Kurtuluş Gazete Say-8

Page 1

www.kurtulushareketi.org

8

Aralýk Ekim 2008 2008 Fiyatý 1,5 YTL

hayat bizi devrime çaðýrýyor...

Sayfa 6 Yerel Seçimler ve Vicdani Ret Sosyalistler Kabusu

3 sf.

Çetin TEKÝN

Sayfa 8

Sayfa 10

Ertuðrul Kürkçü

Dünya Krizle Birlikte...

ile Röportaj

Mahir SAYIN


Kurtuluþ

SOSYALÝST PARTÝ KURULDU

ir süreden beri kuruluþ hazýrlýklarý sürdürülen Ýþçilerin Sosyalist Partisi, kýsaca "SOSYALÝST PARTÝ", 9 Kasým 2008 tarihinde 20 ilden katýlan sosyalistlerin Ankara'da gerçekleþtirdiði bir etkinlikle kuruluþunu kamuoyuna açýklamýþ ve 11 Kasým 2008 tarihinde ise kuruluþuna resmiyet kazandýrmýþ bulunuyor. Kurucularý arasýnda Mihri Belli ve Bülent Uluer'in de yer aldýðý Sosyalist Parti, 80 kurucu üye ile kuruldu. Ankara'da gerçekleþtirilen kuruluþ etkinliðine çok sayýda dost parti ve çevreden konuk katýldý. 20 ilden gelerek etkinliðe katýlan Sosyalist Partililer, özellikle Sosyalist Partili gençler, etkinlik süresince gösterdikleri coþku ve heyecanla geleceðe doðru yürüyüþün baþlangýcýnda umuda birer filiz oldular. Kurucularýn oybirliði ile Sosyalist Parti Genel Baþkanlýðýna önerilen Sevim Belli, Sosyalist Parti Genel Baþkanlýðýný kabul ederek 26 Kasým tarihinde Ýstanbul il binasýnda bir basýn

B

KURTULUÞ AYLIK SÝYASÝ GAZETE (Yerel Süreli Yayýn) Fiyat: 1,5 YTL Yurtdýþý: 3 Euro - 3 Dolar ERGÝNBAY YAYINCILIK Adýna Sahibi ve Yazý Ýþleri Müdürü: Hüseyin BEKTAÞ Ýrtibat Adresi: Þehit Muhtar Mah. Yoðurtçu Sok. No:14/12 Beyoðlu-ÝSTANBUL Basýldýðý Yer: Mattek Matbaacýlýk Bas. Yay. Tan. Tic. San Ltd. Þti. GMK Bulvarý No:83/32 Maltepe Ankara Havaleleri Halil Cengiz Gültekin adýna PTT 5155325 numaralý posta çeki hesabýna yapabilirsiniz.

toplantýsý yaptý. Basýn toplantýsýna dünyadaki ve ülkemizdeki ekonomik, sosyal ve siyasal geliþmelerin bir deðerlendirmesini yaparak baþlayan Sevim Belli, Sosyalist Partinin kuruluþ gerekçelerini açýkladýktan sonra sosyalistlerin birliði ve demokrasi güçlerinin cephesel örgütlenmesinin önemine iþaret etti. Basýn toplantýsýný, "neoliberalizmin çökmekte olduðu

ve sosyalizmin yeniden tek seçenek haline gelme imkanlarýnýn arttýðý bir süreçte, Sosyalist Parti'nin önüne koyduðu görevleri yerine getirmesi" temennisiyle bitiren Sevim Belli'nin taþýdýðý heyecan, yýllarýn mücadele birikimiyle sosyalizme olan sadakatin daha da pekiþmiþ olduðunun bir göstergesiydi. Sosyalist Parti'nin kuruluþu, emperyalist-kapitalist sistemin yeni bir krize sürüklendiði, neoliberalizmin cennet vaatlerinin tuzla buz olduðu, zahiri bir ideolojik yenilgi yaþayan sosyalizmin tekrar tek seçenek haline gelebilme imkanlarýnýn arttýðý bir döneme rastladý. Sosyalist Parti, somut durumun analizi üzerinden, önüne koyduðu politik ve örgütsel görevleri yerine getirerek, bu rastlantýyý iþçi sýnýfýný siyaset sahnesine çekmenin ve yeniden yapýlanmanýn bir aracý olan sosyalistler arasý koordinasyonu ve Kürt Özgürlük Hareketiyle sosyalistlerin öznesi olduðu demokrasi cephesini oluþturma iradesiyle, kapitalizmi devrimci tarzda aþacak olan krizden demokratik halk iktidarýna doðru yürüyüþün bir imkanýna dönüþtürmenin katalizörlerinden birisi olabilir. Sosyalist Partinin mücadeleci yolu açýk olsun! YAÞASIN DEVRÝM VE SOSYALÝZM!

i ç i n d e k i l e r -Hayat Bizi Devrime Çaðýrýyor!

3

-Vicdani Ret Kabusu

6

-Hangi Perspektifle ve Nasýl Bir Örgütlenme

7

-Röportaj: Ertuðrul KÜRKÇÜ

8

-Dünya Krizle Birlikte Yeni...

10

-Tanrý Yanýlgýsý

11

-Bir Kelebek Öyküsü...

13

-Otomotiv Ýþçilerinin Uluslararasý

14

-Saðým Solum, Önüm Arkam Sanat

15

-Bir “Türk”leþtirme Yöntemi...

Arka Sayfa


Kurtuluþ PANORAMA

Hayat Bizi Devrime Çaðýrýyor!

BD' de baþlayan mali krizle birlikte, emperyalist kapitalist sistem 1929 kriziyle kýyaslanan büyüklükte derin bir krize sürüklendi. Bir önceki sayýda "1929 yýlýndaki kapitalist ekonominin büyüklüðüyle bugünkü kapitalist ekonominin büyüklüðü arasýnda devasa bir fark olduðunu, o nedenle bugünkü krizin etkilerinin, ekonominin büyüklüðü ile orantýlý olarak çok daha büyük olacaðýna" iþaret etmiþtik. Daha da önemlisi, sosyalizmin zahiri ideolojik yenilgisi üzerinden kapitalizmi tek seçenek göstermeye çalýþan neoliberalizmin vaat ettiði "cennet"in, gerçekte emekçi sýnýflar için bir cehennem olduðu "yeni dünya düzeni" palavralarýnýn yarattýðý sonuçlarla görülmüþ olsa da, bu palavralarýn zihinlerde kurduðu ideolojik etki, esas olarak ABD'de baþlayan ve kýsa sürede tüm dünyayý saran krizle birlikte tuzla buz oldu. Krizlerin kapitalizmin yapýsal bir özelliði olduðunu ve kapitalizmin devrevi krizlerle varlýðýný devam ettirdiðini biliyoruz. O nedenle kapitalizmin krizinin mutlak olarak kapitalizmin sonunu getireceði yönünde tarihin determinist yorumlarýndan uzaðýz. Köhnemiþ ve çürümekte olaný vurup devirecek bir kuvvet ortaya çýkmadýkça, eski ve yýkýlmasý gereken sistem, aldýðý yaralarý onararak krizlerle birlikte, üstelik insanlýðý yýkýma götürme tehlikesini daha da çoðaltarak, yaþamaya devam edecektir. Ancak kapitalizmin her büyük krizinin kapitalizmi devrimci tarzda aþma olanaklarýný artýrdýðý da bir gerçek. Neoliberalizmin çöktüðü bugünkü koþullarda sosyalizmi seçenek kýlabilmek, her þeyden önce krizle ortaya çýkan olanaklarý sosyalizm lehine deðerlendirebilecek olan bir kuvvet ve iradeyi ortaya çýkarmakla mümkündür. Dünya kapitalizminin krizinin Türkiye'ye etkisinin sanýldýðý gibi büyük olmayacaðýný söyleyenlerin aksine biz, bu krizin bizim gibi ülkelerde çok daha yýkýcý sonuçlar yaratacaðýný, krizin reel sektörü de içine alarak geniþlemesi sonucu iç piyasada daralma, talep azalmasý, sermaye kaçýþý, istihdam azalmasý, iflaslar ve iþten çýkarmalar vd. bir çok olguyla karþý karþýya kalýnacaðýný, orta vade de krizin Türkiye'de çok daha derin yaþanacaðýný belirtmiþtik. Bu belirlemelerimizin üzerinden çok zaman geçmeden bütün

A

tüm emperyalist güçlerin siyasal temsilcisi olarak görev baþýndadýr. Ancak hegomonyanýn tehlikeye girdiði bir durumda demokratlarýn cumhuriyetçilerden, siyah derili Obama'nýn beyaz derili Bush'tan farklý davranmayacaðýný ABD tarihi göstermektedir. Obama'nýn Savunma Bakanlýðý’na Bush döneminin Savunma Bakaný’ný görevlendirmesi ABD politikalarýnda nasýl bir deðiþiklik olacaðýnýn da iþaretidir! Barac Obama'nýn iktidarý devralma hazýrlýklarý sürerken Irak'la ABD arasýnda,ABD ve Ýngiliz birliklerinin 2009’dan itibaren Irak’ta hangi statüde kalmayý sürdüreceklerini belirleyen Birliklerin Statü Anlaþmasý (SOFA) imzalandý.ABD'nin bölgesel çýkarlarýný gözeten Sofa için Washington dayatmalarý da içeren bir diplomasý sürdürdü.Irak Hükümeti SOFA için imza atar atmaz TC, ABD, Irak ve Türkiye arasýnda yapýlan üçlü toplantýlara Güney Kürdistan yönetiminin de katýlmasýný kabul etti. Ýran ise anlaþmanýn halk oylamasýna sunulmasýndan sonra tutumunu açýklayacaðýný söyleyerek, üstü örtülü anlaþmayý onayladýðýný göstermiþ oldu.

Bütün bu geliþmeler bir devrim durumu olduðunu göstermiyor, ama devrim için olanaklarýn giderek çoðalmaya baþladýðýný gösteriyor. Ýþçi sýnýfýnýn siyaset sahnesine cekilmesi için þartlar olgunlaþýyor. Kendiliðinden sýnýf olma durumundan kendisi için sýnýf olma durumuna geçme zemini güçleniyor. bu olgular bir bir yaþanmaya baþladý. Tekstil sektöründe içlerinde Sönmez Filament gibi dev þirketlerinde bulunduðu bir çok þirket iflas etti. Otomotiv, banka ve parekende sektörlerinde krizi atlatmanýn ilk yolu olarak istihdam azaltmasýna gidildi. Ýþten çýkarmalar arttý. Borsada þirket deðerleri hýzla düþüþe geçti. Sýcak para kaçýþý hýzlandý. ÝMF ile yeniden anlaþmaya gidildi. Bütün bu geliþmeler, dünya kapitalizmini saran krizi Türkiye'nin orta vadeye bile kalmadan çok daha derinlikli yaþayacaðýný gösteriyor. ABD'de baþlayan finans sektöründeki krizin tüm dünyaya yayýldýðý ve giderek reel sektörü de içine alarak geniþlediði bir dönemde yapýlan baþkanlýk þeçimini, ABD tarihinde ilk kez, demokrat partinin adayý olan bir siyah kazandý. Bu durum deðiþim ve dönüþüm arzusunun bir ifadesi olarak sembolik düzeyde bir kazaným görülse de, kimilerinin ifade ettiði gibi "devrimsel bir dönüþüm" deðildir. Olsa olsa bu dönüþüm, siyah derili Barac Obama'nýn ABD Baþkaný olmasýyla, emperyalist kapitalist sistemin hegemonik gücünün politikalarýnýn siyah derili bir baþkan koordinatörlüðünde yürütülecek olmasýdýr. ABD'de siyasi sistemin iþleyiþini bilenler açýsýndan, Cumhuriyetçi ya da Demokrat Parti’den birisinin veya derisinin renginin beyaz, sarý ya da siyah olan birisinin baþkan olmasýnýn siyasal sistemde köklü hiç bir deðiþiklik yaratmayacaðý ortadadýr. Elbette yüzeysel bir kýsým deðiþiklikler olacaktýr. Açýktýr ki demokratlarýn iþ baþýna gelmesi, daha þimdiden krizin yükünü tüm dünyanýn sýrtýna yýkan ABD'nin krizi yönetme olanaklarýný artýrmýþtýr. Obama, denilebilir ki

3


Kurtuluþ

17 Kasým 2008 tarihinde Federal Irak Hükümeti tarafýndan imzalanan anlaþma, referanduma götürülmesi koþuluyla 27 Kasým 2008 tarihinde Irak Parlamentosu tarafýndan onaylandý. SOFA'ya göre ABD ve Ýngiltere kuvvetleri 30 Haziran 2009 tarihine kadar kent ve kasabalardan, 31 Aralýk 2011 tarihine kadar da Irak'ýn tamamýndan çekilecek. Anlaþmaya göre Irak ile ABD arasýnda "kültür, saðlýk ve bilim alanlarýnda da iþbirliði" yapýlacak. Anlaþýlan o ki ABD Irak'la bütün düzeylerde hegomonik bir iliþki içine girecek. SOFA, bir çok yorumcu tarafýndan Irak'ýn iþgalcilere armaðan edilmesi olarak yorumlandý. ABD süngü zoruyla her þeye hakim olabileceðini düþünse de Napolyon'un dediði gibi "süngülerin üstüne oturulamayacaðýný" saplanýp kaldýðý Irak bataklýðýnda bir kez daha gördü. Bundan sonrada görmeye devam edecek.

4

Krizin etkilerinin giderek daha fazla görülmeye baþlandýðý bir dönemde iþçiler ve ezilenler alanlarda, sokaklarda, fabrika ve iþ yerlerinde kitleler halinde eylemlilik içine girdiler. 9 Kasým 2008 tarihinde Alevi Bektaþi Federasyonu tarafýndan "Ayrýmcýlýða karþý eþit yurttaþlýk!" talebiyle Ankara'da gerçekleþtirilen miting, doðrudan krizle ilgili olmasa da, toplumun dýþlanan ve hor görülen bir kesimin, toplumun diðer maðdur kesimlerinin taleplerini de sahiplenerek gerçekleþtirdiði bir miting olmasý nedeniyle oldukça önemliydi. Bazý alevi örgütlerinin ve þahsiyetlerinin mitinge tavýr almasý ve katýlmama çaðrýsý yapmasýnýn nedeni de gerçekleþtirilen mitingin muhtevasýyla ilgiliydi. Bunlardan birisi olan Ýzzettin Doðan : "Kürt hareketinin yanýna Alevilerden destek oluþturmaya çalýþýyorlar. Mitinge katýlanlar Kürt davasýnýn savunucularýdýr." diyerek sistem yanlýsý tutumunu ortaya koydu. Bütün engelleme ve katýlýmý azaltma çabalarýna raðmen mitinge on binlerce kiþi katýldý. 29 Kasým 2008 tarihinde KESK ve DÝSK'in öncülüðünde "Krizin bedelini ödemeyeceðiz!" þiarýyla Ankara'da gerçekleþtirilen "Ýþsizliðe, yoksulluðu ve zamlara karþý emek, barýþ ve demokrasi mitingi", sermayeye ve hükümete karþý on binlerce emekçinin çoþkuyla gerçekleþtirdiði bir kararlýlýk eylemiydi. Bu eylemi yeni kurulan SOSYALÝST PARTÝ'nin

de içinde olduðu bir çok parti, grup ve çevre destekledi. Krizin faturasýnýn sermaye ve hükümet tarafýndan emekçilere çýkarýlmasý politikalarýna karþý emekçiler, yalnýzca yasal eylemlerle yetinmiyor. Sokak gösterileri, direniþler, fabrika ve iþyeri iþgalleri gibi direniþler giderek yaygýnlaþýyor. Metal iþ kolunda toplu iþ sözleþmesi görüþmeleri týkandý. Metal patronlarý, esnek çalýþma, düþük ücret dayatýyor. Birleþik MetalÝþ üyesi binlerce iþçi, krizin faturasýný ödemeyeceðini haykýrýyor. Birleþik Metal-Ýþ üyesi iþçiler þimdi grev provalarýna baþladý. Ücretsiz izin dayatmalarýnýn iþten çýkarmaya dönüþtüðü Gebze'de bulunan Dostel Makine'de iþçiler, fabrikayý iþgal etti. Daha önce de Bursa'da da bulunan Prysmian Kablo iþçileri fabrika iþgaline baþlamýþtý. AKP Hükümeti’nin orduyla uzlaþarak özgürlük hareketini imha ve tasfiye politikalarýna karþý ayaða kalkan Kürt halký, yerel seçimler öncesi bölgede DTP'ye karþý oluþturulmaya çalýþýlan AKP barikatýný aþma iradesiyle ölümüne bir mücadele sürdürüyor. Bütün bu geliþmeler bir devrim durumu olduðunu göstermiyor, ama devrim için olanaklarýn giderek çoðalmaya baþladýðýný gösteriyor. Ýþçi sýnýfýnýn siyaset sahnesine cekilmesi için þartlar olgunlaþýyor. Kendiliðinden sýnýf olma durumundan kendisi için sýnýf olma durumuna geçme zemini güçleniyor. Hayat bizi devrime çaðýrýyor! Hayatýn bu çaðrýsýna karþýlýk vermek, sistemi devrimci tarzda aþmak isteyen sosyalistlerin görevi. Sosyalistler ancak, KRÝZDEN DEMOKRATÝK HALK ÝKTÝDARINA þiarýyla harekete geçerek, önlerinde duran politik ve örgütsel görevlerin gereklerini yerine getirmek suretiyle hayatýn çaðrýsýna karþýlýk oluþturabilirler.


Kurtuluþ Neo Liberalizm Çöktü Tek Seçenek Sosyalizmdir! ürkiye'nin her yerinden on binlerce iþçi ve emekçi KESK ve DÝSK'in çaðrýsýyla gerçekleþtirilen Krize, Yoksulluða ve Zamlara Karþý Emek, Barýþ ve Demokrasi Mitingine katýlmak için Ankara'ya akýn etti. Sabah saatlerinden itibaren Hipodrom'da buluþan iþçiler, "Ýþsizliðe, Yoksulluða ve Zamlara Karþý, Emek, Barýþ ve Demokrasi için Birleþtik" yazýlý pankartla AKP Hükümetinin krizin faturasýný iþçi ve emekçilere çýkaran politikalarýna karþý, "Krizin Faturasýný Ýþçiler Ödemeyecek" sloganlarýyla barikat oluþturdu. Mitinge merkezi katýlým saðlayan Sosyalist Parti, iþçi ve emekçileri selamlamak üzere tren garý önünde toplanarak burada kortejlerini oluþturdu. Sosyalist Parti pankartý arkasýnda "Neo- Liberalizm Çöktü Tek Seçenek Sosyalizm", "Emeðimiz Kimliðimiz Bedenimiz Bizimdir" ve Dev-Lis pankartlarýyla kortej oluþturan Sosyalist Parti, yürüyüþ boyunca kitleselliðiyle ve coþkusuyla dikkat çekti. Mitinge katýlýmýn yoðunluðu nedeniyle Sýhhiye Köprüsü önüne kurulan arama noktalarý Ankara Adliyesi önüne kadar

T

haber T

aþeron çalýþtýrmanýn sonucunu, yarattýðý haksýzlýklarý bu sayfalarda defalarca yazmýþtýk. Bu yazýda ise buna karþý iþçilerin verdiði mücadeleyi anlatmaya çalýþacaðýz. Ankara üniversitesi (A.Ü.) yemekhanelerini iþleten taþeron þirket TADAL'ýn yaz aylarýnda gerçekleþtirdiði iþten çýkarmalar ve ücret ödememe karþýsýnda yemekhane iþçileri, öðrencileri ve DÝSK'e baðlý Oleyis Sendikasýný da yanýna alarak A.Ü. meclisi oluþturuldu. Bu meclisin ilk iþi, rektörlüðün iþ güvencesini saðlamasý, iþten çýkarýlan iþçilerin geri alýnmasý ve maaþlarýn geri ödenmesi talepleri yerine getiriline kadar yemekhaneleri boykot etmek oldu. Cebeci Kampüsünde baþlayan boykot hýzla diðer kampüslere de yayýldý. Satýþlarý hýzla düþen ve çoðu kampüste sýfýra inen taþeron TADAL talepleri kabul ettiðini açýklamak zorunda kaldý. Bunun üzerine taþeron TADAL ve rektörlük A.Ü. meclisi ile masaya oturdu. Atýlan iþçiler geri alýndý, maaþlar ödendi. Ancak iþ güvencesinin de saðlanacaðý sözü yazýlý hale getirilmeyip lafta kaldý. Bunun üzerine iþçiler mutfaklarýna geri döndü. Ancak maaþlarýn düzenli

geniþletildi. Polisin mitingin baþýndan beri gözlemlenen gerginliði, mitinge katýlan gruplardan birinin, üzerlerini aratmak istememesiyle, saldýrýya dönüþtü. Polisin coplarla müdahale ettiði gruplar da ellerindeki sopalarla karþýlýk verirken, polis gaz bombasý atarak ortamý daha da gerginleþtirdi. Polisin saldýrýsýna raðmen iþçiler ve emekçiler alaný terk etmedi. Daha önceden alana girmiþ bulunan Sosyalist Parti aktivistleri saldýrý üzerine geri dönerek, miting alanýn önünde barikat oluþturdu. Mitinge DÝSK ve KESK'e baðlý sendikalarýn yaný sýra TMMOB, Türk Tabipleri Birliði, Çiftçi-Sen, Türk-Ýþ'e baðlý Petrol-Ýþ, Öðrenci Gençlik Sendikasý Genç-Sen, Tekstil-Sen, SES, ESP, Halkevleri, SDP, TKP, DTP, Ankara Üniversitesi yemekhane iþçileri, Dev Saðlýk-Ýþ üyesi Çapa Kan Merkezi iþçiler, Desa Deri Ýþçileri ve ÖDP'nin de aralarýnda bulunduðu çok sayýda kurum katýldý. Mitingin en kitlesel kortejini ülkenin dört bir yanýndan

haber gelen Eðitim-Sen üyesi eðitim emekçileri oluþturdu. 29 Kasým mitingi büyük bir coþku ve kitlesellikle gerçekleþti. Sosyalist Parti de ilk merkezi eyleminde coþkusu, kararlýlýðý ve militanlýðý ile göz doldurdu. Partimiz daha ilk eyleminde devrimci hareketin önemli bileþenlerinden biri olacaðýný ortaya koydu. Sosyalist Parti'nin mitingdeki bu duruþu hareketimizin uzun süredir içinde bulunduðu kriz sarmalýndan çýkmýþ olduðunun da önemli bir göstergesiydi.

Bu Yemekhanede Ýþgal Var! ödenmemesi, çalýþma þartlarýnýn deðiþmemesi üzerine iþçiler üretimden gelen güçlerini kullanarak bu sefer greve gittiler. Ýþçiler mutfaða girmedi, yemek üretilmedi. Taþeron ve rektörlük yine masada sözler verdi ve grev bitirildi. Maaþlarýn bir kýsmý ödendi ama sözler yine yerine getirilmedi. Bu sýrada taþeron TADAL'ýn ihalesi fes edilerek rektörlük Tam Sofra adýndaki yeni taþeronla anlaþtý. Yeni taþeronun ilk iþi yýllardýr yemekhanelerde hizmet veren iþçilerin iþine son vermek oldu. Ýþveren, mücadele eden, birbiriyle dayanýþma içinde olan iþçilerle çalýþmak istemedi. Artýk yasal olarak iþçi olmayan ve dolayýsýyla kampüse giremeyecek olan iþçilerin tek bir yolu kaldý: ÝÞGAL. Ýþçiler Cebeci Kampüsü yemekhanesini iþgal ederek boykotla baþlayan direniþi iþgalle taçlandýrdýlar. Þu anda, rektörlük ve taþeron þirket, polisle iþbirliði içinde kampüsü ablukaya almýþ durumda. Sosyalist Parti ve Genç Kurtuluþ Ýþçileri Yalnýz Býrakmýyor Ýþçiler direniþlerinin baþlamasýndan itibaren en büyük desteði ilerici ve devrimci öðrencilerden alýyorlar. Öðrenciler, iþçilerle birlikte

sabaha kadar nöbet tutuyor, onlarla birlikte vakit geçiriyor, aktiviteler düzenliyor. Gündüzleri ise bildiri ve afiþlerle arkadaþlarýný iþçilere destek vermeye çaðýrýyorlar. Direniþ, öðretim üyelerinin bir kýsmýndan da destek almýþ durumda. Öðretim üyeleri de imza toplayarak rektörlüðün geri adým atmasý için basýnç oluþturuyorlar. Yemekhane iþçilerinin direniþi, iþten çýkarýlan iþçilerin kendi haklarýný savunmalarýnýn çok daha ötesinde bir anlam taþýyor. Bu direniþ, ayný zamanda sermayenin iþçi sýnýfýna yönelik taþeronlaþtýrma saldýrýsýna karþý nasýl yanýt verilmesi gerektiðini ortaya koyuyor. Yemekhane iþçisinin mücadelesi, 60'lý ve 70'li yýllarda olduðu gibi iþçiler ve öðrencilerin yeniden yan yana geldiði tarihsel bir dönemecin eþiðinde olduðumuzu bildiriyor, kapitalizmin küresel krizine karþý nasýl bir mücadele örgütlememiz gerektiði konusunda yol gösteriyor. Ýþçiler, mücadele içinde politikleþiyor ve sola ve sosyalistlere sempati duymaya baþlýyorlar. Sosyalist Partililer ve Genç Kurtuluþçular bu bilinçle direniþe en aktif biçimde destek veriyor, iþçileri bir an bile yalnýz býrakmýyorlar ve býrakmayacaklar.

5


Kurtuluþ VÝCDANÝ RET KABUSU Çetin TEKÝN

Milli Savunma Bakaný'nýn verdiði rakama göre Türkiye'de asker kaçaðý sayýsý bir milyona ulaþmýþ durumda.

6

eçtiðimiz günlerde Akýn Birdal'ýn meclise sunduðu ve DTP'li milletvekillerinin de desteklediði önerge ile vicdani ret bir kez daha ülke gündemine düþmüþ oldu. Akýn Birdal'ýn ifadesiyle "uluslararasý belgelerde yer verilen vicdani ret hakký, 47 üyeli Avrupa Konseyi'nde sadece Türkiye ve Azerbaycan tarafýndan kabul edilmiyor". Türkiye, vicdani reddini ilan edenlere uygulanan aðýr ceza, hakaret ve iþkenceler nedeniyle AÝHM'de bir çok kez yargýlanýp tazminata mahkum edilmiþ durumda. Bütün bunlara raðmen, ne Genelkurmay'ýn ne de hükümetin, vicdani reddin bir insan hakký olarak tanýnmasý ve zorunlu askerlik yerine kamu hizmeti yapýlabilmesi gibi bir gündemi yok. Oysa, zorunlu askerlik uygulamasý nedeniyle binlerce genç Türkiye dýþýnda çalýþma veya eðitim görme yolunu seçerken, bu imkaný olmayanlar ise çareyi askerden kaçmakta buluyorlar. Milli Savunma Bakaný'nýn verdiði rakama göre Türkiye'de asker kaçaðý sayýsý bir milyona ulaþmýþ durumda. Milyonlarca Kürt ve Türk genci ise askere gitmediði durumda yaþayacaðý sorunlarý ve baskýlarý göze alamayarak hoþnutsuz bir biçimde askere gidiyor. Ýþte kabus tam da burada baþlýyor. Yetkililer, vicdani ret hakký tanýndýðý taktirde, askere gitmeye gönüllü pek kimse bulamayacaklarýndan korkuyorlar. Bu yüzden de vicdani retçiler hakaretlere, iþkencelere ve en aðýr cezalara maruz kalýyor, onlarý destekleyenler ise TCK'nin 318. maddesinden yargýlanýyor. "Oðlum olsa askere göndermezdim" diyen Bülent Ersoy için üç yýla kadar hapis cezasý isteniyor, "vicdani ret bir insanlýk hakkýdýr" diyen Perihan Maden'e ayný sene içinde ikinci dava açýlýyor. Þu anda, yukarýdaki satýrlarýmýzýn 318. madde kapsamýnda suç unsuru taþýyýp taþýmadýðýný incelemekte olan savcýya da bir not düþmek isteriz. 'Halký askerlikten soðutma suçu'nu iþleyen biz deðiliz, bizim yaptýðýmýz kýsa bir analizden ibarettir. Bu 'suç'u iþleyen birileri aranýyorsa, yýllardýr süren kirli savaþtan beslenenlere bakýlmalýdýr. Bu savaþýn bitmesi için adým atmayan hükümetlere,

G

barýþ elini uzatmayanlara, sorunu 'terör sorunu' olarak niteleyip Kürt sorununu bilimsel bir analizle ele almak istemeyenlere, halklarý topyekun savaþýn içine çekip birbirine kýrdýrtmaya çalýþanlara, çözümü demokrasi dýþýnda arayanlara bakýlmalýdýr. Buradan, devlet içinde etkili olan bu kesimler hakkýnda suç duyurusunda bulunuyoruz. Çünkü ölme ve öldürme korkusunun her an hissedildiði bir coðrafyada, hele ölen siz yada kardeþiniz olacaksa, hele hele daha fazla kan akmamasý için bir çözüm yolu olduðunu biliyorsanýz, ama birileri inadýna sorunu þiddet yöntemi ile çözmeyi dayatýyorsa ve sizi de bu sürecin bir parçasý haline getirmeye çalýþýyorsa, orada askerlikten soðumak için neden çoktur. Vicdani ret nedir? En basit anlamýyla vicdani ret, kiþinin ahlaki tercih, dini inanç ya da politik nedenlerle askere gitmeyi ret etmesidir. Vicdani reddin gerekçeleri nelerdir? Kiþi neden vicdani retçi olur? Ýnsanlarý, vicdani retçi olmaya yönelten çeþitli nedenler vardýr: -Birey, emir almak ve vermek, itaat etmek ve hükmetmek istemiyor olabilir. -Birey, þiddet kullanmayý ve insan öldürmeyi öðrenmeyi istemiyordur. -Birey, savaþlara karþý olabilir ve savaþlarýn yürütücüsü olan ordulara hizmet etmek istemeyebilir. -Birey, (Yehova Þahitleri örneðinde oluðu gibi) dini inançlarý gerekçesiyle her türlü þiddete karþý olabilir.

-Birey, politik görüþleri doðrultusunda ordusuz, sýnýrsýz, devletsiz, özgür bir dünyada yaþamak istiyor olabilir. Vicdani reddini açýklayan kiþiler hangi suçlarla yargýlanýyorlar? 155. madde : "Geçen maddelerde yazýlý olan ahval haricinde kanunlara karþý gelmeye halký teþvik ile memleketin emniyetine tehlike ivas edecek surette makale nesir edenler ve halký askerlikten soðutmak yolunda neþriyatta veya telkinatta bulunanlar yahut umumi bir içtimada veya nasýn toplandýðý yerlerde bu suretle nutuk irat edenler iki aydan iki seneye kadar hapis olunur ve bunlardan 4500 liradan 36.000 liraya kadar aðýr cezayý nakdi alýnýr." 1993 yýlýna dek "halký askerlikten soðutmak" bir terör suçu olarak fiilen Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin (DGM) görev alanýnda kabul ediliyordu. 1993'ten bu yana ise bu suç Türk Askeri Ceza Kanunu'nun (TACK) 58. maddesi ile iliþkilendirilmekte ve "vatana ihanet" kapsamýnda ele alýnarak görevli mahkeme olarak askeri mahkemeler kabul edilmektedir. TACK Madde 58: "Her kim Türk Ceza Kanunu'nun 153 ve 161. maddelerinde yazýlý suçlardan birisini ve 155. maddede yazýlý halký askerlikten soðutmak yolunda neþriyatta ve telkinatta bulunmak ve nutuk iradetmek fiillerini iþleyecek olursa, milli mukavemeti kýrmak cürmünden dolayý mezkur maddelerde gösterilen cezalarla cezalandýrýlýr."


Kurtuluþ HANGÝ PERSPEKTÝFLE ve NASIL BÝR ÖRGÜTLENME Mustafa KAHYA

Devrimci kitlesel bir sýnýf partisi, parti binalarýnda deðil, ancak hayatýn aktýðý çalýþma ve yaþam alanlarýnda örgütlenip mücadeleyi yükselterek olunabilir.

rgütlenme üzerine sürdürülen tartýþmalardan birisini; "Güncel sorunlara mý enerjimizi yoðunlaþtýrmalýyýz, yoksa sýnýf örgütlenmesine mi?" sorusu oluþturmaktadýr. Böyle bir tartýþma anlamsýzdýr. Politik yönelim ve örgütlenme anlayýþýnýn birbiri ile uyumlu olmasý ve bütünlük oluþturmasý elbette doðrudur. Güncel politik mücadeleyle, sosyalist bir partinin iþçi sýnýfý içinde sistemli, planlý ve hedefi belirlenmiþ olarak her gün, her saat sürdüreceði örgütlenme faaliyetini birbirine karþýt göstermek kadar abes bir durum olamaz. Politik hattý, bir toplumdaki sýnýf kombinezonlarý ve onlarýn birbiriyle olan iliþkileri ve çeliþkileri belirler. Tarihsel, siyasal ve toplumsal koþullarýn konjonktürel olarak önümüze çýkardýðý sorunlar ve bu sorunlarýn çözümüne yönelik yaklaþým, güncel politik görevlerimizi oluþturur. Bu görevlerin üstesinden gelmek politik bir güç olmayý gerektirir. Yalnýzca

Ö

güncel görevler için deðil, ayný zamanda nihai hedefimize ulaþabilmek için de politik bir güç olmak gerekir. Sosyalist bir parti, genel anlamda politik bir güç olmayý deðil, iþçi sýnýfý ve temel aldýðý diðer toplumsal kesimler içinde politik bir güç haline gelmeyi hedefler. O nedenle örgütlenme faaliyetinin temelini, iþçi sýnýfý içinde yürütülen örgütlenme çalýþmalarý oluþturur. Sosyalist bir parti, iþçi sýnýfý içinde yalnýzca sendikal bir örgütlenmeyle yetinmez, esas olarak politik bir örgütlenme faaliyeti sürdürür. Sýnýfýn günlük ekonomik talepleri uðruna sürdürdüðü mücadeleyi desteklerken, "toplumun tüm kesimlerinin devlet ve hükümetle ve birbiriyle

olan iliþki ve çeliþkileri üzerinden" politik bir örgütlenme faaliyeti yürütür. Ýþçi sýnýfý ve temel alýnan diðer toplumsal kesimlerin günlük taleplerine kadar daraltýlan bir faaliyet üzerinden bir güç olunsa da, bu sosyalist politik bir güç olunduðu anlamýna gelmez. Sýnýf mücadeleleri tarihinde bunun çokça örnekleri vardýr. Sosyalist bir parti için, belirlenmiþ bir politik hat ve o hatta uygun olarak yürütülen güncel politik mücadele bir zorunluluktur. Baþarý, iþçi sýnýfý içinde sistemli ve planlý, belirlenmiþ hedeflere baðlý olarak sürdürülen bir politik örgütsel faaliyet üzerinden oluþacak sosyalist politik bir güçle elde edilebilir. Sosyalist bir parti örgütlenmesini: 1- organlý çalýþma esasý üzerinden yapmalý, her parti üyesinin bir parti organýnda günlük parti faaliyeti sürdürmesini hedeflemelidir. 2- iþçi sýnýfý içinde örgütlenmeyi temel alan bir anlayýþla yürütmelidir. 3-iþçi sýnýfý içinde örgütlenirken, iþçi sýnýfýný siyaset sahnesine çekme anlayýþýnýn gereði olarak, grev yapabilecek stratejik iþ kollarýný temel almalýdýr. Sosyalist bir parti, her parti faaliyetinde ve sistemi siyasal olarak her teþhir kampanyasýnda, belirlenmiþ fabrikalarda, iþyerlerinde, mahallelerde, semtlerde ve okullarda propaganda ve ajitasyon faaliyeti sürdürmeli, bu faaliyetle yaratýlan politik etkiyi, o kesimler içinde parti örgütleri oluþturma ve varolan parti örgütlerini derinleþtirme anlayýþýyla hareket etmelidir. Sosyalist bir partide örgütlenmenin temelini iþçi sýnýfý içindeki örgütler oluþturur. Ýl ve ilçe örgütleri temel örgütler deðildir. Yetkili olduklarý il ve ilçelerde esas olarak partinin günlük politik ve örgütsel faaliyetinin koordinasyonuyla yükümlüdürler. Örgütlenme faaliyetindeki en önemli zaafý, hedefi belirlenmiþ, disiplinli ve planlý bir çalýþma yerine kendiliðindenci bir tarzda hareket edilmesi oluþturmaktadýr. Parti, temel örgütleri olmaksýzýn iþçi sýnýfý içinde politik bir güç haline gelemeyeceði gibi, bu durumda düþündüklerimizle gerçekleþen arasýndaki mesafe daha da artacaktýr. Geçmiþ deneyler, býrakýn örgütlenme perspektifimizin esasýný oluþturan temel örgütler yaratmak için bir faaliyeti, parti faaliyetlerine ve kitle eylemlerine katýlanlarýn dahi örgütlü hale getirilemediði bir

durumu göstermektedir. Bu durumdan çýkýþ, fabrikalarda, iþyerlerinde, mahallelerde, temel örgütleri oluþturarak, varsa olanlarý güçlendirerek ve bu örgütler üzerinden bir mücadeleyi örgütleyerek olabilir. Devrimci kitlesel bir sýnýf partisi, parti binalarýnda deðil, ancak hayatýn aktýðý çalýþma ve yaþam alanlarýnda örgütlenip mücadeleyi yükselterek olunabilir. Bu doðrultuda: a)Ýþçi sýnýfý içinde örgütlenme anlayýþýmýzýn gereði olarak, belirlenmiþ fabrikalarda, iþyerlerinde, mahallelerde parti komiteleri oluþturmayý önümüze en temel örgütsel görev olarak koymalýyýz. Partinin temel örgütleri bunlardýr. Bu örgütler oluþmaksýzýn sosyalist bir politik güç haline gelmek olanaksýzdýr. Esasen parti bu temel örgütlerin toplamýndan oluþmalýdýr. Devrimci bir mücadele örgütü oluþturma perspektifine sahip olan bir partinin en temel örgütlenme görevi ve hedefi bu olmalýdýr. b)Sosyalist bir partinin bütün üyeleri, bir çalýþma ve yaþam alanýnda, bir temel örgüt içinde istihdam edilmelidir. Her üye, organlý bir faaliyet içinde günlük parti görevlerini yerine getirir hale gelmelidir. c)Oluþan her parti organýnýn bir çalýþma programý olmalý, bu program doðrultusunda hedefli ve planlý bir çalýþma yürütülmelidir. Hedeflenen toplumsal kesimler içinde yürütülen politik ve örgütsel faaliyet sýrasýnda, iliþkilerin yaygýnlaþmasýný saðlayacak, hangi örgütsel araçlarý kullanmak gerekiyorsa, o araçlar kullanýlmalý yoksa oluþturulmalýdýr. d)Organlar arasýnda rapor alýþveriþi esas olmalýdýr. Stratejik önemdeki fabrika ve iþyerlerinde oluþturulan komitelerin raporlarý merkezi organlara ulaþtýrýlmalý, bu komitelerle merkezi organlar doðrudan iliþki içinde olmalýdýr. e)Temel örgütler oluþturulurken ve temel örgütlerin faaliyeti sýrasýnda, partinin politik çizgisi ve güncel politik görevlerimiz üzerinden bir faaliyet yürütülmelidir. Bu atlanýrsa oluþturulacak örgütler ve kurulan iliþkiler bir "yýðýn" olmaktan öte anlam taþýmayacaktýr. Örgütlenme perspektifi içselleþtirilmeden, yukarýda tarif edilen örgütsel görevler yerine getirilmeden, iþçi sýnýfý içinde temel örgütler oluþturulmadan, mücadele içinde devrimci kitlesel bir sýnýf partisini oluþturmak olanaksýzdýr.

7


Kurtuluþ Röportaj

Ertuðrul KÜRKÇÜ Hazýrlayan: Kadir AKIN Mesele dergisinin seninle yaptýðý röportaj sonrasý "Sosyalist Koordinasyon" aktüel hale geldi. Bu konuyu aslýnda aylar önce aramýzda da konuþmuþtuk. Kuruluþunu yeni gerçekleþtiren Sosyalist Partinin de benzer bir görüþü var. Kýsaca "Sosyalist Koordinasyon"un daha önce hep birlikte içinde olduðumuz birleþik bir süreç olan ÖDP'den, Sosyalist Forum'dan, tartýþmasý süren Çatý Partisi'nden farký nedir?

1)

Bence bizim bu sosyalist koordinasyon önerimiz ne ÖDP ile ne çatý partisi ile ne de sosyalist forumla ayný mantýðý taþýmýyor, farklý bir ihtiyaca farklý bir cevabý üretiyor. Þöyle bir benzerlik kurulabilir arada, hepsinin sosyalist hareketin þu ya da bu þekilde belli dönemlerde içinde bulunduðu krizlerden çýkmak için bulunmuþ formüller denebilir. Fakat bu bile aslýnda eþitlemez, çünkü; mesela çatý partisi böyle bir formülasyon deðildir. Önce ne olmadýðýný söyleyebilmek lazým. Sosyalistlerin bir birlik partisini meydana getirmekten söz etmiyoruz, esas olarak sosyalistlerin bir yeniden kuruluþunu bir bilinçli sürece tahvil edebilmek için içinde bulunduðumuz kritik momentte yapýlabileceklerin bir çerçevesini çizmeye çalýþýyoruz. Burada kastýmýz þudur; gerek iþçi hareketinin krizine politik bir iþçi hareketinin kendini yeniden kurmasýyla verilecek bir cevap gerekse sosyalist hareketin krizine bir sosyalist yeniden kuruluþ ile verilebilecek cevap. Türkiye sosyalistlerin anlamlý bir kümesinin ortak faaliyetine gereksinim duyuyor. Bu ortak faaliyet için bir hamleden söz ediyoruz. Üç þey olmalý bu faaliyetin ufkunda bunlardan birincisi; örgütlü iþçi hareketinin içinde sosyalizm ve sýnýf mücadelesi perspektifini canlandýrmak ve örgütsüz iþçi hareketini örgütlenmeye sevk etmek, ikincisi; milliyetçi ve liberal saldýrýlar karþýsýnda Marksizmi savunmak ve geliþtirmek ve nihayet üçüncüsü; sosyalist hareketin bir politik perspektif bir politik programatik görünüm kazanabilmesi için gereken çabalarý birleþtirebilmektir. Þimdi dolayýsýyla bu hiç kimseye kendi örgütünden vazgeçmeyi ve yeniden bir örgüt kurmayý ikincisi hazýr olunmayan bir program tartýþmasýna davet ettirmeyi ön gerektirmiyor. Burada söz konusu olan þey daha çok Türkiye'de esas olarak sertleþen ve keskinleþen sýnýf mücadelesi ikliminde bu krize meydan okuma gücünü kendine vehmettiðimiz kuvvetlerin ortak faaliyetini tahrik etmek. Bundan neyi demek istiyorum; mesela ufkunda çoðulcu bir sosyalizm anlayýþý yoksa kimseyle çok fazla konuþulacak bir þey yoktur. Eðer sosyalizm geleceðini aslýnda onun yýkýlmýþ geçmiþinde, onun monolitik tek partili mirasýnda arayan varsa bizim onunla yapabileceðimiz çok fazla bir þey yok. Fakat öbür taraftan bizim kapitalizme karþý bir devrimin artýk mümkün olmadýðýný kapitalizmin içinde yapýlacak reformlar bile deðil kapitalizmin iyi yönetilmesi ile selamete kavuþulacaðýný söyleyen bir baþka pozisyon içinde söz konusu olamaz. Tabi ki en önemlisi Türkiye'de enternasyonalist bir yaklaþýmla sosyalizmi

8

“Türkiye, sosyalistlerin anlamlý bir kümesinin ortak faaliyetine gereksinim duyuyor.” yeniden kurmak dolayýsýyla Kürt emekçileriyle bir ortak faaliyet yapma durumu olmayanla da çok fazla yapýlabilecek bir þey yok. Dolayýsýyla; bu yaklaþým ister istemez kendini belli bir çerçeve ile sýnýrlýyor ama öbür taraftan bence baþka birþey daha yapýyor eðer sosyalist hareketin yeniden yapýlanma çabalarý fiiliyata geçebilirse politik hareketlerle hiç alakasý olmayan gözlerini bugün sosyalizme açan genç insanlarla her sýnýf ve meslekten kendi içine katmak için bir momentum oluþturabilir. Kýsacasý bizim teklif ettiðimiz þey böyle bir faaliyet ortaklýðýdýr. Kendi daðýnýk güçlerini krizle baþa çýkabilmek için bir hizaya dizme giriþimi. Geçmiþte denediðimiz birleþik süreçlerin sonu kötü oldu. Ve birlik fikriyatýný da gerilere itti. Sýnýf perspektifi, demokratik iliþkiler, çoðulculuk, enternasyonalizm, anti-cinsiyetçilik gibi konularda tasfiyeye kadar varan tutumlar geliþtirildi. ÖDP'de bu disiplin cezalarý ile baþladý ve bilinen sonla noktalandý. SDP'de örneðin biz ayrýlmak zorunda kaldýk. Þimdi bütün bu olan bitenden sonra durumda ciddi bir deðiþiklik görüyor musun?

2)

Þimdi durumdaki en ciddi deðiþiklik bence þu tabloya daha yukarýdan genel olarak bakalým ÖDP'nin öngörüldüðü gibi deðiþememesi özgün projenin daðýlmasýndan sonra sosyalist harekette çýkan bir yeni durum vardý. Bu yeni

Eðer sosyalizm geleceðini aslýnda onun yýkýlmýþ geçmiþinde, onun monolitik tek partili mirasýnda arayan varsa bizim onunla yapabileceðimiz çok fazla bir þey yok. durum ÖDP'nin bir zaman için sahip olduðu düzenleyici tanzim edici rolün hiçbir kesim tarafýndan oynanamamasý tarafýndan doðan sonuçtu, bunun kaçýnýlmaz yankýsý bütün ekiplerin kendi içlerine çekilmelerinin doðrusal geliþme yaklaþýmýnýn görünüþte ya da gerçekte fikir olarak savunularak ya da mecbur kalýnarak temel ilerleme doðrultusu alýnarak ortaya konmasý oldu. Tabii bu sosyalist harekette belli bir fikri daralmaya, ÖDP kurulurken açýlan yeni yaklaþýmýn -ki ben hala bu yeni yaklaþýmýn taze olduðunu düþünüyorumkarþýsýna geçenlerin iþte bu yaklaþýmýn tarihi ve mantýki olarak tutarsýzlýðýnýn ispat edildiði gerekçesiyle kendi geçmiþ konumlarýnýn güçlendiðini hissetmeleri ve bu doðrultuda yaptýklarý çaðrýlar bunlarýn tamamý sosyalist harekette belli bir bulanýklýða yol açtý. Þimdi geçen beþ sene içerisinde bu ilk toz duman dindikten sonra baþka bir ortaklýk projesinin

mümkün olduðunun iþaretlerini insanlar vermeye baþladý. Birþey daha oldu benzetmede olduðu gibi gruplarý gidip direk parti mezbahasýnda boðazlamak ya da gruplarý kurban etmek gibi iþlerin sadece iradi deðil ayný zamanda tarihi bir iþlem olmasý gerektiði gibi bir tavrýn geçmiþte hakkýnýn verilemediðini görmek de kabildi. Lafý þuraya getireceðim ÖDP'yi kurmaya çalýþtýðýmýz biçimde kurmamak mümkünmüþ, daha esnek daha az baðlayýcý daha az organik bir parti olarak ÖDP'yi kurmaya çalýþmak belki onu þoklara karþý iç anlaþmazlýklara karþý gruplardan herhangi birine çoðunluðu elde edip diðerlerini tasfiye hakkýný kendinde görecek kadar aslýnda türdeþ bir partiymiþçesine onu görmek yerine pek ala bu gerçekliðe uygun olarak daha farklý bir kurgusu olabilirmiþ. Ben þimdi geriye dönüp baktýðým zaman kendimde, tabi diðer gruplarý baðlamaz, böyle bir kusur görebilirim. O kusur da þu; Yani mademki vaat ettik böyle bir tüzüðü programý olan partide bir arada gelmeyi o zaman herkes yok etsin eski özel tarihi anlaþmalarýný diye çok ýsrar edenlerden biriydim, aslýnda gruplarda yapamayacaklarý birþey için söz vermiþlerdi. Büyük bir basýnç geldiði için dýþarýdan kitleden sosyalist hareket bütününden iþçi hareketinden gelen basýnçlardan kendi mizaçlarýna uygun olmadýðý halde söz vermiþlerdi. Öbür taraftan sözlerini tutamamalarý da baþka bir tarihi vakaydý bu tabi ÖDP'de þöyle bir yarýlmaya yol açtý; baðýmsýzlar sürekli olarak gruplarýn yok olmasýný, gruplar da baðýmsýzlarýn kendileri gibi bir grup olmasýný ister. Böyle bir itiþ kakýþ içinde aslýnda her bir baðýmsýzýn eklemlendiði ya da etkilendiði, bir gruplardan oluþan yeni bir ÖDP kompozisyonu oluþtu. Ben doðrusu bu süreçte ÖDP'nin çoðunluðunu oluþturan ekibin fikirlerini baþtan beri çok saklamadýðýný sonra fark ettim. Yani bu þu; ÖDP aslýnda Dev-Yol'la Dev-Yol arasýnda bir geçiþ partisidir. Görüþlerini daha önceden yazmýþ ve söylemiþlerdi. Biz bunu yeterince ciddiye almamýþýz, hal böyleyse pekâlâ daha baþka bir anlaþma yapýlabilirdi buraya girmek gerekmiyordu. Ben ÖDP'de Türkiye'de sosyalist gruplar gerçekliðini bu gruplarýn varolma koþullarýnýn sahiciliði göz ardý edilerek atýlmýþ bir adýmlar toplamý olarak görüyorum. Tabi bu adýmlarý atarken de insanlar bazý grup kararlarýyla hareket ettiler ama bu plan hakikate uymadýðý için ÖDP'de böyle gerilimler oldu. Ben þimdi þunu söylemiþ oluyorum; mademki bu gerçeklikler var ortada ve bu gerçeklikleri kendi baþýna býrakmak ve kendi doðrusal ilerlemeleri içerisinde sonuç almalarýný beklemenin hayal olduðu kadar bunlarý bir anda bir birlik projesine dâhil etmek de iddialý ve abartýlý bir þey o zaman; ufkunda benzer sosyalizmler, benzer dönüþüm perspektifleri olanlar, bunlarý belirgin hale getirmek için faaliyetlerini ortaklaþtýrsýnlar yeni deneyim alanlarýndan edindiklerini birbirine eklesinler ve yeni böylelikle bir yeni zemin tanýmlayabilsinler ki esas olarak iki büyük dalga halinde sosyalist hareketin varlýðýna yönelik tecavüz karþýsýnda bir savunma hattý kurabilsinler. Bunlardan bir tanesi ulusalcýlýk; her rengiyle birlikte, öbürü de


Kurtuluþ liberallik muhafazakârlýk. Bunlar çeþitli renklere bürünerek, çeþitli biçimlerde, çeþitli söylemlerle sosyalist harekette mesafe kazandýlar ve aslýnda en son bu Ergenekon yargýlamalarý etrafýnda geliþen tartýþmalarda bu kendini belli etti. Þimdi bu kritik momentte böyle bir adým bize uygun geldi. Çünkü böyle tanzim edici bir zemini enternasyonalist ve devrimci sosyalistler kendiliklerinden kurmaz ise sosyalist hareketin bütün unsurlarý liberallerle milliyetçilerle ve Kürt hareketiyle kendi pazarlýðýný yapan alelade yapýlara dönüþecekler sosyalist hareketin hareket özelliði ortadan kalkmaya baþlayacak çeþitli küçük kendi kar zihniyeti olan iþletmeler halinde yozlaþmalarýna yol açabilecek bu tehdidi birlikte bertaraf etmek için bir çare öneriyoruz diye düþünüyorum ben. Enternasyonalizm konusunda aslýnda Türkiye sosyalist hareketinde iki sapmadan söz edilebilir. Bunlardan ilki Kürt hareketi ile tam dayanýþma içindeyim diyerek onunla farkýný da unutan bir tür "goygoyculuk", ikincisi ise hemen yaný baþýndaki geçtiðimiz yüzyýla damgasýný vuran Kürt hareketi yerine Latin Amerika'daki gerilla hareketleriyle dayanýþma içinde olan, Filistin mücadelesini daha fazla öne çýkaran eðilim. Sen bu konuda ne düþünüyorsun?

3)

Þimdi sosyalistler hakikaten koordine olacaklarsa Türkiye'de bütün sosyalist dinamiklerin bütünün derleyip toplamak gibi birþeyle ilgileneceklerdir. Burada tabi Kürt iþçi hareketi ve Kürt sosyalistleriyle ne yapacaklarýna dair temelli bir mesele ile karþý karþýyalar. Dolayýsý ile ortada içi hiçbir sosyalist eðilimi barýndýrmayan kabile koþullarýnda yaþayan topluluklarýn bile içlerinde ister istemez devrimci ve muhafazakâr kutuplar oluþur böyle geliþkin bir þeyden bahsediyoruz. Hiç böyle bir içerikleri yokmuþ gibi etnik farklý bir güç öbür tarafta da biz Marksistler diye ayrýþmýyor hareket Kürt sosyalistleri de mücadele içerisinde farklýlaþtýlar. Birden çok sosyalist eðilim Kürt halký arasýnda mevcut kendi güçlerini toparlýyor tabi ki Kürt özgürlük hareketi içerisinde bir sosyalist damar var. Dolayýsýyla bu içinde bulunduðumuz dönem sosyalist hareketin Kürt muadilleriyle ne yapacaðýna iliþkin büyük soru iþaretlerinin ortaya çýktýðý bir dönem. Þimdi bir kere biz onlarla ortak nasýl bir sosyalizm ve devrim davasýný güdüyoruz dünya çapýnda birlikte masaya koymak zorundayýz. Ýkincisi; Kürt halkýnýn özgürlük mücadelesine karþý enternasyonalist görevlerimizi yerine getirebilmek bakýmýndan bir program meselesi ile yüz yüzeyiz. Dolayýsýyla Kürdistan'a dönük program seçeneklerini gene onlarla müzakere etmek zorundayýz. Nihayet ortak yaþama iliþkin perspektifleri birlikte mütalaa etmek zorundayýz ve nihayet sonuncusu Türkiye'de aslýnda Kürt nüfusun yaþantýsý bölgesellik ve yerellikten kurtulmuþ durumda. Kürt nüfusun yarýdan fazlasý büyük kentlerde iþçi emekçi olarak çalýþýyor ve onlarýn organizasyonu meselesi Kürt özgürlük mücadelesine býrakýlamayacak kadar içerik bakýmýndan milli ve burjuva kapsamdan kopmuþ durumda. Bu þartlar altýnda Kürt meselesi sadece dayanýþma göstereceðimiz bir mesele deðil emekçilerinin kurtuluþunun sorumluluðunu birlikte omuzlayacaðýmýz bir mesele. O halde bence; biz yeniden '80 öncesi koþullarý hatýrlayarak ortak örgütlenmeler farklý programlý partiler ya da bir koordinasyon yapacaksak içinde Kürt sosyalizmini de barýndýracak bir koordinasyon

etrafýnda düþünmek zorundayýz. Ancak þimdilik iliþkilerimiz o kadar asimetrik durumda ki Kürt özgürlük hareketinin çapý, büyüklüðü mücadele kapasitesinin eriþmiþ olduðu düzey, teþkil ettiði sorun kapsamý, bütün bunlar ile Türkiye sosyalist hareketinin dönüþümden yeniden kuruluþtan yana olan öðelerinin sahip olduklarý rol ve iþlevler arasýndan o kadar

Kürt meselesi sadece dayanýþma göstereceðimiz bir mesele deðil, emekçilerinin kurtuluþunun sorumluluðunu birlikte omuzlayacaðýmýz bir mesele büyük bir asimetri var ki þimdi bunu teklif etmek bence hazýr olunmayan bir problemi masanýn üzerine getirmek olur. Fakat yeniden Türkiye politikasýna dönerek konuþacaksak; eðer Türkiye'de kendini ciddiye alan ve ciddiye alýnmak isteyen tüm sosyalist akýmlarýn Kürt halkýnýn kurtuluþunun bir temel özgürleþme dinamiði olarak görmesi, bunun için mücadele etmesi son 20 yýlýn bize öðrettiði ders budur. Bu dersin hakký ne kadar verilmiþtir denilirse evet belki hakký yeterince verilememiþtir ama bu fikir geri dönülemezce kazanýlmýþtýr ve dolayýsýyla ben burada soruna içkin olarak bir ikinci görüþ olabileceðine inanýyorum. Þu noktanýn altýný çizelim; Kürt halký da sýnýflardan oluþtuðuna göre bu halkýn toplam davranýþýnýn daima iþçi hareketini taklip ettiði rotaya ve tarihsel çýkarlara denk geldiði onun daima ne yapsa mübarek biçimde düþünen ve yapan bir halk olduðunu göstermez. Milliyetçi etkiler altýnda yalpalayabilir, yanlýþlar yapabilir, bu yanlýþlara karþý eleþtirel bir tavýr takýnmak Kürt halkýnýn kurtuluþunun Kürtlükten fazla bir þeyi gerektirdiðini gören bir yerden Kürt sosyalistleri ile iletiþim kurmak, sürekli bir onaylayýcýlýðýn ötesinde devrimci bir dayanýþma içerisinde dolayýsýyla eleþtirel bir çizgide durmak da önemli. Umarým bunu deneyimlerimizi birleþtirerek baþarýr ve yerine getirebiliriz bu süreçte. Çünkü kimilerimiz daha az kimilerimiz daha çok deneyim sahibiyiz ve bu süreç ümit ediyorum ki bunun paylaþýlmasýna imkân verecektir. Kürt sorunu aslýnda iki meseleden oluþmuyor mu? Birincisi; bölge meselesi. O bölgede yaþýyorlar. Dolayýsýyla ayrý talebiyle, programýyla þekillenen bir ortam. Ýkincisi ise Batý'da. Batý'da bir baþka milletin arasýnda daðýnýk bir millet olarak yaþayan bir etnik, milliyet meselesi. Bu meseleye bu anlamda iki türden bakmak gerekmiyor mu? Yani birinde bölge meselesi olan dayanýþma meselesi, diðerin ise bir milliyet meselesi de olan iþçi örgütlenmesi.

4)

Bence bakmamýz gerekir. Bence Kürt hareketinin de bakmasý gerekir. Kürt hareketinin batýdaki gözle görülür baþarýsýzlýðý, genel seçimlerde batýdaki gözle görülür baþarýsýzlýðý, sadece seçmen kayýtlarýný yaptýramamakla falan açýklanamaz. O seçmen kayýtlarýný yaptýramayanlar AKP'ye gidip oy verecek kadar yollarýný bulabiliyorlar. Ben bunun yüzeysel bir açýklama olduðunu düþünüyorum. Burada baþka sosyal dinamikler hareket halinde; aslýnda Kürt yoksullarý da bütün diðer yoksullar gibi

hareket ediyorlar. Himaye istiyorlar; sosyal haklar, sosyal imkânlar istiyorlar; güvenli yaþamak istiyorlar. Oysa bölgede kendi kendini yönetmek istiyor. Ýki ayrý davranýþ, ikisini sadece coðrafya farký ile açýklamak mümkün deðil. Bu bir sosyal var oluþ farký. Bu sosyal var oluþ farkýna hitap edilemediði, burada kendi kendini yönetme talebi karþýlýk bulamadýðý için o diðer kimliðine Müslüman kimliðine müracaat ederek o partiyi arayýp buluyor. Birde üçüncü bir kimliði var, emekçi kimliði. Bu emekçi kimliðine biz yeni bir program ve söylemle hitap edebilecek miyiz? Bu önemli bir mesele. Neresinden bakarsan bak; Kürt vilayetlerinde herkes oylarýný DTP'ye verse bu toplam oyun % 6'sýný ancak tutacak. Bunun %10 olabilmesi bölgede yaþamayanlarýn davranýþlarý ile olabilir. Tabiî ki bu ikili mesele bizim için deðil Kürt hareketi için de önemli. Eðer Kürt hareketi son ortaya attýðý program önerisinde ciddi ve ýsrarlý olabilecekse bütün Türkiye için bir özerklik projesi ortaya atmýþ olur. Dolayýsýyla; burasý kendi bölgesi için istediðini kuzey içinde batý içinde istiyor þu halde bir demokrasi programýna baðlý öz yönetim meselesi ikincisi bir sosyal cumhuriyet yaklaþýmýna baðlý bir iþçi haklarý meselesi. Her ikisi de birlikte ele alýnacak, dolayýsýyla; birlikte hareket etmekten baþka çaremiz yok gibi görünüyor. Seninle üç yýl önce Sosyalist Forum vesilesi ile yaptýðým röportajda hatalarýmýzdan dersler çýkartýrsak eðer sosyalist hareketin yeniden yapýlanmasýnýn da önünün açýlabileceðini söylemiþtin. Gerçekten hatalardan ders çýkartýldýðýný düþünüyor musun?

5)

Düþünmüyorum, hatalardan ders çýkartýlmadý. Mesela; Türkiye Sosyalist hareketine baktýðýmýzda insanlar kendi içinden çýktýklarý hareketi çok küçümsüyorlar. 100 yýllýk bir tarihten 40 yýllýk açýk bir mücadeleden, binlerce insanýn hayatýný kaybettiði, ömürlerini zindanlarda geçirdiði, toplumun bütün katmanlarýna sirayet etmiþ bir mücadeleyle þekillenmiþ bir hayattan bahsediyoruz. Fakat bu kadar zengin ve kapsamlý bir hayatýn sözcüsü olmak bakýmýndan insanlar kolayca kendilerinde söz söyleme hakkýný görüyorlar. Mesela 10 tane kendine benzeyen insan bulduðu zaman derhal sosyalist hareket için bir birlik projesi yaptýðýna inanabiliyor. Ben sosyalist forumda bu yeterli birikim Türkiye sosyalist hareketinin sahip olduðu manevi ve düþünsel örgütsel kapasite toplamýnýn optimal bir kesimini bir araya gelemediði koþullarda bu forumun kendini bir birlik sözcüsü olarak görmesinin hatalý olduðunu söylemek istedim. Fakat ne yazýk ki bu çok fazla karþýlýk bulmadý. Bir þekilde sürüklenerek kendi hayatýna son vermek zorunda kaldý. Yani hatalardan ders çýkartmak derken insanlar bunu "aman aþýrýlýklardan kaçýnalým"ý anlýyorlar. Benim demeye çalýþtýðým bu deðil. Ben daha çok bu miras ile kendi hareketimiz arasýnda her zaman bir aidiyet bir düþündeþlik aramamýz gerekir, bunun olmadýðý yerde bunun üzerine düþünmek gerekir, diyorum. Bence; biz bu süreçte ders alýndýðýna dair iþaret görmedik, kendi adýma ders çýkardýðýmý düþünüyorum ama süreç içinde göreceðiz bunu. Ama son zamanlarýmýzdaki temaslarýmýzdan çýkardýðým sonuç ÖDP'deki reaktif tavrýn aksine daha olgun bir tabloyla karþý karþýya olduðumuz. Ama bu sahne ýþýklarýnýn altýnda daha net olarak görülecektir.

9


Kurtuluþ DÜNYA KRÝZLE BÝRLÝKTE YENÝ SAVAÞLARA ve DEVRÝME GEBE Mahir SAYIN

Ya bu kriz döneminin ortaya çýkardýðý toplumsal hoþnutsuzluðu en hýzlý bir biçimde örgütler ve devrimci harekete dönüþtürürüz ya da oligarþinin yeni bir tokadýný yiyip on yýllardýr etkisinden sýyrýlamadýðýmýz yenilginin bir yenisinin yaþanmasýna imkan tanýrýz.

10

ir mucize oldu. Mucizenin alametleri ABD ordusunun baþýna bir siyahýn geçirilmesi ve dýþ iþleri bakanlýðýnýn yine siyah bir kadýna verilmesiyle zuhur etmiþti. Ve nihayet mucizenin kendisi de, "olur mu, olmaz mý" derken gerçekleþti ve ikinci jenerasyon bir Afrikalý siyah ABD devlet baþkaný oldu. Bir þeye yarayacak olmasa da mucize mucizedir. Çok deðil 150 yýl önce1 Amerikalýlarýn siyah renkli olanlarý köleydi. 50 yýl önce ise barlara köpekleri ve siyahlarý almýyordu beyaz Amerikalýlar. Öylesine hýzlý bir geliþme gösterdiler ki, kölelikten köpeklerle eþit seviyeye getirdikten sonra devletin baþýna da bir siyahýn getirilmesi, kimilerince insan haklarýnýn zaferinin gerçekleþmesiydi. Sermaye, eðer insan haklarý daha fazla artý deðer üretmeye yararsa onun da þampiyonluðunu yapar elbette. Sermaye açýsýndan her þey kar içindir; seçilen siyah baþkan da kardan baþka bir þey için deðildir. Bugünkü düzeydeki insan haklarý ise ABD'de çoktan gerçekleþmiþti. Obama'nýn seçilmesini bu açýdan bir dönüm noktasý, yeni bir tarihin baþlangýcý gibi görmek emperyalistlerin yapmak istediklerinin üstünün örtülmesi anlamýna gelir. Bush'un ve öncellerinin uyguladýðý neoliberalizmin sonucu ABD emperyalizmi geliþen krizini dünyaya yayarken içine saplandýðý iki büyük savaþtan da çýkamaz hale geldi. Hatta çýkmak bir yana, Ýran gibi bir sorunu da satýn almýþ oldu. Ýran'ý dengeleyen Saddam'ý düþürdükten sonra onun yerine herhangi bir güç koyamadý. Afganistan'da içine saplandýðý bataklýða þimdilerde bir de Pakistan eklendi. Obama iktidara týrmanýrken gerek ülkesinde ve gerekse dünyada savaþa son vereceðine dair umutlara yanýt verir görünerek onlarýn yükselmesinin önüne geçti. Þimdi kabinesini oluþtururken seçtiði bakanlarýn hepsinin þahin karakterli olmasý gösteriyor ki, esas görevi savaþa karþý yükselen tepkileri sýnýrlamak ve bu durumdan yararlanarak eski savaþlarý sürdürürken yenilerini de dünyanýn baþýna sarmak. Þimdiden eskilerine bir yeni kriz bölgesini Bush zaten eklemiþ bulunuyor: Kafkaslar enerjinin ve enerji yollarýnýn kontrolü için yeni bir savaþ alaný haline getirildi. Kýsa zamanda sahneden çekilip gitmeyeceðine artýk herkesin daha fazla inanmaya baþladýðý ekonomik kriz, mali alandan imalat alanýna doðru yayýlýp, iflaslar birbirini izlemeye baþlamýþken derin siyasal krizleri de tetiklemeye hazýr hale gelmektedir. ABD uzun bir dönemde biriktirdiði kriz faktörlerini nihayet konut kriziyle tetiklemekten kurtulamadý. Ancak bu süre içerisinde krizin önemli bir kýsmýný da diðer ülkelere daðýtmayý ve böylece yükünü biraz olsun hafifletmeyi baþarmýþtý. Tüm dünyaya yayýlan krizin þimdi de her ülkedeki en alt kesimlerin üzerine yýkýlmasý sürecini yaþayacaðýz. Bu alt sýnýflarýn huzursuzluðunu geliþtirirken, sömürücü sýnýflar da kendilerini huzur içerisinde bulamayacaklar. Krizin daha aðýr faturasýnýn kimin tarafýndan üstlenileceði konusunda sömürücü sýnýflar da hem ülke içerisinde hem de uluslararasý düzeyde birbirleriyle kýyasýya bir mücadeleye girecekler. Yani alt sýnýflar eskisi gibi yönetilmek istemediklerini söylerken üst sýnýflar da eskisi gibi yönetemediklerini görecekler. Bu devrimci bir durumun deðiþik yoðunluklarda dünya çapýnda geliþmesi anlamýna gelir. Devrimci bir durumdan devrim çýkarmak ancak buna hazýrlanmýþ, vurduðu zaman eski rejimi daðýtabilecek bir devrimci hareketin varlýðýna baðlýdýr. Nasýl devrimci durum her yerde deðiþik yoðunluklarda olacak ise devrimci hareket de benzer bir özellik gösterecektir. Bir devrimci kriz geliþinceye kadar örgütlenememiþ, krizi devrime dönüþtürememiþ olanlarýn bunun

B

cezasýný faþizm olarak gördüklerine tarih tanýktýr. Dünya kapitalizminin içine düþtüðü bu büyük kriz, bölgemizi ve Türkiye'yi de yoðun biçimde etkilemektedir. Her ne kadar Baþbakan önceleri durumun ne olduðunu anlayamayýp, "kriz bize teðet geçecek" gibi abuk sabuk beyanatlar verip yerel seçimleri kazanmak için seçim bütçesi hazýrlama hesaplarýyla IMF'ye "ümüðünü sýktýrmayacaðýný" ilan etmiþ ise de kýsa zamanda tornistan edip "ümüðünü" IMF'ye uzatmaktan baþka çaresi kalmadýðýný görmüþtür. Kriz dönemleri zayýf ülkeleri daha da zayýf duruma düþürür. Bu nedenle de baðýmlý ülkeler emperyalistlerin elinde daha fazla oyuncak haline gelirler. ABD emperyalizmi sanki içine girilen döneme Türkiye'yi hazýrlar gibi hem hükümeti hem de askeriyeyi kýstýracak adýmlarý attý ve her iki kurumun tepesine de birer Demokles kýlýcý astýktan sonra, ikisinin uyumunu saðladý. AKP'de öncülleri gibi zoraki bir devlet partisi haline geldi. Bundan sonraki geliþmelerde artýk TC devleti bir bütün olarak ABD denetimi altýnda bölge politikalarýnýn uygulanmasýnda bir piyon gibi kullanýlmaya devam edilecektir. ABD'nin, Gürcistan'ýn silahlandýrýlmasýný da Türkiye'ye ihale etmiþ olmasý dolayýsýyla, TC devleti kendisini kýstýracak herþeyi üstlenmiþ oldu. Artýk ABD taleplerine uygun olarak, gönülsüz de olsa Kürdistan federal hükümetini tanýmanýn adýmlarýný atarken PKK'nin tasfiyesi için her türlü iþbirliðinin de geliþtirileceðine kuþku yok. Þimdiden bölgede sürekli operasyonlar yapýlmakta ve sýnýr ötesi bombardýmanlar devam etmektedir. Böylece Türkiye "yurtta savaþ, bölgede savaþ" þiarýyla kriz dönemini karþýlayacak. Önümüzde apaçýk iki kader görünmektedir. Ya bu kriz döneminin ortaya çýkardýðý toplumsal hoþnutsuzluðu en hýzlý bir biçimde örgütler ve devrimci harekete dönüþtürürüz ya da oligarþinin yeni bir tokadýný yiyip on yýllardýr etkisinden sýyrýlamadýðýmýz yenilginin bir yenisinin yaþanmasýna imkan tanýrýz. Birleþik bir proletarya gücünün yaratýlmasýndan baþka çare yoktur ve bu acilen gerçekleþtirilmek zorundadýr. Kimi uyanýk akýmlar 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrasýnda toplumsal muhalefeti kendisinin örgütleyebileceði durumun ortaya çýkmasý için pusuya yatýp, diðer hareketlerin temizlenmesini beklerken tasfiye olup gittiler ve bu sorumsuzluðun hesabýný da hiç bir zaman vermediler. Ayný uyanýklýðý umarýz bu dönemde kimse göstermeye kalkýþmaz ve birlik çabalarýný duvardan yukarý týrmandýracak manevralara giriþmez.. Bu iki muhtemel gelecekten sadece devrimci olanýn hayat bulmasý büyük ölçüde devrimcilerin alacaklarý subjektif kararlara baðlýdýr. Bunun için sosyalist örgütlerin siyaset sahnesinden kovulmuþ olan iþçi sýnýfýnýn yeniden siyaset sahnesine dönüþünü gerçekleþtirmek üzere oluþturacaklarý bir koordinasyonla, 21. yüzyýl sosyalizmini hayata geçirirken, tüm muhalefet güçlerini içerecek bir cepheleþmeyi gerçekleþtirmek üzere, bunun bugünkü biçimi olarak bir çatý partisi adýmýný atmalarý yeni bir gericilik dalgasýna boyun eðmememizin temel þartýdýr. Neoliberalizmin tükeniþi sosyalizmin yeniden alternatif olarak yükseliþinin imkanlarýný önümüze getirmiþ bulunuyor. Artýk savunma siperlerinden çýkarak sosyalizm için ileri atýlma zamanýdýr. Bu büyük atýlým için gereken enerjiyi iþçi sýnýfýnýn siyaset sahnesine müdahalesinin yaratacaðý büyük dalgada bulacaðýz. 1-Son köle taþýyan gemi, ABD Kongresinin köleliðe resmen son vermesinden 50 yýl sonra, 1858'in kasýmýnda Georgia'nýn Jekyll adasýnýn Güney ucuna demir atmýþtý. Gemide, açýk artýrmada satýlmak üzere 400 Afrikalý erkek, kadýn ve çocuk bulunmaktaydý.


Kurtuluþ TANRI YANILGISI Metin KIYAN

Dawkins, bu yöntemle bilim ve dinin ayrý düzlemler olduðunu, bilimin dinin alanýna girmemesi gerektiðini iddia eden bilim insanlarýný zekice devre dýþý býrakýr.

eçtiðimiz sayýda internet sansürünü ele alan 'Engizisyon iþ baþýnda' baþlýklý yazýmýzda, Adnan Oktar'ýn giriþimi sonucu 'Kör saatçi', 'Gen bencildir' ve 'Tanrý Yanýlgýsý' kitaplarýnýn yazarý, Ýngiliz evrimci Richard Dawkins'in resmi web sitesine eriþimin engellendiðine deðinmiþtik. Ancak Dawkins'in Türkiye'de sansür edilmesine yönelik ilk giriþim bu deðildi. Senenin baþlarýnda, Kuzey Yayýncýlýk'ýn sahibi Erol Karaaslan, Dawkins'in 'Tanrý Yanýlgýsý' adlý kitabýný Türkçe'ye çevirtip yayýnladýðý için, "halký kin ve düþmanlýða tahrik veya aþaðýlama" suçunu iþlediði iddiasýyla yargýlanmýþ ve beraat etmiþti. Kitap hakkýnda açýlan davanýn savcýlýk iddianamesinde þu cümleler yer almaktaydý: "Türk milletini bir arada tutan din ve dil birliðidir. Türkiye'nin birliðini saðlayan manevi çimento din ve dil birliðidir, bu birliðin bozulmasý halinde parçalanma olur. Bu nedenle de ülkemizi bölmek isteyenler de, bölücü terör örgütü de ülkemizi ayakta tutan bu dinamiklere saldýrmaktadýrlar. Bu amaçla Türkiye'ye yönelik bir psikolojik savaþý uzun zamandýr yürütmektedirler. Bu davanýn konusunu oluþturan kitap da, bu savaþýn malzemelerinden biridir ve ayný amaca hizmet etmektedir." Sansürcülere inat, geç de olsa bu 'bölücü' kitabý tanýtmanýn faydalý olacaðýný düþündük. "Ýntihar bombacýlarýnýn, 9/11'in1, 7/7'nin2 , haçlý seferleri'nin, cadý avlarýnýn, barut komplosu'nun3 , Hintliler ile Pakistanlýlarýn ayrýlmalarýnýn, Ýsrail-Filistin savaþlarýnýn, SýrpHýrvat-Müslüman katliamlarýnýn, 'Ýsa katilleri' yakýþtýrmasýyla Yahudilere yapýlan eziyetin, Kuzey Ýrlanda 'sorunlarýnýn', 'namus cinayetlerinin', saf insanlarýn paralarýný ellerinden alarak onlarý soyup soðana çeviren parlak takým elbiseli, kabarýk saçlý televanjelistlerin4 olmadýðýný hayal edin. Antik heykelleri yýkýp yok eden Taliban'ýn olmadýðý, kafirlerin halk içinde kafalarýnýn kesilmediði, kadýnlarýn vücutlarýnýn birkaç santimetresini gösterdikleri için kýrbaçlanmadýðý bir dünya hayal edin." (s.9) Tanrý inancý ile mücadelesini yukarýdaki satýrlarla gerekçelendiriyor Dawkins ve hemen ardýndan bir ateizm misyoneri gibi tanrýnýn varlýðýný sorguladýðý tutkulu bir mücadeleye giriþiyor. Kitabýn ilk dört bölümünde Dawkins, Tanrý'nýn varlýðý inancý ile ilgili argümanlarý inceliyor ve öne sürülen 'kanýtlarý' çürütme iþine giriþiyor. Dawkins'e göre tanrý düþüncesi evren üzerine olan diðer hipotezler gibi bir hipotezdir, test edilebilir ve yanlýþlanabilir. Bu hipotez, 'prensipte sabit bilinmezcilik' olarak sýnýflandýrdýðý, sorunun ve kanýtlarýn ayrý ayrý düzlemlerde olduðu dolayýsý ile gerçeðin bilgisine hiçbir zaman ulaþýlamayacaðýný iddia eden bir bilinemezcilik kategorisine ait deðildir. 'Tanrý hipotezi', 'uygulamada geçici bilinemezcilik' diyerek sýnýflandýrdýðý, aleyhte ve lehte gerçekten kesin bir yanýtýn olduðu ancak, bu yanýta ulaþmak için henüz yeterli kanýtýn olmadýðý bir bilinemezcilik kategorisine dahil edilmelidir. Þu an içinse bu sorunun aleyhinde oldukça güçlü kanýtlar vardýr ve bölüm dörtte kanýtlamaya çalýþtýðý gibi 'Tanrý neredeyse kesin olarak yoktur.' Dawkins, bu yön-

G

temle bilim ve dinin ayrý düzlemler olduðunu, bilimin dinin alanýna girmemesi gerektiðini iddia eden bilim insanlarýný zekice devre dýþý býrakýr. Dawkins, daha önce 'Kör Saatçi' isimli kitabýnda yaradýlýþçýlarýn evrimle ilgili iddialarýný tartýþtýðý için 'Tanrý Yanýlgýsý'nda konuya iliþkin geniþ bir yer ayýrmaz. Dawkins'e göre, evrimcilerin üzerinde tartýþtýðý henüz net olarak açýklanmamýþ her nokta, yaratýlýþçýlar için tanrýnýn varlýðýnýn kanýtýný oluþturmaktadýr: "Bir çok evrimsel geçiþ, kademeli olarak deðiþim geçiren ara fosillerin daha kýsa yada uzun süreli serileri sayesinde açýkça belgelenmiþtir. Bazýlarý belgelenmemiþtir ve bunlar þu ünlü 'boþluklardýr'. Michael Shermer'in de zekice belirttiði üzere 'eðer yeni bir fosilin keþfi bir 'boþluðu' temizce ortadan ikiye ayýrýrsa, yaradýlýþçý artýk iki kat fazla boþluk olduðunu iddia edecektir! Ve her koþulda yersiz bir düþünce olan gýyabýnda hüküm vermeye yönelecektir. Eðer doðru varsaydýðýmýz bir evrimsel geçiþi belgeleyecek fosiller ortada yoksa evrimsel geçiþ yok farz edilir ve Tanrý'nýn müdahalesi hükmen kazanýr'." (s.124) Kitabýn diðer bölümlerinde ise Dawkins, dinin ve ahlakýn kökenlerine inmeye çalýþýyor. Eski ahit ve yeni ahitte zamanla deðiþen ahlak anlayýþýný irdelemeye ve ahlakýn kökeninin din olmadýðýný kanýtlamaya çalýþýyor. Dawkins, dinin, doðal seçilim sürecinde yararlý olan bir olgunun kazara oluþturduðu bir yan etki olmasý gerektiði iddia ediyor. Yazar, daha önce 'Bencil Gen' isimli kitabýnda ortaya attýðý, tartýþmalý mem kavramýna burada yeniden baþvuruyor ve dinin memler aracýlýðýyla 'beyin virüsleri' gibi topluluklar arasýnda yayýldýðýný iddia ediyor. Dawkins, memi bir zihinden ötekine transfer olabilen kültürel bilgi parçacýklarý olarak tanýmlýyor, meme örnek olarak, melodiler, giysiler, moda, kap kacak yapma yöntemleri ve mimari tarzlar gibi davranýþ tarzlarýný gösteriyor. Dawkins burada açýkça idealizme sürükleniyor. Oysa ki, insan kültürü kuþaktan kuþaða, memler sayesinde deðil, en geniþ anlamýyla eðitim sayesinde aktarýlýr. Kültür biyolojik olarak aktarýlmaz. Tersine, kültürün her kuþak tarafýndan zahmetli bir biçimde yeniden öðrenilmesi ve geliþtirilmesi gerekir. Kitapta dikkat çeken bir baþka handikap ise, Dawkins'in din olgusunu egemen sýnýflardan baðýmsýz bir olgu olarak ele almasý ve egemen sýnýfýn bu olguyu yeniden üreterek kullanmasýný görememesidir. Tanrýnýn kendisine Irak'ý iþgal etmesini buyurduðunu söyleyen G.W. Bush ile dalga geçse de, Dawkins yaratýlýþ savunucularý ile giriþtiði savaþýmda iþin bu yönünü ihmal eder ve egemen sýnýflarla ve devletle bir hesaplaþmaya gir(e)mez. Dawkins, kitapta özellikle vurgu yapmasa da, bütünden çýkan sonuç, namus cinayetinin de, intihar bombacýlarýnýn da, Sýrp, Hýrvat, Müslüman katliamlarýnýn da temel kökeninin din olduðu görüþüdür. Dawkins, emperyalist saldýrganlýk ve savaþ politikalarýndan, bunun sonucunda beslenen ýrkçýlýk ve gericilikten hiç bahsetmez, iþin sadece görünür yüzü ile yetinir. Oysa ki, din, katliamlarýn hayata geçirilmesinde kullanýlan propagandalardan yalnýzca bir tanesidir, bu anlamda bir neden deðil, bir araçtýr. Yukarýda bahsettiðimiz eksik yanlarýna ve yer yer idealizme savrulmasýna raðmen, Dawkins, amacýna ulaþýyor ve yaratýlýþçýlarý oldukça kýzdýracak bir yapýta imza atýyor. 'Tanrý Yanýlgýsý' oldukça ilginç gözlemler ve bilgiler bulabileceðiniz okunmaya deðer bir kitap.

1-Ýkiz kulelere uçaklarla yapýlan saldýrý 2-2005 yýlýnda Londra'da düzenlenen metro bombalama eylemi 3-Katoliklerin Ýngiliz Kralýna karþý düzenledikleri suikast giriþimi 4-Televizyon aracýlýðýyla propaganda yapan misyonerler

11


Kurtuluþ KADINA YÖNELÝK ÞÝDDETE KARÞIYIZ! AMA NASIL? Ýlkay KARA

Ýþte bu nedenle bedenlerimiz üzerindeki iktidara yönelik itirazýmýzý erkekegemenliði ve erkeklere karþý verdiðimiz mücadelenin içinde tanýmlamalýyýz ve yine tam da bu nedenle bu mücadeleyi yakýnýmýzdan baþlayarak sürdürmeliyiz ki gerçekten kendi yaþamlarýmýzda dönüþtürücü bir karþýlýk bulabilsin.

12

eride býraktýðýmýz günlerde 25 Kasým Kadýna Yönelik Þiddetle Uluslararasý Mücadele Günü dolayýsýyla þiddet üzerine düþünmeye, konuþmaya, tartýþmaya ve eyleme geçmeye çalýþtýk. Dünyanýn pek çok yerinde olduðu gibi ülkemizde de kadýnlar þiddete karþý yan yana geldi ve eylemler, etkinlikler yaptý. Bu yýl kadýna yönelik þiddet tartýþmalarýnda öne çýkan politik temalarýn ilki cinsel þiddet yani taciz ve tecavüzdü. Taciz ve tecavüz üzerine yapýlan eylemler 25 Kasým'ýn da öncesine gidiyordu. Hüseyin Üzmez'in tahliyesinin ardýndan baþlayan tartýþma devam ederken Pippa Bacca'nýn tecavüz edilerek öldürülüþünün ardýndan açýlan davayý izledik. Medyada artan tecavüz haberlerine kulak kesilip, kadýnlarýn yakýnlarýndakilerin ya da tanýmadýklarýnýn tacizine tecavüzüne karþý öfke biriktirip sokaða taþýdýk. Ancak gerek Üzmez'in ardýndan yapýlan tartýþmalarda gerekse bizim bilebildiðimiz, öðrenebildiðimiz taciz ve tecavüz haberlerinde çoðu zaman failler sýra dýþý kiþiler, sapýklar ya da hasta kimseler olarak adlandýrýldý. Oysa kadýna yönelik þiddet özellikle cinsel þiddet üzerine yapýlan tartýþmalarda altý çizilmesi gereken yer erkeklik konumudur. Burada kastedilen elbette biyolojik varoluþlar deðil, ataerkil toplumsal sistemin yarattýðý cinsiyet kalýplarý ve iliþkileridir. Bu cinsiyet kalýplarýnýn ve iliþkilerinin yalnýzca soyutlamalar olmadýðýný, bizzat pratik hayatýn her anýnda verili bir durum olarak karþýmýza çýktýðýný hatýrladýðýmýzda; yalnýzca erkekegemenliði belirlemesinin ve ona karþý mücadelenin yetmediðini, bu egemenliði hayata geçiren öznelerle, yani erkeklerle mücadeleyi de kapsadýðýnýn altýný çizmek gerekiyor. Erkekegemen iktidarýn kendini üzerine kurduðu ana dayanaklardan biri kadýn bedenini kontrol altýnda tutarak, kadýnlarýn bedenleri üzerindeki söz sahipliðini elinden almak/sýnýrlamak ya da biçimlendirmektir. Bu nedenle de cinsellik iktidar yüklü bir iliþki biçimi olarak karþýmýza çýkmakta, erkeðin kontrol alaný olarak belirginleþmektedir. Ataerkil iktidar iliþkisinin özel mülkiyetçi anlayýþla da beslenerek vardýðý nokta kadýnlarýn bedenleri ve cinsellikleri üzerindeki sahipliktir. Ýþte cinsel þiddetin bir sapkýnlýk ya da

G

hastalýk durumu deðil, ataerkil iktidarýn yarattýðý ve ayný zamanda beslendiði bir sonuç olarak deðerlendirmek gerektiði iddiasýnýn altýnda bu yatmaktadýr. Böyle bir sahiplik/mülkiyet iliþkisi olduðunda erkekler her türlü cinsel davranýþý kendilerine hak olarak görmekte ve hatta kadýnlar da çoðu zaman bu algýnýn ortaðý olmaktadýr. Ýþte bu nedenle bedenlerimiz üzerindeki iktidara yönelik itirazýmýzý erkekegemenliði ve erkeklere karþý verdiðimiz mücadelenin içinde tanýmlamalýyýz ve yine tam da bu nedenle bu mücadeleyi yakýnýmýzdan baþlayarak sürdürmeliyiz ki gerçekten kendi yaþamlarýmýzda dönüþtürücü bir karþýlýk bulabilsin. "Bedenim Benimdir" sloganýnýn gerisindeki perspektif tam da bu mülkiyetçi kontrol iliþkisine karþý, kendinden ve dolaysýz olarak yakýnlarýndaki erkeklerden baþlayan bir mücadelenin gerekliliðini kapsamaktadýr. Üzerinde durduðumuz ikinci nokta ise özellikle son haftalarda hýzla týrmanan çatýþma ortamý ve Kürt sorununun geldiði noktaydý. Aslýnda daha ötesine gitmekle birlikte sýnýrlayacak olursak nerdeyse 30 yýldýr devam eden savaþa eþlik eden tartýþmayý da beraberinde getiriyordu. Bölgede süren çatýþmalarýn getirdiði þiddetin yaný sýra savaþ ortamýnýn sonuçlarýyla birlikte düþünüldüðünde kadýnlara getirdiði yük oldukça büyük. Bir yandan çatýþmalarda yakýnlarýný kaybedenler olarak savaþýn aðýrlýðýný yüklerken diðer yandan yoksulluðu, zorunlu göçü, tecavüzü, hatta kadýnlarýn bilgisi dýþýnda kýsýrlaþtýrma operasyonlarýný dahi yaþatýyor. Bu yanýyla savaþ; bu savaþtan beslenen militer örgütlenmeler, kýþkýrtýlan milliyetçilik, sokaklarda yükselen/yükseltilen linç kültürü, þiddetin her türlü yüzüyle kadýnlara kendini gösteriyor. Yýllardýr süren bu savaþa, savaþýn kadýnlardan götürdüklerine iliþkin söz üretmeden, bu sözü pratik olarak sokaða yansýtmadan kadýna yönelik þiddetle mücadelede kararlý adýmlar

atabilmek mümkün deðildir. Ancak içinde bulunduðumuz politik atmosferde süren bu savaþýn kavranýþýna iliþkin farklýlýk önemli bir ayraçtýr. Kadýna yönelik þiddetle mücadelenin savaþ ve militarizmle bizim özelimizde de Kürt sorunuyla baðý kurulurken taraflarýn ürettiði þiddetin eþitlenerek, Kürt özgürlük mücadelesine karþý alýnan mesafe, sorunun demokratik ve barýþçý çözümü için Kürt halkýnýn demokratik taleplerinin kabul edilmesi mücadelesine katký sunmaktan uzaktýr. Soruna bu biçimiyle, yani imha ve inkâr politikalarýnýn ve askeri yöntemlerin dayatýlmasýna karþý, Kürt halkýnýn demokratik taleplerinin karþýlýk bularak anayasal güvence altýna alýnmasý talebiyle taraf olmak için seslenilecek muhatap devlettir. Yaþanan çatýþma ortamýnýn sona erdirilmesi iradesini göstermekle yükümlü olan; ilan edilen ateþkeslere bombardýmanla karþýlýk veren, barýþ talebini operasyonlarla yanýtlayan devlettir. Eþit mesafelenme ise ezme-ezilme iliþkisinin taraflarýna eþit mesafelenme anlamýna gelmektedir. Bu nedenle barýþý talep eden Kürt kadýnlarýyla gerçek bir dayanýþma iliþkisini barýndýrmamaktadýr. Daha uzun ve kapsayýcý tartýþma bu yazýnýn sýnýrlarýný aþtýðýndan sorunlara ve sorunlarýn çözümü için yürüteceðimiz mücadelenin çizgisine iliþkin kýsa deðinilerle yetinilmiþtir. Öne çýkan tartýþmalar dolayýmýyla ele alýnan her iki noktayý da kadýn hareketi içinde birlikte tartýþmaya ihtiyaç vardýr. Bu tartýþmalarý yürütebileceðimiz zeminlerin oluþmasý ve çok daha önemlisi tartýþmalardan elimizde kalanlarý sokakta büyütebileceðimiz bir süreç yaþanmasý için elimizden geleni yapmak durumunda olduðumuz da açýktýr.


Kurtuluþ

BÝR KELEBEK ÖYKÜSÜ

MÝRABELLER sedi urumun dibinde üç kadýnýn ce uç bir , de sin lge bö ey kuz nin ik Cumhuriyeti' ýr. 1960 yýlýnýn 25 Kasým'ýnda, Domin bir trafik kazasý haberi yayýnlan rde ele zet ga ah sab si Erte el… ria Mirab bulunur; Patria, Minerva ve Ma avüzle, iþkenceyle ve ölümle son tec le de ca mü litik po arlý kar ne karþý verdikleri Mirabeller'in Trujillo Diktatörlüðü asý olarak kayýtlara geçmiþtir. kaz ba ara bir ü lüþ ürü öld r'in k Mirabelle , landýrýlmaya çalýþýlmýþtýr. Anca ölüm yýldönümü olan 25 Kasým r'in elle ab Mir a; ý'nd ay rult Ku Latin Amerika Kadýn nden beri 1981'de Dominik'te toplanan Günü" olarak kabul edilir. O gü ma nýþ ya Da asý rar sla Ulu ve le cade iktidara itirazlarýný "Kadýna Yönelik Þiddete Karþý Mü þiddet sarmalýna karþý, ataerkil en ley vre çe zý ýmý þam ya r ýnla r, kimi zaman dünyanýn dört bir yanýnda kad r, kimi zaman sokaktan geçenle kile zda ýmý kýn ya en an zam i ller kim haykýrmaya devam ediyor. Fai er/polis. r'in öyküsünde olduðu gibi ask elle ab Mir sa an zam i kim lar, e politik gardiyan e aracýna dönüþtürülmüþ, özellikl nc iþke bir k ati em sist de elin t devle Cinsel þiddet; taciz ve tecavüz, nan bir mekanizma rini de teslim almak için uygula nle de be ikte birl e riyl ele irad 30 yýldýr mücadele içindeki kadýnlarýn an yakýndan biliyoruz. Yaklaþýk ýnd am ort a týþm ça en sür rdýr bunu yýlla olarak kurumsallaþmýþtýr. Bizler ðrafyada savaþýn her rýn arkasýnýn kesilmediði bu co nla syo era op si öte ve içi ýr sýn zorunlu göçle, süren savaþýn, çatýþmalarýn, iði her türlü þiddetle, tecavüzle, tird ge n aþý sav ðil, de rla ala çatýþm türlü yüzünü görerek, yalnýzca llara uzanýyyoksullukla yaþýyoruz. gerisine, cezaevlerine, karako aþ sav n rde ele ph ce t, de þid ý uladýð Devletin kadýnlara doðrudan uyg teslim alma aracý deki kadýnlara yönelik olarak bir için le de ca mü litik po üz, av yönelik tesor. Gözaltýnda taciz ve tec yatýlýyor. Kadýnlarýn bedenlerine da rak ola lar ma ula uyg in rut mlara olarak kullanýlýrken, adli mahkû eðenleþtiriliyor. , taciz/tecavüz ve tehdidiyle sür yla ma ara l jina va , yla ma ara özel alanda lim alma yöntemleri, çýplak er yandan kamusal alanda ve dið en siyk tici üre zat biz tin de elik þid Devlet bir yandan kadýna yön ezden gelen, sesine ýn hareketinin taleplerini görm kad , an ay alm k lulu um sor e dele için üreyen þiddetle mücadeled i, kadýna yönelik þiddetle müca erk e ütm yür ve a sam Ya r. ýyo ýza çýk kulak týkayan tavrýyla da karþým ayetlerde ya da aile tutum namus adýna iþlenen cin Bu or. ruy du ri ge en ekt erm gereken yasal boþluklarý gid çýkýyor. a tahrik indirimi olarak karþýmýza gün içindeki þiddet olaylarýnda yargýd mücadeleden geçiyor. Bizler bu yla larý um kur ve t vle de u yol mücadelenin eyeceðimizi Kýsacasý kadýna yönelik þiddetle istiyoruz. Ancak bununla yetinm e ett elb eri birl ted n ola ak ac saðlay ataerkil toplum hayatýmýzda kýsmi iyileþtirmeler i parçalamayý ve sonrasýnda da lizm ita kap n ola si tici üre zat biz ve zor olade ilan ediyoruz. Biz þiddetin aðýyýz. Evet bu mücadele uzun ort in len de ca mü bir lu zor n, en uzu le yapýsýný dönüþtürmeyi hedefley ektifle mümkündür. Ve mücade rsp pe bir si yle bö k ca an z mü gerçek özgürlüðü sokaklara caktýr. Ancak kurtuluþumuz ve an kelebeklerin, bugün bizleri uç de etin uriy mh Cu ik min Do yýl önce biztarihimiz týpký Mirabeller'in, 48 ür. Ýþte bu anýlarýn kararlýlýðýdýr lüd yük la ýsýy an an ay yýlm ve k kadýnýn kararlý çýkaran uzun öyküsü gibi pek ço iren. kmayan, çoðaltan ve güçlend leri uzun yolumuzda yalnýz býra

13


Kurtuluþ OTOMOTÝV ÝÞÇÝLERÝNÝN ULUSLARARASI BÝR STRATEJÝYE ÝHTÝYACI VAR Keith JONES Çeviri: Volkan YAYLIOÐLU

Sendikalarýn ulusalcý, kapitalist yanlýsý politikalarýnýn, otomotiv iþçileri ve otomobil endüstrisine baðýmlý kitleler için son derece yok edici olduklarý kanýtlanmýþtýr.

14

ünyanýn her yerindeki otomotiv iþçileri, iþten çýkarmalarla, fabrikalarýn kapanmasýyla, ve ödenek ve ücret kesintileri yönünde yeni taleplerle karþý karþýya kalýyor ve bu, çokuluslu otomobil üreticileri küresel kapitalist krizi onlara ödetmeye çalýþtýkça daha da hýzlanýyor. Geçtiðimiz Perþembe Fransýz otomobil üreticisi Peugeot, Temmuz ayýnda çýkarttýðý 6000 kiþiye ek olarak, 2700 iþe daha son vereceðini açýkladý. Ve Daimler AG'nin, 150,000 Alman iþçiyi bir aylýk yýlbaþý "tatili"ne çýkarmanýn yaný sýra 14 Alman fabrikasýnda haftalýk iþ saatini 30 saate çýkarmayý düþündüðü söyleniyor. Son yýllarda "doðunun Detroit'i" olarak anýlmaya baþlayan Çek Cumhuriyeti'ndeki endüstri analistleri, ülkenin 120,000 otomotiv iþçisinin 10,000'den fazlasýnýn iþine gelecek aylarda son vereceðini söylüyor. Mazda, Isuzu, ve Nissan, Japon iþletmelerinde 3,200 sözleþmeli iþçinin iþine son verme planlarýný açýkladýlar. Bu yýlýn baþlarýnda 2,000 geçici iþe son veren Toyota ise 2009'un Mart'ýna kadar buna ek olarak 3,800 sözleþmeli iþçiyi çýkaracaðýný söyledi. Dünyanýn en büyük onuncu otomobil ihracatçýsý olan Thailand'da bir otomotiv sendikasýnýn üst düzey yetkilisi, üretim kýsýntýlarýnýn bu endüstride çalýþan 500,000 iþçinin yüzde otuz ila kýrkýnýn iþten çýkarýlmasýyla sonuçlanabileceðini söyledi. Üretim kýsýntýlarý ve iþten çýkarmalar, dünyanýn en büyük ikinci otomobil üreticisi olan Çin'de de baþladý. Chery Automobile Ekim ayýnda 6,000 iþe, diðer bir deyiþle kendi iþ gücünün yüzde otuzundan fazlasýna son verdi. Toyota, Guangzhou'daki tesisinde üretimi askýya aldý ve DengfengPeugeot Citroen neredeyse bin iþe son verdi. Kuzey Amerika'da, Detroit merkezli Büyük Üçlü'ye yapýlan hibe üzerine dönen tartýþma, kapitalist elitlerin içinde oto iþçilerinin ücretlerinin, ödeneklerinin ve iþlerinin yok edilmesi yoluyla endüstriyi "sürdürülebilir" -yani yatýrýmcýlar için karlý- hale getirecek en iyi yöntem üzerine bir fikir ayrýlýðýnýn varlýðýný kanýtladý. ABD Parlamentosu ve Bush yöne-

D

timi, mali elitlere hiç bir koþula baðlý olmadan trilyonlarca dolar para verdi. 25 milyar dolarlýk otomotiv hibe paketinin politikadaki ve basýndaki destekçileri bile bunun, otomotiv iþçileri üzerinde daha fazla sözleþme imtiyazý dayatma konusunda Birleþik Otomotiv Ýþçileri Sendikasý'nýn [United Auto Workers Union UAW] desteði koþuluna baðlanmasýnda ýsrar ediyorlar. Diðer taraftan hibenin kurumsal muhalifleri kendi ortak "küresel rekabetçi endüstri" yaratma hedeflerine Büyük Üçlü'yü, kendilerine ücretlerde, emekli maaþlarýnda, ve saðlýk ödeneklerinde büyük bir tek taraflý indirim yapabilme gücünü verecek 11. Madde [Chapter 11] iflasýna zorlayarak daha kolay ulaþabileceklerini tartýþmaktalar. Kanada'daki politikacýlar ve basýn, herhangi bir otomobil endüstrisi yardým paketini otomotiv iþçilerinin haklarýný ve tazminatlarýný yaðmalama ve bunun sonucunda iþçi sýnýfýna bir bütün olarak yeni bir saldýrý baþlatma aracý olarak kullanma konusunda daha az hevesli deðiller. Kanada'nýn mali kurumunun geleneksel sözcüsü Globe and Mail, "Kanada'daki otomotiv iþçilerinin, ücretlerin kýsýlmasýna karþý kendi üzerlerine düþen görevi yapmalarýnýn zamanýdýr. Sadece þirketler deðil, iþ güçleri de rekabetçi olmalýdýr" açýklamasýnda bulundu. Avrupa ticaret ve politika liderleri de ayný þekilde otomobil endüstrisindeki krizi iþçi sýnýfýna karþý bir sopa olarak kullanmayý, böylece iþten çýkarma ve fabrika kapama ile yoðunlaþtýrýlmýþ sömürüye karþý iþçi direniþininin üstesinden gelmeyi planlýyor. Geçen hafta Avrupa Birliði'nin rekabet komisyonu üyesi Neelie Kroes, bankalarý kurtarmak için sýnýrsýz bütçeler ayrýlýrken devletin otomobil endüstrisine destek vermesinin neden "istisna" sayýlmasý gerektiðini açýklamak için "Otomobil endüstrisi ile mali sektörü kýyaslayamazsýnýz - bu daha farklý." dedi. Çokuluslu otomobil þirketlerinin iþleri ve ücretleri üzerine saldýrýsýna karþý durabilmek için otomotiv iþçilerinin ihtiyacý, küresel bir stratejidir: kapitalist karlarýn takibi için sosyoekonomik yaþamýn ve

insanlarýn ihtiyaçlarýnýn ikinci plana koyulmasýný reddeden ve bütün iþçilerin ortak sýnýf çýkarlarýný uluslardan baðýmsýz olarak tanýyan sosyalist bir programý temel alan bir strateji. Böyle bir strateji için verilecek mücadele, otomotiv iþçilerinin ulusal, kapitalist yanlýsý sendikalarý politik olarak reddetmelerini ve örgütlü bir þekilde bu sendikalardan ayrýlmalarýný gerektirir. Sendikalarýn küresel olarak entegre olmuþ otomobil endüstrisinin geliþimine tepkisi, azalan istihdam uðruna iþçilerin birbirlerine karþý verdiði mücadelede onlarý kýþkýrtýrken otomotiv patronlarýnýn çýkarýna rekabete girmek olmuþtur. Sendikalar, iþçileri sermayeye yüksek getiri oraný vaat ederek ürün yerleþtirmeye ve yatýrýmlarý güvenceye almaya zorladýlar, aksi takdirde üretim ve kar hedeflerini karþýlamak için yönetimin yardýmcýlarý oldular. Bu, iþçi sýnýfýný bölmeye ve iþçilerin þu veya bu rakip kapitalist elitin peþine takýlmasýna yarayan þovenizmin ve tutuculuðun her zamankinden fazla desteklenmesine eþlik ediyordu. Sendikalarýn ulusalcý, kapitalist yanlýsý politikalarýnýn, otomotiv iþçileri ve otomobil endüstrisine baðýmlý kitleler için son derece yok edici olduklarý kanýtlanmýþtýr. Ýmtiyazlar istihdamýn "korunmasýna" yetmedi ve her bir imtiyaz, sendikalarca desteklenen ve yardým edilen küresel olarak örgütlü otomobil üreticilerinin; sendikalarýn ya da çalýþanlarýn þirketlerin mali yükünü hafifletmek için yaptýklarý her yardýmý baþka bir ülkede veya baþka bir tesiste çalýþan iþçileri daha fazla ezebilmek için bir kaldýraç olarak kullanmasý ile baþka bir imtiyaza yol açtý. UAW'dan 1985'te ayrýlan ulusalcý Kanada Otomotiv Ýþçileri Sendikasý'ný (Canadian Auto Workers union - CAW) ele alalým. CAW yönetimi bölünmeyi UAW yönetiminin tepkisel politikalarýna iþaret ederek haklý çýkardý. Sendika aygýtýnýn içindeki bölünme, imtiyazlara karþý gerçek bir meydan okuma teþkil etmek yerine, Kanada sendika bürokrasisinin kendi saðcý stratejilerini izlemesinin önündeki örgütsel engelleri ortadan kaldýrýrken


Kurtuluþ saðcý UAW yönetimini güçlendirmeye yaradý. Bu strateji Büyük Üçlü'nün Kanada'da, Kanada dolarýnýn daha düþük deðeri ve Kanada'nýn hükümet bütçeli saðlýk sigortasý sistemi sayesinde yararlanabildiði emek maliyeti avantajýný sömürmesi üzerine kuruluydu. Bu, CAW'ýn, süratle otomobil üreticilerinin"az üretken" ABD tesislerine art arda uyguladýklarý yeniden yapýlanma dalgalarýnýn oluþturduðu yükü hafifletmelerine yönelik açýk baþvurularda bulunmasýna neden oldu. Doðal olarak Büyük Üçlü bu bölünmeyi, iþçileri birbirine karþý kýþkýrtma çabalarýný kolaylaþtýrdýðý için memnuniyetle karþýladý. 20 yýl sonra, ABD ve Kanada'daki oto iþçileri, imtiyazlar dayatan, iþçi muhalefetini baský altýna alan ve Kuzey Amerika oto iþçileri arasýndaki herhangi bir birleþik mücadeleyi

SAÐIM SOLUM ÖNÜM ARKAM SANAT Ebru YILDIRIM

Kapitalizmin yarattýðý, fark edilir olmayý isteyen, bunun için her türlü rekabet iliþkisine girmeyi göze alan, tüketimin kiþinin eksiklik duygusu üzerine inþa edilmiþliðinin peþinde sürüklenen insan, kültürel sembollerin kullanýmý üzerinden kendi sembolik kimlik oluþumunu tamamlamayý arzulamakta.

sistematik olarak engelleyen, özdeþ þirket yanlýsý yol izleyen rakip bürokratik organizasyonlarýn yükünü taþýyor. Ýþverenlerin, kapitalist hükümetlerin ve sendika bürokrasilerinin, iþçileri dünya oto endüstrisinin nasýl tekrar yapýlandýrýlacaðý üzerine çýkan iþverenler arasý ve devletlerarasý çatýþmanýn içine çekme çabalarýna karþý iþçiler dikkatli olmalýdýr. Avrupa'da þimdiden Kuzey Amerika'nýn otomotiv endüstrisine hibesini adaletsiz bir ticari yardým olmakla suçlayan sesler yükselmeye baþladý. Bu sýrada UAW ve CAW kendi üyelerinin iþlerini ve ücretlerini tekrar Büyük Üçlü'ye kurban etmeye hazýrlanýyor. Ýþverenlerin ve hükümetlerin, oto endüstrisindeki krizi iþçilere ödetme isteklerine cevap olarak iþçiler, bütün iþten çýkarmalara ve

uy Debord 'Gösteri Toplumu' isimli kitabýnda tüm yaþamýn devasa bir gösteri birikimine dönüþtüðünü ve metanýn toplumsal yaþamý tümüyle iþgal etmeyi baþardýðýný ifade eder. Debord'a göre bu alanda izleyici kiþi ne kadar çok seyrederse o kadar az yaþar. Kendisini egemen ihtiyaç imajlarýnda bulmayý ne kadar kabul ederse kendi varoluþunu ve kendi arzularýný o kadar az anlar. Edilgenleþmenin bunca artan boyutlarý çerçevesinde hüznün de, sevincin de, heyecanýn da sahici ve yeterli olmamaya baþlamasý ile beraber bireylerin zihin dünyasý, Walter Benjamin'in deyimiyle, bilinç sanayisi tarafýndan üretilen eðlence kültürü ile biçimlendirilmekte. Bugün eðlence, her türlü söylemin ana eksenini oluþturarak, tüm deneyimlerimizin birer temsili haline getirilmiþ durumda. Kültür ve sanat da tarif edilen bu 'eðlence' anlayýþýnýn birer nesne tasarýmý olarak tüketim kalýplarýmýzýn belirteci olmanýn ötesinde algýlanmýyor. Özcesi, bugünkü kentli kimlik için 'kültür ve sanat etkinlikleri' bütünü olarak tarif edilen her þey, ekonomik nedenlerle yerleþen farklýlýklarýn yanýnda, sosyal gruplar arasýndaki farklýlýklarý oluþturmaya yarayan bir toplumsal uygulamalar alanýnýn simgesi. Kapitalizmin yarattýðý, fark edilir olmayý isteyen, bunun için her türlü rekabet iliþkisine girmeyi göze alan, tüketimin kiþinin eksiklik duygusu üzerine inþa edilmiþliðinin peþinde sürüklenen insan, kültürel sembollerin kullanýmý üzerinden kendi sembolik kimlik oluþumunu tamamlamayý arzulamakta.

G

Senin Festivalin Hangisi? Düþünsel boyutu en aza indirgenmiþ, paket program kývamýndaki kültür-sanat endüstrisi, fark edilir olmayý isteyen izleyici kitleyi bir makinenin parçasý

imtiyazlara karþý ulusal sýnýrlarý ve kýtalarý tanýmaksýzýn birleþik bir mücadele vermelidirler. Otomobil endüstrisi, iþçilerin demokratik kontrolü altýnda kamusal yarara dönüþtürülmeli ve anarþik ve sosyal açýdan yýkýcý olan þirket karý takibinden arýndýrýlmalýdýr. Bu mücadeleyi savunmak, iþçi sýnýfýnýn baðýmsýz politik hareketliliðini gerektirir. Küresel olarak entegre olmuþ oto endüstrisi sadece, iþçi hükümetlerinin oluþturulmasý ve toplumun sosyalist dönüþümü ile çalýþanlara yüksek maaþlý iþler saðlarken, herkese karþýlanabilir ve çevresel açýdan sürdürülebilir ulaþým saðlamak üzere insanlýðýn hizmetine sunulabilir. Bu makale aslen World Socialist Web Site (http://wsws.org) sitesinde yayýnlanmýþtýr.

olarak görüp onu belli bir yöne sürüklemekten baþka bir niyeti olmaksýzýn Ýstanbul gibi bir metropolde bolca festival yarattý. Bir ülkü, büyük turistik bir etkinlik, farklý olanlarýn ayini þeklinde algýlanan ve yaþanan festivaller... Prestij, statü kazanma, özel görünme isteði kent insaný açýsýndan bir yarýþa dönüþtüðünde/dönüþtürüldüðünde eþyalarla diðerlerini geçmek veya diðerlerinden geri kalmamak adýna peþinden koþulan festivaller veya benzeri diðer etkinlikler topluma merak, reklam, statü, özenti ve benzeri mekanizmalar dýþýnda girmiþ olmuyor. (Burada þunu söylemek gerektiðini düþünüyorum. 'Eþya' kavramý metalaþtýrýlmýþ her þeyi kapsýyor. Buna 'kültür-sanat etkinlikleri' de dâhil. Örneðin belli bir grup tarafýndan illa ki okunmasý gerekli görülen bir roman, izlenmesi gereken bir film, dinlenmesi mutlak bir grup... Burada dikkat çekmesi gereken, bütün bu eylemlerin 'gerekli' görüldüðü için gerçekleþtiriliyor olmasý.) Gündelik yaþam biçimleri aynýlaþmýþ, yaþadýðý anlam boþluklarý ile kentin orta göbeðine düþmüþ, sembolik kimlik oluþumunu etiketleri üzerinden yaratmaya çabalayan ve bu etiketler üzerinden iletiþime geçme dýþýnda insan iliþkileri tarumar olmuþ kent insaný, aslen tüketim ideolojisinin arzuladýðý bir kiþilik. Yoksa kabalýðýn, hoyratlýðýn, farklý olana tahammülsüzlüðün, orantýlý-orantýsýz þiddetin her türlüsünün bunca çok yaþandýðý; felsefe ve edebiyat eðitiminin yerlerde süründüðü bir ülkede festivallerden geçilmiyor oluþu, üzerinde düþünülesi bir çeliþki midir yalnýzca? Ya da yaratýlan bu 'festivalci' tipolojisi Can Yücel'in deyimiyle 'sanat sevici' midir?

15


BÝR "TÜRK"LEÞTÝRME YÖNTEMÝ OLARAK MÜBADELE Sait ÇETÝNOÐLU ozan'a gelindiðinde Gayrimüslim nüfusun büyük bölümü Anadolu'dan sürülmüþ, 1915 Soykýrýmý ile Ermeni nüfus sorunu da çözülmüþtür. Milli Mücadele öncesinde bu unsurlarýn mallarýna ve iþyerlerine el konulmuþ durumdadýr. "Rum ve Ermenilerin ayrýlýþlarýnýn dolaysýz bir sonucu olarak Türk eþrafý, terk edilmiþ iþ ve topraklara el koyma olanaðý buldu… Anadolu taþra burjuvazisini milliyetçi davaya çeken bir etken, Rumlar ve Ermenilerin el konulmuþ topraklarýna, atölyelerine ve iþlerine geri dönme olasýlýðýydý"1. 30 Ocak 1923 tarihine gelindiðinde Anadolu nüfusu aþaðý yukarý dinsel açýdan homojenleþtirilmiþtir(!). Konuya Rum nüfus açýsýndan bakarsak: "Rumlarýn Türkiye'den göçü 1912 Balkan Savaþý ile baþlamýþ ve bu tarihlerden sonra sürekli olarak yaþanmýþtýr. Göç hareketi, ilk olarak 1914-15 yýllarýnda Jön Türklerin Ege kýyýlarýný askeri nedenlerle Türkleþtirme politikasýnýn bir sonucu olarak en üst noktasýna ulaþmýþ, daha sonra 1922-23'de, Yunan ordularýnýn Anadolu'da felaketle sonuçlanan yenilgileri sonunda bir kez daha çok büyük boyutlarda yaþanmýþtýr… Bu Rumlar, mallarýnýn büyük bölümünü geride býrakarak muzaffer bir ordunun önünde kaçmaya çalýþan insanlardýr."2 "1914 yýlýnda Anadolu'da 2 milyon Rum yaþamakta. 1922 yýlýnda Yunanistan'a Anadolu'dan göç eden Rum sayýsý 1 milyon kiþi. 1914'ten 1922 yýlýna dek Rum nüfusunda hiçbir artýþ olmadýðýný kabul edersek, 1922 yýlýnda yaþanan göç olayýndan sonra geride 1 milyon kiþilik bir nüfusun kaldýðý anlaþýlýr. Bunlarýn 192.356'sý mübadele antlaþmasýyla 1925 yýlýnýn sonuna dek Türkiye'yi terk etmiþler, 120 bini ise mübadele dýþý tutulup Ýstanbul, Ýmroz ve Bozcaada'da kalmýþlardýr. Bu rakamlara göre, gidenler ve kalanlarýn sayýsý göz önünde bulundurulduðunda 687.644 Hýristiyan Rum Anadolu'yu terk edememiþtir… [Ü]lkeyi terk edemeyen nüfusun büyük çoðunluðunu erkeklerin oluþturduðu görülmektedir. Bu erkeklere ne olmuþtur? Bizce, bir kýsmý a- beyaz ölüm yollarýnda, bamele taburlarýnda, c- savaþ esnasýnda ölmüþlerdir. Diðer kýsmý, a- çeteler tarafýndan, b- doðrudan doðruya askerler tarafýndan katledilmiþlerdir. Diðer bir kýsmý ise yakýnlarýyla birlikte Ýslamlaþarak Anadolu'da kalmýþ olmalýdýrlar. Bunlar bazý ücra köylerin

L

sakinidirler."3 Mübadele esnasýnda sadece toplama kamplarýnda hayatlarýný kaybedenlerin sayýsýnýn da 200 bin civarýnda olduðunu kaydedelim. Sadece Ýzmir'de terk mallarýn dökümüne iliþkin, Maliye Vekili Hasan Fehmi Bey (Ataç) 18 Haziran 1924 günlü Anadolu Gazetesiyle yaptýðý söyleþisinde: "Rumlardan 10.678 ev, 2.173 dükkân ve maðaza, 79 fabrika, 2 hamam, 1 hastane; Ermeni ve Musevilerden 1.600 ev, 2.821 dükkân ve maðaza, 89 fabrika, 2 hamam, 1 hastane"4 kaldýðýný belirtmiþtir. "Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetlerinin hedefi, gayrimüslimlerin mülksüzleþtirilmesi sonucu oluþan 'Türk Mülklerini' savunmaktý. Cemiyetin en faal olduklarý yerler mülksüzleþtirmelerin yaþandýðý bölgelerdi."5 "Cumhuriyet Devleti, arazi ve teþvikleri kendi güvendiði adamlarýna daðýtan ve bu yolla kendinin sorgulanamaz konumunu hukukun üstüne yerleþtiren klasik patrimonyal Osmanlý Devletinin adeta yeniden dirilen biçimiydi… Gayri-Müslim nüfus saf dýþý býrakýlýnca, onlara ait mülkler ve konumlar, yeni devletin - artýk halka daðýtýlabilecek olan- kaynaklarý arasýnda yer aldý. Bu daðýtým, hem yerli bir burjuvazinin yaratýlmasýný hýzlandýrdý, hem de bu sýnýfý devlete baðýmlý kýlmayý kolaylaþtýrdý."6 Yaðmanýn boyutlarýný anlayabilmek açýsýndan kendilerini "vatanýn asýl evlatlarý" olarak gören kiþiler ve onlarýn siyasal temsilcilerinin, Anadolu Rumlarýndan kalan mallarýn talanýnda nasýl bir yarýþma içerisinde olduðunu Lozan Konferansý sýrasýnda Ýsmet Ýnönü ile Baþbakan Rauf Orbay arasýndaki yazýþmalardan da anlýyoruz. "2 Aralýk 1923 günü Rauf Orbay'ýn Ýsmet Paþa'ya yolladýðý telgrafta Batý Anadolu'da evsizler yerleþtirildikten sonra 'daha altmýþ bin hane iskân olunabilir' denilmektedir. Yaklaþýk bir buçuk ay sonra Ýsmet Paþa, Baþbakan Rauf Orbay'a yolladýðý 20 Ocak 1923 tarihli telgrafta ayný durumun halen geçerli olup olmadýðýný tekrar sormaktadýr. Bu soruya, 23 Ocak 1923 tarihinde, Baþbakan Rauf Orbay'ýn verdiði cevap anlamlýdýr: … ' bugün oraya ancak yirmi bin hane kolaylýkla kabul olunabilir."7 Bir buçuk ay içerisinde yani göz açýp kapayýncaya kadar Rumlara terk ettirilen hanelerin 2/3'üne el konulmuþ ya da peþkeþ çekilmiþtir. Terk edilmiþ (terk ettirilmiþ terimi daha uygun düþer) Rum mallarý üzerindeki iþgal-

lerin dýþýnda bir baþka konu da terk edilmiþ evlerin içindeki mallarýn yaðma edilmesidir. Rumlarýn erken gidiþi ve Rumeli Müslümanlarýnýn yaklaþýk bir yýl sonra gelmiþ olmalarý yaðmayý kolaylaþtýrmýþtýr. "Yaðmalar kitlesel boyutlara ulaþmýþ... Milli Mücadeleden sonra Ege'de sanki bir 'Altýna Hücum' dönemi yaþanmýþtýr. O dönemde yaðmacýlarýn sayýsýnýn 200.000'e kadar ulaþmýþ olduðu tahmin edilmektedir"8 Lozan'da mübadele komisyonlarýnda yapýlan müzakerelerde: "El konulan mallarýn tazmin edilmesi konusunda getirilen zorunluluk Türkiye'nin yararýna iþledi. Türkiye'de Rum göçmenlerin mallarýna bu tarihten önce büyük ölçüde el konulmuþtu. Buradan da anlaþýlacaðý gibi, Türk delegasyonu savaþýn galip gelen tarafý olduðunu hatýrdan çýkarmamýþtý."9 Bu fiili durum karþýsýnda komisyonlarca yapýlacak bir iþlem kalmamýþtý. Nüfus mübadelesiyle de Anadolu'nun homojenleþtirilmesinde ve Gayri Müslimlerin mülksüzleþtirilip 'yerli' burjuvazi yaratýlmasýnda epey mesafe kaydediliyordu. Ancak bütün bu yapýlanlar yine de bir miktar önemli Gayri Müslim sermayenin ve iþ gücünün kalmasýný önleyemeyecekti. Bu iþ kollarýna ve iþgücüne yönelik tasfiyeler 'Cumhuriyet' rejiminin neredeyse temel politikalarýndan biri haline gelecektir dersek abartýya kaçmýþ olmayýz. Bazý özel nedenlerle mübadele dýþý tutulan gayrimüslimler de vardýr. Bunlar Milli Mücadelede Hükümete yardýmý dokunanlardý. Anadolu hareketinin ilk iþlemlerinden biri olarak kurdurulan ve halen Ergenekon davasýyla iliþkilendirilen, kendi ifadesi ile asla dinsel deðil milli bir kuruluþ olan Türk Ortodoks kilisesi Patriði(!) Papa Eftim de mübadeleden istisna edilen ender kiþilerin baþýnda gelmektedir.

1-Keyder Ç. Türkiye demokrasisinin… s 43 2-Belli Mihri Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi Çev. Müfide Pekin Belge y.2004 s 23 3-Erbil Pervin Anadolu Aðlýyordu…s 94-95 4-Arý K. Büyük mübadele s 12 5-Uzun Cem Kemaliz Sol Deðil Antikapitalist Y. 2004 s 118, 119 6-Keyder Çaðlar, Nüfus Mübadelesinin Türkiye Açýsýndan Sonuçlarý. Egeyi Geçerken Der. Hirschon çev . M.Pekin-E.Altýnay Ýst Bilgi Ün.Y. 2005 s 62-64. 7-Aktar Ayhan Nüfusun Homojenleþtirilmesi ve Ekonominin Türkleþtirilmesi Sürecinde bir Aþama, Ege'yi geçerken s127,128 8-Aktar A. Nüfusun…. s 131 9-Belli Mihri Türkiye-Yunanistan… s 38


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.