31 TEMMUZ 2015
ÇATALZEYTÝN MEKTUBU
Sayı: 373
Sayfa 4
K O R E H AT I R A L A R I M 26 Eylül 1950 günü akşamı İskenderun Limanı’ndan Kore’ye gitmek üzere ayrılan USNS General W.G. Haan isimli nakliye gemisinde Kore 1. Türk Tugayı’nın 2. kafilesine ait toplam 2.461 Türk askeri bulunmaktadır. Bu askerlerden biri de Alay Karargahı Harekat Şubesi Yazıcısı, Çatalzeytin 1929 doğumlu, piyade er Nurettin Yılmazer’dir. Okuyacaklarınız kendisi ile 1 - 5 Temmuz 2015 tarihlerinde yaptığımız söyleyişilerimizden derlenmiştir. Yazı, fotoğraf ve notlar : Selçuk YILMAZER
v
b K
T
" g
s y o Ç y y
ASKERE GİDİŞ “1929 Çatalzeytin doğumluyum. 1949 yılının 10. ayında gittim askere. İstanbul'da Şeref Stadı'nın karşısındaki askerlik şubesinden Gülhane Hastanesi'nin eri olarak Kartal Maltepe'ye gönderildim. Oradan bizi eğitim için Karadeniz Ereğlisi'ne yolladılar. Eğitim bitince Ayaş 241. Piyade Alayı'na gönderildik. Kore'ye asker gönderme kararı alındığında piyango bizim alaya çıktı. Alayı önce Sarıkışla’ya sonra Etimesgut Zırhlı Tugayı’na taşıdılar. Başka birliklerden alınan takviyelerle alayımız tugay seviyesine çıkartıldı.”
“ v
ç s
d
2
“TOPHANELİ”
“ ç a
“Karargahda forsum yerindeydi, bana "Tophaneli" derlerdi. Albay beni çok severdi. Şöyle “Tophaneli” derdi bana. Bir gün nöbetçi subayı “Karargah Bölüğü Karargah Takımı içtimaya dedi!” Gittik; sandalyenin üstünde bacak bacak üstüne atmış kara bir adam, Albay Celal Dora. Herkes önünden geçerken künyesini okuyor. Benim önümden birisi "Hulusi falanca Ereğli" dedi. Ona “Geç şöyle” dedi, onu aldı. Sonra “Devam edelim” dedi, ben geldim. İşte "Abdullah oğlu Nurettin Yılmazer 1929 İnebolu" dedim ben. Şöyle süzdü beni adam. “Sen de geç oraya” dedi. Emir subayına döndü,, "Şunu hareket şubesine, bunu falan şubeye" diyerek seçtiklerini taksim etti. Şimdi "Ne iş yaparsın sen?" dedi bana. “Şekerciyim” dedim. “İstanbul Boğazkesen Tophane'de dükkanımız var”. Birden "Vay Tophaneli!" dedi bana. “Tophaneli” kaldı benim ad.
Y
y s
T o
y t s
KORE’YE YOLCULUK “Etimesgut’tan trenle İskenderun'a gittik. Bizi Kore'ye götürecek Amerikan nakliye gemisini bekliyoruz. İskenderun'da sıcaktan bayılanlar oldu. Gemi gelene kadar bizi Atik Yaylası'na çıkardılar. 1 hafta orada gemiyi bekledik. Gemi gelince yayladan tam teçhizat, 36 kg yükle, 1.5 saat yürüyerek İskenderun'a inip, gemiye bindik. Aynı akşam denize açıldık. İskenderun’dan ayrıldıktan sonra gemimiz Süveyş Kanalı’ndan geçip, Hint
a a Kore Dağları. Ayaktakiler soldan sağa Alay Komutanı Albay Celal Dora, Emir Subayı Yzb. Halim Irsoy, İkmal Subayı Yzb. Cihan Kumbasar, Harekat Subayı Yzb. Abbas Yurdakul. Önde Harekat Şubesi Yazıcısı Nurettin Yılmazer. (Not : Alayın lağvı ve sancağın geri istenmesi olayı Albay Celal Dora’nın hatıralarını yazdığı 1963 yılında basılan 502 sayfalık “Kore Savaşında Türkler” adlı kitapta ayrıntıları ile mevcuttur. Celal Dora “241. Alayın Türk Ordusu ile birlikte kurulduğunu, ancak milli irade tarafından lağvedilebileceğini, sancağının ise Cumhurbaşkanı tarafından alay komutanına emanet edildiğini ve ancak ona iade edilebileceğini” öne sürerek sancağı vermemiştir. Tahsin Yazıcı Paşa da aynı yıl “Kore Birinci Türk Tugayı Hatıralarım” isimli 384 sayfalık bir kitap yayınlamış, bu kitabın yaklaşık 30 sayfalık bir bölümünü Albay Celal Dora’ya cevap olarak ayırmıştır. Tahsin Paşa tarafından 3 Kasım 1950’de lağvedilen 241. Alay 1 ay sonra 7 Aralık 1950’de tebliğ edilen Genelkurmay emri ile tekrar teşkil edilmiş ve sancağına kavuşmuştur.)
duyup bize katıldı. Toparlanmak için güneye çekildik. Ama o gün o teğmen olmasaydı, biz oradan çıkamazdık."
A
“
KUNURİ
Birliklerimizi taşıyan USNS General W.G. Haan isimli nakliye gemisi.
Okyanusu’na açıldı. Sri Lanka’nın Kolombo limanında ikmal yaptık. Gemi tekrar hareket ettiğinde bir daha kara yüzü görmeden Güney Kore’nin Pusan limanına ulaştık. Deniz sakindi, yolculuğumuz 23 gün sürdü. 19 Ekim günü vapurdan indik, trene binip Daegu kentine gittik. Beraberimizde getirdiğimiz teçhizatlarımızın tümü Amerikan teçhizatları ile değiştirildi. Eski teçhizatlarımız Türkiye’ye geri gönderildi. 1 ay kadar amerikalıların verdiği bu yeni teçhizatlarla eğitim yaptık. Bu arada Amerikan ordusunun Çin sınırına dayandığı, savaşın artık bitmek üzere olduğu söyleniyordu. Savaş bitti diye sevinenler bile vardı.”
ALAYIN LAĞVI "Kore’de alayı lağvetti, Tahsin Yazıcı Paşa. Sancağı istedi albaydan. Şimdi tugay karargahı subayları ile alaydaki subaylar arasında zıtlaşma başladı. Tugay karargahındaki subaylar bile albayı tutuyor. Eğriboyun topladı komutanları bir akşam. Eğriboyun derdik biz ona, Tahsin Yazıcı Paşa’nın, biraz boynu eğridir. İşte izahat verdi, “Cephe şöyle, cephe böyle” falan diye. Sonra albaydan sancağı istedi. “Sancağı ver” diye. Albay da vermiyor. Daha evvelden bir zıtlaşma başladı ya az çok. "Güç kullanırım!" dedi Tahsin Yazıcı. "Gücüne güç!" dedi Celal Dora da. Toplantı bitince Albay hemen geldi oradan, sancağın başındaki Muhafız Takım Komutanını çağırdı. "50 metreden içeri yaklaşan olursa parola bilse de bilmese de geleni vuracaksınız!" dedi. "Kim olursa olsun! Ben gelsem, beni de vuracaksınız!" dedi. İş karıştı, eyvah dedik biz o akşam. Birkaç gün sonra gelen Kolordu emri ile Tugay Daegu’dan ayrılıp kuzeye, Seul’e doğru hareket etti."
"Bir haber geldi. 65.000 kişilik bir Çin Ordusu Güney Kore ordusunu vurup dağıtmış. Çinliler büyük bir hızla güneye doğru iniyor. Bizi destek için hemen o cepheye yolladılar. 50 Km'lik bir cepheyi tutmamız isteniyor. Ben o zaman alay haraket şubesinde yazıcıyım. Biz cephe hattına gidiyoruz. Yolun sağından birerli kolda yürüyoruz, yolun solundan da birerli kolda Güney Kore askerleri başıbozuk halde geri dönüyor. Biz onlara selam veriyoruz, ama onlar hiç konuşmadan yollarına devam ediyorlar. Sonradan öğrendik ki onlar esir aldıkları Güney Kore askerlerinin kıyafetlerini giymiş vaziyette arkamıza sarkan Çin ordusunun askerleriymiş. Boy pos, görünüş olarak biribirlerine çok benzedikleri için rahatça yanımızdan geçip gittiler. Akşam saat 8 olduğunda bir çatırtı başladı. Her tarafımız kuşatılmıştı. 4 gün boyunca çemberden çıktık, başka bir çembere düştük. Çemberden çıktık, çembere girdik. Zayiatımız asker ve teçhizat olarak çok ağırdı. Güneye, Amerikan savunma hattının gerilerine çekilmemiz gerekiyordu. Cemselere bindik. Dar bir vadiden geçiyoruz, vadinin bir tarafı çam ormanı bir tarafı çıplak. Biz çıplak olan taraftan ilerliyoruz. Artık birliğin bütün ağırlığı yola, yani iki tepe arasına girdi. Öyle bir patırtı başladı ki aniden, arabalardan yolun şarampolüne zor attık kendimizi. Kurşun yağıyor üstümüze. Tüfekleri çıkarttık ama başımızı çıkartamıyoruz ateş etmek için. Kıyamet kopuyor. Tamburlu makinalı tüfeklerle tarıyorlar bizi. Bizim hemen arkamızda 4 namlulu bir uçaksavar cemsesi vardı. Erin birisi cemseye çıktı, daha uçaksavarı çalıştıramadan vuruldu, düştü. Derken, hemen arkadan bir teğmen atladı cemseye, uçaksavarı çalıştırdı. 4 namlu, mermiler, 2.000 mermi. Darrrrrrr diye başladı ateşe. Bodur çam ağaçları var. Ağaçlara ateş ediyor teğmen. Ağaçların üstüne yüzlerce mermi yağıyor. Ağaçlar böyle büzülüyor, bir açılıyor bir büzüşüyor. Ağaçlarda pusuya yatan Çin askerleri şapır şapır dökülüyor. Ağaçların altındaki çinliler de paniğe kapılıp kaçmaya başlayınca bize hedef oldular. Onlara orada çok ağır zayiat verdirdik. Çemberi yarıp çıkan askerleri orada bizim bir yüzbaşı topladı. İzmir Marşı'nı söyletti bize, avazımız çıktığı kadar, “İzmir’in dağlarında çiçekler açar.!” Kore dağları çın çın ötüyor İzmir Marşı ile. Amerikalılar falan bize bakıyor. Bunlara ne oldu böyle diye. Yönünü kaybetmiş, dağılmış askerler de sesimizi
g t y v O z ç
Kunuri’de birliklerimizin hayatını kurtaran Cemse üzerine monte edilmiş 4 namlulu uçaksavar bataryası.
v z Ç O g O t ş ç d
SANCAĞIN KUNURİ'DEN ÇIKARILMASI “Şimdi sancak 2 kat kumaştan yapılmış. Sancağın iki katını ayırdılar. Bir katını Albay, bir katını da İkmal Subayı Yüzbaşı Cihan Kumbasar bellerine sardılar. Sancağın direğini de jipin altına sürdüler. O şekilde kaçırdılar sancağı. Daha sonra Alay yeniden teşkil edilince, Kimpo’’da sancağı terziye götürdüler. O esnada Kimpo'da bütün sokaklar, caddeler tutuldu. Sancağın iki katını terziye diktirdiler. Sancak yine eski halini aldı.” (Not : Kunuri’de Türk Tugayının hemen yanında bulunan Amerikan 2. Tümeni de aynı saatlerde yoğun Çin saldırısı altındadır. Saldırıda taburunu kurtaramayacağınından endişe eden tabur komutanı Albay Zacherle, sancağının düşman eline geçmemesi için üzerine benzin döküp, yaktırır. 1.000 kişilik taburdan geriye 266 kişi kalmıştır. Her yıl 30 Kasım’da bu taburda yapılan anma töreninde, tabur sancağı üzerine benzin dökülerek yakılır. Kültür farkı için çarpıcı bir örnek.)
KUNURİ'NİN RÖVANŞI "Amerikalılar Çinlilerle başedemeyeceklerine inanmış, Kore'yi boşaltma hazırlıklarına başlamıştı. Çıkarma gemileri limana yanaşmış, hangi birliğin hangi gemiye bineceği bile tespit edilmişti. Amerikan birliklerinin pek çoğu da gemilere bindirilmişti. Bize cebri keşif emri geldiği için biz gemilere binemedik. Bir gün bizim birlikler cebri keşiften 3 esirle döndüler. Gelen esirleri hemen sorguya alındı. Esirlerden birinin üstünden çıkan pantolonun kemerinde bizim askerlerden birinin numarası yazılıdır. Durum anlaşılır, karşımızdaki Çin birliği Kunuri'de bizi çembere alan aynı birliktir. Olay bir anda duyulur. Artık askeri tutmanın mümkünü yoktur. Emir, komuta falan
“ g
ç
c T
G o
d g G O
J
“ ş y
" a t