ALTUST_5_minik

Page 57

57

islam ve kaPitalizm dan Burak Biber kendilerine yöneltilen “kapitalizme abdest aldırmak” eleştirilerine bu “dava bilinci” ile cevap verir: “Saçma sapan, ama eğer kapitalist dünyaya abdest aldırıp namaza başlamaya vesile olabilecekse, Allaha şükürler olsun, cihat ediyoruz demektir.” Bu aynı zamanda, Müslümanların kavram dünyasında nasıl semantik oynamalar yapıldığının da bir göstergesidir. Artık Cihad ve hicap gibi İslamî kavramlar geleneksel bağlamlarından kopartılıp içleri boşaltılarak kendilerine tamamen yabancı bir dünyanın çağrışımları ile doldurulmuştur. Dışa açılan ve değişen, piyasa mekanizmalarının her yerde aynı olan oyunlarına dahil olan Müslüman, her şeyin İslamîsini icat etme hırsı ile artık piyasanın içinde “cihad etmektedir”. Bu dışa açılma ve beraberindeki değişim süreci kendi içinde bir süreklilik ve kopuş ihtiva ediyor. Birikim modelleri, parçası olunan piyasa mekanizmaları, işçi-işveren ilişkileri, şirket ve işletme modelleri ve diğer unsurlar hemen hemen aynıdır. Yani kapitalizm aynı kapitalizmdir. Bu açıdan bir süreklilik

söz konusudur. Müslüman zenginlerin kendilerine has bağış kültürü bu aynı oluş durumunda anlamlı bir değişikliği ifade etmemektedir. Zira yoksulların tepkilerini eritmek için yapılan aynî ve nakdî aktarımlar yeni bir şey değildir; Avrupalı ve Amerikalı sermaye sınıflarının eskilerde “işçi aristokrasisi” yaratmış olan kaşarlanmış yönteminin adi bir kopyasından ibarettir. Kopuş ise Müslüman kimliği ve İslam algısındadır. Tüccar peygamber anlatısı etrafında gelişen yeni refah teolojisinde “sosyal adalet” gibi bir kavrama yer yoktur. Bu Müslüman yeni zenginler de, tıpkı seküler sınıfdaşları gibi “sosyal adalet” kavramına karşı aynı ölçüde allerji beslemektedir. Artık bu muhteremlerin zihninde “ilayı kelimetullah” yerine protestanvari bir bireysel başarı kültü vardır. Yine kendilerince cihad etmektedirler, ama artık feyiz kaynakları Mevdudi, Seyyid Kutub gibi klasik İslamcılığın inşacısı düşünürler yerine Amerikan işletme modelleri ve pazarlama teknikleri mucitleridir. Peki, bu metamorfoz geçirmiş İslamcı Müslümanların ahlaklı bir kapitalizm modeli

yaratmaları mümkün mü? “Hiç olmazsa kapitalizme ahlak getirirler” diye kendimizi avutabilir miyiz ?

Ahlaklı kapitalizm mümkün mü ? Sanırım “siyah süt olur mu?” sorusu bu soruyla aynı frekanstadır. Mesela çölde ağaç büyümeyeceğini anlayabilmek için derin bir botanik bilgisine sahip olmak gerekmez; sadece Allah vergisi bir ferasete sahip olmak yeterlidir. Yanlış bir sorunun doğru cevabı olamaz. Kapitalizm ontolojik olarak bu “ahlak” operasyonuna imkân vermemektedir. Varoluşunun içsel mantığında ve gelişim serüveninde derin bir ahlaksızlık bulunan bu sistem bazı kuldan utanmaz liberallerin ifade ettiği gibi masum bir olgu değildir. Elbette, İslam meşru yollardan zenginleşmeye karşı olan, ticarî faaliyetleri şeytanlaştıran bir din de değildir. Ama ne kapitalizm ticarete indirgenebilir, ne de ona has olan birikim modellerinin 7. yüzyılın dünyasındakilerle bir alakası vardır. Zaman ve zemin çok farklıdır. İlkesel olarak İslam için zenginleşmenin ne yolla olduğu ve bireyin zenginliğinin hacmi birer sorunsaldır. Ellerinde ülke bütçelerine denk sermayeler birikmiş muazzam zenginlerin olduğu bugünün dünyasında daha ciddi bir sorunsaldır. Zira Allah Teala, hadsiz hesapsız bir zenginleşmeye ve bu zenginleşmenin sınıfsal uçurumları derinleştirmesine müsaade etmemektedir: “Allah’ın o (fethedilen) şehir halkından Resûlü’ne verdiği fey, Allah’a, Resûl’e, (ve Resûl’e) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın.” (Haşr Suresi, 7. ayet)

Yeni dindar zenginlerimiz de doğal olarak seküler sınıfdaşlarıyla aynı sınıfsal eğilimleri ve refleksleri taşımaktadır. Peki, biz onlara ahlaklı bir kapitalizm kuracaklar ümidiyle minnet mi etmeliyiz? Şüphesiz bu minnette bulunanlar varsa, büyük bir yanılmanın küçük kurbanları durumundalar.

Yani İslam’a göre zenginleşme sınırları çizilebilen, kamu yararı için müdahele edilebilen bir olgudur. Kapitalizm ise, ülkelere göre kısmî farklılıklar oluşturan bütün varyantlarıyla aynı değişmez ilke üzerinde yükselir: Sermayenin dokunulmazlığı. Devletçi kapitalist modellerde de devlet, sermayenin büyüme sürecinin sınırlayıcısı değil bilakis yardımcısı ve aracı olmuştur. Ülkemizin devlet eliyle özenle yetiştirilmiş olan TÜSİADcı kadim sermaye sınıfı buna bir örnektir. Yeni dindar zenginlerimiz de yine devletin başındaki iktidar partisinin sunduğu imkânlardan (dolayısıyla devletten) faydalanmayı ihmal etmemektedir. Onlar da tıpkı diğer patronlar gibi sendikal haklara

karşı tahammülsüzdür. Onlar da taşeron zulmüne ortak olmaktadır. Onlar da kendi bankalarını kurmakta, ‘faizsiz bankacılık’ adı altında aynı finansal ağın parçası olmaktadır. Hasılı, değişen bir şey yoktur. Yeni dindar zenginlerimiz de doğal olarak seküler sınıfdaşlarıyla aynı sınıfsal eğilimleri ve refleksleri taşımaktadır. Peki, biz onlara ahlaklı bir kapitalizm kuracaklar ümidiyle minnet mi etmeliyiz? Şüphesiz bu minnette bulunanlar varsa, büyük bir yanılmanın küçük kurbanları durumundalar.

İmkânsızlık yanılsaması Basılı ve görsel medyaya bir göz gezdirin. Bize sunulan mümkünler dünyasında, eskinin mümkünatı olmayan, çoğunluğu bilimkurgu eserlerinde işlenmiş çok şey var. Milyon dolarlara sahip bir zenginseniz uzay seyahati yapabilirsiniz örneğin. Ya da estetik ameliyatlarla gençleşebilirsiniz. Hatta biogenetik ilahları tarafından ölümsüzleştirilebilirsiniz bile. Lakin bize ölümsüzlüğü vaad edebilecek kadar imkansız hayal edilenlere karşı cüretkâr olanlar, iş toplumsal ve iktisadi alana geldiğinde tam tersi bir tutum ortaya koyarlar. Zenginlere biraz daha fazla vergilendirmekten mi dem vurdunuz, “Mümkünü yok” derler, “sonra serbest rekabetin hali nice olur”. Devletin sağlık gibi en temel bir insan hakkını ücretsiz hale getirmesini mi istediniz, “O ne biçim şey öyle” derler, “devlet küçülmelidir, onu da piyasa aktörleri halleder”. Başka bir sistem istiyor ve kapitalizme karşı mısınız, o ise zaten ham bir hayalden ibaret. Ölümsüzlük bile mümkün, ama kapitalizmden kurtulmak mümkün değil! Medya olanakları ile algıları manipüle eden sistemin sahipleri açık ki alternatif arayışlarına karşı psikolojik bir harekât yürütmektedir. Zira kapitalizm, sermayenin dokunulmazlığından taviz veremez. Sermayenin dokunulmazlığı ortadan kalktığı anda, piyasa aktörleri zenginleşme biçimlerinin kamu çıkarı için sıkı bir şekilde denetleneceğini ve bu zenginleşmenin haddinden fazlalaştığı noktada neşter yiyeceğini çok iyi bilmektedir. Zaten bu hırsları değil mi onları iklim felaketine rağmen bile milim değişmekten alıkoyan? İnsanlık ise bu haddi aşmış bir avuç azınlığın lütfunu beklemeye yükümlü değil. Ne kapitalizm alternatifsiz, ne de biz çaresiziz.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.