failleri tutuklanmaksızın- taş yağmuruna tutulmuştu. İsya nın üçüncü evresini, silahlı kuvvetlerin işbirliğine çekilmele ri oluştururdu. Bu noktada, yeniçeriler devreye girerdi. İsya nın taraftarlarını çoğaltmanın alışılagelmiş bir yolu, çarşıpazarı kışkırtmaktı. Bu kışkırtmanın, yeniçeriler veya ulemâ tarafından yürürlüğe konması mümkündü. Çoğu kez, ilmiye talebeleri de onlara katılırdı. Bütün bu evrelerde, isyanlar adına ileri sürülmüş gerekçeler vardı ve bu gerekçeler, yöne tici sınıfın kendi sözlerini tutmama kusurunu işlemesine da yanak oluşturan iddiâlar olarak özetlenebilir. Kayda değer olan yön, isyan, kendilerince kararlaştırıl mış sözleşmenin yeniden kurulması hedefini aştığında ve yenjjerilerin veya âsî önderlerin tek yönlü talepleri biçimini al dığında, çarşı-pazar esnâfı ile ulemânın "sivil kesimleri ’nin, sistemi dengede tutmak ve taşkınlıklara müdâhale etmek amacıyla, karşı harekete girişmeleridir. IV. Murad (1624l^ Ö ym saltanatının ilk yıllarında eyaletlerden gelen isyancı askerlerin, İstanbul’u işgâl etmeleri sırasında veya Patrona isyânı (1730) esnâsında, ya da yeniçerilerin 1826 yılında imhâ edilmelerinden önceki olaylarda görülen durum budur. Ayaklanmalarınörgütlenmesini mümkün kılan şey> yeni çerilerin kendilerinin bir parçası olan "çarşı" ahâlisini işe ka rıştırmalarından başka, onların -modem zamanlarda olduğu gibi- kışlalarında hapsedilmemiş olmalarıdır. O zaman, isya nın biri askerî, diğeri sivil iki boyutu olduğu ve her ikisinin birbirinin peşi sıra çalışmasının gerekli olduğu fark edilir. Gerçekten, burada tasvir edildiği şekliyle "halk isyanla rı", yeniçerilerin giderek artan miktarda -XIX. yüzyıl başla rındaki en enteresan ıslahat tekliflerinin yazarlarından biri olan Koca Sekbanbaşı’nm canlı anlatımıyla- pazar yerindeki "manav, bakkal ve fırıncıların"7 mesleklerine el atmaları yü(7)
Koca Sekbanbaşı Risalesi, haz. Abdullah Uçman (İstanbul, Tercüman 1001 Temel Eser, tarihsiz), s.32.
115