KaosGLD46

Page 7

çağrısının tam da bizim birbirimize duyduğumuz ihtiyaç olduğunu fark ettik. Biz bu yazıdan ve Duygu'nun yazdıklarına karşılık yazılanlardan bahsedeceğiz. Aslında bir toplantıda bu yazıları okuyup, tartıştık, fakat şimdi, bu gece dördümüz düşündüklerimizi yeniden düşündük ve bulduklarımızı sizlerle paylaşmak istedik. Duygu'nun yazısında yazı olmaktan uzak bir şey vardı, içine giremedik, içine giremeyince dışımızda bıraktık önce. Daha önce okumadığımız kelimeleri vardı Duygu'nun, daha önce dokunulmadık yerlere dokunmuştu, biz de dokunmalıydık. Duygu bizim yazılarda alışık olmadığımız günlük dili kullanmıştı, lezbiyen cinselliğinin gündelik dilde ironi ve sembolizmle anlatımı. Anladık ki biz kendi cinselliğimizden ve yazmaktan korktuğumuz için yazının içine giremedik. Bir anlamda Duygu'nun yazısıyla kendimizi sorguladık. Gerçi bu yazıya karşılık yazılanları okuyunca kendi içimizdeki noktaları yakalamamızdaki içtenliğimizin de hakkini vermek gerek. Bu ilk defa karşımıza çıkmıştı ve biz coşku dolu bir şekilde bu konuya doyduk. Yazıdaki "kil koleksiyonu" sembolizmini anlamayanlar, Duygu Zafer'in Necla Arat'a verdiği ceza gibi, bu yazıyı beş milyon kere okuyabilirler. İşlerine yarayacaktır, bizim içimizdeki coşkuyu kavrayacaklardır. Ancak tüm bu beğenimize rağmen, lezbiyen cinselliğinin bu ilkaktarımının acemilik ve dağınıklık koktuğunu da itiraf etmeliyiz. Sanki iki ya da daha fazla yazı bir araya getirilmiş gibiydi. Ama biz bu yazıyı çok çok sevdik. O, kadın olarak kadını nasıl hissettiğini anlatmanın kelimelerini aramış. "Yüreklerinden, gözlerinden, alınlarından, avuç içlerinden öptüğüm, hayatimi anlamlı kılan, çoğunlukla maddesellikten arınıp, ruhlarına nüfuz ettiğim yaban çiçeklerim." Aslında tekrar tekrar okudukça, özellikle ilk paragrafı yaşama sevinciyle alıntılama isteği duyuyoruz, ama gerek yok herhalde. Hetero cinselliği her yerden üstümüze gelirken, dört yaşında kız çocukları bile erkek çocuklarını öpmeleri

gerektiğini öğrenirlerken televizyondan, biz, heteroseksüel insanların yargılarından korkup kendi cinselliğimizi yok mu sayacağız? Onlardan hoşgörü beklemek adına lezbiyen kadınların arasından cinselliği söküp atacak miyiz? Erkek egemen toplumun kadın cinselliğini yok saymasına biz lezbiyen kadınlar hiç mi karşı çıkmayacağız? Lezbiyen ya da heteroseksüel kadınların bu noktada erkeklere karşı durmaları gereken yerler ne kadar da aynı. Duygu, artık hiçbir kadının kardeşi ya da ablası olamayacağını söylüyor. Yani Duygu, çocukluk çağımızdan beri içimize yerleştirilmeye çalışılan "diğer kadını rakip olarak görmekten" kurtulmanın psikolojisini anlatıyor. Kendimizi bulmamızı anlatıyor. Kadınları bize öğretildikleri konumdan değil, kadın olarak tanımanın yollarını sezdiriyor. İşte yine, yine "cinselliğinizden korkmayın" diyor. Pek çok yerde iki kadın arasındaki cinsellik şiirsel ve/veya estetik olarak gösterilir. İki kadının arasında gerçekten cinselliğe dair olan şey(ler) reddedilir, görmezden gelinir. Oysa Duygu gündelik dilin çıplaklığıyla tam da bunları ifade etmiş. Kadının kendisine karşı konumunu, öğretilmişliklere rağmen belirlemiş ve en önemlisi anlatmaktan çekinmemiş. Bize öğretilir, cinsellik ürkütücüdür, karanlık noktadır, ayıptır; korkarız ondan. Kendimizin cinsellikteki, cinselliğin kendimizdeki yerini anlamak, kavramaktan korkarız hep. Bu yüzden zordur yaşı küçük bir kadının lezbiyenliğini keşfetmesi, keşfedince kabul etmesi, kabul edince etrafına açılması. Tüm bu süreçte küçük kadının yaşı büyür ama korku aynı kalır. Ama yapmıştır ya artık, korkusunu bununla yener, heteroseksüelleri rahatsız etmekten çekinip cinselliğini saklayarak değil. Yürüyeceğimiz yol "heteroseksüellere kendimizi nasıl beğendiririz, onların uygun göreceği davranışlar nasıldır?" sorularının yanıtlarıyla biçimlenmez, kendi içimizden gelenle, kendimizi, kadınları ve yaşamı algılayışımızla belirlenir.

KAOS GL 46 / 7


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.