Kurtuluş Gazete Say-6

Page 7

KADIN

KURTULUS BÜTÜN ÜLKELERİN İŞÇİLERİ ve EZİLEN HALKLARI BİRLEŞİN!

Haziran 2008

DTP Kadın Kurultayı yapıldı 18 Mayıs'ta “Özgürlüğümüzün teminatı örgütlülüğümüzdür” temel sloganıyla yapılan DTP Kadın kurultayı kitlesel katılımla, coşkulu geçti. Van ve Hakkari'den kurultaya katılmak için gelmeye çalışan kadınların engellenmesi de protesto edildi. Kadın Kurultayına DTP kadın milletvekillerinin tümü katıldı. Kurultayda yapılan konuşmalarda çatışma sürecinden en çok kadınların etkilendiği, Kürt kadınların feminist bir yaklaşımla milliyetçiliğe, militarizme, şiddete ilkesel olarak karşı koyan bir konum almaları nedeniyle daha güçlü bir barış mücadelesi yürüttükleri, Türkiye'de demokratik çözüm ve barışçıl bir siyasetin geliştirilmesinde “Kürt kadını önemli bir role sahiptir ve kurultay bunu bir kez daha ispatlamıştır.” mesajı verildi. Kadınların siyasetin öznesi olma ve toplumsal siyasetin geliştirilmesinde belirleyici bir yere sahip olduklarını Kürt kadını kanıtlamış ve bunun öncülüğünü yapmaktadır denildi. Kurultayda DTP milletvekili Emine Ayna, DTP kadın meclisinden Türkan Yüksel, Özgür Kadın Hareketi'nden bir kadın temsilci konuşma yaptı. Yapılan konuşmalarda eril siyasetin damgasını vurduğu ülkemizde, şiddete, inkara ve anti-demokratik uygulamalara karşı böyle bir birlikteliği kadın kimliği etrafında örmenin ve birlikte yürümenin her zamankinden daha mümkün olduğu açıktır denildi. Kadın katliamları, kadına yönelik şiddet konusunda kurultayda ciddi bir kararlaşmanın ortaya çıktığı ifade edilerek yoldaşlık vurgusu yapıldı. Öcalan üzerindeki tecrite dikkat çekilerek 'Sayın' hitabından kaynaklı devletin aldığı

tutum eleştirildi. Kadın mücadelesi ve özgürlüğünü ülkenin demokrasi ve barış mücadelesinden ayrı düşünülmeyeceği, Türk ve Kürt kadınların ele ele verip barış mücadelesinin geliştirilmesi için kadınların birliğine ihtiyaç olduğu vurgulandı. Kurultayın hazırlık aşamasında yapılan

çalışmaların kadınların siyasi bilincini geliştirmesine olan katkısına dikkat çekildi. Kadına yönelik her ayrımcılığın önlenmesi konusunda yasalar önünde eşit olmanın yetmediği fiili ve gerçek anlamda eşitliğin sağlanması için örgütlü mücadelenin yükseltilmesi gerektiği,

yasalarda pozitif ayrımcılığın yeralması için DTP kadın meclisinin aktif rol alacağı vurgulandı. DTP kadın mücadelesinin kalıcı hale gelmesi ve süreklilik kazanması için “Kadın Demokratik Siyaset Akademisi” kurulması kararı alındı.

7

Sandık açıldı! Sandık açıldı! Sandık...

Senin annen bir melekti yavrum! Feryal Irmak

S

Kadınlar vardır kadınlar vardır kadınlar heryerde Değer verdiğimiz insanları ölüm yıldönümlerinde anarız. Bu köşede bir değişiklik yapıp önemli bulduğumuz kadınları doğum günlerinde anmak istedik. İşte Mayıs ayının ikinci yarısında doğan kadınlar

Kadınların 'ilk'leri ve

Dame Margot Fonteyn:

kadınlar için önemli tarihler

18 Mayıs 1919, İngiltere. Çocukluğu Çin'de geçen ünlü balerin Türkiye balesinin kurucularındandır.

17 Mayıs 1987: İstanbul'da 80'li yılların ilk kitlesel kadın yürüyüşü olan 'Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü' yapıldı. Coşkulu geçen yürüyüşte 2000'den fazla kadın vardı. 18 Mayıs 1871: Paris Komünü eşit işe eşit ücret verilmesini kabul etti. 19 Mayıs 1989: İlk kez kapalı bir salonda, yaklaşık 2500 kadının katıldığı Kadın Kurultayı toplandı. 20 Mayıs 1795: Fransa'da kadın klüpleri kurulması yasaklandı. 20 Mayıs 1920: İlk hemşire okulu olan Amiral Bristol Hemşire Mektebi hizmete girdi. 22 Mayıs 1962: Türk Kadınlar Birliği kongresi olaylı geçti. Kongre sonunda Günseli Özkaya başkan seçildi. 23 Mayıs 1795: Fransa'da kadınların toplantılara katılması yasaklandı. 25 Mayıs 1983: Milli Güvenlik Konseyi kürtaj yasa tasarısını kabul etti. 26 Mayıs 1999: Danıştay Sekizinci dairesi, başı açık görev yapmayı kabul etmeyen türbanlı memurların uyarı cezası verilmeden işten çıkartılmasına karar verdi. 27 Mayıs 1995: Bir grup kadın, cumartesi günü saat 12'de gözaltında kaybolanların bulunması ve sorumluların ortaya çıkartılarak yargılanması talebiyle İstanbul Galatasaray Lisesi önünde oturma eylemi yaptı. Daha sonra Cumartesi Anneleri olarak anılan insan hakları savunucuları 4 yıl boyunca her cumartesi saat 12'de aynı yerde buluşup polisin çeşitli müdahalelerine rağmen aynı talebin ısrarlı savunucusu oldular. 28 Mayıs 1913: Osmanlı'da ilk feminist örgüt sayılan Teali-i Nisvan kuruldu. 29 Mayıs 1913: Ulviye Mevlan yönetimindeki Kadınlar Dünyası dergisi yayımlanmaya başlandı. 29 Mayıs 1971: TİP Genel Başkanı Behice Boran tutuklandı. Boran'la birlikte Prof. Sadun Aren ve TÖS Genel Başkanı Fakir Baykurt da cezaevine konuldu. 29 Mayıs 1981: Şarkıcı Selda Bağcan 'şarkılarında komünizm propagandası yapmak' gerekçesiyle gözaltına alındı. 29 Mayıs 1987: Ayrımcılığa Karşı Kadın Derneği kuruldu. 30 Mayıs 1431: Jeanne d'Arc Fransa'da büyücülük suçuyla yargılandı ve yakılarak öldürüldü. 30 Mayıs 1970: Askeri Personel Kanunu tasarısını protesto eden astsubay eşleri miting düzenledi. Polis yürüyüşe müdahale etti. 31 Mayıs 1996: Erzurum Dadaşkent Belediye Başkanı Ensar Coşkun “Öğrenciye ev verenin kanalizasyonunu tıkarım. Erkek ve kız öğrenciler kiraladıkları evlerde karı koca hayatı yaşıyorlar” dedi.

kadınlar heryerde

Lady Mary Wortley Montagu: 26 Mayıs 1689, İngiltere. (Ö: 1762) Lady Montagu dönemin Osmanlı toplumu üzerine ayrıntılı gözlemleriyle bilinir. 1716-1718 yıllarında eşi İngiltere'nin Osmanlı elçisiydi. Şiirler, hikayeler, çeşitli konularda makaleler ve Avrupa'nın Osmanlı hakkındaki önyargılarını düzeltme çabasıyla mektuplar yazan Mary, feminizmin ilk savunucularından da sayıldı. 50'li yaşlarında bir konta aşık oldu ve eşini ve çocuklarını terk ederek İtalya'ya gitti. Konttan ayrılmasına rağmen İtalya'dan uzun süre ayrılmadı.

Louise Michel: 29 Mayıs 1830, Fransa. (Ö: 1905) Bir hizmetçinin kızıydı. Öğretmen oldu ancak kendi yöntemleriyle öğretmek istediği için kovuldu. Paris Komününün önde gelen kadın militanlarından, barikatları ilk kuranlardan olan Louise toplara göz kulak olması gereken komitedeydi. İyi bir konuşmacı ve militan bir kadındı. Viktor Hugo ile ölene kadar mektuplaştı. 'Anarşistler Bildirisi'nde imzası vardı. Ancak erkeklere yönelik eleştirilerinde tüm kesimleri hedef alıyordu. Çünkü hareketin tüm akımları kadının yerinin ev olduğunu düşünmeye devam ediyorlardı. Karl Marks'ın da içinde bulunduğu Uluslar arası Emekçi Adamlar Örgütü'ne ve Ulusal Muhafızlar'a kadın olduğu halde katılmıştı. Sadece 2 ay süren Paris Komünü için savaşta 120 kadından oluşan bir tabura komuta etti. Sonrasında yargılandı, sürgüne gönderildi, defalarca tutuklandı. Zatürre hastalığı nedeniyle ölüm döşeğindeyken 1905 Rus Devrimi'nin haberini aldı. Kalkıp dans etti ve “Tamam, şimdi ölmeye hazırım” dedi.

SAYFA 07

enin annen bir melekti yavrum; çünkü ancak insan üstü bir varlık bu “annelik” denilen misyonu üstlenebilirdi. İnsanüstüydü çünkü sabahtan akşama kadar dışarıda çalışır, akşam yorgun argın eve gelir, hemen mutfağa koşup senin ve babacığının yemeğini hazırlar, ardından sofrayı toplayıp bulaşığı yıkar, koştura koştura sabahtan attığı çamaşırları makineden çıkarıp asar, senin ve sevgili babacığının ertesi gün giyeceklerini ütüleyip başucunuza koyar, dağıttıklarınızı toplar, ertesi akşam mesaiye kalacağı için yemeği geceden yapıp dolaba kaldırır, sen ve babacığın horul horul uyurken kendini anca yatağa atardı. Sabah sizden önce kalkıp-bir kaç saatlik uykuyla- kahvaltınızı hazırlar, öyle evden çıkardı. Biten el sabununu, dolan çöpü, kirlenen havluyu hep o farkederdi. Sen ve sevgili babacığın hijyen içinde yaşayasınız, hasta olmayasınız diye dinlenebileceği tek tatil günününü evi temizlemekle geçirirdi. Veli toplantılarına o gider, ödevlerinle o ilgilenir, babacığının ailesiyle ilişkilerini bile o düzenlerdi... Halbuki okumak istediği bir sürü kitap, gezip görmek istediği bir sürü yer, tanımak istediği bir sürü insan, yani yapmak istediği bir sürü şey vardı. Ama insanüstülük de bir yere kadar, sonuçta bir gün yirmidört saatti, bunların hiçbirini yapmaya zamanı olmazdı, o “anneydi”, bu kutsal misyonu yerine getirmek için kendi hayatını sizin hayatınıza adamalıydı... Zaten yüzyıllardır hep böyle olmamış mıydı, yer yer isyan etse de bu duruma, değiştirmek onun elinde miydi sanki? Tüm mutsuzluğuna rağmen ailesini mutlu etmek için dayanmalıydı, sabır taşı çatlamalıydı o çatlamamalıydı, o da annesinden böyle öğrenmişti çünkü... Ne bedeni ne emeği ne de kimliği ona aitti, yaşamı boyunca babasına, kocasına, devletine ait olmuştu hep. 8 Mart' ta sokağa çıkıp haykırırdı belki “bedenimiz, emeğimiz, kimliğimiz bizimdir diye, ama sadece haykırmakla kalırdı. Bu sloganı hayata geçirmesi mümkün değildi, o her şeyden önce bir anneydi ve ailesini hep kendinden fazla sevmeliydi. Bu sevgi kıskacında birgün isyan edip “yeter artık, bana biçtiğiniz rollerin hiç birini kabul etmiyorum, bundan sonra sizin köleliğinizi yapmayacağım” demekten ölesiye korkuyordu. Çünkü yaptığı bencillik olurdu, yadırganırdı, yargılanırdı, sesi öylesine cılızdı ki... Ve bir anneler günü daha gelip geçti. Boy boy reklamlar sıralanırdı ya o gün gelmeden haftalar önce, annenizi sevindirin ona “küçük” bir hediye alın derlerdi. O küçük hediye diye sundukları ya bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın hayatı boyunca alamayacağı pırlantalar, altınlardı yada çeşit çeşit “küçük ev aletleri”. Yani aslında bunca kutsanan “annelik” ya pahalı hediyelerle “ödüllendirilirdi” senenin bir gününde, yada aslında hediye diye alınan şeyle-küçük ev aletleri mesela- alttan alta “yerini bil!” denirdi kadınlara. Senin yerin evindir, seni mutlu edecek şeyler de “küçük ev aletleridir”... Halbuki o insanüstü olmaya mecbur kalmış kadın ne anneler gününü, ne bu gereksiz hediyeleri istememekteydi. Onun tek istediği kendisi olabilmekti. Hayatının her anında “anne”liğinin kendi kimliğinin önüne geçmemesiydi. Çok isteyerek doğurduğu çocuğuyla “annelik” rolleriyle değil, kendi kimliğiyle ilişki kurmaktı. Kimbilir belki de birgün sesini diğer “anne” kadınlarla birleştirip bunu gerçekleştirilebilecek, çevresine örülen duvarları yıkabilecekti...

Agnes Varda: 30 Mayıs 1928, Brüksel. Fotoğraf ve sinemacı olan Fransız feminist Agnes, Yeni Dalga akımının büyükann esi olarak anılır. Babası Anadolu' dan göçmüş bir Yunanlı, annesi ise Fransızdı. Yetişkinlik yılları Paris'te çeşitli filmler çekerek geçti. 'Feminist ve iyimser' bir film diye tanımladığı L'une chante, l'autre pas (Biri şarkı söylüyor, diğerleri değil) filmini 40'lı yaşlarında çekti. 1985'te Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan ödülü, 2002'de Fransız Akademisi'nin Rene Clair ödülü aldı. 2005'te Cannes Film Festivali'nde uzun metraj yarışma jürisinde yer aldı.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.