ALTUST_5_minik

Page 45

45

milliYEtÇilik, ırkÇılık, soYkırım

bir söylemdir. Karşılıklı iletişime, etkileşime kapalıdır. Onun doğruluğunu sorgusuz sualsiz kabul etmemizi, ama aynı zamanda onu içselleştirmemizi, kendi söylemimiz haline getirmemizi bizden talep eder. Bize düşen onu ezberleyip şablonlarını tekrarlamak, alıntılar ve tırnak işaretleriyle konuşmaktır. Bizi teksesliliğe mahkûm eden otoriter söylemin aksine, içten gelen söylem bir metni kendi öznelliklerimizi katarak yeni baştan okumaya, kendi kelimelerimizle yeni baştan anlatmaya benzer. Yani biraz bizim, biraz başkalarının sözüdür. Bu yönüyle diyaloga, yeni ilişkilere açıktır. Sözü başka sözlerle, farklı seslerle diyaloga sokar. Yeni, farklı bağımsız kelimeleri mümkün kılar, üretken ve yaratıcıdır. Semantik yapısı sınırlı ve sonlandırılmış değildir. Değişime, tadilata, farklı anlamlara açıktır. Asla ölü bir söylem değildir; sonuçlanmamıştır, geçmişe değil geleceğe yönelik bir adım, bir itici güçtür. Varış yerinden ziyade bir kalkış, yola çıkış noktasıdır.

“Masal Babam” Hrant Dink, “Ermeni Sorunu” konusunda tam da bu söylemi kullanarak kurumsallaşmış egemen hafızaya ve onun tek dilli anlatılarına meydan okudu. Tarihi abluka altına almayı,

geçmişi bugünden kazımayı amaçlayan “hafıza bekçilerinin” susturma, reddetme, yadsıma üzerine kurduğu otoriter söylemin mutlak iktidarını sarstı. Sözel bilince tek parça halinde kazınmış, tek bir sesi yankılayan söz dizgelerini parçalara ayırarak, cevapları önceden bilinen sorular, sabitlenmiş hakikatler hakkında merak uyandırdı. Hrant Dink’ten önce de, sonra da, bu konuda resmî söylemi sorgulayan, ona açıkça meydan okuyanlar oldu. Ancak hiçbirinin sesi Hrant’ın hakim söyleme isyanı kadar etkili olmadı. Hrant’ın şüphesiz ender rastlanan, özgün bir tonlaması ve ritmi vardı. Ancak o her şeyden önce bir hikâye anlatıcısıydı. Hrant’ın ardından Şafak Pavey acısını “Hrantçığım, babacığın, benim masal babam. Çocukluktan beri düşlenen Saroyan hikayelerinden bize misafir gelmiş babacık” 4 sözleriyle dile getirmişti. “Hiçbir felsefe, hiçbir analiz, hiçbir aforizma, ne kadar güçlü ve derinlikli olursa olsun, yoğunluk ve anlam zenginliği açısından hakkıyla anlatılmış bir hikâyeyle kıyaslanamaz” der Hannah Arendt. 5 Hrant Dink yerleşik belleğe alternatif oluşturacak karşı bellek oluşturma çabasında en eski anlatı biçimi olan hikâyeye başvurdu. Hikâyeler

Rejimin meşrulaştırıcı sembolleri, geçmiş, bugün, gelecek tahayyülleri içinde yer almayan gayrimüslimler resmî tarihte ya hiç yoktur ya da Türk milletini arkadan vuran, hançerleyen iç düşmanlar olarak resmedilir.

yoluyla tarih kitaplarında kayıt altına alınmayan, egemen belleğe aykırı düşen öznellikleri bugüne taşıyarak, örtbas edilmiş tarihi açığa çıkararak, toplumsal mutabakata dayalı hafıza sisteminde çatlaklar açtı. Hrant’ın elinde hikâyeler özgürleştirirci anlatılara dönüşüyordu. Dinleyicileri egemen güçlerin insan hayatını, acılarını, duygularını hiçe sayıp değersizleştirdiği büyük tarihî anlatıların zamanından alıp sıradan insanların deneyim ve öznelliklerinin zamanına taşıyordu. Ölülerin, mağlupların, kaybolmuşların anıları, onların yıkılmış, bozguna uğramış hayalleri, gerçekleşmemiş rüyaları, genelleştirici, soyutlayıcı kuramsal analizlerden çok daha güçlü bir etki yaratıyordu. Kitleler üzerinde sağaltıcı ve aydınlatıcı bir rol oynuyordu. Hikâye anlatımı farklı dünya görüşlerine dayanan farklı yorumları olanaklı kılar; farklı, ucu açık, belki sonuçsuz kalacak bir tartışmayı başlatır. Hrant da anlattığı hikâyelerle ele aldığı konuyu çözmek veya sonlandırmak yerine yeni sorular sorarak eleştirel düşünme ve tartışmaya

yol açıyordu. Amacı bilgi aktarmak veya nakil yoluyla öğretmek değildi. Onun içten içe ikna edici söylemi, bütünlük, süreklilik ve mutlak haklılık üzerinde yükselen toplumsal belleği dönüştürme niyeti taşıyordu. Ötekinin katkısına açık olan söylemi ile diyalogun yolunu açıyordu. Seslendirilmemiş hikâyelerin dillendirilmesi ile özel anılar kamusal anılara dönüştü, toplumun yaşayan belleğine sızdı. Hrant Dink’in sihri belki de burada yatıyordu. O, Ermeni kimliğinin içinden konuşuyordu. Ancak bu kimliğin öznelliklerini ön plana çıkaran hikâyeleri özel ile kamusal alan arasında bir bağ kuruyor, bu topraklardaki Ermenilerin tarihinin aslında Türklerin/Müslümanların da tarihi olduğunu gösteriyordu. 1 h t t p : / / w w w . r a d i k a l . c o m . t r / h a b e r. php?haberno=160939. 2 http://bianet.org/biamag/bianet/78652sireli-yegpayris--sevgili-kardesim. 3 Mikhail Mikhailovich Bakhtin, The Dialogical Imagination, Derleyen: M. Holquist, Austin, TX: University of Texas Press, 1981. 4 Agos, 26 Ocak 2007. 5 Hannah Arendt, Men in Dark Times, New York: Harcourt Brace & Co., s. 22.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.