Kurtuluş Dergi Say-9

Page 1

yeni te or

ik-pol iti

k sosy alist de rgi

Kurtuluþ Bütün Ülkelerin Ýþçileri ve Ezilen Halklarý Birleþin!

Sayý: 9 Mart-Nisan 2007

Erginbay Yayýncýlýk Yeni Kurtuluþ Teorik - Politik Sosyalist Dergi (Yerel Süreli Yayýn) Fiyatý: 5 YTL Erginbay Yayýncýlýk Adýna Sahibi: Hüseyin Bektaþ Sorumlu Yazýiþleri Müdürü: H.Cengiz Gültekin Yönetim Yeri: Þehit Muhtar Mah. Yoðurtçu Faik Sk. No: 14/12 Beyoðlu/Ýstanbul www.kurtulushareketi.org / e-posta: dergi@kurtulushareketi.org & kurtulusdergisi@mynet.com Havaleler için: Halil Cengiz Gültekin adýna PTT 5155325 nolu posta çeki hesabý Basýldýðý Yer: Gün Matbaacýlýk (0212-580 63 80)


Kurtuluþ’tan Merhaba! Kurtuluþ dergisinin 9. sayýsýna geldik. Bir sene önce “Ulusal Sol” dosyasýyla baþladýðýmýz yeni formatýmýza politik çizgimizin en özgün konularýndan biri olan “Kadýnlarýn Kurtuluþu” dosyasýyla devam ediyoruz. 8 Mart Dünya Kadýnlar Günü vesilesiyle mart-nisan sayýsý için planlanan dosyamýz oldukça kapsamlý bir çalýþma oldu. Emeði geçen herkese sonsuz teþekkürler. Gelecek sayýda buluþmak üzere...

Ýçindekiler 3 M.Sayýn ... Tek Kutuplu Dünya.......................................................... 3 Ekin B. Erkek Egemenliðin Tarihsel Kökenleri................................ 3 Dilay Ý. Bize Gül Bahçesi Vaadetmediler.......................................... 3 Ýlkay K. Görünür Olmanýn Tarihsel Mücadelesi............................... 3 Gülseren P. ...Bacýlardan Feminist Yoldaþlara................................. 3 Handan Ç. Kürt Kadýn Hareketi......................................................... 3 Özgül S. - Hülya O. BKÖ ve Kadýn Sendikasý Üzerine.................... 3 Ayþe B. BKÖ ve Günyüzü Deneyimi................................................. 3 Emine Ö. Sendikalarda “Kadýnýn Adý Var” Demek Ýçin................... 3 Þenay T. Militarizm Ýçinde Doðmak ve Onunla Büyümek............... 3 Dilek D. AB Ýle Mücadeleyle Kazanacaðýz........................................ 3 Sevim K. Aile ve Kadýn....................................................................... 3 Eylem K. Kadýn Olunmalý................................................................... 3 A.Ýdil Kadýn Bedeninin Sömürüsü Üzerine....................................... 3 Eylem T. Medya ve Cinsiyetçilik........................................................ 3 Pýnar D. ...Namus Cinayetlerinin Asýl Sorumlusu Kim.................... 3 Emine E. Mahrem................................................................................ 3 Sevinç Ç. ...Kadýnlar Arasý Dayanýþma............................................. 3 S.Özbudun-T.Demirer ...Ahbarik: Hrant!........................................... 3 G.McGovern ...Irak’tan Çýkýn..............................................................

08 23 32 42 47 56 61 65 68 75 81 84 89 92 97 101 104 109 113 125


G

eçen yýlýn mart sayýsýndaki panoramaya þöyle baþlamýþýz:"Mart, takvim yapraklarýnda sýralanmýþ ay isimlerinden birisi olmak yanýnda, doðanýn kendi bünyesi içinde deðiþim geçirmeye baþladýðý, örtüsünü deðiþtirdiði, kýþtan bahara geçiþin de adýdýr. Mart ayýnda, kýþýn karanlýðý ve kasvetli havasý yerine, baharýn aydýnlýðý sarmaya baþlar her yeri…" Ve devam etmiþiz: "Çeliþkili yaþam sürecinin birlikleri yanýnda zýtlýklarý da harekete geçer. Umut üreticilerinin yanýnda umut tüketicileri der iþ baþýndadýr. Ýyiyi temsil edenlerin karþýsýna kötüyü temsil edenler çýkar. Doðadaki deðiþime ayak uydurarak, daha yaþanýlasý bir dünya için yürüyüþ baþlatanlarýn önü, kýþ mevsimi karanlýðýnýn savunucularý tarafýndan kesilmeye çalýþýlýr. Zýtlýklarýn bu çatýþmasý sürer gider…" Aradan bir yýl geçti. Durumda iyiye doðru bir geliþme yok. Aksine, daha kapsamlý bir savaþ cehennemine doðru hýzla yol alýnýyor. Tehlike geçen yýldan çok daha büyük. Umudu diri tutmak gerekiyor. Emperyalizme ve oligarþiye karþý mücadele umut diri tutulmadan yürütülemez.

panorama

ABD Ýran'a Saldýracak mý? Kimi yorumcular, "ABD'nin Irak bataklýðýna saplanmýþken Ýran'a saldýramayacaðýný, Ortadoðu'da içinde bulunduðu durumu daha riskli hale getirecek bir adým atmayacaðýný, böyle bir adým atmasý halinde stratejik yönden çýkmaza gireceðini" söylüyorlar. Gerçekten durum böyle mi? ABD Ýran'a saldýrý hedefinden vaz mý geçti? ABD'nin Irak'ta bataða saplandýðý doðru. Irak'tan sonra bölgede yeni bir savaþa girmenin, ABD'yi stratejik yönden daha büyük açmazlarla karþý karþýya býrakacaðý da doðru. Ama bütün bu doðrularýn, iþlem tablosundaki aritmetik denklemlerde olduðu gibi, doðru sonucu çýkaracaðý varsayýmý yanlýþ. Siyasal geliþmelerde olasýlýk hesaplarý, matematik hesaplamalarýndan çok daha fazladýr. Matematikte "çaresizlikten çare çýkarmak" yoktur. Ama siyasette bazen çaresizlik, en tehlikeli çare arayýþlarýnýn da bir nedeni olabilir. "Geniþletilmiþ Ortadoðu ve Kuzey Afrika projesi"nin bir gereði 3


Kurtuluþ

olarak Ýran, ABD tarafýndan, "müdahale edilmesinin zorunlu görüldüðü þer ülkelerinden birisi" olarak ilan edildi. ABD'nin Ýran'ý hedef haline getirmesinin, asýl nedeni, þimdi gündemde olan, "Ýran'ýn nükleer silah üretme giriþimi" deðildir. Bu gerekçe, týpký Irak'a saldýrýda uydurulan "kimyasal silahlar" gerekçesi gibi, Ýran'a saldýrý için üretilmiþ bir bahanedir. Esas saldýrý nedeni baþkadýr. Emperyalist kapitalist sistem içindeki hegemonya mücadelesinde, dünya rezerv parasý olarak dolar büyük bir rol oynamaktadýr. Bugün dünyada genel eðilim, dünya rezerv parasý niteliðinde olan Dolarýn düþmesi ve Euro'nun yükselmesi yönündedir. Dolardaki düþme eðilimi, piyasa koþullarýnýn devreye girmesiyle, dolardan kaçýþý hýzlandýracaktýr. Bu durumda dolarýn dünya rezerv parasý olma niteliðini korumasý oldukça zor hale gelecektir. ABD'nin sistem içi hegemonik konumunu sürdürebilmesi için, dolarýn dünya rezerv parasý olma niteliðini korumasý gerekmektedir. Bu konuda petrolün oynadýðý rol çok önemlidir. Petrol, dünya ekonomisinde ikili bir role sahiptir. Birincisi; ham madde olarak oynadýðý rol. Ýkincisi; dünya rezerv parasý olarak dolarýn güvenceye alýnmasýnda oynadýðý rol. (Bu konuda Kurtuluþ'un daha önceki sayýlarýnda yapýlan analizlere bakýlabilir.) Ýþte, ABD'nin önce Irak'a saldýrmasýnýn þimdi Ýran'a saldýrýya hazýrlanmasýnýn temel nedeni budur. ABD, bir yandan tek baþýna Ýran'a saldýrýnýn ortaya çýkaracaðý açmazlarý, Irak iþgalinden çýkardýðý derslerle gidermek için, "Ýran'ýn nükleer silah ve uranyum zenginleþtirme faaliyeti içinde olduðu" gerekçesini ileri sürerek dünyanýn diðer güçlerini yanýna çekmeye çalýþýrken, diðer yandan Ýran'ýn diklenmesi nedeniyle çaresizlik içinde saldýrýya hazýrlanýyor. "Çaresizlikten çare çýkarmak" için yapýlacak olan bir saldýrý, Irak'ýn iþgali sürecinden çok daha farklý bir dünya dengeleri durumu ortaya çýkarma potansiyelinide içinde barýndýrýyor. ABD'nin Ýran'a yönelik savaþ hazýrlýklarý tüm hýzýyla sürüyor. Basýnda birçok köþe yazarý, "Ortadoðu'da yeni bir savaþ yaklaþýyor" diye yazýyor. Bölgedeki geliþmeleri yakýndan izleyen herkes, ABD'nin Ýran'a saldýrýsýnýn artýk an meselesi olduðu kanaatinde. ABD, uçak gemilerini Basra Körfezine mevzilendirmiþ bulunuyor. Ýran'a yönelik olarak olasý bir ABD harekâtýnýn, hava saldýrýsýyla baþlayacaðý, Nükleer tesislerin, füze rampalarýnýn ve havaalanlarýnýn vurulacaðý ifade ediliyor.

Askeri stratejisyenler, bu geliþmeler karþýsýnda Ýran'ýn, Ortadoðu'da bulunan ABD üslerini vuracak bir savunma stratejisi oluþturduðunu söylüyorlar. Ortadoðu'da yeni ve daha kapsamlý bir savaþa doðru yaklaþýldýkça, diplomasi trafiði de hýzlanmýþ bulunuyor. Ortadoðu coðrafyasý, adeta bir satranç tahtasý haline getirilmiþ durumda. Oyuncular hamle üzerine hamle yapýyor. Ortadoðu jeopolitiðinin, sanýldýðý gibi, ABD'nin tek baþýna hâkimiyetine imkân vermeyeceði söyleniyor. Bu durumu doðrulayan geliþmeler de var: Rusya ve Çin, ABD karþýsýnda sessiz sedasýz atak üstüne atak yapýyorlar. Mevzi kazanmadan çok, ABD mevzilerini daraltma yönünde adýmlar atýyorlar. Hiç umulmadýk bir adýmla Rusya, ABD'nin Ortadoðu'daki üslerinden birisi olarak bilinen Suudi Arabistan'la iliþkiler geliþtiriyor. Kýsacasý Ortadoðu, yeni bir savaþ cehennemine doðru hýzla yol alýyor. ABD bölgede içine girdiði açmazdan, yangýný bölgesel çapta yayarak kurtulmaya çalýþýyor. Yani ABD, halklarýn kaný pahasýna bölgede "daha derinden kazmaya" devam ediyor. ABD Ýran'a Savaþa Hazýrlanýrken Putin Sert Çýkýþ Yaptý ABD'nin Ýran'a yönelik savaþ hazýrlýklarý sürerken, Rusya devlet baþkaný V. Putin, ses getirecek bir çýkýþ yaptý. Putin, 10 Þubat günü Münih güvenlik konferansýnda yaptýðý konuþmayla, baþta ABD olmak üzere birçok ülkede þok yarattý. V. Putin: "Tek kutuplu dünyanýn kabul edilemez olmasýnýn yaný sýra ayný zamanda imkânsýz olduðu kanaatindeyim" diyerek, ABD'yi doðrudan karþýsýna aldý. Putin, konuþmasýný "ve aslýna bakýlacak olursa, baðýmsýz yasal normlar, gittikçe bir devletin hukuk sistemine benzemektedir. Bu tek devlet, en önemli ve en baþta ABD, her yönden ulusal sýnýrlarýn ötesine geçmiþtir. Diðer uluslara dayattýðý; ekonomik, siyasi, kültürel ve eðitimsel politikalar bunun kanýtýdýr" diye sürdürüyor. Putin'in bu görüþleri, yorumcular tarafýndan, "ABD'nin tek baþýna dünyaya hâkim olmak isteyerek tehlikeyi arttýrmasýna bir tepki" þeklinde yorumlanýyor. Putin bu çýkýþýyla, "yeni bir soðuk savaþ süreci mi baþlýyor?" sorusunun sorulmasýna neden oluyor. Putin'nin Münih konuþmasýnýn ardýndan Rusya, Çin ve Hindistan'ýn Dýþiþleri bakanlarý, Yenidelhi'de bir araya gelerek, "tek kutuplu 4


Kurtuluþ

dünya düzenine karþý, çok kutuplu bir dünyanýn nasýl inþa edileceðini" görüþtüler. Toplantý sonrasý Rusya Dýþiþleri bakaný Sergey Lavrov, "üç ülkenin uluslar arasý politikanýn ana konularýnda ortak görüþte birleþtiðinin bir daha kanýtlanmýþ olduðunu" söyledi. Toplantý sonrasý çýkan bildiri, "çok kutuplu dünya düzeninin siyasi alt yapýsýnýn oluþturulmasý" olarak yorumlandý.

belirterek: "görüþmelerde Irak ile ilgili konular, Ermeni tasarýsýyla ilgili konular, terörle mücadele ile ilgili konular ve bunu dýþýnda daha baþka meseleler ele alýndý. Çok faydalý ve verimli geçti" dedi. PKK konusunda sorulan bir soruya, "çok ciddi bir tavýr gördüm, gayet açýkça görüþtük her þeyi. Amerikalýlar bunun farkýndalar. Önümüzdeki süre içinde beklentilerimizi karþýlayan daha verimli geliþmeler olacak" þeklinde yanýt verdi. Görüþmelerin, bölgedeki sýcak geliþmelerin yaþandýðý bir süreçte gerçekleþmiþ olmasý, zamanlama açýsýndan önem taþýyor. Ayrýca, Türkiye'deki seçimler öncesi yapýlmasý da AKP'nin iþine geliyor. Hem PKK konusunda, hemde Ermeni soykýrým tasarýsý konusunda TC devletini memnun edecek herhangi bir geliþme, seçimlerde doðrudan AKP'nin "baþarý" hanesine yazýlacak. A.Gül'ün ABD ziyareti ardýndan Baþbakan Erdoðan'ýn, "Barzani ve Talabani ile görüþüleceði" yönünde açýklama yapmasý, ABD ile yapýlan pazarlýlarýn mahiyetinin ne olduðunun da bir iþaretiydi. Genelkurmay baþkaný Org. Y. Büyükanýt, ABD ziyaretine baþlamadan önce, A. Gül'ü ziyaret ederek, ABD yetkilileriyle temaslarý konusunda bilgi aldý. Y. Büyükanýt'ta, Dýþiþleri bakaný A. Gül gibi, ABD'de olaðan dýþý bir görüþme trafiði yaþadý. ABD Genelkurmay baþkaný ile yaptýðý görüþmeden sonra, o da A. Gül gibi baþkan yardýmcýsý D. Cheney ve ulusal güvenlik danýþmaný S. Hadley tarafýndan kabul edildi. Büyükanýt, "ABD yetkililerini hem PKK konusunda, hemde Ermeni soykýrýmý tasarýsýnýn kongreye getirilmemesi konusunda son derece kararlý gördüðünü" söyledi. Y. Büyükanýt'ýn "Türkiye silahlý kuvvetleri olarak biz, ABD silahlý kuvvetleriyle birlikte çalýþýyoruz" sözleri, görüþmelerden ne kadar memnun kaldýðýný gösteriyor. Büyükanýt, ABD yetkilileriyle yaptýðý görüþmelerden sonra, savaþ politikalarýný meþrulaþtýracak demeçler vermeyi sürdürdü. ABD'de yaptýðý açýklamalarda, "PKK'nin ezileceðini, Türkiye'yi bölmeye kimsenin gücünün yetmeyeceðini" tekrarlayarak, Kürt sorununda klasik devlet politikalarýnýn sürdürüleceði mesajýný verdi. Büyükanýt bu yaklaþýmýyla, son günlerde pýtrak gibi çoðalan milliyetçi-ulusalcý, ýrkçý örgütlenmelere moral takviyesi yaptý. Savaþ konseptine angaje olmasý nedeniyle, Güney'deki Kürt liderleriyle görüþmeyi bile zul saydý. "PKK'yi siyasi olarak görenle, benim

ABD-Türkiye-Ýsrail Arasýnda Diplomasi Trafiði Ortadoðu'da yeni bir savaþa doðru adým adým yaklaþýlýrken, ABD-Ýsrail-Türkiye stratejik ittifakýnda, Irak iþgali sürecinde ortaya çýkan arýzalarýn tekrar yaþanmamasý için görüþmeler yoðunlaþýyor. Bölgede sýcak geliþmeler yaþanýrken, bu üçlü arasýndaki karþýlýklý beklentiler masaya yatýrýlýyor. Dýþiþleri bakaný A. Gül'ün ABD'deki temaslarýndan sonra, Genelkurmay baþkaný Y. Büyükanýt'ta ABD'ye gitti. Bu görüþmelerden sonra, Ýsrail baþbakaný E. Olmert'in Türkiye ziyareti gerçekleþti. Olmert'in ziyareti öncesi baþbakan Erdoðan'nýn, Filistin sorunu üzerinden Ýsrail'e karþý yaptýðý açýklama, diplomasi gafýndan çok, gizli pazarlýklarýn üstünü örtme çabasýndan baþka bir anlam taþýmýyor. A. Gül, 5-9 Þubat tarihleri arasýnda ABD'ye bir ziyaret gerçekleþtirdi. Bu ziyaret sürecinde ABD yetkilileriyle ve deðiþik çevrelerle temasta bulundu. Diplomatik kaynaklar, A. Gül'ün ABD ziyaretinin zamanlamasýna dikkat çektiler. Bölgesel düzeyde çok önemli geliþmelerin olduðu bir dönemde gerçekleþen ziyaretin sonuçlarý üzerinden yapýlan yorumlar, ABDTürkiye arasýndaki pürüzleri gidermede mesafe alýndýðý yönünde. Dýþiþleri bakaný A. Gül, ABD Dýþiþleri bakaný C. Rice'nin davetlisi olarak ABD'ye gitti. 5 günlük ABD ziyareti süresinde Washington'da yoðun temaslarda bulundu. Normal prosedürün dýþýna çýkýlarak, baþkan yardýmcýsý D. Cheney ve ulusal güvenlik danýþmaný S. Hadley tarafýndan da beyaz sarayda ayrý ayrý kabul edildi. A. Gül, ayrýca BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'la da bir görüþme gerçekleþtirdi. Ermeni soykýrýmý tasarýlarý nedeniyle zorluklarýn yaþandýðý ABD kongresinde de temaslarda bulundu. Ulusal Basýn Kulübü ve ABD'nin önde gelen düþünce kuruluþlarýndan birisi olan CFR dýþ iliþkiler konseyinde de birer konuþma yaptý. A. Gül, görüþmelerin olumlu geçtiðini 5


Kurtuluþ

asker olarak konuþmama imkân yok. Ama görüþen görüþür" diyerek, Baþbakanýn açýklamalarý karþýsýnda adeta ikinci bir Baþbakan gibi davrandý. "Kürt kimliðinin ve dilinin anayasal güvenceye alýnmasýnýn tartýþýlmasý bir yana, düþünülemeyeceðini" savundu. Büyükanýt, ABD yetkilileriyle yaptýðý görüþmelerden de cesaret alarak, tam bir savaþ komutaný edasýyla konuþuyor. Org. Y. Büyükanýt, daha ABD topraklarýna ayak basar basmaz, oradaki Türk topluluðuna hitap ettiði bir toplantýda: "bugün Türkiye, Türkiye Cumhuriyetinin kurulduðu 1923'ten bu yana hiç bu kadar çeþitli risklerle, tehlikelerle, sýkýntýlarla karþý karþýya kalmamýþtýr" diyerek, hep birlikte teyakkuz halinde olunmasý gerektiði mesajýný verdi. Çizdiði bu tehdit ve risk tablosunun güvensizliðe yol açabileceðini varsayarak ta: "korkularýmýzýn üstesinden gelmeliyiz. Kim Türkiye'yi bölecek? Türkiye'yi koruyan o dinamik güçler var olduðu sürece, o rüyayý görenler kâbusla uyanacak ve derslerini alacaklar" diyerek, güven duymaya çaðrý yaptý. Org. Y. Büyükanýt'ýn konuþmasý içinde ifade ettiði ve güven duyulmasýný istediði "o dinamik güçler" kimdir? Kolay bir düþünüþ tarzýyla, "bu ülkede bu sorunun yanýtýndan kolay ne var! Tabiî ki Ordu!" denilebilir. Ancak, son dönemler de pýtrak gibi çoðalan ýrkçý-faþist örgütlerin, Y. Büyükanýt'ýn konuþmalarýyla moral depolayacaklarýný ve durumdan vazife çýkaracaklarýný söylemek de hayali bir iddia olmaz. Silahlarýn üzerine el konularak, "Türk anadan ve Türk babadan olma…" diye baþlayan yemin cümleleriyle örgütlenen kuvvayý milliye derneði bunlardan birisidir. Bu derneðin baþkaný Emekli Albay'ýn tespitleri Org. Y. Büyükanýt'ýn kiyle ayný. Emekli Albay þöyle diyor: "Vatanýn bütünlüðü ve milletin bölünmezliði tehlikede. Kurtuluþ savaþý sonrasýnda ülkenin içinde bulunduðu tehlikenin, þu anda bin misli var. Laf üretmek deðil düþmanýmýzý kendi silahlarýyla vuracak projeler geliþtirmek için yola çýktýk." Bu Emekli Albay gibileri çokça var! Radikal gazetesinde, son günlerde pýtrak gibi çoðalan ve içinde çok sayýda subay ve polisin bulunduðu bu ýrkçý faþist örgütlerin listesi ve neyi amaçladýklarýna dair geniþ bir haber yayýnlandý. Bunlarýn içinde, "dünya ýrkçý enternasyonali" oluþturmayý önüne hedef olarak koyanlar bile bulunuyor. Kendilerini "zinde güçler" olarak gören bu para militer örgütler, "bu topraklarda

Türk ýrkýndan baþka kimseye hayat hakký olmadýðýný" söyleyerek örgütleniyorlar. Org. Y. Büyükanýt, ABD'den ayrýlmadan önce, "bir büyük oyunu daha açýklayacaðýný, terörle mücadelede büyük tehlikenin sahneye konulan bu oyun olduðunu" söyleyerek, "sahnedeki perdenin ipleri çekilmeye baþladý. Oyunu sahneye koyanlarýn amacý, terörü siyasallaþtýrmaktýr. Yapýlan Kürt konferanslarý ve konferanslarda çýkarýlan bildirgeler, bu büyük oyunun bir parçasýdýr" dedi. Org. Y. Büyükanýt'ýn sözünü ettiði konferans, 13-14 Ocak tarihlerinde Ankara'da gerçekleþtirilen, "Türkiye Barýþýný Arýyor Konferansý"dýr. Konferansýn arkasýnda, Yaþar Büyükanýt'ýn ima ettiði gibi ipleri elinde tutan herhangi birileri yoktur! Konferans, kan dökülmesine son verilmesini isteyenler tarafýndan düzenlenmiþtir. Savaþ ve linç kültürüne karþý, bir demokrasi ve barýþ kültürü oluþturmak hedeflenmiþtir. Hak ve adalet kavramlarýný düstur edinmiþ, empatiyi sorunlara yaklaþýmda bir tarz olarak benimsemiþ, Kürt sorunun þiddet yoluyla deðil diyalog yoluyla, iç dinamiklere dayanarak çözülebileceðini düþünen, bölgede ve ülkedeki geliþmeler karþýsýnda vicdan ve sorumluluk taþýyan, halklarýn kardeþliðini prensip edinmiþ akademisyen, sanatçý, siyasetçi ve kitle örgütü temsilcisi bir grup insan tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir. Büyükanýt, "PKK'nin siyasallaþtýrýlmaya çalýþýldýðýný" söylüyor. Siyasal bir hareketin siyasallaþtýrýlmasýnýn abes olmasý bir yana, eðer bir büyük oyundan söz edilecekse, bu büyük oyunun savaþ kültürüyle oluþturulan þovenizm zeminine basarak, bu ülkeyi bölgesel bir savaþ cehennemine doðru adým adým sürüklemek olduðu, artýk gizlenemez bir gerçekliktir. Silahsýz yoldan siyasal zeminde çözüm istemeyi, "bir büyük oyun olarak" görmek, acaba bir büyük savaþ oyununa engel olacaðý düþünüldüðü için mi tehdit ve tehlike görülmektedir? Kanlý Pazarlýklar Hangi Sonuçlarý Üretiyor ABD Türkiye pazarlýðý sürerken, iki ülke arasýnda 10 milyar dolarlýk F-35 savaþ uçaðý üretimine yönelik, son zamanlardaki en büyük askeri anlaþma imzalandý. Ayrýca milyarlarca dolarlýk saldýrý helikopteri alýmý da gündemde. Bu geliþmeler, "Türkiye ile ABD arasýnda eski günlere dönüldüðü" yorumlarýna yol açtý. Bu 6


Kurtuluþ

geliþmeler üzerine "ABD silah lobisinin Yahudi lobisi ile birlikte, Türkiye lehine harekete geçeceði de" ifade edildi. Türkiye ile ABD arasýndaki kanlý pazarlýklarýn sonuçlarý bir bir ortaya çýkmaya baþladý. Bu pazarlýk masasýnýn bir tarafýnda Ýran, diðer tarafýnda PKK dosyalarý duruyor. Üst düzey bir ABD yetkilisi, "Biz sizin beklentilerinizi biliyoruz ve karþýlamaya çalýþýyoruz. Siz bizim beklentilerimizi karþýlamaya hazýr mýsýnýz?" diyor. ABD ile pazarlýklar sürerken ve karþýlýklý beklentiler teati edilirken, "ABD'nin sýnýr ötesi operasyona yeþil ýþýk yaktýðý" haberi geliyor. Süleymaniye mahreçli bu haberde, "PKK koordinatörü Joseph Raltson ile Mesut Barzani ve K.Resul arasýnda bir toplantý yapýldýðý ve bir ay sürecek bir sýnýr ötesi harekâta, ABD'nin vize verdiðinin Güney Kürdistan bölgesi yönetimine bildirildiði" belirtiliyor. Söz konusu toplantýnýn, 29 Ocak tarihinde Hewler kentinde yapýldýðý ve Kürdistan bölge yönetiminin kendilerine bildirilen, Türkiye'nin bu askeri harekâtý karþýsýnda nasýl bir tutum alacaðýnýn bilinmediði" ifade ediliyor. Haberde , "askeri harekâtýn mart sonu ya da nisan baþýnda yapýlmasý olasýlýðýna" dikkat çekiliyor. Daha sonraki günlerde Mete Çubukçu Mesut Barzani ile bir röportaj yaptý. Bu röportajda M. Barzani: “PKK’ye destek vermediklerini, ancak PKK’ye yönelik silahlý bir giriþim içinde olmayacaklarýný” belirterek, “Türkiye ve Ýran, Kürdistan gerçeðine alýþmalýdýrlar” demektedir. Bu durum, sýnýr ötesi operasyon konusunda pürüzlerin devam ettiðini gösteriyor. Baþbakan R.Tayyip Erdoðan ve dýþiþleri bakaný A.Gül'ün, Genelkurmay Baþkanýna raðmen, Kürdistan bölge yöneticileriyle görüþme ýsrarlarýnýn giz perdesi de, bu haberle ortadan kalkýyor. Nitekim son yapýlan MGK toplantýsýnda

Kürdistan bölge yöneticileriyle görüþmeye onay çýkýyor. Türkiye, PKK'nin tasfiye edilmesi karþýlýðýnda, adým adým Ortadoðu'da kanlý bir savaþýn içine çekiliyor. Fransa'da Kürt siyasetçilerine yönelik baþlatýlan operasyon, pazarlýk masasýndaki bu kanlý pazarlýklarýn ortaya çýkardýðý bir sonuçtur. Birçok kiþi bu operasyonu, "Fransa parlamentosundan geçen Ermeni Soykýrýmý kararýnýn telafisine yönelik bir adým olduðu" yorumunu yaptý. Bölgede yaþanan geliþmelerle bu olaylarýn baðlantýlarý koparýldýðýnda, operasyonun nedenini lokal bir gerekçe ile iliþkilendirmek doðaldýr. Fransa'daki operasyon, Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi'nin A. Öcalan davasýnýn yeniden görülmesi talebini reddetmesi, yine Türkiye'deki yüzde onluk seçim barajýna yönelik mahkemenin verdiði karar ve Danimarka'nýn Roj TV davasýný yeniden gündeme getirmesi, pazarlýk masasýndaki bu kanlý pazarlýklarýn sonucu olarak ortaya çýkan bütünlüklü bir konseptin ürünleridir. ABD-Türkiye pazarlýðýnda PKK'nin etkisizleþtirilmesi ve tasfiyesine yönelik her adým, Türkiye'nin bölgesel bir savaþa sürüklenmesinin de adýmýdýr. Pazarlýk masasýnda Türkiye'nin beklentilerine yönelik ortaya çýkan her sonuç, ayný zamanda ABD'nin Türkiye'den beklentilerinin de karþýlanmasýna yönelik bir sonuçtur. PKK'nin tasfiyesi ve Kürt karþýtlýðý politikasý, gelinen noktada Ortadoðu'da ABD ile yan yana savaþa girme politikasýdýr. Pazarlýk masalarýnda, ABD ile birbirinin beklentilerini karþýlama yoluyla, adým adým bölgesel bir savaþa sürüklenen Türkiye'nin bu maceracý savaþ politikasýnýn önüne geçmek, militarizme, þovenizme ve savaþa karþý mücadeleyi yükseltmekle mümkündür. Gelecek Kurtuluþ'ta buluþmak umudyla…

* * *

7


Felaketin Formulasyonu:

Tek Kutuplu Dünya "tek kutuplu dünya, tek iktidar merkezi, tek kuvvet merkezi ve tek efendi" Putin "Amiral Pace Bush'u, Cheney'i, pentagondaki görevli tüm sivilleri, Neokonzervatif Nazileri ve Kongredeki suç ortaklarýný bir bahriye tümeni gönderip tutuklatsa ve bunlarý Hague'a gönderip savaþ suçlarýndan dolayý yargýlatsa belki Amerika þerefini kurtarabilir." Bu laflarý Amerikan muhaliflerinden birisi söylese þaþmazdýk. Ya da muhalefetle iktidar arasýndaki çekiþmenin en þiddetlendiði noktada artýk adýný daha fazla duyacaðýmýz Temsilciler Meclisi baþkaný Pelossi söylese, siyasetin cilvesi diyebilirdik. Bunlarý söyleyen Paul Craig Roberts isimli eski bir Cumhuriyetçi; Regan yönetiminde hazine Bakan yardýmcýlýðý yapmýþ ancak þimdi Bush yönetiminin yaptýklarýný ABD için onur kýrýcý, insanlýk için tehlikeli bulup, bu saldýrganlýðýn amerikanýn geleceðini satmak suretiyle finanse edildiðini görerek, saldýrganlýðý durdurmanýn yolunun dolarý boykot etmekten geçtiðini dünyaya ilan eden bir vicdan sahibi. Bush'un yeni stratejisi, Nato güvenlik konferansý, Putinin tek kutupluluða karþý çýkýþý, Polonya ve Çekoslovakya'ya ABD füzelerinin yerleþtirilmesi, ABD'nin Ýran'lý

Mahir Sayýn 8


Kurtuluþ

diplomatlarý Irakta tutuklamasý, Bush'un Irak direniþinden Ýran'ý sorumlu tutmaya baþlamasý ve Ýran'a karþý saldýrgan tutum, Gül ve Büyükanýt'ýn peþpeþe ABD gezileri, ABD Dýþiþleri Bakaný Rice'ýn Ortadoðu'daki görüþmeleri, Sünni cephesi oluþturma çabalarý, Mekke yapýlan Filistin anlaþmasý, Putinin' dört Çerkez liderle birlikte Suudi ziyareti, Gül'ün S. Arabistan ziyareti, Ýsrail Baþbakaný Ehud Olmert'in Ankara ziyareti, Erdoðan'ýn planlanan karþý ziyareti, Ýran Dýþiþleri Bakaný Manuçer Mottaki'nin Ankara'ya geliþi, Türkiye ve Ýran arasýnda PKK'ye karþý ortak tutum arayýþlarý ve S. Arabistan, Pakistan, Mýsýr, Ürdün Endonezya, Malezya bloklaþmasýna Türkiye'nin desteði bölgede büyük bir mayalanmanýn olduðunu ortaya koyuyor. Bu mayalanmanýn nasýl sonuçlar üretebileceðine de Putin yukarýya aktardýðým sözleriyle iþaret etti. Putin'in bu karþý çýkýþý aslýnda ABD karþýsýnda kendisini sýkýþmýþ hisseden hemen her kesimi rahatlattý. ABD Putin'in ifadelerini hemen bir gerginlik konusu yapmaya hazýr olduðunu göstermek için "soðuk savaþ" davullarý çalmaya baþladý. Unutulan bu soðuk savaþýn iki sistem arasýnda olduðuydu. Þimdi herkes tek bir kapitalist dünya sisteminin parçasý. ABD'nin Putin'e gösterdiði tepki tam da Putin'in söylediklerinin haklýlýðýnýn kanýtýný oluþturdu. Ýran ve Suriye Putin'in bu beyanlarý karþýsýnda rahatlarken Suudi Arabistan daha geri durmadý ve Rusya ile iliþkilerini iyileþtirmek için Putin'in ziyaretini hemen vesile kýldý. ABD'nin bugüne kadar dünya dengesinin aracý rolünü oynamýþ olan BM kararlarýna kulak asmaksýzýn giriþimler geliþtirmesi esasýnda dünya devletlerinin çoðunluðunu rahatsýz etmekte ancak cesaretle karþýsýna dikilecek gücü kendilerinde bulamamaktadýrlar BM ABD için hareket serbestisini engelleyen "hantal" bir kurum. Ortak dünya hukukunun parçalarý olarak ortaya çýkan Uluslar arasý Savaþ Suçlularý Mahkemesi ve Kyoto anlaþmasý da ABD'nin hareket serbestisini engelleyen kurumlar olduðu için imzalanmayan anlaþmalar. Uçaklarda iþkence tezgâhlarý, denetlenemeyen alanlarda hapishaneler kuran, aklýna esen yeri istila edip istediði yerde darbeler yapan dünyanýn geri kalanýnýn tümü kadar bir askeri harcama yapan ülkenin elbette ki küçüklerin de þöyle ya da böyle söz sahibi olabileceði, hukuk önünde herkesi þeklen de olsa eþitleyebilecek kurumlarý zararlý bulmasý anlaþýlabilir bir þeydir. ABD'nin tutumunun hukuksuzluðun, yasa tanýmazlýðýn ilanýndan baþka bir þey olmadýðý aþikârdýr. Kimi neocon teorisyenler pervasýzlýðý o noktaya kadar da iler-

letip ABD'nin emperyalist bir güç olduðunu açýkça ilan etmesi suretiyle dünyaya daha kolay bir nizam vereceðini savunabilmiþlerdir. Tek Kutupluluk ve Savaþ Sovyetler birliðinin varlýðý koþullarýnda dehþet dengesine dayansa da, kontrolsüz bir gerilimin gezegenimizi yok etme riskini içinde taþýsa da, bunlarýn hepsini geriye iten, herkesin daha ölçüp biçerek davranmasýný gerekli kýlan bir özelliði vardý. Büyük güçler oluþturduklarý hegemonya bölgelerinde son tahlilde istediklerini yapýyor olsalar dahi, bunlarý yaparken de karþý kuvvetlerin olduðu ve ölçüsüz bir davranýþ içerisinde olamayacaklarýný biliyorlardý. ABD'nin gerçekleþtirdiði darbelere karþý Sovyet Blokunun muhalefete verebileceði destek, buna mukabil, Sovyetlerin Afganistan'ý iþgaline karþý ABD'nin iþgal karþýtý güçlere saðladýðý destek köpeksiz köyde deðneksiz gezme imkânýný kimseye vermemiþti. Çin'in en "büyük düþman SSCB'ye" karþý ABD'yi dost tutmasý sonucu aldýðý yol ve SSCB'nin de nihayetinde yýkýlmasýyla ulaþýlan karþýlýklý güçlerin dengesizliði, ABD'yi çýkarlarýnýn gerektirdiði her yerde istediði gibi davranma konumuna getirdi. Bazýlarý bunu dünyamýzýn yýkým ve büyük bir kaos tehlikesinden kurtulduðu ve geliþmelerin daha barýþçýl sýnýrlar içerisinde gideceði kehanetiyle karþýladýlar. Ancak Bu zaman zarfýnda görüldü ki, ABD emperyalizmi sýnýrsýz gücünü kimseye kulak asmaksýzýn Ortadoðu'dan Uzakdoðu'ya kadar tehdit, provokasyon, iþgal, bombardýman biçiminde kullanmakta ve hatta dünyaya olan borçlarýný ödemeyecek kadar da pervasýzlaþabilmektedir. Gerçekten de sistemler arasý rekabetin yarattýðý dehþet dengesinin ortadan kalkmasýna raðmen ABD bütçesi bu dönemdeki büyüklüðünü aþmýþ ve dün dünya çapýnda komünizm peþinde koþarken bugün de ne olduðu esasýnda belli olmayan terörizm peþinde koþmaktadýr. ABD devlet baþkaný tek kutupluluðun ve gücünün büyüklüðünün verdiði güvenle o kadar pervasýzlaþmakta ki, BM önüne yalancý belgelerle çýkmaktan hiç çekinmemekte ve bu belgelerin yalan olduðunun ortaya çýkmasý karþýsýnda da en ufak bir çekingenlik içine girmemektedir. Irak'ý iþgal etmekte ürettikleri yalanlarýn tam tamýna benzerlerini bu kez de Ýraný bombalamak ya da iþgal etmek için kullanmaktan çekinmemekte, emperyalist dezenformasyonun paralý uþaklarý ABD gizli servislerinin ürettikleri yalanlarý haber diye dünyanýn dört bir yanýna pervasýzca yaymaktadýrlar. 9


Kurtuluþ

Basýn her zaman tekelcilerin istediklerinin dünyaya yayýlmasýnýn aracýydý. Ýlkelliði ölçüsünde masumdu. Modernleþtikçe de artýk iyice önüne geçilemez bir yalan makinasýna dönüþtü. Artýk haber diye bir þey kalmadý, uydurulmuþ hayaller ve haber olarak duyulabilecek olanýn da bu hayallere uydurulmuþ versiyonlarýyla karþý karþýya gelmekteyiz. Burjuvazi mallarýný satabilmek için yaptýðý reklâm masraflarý yanýnda artýk sistemin yaþatýlmasý için gerekli ideolojik hegemonyanýn sürdürülmesi için gerekli masraflarý da kapitalizmin bir gereði olarak görmektedir. Tekellerin çýkardýðý gazetelerin sayfalarýna baktýðýmýzda her birinde yirmiden fazla haberleri hayallere uydurmakla para kazanan ve adlarýný da artýk gazeteciden "kanaat önderine" çevirmiþ paralý uþaklar çalýþmaktadýr. Bir dönemin papazlarýna, imamlarýna þimdi "kanaat önderleri" ya da dördüncü kuvvet mensubu gazeteciler eklenmiþ bulunmaktadýr. Ýþler halledilinceye kadar bu büyük yalan mekanizmasý iþlemekte, bir yere kadar insanlýk pasifize edilmekte ve iþ bittikten sonra da yalanlar ortaya dökülecek olsa da onlarla artýk kimse ilgilenmemekte yeni yalan üretimine geçilmektedir. Irak her iki savaþta da bu anlatýlanýn en açýk örneklerini verdi. Birinci körfez savaþýnda, dünyanýn bir baþka bölgesinde bir tankerin yarattýðý çevre kirliliðinin sonucu petrole bulanmýþ bir deniz kuþu vicdanlarýmýzýn sýzlatýlmasýnýn aracý olarak kullanýldý ve savaþýn bitiminden bir yýl sonra da bunun gerçek hikâyesini öðrendik ama artýk onunla ilgilenen pek kimse kalmamýþtý. Gündemi dolduran yeni heyecanlý maceralar vardý. Ýkinci Irak istilasýnýn gerekçeleri birincilere nal toplattýrdý. El kaide baðlantýsý: yalan. Kitle imha silahlarýnýn varlýðý: Yalan. Diktatörlük yerine demokrasi: Kuyruklu yalan. Saddamýn katliamcý oluþu ona karþý yapýlanlara haklýlýk temeli kazandýrýr gibi görünüyordu. Ya ABD iþgali sonucu ölen 650000 Iraklýnýn sorumlusuna karþý yapýlmasý gereken nedir? Tek kutuplu dünyanýn pervasýzlýðýnýn ulaþtýðý boyut akýl almaz düzeydedir. Irakta iþgalin gerekçe olarak kabul edilemeyecek bütün gerekçeleri çöktükten sonra da yeni gerekçeler üretimi devam etti. Bush güya Irak'ý terörizmin ve kitle imha silahlarýnýn yayýlmasýný engellemek için iþgal etti. Bu savý kanýtlamak için BM'ye onbin sayfalýk sahte dökümanlar sunuldu. Adý geçen terör örgütlerinin bu ülke kaynaklý olduðuna iliþkin iþgalden sonra da tek bir kanýt ortaya çýkarýlamaz iken,

Kitle Ýmha Silahlarýnýn da izine rastlanamadý. Ýþgal sonucu "Terörizm" ve nükleer silahlar daha çok yayýldý. Kuzey Kore imalatý bitirdi. Ýran imalat yolunda. Hindistan'a da Bush kendisi vereceðini söyledi. Irak'a girdikten sonra retorik deðiþti ve demokrasi baþa geçti. Bu Irakla kalmayýp "Geniþletilmiþ Ortadoðu Projesi" adýyla bütün Ýslam ülkelerini kapsar oldu. Bu kez Bush ABD'nin güvenliðinin dünya çapýnda demokrasinin geliþtirilmesinde yattýðýný ilan etti. Ancak diðer ülkelere el atmaya imkân olmadan Irak demokrasi yerine bir cehenneme döndü. Demokrasinin gerekçesi Saddam diktatörlüðünden beter bir ülke yaratýldý. Sovyetlerin çöküþünden sonra hangi tür rejimlerin destekleneceði konusundaki tercih alaný geniþlemiþti. Sistem rekabetinin dayattýðý þartlar sonucu kimi istenmeyecek rejimlerin de desteklenmesini zorunlu kýlmaktaydý. Elden kaçýrýlacak bir rejimin diðer tarafa yanaþma imkâný olabilirdi. Bu her iki egemen rejim açýsýndan da geçerli bir durumdu. Rekabetin ortadan kalkýþý ABD'yi Amerikan çýkarlarýna en uygun rejimi seçme konusunda daha serbest bir hale getirdi. Ancak amerikan çýkarlarýnýn herhangi bir rejimle içsel baðlantýsýnýn olabileceðini kanýtlamak mümkün deðildir. Ýtalya'da komünistlerin etkili olduðu demokratik bir rejim hiç de Suudi diktatörlüðünden daha iyi deðildir. Hele Amerikan çýkarlarý bir ülkenin özellikle aleyhine olacak ve o ülkede de ulusalcý akýmlar aðýrlýkta ise demokratik rejim tam anlamýyla amerikan çýkarlarýnýn düþmaný olacaktýr. Bugün Venezüella'daki Chavez rejiminin ABD'nin darbe yapmasýna neden olacak ölçüde amerikan çýkarlarýna ters düþmesi yeterince açýklayýcý bir örnek sunar. ABD'nin çýkarlarýnýn bundan böyle demokrasiyle baðdaþtýðý savýnýn temelini somut olgular ya da genel bir teori oluþturmaz. Teorik tespitler ve olgularýn aslýnda tam aksini kanýtlamaya devam etmesine karþýn, emperyalist propagandanýn yaydýðý basit bir mantýk bu iþin temelinde yatar: Geçmiþte iki kutuplu dünya rekabetin zorunlu sonucu olarak her iki sisteme de her türlü yandaþý kabullenmeyi dayatmaktaydý. Nüfus alanlarýný geniþletebilmek için önemli olan taraftar sahibi olabilmekti. Kedinin rengi deðil fare tutmasý mantýðý burada da geçerliydi. Kuþkusuz rekabetin her türlü pisliðin benimsenmesinde oynadýðý çok önemli bir rol vardýr. Rekabet tüm kötülüklerin anasýdýr dediðimizde gerçeði hiç abartmýþ olmayýz. Söz konusu rekabetin ortadan kalkmasý sonu10


Kurtuluþ

cu artýk ABD zaten savunucusu olduðu "hür dünya"nýn en baþ deðeri "demokrasiyi" en temelli deðeri gibi alacaktýr. Bunun kanýtý olarak da güney doðu Asya'dan Latin Amerika'ya bir dizi diktatörlüðün ortadan kalkýþý gösterilir. Ve bunun sonucu olarak da Francis Fukuyama liberal demokrasinin insanlýðýn demir attýðý son emin liman olarak artýk tarihin sonunu getirdiðini ilan etti. Ama bu teorisi olaylara dayanamadýðý gibi kendi mantýðýna da dayanamadý ve teorisinden vazgeçtiðini ilan ederken, bir daha Bush'a asla oy vermeyeceðini de ilan etmek zorunda kaldý. Güneydoðu Asya'daki diktatörlüklerin çöküþünde ABD'nin en ufak bir katkýsýnýn olmadýðýný görmek için buralarda cereyan eden toplumsal mücadelelere bakmak yeter. Hele Latin Amerika'daki diktatörlüklerin çöküþü ABD açýsýndan tam bir çöküntüdür, zira buralarda çöken sadece ABD yanlýsý diktatörlükler deðildir, onunla birlikte bütün bir kýta çapýnda neoliberalizmdir. Neolibelarizmin toplumdan ABD yandaþlýðýyla birlikte kovulmasýyladýr ki kýtanýn üçte ikisinde sol hükümetler kurulmuþ ve bunlardan bir tanesi de ABD iddialarýnýn tam turnusol kâðýdý rolünü oynamýþtýr. "Demokrasileri geliþtiren ABD" Chavez'i darbeyle uzaklaþtýrmýþ ve asýl büyük yenilgisini de böylece almýþ ve Venezüella halkýnýn iyice radikalleþmesine ve bir anlamda da Küba'nýn ABD tecritini yýrtarak yaþamaya devam etmesine yol açmýþtýr. Yeni muhafazakârlýðýn býrakalým demokrasiye yakýn durduðunu önümüzdeki aylar ya da yýllar içerisinde demokrasiye ne kadar düþman olduðunu Ortadoðu'da yaktýðý savaþ alevinin bütün bölgeye ve Asya'ya doðru da yayýlmasýnda daha iyi göreceðiz. Aslýnda bunlarý kanýtlamak için uðraþmak da gerekmiyor. Emperyalizmin doðasý konusunda temelli fikirlere sahip olanlarýn bu sonuçlarý kendiliðinden beklemeleri gerekir. Ama Kapitalist emperyalizmin Sovyetlerin çöküþünün ardýndan zihinlerde yarattýðý bulanýklýktan solcular da payýný almýþ ve bu bulanýklýk Irakta ABD emperyalizmini Irak Komünist partisinin desteklemesine varan bir alçaklýða kadar ulaþmýþtýr.

Neden? Zira Saddam devrilince esaret altýnda tutulan halk zincirlerinden boþalacak ve amerikan askerlerine mehdi gelmiþ gibi sarýlacaktý! Sarýlmaya sarýldýlar ama mehdiye sarýlýr gibi deðil. Savaþýn ikinci safhasý ilan edilenin tam tersine, herkesin herkese kurþun sýktýðý bir direniþ ve iç savaþ oldu. ABD bunu önce dýþ güçlerin, el Kaide'nin iþi olarak ilan etti. Yabancýlarý temizlemekle kolayca üstesinden geleceklerdi. Ama olaya bütün Irak halký karýþtý ve bu geliþmeleri hep tali sorunlar olarak ilan eden ABD hükümetler kurdu, seçimler yaptý ve felaket daha da büyüdü. Nihayetinde ABD kendi askerlerinden 3000 ölü, 50000 civarýnda yaralý ve sayýsý bilinemeyecek kadar çok Iraklý yaralýya "ilaveten" 650000 Iraklýnýn da ölüsünü ortaya serdi. Kadýnlar evlerinden kaçýrýlýyor, iki milyon civarýnda Iraklý ise göç etmek zorunda kalýyordu. Bu durum "görev bitti" lafýna hiç de uygun düþmüyordu. Tersine yepyeni bir görev ortaya çýkmýþtý. "Görev bitti" lafý tam bir bataklýða saplanmaktý. ABD'nin ikinci bir Vietnam bataklýðýna saplandýðý tespitini yapanlara Bush ve yardakçýlarý bunlarýn sadece ABD düþmanlýðýndan söylendiðini iddia ederek kendilerini rahatlatmaktaydýlar. ABD savunucularýnýn ikna olmasý için Bush'un yeni stratejisini beklemeleri gerekiyordu. Ve nihayet Bush söylenebilecek en uygun lafla ikinci safhayý kaybettiklerini ilan etti: "Savaþý kaybetmedik ama kazanamýyoruz da!" Ve böylece Bush'un yeni Strateji diye ilan ettiði savaþýn üçüncü aþamasýna geldik. Þimdi artýk retorik yeniden deðiþmek zorunda. Bu söylemin temel öðesini de belli ki, güvenlik oluþturuyor. Temel retorik güvenliðe dönüþtü mü artýk bir baský rejiminin de oluþturulmasý zorunluluk olur. Zaten esasýnda mekanizma tersinedir. Baský rejimi oluþturmak ihtiyacýný duyanlar iç ve dýþ güvenliði önemli sorun olarak gündemin baþýna yerleþtirir ve kamuoyunun buna inanmasýna saðlamak için gereken her þeyi yaparlar. Bush WTC binalarýnýn yýkýlmasý bahanesiyle neocon saldýrýyý baþlattýðýnda sorunun ABD halkýnýn güvenliði olduðunu ilan etmiþti. Þimdi sýra Irak'ýn güvenliðine geldi. Bu Irak'taki Saddam'ý aratan zulüm rejiminin daha da yoðunlaþacaðý anlamýna gelir. Bush'un yönetiminin beyanlarý konusundaki pervasýzlýðýn sýnýrý yok. Bir yandan savaþýn kazanýlamadýðýný itiraf etmek zorunda kalýrken, diðer yandan da durumun þimdiden iyi gittiði yorumlarýný yapabilmekte, gün be gün daðýlan "koalisyonun" daðýlýþýný bu iyiliðin kanýtý olarak

Irak Savaþýnýn 3. Aþamasý Bush'un yeni planý kendiliðinden savaþýn kazanýlan ilk safhasýndan sonrasýnýn kaybedilmiþ olduðunun ilanýdýr. Neden? Ýþgal çok zor olmayan biçimde tamamlandýktan sonra Bush askeri kýyafeti içerisinde uçak gemisinde "görev tamamlandý" diye ilan etmiþti. O zaman strateji Saddam'ýn devrilmesiyle tamamlanmýþ oluyordu. 11


Kurtuluþ

öne sürebilmektedir. Bush-Cheney çetesi sýkýþtýkça yalanýn yanýnda bizdeki ilkel politik suçlama biçimlerine de baþvurmaktan geri kalmýyorlar. Cumhuriyetçi ve demokratlarýn ortaklaþa hazýrladýklarý savaþ karþýtý tavsiye kararýnýn Temsilciler Meclisinde kabul edilmesi üzerine D. Cheney bunun direniþçileri cesaretlendirmeye yarayacaðýný ve Amerikan halkýnýn iradesini kýrmayý amaçlayan Al Qaide stratejisini desteklemek anlamýna geleceðini söyledi. Yani tipik vatan haini argümanlýðý suçlamasý. Nitekim Pelosi de Bush'a yönelttiði mesajýnda "Cheney'in, kendisinin yurtseverliðini lekelediðinden dolayý görevden uzaklaþtýrmasýný" talebetmiþtir!

lerini Afganistan ve Irak'a görmekteyiz Önleyici savaþ neyi önledi? Önlenmek istenenleri artýrdý. Dünya daha büyük bir þiddet deryasýna gark oldu. Hangi demokrasi geliþti? Irak ve Afganistan cehennemleri! Ýran yeni aday. Bunlara bakarak güvenle söyleyebiliriz ki, Bush neyi yaptýðýný söylüyor ise, sonucu söylenenin tam tersi olarak hesaplamak gerekir. Irak'ýn güvenliði saðlanacak denildiðine göre, Irak halkýnýn baþýna gelecek bugünkünden daha büyük belalar var. Ve bu sadece Irak deðil, tüm diðer bölge halklarýnýn da güvenliðini tehdit altýna sokacak demektir. Yeni stratejiye göre güvenliði saðlamak için ek birlik göndermek özünde bölgesel bir savaþa ilerleyecek geniþleyen bir güvensizliðe balið olacak demektir. Neoconluk kaybettiði savaþý daha da alevlendirerek kazanma yoluna girdi.

*** Bush'un bölgeye demokrasi getireceðine iliþkin ifadelerinin sadece bir istila bahanesi olduðu dün de belliydi ama bugün olgularla bir kez daha kanýtlanmýþ oldu. Irak'a yeni bir anayasa yapmak, Kuzeyde bir Kürt bölgesi oluþturmak için, Irakta yaþayan her kesimi birbirine düþman etmek, yüz binlerce insanýn ölümüne yol açmak, kimsenin kiþisel yaþam güvencesinin kalmadýðý, sahtekârlýðýn her düzeyde görüldüðü, dünyanýn en eski tarihinin talan edildiði bir durum yaratmanýn adýnýn demokrasi olamayacaðýný herkes kestiriyor. Sadece umut tacirleri arsýzca , "hele bekleyin bakalým, olacak!" demeye devam etmektedirler. Bush'un saldýrganlýðýnýn temellerinin derin olduðunu baþka yazýlarda anlattýk. Ýki sistem çatýþmasý varken bir ölçüde rasyonel kabul edilebilecek büyük ordularýn harekete geçirilmesi böyle bir sistem çatýþmasýnýn kalmadýðý durumda aynýyla ve daha da saldýrgan stratejilerle sürdürülmekte ve bunun hedefinin de "terör" adlý amerikan beslemesi bir Arap þeyhi olduðu söylenmektedir. Emperyalizmin doðasýnda saldýrganlýðýn olduðu bütün yüzyýllar boyunca bilinen gerçekliktir. Ancak her dönem her yönetim bu saldýrganlýðý kendisine göre þekillendirir. Neokonservatif saldýrganlýk da yepyeni bir þey olmamakla birlikte Bush-Cheney petrol çetesiyle birlikte kendine has bir veçheye de sahip olmuþtur. Her saldýrgan kendisini ifade edebilmek için muhtelif doktrinler oluþturmuþ ya da olan doktrinleri benimsemiþlerdir. Bush-Cheney çetesi de Neokonservatif anlayýþ içerisinde Önleyici savaþ doktrini ve demokrasiyi dünya sistemi kýlma anlayýþýyla dünyanýn karþýsýna dikildiler. Örnek-

*** Bush'un yeni stratejisinin insanlýða getirebileceklerini önceden kestirebilmek için Yeni Tutuculuk (Neoconservatism) akýmýnýn ne olduðuna biraz daha yakýndan bakmakta yarar var. Neoconluðu, savunucularý da soðuk savaþ meþalesinin taþýyýcýlýðý olarak tanýmlýyorlardý. Onlara kalsa idi soðuk savaþ da sýcak hale gelirdi. Ve þimdi soðuk savaþýn temellerinin ortadan kalkýþýyla birlikte bunu gerçekleþtirme fýrsatýný elde ettiler. Karþýlarýnda kendilerine direnemeyecek, ciddi yanýt veremeyecek güçler olduðu düþüncesiyle ellerindeki soðuk savaþ meþalesini dünyanýn tüm stratejik bölgelerine deðdirip her yaný ateþe veriyorlar. G. Bush akýl yürütmesine temel olan ana belirlemeyi þöyle yaptý: "ABD'nin Irakta kaybetmesi bizim için bir yýkým olur." Eðer bu sözü cidden söylediðini kabul edersek Bush, yýkýma uðramamak için baþkalarýný yýkma konusunda daha gözü kara davranacak demektir. Esasýnda savaþý kaybetmenin yýkým olup olmayacaðýnda deðildir mesele. Önemli olan bu tespitin yapýlmasýdýr. "Amerikanýn yýkýmýna neden olabilecek bir iþi engellemek için" Bush kendisini ahlaki olarak hiçbir yükümlülük altýnda hissetmeyeceði gibi, böyle vahim bir durum karþýsýnda, Irak, Suriye, Ýran vb ülkelerden bir kaçýný birden yakmak için gerekli motivasyonu da bulmuþ demektir: Ya ABD'nin yýkýmý ya da þer eksenine dâhil devletlerin yýkýmý. ABD Burjuvazisinin bütününün durumu 12


Kurtuluþ

böylesine vahim görmediði ve ara bir yolun bulunabileceðine iliþkin kanaatini Bush paylaþmamaktadýr. Bu sadece bir kanaat paylaþmama meselesinden öteyedir. ABD oligarþisinin önemli bir kesimi bir öneri yapmýþ buna karþýlýk Bush "rest" demiþtir. Yürütmenin baþý olarak bu restini ebedi götüremeyecek olsa da bir zaman için devam ettirebilir. Ýþleri kendisini takibedecek yönetimin geri döndüremeyeceði ölçüde derinleþtirirse herkesin kendisiyle birlikte sürüklenebileceðini beklemektedir besbelli ki. Önünde sonun da çok iyi bildiði gibi iki yýllýk bir süre vardýr. 2008'de artýk hiçbir þekilde yaptýklarýný sürdürme þansýna sahip olamayacaktýr. Ancak iki yýl da dünyanýn deðiþik bölgelerini daha büyük bir ateþin içine sokmak için yeterince uzun bir zamandýr. Körfeze ve uzak doðuya yapýlan askeri yýðýnak Bush'un böyle bir felaketi hazýrladýðýný göstermektedir.

üzerindeki iliþkilere yeni bir þekil verme açýsýndan görünür en temel hareket ettiriciyi oluþturmaktadýr. Bu tarihe kadar savunma ve caydýrma stratejisine dayanan amerikan askeri doktrini "yýlanýn baþýný ufaktan ezmek gerekir!" prensibinin Ýngilizcesi olan preemtive war (önleyici savaþ) doktrininine tahvil oldu. Dýþarýya karþý alýnan bu tedbire "iç güvenliðe yönelik "uyuþuk tutumu" aþmak üzere içeride alýnan iki tedbir eþlik etti: "Yurtseverlik yasasý" ve "iç güvenlik bakanlýðýnýn" oluþturulmasý. Siyasette muhtemel bütün tehlikeleri temizleme stratejisinin esas adý faþizmdir. Dedesinin Hiterin mali iþlerini Amerika'da yürütmesinin (bunun sonucu olarak savaþýn ardýndan vatan hainliði ettiði gerekçesiyle bütün servetine el konulmasý da Amerikan hukukunun zorunlu sonucu olmuþtur.) saðladýðý tarihsel ünsiyet nedeniyle faþizmden yöntemler devralma konusunda "genetik" yetilere sahip olan Bush'un adý kirli faþizmi tutup Ýslama yüklemeye kalkýþmasýný baþka türlü yorumlamak mümkün olamaz. Bush'un aklýna da "Ýslami faþizm" gibi bir kavramýn gelmesinin asýl nedeni de bu olsa gerek. Bu ahlaksýzýn herkesten çok ahlak dersi vermeye kalkýþarak ahlaksýzlýðýný örtmeye çalýþmasý olayýndan baþka bir þey deðildir elbette. Ancak bu ahlak dersi verme kendini örtme eylemiyle kalmaz ayný zamanda toplumun genelinin sahip olduðu tepkileri kendi amaçlarý için kullanma olanaðýný da saðlar. Bush bunu becerdi. Önce Afganistan'da kendisinin yetiþtirip dünyanýn baþýna bela etmiþ olduðu Talibanlarý iktidardan düþürdü. Böylece, askeri stratejik konumunun yanýnda iktisadi açýdan da stratejik bir konuma sahip olan Afganistan'a karargâh kurmuþ oldu. Böylece dünyanýn en zengin doðal gaz ve petrol alanlarýndan birinin tam ortasýna yerleþmiþ oluyordu. Buradan Akdeniz'e, Bulgaristan'a hatta Akabe Körfezi veya Hint okyanusuna kadar oluþacak gaz ve petrol boru hatlarýna yön vermek, bunun için gerekli bölge devletlerini denetim altýnda tutmak, Rusya'yý, Çin'i ve özellikle Ýran'ý birde bu noktadan kuþatýyor olmak avantajlarý sayýlmak la bitirilemeyecek bir ileri karargâh oluþturmak anlamýna geliyordu. Kuþkusuz her savaþta olduðu gibi normalde halkýn satýn almayý düþünemeyeceði, uçak, bomba, roket vs gibi askeri araçlarýn da halka satýlmasý eylemi gerçekleþiyordu. Ancak Bush'un eyleminin temeli, stratejik bir bölgede ileri karargâh oluþturmaktan çok ötede idi. Neokonzervatif teori esasýnda BM gibi ulus-

Bush Hedefini Açýk Koydu: "Birleþik devletler düþmanlarýmýza maddi destek saðlayanlarý 'arayacak ve imha edecektir'!" Kim bunlar? Suriye ve Ýran tabi. Ama o kadarla kalmýyor. Kore "þer ekseninin" Nükleer güce sahip öðesi oldu. Nükleer silahlarýn kullanýlmasýna sahne olabilecek çok daha tehlikeli bir savaþýn adayý. Ýran'da da taktik nükleer silahlarýn kullanýlabileceði herkesin bildiði bir sýr ve dünya kamuoyu buna alýþtýrýlýyor. Nihayet Somali'nin istilasý için Etiyopya'nýn ABD uçaklarýnýn desteðinde harekete geçirilmesi de bunlara eklendi. Afganistan'da da NATO yeni kuvvetlere ihtiyaç duyduðunu ifade etmiþti. Demek ki, her yerde saldýrýyý geniþletme, dünyayý tam bir savaþ arenasýna çevirme amacýnda Bush. Ve savaþan bir dünyada da en kuvvetli olarak baþkomutanýn kendisi olacaðýný ABD'nin dönüþsüz bir yola gireceðini düþünüyor. Böyle bir savaþta baþkomutan olsa bile acaba ne kazanacak? Kazanabilecek mi? Ve savaþ meydanýný en geç iki yýl içinde terk etmek zorunda olan komutan deðil mi? Ama o büyük adamlarýn ancak 30 yýl sonra anlaþýlabildiðine inandýðýndan olacak bataklýðýn içinden ilerlemekte kararlý görünüyor. Neokonzervatif politikalar doðrultusunda iktidara gelen Bush ekibinin politikalarýný temellendirmek konusunda, allahýn hikmetimidir nedir, yüz yüze geldikleri 11 Eylül saldýrýlarý, bugün hala tartýþýlmakta olan Pearl Harbour baskýný gibi tartýþýlmaya devam ediliyor olsa da dünya 13


Kurtuluþ

lararasý kimi kurumlarýn ve hukukun ABD'nin askeri gücünün etkin kullanýmýný engellediði ve bunun için demokrasi, insan haklarý ve bilumum ahlaki gerekçelere dayanarak devletlerin iç politikalarýna müdahale edilebileceði temeline dayanmakta idi. BM'nin devletlerin iç iþlerine karýþmama ve sýnýrlarýn ihlal edilemezliði ilkesi "sosyalist dünyanýn varlýðý" döneminde (her ne kadar nüfuz alanlarýnda nispi bir hareket serbestîsini tanýsa da) en baþ engelleyiciyi oluþturmaktaydý. Sovyetlerin yýkýlmasý ve Çin'in de ekonomik olarak dünya pazarýna entegre edilmesiyle birlikte neocon teori serpilip geliþme imkanýna kavuþarak kendisini beþ temel prensip üzerinde þekillendirdi: a- Ýyiliksever/cömert hegemonya, b- Amerikan ayrýcalýðý c- tek kutupluluk, d- önleyici eylem, e- rejim deðiþiklikleri ABD'nin Ýkinci paylaþým savaþýnýn ardýndan oluþturduðu hegemonya, her þeyden önce hegemonya altýndaki ülkelerin çýkarýnaydý. Onlarý savaþýn yýkýmýndan kurtardýðý gibi komünizm tehlikesine karþý da korumaktaydý. Haliyle bu durum ABD için imtiyazlý bir konum da üretmekte ve hegemonyasý altýndakilere gerektiðinde kendi çýkarlarýnýn birincilliðini kolayca kabul ettirme olanaðý vermekteydi. Bunlar savaþýn ardýndan paçayý "Kýzýl ordu istilasýndan" kurtarmýþ ülkeler için itiraz edilebilecek noktalar deðildi. Ancak yirmi yýl sonra Fransa gibi aykýrý davranmaya kalkýþabilecek ülkeler çýkabilmiþ idi. Fransa'nýn çýkýþlarý bu iyiliksever hegemonyanýn yarattýðý imtiyazlarýn törpülenmekte olduðunun ifadesi idi. Yetmiþli yýllardan sonra ortaya çýkan iki geliþme amerikan ayrýcalýðýný sonuçlarýna ulaþtýrmak açýsýndan neocon politikaya gerekli imkân ve gerekçeleri hazýrlamýþ oldu. Biri dünya kapitalizminin kazandýðý yeni çerçeve idi. Yetmiþli yýllarýn ortalarýndan itibaren dünya kapitalizminde ciddi deðiþiklikler ortaya çýkmakta idi. Bir yandan kapitalizmin kendi geliþimi, diðer yandan da sosyalist sistemin dürtü ve destekleri sonucu sömürge sisteminin çökmüþ olmasý dünyanýn talanýnda yeni yöntemlerin hayata geçirilmesini de dayatmaktaydý. Nasýl ki, birinci paylaþým savaþýnýn ardýndan sosyal demokrasi, iþçi sýnýfýnýn gücünü burjuvaziye pazarlayarak sistemin yaþamasý ve Sovyetlerin kuþatma altýna alýnmasý için gerekli ve yeterli imkâný saðlamýþ idiyse, ikinci paylaþým savaþýnýn ardýndan da ABD hegemonyasý altýnda

oluþturulan yeni sömürgeci sistem, kapitalizmin var olmaya ve kendini geliþtirecek motifler bulmaya devam etmesine olanak saðladý. Ancak savaþýn ardýndan geliþen ilk durum yetmiþli yýllarda ciddi deðiþikliklere uðradý ve ABD hegemonyasýný zorlamaya baþladý. Bu zorlanmanýn ürettiði otomatik bir sonuç oluþtu: rekabetin dayatmasý sonucu araþtýrma ve geliþtirmeye ayrýlan sermaye miktarý yükselirken, yine ayný nedenle sermayenin organik bileþiminin aþýrý yükselmesi sermayenin organik bileþiminin düþük olduðu yani kar oranlarýnýn yüksek olduðu çevre ülkelerine taþýnmaya ve dünya pazarýndaki payýný büyütebilmek için sermaye birleþmeleri ortaya çýkmaya baþladý. Metropoller, araþtýrma ve geliþtirmenin, çevre ülkeler ise gittikçe daha fazla doðrudan hizmet ve üretimin ortaya çýktýðý alanlar olarak þekillenmeye baþladý. Bu bir anlamda sanki kapitalizmin tek bir ülke içinde yaptýðýnýn dünya çapýnda gerçekleþmesi idi. Nasýl ki, ulusal kapitalizm sermayenin yeniden üretiminin hukuki ve siyasal koþullarýný yaratmak durumunda idiyse, þimdi de bunun uluslararasý düzeyde gerçekleþmesi gerekiyordu. AB bu gerekliliði tanýmanýn bir ürünü olarak geliþmekteydi. Kýsacasý giderek daha fazla bir dünya hukuku ve dünya devletine olan ihtiyaç büyümekte idi. Ýkincisi de Sovyetlerin çöküþüydü. Sanki tam zamanýn da yetiþmiþti. Bir dünya hukuku ve devletinin bozucu öðesini oluþturabilecek olan böyle bir devletin ortadan kalkmasý atýlacak adýmlarý artýk kolaylaþtýrmakta idi. Biz zaman için G8'ler denilen çerçeve bunu saðlýyor görünüyordu. ABD dýþ politikasýnda var olan realist eðilim bu çizgide ilerlemeyi uygun görürken neocon politika tam da aradýðý fýrsatý bulduðunu düþündü. ABD'nin "iyiliksever hegemonyasýný" yeniden üretmenin ve amerikan imtiyazlýlýðýný güvenceye kavuþturmanýn yolu açýlmýþtý ve bunu tek kutupluluk adý altýnda formüle etmek olanaklý idi. WTC saldýrý ve ardýndan ABD'nin hýzlý Afganistan iþgaline tüm dünyanýn pek düþünmeye fýrsat bulamadan onay vermesi, Bush'un ikince adýmý olarak Irak saldýrýsýný hazýrladý. Yine ayný ataklýkla Bush "bizden yana olmayan bizim düþmanýmýzdýr!" diyecek kadar pervasýzlýk içinde dünyayý bir ikilem içine soktu. Elbette pek kimseler ABD ile düþman olmayý isteyemezdi ve nihayetinde dünyanýn paylaþýlmasý konusunda G8'ler ortaklýðý içinde sakin sakin ilerleyebilmek ve ABD imtiyazlarýný bir yere kadar kabul etmek olanaklý idi. Ancak neocon politikanýn aradýðý artýk sadece ABD için kimi imtiyazlar deðil, tek 14


Kurtuluþ

kutupluluðun sahiden bir piramit gibi inþa edilmesi ve bunun için de eþitler arasýnda birinci deðil, gerçekten birinci olmak derdindeydi. Yugoslavya'ya yapýlan ortak saldýrýyla "sýnýrlarýn ihlal edilemezliði" ve "içiþlerine karýþýlamazlýk" prensipleri ortadan kalkmýþtý zaten. Ýç iþlerine de karýþýlabiliyor ve sadece rejimler deðil sýnýrlar da deðiþtirilebiliyordu artýk. Kalan mesele Tek kutupluluðun tepesinde ABD'nin oturduðunu onaylayacak biçimde herkesin onun atacaðý adýmlara kendi aleyhine olacak olsa bile itiraz etmemesiydi. Böyle bir korku salmak gerekiyordu. Bunun için de ABD askeri gücü oluþan zemin üzerinde sonuna kadar kullanýldý ve bütün dünya önünde bütün gerekçelerinin sonradan yalan olduðunun ortaya çýkacaðýný bile bile BM'ye de aldýrmaksýzýn Irak'a girdi. Bir kere girdikten sonra da artýk onun orada yenilmesini istemekten bile korkar oldu diðerleri. Zira ABD'nin içine yuvarlanacaðý bir kriz bütün dünyanýn krizi olacaktý. Zaten ABD zaferinden de pek kimsenin kuþkusu yoktu. Bunun için de kimileri onun "demokrasi" süslü yalanlarýna inanmaya hemen hazýr oldular. Neoconlarýn kurduðu "ABD'nin çýkarlarýnýn demokraside yattýðý ve diktatörlükleri tasfiye etmek peþinde olduðu" kuyruklu yalanýný kabuklarýyla birlikte yuttular. Bush yüzünün üstüne kapaklanýp aðzý burnu kan içinde kalýncaya kadar iyi bir koþucu gibi görünüyordu. Ancak bu koþusu onun tek kutuplu kýlmaya kalkýþtýðý dünyayý birden "ona karþý olanlar ve o" olarak iki kutba ayýrýverdi. Irak'ta kurtarýcý olarak deðil, iþgalci olarak karþýlanmasý, attýðý adýmlarla Irak'ý Saddam'ýnkinden beter bir cehenneme çevirmesi, mezhepleri milliyetleri bir daha bir araya gelemeyecek biçimde birbirine düþman edecek politikalar sürdürmesi, tam "dimyata giderken evdeki bulgurdan olmak" sonuçlarýna ulaþmaya baþladý. Irak'ý elde ederken Ýran rejimini deðiþtirmek bunun tamamlayýcý parçasýný oluþturmaktaydý. Ve hatta bölgedeki bütün rejimleri Geniþletilmiþ Ortadoðu Projesi çerçevesinde Afganistan'dan Fas'a kadar elden geçirecekti. Bu projenin adý artýk duyulmaz oldu. Demokrasi iddialarýnýn yerini gittikçe daha fazla güvenlik savlarý alýyor. Bölgede kazandýðý tek müttefik güney Kürdistanlý Kürtlere karþýlýk, Bütün diðer bölge ülkeleriyle çeliþkiler içine sürüklendi ve bu çeliþkiler Ýsrail'i bile kapsayacak bir biçimde geliyor görünmekteler. Bush'un neocon teori çerçevesinde eski müttefiklerinin tepkilerine aldýrmaksýzýn, "bizden yana olmayanlar bize düþmandýr" kalýn çizgisi etrafýnda gerçekleþtirmeye kalkýþtýðý dünya

hâkimiyetinin Ortadoðu ayaðýnda temel aldýðý deðerler onu ayný Vietnam'da olduðu gibi savaþý kazanabilmek için geniþletme stratejisine sürüklüyor. Nelerdir bu temel hedefler? Rand stratejik araþtýrmalar enstitüsü ABD'nin 2025 yýlýna kadar BOP ile amaçladýklarýný þöyle sýralýyor: - Ýsrail'in güvenliðinin saðlanmasý ve Ortadoðu barýþý - Petrole hakim olmak - Düþman bir hegemonun ortaya çýkýþýna engel olmak - Kitle imha silahlarýnýn yayýlmasýný engellemek - Ekonomik ve politik reformlarla iç dengenin saðlanmasý - Terörizmin denetim altýnda tutulmasý. Bunlar içerisinde üç tanesi meselenin esasýný oluþturmaktadýr. - Ýsrail'in güvenliðinin saðlanmasý ve Ortadoðu barýþý - Petrole hakim olmak - Düþman bir hegemonun ortaya çýkýþýna engel olmak Ýsrail'in güvenliði meselesi ABD açýsýndan her zaman önemli olmuþtur. Ancak Neoconlar için bir o kadar daha önemlidir. Meselenin geleneksel yönlerine burada iki faktör daha eklenir: Biri Bush'un Evangelist mezhebinin kendilerini bir tür "Hýristiyan Yahudiler" gibi algýlamalarý , diðeri de Siyonistlerin neo konzervatif teorinin oluþturulmasýnda yaptýklarý katkýlardýr. Dolayýsýyla bugün Bush'un attýðý adýmlarda Ýsrail güvenliðine verdiði aðýrlýða deðiþmez kriterlerden biri olarak baktýðýmýzda somut durumda Ýran'ýn nükleer bir güç haline gelerek Ýsrail'le dengelenen bir duruma gelmesine izin vermek istemeyeceðini kabul etmemiz gerekir. Bu bir biçimde Ýran'ýn Nükleer projesinden vazgeçirilmesi anlamýna gelir. Bu Ýran'ýn Irak içindeki etkisiyle de doðrudan baðlý bir mesele oluþturur. Bu mesele zaten kendiliðinden ABD'nin temel meselelerinden birini oluþturan "Düþman bir hegemonun ortaya çýkýþýna engel olmak" tespitiyle de bir arada durur. Aslýnda bu ifade içine "düþman" kelimesi eklenerek kibarlaþtýrýlmýþtýr. Esasýný bölgede herhangi bir hegemonun ortaya çýkmasýna engel olmaktýr. Zira böyle bir durum, petrol üreten Ýran gibi bir ülkede gerçekleþtiðinde dost olacak olsa bile kendi amaçlarýný belli ölçülerde dayatma kabiliyeti taþýyacaðý için de dünya egemenliði peþinde olan ABD için istenilmeyecek bir durum oluþturur. Hele böyle bir 15


Kurtuluþ

hegemonun üzerinde egemenlik kurduklarýný kendi politikalarý etrafýnda birleþtirdiði ve bunu da ABD'ye karþý kullanmaya kalkýþtýðý bir durumda yukarýda sayýlan tespitlerin tümü yýkýlmaya gidebilir. Ve tabi böyle bir hegemonun olduðu yerde petrole egemen olabilmek de olanaklý olamaz. Bu ne demektir? Tek bir anlama gelir Ýran ne olursa olsun dizlerinin üstüne çökertilmelidir. Neocon politika, ABD içinden gelen tüm itirazlara karþýn bu konuda kararlý davranacaðýný ortaya koymuþ bulunmaktadýr. Hamilton-Baker raporunu aslýnda ABD oligarþisinin kahir ekseriyetinin talebi olarak kabul etmek gerekir. Raporu hazýrlayan heyet ve komisyonlarýnda yer alan isimlere bakýldýðýnda bunda en ufak kuþku kalmaz. Ne var ki, Bush kendisine bu konuda saðlam bir teori kurmuþ durumdadýr ve bunu Irak'ý iþgal ederken de kullanmýþtýr: "Dünya birçok þeyi zamanýnda anlama kabiliyetinden yoksundur. Dolaysýyla onlara yapýp göstermek gerekir. Yapýp baþardýktan sonra da itiraz edecek kimse kalmayacaktýr!" Bush'un durumunu anlamak zor deðil. Durumu sayý hesabý maçý kaybetmek üzere olan boksörün Knockout aramasýna benzetebiliriz. Eðer Ýran'ý diskalifiye edebilirse artýk arkasý çorap söküðü gibi gelecektir. Ýran'da ABD'ye dost bir rejimin oluþturulmasý demek, Irak'ýn iç meselesinin de halledilmesi, bölgede her iki yaný da ABD'ye muhtaç durumda kalacak bir Sünni-Þii dengesinin yeniden kurulmasý ve TC'nin de Kürt meselesinde yarattýðý sýkýntýlarýn giderilmesi ve böylece ABD'nin önümüzdeki 20 yýl için öngördüðü þekillenmenin temellerinin atýlmasý anlamýna gelecektir. Görünen manzara o ki Bush attýðý adýmla neocon politikayý bir daha kimsenin adýný aðzýna alamayacaðý bir biçimde bataða sapladý. Dünya devleti kurarken dünyayý ABD'nin karþýsýna dikti. Bölgede dengeleri kendi lehine deðiþtirmek isterken, tümünü altüst edip, içinden çýkmakta daha çok zorlanacaðý bir iç savaþýn içine düþtü. Gelecekte harcamalarý da içermek üzere iki trilyon dolara mal olan bir masraf listesini ABD halkýnýn önüne koyarken elde edebildiði önemli kar þimdilik petrolün ABD'ye karþý bir silah olarak kullanýlmasýný engellemek ve Dolarýn hala dünya rezerv parasý olmaya devam etmesini saðlamak suretiyle ABD'nin dünyadan kestiði yýllýk 700 milyar dolara yakýn haracýn devam etmesini saðlamak oldu. Þu an için ticari olarak karlý gibi görünse (Her yýl kesilen 700 milyara yakýn haraçlarýn yekûnu çoktan 5 trilyona yak-

laþmýþtý. Yani kaybedilen iki trilyon daha önceden amorti edilmiþ durumdadýr) de politik olarak durum tam tersine olduðu gibi bundan sonra ekonomik olarak da nelerin olacaðý saðlama baðlanmýþ deðildir. Petrol üreten ülkelerin alacaðý tutumlar neler olacaktýr. OPEC dolarla alýþveriþe devam edecek midir? Dünya ticareti hala temel birim olarak dolarý kullanmaya devam edecek midir? Bunlar henüz belirsizdir ve aleyhte geliþmeler için de oldukça malzeme mevcuttur. Bölgede dengeleri kendi lehine çevirmek isteyen Bush tam tersi bir durum yaratmýþ, dengeleri müttefiklerinin ve kendisinin aleyhine döndürmüþ görünmektedir. ABD'nin Irak'ta yaratmýþ olduðu kaos halihazýrda Ýran'ý bölgenin en önemli gücü haline getirmiþ görünmektedir. Irak'ýn birliðinin daðýlmýþ olmasý ve Þiilerin aðýrlýklý güç olmalarý gelecekte muhtemel bir ÝranIrak ittifakýný ortaya çýkarmaktadýr. Bu olmasa bile þu anda Ýran hem petrol fiyatlarýnýn üçe katlanmasý sonucu çok büyük bir ek gelir elde etme imkânýna kavuþmuþ hem de ABD'nin ataklarý karþýsýnda dezavantaj içine düþmek istemeyen Rusya ve Çin'in siyasi ve ekonomik desteðini arkasýna almýþ bulunmaktadýr. Bu durumla yetinmeyip nükleer teknolojiyi de geliþtirmeye devam etmesi ABD'yi iyice açmaza almakta ve müttefikleri tarafýndan sýkýþtýrýlmaktadýr. Sünni ülkeler Þii etkinliðinin yaygýnlaþmasýndan ve bunun baþýnda da Ýran'ýn bulunmasýndan endiþe içine sürüklenirken, Kürtlerle Kurulan ittifakýn TC ile yarattýðý çatlak ek bir sorun oluþturmaktadýr. Afrika'dan Afganistan'a kadar bir bölgede demokrasiyi ihdas edeceðini ilan eden Bush'un þu anki eserine biraz yakýndan bakmakta yarar var. Irak Cehenneme Döndü! Bu, ipin altýndayken kendisine "canýn cehenneme!" diye haykýran devlet linç ekibi mensubuna Saddamýn verdiði yanýttý. Gerçekten öyle oldu. Tam bir kaosun egemen olduðu ülkede, artýk kadýnlar sokaða çýkamýyorlar ama evde de güven içinde oturamýyorlar. Günde yüz kadýn kaçýrýlýyor. Kimin nerede öleceði belli deðil. Durum cepheleri olmayan bir iç vuruþmaya dönüþmüþ durumda. Tarihi deðerleri talan edildiði gibi, bakanlýk bütçeleri milyarlarla ortadan kayboluyor (geçen ay savunma bakanlýðýndan 2 milyar dolara yakýn para yok oldu. ), petrollerini ABD ve Ýngiliz þirketleri talan edip duruyor. Ve ölüm bilânçosu: 650'000. Cehennem baþka nasýl tanýmlanabilir ki? Ama Bush hiç de ayný kanýda deðildir. 16


Kurtuluþ

Saddamýn idamýnýn nasýl gerçekleþtiðini þöyle ifade ediyor: "Saddamýn idamý Irak halkýnýn hukuðun egemen olduðu bir toplum yaratma konusundaki kararlýlýðý sayesinde mümkün olmuþtur." Ve bunun uyguladýðý stratejide ne kadar önemli bir yer tuttuðunu da þu sözlerle açýklýða kavuþturuyor: " Diktatörün idamý Irak'ýn demokrasi doðrultusunda aldýðý yolda önemli bir kilometre taþý oluþturur.... Bu bize Irak halkýnýn Saddam Hüseyin yönetiminin bitiþinden itibaren ne kadar yol almýþ olduðunu gösteriyor." Pervasýzlýk Bush siyasetinin en önemli özelliklerinden birini oluþturur. Hangi siyasetçi öyle deðil ki! Gerçekten Irak halkýnýn demokrasi doðrultusunda son üç yýl içerisinde ne kadar yol almýþ olduðuna ve bu demokrasinin Saddam'ýn iktidarýndan ne kadar farklý olduðuna bakmak gerekiyor. Saddam'ýn Bütün hayatýnýn ABD tarafýndan þekillendirilmiþ olduðunu söylemek yanlýþ olmaz. Tüm gerçeklere gözünü kapayacak derecede ihtiraslý bir insanýn bu ihtirasýndan idam sehpasýnda da bir milim sapmadýðýný gördük. Ýhtirasýnýn insanlara çektirdiklerinden hala nefret etmeme karþýn bu kararlý tutumu karþýsýnda da saygý duymamak elde deðil. Ýnsan düþmanýna da saygý duyabilir. Demokrasiyi özgür bireylerin rejimin biçimini tayin etme konusundaki siyasal iliþki çerçevesi olarak tarif edecek olur isek bu anlamda bugünkü rejim ile Saddam rejimi arasýnda kimi farklar görebilecek olsak bile kategorik bir ayýrým yapabilmek olanaklý olmazken, durumun insan yaþamý açýsýndan daha beter bir manzara kazýndýðýný söylemek de mümkündür. Dün bu memlekette Baas'ýn kurallarýnýn dýþýnda hiçbir siyasal tutum alabilmek olanaklý deðildi. Bugün bu olanak ABD'nin tayin ettiði daha geniþ denilebilecek bir çerçeveye ulaþmýþtýr. Kürtler katliam tehdidinden þimdilik uzaklaþmýþtýr. Kimi partiler ABD ile uyumluluk çerçevesinde ABD'nin tayin ettiði rejimi yürütmek hakkýna sahiptirler. Ama hâlihazýrda ABD'nin belirlemediði hiçbir adýmý atamazlar. Demokrasinin çerçevesi bu kadar. Peki ya bunun günlük hayata yansýmasý nedir? Kadýnlar sokaða çýkamazlar. Yeniden koyu bir dinci baský altýna girmekle kalmamýþlar evlerinde otururken bile kaçýrýlýp ýrzýna geçilmek ya da ticaret metaý haline döndürülmek mümkündür; günde 100 kadýnýn kaçýrýldýðý basýnda yer almaktadýr.. Politik iddialarý olanlar Saddam döneminde

tehdit altýndaydýlar. Þimdi sadece politik iddialarý olanlar deðil en alakasýzlar da patlayacak bir otomobilin ya da serseri bir kurþunun kurbaný olmak durumundadýrlar. Bu nedenle en kalifiye bir milyon insan ülkeyi terk etmiþtir. Bir milyondan fazla insan ülke içinde göçe mecbur kalmýþtýr. Kaçacak yer bulamayan 650 000 (yazýyla altý yüz ellibin) insanýn ise dört yýl içerisinde öldürüldüðü söylenmektedir. Ülkenin yeraltý kaynaklarý tam anlamýyla talan edilmektedir. Irak hükümeti ancak Exon, shell, BP gibi þirketlerin onayýndan geçen bir petrol yasasýný onaylama yetkisine sahiptir. Fabrikalarýn hepsi durmuþ, iþlemez hale gelmiþtir. Ýþsizliðin hesaplanmasý mümkün deðildir. Bunlar Bush'un iddia ettiði demokrasi doðrultusunda alýnan yolun ifadeleridir. Þimdi bu rejimin neresinin Saddam rejiminden iyi olduðunu söyleyebiliriz? Ýyi olacak olsa bile insanlýk kýrk satýr ile kýrk katýr arasýnda tercih yapmak durumunda mýdýr? Saddamýn insanlarý katlettiðinden söz ediyorduk. Þimdi demokrasi adý altýnda iþletilen iþgal rejimi insanlarý katlediyor ve kimi "mazlumlar" da bu rejimin kurtuluþ olduðunu yemin billâh ifade ederken, bize emperyalizmin de iyi þeyler yapabileceði gibi terimlerle birbirini inkâr eden yalanlar atýyorlar. Attýklarý yalanlarla kalacak olsalar iyi; Ne var ki, tüm bölge halklarý ve kendi halklarý için de sonu gelmez bir felaketler dizisinin hizmetkârlýðýný yapýyorlar. Bush, Blair, Talabani, Maliki, Barzani diye sýralamak gerekiyor bu suç ortaklarýný... Kürt halkýnýn diðerleriyle eþit haklara sahip bir devlet sahibi olmasýna sevinebilecekken bunu bir felaketin habercisi olarak görmek zorunda kalmak da bizim dramýmýzý oluþturuyor. Bu dramýn sonunda katliam olduðunu görmek istemeyenler ise hala satýrlarý kendini aldatmaktan oluþan özgürlük þarkýlarý söylüyorlar... *** Böylesine apar topar, Müslümanlarýn barýþma gününde bayram hediyesi gibi sunulan, idam sehpasý altýnda sokak çetelerinin linç eylemi benzeri muameleye tabi tutulduktan sonra cesedi tekmelenen etrafýnda dans edilen ve Irak devlet sözcüsünün bunun bir halk geleneði olduðunu anlatan sözleri çok þeyi anlatmaktadýr. Ýdam sehpasýnýn altýnda halk geleneðini uyguladýðýný söyleyen bir devlet adamýnýn nasýl bir devletin adamý olduðunu iyi analiz etmek gerekiyor. Bir DNA hücresinde insanýn tüm giz17


Kurtuluþ

leri saklýdýr. Kimi zaman da tek bir insanýn sözcüklerinde bütün bir devlet hakikatý yatabilir. Bu devlet, demokrasidir; Bu devlet laiktir; Bu devlet kadýn haklarýna saygýlýdýr; Bu devlet zulme karþýdýr; .. Hepsinin bir çuval yalan olduðunu iþte bu sadist ifade ortaya koymaktadýr: "Halk geleneðini uyguladý!". Halk idam sehpasýnda gelenek uyguluyor ve bu gelenek de ceset tekmelemek gibi vahþetin imbiðinden süzülüp gelmiþ en kara ruhlarýn ifadesi olabiliyor ise o devlet sadece kara ruhlarýn, vahþetin devletidir. Emperyalizmin kuklasý devletlerden hangisi böyle olmamýþtýr ki? Pinotchet mi?, Salazar mý?, Videla mý? Somoza, Batista,... vs vs mi? Saddam yakalandýðýnda bir kurþunla ölmüþ olsa idi kimsenin bunu pek sorgulayacaðý yok idi. Ama böyle yalancý mahkemeler önünde, savunmasýnýn, avukatlarýnýn öldürülmesi çerçevesinde sürdürüldüðü ve büyük bir acelesi varmýþ gibi hemencecik asýlývermesi bir tek þey anlatýyor: Savaþ devam edecek; düþmanlýklar devam edecek; zulüm devam edecek ve besbelli ki, 650'000 ölüye bir o kadar daha eklenecek. Net olmak gerekiyor: Emperyalist saldýrganlýk ancak ve ancak halklara yýkým getirir. Bu saldýrganlýða karþý mücadele halklarýn huzura kavuþmasýnýn tek olanaðýný verir. Ýþte bu noktada at izi ile it izini de hemen ayýrmak gerekiyor. Emperyalizme karþý çýkmak adýna haklarý birbirine düþüren din ve milliyetçilik kýlýklý sahtekârlýða da bir o kadar þiddetle karþý durmak gerekiyor. Bölgemizi sarmýþ olan iþte bu kirliliktir. Din, Emperyalizm ve milliyetçilik... Mukteda diye baðýrana dönüp, "Mukteda mý? Bu gerçek adam davranýþý mý?" Derken yüzündeki küçümseyici ifadeyi yorumlamak zor deðildi. Saddamýn suçlu olduðunu kanýtlamak için ille de mahkeme gerekmiyordu. Ve iþlediði suçlarýn karþýlýðý olabilecek cezayý bulabilmek de epeyce zordu. En kolayý onu asmak idi. Ve bir mücadele adamý olarak onun da en iyi yanýtlayabileceði ceza bu idi. "Asacaðýz" dediler; Aman dilemeyip, "Hayýr kurþuna dizin!" dedi. Ama diktatörlerin tüm insanlýk tarafýndan lanetlenmesine olanak saðlanmak isteniyor idiyse uluslararasý bir mahkemede dünyanýn gözleri önünde yargýlanabilirdi ve hiç de kendisine merhamet duyulmazdý. ABD ve uþaklarý bu yola gidemezlerdi. Ýlkelliklerinden dolayý gidemezlerdi. Suç ortaklýðýndan dolayý gidemezlerdi... Hâlihazýrda iþlemekte olduklarý suçlardan dolayý gidemezlerdi. Tek bildikleri gerginliði artýrmak ve daha fazla þiddet yoluyla boyun eðdirmek.

ABD bu rezilliklerin olabileceði bir ülkedir. "Ýdamlar daha onurlu bir biçimde yapýlabilirdi!" diyen Bush'un neocon ve Evangelist inançlarýnýn iyice çirkinleþtirdiði bir ülke olmuþtur ABD. ABD halký da bu rezalete layýk deðildir herhalde. Bu onursuzca olduðu kabul edilen muamelenin Bush'un bilgisinin dýþýnda gerçekleþtiðini düþünebilmek pek kolay deðil; Saddamýn yardýmcýlarýndan birinin kafasýnýn idam sýrasýnda koparýlmasýný kaza olarak düþünebilmek de olanaklý deðildir. Olanlar sürekli nefreti zirveye taþýyacak iþler olarak görünmektedir. Bu tesadüf olamaz. Tesadüf olamayacaðýný analizler ortaya koyuyor. Saddam'la ilgili ilk açýklamalar " teslim olmuþtu ve her þey normal seyrinde gitti." þeklindeydi. Sonra rezalet çýktý ortaya. Bu rezaleti kim sergiledi? Amacý neydi? Sünniler mi? Þiiler mi? Yoksa bir baþkalarý mý? Ne amaçlandý? Bu sonuçlar istendi mi? Ýlk "suçlu" Muqteda Sadr idi! Ne var ki, Sadr daha sonra yaptýðý açýklamalarýnda "Bana verilseydi meydanda asardým." diyerek Saddam'a olan nefretini saklamaya hiç ihtiyaç duymazken, idam sahneleriyle hiçbir alakasýnýn olmadýðýný da eklemeyi ihmal etmedi. Bu açýklama Saddam'ýn idamýnýn ve biçiminin etrafýnda kimin oyun oynadýðý konusunda zanlýlarý azaltýyor: Maliki ve ABD. Ve tabi efendi dururken, efendinin emirlerini yerine getiren uþaðý birincil sorumlu ilan etmek hiç de akýl karý olmaz. Bölgesel Savaþa Karþý Bölgesel Barýþ Bush Irak'ýn iþgali tamamlandýðýnda "askeri kýyafet içinde iþgal güçlerinin karþýsýna geçip "görev tamamlanmýþtýr!" diye beyanatta bulunmuþtu. ABD güvenlik yetkililerinin açýklamalarýna göre Bush kurtarýcý olarak karþýlanacaðý Irak'tan en kýsa süre içerisinde askerlerinin çok büyük bir kýsmýný geri çekecek ve ancak 60'000'ini orada býrakacaktý. Ve Irakta istikrarý saðladýktan makul bir süre sonra da, yine güvenlik uzmanlarýnýn verdikleri bilgilere göre de 2006'nýn Temmuz ayýnda Ýran'ýn hesabýný görecekti. Baþarýlarýnýn önce inanmayan herkesi sonradan ikna edeceðine o kadar emindi ki, kendisinin de yalan olduðunu pekâlâ bildiði laflarý etmekten hiç sakýnmýyordu. Ama her þey tepetaklak oldu. ABD kendisinin baþa çýkamayacaðýný apaçýk gördüðü bir iç savaþ yangýnýnýn içinde buldu. Ama mesele de artýk tam bir "baba bir hýrsýz tuttum" fýkrasýna dönmüþtü. Hatta ondan da beter 18


Kurtuluþ

bir durum vardý. Býrakýp gelmek mümkün olmadýðý gibi yeni kuvvetlerin de oraya taþýnmasý gerektiðine karar verdi Bush; hem de parlamentoda çoðunluðu kaybedip bu güçler için gerekli finansmaný çýkaramayacaðýný bile bile. Kendi partisinden de birçok kiþinin artýk bir geri çekilme planý istemelerine raðmen. Senato ve temsilciler meclisi baþkanlarýnýn kendisine ortaklaþa yazdýklarý mektupta, makul bir geri çekilme planýndan baþka bir þeyi desteklemeyeceklerini bildirmiþ olmalarýna raðmen, Bush 11.01 2007 tarihli konuþmasýnda Irak'a güvenliði saðlamak için tam 21500 asker daha yollayacaðýný ilan etti. Böylece ABD'nin Iraktaki toplam asker sayýsý 160'000'i bulacaktýr. Saddam'ý devirmeye yeten kuvvetler direniþçileri engellemeye yetmemiþ ve yeni kuvvetlere ihtiyaç duyulur duruma gelmiþtir. Birçok askeri uzman böyle bir durumda gerekli asker sayýsýný asgari 300'000 olarak ifade etmektedir. Sayýyý yarým milyona çýkaranlar da vardýr. Vietnam da bu politika izlendi. Ýsyan büyüdükçe yeni kuvvetlere ihtiyaç duyuldu ve nihayetinde sayý yarým milyonu buldu. Ýþgal ordusu bu sayýya ulaþýnca kayýplarýn sayýsý da ayný biçimde kabarmaya baþladý. Artýk Vietnam dersini herkes biliyor. Hem de bir sendrom biçiminde. Yani ABD'de birçok askeri yetkili ve politikacýlarýn kahir ekseriyeti artýk meselenin askeri tedbirlerle çözülebileceðini kabul etmiyor. Çok iyi biliyorlar ki, sorun artýk tamamen siyasal ve sosyal bir karakter kazanmýþtýr ve bu tür savaþlarýn hiç bir zaman kazanýlmasý mümkün deðildir. Savaþý kazanma argümaný temelinde Bush ABD halkýný ikna edemediði gibi þimdi çoðunlukta olan Demokrat temsilcileri de ikna etmesi mümkün olamayacaktýr. Meseleye yeniden Vietnam sendromu karýþmýþ durumdadýr. Uzun zaman Bush Vietnam benzetmelerine kararlýlýkla karþý durdu. Ancak geçtiðimiz ay içerisinde "savaþý kaybetmediðini ama kazanamadýðýný" da ilan etmek zorunda kaldý. Bu kadarýnýn bir savaþýn baþýný çekenin aðzýndan çýkmasý yeter. Herkes bundan kendi iddiasýnýn haklý olduðu sonucu kolayca çýkarýr. Amerikan halký savaþý kaybettiðini kabul etmiþ durumdadýr. Bir kez bir halk böyle bir anlayýþa/psikolojiye girerse artýk o savaþý sürdürmek asla ve asla mümkün olamaz. Bundan sonra atýlan her adýmýn ardýndan gelen baþarýsýzlýklar bu savaþa itiraz edenleri haklý çýkaracaktýr. Bush Elbette ki rakiplerini savaþýn kaybedilmesine neden olmakla suçlayacaktýr. Ve planý için parlamentodan bütçe çýkmayacaðýný bile bile bu

planda ýsrar etmesi de aslýnda bunu göstermektedir. Ancak bu oyunu kimseye yutturmasý mümkün deðildir. Demokratlar yeteri kadar öngörülü davranýp, Bush konuþmasýný yapmadan kendisine ne yapacaklarýný açýklamýþlardýr. Buna raðmen ayný planý masaya sürmek rakibini yenilginin nedeni olarak ilan etmek için gerekçe hazýrlamaktan baþka bir anlama gelmez. Tabiî ki, bir strateji sadece siyasi rakiplerini suçlamak için kurulmaz. Asýl amaç bir baþarý elde etmektir. Bush'un stratejik deðiþiklikten söz etmesi aslýnda haksýz deðildir. Ancak bu stratejik deðiþiklik konusunda yalan söylemektedir. Bu Irak içinde özellikle de Baðdat'ta güvenliðe yönelmek gibi tek yanlý bir taktik deðiþiklik deðil, savaþýn mahiyetinin deðiþtirilmesi konusundaki bir stratejik deðiþikliktir. Bush'un beyan ettiði üzere, "Irak'ýn içindeki direniþ dýþarýdan beslenmektedir." Bunun en baþlýca öðelerini de Ýran ve Suriye oluþturmaktadýr. Türkiye'nin de bu iþin içerisinde parmaðý olduðuna dair düþüncelerin ve bilgilerin olmadýðýný söylemek mümkün deðildir. Bu durumu Bush apaçýk ilan etti. "Düþmanlarýmýza yardým edenleri vuracaðýz!" dedi. Bu doðrultuda kanýtlar da daðlar gibi birikmiþ durumda. Bu dýþ müdahale önce El Kaide idi. Artýk buna kimse inanmaz hale geldi. Yeni amaçlara uygun iddia da böylece yeniden þekillendirildi. El Kaide'nin yerini Suriye ve Ýran aldý. Eski donanma pilotu olan Pasifik ordusu komutaný Amiral William Fallon'un yeni Irak ordusu komutaný olarak atanmasý askeri deðerlendirmeciler tarafýndan Ýran'la baðlantýlý görülmektedir. Zaten onun söylediði gerekçelere inanarak Bush'un son kararlarýna anlam verebilmek, kimse tarafýndan mümkün görülmemektedir. Yeni getirilecek olan 21500 askerin isyaný durdurmak açýsýndan hiçbir anlamýnýn olmayacaðýný var olan 140'000 asker mevcudu söylemektedir. Ancak yeni savunma bakanýnýn ordunun 92'000 askere daha ihtiyacý olduðunu ve bu açýðý kapatacaklarýný söylemesi atýlmakta olan adýmlarýn esas olarak Irak'a deðil Ýran'a yönelik olduðunu göstermektedir. Bush'un yeni planýnda baþarýnýn güvencesi olarak öne sürdüðü Maliki'ye verdiði "her türlü teröre karþý kesin tutum almasý" konusundaki talimatlarýn kimse açýsýndan inandýrýcýlýðý yoktur. Maliki basitçe bir taraftýr. Hepsi o kadar. Mehdi ordusuna ve Bedir tugaylarýna saldýrmaya kalkýþtýðýnda Þii ittifaký ancak yýkýlmýþ olabilir. Muqtada Essadr'ýn Ýran'a kaçmasýyla birlikte iþler iyice altüst olmuþtur. Zaten ABD de Maliki'den bir çözüm beklemediðini 19


Kurtuluþ

yaptýðý son giriþimlerle ortaya koymuþtur. Condolessa Rice Sünni ülkeleri bir araya getirmek ve Þiilerin karþýsýna dikmek konusunda aktif bir giriþim içerisindedir. Körfeze gönderilen yeni kuvvetler, ancak Irak'ýn iþgali sýrasýnda rastlanabilen bir durum olarak ikinci bir uçak gemisi, mayýn tarama gemileri, destroyerler ve patriot füzeleri de Þii-Sünni çatýþma cephesinin kurulmakta olduðunun ve Ýran'a saldýrýnýn kimi faktörlerin yerine gelmesine baðlý bir zamanlama sorunu haline geldiðinin ek kanýtlarýný oluþturmaktadýr. Bunlar uzun süreli bir savaþýn hazýrlýklarýndan baþka bir þeye benzemiyor. ABD'nin Ýran'a karþý kullandýðý nükleer tehdit gerekçesi Irak'a karþý kullanýlan gerekçelerden daha sahici görünmüyor. Sözde Ýran Nükleer silahlarýn yayýlmasýný sýnýrlama Anlaþmasýna uymuyor. Mesele bir kaç yanlý. Her þeyden önce bu anlaþma bir ABD tekelini varsaymaktadýr. Bu anlaþmaya ilk uymayan ABD'dir. Nükleer silahlarý Yýldýz Savaþlarý Projesi adý altýnda uzaya taþýyan ve þimdikinden daha büyük bir yayýlmayý zorlayan, orta menzilli füzelerin sýnýrlanmasý konusunda Rusya ile yaptýklarý anlaþmaya raðmen Çekosyavakya ve Polonya'ya böyle füzeler yerleþtirip Putin'i çýldýrtan ABD'nin kendisidir. Diðer taraftan bu anlaþma ABD'nin canýnýn istediði ya da diþ geçiremediði ülkeler tarafýndan çoktan delinmiþ durumdadýr. Bir baþka gerçek de Ýsrail gibi bu anlaþmayý imzalamayan ülkeler en büyük serbestlik içerisinde yollarýna devam edebilmektedirler. Eðer kimi ülkelerin bu anlaþmanýn dýþýnda kalma haklarý var ise, imzalayanlarýn da bundan imzalarýný çekme haklarý ortaya çýkar. Anlaþma böylesine sakatlýklarý içinde taþýrken, ABD hiç bir meþru zemine dayanmaksýzýn kimi ülkeleri bu anlaþmaya uymamak ve istila etmekle tehdit etmektedir. Irak konusundaki iddialarýn tümüyle yalan olduðu ortaya çýkmýþ, BM denetçileri ABD iddialarýný doðrulamamýþ olmasýna karþýn ABD kendisi gidip bakmýþ (!) ve kendisini haklý çýkaracak hiç bir dayanak bulamamýþtýr. Ancak bu gidip bakma þimdilik 650-700 bin insanýn canýna mal olmuþtur. Verdiði maddi zararý tekrarlamaya gerek yok. Þimdi ayný temelsiz iddialar Ýran konusunda tekrarlanmaktadýr. Ýran'ýn nükleer enerji kullanýmý için gerekli Uranyum zenginleþtirme faaliyeti yürüttüðü ortadadýr. Ancak bunun hemen nükleer silah anlamýna geleceðini BM denetçileri de söylememekte ve Ýran'ýn þimdilik bu noktadan çok uzakta olduðunu kabul etmektedirler. Nükleer enerjiyi barýþçý amaçlarla kullanmaya ise ekolojik kaygýlar dýþýnda kimsenin itiraz ede-

memesi gerekir. Nükleer santrallerin kendisi zaten bir ticaret metaý olarak ortadadýr. Bu metayý Ýran'ýn üretmesine karþý çýkmanýn anlamý þiddet yoluyla ticari tekel kurmaktan baþka bir þey olmaz. Ýran temsilcisi Ali Larijani, BM Atom Enerjisi Ajansý Baþkaný El Baradei ile görüþtükten sonra Ýran'ýn nükleer silah üretmeyeceðine iliþkin her türlü güvenceyi vermeye hazýr olduðunu ifade etti. El Baradei de Ýran'ýn endüstriyel ölçekte uranyum zenginleþtirme yeteneðine Aðustos ayýndan bu yana Natanz nükleer santralinde sahip olduðunu belirtti. Ancak El Baradei, bunun kýsa süre içinde nükleer silah üretilebileceði anlamýna gelmediðini, Tahran yönetiminin nükleer silah noktasýna varmak için hâlâ beþ ila on yýla ihtiyaç duyduðunu da vurguladý. Ama meselenin Kurt kuzu hikâyesinde olduðu gibi suyun bulunmasý meselesi deðil, kuzuyu yeme meselesi olduðu aþikârdýr. Dolaysýyla ABD kim ne derse desin bildiðini okumaya devam edecektir. Edecektir zira Bush, Ortadoðu savaþýný kazanacaðýný ummasa bile, yapacaðýný yapmýþ, adýmýný bölgeye atmýþ ve kendisinden sonraki rejimlerin bu adýmlarý geri almasýný engelleyecek ölçüde düðümü karýþtýrmak istemektedir. Böylece Cumhuriyetçiler seçimleri kaybetseler bile Demokratlar kendilerini savaþý devam ettirmek zorunda hissedecekler. ABD'nin Kürtleri de rahatsýz edecek biçimde Ýran konsolosluðunu basmasý, Ýranlýlarý tutuklamasý, Ýran sýnýrýna asker indirmesi gerginliðin derhal týrmandýrýlmaya baþladýðýný göstermektedir. Önümüzdeki süreç içerisinde bu týrmandýrma eylemlerinin deðiþik biçimlerine tanýk olacaðýz. Bu týrmanmanýn sonucunun Ýran'ýn iþgali olmasa da Nükleer tesislerinin yok edilmesi, sanayiinin yerle bir edilmesi ve buradan giderek bir rejim deðiþikliðinin gerçekleþtirilmesinin imkânlarýna bakýlacaktýr. Irakta elde ettiði deneylerle ABD hiçbir þekilde Ýran içlerine girip bir iþgal hareketine giriþmek istemez. Ne var ki, gözeteceði hedeflerden biri Ýran'ýn ulusal olarak parçalanmasý olacaktýr. Bu konuda Hem Azerileri hem de Kürtleri göz önünde bulunduracaðýna kuþku yoktur. Kazara ABD böyle bir politika da baþarýlý olsa bu ikinci bir Irak'ýn yani yeni bir cehennemin yaratýlmasýndan baþka bir anlama gelmez. Mevcut ABD stratejisi de savaþý daha da derinleþtirerek ve kendisinden sonra gelenlerin de kolayca terk edemiyeceði bir duruma kavuþturup uzamasýna yol açan ve böylece düþmanýný yýpratýp iktidar deðiþikliðine zorlayan bir konuma sürüklemek olarak görülmektedir. Sorun burada 20


Kurtuluþ

kimin ne kadar dayanabileceðindedir. ABD açýsýndan en avantajlý savaþ biçimi TC'yi Ýran'la savaþa tutuþturmak olarak görünmektedir. TC'nin NATO'ya alýnýþýnda geçerli olan en önemli ihraç malý olarak ordusunun kullanýlmasý hep akýllardadýr. Ancak ABD Kürt meselesinde aldýðý tutumla TC'yi ciddi endiþeler içerisine sokmuþ ve Ýran'da merkezi otoritenin yok olmasý durumunda orada da bir Kürt devletinin baþýna sarýlabileceði endiþesiyle son derece dikkatli davranmaktadýr. TC'nin böyle bir savaþýn içinde yer almasýnýn yeterli olmasa da gerekli ilk þartý Kürt oluþumlarýnýn hepsinin yok edilmesidir. Bu noktada anlaþmalarý olanaklý deðil, zira Ýran da baþarý garanti olmadýkça ABD'nin Güney Kürdistan'a olan ihtiyacý devam edecektir. TC hâlihazýrda, var olan Kürt çeliþkisine raðmen bölgede kaderini Ýsrail ve ABD ile baðlamýþ bir konumdadýr. Ýsrail'le ticari ve askeri alanlarda geliþtirilen iliþkiler gittikçe derinleþmekte bölgenin en büyük projelerinden biri TC ile Ýsrail arasýnda baðlanmak üzeredir. Kafkaslardan gelen petrol ve gaz boru hatlarýnýn Ýsrail'in Akabe limanýna kadar uzatýlýrken buna su hatlarýnýn da eklenmesi yakýn gündem meselesi haline gelmiþtir. Bu iki ülkenin kaderini kolay kopmayacak biçimde birbirine baðlar. Ýsrail'in ABD açýsýndan bölgede taþýdýðý önemle birlikte ele alýndýðýnda bu TC-ABD iliþkilerine bir düðüm daha atmak anlamýna da gelir. ABD'nin þu anda geliþtirdiði çizgi, yarýn hangi faktörleri de kendisine katarak geniþleyecektir kestirmek elbette ki imkânsýz. Ancak bir þey apaçýk görünmektedir ki, Ýran üzerine yapýlacak sefer hazýrlýðý sonu gelmez bir bölgesel savaþý mayalandýrmaktadýr. Bu bölgesel savaþ Iraklý Sünniler ve Þiiler için bir yýkým olacaðý gibi, Ýranlýlar için de elbette felaket oluþturacaktýr. Ve haliyle Kürtler hiçbir bölgede bu savaþýn getireceði felaketlerden kendilerini koruyamayacaklardýr. TC devletinin bu savaþ karþýsýnda bugünkü politikalarýyla atabileceði hiçbir adým yoktur. Her durumda bugünkü Kürt realitesini kabul etmeyen politikasýnda ilerleyemez. Sularýn bulanmasýnýn ardýndan TC'ye yeni imkânlarýn doðabileceði hesabý yapanlarýn olduðunu görmek zor deðil. Bölgede doðacak kargaþa içerisinde Kürtlerin tasfiye edilmesinin imkânlarýnýn da ABD'nin sýkýþýklýðý çerçevesinde TC'nin önüne düþebileceðini bekleyenler vardýr. ABD'nin sýkýþýp geri

çekilmesiyle belki TC her parçadaki Kürtlere saldýrma olanaðýný elde eder ama bunun akýllýca bir plan olduðunu herhalde Türk oligarþisi þimdiye kadar edindiði deneylere dayalý olarak kolay kabul etmeyecektir. Bir PKK ile baþa çýkmak imkânsýz olmuþ iken buna diðer parçalarýn Kürtlerinin mücadelesinin de TC'ye yönelmesinin eklenmesiyle durumun nasýl bir veçhe kazanacaðýný görmek zor olmayacaktýr. Bu güne kadar TC vatandaþlarý "terör bu sene ya biter ya biter" diye kandýrýlýp duruldu. "Bitirdik" denildiði zamanlar yaþanýldý. Artýk herkes bir kez daha kavradý ki, sosyal kökleri olan sorunlar ancak sosyal tedbirlerle çözülebilir. Askeri tedbirler bastýrmaya yarar ama bu acýlarýn uzatýlmasý ve bastýrýlanýn yeniden karþýnýza dikilmesi anlamýna gelir. Bütün sömürge mücadelelerini emperyalistler kaybetti. TC'nin de artýk 28. isyanda bu iþin kazanmasýnýn olmadýðýný kabul etmesi gerekiyor. Hele hele bir de savaþýn cephesinin her bir parçaya geniþletilmesi "son Türk devletinin" canýný çok acýtmak anlamýna gelecektir ve bir gün Türkiye halklarý canlarýný bu kadar acýtanlardan hesap soracak konuma da geleceklerdir. Bugün Türkiye, muhalefeti ve iktidarýyla geliþen felakete karþý tek bir stratejiyi savunabilir: Kürt realitesini tanýmak ve Kürtlerle bir arada olmanýn yollarýný bulmak. Elbette her sýnýf bunu kendi tarzýnda savunur. Sosyalistlerin Buna kazandýracaklarý, yýðýnlarýn günlük yaþam sorunlarýyla militarizme karþý mücadelenin nasýl birleþmekte olduðunun doðru formüle edilmesi olmalýdýr. Militaristler son tutumlarýyla da apaçýk ortaya koydular ki, onlar gerginliðin ve felaketin peþinden gitmek niyetindedirler. Hrant Dink'in öldürülmesi olayý, Türkiye'nin barýþ güçlerine militaristlerin verdiði yanýttan baþka bir þey deðildir. Barýþ konferansýnýn kazanmýþ olduðu baþarý, onun toplumda oluþturduðu olumlu duygu ve düþünceler, gerginlik politikalarý peþinde olan militaristleri telaþa vermiþ ve yanýtý böyle vermiþlerdir. Bu durumda bizlerin vereceði yanýt barýþ ataðýný devam ettirmek ve sýnýfsal sorunlarla ulusal meselenin nasýl içi içe geçtiðini yýðýnlara kavratabilmek olmalýdýr. Hrant Dink'in öldürülmesine gösterilen tepkiyi büyütmek bu tepkiyi yeni bir toplumsal hareketin baþlangýç noktasý gibi alarak bir muhalefet hareketinin örgütlenmesine ilerletmek olmalýdýr. Þiarýmýz "emperyalizme karþý savaþ, bölgede barýþ" olmalýdýr.

* * * 21


Aynur Sertbudak

...

...unutmadýk

...unutmayacaðýz

Nuran Akyüz

ana y n a uz y r o y ü r ýna d a ... Yü r e günl l e z uz nýz, gü r a o s y n ý i r nýz, aldý k a ð Kadý ý aya ð ý l öyle n b a s n n a i und b þçe, s e o d a d r ð y ý a Pa ün k ylakl s a þ , ü e l ið , bö n ý kölel s þ ý çal ýný s r e a k l r k He ndu u s n ý yaþam un için den z i m n i r u Ýþte b or yürekle leri ü k y r i l ü an: d z yükse k ve gül t ý ð ir a e b m p k e e bu ruz h o y i l ne kmek e z... Ve yi u n r i o ç i y ak isti l m ü a þ g a Y için z u m Ruhu

...


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Erkek Egemenliðin Tarihsel Kökenleri

E

rkek egemenliðinin öncesiz ve sonrasýz, evrensel bir kanun olmadýðý ve tarihte soyun kadýnlar üzerinden belirlendiði, kadýnlarýn toplumda belirleyici bir rol oynadýðý eþitlikçi dönemlerin de yaþandýðý bugün artýk tartýþmasýz bir þekilde kabul görüyor. Erkek egemenliði/patriyarka da, týpký özel mülkiyet, sýnýflý toplumlar ve devlet gibi ve tabii ki onlarla organik bir bütünsellik içinde tarihin bir döneminde ortaya çýkmýþ, kadýnlarýn emeklerinin, bedenlerinin ve kimliklerinin erkekler tarafýndan denetlenmesinin ideolojisi olarak günümüze kadar maalesef gelmiþtir. Bu tarihsel patriyarkanýn geriye doðru izini sürmek de ancak tarihin derinliklerinde uzun bir yolculuða çýkarak ve kadýnlarýn özgül tarihini de ayrýca bilince çýkarmaya çalýþarak mümkün. Fakat yine de bu dönemler üzerine detaylý bir çalýþma yapmak bir dizi sorunu beraberinde getiriyor. Öncelikle, henüz yazýlý belgelerin bulunmadýðý ilk anasoylu toplumlar hakkýnda bilebildiklerimiz daha çok arkeolojik bulgulardan yapýlan çýkarsamalara ve varsayýmlara dayanýyor. Bu varsayýmlar ise çoðunlukla Amerika, Afrika ve Avustralya yerli halklarý arasýnda yapýlan antropolojik çalýþmalar tarafýndan destekleniyor. Ancak sorun þu ki, mevcut ilkel komünal özellikleri gösteren toplum-

Ekin Bodur 23


Kurtuluþ

lar her ne kadar bundan binlerce yýl önceki bir gerçekliðe ýþýk tutsalar da, onun birebir kopyasý deðiller. Hem diðer kültürlerle bir biçimiyle temas etmiþ olmalarýnýn getirdiði farklýlaþmalar, hem de aradan geçen binlerce yýl boyunca yaþanan süreçler böyle bir özdeþleþmeyi olanaksýz kýlýyor. Ýkinci olarak, tek ve mutlak bir "ilkel toplum"dan bahsetmek mümkün deðil. Kabaca bu baþlýk altýnda tarif edilen toplumlarý da dönemlerine göre ve anasoylu, anayerli, babayerli, ataerkil gibi özelliklerine göre de ayrýþtýrarak incelemek gerekir ki bu tarihsel süreçlerin evrimi ve dönüþüm dinamikleri de ortaya çýkarýlabilsin. Üçüncü olarak, asla gözden kaçýrýlmamasý gereken bir nokta da toplumlarýn tarih boyunca doðrusal bir evrim þemasý izleyerek ilerlemedikleridir. "Ýlkel-komünal, köleci, feodal, kapitalist" þeklinde giden þablon bu anlamda eksik ve kusurludur. Her þeyden önce tüm bu süreçler kendi içlerinde de binlerce yýla yayýlmýþtýr ve bir toplumdan baþka bir topluma geçiþte birçok ara aþamaya rastlamak mümkündür. Ayrýca, bahsi geçen süreçlerin hepsi tüm toplumlarda kesinkes yaþanmýþ deðildir ve birçoðunda diðer toplumlarla kurulan karþýlýklý iliþkiler sonucunda farklýlýklar göstermiþtir. Pekâlâ, tarihte henüz devlet aþamasýna geçmemiþ sýnýflý, köleci toplumlar olabildiði gibi, bugün hala dünyanýn çeþitli yerlerinde toplayýcýlýk ekonomisiyle yaþayan toplumlar da mevcuttur. Dolayýsýyla her bir toplumsal aþamayý olmuþ bitmiþ süreçler gibi deðerlendirmekten kaçýnmak gerekir. Son olarak, ilkel toplumlarý tanýmlamak için antropologlar tarafýndan kullanýlan terminolojiye de temkinli yaklaþmak gerekir. Kan baðý, aile, evlilik, ev gibi günümüzdeki kullanýmlarý büyük ölçüde farklý þeyleri tanýmlayan kavramlar çoðu zaman okuyucu için yanýltýcý olabilmektedir. Örneðin, ilkel komünde evlilik iliþkileri ortaya çýktýðýnda bile bugünkü gibi kurumsallaþmýþ, mutlaklaþmýþ bir iliþki biçiminden bahsetmek mümkün deðildir. Özellikle toplumsal tabakalaþmanýn ortaya çýkýþýndan önceki dönemde birçok toplumda, evlilik iliþkisi, kadýn cinselliðinin tek bir erkeðin tekelinde olmasý gerektiði anlamýna gelmemekteydi. Evlilik cinsel iliþkileri denetleyen bir kurum olarak ortaya çýkmamýþtýr ve daha çok toplumsal bir birimdir. Ayný þekilde toplumsal iliþkilerin "kan baðýna" dayalý olduðunu söylerken de bugünkü genetik bilimi çerçevesinde düþünmemek gerekir. Akrabalýk temelinde örgütlen-

miþ anasoylu bir aþirette aralarýnda akraba sayýlan birçok kiþi arasýnda bugünkü anlamda bir kan baðý yoktur; ayný þekilde, aralarýnda baba tarafýndan kan baðý bulunan birçok kiþi de soy ana üzerinden belirlendiði için akraba kabul edilmez. Bu hatýrlatmalar tek baþýna kadýnýn evrimi konusunda bir açýlým yapmýyor gibi gözükse de, aslýnda kadýn cinsinin sistematik olarak ikincil bir role itildiði toplumsal dinamikleri analiz etmek için gereken ve tarihteki boþluklarý güncel önyargý ya da varsayýmlarla amacýný aþacak bir þekilde yorumlamaya karþý bir temkini göstermektedir. Yine de, tarih her ne kadar karmaþýk süreçlerin iç içe geçtiði ve doðrusal bir þemaya oturmayan bir tabloyu ortaya çýkarsa da, kesin olan bir þey vardýr ki, eþitlikçi, anasoylu dönemler yaþanmýþtýr ve bu dönemlerin geliþiminin incelenmesi, tarih öncesi çaðlarda erkek egemenliðinin yükseliþini açýklayabilecek bir perspektif sunmaktadýr. Bu yazýnýn amacý da, bu çerçevede, geçmiþ dönemleri yeniden inþa etmeye çalýþmak deðil, bir cins olarak kadýnlarýn ezilmesinin tarihsel kökenlerini ortaya çýkarabilmek. Yazý; ilk baþta eþitlikçi bir toplum yapýsý gösteren komünden neden ve nasýl hiyerarþik, ataerkil bir toplum çýktýðýný, neden kadýnlarýn deðil de erkeklerin "egemen" olduðunu ve neden bu toplumun diðerleri üzerinde hâkim olma eðiliminde olduðunu açýklamayý hedefliyor. Ýnsanýn Toplumsallaþmasý ve Ýlk Ýþbölümü Ýnsanýn öyküsü Gordon Childe'a göre günümüzden 250.000-500.000 yýl kadar önce, doðada bulduðunu tüketerek baþlamýþtýr. Morgan'ýn "yabanýllýk dönemi" olarak adlandýrdýðý bu evrenin baþlangýcýna paleolitik çað da denmektedir. Bugün hala Afrika ve Avustralya'nýn bazý bölgelerinde süren bu dönemin belirgin özelliði, geçim kaynaðýnýn toplayýcýlýk ve avcýlýk olmasýdýr. Ýnsan bir sürü hayvanýdýr. Özellikle de insan yavrusunun bebeklik süresinin diðer hayvanlara göre oldukça uzun oluþu, bir toplumsal grubun bebekler büyüyünceye kadar bir arada kalmasýný gerektirmiþtir. Briffault'ya göre, insan türünde baðýmlý bebeklik süresinin uzun olmasý, ana ve bebekler arasýnda uzun süreli bir iliþkiyi olanaklý kýlmýþ, bu da toplumsallaþmanýn yolunu açmýþtýr. Yavrunun büyüme süreci içinde, kümeye yeni üyeler katýlmasýyla, topluluk 24


Kurtuluþ

geniþlemiþ ve iliþki sürekli bir hal almýþtýr. Bu görüþe göre, "analar", yani kadýnlar, ana bakýmýnda oynadýklarý rolle toplumsallaþma ve kültüre yol açan süreci baþlatmýþtýr. Tamamen varsayýma dayalý olan bu görüþ, insansý maymunlar üzerinde yapýlan gözlemlere dayanmaktadýr ve akla yatkýn olmakla birlikte kesinlikten yoksundur. Kesin olan bir þey varsa, o da ilk insan topluluklarýnýn, hayatta kalabilmek için birlikte davranan, paylaþým ve iþbirliðine dayalý gevþek bir örgütlenme ve esnek bir iþbölümüne sahip küçük gruplar olduklarýdýr. Liebowitz'e göre, av tekniklerinin geliþmesi, avlanma ve toplayýcýlýk arasýnda cinsiyete dayalý bir iþbölümünün yolunu açmýþtýr. Engels'in, "Ýlk iþbölümü, erkekle kadýn arasýnda, döl verme bakýmýndan yapýlan iþbölümüdür," tespiti, eksik olmakla birlikte aslýnda doðru yöndedir. Eksik tarafý, üremede erkeðin iþlevinin henüz keþfedilmediði toplumlarda, kadýn ve erkek arasýndaki farklýlaþmaya bir "iþbölümü" demesidir. Fakat kadýnýn doðurganlýðý gerçekten de iþbölümünü belirlemiþtir. Av tekniklerinin geliþmesiyle, kuþatma yoluyla avlanmalar yerini uzun süren takiplere býrakmýþtýr. Bu takipleri erkeklerin yapmasý ise toplumsal bir kolaylýk olarak tercih edilmiþtir. Hamilelerin veya emzirme süresi dört yaþýna kadar sürebilen çocuklu kadýnlarýn bu maceraya atýlmasý topluluk için gereksiz bir riskti. Yaþam süresinin bugünküne göre oldukça kýsa olduðu ve doðum kontrol yöntemlerinin olmadýðý ilk topluluklarda, çoðu kadýnýn bu iki kategoriden birine gireceði de açýktýr. Genellikle, cinsiyete dayalý ilk iþbölümünde avcýlarýn erkeklerden oluþmasý fiziksel üstünlük, saldýrgan erkek doðasý, testosteron hormonu etkisi gibi biyolojik bir temele baðlanmýþtýr. Ancak ilk toplumlarda erkeklerin fiziksel olarak daha üstün olduðunu gösteren bir veri yoktur. Kadýnlarýn yaptýklarý iþler de en az avcýlýk kadar fiziksel güç gerektiriyordu. Kimi toplumlarda, kadýnlar da erkeklerin av seferleri gibi uzun süreli toplayýcýlýk seferlerine çýkarlar, kimilerinde yerleþim yerlerinin yapýmý ve bir yerden baþka bir yere taþýnmasý gibi zahmetli iþler kadýnlara aittir. Diðer taraftan, toplayýcý toplumlar arasýnda yapýlan çalýþmalar, avcýlýðýn saldýrgan bir eylem olarak görülmediðini ortaya çýkarmýþtýr. Topluluk içinde ise kadýnlar da en az erkekler kadar saldýrgan olabilmektedir, ancak çýkan tartýþmalar çok nadiren avcýlýkta kullanýlan silahlarla çözüme baðlanýr.

Dolayýsýyla saldýrganlýk ve av arasýnda kayda deðer bir iliþkiye rastlanmamýþtýr. Buna ek olarak, birçok toplulukta anne olmayan kadýnlar da av seferlerinde erkeklere eþlik eder. Daha da ilginci, bazý toplumlarda avcýlýðýn yaný sýra savaþma iþlerini de üstlenen kadýn gruplarý bulunmaktadýr, fakat bu kadýnlarýn da yine grubun bir parçasý olabilmeleri için çocuk sahibi olmaya niyetli olmadýklarýný göstermeleri beklenir. Erkek ve kadýna atfedilen görevler toplumlarda büyük bir çeþitlilik göstermekle birlikte, genel bir eðilim yine de güçlüdür: Kadýnlar eve daha yakýn, geçimlik iþlerle uðraþýrken, erkekler beklenmedik ve sürekliliði olmayan uzun mesafeli iþleri yürütürler. Kýsacasý, ilk iþbölümü kadýn ve erkek arasýnda yiyecek saðlamaya yönelik yapýlan iþbölümüdür, denebilir. Fakat daha geniþ anlamda ilk iþbölümü, kadýnýn ev ve civarýndaki üretimle, erkeðin ise dýþarý ile iliþkilendirildiði bir iþbölümü olmuþtur. Bunun salt yiyecek temininden farký, özellikle sonraki dönemlerde erkeðin, savaþ, ticaret ve kabileler arasý iliþkiler gibi iþleri de yürütmesi olmuþtur. Bu ilk iþbölümünün cinsiyete dayalý olmasý, birçok araþtýrmacýnýn kadýn ezilmiþliðinin kökenlerini doðurganlýkta aramasýna yol açmýþtýr. Ancak, tek baþýna iþbölümünün herhangi bir cinsiyet eþitsizliðine yol açtýðýný söylemek mümkün deðildir. Doðurganlýk, yalnýzca iþbölümünü belirlemektedir, eþitsizliði deðil. Tersine, av etkinlikleri büyük ölçüde rastlantýsal olduðundan erkekler çoðu zaman eve eli boþ dönebiliyordu. Kadýn etkinlikleri ise, hem toplayýcýlýk olarak topluluðun devamlýlýðýný saðlayan temel geçim kaynaðýydý, hem de erkeklerin getirdiði av ürünlerinin kullanýlabilir hale getirilmesi için gerekliydi. Bu yüzden de, kadýn emeði yaþamýn üretimi ve yenidenüretimini saðlayan temel faktör olduðundan genel olarak toplumlarda büyük bir saygýnlýða sahipti. Tekrar etmek gerekir ki, cinsiyete dayalý iþbölümü yalnýzca toplumsal bir kolaylýktýr. Bu toplumsal kolaylýðýn cinsiyet eþitsizliðine yol açabilmesi için ise baþka bir takým dinamiklerin devreye girmesi gerekmiþtir. Kadýnlarýn Emek Tarihi Evelyn Reed, Kadýnýn Evrimi adlý kitabýna þu cümle ile baþlar: "Ýnsan türünün yarýsýnýn kadýn cinsinin- ilk tarihi, büyük ölçüde gözden ýrak tutulmuþ, gizli býrakýlmýþtýr." Kuþkusuz bu bir tesadüf deðil. Tarih yazan egemenler, kendi 25


Kurtuluþ

iktidarlarýný perçinleyecek þekilde, yaþamýn gerçek üreticileri olan tüm ezilenleri tarihin etken süreçlerinden dýþlayarak bir görünmezlik perdesinin ardýna hapsetmiþtir. Kadýnlar da bir cins olarak bundan fazlasýyla nasibini almýþtýr. Özellikle de, ilkel komünal toplumlardaki kadýnlarýn emek tarihleri, bu emeðin "ev iþi" olarak tanýmlanmasýyla çarpýtýlmýþtýr. Çünkü bu tanýmlama ilkel kadýnýn, bugünkü ev kadýný gibi emeðinin görünmez nitelik taþýdýðý ve kadýnlarýn toplumsal üretimin dýþýnda olduðu þeklindeki erkek egemen izlenimi yaratmaktadýr. Bunu besleyecek þekilde, ilkel yaþama dair betimlemelerde de baþrolün erkeðe verildiðini görürüz. Bilinçlerimizi biraz kazýyacak olursak, görürüz ki, Âdem bir tarafa, bilinen en eski insan ne Java, ne Neandartaldir: bilinen en eski insan "maðara adamý"dýr. Göðsünü yumruklayýp naralar atarak erkekliðini gösteren bu maðara adamý, kadýnýný da saçlarýndan tutup yerlerde sürükleyerek egemenliðini ispatlar. Daha bilimsel örneklerde bile kadýn etkinlikleri yok sayýlmýþ, deðersizleþtirilmiþtir. Bunun baþlýca sebebi, yemek üretimi, yakacak toplanmasý, dokuma, çocuk bakýmý gibi iþlerin kadýnlar tarafýndan ev içinde yapýldýðý sürece kapitalizmde "kadýnýn görünmeyen emeði" kapsamýnda üretim süreçlerinin dýþýnda býrakýlmýþ olmasý ve tam da bu yüzden yok sayýlmasýdýr. Fakat kadýnlarýn emek tarihleri de gösteriyor ki, bu evrensel bir kanun deðil, tarihsel bir süreçtir. Tarihin ilk dönemlerinde, ilkel-komünal toplumda baþka bir gerçekliðin söz konusu olduðu bugün bilinmektedir. Bu çalýþma da, bilinmekle birlikte fazlaca dillendirilmeyen bu kadýn emeðini görünür kýlmaya çalýþacak. Ýlkel-komünal toplayýcýlýk ekonomisinde kadýn emeði her þeyden önce toplumsal üretimi belirleyen emektir. Toplayýcýlýk tüm toplumun temel geçim kaynaðýdýr. Ýnsanlýk tarihi içinde yüz binlerce yýl süren avcýlýk toplayýcýlýk dönemi ve tarýma geçiþ sürecinde yaþanan küçük bahçe tarýmý evresi boyunca bazý istisnalar dýþýnda en güvenilir yiyecek kaynaðý hayvanlar deðil, sebzeler olmuþtur. Cinsiyete dayalý iþbölümü ile toplayýcýlýkta uzmanlaþan kadýnlar, buðday ve arpanýn atasý olan yabani otlarýn tohumlarýný da toplamýþ ve toplumsal geliþmenin bir aþamasýnda bilinçli bir ekim yaparak insanýn besin üretimine geçtiði neolitik devrimi de baþlatmýþlardýr. Bu anlamda, ilk çiftçiler kadýnlardýr. Yiyecek üretim sürecinde, unu öðütenler ve ilk mayalamayý yapanlar kadýn-

lardýr. Yine bu yiyecekleri muhafaza etmek için ilk gereçleri yaratanlar kadýnlardýr. Ýlk çanak yapýmcýlarý ve ilk süsleme sanatçýlarý kadýndýr. Tarihe dair baþka bir çarpýtma da kadýnlarýn elleriyle yaptýklarý iþlerin "el sanatý" olarak tanýmlanmasýdýr. Oysa makinelerden önce bütün üretim elle yapýlmaktaydý. Çömlekçilik gibi elde yapýlan eþyalar bir bütün olarak kamusal uðraþlardý. Ayrýca, A.M. Hocart, Ýnsanýn Geliþmesi adlý kitabýnda "zanaatçýnýn belli baþlý malzemesinin aðaç olduðu düþünülürse, ateþin bu çalýþmalar sýrasýnda ortaya çýkmasý kaçýnýlmazdýr" demektedir. Ateþin de yine kadýnlarýn bu emek etkinliði sýrasýnda bulunmuþ olmasý büyük bir olasýlýktýr. Briffault'un aktardýðýna göre tarihteki ilk hekimler de kadýndýr. "Kadýnlarýn topraðý iþlemesi yönündeki etkinlikleri onlarýn bitkibilim konusunda uzmanlaþmalarýna da yol açtý. Otlardaki maddeleri ilk onlar tanýdý, dolayýsýyla ilk hekimler onlardý." Tüm eliþi dokuma zincirinin baþlangýç noktasý sayýlan halatý ilk yapan kadýnlardýr. Halattan örme tekniðiyle önce sepeti geliþtiren ve sonra bez dokuyanlar yine kadýnlardýr. Diðer yandan erkek avcýlarýn getirdiði hayvanlarýn derisini ayýran ve tabaklayan kadýnlardý. Yine Briffault'ya göre yiyeceði ilk saklayanlar olarak ilk kilerleri yapanlar ve deriyi tabaklayarak çadýrlarý yapanlar olarak ilk mimar ve mühendisler de kadýndýr. Ýlk yük taþýyýcýlarýnýn da kadýnlar olduðu birçok ilkel toplulukta yapýlan araþtýrmada da bulgulanmýþtýr. Dilin de toplumsal emek etkinliði içinde oluþtuðu düþünüldüðünde, tüm gün kolektif üretim içinde olan kadýnlar dilin oluþumuna ve geliþmesine de büyük katkýlarda bulunmuþlardýr. Yukarýda sayýlan "kadýn iþleri"nin birçoðunun bugün hala kapitalizmin tam olarak belirlemediði birçok alanda bu kapsamda olduðu düþünülebilir. "Kocakarý ilaçlarý" olarak tabir edilen ürünler, el iþi dokumalar, sepetler, evde piþirilen ekmekler ilk akla gelen örnekler. Fakat ne zaman ki bu iþler toplumsal artýürün biriktirmeye baþlamýþ ve toplumsal üretimin bir parçasý haline gelmiþtir, o zaman toplumsal yaþama egemen olan erkeklerin tekeline geçmiþtir. Neolitik devrim ve sabanýn bulunmasýyla birlikte tarým, çömlekçi çarkýnýn bulunmasýyla çömlekçilik kadýnlarýn alanýndan çýkarak bir erkek etkinliði haline gelmiþtir. Bugün hala erkeklere yakýþtýrýlan doktorluk, yük taþýmacýlýðý, çiftçilik gibi meslekler de 26


Kurtuluþ

cabasý. Peki, nasýl olmuþtur da kadýnlar tüm bu alanlardan bu denli mutlak bir biçimde koparýlabilmiþtir? Kuþkusuz, kadýnlarýn toplumsal yaþamdan dýþlanmasý ve özel alana hapsedilmesi bir anda gerçekleþmemiþ, binlerce yýllýk süreçlere yayýlmýþtýr. Bu süreçlerin toplumsal geliþimini anlayabilmek için de ilkel toplumlarýn en basit toplayýcý toplumlardan baþlayarak toplumsal örgütlenmelerinin incelenmesi gerekir.

analýk rolleriyle toplumsallaþma sürecinde oynadýklarý belirleyici rol, gerekse uzunca bir süre erkeðin üremedeki payýnýn bilinmiyor oluþu ve cinsel iliþkilerin belirli birkaç kural dýþýnda toplumsal denetime tabi olmamasý, ilk insan topluluklarýnda soyun kadýn üzerinden belirlendiði fikrini mantýklý kýlmaktadýr. Gerçekten de bu tezi olumlayan birçok anasoylu toplum bulunmuþ, arkeolojik kazýlarla da desteklenmiþtir. Ancak, bunun evrensel bir kural olmasýný gerektiren bir bulgu yoktur. Ayný þekilde, soyun erkek üzerinden belirlendiði (babasoylu) ya da soy kadýn üzerinden belirlenmekle birlikte kadýnýn erkek kardeþinin toplumda belirleyici olduðu durumlar da mevcuttur. Bu topluluklarýn da öncesinde anasoylu bir evre geçirmiþ olduðunu, ya da kadýnýn erkek kardeþinin belirleyici bir rol oynamasý gibi evrelerin geçiþ dönemlerini iþaret ettiðini düþünmek akla yatkýndýr. Yine de kesinlikten yoksundur. Soy ister kadýn üzerinden belirlensin, ister erkek, tüm komünal toplayýcý toplumlarýn bir takým ortak özelliklerinden bahsedilebilir. Bunlarýn baþýnda kuþkusuz toplumsal ürün ve üretim araçlarý üzerinde kolektif mülkiyet gelir. Ýkincisi ise tüm toplumun bir akrabalýk iliþkisi ile birbirine baðlý olmasýdýr. Toplayýcý toplumlarda, bir arada ve ayný totem altýnda yaþayan insan grubunun akraba olduðu varsayýlýr. Ancak, bu iliþkiler de esnektir. Ýlkel komünde, insanlar paylaþýmcýdýrlar ve birlikte yaþadýklarý için birbirleriyle iliþkili olduklarýný düþünürler. Dýþarýdan gelen bir yabancýyý da kardeþ ilan ederek, komün içine kabul edebilirler. Ayrýca, hem yabancýlarýn, hem de ziyaretçilerin kaynaklardan eþit þekilde yararlanma ve çalýþma hakký vardýr. Yine bu toplumlarda, insanlar, en genel anlamýyla "dýþ evlilik" diye tabir edilen, ancak çýkýþý itibarýyla bugünkü evlilik kurumu ile uzaktan yakýndan bir iliþkisi olmayan bir dýþardan eþleþme kuralýna göre cinsel iliþkilerini düzenlerler. En basit toplayýcý toplumlarda bu kural yalnýzca ayný toteme mensup insanlarýn birbirleri ile cinsel iliþkisini yasaklamýþ, kadýn olsun, erkek olsun tüm bireylere partnerlerini grup dýþýnda arama kuralý getirmiþtir. Bu kuralýn kökenlerini açýklamak için bir takým giriþimler olmakla birlikte yine hiçbiri kesin deðildir. Ýnsansýlarda ve ilk insanlarda hiçbir kurala baðlý olmaksýzýn serbest cinsel iliþkilerin yürürlükte olduðu düþünülmektedir. Evelyn Reed'e göre,

Toplayýcýlýk Ekonomisinde Toplumsal Örgütlenme Ýlkel komünal topluma dair analizler de þemacý bir anlayýþtan nasibini almýþtýr. Buna göre ilk toplumsal örgütlenme olan "anaerkil" klan, zaman içinde özel mülkiyetin icat olunmasýyla birlikte ve erkeklerin kendi oðullarýna miras býrakma eðilimi sonucu yerini ataerkil aileye býrakmýþtýr. Bu formülasyon yazýnýn baþýnda da sayýlan birçok nedenden dolayý sorunludur. Öncelikle ataerkilliðe karþýt olarak "anaerkillik" tanýmlamasý ne kadar doðrudur? Ýkincisi, her toplum anaerkilden ataerkile giden doðrusal bir evrim izlemiþ midir? Soyun erkek üzerinden belirlenmeye baþlamasý doðasý gereði bir "erk" oluþturur mu? Diðer taraftan, erkek egemenliði gerçek özel mülkiyetin henüz ortaya çýkmadýðý bazý sýnýf öncesi ve devlet öncesi toplumlarda da bulgulanmýþtýr. Dolayýsýyla, erkek egemenliði, özel mülkiyet, sýnýflý toplumlar ve devlet arasýndaki iliþki de, doðru baðlantýlarý yakalayabilmek için ayrýþtýrarak yeniden incelenmelidir. Ýlkel komünal toplumlarda, soyun kadýn üzerinden belirlendiði ve toplumsal yaþamýn kadýnlar tarafýndan düzenlendiði, paylaþýmcý, eþitlikçi bir dönem yaþandýðý kesin olarak bulgulanmýþtýr. Bu anasoylu toplumlarda, ayrýcalýklý bir kesim ya da toplumsal tabakalaþma görülmemiþ, bir baþkan olduðu durumlarda bile seçimle baþa geldiði, geçici süreyle görev yaptýðý ve baþkanlýk görevinin onu toplumun diðer üyelerinden daha önemli veya özel kýlmadýðý gözlemlenmiþtir. Bu yüzden de, ataerkil kavramýna bir alternatif olarak ortaya atýlan "anaerkil" kavramý bir egemenlik, erk ilkesi içerdiðinden çok uygun gözükmemektedir. Bir cinsin diðer cins üzerinde egemenlik kurmasý temeli veya ilkesine dayalý olmadýðý için bu toplumlara anasoylu ya da anayanlý demek daha uygun düþer. Gerek Briffault'nun da belirttiði kadýnlarýn 27


Kurtuluþ

ilk dýþ-eþleþme kuralý, yamyamlýða karþý geliþtirilmiþ bir uygulamadýr. "Ýnsan türü" diye genel bir açýlýmýn yapýlmadýðý ilk topluluklarda totem, ayný zamanda türdeþ olanlarý da belirleme iþlevi görmüþtür ve ayný totem dizgesine mensup olan insanlarýn dokunulmazdýr; bu yüzden de türdeþler arasýnda cinsel iliþki ve yamyamlýk yasaklanmýþtýr. Fazlaca iddialý olan bu görüþ, tabii ki yalnýzca bir varsayýmdýr. Briffault ise, dýþ-eþleþmenin anasoylu toplumu korumak için geliþtirildiðini, erkeklerin kendi soylarý içinde evlenerek etkin bir role sahip olmasýnýn analýk hukukunu zedeleyeceðini, bu yüzden de soydaþlar arasýnda cinsel iliþlilerin yasaklandýðýný ileri sürmüþtür. Engels'in de formülasyonunu benimsediði Morgan ise cinsel iliþkilerin düzenleniþ biçimini bir tür doðal seleksiyon ilkesine baðlamýþtýr. Bu görüþlerin tümü de kesinlikten uzaktýr. Kökenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, yapýlan tüm araþtýrmalar, bilinen tüm ilkel komünal toplumlarýn bir aþamadan itibaren dýþeþleþme kuralýný benimsediðini göstermiþtir. Çýkýþý itibarýyla bu kural oldukça tehlikeli ve zahmetlidir; eþini dýþarýda arayan bir kiþi karþý tarafýn kabilesinden gelebilecek her türlü saldýrýya karþý da hazýrlýklý olmalýdýr. Bu tür tehlike ve güçlükler kabileler arasýnda karþýlýklý evlenme iliþkilerinin yolunu açmýþ, ilk baþta yine de çiftlerin bir arada yaþamasýný gerektirmeyen dýþ-evlilikler ise eþlerden birinin zaman içinde diðerinin kabilesine taþýnarak orada yaþamasýyla sonuçlanmýþtýr. Ancak, bu aþamada hala evliliðin toplumsal bir kolaylýk olduðu, karþýlýklý olarak kolayca feshedilebileceði ve bireyler arasý tüm cinsel iliþkileri belirlemediði unutulmamalýdýr. Bu doðrultuda, kadýn ve erkek arasýnda gevþek bir bað yaratan evlilik, ayný zamanda toplumun ikamet kurallarýný da düzenlemeye baþlamýþtýr. Bu noktadan sonra, erkeðin kadýnýn yanýna taþýndýðý durumlarda anayerli, kadýnýn erkeðin yanýna taþýndýðý durumlarda ise babayerli topluluklar görülür . Bu ikamet kurallarýnýn ortaya çýkýþýný izleyen bir toplumsal dönüþüm ise komünal toplayýcý toplumlarýn yapýsýný önemli ölçüde deðiþtirmiþtir.

fazlasýný üretmiþ ve toplumsal bir ürün fazlasý tarih sahnesine çýkmýþtýr. Bu da iþ ve depolamada sürekliliði gerektirmiþ ve toplumsal iliþkileri yeniden düzene sokmuþtur. Sabanýn bulunmasýyla birlikte geniþ tarým alanlarýnýn sürülmesine dek neolitik toplumda iki ekonomik faktör toplumsal yaþamý belirlemiþtir. Bunlar, bitki yetiþtiriciliði, yani bahçecilik denebilecek bir tarým ve hayvanlarýn evcilleþtirilmesiyle ilk sürülerin oluþturulmasýdýr. Bu aþamada ilkel komünün belirleyici özelliði olan kolektif mülkiyet olgusu hala geçerlidir. Fakat ilk kez gerçek bir mülkiyeti olanaklý kýlacak olan bir artý-ürün ortaya çýkmýþtýr. Bu durum da mülkün kolektif olarak sahibi olan akrabalýk baðýna dayalý topluluðun önemini artýrmýþ, sýnýrlarýný çizmesine yol açmýþtýr. Artýk toplumsal paylaþým iyi niyete býrakýlamaz ve kaynak yönetimi ve emek kullanýmýnýn denetlenmesi için öncesinde gevþek bir iþbölümünün belirlediði kurallar mutlaklaþýr. Ýkamet kurallarý bu noktada özel bir öneme sahip olmuþtur çünkü ilk kez üreticilik rolü ile mülk sahibi olma rolü arasýnda bir çeliþki olasýlýðý doðmuþtur. Komünal toplayýcý toplumlar akrabalýk baðýna dayanýr, fakat tüm toplumsal üretim o anda orada olan herkes tarafýndan kolektif olarak tüketilir. Neolitik toplumlarda ise, akrabalýk baðý mülk sahipliðini de belirler ve ancak bu noktadan sonra gerçek anlamýyla Akrabalýk Baðýna Dayalý Toplumlardan söz edilebilir. Ýliþkiler bir anlamda tersine dönmüþtür: Öncesinde birlikte olduklarý için kendilerini akraba sayan insanlar, artýk akraba olduklarý için paylaþýr ve bir arada yaþarlar. Yeni insanlarýn bu topluluk içine kabul edilmesi daha zordur ve bir takým özel törenler, düzenlemeler yapýlmasý gerekir. Bu toplumlarda, kadýn olsun, erkek olsun, taþýnan eþ, içinde üretici olduðu grubun bir üyesi olmadýðýndan artý-ürün üzerinde de bir söz hakkýna sahip deðildir. Açmak gerekirse, anayerli toplumlarda, evlilik sonucunda karýsýnýn yanýna taþýnan koca kadýnýn kabilesinde yaþamaya baþlar, orada üretim sürecine katýlýr. Fakat ne verilirse ona razý olmak durumundadýr, soyun kadýn üzerinden yürüdüðü o kabilenin bir üyesi olmadýðý için toplumsal ürünün denetimi üzerinde bir söz sahibi olamaz. Ayný þey babayerli toplumlarda kadýnýn durumu için de geçerlidir. Fakat yine uzunca bir süre, taþýnan eþler, kendi kabilelerinde toplumsal artý ürün üzerinde pay sahibidirler ve mesafenin çok uzun olmadýðý

Ýlkel Komün Baðrýnda Mülkiyetin Geliþmesi Neolitik devrim olarak adlandýrýlan, toplayýcýlýktan yiyecek üreticiliðine geçiþle birlikte, insanlar ilk kez günlük tüketimlerinden 28


Kurtuluþ

birçok durumda baþka bir kolektifin içinde yine söz sahibi olabilirler. Ancak, bu süreci takip eden bir dizi dönüþüm, bir yandan komün baðrýnda mülkiyet iliþkilerini geliþtirirken, bir yandan da cinsiyete dayalý iþbölümünü mutlaklaþtýrarak, özellikle babayerli toplumlarda bir toplumsal tabakalaþmanýn yolunu açmýþtýr. Ýlkel komünde belirleyici olan, akrabalýk baðýna dayalý toplumlarda da hala süren kolektif mülkiyet olgusu, toplumsal ürünün yeniden daðýtýmýný gerekli kýlmaktadýr. Yeniden daðýtýmda cinsiyete dayalý iþbölümünün rolü çok büyüktür. Toplayýcýlýk ve bahçecilikten gelen kadýn ürünleri, genellikle günlük geçime yönelik bol bulunan ürünler olduðundan, özel paylaþým kurallarýna ihtiyaç duyulmaksýzýn kiþisel iliþki aðlarýyla bölüþülür veya aileler düzeyinde tüketilirdi. Fakat avcýlýktan gelen erkek ürünleri rastlantýsal ve daha nadir olduðundan sýký bölüþüm kurallarýna sahipti. Toplumun bir sonraki aþamasýnda avcýlýktan gelen ürünün yerini savaþ ganimetleri, ticaret ürünleri ve hayvancýlýktan gelen tüm ürünlere býraktýðý düþünüldüðünde durum daha ayrýntýlý bir hal almaktadýr. Daha da ilginç olan, biriken artý-ürünün anayerli toplumlarda deðil de, babayerli toplumlarda bir servet birikimine ve toplumsal tabakalaþmaya ve erkek egemenliðine yol açmasýdýr.

baþladýðý kadýn ürünleri için de geçerli olmuþtur. Bunlara ek olarak soylar arasýnda dengesiz bir þekilde daðýlan servet birikimi bazý soylarýn diðerlerine göre daha üstün sayýlmasýna da yol açmýþ ve bu durum da toplumsal eþitsizliði tetiklemiþtir. Daha fazla artý ürün biriktiren soy, gelenekler gereði bu ürünü yeniden bölüþüm þölenleriyle ayný yöredeki soylar arasýnda daðýtýr. Ancak daha önceki dönemi karakterize eden paylaþýmcýlýk yerini dengeli bir karþýlýklýlýða býrakmýþtýr ve diðer soylar daðýtýlan artýürünün bedelini ödemiþtir. Ayný oranda artý ürün biriktiremeyen soylarýn, diðeri için çalýþma taahhütlerine kadar gittiði görülmüþtür. Ayný durum, bereketinin sembolü olarak daha zengin soydaki kadýnlarýn diðer soylara eþ olarak verilmesi durumunda beklenen baþlýk bedeli için de geçerlidir. Eskiden bir emeðin yer deðiþtirmesi anlamýnda sembolik bir anlamý olan baþlýk bedeli, neolitik toplumda kurumsallaþmýþtýr. Giderek artan erkek ürünlerinin iþlenerek tüketilebilir hale gelmesi için ise yine kadýn emeði gerekmiþtir. Babayerli toplumlarda, dýþ iliþkilerde söz sahibi olan erkekler, getirdikleri artý ürünün yoðunlaþmasýyla kabile içinde de daha fazla emeðe ihtiyaç duymuþ ve kadýn emeði üzerinde bir erkek denetimi baþ göstermiþtir. Erkekler kadýnlarý daha fazla üretmeye zorlamýþ, kadýn ürünlerini de yeniden bölüþüm þölenlerinde kendi ürünlerine katarak zenginliklerini daha da arttýrmýþ, ihtiyaç duyulan daha fazla kadýn emeði sonucu çok karýlýlýk yaygýnlaþmýþ, kadýn üremesi de yeni kuþaklarý yaratmasý bakýmýndan erkek denetimine tabi tutulmuþtur. Ýþte toplumsal geliþimin tam da bu noktasýnda, babayerli toplumlarda, erkek egemenliði ilk kez tarih sahnesine çýkmýþtýr. Tekrar etmekte fayda var ki, bu tüm toplumlarda ayný þekilde olmuþ deðildir. Bu yalnýzca, erkek egemenliðinin bilinen en eski biçimidir. Birçok toplumda ise, erkek egemenliði, diðer toplumlarla etkileþim içinde, farklý koþullarda ve farklý biçimlerde ortaya çýkmýþtýr. Bunun bir örneði, erkek egemenliðinin geliþtiði babayerli toplumlarýn, yayýlmacý iliþkilerle nüfuz ettiði anayerli toplumlarý da dönüþtürmesidir. Babayerli toplumlarda, toplumsal artý ürün erkek denetiminde kadýnlar üzerinde bir baský aracýna dönüþürken, aksi bir durum anayerli toplumlarda yaþanmamýþtýr. Anayerli toplumlarda, erkek ürünleri daha fazla soy arasýnda pay-

Toplumsal Farklýlaþmadan Erkek Egemenliðine Toplumsal artýnýn paylaþýmýnda anayerli ve babayerli toplumlar arasýndaki en dikkat çekici fark, babayerli toplumlarda servet birikimini tetikleyen daha fazla faktör bulunmasýdýr. Kadýn ürünleri zaten ayrýntýlý bölüþüm kurallarýna tabi olmadan, küçük ölçekte tüketilmektedir. Erkek ürünlerinin daðýtýmý ise iki toplumda farklýlýk arz eder. Þöyle ki, anayerli toplumlarda erkeðin getirdiði ürün en az iki soy arasýnda paylaþýlýr. Erkek, getirdiði ürünü karýsýna, karýsýnýn ailesine ve onlarýn uzak akrabalarýna vermek durumundadýr. Fakat ayný zamanda kendi annesinin kabilesinin de bir üyesi olduðu için ürünün bir kýsmý da kýz kardeþlerine gönderilir. Babayerli toplumlarda ise, erkek getirdiði ürün üzerinde doðrudan söz sahibidir; yalnýzca kendi kabilesi içinde, yani daha az kiþi arasýnda servet daðýlýr. Bu durum zaman içinde erkeðin daha fazla servet biriktirmesi ve dolayýsýyla da toplumsal yaþam üzerinde daha fazla söz sahibi olmasýyla denetlemeye 29


Kurtuluþ

laþýldýðýndan, bir soyun diðerlerine göre daha fazla servet biriktirmesinin yolunu açmamýþ ve toplumsal yaþamýn belirleyicisi olan kadýnlarýn erkeklere daha fazla üretim yapmalarý için baský uygulamasý sonucunu doðurmamýþtýr. Bu gibi toplumlarýn, istikrarlý ve yayýlmacý olmayan toplumlar olduðu gözlemlenmiþtir. Bu da onlarý istilacý babayerli toplumlar karþýsýnda saldýrýya açýk bir konumda býrakmýþtýr. Burada gözden kaçýrýlmamasý gereken bir nokta da yalnýzca kadýnlar üzerindeki bir erkek egemenliðinin toplumu belirlemediðidir. Bu dönemde bir yaþlýlýk ideolojisiyle de karþýlaþýrýz. En çok artý ürünü üreten soy, ayný zamanda en eski, en yaþlý, yani tanrýlara da en yakýn olan soydur. Yaþlýlýk ise ata-tanrýlarla iliþki anlamýnda özel bir öneme sahiptir. Reislik kurumsallaþmýþ, daha fazla artý-ürün sahibi olan yaþça büyük erkekler, genç erkekler üzerinde de bir baský kurmaya baþlamýþtýr. Yine bu dönemde, savaþlarda esir alýnan kiþilerin öldürülmek ya da topluluðun bir üyesi haline getirilmek yerine yavaþ yavaþ köleleþtirilmeye baþlanmýþ olmasý da muhtemeldir. Dolayýsýyla, akrabalýk baðýna dayalý babayerli toplumlar, yalnýzca erkek egemenliðini deðil, sýnýflý toplumlara giden yolda toplumsal tabakalaþmayý da kurumsallaþtýrmýþtýr.

özdeþleþtirirken; erkekler hukukla, yurtseverlikle, akýlcýlýkla ve kültürle iliþkilendirir. Yine birçoðu eski kaotik kadýn düzeninin, nasýl erkek tanrýlar tarafýndan yýkýlarak ataerkilliðin egemen olduðunu anlatýr. Bu aþamadan sonra ortaya çýkan toplum, yalnýzca kadýnlarý bir toplumsal küme olarak adým adým üretim süreçlerinden dýþlamakla kalmaz, toplumsal tabakalaþmayý da sýnýflar halinde mutlaklaþtýrýr. Tarýmsal üretimin doruk noktasýna ulaþmasý ve muazzam bir artý ürün birikimi, yine toplumsal bir kolaylýk olarak toplumsal artý ürünü denetleyen bir takým kimselerin tarihte ilk kez ayrýcalýklý bir konuma yükselmesine yok açtý. Mezopotamya'daki gibi tapýnaklarda baþlayan rahipler, kiracýlar, ücretliler, köleler þeklindeki hiyerarþi bunun açýk bir örneðidir. Burada olduðu gibi birçok örnekte de ilk baþta toplumsal denetimden sorumlu gibi görünen kimselerin, toplumsal tabakalaþmanýn mutlaklaþmasýyla artý ürüne kendi hesabýna el koymaya baþladýðý görülür. Artý-ürün ve bu toplumsal artýnýn denetlenmesi gereði, üretim süreçlerine doðrudan dâhil olmayan ve memurlar kesimi denebilecek bir kesimi beslemeyi olanaklý kýlmýþtýr. Ancak, toplumsal geliþme içinde bu kesim diðerleri üzerinde egemen olmuþ ve toplum sýnýflara bölünmüþtür. Kadýnlarýn toplumsal üretimden dýþlanmýþ olmasý ise kesinlikle bu tarihten sonra bir süs bitkisi gibi yaþadýklarýný düþündürmemelidir. Aksine, küçük bir küme olan aristokrasi dýþýnda kalan kadýnlar, belki de eskisine göre çok daha yoðun bir üretim göstermek durumunda kalmýþtýr. Fakat artýk üretimleri üzerinde denetimleri kalmamýþtýr ve bu noktadan sonra emeklerine sistematik olarak ataerkil toplum tarafýndan el konulmuþtur. Kadýn cinselliðinin denetlenmeye baþlamasýný izleyen süreç ise çok daha uzundur. Akrabalýk baðýna dayalý toplumlarda kadýn üremesine dair artan ilgiyi, erkek egemenliði ile birlikte, kadýnlarýn yeni yaþamýn üreticileri olarak doðurganlýklarýnýn denetlenmesi izlemiþtir. Kadýn cinselliðinin denetlenmesi ise bundan daha sonra ve çok uzun yýllara yayýlarak, ancak ki Hristiyanlýk'ta tüm kadýnlar için mutlaklaþan bir þekilde geliþmiþtir. Kadýn doðurganlýðýna dair erkek ilgisi, kadýnýn doðurduðu yeni kuþaklarýn yeni üreticiler olarak aile üretimine katýlacaðý noktada baþlamýþ, erkeðin mülk sahibi ve ailenin efendisi konumuna yükselmesi ile de önemli bir deðiþim geçirmiþtir.

Sýnýflý Toplumlarýn Doðuþu Erken neolitik toplumlarda ortaya çýkan ve toplumsal tabakalaþmanýn yolunu açan toplumsal ürün fazlasý, sabanýn bulunmasý sonucu gerçek anlamýyla tarýma geçilmesiyle ve büyük hayvan sürülerine sahip olunmasýyla birlikte doruk noktasýna varmýþtýr. Bu çerçevede, tarým öncesi aþamada cinsiyete dayalý iþbölümünün erkeklere düþen kýsmý (diðer topluluklarla iliþkiler; ticaret, savaþ vb.) büyük bir prestij kazanýnca, erkekler toplumsal yaþama da egemen olmaya baþlamýþtý. Bunun sonucu olarak ilk iþ kadýnlar bu toplumsal süreçlerden adým adým dýþlandýlar. Ekilen topraklarýn kadýn alanýndan çýkarýlmasýyla, aslýnda bu alan da büyük ölçüde daralmýþ oldu. Toplumsal üretimdeki rolünden dýþlanan kadýn, deðer yitirdi. Tabii ki, geliþen erkek egemenliði ideolojisiyle birlikte geldi. O zamana kadar çoðunlukta olan kadýn bereket sembolleri, tanrýça figürlerinin yerini istilacý erkek muadilleri aldý. Doðmakta olan batý kültürü baþta olmak üzere, birçok mitolojik hikâye, kadýnlarý kaosla, toplumsal düzensizlikle, ilkel güçlerle ve doðayla 30


Kurtuluþ

Buradan sonra erkek, karýsý baþta olmak üzere tabiyetindeki tüm kadýnlar üzerinde mülkiyet hakkýný kendinde görmeye baþlamýþtýr.

geliþerek kadýnlarýn önce emeðinin, ardýndan da bedeninin ve kimliðinin erkekler tarafýndan denetlenmesinin yolunu açtý. Bu yoldan yürüyen erkek egemenliði, patriyarka / ataerki þeklinde mutlaklaþarak kadýnýn sistematik olarak ezilmesinin ve toplumdaki diðer birçok ezme-ezilme iliþkisinin taþýyýcýlýðýný yaptý. Genelde bu tip yazýlarý ilkel komünden sýnýflý topluma geçer geçmez bitirmek adettendir. Maalesef, bu yazý da bu geleneði bozamayacak. Fakat aslýnda patriyarkanýn tarih sahnesine çýkýþý kadar, hangi örüntülerle günümüze kadar geldiði, hangi toplumsal sistemlerin, ideolojilerin içine nüfuz ederek, toplumun çeþitli evrelerinde kendini nasýl yeniden ve yeniden ürettiði bugün kadýn ezilmiþliðini anlamak için en az bu yazýda anlatýlanlar kadar anahtar iþlevi görüyor. Kapitalizmdeki kadýnýn görünmeyen emeðini anlamak için ilkel komün, akrabalýk baðýna dayalý toplumlar ve ilk sýnýflý toplumlar aslýnda sonraki dönemlere kýyasla çok daha az veri sunuyor. Devletin erkeðin de üzerinde bir erk olarak ortaya çýkmasý, ahlak anlayýþýnýn hem kadýn ve erkek için hem de farklý sýnýflar için farklý geliþim dinamiklerini, ya da kapitalizmde birbirinden kesinkes ayrýlan özel ve kamusal alanýn oluþum süreçlerini anlayabilmek için böyle bir çalýþmayý aslýnda kapitalizme kadar götürmeye ihtiyaç var.

Özgürlük Elden Giderken Kadýnlarýn Aklý Nerdeydi? Herhalde tarihte erkek egemenliðini tanýmlamaya veya kadýnlarýn tarihini yeniden kurmaya çalýþýrken herkesin kafasýna ayný soru takýlýr: Peki ya bunlarýn karþýsýnda kadýnlar ne yaptý? Yine unutmamak gerekir ki, patriyarka bir anda bir erkeðin aklýna gelen parlak bir fikir deðildir, geliþimi týpký sýnýflarýn ve devletin ortaya çýkýþýný belirleyen süreçler gibi binlerce yýla yayýlmýþtýr. Bugün bile bir kadýnýn "Evinin kadýný, çocuklarýmýn anasý olacaksýn," diyen bir adam karþýsýnda bir anda iþini býrakabilmesi, aslýnda yine bu binlerce yýldýr kemikleþmiþ erkek egemenliðinin bir ürünü, bir anda olan bir þey deðil. Yine de tarih kadýnlarýn direniþ öyküleriyle doludur. Bugün en bilinenleri cadý denerek yakýlan kadýnlar, birçok toplumda olan amazon hikâyeleri... Bazý babayerli toplumlarda, hala kadýn hâkimiyetinin geçmiþte erkekler tarafýndan yýkýldýðýna dair mitler vardýr. Antik Yunan mitolojisi incelendiðinde benzer motiflerle doludur ki hepsi de erkek egemenliðini kutlamaktadýr. Fakat biraz dikkatli bakýldýðýnda, aslýnda bu hikâyelerin kadýnlarýn hiç de aþaðý yaratýklar olmadýðýný bilen erkeklerin, erkek denetimini haklý çýkarma çabalarý gibi durmaktadýr. Tüm aksi örneklere raðmen, erkek egemenliðinin kadýnlarý baský ve sindirme yoluyla denetim altýna aldýðýna dair genel geçer bir kanýt yoktur. Bu binlerce yýllýk süreç birçok durumda kendi ideolojisini de adým adým oluþturarak ilerlemiþ, erkeklerin kadýnlara karþý topyekûn bir savaþ açtýðý gibi bir durum görülmemiþtir. Fakat kadýnlarýn sistematik olarak ikincil görüldüðü, kurumsallaþmýþ bir erkek egemenliði tarafýndan karakterize edilen tüm yazýlý tarih aslýnda böyle bir savaþýn uzun vadede ilan edildiðinin de bir göstergesidir.

Kaynakça: - Friedrich Engels. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni. Sol Yayýnlarý, 1998. - Robert Briffault. Analar. Çev. Þ. Yeðin. Payel Yayýnlarý, 1990. - Gordon Childe. Tarihte Neler Oldu? Çev. A.Þenel, M.Tunçay. Kýrmýzý Yayýnlarý, 2006. - Stephanie Coontz, Peta Henderson (eds). Women's Work, Men's Property. Verso, 1986. - Evelyn Reed. Kadýnýn Evrimi I-II. Çev. Þ. Yeðin. Payel Yayýnlarý, 1986. - Marilyn French. Kadýnlara Karþý Savaþ. Çev. B.Eyüboðlu Metis, 1993. - Gülnur Savran, Nesrin Tura (derleyenler). Kadýnýn Görünmeyen Emeði. Kardelen Yayýnlarý, 1992. - Phillippe Aries, Georges Duby (hazýrlayanlar). Özel Hayatýn Tarihi. 2 Cilt. YKY, 2006.

Sonuç Yerine... Bu yazýnýn buraya kadar tahammül edebilenlere de anlatmaya çalýþtýðý gibi, artý-ürünün ortaya çýkmasý ve mülkiyet iliþkilerinin toplumsal yaþamý belirlemesi, erkek egemenliðinin

* * * 31


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Bize Gül Bahçesi Vaadetmediler... (1) Kapitalizm ve Kadýn apitalizm kendi dinamikleriyle ve ittifaklarýyla zorladýðý kapýyý araladýðýnda bir yandan kendinden önceki sisteme karalar yaðdýrýrken biryandan da kendisinin tüm insanlýða getirdiði "özgürlüðü" müjdeliyordu. Artýk hiçbir þey eskisi gibi olmayacak tüm insanlar hangi sýnýfa mensup olursa olsun devletle yaptýðý bir sözleþmeyle "eþitlenecekti". Bu sözleþmenin adý vatandaþlýktý; toplumsal eþitliði, kardeþliði, özgürleþmeyi ifade ediyordu. Vatandaþlýk sözleþmesiyle herkes eþit haklara sahip oluyordu ve bu haklar da burjuva devlet hukukunun güvencesi altýna alýnýyordu. Köle emeði, feodal düzendeki serflik son buluyordu. Artýk eþit haklara sahip olan vatandaþlar emeklerini özgürce satma hakkýna da sahip oluyordu. Yeni toplumsal diziliþ, üretim araçlarýnýn mülkiyetini elinde tutan burjuva sýnýfý ile alýnýp satýlabilir hale gelen, emeðinden baþka bir þeyi olmayan iþçi sýnýfý þeklinde biçimleniyordu. Bu yeni sistemde emek metaya dönüþecek, metanýn deðiþim deðeri üzerinden ortaya çýkan artý deðere kapitalist tarafýndan el konmak yoluyla sermaye birikimi saðlanacaktý. Anlaþýlan oydu ki eþit haklara sahip çoðunluk bir kýsým "vatandaþ", azýnlýkta olan

K

Dilay Ýnkaya 32


Kurtuluþ

diðer bir kýsým "vatandaþ" tarafýndan özgürce sömürülecekti. Ýþçi sýnýfýna üye "vatandaþlar" devasa fabrikalarda geniþ çaplý kolektif üretimler yaparken üretim araçlarýna sahip kapitalist sýnýfa ait "vatandaþlar" onlarýn artý deðerlerine el koyarak rahatça yaþýyorlar bu ise sistemin temel ve uzlaþmaz çeliþkisini oluþturuyordu. Üretim araçlarýnýn Devlet ve onun aygýtlarý da bu uzlaþmaz çeliþkiyi bastýrmak ve baskýlamak üzerinden kurumsal bir inþa içersinde idi. Bu sýnýflar arasý eþitsizlik ve uzlaþmaz çeliþkiyi irdelemek önemli. Marksizm'in bunu son derece tutarlý ve bütünlüklü bir biçimde ele aldýðý ve irdelediðine de þüphe yok. Marksizm'in ortaya koyduðu bütünlüklü toplumsal proje kapitalizmin esasta ne anlama geldiðini açýkça gözler önüne seriyor. Biz ise burada, aslýnda kapitalizmin farklý bir çeliþki boyutunu kapitalist ideolojide kadýnýn konumlanýþýný irdeleyeceðiz. Kapitalizm vatandaþlýk sözleþmesiyle yasalar önünde kadýnla erkeði de eþitlediði iddiasýnda idi. Oysaki araladýðý kapýdan önüne çýkan manzara birçok yönüyle iþine geldiðinden, vatandaþlýkla saðladýðýný iddia ettiði kadýn ve erkek eþitliðini yeni bir sözleþme ile geçersiz kýlmalý idi. Bu ikinci sözleþme ise evlilik oluyordu. Pekâlâ, kapitalizmin araladýðý pencereden gördüðü ve yeni düzende de sürdürme kararlýlýðýnda olduðu bu manzara neydi? Tüm sistemler kendilerini mevcut üretim iliþkileri ve yeniden üretim süreçleriyle var edebilirdi. Kapitalizmle üretim ve yeniden üretimin iç içe geçtiði hane tipi üretim sürecinden çýkýlýyor, üretim araçlarýnýn hane dýþýnda konumlandýðý yeni bir üretim biçimine geçiliyordu ki bu yeniden üretimle üretim sürecinin birbirinden kopup ayrýþacaðý anlamýna geliyordu. Ýþte tam burada aralanan kapýdan göz kýrpan manzara kapitalizmin arayýp da bulamadýðý (daha doðrusu bulup kaybetmekten korktuðu) bir fýrsattý: patriarkal düzen. Patriarkayý erkeklerin kadýnlara egemen olmalarýný saðlayan erkekler arasý iliþkiler ve erkeklerin birbiriyle dayanýþmasýný içeren toplumsal iliþkiler olarak tanýmlayabiliriz. (Heidi Hartmann) Bu düzen yeniden üretim sürecinin karþýlýðý ödenmeksizin kadýnlar tarafýndan yerine getirilmesine olanak tanýyordu. Ve kapitalizm karalar çaldýðý köleci ve feodal toplumun kimi yönlerini deðiþtirmeden devralabileceði gerçeðiyle yüz yüze idi. Üstelik bir süre sonra bu devraldýðý, eklemlendiði patriarkal düzenin kendisine yeniden üretim sürecinin yaný sýra üretim sürecinde de

hatýrý sayýlýr faydalar saðlayacaðýný görecekti. Kapitalizmde artý deðer sömürüsünün süreðen olabilmesi emek gücünün yeniden üretimi, yeniden üretim sürecinde metanýn tüketimi ve emek gücünün ertesi gün için yeniden üretimi kalemlerinin saðlanmasý gerekiyor. Açacak olursak üretim sürecine katýlacak yeni neslin doðurulmasý, bakýlýp büyütülmesi, iþçinin eve gelip yemek yemesi, yýkanmasý, uyumasý, giysilerinin temizlenmesi, ertesi gün için çalýþmaya hazýr hale gelmesi vs. gerekiyor. Tabiî ki tüm bunlar yapýlýrken üretilen ve üzerinden kapitalistin kar saðladýðý metalarýn da tüketiminin saðlanmasý gerekiyor; yani ücretli emekle sermayenin ve bunlar arasýndaki iliþkinin yeniden üretilmesi (Marks'a göre toplumsal yeniden üretim). Ve en önemlisi de kapitalistin tüm bunlar için ayrýca bir bedel ödeyerek karýný azaltmak zorunda kalmamasý gerekiyordu. Patriarkal düzende kadýnýn konumu, tüm bunlarý sorgulamaksýzýn/sorgulatmaksýzýn yeniden üretim sürecini kadýnlarýn omzuna bindirmeye olanak tanýyordu. Þüphesiz ki patriarkal düzenin kapitalizmle çeliþtiði kimi yönleri yok deðildi. Kadýnýn üretim sürecine katýlabilmesinin önünde engel teþkil etmesi kapitalizmin yedek iþgücü ordusu oluþturarak emeði ucuza satýn alma hedefini suya düþürebiliyordu. Ýþte burada karþýmýza kapitalizmin kendisiyle çeliþen yönlerini törpülediði, uzlaþtýðý ve ihtiyacý olan yönlerini ise beslediði dolayýsýyla bir önceki biçiminden farklý bir patriarka çýkýyor ki buna kapitalist patriarka diyebiliriz. Bu eklemlenme tersinden de kapitalizme yeni bir boyut katýyordu ki buna da patriarkal kapitalizm demek mümkün. Patriarka, kapitalizmin emek ve üretim süreçlerine dayalý, ancak kendi dinamikleri olan, tarihsel olarak kapitalizmce devralýnmýþ dönüþtürülmüþ ve kapitalizmin maddi temelleriyle eklemlendirilmiþ bir süreci ifade eder. Patriarka ve kapitalizm birbirinden beslenecek, birbirini pekiþtirecek þekilde eklemlenmiþtir. Patriarka kendi özgül iliþki biçimleriyle kapitalizme kök salmýþ, hem kapitalizmi biçimlendirmiþ hem de kendisi kapitalizme uyum saðlamýþtýr. Ataerki ya da erkek egemenliði olarak Türkçeleþtirilebilecek olan patriarka, erkeklerin kadýnlar üzerinde kurduðu ortak iktidar ve denetim mekanizmasý, sistematik egemenlik anlamýna gelir. Ayný zamanda da bu iktidarýn ideolojik meþrulaþtýrýlmasýný da ifade eder. Erkeðin mutlak üstünlüðü ve kadýnýn ona tabii kýlýnýþ sistemi toplumsal olarak inþa edilir, 33


Kurtuluþ

ideolojik araçlarla sürdürülür ve kurumsal tedbirlerle korunur.

planýný yapar… Alýþveriþ yapmaktan tutun çocuklarýn okullarýyla ilgili getir götür iþlerine kadar geniþ bir yelpazede yapýla gelen bu iþlerin bir görünmeyen boyutu da tüm bu iþlerin ve bu iþleri yaparken ki bütçenin organizasyonu, yani bir tür yöneticilik iþi meselesidir. Ve hatta iþ stresi yaþayan kocaya okul stresi yaþayan çocuklara da duygusal destek ve terapi gibi yükümlülüklerde bu görünmeyen emek içinde sayýlabilir. Üstelik bu görünmeyen emek kapitalizmin kriz dönemlerinde de imdadýna yetiþir, ayný zamanda da kapitalist devletin yerine getirmediði kimi sorumluluklarýný üstlenir. Sosyal hizmetlerde yapýlan her türlü kýsýtlama kadýnlarýn daha fazla karþýlýksýz emek harcamasýyla sübvanse edilir. Krize baðlý olarak yaþam standardý her düþtüðünde yine kadýnýn karþýlýksýz emeði devreye girerek aile fertlerinin düþen standardý daha az hissetmesi saðlanýr. Nasýl mý? Saðlýk hizmetlerinde kýsýtlama annenin hasta aile fertlerine bakým için harcadýðý emeði arttýrýr, ya da krize baðlý alým gücü düþtüðünde hazýr yiyecekler alýnmaz onun yerine kadýn evde üreterek tüketilen besini daha ucuza getirmeye çalýþýr ki bu da kadýnýn eskisinden daha fazla görünmeyen emek harcamasý anlamýna gelir. Tüm bunlara raðmen üretim sürecinde çalýþmayan kadýnlarýn bir þey üretmeden tüketici olduðu söylenir. Yeniden üretim için evde bir tüketimin olduðu doðrudur. Oysaki göz ardý edilen bu tüketimin evdeki tüm bireylerce yapýldýðý ve tüketimin gerçekleþebilmesinin kadýn emeði katkýsýyla mümkün olduðudur. Yiyeceklerin piþirilmesi, kumaþýn dikilmesi, temizlik için çamaþýrlarýn yýkanmasý gerekmektedir. Piþirme, dikme, yýkama eylemleri kendiliðinden olamayacaðýna göre çalýþmayan kadýnlarýnýn üretmeden tüketen olduklarý iddiasý da ayrý bir ideolojik yanýlsamadýr. Kapitalizmin bir iddiasý da teknolojinin geliþmesiyle kadýnlarýn ev iþleri, bakým iþleri için eskisinden daha az zaman harcadýðý yalanýdýr. Oysaki teknoloji geliþmiþtir ama ev iþlerinden beklenen standart yükselmiþtir. Daha temiz ev, daha orijinal yemekler, el emeði giysiler beklenir olmuþtur. Hasta ve çocuk bakýmýnda kadýndan nerdeyse uzmanlýða varan bir eðitmenlik ve hasta bakýcýlýk düzeyinde daha itinalý hizmet beklenir olmuþtur. Dolayýsýyla kadýnýn çalýþtýðý süre azalacaðýna artmýþtýr demek daha doðru olur. En can alýcý nokta ise kadýnlarýn kendilerine biçilen bu rolü

Yeniden Üretim Süreci ve Kadýnýn Görünmeyen Emeði Yeniden üretim sürecinin neye dayandýrýlarak örgütlendiði gerçeðini göz ardý ederek bir kapitalizm analizi yapacak olursak en önemli yapý taþlarýndan birini eksik býrakmýþ oluruz. Kadýnlarýn ezilmiþliðinin tarihsel süreçte nelerden beslendiði ve kadýnlarýn hangi tarihsel süreçte hangi özgün biçimlerde ezildiðinin de ortaya konmasý gereklidir. Kapitalizmde kadýnlarýn ikincil konumlanýþý ve özgün bir biçimde ezilmesi ve sömürülmesinin yeniden üretim sürecindeki rolü ve dolayýsýyla karþýlýðý ödenmeyen görünmeyen emeði ile baðý oldukça kuvvetlidir. Kadýnlarýn karþýlýðý ödenmeyen emeðinden hem kapitalizm hem de patriarkanýn çýkarý vardýr. Kadýnýn görünmeyen emeði bir deðiþim deðeri deðil kullaným deðeri oluþturmaktadýr. Bu kullaným deðerine erkek aracýlýðýyla bir el koyma durumu söz konusudur. Evlilik sözleþmesiyle kadýnýn emeði, bedeni ve kimliði erkeðin denetimine tabii kýlýnmýþtýr. Bu denetim zincirinde kadýnýn görünmeyen emeði, erkeðin aracýlýðýyla kapitalizmin hizmetine sunulmuþtur. Kapitalizm bu el konan emek üzerinden dolayýmlý olarak bir kar saðlamakta, artý deðer biriktirmektedir denebilir. Bu elbette ki evdeki erkeðin, bu karþýlýðý ödenmeyen emekten bir çýkar saðlamadýðý anlamýna gelmemektedir. Evdeki erkek bu emek üzerinden doðrudan bir artý deðer birikimi saðlamamakla beraber kullaným deðerine el koymak yöntemiyle fayda saðlamaktadýr. Üstelik bu emek kadýna ideolojik olarak öylesine dayatýla gelmiþtir ki kadýn bu ideolojik yanýlsamaya teslim olmuþtur. Bu, sevdiklerine onlarýn sevgisi karþýlýðýnda gönüllü olarak verilen bir emektir. Zaten bir iþ, bir emek olarak da görülmemekte, doðal bir süreç olarak algýlanmaktadýr. Tüm kadýnlarýn doðasýnda olan sevgi ve þefkatin gereðini bir dolayýmýyla doðurmak, büyütmek, bakmak, yedirmek, içirmek, temizlemek, yani yeniden üretme eylemlerini yerine getirmek anlamýna gelmektedir. Bu iþlerin bir mesai saati yoktur, günlük yaþamla iç içe girmiþ, onun bir parçasý haline gelmiþ bir emek sürecidir bu. Bu iþlerin bir molasý da yoktur; dinlenirken bile kadýnlar ufak ufak çalýþmaya devam eder; sökük diker, çamaþýrlarý oturduðu yerde katlar, ertesi günün 34


Kurtuluþ

seve seve yaptýðý yalanýdýr. Bu ideolojik hegemonya kapitalizmde öylesine ince ince inþa edilmiþtir ki bunun aslýnda karýn tokluðuna yapýlan bir köle emeði olduðu güzelce maskelenmiþtir. Örneðin böyle bir emeðe ihtiyaç varsa ve bu doðalsa "bu emeði harcayanlar neden kadýnlar olmak zorunda?" sorusunun yanýtý aslýnda bu ideolojinin teþhiri anlamýna gelmektedir. Bu kapitalizmin üzerinde yükseldiði tarihsel koþullardan biridir. Yeniden üretim tüm sýnýflardan kadýnlarýn ortak ezilmiþliðinin dayandýðý en somut temeldir.

larý için kadýnlar düþük ücretli, part time, güvencesiz iþlerde çalýþmak zorunda kalýyorlardý. Bu özel alan kamusal alan ikiliðinin doða ve kültür karþýtlýðý diye anlatýlan teoriyle de yakýndan ilgisi vardý. Bu teoriye göre doða ve kültür kavramsal olarak birbirinden ayrýlýyor, doða kadýna, kültür ise erkeðe özdeþ kýlýnýyordu. Erkek akýlla kadýn ise duygusallýkla baðdaþtýrýlýyordu. Dolayýsýyla kültürün doðaya üstünlüðü ve hâkim olma iradesiyle, erkeðin kadýna üstün olmasý ve hâkimiyeti arasýnda bað kuruluyor ve bu süreç doðal kabul ediliyordu. Bu, kadýnlarýn yaptýklarý iþlerin özel alana, ev yaþamýna özgü olduðu, erkeklerin yaptýklarý iþlerinse kamu yaþamýna özgü olduðu somutlanmasýný getiriyordu. Þüphesiz ki bu özel alan kamusal alan ikiliði salt kapitalizmle ilgili bir durum deðildi. Özel alanla kamusal alan arasýndaki iliþki farklý tarihsel kesitlerde, farklý biçimlerde karþýmýza çýkýyordu. Üretim iliþkileri, üretim-yeniden üretim süreciyle baðlantýlý olarak tarihsel deðiþim gösterebiliyordu. Antik Yunanda polis ve oikos olmak üzere oldukça belirgin bir ikilik mevcutken, feodal düzen veya feodal düzenden kapitalizme geçiþ sürecinde ise ikilikten çok kýsmen iç içe geçmiþlik gözlenebilmekteydi. Özel alan kamusal alan ikiliðinin modern kuruluþ döneminde üretimin atölyelerde, giderek fabrikalarda yapýlmaya baþlamasýyla birlikte özel alanýn oluþmasý, ev-iþyeri ayrýþmasýnýn ortaya çýktýðý doðruydu. Ancak kimi yerellerde özgün biçimde bu iki alanýn iç içe geçtiði durumlar, hatta her iki durumun eþ zamanlý olabileceði de bir gerçektir. Hatta daha sonra irdeleyeceðimiz gibi kapitalizmin ileri aþamalarýnda bilinçli bir þekilde özellikle kadýn emeðinin daha fazla sömürüldüðü enformel sektöre dayalý üretim biçiminde olduðu gibi, direkt bir özel alan kamusal alan tekliði olmasa da, üretimle yeniden üretimin iç içe geçirildiði biçimler de mümkündür. Örneðin Türkiye'de melez bir biçim söz konusu olup, bunun geç kapitalistleþme, ulusal devlete geçiþteki gecikme, Ýslamiyet olgularýyla da ilgisi vardýr. Kemalist ideolojinin modernleþme adý altýnda biçimlendirdiði toplumsal yeniden inþa, kendi içinde çeliþik görünen bu melez biçimi olanaklý kýlmýþtýr. Bu melez biçimde, þehirlerde giderek özel alanla kamusal alanýn birbirinden iyice ayrýþtýðý bir durum ortaya çýkarken, kýrsalda ise üretimle yeniden üretimin iç içe geçtiði bir

Kapitalizmde Özel Alan Kamusal Alan Ýkiliði O halde üretimle yeniden üretimin kapitalist toplumda birbirinden ayrý mekânlarda örgütleniyor olmasý daha sonra kadýnlarýn itiraz edeceði mutlak bir ayrýþmayý beraberinde getiriyordu: özel alan kamusal alan ikiliði. Yeniden üretimin gerçekleþtiði alan özel alan olarak nitelendiriliyor ve "mahremiyetin alaný" olarak ifade ediliyordu. Kadýnlar ise bu alanýn olmazsa olmaz bileþeni, asli unsuru olarak yerini alýyordu. Bu özel alan kadýnýn kutsanmýþ hapishanesi idi. Bu alan politik olarak görülmeyen, dolayýsýyla kamusal alanla baðý kopuk, kendi kaderine terk edilmiþ bir alan olarak görünse de gerçek tam olarak bu deðildi. Bu alanýn kamusal alanla ayrýlýðýnýn idamesi ve kadýnla erkek arsýndaki eþitsiz konumlanýþýn sürüp gitmesi için gerekli kararlar ve tedbirler kamusal alanda kapitalizmin iþine geldiði þekilde alýnýyordu. Ýþine gelmediði noktada ise bu alan mahrem oluveriyor, kamu karý koca arasýna girmemekteki kararlýlýðýný sürdürüyordu. Böylece kadýnlarýn özel alanda maruz kaldýklarý baský, ezilme ve þiddet doðallaþtýrýlýyordu. Kamusal alansa üretimin gerçekleþtiði, politik kararlarýn alýndýðý baþlangýçta kadýnlarýn dýþlandýðý, dahil edildiðinde ise sýrtýnda yeniden üretim sürecinin kamburuyla ikincilleþtirildiði bir alaný temsil ediyordu. Geçmiþten devralýnan cinsiyetçi iþbölümüyle kadýn üretim alanýndan ya dýþlanýyor ya da dýþlanmadýðý durumda yeniden üretimdeki yeri onun çalýþma hayatýnda ikincil konuma yerleþtirilmesine neden oluyordu. Statüsü daha düþük olan cinsiyetçi iþbölümünün devamý niteliðindeki kadýn alanlarý oluþuyordu. Yeniden üretimdeki yükümlülükleri yüzünden kesintili bir biçimde çalýþtýk35


Kurtuluþ

durum eskiden olduðu gibi sürebiliyordu. Hatta yine farklý olarak, köyden kente göçlerle oluþan mahalle örgütlenmelerinde görülen üretimle yeniden üretimin ortaklaþa örgütlendiði bir melez durum da söz konusuydu. Mahalle, kadýnlarýn yeniden üretimi birbirleriyle yardýmlaþarak yer yer evin dýþýna taþýyarak gerçekleþtirdikleri bir ortam saðlýyordu. Ayný zamanda da mahalle kadýnlarýn da kimi kararlarýn alýnmasýnda özne olabildiði ve kadýnlarýn mahalle içindeki iþletmelerde istihdam da edildiði kamusal alaný da ifade ediyordu.

toplumsal cinsiyet terimini ortaya atan bir kesim cinsel kimlikte biyolojik farklýlýðýn hiçbir öneminin olmadýðýný, cinsel kimliðin toplumsal olarak belirlendiðini anlatýrken, bir kesimse biyolojik farklýlýðýn yadsýnamaz olduðu ancak cinsel kimliðin toplum ve toplumsal örgütlenme biçimince belirlendiðini savunuyordu. Bu ikinci itiraz noktasý kanýmca toplumsal cinsiyet konusunda en tutarlý olanýydý. Çünkü tarihsel süreç irdelendiðinde cinsiyete ve cinselliðe farklý anlamlarýn yüklenebilmesini mümkün kýlanýn biyolojik farklýlýktan baþka bir gerçek olduðu kaçýnýlmazdý. Bununla beraber kadýnlarýn biyolojik farklýlýklarý dolayýsýyla erkeklerden farklý olarak doðurganlýk, emzirme gibi iþlevleri yerine getirebildiði de bir gerçekti. Yani biyolojik farklýlýk tamamýyla önemsiz deðildi ancak bu kadýnlarýn ikincil konumunu, ona dayatýlan heteroseksüel cinsel kimliðini belirlemede esas teþkil etmemeliydi. Üstelik cinselliðe yüklenen anlam ve cinsel kimlik tarihsel süreç içinde hep ayný kalmýyor deðiþim gösteriyordu. Açacak olursak, köleci toplumlarda da modern toplumda da biyolojik cinsiyet aynýydý. Oysaki Antik Yunan toplumunda erk sahibi olan erkeðin genç erkekle kurduðu homoseksüel cinsel iliþkiye son derece olaðan bakýlýrken, modern toplumda ayný iliþki söz konusu olduðunda bir hastalýk, anormallik, sapkýnlýk olarak görülebiliyordu. Özcesi toplumsal cinsiyet kadýnlýðýn ve erkekliðin ne demek olduðunu ve birbirleri arasýndaki iliþkilerin nasýl olmasý gerektiðini ve cinselliðin ne þekilde yaþanmasý gerektiðini belirleyen, hatta dayatan bir anlam taþýyordu. Buradan tekrar modern topluma gelecek olursak, daha önce de deðindiðimiz yeniden üretim sürecinin kadýna yüklendiði, özel alan kamusal alan ikiliðinin var olduðu bu toplum biçiminde heteroseksüel iliþkilerin kaçýnýlmaz bir þekilde dayatýlacaðý da çok açýktý. Neslin yeniden üretimi, emek gücünün yeniden üretimi özel alana hapsedilen kadýn üzerinden tasarlandýðýnda, patriarkal kapitalizme de neslin yeniden üretiminin önünde engel olarak görülen homoseksüel iliþkilere hastalýk demek, kadýnýn asli görevinin eþlik ve annelik olduðu ideolojisini savunmak düþüyordu. Böylece kadýn ve erkeðin toplumsal cinsiyeti çizilmiþ oluyordu. Kadýnsan kutsal aileye teslim olacaksýn; iyi eþ, iyi anne rolünü, özel alandaki vazifelerini eksiksiz yerine getire-

Kapitalizmde Toplumsal Cinsiyet Olgusu Yer yer özgün biçimler de sergilemesiyle birlikte özel alan kamusal alan ikiliði modern toplumun (patriarkal kapitalizmdeki toplum) karakteristik bir özelliði. Bu ikiliðin kendini var edebilmesinin ana dayanaklarýndan birisi de toplumsal cinsiyet. Özel alan kamusal alan ikiliðine hatýrý sayýlýr bir destek sunan bu toplumsal cinsiyet neydi? Kadýnlarýn ve erkeklerin biyolojik olarak belirlenmiþ birer cinsiyetleri vardý. Erkek egemenliði ise bunu iþine geldiði gibi kullanýyordu. Kadýnýn ikinci cins olmasýný da, yeniden üretim sürecindeki rolünü de maruz kaldýðý ezilmeyi ve þiddeti de kadýnýn ait olduðu cinsiyeti ile açýklanabiliyordu. Kadýnla ilgili her þeyi onun biyolojik farklýlýðýna indirgeyen bu durum biyolojik determinizm olarak adlandýrýlabilir. Biyolojizm, cinsel yönelimlere üreme ve doðurganlýk ekseninde bakýyor, üremeye yönelik anatomik 'uyum', cinsel yönelimler biçimi altýnda heteroseksüelliðin doðallaþtýrýlmasýna yol açýyordu. Eþcinsel erkeklere 'kadýnsýlýk', lezbiyenlere 'erkeksilik' atfedilmesi bu doðallaþtýrmanýn sonuçlarýydý. Pekâlâ, bu toplumsal cinsiyet terimi de nereden çýkmýþtý? Daha ilerde deðineceðimiz kadýn kurtuluþ hareketleri bölümünde daha derinlemesine irdeleyeceðimiz feminizmin ortaya attýðý bir terimdi bu. Biyolojik determinizme bir itirazdý ve kadýnlarýn toplumdaki konumlarýný cinsiyetten öte bir þeyin belirlediðini anlatýyordu. Yani kadýn olmak veya tersinden erkek olmak biyolojik bir olgu deðil, toplumun belirlediði bir kimlik meselesiydi feministlere göre. Bu ilk ortaya atýlýþý itibariyle cinsiyete ve cinsiyetçiliðe bir karþý çýkýþtý. Ancak uzun vadede ona yüklenen farklý anlamlar itibariyle "karmaþýk" bir hal almayý baþarmýþtý. Biyolojik farklýlýðýn cinsel kimlikteki tek belirleyici olduðunu savunan biyolojik determinizm savunucularýna karþý 36


Kurtuluþ

ceksin, ne de olsa özel alan sensiz sen özel alansýz olamazsýn. Erkeksen aile reisi, eve para getiren asli unsur olacak ve neslin tohumu olarak erkekliðinden vazgeçmeyeceksin. Kamusal alan aklýn, kültürün, dolayýsýyla senin, onu da kadýnlara kaptýrmayacaksýn. Cinsiyet rolleri iþte böyle çiziliveriyor ve toplumsal dönüþüme de açýk bir þekilde biçimleniyordu. Çizilen bu rolü benimsemeyen, dýþýna çýkma iradesi gösterenlerse toplumun dýþýna itiliyor, cezalandýrýlýyor, sapýk, anormal kabul ediliyordu. Toplumsal cinsiyet katý bir þekilde belirleniyor, dayatýlýyordu. Çünkü asýl olan patriarkal düzenin ve kapitalizmin süreðenliðiydi. O halde kapitalizm "Yaþasýn tek eþli heteroseksüel aile!" sloganýndan kendini alýkoyamazdý.

çalýþýlýyordu. Bu basýnç kadýn ve çocuklarýn çalýþma koþullarýnýn yasalarla düzenlenmesine ve kimi alanlardan dýþlanmasýna kadar gidiyordu. Yine erkek iþçiler karýlarýný iþte deðil evde istediklerinden aile ücreti talebini savunuyorlardý. Kapitalizmin bu direnci kýrmasý gerekiyordu. Çünkü kadýn emeðinden vazgeçemezdi, kadýn emeði birçok açýdan iþine geliyordu. Kadýnlar itaatkârdý, kolayca boyun eðiyordu, ucuza, güvencesiz çalýþmayý kabul edebiliyordu ve kriz doðduðunda kolayca, çoðu zaman dirençle karþýlaþmadan iþten çýkarýlarak eve yollanabiliyordu. Tüm bunlar ise bir somut durum üzerinden saðlanabiliyordu ki bu kadýnlarýn özel alandaki konumlarý ve bunu olanaklý kýlan patriarkal düzendi. O halde öyle bir çözüm üretmek gerekiyordu ki hem alt sýnýftan erkeklerin kadýnlarýn çalýþmasýna engel olan dirençleri kýrýlabilsin hem de kadýnlarýn patriarkal düzendeki konumlarý da korunarak üretim sürecine dâhil edilebilsin. Ýþte tam da bu noktada cinsiyetçi iþbölümü devreye sokuluyor, özel alandaki iþlerle özdeþleþtirilen kadýn iþleri ortaya atýlýyor, prestiji, dolayýsýyla ücreti yüksek olan iþler erkek iþi olarak tanýmlanýyordu. Kadýnlar bu alandan dýþlanýyor, böylece erkeklere de bir sus payý verilmiþ oluyordu. Kadýn iþleri vasýfsýz iþlerde yoðunlaþýyordu. Özel alandaki iþlerle baðdaþtýrýlan çocuk bakýmý, hasta ve yaþlý bakýmý, temizlik iþleri, dikiþ nakýþ, sekreterlik vs iþler olarak þekilleniyordu. Cinsiyetçi iþ bölümünde kadýnlara düþen iþler çoðunlukla özel alanýn doðallýðýnda öðrenilmiþ, eðitim, dolayýsýyla vasýf aranmayan iþler olarak deðersizleþtirilirken, erkek iþleri ise evin dýþýnda, okulda ya da çýraklýk tarzýnda bir eðitim gerektiren iþler olarak görülüp daha deðerli kýlýnýyordu. Bunun kapitalizme bir faydasý da kadýn iþleri erkek iþleri ayrýmýnýn eþit iþe eþit ücret talebini geriletmesiydi. Kadýnlarýn çalýþmasýna karþý direnci yýkmanýn bir yöntemi de kamusal alanda alýnan tedbirlerle evin reisinin, dolayýsýyla evi geçindiren asli unsurun erkek olarak tanýmlanmasýydý. Böylece kadýn ancak ev ekonomisine katkýda bulunan bir konuma yerleþiyor ve geçimi saðlayan asli unsura da baðýmlý kýlýnýyordu. Kadýna ödenen ücret çoðu zaman asgari geçim sýnýrýnýn altýnda tutuluyordu. Bu kamusal tedbirler özel alanda da kadýný erkeðin denetimine sokacak þekilde biçimleniyordu ki bu da

Kapitalizmde Kadýn Emeði Þu ana kadar deðindiðimiz patriarkal düzenle eklemlenmiþ kapitalizm, kadýnýn görünmeyen emeði, özel alan kamusal alan ikiliði ve toplumsal cinsiyet, modern aile, kadýn emeðinin özgün bir noktaya oturmasýna yol açýyordu. Kadýnlar kapitalizmde üretim alanýna çekilirken bu onlara erkeklerden daha farklý bir sömürülme biçimi getiriyordu. Kapitalizmde kadýnlar üretim alanýna öyle bir þekilde dâhil edilmeliydi ki hem yeniden üretim sürecindeki rolü deðiþmesin hem de onun bu ikincil konumundan fayda saðlanarak ucuza çalýþtýrýlabilsin. Bu kadýnlarýn iki kat sömürülmesine yol açýyor, baþka bir deyiþle onu iki efendili bir konuma sürüklüyordu. Yer yer evdeki efendisiyle iþteki efendisinin çýkarlarý çeliþse de, bu erkekler arasý hiyerarþiye raðmen, bu iki efendinin birçok ortak çýkarlarý olduðundan bir þekilde uzlaþabiliyorlardý. Baþlangýçta kadýnlarýn üretim sürecine çekilmeleri evdeki erkeðin itirazlarýyla karþýlaþsa da kadýnýn emeði erkeðin denetimine tabii kýlýndýðý ölçüde bu itiraz bastýrýlabiliyordu. Bu itiraz yalnýzca erkeðin evdeki kiþisel çýkarlarý baðlamýnda deðil üretim sürecindeki rekabete yol açmalarý dolayýsýyla da erkek iþçilerin direnciyle karþýlaþýyordu. Çünkü kadýnlar ve çocuklar daha ucuza çalýþtýrýldýklarý için erkekler iþ bulmakta sýkýntý yaþýyorlardý, ya da pazarlýk güçleri düþtüðü için onlar da ucuza çalýþmak zorunda kalýyorlardý. Bu da genel olarak emeðin karþýlýðý olan ücrette düþmeye yol açýyordu. Hatta erkekler kadýn istihdamýnýn kendilerine olumsuz yansýlarýndan korunabilmek için sendikal örgütlenmeye gidiyor ve kadýnlar bu örgütlenmelerin dýþýnda tutulmaya 37


Kurtuluþ

kadýnýn üretim sürecindeki emeðine de çoðu zaman evdeki erkeðin el koymasýna olanak saðlýyordu. Böylece çoðu zaman kadýnýn çalýþýp çalýþmamasýnýn evdeki erkeðin iznine tabii olmasýna ve çalýþarak kazandýðý emeðinin karþýlýðý olan ücrete de erkeðin el koymasýna olanak saðlanmýþ oluyordu. Þüphesiz ki soyut vatandaþlýk iddiasý erkek kardeþlerin vatandaþlýðýydý ve kadýnlarýn özel alandaki somut pozisyonu onu bu soyut vatandaþlýk olgusundan dýþlýyordu. Bu da eþitlik, özgürlük, kardeþlik þiarýyla gelen liberal ideolojiyi kendi içinde çeliþik duruma düþürüyordu. En baþta erkek emeðiyle kadýn emeðinin eþit olmamasý bunun son derece somut bir teþhiriydi. O halde kapitalizm, kadýnýn üretim sürecine katýlmasýnýn önündeki patriarkal çeliþkiyi aldýðý kimi tedbirlerle aþtýðýna göre, kadýn emeðini fütursuzca sömürebilirdi. Kapitalizmin evdeki erkekle yaptýðý iþbirliðiyle kadýn, yeniden üretim sürecindeki görevlerini, dolayýsýyla evdeki efendisinin ihtiyaçlarýný aksatmayacak þekilde üretim sürecindeki ikincil yerini ikinci efendisi, yani patronu karþýsýnda almýþ oluyordu. Bu durumda kapitalizm kimi zaman çalýþan kadýný yüceltip ucuz iþgücünü kadýn emeðiyle karþýlamaya yönelecek, kimi zamansa iþsizliði maskeleyebilmek için anneliðin kutsallýðýnýn, ev kadýnlýðýnýn doðallýðýnýn propagandasýný yaparak kadýnlarý iþten eve döndürebilecekti. Baþka bir deyiþle aile kurum olarak korunduðu sürece kapitalizm kadýn emeðini iþine geldiði gibi yönlendirebilecekti. Kapitalizmin ileri aþamalarýnda kadýn emeðinin daha fazla sömürülmesinin yollarý da bulunacaktý. Ýlk dönemlerde evden çýkarýp atölyelere, fabrikalara taþýdýðý kadýn emeðini kadýný ev içine hapsederek de sömürebileceðini keþfedecekti. Neydi bu keþif? Kapitalizm evin kapýsýný çalýyor, hatta fütursuzca evin içine dalýyor, yeniden üretim süreciyle iç içe geçmiþ yeni kadýn istihdamýný müjdeliyordu: parça baþý iþ ya da baþka deyiþle enformel sektör. Kadýn bir yandan yemeði piþirirken, çocuk bakarken, evi temizlerken bir yandan da üç kuruþa, ünlü maðazalarýn vitrinlerinde fahiþ fiyatlarla satýþa sunulacak giysilere düðme dikecek, dantel iþleyecek, nakýþ yapacaktý. Bu, ev ekonomisine katký olarak lanse edilecek, hatta bu üretimi yapan kadýnlar kendini iþçi olarak dahi görmeyecekti. Üstelik birçok kadýn birbirinden habersiz, hatta iþi kapmak noktasýnda birbir-

leriyle rekabet ederek çalýþacaktý. Ne sosyal güvence, ne sendikal örgütlenme, ne mesai saati, ne kreþ, ne yemekhane, ne servis gideri, bir kapitalist daha ne isteyebilirdi ki? Bu çalýþma tarzý evdeki efendiyi de memnun edecekti. Ne de olsa o aile ücretine razý olmuþtu ve eþini evde kendi hizmetinde görmek istiyordu. Kapitalizm ve patriarkal düzen yaþadýðý sürece kadýnlara bunun gibi daha nice sürprizler yapacaðýna da þüphe yoktu. Kapitalizmde Kadýn Hareketleri Kapitalizm toplumsal yaþamda yeni bir kapý araladýðýnda, kadýnlarda kendilerini içinde bulduklarý bu yeni düzeni sorgulamak üzere bir pencere açýyorlardý. Burjuvazi devrimini yaparken kadýnlar da bu devrimin destekçisi konumda hatýrý sayýlýr görevler üstlenmiþler, destek sunmuþlardý. Ne de olsa liberal ideoloji eþitlik, özgürlük, kardeþlik þiarýyla geliyordu. Ve arkasýndan bu üç önemli vaadi destekleyen kitleleri sürüklüyordu. Tarihsel süreç boyunca ezilen kadýn kitlesinin de bu ilerici vaatleri desteklemesi kaçýnýlmazdý. Kadýnlarýn eþitlik, özgürlük, kardeþlik getirdiði söylenen vatandaþlýk sözleþmesinin aslýnda kendilerini kapsamadýðýný, bunun erkek kardeþler arasý bir sözleþme olduðunu görmeleri ise çok zor deðildi. Kadýnlar bu yeni düzende de erkeklerle eþit olmadýklarýný fark etmekte gecikmeyecekti, çünkü bu eþitsizlik haklar düzeyinde de son derece belirgindi. Vatandaþlýk sözleþmesinin en önemli getirilerinden olan seçme seçilme hakký sadece erkeklere verilmiþti. Eðitimde de erkekle kadýn arasýnda eþitsizlik eskiden olduðu gibi duruyordu. Kadýnlarýn bu eþitsiz konumlarýný sorgulamalarý Fransýz devrimine denk düþüyordu. Fransýz devriminde kadýnlar, kitlesel eylemlere katýldýlar, özgün örgütlenmeler oluþturdular, yayýnlar çýkardýlar, dolayýsýyla devrime destek verdiler. Oysaki devrimden sonra eþitsizlikleri görüp, hak aramaya baþladýklarýnda gereken ceza kendilerine erkek yoldaþlarýnca verildi. Fransýz devrimine etkin olarak katýlan Olympe de Gouges ve Madame de Rolland kadýnlara büyük bir ders olmasý için idam edilecekti. 10 Kasým 1793 tarihli le Moniteur Universal gazetesi "Olympe de Gouges devlet adamý olmak istedi ve yasa onu cinsine yakýþan erdemleri unuttuðundan dolayý cezalandýrdý… Rolland ise bir anneydi, oysaki o bilgiç olma arzusuyla erdemlerini unutmuþtu, bu da onun idam sehpasýnda can vermesine yol açtý" diye 38


Kurtuluþ

yazacaktý. Öncüleri idam edilerek bastýrýlan bu kadýn hareketi 1830 ve 1848 devrimleri sýrasýnda tekrar güç kazandý. 1830'da Fransa'da kadýnlar mücadeleye aktif olarak katýldýlar.1832'de Parisli kadýn iþçiler Kadýnlara Çaðrý baþlýðýyla bir bildiri yayýnladýlar. Bildiride "kaderimiz hiçbir þey talep etmememizi gerektirecek kadar mutlu bir kader mi? Biz de erkekler gibi özgür doðuyoruz ve insanlýðýn yarýsý diðer yarýsýna tabi olma haksýzlýðýna uðratýlamaz" diyordu. Saint-Simoncu çevreden iþçi kadýnlar Fouriercilikten de etkilenerek kadýn dergileri çýkardýlar. 1848 devrimine de kadýnlar aktif olarak katýldýlar. 1789'daki kadýn kulüplerine benzer kulüpler kurdular. Ayný yýllarda ABD'de kadýnlar siyahlarýn kurtuluþ mücadelesinden etkilenerek kadýn haklarý mücadelesi baþlattýlar. Kadýnlar için oy hakký talebi etrafýnda örgütlenen, adlarýna sufrajetler denen kadýn örgütleri kuruldu. Ýngiltere'de de kadýnlara oy hakký talepleri 1860'larda ortaya atýldý. J. Stuart Mill parlamentoya kadýnlarýn seçme seçilme hakký için bir taslak sunuyordu. Taslak reddedilse de kadýnlar arasýnda bir duyarlýlýk baþlamýþtý. Emmeline Pankhurst ve kýzlarý Christabel ve Sylvia tarafýndan kurulan militan çizgisiyle tanýnan Toplumsal Siyasal Kadýn Birliði (WSPU) bu duyarlýlýðýn ürünüydü. Sosyalistler 1800'lerin ortasýna kadar genel olarak kadýnlarýn eþitlik, özgürlük talepleriyle dayanýþma içindeydiler. Proudhon ise kadýn kurtuluþ mücadelesine þiddetle karþý çýkan ilk anarþist-sosyalistti. Ona göre kadýnlar çocuk doðurmalý onlarý bakýp büyütmeli kocalarýný mutlu etmek için azami çaba sarf etmeli kadýnlýk görevlerini yerine getirmeliydiler. Almanya'daki Lassallecýlýk ta kadýnlarýn üretimde yer almasýný reddediyordu. Proudhon'a karþý kadýnlar görüþlerini kadýnlarýn görüþü adlý dergide savunuyorlardý. Liebnecht ve Bebel ise onlardan farklý düþünüyor, kadýnlarla erkekler arasýndaki kadýnlarýn aleyhine olan hukuki ve siyasi eþitliksizliklerin ortadan kaldýrýlmasýný ve kadýnlarýn üretime dolayýsýyla sýnýf mücadelesine katýlmalarýný savunuyorlardý. Esasen 19. yüzyýlda iþçi sýnýfýnýn kadýn hareketine kadýn haklarýna ve feminizme karþý tutumu net deðildi ve kafalar bir hayli karýþýktý. Baþlangýçta kadýnlarýn eþitlenme talebine karþý yükseltilen itirazlar mücadelenin sürmesiyle yerini kadýnlarýn erkeklerle eþitliðini, sýnýf mücadelesine katýlmalarýný savunan bir çizgiye býrakýyordu. 1. Enternasyonalde bu kanadýn

savunduklarý hayata geçirilemese de 2. Enternasyonalin 1891'deki kongresinde üye olan sosyalist partilere, kadýnlara hukuk ve siyaset alanýnda erkeklerle eþit haklar saðlanmasýný talep etme çaðrýsý yapýlýyordu. 2. Enternasyonalin 1899 kongresinde ise Clara Zetkin'in savunduðu kadýnlarýn üretime katýlmalarýnýn sosyalist hareket açýsýndan faydalý olduðu kadýn iþçilerin örgütlenmesine önem verilmesi gerektiði görüþleri kabul edildi. Ancak sosyalist kadýn hareketi kendini burjuva kadýn hareketinden ayrýþtýrdýðýnýn altýný çizmeyi de ihmal etmiyordu. 1907'de 1. Enternasyonal Sosyalist Kadýnlar Kongresi toplandý, "Kadýn Enternasyonali"nin kurulmasýný kararlaþtýrdý. 1910'da 2. Kadýn Enternasyonali toplandý. 19. yüzyýlýn sonlarýnda iþçi hareketi içinde kadýn iþçiler ayrý bir önem verilmeye baþlamýþtý. Kadýnlarýn katýlmadýðý bir sýnýf mücadelesinin baþarýlý olamayacaðý savunuluyordu. Ayný zamanda kadýnlarýn kendi haklarý için verdikleri mücadelenin de ancak iþçi kadýnlarýn katýlýmýyla mümkün olabileceði çünkü bu mücadelede ekonomik alanýn belirleyici olduðu görüþü hâkimdi. 1917 Rus Devrimi ilk dönemlerinde kadýnlarýn durumunu iyileþtirmeye dönük kimi yasal düzenlemeler yapýlmasýna iþbölümünde kadýnlara düþen kimi görevlerin toplumsal örgütleniþine dönük tedbirler alýnmasýna raðmen kadýnlarýn sosyalizmle kendiliðinden kurtulamayacaðý yaþanan pratiklerle görülüyordu. Devrim mücadelesinde yer almýþ sosyalizmi þiddetle savunmak yaný sýra kadýnlarýn haklarýný ve özgürleþmesini de savunan Alexandra Kollontay buna þiddetle dikkat çekiyor yasal düzenlemeler ve üretim sürecindeki ve üretim iliþkilerindeki deðiþimin yeterli olmadýðýna ahlaki ve kültürel devrime de ihtiyaç olduðunu söylüyordu. Kadýnýn özgürleþmesi için aile kurumunun evliliðin, kadýn erkek iliþkilerinin sorgulanmasý hatta kökten deðiþtirilmesi gerektiðini savunuyordu ancak Kollontay'ýn bu görüþleri erkek yoldaþlarýnýn direnciyle karþýlaþýyor ve hayata geçirilemiyordu. Devrimin ilk dönemlerinde aile kurumu kýsmen sorgulanmýþ olsa da Stalin döneminde ailenin yeniden kutsandýðý ideoloji etkinlik kazanýyordu. Ekonomik gerekçeler bahane edilerek, baþlangýçtaki kimi ev iþleri ve çocuk bakýmý gibi hizmetlerin toplumsallaþtýrýlmasý yönündeki kararlar ve uygulamalar geri alýnmaya baþlýyordu. Tamamýyla ekonomist bir bakýþ açýsý ön plana çýkýyordu. 1960'larda baþlayacak olan 39


Kurtuluþ

yeni dalga kadýn hareketi ise buna itiraz edecek belirleyici olanýn ekonomik alan olmadýðýný savunacaklardý. Kýsacasý 19. yüzyýlda bir yandan burjuvaziden kadýnlar yasalar karþýsýnda eþitlenme taleplerini yükseltmeye devam ederken bir yandan da iþçi kadýnlar üretimde yer alma ve kendi özgün taleplerini görünür kýlma konusunda bir mücadele yürütüyorlardý. Bu yüzyýlýn kadýn hareketleri açýsýndan en belirgin karakteristiði eþitlenme idi. 1. dalga olarak ta adlandýrýlan bu kadýn hareketi dalgasý kadýnlarýn kendi sýnýflarýndan erkeklerle eþit olmadýklarýný farkýndalýk düzeyinde bilince çýkardýðý ve buna karþý mücadele yürüttükleri bir tarihsel süreci yansýtýyordu. Biryandan sufrajetler, seçme seçilme, eþit eðitim haklarý için etrafýnda örgütlenirken, radikal eylemler gerçekleþtirirken diðer yandan iþçi kadýnlar "ekmek ve güller" sloganýyla grevler örgütlüyor, erkeklerle eþit ücret, çalýþma saatlerinin azaltýlmasý talepleriyle kitlesel eylemler düzenliyorlardý. Sendikalar baþlangýçta kadýnlarý dýþlama eðilimi gösterseler de kadýn taleplerini gündemlerine almaya baþlýyorlardý.

kendi özgün ezilme ve sömürülme biçimlerini sorgularken bir yandan da kadýnlara kendi konumlarýný sorgulama noktasýnda ilham kaynaðý oluþturuyordu. Bu sorgulama öncelikle orta sýnýftan kadýnlarýn bir sorgulamasý olarak ortaya çýkýyordu. Dünyanýn iktisadi olarak en zengin ülkelerinde dahi kadýnlar bu zenginliðe raðmen kendi içlerinde bu refahtan dýþlanmýþlýklarýný gerek iktisadi gerekse duygusal ve zihinsel bir eþitsizliði aþaðýlanmayý paylaþtýklarýný fark ediyorlardý. Bu öðrenci ve gençlik hareketi için de çok benzerdi. Ýþte bu sorgulamayý baþlatan daha iyiye gidebilme umudu ve beklentisiydi. Sorgulamayý baþlatan sýfýr noktasýnda olanlar deðildi. Bu durum da bu harekete baþlangýç itibariyle bir orta sýnýf karakteri veriyordu. Zaten kadýn kurtuluþ hareketi de bununla baðlantýlý olarak sanayi toplumlarýnda ortaya çýkmýþtý, çiftçi ve köylüler arasýnda deðil ve çýkýþý itibariyle ortalamaya oranla iyi eðitim görmüþ kentli kadýnlarýn ve öðrenci kadýnlarýn öznesini oluþturduklarý bir hareketti. Siyah hareketinden bir etkilenme söz konusuydu þüphesiz ki ama siyah hareket içinde orta sýnýf kadýnlar oldukça azýnlýkta hatta çoðu alt sýnýflardan oluþtuðundan kadýn kurtuluþ hareketine ilk katýlanlar çoðunlukla öðrenci hareketinden kadýnlardý. Kadýn hareketinin asýl ivmesini '68 gençlik ve öðrenci hareketi oluþturuyordu. ABD de baþta olmak üzere birçok ülkede siyah hareket de kadýn kurtuluþ hareketinin esin kaynaðý olma özelliðini koruyordu. Kadýnlar, yasalara raðmen eþit iþe eþit ücret almadýklarýný, yasalarda eðitim fýrsat eþitliði olmasýna raðmen üniversiteli gençliðin ancak % 25'inin (ABD için oran biraz daha yüksek) kadýnlar olduðunu, çalýþan kadýnlarýn aðýrlýkla vasýfsýz iþlerde istihdam edilmesini, kadýnlarýn kazancýnýn aile bütçesinin asli deðil destek unsuru olarak görülmesinin ve daha birçok ayrýmcýlýðýn farkýna varýyor ve buna karþý örgütlenmeye baþlýyorlardý. Kadýn kurtuluþ hareketi diðer toplumsal hareketlerden esinleniyor onlarýn varlýðýyla bir ivme kazanýyordu kazanmasýna ama, bir yanýyla da tüm bu hareketlerinde içinde barýndýrdýðý erkek egemenliðine karþý bir eleþtiri olarak ortaya çýkýyordu. Siyah hareket içinde ya da üniversite ve gençlik hareketleri içinde yer alan kadýnlar bu örgütler içinde dahi ikincil konumda olduklarýný erkeklerin baskýsýnýn sürdüðünü fark ettiklerinde kendi özgün örgütlenmelerinin önemini de kavrýyorlardý. Bu onlarý erkeklere kapalý

2. Dalga Kadýn Hareketleri Birinci dalgadaki kadýn mücadeleleri karþýlýðýný bulmuþ kadýnlarýn eþitlenme talepleri hukuksal düzenlemelerle karþýlanmýþtý. Seçme ve seçilme haklarý, yasalar karþýsýnda eþit iþe eþit ücret hakký, eðitimde fýrsat eþitliði gibi haklarla ilgili hukuki düzenlemeler yapýlýyordu. Kapitalizm vatandaþlýk düzeyinde kadýnlarla erkekleri eþitleme vaadiyle çeliþen eþitsiz durumu yasal düzenlemelerle gidermek zorunda kalýyordu. Oysaki yasalar düzeyinde haklarýn iadesi kadýnlarýn eþitsiz konumunu kökten deðiþtirmeyecek pratikte yaþananlar geçmiþten çokta farklý olmayacaktý. Yasal düzenlemeler ve resmi politikalara raðmen eþitsizliðin sürdüðü kadýnlarýn gözünden kaçmayacaktý. 1960'lý yýllarda kadýnlar tamda bu durumu sorgulayacak ve 2. dalga diye adlandýrdýðýmýz kadýn hareketi yeni sorgulamalar yeni tespitler ve yeni taleplerle kadýn mücadelesi tarihinde yeni bir sayfa açacaktý. '60'lar toplumsal açýdan birçok anlamda "hareket'li" yýllardý. Bu yýllara genel karakteristiðini veren öðrenci hareketi, gençlik hareketi, siyahlarýn hareketi, militarizm ve savaþ karþýtý hareket ve 3. dünya ülkelerinin (Cezayir, Küba, Vietnam gibi) mücadeleleri idi. Bu hareketler 40


Kurtuluþ

kadýn gruplarý, bilinç yükseltme toplantýlarýna yönlendiriyordu. Yüzyýl önce 1. dalgada da kadýnlar taleplerini hayata geçiþine giden yolun kendi baðýmsýz örgütlenmeleriyle mümkün olduðunu tecrübe etmiþlerdi. Onlarýn torunlarý da hedefe giderken yürünmesi gereken en doðru yolun bu olacaðýný kavrýyorlardý. Kapitalizmin erken dönemlerinde kadýnlarýn kamusal alandan dýþlanmýþlýklarýnýn liberalizm açýsýndan bir tutarsýzlýk olduðu bilince çýkarýlýp, kadýnlarýn siyasal haklar kazanmasýyla aþýldýðýnda kadýnlar bir yanýyla kamusal alana çekilmiþ oluyordu. Ama diðer yanýyla ise bu kamusal alana özel bir statüyle dâhil edildiklerinden kadýnlar kamusal alanda içerilerek de ezebileceklerini tecrübe ediyorlardý. O halde kadýnlarýn ezilmesinde kamusal alandan dýþlanmasýndan baþka faktörlerde söz konusu olmalýydý iþte 2. dalga kadýn hareketinin sorguladýðý esas mesele de buydu. Özel alan kamusal alan ikiliði, kadýnýn görünmeyen emeði, yeniden üretim süreci, aile, cinsellik, cinsel politika üzerine yoðun tartýþmalar kadýn gruplarý içinde baþlamýþ oluyordu. Kadýnlar kapalý grup toplantýlarýnda kendi özel deneyimlerini paylaþarak birbirleri arasýnda ne çok benzerlikler olduðunu keþfediyor, kendi deneyimlerinden yola çýkarak bunlarýn kamusal alanla ilgisini açýða çýkarmaya çalýþýyor, özel alanda yaþananlarýn politikliðine ve özel alanla kamusal alanýn baðýnýn kurulmasýnýn önemine iþaret ediyorlardý. '70'li yýllarýn ilk yarýsýnda bu tartýþmalar kadýnlarý aynýlýk benzerlik tüm kadýnlarýn ortak ezilmiþliði üzerine inþa edilen bir kadýn dayanýþmasý noktasýna getiriyordu. Bunun kimi

haklý taraflarý olmakla beraber farklýlýklarý göz ardý eden yanýyla da bir yanýlsama içinde olduðu zaman içinde görülecekti. Kadýnlarýn farklý ezilmiþlikleri ve farklý öncelikli talepleriyle, aynýlýk ve benzerlik üzerinden kadýn dayanýþmasý tezine itirazlarý gecikmeyecekti. Kapalý kadýn gruplarý bilinç yükseltme toplantýlarý Kadýn kurtuluþ hareketinin karakteristik özelliklerinden biri olmakla beraber tek örgütlenme modeli deðildi. Hareketin tabaný ve örgütlenme biçimi ülkeden ülkeye farklýlýk gösterdiði gibi ayný ülke içindeki örgütlenme modelleri de farklýlýklar gösterebiliyordu. Ayrýþan salt örgütlenme modeli deðil politik tezlerdi ayný zamanda. Bu tezler kadýn kurtuluþ perspektifi açýsýndan birbirinden farklýydý. Radikal feminizmden, sosyalist, Marksist feminizme ve kadýn kurtuluþunu savunan sosyalistlere, özgürlük talep eden anarþistlere kadar uzanan geniþ bir yelpazeydi bu. Hatta bunlar kendi içlerinde de talepler üzerinden farklýlýklar gösterebiliyordu. Bu politik tezlere, örgütlenme modellerine, dünyada ve Türkiye'de kadýn hareketi pratiklerine ve reel sosyalizm pratiklerine yazýnýn ikinci kýsmýnda deðinmek tutarlý kadýn kurtuluþu perspektifine bu tarihsel bakýþ ve eleþtirel yaklaþýmlar ýþýðýnda yönelmek anlamlý olacak. Ýlk kýsmý ise patriarkal kapitalizme hitaben "Kapýlar, sizin açtýðýnýz ve bizi içine hapsettiðiniz kapýlarýnýz bir bir yýkýlacak, özgürlüðümüze giden yolsa biz kadýnlarýn açmaktan yýlmadýðý pencerelerden dýþarý sýzan mücadelelerimizle aydýnlanacak" diyerek noktalayalým.

* * *

41


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Kurtuluþ

Görünür Olmanýn Tarihsel Mücadelesi

K

adýnýn kamusal alanda temsili sorunu kadýn hareketi tarihi içinde en baþtan itibaren merkezi sorunlardan ve mücadele alanýndan biri olagelmiþtir. Ancak sorunun þekilleniþi tarihsel olarak farklýlýklar arz etmiþtir ve bugün artýk kamusal alanýn yeniden tanýmlanmasý ya da kamusal alan sýnýrlarýnýn yeniden çizilmesi üzerinden tartýþýlmaktadýr. Kadýnlarýn kamusal alanda varolabilmeleri sorunu batý tarihi içinde burjuva kamusallýðýnýn inþasý sürecinde baþlayan bir mücadeleye denk düþmektedir. Burjuvazinin bir toplumsal sýnýf olarak iktidara yöneldiði 17. yüzyýldan itibaren toplumsal yaþamýn parçalanmasý söz konusu olmuþtur. 16. yüzyýla kadar emeðiyle birlik iliþkisi içinde insan kendini ait olduðu cemaatler aracýlýðýyla tanýmlamaktaydý. Ancak kapitalizmin geliþmesiyle birlikte insanýn emek gücünün satýþa çýkarýlmasý, liberal çerçeve içinde, politika ile ekonominin ayrý yerlerde konumlandýrýlmasýyla sonuçlanmýþtýr. Antik Yunan'daki oikos/polis ayrýmý modern kapitalizmle yer deðiþtirerek büyüyen ekonomik alana baðýmlý bir politika tanýmý yapýlmýþtýr. Toplumsal yaþamýn yeniden kurulmasýna denk düþen bu tarihsellik içinde kamusal alan burjuvazinin devleti

Ýlkay Kara 42


Kurtuluþ

kontrol altýnda tutmaya ve meþruiyetini saðlamaya dönük bir iþlevle fikirlerin deðiþ-tokuþ alaný olarak belirmiþtir. Sivil toplumun düzenlenmesi göreviyle hareket eden kurumlar, 18.yy boyunca, siyasal liberalizmin, serbestleþtirici anlayýþý içinde, politik konuþmaya, rasyonel akýl yürütmeye, katýlýma ve yurttaþlýk bilincine aracýlýk eden burjuva kamusallýðý içinde inþa edilmiþtir. 18.yy'de politik güç olan burjuvazi, politikada karþýlýklý anlamaya dönük bir eylem olarak "kamuoyu" kavramýný tanýmlamýþtýr. 18.yy için kamuoyu, rýzaya dayalý bir devlet yönetiminin, yasalarýn üstünlüðü ve yurttaþlýk bilinci ile katýlým gibi liberal argümanlarýn içinden kurulduðu sembolik bir alan olmuþtur. 18. yüzyýlýn burjuvazisi sonunda devrimci bir hamle ile iktidara yürürken toplumsal yaþamýn en dezavantajlý kesimlerinden birini oluþturan kadýnlar devrimlerin militanlarý olarak evlerinin dýþýna çýktý. Bu noktada Fransýz Devrimi pek çok nedenle altý çizilmesi gereken bir momenttir. Her þeyden önce tüm toplumsal mekanizmanýn kendisinin deðiþimi anlamýna gelen devrim cinsiyet iliþkileri de dahil olmak üzere pek çok þeyi yeniden kurarken kadýn sorunu ilk kez siyasal bir sorun olarak gündeme taþýdýðý için önem taþýmaktadýr.(Sledziewski, 2005) Özellikle kendiliðinden ayaklanmalarýn en önünde yer alan bu "kýþkýrtýcý"lar devrimci örgütler ayaklanmalara müdahale ettiði, kontrolü ele geçirdiði anda kenara itildiler. Üstelik bu kenara itilmenin nedeni yalnýzca toplumsal yaþamýn cinsiyetçi mekanizmalarý deðil bizzat yasalardý. Örneðin Fransa'da 4 Kasým 1789 kararnamesiyle kadýnlarýn siyasal faaliyette bulunmalarý yasaklandý. (Tekeli, 1988) Burjuvazinin devrimci niteliðini kaybederek gericileþtiði 19. yüzyýla gelindiðinde katýlým ve sivil topluma dayalý bu politik ortam ve kamusal alanda dönüþüm yaþanmýþtýr. Özgür basýn yoluyla yaygýnlaþan kamusal söz yerini iktidar sahibinin yankýlanan sesine býrakmýþtýr. Medya da bu süreçte kapatýcý bir iþlev görmüþ ve burjuva kamusallýðýnýn iktidarýn monolitik yapýsýna uygun biçimde þekillenmesini saðlamýþtýr. 19. yüzyýl sonu 20. yüzyýl baþýnda kamusal alana katýlým çabasý yurttaþlýk haklarýnýn edinilmesi talepleriyle geliþmiþtir. Bu dönemde iþçi sýnýfýnýn ve kadýnlarýn oy hakký mücadeleleri bir kýrýlma yaratmýþtýr. Ekonomik yaþam içinde yalnýzca ucuz iþgücü olarak yer bulan, politikadan ise neredeyse tamamen uzak-

laþtýrýlan kadýnlar, sýnýf mücadelesinin yükseldiði bu dönemde oy hakký mücadelesini büyüterek kamusal alanýn sýnýrlarýný zorlamýþtýr. Yurttaþlýk haklarýnýn tanýnarak politik alana dahil olmalarýnýn birinci koþulu olan seçme ve seçilme hakký mücadelesi (sufrajet hareket), kadýnlarýn siyasal alanda "meþru" varlýklar olarak kabul edilmesinin mücadelesi, "gayrýmeþru" bir yolla verilmek zorundaydý. Gerçek anlamda bir evrensel oy hakký için mücadele veren kadýnlar, burjuva demokrasisinin meþru organlarý içinde seslerini duyuramadýklarý için kanun dýþý gösteriler yoluyla eyleme geçtiler.... Amaçlarý, resmi devlet organlarýnýn huzurunu kaçýrmak, ancak þiddete baþvurmamak, kendilerini tutuklattýrarak tutukevlerini ve mahkemeleri birer gösteri ve propaganda mekanýna dönüþtürmekti." (Tekeli, 1988) Sokak gösterileri düzenleyen binlerce kadýn, tutuklanan onlarca kadýn ve devletlerin saldýrýlarý sonucunda bu mücadele içinde hayatýný kaybeden kadýnlar, cinsiyetleri nedeniyle siyasal/kamusal olandan dýþarýda tutulmanýn kendisine itiraz ettiler ve bu yüksek duvarlý eril kalelerin etrafýný kuþattýlar. 20. yüzyýlýn ortasýna gelindiðinde ise kadýn hareketinin kamusal alan üzerine kurduðu argümanlarda farklýlaþma söz konusudur. Toplumsal yaþamda görünür olmanýn koþulunun kadýnlarý ev içine, "mahremiyete" hapseden özel alan/politik alan ayrýmýnýn kendisine karþý çýkmak olduðunu gören kadýn hareketi kamusal alan tanýmlamalarýna köklü eleþtiriler getirmiþtir. Eleþtirel sosyal bilimciler gibi feminist araþtýrmacýlar da Alman düþünür Jurgen Habermas'ýn kamusal alan tanýmlamasýný temel alarak kavramý yeniden deðerlendirmiþlerdir. Nancy Fraser, Rita Felski gibi feminist sosyal bilimciler, Habermas'ýn 1950'lerden itibaren kapitalizmin içine girdiði meþruiyet krizi ve politikadaki deðer yitimi üzerine düþünürken geriye giderek tekrar incelediði burjuva kamusal alan tanýmlamasýný köklü bir eleþtiriye tabi tutmuþlar ve kadýn kamusallýðýna vurgu yapmýþlardýr. Habermas'ýn ideal kamusal alan görüþü -vatandaþlarýn ortak meselelerin tartýþabilecekleri, devletten ve ekonomik pazardan baðýmsýz olarak hayal edilen bir alanBritanyalýlarýn, Fransýzlarýn ve Almanlarýn 18. yüzyýl ve 19. yüzyýlýn baþlarýnda yaþadýklarý geliþmelerin tarihsel baðlamýndan türetilmiþtir. Habermas'ýn ilk düzenlemesinde, toplumsal alanýn katýlýmcýlarý, toplumla idari, ekonomik 43


Kurtuluþ

ve diðer yapýlar arasýnda arabuluculuk yapacak, yeni bir eðitimli elit sýnýfýn(yani burjuvazinin) parçalarýydý. Habermas burjuvazinin rolünü modern demokratik süreçte kritik olarak görmüþtü. Eleþtirilerin öncelikli hedefi idealize edilen burjuva kamusal alanýnýn tekil çerçevesi üzerinedir. Tek bir kamusallýk kabulünü içeren bu ideal farklý sýnýflarýn, toplumsal kesimlerin, azýnlýklarýn formel olmayan sözlerini ve politik pratiklerini yok sayar. Bu tekillik vurgusu yerine Negt ve Kluge'nin belirttiði gibi çoðul kamusal alanlardan söz etmek gerekir. Negt ve Kluge iþçi sýnýfýnýn kamusal deneyimleri üzerine yaptýklarý çalýþmalarýnda, kamusallýðý bir alan olmaktan öte bir süreç olarak tanýmlamýþ ve tekil tanýmlamasýný reddederek üretim iliþkileri ve sýnýflar düzleminde farklý/karþýt kamusallýklarýn niteliðini tartýþmýþlardýr. Buna göre kamusallýk iktidar, üretim, yeniden-üretim iliþkileri içinde yer alan çeliþkileri, çatýþmalarý içinde barýndýrýr. Feminist sosyal bilimciler de Negt ve Kluge'nin kamusal alan üzerine yaptýklarý bu tartýþmayý toplumsal cinsiyet baðlamýnda yeniden kurarak burjuva kamusallýðýna itiraz etmiþlerdir. Farklýlýklarý yok sayan bu anlayýþ karþýsýnda Fraser; bilginin ve tartýþmanýn herkese açýk ve eriþilebilir olmasý iddiasýnýn toplumsal dýþlama mekanizmalarýný yok sayan bir yaklaþým olduðunu belirtiyor. Yazara göre, eriþilebilirlik için gereken yasal düzenlemelerin yapýlmasý durumunda bile bu ilkenin ifade edildiði gibi iþlemediði, toplumsal dýþlama mekanizmasý ile kurulmaktadýr. Kýsacasý büyük mücadeleler sonunda kazanýlan yurttaþlýk haklarý kadýnlarýn kamusal yaþamýn bir parçasý olmasýna yetmemektedir. Fraser'in burada vurguladýðý dýþlama mekanizmasý yalnýzca toplumsal olarak dezavantajlý gruplarýn kamusal alana katýlýmýndaki yasal engeller deðil, kültürel ve toplumsal engellerdir. (Özbek, 2004) Bu dýþlama mekanizmasýnýn çoðul katýlýmýn, müzakerenin ve demokrasinin önünde engel olduðunu ifade eden yazarlardan birisi de Irýs Marion Young. Young; Habermas'ýn modelinde olduðu gibi ortak iyi ve birliði önsel olarak kabul eden kamusal tartýþmalarýn farklýlýklarý eþitlik iddiasý nedeniyle görmediklerini, ancak bu görmeme halinin yok saymaya dönüþtüðünü belirtiyor. Young'a göre, kamusal tartýþmanýn formel biçimleri, konuþma, kendini ifade etme ve duygudan arýnmýþlýk hali eþitsizliði derinleþtirmektedir. Bunun nedeni ise belli bir sistem

içinde kendini ifade etmenin, savunduklarýný rasyonelleþtirmek ve genelleþtirmenin, konuþmalardaki retoriksel özelliklerin öðrenilmiþ davranýþla olduðu ve bu formel iliþkilerle sýnýrlanmýþ kamusal tartýþmanýn, dezavantajlý gruplarýn sesinin duyulmasýna engel olmasýdýr. (Benhabib, 1999) Bir diðer eleþtiri noktasý; kamusal alan tanýmlamasý içindeki özel-kamusal-ekonomik alan ayrýmlarýnýn ideolojik bir iþlev yüklenerek, kamusal konuþmanýn içeriðine iliþkin sýnýrlarý çizdiði tartýþmasý. Kamusal alanýn ev-içinden ve ekonomiden uzak olduðu kabulü, cinsellik, aileiçi þiddet, ev iþlerinin paylaþýmý, çocuk bakýmý gibi ev-içi ile sýnýrlandýrýlmýþ konularýn kamusal konuþmalara taþýnmamasý sonucunu getirmektedir. Bu da kadýnlarýn özellikle gündelik yaþamýn demokratikleþtirilmesine iliþkin talepleri kamusal tartýþmanýn dýþýnda býrakma eðilimini doðurur. Kamusal alan tanýmlamasýna getirilen bu eleþtiriler kamusal alan özel alan ayrýmýnýn reddedilmesini getirmiþ ve ünlü "özel olan politiktir" sloganýný yaratmýþtýr. Ancak eril egemen kamusal söylemin karþýsýnda kadýnlarýn sesinin duyurulmasýnýn, gündelik yaþama iliþkin taleplerinin, toplumsal cinsiyet sorunu ekseninde ürettikleri tartýþmalarýn görülür hale gelmesinin yollarý nelerdir? Bu soruya verilen cevap, kadýn kamusallýðýný güçlendirmek ve kadýnlarýn yarattýklarý karþý-kamusal alanlarda üretilen argümanlarýn egemen söyleme sýzmasýnýn stratejilerini geliþtirmektir. Nancy Fraser, feminist kadýnlarýn, sosyal gerçekliði tanýmlayan 'seksizm' 'çift sömürü' 'cinsel taciz' ve 'eþ, arkadaþ ve tanýdýk tecavüzü' gibi yeni terimler icat ettiðini ve dolayýsýyla, tamamen bertaraf edilmemesine raðmen, resmi kamusal alanlardaki dezavantajlarýmýzýn kapsamýný azalttýklarýna dikkat çekiyor. Benzer bir örneði ise Türkiye'de bulmak mümkün, namus gerekçesiyle iþlenen cinayetlerle ilgili olarak kadýnlar gerek yayýnlarý aracýlýðýyla gerekse ýsrarlý eylemleri sonucunda kamuoyunun algýsýnda önemli bir deðiþimin yaratýlmasýna neden olmuþlarýdýr. Bugün artýk bu cinayetlerin haberi yapýlýrken kullanýlan görüntüler, kadýnlarýn namus cinayetlerine karþý yaptýklarý eylemlerden görüntülerdir, ayrýca katillerin ceza indirimi almasýný saðlayan yasalar yeniden düzenlenmiþtir. "Feminist kamusal alan" terimi Rita Felski'nin "Feminist karþý-toplumsal alan"ý 44


Kurtuluþ

"geç kapitalist toplum içerisinde cinsiyet tarafýndan þekillenmiþ ortak bir kimlik ideali etrafýnda yapýlandýrýlmýþ, muhalif, düzensiz bir mücadele alaný" olarak kavramsallaþtýrmasýyla kullanýlmaya baþlamýþtýr. Feminist bir toplumsal alan ayný zamanda kadýnlarýn bakýþ açýlarýný günün sorunlarýna ve tartýþmalý konularýna (sadece "kadýn sorunu" olarak nitelendirilen sorun ve konulara deðil) taþýyabilecekleri bir alandýr. Felski'ye göre bu tür bir alanýn ayrýca kadýn hareketleri içindeki bahsedilmesi gereken gerilimlere ve çeliþkilere de izin vermesi gerekir. Bu nedenle, feminist bir kamusal alan oluþturulmasýna katýlmakla, kadýnlarýn tek bir ölçü ve deðer grubuyla idare edilen bütünleþik, tek yorumlu bir topluluk olarak hareket ettikleri varsayýlmamalýdýr. Aslýnda, feminist bir toplumsal alan ideal olarak sosyal politikalarýn oluþumunda görüþ farklýlýklarýna saygý gösterip görüþ farklýlýklarýný cesaretlendiren bir yapýya sahiptir. Feminist bir toplumsal alan fikri ayný zamanda bu alanýn, her kadýnýn medyayý ve halk toplantýlarýný kendi ilgilendiði belirli konularý tanýmlamakta kullanacaðý için, kendi ulusal ve bölgesel kimliðini edineceðini de varsayar. (Byerly, Ross, 2006)

lik olmadýðýný belirtmek gerekir. Tartýþma türbanlý bir cumhurbaþkaný olur mu? sorusu etrafýnda deðil, cumhurbaþkanýnýn eþi türbanlý olur mu? sorusu etrafýnda dönmektedir. Bu da ülkemizde kuruluþu itibarýyla en baþtan antidemokratik bir yapýya sahip olan kamusallýðýn eril niteliðinin en göze batan örneklerindendir. Türkiye'de kamusal söylem ve politik dilin en muhalif kesimlerde dahi doðrudan olmasa dahi örtük biçimde, devlet diliyle ayrýþamadýðý gerçeði kadýnlar açýsýndan oldukça ciddi ayrýþmalar yaratmaktadýr. Kadýnlarýn söylemleri de milliyetçilik damarýndan beslenerek bu eksende parçalanmaktadýr. Bu noktada kadýnlar açýsýndan yol alýnmasý gereken asýl noktanýn devlet söyleminden dolayýmlanarak kurulan kamusal sözün karþýsýnda onu parçalayan argümanlarý üretmeleri gerekliliði olduðu söylenebilir. Bu argümanlarýn yalnýzca politik içeriði gereði deðil sözün örgütleniþi ve kadýn kamusallýðýnýn kuruluþunun kendisi de önem taþýmaktadýr. Burada ifade edilmek istenen öncelikle devletin "kýrmýzý çizgilerle" belirlediði ve hegemonyasýný kurduðu kamusal sözün kendisinin karþýsýnda ýsrarla bu "kýrmýzý çizgileri" ihlal eden, milliyetçilikle, ulusalcýlýkla, militarizmle arasýnda bir karþýtlýk iliþkisi koyan politik ortaklýklar yaratýlmasýdýr. Ancak yaratýlan bu ortaklýk zemininin kadýnlarýn farklýlýklarýnýn yaratacaðý dinamizmi korumasý ve eril kamusal sözün örgütleniþindeki her türlü formel iliþki biçiminden sýyrýlmasý gerekmektedir. Özelkamusal ayrýmýnýn kendisine karþý çýkarak, ev içine hapsedilen yaþamlarýn "sýrlarýný" açýða çýkaran, konuþulmayaný konuþan, duyulmayaný duyulur, görülmeyeni görünür kýlan, ayrýmcýlýk ve þiddetle örülü gündelik yaþamlara raðmen ve ona karþý özgürleþme hedefiyle kendini büyüten bir kadýn kamusallýðý. Bir yanda, devletin, militarizmin karþýsýnda, ezilen halklardan ve emekten yana bir duruþ, diðer yanda kendi görünürlüðü için evinin duvarlarýný yýkan, yatak odasýnýn perdesini sonuna kadar açan "cüretkar" bir dil. Bugün güvenlik güçlerine "kahramaný" olduklarý tecavüz öykülerinin hesabýný sormuyorsak sokaktaki, evdeki tecavüzcüye söylediðimiz sözün, "bedenimiz bizimdir" sloganýnýn anlamý eksiktir, týpký emek mücadelesinde birlikte yürüdüðümüz iþçi kadýnlarýn evlerinde yaþadýðý þiddet görünmez kaldýðý sürece "emeðimiz bizimdir" demenin eksik olduðu gibi. Ve ancak bu ikisini birlikte söyleyebilen ve eyleyebilen bir kadýn kamusal-

Bize Düþen.... Peki bütün bu tartýþmalarýn seyri içinde bizler Türkiye'de kadýnlar açýsýndan kamusal görünürlük ya da kendi kamusallýðýný yaratmak üzerinden hangi tartýþmalarý tüketmeliyiz? Öncelikle tespit edilmesi gereken þey Türkiye'de devletin yapýsý ve kapitalizmin geliþim tarihini göz önünde tutarak batý örneðindeki gibi bir devlet-kamusal alanekonomik alan sýnýrlarýný belirtilen çerçevede kuramayacaðýmýzdýr. Son dönemde türban üzerinden yapýlan kamusal alan tartýþmalarýnda dahi kamusallýk dahilinde deðerlendirilen alanýn devletle özdeþ tutulmasý örneði bu noktada oldukça açýklayýcýdýr. Cumhurbaþkanlýðý seçimi tartýþmalarý içinde ülkemizde kamusallýk ve kadýnlarýn kamusal alanla kurduðu iliþkiye dair önemli sonuçlar bulmak mümkün. Öncelikle kamusal mekanda baþ örtülür mü sorusu kamusallýk algýsýnýn tam anlamýyla devlet mekanlarýyla özdeþ tutulduðu sonucunu görmemizi saðlýyor. Kamusal alandan kastedilen insanlarýn fikir alýþ-veriþinde bulunduklarý formel-informel düzlemler deðil sadece devlet katýdýr. Ýkinci olarak kadýnýn kamusal görünümünde "eþ" olma pozisyonunda deðiþik45


Kurtuluþ

lýðý eril burjuva kamusal alanýndan içeri sýzarak dönüþümünde rol oynayabilir. Ancak bu ikisinin birlikte olduðu yerde gerçekten özel alan politiktir. Kaynakça: - Benhabib, Þ., (1999), Demokrasi ve Farklýlýk-Siyasal Düzenin Sýnýrlarýnýn Tartýþmaya Açýlmasý-, Ýstanbul, Demokrasi Kitaplýðý - Byerly, C., Ross, K., (2006), Woman & Media-A Critical Ýntoduction-, UK, Blackwell Publishing - Fraser, N., (2006), Ýhtiyaçlar MücadelesiGeç Kapitalizmin Siyasal Kültürünün SosyalistFeminist Açýdan Eleþtirisi-, Ýstanbul, Agora Kitaplýðý - Habermas, J., (2005) Kamusallýðýn Yapýsal Dönüþümü, Ýstanbul, Ýletiþim Yayýnlarý - Negt, O., Kluge, A., (1990), Public Sphere and Experience, London, University of Minnesota Press - Kadýnlarýn Tarihi IV, (2005), Ýstanbul, Ýþ Bankasý Kültür Yayýnlarý - Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Sayý; 6, 7, Ýstanbul, Ýletiþim Yayýnlarý - Özbek M, (der); 2004; Kamusal Alan, Ýstanbul, Hil Yayýnlarý

* * *

46


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Dünden Bugüne Genel Tarihimiz

Bacýlardan Feminist Yoldaþlara Tarihimiz Erk(ek)ler Tarihidir özlü ya da yazýlý, Kurtuluþun tarihini aktaranlardan, kadýnlarýn o dönemde ne yaptýklarýna ya da nasýl yaþadýklarýna deðinen yoldaþlara bugün dahi tanýk olabiliyor muyuz? Hepimizin yanýtý sanýrým HAYIR'dýr. Ýþte, bu yanýt geleneðimiz içinde yer almýþ yüzlerce kadýn adýna, benim içimi acýtýyor. Tarihi yapmak ve yazmak farklý þeyler olsa da, hiyerarþik bakýþ açýsý zaten kadýnlarý tarihi yapanlar arasýnda hep yok saymýþtýr. Tarih, sýnýf mücadeleleri tarihidir ama sýnýflar da kadýn ve erkeklerden oluþmaktadýr. Kamusal alanda hala tarihin öznesi kadýnlar deðil, erkekler görülmektedir. Dolayýsýyla tarih aktarýmýnda söz konusu olan tarih de erkeklerin tarihidir. Tarihi yapanlar kadar yazanlar da sorumlu. Tarih yazýmýnda yazanlarýn bakýþ açýsý gerçeklerin görülmesinin önünde de bir engel oluþturuyor ayný zamanda. Resmi tarihler de her zaman erkeklerin yaptýklarýyla sýnýrlý olmuþ, kadýnlardan bahsedilmemiþtir bile. 80'li yýllardan sonra Türkiye'de feministler kamusal ve özel alan dâhil, her düzeyde yaþanan cinsiyetçiliði ve cinsiyet körlüðünü açýða çýkarttýlar. Kendi deneyimlerimizi görünür hale getirmek, kendimiz adýna üretmenin kanallarýný feminist tarih çalýþmalarý ortaya çýkardý.

S

Gülseren Pusatlýoðlu 47


Kurtuluþ

Kadýnlar kendi tarihlerini yazabildiklerinde, kaderlerimizin ortaklýklarýný öðrenme þansýna sahip olarak, bu kaderi deðiþtirmede ortak paydalarýmýzý bulma imkânlarýmýz da açýða çýkmýþ oluyor. Geçmiþ deneyimlerimizin bugüne, bugünkü deneyimlerimizin de yarýnlara ýþýk tutacaðý gerçeði ayný zamanda nasýl yaþamamýz gerektiðine iþaret etmesi açýsýndan geçmiþimizi öðrenmek de zorunluluktur. Cinsiyetçilik baðlamýnda kamusal ve özel alan deneyimlerini, bu ikiliði ortadan kaldýrmak ve açýða çýkartmak için aktarmaya her düzeyde ihtiyacýmýz var. Birbirimizden beslenmeye ve deneyimlerimizden kurtuluþumuz için ortak adýmlarý üretmeye olan ihtiyacýmýz, cinsiyetçiliðin yeterince aþýndýrýlamadýðý bu ortamda, daha da can yakýcý hale geldi. Genel olarak kadýnlarýn yaþanmýþlýklarý her zaman subjektif ve tekil kaldýðýndan hafýzalar ve yazýya dökülenler de subjektif olma ihtimalini ve birçok kadýnýn deneyimini dýþarýda býrakma riskini de taþýyor. Bu yazýda, bir döneme iliþkin ortak kadýn belleðini kimi yanlarýyla ortaya koyma çabasýný taþýmakla birlikte, bu çabanýn yetersizliði ortadadýr. Bu süreçlerde yer alan kadýnlar tarafýndan geliþtirilmeye muhtaçtýr. Bir de kaynaklara ulaþmanýn bile, kadýnlarýn ulaþmasýnýn zorluklarý yanýnda, hele kadýnlara ait bilgi, belgenin yeterince hafýzalara dahi kaydedilmemiþ olmasýnýn zorluklarý düþünüldüðünde. Bu yazýmda, biz Kurtuluþçu kadýnlarýn 80 öncesi ve sonrasý döneme iliþkin ne yaþadýysak onlarý, dergi sayfasýnýn sýnýrlýlýðý içinde son derece özet aktarmaya çalýþacaðým. Ancak kendi gözlemlerim de bu kollektif yaþamýn bir parçasý olduðundan, ayný zamanda Kurtuluþçu kadýnlarýn birebir deneyimini kapsamasa da kollektif yaþama, ezilmiþliðimize dair nasýl politika yaptýðýmýza/yapýldýðýna iþaret ediyor. O nedenle kimi yerlerde genellemeler de "kadýnlar" kavramýný Kurtuluþçu kadýnlar için kullanmayý tercih ettim. Bu kavram kollektif yaþamdaki kadýnlarla sýnýrlý olmasýna karþýn, kimi olaylara iliþkin dönemin özgün karakteristiklerinin bakýþlarýmýzdaki ve deðerlendirmelerimizdeki farklýlýklarýn doðallýðý da gerçekliðimizdir. Ayný zamanda bizim hayatlarýmýzýn toplamý olan Kurtuluþçu kadýnlarýn tarihinin yazýlmasý hala önümüzde bir görev olarak duruyor. Tabii siyasetin de erkek iþi olduðunu bizim öznel tarihimiz de aynen kanýtlamaktadýr. Devrimci Bacýlar Dönemi

"gün doðdu hep uyandýk siperlere dayandýk… yurdumuza faþist dolmuþ vurun gardaþlar vurun.." 1977'lerde, bu marþlarla devrim için yollara dökülen üniversiteli 'kýzlar'dýk. Clara Zetkin bizlerin örnek aldýðý devrimci kadýn tipiydi. Adýný duymuþtuk, hayatý hakkýnda fazla bir bilgimiz de yoktu. Ama bizim önümüzdeki 'ablalar' sürekli ondan bahsederlerdi, Lenin'in arkadaþýydý. Hatta bir arkadaþýmýz Clara'nýn hiç evlenmediðinden ve kendisinin de evlenmeyeceðini söylemiþti. Biz de "Devrimle nikâhlandýk" derdik. En çok etkilendiðimiz partizan kadýn ise "Seni Halk Adýna Ölüme Mahkûm Ediyorum" kitabýnýn yazarý Mitka Gribçeva idi. Devrimci bacýlar olarak genelde tek tip parka ve kadife pantolon/mintan gömlek giydiðimiz, hiç makyaj yapmadýðýmýz, tatil yapmanýn bile burjuvaca görüldüðü yýllardýr. Hepimiz heybe çantasý olan kadýnlardýk. Ailemiz üniversite eðitimi almamýzý ve meslek sahibi olmamýzý hep teþvik etmiþti. 'Elimize ekmeðimiz almamýzý' istemiþti. Yani "modern, kentli ve çaðdaþ " olmamýz teþvik edilirdi. 12 Mart sonrasý ortamýn hem faþist hareketin, hem devrimci hareketin, hem de kýsmen siyasal islamýn yeþerdiði bir döneme gelmesi ve sokaklarda hakimiyet kavgasýný verdiði bu üç görüþü de öðretmenlerimiz aracýlýðýyla kabaca öðrenme fýrsatý bulmuþtum. Aslýnda ilkokulda okuduðumuz Kemalettin Tuðcu türü kitaplarda hýçkýrýklara boðulduðumuz insanlarý kurtaracak olanlarýn "devrimciler" olduðunu hep hayal etmiþtim. Henüz lisedeyken baþladýðýmýz devrimci mücadele aslen anti-faþist mücadele üzerinden sürdü. Ve kendimizi Kurtuluþçular olarak tanýmladýðýmýzda, ilk öðrendiðimiz Sovyetlerin sosyal emperyalist olmadýðýna dair "sosyal emperyalizm" teorisi üzerine broþür olmuþtu. Ama emperyalizmi de henüz okumamýþtýk. Ýlk eðitmenimiz de üniversiteli bir ablamýzdý. Hýzla Komünist Manifesto ile Marks, Engels ve Lenin'i okumaya baþlamýþtýk. Aðýrlýklý üniversiteli kadýnlar gençlikte ve mahalle çalýþmalarýnda istihdam ediliyorduk. Anti faþist mücadelenin ihtiyaçlarý ölçüsünde erkeðin yaptýðý her iþi yapan deðil, daha çok lojistik hizmetlerde çalýþýlýyordu. Ayný zamanda 48


Kurtuluþ

tüm eylemlerde, korsan gösterilerde, okul çýkýþlarýnda, kavgalarda. Kadýnlar erkeklerin gösterdiði her türden militanlýðý gösterseler de, faþistlerle çatýþmalarda öne çýkartýlmazlar, mahallelerde gece nöbetleri tutmazlardý. Aslýnda iþbölümünde bir ayrýmcýlýk olduðunun kadýnlar farkýndadýr. Bazý birimlerde bu iþlerin hepsini üstlenen kadýnlar da söz konusudur. Zaten toplumsal cinsiyet nedeniyle ailelerle iliþkilerde de cinsiyetçilik yaþanmaktadýr. Kadýnlar gündüzler dýþýnda gece sokaða çýkamaz, arkadaþlarýnda kalamazlar, solcu kitaplarý bile gizli okumak zorunda kalarak faaliyetlere katýlýrlar. Kadýnlara birimlerde görev verilirken güvenilmez bulunurlar. Görevlerdeki mevcut iþbölümü nedeniyle kadýnlarýn yetenekleri ve baðlýlýklarý dönemin "delikanlýlýk" kriterleri olan ölçülerle test edilmeye çalýþýlýr. Daha çok karakol ve cezaevine girmek, o dönemin yoldaþ güven kriterleri kadýnlar için de geçerlidir. Kendi hayatým açýsýndan da böyle oldu. Okulda faþistlerle kavgadan karakol ve emniyete ilk alýndýktan sonra, yoldaþlarýmýn bana bakýþý deðiþmiþti, "daha saygýlý (!)" ve hemen ertesi de daha önce atanmam gereken bir üst sorumluluða atamýþlardý. Kýsa süredeki bu deðiþiklik beni o zaman çok rahatsýz etmiþ, daha önceki mücadelemin görülmediði hissine kapýlmýþtým. Çünkü birkaç gün içinde ben de militanlýk açýsýndan bir þey deðiþmemiþ, sadece karakol ve emniyet yüzü görmüþtüm. Çevremdeki kadýn yoldaþlar da güvenilirlikleri arttýkça yetkilendiriliyordu. Erkek yoldaþlarla ilk baþlayan gönül iliþkileri geçici deðil, her baþlayan iliþki baþladýðý anda resmen ilan edilen ve sonucu evlilikle sonuçlanmasý öngörülen düzeylerdeydi. Ýliþki baþladýðý andan itibaren söz yüzükleri takýlarak meþrulaþtýrýlmak durumunda idi. Kadýnlar önce ailelerinden gizli sözlenirlerdi. (ben de her akþam aile evine giderken yüzüðü çýkartýr, yoldaþlarýmýn ortamýnda da mutlaka takardým!) Kadýnlar "artýk sahiplenilmiþler" oluyorlardý. Kadýnlarýn tercihi genelde üstlerindeki erkekler, erkekler içinse her zaman daha geri kadýndý. Ama bunun erkekler açýsýndan önemi olmuyor, nasýlsa "onlarý yetiþtirebilirlerdi" diye bakýyorlardý. Ama 80 öncesi evlilik iliþkilerine bakýlýrsa erkeðin pozisyonu evli kadýnýn militanlýðýný da, görevlerini de belirler pozisyona gelebiliyor, aslýnda bu kadýnlarýn politik faaliyetleri sýnýrlanýyor, erkeðe rahat politika yapma koþullarýný kadýnlar saðlar durumu yaþanýyor, bir iþte çalýþ-

mayý ve evdeki tüm hayatý kadýnlar sýrtlanýyorlardý. Yoldaþlar da profesyonel proletarya sosyalistleri oluyorlardý. Ama kadýnlar bu rolü çaresizlikten öte genelde böyle yaþandýðýný/yaþanmasý gerektiði noktasýnda doðal kabulleniyorlardý. Çünkü kadýnlarýn yaný baþýndaki bu devrimciler o günün ölçülerinde gözle görülür ölçüde yiðit ve militanlardý. Anti-faþist mücadelenin kriterleri de yiðitlik/delikanlýlýk üzerinden idi. Kadýnlar bu yiðitlik kriterlerine sahip olmak için çaba gösterir, erkekler gibi olmak istenirdi. Bu kriterlere uygun kadýnlar için öncelikle evli olmayan genç kadýnlar için ailesiyle iliþkilerde yaþadýðý sorunlar baþat oluyordu. Geleneksel olarak toplumsal cinsiyet bakýþý bir kadýnýn devrimci olmasýný- devrimcilik erkekle özdeþ tutuluyordu-ki, kadýnlarýn aklý ereceði bir mücadele içinde olabileceði görülmüyordu. Karakola, emniyete bir kavgadan alýndýðýnda aileler genç kadýnlarýn üniversiteyle baðýný koparttýrýyor, eðitimini yarým býraktýrýyor ya da bir 'yuva kurmasýna' yönlendirmeye çalýþýyorlardý. Karakola düþmek o günün ölçülerinde aileler tarafýndan 'namus' la özdeþ 'evde kalmak, koca bulamamak' olarak görülüyordu. (Cezaevine girince babam "artýk seni kimse almaz" diyerek epeyce endiþe duymuþtu.) Ýþte, baþta ailede babayla mücadele etmek zorunda kalan kadýnlar, toplumsal baskýnýn her türünü üzerinde hissederek militanlýðý sürdürüyorlardý. Erkek yoldaþlarýnýn bacýlarý olarak. Bacýyla 'devrimcinin cinsiyeti olmaz' bakýþýndan hareket ediliyordu, genelde erkeklere yoldaþ, kadýnlara bacý olarak hitap edilirdi. Kadýnlar her türlü teorik ve pratik içinde olmalarýna karþýn, toplumsal cinsiyetçi rolün bilincinde olmadýklarýndan kendilerini daha az fedakâr, daha az militan görüyor, günün yirmi dört saatinde devrimcilik yapan profesyonellerle eþitlenebilecekleri akýllarýna dahi gelmiyordu. Eylemleri yöneten, kararlarý alanlarýn, faþistlerle çatýþanlarýn erkekler olmasý doðal karþýlansa da, ama adýný tarif edemediðimiz bir sorun olduðunu da hissediyorduk. Ortada hepimizin tek bir hedef vardý: Devrim yapmak. Üstelik 79'larda "Devrimi" çok yakýnýmýzda bile hissedebiliyorduk. Bunun için de tüm yoldaþlar, güne çok erken saatlerde heyecanla baþlayarak, devrimi bir an önce gerçekleþtirmek için olaðanüstü performans gösteriyorduk. Gün bitince hayýflanýyor, "bugün olmadý yarýn mutlaka yapacaðýz" ruh halindeydik. 49


Kurtuluþ

Militanlýk konusunda erkeklerle boy ölçüþmek zorunda kalan kadýnlar açýsýndan teorik eðitim, deneyim ve tecrübe açýsýndan da gerilik söz konusuydu. Genelde 68'lilerden gelen kadýnlar yoktu ve Kurtuluþun saflarýnda 1976'larda devrimci mücadeleye baþlayan kadýnlar aðýrlýktaydý. Bu açýdan bile teorik olarak geliþmiþlik seviyesi hiçbir kadýný öne çýkartabilecek durum yaratmýyordu. Bu dönemde tek bir kadýn yoldaþtan bahsedilir ki sadece 80 öncesi siyasi görevli olarak Paris'e gidebilen tek kadýn yoldaþ tüm erkeklerin ortak onayýný alarak gider. O dönemde yöneticilerin kendilerine eþit gördükleri hareketteki tek kadýndýr. Bugünden baktýðýmýzda anti-faþist mücadelede az sayýda kadýnýn yitirilmesinde, kavgalarýn ön saflarýnda kadýnlarýn olmamasýnda aslýnda o dönemdeki devrimci saflardaki ve evlerdeki cinsiyetçi iþbölümünü görmek mümkün. Kadýnlar cephe gerisi iþlerde istihdam edildiler. Tabularýn yoðun olduðu, özel hayatlarýn konuþulmadýðý, ama dürüstlüðün ve yoldaþlarý hakkýnda dedikodularýn edilmediði, günlük hayatlarda her olanaðýn paylaþýldýðý, genelde ayný düzeyde yaþam standartlarýnýn sürdürüldüðü, bireysel deðil, kolektifliðe, paylaþýma önem verildiði kadýn ve erkek tüm yoldaþlarýn her türlü göreve hazýr olduðu, ölümü göze aldýðý yýllardý ayný zamanda. Kimi 'burjuva özentilerin' pek su yüzüne çýkmadýðý yýllar denilebilir. 80 öncesi ev iþleri paylaþýlmýyor, geleneksellikle bakýlýyordu. Dergi bürolarýnda veya lokallerde veya öðrenci derneklerinde belli bir bilinçle iþ yapmak üzerinden bakýlmýyor, kadýnlar temizliði, erkekler çayý yapýyordu. Ama toplantý yapýlan evler aile evi olursa, yoldaþlarýn eþi pozisyondaki kadýnlar mutfaktan çýkamýyorlardý. Çocuklar konusunda ya "nasýl bakacaðýz" diyerek istenmiyor ya da "kazayla oldu" diyerek yapýlýyordu. Kimi yoldaþlar da çocuk yapanlarýn "artýk devrimci olamayacaklarýný" düþünüyorlardý. Genelde hayatlarýn nasýl gideceði belli olmayanlarýn çocuk yapmalarý rasyonel görülmüyordu. Bu yýllarda yasalarda kürtaj da yasaktýr. Evlenme konusunda örgüt kararý alýnmamýþsa da toplumda 'gayri meþru' konuma düþülmesi istenilmediðinden nikâh yapýlmasý meþrulaþtýrýlýr. Kadýn erkek iliþkilerine pek karýþýlmasa da erkeklere özellikle evlenmeleri

tavsiye edilir. Hatta düðünler sloganlarýn atýldýðý salonlarda miting havasýnda yapýlýr. 70'li yýllarda ise "her an ölünecek" diye yaþandýðýndan evliliðin pek düþünülmediði ama iliþkilerin açýk yaþandýðý söylenir. Kurtuluþ, 1976 Haziranýnda bir hareket olarak ortaya çýktýðýnda yol ayrýmý ve öncü savaþý yazýlarýndaki geçmiþin deðerlendirmesiyle sosyalist harekette kendi farklýlýðýný ortaya koyar. Bu yazýlarda ideolojik, politik ve örgütsel duruma, sýnýfa ve gençliðe, aydýnlara iliþkin deðerlendirmeler yer alýr, ancak kadýnlarla ilgili tek cümle dahi yoktur. Siyasetin erkek iþi olduðu ve diðer sosyalist çevrelerin de erkeklerden oluþtuðu doðal kabul edildiðinden polemiklerde hep muhataplar 'baylar'a hitap edilir. Kadýn sorunuyla ilgili KSD'de çýkan ilk yazý Eylül 1979'da 33. sayýda yayýnlanan "19. ve 20. yüzyýllarda batý'da ve Türkiye'de kadýn hareketleri" Kurtuluþ imzalý yazýdýr. Yazýda "kadýnlarýn kurtuluþu iþçi sýnýfýnýn kurtuluþuna baðlýdýr" perspektifi savunulur. Engels'in Ailenin, Devletin, Özel mülkiyetin kökeninde saptadýklarýnýn bir özeti sunulur. Buna göre kadýnýn kurtuluþunun ilk þart bütün kadýn cinsinin yeniden kamu iþine dönmesi ve karý koca ailesinin toplumun ekonomik birimi olarak ortadan kaldýrýlmasý gerektiðidir. Proleter ailede kültürel gerilik ve ahlak yozlaþmasýnýn kadýnlara karþý kabalýðýn ve baskýnýn nedeni olarak görülür, burjuva kadýnlarýn bu baskýyý ve kabalýðý yaþamadýðý, sýnýf bilinçli iþçilerde ise kabalýðýn ve baskýnýn söz konusu olmadýðýný söyler. Engels'in proleter aþk tespitine katýlýr. 1 Ocak 1978 yýlýnda çýkan Kurtuluþ Gazetesinin ilk sayýsýndan itibaren logosu baþörtü sarýlý ve sol eli havada olan bir kadýn figürlü "kadýnlarýn kurtuluþu" köþesi yer alýr. Bu baþlýðýn altýnda ise "iþçi sýnýfýnýn kurtuluþuna baðlýdýr" yazar. 80'lere kadar her sayýda bir kadýn makalesi yer alýr, Ýlk sayýnýn baþlýðý "kadýnlar katýlmadan devrimci mücadele baþarýya ulaþamaz"dýr. Yazýda kadýnýn özgür kýlýnmasýný iki þarta baðlar: "üretime iþtiraki ve kapitalist sömürüden kurtulma, ….Bu ise ancak iþçi sýnýfýnýn kurtuluþuyla mümkündür" tespitinde bulunarak, Kadýnýn erkeðe göre ikinci sýnýf insan konumunda olduðunu belirtir. Hemen ikinci sayýsýnda "kadýnlarýn kurtuluþu" köþesinde, erkek yoldaþlarýn karýlarýný yoldaþlarý haline getirmeleri görevi olduðu 50


Kurtuluþ

yazýlýr. Bu yazýyla aslýnda sosyalist erkeklerle evli kadýnlarýn durumunun farkýna varýlmaya baþlandýðýnýn iþaretleri ortaya çýkar. Yine kadýnlarýn "toplumda ikincil insan durumunda olmalarýndan cinsiyetine özgü sorunlarý" olduðunu vurgular. Diðer sayýlarda Kadýn sorununu kadýnýn cinsiyeti sorunu olarak çocuk ve evlilik sorunu olarak tespit eder. Belli sayýya kadar kadýn iþçi çalýþtýran yerlerde kreþ talebini, hamilelik, doðum öncesi ve sonrasý kadýna, çocuk belli bir yaþa gelinceye kadar hak tanýnmasýný önerir. Ocak 1978 4. sayýsýnda "Çocuklarýmýz" baþlýðýndaki makalede "çocuklar bizim geleceðimizdir" denilerek, çalýþan sýnýflarýn çocuk doðurmamasýný tavsiye eden küçük burjuvalara karþý çýkarak, iþçi sýnýfýnýn büyümesi ve çocuklarýn kavgayý geliþtirmesi gerektiðini yazar. Þubat 78, 5. sayýsýnda ise politikanýn sadece erkeklerin iþi olmadýðý anlatýlarak kadýnlarýn her yerde görev almalarý istenir. Gazetenin diðer sayfalarýndaki haber, direniþlerde ve Ýþçi Mehmet köþesinde ise yazýlanlar ve karikatürize edilenler hep erkek iþçilerdir. Kadýn iþçiler görünmez olmaya da köþeye raðmen devam eder. Þubat 78'de Mersin Kadýnlar Derneði, Ankara Devrimci Kadýnlar Derneði (ADKD), Samsun Kadýnlar Birleþme ve Dayanýþma Derneði "çifte sömürüye karþý" mücadele etmek üzere kurulur. Mart 78 de Samsun kadýnlar birleþme ve dayanýþma derneði adýný 1. kongresini yaparak Karadeniz Kadýnlar Derneði olarak deðiþtirir. Bu dernekler anti-faþist kadýnlarý, örgütlenmeye ve faþizme karþý omuz omuza mücadeleye çaðýrýr. Emperyalizme, faþizme ve oligarþiye karþý çýkar, eþit iþe eþit ücret, ana ve çocuk saðlýðý, doðum öncesi ve sonrasý izin, iþyerlerinde çalýþan kadýn sayýsýna bakýlmaksýzýn kreþ ve ana okulu, eðitimde, terfide iþ bulmada eþitlik, yasalarda eþitlik talepleri için mücadele eder. Bu derneklerin kuruluþu kararla yapýlsa da orada çalýþma yapan kadýnlara direkt müdahaleler söz konusu olmaz. Ama erkek sorumlu aracýlýðýyla sorumlu kadýnlarla iliþkiler sürdürülür. Ýþçi emekçi kadýnlara sýnýf bilinci aþýlama amacýyla faaliyet yürüten bu dernekler hareketin kadýn kollarý iþlevi görür.

12 Eylül 1980 askeri darbe koþullarýnda en büyük darbeyi yaþayan kadýnlar oldu. 80'lere kadar aktif faaliyet yürüten bu kadýnlar darbe sonrasý iþlevsiz kaldýlar. Askeri cunta koþullarýnda daha güvenilen erkek yoldaþlar oldu. Kadýnlara görevler verilmedi, eþ durumuna göre yaþanan süreçler oldu. Ýlk hissettiðimiz, birden 'yoldaþ kadýnlarýn', koca 'yoldaþlarýn eþi' pozisyonuna düþmesi oldu. Yani yoldaþ bacý idik, birden aile pozisyonuna geçirildik. En militan kadýnlar bile kocalarýný saklayan 'kamuflaj' görevini sürdüren pozisyonla, genelde bütün kadýnlar için yaþam tek tipleþtirildi. Ýstihdam edilen erkek yoldaþlarýn karýsý oldular. Eþit olunan durumlar ise erkek lehine iþledi. En baþta güven olmak üzere, deneyim, formasyon ve inisiyatif erkeklerin lehineydi. Evlere hapsedilmeyi yaþadýk, dönemin koþullarýnýn zorunluluklarý kadýnlara teorize edilmeye çalýþýldý. Farkýna vardýðýmýz, yok sayýldýðýmýz bu ayrýmcýlýklarý dahi, bu çaresizlikle uygulamak zorunda kaldýk. Benzer iþleri erkeklerle ayný derece yapýyor olsak bile statümüz hep erkeklerin altýnda kaldý. Bunlarý sorun ettiðimizde "baþka kadýnlar sorun yaratmýyor, sana ne oluyor" sorusu ile sýk karþýlaþýyorduk. Baskýlarýn yoðun olduðu o koþullarda bu türden itirazlarý olan kadýnlarýn da birbirini görme þansý hiç yoktu. Evimizi kimlerle paylaþacaðýmýz sadece yoldaþ erkeklere soruluyordu, ya da iþ hayatýna dâhil olmak, diðer erkekleri riske edebileceði gerekçesiyle üzerimizde belirleyici oluyordu. Askeri darbe koþullarýnda kadýnlar birbirlerini bile görme þansýna sahip olmazlar, dolayýsýyla yaþadýklarý koþullarýn diðer kadýnlarýnkiyle benzer olduðunu çok sonralarý anlayabilirler. Hatta sadece kendilerinin istihdam sorunu olduðunu sanar, diðer kadýnlarýn bu duruma isyan ettiðinden haberdar olamazlar. Temel iþleri "kamuflaj" dýr. Aile yaþamý görüntüsü gerçek bir ailedir, hem de geleneksel aileler gibidir. Üstelik o zamanýn koþullarýnda eðitim, çalýþma, kültürel faaliyet, kendi aileleri de dâhil, her þeyden geri çekilme, bu ortamlara girmeme durumu vardýr. Üstelik çocuklarý dâhil, baþka kimliklerle yaþamak zorundadýrlar. Erkek yoldaþlarýyla ayný ortamda ayný riski alarak yaþamalarýna karþýn, kadýnlara yine de güvenilmezlikle bakýlýr. Ricat (geri çekilme) kararýyla pek çok kadýn istihdam edilemediðinden iliþkileri koptu, yalnýzlaþtý, devrimci mücadeleden uzaklaþtý. Kimi kadýnlar bu nedenle ailelerinin yanýnda yaþa-

Ýçimizdeki Cinsiyetçilik Kurtuluþ tarihi ayný zamanda kadýnlarla erkeklerin çatýþmalý mücadele tarihidir 51


Kurtuluþ

maya zorlandý. Kadýnlar kocalarýnýn durumuna göre yenilginin faturasýný aðýr yaþadýlar. Cezaevlerindeki kocalarýna baktýlar, geçim sýkýntýsý çektiler, devrimci mücadeleye tekrar militanca katýldýlar, insan haklarý mücadelesi verdiler. Kadýnlar kendilerine olan güvenlerini tekrar kazandýlar. Erkeklerin desteði olmaksýzýn da politika yapabildiklerini, düþünsel ve toplumsal üretime katýlabildiklerini gördüler. 80'li yýllara kadar kadýn sorunun farkýnda deðildik, kadýnlarý devrimci faaliyete örgütleme iþi olarak algýlýyorduk. Ancak, 80 sonrasý yaþadýðýmýz koþullar özellikle bize kadýn sorunu/cinsiyetçiliðin varlýðýný açýða çýkarttý. Siyaset yapma koþullarýnýn engellendiði, tutuklamalarýn yaygýn olduðu bu yýllarda sosyalist kadýnlar olarak cezaevi kapýlarýnda ya da ev hayatlarýnda kendimizi sorgulamaya yöneldiðimiz yýllar oldu. Kadýnlýk durumunun farkýna vardýk. Vardýðýmýz oranda da gelenek içinde ve kadýn hareketinde taleplerimiz için mücadele etmeye yöneldik. Ýþçi sýnýfýndan kadýnlarýn sömürüsü üzerine olan bilgimiz dýþýndaki kendi kadýnlýk durumumuz dâhil, kadýn sorunu üzerine 80'lerden sonra feministlerin çevirdiði kitaplar, yazdýðý makaleler sayesinde öðrenebildik. Yaþadýklarýmýzýn erkek egemenliði/cinsiyetçilik sorunu olduðunu açýktan dillendirmeye baþladýk. Kimimiz kendine yýllarca "feminist" diyemedi. Bu hem "sosyalizmin tüm ezme ezilme iliþkisine karþý olmasý" perspektifinin zaten feminizmi içerdiði görüþünün üzerimizdeki etkili olmasý, bir diðeri de feminizme karþý önyargýlardan bir türlü kendimizi arýndýramamaktý. Bir diðeri ise, feminist damgasýyla kendi aramýzda bile dýþlanma yaþayacaðýmýzýn etkisiydi. Kýsaca ideolojik olarak açýlým sunamamak ve pratikte bunu göðüsleyememek kaygýlarýydý. Bu düþüncede olan kadýnlar olarak bu açýdan bir baskýlanmayý ve bastýrýlmayý hem de çok uzun süre boyunca yaþadýðýmýz söylenebilir. Bugün de bu baskýlanmanýn izleri hala devam etmektedir. Hala bile feminizmin burjuva ideolojisi olduðu düþünülebilmektedir. Türkiye'de 1980'li yýllarda feminizmin etkin olmasýndaki faktörlerin baþýnda 1960'lardaki batýdaki feminist hareketin etkisinin gecikmeli yansýmasý ve ikinci dalgadan etkilenmedir. Öncesinde sol yapýlanmalarda kadýn sorununa sýnýf iliþkileri baðlamýnda bakýlmasý ve 80 sonrasý sol örgütlerden gelen kadýnlarýn aðýrlýðýný oluþturduðu feminist örgütlenmelere dönüþmesi

gelmektedir. Batý dilini bilen, eðitim görmüþ, kendi baþýna yaþayan ve çalýþan ekonomik özgürlüðü olan ve feminist hareketten etkilenen kentli kadýn kimliði oluþmasý da kadýn hareketinin o dönemde geliþmesinde etkili olmuþtur. Özellikle Ýstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde bu faaliyetler sürdürülmektedir. 80'lerde ülkede askeri darbeye karþý, demokratik haklarýn askýya alýndýðý, muhalefetin olmadýðý yýllarda feminist hareket ilk muhalif hareket olma özelliðine sahiptir. Bu koþullar kitle mücadelesinin yükseldiði dönemlere göre batýdaki benzerlerinden farklýlýk taþýmaktadýr. Gelenek içerisinde kadýnlarýn sorgulamayý baþlattýklarý yýllarda, tarihinde ilk defa gelenekle organik baðý olan kadýnlarýn yaþadýklarý durum gündemleþtirilir. Ýlk olarak 83 yýlýnda Þam'da bir toplantýda, kadýnlarla ilgili 8 maddelik karar önerisi götüren yoldaþla alay bile edilir. Bu öneriler oradakilere önce komik gelse de, kabul edilir. Bunlar "kadýnlara aþaðýlayýcý þakalar yapýlmasýnýn örgüt suçu sayýlmasý, kadýnlarla 1 saatlik eðitim çalýþmasý yapýlmasý, kocalarý istihdam edilmiþ kadýnlarýn kocalarýnýn organýnda çalýþmasý, kocalarýn bir üst organa rapor edilmesi" türünden kararlardýr. "Evde kadýnlara ev iþlerinde yardým etme" kararý da kadýnlarý mutfak iþlerinden kurtarma amaçlýdýr, ancak bu paylaþma deðil genelde 'yardým' düzeyinde kalýr. O dönemde kadýnlarýn hiçbirinin bu tartýþmalara katýlabilecek hukuklarý yoktur. Ama bu kararlar, o dönemde kadýnlar adýna alýnsa da, kadýnlar tarafýndan olumlu bulunur. Ancak uygulanamaz. Bir diðer karar "kadýn sorunu ve erkeklerin kurtuluþu" perspektifinin kabulüdür. Üretim ve yeniden üretim sürecinde insanlýðý var edenin kadýnlar olduðu, kadýnlarýn giriþkenliðinin aile nedeniyle yok oluþu, eþit olmayan cinslerin eþitliðinden bahsedilemeyeceði (henüz pozitif ayrýmcýlýk demeden), kadýn sorununda hiçbir ileri adým atmamanýn özeleþtirisi ve sorumlusunun kadýnlar olmadýðý tespitinde bulunulur. Kadýnlarýn erkek cinsi tarafýndan ezildiði ve sýnýf sorununa baðlý bir sorun olduðu, kadýnlarýn kurtuluþunun nesnel koþullarýnýn devrimle olacaðý (günlük çýkarlar ve sübjektif olarak böyle olmadýðý), tüm kadýnlarýn ortak soruna sahip olduðu (emekçi ve burjuva kadýnlarýn talepleri ve örgütlenmelerinin farklýlýðý), ikincil bir cins olduðunu deðerlendirir. Özel mülkiyet ve sýnýflarla ortaya çýktýðý, aile kurumuna karþý çýkýlmasý, kadýnlarýn kurtuluþu sorunu erkeðin kurtuluþu sorunu olduðu (baský uygulayýcýsý 52


Kurtuluþ

olarak erklerini reddetmeleri) saptamalarýyla o dönem açýsýndan sosyalist harekette oldukça ileri sayýlacak yeni açýlým sunan tek sosyalist çevre olur. Anti-emperyalist, anti-faþist ve antiþovenist ilkeleri arasýna anti-cinsiyetçi ilkeyi de alýr ve diðer siyasi çevrelerle bu ilkeler üzerinden eylem birliði çabalarýna girilir. Sosyalist dergi çevreleriyle ortak eylemlerde anti-cinsiyetçi ilkenin kabulü diðer ilkeler kadar kolay kabul görmez, sürekli tartýþma konusu edilir. Yukarýdaki "kadýn sorunu ve erkeklerin kurtuluþu" görüþü 2000'li yýllara kadar geleneðin resmi görüþü olarak devam eder. "Yeni Öncü" Dergisi sürecinde ve 87-90 arasýnda kurtuluþçu kadýnlarýn kendi aralarýnda ve feminist hareketten kadýnlarla kadýnlýk durumu, feminizm, kadýn kurtuluþ hareketi, baðýmsýz kadýn örgütlenmeleri, cinsel özgürlük, aile gibi bir dizi yoðun ve verimli tartýþmalarýn yapýldýðý, Kurtuluþçu kadýnlarýn bilinç yükseltme çalýþmalarý yaptýklarý yýllardýr. 1988 Martý'nda "kadýn sorunu erkeklerin de sorunudur" Nedret Sena imzalý kitapçýk çýkar. Gelenekten kadýnlar arasýnda aðýrlýklý olarak bu görüþler benimsenir. Ayný zamanda bu dönem Kurtuluþçu kadýnlarýn kendi dýþlarýndaki feminist kadýn çevreleriyle de ortak hareket etmeye baþladýðý yýllardýr. Diðer yandan bu kadýnlarýn çoðu ayný zamanda Ýnsan haklarý mücadelesinin de en aktifleri arasýnda yer alýrlar. "Ýþçi Dünyasý" gazetesinin çýkýþýyla 1 Eylül 1988'den itibaren "Özgürlük Yolunda Kadýn" ilk sayýda önce alt yarým sayfa, 2. sayýdan sonra da üst yarým sayfada yayýnlanmaya baþlar. Kadýn sayfasýnýn tam sayfaya çýkartýlmasý da yoðun tartýþmalardan sonra kadýnlarýn dayatmalarýyla gerçekleþir. Sayfaya sadece "kadýnlar yazabilir" kuralý getirilir. Bu dönem ayný zamanda sosyalist demokrasi tartýþmalarýnýn Yeni Öncü'de yapýldýðý yýllardýr. Kurtuluþçu kadýnlar örgütlenme sorunlarýný tartýþýrlar, 1988'lerde Demokratik Kadýn Derneðinin (DKD) çalýþmalarýna katýlýrlar ancak bu konuda kendi aralarýnda ortaklýk saðlamadýklarýndan ayrýlýrlar. 89'da ise "Kadýn Kültür evi"nde süren faaliyetlere katýlma kararý verilir. Gelenekten tüm kadýnlar kampanyalar biçiminde sürdürülen bu faaliyetlerin bir parçasý olur, radikal ve sosyalist feminist kadýnlar hep birlikte radikal eylemler organize edilir. Kurtuluþçu kadýnlar bu dönemde kendilerini feminist olarak tanýmlamasalar bile, feminizm ve feminist hareketin meþruiyetine dair olumlu ve gelenek-

sel sosyalist hareketten farklý görüþleriyle mücadele içinde yer alýrlar. O yýllarda kadýn kültür evi tüm etkinliklerin mekânsal merkezi iþlevini görür. Bu yýllarda dayaða karþý yürüyüþe, siyahlý eylemlere, mor iðne kampanyasýna, 438. maddedeki fahiþelik indiriminin kaldýrýlmasý mücadelesine, birahane 'basma' eylemlerine, flört fahiþeliktir diyen Cemil Çiçek'e düdük çalmaya ve arkadaþýma dokunma eylemlerine feminist çevrelerden kadýnlarla katýlýrlar, eylemlerin örgütleyicisi olurlar. 89 1.kadýn kurultayýna da Ýstanbul dýþýndan da gelen pek çok kurtuluþçu kadýn katýlýr. 1990 8 Martýnda, Yeni Öncü Dergisinde ilk kadýn sayýsý kadýnlar tarafýndan çýkartýlýr. Çoðu kadýn ilk defa kendisini yazýyla ifade eder. Ýkinci kadýn sayýsý ise ancak 1993 8 Mart'ýnda sosyalizm yolunda Kurtuluþ dergisi özel sayýsý olarak çýkartýlýr. Bir diðeri ise sosyalistlerin birlik görüþmeleri BTDK (Kuruçeþme tartýþmalarý) sürecidir. Ancak, kadýnlarýn sosyalist birlik tartýþmalarýna, kurtuluþçu kadýnlar adýna katýlma talepleri gerilimlere neden olur. Kadýnlar kendi temsilcilerini belirleyerek önce fiili olarak, merkezi tartýþmalara Kurtuluþçu kadýnlar adýna erkek temsilcilerden ayrý kadýn "gözlemci" göndererek dâhil olurlar. Zamanla kadýnlarýn ancak dayatmasýyla, temsilci ekip içinde yer alma hakkýný elde ederler. Kadýnlar tam bir dayanýþma içinde yapýlan tartýþmalara katýlýrlar, sözlerini söyler, kendi tebliðlerini sunarlar. Ayrýca BTDK tartýþmalarýna katýlan baðýmsýz feminist kadýnlarla cinsiyetçiliðe karþý ortak tutumlar konusunda toplantýlar yaparlar. Bu yýllar ayný zamanda Kurtuluþçu erkeklerle en çatýþmalý dönemdir. Erkek yoldaþlarýn cinsiyetçi tutumlarýnýn "biber sürülecekler" duvar panolarý ile sergilendikleri ve her talebin gerilimli tartýþmalarla kabul ettirilmeye çalýþýldýðý bir ortamdýr. 1991 yýlýnda "Sosyalizm Yolunda Kurtuluþ" dergisinin çýkýþýnda yayýn kurulu oluþturulurken, kadýnlar pozitif ayrýmcýlýkta ýsrar eder ve kadýnlarýn da yer almasýný isterler. Fakat yayýn kuruluna girecek uygun kadýn bulunamaz! Yayýn kurulunda erkeklere profesyonel koþullar saðlanýrken -gerçekte kadýnlarýn kendi koþullarý bu çalýþmaya uygun olmadýðý için- profesyonellik de kadýnlar için teklif konusu bile edilmez. Bu dönem pozitif ayrýmcýlýðýn resmi görüþ haline gelmesinin mücadelesinin verildiði yýllar olur. Kadýnlarýn onca mücadelesiyle sadece 53


Kurtuluþ

"pozitif ayrýmcýlýðýn genel olarak uygulanmasý" görüþü kabul görür. Bu görüþün uygulamada keyfiliði içereceðinden hareketle "tüm organlarda geçerli kýlýnmasý" görüþü yine erkeklere çarpar. Ama ayný zamanda pek çok kadýnýn kopuþu yaþanýr ve kimileri bireysel politikayý tercih eder. Ayný zamanda 'taþralý' ve 'kentli' kadýnlarýn farklý hayatlarý ve yaþadýklarý kadýnlar arasýnda dayanýþmanýn yaratýlmasýnda sorunlar ortaya çýkarýr. Evlerde ev iþlerinde kimi iþler erkekler tarafýndan yapýlmaya baþlasa da (tabii ki kadýnlarýn gerilimli baskýlarýyla), özellikle çocuklarla iliþkiler de geleneksel baba rolü hep erkeklerin iþine gelir ve cinsiyetçi iþ bölümü sürer. 91'de, "kadýn sorunu ve erkeklerin kurtuluþu" perspektifi (1983, 1984 ve 1987'de de karar olarak geçerli olan) bir kere daha ayný görüþte ýsrar edilerek resmi görüþ olarak kalýr. O dönemde bunun karþýsýna alternatif görüþ olarak kadýnlarýn ezici çoðunluðu tarafýndan ortak önerilen görüþ "kadýn seksiyonu" dur. Örgütlenme modeli olarak kadýnlarýn doðrudan kadýn seksiyonu üyesi olacaklarý, çift hukuklu bir organizasyonu amaçlayan grup içinde ayrý örgütlenmeyi ve karar almayý hedefleyen özerk bir yapýyý önerir. Ancak kadýnlarýn ortak iradesine karþýn belirleyici olma koþullarýnýn olmamasý sadece bir öneriden öteye geçemez. Üstelik bu görüþün, bunu savunmayan kadýn yoldaþ tarafýndan tartýþýlmasýnýn saðlanmasý da kadýnlar arasýndaki dayanýþmanýn olumlu bir örneði olur. Sonrasýnda bu öneriyi destekleyen kadýnlar "seksiyoncu feminist" olarak tehlikeli bulunur, kadýnlarý 'ayartmamalarý' için karþýt propagandalar yapýlýr. Geçerli olan merkeze baðlý kadýn grubu modeli olur. Kurtuluþçu kadýnlarýn tartýþmalarda ortaklaþtýklarý pozitif ayrýmcýlýðýn her organda uygulanmasý ve kotanýn kabul edilmesi mücadelesi 94'lerde "pozitif ayrýmcýlýðýn her organda uygulanmasý" olarak kýsmen kabul edilir. Ancak kota reddedilir, 'sosyalistlerinin kotasý olamayacaðýný" ve üyelerin 'kadýn-erkek eþit' olduðunu iddia eden görüþ egemen olur. Tarihimizde faaliyetin dýþýna çýkmýþ/çýkartýlmýþ olan kadýnlara, cinsiyetçilik nedeniyle kaybedilmesinin büyük bir kayýp olduðunun özeleþtiri verilmesi de kabul görmez. Kurtuluþçu kadýnlardan bir kýsmý da bu kadýnlarý tanýmadýklarý gerekçesiyle destek vermezler. Feminizm tartýþýlýr, kendimizi artýk "feminist olarak tanýmlayalým" saptamasý önce çoðu kurtuluþçu kadýn tarafýndan benim-

senir, ancak erkeklerin baskýlayýcý görüþleri karþýsýnda karar aþamasýnda az sayýda kadýnýn savunduðu bir durumda kabul görmez. Bu arada 1995'de Birleþik Sosyalist Parti'nin ilk genel kongresinde aralarýnda Kurtuluþçu kadýnlarýn çoðunun da desteklediði ve esas olarak feminist kadýnlarýn mücadelesini verdiði "tüm organlarda % 30 kota" uygulamasý Türkiye'de ilk defa bir sosyalist partide uygulanmaya baþlar. Ancak bu karara ön gelen sürede, kotaya karþý "nispi temsil" ýsrarý erkeklerle kadýnlar ve kadýnlarýn kendi aralarýnda gerilimli tartýþmalara neden olur. BSP'de kotanýn kabulüyle bu tarihten sonra kotanýn savunulmasý, fiili olarak resmi görüþ haline gelir. 96 yýlýndan itibaren, karar süreçlerini etkiyecek/belirleyecek mekanizmalara kadýnlarýn "doðrudan" katýlarak her konuda görüþ bildirmesi hukuku geleneðimizde ilerletici bir uygulama olarak yaþama geçirilir. 93'lerden itibaren BSA ile baþlayan BSP, ÖDP ve SDP birleþik parti süreçleriyle yeni bir döneme geçilir. Birleþik parti süreçleri, bu tarihe kadýnlarýn tarihini yerleþtirmek açýsýndan bütünsel olarak bir deðerlendirmeyi hak eden, ayrý bir inceleme ve deðerlendirme konusu olarak baþka bir yazýnýn konusudur. Sonuç Olarak Kadýnlarýn yaþadýklarýný sorgulamasý, giderek daha çok sayýda kadýnýn yaþadýklarý 'kadere' karþý çýkýþýnýn ve kadýnlarýn emeklerine, bedenlerine. Kimliklerine sahip çýkmak amacýyla mücadele etmelerinin önünü açtý. Bu dönem sosyalist geleneklerdeki kadýnlarýn öncelikle kendi özel iliþkilerinde, grup iliþkilerinde ve genel olarak sosyalist harekette cinsiyetçiliði sorguladýðý bir dönem oldu. Kadýn hareketinin üretkenliðinin arttýðý yýllarda içimizde de bu mücadelenin ivmesinin ve kazanýmlarýnýn yükseldiði yýllar oldu. Feminist mücadelenin kazanýmlarýný sahiplendik. Kadýn hareketinin gerilediði ve güçsüzleþtiði durum kendi içimizde de etkisini gösterdi. Kurtuluþçu kadýnlarýn mücadelesinin görünürlüðü azaldý ve kadýnlarýn etkisini azalttý. Kadýn olarak ayrýmcýlýðý yaþadýðýmýzý kadýnlýk bilincine sahip olduðumuz andan itibaren hissetmeye baþladýk. Önceleri, sorun ettiðimiz konularýn örgütsel düzlemle sýnýrlý olduðunu sanýyorduk. Feminist bilinç yükseltme çalýþmalarýnda gördük ki, diðer kadýn arkadaþlarýmýz da ayný þeylerle karþýlaþmýþlardý. Uzunca bir 54


Kurtuluþ

süre, emeðimizin görülmemesi, bedenimizin üzerindeki tahakküm ve kimliðimizin yok sayýlmasý aslýnda cinsiyetçiliðin kendi hareketimizde de egemen olduðunu açýða çýkarttý. Sosyalist örgütlerde de var olan cinsiyetçiliði bu yanýyla açýða çýkardýk. Reel sosyalizm deneyimlerinden, kadýnlarýn hala ayrýmcýlýða uðradýðýný gördük. Ayrý bir kadýn kurtuluþ hareketine olan ihtiyacý hissettik. Bunun için de kadýnlarýn mutlaka erkeklerden ayrý ve baðýmsýz örgütlenmesi ve kurumlarýnda da kadýn yapýlarý oluþturmalarý gerektiðini kavradýk. Kadýnlarýn kurtuluþunda sosyalizmin ön koþul olduðu saptamasýnda bulunduk. Yaþanan her ayrýmcý uygulama, ancak kadýnlarýn örgütlü duruþu ve dayanýþmasýyla aþabildi ya da sorun edilebilmiþ oldu. Örgütlülüðün bir güç olarak yaptýrým saðladýðýný ve kazanýmlarý kalýcý hale getirdiðini gördük. Bireysel çýkýþlarýn ise, diðer kadýnlar tarafýndan da bilince çýkartýlmadýðýnda, maruz kalýnan ayrýmcýlýðý ortadan kaldýrmadýðý ya da bunu yaþayan kadýnýn kadýnlar tarafýndan bile dýþlandýðý ortamda, aktif siyasetten uzaklaþtýðýný da gördük. Ve en büyük tehlikeyi de kadýnlar arasýnda erkeklerin " böl yönet "politikasýyla kadýnlarý ayýrma zihniyetiyle davrandýklarýnda yaþadýk. Bu nedenle "olmazsa olmazýmýz" olarak, kadýn dayanýþmasýnýn gerekliðiyle kadýnlar arasýnda ortak davranmanýn çabalarý içinde olduk. Kararlarýmýzý onaylatmadan bilgisini vererek uygulamaya baþladýk. Ortaya çýkan tartýþmalarda sadece kiþisel deðil, organsal karþý duruþlarla da ýsrarlý olduk, kadýnlar olarak ortak davrandýðýmýzda yol alabildik. Ayrý kadýn organý olmasýný, kadýnlarla doðrudan iliþki kurmasýný, kadýnlarýn mutabakatla aldýklarý kararlarýn doðrudan resmi karar olarak geçerli olmasýný,

pozitif ayrýmcýlýk ve kotanýn tüzükte yer almasý, kadýnlara uygulanan her türlü þiddetin disiplin suçu sayýlmasý gibi bir dizi cinsiyetçi bakýþa karþý kazanýmlarýmýz oldu. Bunlar yeter mi? Yetmez. Erkek egemenliðine ve erkeklere karþý aramýzdaki bu mücadele biz kadýnlar kurtuluncaya kadar sürecek… Henüz yolun baþýndayýz. Ama birlikte daha güçlü. *** Yinelemek gerekirse: Kadýnlara ait yazýlý belgelerin, bilgilerin olmamasý ya da olanlarý biriktirememek/ulaþamamak belleklerimizdekilerle yaþadýklarýmýzý/mücadelemizi açýða çýkartabilmek, ortak tarihimizi kadýnlar tarihine de dönüþtürmek için, görünürlüðümüzü açýða çýkartmak için bu konuda geleneðimizde yer alan kadýnlarýn katkýsýna ihtiyacýmýz var. Kaynakça: - KSD Eylül 1979, 33.sayý "19.ve 20. yüzyýllarda batýda ve Türkiye'de kadýn hareketleri" - Kurtuluþ Gazeteleri Ocak 1978 1.sayý ve diðer sayýlar - Yeni Öncü Dergisi Mart 1987- Þubat 1991 arasý tartýþma yazýlarý - Ýþçi Dünyasý Eylül 1988 ve Temmuz 1989 arasý - Sosyalizm yolunda Kurtuluþ Dergisi Eylül 1991, 5. sayý " Kadýn sorunu ve erkeklerin kurtuluþu" 83'teki görüþün yayýnlandýðý yazý - Sosyalizm Yolunda Kurtuluþ Dergisi Aralýk 1991 7. sayý "5. konferans belgeleri"

* * *

55


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Kürt Kadýn Hareketi

B

u yazýda Kürt kadýnlarýnýn 1990'larýn baþlarýndan günümüze deðin sergiledikleri politik etkinliðin ve dinamizmin kaynaklarý üzerinde durmaya çalýþacaðým. Bilindiði gibi 1990'lý yýllarda en dinamik toplumsal kesimlerin baþýnda, daha çok Kürt sorunu baðlamýnda kamusal alana çýkmýþ olan Kürt kadýnlarý geliyordu. Sokaklara taþan dinamizm, 2000'li yýllara geldiðinde kýsmen durulurken bu kez birçok alanda kadýn kurumlaþmasýnýn yaþandýðýna tanýk oluyoruz. Bölge illerinde ve büyük metropollerde çok sayýda kadýn derneði/kooperatifi ya da merkezi tarzýnda örgütler kuruluyor. Siyasi partilerde %40'lara varan kadýn kotasý uygulanýyor. DTP'li belediyeler personelleriyle yaptýklarý toplu sözleþmelere "aile içi þiddet"e karþý hükümler koyuyorlar. Kürt kadýnlarýnýn 1990'lý yýllarda daðda, sokak gösterilerinde ve örgütlenme çalýþmalarýndaki etkinlikleri, Kürtlerin siyasal ve toplumsal yaþamlarýnda ve kadýnlarýn kendilerini algýlama tarzlarýnda gözle görülür dönüþümlere yol açtý. Kürt hareketinin ideolojik söyleminden popüler kültür ürünlerine, yasal siyasi partilerdeki kadýn temsil oranlarýndan seçim listelerine, kurumsal yapýlardan yerel yönetimlere kadar pek çok alanda deðiþimler oldu. Gerçek þu ki, Kürt kadýnlarý bu süreçte hem deðiþtiler, hem de deðiþtirdiler. Þarký söz-

Handan Çaðlayan 56


Kurtuluþ

lerine bile yansýdý bu deðiþim. Eskinin "militano simbil keytano"(militan, býyýklarý kaytan), þarkýsýnýn yerini "Berivane Berivane" gibi Kürt kazýlarýnýn militanlýðýndan ve kahramanlýðýndan söz eden þarkýlar aldý. Bu deðiþim sürecinin yeterince kavrandýðýný belirtmek güçtür. Bilindiði gibi Kürt kadýnlarýnýn sergiledikleri dinamizm, uzun süre Türkiye'deki kadýn çevreleri tarafýndan görmezden gelindi. Bunda kadýnlarý sokaða çýkaran temel taleplerin özgül kadýn talepleri yerine Kürt hareketinin politik talepleri olmasýnýn etkisi olabilir. Ama söz konusu görmezden gelmede bu olgunun yaný sýra egemen resmi ideolojinin Kürt kadýnlarýný kodlama tarzýnýn etkileri de rol oynadý. Nitekim Kürt kadýnlarýna daha çok "kurban" ya da "erkeklerce seferber edilen pasif unsurlar" olarak yaklaþýldý. Her ne kadar onlarý seferber etmeye çalýþan erkekler bulunmuþ olsa bile, bu durum kadýnlarýn katýlmak için bizzat kendi gerekçelerinin olabileceðini ya da eylemin dönüþtürücü gücünü göz ardý etmeye yol açmamalýydý. Ama egemen ideolojinin de etkisiyle kadýnlar baðýmsýz politik özenler olarak görülmediler. Dillendirdikleri talepler ya milliyetçilikle itham edildi ya da baþkalarýnýn (hareketin erkek liderlerinin) cümlelerini kullandýklarýna inanýldý. Bununla kalmadý; Kürt kadýnlarý Kürt hareketi içinde, kadýn olmalarýyla ilgili taleplerini dile getirdiklerinde de bu kez "feministlik"le itham edilmekten kurtulmadýlar. Oysa onlar kadýnlýklarýný Kürt olarak yaþadýklarý gibi Kürtlüklerini de kadýn olarak yaþýyorlardý. Dolayýsýyla politik talepleri hem Kürt hareketi ile hem de kadýn hareketi ile kesiþmekteydi. Bu açýdan bugünkü Kürt kadýn hareketinin Kürt hareketi ile Türkiye ve dünyadaki kadýn hareketinin bileþkesi olarak ortaya çýktýðýný tespit etmek mümkündür. Kürt kadýn hareketinin tarihsel geliþim seyrinin "Kürdi" taleplerin ön planda olduðu bir mecradan kadýn taleplerinin ön plana çýkmaya baþladýðý bir mecraya doðru yaþandýðýný belirtmek mümkündür.

kurulan "özgün kadýn örgütleri"dir.1 Kürt Kadýnlarý Teali Cemiyeti /KKTC Bu örgüt, "Kürdistan Teali Cemiyeti"(KTC)'nin yan örgütlerinden biri olarak ve onun kurucularýnýn teþviki ile 1919 yýlýnda kurulmuþtur. KTC'ye baðlý diðer yan örgütlerle benzer özellikler gösterir. KKTC'nin kurucularý daha çok geleneksel Kürt egemen sýnýflarýndan gelmiþtir; programlarýna damgasýný vuran da bu özellikleri olmuþtur. Geleneksel Osmanlý entellektüellerinin bir parçasý durumundaki bu kesim, döneme egemen olan burjuva ideolojisinden hayli etkilenmiþtir. "Batýcý, medeniyetçi, ilerlemeci" deðerleri benimsemiþ bulunan KTC önderlerinin ulusalcý programlarýnda da medeniyetin rolü büyük olmuþtur. Ýþte Kürt Kadýnlarý Teali Cemiyeti onlarýn bu yaklaþýmlarýnýn bir uzantýsý olarak, "kadýnlarý uyandýrmak, eðitmek" maksadýyla kurulmuþtur. Bir baþka ifadeyle milliyetçi Kürt elitin (tümü de erkekti) siyasal projelerini hayata geçirmenin bir aracý olarak kurulmuþtur bu cemiyet. Tüzüðünün gösterdiði kadarýyla, ilkeleri KTC ideolojisinin uzantýsý olan derneðin kurucularý da KTC'nin yöneticilerinin geldiði geleneksel Kürt egemen sýnýflarýndan gelmiþtir. Ýlkeleri ve talepleri kadýnlarýn gerçekliklerinden hareketle oluþturulmuþ deðildir; sadece KTC'nin siyasal projesinde kadýnlara verilen yeri doldurmaya yönelik olmuþtur. Dernek baþkaný Emine Haným Kürt Þerif Paþa'nýn Paris'te yaþayan eþi olup ön plana çýkan iki temel özelliði Osmanlý yönetim kademelerinde yer alan Kürt aristokrat sýnýftan gelmesi ve yaþadýðý batý ülkelerinde birinci dalga feministlerden etkilenmiþ olmasýdýr. Derneðin çalýþmalarý çeþitli hayýr faaliyetleriyle sýnýrlý kalmýþtýr. Kuruluþundan kýsa bir süre sonra þubeleriyle birlikte kapatýlmýþ, tarihteki ilk Kürt kadýn derneði de böylece son bulmuþtur. Yurtsever Kadýnlar Derneði /YKD Bu dernek 1990'larýn baþlarýnda kurulmuþtur. Bu dönemin özelliði ise, öncekilere göre çok farklý sýnýfsal dinamiklere dayanarak, farklý bir ideolojiyle ve programla ortaya çýkan 1980 sonrasý Kürt hareketinin geniþ ve yaygýn bir toplumsal taban bulduðu bir dönem olmasýdýr. Emekçi sýnýflarý ortaya çýkartan sosyo-ekonomik deðiþim ve 1970'li yýllarýn sol politik atmosferi, bu yeni hareketin "halka dayalý" bir programla ortaya çýkmasýna yol açmýþtýr. Bu özelliði net-

Geçmiþten Günümüze Kürt Kadýn Hareketinin Geliþim Seyri Kürt kadýn hareketinin geliþim seyrine üç ayrý örgütlenme deneyimi üzerinden bakmak mümkündür. Seçilen örgütlenme deneyimleri, 1919 tarihli "Kürt Kadýnlarý Teali Cemiyeti"(KKTC), 1992 tarihli "Yurtsever Kadýnlar Derneði"(YKD) ve 2000'li yýllarda 57


Kurtuluþ

icesinde, kýsa sürede toplumun tüm kesimleriyle birlikte kadýnlar da politize olmuþ, dahasý aktif katýlým göstermeye baþlamýþlardýr. Harekete geçen kadýnlarýn profili 1919 yýlýndaki KKTC'den farklýdýr. Onlar geleneksel egemen sýnýflardan gelirken yeni dönemin kadýnlarý toplumun her kesimi içinden çýkmýþtýr. Aralarýnda üst gelir gruplarýndan gelenler, gazeteci, avukat, doktor gibi profesyonel meslek sahibi olanlar bulunmaktadýr; ama en çok da hareketin asýl dayanaðýný oluþturan yoksul emekçi sýnýflardan gelenlerdir yeni dönemin kadýnlarý. "Serhildanlar"ýn en önemli özelliði kadýnlarýn katýlýmý olmuþtur. Ýnsan haklarý ihlalleri, köy boþaltmalar, kitlesel tutuklanmalar ve zorunlu göç kadýnlarý ister istemez politik toplumsal hareketlenmenin bir parçasý durumuna getirmiþtir. Dönemin bir baþka özelliði ise kitlesel gözaltýlar, baskýlar, yasaklar ve yaygýn þiddet olmuþtur. Böylesi bir dönem içinde kurulmuþ olmasý YKD'yi KKTC'nden birçok açýdan farklý kýlmýþtýr. YKD'nin kurulduðu dönemde, Kürt hareketinin silahlý birimlerinin üçte birini kadýnlarýn oluþturmaya baþladýðýný da unutmamak gerekir. 1990'lý yýllar hem kentlerdeki üniversite çevrelerinden hem de kýrsal kesimden genç kadýnlarýn yoðun bir þekilde daða çýktýklarý yýllardýr. Bir yandan hareketin silahlý birimlerinde kadýnlarýn oraný artarken öte yandan kentlerde ve kasabalardaki kitle gösterilerinde kadýnlar ön saflarda yer almaya baþlamýþlardý. Buna karþýn YKD'nin KKTC ile benzerlikleri de bulunmaktaydý. Örneðin YKD de týpký KKTC gibi, özgün bir kadýn programýyla deðil, genel siyasal programýn uzantýsý þeklinde kurulmuþtur. YKD'nin amacý genel siyasi talepler doðrultusunda kadýnlarý örgütlemek ve harekete geçirmek olmuþtur. Söylem düzeyinde kadýn özgürlüðünden söz edilmiþ olsa bile, esas hedef yukarýda dile getirildiði gibi olmuþtur. Döneme damgasýný vuran yoðun þiddet olgusu, siyasi gündemin çok yakýcý olmasý belki baþka türlü olmasýna izin vermemiþtir. Bu olguyu göz ardý etmek mümkün deðil. Ama bu gerçeklik, siyasal alanýn ataerkil doðasýný açýklamaya yetmez. Örneðin YKD kurucularý, "ayrý" bir kadýn derneði kurarken "feminist" damgasý yemekten kaygýlanmýþ, hatta "tedbir" olarak da kurucularýn içine birkaç erkeði de dahil etmiþlerdir. Bu durumu þimdi hafif bir tebessümle karþýlaþabiliriz, ama ortaya çýktýðý koþullar baðlamýnda düþünüldüðünde YKD'ye hakkýný vermek gerekir. Genel program hedefleri doðrul-

tusunda bile olsa, sadece kadýnlar tarafýndan bir dernek kurulmasýnýn "bölücülük" sayýldýðý bir dönemde bu derneðin kurulmuþ olmasý, kadýnlarýn ayrý örgütlenebileceði bir sürecin önünü açmýþtýr. YKD'nin önemi, kuruluþ amacý ya da faaliyetlerinden baðýmsýz olarak kadýnlarý bir araya getirmiþ olmasýnda aranmalýdýr. Bu da çok önemlidir. Empati kurmak, birbirini dikkate almak, ortak ezilmiþlikleri bilince çýkartmak, bir arada olmanýn gücünü hissetmek için her þeyden önce kadýnlarýn bir araya gelmesi gerekirdi. Ýþte YKD bunu saðlamýþtýr. Öte yandan YKD'nin bir araya getirdiði kadýnlarýn, bu dernek kapatýldýktan sonra gündelik hayatlarýna dönüp kaybolmadýklarýnýn da altý çizilmelidir. Tutuklanmaktan ya da dýþarý çýkmak zorunda kalmaktan kurtulanlar günümüze kadar karma örgütlerde ya da özgün kadýn örgütlerinde çalýþmalarýný sürdürmüþlerdir. Biraz dikkatli bir bakýþla YKD deneyiminin bu kadýnlar üzerindeki olgunlaþtýrýcý etkisini görmek hiç de zor olmaz. "Özgün Kadýn Örgütleri" Üçlememizin sonuncusunu oluþturan yapýlar ise 1990'lý yýllarýn sonlarýnda ortaya çýkýp günümüze kadar devam eden yapýlardýr. Bu dönemin özelliklerini sýralayacak olursak; Kürt hareketi ideolojik, politik ve örgütsel olarak kadýn eksenli bir karaktere bürünmüþtür. 1990'lý yýllar boyunca her düzeyde devam eden aktif kadýn katýlýmý hareket içinde olduðu kadar toplumsal düzlemde de kadýna iliþkin yeni bir bakýþ açýsýnýn geliþmesine yol açmýþtýr. 1999 yýlýnda silahlarýn susmasýyla þiddet göreli olarak azalmýþ, aile içi þiddet gibi konularýn gündeme gelmesine olanak sunan bir ortam yakalanmýþtýr. Ayrýca 1990'lý yýllar boyunca karma örgütlerde yer alan kadýnlarýn karþýlaþtýklarý cins ayrýmcý pratiklerin de yardýmýyla hatýrý sayýlýr bir kadýn bakýþ açýsý edindiklerinin belirtilmesi gerekir. Ayrýca 1990'lý yýllar boyunca toplumsal/siyasal mücadelenin her alanýnda yaþamlarý pahasýna yer alan isimli-isimsiz binlerce kadýn kahramanýn rolünün göz ardý edilmemesi gerekir. Böylece hareketin duyarlýlýðý ve kadýn deneyimlerinin yol açtýðý bilinç düzeyi, yavaþ yavaþ ayrý kadýn örgütlenmelerinin tartýþmaya baþlanmasýna yol açmýþtýr. Bu geliþmeye karma örgütlerde kota tartýþmalarý da eþlik etmiþtir. Ýþte 2000'li yýllardaki "özgün kadýn örgütü" deneyimleri bu þekilde ortaya çýkmýþtýr. Bu örgütler söylediklerini hayata geçirmede halen zorlansa 58


Kurtuluþ

da ve çalýþma pratiði olarak öncekilerin etkisi devam etse de baðýmsýz bir kadýn hareketinin geliþmesi için gerekli olan sorgulayýcý bilinç düzeyine ulaþýlmýþ bulunmaktadýr. Halen özgün kadýn talepleri, genel taleplerin gölgesinde kalmaktadýr. Ama kadýnlar artýk kendilerini "kadýn hareketi"nin bir parçasý olarak görmeye baþlamýþlardýr. Üç ayrý evreyi ve örgütlenme deneyimini göz önüne aldýðýmýzda, kadýn hareketinin, erkeklerce belirlenen siyasal talepler doðrultusunda bir araya gelme deneyiminden, genel siyasal talepler kadar kendi özgün taleplerini de kendisi yorumlayýp kendi sözünü söyleme aþamasýna geldiðini belirtmek mümkündür. Kürt Kadýnlarý Teali Cemiyeti baþta da belirtildiði gibi baðýmsýz bir kadýn örgütü deðildi. Ýdeolojik ve örgütsel yapýsý ile aktivistlerinin profili ile KTC'nin uzantýsý olmuþtur. YKD, genel siyasal program doðrultusunda kadýnlarý örgütlemek için kurulmuþtur. Ýçinde yer aldýðý genel siyasal yapýnýn ataerkil doðasýný sorgulamamýþtýr. En azýndan bunu yüksek sesle yapmamýþtýr.

dönüþtürücü rol oynayacaðý öngörüsüyle hareket edildi. Kaldý ki hareketin sol ideolojisi, kadýnlar üzerindeki her türlü baskýya karþý olmayý gerektiriyordu. Bu açýdan hareketin baþýndan beri kadýnlarýn aktif katýlýmýný önemsediði ve teþvik ettiði belirtilebilir. 1990'lý yýllarda yaþanan ideolojik-politik dönüþüm ise kadýnlarýn politik özne kýlýnmasýný çok daha önemli hale getirdi. Gerek kýrsalda gerekse de baþka alanlarda kadýnlarýn erkeklerin denetimleri dýþýna çýkmalarý, kendi özgüçlerini açýða çýkarmalarý önemsendi ve teþvik edildi. Bu teþvik dalga dalga her alanda etkisini gösterdi ve kadýnlar bulunduklarý bütün alanlarda daha fazla katýlým ve temsil hakký talep etmeye baþladýlar. Bu açýdan yasal siyasi partilerde yaþanan dönüþüm oldukça çarpýcýdýr. Politik Deneyimin Dönüþtürücü Gücü: Yukarýda sözü edilen duyarlýlýklar Kürt kadýn hareketinin ortaya çýkmasýnda önemli rol oynadý. Ama hareketin ideolojik ve politik söylemi ile örgütlenme yaklaþýmý böyle olmasaydý bile kadýnlarýn katýlýmýnýn dönüþtürücü sonuçlarý olabilirdi. Burada deneyimin dönüþtürücü gücüne atýf yapmak gerekiyor. Kadýnlar cezaevlerindeki yakýnlarýný ziyaret ederek, kaybettikleri yakýnlarýnýn cenaze törenlerine katýlarak, insan haklarý örgütlerine gidip gelerek yeni sosyal ve politik deneyimler yaþadýlar. Belki çoðu Kürt kadýnýn tek baþýna þehirler arasýnda yaptýðý ilk yolculuk cezaevindeki eþini ya da çocuklarýný ziyaret etmek için çýktýðý yolculuktu. Bu deneyim acýlý olduðu kadar kadýnlarýn sosyal dünyalarýný ve ufuklarýný da zenginleþtiren bir yolculuktu. Gündelik yaþamýn olaðan akýþýný alt üst eden þiddet, olaðan günlerin cinsiyet rollerini de sarstý. Çoðu kadýn bir anda kendini aile reisi konumunda buldu. Bu geliþmeler bir yandan kadýnlarýn ev içindeki emeklerini görünür kýlmaya, geleneksel cinsiyet rollerinin kamusal alanda deðer kazanmasýna yol açtý bir yandan da özel alan ile kamusal alan arasýndaki sýnýrlarý belirsizleþtirdi. Kadýnlar geleneksel cinsiyet rollerinin dýþýna çýktýlar. Geleneksel cinsiyet rolleri için de bile hatýrý sayýlýr politik roller oynadýlar. Örneðin "Barýþ Anneleri" gibi geleneksel cinsiyet rolleriyle bile oldukça geniþ bir sosyal dünyaya açýldýlar, ulusal ve uluslar arasý düzlemdeki toplantýlara katýldýlar, kendilerini topluluk karþýsýnda ifade ettiler. Þimdi çoðu "barýþ annesi" kendisini sadece kendi çocuklarýnýn aký-

Kürt Hareketinin Ýdeolojik ve Programatik Yaklaþýmýnýn Etkisi: Kürt kadýnlarýn politik özneler olarak evlerinden çýkmalarýnda yaþanan alt üst oluþ sürecinin, insan haklarý ihlallerinin, köy boþaltmalarýnýn etkisi olmuþ olsa da bu çýkýþýn kalýcý olmasýnda ve kurumsallaþmasýnda hareketin ideolojik yaklaþýmýnýn ve programýyla stratejisinin etkisinin de göz ardý edilmemesi gerekir. 20. yüzyýlýn baþlarýndaki Kürt muhalefetinden farklý olarak 1980 sonrasý Kürt muhalefeti Türkiye'deki sol siyasal atmosferin de etkisiyle sol bir hareket olarak ortaya çýkmýþtýr. Önceki Kürt muhalefeti daha çok Kürt egemen sýnýflarýna dayansa ve dinsel motifleri ön plana çýkarsa da 80 sonrasý Kürt hareketi yoksul toplumsal kesimlere dayanmýþ ve "milli demokratik devrim" stratejisini benimsemiþtir. Hareketin esas dayanaðýný ve gücünü yoksul toplumsal kesimler oluþturmuþtur. Kadýnlar ise bu toplumsal kesimlerin yarýsýný oluþturuyordu. Söz konusu strateji, hareketin geleneksel Kürt aristokrasisine ve geleneksel aile yapýsýna karþý çýkmasýný zorunlu kýlýyordu. Kadýnlarýn aile ve toplum içindeki konumu bu kesimlere karþý yürütülen ideolojik ve politik mücadelede temel argümanlardan birisini oluþturdu. Kadýnlarýn geleneksel baðlarýndan kurtulmalarýnýn geleneksel aileyi, aþiret düzenini ve toplumu 59


Kurtuluþ

beti ile deðil tüm toplumun akýbeti ile ilgili politik bir duruþ sergiliyor. Kadýnlarýn daða gitmeleri, cezaevine girmeleri ya da siyasi partilerde temsil konumuna gelmeleri, toplumdaki cinsiyete dayalý rol ve mekân hiyerarþisini sarstý. Kadýnlarýn da her yerde yapabileceði yargýsý hem toplumda geliþmeye baþladý hem de kadýnlarýn özgüvenleri arttý.

lehine hiçbir kazanýmýn kalýcý olduðunun garantisi bulunmuyor. Bugün bir Kürt kadýn hareketinden söz etmemizi mümkün kýlacak olgular mevcut olmasýna karþýn bunun feminist bir kadýn hareketi olduðunu söylemek güçtür. Bu saptama Kürt kadýn hareketinin geldiði noktayý önemsizleþtirmek amacýný taþýmýyor. Ama bundan sonra yapýlmasý gereken çok þey olduðuna iþaret ediyor. Ape Musa'nýn bir saptamasýný ödünç alarak bitirelim: Ape Musa, 80 sonrasý Kürt hareketinin liderlerinin sýk sýk "sýfýrdan baþladýk" sözüne içerlemiþ olacak ki, "evet ama bizim çabamýz da eksilerden sýfýra gelmesini saðlamýþtý" demiþ. Söz konusu Kürt kadýnlarý olunca, epeyi bir eksilerden bugüne gelinmiþ olduðunu inkâr etmemiz mümkün görünmüyor.

Sonuç Yerine Kuþkusuz erkek egemenliði bir hareketin istemi ve çabasý ile ortadan kalkamayacak denli köklüdür. Kaldý ki bu konudaki en samimi hareket bile içinden çýktýðý toplumun cinsiyetçi yargýlarýný, pratiklerini baðrýnda barýndýrýr. Bu açýdan 1980 sonrasý Kürt hareketi baðlamýnda yaþanan deðiþim ve dönüþüme olduðundan daha fazla anlam yükleyemeyiz. Kaldý ki kadýnlar

* * * 1-Kuþkusuz "Kürt kadýn hareketi" nitelemesi, bu üç örgüt deneyiminden çok daha geniþ bir alaný kapsar. Bu niteleme daha geniþ bir tarihsel kesitte de ele alýnabilir; öte yandan bölgede þubeler açmýþ olan Ýlerici Kadýnlar Derneði (ÝKD) gibi kadýn yapýlarýnýn da deðerlendirilmesi gereklidir. Burada seçilen üç deneyim genele iliþkin bir fikir vermesi için temsilen seçilmiþ bulunmaktadýr.

60


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

“Baðýmsýz Kadýn Örgütlenmesi ve Kadýn Sendikasý” Üzerine

K

apitalist toplumda kadýnsanýz, iþinizden, ücretinizden, eski ya da halihazýrdaki kocanýzdan, çocuklarýn okuldaki sorunlarýndan, ev iþinden, hoþ ve bakýmlý görünmeye çalýþmaktan, dikkat çekmekten ya da çekememekten, (dinlenmek ya da dinlenmemekten vs) muzdaripsinizdir. Bütün bunlarýn neden olduðunu ve nasýl deðiþtirileceðini tanýmlayan bir kavram aramaya baþladýðýnýzda sosyalist feminizmi bulursunuz. (Ehreinreich, [1976] 1997: 65) Kurtuluþ'un 7. sayýsýnda çýkan Kadýn Kurtuluþ Kolektifi (bundan sonra KKK diye kýsaltacaðýz) imzalý yazý hakkýndaki görüþlerimizi paylaþmaya çalýþacaðýz. Yazýnýn giriþinde önerinin tartýþma amaçlý olarak gerçekleþtirildiði belirtilmiþ ancak biz sadece sendika önerisi üzerine deðil yazýnýn bütünündeki tespit ve analizleri tartýþmayý tercih ediyoruz. Zira yapýlan öneriye arka plan oluþturan politik yaklaþýmýn sonuç üzerinde belirleyici olduðunu düþünüyor ve kavramlarýyla, politikalarýyla kadýnlarýn kurtuluþundan ne anladýðýmýzýn tartýþýlmasý gerektiðine inanýyoruz. Yýllar içinde deðiþik imzalarla ve bileþimlerle kuþkusuz kimi dönüþümlere uðrayarakkadýn kurtuluþ mücadelesi hakkýndaki fikirlerimizi bir bütün halinde ifade etmeye çalýþtýðýmýz için bu yazýda, tartýþmaya açýlan KKK imzalý yazýdan yapacaðýmýz

Özgül Saki Hülya OSMANAÐAOÐLU 61


Kurtuluþ

alýntýlar çerçevesinde, kendi görüþlerimizi de yeniden gözden geçirecek ve ifade edeceðiz.

kadýn ezilmiþliðinin sýnýflar piramidini boylamasýna kestiði teorik olarak doðru. Ancak kadýnlarýn kadýn olmaktan kaynaklý ortak bir ezilmiþliði paylaþýyor olmalarý tüm kadýnlarýn kurtuluþunu saðlayacak bir mücadelenin her adýmýnda, ortak çýkarlara sahip olduklarý/olacaklarý anlamýna gelmiyor. En azýndan sosyalizmi önkoþul olarak kabul eden sosyalist feministler açýsýndan. Zira radikal feministler için durumun farklý olduðunu biliyoruz. Mesela Delphy, Baþ Düþman'da yaptýðý kuramsal tahlillerin sonucunda kadýnlarýn (tüm evli kadýnlar) ortak bir ezilmiþlik yaþadýklarýný, özgül ezilmiþliklerinin, dýþarýda çalýþtýklarýnda bile, sýnýf aidiyetlerini kadýn olarak sömürülmeleriyle koþulladýðýný belirtir. Bu yüzden, patriarkal üretim* ve yeniden üretim sistemi tümden yýkýlmadýkça kadýnlarýn kurtuluþunun gerçekleþemeyeceðini, bunun içinde devrim gerektiðini ve patriarkal ezilme temelinde oluþturulacak kadýn seferberliðinin tüm kadýnlarý kucaklamasý gerektiðini söylemektedir (Delphy, 1999:47-48). Ancak, en azýndan sosyalist hareketin tarihine baktýðýmýzda, kadýn örgütlenmelerinin hiç de sýnýfsal konumlarýndan baðýmsýz olarak politika ürettiklerini görmeyiz, Birleþik bir kadýn hareketinin özellikle de sýnýfsal çeliþkiler üzerine kurulu bir toplumda gerçekleþmesi mümkün müdür... Erkeklerin dünyasý gibi kadýnlarýn dünyasý da gerçekte iki cepheye bölünmüþtür bugün: Bu cephelerden biri, amaçlarý, istemleri ve çýkarlarýyla burjuva sýnýfýnýn yanýnda yer almakta, diðeri proletarya ile sýký baðlarýný koruyarak, kadýn sorununun da tümden çözümünü getirecek bir genel baðýmsýzlýk isteminde bulunmaktadýr... (Kollontay, 1986: 42-43) Kuþkusuz Ekim Devrimi'nin kadýn politikalarý kadýnlarý kurtarmaya yetmedi ancak Kollontay'ýn da özetlediði gibi sýnýf mücadelesinin keskinleþtiði o yýllarda burjuva kadýn örgütlerinin, eðitim, mülk edinme, siyasal katýlým gibi haklarý gündemlerine alýrken, proleter kadýnlarýn çalýþma saatlerinin azaltýlmasý, fazla mesainin yasaklanmasý, ücretsiz kreþ, eþit iþe eþit ücret gibi taleplerini gündemlerine almadýklarýný biliyoruz. Yani devrim koþullarý ortaya çýktýðýnda istisnalar hariç her sýnýftan kadýn kendi sýnýf çýkarlarýný savunarak politik mücadeledeki yerini belirlemiþti. Bugün deðiþen ne diye bakýnca da, KKK'nýn sýnýflar üstü tanýmýna itiraz etmemek mümkün görünmüyor. Doðrudur, kadýna yönelik þiddetin sýnýfý yok,

Hangi Kadýnlarla, Hangi Taleplerle Kadýnlarý tek bir çatý altýnda toplama fikrine iliþkin deðinmeler yazýnýn neredeyse bütününde olduðu için öncelikle "anti cinsiyetçi ilke etrafýnda" lafýna deðinmek istiyoruz. Anti cinsiyetçi ilke etrafýnda sýnýf, ulus, ýrk, renk ayrýmý yapmaksýzýn farklý politik görüþten kadýnlarý ayný çatý altýnda toplayarak mücadeleye yönlendirecek kitlesel baðýmsýz kadýn örgütlenmesinden ve aracýndan yoksunluktur (agy 105) Bir kadýn örgütlenmesinin tek temel prensibi olarak anti cinsiyetçiliðin belirlenmesinin sorunlu olduðu muhakkak. Yani, nasýl Kürtlerin kuracaðý çatý örgütünün tek birleþtirici unsuru anti þovenizm olamazsa kadýnlarýn da ortak paydasý olarak anti cinsiyetçilik yeterli deðildir. Kaldý ki anti cinsiyetçi ilke çerçevesinde bir araya gelerek örgütleneceklerin sadece kadýnlar olmasý da gerekli deðil. Örneðin sosyalistler de cinsiyetçiliðe karþý mücadeleyi temel ilkeleri haline getirebilirler (ki yazýlý olarak getiriyorlar da). Bir kadýn örgütlenmesi sadece kadýnlarýn haklarýný savunmak ve ilerletmek için mücadele etmeyi hedeflese de, doðasý gereði anti cinsiyetçidir. Tabii bu karma bir örgütlenme için de geçerlidir. Bu nedenle kadýnlarý bir araya getirecek ortak paydayý anti cinsiyetçilikle sýnýrlandýrmak, yan yana gelen kadýnlarýn mücadele hedeflerini de ayrýmcýlýða karþý mücadeleyle sýnýrlandýrmak anlamýna gelir. Bu ise ikinci dalga feminizmin 20. yüzyýlda tarihe gömdüðü liberal/eþitlikçi feminizmin 21.yüzyýldaki tezahürüdür -örneðin AB'nin kadýn politikalarý baðlamýnda. Bu yaklaþýmýn devamý yazýnýn bir sonraki sayfasýnda daha somutça ortaya konmakta, Yaþamýn tüm alanlarýný kapsayan toplumsal sorunlara karþý mücadele, sorunun yaþandýðý tüm parçalarý olabildiðince "tek merkezde" birleþtirmeksizin, o alanlardaki kadýnlarý kapsayacak bir örgütsel yapýyý inþa etmeksizin baþarýlý olamaz. Özcesi kadýn sorunu toplumsal bir sorun ise, bu soruna karþý mücadele sýnýf ayrýmý yapmaksýzýn toplumsal ölçekte bir örgütlenmeyi zorunlu kýlar. Bu zorunluluk kadýnlarýn cinsiyetçi toplumsal bir yapý karþýnda bir tür "sýnýflar üstü" konumunun kaçýnýlmaz bir sonucudur. (agy 106) Tüm sýnýflardan kadýnlarýn ezildiði, erkek egemenliðinin maðduru olduðu klasik deyiþle 62


Kurtuluþ

cinsiyetçi dilin, küfrün, tacizin, dayaðýn, ev iþlerinin yeknesak sorumluluðunu sýrtlanýyor olmanýn da sýnýfý yok. Ama, ücretli emek gücüne katýldýðýnda kadýnlarýn daha düþük ücret almamasý, çalýþan sayýsýna bakýlmaksýzýn kreþ talebi, güvencesiz-sendikasýz çalýþmamak için yükseltilecek taleplere, iþveren/burjuva kadýnlarýn son moda sosyal sorumluluk projeleri baðlamýnda kurduklarý kadýn örgütü KAGÝDER'in sahip çýkmasýný beklemek biraz saflýk oluyor sanýrýz. Býrakýn iþveren kadýnlarý, Medeni Kanun için samimiyetle ve inatla mücadele ederek, kadýnlarýn görünmeyen emeðini en azýndan mülk sahibi kadýnlar için korumaya çalýþan, çoðu eðitimli -meslek sahibi feminist kadrolarýn ayný hassasiyeti, yeni sosyal güvenlik yasasýnýn çalýþan kadýnlarýn haklarýný budamasý karþýsýnda göstermemesini nasýl açýklýyoruz? Ya da, Kardelenler'le, Baba Beni Okula Gönder kampanyalarýyla kadýnlarýn eðitim olanaklarýný arttýrmak için yola çýktýðýný söyleyen kadýn örgütlerinin, Kürt kadýnlarýnýn anadilde eðitim hakkýndan mahrum býrakýlmasýna önayak olmasýný neyle açýklýyoruz? Kadýnlarýn ortaklýklarýnýn yaný sýra sýnýfý da, ulusu da, hiyerarþileri de, kendi aralarýnda farklý toplumsal aidiyetlerinden kaynaklanan çýkar çeliþkileri de vardýr. Bu nedenle kimi ortak talepler çerçevesinde yan yana gelmek, en azýndan teorik olarak mümkündür -ki gerçekte bu da çoðu zaman gerçekleþmiyor- ancak sürekli bir ortaklýðýn tarihte örneði yok. Amerikalý siyah feminist Bell Hooks durumu gayet iyi özetliyor aslýnda, Üst sýnýflardan kadýnlarýn kazanýmlarý yoksul iþçi sýnýftan kadýnlarýn kaderini nadiren deðiþtirir… Ayrýcalýklý kadýnlar yoksulluðun kadýnlaþtýrýlmasýna sýrtlarýný çevirirler. Oysaki geleceði gören bir hareket çalýþmalarýný iþçi sýnýfý ve yoksul kadýnlarýn somut koþullarý üzerinden temellendirmelidir. (Hooks, 2000) Ýlerleyen bölümlerdeki kadýn hareketi/kadýn kurtuluþ hareketi/baðýmsýz kadýn hareketi üzerinden oluþan kavram kargaþasýný bir yana býrakarak "çok parçalý yapýsal konuma köklü itiraz(agy106)" fikrini tartýþmak istiyoruz. Farklý kadýnlarýn kadýn olmaktan kaynaklý ezilmiþliklerini farklý yaþýyor olmalarý (Kürt/Türk, iþçi/küçük burjuva, ev kadýný/çalýþan kadýn, genç/yaþlý) farklý politik öncelikleri olmasýný doðal kýlar. Kuþkusuz farklý ideolojik aidiyetlerin de (radikal feminist/sosyalist feminist) ayrý örgütlenmeleri ayný oranda meþrudur. Buna,

farklý sosyalist gruplarýn kadýn örgütlenmesi uzantýlarýný, kadýn haklarý için mücadele eden kadýn gruplarýný, sendikalarýn kadýn örgütlenmelerini de dahil ettiðimizde çok parçalýlýðýn nedenini ve tümüyle temelsiz olmadýðýný görmek mümkün. Kaldý ki etnik kökene/kimliðe baðlý örgütlemeleri (Kürt kadýnlarý-agy107) meþru kabul edip sýnýfsal ya da ideolojik farklýlýktan kaynaklý ayrý örgütlenmeleri gereksiz bulmayý, maalesef ancak postmodernizmin sosyalistlerde yarattýðý kafa karýþýklýðýnýn bir sonucu olarak açýklayabiliriz. Çözüm, çok parçalýlýða deðil, birlikte politika üretme imkanýna sahip olanlarýn bir araya gelerek sözlerini, taleplerini ortaklaþtýramamasýna köklü bir itirazda aslýnda. Belki de herkesin örgütlenmesini meþru kabul ederek araçtan çok amaçlarý, kýsa ve orta vadeli talepleri tartýþmak daha anlamlý olabilir. Sendika/Birlik Buraya kadar ifade ettiðimiz görüþlerimizle kadýn örgütlenmelerini tek çatý altýnda toplama fikrine neden itiraz ettiðimizi anlatmaya çalýþtýk. Biz, eski moda bulunsa da hala, kadýnlarýn kurtuluþu için verecekleri mücadeleyi sürekli kýlacak/tamamýna erdirecek en önemli gücün, iþçi kadýnlar olduðuna inanýyoruz. Sadece bütün kadýnlarýn ortaklaþtýðý sorunlar üzerinden politika yapmak hareketi orta sýnýf kadýnlarýn hedefleriyle sýnýrlama riskini taþýr. Kadýn ezilmiþliðinin bugün aldýðý biçimler ise öncelikle, ücretli emek gücü içinde yer alan kadýnlarýn bir araya gelmesinin, mevcut gidiþata dur demeyi olanaklý kýlacaðýný gösteriyor. Bu baðamda, en basit tarifiyle, artý deðer sömürüsünü sýnýrlandýrma amacýyla kurulan, sýnýf örgütlenmesinin bir aracý olarak sendika, kadýnlarýn hangi ortak ezilmiþliði temelinde, kime karþý örgütlenecektir sorusu öne çýkýyor. Ýþçi sendikalarý kapitalist sistemde sermayeye karþý örgütlenir. Peki, kadýn sendikasý patriarkal sistemde somut olarak kime karþý örgütlenecek? Kamusal alanda/üretim sürecinde sermayeye ve/veya iþveren olarak devlete karþý mý? Sýnýf sendikalarýnýn cinsiyetçilikten arýndýrýlmasý için mücadele etmek daha doðru olmaz mý? Kadýnlarýn kurtuluþu için sadece kamusal alanda mücadele etmek yeterli olmadýðýna göre, özel alanýn politikasýný da bu sendika aracýlýðýyla mý yapacaðýz? Yazýda "baþta devlet, karma örgüt ve kurumlarla iliþki kurabilmeli, sorunlarýný müzakere edebilmeli" (agy 108) deniyor. Bu noktada 63


Kurtuluþ

Kaynakça - Delphy,Christine: Baþ Düþman, Çev. Handan Öz, Lale Aykent Tunçman, Ýstanbul, Saf, 1999 - Ehrenreich, Barbara: "What is Socialist Feminism", Materialist Feminism, Ed. - By. Rosemary Hennessy, Chrys Ingraham, New York, Routledge,1997, sf.65-71 - Hooks, Bell: Feminizm Herkes Ýçindir, Çev. Ece Aydýn, Berna Kurt, Þirin Özgün, Aysel Yýldýrým, Ýstanbul, 2000 - Kollontay, Aleksandra: Kadýnlarýn Özgürlüðü, Çev. Yasemin Çongar, Ýstanbul, Yarýn, 1986

sendika, doðal olarak, evdeki erkeklerle tek tek müzakereler yapmayacaksa, özel alana, yeniden üretim sürecine iliþkin talepleri kim, nerede gündeme getirecek? Biz, kamusal alanla baðý koparýlmadan, özel alana iliþkin politika üretecek bir örgütlenmeyi ancak feministlerin gerçekleþtire(bile)ceðine iliþkin kanaatimizi koruyoruz. Kaldý ki "yepyeni bir kimyasal bileþke oluþturmaya aday baðýmsýz demokratik kitle örgütü" olarak bir kadýn sendikasýnýn, adý üstünde, kendini demokratik, sistem içi, en fazla sistemi zorlayan taleplerle sýnýrlandýrmasý kaçýnýlmazdýr. Kadýn kurtuluþ hareketini/feminist hareketi, kadýnlarýn kurtuluþunun, sosyalizmde, AB'de, Kemalist mücadelede olduðunu söyleyenlerle, sýnýflar üstü olmalý diyerek burjuva kadýnlarla, kapitalist patriarkayý yýkmayý hedefle(ye)meyecek bir demokratik kitle örgütüne hapsederek birleþtirmeye çalýþmak, iþçi sýnýfýný sosyalizm mücadelesinde, komünde/sovyetde deðil halkevlerinde örgütlemeye benzer. Yazýda bütün kadýn örgütlenmelerini tek çatý altýnda birleþtirmenin dýþýnda kadýn sendikasýna atfedilen yegâne politik hedefin pozitif ayrýmcýlýk olduðunu görüyoruz. Kadýnlara yönelik pozitif ayrýmcýlýðýn anayasaya alýnmasý mücadelesinin, biraz da AB sürecinin zorlamasýyla gündemden düþmediði son iki yýlda, baþýný liberallerin çektiði feminist hareketçe layýðýnca verildiðini unutmamak gerek. Pozitif ayrýmcýlýk ilkesinin anayasada yer bulmasýnýn kadýnlara saðlayacaðý olanaklar düþünüldüðünde, kadýn sendikasý kurmak için bütün kadýn hareketini seferber etmeye çalýþmak, olsa olsa küçük bir mevzi savaþý olur. Kaldý ki esas olarak yasal kazanýmlar için mücadele eden kadýn örgütlenmeleri mevcutken emekçi kadýnlar içinde örgütlenmeyi saðlayacak, kadýn emeði üzerine politikalar üretilmesi belki "devrim anlamýna gelmez"* ancak devletten ve sermayeden baðýmsýz bir anti cinsiyetçi mücadele yolunda minicik ama deðerli bir adým olabilir. Bu nedenle biz hala, özel alan- kamusal alan baðlantýsýný asla koparmadan, özel alandaki reel deðiþimlerin de ancak kamusal alandaki kazanýmlarla gerçekleþebileceði öngören bir patriarka ve kapitalizm eleþtirisi yapan, sosyalist feminizmin örgütlenmesinin ihtiyaç olduðuna iliþkin inancýmýzý koruyoruz.

64


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Baðýmsýz Kadýn Örgütlenmesi ve Günyüzü Deneyimi

H

er an, her yerde kadýnýz! Bunun deðiþtiði tek bir an bile yok. Kadýnlýðýmýzýn deðiþmesini istediðimiz de yok. Ama girdiðimiz her ortamda, attýðýmýz her adýmda, her faaliyetimizde bin yýllardýr kadýnlýðýn mahkûm edildiði ikincil sayýlma-hor görülme, hatta yok sayýlma durumu çarpýveriyor suratýmýza. Evde, sokakta, okulda olduðu gibi, bir mesleði, bir sanatý icra ederken ya da sýradan bir dolmuþ yolculuðunda mesela. Bazen en kaba en hoyrat, en kanlý biçimiyle, bazen de 'zayýf cins' kabul edilen biz kadýnlarý 'koruyucu erkek' olma haliyle. Bu yüzden de biz, yaþamýmýzýn her anýnda sürdürüyoruz kadýn kurtuluþ mücadelesini. Farklý dozlarda da olsa her anýmýzda yaþadýðýmýz eziliþimizden kurtulma, kendi cinsimiz kalarak erkeklerle insanlýk temelinde eþitlenme, kendi sözümüzü söyleme, kendi yaþamýmýzý yönlendirme, kadýnlýðýmýzý tanýma ve özgürce yaþama mücadelesi. Özgürleþme mücadelesi… Ama tek baþýnayken, duyulamayacak kadar cýlýz çýkýyor sesimiz, çýkmýyor bile zaman zaman. En güvenlimiz, en donanýmlýmýz, en haklýmýz, tek baþýnayken bir beceriksizlik, bir acemilik, bir güçsüzlük, bir yenilmiþlik duygusuna kapýlýyor en hafif anlatýmýyla ve sus pus oluyor erkek dünyasýnda. Daha doðrusu hepimizin olan ancak erkeklerin ilan edilen ve tüm yaþam

Ayþe Batumlu 65


Kurtuluþ

koþullarýnýn cinsiyetçi yaklaþýmla belirlenmiþ olduðu dünyamýzda. Oysa ayný dertten mustarip, doðuþtan sahip olduklarý elinden alýnmýþ bizlerin bir araya geldiðimizde çýkan sesi susturulamayacak kadar güçlü ve kararlý. Bir bu yüzdense bir arada duruþumuzun vazgeçilmezliði, bir de ayný yaralarý taþýyanlarýn birbirlerinin yarasýný saðaltma becerisindendir. Doðduðumuz günden itibaren, hatta doðmadan önce, üzerimizde kurulan iktidarý ortadan kaldýrmak, sahip olduklarýmýzýn gaspýna karþý çýkmak için yarattýðýmýz kadýn örgütlenmelerinin baðýmsýz olmasýný gerektiren en önemli neden bu örgütlülüðün baþka türlü yaþama olanaðýnýn olmayýþý. Ezilenlerin örgütlülüðü ancak ezenden baðýmsýz olduðunda varlýðýný devam ettirebilir ve amacýna giden yolda ilerletici olabilir. Yalnýzca dayanýþma duygusu ve bir arada güçlenmek deðildir kuþkusuz örgütlenme nedenimiz. En önemli hedefimiz, örgütlenerek mücadele etmemizi gerektirmiþ olan ezici koþullarý ortadan kaldýrmak. Ýþte bu yüzden baðýmsýz olmalý örgütlenmemiz, karþýsýnda örgütlendiðimiz ve tarihin çöplüðüne göndermek için mücadele ettiðimiz her iktidar biçiminden. Ve bu yüzden baðýmsýz kadýn örgütlenmesi, kadýn kurtuluþ mücadelesinin en önemli aracý. Kadýný ikinci cins haline getiren ve tekrar tekrar kadýn ezilmiþliðini üreten her güçten, erkek egemenliðinden, ezen cinsten, devletten, iktidardan, militarizmden, þovenizmden baðýmsýz olabilmekle mümkün kurtuluþumuza giden yolu örmemiz. Cinsiyetçilikle birlikte ezilmemize raðmen, milliyetçiliðin, ýrkçýlýðýn, militarizmin, kapitalizmin, heteroseksizmin bizi birbirimizin karþýsýna nasýl diktiðini yaþayarak görüyoruz hepimiz çünkü. Günyüzü böyle bir bakýþ açýsý ve yaklaþýmla doðdu. Uzun tartýþmalarla deðil belki ama korkularla, kaygýlarla, baþarmazsak, tutunamazsak endiþesiyle ertelemelerle doðdu. O kadar kaçýnýlmazdý ki, her þeye raðmen doðdu… Ama ilginçtir, bir kýsmýmýz için kadýn kurtuluþ mücadelesinin yakýcý gereksinim olduðu kesinleþmiþ ve bunun tek aracýnýn baðýmsýz kadýn örgütlenmesi olacaðý netleþmiþ bir gerçekken, bir kýsmýmýz çýktýðýmýz yolda fark ettik gerçekten de kurtuluþumuza giden yolda ve doðru bir araçta olduðumuzu. Ýþte baðýmsýz kadýn örgütlenmesini vazgeçilmez kýlacak bir neden daha. Yaþadýðýmýz þiddeti, ezilmiþliði,

aþaðýlanmayý fark edebilmemiz de örgütlülükten ve üzerinde hiçbir iktidarýn yer almadýðý birlikteliklerden geçiyor. Bizimle var olan Günyüzü artýk bizden de baðýmsýz. Hepimizin kendine ait, hepimizin diðerine ait, hepimizin her birimize ait hissettiði bir canlýlýkta, soluk alýp-vermede. Baðýmsýz olmanýn en temel koþulunu gerçekleþtirmiþ bir örgüt olmasýdýr sanýrým bunu saðlayan: iktidarsýzlýk! Her an her solukta güç iliþkilerini herkesin kendinde sorguladýðý, herkesin hiyerarþiyi yýkmak için kendini yeniden yeniden sorgulayýp samimiyetle aþmaya çalýþtýðý ve mütevazý olmaya da gerek yok sanýrým birçok kuruluþa göre bunlarý aþmýþ, bu sebeple de prosedürlere yabancý, kendi doðalýnda yaþayan bir yapý Günyüzü. Ýçine giren her parçayý bütüne dâhil eden, bunu yaparken özgünlüðüne dokunmayan bir mekanizma. Ýþte tüm dünyanýn almasýný istediðim hal! Farklýlýklarýmýz özgünlüðümüz, ama ayný zamanda dikkate alýnmasý, gerektiðinde dayanýþma gösterilmesi gereken taraflarýmýzdýr. Yetemediðimiz yerlerde fiziksel, zihinsel, maddi, manevi anlamda, birbirimize destek olup, birlikte ilerliyoruz. Her birimizin özel durumlarýný dikkate alan bir tutum alýþa sahip Günyüzü. Mekâný, herkesin ulaþabileceði bir mesafede örneðin. . Bedensel ya da baþka özelliklerimizin ya da farklýlýklarýmýzýn gerektirdiði pozitif ayrýmcýlýk kendiliðinden bir mutabakatla geliþiveriyor. Aramýzda yaþ, etnik köken, diploma, statü ya da baþka her hangi bir durum hiyerarþisi yok. Öðreten-öðrenen, yardým edenyardým alan hiyerarþisi de. Çünkü her birimiz kadýn ezilmiþliðini, ayrýmcýlýðý iliklerimize kadar yaþýyoruz, bazen farklý biçimlere bürünse de. Bu yüzden dayanýþmadýr Günyüzü'nün soyadý. Kuruluþundaki çoðulcu, katýlýmcý maya, Günyüzü'nü kendimizi en iyi biçimde ifade edebildiðimiz, bizi en iyi ifade eden vazgeçilmez aracýmýz haline getiriyor. Günyüzü, kurulduðu günden bu yana dünyanýn tüm sorunlarýný kadýnca okuyup bu sorunlara müdahil olmaya çalýþýrken, þu an bulunduðu kentte toplumsal muhalefetin önemli bir parçasý. Kadýna yönelik þiddet ve ayrýmcýlýðýn militarizm tarafýndan beslendiðinin ayný zamanda militarizmi beslediðinin, kapitalizmin ise buna en elveriþli sistem olduðu hatta bununla kendisini yeniden yeniden ürettiðinin bilin66


Kurtuluþ

ciyle bütün kurumlarýyla militarizme ve kapitalizme karþý yürütüyoruz mücadelemizi. Bir yandan kadýn ezilmiþliðine karþý mücadele ederken, bir yandan da iþçilerin, Kürtlerin, Ermenilerin, azýnlýklarýn, çocuklarýn, eþcinsellerin, doðanýn, tüm ezilenlerin mücadelesine ortak olduk. Ben kendi adýma, kurtuluþumuzun önkoþulunun sýnýfsýz bir dünya olduðunu ama sosyalizmin kadýn kurtuluþunu tek baþýna saðlayamayacaðýný ve mücadelemizi sosyalizmde de sürdürmemiz gerektiðini bilerek kuruyorum mücadelemin eksenini. Benim gibi düþünen baþka kadýnlar da var. Ama bu anlattýklarýmdan Günyüzü'nde herkesin böyle düþündüðü sonucu çýkmamalý. Sosyalizmi ön koþul gören de, bu anlayýþtan olmayan da Günyüzülü. Seçimlerde CHP, AKP, DEHAP gibi farklý siyasi partilere oy vermiþ olaný da var, hiç oy vermeyeni de. Günyüzü'nde herkes kadýn mücadelesiyle ortaklaþýyor en baþýnda. Kadýnlýðýmýzýn önüne diðer farklýlýklarýn geçmesine izin vermeyecek kadar meþru birliktelikler kuruluyor Günyüzü'nde. Tabii laf aramýzda bu kurulan çýkarsýz birliktelikler bir süre sonra çok daha genel konularda da ortaklaþmayý getirmiyor deðil hani. Kurtuluþumuz için en doðru yönelimi de birlikte konuþarak, birbirimizden öðrenerek, deðiþerek geliþtiriyoruz. Bir sosyalist olarak, kadýn dayanýþmasýný sözdeliðin ötesinde, yaþamýn yakýcý gerçekliði içinde politik olmayan kadýnlarla beraber öðrendim. Dayanýþmada kýstaslar, sýnýrlar olamayacaðýný ve her þeyden önemlisi dayanýþmanýn akademik, politik bir söylemin ötesinde yaþamýn tam içinde olabileceðini öðrendim. Politik olmayan kadýnlar da, benim gibilerle açýkçasý gerçek suçluyu öðreniyorlar. Özcesi, Günyüzü'nde her an herkes birbirinden bir þeyler öðreniyor. Biz Günyüzü'nde hayatý yaþýyoruz. Ama týpký biz kadýnlar gibi, bizim örgütlerimiz de cinsiyetçi yaklaþýmlarýn hedefi oluyor. Önce küçümsendi örgütlenmemiz, erkek egemenliðinden sýyrýlamayan, toplumsal muhalefetin karma kurumlarý ve üyeleri tarafýndan. Birkaç kadýn bir araya gelince "gün" olurdu çünkü. Çiçeði, böceði küçümseyenlerce "çiçek, böcek" yakýþtýrma ve yaklaþýmlarýna maruz kaldýk. Tabi hiç unutmadan çiçeðin, böceðin deðerini, insana ve doðaya deðen her konuda

kararlý mücadelemiz ister istemez kabullenmelerini saðladý bizi; toplumsal muhalefetin önemli bir parçasý olarak. Sýklýkla, erkeklerden baðýmsýzlýðýmýz, yalnýzca kadýn örgütlenmesi oluþumuz sorgulanýr oldu. Evet, kadýn sorunu erkeklerin de sorunu kuþkusuz. Ama biliyorduk ki, kadýn kurtuluþ mücadelesi karma örgütlerle deðil, kadýn örgütleriyle hedefine ulaþabilir. Aksi halde sesini sesimizin, gücünü gücümüzün ardýna deðil de önüne katan erkeklerle beraberken kendi sesimizi duyabilmemiz, kendi dilimizi kurabilmemiz ve erkek egemen ideolojinin yeniden yeniden üretimi karþýsýnda kurtuluþumuzu örgütleyebilmemiz mümkün olmayacaktý. Küçümsemelerden uzun bir süre kurtulamadýk. Kimileri bir grup kadýn entelektüel bilinç çalýþmalarý yapmakla sýnýrlý kalacaðýmýzý bir süre sonra da kaçýnýlmaz olarak birbirimizi yiyerek yok olacaðýmýzý iddia ediyordu… Belki de en acýsý, birçok kadýnýn da yaþanmýþ acý deneylerin, umutsuzluklarýn, yaþama teslim olmuþluðun hisleri üzerinden bizi anlamsýz bir çaba içinde görmeleriydi… Fakat her þeye raðmen; Günyüzü, bizleri yalnýzca bir araya getirmenin deðil ayný zamanda kadýn olarak kendimizi, birbirimizi tanýmamýzýn; adýmýz, yaþýmýz, kimliðimiz ne olursa olsun eþitlenmemizin, dayanýþmamýzýn, cinsiyetçi dil ve yaklaþýmlarýn yaþamýmýz, düþüncemiz ve dilimiz üzerindeki kuþatmasýndan sýyrýlmamýzýn, þovenizmin, militarizmin, ötekileþtirmenin karþýsýnda durabilmemizin de önemli bir aracý oldu. Bu yüzdendir ki, Günyüzü, hayalini kurduðumuz dünyayý bu günden kendi yaþamlarýmýzda gerçekleþtirmenin önemli bir adýmý, hatta o dünyanýn bir modelidir. Kadýnlýðýmý Günyüzünde öðrendim. Þu an burada yaþýyorum, burada büyüdüðümü hissediyorum. Günyüzü'nden de asla kopamayacaðýmý biliyorum. Ben Günyüzü'nde böyle gördüm, daha doðrusunu bilenler, ya da tüm kadýnlar neye nasýl bir biçime inanýyorlarsa onu hayata geçirmeliler. En önemli doðru, özgürlüðümüz için mücadele etmek ve bu mücadele için örgütlenmek. Ben Günyüzü'nde buna inandým, bunu öðrendim. Ve hangi kadýnlar hangi biçimde neyi hayata geçirirlerse, onlardan da öðrenmeye hazýrým…

* * * 67


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Sendikalarda “Kadýnýn Adý Var” Demek Ýçin... Türkiye'de Ýþçi ve Kamu Emekçileri Mücadeleleri 18.YY'ýn son yarýsýnda üretim araçlarýndaki deðiþim iþçi sýnýfýnda hak arama mücadelesini baþlatmýþtýr. 16 saatlik çalýþma süresini de içeren kötü çalýþma þartlarý 18.YY'da dünyanýn birçok yerinde iþçi örgütlenmelerin oluþmasýna neden olmuþtur. Yaþadýðýmýz coðrafyada ise 19.YY'da Balkanlarda tekstile dönük endüstriyel geliþmelerle birlikte iþçi sýnýfý oluþmaya baþlamýþtýr. Ayný dönemlerde Anadolu'da devlet eliyle kurulan fabrikalara rastlanmaktadýr. Bu dönem iþçi sýnýfýnýn oluþum yýllarý olarak ele alýnmalýdýr. Bu dönemde Silah sanayi tekstil ve maden aðýrlýklý iþyerlerinin açýlmaya baþladýðýný görüyoruz. Ayný zamanda Rumeli'de makineleri tahrip biçiminde baðýmsýz iþçi hareketleri görülmekte ancak bir örgütlü hareketten söz etmek zor. Ancak buna raðmen 1845 tarihli Polis Nizamnamesi'nde iþçilerin grev yapmasýný ve birlik kurmasýný engelleyen maddeler bulunmaktadýr. Türkiye iþçi hareketinde 1870-1908 tarihleri arasýnda yirmi üç tane iþçi örgütlenmesi ve vak'asý yaþanmýþtýr. Bunlardan bazýlarý þunlardýr; ekonomik altyapýsý olan iþçi eylemleri daha çok devlete ait iþyerlerinde görülüyor. 1871 de ilk iþçi örgütü olan Ameleperver Cemiyeti kuruluyor. Bu

E. Öztürk 68


Kurtuluþ

örgüt tam anlamýyla bir mücadele örgütü deðil bir çeþit yardýmlaþma örgütü iþlevi görüyor. 1894 te ise tophane fabrikalarýnda çalýþanlarýn, gizlice kurduðu Osmanlý Amele Cemiyeti kuruluyor. Bu dönemde iþçi eylemlerinin arttýðý görülmektedir. Örgütlenen iþçilerden çekinen devlette ayný dönemde Tatil-i Eþgal Kanunu ile grev ve örgütlenme yasaðýný getirmektedir. Bu yasa 1936 yýlýna kadar yürürlükte kalmýþ olmasýna raðmen örgütler eylemlerini gerçekleþtirmiþlerdir. Bu hareketlenmenin birinci paylaþým savaþýna kadar sürdüðünü söylemek mümkün. 1920 li yýllarda Reel Sosyalizmin yarattýðý etki iþçi sýnýfý içinde karþýlýk oluþturmaya baþlamýþtýr. Türkiye Sosyalist Fýrkasý ve Türkiye Ýþçi Çiftçi Sosyalist Fýrkasý iþçi sýnýfýný etkilemeye baþlamýþtýr. 1921 yýlýnda gerçekleþtirilen 1 Mayýs eyleminde geniþ kitlelerin toplanmasý Türkiye'de Sosyalizmin etkilerini göstermeye baþladýðý ilk önemli olay sayýlabilir Cumhuriyet sonrasý dönemde en güçlü iþçi örgütlenmesi Türkiye iþçi Derneðidir. Sonralarý ise M.Kemal'in siyasal amaç taþýmadýðý gerekçesiyle büyük takdiriyle karþýlaþan Türkiye Umum Amele Birliði kurulmuþtur. Amele Teali Cemiyetinin kurulmasý ise Kemalist yönetimin anti sýnýfçý yaklaþýmý nedeniyle devleti sýkýþtýrmaya baþlamýþtýr. O dönemde Zonguldak grevine destek veren sanayi genel müdürü ve iþçilerin lehine mesai kanunu hazýrlayan ekonomi bakaný görevinden alýnmýþ, hükümetin kontrolü dýþýnda kalan bütün iþçi kuruluþlarý yasalara aykýrý olarak gerekçesiz kapatýlmýþtýr. Bu sürecin ardýndan 1952 yýlýnda Türk-Ýþ bazý sendikalar ve çevreler tarafýndan devlet desteðiyle kurulmuþtur. Türk-Ýþ'in iþverenler tarafýndan kurulmuþ olmasý sebebiyle kurulmasýndan sonraki 15 yýl içinde iþçi sýnýfýnýn taleplerini karþýlamaya yetmediði ve yetmeyeceði gerçeði iþçi sýnýfý tarafýndan anlaþýlmýþtýr. Petrol-Ýþ sendikasýnýn Paþabahçe Þiþe ve Cam Fabrikasýnda baþlattýðý grevi genel merkezden ayrý olarak destekledikleri gerekçesiyle Türkiþ'ten geçici olarak ihraç edilen Türkiye MadenÝþ, Türkiye Lastik-Ýþ ve Türkiye Basýn-Ýþ sendikalarý ile Türk-iþ üyesi olmayan Türkiye Gýda-Ýþ ve Türk Maden-Ýþ sendikalarýnýn bir araya gelmesiyle Devrimci Ýþçi Sendikalarý Konfederasyonu (DÝSK) 13 Þubat 1967'de kurulmuþtur. 1980 yýlýna kadar DÝSK aktif bir sendikal mücadele gerçekleþtirmiþtir. 1980 askeri darbesi

ile DÝSK yöneticileri gözaltýna alýnýp tutuklanmýþ ve ayný zamanda DÝSK kapatýlmýþtýr. Darbenin yaralarýnýn sarýlmaya çalýþýldýðý bir sürecin ardýndan illerdeki kamu emekçilerinin kurduklarý sendikalarýn bir araya gelmesinden oluþan Kamu Emekçileri Sendikalarý Konfederasyonu (KESK)1995 yýlýnda kurumsallaþmýþtýr. Kurulduðu yýllarda Bahar eylemleri ile önemli bir gücü görünür kýlan ve yüz binlerce insanla eylemler gerçekleþtiren KESK 4688 sayýlý yasayla yasal bir statü kazanmýþtýr. Ancak grev ve toplu sözleþme hakký halen kazanýlmýþ bir hak deðildir. Önümüzdeki yýllarda KESK in gücünü ve rolünü ortaya çýkaracak olan þey ise yasaya ve emekçilerin haklarý için sisteme karþý alýnacak tutum olacaktýr. Türkiye'de Kadýn Mücadelesi ve Ýþçi Kadýnlar Yaþadýðýmýz coðrafyanýn tarihi, geçmiþini reddeden bir devlet eliyle yazýldýðý gibi kadýnlarýn tarihi de bu reddedilmiþ tarihin erkek tarihçileri tarafýndan yazýlmýþtýr. Tam da bu nedenle kadýn mücadelesi hakkýnda devlet eliyle yazýlanýn dýþýnda farklý bir tarih hakkýnda bilgi sahibi olabilmek zordur. Bu durum kadýnlarýn kendi geçmiþlerinin analizini yapabilme olanaðýný ellerinden almaktadýr. Tarih araþtýrmasýna gidildiðinde alfabe reformu nedeniyle ana kaynaklara ulaþmak zorlaþmaktadýr. Alfabe reformu Osmanlý ve Cumhuriyet dönemi kadýnlarý arasýnda iletiþim ve tarih bilinci kopukluðuna yol açmaktadýr. Bundan dolayý kadýn sorunu denildiðinde Cumhuriyet tarihinden geriye gitmekte biz kadýnlar zorluk çekmekteyiz. Buna raðmen Osmanlý'nýn son döneminde çok sayýda kadýn örgütünün ve kadýn dergisinin olduðunu son dönemde kadýnlar tarafýndan yapýlan kadýn tarihi araþtýrmalarýndan bilmekteyiz. 19.YY sonlarý ile 20.YY baþlarýndaki geliþmeler Osmanlý toplumunda yaþayan kadýnlarý evlerinden çýkarýp hýzla kamusal alana girmeye zorlamýþtýr. 20.yy baþlarýnda tekstil sektöründe çalýþan iþçilerin %50'sini kadýnlar oluþturmaktadýr. 1857'de Ýstanbul Kibrit Fabrikasý'nda çalýþanlarýn yarýsý da kadýndý. Birinci Paylaþým Savaþý yýllarýnda ise postanelerde ve çeþitli memuriyetlerde kadýnlar çalýþmaya baþlamýþlardýr. Birinci Paylaþým Savaþý yýllarýnda erkeklerin savaþa gitmesi onlarý çalýþma yaþamýnýn dýþýna çýkarýrken kadýnlarýn iþ yaþamýna girmesine 69


Kurtuluþ

olanak saðlamýþtýr. 1916 yýlýnda Kadýnlarý Çalýþtýrma Cemiyeti Harbiye Nazýrý Enver Paþa baþkanlýðý ve karýsý Naciye Sultan'ýn himayesi altýnda kurulmuþtur. Cemiyet çalýþma hayatýnda erkeklerin savaþ nedeniyle olamamalarýnýn eksikliðini gidermek üzere devlet eliyle kurulmuþtur ve en baþýndan sonuna kadar erkekler tarafýndan yönetilmiþtir. Kadýnlar, devlet kurmuþ olsa bile bu örgütlenmeye ilgi göstermiþlerdir. Çok sayýda kadýn iþ bulma umuduyla bu örgüte baþvurmuþtur. Cemiyet birinci yýlýný tamamladýðýna baþvuru sayýsý dokuz bin civarýndadýr. Bu cemiyet zaman içinde evlendirme cemiyeti olarak da çalýþmýþtýr. Gündelik gazetelere ilan vererek eþ arama ve arabuluculuk yapma iþleri de cemiyet tarafýndan yürütülmüþtür. Kadýnlarýn iþ gücüne yoðun katýlýmýna ihtiyaç duyulan savaþ dönemleri gibi dönemlerde geleneksel deðerler yeni durumlara adapte edilmiþ 'kadýnýn yeri evidir' söyleminin yerini 'vatan için çalýþmak kutsaldýr' gibi ideolojik yönlendirmeler almýþtýr. Örneðin 1915 yýlýnda Osmanlý ticaret nezaretinde kadýnlar için 'mecburi hizmet' kanunu kabul edilmiþ ve bir çok fabrikada kadýnlar iþçi olarak çalýþmaya zorunlu kýlýnmýþlardýr. O yýllarda sanayide iþçi statüsünde çalýþanlarýn yaklaþýk % 35'ni kadýnlar oluþturuyordu. Ýstanbul Fransýz Ticaret Odasýnýn verilerine göre 1900 tarihli aylýk bültende Sivas ve yöresinde yaklaþýk onbin dokuma tezgâhý vardýr. Bu tezgâhlarda kadýnlar çalýþmaktadýr. Uþak da ise ayný tarihlerde 1200 civarýnda dokuma tezgâhý bulunmaktadýr. 1908'de Osmanlý Ýmparatorluðu'nda 250.000 iþçinin olduðu tahmin edilmektedir. Bu iþçilerin 70-75.000 kadarýnýn kadýn olduðu ifade edilmektedir. 1915'te dokuma tezgâhlarýnda kadýnlarýn erkeklere oraný %55'tir. Ýþçi kadýnlar o dönemde haklarýný alamadýklarýnda çeþitli eylemler yapmýþlardýr. 24 Temmuz 1908 tarihli bir gazete haberine göre; "kadýnlarýn çalýþtýðý Bursa dokuma fabrikasýnda ve Ýzmir tütün fabrikasýnda kadýnlarýn baþlattýðý grevler hýzla öteki fabrikalara da sýçramýþtýr. "Neymiþ az ücret alýyorlarmýþ. Daha düne kadar bir kuruþlarý bile olmayan erkeklerin eline bakan þu kadýnlarýn aç gözlülüðüne bakýn? Boþuna karýsýný dövmeyen dizini döver dememiþler. Bir an önce tedbir alýnmazsa bu kadýnlar tepemize çýkar Âlim Allah" denilmektedir. Erkek egemen sistem tabii ki yine boþ durmamýþtýr.

1923'te kadýnlar parti kurma giriþiminde bulunmuþlar; ancak buna Tek Parti Ýktidarý izin vermemiþtir. Parti yerine dernek kurmalarý önerilmiþtir. 1924'te Türk Kadýnlar Birliði kurulmuþtur. Bu birlik ise Uluslararasý Kadýn Birliði'nin 12. Kongresine ev sahipliðinden iki hafta sonra kapattýrýlmýþtýr. 1970'li yýllarla birlikte kadýnlarýn 8 Mart Dünya Kadýn Günlerini kutlamaya baþladýðýný, Ýlerici Kadýnlar Derneði (ÝKD) gibi örgütlenmelerin oluþmasýnýn yaný sýra 1980'li yýllarla birlikte hareketlenen bir kadýn mücadelesini gözlemek mümkün. Bu yýllardaki mücadelenin öncülerinin ise sosyalist kadýnlar olduðunu rahatlýkla söyleyebiliriz. Mor iðne kampanyasý, dayaða son mitingi vb. eylemlerle kadýn sorununa dair bilinçlenen kadýnlar alanlara da çýkmaya baþlamýþlardýr. Günümüzde kadýn mücadelesi deðiþen yaþam koþullarý, bilinç düzeyinin daha yükselmesi ve dönüþmesi sonucunda çok deðiþik oluþumlarý ve düþünce yapýlarýný bünyesinde barýndýran farklý kurumsal kimliklerle kadýn hareketindeki yerini almýþtýr. Bu oluþumlar kooperatif, dernek, vakýf gibi yapýlar altýnda farklýlýklarý ile örgütlenmiþlerdir. Bu örgütlenmeler çoðunlukla birbirinden habersiz ve iletiþimsiz çalýþmalar yürütürken son yýllarda daha elit, konformist ve pratiðe deðmeyen akademik düzlemde kalan, projeciliðin amaç haline dönüþtüðü bir kadýn mücadelesi de ortaya çýkarmýþtýr. Kadýnýn gerçek kurtuluþu için sosyalizmin ön koþul olduðu gerçeðini bilen, sýnýf mücadelesiyle kadýn mücadelesini birbirinden koparmadan yol alabilecek / yol almasý gereken sosyalist kadýnlarýn parçalýlýðý, ya da sýnýf mücadelesi içinde yaþadýklarý olumsuzluklarla politik mücadele araçlarýndan çekilmeleriyle yaþanan parçalanmýþlar (buraya daha birçok neden de eklenebilir…) Türkiye Kadýn Hareketi içerisinde yükselmesi gereken doðru bir hattýn yerini daha yasal düzenlemeler içine sýkýþan, erkek egemen ideolojinin bire bir yansýmasý olan milliyetçili, militarist ideolojilerin etkileri yükselmektedir… Eren Keskin için yürütülmeye çalýþýlan dayanýþma kampanyasý karþýsýnda gazetelere boy boy verilen ihbarcý, suçlayýcý ilanlar, Sýðýnaklar kurultayýnda Kürt kadýnlarýna yönelik yükselen sesler, emniyetin toplantýyý daðýtmasýna kadar vardýrýlan tutumlar Türkiye Kadýn Hareketinde çalan tehlike çanlarýna basit örneklerdir. 70


Kurtuluþ

Yine kadýnlarýn uzun yýllarca yükselttiði mücadeleler sonucunda elde ettikleri kazanýmlarla, meþruluklarýyla, týrnaklarý ile kazýyarak kendilerine birçok alanda yer açtýklarý reddedilemez bir gerçekliktir. Kadýnlarýn bu mücadelesi ister istemez birçok siyasi parti, oluþum, dernek, sendika gibi oluþumlar içerisinde karþýlýk bulmuþtur. Evet, karþýlýk bulmuþtur ama yine tezgâhlanan oyunlarla bu kazanýmlar gölgelenmektedir. Erkek egemen sistem, herkesin bildiði üzere, önce yok sayar, tehlike görünce yok etmeye çalýþýr. Yok etmek içinde en bildik yolu bölmektir. Böler, parçalar ve yerine kendinin ideolojisini ikame ederek yönetir. Belki de bu yüzdendir ki birçok sendika, dernek, parti içerisinde yer alan kadýnlar baðýmsýz kadýn örgütlenmelerinden uzaktýr. Ve beklide gerçekte kadýn kurtuluþ mücadelesinin önüne kendi karma kurumunun mücadelesini geçirdiðinin bile ayýrdýn da deðillerdir… Kadýn hareketinin içine girdiði bu çýkmazdan onu çýkartacak olan da sosyalist kadýnlarýn ortak mücadele alanlarýný geniþletmesi, birlik zeminlerini oluþturmasýdýr.

katkýlarý açýsýndan durum pek iç açýcý deðildir. Sendikalarda bugün emek eksenli politikalarla eþitlenme mücadelesi yürütülürken ne yazýk ki bu eþitlenme sadece ekonomik alanla sýnýrlý kalýyor. Diðer alandaki eþitsizliklerin de ortadan kalkmasý için mücadele verilmeden toplumsal eþitsizlikler ortadan kaldýrýlamaz. Bu nedenle sendikalar, emek örgütleri olmakla birlikte ezilen cinse ve onlarýn taleplerine sahip çýkmadan demokratikleþme mücadelesinde kalýcý kazanýmlar elde edemez. Sömürülen sýnýfýn bireyleri olarak sendikalara üye olan kadýnlar ayný zamanda ezilen cins de olduklarý için bulunduklarý her alanda erkek egemenliðiyle de mücadele etmek zorundadýrlar. Özellikle kadýn organlarýnýn (dairelerinin, sekreterliklerinin) seçiminde kadýn komisyonlarýnýn ortak iradesiyle, kadýn politikalarýný sendikanýn her düzeyinde hissettirebilecek, kadýn bakýþ açýsýna sahip, kadýn mücadelesini önemseyen kadýnlarýn seçilerek/önerilerek genel kurullara taþýnmasý gerekmektedir. Sendikalardaki her türlü toplantýnýn saatinin kadýnlara uygun hale getirilmesi, kadýnlarla ilgili organizasyonlarýn ve taleplerin genel kurul kararlarýna dönüþtürülmesi, tüzük maddesi olmasý, toplu görüþmelerde kadýn taleplerinin olmazsa olmazlar arasýnda yer almasý kadýnlarýn sendikal çalýþmalara katýlmasýnýn önünü açacaktýr. Kadýnlardan eþit olmayan koþullarda, erkek egemen deðerlerle oluþturulan siyaset alanýna aktif olarak katýlmalarýný beklemek gerçekçilikten uzaktýr. Kadýnlarýn yüzyýllardýr içinde bulunduklarý erkek egemen toplumsal yapýda sadece evde ve iþte deðil; kültürde, sanatta, politikada ikincileþtirildiði, cinsiyete dayalý iþbölümü çerçevesinde kadýnýn birincil görevinin eþ ve anne olarak belirlendiði, eve ve aileye iliþkin tüm sorumluluklarýn kadýna yüklendiði bir yerde kadýnlarýn sendikalarda aktif politika sürdürmeleri, doðal olarak zorlaþmaktadýr. Sendikalar; kadýnlarýn ev içi emek sömürüsüne karþý, ev içindeki rolünü deðiþtirmek için ev iþlerinin toplumsallaþtýrýlmasýna; her iþ yerine ve mahalleye kreþ, çocuk bakým evlerinin açýlmasý için çalýþmalar yürütülmesine dönük politikalar geliþtirmek zorundadýr. Sendika yayýn organlarýnda kadýnlarýn taleplerinin ve sorunlarýnýn yer aldýðý özel sayfalarýn yer almasý demokratik bir sendikal anlayýþýn zorunluluðudur. Sendikalardaki kadýn çalýþmalarýný incelediðimizde bu çalýþmalar ne kadýn mücade-

Türkiye'de Sendikalarýn Kadýn Çalýþmalarý Toplumlar tarihini incelediðimizde yaþamýn deðiþtirici ve dönüþtürücü gücünün emek olduðu gerçeði ile karþýlaþmaktayýz. Bu anlamýyla iþçi sýnýfý deðiþtirici ve dönüþümü saðlayacak tek temel güçtür. Ýþçi sýnýfýnýn öz örgütlülük biçimi ise sendikalardýr. Bizler yaþamýn yarýsý olan kadýnlar olmadan toplumsal bir deðiþim ve dönüþümün olanaklý olmadýðý gerçeðinin farkýndayýz. Bu anlamýyla yaþamýn yarýsý olan kadýnlarýn ve en büyük dönüþtürücü güç olan iþçilerin ve iþçi örgütlerinin ortak mücadelesinin önemli ve incelenmeye deðer olduðunu düþünüyoruz. Görülmeye deðer bir diðer nokta ise kadýnlarýn çalýþma yaþamýnda yer aldýklarý dönemlerde mücadelenin de içinde, çalýþma yaþamý dýþýna çýkartýldýklarý, özellikle savaþ sonrasý dönemde mücadelenin dýþýna düþtükleridir. Osmanlý döneminde kurulmuþ olan sendikalara ve iþçi birliklerinde kadýn iþçilere ve kadýn çalýþmalarýna rastlanmakta ise de bu konuda dökümana ulaþmakta güçlük çekilmektedir. Ancak günümüzde dahi dört büyük konfederasyonun kadýn çalýþmalarý incelendiðinde bu konfederasyonlarýn gerek sendikal alanda gerekse kadýn özgürleþme mücadelesine 71


Kurtuluþ

lesine ne da sendikal mücadeleye katký sunmamaktadýr. 794.000 kayýtlý çalýþan kadýndan 409.099 sendikalý olduðu ülkemizde sendika yönetimlerinde kadýnlarý görmek maalesef mümkün deðil.

oluþturmaktýr. Platform, aþaðýda listesi yer alan devlet kurum ve kuruluþlarý, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve sendikalardan oluþmaktadýr. Kadýn Emeði Platformu Projesi, TÜRKÝÞ'in, kurumlar arasý iletiþim ve iþbirliðine ne ölçüde önem verdiðinin önemli bir göstergesidir."

TÜRK-ÝÞ: 100.000 binden fazla kadýnýn üyesi bulunduðu bir konfederasyon Türk-Ýþ. Merkez kurullarýnda kadýnlar hiç yokken, þubelerde ise genel toplama vurulduðunda yüzde 5 gibi komik bir oranda kalmaktadýr. Kadýn çalýþmalarýný oluþturulmuþ olan kadýn bürolarý üzerinden yürütmektedir. Türk-Ýþ'in kendi kaynaklarýndan aþaðýda aktardýðým bölüm üzerine her hangi bir yorum yapmaya bile gerek yoktur. Türk-Ýþ kadýn bürosunun en önem verdiði kadýn projesinin, en önemli göstergesi kadýn deðil, Türk-iþ'in kurumlar arasý iletiþime verdiði önem olarak ifade edilmektedir. Þubelerde, iþyerlerinde kadýna deðen hiçbir somut çalýþma yapýlmazken, toplu sözleme maddeleri arasýnda kadýnlara ait hiçbir iyileþtirici talep bulunmazken, konfederasyonun devlet kurum ve kuruluþlarý ile yaptýðý araþtýrmalarýn çalýþan ya da hali hazýrda çalýþamayan kadýnlara ne gibi bir katký saðlayacaðýnýn yorumu aþaðýdaki alýntýda mevcuttur diyerek yorumu sizlere býrakýyorum… "TÜRK-ÝÞ, Türkiye'de bulunan iþçi, iþveren ve memur konfederasyonlarý içerisinde kadýn konusuna en fazla önem veren konfederasyon olarak, konuyla ilgili çalýþmalarý yürüten Kadýn Ýþçiler Bürosu ile kadýnlara yönelik eðitim yayýnlarý, seminer, sempozyum, panel ve kurultay çalýþmalarý, anket ve araþtýrmalar ve diðer kuruluþlar ile ortak projeler gerçekleþtirmektedir. TÜRK-ÝÞ Kadýn Ýþçiler Bürosu, Kadýn Emeði Platformu Projesi'ni hazýrlamýþtýr. Proje, Cumhurbaþkanýmýzýn eþi Semra Sezer'in himayelerinde, Birleþmiþ Milletler Uluslararasý Çalýþma Örgütü ve Nüfus Fonu Ajansý'nýn iþbirliði ile gerçekleþtirilmiþ olup, 8 Mart 2005 tarihinde gerçekleþtirilen bir tanýtým töreni ile kamuoyu ve basýna tanýtýlmýþtýr. Projenin amacý, kurumlar arasý rekabeti, iþbirliðine çevirerek, ülkemizin bu önemli geçiþ sürecinde, kadýnlar açýsýndan çalýþma hayatýnda var olan sorunlarýn giderilmesi, yapýlmasý gerekli düzenlemelerin yerine getirilmesi ve mevzuatýn tam anlamýyla uygulanmasýnýn saðlanmasý için gerekli mekanizmalar üzerinde itici güç

DÝSK DÝSK'e baðlý 22 sendikadan sadece EmekliSen'in baþkaný kadýndýr. Ve 22 sendikanýn yönetim kurullarýndaki 154 üyenin sadece 4'ü kadýndýr. DÝSK de uzmanlýk organlarýndan birisi kadýn çalýþmalarýdýr. Ve kadýn çalýþmalarý buradan sürdürülmekte daha doðrusu sürdürüldüðü iddia edilmektedir. Türk-Ýþ'e göre toplumsal muhalefetin diðer dinamikleri ile daha ortak paydalarda buluþan, kurulan kimi platformlarda DÝSK'li kadýnlar olarak imza atan, yayýnlarýnda kadýn sorunlarýna dair kimi yazýlara yer veren DÝSK'de kadýnlarýn adý yok!... Türk-Ýþ gibi devletten, sermayeden baðýmsýz olmayan bir "sendika"nýn duruþu anlaþýlabilirken, Devrimci Ýþçi Sendikalarýnýn bu duruþu karþýsýnda açýkçasý daha acýmasýz olmamýz sanýrým hakkýmýzdýr. KESK En fazla kadýn üyeye sahip olan konfederasyon KESK'tir. KESK'in yönetim mekanizmalarýna taþýnan kadýn üye sayýsý diðer sendikalarla kýyaslandýðýnda daha iyi olsa da sýnýrlýdýr ve istenilen düzeyin henüz çok uzaðýndadýr. Yapýlan kadýn çalýþmalarý kadýnlarý sendikal zeminde aktivist haline bile getirmekte yetersizdir. KESK þimdiye deðin yaptýðý çalýþmalarda kadýn sorununa dair en fazla söz söyleyen sendika olmasýna raðmen kadýn kurultayýnda almýþ olduðu kota kararýný ne yazýk ki tüzük maddesi olarak belirleyememiþ sendikalarýnda içinde bulunduðu bir konfederasyondur. Bunda da en önemli etken grup çýkarlarýnýn kadýn mücadelesi çýkarlarýnýn üstünde tutulmasýdýr. KESK kadýn üye sayýsý çok olan bir sendika olmasýna raðmen yürüttüðü kadýn çalýþmalarýnýn sonuçlarýna sanýrým þu istatistikler bir yanýt biçimindedir. KESK merkez yönetiminde 2 kadýn bulunmaktadýr. Konfederasyonun üyelerinin yaklaþýk %34 ü kadýnlar tarafýndan oluþmaktadýr. Tümbel-sen merkezinde 2, Ses merkezinde 4, Bes merkezinde 4, Kültür Sanat-sen merkezinde 72


Kurtuluþ

1, Haber-Sen, Tarým Orkam-Sen, Yapý Yol-sen ve ESM'nin merkezinde ise hiç kadýn bulunmamaktadýr. 150 bin üyesiyle KESK'e baðlý en büyük sendika olan Eðitim-Sen'in üyelerinin %40'ý kadýn olmasýna raðmen merkez yönetim kurulunda 1 kadýn bulunmaktadýr. Genel delegasyonda 543 üyenin %13 ünü kadýnlar oluþturmaktadýr. KESK'teki kadýn çalýþmalarý kadýn sekreterliði üzerinden örgütlenmektedir. KESK MYK da kadýn sekreterliði bulunurken KESK'e baðlý kimi sendikalarda da kadýn sekreterliði bulunmakta ancak baðlý sendikalarýn tümünde kadýn sekreterliði diye bir görev tanýmý bulunmamaktadýr. Kadýn sekreterliði bulunan KESK'e baðlý sendikalardan birisi de Eðitim-Sen'dir. Yukarýdan aþaðýya doðru yerellerde de kadýn sekreterlikleri oluþturulmuþ komisyonlarla faaliyet yürütülmektedir. Eðitim-Sen'deki kapatma davasýyla birlikte yaþanýlan tartýþma sürecinde ayrýlýklarýn yarattýðý üye kaybýnýn ardýndan üyelerin %43'ünü kadýnlar oluþturmaktadýr. Ancak kadýn üyelerin yönetim kurullarýndaki temsiliyeti, kadýn üye oraný arttýðý halde artmamakta hatta son kongreden bu yana azalmaktadýr. Yönetim kurullarýnda bulunan kadýn yönetici oraný 2002-2005 yýllarýný kapsayan dönemde % 21 iken 2005-2008 dönemi yani þuanda %19.4 dür. Burada elbette yürütülen kadýn çalýþmalarýný sorgulamak gerekmektedir. Þimdiye kadar Komisyonlar üzerinden yürüyen faaliyet örgütte demokrasinin iþlevsizleþtirilmesiyle birlikte çoðu yerelde çalýþtýrýlmamakta, çalýþma tek kiþi tarafýndan sürdürülmektedir. Erkek egemen, hiyerarþik örgütlenmelerin aksine kadýnlarýn daha kollektif, daha dayanýþmacý, daha eþitlikçi çalýþmalarla çok sesli bir müzik topluluðu tarzý örgütlenmelerini yükseltebilmeleri gerekmektedir. Fakat tam tersine yerine tek kiþilik, tek sesli bir koroyla her geçen gün daha da daralmýþ ve kadýn dayanýþmasýndan, kadýnlarýn örgütlenmesinin güçlenmesinden uzaklaþýlmýþtýr. Ýyice iþlevsizleþtirilen kadýn sekreterliði tarzýndaki örgütlenmelerle 8 Martlarda, 25 Kasýmlarda görev savma, günü kurtarma saikiyle çalýþmalara dönüþtürülmüþtür. Ve zihinlerdeki kabul gören genel yaklaþýmsa "malum bir cinse bir sekreterlik verilmiþ bu iþi de yapmazsa ne yapar ki" olmaktadýr. Böylesi bir örgütlenme daha doðrusu örgütlenmeme modelinin ne kadýn mücadelesine ne de sendikal mücadeleye bir katkýsý olmadýðý

görülmelidir. Yürütülen mücadele kadýnlarýn sendika içerisinde daha özne olabilmesine hizmet etmediði gibi, sendika içerisinde kadýn sorunun tüm üyeler açýsýndan bilince çýkmasýna da katký saðlamamaktadýr. Hala ülkenin en fazla kadýn üyesine sahip olan sendikalardan olan KESK içerisinde kadýna yönelik ayrýmcýlýklar hat safhada devam etmekte, kadýna yönelik tacizler, þiddetler karþýsýnda sessiz ve tavýrsýz kalýnabilmektedir. Bu alýþýk olduðumuz duyarsýzlýðýn her yerde olmasýndan öte toplumsal muhalefetin en önemli dinamiklerinden kabul edilen KESK içerisinde bu kadar yoðun yaþanýyor olmasý kabul edilemez. Bunu mazur gösterecek hiçbir gerekçeye de sýðýnýlmasý doðru deðildir. Kadýn mücadelesinin günümüzdeki en yakýcý sorunlarýndan biri olan birlik meselesinde de sendikalar daha aktif rol alabilecekken ayrýþtýrýcý tutumlarýyla yol yürümektedirler. Buradan birliði sendikalarýn saðlayacaðý yönünde bir anlam çýkmamalýdýr ancak içinde birçok mücadele dinamiðini taþýyan sendikalarýn birliklerin oluþmasýnda rolünü arttýrmasý gerekmektedir. Ancak yürütülen çalýþmalar birlikten çok ayrýlýða, kadýn politikalarýný yükseltmekten çok karma grup çýkarlarýnýn öne çýkmasýna neden olmaktadýr ki, bu anlamda atýlacak adýmlarýn, yürütülecek çalýþmalarýn daha çok kadýn dayanýþmasýný ve kadýn mücadelesini yükseltmeye dönük olabilmelidir. Kadýn mücadelesi karma kurumlarýn içine hapsedilmemeli. Karma kurumlarýn içerisinde kadýn mücadelesi yürütülmemeli demiyorum. Tam tersine var olan çalýþmalarýn daha da örgütlü yürütülmesi gerektiðini ama tüm kadýn mücadelesini karma örgüt içindeki çalýþmalara indirgeme yanlýþlýðýndan uzaklaþýlmalý diyorum. Sendikalar sýnýfýn gerçek çýkarlarý için fiili meþru mücadele çizgisinden uzaklaþarak düzen içine çekildikçe, kapitalist devletin kendini her gün yeniden yeniden ürettiði erkek egemen ideolojiyle kadýna yönelik cinsiyetçi yaklaþýmlar varlýðýný arttýrmaya devam edecektir. Ekonomik demokratik mücadelenin örgütleri olan sendikalar mücadele çizgilerini ekonomizme saplanmýþ ve demokrasi mücadelesinden uzaklaþmýþ bir kulvarda sürdürdükleri sürece sýnýf mücadelesinden koptuklarý gibi ezilen bir cins olarak kadýn mücadelesinde erkek egemen ideolojiyi kendi içlerinde de toplumda da sönümlendirmeye yönelik somut hiçbir kazaným gösteremeyeceklerdir. Sendikalar kadýnlarýn her türlü mücadelesini, 73


Kurtuluþ

taleplerini desteklerken, sonuçta karma bir örgüt olduðunun; kadýnlarýn gerçek özgürleþme mücadelesinin baðýmsýz kadýn örgütlenmelerinden geçtiðinin de bilincinde olarak kendini kadýn örgütlenmelerinin önüne koymadan yol almalýdýr. Kolektiflik yerine bürokratizm, çoðulculuk yerine ele geçirme, tasfiyecilik çizgilerinden uzaklaþýlmadýðý, kadýn çalýþmalarýnýn elitist, akademik bir düzlemden çýkarak, daha yaþama deðen, kadýnlar arasý rekabet yerine dayanýþmasýný yükselten bir çizgiye çekilemediði sürece sendikalarda kadýnlar görünmez olmaya devam edecektir. Sendikalar içerisinde tüm kadýnlar din, dil,

ýrk, siyasi kimlik gibi konularda ayrým yapmadan, tüm kadýnlarýn sorunlarýna, taleplerine sahip çýkan, kolektif bir kadýn çalýþmasýný yükseltilmelidir. Kadýnlarýn sendikal alan içerisinde de sözlerini söyleyebilmeleri, nesne deðil özne olabilmeleri, sendikalardaki erkek egemenliðinin aþýndýrýlabilmesinin yollarý bir anlamda sendika içindeki kadýnlarýn, bir yandan da yükselecek baðýmsýz kadýn hareketinin kendisiden geçmektedir. Haydi tüm kadýnlar baðýmsýz kadýn hareketi içerisinde yerlerimizi alýrken, yaþamýn tüm alanlarýnda kadýn mücadelesini yükseltmeye!... Yarýna ertelemeden yapýlacak çok iþimiz var.

* * *

74


dosya

kadýnlarýn kurtuluþu

Militarizm Ýçine Doðmak ve Onunla Büyümek

H

epimiz henüz daha küçücük çocuklarken Türk'ü ve Türklüðü koruyacaðýmýza ant içerek girdik sýnýflarýmýza. Küçük asker, Küçük Ayþe þarkýlarý ile oyunlar oynadýk. Evcilik oyununu çok severdim ben, hala evcimen bir kadýn olmaktan kurtulamadým, bunca mücadeleme raðmen. Ne kadar zormuþ bu rolden sýyrýlmak. Erkek çocuklar ise, bu evcilik oyununa dahil olmayý sevmezdi çoðu zaman. " Oyunumuzun direði" olarak dâhil olsalar bile. Onlar en çok savaþ oyununu severlerdi, ya da kovboyluðu tercih ederlerdi. Dönemin kahramaný Teksas, Tommiks, Zagor ve Red Kit olmak onlar için önemliydi. Biz henüz hayata evcilik tadýnda bakarken tanýþtýk ataerkil-militarist-milliyetçi düzenin birbirlerini sürekli besleyen, çocuk oyunlarýmýza kadar iþleyen yüzüyle. Farkýnda olmadan içselleþtirdiðimiz bu sistemi sorgulamaya baþladýðýmýzda gördük ki, ataerki tek baþýna iþlemiyordu. Onu besleyen ve devamlýlýðýný saðlayan güçlü ittifaklarý vardý. Bir ideoloji olarak milliyetçilik ve bir sistem olarak militarizm. Bu ittifakýn bileþenlerinden biri olan militarizm yaþam alanlarýmýzýn her köþesine aðlarýný örmeye devam ederken, milliyetçilik ise yaptýklarýný -ulus denilen- kuruma dayandýrarak

Þenay Tavuz 75


Kurtuluþ

"bizlerin" içinden yaratýlan "ötekileri"i yok etme misyonunu üstlendi.

gazetesinin haberi üzerine Eren Keskin Türk Silahlý Kuvvetlerine Hakaret Suçundan DGM'de yargýlanarak 10 ay hapis cezasýna çarptýrýlmýþtýr. Yargýlamada tanýk olarak dinlenen Arat, Genel Kurmay Baþkaný'nýn kendisini telefonla arayarak silahlý kuvvetler adýna teþekkür ettiðini söylemiþtir. (Prof. Arat Ý.Ü.Kadýn Sorunlarý Araþtýrma ve Uygulama Merkezi Baþkanýdýr ) Keskin'i hedef gösteren suçlama kampanyasý etrafýnda bir çok kadýnýn nasýl militarize edildiðini gördük, yaþadýk. Eren'e destek olan kadýnlarla diðerleri arasýnda yaþanan çatýþma bize kadýnlarýn farklý konumlarýndan doðru sistemden nasýl etkilendiðini göstermesi bakýmýndan önemlidir Fakat bütün kadýnlarýn ortak noktalarý, militarist söylem içinde her zaman ve öncelikle anne olarak ele alýnmalarýdýr. Bu baðlamda son dönemde Türkiye'de çokça tartýþýlan ve militarizmin sürekli üretiminin devam etmesinde kritik bir rolü olan annelik, sorgulanmasý gereken önemli bir kimliktir. Mevcut sistemde annelik kamusaldýr, çocuk ise milletin malýdýr. Bu nedenle ölen oðlunun ardýndan "vatan sað olsun" demeyen anneler çok tartýþýlmaktadýr. Militarist ideoloji ve ataerkil yapýya uygun bir þekilde bir kadýnýn oðlunun hayatý üzerinde hak iddia etmesi doðru deðildir, onun kaybýný sorgulayamaz, çünkü bir anne olarak çocuðunu ulusun üstün çýkarlarý için doðurmuþ ve büyütmüþtür. Bu durum anneliðin militarizasyonudur. Pek çok kadýn bunu öylesine içselleþtirmiþtir ki, askere giden oðlunun arkasýndan yapýlan þenliklerde çok mutludur. Baþka ülkelerde de askere giden oðullar için "asker düðünleri" yapýlýyor mudur acaba?

Kadýnlarýn Militarizasyonunun Önemi Kadýnlar toplumsal cinsiyet ile biçimlenmiþ rol paylaþýmýnda, erkekler üzerinden tanýmlanýrlar: "anne", "karý", "kardeþ"... bu rollerin politik anlamda iþlevsellikleri ataerkinin sýnýrlamasýna tabidir. Nitekim kadýnlar geleneksel kadýn imajýna, milli kimlik ve militarist öðretiye ters düþmediði sürece ataerkil iktidarýn koluna girip gerektiðinde bu ülkenin en önemli mevkilerine gelebilmiþlerdir. "Kadýnlarýn militarizasyonu hükümetlerin ve uluslar arasý iliþkilerin militarizasyonu için daima çok önemli olmuþtur. Çünkü toplumun tümünü militarize etmek için en çok kadýnlara ihtiyaçlarý vardýr. Tüm dünyada ordularýn ve militarize olmuþ seçkin tabakalarýn-dayanaðý, yalnýzca birkaç kadýndan ibaret deðildir. Askeri politikalarý yürütenlerin baðýmlý olduklarý -ve dolayýsýyla denetlemek üzere manevralar ürettikleri-þey, her çeþit kadýn ve büründüðü sayýsýz maskeyle kadýnlýk mefhumunun kendisidir. Ordular bazý kadýnlara erkek askerlere ticari seks hizmetleri saðlamalarý için, bazýlarýna kendilerini asker aileleri içinde evlilik sadakatine adamalarý için ihtiyaç duymuþtur ve duymaktadýr. Bunun yaný sýra, savunma kurumlarý için çalýþmaktan ekonomik güvence, hatta gurur saðlayan baþka kadýnlarýn varlýðýna da ihtiyaçlarý vardýr."1 Annelik üzerinden de kadýnlarý etkilemeye çalýþýrlar. Politikacýlar tarafýndan annelik kutsal bir vatani görevmiþ gibi tanýmlanýr,.Bu durum bazý kadýnlarda derin bir onaylanma duygusu yaratýr. Hatta zaman zaman devletler, bazý kadýnlara devlet ordusunda askerlik yapma hakkýný savunan ya da devlet þiddetinin üstünü örtecek feminist lobiciler olarak ihtiyaç duyarlar. Tarihte ve günümüzde bunun örnekleri o kadar fazladýr ki. Çok yakýn tarihimizden bir örneði anýmsayalým. 2002 yýlýnda Almanya'nýn Köln kentinde Alevi Birlikleri Federasyonu tarafýndan düzenlenen "Kadýn Haklarý Eþittir Ýnsan Haklarý" konulu toplantýda Av.Eren Keskin Devlet kaynaklý cinsel iþkenceden söz ederek, Türkiye'de asker ve korucularýn yapmýþ olduðu tecavüzlere iliþkin açýklamalarda bulunmuþtur. Ayný panelde konuþmacý olan Prof. Necla Arat konu ile ilgili olarak demeç vererek suç duyurusunda bulunmuþ ve Hürriyet

Toplumsal Cinsiyet -Militarizm Militarizmin toplumsal cinsiyet baðlamýnda ilk analizlerinden birini 1938 yýlýnda Virginia Woolf yapmýþtýr. Günümüzde yapýlan feminist analizler de Woolf'la benzer bir çizgi izleyerek kadýnlarýn askerlik uygulamalarýndan ve savaþlardan dýþlanmalarýný sorunsallaþtýrýrken, çözümü kadýnlarýn da bu süreçlere katýlmalarýnda deðil, toplumsal hayatýn, erkeklerin ve erkeklik anlayýþýnýn sivilleþmesinde aramaktadýrlar. Bu anlayýþa göre farklý biçimlerde de olsa militarizm, kadýnlara olduðu kadar erkeklere de zarar vermektedir. Birinci sýnýf vatandaþlýðýn ve egemen erkeklik anlayýþýnýn askerlik ve savaþma üzerinden tanýmlanmasý yalnýzca kadýnlar ve erkekler 76


Kurtuluþ

arasýnda bir ayrým yaratmaz, ayný zamanda sakat erkekler, eþcinsel erkekler ve vicdani retçiler gibi askere gitmeyen veya gidemeyen erkekleri de ikincil bir konuma indirger. Savaþ, erkekleri her türlü bireysel özerklik, sorumluluk ve seçimden yoksun býrakarak onlarý iktidarsýzlaþtýrýr. Askeri eðitim, sorgulamadan itaat etmenin öðretildiði bir çeþit sosyal programlama iþlevi görür. Savaþta erkekler "kurda deðil kuzuya dönüþürler; izler ve itaat ederler." Benzer bir analiz yüzyýlýn baþýnda yazar Leo Tolstoy tarafýndan yapýlmýþtýr. Tolstoy'a göre; askerlik "içerdiði aþaðýlanma ve kaybýn derecesi açýsýndan eski zamanlarýn kölelik koþullarýyla bile karþýlaþtýrýlamaz. " Zorunlu askerlik yalnýzca "yurdun müdafaasýna" yönelik bir uygulama deðil, ayný zamanda erkeklerin ve kadýnlarýn devletle aralarýndaki vatandaþlýk iliþkisini belirleyecek (ve kadýnlar asker olmadýðý için farklýlaþtýracak) bir uygulamadýr. Bu farklýlaþma, devlet eliyle yapýlmýþ olmasý ve devlet kavramýný toplumsal cinsiyet bazýnda biçimlendirmesi açýsýndan toplumda yaþanan kadýn-erkek farklýlaþmasýndan ayrýlýr. Bu yolla erkeklik-devlet-askerlik arasýnda güçlü bir bað kurulmuþ, "en kutsal vazife" olan askerlik yoluyla birinci sýnýf vatandaþlýk erkeklere bahþedilmiþtir. Kadýnlarýn bu kurguda iki ayrý konumlarý vardýr: kutsanan annelik (özellikle de asker anneliði) ve istisnai durumlarda savaþçýlýk.2 *Tabii, bütün bu sýralananlarý kadýnlarýn homojen bir grup olduðu ön koþuluna oturtmak yanlýþ olur. Kadýnlarýn militarizasyon süreçlerinde yaþadýklarý; toplumsal konumlarý, ekonomik koþullarý, etnik kimlikleri vb. birçok öðeyle beraber þekillenir. Her þeyden önce iktidar, kadýn bedenini kontrol altýna almak ister. Bu baðlamda doðum ve kürtaj gibi birçok meseleye müdahale eder., Daha sonra kadýn, doðurduðu çocuklar üzerinden sistemi desteklemekle yükümlü kýlýnýr. O artýk "anavatan"ý koruyacak askeroðlanlar yetiþtirecek bir "ana"dýr. Kocasýný/sevgilisini/oðlunu, görevi kutsayarak askere/sisteme/iktidara teslim etmeyen bir kadýn eksik bir kadýndýr, kabul görmez. *Kadýn bir yandan tüm bu rolleri hakkýný vererek yüklenmeye çalýþýrken diðer yandan da savaþ ortamýnda erkekten daha farklý -ve genellikle daha çok- zarar görür. Bir kere bedeni artýk kendi bedeni deðildir, bir savaþ aracýna

dönüþtürülmüþtür. Tecavüz, bir savaþ stratejisi haline getirilir. Fuhuþ ise kadýnlarýn fiziksel olarak zorlanmasý ya da ekonomik olarak güç durumda kalmasý gibi nedenlerle yaygýnlaþýr. Üstelik bütün bu olan bitende kadýnýn kendisi, yaþadýðý travmalar görmezden gelinirken, önemsenen tek þey onun simgelediði aile/ulusal kimlik olur. Militarize Fuhuþ Fuhuþ dünyanýn en eski mesleði kabul edilerek, normalleþtirilir ve ulusal çýkarlar için yapýlmasý zorunlu hale getirilebilir. Ýkinci Dünya savaþýnda 20 binden fazla Japon ve Güney Koreli kadýnýnýn askerlerin cinsel ihtiyaçlarýný karþýlamak sureti ile vatan savunmasýna katkýda bulunmalarý zorunlu kýlýnmýþtýr. Japon feministleri 1990'larda politik anlamda barýþ zamanýnýn toplu seks turizmi ile savaþ zamanýnýn askeri fuhuþ politikalarý arasýndaki baðlantýyý iyi oluþturarak, "teselli kadýný" olarak kamplarda çalýþtýrýlan 3 yaþlý kadýnýn 1998 de Japon Devletine karþý dava açmasýný saðlamýþlar ,mahkeme doðrudan hükümetin tazminat ödemesine karar vermiþtir..Askeri fuhuþ politikalarý baþta ABD olmak üzere pek çok ülkede uygulanmýþ ve uygulanmaya devam etmektedir. Zorla veya ekonomik nedenlerle fuhuþ yapmak zorunda kalan kadýnlarýn, askeri komutanlarýn denetiminde üslerin yakýnýnda ya da bazen içinde barýnmalarý saðlanmýþ, bu þekilde savaþan erkeklerin morallerinin yüksek tutulmasýna çalýþýlmýþtýr.(Diðer örnekler için Bkz. C.Enloe Manevralar sy:136-186) Militarize Tecavüz "Genelde tecavüz savaþýn ortasýnda gerçekleþtiði zaman, tecavüz kurbanlarý, komutanlar ya da medya tecavüzcü askerlerin kimliðini belirtmez. Tecavüze uðrayan kadýnýn kimliði de genellikle belirsizdir. Askerler bazen eðlence amaçlý, bazen sinir bozma amaçlý "ulusal güvenlik tecavüzü", bazen de açýk savaþ halinin araçlarýndan biri olarak sistematik tecavüz ederler. Kitlesel tecavüzler son yýllarda görünür olmaya baþlamýþtýr. Örn: 1945 de Alman kadýnlarýna yapýlan toplu tecavüz, 1992 -1995 yýllarýnda Bosna'da, 1994'de Ruanda'da gerçekleþen kitlesel tecavüzlerle militarize tecavüzler görünür kýlýnmaya baþlamýþtýr. Yapýlmasý gereken; tecavüze uðramýþ kadýnlarý, süreç içinde daha fazla militarize etmeksizin görünür kýlmak için mücadele etmek ve suçlularýn 77


Kurtuluþ

yargýlanmasýný saðlamaktýr"3. Ancak ulusal güvenlik adý altýnda gerçekleþen tecavüzlerin görünür kýlýnmasý çok kolay deðildir. "Bir rejim tamamen ulusal güvenliðe odaklanmýþsa, sivillerin çoðunluðu, güvenliðin en iyi þekilde ordu tarafýndan çözülecek bir sorun olduðuna inanmýþsa, ulusal güvenlik politikalarý büyük ölçüde erilleþtirilmiþ bir siyasi elite býrakýlmýþsa, emniyet ve askeri güvenlik organlarý erkek egemenliðindeyse, onur, sadakat ve ihanet tanýmlarý emniyet ve ordunun kurumlaþmýþ kültüründen yola çýkýlarak yapýlýyorsa, hâkim kültür kadýn düþmaný ise militarize tecavüzün koþullarýnýn büyük kýsmý gerçekleþmiþ demektir.1970'lerin sonlarýnda, Filipinler ve Þili gibi ülkelerde çok yaygýn olarak ulusal güvenlik adý altýnda tecavüz suçlarý iþlenmiþtir."4 Ailenin kaybý ya da göç gibi olgular da en çok kadýnlarý vurur, özellikle iþ/gelir sahibi olmayan kadýnlar için eþlerinin/oðullarýnýn askere gitmesi/göç etmesi/ölmesi duygusal olanýn yanýnda ekonomik olarak da büyük bir yýkým olur ve çocuklarýn her tür sorumluluðunun da annede olmasýyla pekiþir. Bunlarýn yanýnda veriler savaþ zamaný aile içi þiddetin arttýðý yönündedir: Þiddet ortamýndan etkilenen erkek þiddeti ev içine de taþýr, zaten bu öyle bir süreçtir ki, þiddet her yerde ve her þekilde meþru kýlýnýr.

kýtalararasý füzeler üreten fabrika yöneticilerini ve iþçilerini deðil, ayný zamanda gýda, oyuncak ve giysi üreten þirketleri, film stüdyolarýný, borsacýlarý ve reklam ajanslarýný da etkilemektedir. Bir þirketin çalýþanlarý, tüketicileri militarize edecek ürünleri ne kadar doðal karþýlýyorsa o kadar militarize olmuþlardýr. Böylesi iþçiler söz konusu militer deðerleri birer veri olarak kabullenmekle kalmayýp, bu deðerleri ortak bir zenginlik ve güçlenmesi gereken bir þey olarak tanýmlamaya baþlayabilir. " (5) Ýþçi sýnýfý içinde yükselen milliyetçi ve militarist dalgayý ne kadar özetle anlatmýþ Enloe. Yýllardýr ülkemizde tüm þehirlerin sokak, meydan vs. yerlerinde "þehit ..,gazi .., paþa…" isimlerinin ne kadar bilinçli seçildiði ortadadýr. Çevremizde bize zaferi ve savaþlarý sürekli olarak anýmsatacak sembollere, heykellere, resimlere o kadar çok yer verilmiþtir ki. Hala, ölmek ve öldürmenin kutsallaþtýrýlmasý için daðlara, taþlara, cadde ve sokaklara bolca "þehit " isimleri nakþedilmeye devam etmektedir. Nesnelerin militarize edilmesine iliþkin olarak moda ve oyuncak endüstrisinde de bol miktarda örnek vardýr. Komando pantolonlar, haki renkli asker parkalarý, apoletli ve yýldýzlý giysiler, asker postallarý, kasketler. Rambo oyuncaklarý, yýldýz savaþçýlarý, füzeler, silahlar, vs. Tüm dünyada giþe rekorlarý kýran filmlerin çoðunun savaþ, þiddet içeren ABD yapýmý filmler olmasý rastlantýsal mý sizce? Yerli versiyonlarý da çok sayýda var artýk. Kurtlar Vadisi, Kýrýk Kanatlar vs. gibi dizi filmler ilk aklýma gelenler. Militarizasyon sadece orduya katýlmak ve ordunun yaptýklarýný onaylamakla sýnýrlanamayacak kadar çok karmaþýk ve sinsi bir süreçtir. Bu nedenle militarizmi sorgularken sadece orduyla sýnýrlý kalmamak gerekiyor. Militarizasyonun dikkatimizi daha çok orduya yöneltmesi yanlýþ deðildir, ancak pek çok insan hayatýnda bir kez olsun silah kullanmamýþ ya da miðfer giymemiþ olsa bile düþünce biçimi, günlük yaþam biçimini sürdürme þekli, çocuklarý ve yaþadýðý toplum için belirlediði hedefler de, militarizasyonun etkisine girebilir

Günlük Yaþam ve Sokaklar Nasýl Militarize Edilir? Sadece insanlar deðil bazen nesneler de militarize edilebilir ve bu nesneler aracýlýðýyla farkýnda bile olmadan toplum militer hale getirilir. C.Enloe Manevralar adlý kitabýnda Londra'da bir süpermarketten aldýðý bir kutu çorba konservesinin nasýl militarize edildiðini çok güzel açýklamýþtýr."Çorba bildiðimiz þehriyeli domates çorbasýdýr, ancak taneleri yýldýz savaþlarý filmindeki uydular þeklinde…. Pazarlama uzmanlarý yemek alýþveriþinin büyük bir kýsmýnýn kadýnlar tarafýndan yapýldýðýný bildiklerine göre neden böyle bir þekil seçmiþlerdi. Domates çorbasý saðlýklý bir yemekti, ancak çifte iþ yükü altýndaki bir annenin iþtahsýz çocuðuna içinde minik uzay silahlarý olan bir çorba içirmesi daha kolay olabilirdi. Çocuk kaþýðýný zevkle çorbaya daldýrabilirdi. Böylesi hem vitaminden kaçan çocuðu, hem býkkýn anneyi hem de gýda þirketini mutlu edecekti. Bu örnekle de gördüðümüz gibi militarizasyon sadece savaþ uçaklarý, mayýnlar ve

Eðitimde Militarizasyon Eðitimdeki cinsiyetçi ve militarist politikalarýn yarattýðý militarizasyon süreci de çok önemlidir. Bunu iyi bilen iktidarlar bazý ülkelerde askeri eðitim programlarýný liselere 78


Kurtuluþ

taþýmýþlardýr. Bu konuda yapýlan araþtýrmalar uluslar arasý eðitim politikalarý ile karþýlaþtýrýlmalý olarak deðerlendirildiðinde, günümüzde önceki dönemlere göre daha farklý bir strateji izlendiði anlaþýlýr. "Örneðin Amerikan Ulusal Politikasýnýn gereði 1990'larýn ortalarýnda Savunma Bakanlýðýnýn en hýzlý yaygýnlaþan programý, Genç Yedek subay Yetiþtirme Programý (JRTOC) olmuþtur. Bu program Pentagonun tasarladýðý Amerikan liseleri tarafýndan uygulanmasý istenen bir askeri eðitim programýdýr.173 milyon dolarlý bütçe ayrýlan bu proje ile 1998 de aralarýnda 14 yaþýnda çocuklarýn da bulunduðu 330.000 lise öðrencisi JRTOC programýna kayýtlýydý. 1995'te tüm JRTOC birimlerinin %65'i güneyde bulunuyordu. Öðrencilerin % 40'ý ABD'nin tüm ýrksal gruplardan liseli kýzlardý. Siyah öðrenciler %34 oranýnda katýlan en büyük gruptu."(6) ABD'de yapýlan araþtýrmada bu programý bitirenlerin yarýsýna yakýnýnýn orduya yazýldýðý tespit edilmiþtir

lanmasý, çok sayýda ülkede feministlerin pek çoðunu ordu içindeki eþitliði sorgulamanýn ötesine geçerek militarizmin kendisini sorgulamaya itmiþtir. Hindistan'dan Zimbabwe'ye, Japonya'dan Britanya, ABD, Sýrbistan, Þili; Güney Kore, Filistin, Ýsrail ve Cezayir'e kadar pek çok ülkede feminist harekette yer alan kadýnlar, militarizasyonu teþvik eden sosyal kurumlarýn neler olduðunu bizzat yaþayarak sorgulamýþtýr. Ataerkillik perdesi ardýnda militarizm aramayý öðrenmiþ olan kadýnlar, cinsiyet ayrýmcýlýðýna etkin bir biçimde kafa tutabilmek için bunun açýkça tartýþýlmasý gerektiði sonucuna varmýþlardýr. Bu nedenle pek çok ülkede etnik çatýþmalar, seçimler, eþcinsellerin özgürleþmesi, insan haklarý ihlalleri, köle iþçi çalýþtýran iþletmeler, askeri üslerin kapatýlmasý ve BM barýþý konularýnda sürüp giden tartýþmalarýn ortasýnda militarizmi en çok sorgulayanlar çoðu zaman kadýnlar olmuþtur. Birçok ülkenin siyasal sisteminde çoðumuzun fark edemediði ya da toplumdan gizlenen pek çok karar alýnmaktadýr. Geleneksel anlayýþ, ataerkilliði canlý tutmaya ve toplumun militarizasyonunu sürdürmeye yarayan kararlarýn az olduðunu göstermeye çalýþýr." (7) Gerçi Türkiye bu konuda ayrýca tartýþýlmaya deðer bir konumdadýr. Ülkemizde açýk bir askeri vesayet rejimi, 1982 anayasasý ile deklare edilmiþtir. MGK ve Ordu her an siyasetin tam da ortasýndadýr. Günlük yaþantýlarýmýzda çeþitli þekillerde deneyimlediðimiz militarizm bir biçimde kendini gizleyerek kahraman olmayý baþarýyor. Yaþananlara yönelik bir farkýndalýk oluþturabilmek ise ataerkil düzenin kendini devamlý üretmesini saðlayan militarist, seksist, milliyetçi düzene karþý mücadele etmenin en önemli ve öncelikli kýsmýný oluþturuyor. Tam da bu nedenle, ötekileþtirilenin aslýnda biz olduðumuzun farkýna vararak antimilitarist bakýþ açýsýnýn benimsenip yaygýnlaþtýrýlmasý ve bu topraklarda artýk savaþ yerine barýþýn örgütlenmesi, binlerce yýldýr kanayan yaralarýn durmasý için çok önemli. Bazýlarýna göre; zorunlu askerlik yapmak istemeyenler vatan haini, þiddete hayýr, kimsenin namusu olmayacaðýz diyen kadýnlar ahlaksýz, Kürt sorununda demokratik çözüm ve ateþkes talep edenler bölücü, Hrant Dink'in öldürülmesinin ardýndan sokaklara çýkan ve "Hepimiz Ermeni'yiz" diyen 200 bin kiþi ise ne dediðini bilmeyen kalabalýk. Her konuda

Sonuç Ýlk gençlik çaðýndaki Amerikalýlarý hedef alan ve hararetle pazarlanan bu programýn uygulanmasý belli bir dirençle karþýlaþsa da halen baþarýlý bir biçimde uygulanmakta ve militarize olmuþ Amerikalý gençler ve Amerikan toplumu tüm dünyada iþgale ve savaþa gönüllü hizmet etmeye devam etmektedir. Ýlginç olan ABD'deki bu eðitim programýný izleyen yýllarda Türkiye'de de eskiden beri (1926) var olan Milli Güvenlik dersinin 1995 yýlýndan itibaren müfredatý deðiþtirilerek daha çok ülke güvenliði, ülkenin bölünmez bütünlüðü, iç ve dýþ düþmanlara karþý birlik ve mücadelenin önemi v.s gibi Genel Kurmayýn belirlediði siyasi ve askeri bir eðitim programý haline dönüþtürülmüþ olmasýdýr. Militarizmden yararlananlar uluslar arasý bir þekilde eþ zamanlý olarak benzer yöntemleri uyguluyor. Üstelik günlük politik yorumlar yapýlan tek ders Milli Güvenlik dersi olmuþtur. 1982 anayasasý ile zorunlu ders olarak okutulmaya devam etmektedir, eðitimi verenler de mutlaka asker veya emekli askerlerdir. Bu derse diðer ders kitaplarýndaki cinsiyetçi ve militarist bakýþ açýsý eklendiðinde gençlerin ve toplumun militarize olmamak için ne kadar az þansý olduðu daha iyi anlaþýlmaktadýr. "Erkek egemenliðine hizmet eden þeylerin feministler tarafýndan bilinçli bir þekilde sorgu79


Kurtuluþ

demeçler veren komutanlarýmýz, militarize edilmiþ sivil yöneticilerimiz, üniversite rektörlerimiz, politikacýlarýmýz. Kullanýlan dil ve verilen mesaj hep korkuyu, þiddeti, ölümü kazýyor bilincimize. En çok da kadýnlarla zoru var herkesin. Komutanýndan ya da patronundan azar iþiten kocalar evde karýlarýndan hýrsýný çýkarýyor. Öðretmeninden ya da arkadaþýndan dayak yiyen çocuk evde kardeþinden veya annesinden intikam almayý deniyor. Her seferinde þiddetin maðduru kadýnlar olabiliyor.

Artan namus cinayetleri ve intiharlarýn sosyolojik analizlerinde yýllardýr bölgede yaþanan savaþýn tüm toplumu militarize etmesi ilk nedenler arasýnda sayýlmakta. "Kýsacasý, militarizm gerek geçmiþi gerekse günümüz dünyasýný anlayabilmek için ihtiyaç duyduðumuz ana kavramlardan biridir diyebiliriz. Böyle olmasýna karþýn bu kavramýn yaygýn olarak kullanýlmamasý düþündürücüdür. Bunun çeþitli sebepleri olabilir.

* * * 1)Birincisi, feminist düþünür Cynthia Enloe'nun ýsrarla vurguladýðý gibi, militarizm -diðer ideolojiler gibinormalleþtiði ölçüde etkin olur. Ýçerdiði deðerler ve varsayýmlar normalleþtikleri sürece sorgulanmazlar; hatta görünmez kalýrlar. Militarizmin yaygýn ama militarizm analizlerinin seyrek oluþunun önemli bir sebebi militarizmin toplumsal hayat kadar entelektüel hayatta da normalleþmiþ olmasýdýr diyebiliriz. 2)Ýkinci bir sebep milliyetçiliðin gündelik hayatýn ve kimliklerin þekillenmesindeki rolünde aranabilir. Milliyetçiliðin birçok ifadesi militarizmi normalleþtirme iþlevi görür. Örneðin Türkiye'de zorunlu askerlik, vatandaþlýk sözleþmesinin bir maddesi olarak deðil, 'ordu-millet' teziyle, milletin özü olarak tanýmlanmýþtýr. Bu kültürelleþtirilmiþ askerlik kurgusu zorunlu askerliði tartýþmayý zorlaþtýrmaktadýr. 3)Militarizmin anlaþýlmasý ve eleþtirilmesi yönündeki üçüncü bir engelin cinsiyetçiliðin yaygýnlýðý olduðu söylenebilir. Militarist deðerler ve pratikler (örneðin askerlik) erkeklikle özdeþleþtirildiði ölçüde onlarý sorgulamak hâkim erkeklik anlayýþýný sorgulamayý gerektirmektedir. Feminist ve gay haklarý hareketlerinin geliþmesiyle birlikte militarizm eleþtirilerinin de yaygýnlaþmasý ve derinleþmesi rastlantýsal deðildir. 4)Son olarak, militarizmin görünür kýlýnmasý önündeki engellerden bir baþkasý muhalif siyasi kültürlerin militarizminde aranabilir. Anti-militarizm yüz yýllýk tarihi boyunca sað siyasi hareketler kadar sol siyasi hareketler tarafýndan da yadýrganmýþ, yok sayýlmýþtýr. Militarizm eleþtirileri aðýrlýklý olarak tek taraflý (egemen siyasete yönelecek þekilde) yapýlmýþ, muhalif siyasi oluþumlarýn militaristleþmesi çok ender sorunsallaþtýrýlmýþtýr."(8) (1) C.Enloe,Manevralar,2006,Ýletiþim sh.30-31-18) (3-4-5-6-7 ) Enloe a.g.e (2-8) A.Altýnay,Bianet,Militarizm,Milli Güvenlik Dersi ve Milliyetçilik. * B.Ü. Kadýn Gündemi sy.11

80


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

AB ile Mücadeleyle Kazanacaðýz

K

alabalýk bir eylemdeyiz. Birçok kurumdan insanlar var. Bir yoldaþým "Kahrolsun Avrupa Emperyalizmi" diye slogan attýrýyor. Ama o kalabalýkta çok az kiþi bu slogana eþlik ediyor. Bazýlarý tereddütlü. Bu da nerden çýktý der gibi. Emperyalizm olsa olsa, ABD'ye özgü bir olgu olabilir diye düþünüyorlar herhalde. Bu; birçok sol, sosyalist çevrelerin bile AB'ye nasýl baktýðýnýn önemli bir göstergesi. Oysa Avrupa egemenliðinin tarihi kanlý bir tarihtir. Sömürgeciliðin, halklarýn köleleþtirilmesinin tarihidir. Bir medeniyet merkezi haline gelmesinde de bu süreçlerden geçen sýnýf savaþýmýnýn rolünü unutmamak gerekir. Avrupa kendi iþçisinin "görece" refahýný, geri kalmýþ ülkeleri sömürerek saðlamaktadýr. Bugün de önümüze sunulan Avrupa'nýn asýl gerçeði demokrasi deðil, emperyalizm gerçeðidir. Avrupa Birliði de baþýndan bu yana emperyalist bir blok olarak kurulageldi. Peki, nasýl bir amaç güderek? Ekonomik yan yana geliþ bir tarafa, dünyanýn yeniden paylaþým mücadelesinde diðer emperyalistlere karþý (baþta ABD olmak üzere) etkin bir rol üstlenmek amacýndadýr AB. Dolayýsýyla AB'nin demokrasi savunuculuðu, ABD'nin Irak'a demokrasi götürme bahanesinin altýndaki gerçekle örtüþmektedir. Avrupa'daki bu görece demokrasi ise iþçi sýnýfýnýn kendi mücadelesiyle kazandýðý hak-

Dilek Demirel 81


Kurtuluþ

lardýr ki, bugün birer birer ellerinden alýnmaktadýr. Artýk tüm dünyada geliþen bir eðilim olarak çalýþma süreleri uzuyor, iþ güvencesi ortadan kaldýrýlýyor, iþçi sýnýfýnýn örgütlenme olanaklarý elinden alýnýyor, esnek çalýþma biçimleri egemen hale getiriliyor. Türkiye açýsýndan da özelleþtirmeler, saðlýkta dönüþüm projeleri, sözleþmelilik, performans uygulamalarý ve daha bir yýðýn neoliberal uygulamalardýr AB ile uyumlaþmanýn getirdikleri. AB'nin Türkiye ile iliþkilerine demokrasi "ihracý" gözüyle deðil, bu yeniden paylaþým sürecinde Türkiye'nin rolü açýsýndan bakmak gerekir. Türkiye; ordusu, ucuz iþ gücü, Ortadoðu'ya yakýnlýðý, pazar arayýþlarý, muhalefetin dibe vurduðu dolayýsýyla AB'nin politikalarýný rahatlýkla uygulayabileceði bir ülkedir. Türkiye cephesinden bakalým bir de. Uyumlulaþma kapsamýnda neler deðiþti? Kocaman bir hiç. Pratikte hiçbir karþýlýðý olmayan adýmlar.. Adalet bakanlýðýna küçük de olsa adým attýran açlýkla onuru besleyen sevgili Behiç Aþçý, Gülcan Görüroðlu deðildi de AB miydi yoksa? Hrant Dink suikasti birçok gerçeði insanlarýn gözüne soktu tabiri yerindeyse. Deðil miydi ki o güzel insan, Avrupa'nýn bir ülkesinde Ermeni soykýrýmýný yok sayaný cezalandýran yasayý da delerim diyen? Hala hangi demokrasiden bahsediyoruz? 19 Aralýk katliamýnýn, terörle mücadele yasasýnýn, F tipi cezaevlerinin mimarlarýndan olan Almanya, Ýngiltere gibi ülkelerin AB üyesi olduðunu unutmamak gerekir. Bugün her ne kadar Kürtlerin AB den beklentileri olsa da, AB gözünde PKK bir terör örgütü kapsamýnda deðerlendiriliyor. Bir yandan Leyla Zanalar serbest býrakýlýyor, bir yandan Kürtçe kurslarý kapýlarý, pencereleri dar diye kapatýlýyor. EðitimSen hakkýnda tüzüðünde ana dilde eðitimi savunur gerekçesiyle dava açýlýyor. Ve daha yeni gazetelerde okuduðumuz gibi, ABD'nin Ankara büyük elçisi Ross Wilson Avrupa ülkelerinin yetkilileriyle birkaç hafta önce yapýlan toplantýlarýn sonucunda Almanya, Fransa ve Belçika'nýn PKK'ye karþý harekete geçtiðini ifade ediyor. Ardýndan PKK'nin üst düzey yöneticilerine operasyon düzenleniyor. Savaþ yanlýlarýnýn yüreðine su serpilmiþtir herhalde. Bir de þu Ermeni soykýrýmý meselesinde anlaþsalar(!) Dahasý Ortadoðu'daki iþgalin parçasý olan bir birlikten nasýl medet umulabilir? AB'nin militarist yaný gözden kaçýrýlmamasý gereken bir olgudur. Yeniden paylaþým mücadelesinde güçlü olabilmek, güçlü bir orduya sahip olmayý da beraberinde getirir. AB bu amaçla 60 bin kiþilik bir Avrupa

ordusu yaratma amacýndadýr. AB anayasasýnýn 41. maddesi de Avrupa silahlý güçlerinin baþka bölgeleri "barýþ" adýna iþgal etmesinin önünü açýyor. Gayet açýk deðil mi? Ben bir anti-emperyalistim, dolayýsýyla AB'ye de karþýyým. Hele de bir kadýn olarak… Çünkü meseleye kadýnlar açýsýndan bakýldýðýnda AB'nin özü ve amacý itibarýyla erkek egemen ideolojinin bir taþýyýcýsý durumunda olduðunu söylemek hiç de zor deðil. Çünkü ataerkil iliþki biçimi, kapitalist ekonomik iliþkilerin ayrýlmaz bir parçasýdýr. Dolayýsýyla AB'nin cinsiyetçiliði ortadan kaldýrmak gibi bir hedefinin olduðunu iddia etmek gerçekçi deðildir. Kadýnlarýn ezilmiþlik durumu erkek egemen ideolojinin, sermayenin çýkarýnadýr. Sermayenin küreselleþen pazarda daha fazla rekabet etme ihtiyacý vardýr. Bu ihtiyaç, emek gücünün ücretini düþürmeye yönelir. Ardýndan iþten çýkarma, saðlýk ve eðitim gibi hizmetlerin ticarileþtirilmesi, esnekleþtirme ve kayýtdýþýlaþtýrma süreçleri hýz kazanýr. Tüm bu durumlardan en fazla etkilenecek olanlar elbette kadýnlardýr. Örneðin Türkiye'de üyelik süreci tarýmýn tasfiyesi anlamýna gelmektedir ve nüfusun ciddi bir kesimi iþsiz kalacaktýr. Bu nüfusun yarýsýndan fazlasýný kadýnlar oluþturmaktadýr. Topraðýndan edilecek, göçe zorlanacak kadýnlarýn baþýnda da Kürt kadýnlarý gelmektedir. Bugün AB ülkelerinde kadýnlar erkeklerden yüzde 20-30 daha az ücretlendirilmektedir. Avrupa Birliðinin her yerinde çalýþma çaðýndaki kadýnlar arasýnda istihdam oranlarý erkeklerinkinden daha düþüktür. Ýspanyada kadýnlarýn sadece %35i çalýþma hayatýndadýr. AB'de yaþayan her yoksul dört kiþiden üçü kadýndýr. Ýrlanda'da kadýnlarýn %33ü yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Her yýl seks kölesi olarak Avrupa'ya 500 bin kadýn göç ettiriliyor. Kadýnlarýn siyasete katýlýmý çok düþük düzeyde. AB'deki parlamenterlerin %15i kadýn. AB'ye üye ülkelerin 26 baþkanýndan yalnýzca ikisi kadýn. Kadýna yönelik þiddet Avrupa'da da çok yaygýn durumda. Uluslar arasý Af Örgütü, raporunda, Fransa'da her dört günde bir kadýnýn sevgilisinin yada eþinin darbeleriyle öldüðünü belirtiyor. Ve yine Fransa'da her yýl 25 bin kadýn tecavüze uðruyor. Ýngiltere'de dakikada bir kiþi aile içi þiddet nedeniyle polisi arýyor. Polonya, Portekiz ve Ýrlanda'da kürtaj yasak. Farklý kültürlerden, ezilen halklardan olunca durum daha da vahimleþiyor. Macaristan'da mahkûm kadýnlardan %60ý çingene. Romanya'da iki milyon çingeneden bir buçuk milyonu kayýtsýz. 82


Kurtuluþ

Ve çingenelerin %50si iþsiz. Göçmen ve farklý etnik kökenlerden kadýnlar ayrýmcýlýða en çok uðrayanlar. En altta görülen temizlik iþleri, fuhuþ sektöründe bu kadýnlar sömürülüyor. Bu örnekleri çoðaltmak mümkün. Avrupa Komisyonu Türkiye temsilciliði sitesinde, AB'nin kadýn erkek eþitliði konusunda özellikle çalýþtýðý konulardan biri þöyle: Ýþ ve ev hayatýnýn beraber yürütülmesinin kolaylaþtýrýlmasý. Bu aslýnda mevcut durumun kabullenilerek çözüm üretilmesinden baþka bir þey deðil. Erkeklere bir rol biçilmiyor. Yani AB ye çok düþük bir ihtimal girdiðimizde erkekler ev iþlerini öðrenemeyecekler. Dönüp AB sürecine bakýldýðýnda özellikle 1997 yýlýnda imzalanan Amsterdam Antlaþmasý ile 'kadýn ve erkek eþitliði' Birliðin temel görevlerinden biri olarak belirlenmiþ ve 119. madde (eþit iþe eþit ücret) kabul görmüþtür. Sýkça deðinilen bu eþitlik ilkesi sözde bir eþitliktir. Ayrýca erkek egemen ideolojinin belirleyeni olduðu bir eþitliktir. Kapitalist düzen, emek sömürüsü ortadan kalkmadýkça kadýnlar arasýndaki ve toplumun diðer kesimleri arasýndaki eþitsizlik ortadan kalkmayacaktýr. Dolayýsýyla biz kadýnlar son kertede 'eþitlik' deðil özgürlük mücadelesi veriyoruz. Kurtuluþumuzun ön koþulu olan sosyalizmde de kadýn mücadelesinin devam edeceðini söylüyoruz. Kadýn kurtuluþ hareketinin bir parçasý olarak da tüm ezme ezilme iliþkilerinin birbirinden beslendiðinden yola çýkarak toplumsal bir kurtuluþ mücadelesi vermekteyiz. Bunun için cinsel, sýnýfsal, ulusal sömürüye son þiarýyla alanlara çýkýyoruz. Dolayýsýyla AB gibi, bir sýnýfýn, cinsin, ulusun egemenliðindeki emperyalist bir bloða bel baðlamak kadýn kurtuluþ hareketinin çizdiði, erkeklerden, devletten, sermayeden… baðýmsýz kadýn örgütlenmelerini savunmaya ters düþmektedir. Bugün Türkiye'de kendi devletlerinden kaynak saðlayamayan kadýn örgütleri AB fonlarýna yönelmektedir. Fonlarýn daðýlýmýnda AB'nin yeterince kadýnlar lehine davranmamasý bir tarafa, bu fonlarla kadýn hareketini deðil, bir süre sonra kendilerini ayakta tutmayý amaç edinen kadýn örgütlerinin ortak iþler yapma ve sokaða çýkma noktasýndaki refleksleri yok olmaktadýr. Amargi Dergisi son sayýsýný projecilik üzerine hazýrlamýþ durumda. Bu "piyasa" ortamýndan militan deðil,

profesyonel kadýnlarýn ortaya çýkacaðýný bizzat durumu araþtýran yazarlar söylüyor. (Sevgi UçanTürkiye ve AB'de Kadýnýn Konumu-KADER yayýnlarý). Tüm bunlar, zaten parçalý olan kadýn hareketinin daha da bölüneceði anlamýna geliyor. Bizim ikiyüzlü devlet de, 8 Mart dünya kadýnlar gününde dayak attýðý kadýnlarý unutuyor, yýllardýr kadýnlarýn ölümü pahasýna verdikleri mücadeleyi, talepleri görmezden geliyor, sýrf AB'ye iyi görünmek için pratikte karþýlýðý olmayan adýmlar atýyor. Onlar deðil miydi mecliste pozitif ayrýmcýlýða þiddetle karþý çýkan? Egemenler ne zamandan beri egemenliklerinden kendi rýzalarýyla vazgeçiyor oldular da, biz kadýnlar "eksik eteðimizle" cadýlýk yapar olduk? Bugün az da olsa olumlu adýmlarýn varlýðýna þahitsek, kendi tabutumuzu kendimizin omuzladýðýndandýr, cenazemizi kendimizin kaldýrdýðýndandýr. Alanlarda taleplerimizi dayak yeme, iþkence görme pahasýna haykýrdýðýmýzdandýr. Þimdi bir dönüp soralým kendimize. Gerçekten AB üyesi olmakla mý çözülecek mesele? Yada AB ülkelerinde böyle mi olmuþ? Hayýr. "Demir Çeneli Melekler" in, "Kelebeklerin" mücadelesiyle bu noktaya gelinmiþ. Ama bunun da yeterli olmadýðýný görüyoruz. O halde özgürlüðümüzün öncelikle kendi mücadelemizin bir eseri olacaðýný vurgulamak gerekir. Bizler bu güne kadar AB sürecinden baðýmsýz olarak talepler ürettik, kazanýmlarýmýz da böyle oldu. Bundan sonrasý için de AB bizim mücadelemizde bir öncelik olmayacaktýr. AB ile deðil, mücadeleyle kazanacaðýz. AB'nin kadýn hareketini olumsuz etkileyebileceði bir tarafa, bizim için AB karþýtlýðý kadýn hareketi açýsýndan ilkesel bir ayrým noktasý deðildir elbette. Bizler kadýn olma noktasýnda buluþtuðumuzda, emeðimiz, bedenimiz, kimliðimiz bizimdir dediðimizde, özellikle Ortadoðulu ve Kürt kadýnlarýyla dayanýþmayý arttýrdýðýmýzda, kadýn emekçilere ve taleplerine yöneldiðimizde, militarizmden, emperyalizmden, Kemalizmden, erkeklerden ve erkek egemenliðinden baðýmsýz bir örgütlenmeye gittiðimizde, kýsacasý tüm egemenlik iliþkilerine karþý mücadeleyi büyüttüðümüzde özgürlük hedefine yaklaþacaðýmýzý unutmamalýyýz.

* * *

83


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Kurtuluþ

Aile ve Kadýn

Ý

nsanlýk yabanýllýk, barbarlýk ve uygarlýk aþamalarýndan geçerek günümüze dek gelmiþtir. Özel mülkiyetin ortaya çýkýþýyla birlikte ilk iþ bölümü ve sýnýflar da ortaya çýkmýþtýr. Ýlk iþ bölümü kadýnla erkek arasýnda yapýldýðý gibi, ilk sýnýf baskýsý da erkeðin kadýný baský altýna almasýyla baþlamýþtýr. Üretim araçlarýnýn özel mülkiyetinin küçük bir grubun elinde toplanmýþ olmasý, bunu devam ettirmek adýna sistemleþmiþ þiddetin de ortaya çýkmasýna yol açmýþtýr. Bu süreç içerisinde anasoylu dönemin yerini de ataerkil dönem almýþtýr. Aile de süreç içerisinde grup halindeki evlilikten karý-koca evliliðine (iki baþlý aile, ataerkil aile ve tek eþli aile) geçiþ yapmýþtýr. Analýk hukukunun yýkýlýþý kadýn cinsin büyük tarihsel yenilgisi olmuþtur. Evde yönetimi elde tutan erkek oldu; kadýn aþaðýlandý, köleleþti ve erkeðin keyif ve çocuk doðurma aleti haline geldi. Kadýnýn bu aþaðýlanmýþ durumu, giderek süslenip püslendi ve aldatýcý görünüþlere sokuldu, çoðu zaman yumuþak biçimler altýnda saklandý, ama hiçbir zaman ortadan kaldýrýlmadý. Ailenin en temel kurumlarýndan biri patriarkal sistemdir. Patriarka terimi ideolojisi, gelenek, görenek ve yasalarýyla kadýnlarý sistematik olarak ezen ve

Sevim Kaya 84


Kurtuluþ

sömüren erkek egemen düzeni tanýmlamak üzere kullanýlýyor. Batý toplumunda baþta Patriarka kavramý olmak üzere toplumsal cinsiyet, yaþ gruplarý ve ailelerle ilgili tüm ideolojilerin temelinde baðýmlýlýk temasý bulunmaktadýr. Patriarkal deðerler ailelerde doðup yayýlýr, ama sadece ailelere özgü deðillerdir. Toplumun her kademesini etkilerler: Aileyi, politikayý, ekonomiyi, ideolojiyi. Bu deðerler özde kadýn, çocuk ve bütün aþaðý görülen gruplarýn baðýmlý olmasýný ve hizmet etmesini ön gören, erkek ve özellikle ata otoritesine dayanan bir sosyal düzeni içerirler. Bu kavramýn temelinde eþitsizlik, boyun eðme ve baðýmlýlýk fikirleri yatmaktadýr. Aile ile ilgili idealler yasal, sosyal, dini ve ekonomik sistemimize sinerek güçlenmiþ ve bunlara uymayanlarýn cezalandýrýlmasýný veya dýþlanmasýný saðlamýþtýr. Bu durumda insanlarý belli biçimlerde davranmaya ve yaþamlarýný geçerli norm ve kalýplara göre sürdürmeye zorlayan çok ciddi bir baský vardýr. Patriarkal ideoloji tüm sosyo-ekonomik ve siyasi kurumlarýmýza, hatta kullandýðýmýz dile girmiþtir. Böylelikle insanlarý belli yollarý izlemeye yüreklendirmekte ve bir anlamda da kandýrmaktadýr. Bunlar genellikle 'aile' çerçevesinde sunulur ve tanýmlanýr ve de aile toplumumuzun siperi olarak görülür. Aile kavramýný parçalara ayýrdýðýmýzda, ortaya birbirinden farklý fikirler çýkar: Beraber yaþama, evlilik, kadýn ile erkek arasýndaki güç iliþkileri, yetiþkinlerle çocuklar arasýndaki güç iliþkileri, ev içi emeði, cinsellik ve cinsel iliþkiler, doðum, annelik, babalýk, kardeþ iliþkileri, akrabalýk, toplumsal cinsiyet, otorite, baðýmlýlýk ve hizmet tanýmlarý, ekonomik iliþkiler. Her bir baþlýk ayrý bir kitap konusunu oluþturacak kadar geniþ olduðundan biz daha çok evlilik üzerinde duracaðýz.

altýnda oluþunun nedeni deðil, sonucudur. Çocuklarýyla birlikte birçok evli çifti kapsayan eski komünist ev ekonomisinde, kadýnlara býrakýlan ev yönetimi, týpký erkekler tarafýndan yiyecek saðlanmasý gibi, toplumsal zorunluluk taþýyan bir kamu iþiydi. Ataerkil aile ve ondan da çok tek eþli olan bireysel aileyle birlikte, her þey deðiþti. Ev yönetimi, kamusal niteliðini yitirdi. Bu iþ artýk toplumu ilgilendirmiyor, bir özel hizmet haline geldi. Toplumsal üretime katýlmaktan uzaklaþtýrýlan kadýn, bir baþ hizmetçi oldu. Modern karý koca ailesi, açýk ya da gizli, kadýnýn evsel köleliði üzerine kuruldu. Diana Leonard (1980, sf 5) evliliði "kadýnýn iþ gücünü, cinselliðini ve üretkenlik kapasitesini verip, karþýlýðýnda korunma, bakým ve çocuklar üstünde belli bazý haklar elde ettiði bir çeþit iþ iliþkisi" olarak görmemiz gerektiðini iddia eder. Pek de haksýz sayýlmaz. Çünkü kocasýna, çocuklarýna ve eve bakmak kadýnýn evlenmek suretiyle üstlendiði iþlerde her ne kadar ücretsiz olsalar da iþlerini yapmaz ya da yapamazsa bu boþanmak ve çocuklarýnýn elinden alýnmasý için gerekçe olabilir. Evlilik yalnýzca cinsel çekicilik, aþk ve romantik düþüncelerin etkisi altýndaki ekonomik bir iliþki ya da iþ sözleþmesi deðildir. Ayný zamanda hem kadýn, hem de erkek için önemli bir statü deðiþikliðidir. Ýnsana görünürde yetiþkin statüsü kazandýrýr. Bir erkek için baðýmsýzlýk ve baþkalarýnýn sorumluluðunu kazanma anlamlarýný taþýrken, kadýn için yeni bir baðýmlýlýk biçimi ve hane halkýnýn sorumluluðunu üstlenme anlamýna gelir. Kadýn için birisinin çocuðu olmaktan birisinin karýsý olmak, bir baðýmlýlýk iliþkisinden baþka bir baðýmlý konumuna geçiþi temsil eder. Çocuk sahibi olmak da ayný zamanda "statü" kazandýrýr. Küçük yaþtan beri kadýnlýðý annelikle özdeþ görecek biçimde yetiþtirilmiþ kadýnlar için anne olmak çok önemli bir statü deðiþikliðidir. Bu kadýnýn "gerçek" bir kadýn statüsüne yükselmesini saðlayan evlilikten bile önemlidir. Kadýn artýk hayatýnýn "gerçek" amacýna ulaþmýþtýr. Bir erkek, karýsý veya kýz arkadaþý doðum yaptýðýnda bu tür bir statü deðiþimi yaþamaz. Erkekler ise zaten yaþamýn her alanýnda doðuþtan bir statü sahibidirler. Kadýnlarýn meslek sahibi olmasý bile tanýmlanmalarýný deðiþtirmez. Mesleklerini potansiyel eþ ve anneler olarak sürdürürler. Bir kadýnýn sosyal statü kazanmasýnýn tek yolunun annelik olduðunu savunan görüþ patriarkal ideolojinin temel taþýdýr ve günümüzde de

Evlilik Aldatmacasý Ýnsanlýðýn geliþmesindeki belli baþlý üç aþamaya uygun düþen, üç evlilik biçimi vardýr. Yabanýllýk döneminde, grup halinde evlilik; barbarlýk döneminde, iki baþlý evlilik ve uygarlýk döneminde tek eþli evlilik. Tabii burada hemen belirtelim ki, bu tek eþlilik erkek için deðil, yalnýzca kadýn için tek eþli olmaktýr. Kadýn erkek arasýnda, daha önceki toplumsal durumlardan bize miras kalmýþ bulunan eþitsizlik, hiç bir zaman, kadýnýn iktisadi baský 85


Kurtuluþ

öylesine geçerlidir ki anne, baba, akraba ve arkadaþ çevremiz; "neden evlenmiyorsun", "neden çocuk doðurmuyorsun, tek baþýna kalacak, yaþlanacak ve sana bakan kimse olmayacak" vb. türden bir baský mekanizmasýný uygularlar. Bir babaya ya da kocaya baðlý olmayan kadýnlar "doðal" baðýmlýlýk düþüncesine meydan okumuþ olurlar. Bu yüzden "doðaya aykýrý" tehlikeli kiþiler olarak görülürler. Cadý kabul edilen kadýnlarýn yakýlmalarý tarihe gömüldükten sonra bile evlilik kurumu dýþýnda yaþayan kadýnlarýn gücünden, cinselliðinden ve olasý ekonomik sorumluluðundan kaynaklanan korkular sürmüþ ve günümüze kadar gelmiþtir. Günümüz toplumunda bu kadýnlara yöneltilen saldýrýlar ise alay etme, feminist olmakla, lezbiyenlikle, aykýrý olmakla suçlama gibi biçimler almýþtýr. Bir erkek için evlilik; baðlýlýk ya da yarý baðýmlýlýk statüsünden karýsý ve çocuklarýndan itaat ve hizmet bekleyebileceði baðýmsýzlýk ve otorite statüsüne geçiþ anlamýna geliyor. Evlilikten eskiden olduðundan daha çok þey beklenmektedir. Son 150 yýldýr aile ideolojisi romantik ve müþterek evlilik idealine önem vererek temeldeki ekonomik ve eþitsiz yönünü gizlemiþtir. Yakýn geçmiþte evlilik, temel amacý çocuk sahibi olmak olan kocanýn yönetimindeki bir iþ ortaklýðý olarak görülürken, artýk iki eþit partnerin yardýmlaþma, karþýlýklý cinsel tatmin ve iki ya da üç çocuðu özenle ve sevgiyle yetiþtirerek uyum yaratmak amacýyla girdikleri bir sevgi iliþkisi olarak anlatýlmaktadýr. Mutlu evliliklerin, kendini arama ve çok çalýþma yoluyla gerçekleþebileceði iddia edildiðinden evlilik ve aile yaþamýnýn ekonomik ve patriarkal temelini gizlemekte veya görmezlikten gelinmektedir. Bu yüzden aile içi þiddet, cinsel sapýklýk ve suçlarýn yarattýðý kriz, yoksulluk veya kadýn erkek ebeveynle çocuk arasýndaki eþitsiz iliþkilere deðil, bireylerin ve çoðunlukla kadýnlarýn, aile içindeki baþarýsýzlýklarýna baðlanmýþtýr.

caya" kadar "özel" sorunlar olarak görülmüþ, daha da önemlisi devlet politikalarýnýn hepsi kadýn ve erkek, çocuk ve yetiþkin, iþçi sýnýfý ve burjuva sýnýf arasýnda eþitsiz muameleyi öngören patriarkal ideolojiden etkilenmiþtir ve aile birliði idealini güçlendirmiþtir. Aile ile devlet iliþkisinin kavranmasýnda toplumsal cinsiyet kavramýnýn önemi büyüktür. Heidi Hartman, Ehrenceire English ve Hilary Land gibi feminist teorisyenler sosyal devletin kadýn ve çocuklarýn baðýmlý olduðu veya olmasý gerektiði varsayýmýnýn üzerine kurulu olduðunu, dolayýsýyla aile ile ilgili kanunlarýn çekirdek aileyi hem ideal olarak yücelttiðini hem de yaþamsal bir zorunluluk haline getirdiðini öne sürmüþlerdir. Hartman, kadýn ve çocuklarla ilgili koruyucu kanunlarýn, hem kadýnlarý iyi ücretli ve vasýflý iþlerin dýþýnda tutmak, hem de eþ ve anne olarak baðýmlýlýk ve hizmetlerinden yararlanma konusunda çýkar birliði bulunan kapitalistlerle iþçi sýnýfý erkekleri arasýndaki anlaþmaya dayandýðýný belirtmiþtir. Patriarkaya karþý çýkmak, otoriteye karþý çýkmak anlamýna geliyordu. Kadýnlar 18. yüzyýldaki iþçi ayaklanmalarý, Fransýz ihtilali, kadýnlara oy hakký kampanyalarý, ya da kadýn hareketi gibi toplumsal ve politik hareketlere katýldýklarýnda sosyo-politik düzeni tehdit ettikleri düþünülmüþ ve davranýþlarý 'erkeksi' ve 'doðaya' aykýrý ve aile kurumunu yýkmaya yönelik bulunmuþtur. Devletlerin genel çýkarlarýna göre kadýnlarýn çocuk doðurmasý ya da doðurmamasý gerektiði nüfus planlamasý adý altýnda gerçekleþtirilmiþtir. Doðurganlýk oranýnýn düþmesi kimi devletlerde iþgücü ve orduda kýtlýk yaratacaðý korkusu düþüncesini oluþtururken, kimi devletlerde ise tam tersine doðurganlýk oranýnýn artmasý sonucunda yoksulluðu artýrýp kaynak kýtlýðý yaratacaðý, dolayýsýyla da siyasi huzursuzluk ve devletten taleplerin artmasýna yol açacaðý korkusu nüfusu da bir sorun haline getirmiþtir. Günümüzde Devletin Aileye Bakýþ Açýsý Anayasadaki aile ile ilgili madde þöyle: Ailenin Korunmasý Madde 41. - (Deðiþik: 3.10.2001-4709/17 md.) Aile, Türk toplumunun temelidir ve eþler arasýnda eþitliðe dayanýr. Devlet, ailenin huzur ve refahý ile özellikle ananýn ve çocuklarýn korunmasý ve aile planlamasýnýn öðretimi ile uygulanmasýný saðlamak için gerekli tedbirleri alýr, teþkilâtý kurar.

Aile Ýle Devlet Arasýndaki Ýliþkiler Son 200 yýldýr devlet yasalarý erkeði ve ona baðlý oluþan özel çekirdek aileyi güçlendirmiþtir ve politikalarýnýn genel etkisi nüfusun çoðunluðunu ama özellikle kadýnlarý her zamankinden çok evliliðe baðýmlý kýlmak olmuþtur. Ailelerin içinde olup bitenler bir rezalet çýkmasý ya da mali sorumluluk yaratmasý yoluyla "kamulaþýn86


Kurtuluþ

Antalya'da, 24 yaþýndaki sekreter Meryem Sak'a iþkence yaptýðý suçlamasýyla tutuklu bulunan patronu Mustafa Hüseyin Kývrýk ile olaylara göz yummakla suçlanan annesi Hatice Sak ve kardeþi Ahmet Sak tutuksuz yargýlanmak üzere serbest býrakýlmýþlardýr. Ayrýca, mahkeme, Antalya Adli Týp Kurumu'nca 10 Ocak 2007 tarihli raporun tekrar Adli Týp Kurumu'na gönderilerek raporda belirlenen iþkencenin yüzünde sabit ize, yüzünün sürekli deðiþikliðine, çocuk yapma ya da konuþma yeteneklerine, duyulardan veya organlardan birinin iþlevini yitirmesine, iyileþmesine olanak bulunmayan bir hastalýða neden olup olmadýðý yönünde yeni rapor istenilmesine karar vermiþtir. Bilindiði üzere, Aileden sorumlu bir bakanlýk kurulmuþtur ve bu kurum kadýna yönelik þiddete karþý tedbirler almak amacýyla harekete geçeceðini söylemektedir. Fakat yukarýdaki ve birçok örnekten de anlaþýlacaðý üzere asýl amaç, kadýnlarý korumak deðil, aile ideolojisini korumaktýr. Eðer gerçekten kadýnlarý korumak olsaydý "namus cinayeti" maðduru kadýnlarý kendi elleriyle ailelerine teslim etmezlerdi, patronu tarafýndan iþkence gören Meryem Sak"ýn duruþmasýnda tahliye kararý verilmezdi. Þiddetten kaçýp karakollara sýðýnan kadýnlarý, þiddetin faili olan kocalarla karakollarda barýþtýrýp göndermezlerdi. Ayný zamanda kýsmen yasalara girmesine raðmen sýðýnma evlerini açma konusunda bu kadar basiretsiz davranmazlardý. Devletler ailenin krizde olduðunu söylerken boþanma, aile içi þiddet, tecavüz veya ensest olaylarý yüzünden deðil, devletten taleplerin artmasýna yol açacaðý korkusu, ideolojiye karþý örgütlenileceði korkusu ve bu durum hýz kazanýrsa insanlarýn varolan sosyo-ekonomik, siyasi ve patriarkal sistemlerin geçerliliðini sorgulamaya baþlayacaklarý için kaygýlanmaktadýrlar. Devlet kadýný korumayarak, "aile birliðini" yani aslýnda kendi varlýðýný korumaktadýr. Sosyalist düþünce yapýsý tüm ezme ezilme iliþkilerinin karþýsýnda durur ve bu doðrultuda politikalar üretir. Ýlk ezme ezilme iliþkisinin kadýn ve erkek arasýnda yaþandýðýný düþünürsek biz sosyalistler evliliðe nasýl bakýyoruz, ya da nasýl bakmalýyýz? Ailenin korunmasýyla ilgili yasa; 'aile Türk toplumunun temelidir ve eþler arasýnda eþitliðe dayanýr' diyor. Bu koca bir yalandan ibarettir. Bunun böyle olmadýðýný yediden yetmiþe toplumun her kesi-

mi bilmekte ve fiili olarak yaþamaktadýr. Eþler arasýnda eþitlik olmadýðý gibi, anne baba ve çocuklar arasýnda da yoktur. Þiddet olgusu tepeden týrnaða tüm toplumu sarmýþ durumdadýr. Kadýn ve erkeðin kaynaklara ve yaþam þansýna ulaþmalarý arasýnda bu kadar fark olan bir toplumda evlilik içinde eþitlik gerçekleþtirmek imkânsýzdýr. Kadýnla erkeðin eþitlenmesi demek, insanlar arasýndaki þiddet iliþkilerine ve þiddetin örgütlü kurumlarýna karþý çýkmak, varolan otorite anlayýþýný yýkmak, rekabet anlayýþýný ortadan kaldýrmak demektir. Bu nedenledir ki sosyalist düþünce yapýsýný benimsemiþ tüm insanlarýn gelecek toplumu inþa etmek için, evlilik kurumuna karþý çýkmalarý ve bu kurumun içerisinde yer almamalarý gerektiði önümüzde durmaktadýr. Elbette bu toplumda yaþýyoruz, aile sistemi toplumsal sistemin ürünüdür ve onun kültür durumunu yansýtýr. Toplum geliþtikçe aile biçimi de geliþir, toplum deðiþtiði ölçüde, aile biçimi de deðiþir. Bir "aile" içinde yaþamýyor olsak bile toplumun geneli ailelerden oluþtuðu için kendimizi bu sistemle kuþatýlmýþ buluruz. Sokakta, evde, okulda, arkadaþ iliþkilerinde hep ayný þey geçerlidir. Eþler kurallara uygun olarak, nikâh tutanaðýný serbestçe imzalar imzalamaz yasa tamamen yerine getirilmiþ olur. Hem bu yasaya karþý mücadele edeceðiz, hem de bu kurumu meþrulaþtýracaðýz, böyle bir þey olabilir mi? Evet bazý durumlarda olabiliyor, örneðin devlet memurlarý üzerinde bu konuda katý tedbirler vardýr. Kadýn memur evlilik dýþý hamile kalmýþsa ve evlenmeden doðuma karar vermiþse iþten atýlmayla yüz yüze kalýr. Ya iþsizler ordusuna katýlacaktýr, ya da evlilik kurumunu onaylamamasýna raðmen evlenecektir. Yine devlet memurlarý tayin olaylarý nedeniyle sahte evlilikler yapabilmektedir. Tek tek bireyler olarak bunun dýþýna çýkmayý baþaranlarda vardýr, fakat toplumsal koþullarý deðiþtirmeden, bu gerçeði de toplumsal olarak deðiþtirmek mümkün deðildir. Toplumsal sistem biz sosyalistleri öyle bir ablukaya almýþ durumdaki evlilik haberi almadýðýmýz günlerin sayýsý azdýr. Bugünden yarýna bireyler olarak, 'evlilik içerisinde ben eþitliði saðlayabilirim' yanýlgýsýna düþmeden, biçimsel bir eþitlik mücadelesi deðil, özgürleþme mücadelesi perspektifiyle ve sorunun sýnýfla baðýný koparmayan bir bilinçle toplumsal sistemi deðiþtirmek adýna verili dayatýlan 87


Kurtuluþ

Kaynakça - Diana Gittins, Aile Sorgulanýyor, Pencere yayýnlarý 1985. - Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, sol yayýnlarý, 1992. - Kadýnýn Görünmeyen Emeði, Maddeci bir feminizm Üzerine, Kardelen yayýnlarý, 1992.

kurumlar dýþýnda özgür hayatlar kurabilmeliyiz. Aile ideolojisine karþý çýkmak, bütün sosyal sisteme karþý çýkmaktýr. Ancak bu insanlarýn bir çeþit aile içinde bir arada ve birbirleriyle iliþki içinde yaþamaktan vazgeçecekleri anlamýna gelmez, radikal bir yeniden yapýlandýrmaya gidileceði anlamýna gelir. Patriarkal üretim ve yeniden üretim sistemi toplumlarýn merkezinde yer aldýðýndan, kadýnlarýn kurtuluþu toplumsal sistemlerin temellerinin tümüyle yýkýlmasýný gerektirdiðinden dolayý baðýmsýz kadýn örgütlenmesi ve devrim mücadelesi temelinde yükselmelidir.

* * *

88


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

“Kadýn Olunmalý”

...Büyük bir karmaþanýn, koþuþturmanýn ardýndan nihayet büyük gün gelip çatmýþtý. Evleniyordum. Hayatýmýn erkeðiyle. Ýlk defa aþýk olmuþtum, (Zaten insan þu hayatta bir kez aþýk olmaz mýydý.) ve o adamla da evleniyordum. O benim özgürlüðümdü, kurtulmuþtum. Her istediðimi yapabilecektim. Artýk mutlu, özgür ve rahat bir hayat beni bekliyordu. Daha ne isteyebilirim ki... Diye baþlayan, birbirinden farklý, ama benzer 'mutlu' hayatlarýn hikâyesi. Peki gerçek öyle midir? Gerçekten mutlu mudur bu hayatlar? Yoksa mutlu olmamýz gerektiði, özgür olacaðýmýz, bir kez aþýk olacaðýmýz bize öðretilmiþ midir? Engels "Tekeþlilik tarihte kesinlikle kadýnla erkeðin uzlaþmasý olarak ortaya çýkmaz, hele böyle bir uzlaþmanýn en olgun biçimi hiç deðildir. Tersine, bu kurum, bir cinsin öteki tarafýndan boyunduruk altýna alýnmasýdýr ve tarih öncesinde o güne dek hiç bilinmeyen bir cinsiyet çatýþmasýnýn duyurusu olarak ortaya çýkar." (*) Derken yanýlmýþ mýydý? Hayýr, yanýlmamýþtý, tam da Engels'in dediði gibi evlilik ya da bizlerin 'birlikte yaþamak' dediðimiz þey, kadýný egemenlik altýna alýr, nesneleþtirir ve pasif hale getirir. Bu durumu gören bizlerin, geleceðimiz ve politik bir güç olabilmemiz için; evli olma durumunu ve aileyi sorgulamamýz

Eylem Karabulut 89


Kurtuluþ

gerekmektedir. Çünkü aile kurumu ortadan kaldýrýlmadýkça, evli olma - birlikte yaþamak durumu devam ettiði sürece, biz kadýnlar için tam bir kurtuluþ mümkün görünmemektedir.

la açýklanabilecek basitlikte deðildir. Çünkü biliyoruz ki, hayatýn her alanýnda iktidar erkektedir ve iktidarýnýn gayri meþruluðunun farkýnda deðildir, farkýnda olsa bile bu durumu deðiþtirmek iþine gelmemektedir. Bu yüzden de kolay vazgeçmeyecektir. Aileyi ortadan kaldýrmak, evlilikleri sonlandýrmak bugün zordur, bunu dile getirmek de zordur. Ama bu zorluk bizleri geleneksel yaþamlar içine hapsetmemeli, güçsüz kýlýp reddettiðimiz rolü kolay kabul eder hale getirmemelidir. Bilmeliyiz ki, deðiþmeyi deðil de varolaný kabul edip yaþamak, deðiþmeyi göze almak kadar zordur. O yüzden kadýn kurtuluþ mücadelesi yürüten bizlerin, bu iliþkileri deðiþtirmek için yapacaðý mücadelenin nasýl olacaðýna vereceði yanýt bence; radikal olmalýdýr. Çünkü biz hayatlarýmýzý yorumladýk, hayatý yorumlamaya kalkanlar deðiþmeye ve deðiþtirmeye hazýr olmalýdýr. Bizler; tarih boyunca, farklý olduðu için, itiraz ettiði için, hayýr dediði için dýþlanan, aþaðýlanan, öldürülen kadýnlarýn mirasçýlarýysak, hala eziliyorsak ve bunu görebiliyorsak, radikal ve cesaretli olmak zorundayýz. Evet, biz böyle olmalýyýz, yani yaþadýðý kadýnlýk durumunun farkýnda olan, 'ezilmeyen', 'kurtulmuþ' kadýn kurtuluþ mücadelesinin içindeki kadýnlar. Ya kadýnlýk durumu nedir, erkek egemenliði nasýl bir þeydir bilmeyen, her gün kocasýndan, babasýndan, abisinden varsa diðer erkek akrabalarýndan, hatta kocasýnýn annesinden dayak yiyen, namus için öldürülen, istemediði adamla evlendirilen, istemediði çocuklarý doðurmak zorunda kalan, yani; yaþadýðý hayata kader diyerek katlanan, katlanmak zorunda kalan milyonlarca kadýn? Bu kadýnlara yaþadýklarý kuþatýlmýþlýðýn, ezilmenin, horlanmanýn, aþaðýlanmanýn bir kader olmadýðýný, özgürlüðü hayal etmenin nasýl bir þey olduðunu, istemenin önemini, hayýr dediklerinde namus cinayetine kurban gidebileceklerini ama hayýr demediklerinde de yine geleneklerin dediðinin olacaðýný bu durumda her þeye raðmen 'hayýr' demeyi göze almalarýnýn önemini bu kadýnlara nasýl anlatacaðýz. Bu kadýnlarla özgürlük paydasýnda nasýl bir araya geleceðiz. Ýþte sorun tam da burasý; 'onlar' gibi geleneksel hayatlar kurup, radikal politikalar nasýl üreteceðiz? Üretemeyiz, çünkü; hayatlarýmýz onlarýnkinden farklý akýp gitse de, aslýnda benzer hayatlar yaþadýðýmýzýn farkýnda deðiliz. Ve

Neden Yapamýyoruz? Bize ait olmayan, bizim oluþturmadýðýmýz, geleneklerle ve dinle yoðurulmuþ bir kültür hepimizi doðduðumuz andan itibaren, isteðimizden baðýmsýz þekillendirmeye baþlýyor. Bu kültür bizden, namuslu kadýn olmamýzý, namus için öldürülmemizi, itaat etmemizi, iyi eþ olmamýzý, iyi çocuklar yetiþtirmemizi, yatakta mutlu rolü yapmamýzý, istemediðimiz halde kocamýzla-sevgilimizle seviþmemizi, istediðimizle seviþmememizi, erkeðin isteklerine boyun eðmemizi, sevdiðimizi söylemememizi, istediðimiz gibi giyinmememizi, sesimizi yükseltmememizi, hayýr demememizi istiyor. Bu kültürü biz oluþturmadýysak ve tüm bunlarý reddediyorsak; peki neden o zaman kurtuluþumuzun yolunun aileyi, ailede kadýna düþen rolü reddetmekten geçtiðini bile bile, buna uygun hayatlar kurmuyor, iþin kolayýna kaçýp, hatta kendimizi bile kandýrarak bu rolü oynamayý kabul ediyoruz. Bu rolün bizi, dayanýþmamýz gereken baþka kadýnlarla rekabet eder hale getiren, bencil, iktidar hevesi olan, gelecek kaygýsý taþýyan insanlar haline getirdiðinin farkýna da vararak üstelik. Kendimize itiraf etmekte zorlansak da tek bir cevabý var bunun; çünkü, bu daha kolaydýr. Çünkü herkes öyledir. Çünkü yürüttüðümüz mücadeleye sosyalizm mücadelesine verdiðimiz önem kadar önem vermiyor (Bu mücadelenin neresindeyiz o baþka bir tartýþma, ama tüm açmazlarýmýza raðmen biz kadýnlar için de sosyalizm ve demokrasi mücadelesinin hep bir adým önde olduðu maalesef bir gerçek) ve hayatlarýmýzý deðiþtirecek kadar inanmýyoruzdur. Ýster nikâhlý olalým, ister olmayalým bir erkekle ayný çatý altýnda yaþamanýn kurallarý bellidir. Roller bize sormadan çoktan paylaþtýrýlmýþtýr. Burada kadýnýn çalýþýyor olmasý, yani ekonomik özgürlüðünün olmasý onun tek baþýna kurtuluþuna yetmeyeceði gibi, erkeðin de evde bütün iþleri yapýyor olmasý, bizi ezmediði sonucuna varmamýza delil gösterilemez. Bizler arasýnda sýkça söylenen 'sevgilim evde beni ezmiyor, hatta benden çok iþ yapýyor' sözü, maalesef iþ yerinde 'patronum beni sömürmüyor' la ayný anlama gelir. Çünkü, sorun evde iþ yapýlýp-yapýlmamasýy90


Kurtuluþ

biz bu benzerliði görmezden gelip kadýn politikasý yapmaya, kendimizi 'kurtulmuþ kadýnlar' olarak görüp, erkek egemenliðini bizim dýþýmýzdaki 'o kadýnlar' üzerinden ortaya çýkarmaya çalýþýyoruz. Bulunduðumuz her yerde kendi yaþadýðýmýz cinsiyetçiliði ve erkek egemenliðini teþhir etmezsek, 'kurtulmuþ kadýnlar' olma ruh halinden çýkmazsak, uzun zamandýr kendimize söylemeyi unuttuðumuz 'özel olan politiktir' sözünü tekrardan hafýzalarýmýza taþýmazsak, ne o kadýnlarý anlayabiliriz, ne onlara ulaþabiliriz, ne de onlar bizim kendilerine ulaþmamýza izin verir. Çünkü samimi olmadýðýmýzý, anlattýklarýmýzla yaþadýklarýmýz arasýnda bir fark olduðunu anlarlar. Ki bu doðrudur. Anlattýklarýmýzla yaþadýklarýmýz arasýnda fark vardýr. Bu farký kapatmak tamamen mümkün deðilse bile en aza indirmek zorundayýz ki, 'o kadýnlar' yaptýðýmýz politikanýn ve söylediðimiz sözün doðruluðuna inansýn, bizlere güvensin.

hareketinden kadýnlarýn durduðu ve çoðunlukla yoksullardan oluþan bir Kürt kadýn hareketi olduðunu, bunun Türkiye'deki kadýn kurtuluþ mücadelesi açýsýndan dönüþtürücü bir yaný olduðunu görerek baþlamalýyýz bence. Peki, nasýl dönüþtürücüdür; istemediðiyle evlendirilmektense istediðine kaçmaya, tecavüz sonucu gebeliðini sonlandýrmak ya da doðurarak çocuðuna bakma hakký için verdikleri mücadeleyle, boþanmanýn önündeki zorluklara karþý direniþleri, töreye-geleneklere karþý ölümü bile göze alarak yürüttükleri mücadeleyle ve oluþturduklarý yaygýn kadýn dayanýþmasýyla. Bu topraklarda merkezinde Kürt kadýnlarýnýn olduðu bir kadýn kurtuluþ hareketi kitlesel olarak vardýr. Kürt kadýnlarýn dýþýnda kadýn kurtuluþ mücadelesi yürüten kadýnlarýn azlýðý sebebiyle 'kadýn kurtuluþ hareketi yoktur' artýk denemez. Hala yoktur diyorsak, bunun baþka bir anlamý vardýr. O yüzden kadýn kurtuluþ mücadelesi veren tüm kadýnlar kendimizi, bu kitlesel kadýn hareketinin büyük þehirlerdeki özgünlüðüne uygun bir parçasý olarak görmeli ve bu duruma uygun mücadele biçimleri ve araçlarý üretmeliyiz.

Çýkýþ Var mý? Yaþadýðýmýz topraklarda en küçük demokratik talebe bile tahammül edilemezken, yürüteceðimiz mücadelenin kolay olacaðýný düþünmek tabii ki mümkün deðildir. Ama bu mücadelenin haklýlýðýna inanýyorsak, bugünden yarýna biz müdahale etmezsek hiçbir þeyin deðiþmeyeceðini biliyorsak, kendimizi buna uygun olarak konumlandýrmalý, yani kiþisel yaþamlarýmýzý söylediklerimizle paralel hale getirmeli ve bu durumu deðiþtirecek politikalar üretmeliyiz. Öncelikle bu iþe, 90'lý yýllardan itibaren hýzla yükselen, bugün yaygýn bir kitlesellik düzeyine ulaþan, merkezinde Kürt özgürlük

(*) Bu yazýnýn konusu olmamasýna raðmen tekeþliliðin reddinin bizler arasýndaki algýlanýþýna bir iki cümleyle deðinmekte fayda var. Tariflendiði biçimde tekeþliliði reddedip, buna uygun hayat kuran kadýnlara 'zihinlerimizin gerisindeki' cinsiyetçiliðin etkisiyle 'hafif meþrep kadýn' muamelesi yaptýðýmýzýn farkýnda deðiliz. Çünkü ahlak ve namus anlayýþýmýz, kadýn bedenine yüklediðimiz anlam ne yazýk ki, deðiþtirmeye çalýþtýðýmýz toplumunkiyle neredeyse örtüþmekte.

* * *

91


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Kadýn Bedeninin Sömürüsü Üzerine... Tarihçesi Üzerine… Tarih sahnesi sýnýflý toplumlarý baðrýnda yaþatmaya baþladýðý andan itibaren kadýnýn yüzyýllar boyunca süren, ezme-ezilme iliþkisine dayanmayan egemenliði son bulmuþ, yerini mülkiyet iliþkilerine býrakan ve erkeðin kadýný ezdiði, mülk edindiði ve hâkimiyet kurabildiði bir düzene terk etmiþtir. Sýnýflý toplumlarýn ilk köleleri kadýnlar olmuþ, kadýnýn ise önce bedeni köleleþtirilmiþtir. Kadýn bedeni ayný zaman da erkeðin egemen zihniyetin de bir zevk aracý olarak görülmüþ, kadýnýn cinsel kimliði erkek egemen zihniyetin beðenileri üzerinden þekillenerek kadýna günümüze kadar gelen toplumsal roller biçilmiþtir. Ýki tür kadýn var edilmiþtir toplumsal hayat içinde: iyi kadýn ve kötü kadýn. Ýyi kadýn erkeðinin sözüne itaat eden, sadece erkeðine ait olan, erkeðinin çocuklarýna ve erkeðine en iyi þekilde bakan kadýn, kötü kadýn yine erkek zihniyetine itaat eden ama iyi kadýnlardan farký þehveti ve zevki erkeðin beðenisine sunan kadýndýr. Her iki kadýnýn ortak yaný ise erkek egemen ideolojinin hizmetine sunulur olabilmesinden gelmektedir. Kadýn bedenin cinsel zevk aracý olarak köleleþtirilmesi tarih sahnesinde her zaman yerini bulmuþ ve erkek egemen ideoloji kadýn bedeninin cinsel sömürüsünü dönemine uygun kýlýflara

A. Ýdil 92


Kurtuluþ

büründürerek toplum nezdinde kendi meþrutiyetini saðlamýþtýr. Bu kýlýf bazen geleneklere dayanarak evlik nedeniyle alýnan baþlýk parasý olmuþ, bazen egemen ve iktidar olmanýn avantajlarý (derebeylik dönemlerin de derebeylerinin ilk gece hakký) kadýn bedenini kullanma hakký doðurmuþ, bazen de ekonomik-ticari kar elde etme kaygýlarý ile mal ve mülkün birleþmesi uðruna yine evlilik yoluyla kadýn bedenin alýnýp-satýlýr bir mal haline getirilmiþ, en vahþi ve çýplak olaný ise hiçbir kýlýf ihtiyacý olmaksýzýn kadýn bedenin satýlýyor ve üzerinden direk kar elde edilmesinde kendini bulmuþtur. Hangi tarihsel dönem de ve hangi biçim de yaþanýrsa yaþansýn tüm tarihsel zamanlar kendini kadýn bedenin sömürüsü üzerinde kurgulamýþtýr. Antik Yunan çaðýnda kadýn bedenin cinsel istismarý üç kola ayrýlmýþtý. Kutsal, ücretli ve entelektüel "fuhuþ". Kutsal olan tapýnaklarda, ücretli olan genel evlerde, entelektüel olan ise üst düzey erkeklerin bulunduðu mekânlarda yapýlýrdý. Seks iþçisi olan kadýnlar toplumun diðer kadýnlarýndan farklý giyinmek zorundaydýlar. Hatta bu dönemde seks iþçisi kadýnlarýn kalifiyeleþmesi için özel okullar bile açýldý. Yunan ordusu kendi ekonomik yapýsýna katký saðlamak amacýyla devlet tarafýndan iþletilen genelevler açýldý. Roma devletinde ise kadýnýn durumu Yunan antik çaðýndan farklý deðildi. Eski Roma baðrýnda 32 bin kadýný seks iþçisi olarak yaþatýyordu. ÝÖ 180 yýlýnda ilk çalýþma belgesi ise Roma Devleti tarafýndan verildi. Kýta Avrupa'sýnda ise daðýnýk ve gizli yapýlan kadýn ticaretini kontrol altýna almak ve bundan nemalanmak ilk olarak kiliselerin keþfiydi. Derebeylik dönemlerinde köylülerin mülkü hatta kiþisel haklarý bile derebeylerine ait sayýlýrken, kadýnýn üzerindeki hakký ise tartýþmasýzdý. Bu hakký derebeyi olmaktan gelirdi, orta çaðda her þey ama önce kadýnlar derebeylerine aitti. Derebeyleri tutsaklarýn ve yanýnda çalýþanlarýnýn üzerinde sýnýrsýz etkisi bulunuyordu. On sekiz yaþýna gelmiþ erkekler ve on dört yaþýna gelmiþ kýzlarý evlendirmek derebeyinin hakký idi. Evlenecek çiftleri derebeyi seçerdi. Evlenen çiftlerde ilk gece hakký derebeylerinin olur, izin verirse yakýn adamlarýna da bu hakký tanýrdý. Köylüler bu haktan ancak vergi ödeyerek (kýzlýk vergisi, yatak vergisi) kurtulabilirlerdi. Þehirlerin meydana gelmesiyle buralar da yoðun bir insan gücüne ihtiyaç duyulmaya baþlanýr. Özellikle derebeylerin zulmünden kaçan yoksul köylüler ve tutsaklarýn þehirde

yaþamasý için baþlangýçta birçok kolaylýklar saðlanýr. Çok kýssa bir zaman da þehirler köylüler ve tutsaklar tarafýndan doldurulur. Bir süre sonra olumlu gibi gözüken bu durum tersine dönecektir. Þehirlerde yaþayan eski zanaatçýlar bu durumdan hoþnut olmazlar ve hükümete bu konuda baskýlar yapýlýr. Yoksul köylülere ve tutsaklara tanýnan avantajlar bir anda geri alýnýr. Hükümetçe yeni gelenlere karþý setler yapýlýr, yeni iþ kurmak isteyenlere aðýr vergiler getirilir, konut haklarý kaldýrýlýr. Köylüler ve tutsaklar derebeyi ve hükümetin zulmü arasýnda sýkýþýp kalýrlar. Derebeylerinin yanýnda çalýþan tutsaklar serbest yaþayabilmek için dilenciliði, hýrsýzlýðý ve ormanda yaþamayý tercih etmek zorun da kalarak serseriliðe itilirler. Bu yaþam tarzý ise þehirlerde ciddi bir huzursuzluk ve karmaþayý doðurur. Bu karmaþa ve kaosun bedelini öncelikli ve en aðýr olarak kadýnlar öder. Kadýnlar sadece bu karmaþanýn deðil lüks, tembellik ve safahat içinde yaþayan papazlarýn ve þövalyelerinde tehtidi altýnda kalýrlar. Papazlar cinsel isteklerini kanun dýþý yollarla karþýlarlar. Bir dönem öyle bir hale gelir ki köylüler karýlarýný ve kýzlarýný korumak için bekâr papazlarý köylerine almak istemezler. Bu durum karþýsýn da papazlar ise köylülere 'metres vergisi' çýkartarak bu durumdan kurtulurlar. Manastýrlar ise insani olmayan yollarla çocuk düþürmenin, cinayetlerin en yoðun yaþandýðý yerler haline gelir. Bu durumu ise hiç kimse duymaz, bilmez ve görmez. Ortaçað'da derebeylerinin, þövalyelerin kuralsýz ve zorla kadýn deðiþtirme zevki ve ahlaksýzlýðýnýn þehirlerde yaygýnlaþmasý ve derebeylerin zulmünden kaçan tutsaklar ve köylülerin þehirlerde oluþturduðu baþýboþ erkek topluluklarýnýn oluþturabileceði riskler yeni bir kar kaynaðýnýn yani kadýn ticaretinin yaygýnlaþmasýnýn en büyük bahanesi olarak tarih sayfasýnda yerini alýr. Papazlarýn, derebeylerinin, þövalyelerin cinsel ihtiyacýný karþýlamak için kadýn bedeninin cinsel sömürüsü zorunluluk olarak görülür. Bu dönemde, her ticaret lonca esasý üzerine kurulur. Kadýn ticareti de bu esas üzerinden kurulur. Her þehirde belediyenin, devletin, kilisenin mülkleri bu iþe ayrýlýr. Kadýn ticaretinden gelen kar, yine bu kurumlara akar. Kadýn ticareti yapan loncalar arasýnda rekabeti önlemek için ise bir baþ kadýn seçilir. Hatta bu rekabet kýzýþtýðýnda rekabeti engellemek için hükümete bile baþvurulabilir. Kadýn ticaretini bunca koruyan sistem ve toplum bir yandan da kar elde edemeyeceði 93


Kurtuluþ

durumlarda ahlak zabýtasý kesilir. Yoksul bir kýzýn duygularý üzerinden yaþadýðý bir birlikteliði ise en acýmasýzca cezalandýrabilir. Evli bir kadýnýn çocuk düþürmesi ya da bir baþka erkekle birlikte olmasý ise ölümle eþ deðerdir. Tarih artýk kadýn bedeninin cinselliðinin nasýl yavaþ yavaþ kurumsallaþarak ve toplumda meþrulaþtýrýlarak hiçbir kýlýf ihtiyacý duymadan en çýplak biçimde sömürülmesine tanýklýk etmeye baþlar. Kadýn bedeninin cinselliðinin sömürülmesi her yeni toplumsal sistemde varlýðýný korumuþ ve geliþtirmiþtir. Burjuva toplumunda da kadýn bedenin sömürüsü daha da karmaþýk, organize hale getirilerek varlýðýný sürdürür. Burjuva toplum da evlilik kurumu en kutsal birliktelik olarak görünürken, bu birliktelikte ise erkek cinsi her zaman ayrýcalýklarýný korumuþtur. Erkek evlilikte kendini doyuramadýðýnda ya da eþinden ayrýldýðýnda cinsel ihtiyacýný kadýn bedeninin sömürüsü üzerinden meþru bir biçim de karþýlayabilir. Ýsteyerek ya da istemeyerek evlenen erkekler için de bu"hak" her zaman saklý tutulur. Böylelikle baþýboþ kalan erkeðin baþka kadýnlara cinsel istekte bulunmasýnýn engelleneceði düþünülür. Kadýn ticaretinin meþruluðu toplum nezdinde bu yolla saðlanýr. Bedenini para karþýlýðý satmak zorunda kalan kadýnlardan faydalanmak erkekler için bir "hak", "bir ayrýcalýk" sayýlýr. Kadýnýn ise bedenini satan olmadýðý koþullarda ise bir erkeði sevmesi düþkünlük olarak görülür. Erkek cinsel iliþkiyi hiçbir sorumluluk almadan yaþarken kadýn tüm toplumsal ve hukuki baskýlarý maddi ve manevi olarak üzerine almýþtýr çoktan. Burjuva toplumu için ordu, kilise, polis kurumsal olarak ne kadar zorunluysa kadýn ticareti de zorunluluktur. Bu zorunluluðu burjuva aydýnlarý en iyi biçimde dile getirir. Dr. F.F "Ýlerleyen uygarlýk, fuhþa, giderek daha zarif bir elbise giydiriyor. Ama fuhuþ ancak kýyametle birlikte kalkacak" Prof. M.Rubner "Kadýnýn fuhuþu her ulusta ve her dönemde vardýr. Bunun önüne geçilemez. Çünkü fuhuþ cinsel ihtiyacý karþýlar. Hatta bazý kadýnlarda doðuþtan bu yetenek vardýr…" Leipzið'in polis doktoru J.Kuehn "Fuhuþ yalnýz üstü örtülecek bir sorun deðil, gerekli bir kurumdur. Namuslu kadýnlarý aldatmaktan kurtarýr, erdemi korur." Dr. Severus "Fuhuþun devlet tarafýndan yönetimi, sosyalizme karþý bir çare ve burjuva sisteminin korunmasýdýr". Dönemin burjuva aydýnlarý kadýn ticaretinin

kendi sistemlerinin devamý için ne kadar gerekli olduðunu birebir itiraf ederken, var olan ahlak anlayýþýnýn ise ne kadar insanlýk dýþý olduðunu bir kez daha kanýtlamaktadýrlar. Bu fikirlerin sahipleri kendi sistemlerinin ve birebir kendilerine ait erkek dünyasýnýn kadýna sadece cinsel bir obje, kar aracý olarak baktýklarýnýn açýkça ifadesidir. Bu dönemin Almanya'sýnda kadýn ticaretinin denetimi Fransa kadar kuvvetli deðildir. Kadýn ticareti yapýlan evler kanunlarca yasaktýr. Buralara gidenler, evlerini bu amaca kiraya verenler þiddetle ceza görür. Tüm bu yasaklamalara raðmen ise bazý þehirlerde kadýn ticareti yapan evler rahatlýkla faaliyet gösterir. Hatta polis genel saðlýðý saðlamak amacýyla buralarda çalýþan kadýnlarýn muayene iþlerini üzerine alýr. Bir yandan devlet resmen kadýn ticaretini yasaklar, öbür yandan buralarý iþletenlere göz yumar, hatta vergi alýr. Alman hükümeti kadýn ticaretini sözde denetime alarak engellemeye çalýþmaktadýr. Fakat bu denetimin asýl amacý engellemek deðil, kadýnýn cinselliði üzerinden elde edilen kardan pay elde etmek olduðu açýkça ortadadýr. Kadýn ticareti yapan yerler belirli merkezlere toplanýr ve buralardan düzenli vergiler alýnýr. Din ve ahlak kadýn ticaretini mahkûm eder, kanun yargýlar ama yargýlanan da, mahkûm olan da her zaman kadýn kimliðidir. Ayný suçu iþleyen erkek sadece ihtiyacýný karþýlar, kadýn ise "fahiþe" olur. Polis tutanaklarýnda sadece bedenini satmak zorunda kalan kadýnlarýn ismi geçer, erkekler ise hiç tartýþýlmaz bile. O dönemin Almanya'sýnda ahlaksýzlýk olarak yargýlanan, mahkûm edilen kadýn ticareti devlet denetimine alýnarak toplum da bir kez daha meþrulaþtýrýlýr. Dünden Bugüne Deðiþen Ne? Dünden bu güne ise kadýn bedeninin sömürüsünde deðiþen hiçbir þey yoktur. Kapitalizm kadýn bedeninin sömürüsünden elde edilen karýn, kendi sistemine kazandýrdýðý "nimetlerin" o kadar farkýndadýr ki medyasýndan topluma ve tüm kurumlarýný kadýn ticaretinin devamýný saðlayacak þekilde düzenlemiþtir. Seks iþçiliði 1970'lý yýllardan bu güne dünya çapýnda küresel bir endüstri haline gelmekle kalmadý, bu endüstrinin kollarý, araçlarý, sunuluþ biçimleri de bir hayli çeþitlendi. Kadýn ve çocuk pornografisi, eskort servisleri, cep telefonu ve internet pornografisi, gibi iletiþim-medya aracýlýðýyla insan yaþamýnýn günlük hayatýna tüm hücreleriyle nüfuz etmiþ 94


Kurtuluþ

durumda. Özellikle pornografi, ataerkilliðin "egemen erkek"- "itaat eden kadýn" kurgularýnýn yaygýn ve güçlü bir biçimde yeniden üretildiði en temel saç ayaðýný oluþturmakta. Piyasada yaygýn olarak bulunan pornografide, kadýnlar, kiþilikleri, tercihleri ve beden bütünlükleri olan özneler olarak deðil, sadece beden parçalarýndan ibaret olan ve erkeklerin zevkine amade cinsel nesneler olarak temsil ediliyor.Ortalama bir pornografi sitesinde, kadýnlarýn aþaðýlanmasý ve acý çekmesinin erotikleþtirildiði birçok görüntü ve yazýya ulaþýlmasý mümkün. Bunlara, kadýnlara ve kýz çocuklarýna yönelik tecavüz ve taciz hikâyeleri/görüntüleri de dâhil. Pornografi bir yandan da toplumdaki ýrkçýlýðý erotize ediyor ve yeniden üretiyor. Pornografide yer alan kadýnlar, Asyalý, Uzakdoðulu, zenci, Latin, beyaz sarýþýn, Doðu Avrupalý olarak kategorilere ayrýlýyor. Asyalý ve Uzakdoðulu kadýnlar, genellikle cinsel þiddet içerikli pornografik materyallerde kullanýlýyor. Bu ürünlerin tamamý, Asyalý kadýnlarýn tecavüzden ve aþaðýlanmadan hoþlandýðý gibi oryantalist bir efsane üzerine kurulu. Bu tabloda erkeklik de duygulardan arýnmýþlýk ve kadýn bedeni üzerinde egemenlik kurma çerçevesinde tanýmlanýyor. Kýsacasý, internet üzerinden kolayca ve çok daha ucuza eriþilen pornografi, yaygýn bir biçimde, ataerkilliðin kadýnlýk ve erkeklik kurgularýný yeniden üretiyor. Medya araçlarý ve internet ise bu duruma en iyi hizmet etmekle kalmýyor, seks endüstrisinde müþteri ya da hizmet sunan araçlar olarak yer almayý da yaygýnlaþtýrýp meþrulaþtýrýyor. Ýnternet'in %70'ine yakýn bir kýsmý kadýn bedeninin cinsel istismarýna yönelik sitelerden meydana gelmekte ve bu durum internetin geliþiminde itici bir güç iþlevi görmekte. Yüksek çözünürlüklü T3 hatlarý ise ilk defa seks endüstrisindeki iþletmelerce kullanýlmaya baþlanýyor. 1998 yýlýnda, dünyadaki internet saðlayýcýsý þirketlerin en büyüklerinden biri olan Digex'in Microsoft'tan sonra en önemli ikinci müþterisi, bu sitelerden oluþmakta. Ýnternetin yaygýnlaþmasý ile birlikte, internet pornografisi baþlý baþýna seks endüstrisinin önemli bir kýsmý haline geldi. Kapitalizmin üst yapý kurumlarýnýn en temel unsurlarýndan biri olan medyanýn kadýný, kadýn bedenini, cinselliði iþleyiþi ise her geçen gün daha da dejenereleþerek yaygýnlaþmaya devam ediyor. Seks iþçilerinin yaþamlarý, travestilerin, eþcinsellerin seks iþçiliði ne kadar kötülenip, aþaðýlanarak iþleniyorsa bir o kadar da kadýnýn

cinsel meta olarak benimsenip konu malzemesi yapýlmasý bir o kadar yaygýnlaþýyor. Gazetelerin "arka sayfa güzelleri"ni artýk iyice kanýksamýþken, magazinin bir taraftan "sosyete"nin, mankenlerin, "popüler" olanlarýn yaþamýný allayýp pullamasýný gözlerimiz görmeye, kulaklarýmýz duymaya alýþmýþken, seks endüstrisine doðrudan katký sunan programlar, yayýnlar yaþamlarýn parçasý olma yolunda hýzlý adýmlarla ilerliyorlar. Burjuva medya sayesinde, Kapitalizmin temel sloganlarýndan birinin "deðersizliðin deðer haline gelmesi" olduðunu son yýllarda daha keskin hissedip, görüp, yaþýyoruz. Cinselliðin bu kadar dejenere biçimlerde iþlendiði, kadýn cinsinin "görünmeyen" yollardan da bedeni üzerinden rahat bir hayat sürebileceðini medya eli ile daha kolay öðrenir olduk. Türkiye'de yaþanan barbie vb. operasyonlar da günlük hayatta seks iþçiliðinin sadece genelevlerde, deðil de türlü biçimlerde de yapýlabileceðini ekranlarda izleyip sarsýlan geniþ yýðýnlar, bu durumdan sadece kadýný mahkûm ederken, bu kadýnlarla birlikte olan üst düzey erkeklerin kim olduðunu dahi sorgulamýyor. Kapitalizm kadýn cinsinin sömürüsünü tüm bu araçlarý kullanarak ulusal düzeyden uluslar arasý düzeye taþýyor. Kadýn ticaretinin yapýldýðý ya da kaynaðýnýn saðlandýðý ülkeler ise kapitalizmin ruhuna uygun olarak yoksulluðun, iþsizliðin ve açlýðýn baþ gösterdiði ülkeler olmaktadýr. Rusya, Moldova, Güney Asya, Lituanya, Tayland, Kombaçya, Brezilya vb. ülkeler kadýn ticaretinin yoðunluklu yaþandýðý yerler olarak dikkat çekiyor. Ýþsizliðin çok yoðun olduðu Brezilya'da evlilik ya da iþ bulma vadiyle kadýnlar yurtdýþýna çýkartýlarak kadýn ticareti zincirine ekleniyor. Avrupa'da 75.000, Latin Amerika'da 5000, Amerika'da 900 Brezilya'lý kadýn seks kölesi olarak kullanýlmakta. Bu yaþamdan alýnan kadýnlarýn birçoðu ise baþka bir yaþam kurma þanslarý olamadýðýndan tekrar eski hayatlarýna geri dönüyor. Tayland'a ise çocuk seks köleliði ön plana çýkýyor. Birçok ülkeden Tayland'a seks turizmi düzenleniyor. Tayland en önemli ve tek geliri sayýlabilecek ekonomik gelirini ise kadýn ve çocuk bedenin sömürüsü üzerinden saðlýyor. GSMH yaklaþýk %15, devlet bütçesinin ise %60 kadýn ve çocuk bedenin cinsel sömürüsü üzerinden saðlanýyor. Bu durum ise tüm dinler tarafýndan kutsanan cennet kavramýný Tayland'a yakýþtýrýyor. Kadýn ve çocuk seks cenneti… Unýcef açýklamalarýna göre çocuk pornografisi ve çocuk bedeninin 95


Kurtuluþ

cinsel sömürüsü üzerinden dünya geneli 6 milyar Euro gelir elde ediyor. Avrupa da 200 bin kadýnýn seks ticaretinde kullanýldýðý tahmin ediliyor. Bu kadýnlarýn birçoðu ise üçüncü dünya ülkelerinden çeþitli yollarla kandýrýlarak getiriliyor. Almanya gibi geliþmiþ bir ülke ise kadýn ticaretini suç olmaktan çýkartan yasalar yürürlüðe koyuyor. Hatta iþsiz kadýnlara iþ imkâný olarak kadýn ticareti yapan evler gösterilirken, burada çalýþmayý kabul etmeyen kadýnlar iþsizlik parasýndan mahrum býrakýlýyor. Kadýn ticaretinin Almanya'ya býraktýðý kar ise 14 milyar Euro olduðu sadece tahmin edilebiliyor. Her yýl Almanya'dan 400 Alman seks turizmine katýlmak için yurt dýþýna çýkýyor. Türkiye, Arnavutluk Ýtalya gibi ülkeler de daha çok uluslar arasý kadýn ticaretinin geçiþ noktalarý olarak kullanýlýyor Türkiye'ye 2000-2001 yýllarý arasýnda Rus Mafyasý tarafýndan 120 bin kadýn gönderiliyor. Sadece 2000 yýlýnda bu kadýnlar Ýstanbul'da 3 milyar dolar gelir elde ediyor. Bu geliri ise Rus Mafyasýna aktarýyor… Elbette kadýn bedeninin sömürüsü buraya aktarýlanlardan çok daha fazlasýný taþýyor. Kapitalizmin emperyal amaçlarý doðrultusunda baþlattýðý savaþlarýn, yarattýðý egemen olma içgüdüsü ve yoksulluk ise en önce kadýnlarý vuruyor. Ýþgal edilen toprak parçasýyla kadýn bedenleri iþgal edenlerce eþitleniyor, binlerce kadýn savaþlarda taciz-tecavüz maðduru olurken yaþamak için bedenini satmak zorunda býrakýlýyor…

oluþlarýnýn temellerinden birini de kadýn cinsinin ezilmiþliði üzerine kurmuþtur. Kapitalizmin "modern zamanlarý"na dýþarýdan bakanlar kadýnýn da erkekle eþit haklara sahip olduðunu, eðer isterse erkekler kadar özgür yaþayabileceðini beyinlerimize kazýmaya çalýþsa da, yukarýdaki örneklerde yoruma yer vermeksizin kapitalizmin kadýna bakýþýný tüm çýplaklýðýyla gözler önüne seriyor. Yapýlan önlemler, önlem olmanýn ötesine geçmezken seks cenneti olarak yaratýlan ülkelere turlar en önce AB ve BM üyesi ülkelerinden düzenleniyor. Kaçýrýlan kadýnlar bu ülkelerde seks kölesi olarak çalýþtýrýlýyor. Dünya zenginleri ve geliþmiþ devletler silah ve uyuþturucu ticaretinden sonra üçüncü büyük kar kaynaðýný kadýn cinselliðinin sömürüsü üzerinden en kirli þekilde kazanýyor. Bu yüzdendir ki hiçbir devlet kadýn ticaretine karþý, geçici, hatta çoðu kez uygulanmasý imkânsýz hale gelen tedbirlerin dýþýna çýkmýyor. Ýnsanlýk tarihi göstermiþtir ki dünden bugüne tarih sahnesinde kadýn bedeninin cinsel sömürüsüne karþý verilen mücadeleler önemsiz olmamakla birlikte gerçek anlam da kadýn kurtuluþunu istenilen düzeyde ilerletememiþtir. Kadýnýn gerçek anlamda kurtuluþu ise ezme-ezilme iliþkisinin tarihsel olarak yok edildiði, en geniþ demokrasi düþüncesinin egemen olduðu toplumsal yaþam içinde gerçekleþebilir. Bu yaþama giden yol ise hiç kuþkusuz sosyalizm mücadelesidir. Bizler mücadelemizin temelinde iþçi sýnýfýnýn ideolojisi sosyalizmi temel alýrken, önceliði iþçi kadýnlardan olmak üzere en geniþ kadýn kitlelerinin katýlýmýný saðlayarak bugünden yarýna kadýný köleleþtiren her türlü gericilikle mücadele etmeli, bu anlamda var olan mücadeleleri desteklemeli, bugüne kadar verilen mücadele deneyimlerini referans alarak yeni mücadele yöntemlerini tartýþmalýyýz.

Nasýl Yapmalý? Yazýmýzýn baþýn da bahsettiðimiz gibi kadýnýn cinsel sömürüsünün tarihi; özel mülkiyetin, sýnýflý toplumlarýn, ataerkilliðin tarihidir. Tarih boyunca ortaya çýkan ve ezen-ezilen iliþkisi üzerine kurulu tüm toplumsal sistemler kadýn cinsinin ikincilliðini ve bu ikincilliðin yarattýðý ezilmiþliði beslemekle kalmamýþ, var

* * *

96


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Medya ve Cinsiyetçilik

D

evletlerin diðer ideolojik aygýtlarý gibi medya da toplumda egemen olan eþitsiz toplumsal iliþkileri yeniden üreterek dolaþýma sunar. Toplumsal cinsiyet açýsýndan da toplumda egemen olan cinsiyetçi bakýþ açýsýný pekiþtiren, kadýnlýk rollerine iliþkin egemen tanýmlarý üreten, kadýnlýðý belli imge ve yaþam tarzlarý içine hapseden bir konumlanmaya sahiptir. Yapýlan araþtýrmalara göre genellikle farklý kadýnlýk durumu ve yaþamlarý medyada temsil edilmemekte, kadýn çoðu zaman basmakalýp iki tipleme içerisine sýkýþtýrýlmaktadýr: ya fettan, seksi ve kötü kadýn ya da özverili, þefkatli anne ve iyi eþ. Ankara Üniversitesi Ýletiþim Fakültesi'nden Mine Gencel Bek'in, OcakEkim 2005 tarihleri arasýnda Hürriyet, Sabah, Akþam ve Vatan gazetelerinde yayýmlanan 18 bin 310 haberin içerik analizleri üzerinden yaptýðý bir araþtýrma bu haberlerin 13 bin 776'sýnýn kadýnlarla ilgili olduðunu ortaya koyuyor. Kadýnlarýn yer aldýðý haberlerin yüzde 32,3'ü eðlence ve magazin, yüzde 17,4'ü ise suç ve þiddet içerikli. Haberlerde, habere konu olan kiþinin teþhir edilme oranlarýna bakýldýðýnda, teþhir edilenlerin aðýrlýklý olarak kadýnlar olduðu görülüyor. Kadýnlarýn teþhir edildiði haber sayýsý 1620 iken erkeklerde

Eylem Tepe 97


Kurtuluþ

bu sayý 101 ve kadýn teþhiri aðýrlýklý olarak cinsel içerikli. Yine haberlerde kadýnlarýn yaþý, erkeklerinkine göre çok daha sýklýkla belirtiliyor. Haber konusu olan kadýnlarýn önemli bir kýsmý (yüzde 40.3) 18-35 yaþ grubuna mensup. Erkeklerdeyse bu oran sadece yüzde16.8. Kadýnlar medyada ünlü, þarkýcý, manken, vb. olarak ve daha çok görüntüleriyle temsil ediliyor. Eðlence-magazin haberlerinde kadýn sayýsý erkeðin neredeyse iki katý. Bek þu yorumda bulunuyor: "Kadýnlarla ilgili haberlerde aðýrlýklý temalar, eðlence ve magazin ile suç ve þiddet."

yapar. Her geçen gün kadýnýn toplumsal hayata biraz daha katýlmasýna paralel olarak medyada çalýþan, sosyal hayatta bir yer edinen, sýk olmamakla birlikte "özgür kadýn" imgesi de kullanýlýyor. Bu "modern kadýn" ev, aile ve iþ yaþamý arasýnda denge tutturmuþ, bilim ve teknolojiye açýk, ayný zamanda þýk ve zariftir. Bir tür "süper kadýn" olarak sunulan bu kadýn eskisinden daha fazla rolleri bir arada oynamak eski rollerini de bunlarýn içinde eritmek zorundadýr. Özetle "Çocukta yaparým kariyerde!" Kadýnlarýn iþ yerinde gösterildiði dizilerde, reklâmlarda ve magazin haberlerinde kadýn iþi erkek iþi ayrýmý devam ettirilir ve kadýnlar sekreterlik, öðretmenlik, terzilik, temizlikçilik, çocuk bakýcýlýðý, banka memureliði vb. kadýna uygun görülen meslekleri yaparken gösterilir. Ýþ yaþamýnda kariyer sahibi baþarýlý kadýnlarýn medyada temsili, onlarýn baþarý öykülerinden çok "kadýnsý/diþil nitelikleri" ile gerçekleþir. Bu kadýnlarýn iþ yaþamlarýndaki baþarýlarý "sýradýþý", "olaðanüstü" örnekler; kadýnýn kendisi de "süper kadýn" olarak sunulur. Baþarýlý kadýnlar, yapýlan röportajlarda özellikle aile ortamýnda yemek yaparken, ev iþiyle uðraþýrken resmedilmeye çalýþýlýr ki "dört dörtlük kadýn" olma imgesini hak etsinler. Basmakalýp kadýnlýk rollerini de yerine getiren bu kadýnlar aracýlýyla þu mesaj verilir: "Erkeðini memnun etmelisin!" Bu yemek, temizlik, bakým, cinsel gereksinimler ve þefkat gibi psikolojik rahatlatmayý da içine alan geniþ bir erkek ihtiyaçlarý, istekleri listesinden oluþur. Medya da bu listeyi kadýnlara her gün hatýrlatýr. Cinsiyetçi iþ bölümü yerli dizilerde de karþýmýza çýkar. Orada da kadýnlar, konumlarý ne olursa olsun büyük oranda aile içinde, evde gösterilir. Yerli dizilerin hiç birinde cinsellik ön plana çýkarýlmaz fakat ailesi için çocuðu için yaþamak kutsanýr. Kadýn fedakâr ve özverilidir. Örneðin reyting rekorlarý kýran "Aliye" dizisindeki Aliye, "Binbir Gece" dizisindeki Þehrazat iþlerinde baþarýlý, güçlü kadýnlardýr ama dizinin reyting rekorlarý kýrmasýna neden olan vurgu özverili, fedakâr, çocuðu için her þeyi yapabilecek anneliklerindedir. Yine dizilerdeki kadýn ve erkek karakterlerin bireysel özellikleri de geleneksel yargýlarý yansýtýr. Duygusal kadýn en küçük sorunlarda dahi baþa çýkamayacak kadar kýrýlgan, erkeðin yardýmýna ve desteðine ihtiyaç duyan baþkalarýna baðýmlý bir özellik gösterirken, erkekler asla

Anne Ve Eþ Olarak Kadýn Erkek egemen ideolojinin kadýna biçtiði roller as olarak annelik ve eþliktir. Toplumsal yaþamýn her alanýna hâkim olan bu ideoloji medyada da karþýmýza çýkar. Temizlik ve gýda ürünlerinin reklâmlarýnda en çok anne ve eþ olarak kadýna yer verilir. Kadýn kahraman; güzel, bakýmlý, saðlýklý ve formdadýr. Çünkü makbul kadýn genç ve güzel olandýr. Bu kadýnlarýn yerleþtirildiði mekânlar çoðunlukla ev ve aile ortamýdýr. Ev iþlerinin çoðunlukla rutin, sýkýcý ve kiþilik geliþmesini engelleyen yanlarý olduðu bilinen bir gerçekliktir. Ancak reklâmlarda kadýnlar ev iþi yapmaktan dolayý memnun, huzurlu ve tatminkârdýr. "Hayal edin", "Ýyi hissedin" sloganlarý eþliðinde ev iþi yapan kadýnýn kendine olan güven duygusu pekiþtirilir. Ýdeal bir dünya çizilir ki bu dünyada kadýn "her gün bir sürü iþi ayný anda ve üstelik dört dörtlük" yapar. Bu ideal dünyanýn "mükemmel" kadýnýnýn üzerindeki yük ve eþitsiz iþbölümü reklâmlarda görünmez kýlýnýr. Yine kadýnlar ev iþini ve yemekleri daha iyi yapma konusunda birbirlerini karþýlaþtýrmakta ve "daha mükemmel olana" öykünmektedir. Örneðin margarin reklâmlarýnda "sýrrýný" söylemek istemeyen kadýnlar. Gýda ürünleri reklâmlarýnda kadýnlar genelde mutfakta yemek hazýrlamakta ya da sofrayý kurup, servis yapmaktadýr. Kadýn yemek yapmasý aracýlýðýyla kocasýnýn ilgi ve övgüsünü hak eder. Evde geçen bu anlatýlarda kadýnýn yaptýðý yemek ailenin bir araya gelmesine aracýlýk eder. Kadýnýn temel iþlevi ailenin birlikteliðini ve mutluluðunu saðlamak olarak sunulur. Erkeklerin ev iþ, yemek yaptýðý nadir reklâmlarda bile nihai ileti ev iþinin kadýn iþi olduðudur: "Her iþi uzmanýna býrak!" sloganýyla özetleyebileceðimiz bu durumda erkek yaptýðý iþi yüzüne gözüne bulaþtýrýr ve iþi sonunda kadýn 98


Kurtuluþ

yýkýlmaz, kimsenin desteðine ihtiyaç duymayan "aslan!"lardýr.

da yansýmasýný bulur. Haberlerde þiddete maruz kalan kadýnlarýn öyküsü yazýlýrken çok defa kadýnýn güzelliði, gençliði-yaþlýlýðý, anneliði ve "kadersizliði" vurgulanýr. Bir toplumsal olgu olan þiddetin polis-adliye vakasý olarak nitelendirildiði bu haberlerde olay magazinleþtirilir ve klasikleþmiþ haber kurallarýna dahi uyulmaz. Þiddete maruz kalma nedenleri zaman zaman ön plana çýkarýlarak þiddet haklýlaþtýrýlýr. Haberler bu olaylarý ev içinde yaþanabilecek küçük tatsýzlýklar, ailenin iç iþleri olarak kavrayarak özel alanýn politik olduðunu görmezden gelir. Þiddet aile içinde deðilse bu sefer kadýn kurbanlaþtýrýlýr, þiddet uygulayansa canavarlaþtýrýlýp, sapkýnlaþtýrýlýr. Bu da okuyucuyu/ izleyiciyi kadýna yönelik þiddetin kökenlerini ve yaygýnlýðýný sorgulamaktan alýkoyar. Medya tecavüzü haberleþtirirken, haber diliyle, tecavüzün içerdiði þiddeti arka plana ittiði gibi tecavüzü erotize eder, magazinleþtirir ve tecavüze uðrayan kadýný teþhir eder. Hemen hemen tüm tecavüz haberlerinde, failin deðil, maðdurun resmi basýlýr; maðdurun yaþýna, mesleðine ve medeni durumuna vurgu yapýlýr. Medya sanki maðdur kadýnýn yaþý, mesleði ya da medeni durumu tecavüze uðramasýnda belirleyici faktörlermiþ gibi suçu iþleyen erkeðe deðil, kadýn maðdura odaklanýr. Ünlü kadýnlarýn yaþadýklarý taciz ve tecavüz haberlerde maðdurlarýn bikinili ya da dekolteli görüntüleri eþliðinde verilir ve sýk sýk "seksi manken/oyuncu" gibi ifadeler kullanýlarak olayýn þiddeti ve yarattýðý travma sulandýrýlýr. Bu görüntüler hemen internet ortamýna düþer ve sanki bir saldýrý deðilmiþ gibi pornografik bir içeriðe bürünerek milyarlarca erkeðin fantezilerine malzeme olur. Haberlerdeki kadýna yönelik þiddet film ve dizilerde de sürer gider. Filmlerde bize anlatýlan daha çok erkek karakterlerin þiddet eylemlerinin haklýlýðýdýr: ev kadýnlýðý ve annelik "görev"lerini yerine getirmeyen kadýnlarýn cezayý "hak ettikleri" ya da dik baþlý küstah davranýþlarýyla erkekleri "kýþkýrttýklarý" mesajý verilir. Kadýnýn kendisine çizilen rol ve görevlere karþý çýkmayý denemesi durumunda koca ya da babanýn þiddeti devreye girer. Kadýnlar her tür davranýþlarýnýn hesabýný vermek zorunda býrakýlýrlar. Kadýna yönelik þiddet biçimlerinden öldürme, medyada en çok karþýmýza çýkan þiddet türüdür. Bunun nedeni öldürmenin diðer þiddet türlerinden daha çok meydana gelmesi

Cinsel Nesne Olarak Kadýn Reklâmlarda temizlik ve vücut bakýmý ürünlerini kullananlar genellikle kadýndýr. Bu reklâmlarda ürünün niteliðinden çok kamera kadýnýn güzel bedenine zoom yapar. Böylece kadýn bedeni cinsel bir metaya dönüþerek erkeðin gözlerine sunulurken, tüketici hedef kitlesi olan kadýnlar da kendilerine "ideal kadýn" (canlý, saðlýklý, formda vb.) niteliklerini kazandýracak ürünü seçmeye yönlendirilir. Medya kadýný erkeðin cinsel arzularýný tatmin eden bir nesneye dönüþtürür. Özellikle kimi reklâmlarda -dondurma gibi- güzelliði ve diri vücudu ön planda olan kadýnlar parmaklarýný aðýzlarýna götürmekte ve "davetkâr bakýþ"larýyla erkeklerin cinsel fantezisi olan oral sekse çaðrýþým yapmaktadýr. Magazin programlarý, haberlerde ünlü, ünsüz kadýnlarýn göðüslerine, bacaklarýna zoomlar yapýlarak "yürek hoplattý" gibi spotlar kullanýlýr. Böylece metalaþan kadýn bedeni reklâmlardan haberlere magazin programlarýna kadar dolaþýma sokulur. Popüler gazetelerin "üçüncü sayfa güzelleri", ýnternet gazetelerinin "foto galeri"leri ve "haftanýn güzeli" ile kadýn bedeni alenen dolaþýma sokularak sömürülür. Paparazzi programlarýnda ünlülerin bikinili görüntüleri "acayip", "sansasyonel" bir durum olarak sunulurken fondaki erkek sesiyle ("Yakaladýk!") görsel sarkýntýlýk dillendirilir, altyazýyla da bu haberin cinsiyetçi bir þekilde okunmasý gerektiði vurgulanýr. "Seksi manzaralar!", "Yürek hoplatan …" gibi baþlýklý haberlerde kadýnlarý izleyen "aç bakýþlý" erkekler çerçeveye dâhil edilerek, kadýn bedeninin erkeðin cinsel arzularýnýn nesnesi olmasý þeklindeki hâkim fikir pekiþtirilir. Yine kadýn saðlýðýný ilgilendiren haberlerin hemen hemen tamamý, genç kadýnlarýn çok defa yarý çýplak resimleri eþliðinde verilir. Kýsacasý medya her gün kadýný aþaðýlayan, cinsel bir nesne olarak sunan, maço ve cinsiyetçi bir dil kullanan metinler, görüntülerle doludur. Böylece erkek egemen deðerler içerisinde kadýn bedeninin metalaþtýrýlmasýyla kadýn ve erkek arasýndaki eþitsizlik pekiþtirilir. Þiddet Eyleminin Hedefi Olan Kadýn Kadýnlarýn yoðun biçimde en baþta ev içi olmak üzere þiddete maruz kalmalarý medyada 99


Kurtuluþ

deðil, dayak ve cinsel taciz gibi daha yaygýn þiddet türlerinin olaðan görülüp medyaya yansýmamasýdýr. Nur Betül Çelik tarafýndan derlenen Televizyon, Kadýn ve Þiddet adlý kitapta araþtýrmacýlar yerli dramlardan, filmlere, reklâmlara, reality showlara, güldürü programlarýna, talk showlara ve müzik videolarýna uzanan bir yelpazede farklý program türlerinde kadýna yönelik deðiþik þiddet olaylarýnýn yer aldýðýný tespit etmiþler. Örneðin, Yerli Dramalarda Kadýn Temsili ve Þiddet adlý araþtýrmada dizilerde, baðýrýp çaðýrma, hakaret etme, tokatlama, tartaklama vs gibi þiddet olaylarýnýn %80'e yakýnýnýn erkekler tarafýndan uygulandýðýný ortaya koyuyor. Güldürü dizilerinde bile erkek hem sözel hem de bedensel þekilde kadýnýn iki katý oranýnda þiddete baþvurmuþ. Yine Nilgün Abisel'in 120 sinema filmine dayanarak yaptýðý bir çalýþmada kadýna hemen her filmde þiddet uygulandýðý, hatta film baþýna üç þiddet eyleminin düþtüðü ortaya çýkmýþ. Böylece ekranlarýmýzý aðlayan, acý çeken, dövülen ve öldürülen kadýnlar doldurur. Ancak þiddet eyleminin aktörü erkeðin içinde yetiþtiði toplumun erkek egemen deðerleri sorgulanmaz.

Kaynakça Dr. Mine Gencel-Bek, Dr. Mutlu Binark, Medya ve Cinsiyetçilik, Ankara Üniversitesi Kadýn Sorunlarý Araþtýrma ve Uygulama Merkezi, Ankara, 2000

* * *

100


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Türkiye'de Yaþanan Namus Cinayetlerinin Asýl Sorumlusu Kim? 1)Türkiye'de kadýn ölümleriyle sonuçlanan cinayetlere töre mi yoksa namus cinayeti mi denmeli? 2)Türkiye'de namusun algýlanýþý nasýldýr? 3)Türkiye'de akrabalýk iliþkileri, evlilik namus cinayetlerinin neresinde durmaktadýr? 4)Türkiye'de kadýn katliamlarýnýn yoðunluklu yaþandýðý yerler nereleridir? 5)Sorun Kürtler'in sorunu mu? Bu sorulara verilecek olan yanýtlar bütünlüklü olarak okunduðunda baþlýkta belirtilen "Türkiye'de yaþanan namus cinayetlerinin asýl sorumlusu kim?" sorusuna cevap bulmak daha olanaklý olacaktýr: 1)Kelime anlamý olarak namus: Ýnsanýn ahlak kurallarýna karþý beslediði baðlýlýk duygusudur. Her toplumun yaþayýþ biçimine göre deðiþen ahlak normlarý Türkiye'de kadýna ve erkeðe pratikte farklý "sorumluluklar" biçmektedir. Kadýnda bekâreti koruma, erkeklerle dostluk iliþkileri kurmama vs. gibi karþý cinsten sakýnmanýn ve cinsel utangaçlýðýn egemen olduðu ahlak kurallarý, erkekte güçlülük, sertlik olarak belirir. Namusa verilen önemin yitirilmemesi, dýþýna çýkýlmamasý için sert ve acýmasýz yaptýrýmlar "töre" adý altýnda toplum

Pýnar Duman 101


Kurtuluþ

nezdinde kanunlaþtýrýlmýþtýr. Toplumsal deðerlerden sapmalar ya da sapma eðilimleri törelerle durdurulmaktadýr. Kadýna yönelik tüm þiddet biçimleri töre adýyla meþrulaþtýrýlmaktadýr. Çünkü töre toplumdaki bireyler tarafýndan kabullenilmiþ, uygulanmasý gereken yazýsýz kanunlar olarak görülmektedir. Uygulayýcýya, yapýlmasý gerekeni yerine getirmiþ, uygulanana, hak ettiðini bulmuþ gözüyle bakýlmaktadýr. Bir diðer taraftan kadýnýn kadýn olduðu için öldürülmesi, erkek egemen tüm toplumlarda yaþandýðý halde cinayete töre ismini vermek sorunu 'ötekileþtirmektedir'. Töreye baðlý olanlar ve töreye baðlý olmayanlar olarak ikiye ayýrýp bir kesimi ak, bir kesimi kara çýkarmak mantýðýna ya da mantýksýzlýðýna sürüklemektedir. Töre cinayetleri erkekler için de uygulanan bir yaptýrýmdýr. Örneðin köyde çiftçilik yapan bir erkek, bir diðerini tarla sýnýrlarýný aþtýðý için öldürebilmektedir. Çünkü törelere göre topraða tecavüz edilmiþ ve cinayet hak edilmiþtir. Ancak bu gibi töre cinayetlerinin de kurbanlarý çoðunlukla kadýnlar olmaktadýr. Eðer bu töre cinayetleri erkeklere yönelik olursa kan davalarýna dönüþme olasýlýðý daha yüksektir. Erkek, ailenin, aþiretin vs. en önemli varlýðý olduðu ve yýllar boyu süren iki taraflý erkek ölümlerini önlemek için kurbanlar yine kadýnlardan seçilmektedir. Namus cinayetlerinde ise kadýn, kadýn olduðu için öldürülmektedir. Kadýnýn, ailenin isteði dýþýnda birisiyle duygusal iliþkiye girmesi, sevdiðiyle kaçmasý, evlilik öncesi hamile kalmasý, boþanmak istemesi vb. namus anlayýþýna göre kadýnýn ölümünü gerektirmektedir. 2)Binlerce yýldýr süregelen erkek egemenliðin hâkim olduðu dünyamýzda kadýnlar elbette ikincil cins olarak yaþamlarýný sürdürmektedirler. Türkiye'de kadýnlar, ailenin bir parçasý, çocuklarýnýn annesi, bir erkeðin karýsý veya kýzý olarak görülmektedir. Yani baðýmsýz bir birey deðildir. Kendi bedeni üzerinde tasarruf hakký olmayan kadýnlar, kocanýn, ailenin, devletin korunup kollanmasý gereken namusudurlar. Kadýn baþkaldýrdýðý zaman ise, en temel hakký olan yaþam hakký dahi elinden alýnmaktadýr. Cinsel Eðitim ve Araþtýrma Derneðinin Türkiye'de 20 ilde 1537 kiþiyle görüþerek yaptýðý araþtýrmaya göre: Namus adýna iþlenen cinayetleri halkýn %60'ý onaylamýyor. Ancak, "Namus, töre iddiasýyla iþlenen cinayetler

ülkemizin gelenek ve görenekleri çerçevesinde anlaþýlabilir, kabul edilebilir bir konu mudur?" sorusuna, araþtýrmaya katýlanlarýn %10'u kesinlikle katýlýyorum, %9'u ise biraz katýlýyorum yanýtýný veriyor. %21'i "ne katýlýyorum, ne katýlmýyorum" diyor. Sonuçlar bir araya getirildiðinde toplumun %40'ý namus cinayetlerine karþý sessiz kalmayý yeðliyor. 3)Türkiye'de evlilik kadýnýn namusunun, ilk elden denetimcisi ve kollayýcýsý olan baba ve erkek kardeþlerden, yeni bir erkeðe yani kocaya geçmesi anlamýný taþýmaktadýr. Evlilik öncesi iliþki yaþayan, tecavüze uðrayýp kimseye anlatamayan kadýnlarýn birçoðu evlilik gecesi bakire olmadýðý gerekçesiyle "baba evi"ne gönderilmektedir. Severek ya da zorla yapýlan evlilikler, kadýnýn kendi kimliðinin önündeki en büyük engellerden biri olmaktadýr. Namus cinayetleri, akrabalýk iliþkileri geliþkin olan bireyler tarafýndan daha çok iþlenmektedir. Kan baðýnýn olduðu tüm bireyler, kadýn üzerinde söz sahibi olma yetkisini kendinde görmekte, þiddet kocayla ya da babayla sýnýrlý kalmayýp kadýnýn kendi erkek çocuðu da dâhil, tüm akraba erkekler tarafýndan uygulanmaktadýr. Örneðin, geçen ekim ayýnda Van'da kurþunlanarak namus cinayetine kurban giden 15 yaþýndaki Naile Erdaþ'ýn infaz kararýný amcasý ve dayýsý almýþtýr. 4)Namus cinayetlerinin çoðunun örtbas edildiði göz önünde bulundurularak 2006 tarihli Emniyet Genel Müdürlüðü açýklamasý þöyle: Son 6 yýlda töre ve namus adýna 1190 kiþi öldürüldü. Bunlarýn %22'si namus sebebiyle gerçekleþti. Marmara ve Ege Bölgesi %38'lik oranla cinayet iþlenen yerlerin baþýný çekti. Ýl bazýnda ise Ankara, Ýstanbul ve Ýzmir ön sýralarda. Bu cinayetlere karýþanlarýn büyük bölümünü Güneydoðu ve Doðu Anadolu Bölgesi illerinde doðan kiþiler oluþturuyor. 5)Verilere bakýldýðýnda sorun Kürtlerin sorunuymuþ gibi mi duruyor? Cevaplamadan önce Kürt illerinde kadýn olmanýn zorluðuna rakamlarla bakalým: Araþtýrmalar Türkiye'nin Kürt illerinde 1213 yaþlarýnda evlenip, 35 yaþýnda yaþlandýðýný ortaya koyuyor. Evlilik kararlarý genellikle aile büyükleri tarafýndan alýnýyor. Bu oran kentlerde %29 iken, kýrsal alanda %40'a kadar çýkýyor. Türkiye'nin 1986'da taraf olduðu "kadýnlara karþý her türlü ayrýmcýlýðýn önlenmesi sözleþmesi" (CEDAW) evliliklerin taraflarýn hür iradesiyle yapýlmasýný önerirken, bölgede 102


Kurtuluþ

1994-98 yýllarý arasýnda yapýlan evliliklerin %55'ine aileler karar verdi. Bu evliliklerin %20'sinde kadýnýn rýzasý bile alýnmadý. Bölgede hala birçok erkek, kadýn ve çocuðun nüfus kâðýdý yok. Kan bedeli karþýlýðý evlenme, imam nikâhý, akraba evliliði, baþlýk parasý, çok eþlilik, çok çocukluluk ise oldukça yaygýn. Sadece imam nikâhýyla evlenenlerin oraný kentte %14, kýrda ise %31 iken, kýrsal alanda kadýnlarýn %52'sinin, kentte ise %39'unun kocalarýyla aralarýnda akrabalýk baðý bulunuyor. Türkiye'nin baþka illerinde zayýflamasýna raðmen baþlýk parasý uygulamasý ise kentteki evliliklerin %47'sinde, kýrsalda ise %70'inde rastlanýyor. Kýz çocuklarýnýn okula gitmek yerine, çok küçük yaþta ev iþlerini yüklendiði bölgede þiddet de yaygýn olarak görülüyor. Þiddete uðrayan kadýnlarýn oraný kýrsal kesimde %54, kentte ise %44'lere varmýþ durumda. Kadýnlarýn boþanmasý ve mirastan pay almasý hala ender görülen bir durum. Berdel ve namus cinayetleri ise hala sürüyor. Bölgede kadýnlarýn düzenli gazete okuyanlarýnýn oraný %13,6. Okuryazarlýk oraný ise %44.77 düzeyinde. Araþtýrmalar kýrsal alanda kadýnlarýn %64'ü, kentte ise %50'sinde saðlýk sorunlarýnýn yaygýn olarak görüldüðünü, ayrýca kadýnlarýn %26'sýnýn hastaneye yaþamlarý boyunca hiç gitmediðini ortaya koyuyor. Doðum, düþük ve bebek ölümlerinin oraný çok yüksek. Çalýþma hayatýnda ise

kadýn, daha çok tarým iþkolu ile sosyal ve kiþisel hizmetler iþkolunda kendisine yer bulabiliyor. Kuþku yok ki kirli savaþla bu durum daha da derinleþerek sürmektedir. Yoksulluk ve sefalet Kürt kadýnýnýn en önemli sorunu olmuþtur ve olmaya da devam etmektedir. Köyleri yakýlmýþ, boþaltýlmýþ, zorla göç ettirilmiþ olan Kürtler, büyük kentlerin varoþlarýnda sefaletle yaþamaya mecbur býrakýlmýþ ve elbette bütün bunlardan en fazla yara alan Kürt kadýnlarý olmuþtur. Devletin yürüttüðü politikalarla dýþarýya açýlamamýþ ve feodal deðerlere sýký sýkýya baðlanmýþ olanlar elbette namus kavramýna en fazla önemi verenler olmaktadýr. Ancak bu "namus cinayetleri Kürtler'in sorunudur. Kürt erkekler, Kürt kadýnlarý öldürüyor. Türkiye'nin namus cinayeti dosyasýný Kürtler kabartýyor." söylemlerini doðrulamýyor. Dünyanýn her yerinde yaþanan namus cinayetleri, Türkiye'de de tüm ýrktan, dilden, dinden erkekler tarafýndan iþleniyor. Namus cinayetlerini hiçbir önlem almaksýzýn geriden seyreden ve çoðu zaman erkeði kollayan erkek devlet, bütün bunlarýn baþ sorumlusudur. 70 milyonun üzerinde kiþinin yaþadýðý, her gün gazetelerde kadýn ölümlerini okuduðumuz Türkiye'de onca eksiðiyle 24 sýðýnma evi açan devlet kadýn ölümlerine kayýtsýz kalmaktadýr.

* * *

103


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Mahrem

B

iz kadýnlarýn, hepimizin hayatlarý mahremiyeti barýndýrmýyor mu? Kaçýmýz cinsel ya da fiziksel þiddete maruz kalmadýk, kaçýmýz bu bizim suçumuzmuþ gibi yaþadýklarýmýzý saklamadýk. Ülkemizdeki çocuklarýnýn yarýsý küçük yaþta cinsel istismara maruz kalmýþtýr ve bunu akýllarýnýn bir köþesinde, kendilerine ama bir tek kendilerine ait acý bir aný olarak saklamaktalar. Elif Þafak'ýn Mahrem adlý kitabýný okuduðumda sarsýldým. Bir kadýnýn çocukluðunda yaþadýðý cinsel þiddetin, tüm hayatýný nasýl da etkilediðini, kadýnýn kurtuluþu ve çareyi yine mahremiyette aradýðýný gördüm. Kitabýn sonunda insanlarýn hayatýný altüst eden birkaç olay baþtan farklý geliþseydi hikâyenin de nasýl deðiþebileceði anlatýlýyor, ama benim kahramanýmýn öyküsü baþtan yazýlmýyor ve bize býrakýlýyordu. Ben öyküyü baþtan yazdým tabi. Þiddetin, erkek egemenliðinin olmadýðý bir dünyada yaþasaydý kahramanýmýz ne kadar da mutlu ve kendisi ile barýþýk olabilirdi bunu düþündüm Ama bunun için dünyayý deðiþtirmek lazýmdý, öykünün geçtiði tüm koþullarý. Yalnýz olayý deðiþtirmek kahramanýmýzý kurtarabilirdi ama baþka bir kahraman kadýn onun yaþadýklarýný yaþamak zorunda kalýrdý. Genel Olarak Þiddetin Kökeni Genel olarak þiddet ve þiddetin köken-

Emine Erel 104


Kurtuluþ

lerini tartýþmaya baþlayacak olursak þiddetin kökeninin ne olabileceði konusunda pek çok farklý yaklaþým mevcuttur. Bu yaklaþýmlardan en önemlileri þiddeti, insanýn doðasýnda yer alan duygularýn dýþavurumu olarak izah eden anlayýþ (içgüdüsel) ve sosyal faktörlerin insaný þiddete yönlendirdiðini savunan anlayýþtýr. Ýlk belirtilen anlayýþý savunan en önemli isim Freud'dur. Freud'a göre insanýn doðasýnda var olan cinsellik, yaþama v.b gibi duygular insaný þiddete yönlendirir. Ýkinci görüþ, insanýn toplumsal koþularýn yönlendirmesi sonucu bu yola gittiðini savunmaktadýr. Ýnsanýn doðasýnda þiddetin var olmadýðýna dair birçok bilim insaný bir araya gelerek 1987 yýlýnda Seville Bildirgesini imzalamýþlardýr. Marksistlerin de savunduðu bu fikre göre her türlü þiddetin, baskýnýn ortadan kalktýðý, kimsenin kimseyi tehdit etmediði bir dünyanýn kurulabilmesi mümkündür. Bu bildirinin imzacýlarý "1- Hayvan atalarýmýzdan savaþmak yönünde bir eðilimi miras aldýðýmýzý, 2- savaþa ya da þiddete yönelik her hangi bir davranýþýn, insan doðasýnda genetik olarak programlanmýþ olduðunu, 3-insanýn evrim sürecinde, saldýrgan davranýþlarýndan daha fazla bir ayýklanma olduðunu, 4- insanlarýn þiddete yönelik bir beyne sahip olduðunu, 5- savaþýn içgüdüden ve ya her hangi tek bir güdülenmeden kaynaklandýðýný, Söylemenin bilimsel olarak yanlýþ " olduðunu belirtmiþler ve "Vardýðýmýz sonuç: biyolojisinin insanlýðý savaþa mahkûm etmediði ve insanlýðýn biyolojik karamsarlýk baðlayýcýlýðýndan azade kýlýnabileceðidir. Týpký 'Savaþýn insanlarýn beyninde baþlamasý' gibi barýþ da beynimizde baþlar. Savaþý icat eden tür, barýþý da icar etme yeteneðine sahiptir" demektedir.1 Kadýna Yönelik Þiddet Ve Tarihsel Geliþim Eski toplumda, insanlar küçük soy topluluklarý halinde yaþar ve henüz geliþmelerinin en alt basamaðýnda bulunur iken, þimdiki uygar insanlýðýn binlerce yýlla ayrýldýðý yabanýllýða yakýn bir durumda, bir çaðda -o çaðda, devletin varlýðýnýn hiçbir belirtisi görünür deðildir. Geleneklerin egemenliðinin tanýndýðýný, soy birliðindeki yaþlýlarýn yararlandýðý otoritenin, saygýnýn, gücün tanýndýðýný, bu gücün zaman zaman kadýnlara tanýndýðýný görüyoruz -kadýnýn o zamanki durumu, bugünkü hak yoksunu, hor görülen durumuna benzemiyordu- ama

baþkalarýný yönetmek için, yönetimle ilgili ve yönetim amacýyla belirli bir baský aygýtýna, bir zor aygýtýna, bugün hepinizin anladýðý gibi, silahlý askerî birliklerin, hapishanelerin ve baþkalarýnýn istencini zorla baský altýna almanýn baþka araçlarýyla temsil edilen bir aygýta planlý ve sürekli olarak buyuran özel bir insan kategorisini hiçbir yerde görmüyoruz. Devletin özünü belirleyen bu þeyi hiçbir yerde görmüyoruz. Ama hiçbir devletin olmadýðý bir zaman vardý; o zaman, genel baðlar, toplumun kendisi, disiplin, çalýþma düzeni, alýþkanlýðýn, geleneklerin gücüyle, soy birliðindeki yaþlýlarýn ya da çoðu zaman erkeklerle eþit haklarý olan ve sýk sýk da daha yüksek bir konumda bulunan kadýn üyelerin otoritesiyle ya da saygýnlýðý ile sürdürülüyordu, o zaman, yönetmek için hiçbir uzman, hiçbir insan kategorisi yoktu.2 Bu süreci insanlarýn ihtiyaçlarýndan fazlasýný üretmeye baþladýklarý ve artýk ürünün ortaya çýkmasý ile deðiþime uðrayan süreç izledi. Üretimde bütün bu deðiþiklikler, bu kez, toplumsal yapýda olmak üzere baþka deðiþiklikleri zorluyordu. Büyük klan topluluðu, gitgide sayý bakýmdan daha zayýf baþka bir toplum hücresine, yani yavaþ yavaþ baðýmsýz bir ekonomik birim olarak kendini gösteren ataerkil aileye yer hazýrlýyor. Klan, artýk, kapalý bir bütün deðildir. Klaný saðlamlaþtýran kan akrabalýðý baðý, yerini, baþka baþka aileler arasýnda, edinilen baþka baðlara býrakýyor. Aileler, aralarýndaki akrabalýk baðlarýndan çok, üretim iliþkileri ile baðlýydýlar. Kan akrabalýðýna dayanan klan birliði, yerini, komþuluk iliþkilerine ve ortak ekonomik çýkarlara dayanan toprak birliðine býrakýyordu.3 Bu süreç ile birlikte eþit iliþkilerin olduðu ve kadýnýn þimdiki gibi erkek tarafýndan egemenlik altýnda tutulmadýðý dönem sonlanmýþ, ataerkil aile ve toplumsal yansýmalarý oturmaya baþlamýþ, özel mülkiyet ve devletin ortaya çýkýþý da bu sürece tekabül etmiþtir. Ýnsanýn doðal gereksinimleri için ve içgüdüsel ihtiyaçlarýný karþýlamak için kendi türü dýþýndaki canlýlara uyguladýðý þiddet, sýnýflý toplumlarýn ortaya çýkýþý ile birlikte ezilen tüm kesimleri baský altýnda tutmanýn bir yöntemi olarak kullanýlmaya baþlanmýþtýr. Egemenliðini devam ettirmek kaygýsýnda olan erkek de -baský altýnda tutulmasý gereken tüm kesimlere uygulandýðý gibi - kadýn üzerinde mevcut egemenliðinin devamý ve kadýnýn baský altýnda tutulmasý için kadýna yönelik þiddeti bir araç olarak kullanmaya baþladý. 105


Kurtuluþ

Ýnsanýn diðer türlere uyguladýðý þiddet hariç yani insanýn bir birine karþý uyguladýðý þiddet insanlarýn küçük topluluklar olarak bir araya geldiði ilkel dönemde bu topluluklarýn kendi içinde yerleþtirdiði kurallarla, devletin oluþmasý ile birlikte ise yasal düzenlemeler ile, topluluðun düzenini bozduðu oranda yasaklandý. (Tabi yakýn döneme kadar þiddet yalnýzca fiziksel olarak karþý tarafa zarar verme olarak algýlanmaktaydý. ) Oysa kocanýn, baþka bir yakýnýn kadýna yönelik olarak uyguladýðý þiddet ile ilgili yasal düzenlemeler çok yakýn bir tarihte ortaya çýkmýþtýr. Çünkü kadýna yönelik uygulanan þiddet özel alaný ilgilendiren bir durum olarak algýlanmýþ ve meþru görülmüþtür. Kadýna yönelik þiddeti cezalandýran yasal düzenlemeler ise kadýnlarýn verdikleri mücadeleler sonucu yasalarda yer alabilmiþ, ancak hala son derece yetersizdir. Yasalar neticede toplumun deðer yargýlarý, gelenekleri v.b. ile þekillenmektedir, egemenlerin egemenliðini meþrulaþtýrmaktadýr ve toplumun büyük bir kesimi kadýna yönelik þiddeti meþru görmektedir. Çünkü erkeðin kadýna yönelik uyguladýðý þiddet tamda toplumun ona öðrettiði-yüklediði erkelik rolünden kaynaklanmaktadýr. Kadýna da bu þiddete boyun eðmek yüklenmektedir. Kadýn Hareketinin Kadýna Karþý Yönelik Þiddete Karþý Mücadelesi ve Kazanýmlar Kadýnlarýn çok aðýr bedeller ödeyerek sürdürdükleri mücadeleler sonrasýnda kadýna yönelik þiddeti engellemeye dönük yasal düzenlemeler yapýlmýþtýr. Bunlardan en önemlisi BM Kadýnlara Yönelik Her Türlü Ayrýmcýlýðýn Önlenmesi Sözleþmesi(CEDAW) ve Ek Ýhtiyari Protokol'üdür. Bu Sözleþmede Kadýnlara yönelik þiddeti "kadýnýn fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar görmesiyle veya acý çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanmasý muhtemel olan, bu tip hareketlerin tehdidi, baskýsý ya da özgürlüðün keyfi engellenmesi "olarak tarif edilmiþtir. Bu baðlamda kadýna yönelik þiddet yalnýzca fiziksel þiddet olarak algýlanmaktan çýkmýþ ve Dayak dâhil aile içinde meydana gelen fiziksel, cinsel ve psikolojik þiddet, evdeki kýz çocuklarýnýn cinsel istismarý, çeyizle baðlantýlý þiddet, evlilikte tecavüz, kadýnlara zararlý olan, kadýnýn cinsel organýna zarar verme ve diðer geleneksel uygulamalar, nikah dýþý þiddet ve istismarla baðlantýlý þiddet; Tecavüz, cinsel taciz, iþyerinde, eðitim kurumlarýnda ve baþka yerlerde sarkýntýlýk ve cinsel zorlama dâhil toplum içinde meydana

gelen fiziksel, cinsel ve psikolojik þiddet, kadýnlarýn alýnýp satýlmasý ve fahiþeliðe zorlanmasý; Nerede olursa olsun, Devletin yürüttüðü veya göz yumduðu fiziksel, cinsel ve psikolojik þiddet."4 Kadýna yönelik þiddet olarak tarif edilmiþtir. Yani evde çalýþan kadýna geçimi için yeterli para býrakmama, dýþarýya çýkmayý engelleme, cinsel iliþkiye zorlama, aþaðýlama v.b. de kadýna yönelik þiddet tanýmý içerisine girmektedir. Bu yasal düzenlemeler tüm dünya kadýnlarý için büyük bir kazaným olmuþtur. Ancak Türkiye kadýnlarla ilgili imzaladýðý uluslar arasý belgelerdeki çok az yükümlülüðünü yerine getirmektedir. Türkiye'de ise kadýna yönelik þiddete karþý kadýnlarýn yapmýþ olduðu çalýþmalar 1980-1990 yýllarýnda hýz kazanmýþ 1987 yýlýnda yapýlan "dayaða hayýr" kampanyasý beklenen fazla etki yaratmýþtýr. "1987 yýlýnda Çankýrý'da kocasýndan sürekli þiddet gören hamile bir kadýnýn boþanma davasýný reddeden hakim Mustafa Durmuþ , gerekçesini þu atasözüne dayandýrmýþtý.: "Kadýnýn karnýndan sýpayý , sýrtýndan sopayý eksik etmemeli". Bu karar kadýna yönelik aile içi þiddeti meþru gören yerleþik zihniyetin yasalar önündeki eþitliði korumak ve savunmakla görevli mahkemelerinde de yaþandýðýna, yer bulduðuna iþaret etmekteydi. Çankýrý'da 8 avukatýn baþlattýðý protesto Ýstanbul'da bir kampanyaya dönüþmüþ sonra hýzla Ankara'ya ve baþka illere sýçramýþtý. 17 Mayýs 1987 yýlýnda Ýstanbul'da yapýlan sokak gösterisine beklenenin çok üstünde kadýn katýldý."5 Kadýnlarý bu yýllarda yükselerek ve günümüze kadar uzanan mücadelesi sonucunda TMK ve TCK'da önemi sayýlabilecek deðiþiklikler yapýldý. 2005 yýlýnda yürürlüðe giren TCK Tecavüz tanýmý yeniden tariflendi. Kadýna yönelik cinsel suçlarýn cezalarý artýrýldý. TCK md.82'ye göre kasten öldürmenin töre saikiyle iþlenmesi halinde kiþi aðýrlaþtýrýlmýþ müebbet hapis cezasý ile cezalandýrýlacaktýr. Oysa eski TCK'nýn 462. maddesi 2003 yýlýnda deðiþtirilinceye kadar namus amacýyla iþlenen suçlarda ceza sekizde birine kadar indiriyordu. TCK md.102/2 tecavüzün gerçekleþmesi için vücuda organ yada sair bir cisim sokulmasý koþulunu aramakta, eski kanunu tecavüz kapsamý dýþýnda býraktýðý organ dýþýnda baþka bir cisimle tecavüzü de tecavüz suçu olarak cezalandýrmaktadýr. Yeni kanunda maðdurun bakire olup olmamasý eski kanundaki gibi önem taþýmamaktadýr. Ayný fiilin eþe karþý iþlenmesini de suç 106


Kurtuluþ

olarak tanýmlamýþ ancak soruþturma ve kovuþturma yapýlmasý için maðdurun þikâyetini aramýþtýr. Bu da yeni bir düzenlemedir. Türkiye'de ilk kez evlilik içi tecavüz suç olarak tanýmlanmýþtýr. Bu düzenlemeler kiþilere ve cinsel dokunulmazlýða karþý suçlar baþlýðý altýnda düzenlenmiþtir. Oysa daha önce Genel ahlak ve aile düzenine karþý suçlar baþlýðý altýnda düzenlenmiþti. Yeni TCK'da tecavüze uðrayan kadýnýn tecavüzcüsü ile evlenerek tecavüzcünün cezadan kurtulmasýný saðlayacak bir düzenleme bulunmamaktadýr. Kadýn örgütleri tarafýndan gelen yoðun eleþtiri ve mücadele sonucunda eski düzenlemeden vazgeçilmiþtir. TCK md 122 çok önemli bir düzenlemedir. Bu maddede " Kiþiler arasýnda dil, ýrk, renk, cinsiyet, özürlülük, siyasi düþünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrým yaparak; a-) Taþýnýr ya da taþýnmaz malýn satýlmasýný, devrini ve ya hizmetin icrasýný ve ya hizmetten yararlanmasýný engelleyen ve ya kiþinin iþe alýnmasýný ya da alýnmamasýný yukarda sayýlan hallerden birine baðlayan, b-) besin maddelerini vermeyen ya da kamuya arz edilmiþ bir hizmeti yapmayý reddeden, c-) Kiþinin olaðan bir ekonomik etkinlikte bulunmasýný engelleyen " cezalandýrýlýr demektedir. Bu madde gereðince iþe almayý cinsiyet koþuluna baðlayan iþveren, ya da kadýnýn olaðan bir ekonomik faaliyette bulunmasýný, çalýþmasýný engelleyen erkek cezalandýrýlabilecektir. Bu düzenleme eski Kanunda bulunmamaktadýr. TCK. Md 232 "Ayný konutta birlikte yaþadýðý kiþilerden birine karþý kötü muamelede bulunan kimse cezalandýrýlýr" hükmünü düzenlemiþtir. Yasa yine birlikte yaþayanlarýn evli olmasý þartýný aramamaktadýr. Ancak düzenleme son derece yetersizdir. Çünkü þiddeti yalnýzca fiziksel þiddet olarak tanýmlamakta, uluslar arasý hukukta kabul gören þiddet tanýmýnýn içinde bulunda ekonomik, psikolojik v.b. þiddet türlerini kapsamýna almamaktadýr. Türkiye'de 1998'de yürürlüðe giren Ailenin Korunmasýna Dair Kanun, ev içi þiddete karþý önemli bir düzenlemedir. Bu Kanun gereðince "Türk Kanunu Medenisinde öngörülen tedbirlerden ayrý olarak, eþlerden birinin veya çocuklarýn veya ayný çatý altýnda yaþayan diðer aile bireylerinden birinin aile içi þiddete maruz kaldýðýný kendilerinin veya Cumhuriyet Baþsavcýlýðýnýn bildirmesi halinde, Sulh Hukuk Hâkimi mese-

lenin mahiyetini göz önünde bulundurarak aþaðýda sayýlan tedbirlerden bir ya da birkaçýna birlikte veya uygun göreceði benzeri baþkaca tedbirlere de hükmedebilir: Kusurlu eþin; a) Diðer eþe veya çocuklara veya ayný çatý altýnda yaþayan diðer aile bireylerine karþý þiddete veya korkuya yönelik davranýþlarda bulunmamasý, b) Müþterek evden uzaklaþtýrýlarak bu evin diðer eþe ve varsa çocuklara tahsisi ile diðer eþ ve çocuklarýn oturmakta olduðu eve veya iþyerlerine yaklaþmamasý, c) Diðer eþin, çocuklarýn veya ayný çatý altýnda yaþayan diðer aile bireylerinin eþyalarýna zarar vermemesi, d) Diðer eþi, çocuklarý veya ayný çatý altýnda yaþayan aile bireylerini iletiþim vasýtasýyla rahatsýz etmemesi, e) Varsa silah ve benzeri araçlarýný zabýtaya teslim etmesi, f) Alkollü veya uyuþturucu herhangi bir madde kullanýlmýþ olarak ortak konuta gelmemesi veya ortak konutta bu maddeleri kullanmamasý. Fiili baþka bir suç oluþtursa bile, koruma kararýna aykýrý davranan eþe ayrýca üç aydan altý aya kadar hapis cezasý hükmolunur. Ancak uygulamada yaþanan sýkýntýlar ve kadýnlarýn pek çoðunun haklarýný ve haklarýný nasýl kullanacaðýný bilmemesi ve en önemlisi baþvurusu sonucunda kendisine þiddet uygulayan kiþiden korunamayacaðýna dair inancý kanunu kýsmen iþlevsiz hale getirmektedir. Þiddete uðrayan kadýnlarýn çok azý Kanuni koruma için yasal mercilere baþvurmaktadýr. "Evlendikten sonra dayaklar baþladý. Adli Týp Kurumu'ndan beþ ile yedi gün iþ göremez olduðumu belirten üç rapor aldým (bu raporlar aðýr fiziksel ya da zihinsel hasar olduðunu göstermektedir) Mahkeme kocama iki ay evin yakýnýna sokulmama yasaðý koydu. Ayrýca silahlarýna el konulmasýna karar verdi. Ama [benim kocam polis memurudur] ve emri uygulamasý ve silahlara el koymasý gereken kiþiler de polistir. Yani böyle bir þey olmadý. Kocam beni dövmeye devam etti... Beni copla döverdi... Bir keresinde karakola gittim... Bana yardým edemeyeceklerini söylediler. 'Bacým, senin kocan bir baþkomiser, biz ne yapabiliriz?' dediler ve beni eve geri gönderdiler... Kocam silahýný baþýma dayadý ve beni öldüreceðini söyledi."6 Bu anlatým, kadýnlarýn yetkili mercilere 107


Kurtuluþ

baþvurmada niçin tereddüt ettiklerini açýkça ortaya koymaktadýr. Oysa Uluslar Arasý Af Örgütü'nün Kadýna Yönelik Þiddet Türkiye raporu Türkiye'de kadýna yönelik þiddetin hangi boyutta olduðunu göstermektedir. Tahminlere göre tüm dünyada üç kadýndan biri yaþam süresi içinde dövülmekte, cinsel iliþkiye zorlanmakta ve diðer yollarla taciz edilmektedir. Tacizi yapan kiþi genellikle kendi ailesinden biri ya da tanýdýðý bir kiþidir. Öldürülen kadýnlarýn yüzde 40 ile 70'i yakýn iliþki içinde olduðu partneri tarafýndan öldürülmektedir. Türkiye'de yapýlan bir dizi küçük ölçekli araþtýrma, kadýnlara yönelik þiddet oranlarýnýn ayný, hatta daha bile fazla olabileceðine iþaret etmektedir. Acil yardým hattýný arayan kadýnlardan yüzde 57'si fiziksel þiddete, yüzde 46,9'u cinsel þiddete, yüzde 14,6'sý enseste ve yüzde 8,6'sý tecavüze maruz kalmýþtýr. 1995'te baþkent Ankara'daki gecekondularda yaþayan kadýnlar arasýnda yapýlan bir araþtýrma, kadýnlarýn yüzde 97'sinin kocalarýnýn saldýrýsýna uðradýðýný ortaya koymuþtur. 1996'da orta ve yüksek gelir gruplarýnda yer alan ailelerle yapýlan bir araþtýrmada, sorularýn baþlangýcýnda kadýnlarýn yüzde 23'ü kocalarýnýn kendilerine karþý þiddet kullandýðýný söylemiþ, fakat belirli þiddet tipleriyle ilgili sorular sorulduðunda bu oran yüzde 71'e yükselmiþtir. Baþka bir araþtýrma, kadýnlarýn yüzde 58'inin yalnýzca kocalarýndan, niþanlýlarýndan, erkek arkadaþlarýndan ve erkek kardeþlerinden deðil, kadýn akrabalar da dâhil olmak üzere kocalarýnýn ailesinden de aile içi þiddete maruz kaldýðýný tahmin etmektedir.

Bir grup orta ve üst sýnýf kadýnýn yüzde 63,5'unun cinsel tacizin bir türüne maruz kaldýðý bulgusuna ulaþýlmýþtýr. Bir araþtýrmaya göre, þiddet sonucu ölen 40 kadýndan 34'ü evde ölmüþ, 20'si asýlmýþ ya da zehirlenmiþ, 20'sinde öldürüldüklerine dair kesin belirtiler görülmüþ ve 10'u da ölmeden önce aile içi þiddete maruz kalmýþtýr. Türkiye'nin kuzeybatýsýnda yer alan Bursa þehrindeki halk saðlýðý merkezlerinde yapýlan bir araþtýrma, kadýnlarýn yüzde 59'unun þiddet kurbaný olduðunu ortaya koymuþtur. Mor Çatý'nýn 1990 ile 1996 yýllarý arasýnda 1.259 kadýn arasýnda yürüttüðü bir araþtýrma, kadýnlarýn yüzde 88,2'sinin bir þiddet ortamýnda yaþadýðýný ve yüzde 68'inin kocalarý tarafýndan dövüldüðünü göstermiþtir. Ankara'da yapýlan baþka bir kadýn araþtýrmasýna göre, kadýnlarýn yüzde 64'ü kocalarýndan, yüzde 12'si ayrýldýklarý kocalarýndan, yüzde 8'i birlikte yaþadýðý erkeklerden ve yüzde 2'si de kocalarýnýn ailesinden þiddet görmektedir. Yüzde 60'ý, kocalarýnýn kendilerine tecavüz ettiðini söylemiþtir. Güneydoðu bölgesinde 599 kadýn üzerinde yapýlan bir araþtýrma, yüzde 51'inin evlilik içi tecavüze ve yüzde 57'sinin de fiziksel þiddete maruz kaldýðýný bulmuþtur.7 Son Söz Yerine Evet, kadýnlarýn tarihi mahremiyetin tarihi. Kadýnlar aleyhine iþlemiþ bu tarihsel süreci dönüp deðiþtirmek mümkün deðil maalesef. Ancak biliyoruz ki bu tarih kadýnlarýn ayýbý deðil. Ve biliyoruz ki tarihsel süreci geriye dönüp deðiþtirmek mümkün deðildir ama geleceðimizi deðiþtirebiliriz.

* * * 1- Cogito,þiddet,s 37-38-1996 YKY 2- Marks-Engels-Marksizm, Sol Yayýnlan, Ankara 1990, s. 289-290. 3- Zubritski, Mitropolski, Kerov Ýlkel Köleci Feodal Toplum, s 56-57 4- KSSGM'nin Web Sayfasý'ndaki Pekin + 5 belgesinden alýnmýþtýr. 5- 90'larda Türkiye'de Feminizm-S.Nazik Iþýk s.45-46 6- Uluslar Arasý Af Örgütü Kadýna Yönelik Þiddet Türkiye raporundan alýnmýþtýr. 7- Ýstatistikler Uluslar Arasý Af Örgütü Kadýna Yönelik Þiddet Türkiye raporundan alýnmýþtýr.

108


kurtuluþu

dosya kadýnlarýn

Kadýnlar Arasý Rekabet Yerine Kadýnlar Arasý Dayanýþma Keþke ölseydim ve yeniden doðsaydým Ve dünyanýn yeni bir þekil aldýðýný görseydim Her þey deðiþmiþ olsaydý! Dünya bu kadar zalim olmasaydý Ýnsanlar içlerindeki bu kötülükleri Tamamen unutmuþ olsalardý Ve hiç kimse evinin etrafýna duvar örmemiþ olsaydý Furuð Ferruhzad Erkek Deðerleri Bizim Deðerlerimiz Olur Kimi Zaman Kadýnlar namus konusunda erkeklere göre daha katýdýrlar. Namus cinayetlerini meþru görmesi her ne kadar eðitimsizliðe baðlansa da töre ve namus cinayetleri karþýsýnda "namus temizlendi" demelerinin ardýndaki nedenleri araþtýrdýðýmýzda; namus, iffet, ahlak kültürünün kendisiyle özdeþleþtiðiyle yetiþen kadýnýn bu silahýn aslýnda kendisine de döndüðü/döneceði için, fark etmeden soyunduðu erkek rolünü temsil ettiði görülür. Kadýn, namus konusunda erkekle ayný düþünmek zorundadýr, kendine baþka bir þans tanýnmamýþ, böyle þekillendirilmiþ, bunun dýþýnda baþka bir alternatif düþünceye hakký bile olmadýðý tüm hücrelerine kadar iþlenmiþtir. Aksi taktirde hayatýndan olacaðýný da kesinlikle bilir. Ailede kalabilmek için erkek deðerlerini kabul etmek durumun-

Sevinç Çavuþoðlu 109


Kurtuluþ

da kalýr. Namus için ölüm kararýný onaylamasý da bu yüzdendir. Ret oyu kullanmak gibi bir hakký yoktur. Zaten ona da kimse oyunu sormaz. Es kaza hayýr diye çýkýþacak olsa, bu silah kendine de dönecektir. Kadýn kendini korumaktadýr aslýnda, erkeðin þiddetini sessizliðiyle onaylarken. Erkek, temsil ettiði þeref, namus, erdem gibi deðerlerin sorumluluðunu da kadýna yüklemiþtir. Ýþte bu yüzden, kadýnlar taciz ve tecavüz olaylarýnda kendilerini suçlu hissederler. Erkekler ise yaptýklarýndan dolayý hiç suçluluk hissi duymazlar. Çünkü karþýlarýndaki canlý bir yaratýk deðil cinsel bir nesnedir. Erkeðin sahibi olduðu kadýnlar vardýr. Karýsý, kýzý, kardeþi, annesi yakýn akrabalarý. Onlarýn namusu kendine aittir. Onlara yönelik her hangi bir olayda onlarý cezalandýrma hakký da kendine aittir. Ve bu erkeðin bir de elde etmek istediðinde bedeni, duygularý üzerinde oynayabileceðine inandýðý kadýnlar vardýr. Ve bu kadýnlara tacizde bulunabilir, hatta daha ileri gidip rýzasý dýþýnda tecavüz bile edebilir. Bu erkekçe davranýþlara daha birçok örnek sýralamak mümkündür. Ama aslolan hepsinin altýnda kadýnýn kendine ait olduðuna dair erkek egemen yaklaþým vardýr. Bu sahiplik duygusu yatakta da, dayakta da kendini gösterir. Oysa Bizler Kimsenin Namusu Deðiliz Olmamalýyýz! Erkek deðerleri bize öyle bir iþlenmiþtir ki biz kendi deðerlerimizmiþ gibi dört elle sarýlýr sahipleniriz. Namuslu ve iffetli olmasý gerekir iyi bir kadýnýn. Eðer kadýn fahiþelik yaparak yaþamýný sürdürüyorsa kötüdür, namussuzdur. Tecavüze uðradýðýnda tecavüz eden erkeðin cezasýnda cezayý hafifletici sebeptir. Birçok kadýn da neden ve niyesini sorgulamaksýzýn böyle düþünürken, bir kadýnýn öldürülmesini ya da tacize, tecavüze uðramasýnda hiçbir gerekçenin haklýlýk oluþturmayacaðý görülmez. Yollarda mini etekle gezen bir kadýna erkekler gibi bakan kadýn bakýþlarý görebiliriz. Biz, her ne kadar sözlü olarak dile getirsek ya da getirmesek de kafamýzda hemen kendimizin o kadar kýsa giymeyeceðimiz ve o kadýnýn ne kadar teþhirci ya da aranýr olduðu beliriverir düþüncelerimizde. Tam da burada bir kez daha, biz, kadýnlar kadýn bakýþ açýsýyla deðil erkek gözüyle bakar ve yargýlarýz hemcinsimizi. Erkek deðerleri o kadar iþlemiþtir ki içimize, erkekten daha erkek bakabiliriz zaman zaman. Yine belki, bu yüzdendir 2006 Kasýmýnda yapýlan Kadýn Sýðýnaklarý Kurultayýnda Kürt

kadýnlarýnýn taleplerini dýþlamak üzere kurultayý kilitleyen tartýþmalar yaþanmasý, yaþatmasý bazý kadýnlarýn. Kadýn gözüyle deðil de, kendilerinin üstünde güç gördükleri erkek egemen sistemin gözüyle baktýklarý içindir belki de. Þeytanýn en büyük baþarýsý bize olmadýðýna inandýrmasý deðil midir, aslýnda. Kadýnlar Arasý Rekabete Dair! Ýyi Bir Koca, Doðru Evlilik Ýçin Gittikçe derinleþen ve sýklaþan ekonomik krizler önce iþgücü pazarýnýn en savunmasýz iþçileri kadýnlarý vurur. Ýlk önce iþten çýkarýlan en az kazanan, en sýkýcý ve rutin iþleri yapan, yapmak zorunda býrakýlan yine kadýnlar. Ýþ güvencesinin olmayýþý ve iþsizlik çalýþsalar dahi kadýnlarý her zaman ikinci bir kiþiye (genellikle baba ya da koca) baðýmlý hale getirir. Patriyarkal ideolojinin baþarýlý propagandalarý sonucu kadýnlar mutlu aile-sýcak yuva masalýna aldanýrlar. Erkeksiz Kadýn = Mutsuz Kadýn'dýr. Ýþ gücü piyasasýnýn kadýnlar için bu denli acýmasýz oluþu kadýnlarýn evliliði maddi bir güvence olarak görmelerine yol açmaktadýr. Çoðu kadýn bunun için çok aðýr bedeller ödediklerinin farkýnda olmalarýna raðmen evlenir ve istese de boþanamaz. Çünkü, yalnýz yaþamak cesaret ister. Yalnýz kadýn, taciz, tecavüz tehdidi altýndadýr. Her yerde her türlü davranýþý sürekli denetim altýndadýr. 'Sinek' kadar da olsa erkeði, ekonomik rahatlama saðlayacaðý düþüncesiyle evlenir, büyük bir yanýlsamayla. Tek kiþide toplanan iktidar ile baþ etmenin daha kolay olduðu inancýyla. Vahþi kapitalizmin diþlileri arasýndan kurtulabilmesinin iyi bir evlilik yapmasýyla gerçekleþebileceðine inanýr kadýn. Doðru erkeði bulmanýn önündeki engel de diðer kadýndýr. Hayatýmýz baþkalarýnýn doðru ve yanlýþlarý arasýnda kýyýya vuran dalgalar gibi bir vurur bir çekilir… Bize, daha çocuk yaþta güzel olmamýz öðretilir. Kadýn olmak güzel olmayý gerektirir çünkü. Televizyon programlarýnda, dizilerde, reklâmlarda hep bu mesaj verilir. Saçlarýn herkesinkinden daha parlak, ölçülerin diðer kadýnlardan daha muntazam ya da yaygýn tabiriyle 90- 60- 90 olmak zorundadýr. Biz güzel olacaðýz, kimden? Diðer kadýnlardan! Buna kim karar verecek? Tabii ki erkekler. Ve farkýna varmaksýzýn baþlar hemcinslerimizle rekabet. Görünüþümüzü diðerine bakarak deðerlendirdiðimizde, görünüþe sinmiþ olan güzellik yarýþmasý hayatýmýza derinlemesine siner.

110


Kurtuluþ

Güzellik….. Psikologlar pek çok kadýnýn eþleri ya da sevgililerinin ihanetleriyle karþýlaþtýklarýnda yüksek oranda kendilerini yenilemeye deðiþtirmeye gittiklerini açýklýyorlar. Botoks aþýlarýyla kýrýþýklýklarýndan ve mimiklerinden arýnýyorlar, silikonlara sarýlýyorlar ve ölümcül diyetlere baþlýyorlar. Bu arada erkeði deðil, hemcinsini suçlamak kaçýnýlmaz oluyor kadýnýn hayatýnda. Dedik ya böyle öðretilir diye. Ve bize öðretilen dünyada erkeðin suçlanmasý yoktur. Aslýnda oldukça göreceli olan güzellik, kimseye yarar da zarar da saðlamaz. Sadece güzellik endüstrisi diye ekonomide kapitalistlere karlý bir pazar açýlýr. Amerika'nýn yýllýk kozmetik ürün hâsýlatýnýn üçüncü dünya ülkelerinin tamamýnýn çektiði açlýðýn, yoksulluðun, eðitim ihtiyacýnýn bütçesinden daha fazla olduðu bilinen bir gerçektir. Kapitalizm, erkek egemen ideolojiyi her zaman besleyip büyütürken, bizler bakýmlý, güzel görünmek her zaman þarap gibi yýllandýkça deðerlenip ama hep genç kalmaya çaba sarf ederken, biz hemcinslerimizle rekabeti, kapitalistler ise kasalarýndaki karlarýný büyütürler. Yani kadýnlar, kadýnlarýn güzelleþmesi için deðil milyarlýk karlar kazanmak üzere kurulmuþ olan bir sanayideki kozmetik ve moda imalatçýlarýnca bir seks nesnesi olarak sömürülüyorlar. Üstelik bunu yaparken kapitalizm kýlýfýný da hazýrlýyor, kadýnlarýn yüzyýllardýr erkeklerin cinsel ilgisini çekmek için birbiriyle rekabet içinde olduðunu, bu cinsel rekabetin hep var olduðunu ve var olacaðýný, bunun bir biyolojik yasa olduðunu söyleyerek. Kadýnlar arasý cinsel rekabet, biyoloji ve antropoloji bilimleri incelendiðinde ilkel toplumda olmadýðý, sýnýflý toplumun ortaya çýkmasýyla ortaya çýktýðý görülmektedir. Kadýnlar arasýnda cinsel rekabet cinsellik ya da evlilik pazarýnýn ortaya çýkmasý ile birlikte görülmeye baþlanmýþtýr. Cinsellik pazarý kapitalizme temel olan bir bütün olarak meta pazarýnýn ayrýlmaz bir parçasýdýr. Cinselliðin bir meta olarak yaygýnlaþmasý ile birlikte, kadýnca güzelliðin ölçütü giderek doðal olmaktan çýkýp yapay ve moda olan güzelliðe dönüþmüþtür. Modern toplumda kadýnýn doðal güzelliðinin hiçbir deðeri yoktur. Çünkü doðal güzellik kapitaliste kar getirmez. Kafamýz karýþýr, gerçek kendimizi bulamayýz… Günümüzde, kadýnlara kendini her yaþta

güzel ve daha genç görünmek zorunda olduðu hissettiriliyor ve bu yüzden baþka bir kadýna karþý, özellikle fiziðine yönelik tepkiler verebiliyorlar, birbirlerinden nefret edebiliyor ve kendileri açýsýndan bir baþka kadýný tanýmasalar da tehdit olarak görebiliyor ve öfkelenebiliyorlar. Bunun için diðer kadýnýn biraz güzel olmasý yetebiliyor. Entelektüel hayattan magazin dünyasýna kadar pek çok alanda farklý seviye ve þekilde kadýnlar arasýnda rekabet yaþandýðýný görüyoruz. Kadýnlar arasýndaki rekabet olgusu psikolojik deðil toplumsal bir durum olarak algýlanmalýdýr. Erkek egemen düzenin üzerimizde yarattýðý bir tahribattýr rekabet ve toplumda kadýnlarýn kýsýtlanmýþ rolleriyle açýklanabilir. Çok özgür gibi görünüp bir taraftan da sadýk eþ olmak, anne olmak gibi bizi kýsýtlayan birçok þeyle uðraþýrýz. Ne olduðumuz, kim olduðumuz ve ne yaptýðýmýzla ilgili kafamýz karýþýktýr sürekli. Bu yüzden diðer kadýnlara bakar kendimizi onlarla karþýlaþtýrýrýz. Bir taraftan kilolu olmamak, modaya uygun giyinmek bakýmlý olmak gerektiði mesajý verilir, ana- babamýzdan, okuduðumuz dergilerden, izlediðimiz reklamlardan.Yine, ayný kaynaklar dýþ güzellik deðil, iç güzellik önemlidir demektedirler.Buna benzer bir sürü kafa karýþtýrýcý mesaj alýrýz .Sürekli içsel bir mücadele vermek durumundayýz bu yüzden.. Kadýnlarýn geleneksel rolü yüceltildiðinde daha kadýnsý olma unvanýný kazanma baskýsý altýnda hisseder kendini. Diðer kadýnlardan daha çekici olmak, daha çok para kazanmak, daha yakýþýklý bir sevgiliye sahip olmak veya evli olmak, daha iyi, daha kusursuz çocuklara sahip olmak gibi. Peki Kadýnlar Arasý Rekabette Kim Kazanýr, Kim Kaybeder?... Kadýnlar arasýndaki rekabet sonradan öðrenilen bir davranýþtýr. Bazý evrimci biyologlar maðara döneminden kalma içgüdüsel bir davranýþ olduðunu savunsalar da öyle olmadýðý tüm kadýnlarýn birbiriyle rekabet etmemesiyle açýklanabilir. Rekabetçilik yani diðerinden üstün olma isteði; iþbirliði yapmayý engeller ve kadýn dayanýþmasý açýsýndan hiçbir yararý yoktur. Baþta kendimizi iyi hissettirse de daha sonra kendimize verdiðimiz deðerin yok olmasýna neden olur. Ayrýca diðer kadýnlardan da uzaklaþtýrýr, yalnýzlaþtýrýr bizi. Bu da erkek egemen topluma hizmet eder ve etmektedir de. Kadýn olarak birini rakip olarak gördüðümüzde, kendimizi ondan üstün hissetmek 111


Kurtuluþ

isteriz ve onunla iþbirliði yapma yollarýný kapatmýþ oluruz. Çünkü aramýzdaki eþitsizliði sürdürmek istiyoruzdur. Ýþ yerlerinde yaþadýðý sorunlarda cinsiyet ayrýmý, baský ve çeliþkilerle karþý karþýya kalan kadýnýn kafasý karýþýr. Býkkýn ve kafasý karýþýk olan kadýnlar, býkkýnlýðýný erkeklerden çok diðer kadýnlara yansýtýr. Kendimizi güçsüz hissettiðimizde de gerçek gücü elinde bulunduranla mücadele etmek yerine, bizimle ayný durumda olan diðer güçsüze çatarýz. Yani bir hemcinsimiz olan baþka bir kadýna. Çünkü erkeðin gücü, üstünlüðü peþinen kabul edilmiþtir, yýllarca hâkim erkek egemen anlayýþýn hayatýn her alanýna sirayet eden olgularýyla. Aslýnda kadýnlarýn örgütlü bir güç haline gelememesinin altýndaki en önemli nedenlerden biri olan kadýnlar arasý rekabet, zaten tam da bu birlikteliklerin önüne geçilmesi için üretilmiþ, öðretilmiþ deðerlerdir. Ve bu rekabet öylesine hücrelerimize sinmiþtir ki, kadýn hareketinin yaygýnlaþmasý ve güçlenmesi sonrasýnda bile siyasi örgütlenmelerin içinde, dýþýnda, kadýn kurumlarýnýn içinde, feministler arasýnda da tam anlamýyla yýkýlamamýþtýr. Kadýnlar arasý rekabet þahsi olduðu gibi gruplar arasýnda da olmuþtur ve olmaktadýr zaman zaman. Ýki kadýn grubunun rekabeti gibi. Aslýnda, ben bu tür rekabetleri iktidar kuracaðýn þey belli olmadan bir iktidar kurma çabasý olarak da görüyorum. Yapýlan ve yapýlacak ortak eylemliliklerde ''sen televizyona konuþtun'', ''basýn açýklamasýný niye o okuyor'', ''en çok o konuþuyor ''.''sizin pankartýnýz neden önde'' þeklinde birçok tartýþma söz konusu olabiliyor. Yine, bunun da kadýn dayanýþmasýna ve kadýn hareketine hiçbir yararý olmadýðý gibi gerilettiði de bir gerçektir. Oysa Bir Büyük Gerçek Var Rekabetsiz Bir Yaþam Mümkün Kapitalizmin, erkek egemen sistemin, kendini yeniden üretebilmesi için kadýnlar arasý rekabetin devam ettirilmesine ihtiyacý vardýr. Bizimse, birbirimizle rekabet etmekten baþka hayatta yapacak daha çok iþimiz var. Geçtiðimiz yüzyýlýn son çeyreðinde kadýn

kurtuluþ hareketi kadýn hayatýnda önemli deðiþimlere neden oldu. Kadýnlar toplumsal hayatýn önemli yerlerinde yer almaya, cinselliklerini yaþama, en azýndan tanýmlama konusunda büyük adýmlar attýlar. Aslýnda kadýn hareketi yaygýnlaþtýkça ve güçlendikçe kadýnlar arasý rekabet duygularý da deðiþmekte parçalanmakta bir yanlýþ yýkýlabileceðinin adýmlarý büyümektedir. Kadýn hareketi, "kadýn kadýnýn kurdu deðil, destekçisi olmalý" fikrini savunarak yol aldýkça, yaþamýn her alanýnda erkek deðerleri sorgulanýp mücadele edildikçe, "hiyerarþisiz eþitlikçi, kolektif örgütlenmeler" yükseldikçe, kadýnlar arasý rekabet yerini daha çok kadýnlar arasý dayanýþmaya býrakacaktýr. Kadýnlar ancak birlikte çalýþtýklarý zaman önemli hedeflere ulaþabilirler. Bunun birçok tarihsel örneðini görmekteyiz. Erkek egemen anlayýþý, erkek egemen sistemi yýkabilmek, kendimizi bulup özgür yarýnlarý yaratabilmek için, bir amaç etrafýnda bir araya gelmeliyiz, bölünmeler yaþansa da güç azalsa da. Unutmayalým ki, karanlýðýn en yoðun olduðu an aydýnlýða en yakýn olan andýr. Yüzyýllardýr var olan erkek egemen sisteme karþý kadýnlarýn yüzyýllardýr gelen örgütlü güçleri yok. Eðitim kurumlarýndan, devletin güvenlik kurumlarýna kadar, hapishanelerden aileye kadar, hayatýmýzýn her alanýnda öyle örgütlenmiþ ki. Kadýnlar ise bir araya gelip örgütlenmeye çalýþan gruplar halinde ya da tek tek seslerini çýkarmaya çalýþmaktalar. Türkiye de örgütlü kadýnlarýn sayýlarý fazla deðil politik olarak da güçlü deðiller. Ama, biz kadýnlarýn erkek egemen sistemle ciddi problemlerimiz var. Devlete, eðitim sistemine ve aileye karþý ortak bir dil oluþturamadýðýmýz sürece sorunlarýmýz devam edecek. Dünyayý deðiþtirme ve dönüþtürmek zorundayýz, çünkü tek tek kadýnlarýn sorunlarýný çözemeyiz. Sistem deðiþmediði sürece her dakika kadýnlar tecavüze uðrayacak iþten atýlacak… Dayanýþma örgütlülükle ilintili, erkek egemen sistem de soyut deðil, hayatýmýzýn içinde. Bu da bireysel çabalarla çözülemez. Dayanýþma gücümüz, özgürlük hedefimiz.

* * *

112


1.500.001'ÝNCÝ AHBARÝK: HRANT!

"An gelir, susmak ihanet olur!"1

N

âzým Hikmet'in dediði üzere, bir Türk olarak, alnýmýza sürülmüþ o kara leke yerli yerinde dururken; buna bir de sana sýkýlan 1.5 milyon birinci kurþun eklendi... Kolay mý? Hâlâ ama hâlâ, "Önce zo, sonra da lo diyenler" haykýrýþýyla halklarýn kardeþliðine kast edenler, "KÜÇÜK'lü, YEÞÝL'li, TOPAL'lý, KUÞCUBAÞI'lý" o malum ve meþ'um kanlý tarih; ne yazýktýr ki, hâlâ ama hâlâ sýcak gündem maddemiz... Bu zincire en sonunda sen de eklendin Ahbarik Hrant... Arkandan göz yaþý dökenler, sana yönelik saldýrýyý tel'in edenler ya da öðretilmiþ çaresizliðin kliþelerine sarýlarak zevahiri kurtarmaya kalkýþanlar; evet, evet onlar Ahbarik Hrant, önemli bir þey; yani herkesin bildiði ama bilmezden geldiði o malum "sýr" konusunda yine suskunlar... Anlatmýþtýn; haykýrmýþtýn; en son dillendirdiðinde 23 Aralýk 2006 idi; Özgür Düþün Kolektifi'nin Ýstanbul Darphane'de düzenlediði "Aydýnlýk Sorgular Sempozyumu"nda haykýrmýþtýn: "Türk kardeþlerim biliyorum kolay deðil, zorunuza gidecek belki ama söylemeliyim: Dedeleriniz, halkýmý katletti, yok etti... Bunun nedenleri ve gerekçeleri ne olursa

Sibel Özbudun Temel Demirer 113


Kurtuluþ

olsun, bu neden ve gerekçe tartýþmalarýndan baðýmsýz olarak ve sonuçlarý itibariyle yaþanan bir soykýrýmdýr... Biz Ermeniler, Türklerin soykýrýmýna uðradýk... Bu gerçeði görmezden gelemem, inkâr edemem... Sizin için ne anlam ifade eder bilemem ama, Aðrý/Ararat Daðý bizim için bir yükseklik deðil, bir derinliktir..." Evet Ahbarik Hrant, Ermeni Soykýrýmý konusunda tam da böyle düþündüðün, bunlarý dediðin ve bu doðrultuda taviz vermeden aydýn onurunla, dik duruþunla karþýlarýna dikildiðin; yani kurþunlanmadan hemen önce kaleme aldýðýn son yazýnda "Bir Ermeni olduðum için haddim bildirilmeliydi," vurgusuyla ifade ettiðin için kurþunladýlar seni... Bu gerçeði ifade etmeyenler, etmekle de kalmayýp, yüksek sesle haykýrarak, 301 kere 301 suçu iþlemeyenler senin yasýný tutmaya kalkýþmasýnlar.... Bilmeyen var mý? Hâlâ varsa ne yazýk! "Ermenistan'la Tanýþmak" baþlýklý yazýsýnda Hrant, "Türk'ten boþalacak o zehirli kanýn yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracaðý asil damarýnda mevcuttur," dediði için 301'leriyle "cezalandýrýlmýþ"tý... Ahbarik Hrant'ýn baþkaldýrdýðý Ermeni þovenizmi ve Türk ýrkçlýðýydý... Resmi çerçevesini 301'lerde, "gayrýresmi"sini ise Susurluklar/Þemdinliler'de bulan bu ýrkçýlýðýn, tarihsel kökleri konusunda; "1915 soykýrým deðil boðazlaþma"2! "Soykýrým kararlarý kabul edilmeli diyen ya ajan ya da Ermeni'dir"3! "Türkiye'nin soykýrýmý kabul etmesi beklenemez çünkü ortada soykýrým yok4"! diyenlerin karþýsýna çýkýlmadan Ahbarik Hrant'ýn anýsý/mücadelesi savunulamayacaðý gibi, O'nun neden kurþunlandýðý da kavranamaz... Býrakýn AB standarlý liberaller hâlâ, "Soykýrým, bir insan grubunun, etnik veya dini aidiyeti nedeniyle bilinçli, sistemli ve evrensel biçimde yok etmeye yönelik bir giriþimse, elinizdeki bilgi kýrýntýlarýyla, 1915 ve sonrasýnda Ermeniler'e soykýrým politikasý uygulandýðýný söylemek zor,5" desinler... Yeri geldi deðinmen geçmeyelim! "1915'te Ne(ler) Oldu?" Sorusu "Bir adý olmamýþ kýlmak!"6 Mustafa Kemal'in, 1915'de yaþananlarý "fazahat" (utanç verici iþ) olarak tanýmlarken7,

"Ermenilere yönelik yeni bir Türk þiddeti olmayacaðýnýn garantisini veririz," dediði hâlâ kulaklarýmýzda çýnlamaktadýr... Sahi Mustafa Kemal'e bunlarý dedirten 1915'de neler olmuþtur? Bu konuda kimi sorularý hýzla sýralayalým: Tehcir kanunu nedir, içeriðinde neler vardýr? Bu kanunu çýkaranlar kimler? Kimilerinin dediði gibi bu mesele Türkiye Cumhuriyeti'nin meselesi deðilse, tehcir kanunu çýkaran kurum Osmanlý Meclis-i Mebusaný, Misak-ý Milli'yi de kabul eden kurum deðil mi? Tehcir sýrasýnda ne olmuþtur, tehcir hangi koþullarda gerçekleþtirilmiþtir? Tehcir kanununda belirtilen iller dýþýndaki illerden de tehcir olmuþ mudur, mesela Eskiþehir'den? Eskiþehir'den eðer tehcir olduysa, Eskiþehir hangi savaþ tehlikesi altýndadýr 1915'te ve Ruslar oradaki Ermenileri kýþkýrtmak için ne gibi faaliyetler gerçekleþtirmiþlerdir? 1919'da Ýttihat ve Terakki'nin bazý yöneticileri için tehcir sýrasýnda iþlenen suçlara iliþkin davalar açýlmýþ mýdýr? Açýlmýþsa nasýl sonuçlanmýþtýr? Sonuçlanmamýþsa niye? Soruþturma açýlmýþ ama dava açýlmamýþ Ýttihatçýlar nereye gitmiþlerdir? 1915'ten önce Anadolu'daki Ermeni nüfus nedir (Osmanlý Devleti vatandaþý olan Ermeniler)? Bu nüfusun daðýlýmý nedir, kaçý çocuk, kaçý kadýndýr, hangi illerde yaþamaktadýrlar, hangi mezheptendirler? Tehcire tabi tutulan nüfusun malvarlýðý nedir? Bu nüfusun sahibi olduðu taþýnmazlara ne olmuþtur? Tehcir kararýnda tehcir edilen kiþilerin maddi zararlarýnýn tazmin edileceði yazýyor mudur? Tehcir, yani "göçe zorlamaya" Bosna ve Kosova'dan sonra ne ad veriyoruz? Bir devlet sýnýrlarý içinde yaþayan bir etnik grubu istediði yere nakledebilir mi? Bu döneme iliþkin Osmanlý arþivleri her milletten araþtýrmacýnýn kullanýmýna açýk mýdýr8? Anadolu'da bulunan Alman ve Amerikalý diplomatlarýn tanýklýklarý sahte midir? 9 Aralýk 1948'de kabul edilen ve 12 Ocak 1951'de yürürlüðe giren 'Soykýrým Suçunun Önlenmesi ve Cezalandýrýlmasýna Dair Sözleþme'nin 2. maddesi ne der? "Soykýrým, bir milli, etnik, ýrki veya dini 114


Kurtuluþ

grubu, grup olarak, kýsmen veya tümüyle, yok etmek kastýyla, kimi fiilerin iþlenmesidir", der mi? Kýsmen veya tümüyle... Bu fiiller arasýnda grubun mensuplarýný katletmek, onlara ciddi bedensel veya psikolojik zarar vermek, grubun bedeni varlýðýnýn kýsmen veya tamamen yok olmasýna yol açacak hayat þartlarýna kasten tabi tutmak, grup içindeki doðumlarý önlemek kastýyla önlemler yaratmak, grubun çocuklarýný bir baþka gruba zorla nakletmek9? Yanýtýný arayan ama hâlâ yanýtlanmayan soru(n)lar tamý tamýna budur... Ancak, suskunluk egemen olsa da veriler boylu boyunca ortadadýr... Nasýl mý? Tehcir ve Sonrasý "Dünyanýn en zor þeylerinden biri, herkesin düþünmeden söylediðini, düþünerek söylemektir."10 "Adil ve kuvvetine güvenilir bir hükümetin yapacaðý þey, hükümet aleyhine isyanlarý tahakkuk edenleri cezalandýrmaktý; fakat Ýttihatçýlar Ermenileri imha etmek" istiyorlardý; "nihayet Ermenilerin Van kýtâli (savaþý), askeri hareketlere engel teþkil etmeleri, Ýttihatçýlarýn milli gayeleri için mühim bir fýrsat vücûda getirdi11," diyen Ahmet Refik; yani Osmanlý Tarih Encümeni üyeliði ve Askeri Sansür Müfettiþliðini takiben 1919 yýlýnda Türkiye Tarihi Müderrisliði, 1924-1927 yýllarý arasýnda da Türk Tarih Encümeni Baþkanlýðý yapan bir tarihçi. Ermenileri de aðýr bir þekilde eleþtiren yazar, Ermeni sorunu tartýþýldýðýnda nedense unutulan asli sorumluya, yani Türk halkýný da çok aðýr bir istismara ve neredeyse imhaya sürükleyen Ýttihatçý zihniyete iþaret eder. Ýþte bu Ahmet Refik'in 1915'te Eskiþehir Sevk Komisyonu'nda görevli olduðu döneme dair gözlemleri: "Bir sabah Eskiþehir istasyonunda me'mûlün harici (umulmayan) bir manzara görüldü" diyen Refik, aðlama ve feryatlarýyla çoluk çocuk yük vagonlarýna týkabasa doldurulmuþ insanlarýn hazin tablosunu aktarýyor. "Trenler birbirini velyediyor (peþpeþe geliyor), her trenden binlerce aile, binlerce köy halký çýkýyordu. (...) Trenle sevkedilemeyen çoluk çocuk, kadýn erkek, ayaklarý kanlar içinde, etraflarýnda birkaç jandarma karadan geliyorlardý. Manzara pek

feciydi...12" "Nihayet birgün meþ'ûm (uðursuz) bir emir geldi, Eskiþehir de tahliye edilecekti (...) Ertesi gün, Eskiþehir'in biçare aileleri ellerinde birer sepet, kollarýnda paltolarý, hayvan vagonlarýna bindiler. Gözleri yaþlarla dolu, asýrlardan beri sevdikleri, oturduklarý, yaþadýklarý evlerini çiçekli bahçelerini, muazzez hatýralarýný býraktýlar; Konya ovasýný kuþatan daðlara, Pozantý'nýn yalçýn geçitlerine, Elcezire'nin ateþin çöllerine, açlýða, sefalete, periþanlýða, ölüme doðru gittiler...13" "Artýk Eskiþehir Ermenileri de çýkarýlmýþtý. (...) Sahipsiz kalan evler güya polisler tarafýndan muhafaza olunuyordu. Hâlbuki geceleyin halýlar ve davarlar, kýymettar eþya kamilen çalýnýyordu. Ayný hâl, Ýzmit'in, Adapazarý'nýn tahliyesi esnasýnda da vukua gelmiþ, eþyalar çalýndýktan sonra izi belli edilmemek için evlere ateþ verilmiþti..." "Eskiþehir kafile kafile, tren tren boþalýyordu. Bu trenler kapalý yük vagonlarý bile deðildi, kafes þeklinde, her tarafý açýk hayvan vagonlarý idi. Muhacirin idaresinden gelen memura: 'Bari kapalý vagonlarla gönderin' dedim. Hiç tavrýný bozmadý, lakaydane bir sesle : 'Daha iyi ya, hava alýrlar!' cevabýný verdi...14" Cemal Paþa'nýn yanýndan gelen Orgeneral Liman Von Sanders'in eþinin: "Ah ne kadar yazýk, bu yavrulardan, bu masumlardan, bu biçare kadýnlardan bilmem ne istiyorlar? Kimler cinayet yapmýþsa onlarý tecziye etsinler. (...) Dereler insan gövdeleri, çocuk baþlarý taþýyor. Bu manzara yürekleri parçalýyor" þeklindeki gözlemini aktardýktan sonra Ahmet Refik, þöyle yazar: "Zaten bu zulmü takdir etmemek için çeteci zihniyeti ile malûl olmak lazýmdý, Almanlardan kalpleri insaniyet hisleriyle meþhun (dolu) olanlarýn da bu cinayetlerden müteneffir olduklarýna (iðrendiklerine) hiç þüphe yok. Fakat resmi Almanya isteseydi, bu kýtâle mani olurdu. Said Halim Paþa Ýttihad'ýn kör bir aletiydi; Enver ve Talat Almanya'nýn sözünden bir adým çýkmazlardý, bu cinayetleri kuvvetlerine güvenerek icra etmeleri imkân haricinde idi. Hiç þüphesiz Almanya'nýn zaferine güveniyorlar, bu muazzam faciayý Almanya'nýn kuvvetiyle, bu masumlar feryadýný Almanlarýn zafer teraneleriyle bastýrmak ümidinde bulunuyorlardý. Almanya Anadolu'da kazanacaðý menfaatlerle sermest; kurun-u vusta'da (Ortaçað'da) bile görülmeyen bu cinayetlere; samit (sessiz) ve 115


Kurtuluþ

lakayt, seyirci vaziyetini takýnýyordu...15" "Ermenilerin en ziyade korktuklarý Pozantý idi. Orada, çetelerin hücumu kalplerini titretiyordu. Bunlar hangi çetelerdi? Ýttihad hükümetinin Turan siyaseti, Ýslâm ittihadý namýna Kafkasya'ya gönderdiði çetelerdi...16" Evet, tablo buyken devam edelim: Bakýn Selim Deringil, "1915'te ne oldu?" sorusuna ne yanýt verir: "1915'te Osmanlý'nýn uyguladýðý bir tehcir hareketi var. Tehcir sýrasýnda büyük bir facia yaþanýyor. Anadolu'nun her yerinden, hatta Trakya'dan Ermeniler sürülüyor. Bu da o nüfusun büyük ölçüde yok olmasýna sebep olan bir eylem olarak çýkýyor karþýmýza. 1915 aslýnda bu.17" Yani Anadolu'nun (ve sermayenin) Türkleþtirilmesi... Anadolu’nun (ve Sermayenin) Türkleþtirilmesi "Düþüncenin sigaya çekildiði yerde barbarlýðýn baþladýðý sýnýr yer alýr."18 Bilinir: Osmanlý Devleti'nin 1906 yýlýnda yaptýðý nüfus sayýmýna göre, günümüz Türkiye sýnýrlarý içinde nüfus 15 milyon civarýndadýr. Bu nüfusun yüzde 20'si de gayrimüslimlerden oluþmaktadýr. 1927 yýlýnda Cumhuriyet yönetiminin ilk nüfus sayýmýna göre ise nüfus 13.6 milyona düþmüþtür. Tabii ki 10 yýllýk savaþta çok insan ölmüþtür. Ama 1927 yýlýnda toplam nüfus içinde gayrimüslimlerin oraný yüzde 2.5'e düþmüþtür. Ermeni tehcirinde insanlarýn Suriye çöllerine sürüldüðünü ve yok edildiklerini, Türk-Yunan nüfus mübadelesinde ise 1 milyon 200 bin Anadolu Rumu'nun Yunanistan'a yollandýðýný düþündüðümüz zaman bu sayýlar anlam kazanmaya baþlar. Kýsacasý, Birinci Dünya Savaþý'ndan önce Türkiye'nin bugünkü sýnýrlarý içinde yaþayan her beþ kiþiden biri (yüzde 20) gayrimüslimdi; savaþtan sonra ise bu oran kýrktabire (yüzde 2.5) düþtü. Bu düpedüz nüfusun Türkleþtirilmesi politikasýdýr19. Söz konusu Türkleþtirilmesi politikasý doðrultusunda "Ýttihat ve Terakki Partisi Ermeni meselesinin esaslý bir þekilde çözümlenmesi için karar aldý. Zaten Talat Paþa, 26 Mayýs 1915'te Sadrazamlýða yazdýðý resmi yazýda bunu belirtir. Ýttihat Terakki'nin 1915'te Ermenilerin tehcir ve öldürülmesine karar vermesinin nedeni savaþ koþullarý deðildir. Yani tehcir ve ölüm kararý savaþ nedeniyle bir askeri

tedbir olarak alýnmamýþtýr. Kendilerini rahatsýz eden Ermeni meselesinin kökten hâlledilmesi ihtiyacýdýr bu. Bunu derin ve uzun tartýþmýþlardýr. Ýttihat Terakki, Ermenilerin varlýðýnýn devletin varlýðý için ciddi bir tehdit olduðu düþündü ve Doðu Anadolu'nun Ermenilerin imha edilmesiyle korunabileceðine inandý. Anadolu'daki gayrimüslimlerin bir etnik temizlik anlamýnda ortadan kaldýrýlmasý, uzaklaþtýrýlmasý gerektiðine iliþkin kararlarý zaten 1914'te vermiþlerdi. Kuþçubaþý Eþref, Halil Menteþe ve Celal Bayar anýlarýnda, Anadolu'nun gayri-Türk unsurlarýndan tasfiye edilmesi doðrultusunda ayrýntýlý planlar hazýrladýklarýný ve bu planlarý ilk önce Ege Bölgesi'nde Rumlara karþý uyguladýklarýný söylerler. Yani gayrimüslimlerin Anadolu'dan uzaklaþtýrýlmasý, Anadolu'nun homojenleþtirilmesi projesi vardý. Bu projeye baðlý olarak da Doðu Anadolu'daki Ermeniler imha edilme sürecine sokuldular. Nedeni de Balkan Harbi'dir. Balkan Harbi'nde biz bir hafta içinde topraklarýn ve nüfusun yüzde 60'ýndan fazlasýný kaybettik. Bütün gözler Anadolu'ya dikildi. 1912'de Taþnak Partisi, Ýttihat Terakki Partisi'yle her türlü ittifaký bozdu. Türkiye'de tarihi herkes Türkler bir tarafta, Ermeniler bir tarafta diye anlatýr. Oysa Ermenilerin Taþnak Partisi 1912'ye kadar Ýttihat Terakki'nin koalisyon ortaðýydý. Taþnak örgütü, Balkan yenilgisinden sonra kendilerine verilen reform sözlerinin gerçekleþmediðini görerek Batýlý devletlerden dýþ destek aradý. Taþnak'ýn istediði Doðu Anadolu Bölgesi'nde idari ve siyasi reformdu. 1800'lerin ortasýndan itibaren ortaya çýkan Ermeni meselesinin özü 'toprak meselesi'dir. Ermeni nüfusun çoðu Doðu'da yaþýyordu. Yüzde 90'ý yoksul köylüydü. Batý'dakiler daha çok esnaftý, tüccardý. Yoksul köylülerin en büyük problemi, topraklarýnýn sürekli Kürtlerce gasp ediliyor olmasýydý. Kürtler ve Çerkeslerin saldýrýsýna uðrayan Ermeni köylülerinin güvenliðinin Osmanlý devleti tarafýndan garanti altýna alýnmasý meselesidir bu. Reformlarýn yapýlmayacaðýný gören Taþnak, dýþ devletlerin yardýmýyla Ýttihat Terakki'ye diz çöktürmek istedi ve baþarýlý oldu. 1914'te Ermeni Reform Anlaþmasý yapýldý. Doðu Anadolu iki vilayete ayrýlacak, yönetim Hýristiyanlarla Müslümanlarýn katýlýmýyla olacaktý. Ýki yabancý vali atanacaktý ve atandý da. Ermeniler Van þehir merkezi dýþýnda her 116


Kurtuluþ

yerde azýnlýktaydý ve bunu bildiði için Taþnak örgütünün baðýmsýz devlet talebi hiç olmadý. Ama Osmanlý yöneticileri bunu baðýmsýz devlete ilk adým olarak algýladý. 'Eski oyun yeniden sahneye konuyor. Biz Balkanlarý hep reform diye kaybettik. Þimdi burayý da kaybedeceðiz' dediler. Ve Ýttihat Terakki Birinci Dünya Savaþý'na girerek bu reform planýný rafa kaldýrdý. Ama bir süre sonra Teþkilât-ý Mahsusa'nýn Kafkaslarda yenilgileri baþladý. Bu yenilgilerde Ermeni çetelerin önemli payý vardýr. Sonra Sarýkamýþ faciasý yaþandý ve bizim Doðu cephesi çöktü. Bu yenilgi koþullarýnda radikal Türkçülük, Ýttihat Terakki'nin yönetimini ele geçirdi. Mesela Bahaittin Þakir, Dr. Nâzým, Ziya Gökalp, Talat Paþa ýrkçýlýða kadar varabilecek Türkçülüðü savunan bir ekiptir. Osmanlý belgelerine göre bu karar alýndý. 'Ýttihatçýlar tehcir kararýný alýrken, toptan imha etme kararýný da aldýlar. Belli bölgelerde sýnýrlý biçimde insanlara Müslümanlaþarak sürgünden ve katliamdan kurtulma imkânýný sundular. Ama sayý artýnca, Talat Paþa, Müslüman olsalar da sürün emrini verdi. Ýmha kararýnýn alýnmýþ olduðu, belgeler bir araya getirildiðinde ortaya çýkýyor. Mesela Reþit Akif Paþa 21 Kasým 1918'de Osmanlý Meclisi'ndeki konuþmasýnda, 'Kabinede görev yaparken dahiliye nezareti evraký içinde çok tuhafýma giden bir þey gördüm. Bir tehcir emri verilmiþ ve bu emre paralel olarak da çetelere öldürme emri yollanmýþ' diyor. Birçok baþka belgeden de biliyoruz ki, Ýttihat Terakki, Talat Paþa'nýn emriyle Dahiliye Nezareti üzerinden valilere tehcir kararý yolladý. 24 Nisan 1915'teki ilk tehcir emrine paralel olarak da bu arada bölgelere Ýttihat Terakki Partisi kâtib-i mesulleri (sekreterleri) eliyle ölüm emri yollandý. Parti, Bahaittin Þakir'e baðlý Teþkilât-ý Mahsusa birlikleriyle öldürme iþini organize etti. Bunu Kastamonu Valisi Reþit Bey, Yozgat mutasarrýfý Celal, Ankara Valisi Mahzar Bey ayrý ayrý söylüyor. Üçüncü Ordu Komutaný Vehip Paþa, Trabzon Garnizon Komutaný Avni Paþa da, yapýlanlarýn katliam olduðunu, bunun Türklükle, Müslümanlýkla alâkâsý olmadýðýný açýklýyorlar. Meclis-i Mebusan üyesi sýký Ýttihatçý Hafýz Mehmet, 'Gözlerimle gördüm. Samsun'da kayýklara bindirip denize döküp öldürüyorlardý. Talat'la konuþtum, engel olamadým' diyor. Zaten bütün iþi koordine eden Talat Paþa'dýr.

Türkiye'de yönetim Ýttihat Terakki Partisi geleneðinin, bürokrasisinin ve askerinin kontrolü altýndadýr. Mustafa Kemal 24 Nisan 1920'de Meclis konuþmasýnda geçmiþe ait bir fezahat, çok kötü bir olay olarak tanýmladý. Bir radyo demecinde de, 'Bir daha Ermeni kýtaline benzer bir kötülük olmayacaðýnýn garantisini veririm' dedi. Türkiye'de ilk soykýrým kelimesini kullanan Atatürk'ün arkadaþý Falih Rýfký Atay'dýr. 1968'de Dünya gazetesinde, 1915 için 'Bu bir jenosittir' dedi.20" Tarih: XX. Yüzyýlýn Eþiðinde Osmanlý Ýmparatorluðu "Geçmiþ hiçbir zaman ölmez. Zaten geçmiþ hiçbir zaman geçmiþ deðildir."21 Dönemi doðru kavrayabilmek için önce, geliþen kapitalizme baðlý olarak yükselen yeni sýnýflarýn yarattýðý dinamikleri, sonra yarý sömürge hâline gelmiþ Osmanlý Ýmparatorluðu'nun üzerinde emperyalistler tarafýndan verilen mücadeleyi anlamak gerekir. Osmanlý Ýmparatorluðu'nun kapitalist pazarla bütünleþme süreci imparatorluðun her yerinde ayný hýzda ve yoðunlukta olmasa da özellikle kýyý kesimlerinde bir ticari sermaye birikimine sebep oldu. Yeni oluþan ticaret sermayesinde çok uluslu imparatorluðun gayri Müslim unsurlarý (Rumlar, Ermeniler, Yahudiler) önemli bir aðýrlýk kazandýlar. Diðer taraftan bu bütünleþme, toprak alanýnda da büyük yapýsal deðiþikliklere sebep oldu. Artan tarýmsal ürün talebine baðlý olarak büyük toprak sahipleri topraklarýný geniþletme çabasýna girdiler. 1856 Arazi Kanunnamesiyle kýsmi de olsa özel mülkiyet hakký kazanan büyük toprak sahipleri, özellikle XIX. yüzyýlýn sonlarýna gelirken kendini savunamayacak durumda olan küçük köylülüðün topraklarýný pek çok farklý yol izleyerek ele geçirmeye baþladýlar. Büyük Kürt toprak sahipleri 20 yýl içinde Ermeni köylülerin büyük bir kýsmýnýn topraklarýna el koydu (Özellikle Hamidiye Alaylarýnýn kendilerine verdiði ayrýcalýklarý kullanarak). Ama bu saldýrýnýn tek maðduru Ermeniler deðildi. Kendini savunamayan Kürt köylüleri de Ermeni kardeþleriyle ayný kaderi paylaþtý. Toprak sorununun Ermeni meselesinin doðru kavranmasýnda yakýcý bir öneme sahip olduðunu belirterek Osmanlý Ýmparatorluðu'nun 117


Kurtuluþ

emperyalizmle olan iliþkisine geçelim. "1870-1920 yýllarý arasýnda sahibi olduðu topraklarýn ve hâkimiyet alanlarýnýn yüzde 85'ini, nüfusunun yüzde 75'ini kaybeden Osmanlý Ýmparatorluðu"22 adým adým çöküþe yaklaþýyordu. Fakat bu süreç içinde sahip olduðu devasa topraklar ve stratejik konumu sebebiyle, hiç bir emperyalist devletin imparatorluðun tamamýnýn bir diðerinin eline geçmesine göz yumamayacaðý bir noktada duruyordu. Güçlü bir devlet geleneðinin etkisinin yaný sýra, bu hassas denge, toprak kaybý olmasýna raðmen devletin varlýðýný sürdürebilmesine izin veriyordu. Eski hâkim sýnýf bir yandan denge politikalarýyla devletin varlýðýný sürdürmeye çalýþýrken, bir yandan iç düzenlemelerle çöküþten kurtulmanýn yollarýný arýyordu. Ama sömürgecilik yarýþýndan bir pay çýkarma ümidini de kaybetmiyordu. Emperyalistler dünyayý kana bulayacak bir paylaþým savaþýna doðru hýzla ilerlerken, imparatorluk üzerinde rekabet daha çok ulusal kurtuluþ hareketlerinden yararlanarak kendilerine baðlý parçalar koparma þeklinde cereyan ediyordu. Özellikle XX. yüzyýlýn baþlarýnda Ermeni ulusçuluðunun Ýngiliz ve Rus emperyalizmi tarafýndan teþvik edilmesi ve bunlara rakip Alman emperyalizminin de bastýrýlmasý yönündeki müdahaleleri hesaba katýlmadan, Ermeni meselesinin doðru bir tahlilini yapmak mümkün olmayacaktýr. Osmanlý'da yaþayan gayrimüslim uluslar içinde imparatorluða baðlýlýklarýyla "Millet-i Sadýka" unvanýyla nitelendirilen Ermenilere, ilk demokratik haklar 1877-78 Osmanlý-Rus savaþý sonrasýnda imzalanan Berlin anlaþmasýyla verilmiþti, ve yasal düzenlemelerle reformlarý içeriyordu. Ancak herhangi bir zorlayýcýlýðý yoktu ve kâðýt üstünde kalmýþtý. Bunun ispatý da, Abdülhamit'in Kürt aþiretlerinden devþirdiði Hamidiye Alaylarýnýn 1894-97 arasýnda gerçekleþtirdiði katliamlardý. Anlaþmada reformlarý izleyeceði belirtilen Ýngiltere, Rusya gibi güçlerin katliamlar karþýsýnda seyirci kalmalarý iktidarýn elini güçlendirmiþ ve daha sonra yaþanacaklar için cesaretlendirmiþ oldu. Hamidiye Alaylarý Sultan Abdülhamit'in hem Rusya tehlikesine karþý Doðu sýnýrýný güvence altýna almak, hem de gitgide daha da politikleþen Ermenileri kontrol altýnda tutmak için geliþtirdiði formüldü. Vergiden muaf olma gibi pek çok ayrýcalýk vaat ederek yanýna çektiði büyük Kürt toprak sahipleri ile varýlan bir anlaþmanýn sonucuydu. Bunun önemli bir diðer

amacý da, merkezkaç kuvvetleri durdurmak ve böylece devletin mutlakýyetçi niteliðini güçlendirmekti. Alaylara dahil olmanýn verdiði ayrýcalýklarla büyük Kürt toprak sahipleri, özellikle Ermenilerin ama ayný zamanda kendini savunamayan küçük aþiretler ve küçük Kürt köylülerinin topraklarýna da el koymaya baþlamýþ ve geliþen muhalefeti acýmasýzca bastýrmýþtý. 1908'de, Avrupa'daki ulusçuluk akýmýndan etkilenen ve anayasal reform vaadinde bulunan Jön Türklerin öncülüðündeki devrimle Abdülhamit tahttan indirildi, ancak politikasý baki kaldý. 1908 Jön Türk burjuva devrimiyle baþlayan süreçte, Jön Türklerden biçimlenen Ýttihat ve Terakki Fýrkasý ile (ilkokuldan beri bize "Ermeni çeteleri" diye öðretilen) yasal parti statüsüne geçen Ermeni örgütleri Hýnçak ve Taþnak arasýnda iyi bir iliþki vardý ve bu partilerle Ýttihat ve Terakki, 1908 ve 1912 seçimlerine ortak bir platformda girmiþlerdi. 1908 devrimi Ermeniler tarafýndan coþkuyla karþýlandý ve son yirmi yýldýr topraksýzlaþtýrýlan Ermeni köylüleri topraklarýný geri alma talebiyle eylemler düzenlemeye baþladýlar. Bu süreçte topraklarý ellerinden alýnan Kürt yoksullarý da bazý yerlerde toprak aðalarýna baþ kaldýrýyordu. Böylece toprak sorunu gündeme geldi. Yeni rejim ilk elden Hamidiye Alaylarýný daðýtmýþ ve soruþturmalar baþlatmýþtý, ancak birkaç ay içinde büyük toprak sahipleriyle anlaþtý ve düzenlemeler kaðýt üstünde kaldý. Bundan sonra Ýttihat kadrosu -1913'ten sonra hepten resmi bir cereyan hâline gelecek olan- saldýrgan bir Türk ulusalcýlýðýna evrilmeye baþlamýþtýr. Hatta 1909 Adana ayaklanmasýyla yaþanan katliamda, Ýttihatçýlarýn, katliamýn hemen öncesinde gazeteleriyle ve organize ettiði Müslüman toplantýlarýyla gerçekleþtirdiði provokasyon, dönemin tahkikat komisyonunda kayýtlara geçmiþtir. Ayaklanma sonrasý Ýngiliz konsolosunun arabuluculuk önerisiyle silah býrakmayý kabul eden Ermenileri, ordu, halk ve çetelerin gerçekleþtirdiði bir kýyým bekliyordu. Adana yakýnlarýnda demirleyen Avrupa donanmalarýnýn seyirciliðinde gerçekleþen katliam, 1915'te baþlayacak olan katliamýn yerel bir provasý, son derece kristalize ve korkunç bir habercisiydi. Ýttihat ve Terakki Fýrkasýnýn 1913'te, bir darbeyle hükümetteki Hürriyet ve Ýtilaf Fýrkasý'ný indirip, zaten politikalarýnda söz sahibi olduðu 118


Kurtuluþ

iktidarý tamamen aldýðý süreçte, Balkanlardaki Slav halklarý da Balkan savaþlarýyla kendi kaderlerini kendi ellerine alýyorlardý. Ancak imparatorluðun Avrupa'daki topraklarýný ve tebaasýný büyük ölçüde yitirmesi, Ýttihat'ta ve milliyetçi Türklerde elindekileri kaybetme duygusu ve panik yaratýyor, azýnlýklara ve gayrimüslim tebaaya karþý þovenizmi güçlendiriyordu. Her katliam ve yaðmada gözlendiði gibi, gayrimüslim tebaanýn elindeki mal varlýðý ve toprak bu þovenizmi ve kin duygusunu kamçýlayan bir nedendi. Böyle bir zamanda reform taleplerini dillendirmeye kalkan Ermeni toplumu temsilcileri ve milletvekilleri, Rusya'nýn yardýmýyla, 8 Þubat 1914'te bir reform anlaþmasýný elde etmeyi baþardýlar. Ancak bu dayatmaya boyun eðmek zorunda kalan Ýttihatçý liderlerden tehditler ve uyarýlar da beraberinde geldi. Ýmparatorluðun içinde bulunduðu koþullarda bu tehditlerin gerçekleþtirilmesine ihtimal vermeyen Ermeni liderlerin tahmin edemediði, Birinci Emperyalist Savaþ'ýn bu niyet için son derece elveriþli bir zemin yaratacaðý idi. 1914'te Birinci Emperyalist Savaþ baþladýðýnda, imparatorluðun kaybettiði topraklarý ve gücü yeniden kazanmak, partinin ideologlarýndan Ziya Gökalp'ýn derin katkýlarýyla biçimlenen "büyük Turan" hayallerinin de etkisiyle Orta Asya'ya yayýlmak için bir fýrsat olarak gören Ýttihat hükümeti, savaþtan Almanya'nýn galip çýkacaðýný düþünüyordu. Ayný yýlýn Aðustos ayýnda Osmanlý karasularýna giren iki Alman savaþ gemisinin satýn alýndýðý ilan edildi ve ardýndan Rusya limanlarý bombalanarak Almanya yanýnda bu paylaþým savaþýna girildi. Savaþtan önce milli iktisat politikalarýyla geliþmekte olan Türk burjuvazisine özellikle ticaret sermayesinde Ermeni ve Rum hâkim sýnýflarýna karþý mevzi kazandýrmayý hedefleyen siyasi iktidar, savaþtan önce ve savaþýn ilk aylarýnda planýný uygulamaya baþlamýþtý. Teþkilâtý Mahsusa'nýn þeflerinden olan Eþref Kuþçubaþý sadece 1914 içinde ve harbin ilk aylarýnda "Ege mýntýkasýnda ve bilhassa sahillerde yuvalanmýþ ve kümelenmiþ olan.... Rum-Ermeni nüfus(un)", sürülen miktarýnýn 1.115.000 olduðunu söylemektedir.23 Kuþçubaþý'nýn anýlarýndan ayrýntýlý aktarmalar yapan Celal Bayar da tek tek þehirlere iliþkin bazý sayýlar verir. Bunlarýn toplamý yukarýdaki toplam sayýyý vermektedir.24 Türkçülük akýmýyla beslenip donanmýþ

hükümetin, savaþýn yaratacaðý ortamý, süre giden ve içinde bulunulan koþullar dolayýsýyla nefretle katlanýlan Ermeni sorununu kökünden çözmek için bir fýrsat olarak gördüðü de kuþku götürmez. Nitekim geliþmeler bunu doðrular nitelikteydi. Savaþa girilmesinden beþ hafta önce 20-45 yaþ, sonra geniþletilerek 15-60 yaþ arasýndaki tüm Ermeni erkeklerin silahsýzlandýrýlýp askere alýnmasý, ayný zamanda askere alýnmayan Müslümanlardan milis birlikleri oluþturulmasý, Ýttihatçý hükümetin Ermeni meselesinde savaþý nasýl algýladýðýný ortaya koyuyordu. Bu aþamada devreye giren Teþkilât-ý Mahsusa katliamda ayrý bir öneme sahiptir. Kökü daha gerilere dayanmakla birlikte, bilinen iþlevi baðlamýnda Savaþ Bakaný Enver'in inisiyatifinde kurulan ve devþirdiði çetelerle birlikte kadro sayýsý 30 bine varan örgütün resmi misyonu "Milli gaye ve mefkurelerini ve devlet bünyesinde fikir, vahdet ve insicamýný teminle vazifeli olarak kurulduðu" þeklinde açýklanmýþtý.25 Baþka bir deyiþle, örgüt Birinci Dünya Savaþý sýrasýnda Almanya'nýn da desteðiyle Ýtilaf devletlerine, içerideki ayrýlýkçý ve milliyetçi akýmlara karþý faaliyet yürütmek ve PanÝslâmizm-Pantürkizm ideallerine uygun olarak, Orta Asya'daki Rusya Türklerinde ayaklanmalar yaratmak misyonunu taþýyordu. Günümüz istihbarat-kontrgerilla örgütlerinin bu coðrafyadaki öncülü olan "Özel Örgüt", doðu cephesinde Rusya karþýsýnda alýnan yenilginin ardýndan Ýttihat partisinin çekirdeði radikal liderler Enver, Talat, Dr. Þakir, Dr. Nâzým gibi isimler tarafýndan, Ermeni sorununu toptan hâlletme planý çerçevesinde yeniden iþlevlendirildi. Miralay Seyfi (bir süre sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde Tuðgeneral olan Seyfi Düzgören), Emniyet Müdürü Canpolat da Teþkilât-ý Mahsusa'nýn imha faaliyetlerindeki önde gelen sorumlulardý.26 Teþkilât-ý Mahsusa'nýn elebaþlarýndan Eþref Kuþçubaþý örgütün iþlevini hükümetin ve güvenlik güçlerinin "kat'iyyen baþaramayacaðý iþleri görmüþ" olduklarý, "Türk olmayan milliyetlerden gelen nüfus gruplarýna karþý alýnan önlemlerin icrasýný" gerçekleþtirdikleri þeklinde açýklamýþtýr.27 Örgütün bu misyonu, doðasý gereði resmi belgelere geçmedi ancak yapýlan kimi gizli oturum tutanaklarý arþivlerdeki yerini aldý. Elbette ki bu örgütün yapýlanmasý ve yöntemleri de bir kontrgerilla örgütte görüleceði 119


Kurtuluþ

gibi oldu. Ýstanbul ve diðer illerin hapishanelerdeki binlerce azýlý suçlu dâhiliye ve adalet bakanlýðýndan çýkarýlan afla katliamda kullanýlmak üzere serbest býrakýlmýþ, alýnan askeri eðitimden sonra çeteler hâlinde Ermeni sorununu ortadan kaldýrmak üzere "görev" yerlerine gönderilmiþlerdi. Görevleri sürgün edilen Ermeni kafilelerini pusuya düþürüp imha etmekti ve bu görevi hakkýyla yerine getirdikleri söylenebilir. Doðu Cephesinde Ruslar karþýsýnda alýnan yenilgi, yeni bir argümanýn geliþtirilmesine neden oldu ki bu hâlâ resmi tez yanlýsý günümüz tarihçilerinin sarýldýðý bir iddiadýr. Bu iddia, Ermenilerin savaþta Rus saflarýna geçerek, sabotaj düzenleyerek ihanet ettikleri, Rusya karþýsýndaki savaþýn bu yüzden kaybedildiðidir. Savaþta Rus tarafýna kaçanlar olmuþtur ancak bu hiçbir durumda bir halkýn etnik imhaya uðratýlmasýna meþruiyet saðlayamaz. Üstelik Rus ordusunda savaþan asýl Ermenilerin Rusya'nýn kendi tebaasý olduðu bilerek görmezden gelinmiþtir. Hatta o savaþta binlerce Ermeni'nin Osmanlý saflarýnda olduðundan da hiç söz edilmez. Tüm bu gerçekler göz önünde bulundurulduðunda bu iddia, Enver'in komutasýndaki on binlerce askerin soðuktan telef olduðu bir yenilginin açýklanmasýnda, ciddiye alýnacak bir iddia deðildir. Elbette bir imha niyeti varsa gerçeklere pek ihtiyaç duyulmaz. Dolayýsýyla Kafkaslarda yaþanan yenilgiyle çileden çýkan hükümet, kendi valisinin itiraf ettiði gibi, yoðun bir provokasyonla gerçekleþen Van ayaklanmasýnýn ardýndan bu niyetini gerçekleþtirmek için harekete geçti.28 Dahiliye Nezareti'nin 24 Nisan'da çýkardýðý, muhalifliklerinden ya da milliyetçiliklerinden kuþkulanýlan tüm Ermeni cemaat liderlerinin tutuklanmasý emri imha hareketinin baþlangýç noktasýný oluþturdu. Bu muðlâk ifadeyle binlerce Ermeni tutuklandý ve çoðu yargýlanmadan idam edildi. Ýstanbul'dan Ankara'ya sevk edilen gruplar týpký "tehcir"de yaþanacaðý gibi oraya hiç varamadýlar. Ve nihayet 27 Mayýs'ta çýkarýlan Geçici Tehcir Yasasý imha planýna son noktayý koydu. Yasa ordu komutanlýklarýna casusluk ve ihanet þüphesi taþýyan durumlarda ve gerekli hâllerde nüfusun tehcir edilebilmesi yetkisini veriyordu. Öncekinde olduðu gibi þüphelenmek "tehcir" için yeterli bir nedendi. Katliamýn startý böylece verilmiþ oldu. Tehcir kararýnýn ardýndan, zaten yetiþkin erkekleri askere alýnmýþ ve silahsýzlandýrýlmýþ

Ermeni halký, savunmasýz biçimde kafileler hâlinde yollara düþtü. Tehcir, Erzurum'dan Kastamonu'ya, Trabzon'dan Ankara'ya Anadolu'nun hemen her yerinde, özellikle de Ermeni nüfusun yoðun olarak yaþadýðý altý il olan Van, Erzurum, Bitlis, Sivas, Harput ve Diyarbakýr'da uygulandý. Kafilelerin çoðu sözde yerleþecekleri yer olan Harput Deir ez-Zor vadisine hiç varamadýlar. Yaþanan genellikle, yerleþim yerlerinden biraz uzaklaþtýktan sonra, kafilelerin korunmasýyla yükümlü olan jandarmanýn ayrýlmasýyla, devletin gayrý resmi görevlileri olan Teþkilât-ý Mahsusa çetelerinin kafileleri pusuya düþürüp katletmesi ve yaðmalamasý oluyordu. Askere alýnan ve amele taburlarýnda çalýþtýrýlan Ermeniler, örneðin Kayseri'de gruplar hâlinde birbirine baðlanýp öldürülürken, askeri yetkililerin sorumluluðunda yapýlan bir karayolunun yapýmýnda çalýþtýrýlan binlerce Ermeni asker, yapýmýn bitmesiyle kitlesel olarak öldürülmüþtü.29 Ayný þey Sivas ve Diyarbakýr'da da yaþandý. Yollara dökülen kafileler de daha þanslý deðildi. Erzurum'dan, Diyarbakýr'dan, Erzincan'dan gelip Harput'a doðru ilerlemeye çalýþan, çoðunlukla kadýn ve çocuklardan oluþan savunmasýz kafilelerdeki binlerce Ermeni, Teþkilât-ý Mahsusa'nýn kadrolarýný oluþturmak üzere hapisten salýverilen katillerin kurbaný oldu. Özellikle kadýnlar her zaman olduðu gibi þiddetten en çok pay alan kesimdi. Bu dönem tecavüzün kurumsallaþtýðý bir dönem olarak da tarihe geçti. Ermenilerin sözde yerleþtirileceði, "ýssýz Mezapotamya çölleri" tabir edilen Deir ezZor'da ise, oraya kadar sað kalmayý baþaran birkaç yüz bin Ermeni'yi, Talat'ýn bu iþle görevlendirdiði partililerin yürüttüðü bir katliam bekliyordu. Ermeni milletvekilleri de ayný akýbeti paylaþtý. Ýktidarýn kullanýp daha sonra imhasýna karar verdiði, Van katliamýnýn sorumlularýndan Teþkilât-ý Mahsusa reisi Çerkeþ Ahmed, Ermeni mebuslarý nasýl öldürdüðünü kendi ifadesiyle ortaya koymuþtur.30 Bir halkýn toptan kýyýmýný sýnýrlý sayýda örnekle açýklamaya çalýþmak elbette olanaksýzdýr. Ancak bu veriler yüzleþilmesi gereken ve temelde halklarýn çýkarýna olan gerçekleri deðil, hâkim sýnýflarýn çýkarlarýný esas alan tezler karþýsýndaki somut dayanaklardýr. Burada deðinilmesi gereken bir diðer nokta 120


Kurtuluþ

resmi tezin tehcir amacýna yönelik savýdýr. Ýddia þudur, savaþ zamaný Ermeniler hem tehdit oluþturduklarý için ve hem de kendi güvenlikleri için savaþ alanýndan uzaða, iç bölgelere gönderildiler. Doðrusu insanýn aklýna, savaþta Ruslarýn Yozgat ve Ankara'ya kadar mý dayandýklarý sorusu geliyor. Savaþ alanýna ne kadar yakýndý ki Ankara eyaletindeki 63 bin Katolik Ermeni'nin- ki bunlar Gregoryen Ermenilerden kültür ve politika bakýmýndan farklýlaþmýþ, apolitik bir toplum idi- 61 bini tehcir edildi? 1916 sonunda hýz kesen bu sistemli katliamda, Osmanlý devletinin resmi rakamlarýyla 800 bin Ermeni katledilmiþti.31 Baþka kimi kaynaklarda bu sayý 1 buçuk milyona kadar çýkar. Resmi tez yanlýlarýna göre ise "20 bin Ermeni haydutlarca öldürüldü, 30 bini dizanteri veya tifo gibi hastalýklardan öldü..." Yani "maalesef 56.610 Ermeni öldü"32. Anlaþýlan insan kendini milletinin geçmiþini aklamak gibi kutsal bir ideale adayýnca makul olmak türünden kaygýlara ihtiyaç duymuyor. 1918'de savaþ baþtaki umutlarýn aksine büyük bir yenilgiyle sonuçlanýnca hem halký kendi Pantürkizm idealleri uðruna savaþa sokmanýn, hem de Ermeni halkýný etnik homojenlik projesiyle imha etmenin sorumluluðunu taþýdýklarýnýn farkýnda olan Ýttihat'ýn merkez kadrosu Enver, Cemal, Talat, Dr. Þakir gibi isimler, 1 Kasým gecesi bir Alman gemisiyle topluca ülkeyi terk ettiler. Oluþturulan yeni ateþkesin ardýndan, gerçekleþtirilen etnik imhanýn sorumlularýnýn yargýlanmasý için davalar açýldý. Bu davalarýn sorumlularýn cezalandýrýlmasý açýsýndan etkin olduðunu söylemek mümkün deðildir. Öncelikle, Ýttihat'ýn beyin takýmý sayýlabilecek, bir anlamda devlet içinde bir derin devlet gibi çalýþan merkez kadrosundaki isimler kaçmýþtý. Diðer yandan, bu partinin hükümeti zaten kýsmen diktatörlük gibi iþliyordu ve devletin tüm organlarýna nüfuz etmiþti, bu da yargýlama için gerekli verilerin ve belgelerin mahkemeye ulaþmasýnda engelleyici bir unsurdu. Ayrýca 1919'da Ýzmir'in iþgaliyle baþlayan süreç, halktaki milli duygularý kamçýlýyor ve iþgalci Ýtilaf devletlerine karþý katliamcýlarý sahiplenme yönünde bir eðilim geliþiyor ve bu, mahkemeye tepki þeklinde ifade buluyordu. Esasen barýþ anlaþmasýnda Ýtilaf devletlerini yumuþatma gayesiyle kurulan mahkemenin fiili bir yaptýrýmý ve bunun için gerekli gücü olamadýysa da devletin resmi kurumu olarak yaþananlarý belgelemesiyle tarihsel bir öneme

sahiptir. Bakanlarýn ve Ýttihatçý liderlerin yargýlandýðý dava sonunda davalýlar suçlu bulundu ve Talat, Enver, Cemal ve Dr. Nâzým gýyaplarýnda idama mahkûm edildi. Ayný þekilde Dr. Þakir de Teþkilât-ý Mahsusa'nýn yöneticisi olmasý sýfatýyla idama mahkûm edildi. Sorumlu Katip'lerin dava kararýnda, davalýlar 27 Mayýs Geçici Tehcir Kararý'ndan faydalanarak "Ermenilerin katli ve imhasý, mal ve eþyalarýnýn yaðma ve talanýndan suçlu bulundular."33 Ve neticede bir milyondan fazla Ermeni'nin katledildiði bu etnik imhanýn yargýlamalarýnýn sonunda 3 kiþi idam edildi. Katliamda sorumluluðu bulunan ve bulunduklarý Ýstanbul Bekiraða hapishanesinden Ýngilizler tarafýndan Malta'ya sürgüne gönderilen kiþilerin bir kýsmý kaçtý. Bir kýsmý da, kurtuluþ savaþý sýrasýnda kendi aralarýnda anlaþmazlýk yaþayan Ýtilaf devletlerinden Fransa ve Ýtalya'nýn tutum deðiþtirmesinin ardýndan, Ýngilizlerin 1921'de, Ankara hükümetiyle yapýlan esir deðiþim anlaþmasý çerçevesinde Ýngiliz tutsaklar karþýlýðýnda salýverildi. Burada Kemalist yönetimin tutumu dikkat çekicidir. Sorumlulara açýlan davalar sürerken Ankara Meclisi 1921'de yetkisi askeri mahkemelere sevk edilmek üzere Divan-ý Harbi Örfileri feshetmiþtir. Ayný þekilde esir deðiþiminde Malta'daki sanýklarýn bir kýsmýnýn iadesi anlaþmasýný daha sonraki ýsrarcý pazarlýklarla sanýklarýn hepsini kapsayacak biçimde geniþletmiþtir. Ancak daha vahim olaný, bu sanýklarýn bazýlarýnýn ulusal mücadeleye katýlmalarýnýn ardýndan yeni hükümette ve orduda önemli rütbeler verilerek ödüllendirilmek olmuþtur. Benzer þekilde, idam edilenlerden kiþinin, Cumhuriyet döneminde "milli þehitler" ilan edilmesi, Nusret'in adýnýn Urfa'da bir caddeye verilmesi, Mustafa Kemal'in katliamý eleþtiren pek çok beyanýna raðmen, yeni Türk devletinin ulusal soruna ve yaþanan katliama bakýþýný göstermektedir.34 Bir noktanýn da altýný çizmek gerekir. Ermeni halkýnýn mücadelesinde dayanak noktasý hep "Büyük Güçler" diye tabir edilen Ýngiltere, Rusya, Fransa gibi emperyalist devletler olmuþtur. Ýmparatorluklardaki diðer ulusal kurtuluþ mücadelelerinden ve onlarýn baþarýsýndan etkilenen Ermeniler demografik ve coðrafi koþullarýn da getirdiði olumsuzluklar dolayýsýyla mücadelede hep bu devletlere yaslanmýþ, onlarýn Osmanlý Devleti üzerindeki 121


Kurtuluþ

diplomatik baskýlarýna umut baðlamýþtýr. Bir aþamadan sonra kendi örgütlülüklerinin inisiyatif aldýðý görülse de, 1914 Reform Anlaþmasý'nda görüldüðü gibi haklarýný emperyalist devletlerle kurduklarý iliþkilerle elde etme anlayýþýný terk etmemiþlerdir. Oysa tarih, neredeyse tüm Avrupalý güçlerin destroyerlerinin gölgesinde yaþanan 1909 Adana katliamýnda olduðu gibi, emperyalist devletlerin salt demokrasi sevdasýyla, kendi çýkarlarýndan fazla tutan bedellere yanaþmayacaðýný gösteren örneklerle doludur. Nitekim "tehcir"in baþlamasýndan sonra, birlikte Osmanlý Devleti'ne karþý, katliamlarýn sorumlularýnýn yargýlanacaðýna dair ortak bir deklarasyon yayýnlayan bu güçler, yargýlama zamaný geldiðinde çýkarlarýnýn gerektirdiði stratejik manevralar gereði, bu vaatlerini unutmakta hiç bir sakýnca görmemiþ, katliamdaki sorumluluklarý kuþku götürmez olmasýna raðmen Malta esirlerini, kendi esirleri karþýlýðýnda iade etmiþlerdir.35

Darvinizmi'nin tezahürüdür. Benim kaným, Ermeni milliyetçiliði bu denli radikal olmasaydý da Ermenilerin tehcirden kurtulmalarýnýn kolay olmadýðý yolunda. Çünkü artýk Balkanlar'a ve Ortadoðu'ya doðru geniþleme umudu kalmayan Türkçüler için Doðu Anadolu'da yaþayan Ermeniler, Ziya Gökalp'in tanýmladýðý ve Ýttihatçý önderlerinin siyasallaþtýrdýðý Büyük Turan ülküsünün önündeki en büyük engeldi. Bunun kanýtý 1914'te Ege bölgesinde yaþayan Rumlarýn Ermenilere isnat edilen suçlarýn hiçbirini iþlemedikleri hâlde yüzyýllardýr yaþadýklarý topraklardan zorla sürülmeleridir. Ege'deki Rum tehcirini planlayan ve uygulayan Celal Bayar'ýn bir itirafname niteliðindeki anýlarý ise resmi tarihçiler tarafýndan ýsrarla görmezden gelinir."37 Sonuç Yerine: Çýlgýnlaþmayan Gerçek Türkler "Bir þeyler yapýldýðýný görelim artýk!"38

Bir Not: Soykýrým Olmayabilir Miydi? "Anlam, güncelliðini sýk sýk yitirir, anlamsýzlýk asla." 36 "Ermeni milliyetçiliði radikal olmasaydý da Ermenilerin tehcirden kurtulmalarýnýn kolay olmadýðýna inanýyorum" vurgusuyla Ayþe Hür ekliyor: "Ýmparatorluðun son yüzyýlý hakikaten korkunç kayýplarla doludur. Özellikle toprak kayýplarý ile ciddi bir þoka giren Ýttihatçý liderler 1912 Balkan yenilgisinden sonra, Ermeni örgütleri kendilerine daha önceden söz verilmiþ idari ve toprak reformu sözünün yerine getirilmesi için baský yapmaya baþlayýnca doðuyu da kaybetme korkusu içine düþtüler. Ayrýca o yýllarda gerek Müslüman eþrafýn ve aþiretlerin gayrimüslümlerin zenginliklerine kýskançlýkla baktýðý bir gerçek. Örneðin Cemal Paþa anýlarýnda Birinci Dünya Savaþýna girmenin temel nedenleri arasýnda kapitülasyonlardan ve Ermeni reformlarýndan kurtulmak olduðunu söylüyor. Halide Edip Adývar da anýlarýnda o yýllarda Ermenilerin ekonomik üstünlüðüne son vererek piyasayý Türk ve Almanlar adýna temizlemeyi hedefleyen anlayýþtan söz ediyor... Güçlü olanýn güçsüz olaný imha etmesinin meþru görüldüðü XIX. yüzyýl sosyal

Þimdi burada durup, toparlayalým: Agos yazarlarýndan Markar Eseyan, "Ýttihatçýlarýn 'Türk'ün baðrýndaki zararlý ve yabancý unsurlarý temizlemek' þeklinde özetlenecek zihniyeti varlýðýný koruyor. Bu zihniyet, Türkiye'nin önünü hep týkadý, týkamayý da sürdürecek,"39 vurgusuyla ekliyor: "1915 tehcir sorunu hakkýnda, her þeyden evvel ahlâki ve vicdani bir üslup oluþturmak gerekiyor..."40 Ahbarik Hrant bu üslubu oluþturmuþtu... "Ermeni soykýrýmý yapýlmýþtýr," dediði için yargýlanan Ahbarik Hrant, "'Ermeni soykýrýmý'nýn inkârýný suç sayan" yasa tasarýsýnýn 12 Ekim 2006'da Fransýz Parlamentosu'nda kabul edilmesi hâlinde Fransa'ya giderek, "Türklerin soykýrým yapmadýðýný" söyleyeceðini açýklamasý gibi... Ya da çýlgýnlaþmayan gerçek Türkler gibi... Onlar da kim mi? Sarkis Çerkezoðlu'nun anýlarýnda Konya Ereðlisi'nde Ermenilerin tehcir edilmesine karþý çýkan Gökbudak ailesinin lideri Deli Mustafa Aða'dan bahsediliyor. Deli Mustafa'ya Ermeniler için tehcir emri geldiðini söylemiþler. O da, "Biz öyle bir þey yapmayacaðýz" demiþ. Sonra da "Bir pilav piþirmek için su yerine tereyaðý koysam ama tuz koymasam o pilav yenir mi?" diye sormuþ. "Hayýr, yenmez," diye cevap vermiþler. "Ulan Türk bulgur olsa, pilav 122


Kurtuluþ

piþirsek, tuz yerine Ermeni'yi koymasak o pilav yenmez. Onlar bu memleketin hem tadý hem tuzu. Gâvursuz memleket mi olurmuþ?" demiþ. Böylece, Ermeniler Suriye çöllerine sürülmekten kurtulmuþlar. Sonra da Deli Mustafa Aða gibi çýlgýnlaþmayan gerçek (öbür) Türkler: Sýrayla Erzurum Valisi Tahsin Bey, Halep Valisi Celal Bey, Ankara Valisi Mazhar Bey, Yozgat Mutasarrýfý Cemal Bey, Kastamonu Valisi Reþit Paþa ve tehcire karþý çýktýðý için Teþkilât-ý Mahsusa tarafýndan öldürülen Lice Kaymakamý Hüseyin Nesimi Bey'ler... Onlar bizlerin yüz akýdýr... Alnýmýza sürülen kara leke karþýsýnda yüz aklarýmýzýn çoðaltýlmasý, daha da çok çoðaltýlmasý gerek... Ýnkar çözüm deðil! Çünkü, çünkü "Tarihi karþýsýnda bir toplumun yaþadýðý inkâr nöbetleri, büyümeyi reddeden bir çocuðun nafile çýrpýnmalarýný hatýrlatýr. Dövünen, tepinen, her an her koþulda hakkýnýn yendiðine inanan, paranoyak bir ayak direme hâlinin, maalesef yetiþkinlerin diyaloglarýyla örgütlenen dünyadan kovulmayý göze almaya, dolayýsýyla intihara kadar yolu vardýr. Cumhuriyeti gerçekte sindirememiþ, hâlâ

paþa dedesinin portresi altýnda poz verme meraklýsý bir toplum ne kadar hýrçýn hýçkýrýklarla Atatürk þiirleri okursa okusun, evinin altýnda gizlice kazýlmýþ mezarlar bir gün patlayacaktýr. Unutkanlýk üstüne kurulan vatandaþlýk serüveni 'þok!'larla yaralý bir katýlýmýn adý olur. Hoyratça uyandýrýlan çocuðun çýðlýðý koyuvermesi gibi..."41 Bu karabasan da nihayete erecek... Dört bir yan büyük yangýnlarla aydýnlanacak... Noktalayalým: Yeni öðrendik, "Hrant" Ermenice'de "canlý ateþ" demekmiþ... Canlý ateþ mi? O da ne demek? O kocaman bir yangýndý... Dört bir yaný ve vicdanýmýzý aydýnlattý... O hâlde; "Sýdesutyun Paregamýs/ Elveda Dostum" derken yüreðimizin baþýnýn ezildiði Hrant'ýn, 10 Ocak 2007'de, "Bir gün gitmek mecburiyetinde kalýrsak ama... Týpký 1915'teki gibi çýkacaktýk yola... Atalarýmýz gibi... Nereye gideceðimizi bilmeden... Yürüyeceðiz, yürüdükleri yollardan... Duyarak çileyi, yaþayarak ýzdýrabý," diye ifade ettiði gerçeðe sýrt dönmeden, hep birlikte haykýralým: Ne mutlu ben de Ahbarik'im diyene...

* * * 1-Martin Luther King. 2-Türkkaya Ataöv, "Ermeni Sorunu (4): 1915 Soykýrým Deðil Boðazlaþma", Radikal, 15 Þubat 2006, s.8. 3-Bilgi Üniversitesi'nce Ýstanbul'da düzenlenen Ermeni soykýrýmý iddialarýyla ilgili konferansa yanýt veren Gazi Üniversitesi'nin rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç, "Soykýrýmda Ýki Ýhtimal Var", Radikal, 22 Kasým 2005, s.9. 4-Emekli Büyükelçi, eski Dýþiþleri Bakaný Ýlter Türkmen, "Kabul Edilemez Çünkü Yok", Hürriyet, 5 Nisan 2005, s.16. 5-Ahmet Ýnsel, "Madalyonun Ýki Yüzü Var", Radikal Ýki, 28 Ocak 2001, s.4. 6-Elias Canetti. 7-Taner Akçam, "Türk ve Ermeni", Radikal Ýki, 12 Kasým 2006, s.4. 8-Açýksa niye, mesela, Halil Ýnalcýk, "Tarihimizden korkmuyorsak; arþivleri açalým" der? Sabah, 5 Þubat 2001. 9-Levent Yýlmaz, "Tarihi Tarihçilere Býrakmak", Radikal, 1 Mart 2004, s.9. 10-Alain. 11-Ahmet Refik, Ýki Komite, Ýki Kýtâl, s.27. 12-yage, s.30. 13-yage, Ýki Kýtâl, s.34. 14-yage, s.37. 15-yage, s.38. 16-yage, s.39. 17-Selim Deringil, "Tehcir Sýrasýnda Ermeni Çocuklarý Kurtaran da Var", Hürriyet, 2 Nisan 2005, s.6. 18-Max Horkheimer. 19-Ayhan Aktar, "Ermeni Sorunu (4): Gâvursuz Memleket mi Olurmuþ?", Radikal, 15 Þubat 2006, s.8. 20-Taner Akçam, "Atatürk 'katiller' Diye Baðýrýyordu", Radikal, 30 Mayýs 2005, s.6. 21-William Faulkner.

123


Kurtuluþ

22-Tarihi Araþtýrmalar ve Dokümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliþtirme Vakfý, Otoman Archives, Yýldýz Collection, The Armenian Question, 1. Cilt, s.XII, Ýstanbul 1989. Aktaran: Taner Akçam, Ermeni Tabusu Aralanýrken Diyalogtan Baþka Çözüm Var Mý?, Ýstanbul, 2002, s.74. 23-Cemal Kutay, Birinci Dünya Harbinde Teþkilât-ý Mahsusa, s.6 24-Celal Bayar, Ben de Yazdým, Cilt 5, s.1576. 25-Cemal Kutay, Birinci Dünya Harbinde Teþkilât-ý Mahsusa, s.39. 26-Fuat Balkan, Hatýralar, C:2, s.297. Ayrýca Britanya Dýþiþleri Arþivi. FO 371/4173 Dosya 345. 27-Cemal Kutay, Birinci Dünya Harbinde Teþkilât-ý Mahsusa, s.18-38-78. 28-Kudüs Patrikliði Arþivi, seri 17. dosya H. 571, 572 Aktaran: Prof. Dr. V. Dadrian, Ermeni Soykýrýmýnda Kurumsal Roller, Belge Yay., 2004, s.199. 29-Tchalkhouchian, Le Livre Rouge, n: (26), 44 Aktaran: Prof. Dr. V. Dadrian, Ermeni Soykýrýmýnda Kurumsal Roller, Belge Yay., 2004, s.198. 30-Ahmet Refik Altýnay, Ýki Komite Ýki Kýtal, s.38-40. 31-Y. Hikmet Bayur, Türk Ýnkýlabý Tarihi, s.787. 32-Yusuf Halaçoðlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler, s.118-128-130. 33-Takvim-i Vekayi, No: 3772. 10 Þubat 1919, 3. Aktaran: Prof. Dr. V. Dadrian, Ulusal ve Uluslararasý Hukuk Sorunu Olarak Jenosid, Belge Yay., 1995, s.98. 34-G Jaeschke, "I. Türk Ýnkýlabý Kronolojisi", 1939, Die Welt Des Ýslâms, 1958, Aktaran: Prof. Dr. V. Dadrian, Ulusal ve Uluslararasý Hukuk Sorunu Olarak Jenosid, Belge Yay., 1995 s. 181/355-3. 35-Ayten Demirci-Ýdil Gümüþçay, "Ermeni Katliamý Öyküsü", Ýþçi Mücadelesi, No:17, Mart-Nisan-Mayýs 2005, s.71-78. 36-Lerry Lac. 37-Ayþe Hür, "Ermeni Sorunu (5): Tehcir 'Turan Ülküsü'nün Sonucu", Radikal, 16 Þubat 2006, s.4. 38-Heine. 39-Markar Esayan, "Türkiye Tarihiyle Yüzleþmeli", Radikal, 8 Eylül 2005, s.9. 40-Markar Eseyan, "Ermeni Meselesinde Ýnsani Boyut", Radikal Ýki, 8 Mayýs 2005, s.4. 41-Yýldýrým Türker, "Ermeni Konferansýna Gelirken", Radikal Ýki, 2 Ekim 2005, s.5.

124


Savaþçý Profesörlerin Savaþý

Irak'tan Çýkýn

Y

eniden Ulusal Basýn Kulübünde olmaktan memnunum. Aslýnda 84 yaþýnda herhangi bir yerde olmaktan memnunum. Gençlik yýllarýmda söz yaþ meselesine gelince, þöyle görmüþ geçirmiþ biri havasýný vermeye çalýþarak, "geçirdiðin yýllarýn sayýsý önemli deðil, önemli olan bu yýllar boyunca ne yaptýðýndýr" derdim. Artýk demiyorum. Þimdi yüz yaþýna varmak istiyorum. Niçin? Çünkü yaþamý olaðanüstü derecede seviyorum ve bilinmeyen öteki dünyaya geçmeden önce hala yapmam gereken çok þeyler var. Bunlarýn en acili, Bush-Cheney ikilisi ve yeni muhafazakar teorisyenlerinin, bir zamanlar uygarlýðýn beþiði denilen bir yerde yarattýklarý Irak cehenneminden Amerikan askerlerini çýkarmaktýr. Oranýn cennet olduðuna inanýlýr. Yeni muhafazakar teorisyenlere Walter Lippman'ýn gözlemini anýmsatmak için þöyle demek isterim: "Savaþçý bir profesörden daha tehlikeli bir þey yoktur". Münasebetsiz Sorular ABD Senatosunda geçirdiðim 18 yýldan özlediðim þeylerden biri, eski Güneyli Demokratlarýn hikayeleridir. Ben her zaman onlarla birlikte oy kullanmazdým, ama muhaliflerinin sorularýna humor dolu bir hikaye ile yanýt verme tekniklerini

George McGovern* Çeviri: Ýrfan CÜRE 125


Kurtuluþ

severdim. Bir keresinde Kuzey Carolina'lý senatör Sam Irvin, Mike Mansfield'in yönelttiði çetin bir soruyla uðraþmak zorunda kaldý. Dedi ki, " Biliyorsunuz, sayýn baþkan, soru bana bir pazar okulunda öðrencilere yaratýlýþ öyküsünü anlatan yaþlý papazý anýmsattý: 'Tanrý Adem ve Hava'yý yarattý, onlarýn birliðinden Habil ve Kabil diye iki oðullarý oldu ve böylece insan ýrký geliþti'. Sýnýftaki bir çocuk, 'Muhterem, Habil ve Kabil karýlarýný nerden aldýlar?' Papaz biraz alnýný ovuþturduktan sonra, 'gençler, bu gibi münasebetsiz sorular dini zedeliyor.' " Evet , Sayýn Bush, Jr. size bazý münasebetsiz sorularým var. Sayýn Baþkan, Sör, gazeteci Bob Woodward size, ordumuzun Irak'a girmesini emretmeden önce danýþmak için babanýzla konuþup konuþmadýðýnýzý sorduðunda, demiþtiniz ki, "Hayýr, bu tür bir konuda karar verirken baþvuracaðýnýz kimse baba deðildir. Ben yukarýdaki ilahi babamla konuþtum". Sayýn Baþkan, benim sorum þu: Eðer Tanrý dört yýl önce sizden Irak'ý bombalamanýzý, saldýrmanýzý ve iþgal etmenizi istediyse, neden Papa'ya tam tersi bir mesaj gönderdi? Babanýz senyör Bush, onun Dýþiþleri Bakaný James Baker ve Ulusal Güvenlik Danýþmaný General Scowcroft, bunlarýn tümünün sizin iþgal kararýnýza karþý olduðunu bilmiyor muydunuz? Aralarýnda dünyevi babanýz da bulunan daha deneyimli yaþlýlarý dinleseydiniz, birliklerimiz, Amerikan halký ve Iraklýlar için çok daha iyi olmaz mýydý? Irak'ta yol açtýðýnýz korkunç katastrof için Tanrýyý suçlamak yerine, yanlýþ yapanlarýn sýkça tekrarladýklarý gibi "bana bunu þeytan yaptýrdý!" demek, daha az kibirlice olmaz mýydý? Ve sayýn Baþkan, tüm dünyada bize sempati ve destek saðlayan New York'taki Ýkiz Kulelere 9 Eylül saldýrýsýndan sonra, 9 Eylülle hiç alakasý olmayan Irak'a saldýrma emrini neden verdiniz? Eylemlerinizin tüm dünyada Birleþik Devletlere yönelik varolan uluslararasý iyi niyet zenginliðini yýktýðýnýn farkýnda mýsýnýz? Dünyanýn gözünde ülkemizin konum ve etkisini düþürmenin Amerika'ya maliyeti nedir? Sayýn Baþkan, Irak'ýn nükleer silahlar da dahil kitle imha silahlarý ürettiði yolunda yalan haberler üretmesi için neden CIA'ya baský yaptýnýz? Ve Dýþiþleri Bakanýnýz Colin Powell'e New York'a gidip Birleþmiþ Milletlere, Irak'ýn Birleþik Devletler için yakýn bir nükleer tehdit oluþturduðunu "kanýt" olarak sunmasýný emrettiðiniz zaman, Sayýn Powell'in bu aldatýcý açýk-

lamayý BM'de okuduktan sonra, bir yardýmcýsýna sözde kanýtýn "yalan" olduðunu söylediðini biliyor muydunuz? Sayýn Baþkan, Colin Powell'in ilk dönemin sonuna doðru size, eðer ikinci kez seçimi kazanýrsanýz hükümetinizde yer almayacaðýný söylemesi, sizin için makul deðil midir? Hangi nezih insan zoraki yalan ve aldatmalarla iki dönem hayatta kalabilir? Ve sayýn Baþkan, boþ zamanlarýnýzý nasýl keyifle geçiriyorsunuz ve 3014 genç Amerikalýnýn sizin yanlýþ kararýnýzla yapýlan bir savaþta öldüðünü bilerek, geceleri uyuyabiliyor musunuz? Önde gelen Britanya Týp Dergisinin (Lancet) yayýnladýðý sonuçlara, yani dört yýl önce sizin Irak'ý bombalama ve iþgal emrini verdiðinizden bu yana 600.000 Iraklý erkek, kadýn ve çocuðun öldürülmüþ olduðuna tepkiniz nedir? Iraklýlarýn evleri, elektrik ve su sistemleri, kamu binalarýnýn yýkýlmasý hakkýnda ne düþünüyorsunuz? Vietnam Ve sayýn Bush ve sayýn Cheney, hiçbiriniz savaþa bizzat katýlmamýþ (Bay Ceheney Vietnam Savaþý sýrasýnda beþ kere askerliðinin ertelenmesini istemiþ ve kabul edilmiþtir) iken, en azýndan küçücük Vietnam'daki çok kötü düþünülmüþ ve alabildiðine sonuçsuz Amerikan Savaþý hakkýnda yazýlanlarý da okumadýnýz mý? Bir baþka Teksas'lý Baþkan Lyndon Baines Johnson'ýn kýsmen de Vietnam'daki felaket savaþ nedeniyle güvenilirliðini kaybettiði için ikinci bir dönem kazanmaya meylettiðini kavramýyor musunuz? Bu savaþýn baþ mimarlarýndan biri olan Savunma Bakaný Robert McNamara'nýn istifa ettiðini ve yýllar sonra savaþýn tamamen trajik bir hata olduðunu anlatan bir kitap yazdýðýný biliyor musunuz? Ýki milyon Vietnamlý erkek, kadýn ve çocuðun öldürüldüðü süreçte, 58.000 genç Amerikalýnýn öldüðü yakýn tarihi biliyor musunuz? Vietnam'daki bu korkunç aptallýk hakkýnda bir þey bilmiyorsanýz, büyük filozoflardan birinin vardýðý þu sonucu inkar edemezsiniz: "Tarihi bilmeyenler, onu tekrarlamaya mahkumdurlar". Ve sayýn Baþkan, Vietnam Savaþý derslerindeki cehaletinizle, birliklerimizi ve halkýmýzý Irak'ta da ayný trajediyi tekrarlamaya mahkum etmiyor musunuz? 1963 ile 1975 arasýndaki uzun yýllar boyunca önce Güney Dakota'dan ABD Senatörü, sonra partimin Baþkan Adayý olarak 126


Kurtuluþ

Vietnam'daki Amerikan Savaþýný sona erdirmek için mücadele ederken, dört kýzým bir keresinde bütün bir gece beni sýkýþtýrdý. "Baba, bu mücadeleyi neden býrakmýyorsun? Bizim küçüklüðümüzden beri bu çýlgýn savaþa karþý mücadele edip duruyorsun. Demokratlarýn baþkan adaylýðýný kazandýðýn zaman, Baþkan Nixon karþýsýnda açýk farkla kaybettin". Yanýt olarak dedim ki, "tarihte bazen trajik bir hatanýn iyi bir þey üretebileceðini hatýrlayýn". Sayýn Baþkan, bu yolu bir kere daha yürüyoruz. Yani þimdi kýzlarýma ne anlatayým? Ve siz kýzlarýnýza ne anlatýyorsunuz? Sayýn Baþkan, ne bir pasifist ne de bir asker kaçaðý olarak konuþuyorum. Pearl Harbor saldýrýsýndan sonra on dokuz yaþýnda gönüllü olarak Hava Kuvvetlerine katýlan ve B-24 bombacýsý olarak 35 misyonu yerine getirmiþ biri olarak konuþuyorum. O savaþýn haklýlýðýna inanýyordum ve 65 yýl sonra hala da inanýyorum. Nitekim Amerika'nýn geri kalaný da öyle idi. Sayýn Baþkan, haklý bir savaþ ile Vietnam veya Irak'taki gibi aptalca bir savaþ arasýndaki farký bilebilecek entelektüel ve ahlaki yetenek siz de yok mu? Kamuoyu Kamuoyu yoklamalarý Amerikan halkýnýn üçte ikisinin Irak'taki savaþý sizin hesabýnýza bir hata olduðunu düþündüklerini göstermektedir. Yaygýn kanata göre, Demokratlarýn Kongre ve Temsilciler Meclisinde çoðunluðu kazanmalarýnýn asýl nedeni bu savaþtýr. Irak halký arasýnda yapýlan kamuoyu yoklamalarý, hemen hemen tüm Iraklýlarýn þimdi, kendi ülkelerinde son beþ yýldýr varolan askeri varlýðýn sona ermesini istediklerini göstermektedir. Neden hem Amerika'daki hem de Irak'taki ve dünyanýn diðer ülkelerindeki kamuoyunun görüþünü reddediyorsunuz? Kendinizi asla yanýlmaz bir alim mi sanýyorsunuz? Biz Amerikalýlarýn deðerli bulduðu [uluslarýn] kendi kaderini tayin hakký doktrini konusunda sizin görüþünüz nedir? Ve en tuhafý, sayýn Baþkan, ilkin Vietnam ormanlarýnda ve þimdi de Arap çöllerinde öylesine gereksiz ölüm ve yýkýmdan sonra, nasýl Irak'a 21.500 Amerikan askeri daha istiyorsunuz? Vietnam savaþýnýn seyri kötüden felakete doðru giderken, liderlerimiz daha fazla asker gönderdiler ve bu küçük ülkeye 550.000 AB askeri gönderinceye kadar milyarca dolarý çarçur ettiler. Yaþlý bir bombacý pilot olarak, Vietnamlýlarýn ve ülkelerinin üzerine attýðýmýz

bomba miktarýnýn II. Dünya Savaþýnda dünyanýn tüm hava kuvvetlerinin attýðý bombadan daha fazla olduðunu hatýrladýkça tüylerim diken diken oluyor. Sayýn Baþkan, birliklerimizi eski Baðdat'taki karabasandan çýkarýp ülkemize geri getirmeden önce, on binlerce asker artý 200 milyarlýk ek askeri bütçeye ihtiyacýmýz olduðuna samimiyetle inanýyor musunuz? Þefkatli Muhafazakarlýk Sayýn Bush, ilk baþkanlýk kampanyanýzda kendinizi bir "þefkatli muhafazakar" olarak tanýmlamýþtýnýz. Artýk II. Dünya Savaþýndan daha uzun süren, gereksiz ve sonu olmayan bir savaþa Amerikan gençliðini sürmenin þefkatle ne alakasý var? Ve bu savaþý finanse etmek için gerekli vergileri düþürmenin ve onun yerine Çin, Japonya, Almanya ve Britanya'dan borç alarak borcumuzu dokuz trilyon dolara çýkartmanýn muhafazakarlýkla ne alakasý var? Sizin muhafazakarlýk dediðiniz þey, bu vahþi eksik finansman mý? Sayýn Baþkan, ayda 7 milyar dolar, her gün 237 milyon dolar isteyen bir savaþýn maliyetini sürekli artýrmaktan baþka bir þey yapmayan biri, nasýl gerçek muhafazakar olabilir? Sayýn Baþkan bir muhafazakar olarak, her gün 760.000 dolarla göðe týrmanmýþ ulusal borç faizinin, -Nobel Ödüllü iktisatçýmýz Joseph Stiglitz'in tahminine göre, eðer savaþ sizin dediðiniz gibi 2010'a kadar böyle giderse- masrafýn 1 trilyon dolarýn üzerine çýkacaðýný bilmek sizin için zor mu? Belki Sayýn Baþkan, gerçek bir muhafazakar olan Ýngiltere'nin 19. yüzyýldaki Parlamento üyesi Edmund Burke'nin sözleri üzerinde düþünmenizde yarar var: "Þefkatli bir adam, kanla oynarken dikkatli olmalýdýr". Ve sayýn Baþkan, en saygýn generallerinizin Irak'taki kaos ve çatýþmanýn daha fazla Amerikan dolarý ve daha fazla genç Amerikan bedenleriyle önlenemeyeceði sonucuna vardýklarý bir zamanda, endiþeli toplumumuzun buradaki ihtiyaçlarý üzerine hiç düþünüyor musunuz? Bir baþka gerçek muhafazakarýn, General ve Baþkan Dwight Eisenhower'ýn þu sözlerine ne dersiniz: "Üretilen her silah, denize indirilen her savaþ gemisi, ateþlenen her roket nihai anlamda bir hýrsýzlýktýr; açlardan ve yetersiz beslenenlerden, soðukta donan ve giyecek elbisesi olmayanlardan çalýnmýþ bir hýrsýzlýktýr". Ve sayýn Baþkan, siz ve hepimiz Baþkan Eisenhover'in þu veda sözleri üzerine düþünmez 127


Kurtuluþ

miydik acaba: "Hükümet kurullarýnda askerisanayi kompleksin haksýz biçimde nüfuz kazanmasýna karþý durmalýyýz. Ýktidarýn yanlýþ yerleþiminin tehlikeli biçimde artma potansiyeli vardýr ve gelecekte de olacaktýr." Nihayet sayýn Baþkan, size soruyorum: terörizme karþý savaþ dediðiniz þeyi anayasada yazýlý temel haklarý ortadan kaldýrmak için kullanýrken, Anayasayý koruma yemininizi tuttunuz mu? Hangi anayasa teorisine dayanarak hiçbir suçlama olmaksýzýn þüphelileri yakalayýp hapse atýyor, bazen de yabancý ülkelerdeki hapishanelerde iþkence ediyorsunuz? Hangi anayasal veya yasal temelde, yasanýn gerektirdiði mahkeme karar olmaksýzýn Amerikalýlarýn telefonlarýný dinlettiriyorsunuz? Siz anayasanýn, yasalarýn ve Cenevre sözleþmesinin üstünde misiniz? Eðer biz Irak'ta sizin dediðiniz gibi özgürlük için savaþýyorsak, o zaman burada Amerika'da özgürlükleri korumak için niçin oradakinden farksýz bir þey yapýyorsunuz? Irak'ý Terk Edin Þimdi birçok Amerikalý gerçekten de "Irak'taki Amerikan savaþý korkunç bir kargaþa yarattý ama þimdi ordan nasýl çýkabiliriz?" diyor. Harward ve Chicago Üniversitelerinin eski Ortadoðu Araþtýrmalarý profesörü ve Dýþiþleri Bakanlýðý eski Ortadoðu uzmaný William Polk, geçenlerde Simon&Schuster yayýnevince istenen bir kitap için benimle birlikte çalýþtý. Kitabýn adý: Irak'tan Çýkýn: Þimdi Geri Çekilme Ýçin Pratik Bir Plan". Onu ister istemez övdüðümü hissediyorum; bu nedenle New York Times ve þimdi de Newsweek'te yazan saygýn gazeteci Anna Quindlen'in Charlie Rose'un mükemmel TV programýnda söylediklerini buraya aktarýyorum: "Herkese tavsiye edeceðim harika bir kitap var. Bu George McGovern ve William Polk'un birlikte yazdýðý Irak'tan Çýkýn baþlýklý çok küçük,

okunmaya deðer bir kitap. Ve sizi alýp ülkenin tarihine, kuruluþa, [savaþa] nasýl girdiðimize, argümanlarýna ve nasýl çýkabileceðimize götürmektedir. Bu küçük bir ateþleme fitili gibi þey . Tüm ulusun onu okumasý gerektiðini ve o zaman birleþeceðimizi düþünüyorum". Anna Quindlen'ýn ikinci bir yargýsýný daha isterseniz, size deðerli Library Journal'de yazdýðýný aktarayým: "Bu titiz ve iddialý kitapta eski senatör McGovern ve profesör Polk, Irak'taki savaþa keskin ve doðrudan bir eleþtiri yöneltiyorlar. Onlarýn okunmaya deðer kitabýný eþsiz kýlan þey ise, sadece Birleþik Devletlerin Irak'tan þimdi askeri olarak neden geri çekilmesi gerektiðini ileri sürmeleri deðil, fakat ayný zamanda birliklerin geri çekilmesinin pratik adýmlarýný açýk seçik ortaya koymalarýdýr. ABD'nin Irak'taki mevcut politikasýný kuþatan karmaþa içinde açýk-seçik fikir edinmek isteyen birinin esas olarak okumasý gereken bu kitap, devlet ve üniversite kütüphanelerine tavsiye edilir." Profesör Polk, Baþkan Polk'un soyundan gelmektedir ve ünlü George Polk'un kardeþidir. Güney Fransa'daki evinden gelerek þimdi buradadýr ve Baþkan Bush ile ilgili bu tarafsýz sorgulamayý bitirdikten sonra podyumda bana katýlacaktýr. Ve þimdi Ulusal Basýn Kulübü üyeleri ve konuklarý, Bill Polk ve beni çapraz sorgulamaya almak için sýra sizde. Kuþkusuz, ayný þekilde tarafsýz bir tarzda. * George McGovern: 1972 Baþkanlýk seçimlerinde Demokrat Parti adayý idi. 1957'den 1961'e kadar Temsilciler Meclisi ve 18 yýl da Senato üyeliði yaptý. Ayný zamanda altý yýl boyunca da Washington'daki Ortadoðu Politikalarý Konseyi Baþkaný idi. Buraya aldýðýmýz konuþmayý 12 Ocak 2007 günü Washington'da Ulusal Basýn Kulübünde yaptý. 22 Ocak 2007 tarihli Counter Punch adlý siyasi dergiden alýnýp çevrilmiþtir.

* * *

128


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.