor. Verilmek istenilen mesajý somut bir biçimde þöyle algýlamak gerekiyor; ‘hepinizin sonu budur. Böyle olacaksýnýz. Bundan baþka yol yoktur. Bundan baþka bir son yoktur sizin için. Sizi bekleyen budur.’ (Bunlar) üstten planlanmýþ, psikoloji uzmanlarý tarafýndan gerçekleþtirilen bir plan ve uygulamasý oluyor. Böyle deðerlen-

12

dirmek gerekiyor.” Bu sözlerin Türk Ordusu’nun yöntemlerindeki amacý doðru bir þekilde tespit ettiðinden kuþku yok. Devlet, Kürt halkýna karþý yürüttüðü savaþý kesin bir þekilde kazanmak üzere adým atmýþtýr. Devletin bu adýmý, bir gerçeðin altýný bir kez daha kalýn çizgilerle çizmiþ oluyor: Uzlaþmaz karþýtlýða dayalý sýnýflý toplumlarýn yaþamlarýndaki büyük temel sorunlar, ancak zora dayanýlarak çözülebilir. Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin etmek hakký gibi temel bir sorunun çözümü için, burjuvazi üzerinde kesin zafer kazanmaktan baþka yol yoktur. SOSYAL REFORMÝSTLERIN HAYAL KIRIKLIÐI UKH’nin 1990’dan itibaren izlediði politikalardan medet umarak, faþist devletle Kürt halký arasýndaki savaþýn sona ereceði boþ umuduyla yaþayan Türkiye’nin sosyal reformistlerine, Kürt küçük burjuva politikacýlarýna, sosyal pasifist “barýþseverler”e bu anlamda verilebilecek bir “müjde” bulunmuyor. Savaþ, savaþý önlemek için tüm devrimci hedef ve politikalarýndan vazgeçen UKH’ni de önüne katarak geliþiyor. Bu biz öyle olmasýný istediðimiz için deðil, yaþamýn diyalektiði baþka türlü olmasýna izin vermediði için böyle oluyor. Savaþýn sona erdiði ya da biteceði boþ hayaliyle yaþayýp da þimdi hayal kýrýklýðýna uðramýþ olanlarýn þunu görmeleri gerekirdi: Savaþ, kendisini doðuran nedenler orta yerde durduðu sürece hiçbir biçimde bitmez. Olsa olsa, savaþan taraflarýn saflarýný düzenlemek, güçlerini tazelemek, eksikliklerini tamamlamak, geçmiþin muhasebesini yapýp dersler çýkarmak için verdikleri kýsa süreli molalardan sözedilebilir. 1999’da önderinin tutsak düþmesinden sonra UKH, düþmanýna altýn deðerinde böyle bir mola olanaðý verdi. Tek taraflý ateþkes ilan ederek, gerilla güçlerini Güney Kürdistan’a çekerek, devrimci hedef ve politikalardan vazgeçtiðini ve uzlaþmaya hazýr olduðunu ilan ederek düþmanýna çok ihtiyaç duyduðu o soluklanma fýrsatýný tanýdý. Saflarý daðýlmýþ, asker bulmakta zorlanan, ekonomik olarak çökmüþ, moral bakýmýndan yý42. Sayý / 25Mayýs- 8 Haziran 2005

kýlmýþ TC’nin bu molaya yaþamsal ihtiyacý vardý. Zamanýn Cumhurbaþkaný bu durumu, “Böyle bir morale ihtiyacýmýz vardý” sözleriyle özetlemiþti. Türk Ordusu arkasýnda býraktýðý yaklaþýk beþ yýllýk toparlanma, saflarýný düzenleme, güçlerini tazeleme olanaðý bulduðu bir mola süresinden sonra savaþ zamanýnýn geldiðine karar vermiþ görünüyor. Aslýnda devlet bu kararýný küçük Uður Kaymaz’ýn bedenine yarým metreden on üç kurþun sýkan polisleri terfi ettirerek ilan etmiþti. Devletin bu tavrý, Kürt Halkýna karþý yürütülen savaþta yeni bir sürece gelindiðinin açýk mesajýydý. Sosyal reformistler mesajý doðru okuyacaklarýna kafalarýný kuma gömerek “insan haklarý ihlalleri”ne iliþkin açýklamalar yapmayý tercih ettiler. Arkasýndan gelen Kara Kuvvetleri Komutaný’nýn açýklamasý verilen iþareti pekiþtirdi. Sonrasý biliniyor: Bayrak provakasyonu, Genel Kurmay Baþkaný’nýn “sözde yurttaþlar“ açýklamasý ve savaþ boyutuna ulaþan operasyonlar… Þimdi, Kürt Halkýnýn “geçici yol arkadaþlarý”nýn büyük bir korkuyla kendi kendilerine sorduklarý soru þu: 90’lý yýllarýn savaþ ortamýna geri mi dönüyoruz? Hayýr, o döneme geri dönülmüyor, o dönemin yanýnda sýradan bir çatýþma olarak kalacaðý savaþýn yeni bir dönemine giriyoruz. DEVRÝM ENGELLERE RAÐMEN ÝLERLÝYOR Peki, UKH’nin devrimci hedeflerinden vazgeçmesine ve tüm gerilemesine raðmen Türk devletinin savaþtaki bu ýsrarý neden? Gerçeði görmek istemeyenler ya da görme yeteneðinde olmayanlar, iþin kolayýna kaçarak, sorunu, savaþ rantçýlarý, savaþ aðalarý vb. þeylerle açýklamaya çalýþýyorlar. Þayet durum böyle olsaydý, Türk tekelci burjuvazisi ve emperyalist güçler savaþýn bir gün bile sürmesine izin vermezlerdi. Oysa, biliyoruz ki, þimdiki savaþ, tekelci burjuvazinin politikalarýnýn bir devamý, bir ürünü olarak ve emperyalistlerin desteðini, onayýný alarak yürütülüyor. HPG’li komutanýn sözleriyle söylersek, “Bunu sadece Türk devletinin yaklaþýmlarýyla da izah etmek mümkün deðil. Türk devletinin burada bir konsepte da-


Yeni Evrede

Zindanlar

Mücadele Birliði

ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR Zindanlarda yýllara yayýlan Ölüm Orucu Eylemi Sürüyor. DHKP-C davasýndan Fatma Koyulpýnar Gebze zindanýnda, Faruk Kadýoðlu Tekirdað zindanýnda ve Serdal Demirel Sincan F tipi zindanýnda ölüm orucunu sürdürüyorlar. 9 Mayýs tarihinde 12.Ölüm Orucu ekibi olarak eyleme baþlayan savaþçýlar, Çanakkale zindanýnda 19 Aralýk katliamýnda kendisini yakarak feda eylemi yapan Fidan Kalþen’in adýný alarak çýktýlar yola. Fidan Kalþen Ölüm Orucu Ekibi, eylemini kararlýlýkla sürdürüyor.

Zindanlarý Yýkacak Zaferi Biz Kazanacaðýz Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz Zindanlarda Yeni Saldýrý Hazýrlýklarý

CEZA ÝNFAZ KANUNU (CÝK) YÜRÜRLÜÐE GÝRÝYOR Yeni Ceza Ýnfaz Kanunu’nun Adalet Komisyonunda kabul edilmesinden sonra zindanlarda devrimci ve komünist tutsaklara saldýrýlarýn artmasý bekleniyor. CÝK, Hazirandan itibaren yürürlüðe girecek ve saldýrýlar boyutlanacak. Dýþarýda faþist terörü yoðunlaþtýran devlet zindanlarda ise devrimin sesini boðmak için saldýrýlarýna yenilerini ekleme hazýrlýðýnda. Çürüyen sistem kendini ayakta tutabilmek için devrimci ve komünistleri dört duvar arasýnda düþüncelerinden soyundurmak, diðer devrimci tutsaklardan ve ailelerinden tamamen yalýtarak yalnýzlaþtýrmak, çürütmek istiyor. CÝK’in ilk uygulamalarýndan biri tutsaklarýn savunma haklarýna getirilen kýsýtlamalar. Avukatlarýn, savunma dosyalarýna dek aranmalarý hazýrlýk aþamasýndaki savunmanýn gizliliði ilkesinin ayaklar altýna alýnmasý anlamýný taþýyor. Yine hükümlü tutsaklara avukat yasaðý konmasý, savunma hakkýnýn ihlali olarak nitelendiriliyor. Bu þekilde hüküm almýþ olan devrimci, komünist tutsaklar diri diri hücre duvarlarýnýn arasýna, tabutluklara gömülmek isteniyor. Getirilen bir diðer uygulama, sorgu amacýyla zindanlardan insan alýnabilmesi. 12 Eylül’de devrimci tutsaklarýn uzun süren direniþleri sonucu geri adým atýlan bu uygulama þimdi yine gündemde. Yargýlamasý bitmiþ hüküm almýþ, insanlarýn ikinci kez cezalandýrýlmasýný amaçlayan bu uygulama 12 Eylül döneminde tam bir iþkenceye dönüþtürülmüþtü. Yeniden gündeme gelmesi, zindanlarda iþkencelerin yoðunlaþacaðýný gösteriyor. CÝK, daha yürürlüðe girmeden pratik olarak uygulanmaya baþladý. Kandýra F Tipi zindanýnda “adlilerde uyuþturucu bulunduðu” gerekçesiyle devrimci komünist tutsaklarýn bulunduðu hücrelere baskýnlar düzenlendi ve devrimci komünist tutsaklar darp edildiler. Yeni Ceza Ýnfaz Yasasýna karþý mücadele þimdi devrimci ve komünistlerin görevi deðildir. Kendisine “insaným” diyen herkesin içeriden yükselen bu çaðrýya kulak vermesi gerekiyor. Yüreðinin kulaklarý saðýr olmayan herkes, göðsünün kafesinden yüreðini çýkarýp bu ateþe atmalý, yüreðini yüreklerimizin yanýna katmalý. Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük

14

42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005


Yeni Evrede

Eylemler

Mücadele Birliði

EÐÝTÝM-SEN KAPATILAMAZ 25 Mayýs’ta görülecek olan EðitimSen’in kapatýlma davasý, emekçiler tarafýndan eylemlerle protesto edilmeye devam ediyor. 24 Mayýs’ta iþ býrakacak olan emekçiler, 21 Mayýs’ta Ankara’da uyarý mitingi düzenledi. “Eðitim-Sen’i Kapattýrmayacaðýz” sloganý ile yaklaþýk 5 bin emekçi bayraklarýyla, þapkalarýyla, pankartlarýyla Türkiye ve Kürdistan’ýn dört bir yanýndan sendikalarýna sahip çýkmak için oradaydýlar. Kitle henüz yürümeye baþlamadan burjuva devletin kolluk güçleri tarafýndan panzerlerle barikat kuruldu. Sýhhiye Meydaný’ndan MEB binasýnýn önüne geçiþe izin vermiyordu kolluk güçleri. Biz Mücadele Birliði okurlarý ve Ayýþýðý Sanat Merkezi emekçileri olarak her zamanki gibi iþçi sýnýfýnýn yanýnda olduðumuzu, onlarla birlikte savaþmaya, düþmanla çarpýþmaya ve de onlarýn sesine ses olmak geldiðimizi gösterdik. Emekçilere Ýktidar hedefi taþýyan dergimizi daðýttýk. Korteji defalarca baþtan sona ajitasyonlarla, sloganlarla dolaþtýk. 1 Mayýs’ta ortalama solun sözünde durmayýp Kadýköy’e gittiðini, bizim yine 1 Mayýs Ala-

ný’nda Taksim’de olduðumuzu, F tipi zindanlarda insanlýðýn deðerleri uðruna gözünü kýrpmadan ölüme yürüyenleri, hepsi duydu, hepsi bildi. Ýstanbul’dan Amed’e, Siirt’ten Trabzon’a, Balýkesir’e, gelen bütün emekçilere ulaþtýk. Bu sese kulak verin; yüreklerinin kulaklarý saðýr olmamýþ herkese, tüm emekçilere sesleniyoruz. “Devrimci Tutsaklar Özgürleþtirilmeden Ýþçiler Emekçiler Özgürleþemez”. Zindanlardaki Ölüm Orucu’na kulak verin. Zaten en çok emekçiler “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak” sloganýna katýlýyor, içten haykýrýyor ve alkýþlýyorlardý. “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”, “Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu Sürüyor, Sürecek Zafere Kadar”, “Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Devrimci Tutsaklar Özgürleþtirilmeden Ýþçi ve Emekçiler Özgürleþemez”, “Eðitim-Sen Kapatýlamaz”, “Anadil Haktýr, Engellenemez”, “Ji Bo Azadi Aþiti Þer, Þer, Þer” sloganlarýný miting boyunca kortejleri dolaþarak emekçilere haykýrdýk. Birkaç reformistin “Parasýz Saðlýk, Para-

SAVAÞ SÜRÜYOR Irak direniþinin gün geçtikçe güçlenmesi Irak iþbirlikçilerinin ve ABD emperyalizminin iþini olduðundan fazla zorlamaya baþladý. Faþist ABD emperyalizmi Irak içerisinde seçim yapma bahanesiyle oradaki direniþi bir nebze olsa azaltmak oradaki halkýn (Güney Kürdistan) bütünlüðünü elinde bulundurmak ve pis mikrobunu (emperyalizmi) oradaki halklara zorla aþýlamak istiyordu. Ama istediði gibi olmadý. Seçim sandýklarýný bile kendisi dolduran ABD faþizmi oradaki insanlarýn seçime gitmediðini görünce oradaki halka boþ vaatler ve yalanlarla kandýrýp seçime kendi liderlerini seçmeleri için reklamlar ve soytarýlýk yapmaya baþladý. Seçimlerin atlatýlmasý zor çok zor… ABD faþizmi için bir ka-

sýz Eðitim” talebine bizde, “Ýktidar Dýþýnda Her Þey Hiçbir Þeydir”, “Emekçiler Saldýrýlara Karþý Ýktidar Ýçin Savaþalým” þiarýný emekçilere haykýrdýk. Emniyetler yapýlan görüþmeler sonucu barikatlar açýldý. Emekçilerin tek þeritten yürümesine izin verildi. Yol boyunca Ankara halkýnýn ve özellikle dershane öðrencilerinin alkýþlarla destek verdiði eylemde, miting alanýna girildiði zaman yapýlan konuþmalarda iki slogan öne çýktý; “Hepimiz Birer Eðitim-Sen’liyiz”, “Eðitim-Sen Kapatýlamaz”. Emekçiler Saldýrýlara Karþý Ýktidar Ýçin Savaþalým ! Mücadele Birliði Okurlarý ve Ayýþýðý Sanat Merkezi Emekçileri

rarsýzlýðýn baþlangýcý oldu. Emperyalist-kapitalist sistem kendine güveneceði parti ararken seçimin ardýndan günler geçmiþti. Bu seçimlerin bir oyun olduðunu bütün dünya halklarý gördü. Seçimi kime devrettikleri önemli deðil, sonuçta ABD Ortadoðu’da bulunan maþasýnýn bir koluna devredildi. Nereye saldýracaklarý, hangi masum halka saldýracaðý belli olmayan ölüm makinasýný, bu faþizmin önüne geçmek Irak’ta kurtuluþ mücadelesi veren savaþçýlarýn yanýnda olduðumuzu göstermek elimizde. O zaman hep beraber Irak’ta sosyalizm için, proletarya diktatörlüðü için savaþalým Irak halklarýnýn geleceðini kurtarmak için.

SAV RA SAV RA HAT TA NASR Antakya’dan Bir Leninist

HER ÞEY DEVRÝM VE PARTÝMÝZ ÝÇÝN…* Mart Ayý Ayaklanma Ayýdýr; Bunun önemini çok iyi bilen, yaþayan ve yaþatan biz Leninistler 13 Mart’ta sokaklardaydýk. 13 Mart Savaþçýlarý, Seyit Konuk, Ýbrahim Ethem Coþkun ve Necati Vardar yoldaþlar; “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara” sloganýnýn nasýl içselleþtirileceðini ve devrimciliðin ne olduðunu; 1981 yýlýnýn 1 Mayýs’ýnda çýkarýldýklarý mahkeme salonunda, mahkeme heyetini 1 Mayýs için saygý duruþuna davet etmekle gösterdiler… Onlar politik mücadele tarihimizde idam edilen ilk komünist iþçilerdi. 13 Mart Savaþçýlarý için ve Mart ayýnýn önemini içeriðini anlatan (8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü, 13 Mart Savaþçýlarý, 21 Mart Newroz ve siper yoldaþýmýz Mahir Çayan’ý anlatan bir bildiri hazýrlanmýþtýr.) Ayrýca, Harbiye beldesindeki; Pazaryeri, Harbiye Lisesi, Hidro Tesisine “13 Mart Savaþçýlarý Ölümsüzdür”, “13 Mart Savaþçýlarý Yaþýyor Leninistler Savaþýyor”, “Ya Devrim Ya Ölüm”, “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist” yazýlamalarý yapýlmýþtýr.

Antakya’dan Leninistler *Elimize posta yoluyla geçen bu yazýyý haber niteliðinden dolayý yayýmlýyoruz.

DENÝZLERÝN YOLUNDA LENÝNÝST SAFLARA* 8 Mayýs’ta Antakya’nýn Harbiye beldesinde 6 Mayýs’la ilgili yazýlamalar yapýlmýþtýr. Yazýlamalar; “Deniz Yusuf Ýnan Savaþa Devam”, “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara”, “Ya Devrim Ya Ö-

lüm”, “Devrim Savaþçýlarý Ölümsüzdür”, “Faþizmi Döktüðü Kanda Boðacaðýz”, “Zafer Savaþan Ýþçilerle Gelecek”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”

YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ Antakya’dan Leninistler *Elimize posta yoluyla geçen bu yazýyý haber niteliðinden dolayý yayýmlýyoruz.

42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005

15


Yeni Evrede

Özbekistan

Mücadele Birliði

TARÝH, YAPICILARINI BEKLERKEN Özbekistan, kanlý olaylarla bir anda gündeme geldi. Son dönemdeki ezberi bozan tarzda geliþti olaylar. Emperyalist destekli “kiralýk muhalefet” gösterilerine ve “bitki devrimlerine” alýþmýþ kamuoyu için beklenmedik olaylardý. Bir tereddüt ve bekleme sürecine girildi. “Demokrasi havarisi” basýn sustu. Çünkü kýbleleri suskundu. Güçlü sýnýf sezgisine sahip burjuva basýn, olaylarda açýk emperyalist parmaðý ve desteði göremeyince durakladý. Gerçekten de Özbekistan’daki kanlý olaylar iç dinamiðin aðýrlýk taþýdýðý geliþmeydi. Haliyle ezber bozuldu. Ve burjuva çevreler tereddüt içine girdi. 13 Mayýs’ýn ilk saatlerinde Andican olaylarýnýn haberleri gelmeye baþladýðý anda “Kýrgýzistan’dan sonraki durak belli oldu” havasý esmeye baþladý. Ama gözlerin çevrildiði Kabe’den, Beyaz Saray’dan bir türlü umulan açýklama gelmedi. Tam tersine, Kerimov yönetimine çok cýlýz bir uyarý, ayaklananlara ise “silahlý teröristleri serbest býraktýklarý” için sert söylemlerle karþýlaþtýlar. Sermaye dünyasý tepkisini hemen buna göre ayarlamaya baþladý. “Ýnsan haklarý ihlalleri” dolayýsýyla Ýslam Kerimov yönetimi eleþtirildi ama ayaklananlara açýk bir arka çýkýþtan uzak duruldu. Almanya ve NATO Genel Sekreteri de benzer bir yaklaþým içindeydi. Görece en sert tepki Ýngiltere’den, Dýþiþleri Bakaný Straw’dan geldi. Bunu da normal karþýlamak gerekirdi; zira Ýngiltere’nin eski Özbekistan Büyükelçisi’nin çýkýþlarý nedeniyle iki ülke arasýndaki iliþkiler gerilmiþ ve iþ, Büyükelçi’nin görevinden ayrýlmasýyla sonuçlanmýþtý. Þu halde “Garp cephesinde” olumsuz bir iþaret yoktu. Rusya’ya gelince… Ýþin baþýndan beri en net tepkiyi koyan Putin yönetimi oldu. Açýkça Kerimov’u destekledi. Rus Dýþiþleri Bakaný olayý “Özbekistan’ýn iç iþleri’ gördüklerini belirtirken, olaylardan Taliban destekli tosuncuklarý sorumlu tuttu. Kerimov’un 17 Mayýs tarihli konuþmasýndan anlaþýldýðýna göre, Rusya’nýn desteði sadece Dýþiþleri’nin açýklamasýyla sýnýrlý deðil. Eylemcilerin yaptýklarý telefon görüþmelerinin dinlenmesi, Afganistan ve Kýrgýzistan’da yerlerinin saptanmasý türünden geliþmeler, olaylarýn en baþýndan beri Moskova’nýn Taþkent hükümetine teknik destek de sunduðunun açýk kanýtlarý olsa gerek. Ýþin ilginci, eðer doðruysa, olaylarýn diðer ucunda yeralan eylemcilerin de, arabulucu olarak Putin’i istemiþ olmalarý. Yani hem hükümet, hem eylemciler Moskova’ya baþvuruyor! Kerimov, tam bir dikta rejimi kurarak, emperyalizme yaklaþtý. Daha 11 Eylül’den bir yýl önce CIA’ye üs vererek ABD ile iliþkileri geliþtirdi. 2001’de ise ABD’ye askeri üs verdi. Kendi iktidarýnýn güvenliðini Washington’la yakýnlaþmakta aradý. Son olaylar sýrasýnda Beyaz Saray’ýn ýlýmlý tepkisinin altýnda yatan baþlýca sebep budur. Ama özellikle Gürcistan ve Ukrayna olaylarý, koltuðun bu yolla saðlama alýnamayacaðýný anlamasýna yetti. Ýlk iþ olarak Soros Vakfýný kapý dýþarý etti. Bir yandan ABD ile iliþkileri sýkýlaþtýrdý, diðer yandan “nifak odaklarý”ný kapý dýþarý etti ve baskýlarý daha da artýrdý. Ama bu tür olaylarýn sadece dýþ güçlerce tezgahlandýðýný düþünmekle hata etti. Ýçeriyi unuttu. Sonuçta 13 Ma-

16

yýs’ýn ilk saatlerindeki gösteriler ve silahlý baskýnlar meydana geldi. Ve bu olaylar, öyle sanýldýðý gibi sadece Taliban tosuncuklarýn silahlý eylemlerinden ibaret deðildi. O var. Ama onun yanýnda, iþsizlikten ve baskýlardan bunalan, bir çýkýþ yolu arayan insanlarýn da rol aldýðý bir hareket idi bu. Dinsel yansýmalarý da içeren bir kitle hareketiydi ve kökleri, çok büyük oranda Özbek topraklarýnda bulunuyordu. Özbek karþýdevrimci iktidarý da bölgedeki hemcinsleri gibi köksüz. Sovyetler Birliði’ni daðýtan karþýdevrimin ürünü. Soysuzlaþmýþ bir iktidar olarak, koyu bir baský rejimi olarak ayakta duruyor. Sovyetlerden devralýnan iktisadi yapý, bütünden koparýlmýþ bir parça olarak, çalýþmýyor. Ülke yer altý madenleri açýsýndan alabildiðine zengin. Petro-kimya sektörü aðýrlýkta. Ekonomiyi ayakta tutan üç temel sektör var: doðalgaz, altýn yataklarý ve pamuk üretimi. Her üçü de Sovyet iktisadi þekilleniþinin ürünleri. Dünyanýn en büyük on altýn üreticisinden biri. Pamuk üretiminde ise dünya dördüncüsü. Tarým, kolhoz (kolektif çiftlik), sovhoz ve meþhozlarda (devlet çiftlikleri) yapýlýyor. (Kapitalist özel mülkiyet tarýma hala girememiþ durumda. Sanayide ise küçük iþletmeler özelleþtirilirken, büyük iþletmelerde bu baþarýlamadý.) 1991 karþýdevrimi sonrasýnda üretimde %30’lara varan düþüþler yaþandý. Üretimin eski düzeyine çýkmasý için aradan bir on yýl geçmesi gerekti. Tüm bu dönem boyunca yoðun iþsizlik ve sefalet hüküm sürdü. Özbek halký, Sovyet döneminden kalan kazanýmlarý sayesinde yaþamýný sürdürebildi. Bu yoðun yoksullaþma ve sefalet koyu bir baský rejimiyle birleþince, her türlü “kýþkýrtma” için uygun zemin oluþtu. Dinsel gericiliðe gelince… Onlar, olaylarýn meydana geldiði Andican’ýn da yeraldýðý Fergana vadisinde geleneksel çalýþma alanlarýný bulmuþlardý. 23 yerel “iþadamý”nýn tutuklanmasýnýn ateþlediði hoþnutsuzluðu ve gerginliði fýrsat bilerek harekete geçtiler. Askeri bölüðü bastýlar, silahlarý ele geçirdiler, hükümet binalarýný ele geçirdiler. Belki de kýsa yoldan baþarýya ulaþacaklarýný düþünüyorlardý. Ama Özbek Özel Kuvvetlerinin harekete geçirilmesiyle kýrým baþladý. Kesin sayý belli olmasa da en azýndan birkaç yüz kiþinin ölümüyle bu raund sona erdi. Kerimov, emperyalizmin istemleri doðrultusunda, geliþmelerin de bunun zorladýðýný düþünerek, “demokratik açýlýmlar”dan bahsetmeye baþladý. Deðiþimi kendi denetiminde gerçekleþtirmenin bu þekilde olabileceðine inanýyor olmalý. Emperyalistler de gerekli dersleri çýkarmýþ olmalýlar. Toplumdaki deðiþim dinamiklerinin farkýna vardýlar. Þimdi bunlarý kendi denetimlerine almak için tosuncuklarla dirsek temasýna girmek dahil tüm “muhalefet” ile yakýn iliþkiler kuracaklardýr. Her zaman olduðu gibi birden fazla ata oynamak, sermayenin temel kuralýdýr. Bu kýsýr döngünün dýþýna çýkmak ancak proletaryanýn devrimci hareketiyle olanaklýdýr. Henüz ufukta güçlü bir proleter siyasal hareket görünmüyor. Ama tarih, sebatla yapýcýlarýný bekliyor.

42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005


Yeni Evrede

31 Mayýs

Mücadele Birliði

ROYÜÞÜNÖD EMÝRVED ÞETA NANAY ADRALKAHRUN

31 Mayýs 1971’de Adýyaman’ýn Nurhak Daðlarýnda ölümsüzleþen THKO’nun önder kadrolarý Sinan Cemgil, Alparslan Özdoðan ve Kadir Manga, THKO’nun ölümsüzleþen ilk gerillarý oldular. Onlar, devrim yapmak için çýkmýþlardý yola ve bu hedeflerine mutlaka varacaklardý. Elerlide silahlarýyla devlet güçleriyle girdikleri savaþta da, devrimin önce cesaretli yüreklerde baþladýðýn herkese göstermiþlerdi. Ýnekli Köyü’nün muhtarýnýn ihbarýyla etraftan sarýldýðýnda, askerlerin “teslim olun” seslerine, Sinan’ýn “Asýl siz teslim olun. Sizi vurmak istemiyoruz” sesi karþýlýk verir. Çatýþma baþladýðýnda THKO’nun yiðit savaþçýlarý; üç gündür aç, susuz ve yorgundurlar. Kadir Manga ve Alparslan Özdoðan açýlan ateþ sonucu ölümsüzleþmiþtir. Sinan ise bacaðýndan ve omzundan vurulmuþtur. O anda bile eli silahýn tetiðinde, kuru bir aðacýn arkasýnda etrafý taramaktadýr.

Bir komutana yakýþýr þekilde çatýþa çatýþa ölür Sinan. Kimbilir belki de o son anda daðda kaldýklarý günler boyunca kendilerine her türlü desteði veren birisine söylediði sözler vardý aklýnda. Sinan ona bir silah vermiþ ve “bu silahý hiç kimseye verme, hep sen taþý. Devrim yolunda ölürsem, taþýyacaðýn bu silah vesilesiyle ben hatýrla”. Babasý Adnan Cemgil, oðlunun ölüsünü almak için Ýnekli Köyü’ne girdiðinde orada halka yaptýðý konuþmada “o sizin iyiliðiniz için öldü” demiþti. THKO’nun yiðit önder ve savaþçýlarýný unutulmaz kýlan iþte bu olmuþtur. Onlar iþçi ve emekçilerin mutluluðu için yaþamlarýný ortaya koymuþlar, öðrenci kökenli olmalarýna raðmen her zaman emekçi halkýn içinde olmuþlar ve onlarý kurtuluþa götürecek olan devrim için savaþý, sözde deðil pratik olarak baþlatmýþlardý.kYa týklarý devrim ateþi büyüyerek geliþmeye devam ediyor.

8 MAYIS 1945 FAÞÝZMÝN YENÝLDÝÐÝ GÜN

faþizme baþvurduðunu görüyorlardý. Faþizm, sosyalizmi boðmak için beslenmiþ bir köpekti. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliði’nin iþçi ve emekçi halklara kazandýrdýklarýný hazmedemeyen sermaye, çareyi dünyanýn bu ilk sosyalist ülkesini haritadan silmekte görüyordu. Onlar için komünizm esas tehditti ve sýra þimdi Sovyetlere gelmiþti; ama baþta Stalin olmak üzere Sovyet komünistleri ve halklarýnýn strateji ve taktik alandaki büyük dehalarý sayesinde Nazi faþizmi, önce Stalingrad’da durdurulmuþ ve sonra da yenilmiþti. Stalin o dönemde yaptýðý her radyo konuþmasýný “Pubet Budet Naþa” olarak (yani “Zafer Bizim Olacak”) bitiriyordu. Sovyet Halký, Stalin’in baþkomutanlýðýndaki Kýzýlordusu’na güvendi, Nazileri inlerine kadar kovaladý. Ve yendi. 8 Mayýs sabahý Alman Parlamentosu Reichtag’ýn tepesinde gamalý haç deðil, orak çekiçli kýzýl bayrak dalgalanýyordu. Ve Hitler, çoktan kendi yaþamýna son vermiþti. Kýzýlordu’nun Nazi faþizmine karþý kazandýðý bu büyük zafer, Rusya’nýn giriþimiyle, BM tarafýndan tüm dünyada faþizme karþý zafer günü olarak kutlanýyor.

Nazi faþizmi 22 Haziran 1941’de Sovyetler Birliði’ne saldýrdýðýnda II. Paylaþým Savaþý farklý bir boyut kazanýyordu. Nihayet Hitler, savaþýn baþýndan beri kafasýnda olan asýl düþünceyi gerçekleþtirebiliyordu. Stalin’in komutanlýðýndaki Kýzýlordu, Hitler’in bu niyetini çok önceden sezmiþlerdi. Onlar savaþýn politikanýn baþka araçlarla devamý demek olduðunu biliyorlardý. Faþizmin Almanya’da iktidara gelmesinin temelinde Thysen, Krupp ve Siemens tekellerinin finansmaný olduðunu, sermayenin içine yuvarlandýðý krizi aþmak için

42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005

17


Yeni Evrede

Eylemler

Mücadele Birliði

EMEKLÝLER ALANLARA ÇIKTILAR

KESK 2.KONGRESÝ GERÇEKLEÞTÝ

Gazetelerde, TV haberlerinde geçer bir kaç cümleyle: “ emekli kuyruðunda öldü” veya “karþýdan karþýya geçerken kazada öldü” ya da “hastane kuyruðunda öldü…” vs. Çalýþma yaþamý biten birçok insan bir köþede ölümü beklemeye baþlýyor. Çoðu emekli kahvehane köþelerinde veya geçim sýkýntýsý içinde az bir ücretle çalýþabileceði bir iþ peþinde. Emek cephesinde mücadele vermiþ binlerce insan 1995 yýlýnda bir araya gelerek EMEKLÝ-SEN’i kurdular. EmekliSen, DÝSK ve ETUC’ e üye Avrupa Emekli Sendikalarý Federasyonun (FERPA) üyesidir. 7 milyondan fazla emeklinin yaþadýðý ülkelerimizde emekliler açlýk sýnýrýnýn altýnda maaþ almaktadýr. Açlýk sýnýrý 670 YTL iken bir BAÐKUR emeklisi 309YTL, SSK emeklisi 450 YTL, emekli sandýðý 525 YTL almakta. Sosyal haklardan mahrum, neredeyse yok sayýlan emekliler yaþamdan emekli olmadýklarýný yaptýklarý çalýþmalarla gösteriyorlar. Ýþçi sýnýfýnýn örgütlenmesinde öncülük etmiþ Emekli-Sen liler, gençliðe ve diðer emekçilere haklarýný aramalarý, örgütlenmeleri için çaðrýda bulunuyorlar. Ýþsizlere iþ, çalýþanlara güvence, çocuklarýmýza aydýnlýk bir gelecek için örgütlenelim diyor alanlarda, dayanýþma çaðrýsý yapýyorlar. Örgütlü olmak onurlu insan olmaktýr. Yolsuzluklarýn hesabýný sormaktýr. En büyük emeðimiz çocuklarýmýzýn torunlarýmýzýn birileri menfaatine ölmesine karþý olmaktýr. Örgütlü olmak gelecek kuþaklara güzel bir yaþam býrakmaktýr diyorlar. Ýstanbul, Ankara, Adana ve Aydýn’da bölge mitingleri düzenlediler. Taleplerini þöyle sýralýyorlar. * Maaþlarýmýz insanca yaþayacaðýmýz düzeye çýkarýlsýn * Saðlýk sorunlarýmýz için gittiðimiz kurumlardaki zorluklar kaldýrýlsýn * Maaþ kuyruklarý kaldýrýlsýn * Saðlýk hizmetlerinin ticarileþtirilmesinden vazgeçilsin * Yargýtay kararýyla kazandýðýmýz TÜFE alacaklarýmýz hemen ödensin * 10 yýldýr çýkarýlmayan sendika yasamýz derhal çýkarýlsýn * Tüm emeklilere 2 maaþ tutarýnda ikramiye yakacak yardýmý ve toplu taþýma araçlarýndan ücretsiz yararlanma hakký verilsin…. Ýzmir EMEKLÝ SEN’den MB Okuru Bir Emekli

Ýki gün süren kongrede eski baþkan Sami Evren’in aday olmadýðý seçimlerde yeni baþkan olarak ortak ittifak listesinde bulunan SES eski baþkaný Ýsmail Hakký Tombul seçildi. Yeni dönem çalýþma programlarýnýn ana hatlarýný; tüm il ve ilçelerde emek ve demokrasi platformu oluþturmak, platformun iþlevini güçlendirmek; AB emekçileri ile yürütülen iliþki aðýný Ortadoðu, Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkeleri ile geniþletmek; kamunun yeniden yapýlandýrmasýna yönelik yasalara karþý mücadele etmek; grev ve toplu sözleþmeli sendika yasasýnýn çýkarýlmasý ile kamu emekçilerinin siyaset yapma haklarýnýn yasaya konmasý için mücadele yürütmek; ücret, sosyal güvenlik, parasýz saðlýk ve eðitim gibi konularda mücadele yürütmek olarak belirlendi.Ayrýca Kürt ulusal sorununa da KESK’in demokratik barýþçýl çözümlere destek olmasý kararlaþtýrýldý. Eski baþkan Sami Evren konuþmasýnda KESK’in klasik konfederasyonlardan çok önde olduðunun söylenemeyeceðini, diðer sendikalarda iþleyiþin çok daha iyi oturduðunu, örgütün bürokrasi ile kurumsal iliþkiyi çözmek zorunda olduðunu dile söyledi. 12 Eylül darbecilerinin yargýlanmasý; Anayasa’nýn deðiþtirilmesi; özerk bir TRT’nin yaratýlmasý için mücadele edilmesi; F tipi, tecrit ve direniþ konulu sempozyum yapýlmasý kararlaþtýrýldý. Kongreye ayrýca devlet provokasyonu damgasýný vurdu. Çalýþma Bakaný Murat Baþesgioðlu kürsüye çýktýðýnda “kölelik yasalarý geri çekilsin vb.” sloganlara bozulunca “bu salonda niye Türk bayraðý yok” diye ortamý germeye çalýþýnca, emekçilerin sloganlý tepkisiyle karþýlaþtý. Bunun üzerine salonu terk eden bakanýn peþinden Türk-Ýþ Genel Baþkaný Salih Kýlýç’ta alelacele salonu terk etti. Sami Evren bu olay karþýsýnda ise “burasý resmi tören alaný deðil”dedi. Çeþitli siyasi partililerin de bulunduðu kongrede söz alan DEHAP Genel Baþkaný Tuncer Bakýrhan konuþmasýnda ”sayýn Abdullah Öcalan’ýn yeniden yargýlanmasýna olumlu bakýyoruz” dedi. Daha Sonra söz alan DSP Genel Baþkan Yardýmcýsý Hasan Macit ”sayýn diye hitap ettiði kiþi, terör örgütünün baþýdýr” dedi.Bunun üzerine salonda yuhalamalarla karþýlaþan Macit salonu hýzla terk etti. Böylece ikinci provokasyon önlenmiþ oldu. Alýnan kararlarýn okunmasýndan sonra kongre tamamlandý.

EMEKLÝ SEN’DEN “ÝNSANCA YAÞAMA” EYLEMÝ

politikalarýnýn; emekçileri açlýða yoksulluða ve sefalete mahkum eden politikalarýnýn hesabýný soracak ve protesto edeceðiz” dedi. Okunan basýn açýklamasýnda: Yaþama koþullarýnýn iyileþtirilmesi (asgari ücret,hastane kuyruklarý),Yargýtay kararý ile kazanýlan TÜFE alacaklarýnýn derhal ödenmesi, 10 yýldýr kabul edilmeyen Emekli Sendikasý Yasa Tasarýsý’nýn kabul edilmesi istendi. “Kabul edilmediði takdirde demokratik meþru mücadelemizi sonuna kadar sürdürecek bu hükümeti teþhir edeceðiz” dendi. Okunan basýn açýklamasýnýn ardýndan eylem sloganlarla son buldu.

14 Mayýs’ta Kadýköy’de Emekli-sen’in çaðrýsý ile emekçiler eylem yaptý. 500 kiþinin katýldýðý eylemde “Artýk Yeter Ýnsanca Yaþamak Ýstiyoruz-EMEKLÝ-SEN” imzalý pankart açýldý. Marmara Bölge Temsilcisi Hasan Kaþkýr, on yýl sonra ilk kez miting gerçekleþtirdiklerini belirttiði konuþmasýnda “Amerikancý AKP hükümetinin AB ve ÝMF ‘ci

18

42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005


Yeni Evrede

Eylemler

Mücadele Birliði

“Sanatýmýzý Mahallelere, Evlere, Atölyelere, Fabrikalara Götüreceðiz” Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi, 6 Mayýs tarihinde kapatýldý. Sarýgazi emekçi halkýnýn bilinçlenip, kültürel, sanatsal, felsefi yönden kendilerini geliþtirerek bireysel ve toplumsal sorunlarýný çözüp, onurlu ve özgür bir yaþamý kurabilmeleri için kurulmuþtu Ekin Sanat Merkezi. AKP’li olan Sarýgazi Belediyesi, çalýþma ruhsatý vermemek için aylardýr çeþitli bahaneler buluyordu. Son olarak, “binanýn imar izni olmadýðýný o yüzden yasal açýdan ruhsat vermesine imkan olmadýðýný, ancak sanat merkezinin tüm resmi iþlemleri tamam olduðu için faaliyetlerine devam edebileceðini, kendilerinin, yasalar buna imkan tanýyana kadar kapatma iþlemi yapmayacaðýna” söz vermiþlerdi. Ancak tüm verilen sözlere, teminatlara raðmen, 6 Mayýs 2005 Cuma günü Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi, ruhsatsýz çalýþtýðý gerekçesiyle mühürlenmiþtir. “Biz Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi çalýþanlarý olarak hiçbir baskýya boyun eðmeyeceðimizi; tiyatroyu, müziði mahallelere, sokaklara atölyelere, fabrikalara ve evinize getireceðimizi iþçiemekçilere, halkýmýza duyuruyoruz” diyen Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi emekçileri, mühürlenen sanat merkezinin önünde stand açarak çalýþmalarýný sokakta sürdürüyorlar. Dün 14 Mayýs 2005 Cuma günü de önlüklerini giyerek bildiri daðýtýmý yapan sanat merkezi çalýþanlarý Barýþ Cengiz ve Ali Ekber Sever, “Sanat merkezimiz belediye-jandarma iþbirli-

ði ile kapatýldý. Sistemin uþaklarý sanýyorlar ki, kapýlar mühürlenince devrimci sanat engellenmiþ olacak, bir daha bir þeyler yapamayacaðýz. Oysa ki biz, kapalý mekanlar içinde deðil, dýþarýda da devrimci sanatý icra edebiliriz. Mahallelere, sokaklara, fabrikalara, hatta evlere kadar sanatýmýzý götürmeye çalýþýyoruz, götüreceðiz de. Kültür merkezimiz açýlana kadar mücadelemize devam edeceðiz. Þu an mahkemeye de baþvurduk, yürütmeyi durdurma ve tazminat davasý açýyoruz” dediler.

TÜRK METAL-ÝÞ EYLEMÝ Düzce Akçakoca Kumpýnar Mevkinde bulunan MMC-ONUR Boru Fabrikasý’nda yaklaþýk 300 iþçiyi kapsayan toplu iþ sözleþmesi görüþmelerinden bir sonuç alýnamayýnca, gev kararý alýndý. Grev için sabah iþyeri önüne gelen iþçiler, gece saat 03:00 sýralarýnda Türk Metal-Ýþ Sendikasý Bolu Þube Baþkaný Yusuf Uyman ile patron arasýnda sözleþmenin imzalandýðýný ve ücretlerine yüzde altý ila yüzde on arasýnda zam yapýldýðýný öðrendiler. Sermayenin çýkarlarý doðrultusunda sözleþmenin kendilerinden habersiz imzalandýðýný söyleyen ve buna tepki gösteren iþçiler fabrika önünde Türk Metal-Ýþ Sendikasýný protesto ettiler.

BREZÝLYA, TOPRAKSIZ KÖYLÜLERÝN EYLEMLERÝYLE SARSILIYOR Devlet Baþkaný Louis Ýnacio Lula Da Silva ‘nýn iktidara gelmeden önce verdiði toprak reformu sözünü tutmamasý üzerine (MST) Topraksýz Kýr Ýþçileri Hareketi Brezilya’da toprak iþgallerine baþlamýþ ve 1 Mayýs’ta da çaðrýda bulunarak “uzun yürüyüþ”ü baþlatmýþtý. Goinaia eyaletinden 10 binin üzerinde katýlým ile baþlayan 200 kilometrelik uzun yürüyüþ 15 Mayýs’ta bu sayýnýn 20 bine ulaþmasýnýn ardýndan baþkent Brasil’de son buldu. CHE resimleri ve KÜBA bayraklarýnýn da taþýndýðý eylemde 23 eyaletten gelen kýr iþçilerine konuþan MST Baþkaný Joao Pedro Stedile, “bu yürüyüþ bizim için bir okul, bu gün bu okuldan mezun olduk. Kendi kendilerini seferber etmek, bu ülkenin yoksul insanlarý açýsýndan, kendilerine dayatýlmýþ olan tarihsel, toplumsal özveriler karþýsýnda artýk bir onur eylemi haline dönüþmüþtür” dedi. MST’nin desteðini alarak baþa gelen devlet baþkaný toprak reformu yapacaðý, 400 bin aileyi boþ topraklara yerleþtireceði vadinde bulunmuþ ancak bu sözünde durmamýþtýr. Baþbakanlýk binasýnýn önünde toplanan eylemciler Lula hükümetinin tarým politikalarýný acilen deðiþtirmesini istediler. 42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005

19


Yeni Evrede

Ekin-Sanat

Mücadele Birliði

Küba’dan Bir Ses:

CUBA SABOR

Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin Ýstanbul, Ýzmir ve Antep’te düzenlediði Küba Günü’ne katýlarak Küba’nýn sesini, soluðunu, müziðini bizlere taþýyan müzik grubu Cuba Sabor’la Küba ve oradaki yaþam üzerine kýsa bir sohbet yaptýk. Y.E. Mücadele Birliði: Merhaba, bizler Türkiye’de yayýnlanan sosyalist bir dergi olarak, sizinle röportaj yapmak istiyoruz. Çalýþmalarýnýzý daha çok Türkiye’de mi yoksa Küba’da mý sürdürüyorsunuz? Cuba Sabor: Türkiye’de. Y.E. Mücadele Birliði: Bizler doðal olarak en çok Küba’yý merak ediyoruz. Küba’da yaþam nasýl, sosyalizmin kazanýmlarý yaþamýn her alanýnda hissediliyor mu? Cuba Sabor: Küba’da herkes eþit koþullarda yaþýyor. Herkes ayný standartta çalýþýyor ve kazanýyor. Ulaþým ücretsiz, hastaneler, okullar ücretsiz, mesela okula gitmek mecburi, yani eðer çocuðunu okula göndermezsen yetkililer seni mahkemeye veriyorlar. Üstelik insanlar yaptýklarý iþi en iyi biçimde yapabilmek için çabalýyorlar. Y.E.Mücadele Birliði: Örneðin müzikte, devlet müziðin ve müzik topluluklarýnýn çalýþmalarý için nasýl bir destek sunuyor? Cuba Sabor: Bütün müzik organizasyonlarýný devlet hazýrlýyor. Örneðin sürekli festivaller düzenliyor. Irak Fes-

20

tivali, Salsa Festivali, Küba Etnik Müzik Festivali, Habanera Festivali gibi. Konservatuarlar arasý yarýþmalar düzenliyor, yani insanlarýn iyi müzik yapabilmeleri için birçok fýrsat sunuyor devlet. Y.E. Mücadele Birliði: Buradaki yaþamý nasýl buluyorsunuz? Cuba Sabor: Biraz karýþýk. Kübalý bir insan için alýþmak zor. Burada para çok önemli bunu fark ettik. Küba’da da para önemlidir, fakat bir þekilde halledebiliyorsun. Para burada hayat demek, Küba’da en önemli þey insandýr. Orada sýnýf farklýlýklarý yok. Mesela bir doktor bayanla, þoförlük yapan bir erkek evlenebiliyor ve sorun olmuyor bu. Y.E. Mücadele Birliði: Buradaki müziði nasýl deðerlendiriyorsunuz? Ýnsanlarýn müziðe duyduklarý ilgi ne düzeyde? Cuba Sabor: Türk halký müziðe çok düþkün. Burada insanlar müzik sesi duyunca neþeleniyor. Bu çok güzel. Küba halký da müziðe düþkündür. Y.E. Mücadele Birliði: Hiç Türkiye’den adýný duyduðunuz müzik grubu, solist var mý? Cuba Sabor: Fatih Erkoç, Bülent Ortaçgil, Barýþ Manço vb. Y.E. Mücadele Birliði: Müziðin hayatý deðiþtirmede nasýl bir rol oynadýðýný düþünüyorsunuz? Cuba Sabor: Müzik çok önemlidir, insanlarý motive eder, moral gücü saðlar. Y.E. Mücadele Birliði: Sosyalizmin sanatçýlara kazandýrdýðý þeyler sizce nedir? Cuba Sabor: Küba’da saðlam organizasyonlar yapýlýyor. Büyük orkestralar kuruluyor, Küba’da da para önemli ama müziðini sadece para için yapmýyorsun. Oradaki müzik þirketleri devletin kurduðu þirketler ve çalýþmalarý bu þirketler yapýyor. Ayrýca sendikalar var, bir problem yaþýyorsan burada çözebiliyorsun. Y.E. Mücadele Birliði: Röportaj için teþekkürler, çalýþmalarýnýzda baþarýlar dileriz, Cuba Sabor: Biz teþekkür ederiz.

42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005


Yeni Evrede

Ekin-Sanat

Mücadele Birliði

ANTEP AYIÞIÐI SANAT MERKEZÝ’NDEN KÜBA DOSTLUK GÜNÜ ETKÝNLÝÐÝ

Ayýþýðý Sanat Merkezi, Ýstanbul ve Ýzmir’den sonra, Antep’te de Küba Dostluk Günü etkinliði ile emekçilerle buluþtu. 22 Mayýs Pazar günü Yüzüncü Yýl Anfi Tiyatro’da gerçekleþtirilen etkinlik, Antep halkýnýn büyük ilgisi ile karþýlandý. Che Guavera’nýn Fidel Castro’ya ve Deniz Gezmiþ’in babasýna yazdýðý mektuplarý okuyan iki küçük yold aþýmýz,

izleyenleri daha etkinliðin baþýnda etkiledi. Etkinlik, Küba müziðinin hareketli ritimleriyle, devrim mücadelesini ve iþçi sýnýfýný anlatan Cuba Sabor grubunun dinletisiyle baþladý. Küba kültürünü, Antep halkýna taþýyan grup, sahneden ayrýlýrken, halkýn sevgi gösterileriyle uðurlandý. 1976 yýlýnda faþist Alman devleti tarafýndan katledilen Alman Kýzýl Ordu Fraksiyonu(RAF) militaný, gazeteci Ulrike Meinhof’un hayatýndan bir kesitin anlatýldýðý oyunla sahnede yer alan Ýzmir Ayýþýðý Tiyatro Grubu Antep halkýnýn beðenisini ve ilgisini kazandý. Ayýþýðý Sanat Merkezi Müzik Grubu, Emeðe Ezgi’de Küba devrimini, Denizleri ve emekçi kitleleri anlatan müzikleriyle Antep’li emekçilere ulaþtýlar. Kapitalist sistem içinde, ezilen kitleleri ve sistemin insanlarý götürdüðü çýkmazlarý anlattýklarý özgün parçalarý

42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005

ve halk türküleriyle insanlarýn ezen ve ezilenin olmadýðý bir dünya özlemini dile getiren grubun zindanlarda iþkence gören tutsaklarý anlatmak için, onlar gibi çýplak ayakla sahneye çýkmalarý etkinliðe katýlan izleyicilerden yoðun destek gördü. Antep halký, Nazým Hikmet’in dizeleriyle de buluþtu bu etkinlikte. Ýstanbul Ayýþýðý þiir grubu, komünist þairin, kapitalist sisteme karþý durmayý ve mücadelenin gerekliliðini anlattýðý þiirleriyle, Antep halkýna seslendi. Etkinliðin sonunda, Agýre Jýyan Müzik Grubu, Anteplileri Kürtçe þarkýlarýyla coþturdu. Marþlar ve halaylarla sona eren dinleti, ayný zamanda etkinliðinde son noktasý oldu. Etkinliðe katýlan Antep halkýndan bazý emekçilerin ayrýlýrken, Küba halkýný ve Küba devrim mücadelesini daha yakýndan tanýmak istediklerini söylemeleri Ayýþýðý emekçilerinin, verdikleri emeðin karþýlýðýný almýþ olmanýn rahatlýðýyla Anfi Tiyatro’dan ayrýlmalarýný saðladý.

21


Yeni Evrede

Ekin-Sanat

Mücadele Birliði

DENÝZLERLE DENÝZCE BULUÞMAK… 6 Mayýs’ta Harbiye Açýkhava’da düzenlediðimiz “Halkýn Denizi Denizleþen Halkla” gecemiz uzun yýllardýr sanat cephesinden Denizlere armaðan etmek istediðimiz bir etkinlikti. 33 yýldýr 6 Mayýs’ta Denizler için, onlarýn adýný geleceðe taþýmak için pek çok etkinlik yapýldý. Ama her gün büyüyen mücadele Denizlerin adýný daha geniþ kesimlerle paylaþmayý dayatýyordu. Etkinlik çalýþmalarýna baþladýðýmýzda, pek çok sanatçý, aydýn ve çevreden destek ve güç aldýk. Tüm bu duyarlý insanlar büyük bir coþku ile karþýladýlar ve hesapsýzca dayanýþmaya katýldýlar. Daha önce de organizasyonlar yapmýþ, salonlar tutmuþ, geziler düzenlemiþtik ama böylesi büyük bir etkinlik bizim için ilkti. Ayýþýðý’nda o günlerde yaþana heyecanla telaþ arasýnda koþturmacaya tanýk olanlar bilirler; geceye destek verenlerle görüþmeler, bilet daðýtýmýnýn organizasyonu, afiþler, el ilanlarý, standlar, gazete ve radyolarla görüþmeler, sahne çalýþmalarý, ses düzeni ayarlarý ve daha pek çok ayrýntý ile uðraþan, ortak emeðin insanlarýnýn duygularý… 6 Mayýs günü sabahýn ilk saatlerinde Harbiye’deydik. Her þeyi önceden planladýðýmýzý düþünüyorduk ama her dakika plan dýþý yeni bir þey çýkýyordu. Sahne zemini tadilattan çukurlarla doluydu. Onlarý doldurup üzerini örtmemiz hem zamanýmýzý hem de enerjimizi aldý. Kulislerin hazýrlanmasý, salonun ve sahnenin hazýrlanmasý gecenin baþlama saatine kadar sürdü. Sanatçýlarýn bir bir gelmesiyle heyecanýmýz iyice arttý. Deniz-

22

lerin adýna yakýþýr bir gece olmalýydý ve bu geceye katýlarak ya da birebir içinde bulunarak bize destek veren dostlarýmýzýn emeðine deðmeliydi. Sanatçýlar provalarýný aldýlar ve seyircilerimiz nihayet içeri girmeye baþladýlar. Hepimiz soluðumuzu tutmuþ giriþ kapýsýna bakýyorduk. Güvenlikte görev alan arkadaþlarýmýz kýrmýzý Deniz baskýlý tiþörtleriyle bütün salona düzenle yerleþtirilmiþ kýzýl bayraklar gibiydiler. Harbiye’nin amfi tiyatrosuna üst ortadan açýlan kapýsýndan girenler önce sahneyle karþýlaþýyorlar ve bir an durup bakýyorlardý. Sahne üstünden boydan boya “Halkýn Denizi Denizleþen Halkla” yazýsý, salonda Denizin dev posteri ve 13 Mart savaþçýlarýnýn resimleri, saðda Deniz, Yusuf, Hüseyin yoldaþlarýn ve Che ve Fidel yoldaþlarýn birlikte posterleri vardý. Geceye katýlanlarýn da izleyenlerin de ortak fikri program akýþýnýn canlý olduðu ve seyirciyle sahnenin bu kadar bütünleþmesine duyduklarý þaþkýnlýktý. Seyirci gecenin her anýna coþkuyla katýldý. Ayný duyguyla bir araya gelmiþ bunca insan… Gecenin çaðrýsý yerini bul42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005

muþtu “Denizlerle Buluþuyoruz”… Geceye emek veren herkes “mutlu yorulmalar ve mutlu dinlenmeler” adýna günlerin hatta aylarýn sonucunu sevinç ve gururla yaþadýlar. Gecenin bitimi yeniden toparlanma ve hüzünlü, bir yandan telaþlý bir eve dönüþ çalýþmalarýnýn baþlamasý demekti. Denizin posteri hiç inmeseydi, Che ve Castro hep orda dursalardý… Gece 2’ye kadar süren çalýþmalar bittiðinde bir sonraki 6 Mayýs’ýn konuþmalarý baþlamýþtý bile “bunu böyle yapalým, þunu þöyle yapalým”, “þu eksikti, bu iyi oldu”… Denizlerin mücadelesi bir kez daha aydýn ve sanatçýlar tarafýndan sahiplendi. Ayýþýðý’nda gecenin organizasyonuna katýlanlarla deðerlendirmek üzere bir araya geldik. Eksiklerimizi ve ortak gururumuzu paylaþtýk. Bu organizasyon bizim adýmýza olduðu kadar Denizlerin baþlattýðý mücadele tarihi açýsýndan da önemli bir yer olacaktý. Artýk daha büyük hedeflere yelken açma zamaný gelmiþti. Bir sonraki 6 Mayýs için hazýrlýklara hemen baþlamalýydýk. 6 Mayýs Ayýþýðý için bir önem daha kazanmýþtý; ilk kitap dizimiz “Önsöz” ilk kez orada Harbiye’de kitlelerle buluþmak üzere daðýtýlmaya baþlandý. Denizlerle her gün, her an, her yerde yeniden yeniden bulaþmak ve mücadelelerini geleceðe taþýmak umuduyla çalýþmalarýmýza devam ediyoruz. Denizlerle buluþmak üzere yola çýkan herkesi üretmek ve paylaþmak üzere Ayýþýðý’nda bekliyoruz.

Ayýþýðý Sanat Merkezi




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.