Irakta İşgal ve Direniş

Page 1


Irak’ta İşgal ve Direniş Ashab-ı Fil


Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla 1. Rabbin ashab-ı file (fil sahiplerine) neler etti, görmedin mi? 2. Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı? 3. Onların üstüne ebabil kuşlarını gönderdi. 4. O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu. 5. Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi. (Fil Sûresi, 1-5)

Amerika’da Cumhuriyetçi Parti’nin sembolünün fil olması ve Irak’a yönelik saldırı ve işgal operasyonu bu parti döneminde yapılmış olması nedeniyle bu kitap, Ashab-ı Fil (Fil Sahipleri) olarak isimlendirilmiştir.

Irak’ta İşgal ve Direniş Ashab-ı Fil


İçindekiler Önsöz ..............................................................................................................................................................7

IRAK’TA İŞGAL ve DİRENİŞ

Ashab-ı Fil

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 24887 Isbn: 978-605-632-38-0-5 1. Baskı: İstanbul, Temmuz 2012 Feta Yayıncılık: 4 İnceleme-Araştırma: 1 Yazar: Komisyon Yayın Yönetmeni: Önder Türkeli Yayına Hazırlayan: Ersan Güngör Editör: Ozan Kemal Sarıalioğlu Çeviren: İslam Özkan Sayfa ve Kapak Uygulama: Ahmet Yanar Baskı / Cilt: Kültür Sanat Basımevi San. Tic. Ltd. Şti. (Sertifa No: 22032) Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi ZB11 Topkapı Zeytinburnu/İstanbul - Tel: 0212 674 00 21

© Feta Yayıncılık, 2012 Bu kitabın tüm yayın hakları, Feta Yayıncılık’a aittir. Kitabın tamamı ya da bir bölümü izinsiz olarak hiçbir biçimde çoğaltılamaz, dağıtılamaz.

Akşemsettin Mah. Akdeniz Cad. No: 74/3 Fatih/İstanbul Tel.-Faks: +90 212 534 30 16 www.fetayayincilik.com • bilgi@fetayayincilik.com

Birinci Bölüm ABD’nin Saddam’a kapsamlı desteği .......................................................................................................9 ABD’nin Saddam’a kapsamlı desteği.......................................................................................................10 Şaban İntifadası’nda Saddam’a verilen destek .......................................................................................14 ABD’nin Saddam’ı devirme ve Irak’ı işgal kararı ...................................................................................15 İkinci Bölüm Amerika’nın Irak’a saldırmak için dayandığı gerekçeler ..............................................................19 1. Irak’ta bulunan kitle imha silahlarının tahribi....................................................................................20 2. Terörle Mücadele ve İnsan Hakları savunusu ....................................................................................22 3. Irak’ta diktatörlüğün yıkılması ve demokrasi ve özgürlüğün inşası ..................................................25 Irak saldırısında iletişim araçlarının rolü ...............................................................................................26 Üçüncü Bölüm Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları..............................................................29 Bir: Irak’a saldırının askerî sonuçları.......................................................................................................30 1. Irak’taki sivil yerleşim yerlerinin bombalanması ..........................................................................32 2. Sivillerin katledilmesi ve savaş suçları .........................................................................................34 3. Kitlesel sivil tutuklamaları, gizli hapishaneler ve tutuklulara işkence..........................................37 4. Irak halkında korku ve panik yaymak .........................................................................................42 İki: Irak’a saldırının toplumsal sonuçları ................................................................................................46 1. Irza saldırı ve kadın ticareti ...........................................................................................................48 2. Iraklıların güvenliklerinin sağlanmasında gevşeklik, Irak’ta teröristlerin faaliyetlerinin önünü açma........................................................................................50 3. Etkili şahsiyetleri korkutmak ve Irak’ı terke zorlamak.................................................................51 4. Dul kadınlar ve çocukların trajik durumu ...................................................................................52 5. Irak halkı arasında tefrika çıkartmak, dinî ve mezhebî anlaşmazlıklar yaratmak ......................54 Üç: Irak’a saldırının kültürel sonuçları ...................................................................................................56 1. Kutsalların ayaklar altına alınması, Irak’taki kutsal mekânların saygınlığının zedelenmesi ........58


2. Tarihî ve kültürel mekânların tahribi ve içindekilerin yağmalanması ........................................61 3. Eğitim müfredatına müdahale ve Irak’taki tedrisat yöntemini değiştirmek.................................63 4. Medyada çalışmak tehlikeli bir hale geldi, gazetecilere de müdahale edildi ...............................64 5. Ahlakî çöküşün yaygınlaşması ve uyuşturucunun teşviki ...........................................................66 Dört: Irak’a saldırının iktisadî sonuçları .................................................................................................68 1. Petrol ve doğal gaz kaynaklarını ele geçirme................................................................................70 2. Uranyum kaynaklarının yağmalanması ........................................................................................72 3. Irak’ın zenginliklerinin yağmalanması ..........................................................................................73 4. Alt yapının ihmal edilmesi sonucu sağlık durumlarının kötüleşmesi .........................................75 Beş: Irak’a saldırının siyasî sonuçları.......................................................................................................76 1. Yeni Irak Anayasası’nın yazımına müdahale.................................................................................78 2. Iraklı yetkililerin ilişkilerini ve Irak hükümetini ilgilendiren konularda kontrolü ele geçirme ..79 3. Irak’ı bölme planları ......................................................................................................................82 4. Irak’ta fitneye yol açan Siyonist varlığının önünü açmak ............................................................84 Irak’ta Siyonistlere ait dinî merkez teşkili .........................................................................................87 Dördüncü Bölüm Amerika’nın Irak’ı işgalinin arkasındaki gerçek hedefler .............................................................89 1. ABD’nin Irak petrolüne hâkim olma planı ........................................................................................90 2. Ortadoğu’da daimi bir askerî üs inşa etmek .....................................................................................92 3. Amerika’nın krizleri tetikleme ve Amerikan şirketlerini kulislerde nemalandırma ihtiyacı .............93 4. İsrail’in güvenliğini koruma ve Ortadoğu’nun haritasını değiştirmek (Nil’den Fırat’a Büyük İsrail projesi adımı) ............................................................................................94 Beşinci Bölüm Mevcut Durumu Değiştirmek Mümkün mü? .................................................................................97 Büyük Irak Devrimi (1920 Devrimi) ..........................................................................................................98 Altıncı Bölüm Son Hile .........................................................................................................................................107 Amerikan varlığını hukuken haklı göstermek için yapılan son girişim ............................................. 108 Bağdat’la Washington arasında Güvenlik Anlaşması (SOFA) ............................................................. 110 Kaynakça .......................................................................................................................................120

Önsöz Irak halkı yıllar boyu ateş, kan, ölüm ve korkuyu yaşamış, bütün varlığıyla bunu duyumsamıştır. Bu acılar, Saddam Hüseyin döneminde korkunç bir şekilde hayata damgasını vururken işgalcilerle birlikte başka bir boyut kazanmıştır. Irak; ölüm, terör ve işgalcilerden duyulan korkunun 2600 gün süren bir zaman diliminde nefes alıp vermekte zorlandıkları kötü kâbuslar gördükleri karanlık bir gece yaşamıştır. Irak, yaşamaktadır ancak bu yaşam, yeni bir sabahın doğuşu ümidi sayesinde sürmektedir. Kısa bir süreliğine de olsa Irak’ta yaşayan herkes, sevgili vatanın bağrında işgalin varlığını ve bunun nefesleri tıkayan ağırlığını hisseder, işgalin sert darbelerinin her gün yakınlarını, ailesini ve akrabalarını takip ettiğini bütün zerreleriyle duyumsar. Ancak gerçekte olup bitenle ilgili yapılan analizleri ve kulislerde geçenleri onaylamak oldukça zordur. Belge ve kaynak olmadan hiçbir sözü onaylamamak yönünde karar aldık. Bu nedenle, muteber kitap ve yayınları takip ettik, olayların tam ortasında yer alan insanları ve onların başkalarından duyduğu şeyleri değil, bizzat gözleriyle gördüklerini inceledik. İttifak devletleri çok miktarda gizli belgeyi bize yasaklamış olmalarına rağmen kendi dergi ve yayınlarında yayınlamış, hatta bu yayınladıkları şeylerle övünmüşlerdir! Bundan dolayı, Amerikan ve Avrupalı gazete ve dergilerinin ciddi bir şekilde okunması, birinci dereceden belgeleri tanımayı amaçlayan faaliyet-

ler kapsamında değerlendirilir. Ancak ne yazık ki bu inceleme, araştırmacıların çok az ilgisine mazhar olmuştur. Bu kitapta yer alan her noktanın, yüzlerce bilgi ve belgeye dayanmış olduğunu söylersek mübalağa yapmış olmayız. Söz konusu belgeler, kesinlikle muteber kaynaklar olup çok uzun olduğundan bunları daha ayrıntılı araştırmalara kapı aralamak için özet halinde yayınlamayı uygun gördük. Ne şans ki birçok belge, yayınlandıkları gazetelerin kendilerine ait internet sitelerinde mevcuttur. Bundan dolayı, her haberin kaynağına ait bilgileri en ince ayrıntısına kadar zikrettik ki isteyenler internet üzerinden bu kaynaklara başvurabilsinler ve daha doğru ve kapsamlı bilgiye ulaşabilsinler. Irak haberlerine gelince, burada da internetteki en güvenilir bilgilere ve Irak’ta yayınlanan en sağlam gazetelere dayandık. Hepsinin kaynağını zikrettik. Bu faaliyeti gerçekleştirmek için birçok araştırmacı, yaklaşık altı ay boyunca belge ve bilgilere ait 6 binden fazla fişi bir araya getirdiler. Hepimiz gerçekleri net bir şekilde görmeyi, düşmanın komplolarını ortaya çıkarmayı, bu hassas dönemde görevimizi en güzel şekilde yerine getirmeyi ümit ediyoruz. Allah-u Teâla’dan da kıyamet günü, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.a.) yanı başında yüzümüzü ağartmasını niyaz ediyoruz.


Birinci Bölüm ABD’nin Saddam’a kapsamlı desteği Amerika’nın Saddam’a güçlü bir şekilde destek verdiğine dair örnekler Saddam’ın kimyasal silahları kullanması, Halepçe’de Kürtlere soykırım uygulaması. ABD’nin Şaban İntifadası’na karşı Saddam’a kapsamlı bir destek vermesi. ABD’nin Saddam rejimini düşürmek ve Irak’ı işgal kararı vermesi


ABD’nin Saddam’a desteği bazen azalmakta bazense artmaktaydı, Amerikan çıkarlarının Saddam’ın çıkarlarıyla uyuştuğu dönemlerde bu destek zirvesine ulaşmaktaydı. Bu dönemlerin en dikkat çekici olanları şunlardı: Brzezinski 1980 Haziran’ında dönemin Amerikan Başkanı Jimmy Carter’ın temsilcisi olarak Ürdün’e geldi, Saddam Hüseyin’le güvenlik önlemlerinin üs düzeye çıkartıldığı IrakÜrdün sınırında buluştu. Fransız Le Figaro gazetesi, bu buluşma hakkında şunları yazmıştır: “Brzezinski, Saddam’a tam destek vermeyi vaat etti ve ona ABD’nin Şattu’l Arap bölgesindeki heveslerine ve Huzistan’ı Irak’a katma yönündeki arzusuna karşı çıkmayacağını söyledi.” Bu hazırlıklar, İran’a karşı sekiz yıl süren kanlı bir saldırıyla sonuçlandı. Yazarlar Webster Tarely ve Antony Chitikyn George Bush’un Gayriresmi Biyografisi adlı eserinde, şunları ifade etmektedir: “ABD, tıpkı Kore savaşında yaptığı gibi Saddam Hüseyin’i 1980 yılında

İran’a saldırması için teşvik etti. Amerikalı yetkililer, Saddam Hüseyin’e, İran’ın fazla direnemeyeceği ve hızlı bir şekilde çökeceği garantisini verdiler.”1 United Press haber ajansında ise bu haber şu şekilde geçiyordu: “Eylül 1980 yılında, Saddam ile CIA ve Savunma İstihbaratı (DIA) arasındaki ilişkiler giderek daha yoğun bir hal alıyordu. İlişkilerin güçlendirilmesi, Saddam’ın İran’a karşı savaş açmasıyla aynı döneme denk geldi. Bu savaş boyunca CIA, Suudi Awacs uçakları ve Amerikan uyduları aracılığıyla Saddam’ın ihtiyaç duyduğu bütün istihbarat bilgilerini ona temin etti. Bu işbirliğinin en çarpıcı dönüm noktalarından biri, Şubat 1988’te Fao Yarımadası’ndaki taraflar arasında çatışmaların sürdüğü sırada İran radarlarının üç gün boyunca çalışmaz hale getirilmesidir.”2

United Pres: 1980 Eylülü’nde Saddam’la CIA arasındaki ilişkiler üst düzeye taşındı.

12

1 2

Timmerman, Kenneth R., The Death Lobby: How the West Armed Iraq. Newyork, Houghtan Mifflin Company, 1991. http://www.upi.com/Business_News/Security-Industry/2003/04/10/Exclusive-Saddam-key-in-early-CIA-plot/UPI65571050017416/

Saddam’ın kimyasal silah kullanması ve Halepçe’de Kürtlere soykırım uygulaması 2002 Ağustos’unda Amerikan hükümetinin Irak’a yönelik saldırının gerçekleşmesine onay vermesi amacıyla Kongre üzerindeki baskılar artmaya başlamıştı. Bu gerçeği Amerikan Barış Radyosu’ndan Jeremy Skyle adlı gazeteci, ABD’nin Saddam’a kimyasal silah kullanmasına destek verdiğine ilişkin bir haberle duyurmuştu. Haberde yer alan ifadeler şunlardı: “Saddam’ın Kürtlere 1988 yılında saldırmasından beş yıl önce, Bağdat’ta Saddam’la Washington arasındaki ilişkiler açısından hayati önem arz eden bir toplantı düzenlendi. Toplantı, Saddam’a yönelik kimyasal silahlar kullanma suçlamalarının gölgesinde yapılıyordu. 1983 Aralık’ının sonunda Saddam, Amerika ile resmi düzeyde yeniden iyi ilişkiler kurmayı başardı.” 13

Birinci Bölüm:

ABD’nin Saddam’a Kapsamlı Desteği

ABD’nin Saddam’a kapsamlı desteği


satılması, Rumsfield’in Irak’ı ziyaret etmesinden sonra imzaladığı anlaşma kapsamında yer almıştır. Tehlikeli satışlardan biri, The Chemical şirketi tarafından 1,5 milyon dolar tutarındaki kimyasal silah sözleşmesiydi. Washington Post gazetesinin ifşa ettiği bu satıştaki madde, nefessiz kalarak boğulma vakalarına yol açmaktaydı, ancak Amerikalı yetkililer bu maddelerin Irak’a satılmasında hiçbir sakınca görmedi.”3

Washington Post, 1984 yılının Ocak ayı başında şu ifadelerin yer aldığı haberi yayınladı: “ABD, siyasetinde değişikliğe gittiğini ilan etti ve Körfez’deki dostlarına İran’la olan savaşında Irak’ı kaybetmeyi istemediğini, ABD’nin İran’ın savaşta galip gelmesine engellemek için her türlü desteği vermekte zerre kadar tereddüt etmeyeceğini bildirdi.” 1984 Martı’nda ise Rumsfield, Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz’le görüşmek üzere Bağdat’a döndü. Aynı

gün, United Press şu ifadelerin yer aldığı haberi abonelerine geçti: “BM uzmanları, Irak’ın İran-Irak savaşı sırasında İranlı askerlere karşı kimyasal silah, sinir gazı ve hardal gazı kullandığı sonucuna vardı.”

Amerikalı gazeteci Amy Goodman’in kitabı, 2005 yılında en çok satan kitaplar listesinde on ikinci sıradaydı.

14

Amerikan yetkilileri, bu haberler karşısında sessizliklerini korudular. 29 Mart 1984 tarihinde Newyork Times’ın Bağdat’tan geçtiği haberde, “Amerikalı yetkililer, Irak’la ABD arasındaki ilişkilerdeki iyileşmeden duydukları memnuniyeti dile getirerek, iki ülke arasındaki ilişkilerin bütünüyle normalleştirilmesi önerisinde bulundular. Rumsfield, Irak’ın Amerikan şirketlerinden devasa miktarda alım yapmasının önünü açtı” ifadelerini kulandı. Los Angeles Times gazetesinin haberine göre, “Amerikan yönetimi, 1985 ile 1990 yılları arasında Irak’a, 1,5 milyar dolar tutarında gelişmiş teknoloji satışı yapılmasına onay verdi. Bu teknolojinin askerî olduğunu gösteren belgeler bulunmaktadır.” Halepçe’ye kimyasal bomba atan helikopterlerin

dığında, Amerikalı yetkililerden birinin çıkıp New York Times gazetesine yaptığı açıklamada “Kimyasal silahların kullanılması bizi ilgilendirmiyor” ifadesini kullanmasıydı. Böylelikle Amerikalılar, kaybedilen masum insanları göz ardı ediyordu. Richard Murphey, bunun ardından hemen Amerika ile Irak arasındaki ilişkilerin ilerletilmesini istedi, bu ilişkilerin Amerika’nın ekonomik çıkarlarına hizmet ettiğini kaydetti.

Aralık 2003’te, Tag Zeitung gazetesinde çalışan Alman Gazeteci Andreas Zumach, Cenevre’de Irak’ın ABD’ye sunduğu 12 sayfalık rapor hakkında bilgiler açıkladı. Raporda, 24 Amerikan şirketinin, Irak askerî kuvvetlerinin inşasında rol oynadığı bilgisi yer alıyordu. Amerikan Enerji Bakanlığı’nın doksanlı yılların ortalarında yayınladığı raporda aynı şekilde Bağdat’a nükleer programını ilerletmesini sağlayacak araçlar ile kimyasal, mikrobik ve biyolojik silahlar verildiği kaydediliyordu. Bütün bunlar, gerek Reagan gerekse Baba Bush dönemindeki Amerikan yönetimlerinin bilgisi dâhilinde yapılıyordu. Dikkat çeken nokta, Amerikan Enerji Bakanlığı, sessizliğiyle ve hatta Halepçe Katliamına yardımlarıyla ilgili kamuoyunun baskılarına maruz kal-

3

Goodman, Amy and David, The Exception to the Rulers: Exposing Oily Politicians, War Profiteers and the Media That Love Them, 2004.

15

Birinci Bölüm:

Aynı dönemde Donald Rumsfield Amerikan Başkanı Reagan’ın temsilcisi olarak Bağdat’ı ziyaret etti. Ziyaretinde Rumsfield, Saddam’a Washington’un Bağdat’la siyasi ilişkilerini yeniden gündeme getirme arzusunu iletti.

ABD’nin Saddam’a Kapsamlı Desteği

Amerika Savunma Bakanlığı Halepçe katliamından sonra “kimyasal silahların kullanılmasının bizim açımızdan bir sorun değildir” açıklamasını yaptı. Bundan hemen sonra Richard Murphey Amerika ile Irak ilişkilerinin geliştirilmesini istedi.

Rumsfield Amerikalı şirketlerin Irak’la büyük anlaşmalar yapmasını kolaylaştırdı. Bu anlaşmalar arasında kimyevî maddeler üreten The Chemical şirketinin 1.5 milyon dolara Irak’a satılması da yer almaktaydı. Amerikalı yetkililer bu maddelerin Irak’a ithalinin devamında bir sorun görmediler.


ABD’nin Saddam’ı devirme ve Irak’ı işgal kararı

Şaban İntifadası’nda Saddam’a verilen destek Amerika, Saddam’ın Kuveyt’i işgalinden sonra Irak Ordusu’nu yok etmeye karar verdi. Bu esnada, Irak halkı, zalim rejimin zayıflığını fırsat bilerek, Irak kentlerini birer birer Saddam’ın zalim diktatörlüğünden kurtaran Şaban Ayaklanması’nı başlattı. Hatta devrimciler, başkent Bağdat’a 20 mil kadar yaklaştılar. Bu dönemde ABD, Irak’ta iktidarın İslamcı devrimcilerin eline geçeceği korkusuyla halk hareketini yok etme ve halkın Irak yönetimini ve milli zenginliklerini ele geçirme planını boşa çı-

Rumsfield’in Saddam’la buluşması, yorumsuz.

16

karma kararı aldı. Baba Bush, Irak savaş uçaklarına halk hareketini yok etmesi için Irak semalarında uçma izni verdi. Saddam da devrimcilerin bombardıman edilmesi emrini vererek özellikle güney bölgelerindeki (Basra, Ammara, Nasırıyye, Necef ve Kerbela kentlerinde) binlerce devrimcinin şehid olmasına yol açtı. Iraklılar, hafızalarından bir türlü gitmeyen bu trajedileri halen hatırlamaktadır. Bu operasyonlar Saddam’ın operasyonlarından çok “Baba Bush’un katliamları” olarak isimlendirildi.

Saddam rejiminin Irak’ta desteklenmesi, güçlendirilmesi ve bölgedeki rolünün kabul edilmesi gerçekleştiğinde, Amerika Irak’la olan ilişkilerini tedrici olarak iyileştirdi. Irak’a yönelik Amerikan yaptırımları kaldırıldı. Burada Saddam, bölgede Amerikan çıkarlarını temin için azami gayret sarf etti, Halkın Mücahitleri gibi Amerika’ya bağlı bir takım terör örgütlerini destekledi. Bu dönemde Saddam, Arap halklarının gözünde milliyetçi bir lider görünümüne sahip olmaya çalıştı, bazen Filistin davasının hamisiymiş gibi görünerek Araplara karşı şefkatli bir baba gibi görünmeye çalışıyor, ancak bu alana girmesinin Amerika’nın yasaklar listesinde yer aldığını unutuyordu. BBC Haber ajansı, 17.7.2001 tarihinde Baas Partisi’nin yaptığı darbenin 33. yılını kutlamak amacıyla yaptığı konuşmadan alıntıladığı pasajı şöyle aktarıyordu: “Baas Partisi lideri, Filistinlilerin durumunun artık katlanılamayacak bir hal aldığını belirterek; ‘düşmanlarımıza, Arap milletinin düşmanları gasıp Siyonistlere ve onlarla işbirliği yapan herkese, Arap halklarına yaptığınız saldırıları durdurun, deyin,’ diyor.” BBC, bu haberi “Saddam, İsrail’i tehdit ediyor!” başlığıyla vermişti. Saddam konuşmasının başka bir bölümünde şunları söylemişti: “Arapların düşmanlara verilen tavizler nedeniyle sabrı tükeniyor! Arapların İsrail saldırısını ve işgal altındaki toprakları gasp etmesini sona erdirmek için şerefli bir tavır takınmaları gerekir.”4 Saddam’ın konuşması, yasak meyveyi yeme kabilinden bir hareketti ve bu hareketiyle geri dönüş kapısının da kapanmasına neden oldu. Amerika’daki Siyonist lobi, Saddam rejimini deviren 4

http://news.bbc.co.uk/1/hi/world/middle_east/1442947.stm

Saddam, yasak meyveden yedi: Saddam, İsrail’i tehdit etti!

17

Birinci Bölüm:

ABD’nin Saddam’a Kapsamlı Desteği

BBC Haber ajansı, 17.7.2001 tarihinde Baas Partisi’nin yaptığı darbenin 33. yılını kutlamak amacıyla yaptığı konuşmayı “Saddam, İsrail’i tehdit ediyor!” başlığıyla verdi.


kanlı savaşı planlamak için harekete geçti.5 Amerikalı yetkililer bu gerçeği daha sonra açıklamıştılar. Bush’un müsteşarı Richard Clark, kitabı Bütün Düşmanlara Karşı’da Philip Zico’dan naklen şunları ifade ediyor: “Irak’a saldırmamızın başlıca nedeni, Amerika’da İsrail’in güvenliğine yönelik tehditlere müthiş bir hassasiyetimizin olması. Ancak bunu açıklayamadık, zira Amerikan halkı, bunun bir savaşın başlaması için makul bir gerekçe olarak kabul etmemekteydi. Aynı şekilde Avrupalılar da sırf bu nedenden dolayı bizimle işbirliğine gidecek değillerdi.” Clark, Beyaz Saray’daki yetkililerle yaptığı toplantılara işaretle şöyle diyor: “Amerikalı yetkililer, sürekli Irak’ı düşlüyorlardı, bunun iki nedeni vardı: Birincisi İsrail’in güvenliğini temin etmek ikincisi, Irak’ın yer altı ve yer üstü zenginlikleri. Onlar Saddam’la terör örgütleri arasında herhangi bir ilişki olmadığını gayet iyi biliyorlardı, ama bunu bahane olarak kullanıp Irak’a saldırdılar.”6

Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırıdan 4 ay önce, Ortak Operasyonlar Odası, Rumsfield’in ve Wolfowitz’in de hazır bulunduğu bir toplantıya tanıklık etti. Her ikisinin de görevi, Bush’u zihinsel olarak Irak’ı yeniden işgale hazırlamaktı.

Richard Clark 1973 ile 2003 yılları arasında Amerika Ulusal Güvenlik Konseyi ve Dışişleri Bakanlığı yardımcılığı başta olmak üzere devletin yüksek kademelerinde görev yaptı. Clark bu kitabında Bush’un terörle mücadele adı altındaki düşmanca siyasetini eleştiriyor.

Dünya Ticaret Merkezi’ne yönelik saldırıların ardından yaptığı açıklamada, Amerikan Barış Radyosu, Amerika’nın tutumuyla ilgili şunları aktardı: “Dünya Ticaret Merkezi’nin iki binasının da yıkılmasının ardından Bush, “riskli bölge”ye geldi. Ardından etrafında sesler yükselmeye başladı: “Amerika, Amerika!” Bu durum, Amerikan savaş makinesinin çalışmaya başlayacağını göstermekteydi.”7 Irak’a savaşı destekleyen isimlerden Senatör Fritz Hollings, Sun News dergisinin bir kısmını alıntıladığı kitabında şunları söylüyor: “11 Eylül saldırısı olduğunda Clean Break ekibi bu fırsatı değerlendirdi. Olaydan sadece birkaç saat sonra Rumsfield Irak savaşını başlatma emrini almıştı.”

Saddam: “Düşmanlarımıza, Arap milletinin düşmanları gasıp Siyonistlere ve onlarla işbirliği yapan herkese, Arap halklarına yaptığınız saldırıları durdurun, deyin.”

18

5 6 7 8

Plan tanıdıktı. “1997 yılında, Amerika’nın dünya liderliği projesini başarıya ulaştırmak için Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi grubu (PNAC) kuruldu. 11 Eylül saldırılarından sonra alınması gereken kararları ve yapılması gereken planları daha o dönemde almışlardı. Savunma Bakanı Donald Rumsfield ve Dick Cheney bu ekip içerisindeki en önemli iki üye olarak yerlerini aldı.”8

http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/2001071807/010718.html Clarke, Richard A., Against All Enemies: Inside Americans War on Terror, 2004. Goodman, Amy and David, a.g.e. A.g.e.

“Bush’un karşı karşıya kaldığı tek sorun, Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırılarla Irak’ın işgali arasında bir bağ kurmaktı.”

Bu toplantıdan sonra, ortak operasyon odası görevlilerinden biri arkadaşına şöyle dedi: “Biz büyük bir başlangıcın eşiğindeyiz.” Bu kitapta ayrıca Rumsfield ve Cheney’in Amerikalı yetkilileri özellikle de Başkan Bush’u Irak’a saldırıya hazırlamadaki rolleri net bir şekilde anlatılıyordu. Irak’a yönelik saldırıda ısrar, o kadar mantıksız ve akıl dışıydı ki odadaki üst düzey yetkililerden protesto sesleri yükselmeye başladı.”9

Saygın siyasi analist ve gazeteci Bob Woodword, Washington Post gazetesinde ABD’nin Irak’a yönelik saldırı kararı alınmasında rolü olan 75 siyasî, askerî ve istihbarat yetkilisiyle röportajlar yaptı ve bu röportajlarını Saldırı Planı adlı bir kitapta topladı. Kitabın birinci bölümünün başında yazar şunları söylemekte: “2001 yılı Aralık aylarının başlarında, George W. Bush resmen başkan olmadan önce, Başkan Yardımcısı Dick Cheney, bir önceki Savunma Bakanı William Kohen’e bir mektup yazarak şöyle dedi: “Seçilmiş başkanımızın olayların akışı içerisinde yerini alması gerekiyor. Ciddi ve alternatif tercihler yapabileceğimiz şekilde konuyu konuşmalıyız. Bizim başkanımız diğer devletlerin başkanları gibi öyle sıradan bilgilere sahip olmamalı. Bizim için şu an en önemli mesele, Irak meselesidir.” Baba Bush döneminde patlak veren 1991 yılındaki savaş sırasında Savunma Bakanı olan Cheney, Irak’ta yapılması gerekenlerin tamamının yapıldığını düşünüyordu. 10 Şubat yani 9

Woodward, Bob, Plan of Attack: How and why President George W. Bush decided to go to war with Iraq, 2004.

19

Birinci Bölüm:

ABD’nin Saddam’a Kapsamlı Desteği

Clark, Beyaz Saray’daki yetkililerle yaptığı toplantılara işaretle şöyle diyor: “Amerikalı yetkililer, sürekli Irak’ı düşlüyorlardı, bunun iki nedeni vardı: Birincisi İsrail’in güvenliğini temin etmek ikincisi, Irak’ın yer altı ve yer üstü zenginlikleri.”


İkinci Bölüm Amerika’nın Irak’a saldırmak için dayandığı gerekçeler ABD’nin Irak’a saldırma gerekçeleri 

Irak’taki Kitle İmha Silahları’nın imhası



Terörle mücadele ve insan haklarını savunmak



Irak’taki diktatörü devirerek yerine demokratik ve özgür bir yönetim getirmek

Amerikalı yöneticilerin yeterli gerekçelere sahip olmaksızın dünya kamuoyunu ikna etmelerinin ve müttefikleriyle işbirliğine girmelerinin mümkün olmayacağı doğaldı. Bundan dolayı gerekçeler uydurdular, uyarı açıklamaları yaptılar, kendilerinin Irak ve halkını kurtarmak dışında bir hedeflerinin olmadığı izlemini verdiler. Şimdi burada Amerikalı yetkililerin Irak saldırısını meşru göstermek ve Irak’taki hedeflerini gerçekleştirmek için sunduğu bazı gerekçeleri açıklıyoruz.

Medyanın Irak savaşını başlatmadaki rolü

20

21


Irak’ta bulunan kitle imha silahlarının tahribi

Amerika’nın vahşi saldırısını meşrulaştırmak için sunduğu gerekçe, Bush’un Irak’ta bulunduğunu ileri sürdüğü kitle imha silahlarıydı. Beyaz Saray yöneticileri ve İngiliz liderler, Irak’a saldırı için BM’nin onayını almaya çalışmak amacıyla Saddam’ın nükleer, kimyasal ve mikrobik bir takım kitle imha silahlarına sahip olduğu iddiasıyla Irak’ın arz ettiği tehdidi abartıyor ve onu olduğundan büyük göstermeye çalışıyorlardı. Dünyayı da bu silahlarla ger-

çekleştirilecek bir saldırıyla korkutuyorlardı. Beyaz Saray’ın medya kampanyası, 2002 yılının Eylül ayında Camp David’de yapılan bir basın toplantısıyla başladı. İngiltere Başbakanı Tony Blair, ABD Başkanı George Bush’la yan yana durarak onunla birlikte Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun açıkladığı Irak’ın altı ay içerisinde nükleer silah imal edebileceği yönündeki raporunu okudular. Sonra Tony Blair, kendine duyduğu özgüvenle sözlerini “Durum, başka kanıtlara ihtiyaç gösteriyor mu?” şeklinde sürdürdü. Bu Blair’in sözleriydi ancak gerçekte kamuoyuna sunulmamış olan belgelere ihtiyaç duyulduğunu ifade ediyordu. Zira Atom Enerjisi Kurumu’ndan böyle bir rapor hiçbir şekilde açıklanmamıştı. 9 Eylül’de İngiliz Guardian gazetesinde şu satırlar yer aldı: “Tony Blair’in bu hafta dile getirdiği iddiaya rağmen Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, Irak’ın nükleer silah geliştirdiğine dair hiçbir kanıt ya da gösterge bulamadı.”10 Amerikan planı hayata geçip çok uluslu güçler tarafından Irak işgali gerçekleşince George Bush kamuoyu önüne çıkıp açık bir şekilde şunları söyledi: “Amerikan yetkililerinin Irak işgalini gerekçelendirmek için kanıt gösterdiği raporlar yanlıştı. Irak’ta hiçbir kitle imha silahı bulunmamaktaydı!”11 Garip olan, CIA eski Başkanı George Tenet’in son yayınladığı kitabında şunları söylüyor olmasıydı: “George Bush ve yardımcıları, kamuoyunu Irak’a saldırıya ikna etmek için sahte belgeler kullandı.” CIA’in yayınladığı bazı raporlarda şu ifadeler yer alıyordu: “Irak savaşıyla ilgili bütün bilgiler, kitle imha silahlarının üretiminin yıllar önce durdurulduğunu gösteriyor. Gerçekte üretim projesi rafa kaldırılmıştı.”12

22

10 11 12

Goodman, Amy and David, a.g.e. http://www.guardian.co.uk/world/2008/dec/02/geprge-bush-iraq-war-regrets Risen, James, State of War: The Secret History of the CIA and the Bush Administration, 2006.

Newyork Times’ta ve Washington Post’ta çalışan gazeteci James Risen, çok tartışma yaratan eserinde CIA’in birçok faaliyeti hakkında ifşaatlarda bulunuyordu.

George Tenet şunları itiraf ediyordu: “Amerikan saldırısının gerçekleştiği dönemde Irak’ın ‘nükleer bomba’ üretme gücü yoktu. Bu silahı üretmek istediğinde gerekli ham maddeleri bir araya getirmesi gerekiyordu ki bu da en az beş sene sürecek bir müddete gereksinim duyması anlamına geliyordu.” Bob Woodward, Saldırı Planı adlı CIA yetkilileriyle yaptığı röportajların yer aldığı kitabında şunları yazıyordu: “George Tenet ve CIA, İngilizleri, Irak’ın altı ay içerisinde kimyasal silah üretme potansiyelinin savaş meydanında kullanılabilecek silahları da içerdiğini, komşularına saldırı düzenlemesine ya da Amerikan kentlerini bombalamasına yetecek kapasitede olmadığı yönünde uyardı.” Ayrıca bu haber, güvenli kaynaklardan elde edilmiş değildi.

robik silahlarla saldırı yapabilme gücüne sahiptir.”13 Bush’un terörle mücadele danışmanı Richard Clark bu konuda şunları yazıyordu: “Irak’ın kitle imha silahlarının tahribi, savaşta zafer kazanmayı amaçlayan bir gerekçeden başka bir şey değildi. Bildiğim kadarıyla ABD, sadece Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olmadığından emin olduğu zaman Irak’a saldıracaktı. Bu gerçeğin doğruluğunu Irak’ın içinde askerî karargâhların da bulunduğu çeşitli yerlerine gönderilen müfettiş heyetleri teyit ediyordu. Irak’a savaş kararı Saddam’ın her türlü tavizi vermeye hazır olduğu bir zamanda verildi. Öyle ki Saddam, Irak petrolünün yarısını bedavaya diğer yarısını da bedavaya yakın bir fiyata vermeye hazırdı. Ancak onları Irak’ı işgal etmek dışında bir alternatif ikna etmiyordu.”14

Ancak Bush, hızla Kongre’deki kürsüsünün arkasına çıkarak şunları söyledi: “Irak rejimi son derece tehlikeli kimyasal ve mikrobik silahlara sahiptir.” Sonra ekledi: “İngiliz hükümetinin bilgisine göre Irak rejimi saldırı emri vermesinin ardından 45 dakika içerisinde Amerika’ya kimyasal ve mik13 14

Woodward, Bob, a.g.e. Clarke, Richard A., a.g.e.

23

İkinci Bölüm:

1

CIA’in raporunda şu ifadeler yer alıyordu: “Irak savaşıyla ilgili bütün bilgiler, kitle imha silahlarının üretiminin yıllar önce durdurulduğuna işaret ediyordu. Gerçekte üretim projesi rafa kaldırılmıştı.”

Amerika’nın Irak’a saldırmak için dayandığı gerçekler

Amerika’nın Irak’a çok uluslu güçler tarafından saldırı planı gerçekleştiğinde George Bush çıktı ve basitçe Amerikan yetkililerin Irak’a yönelik saldırısını gerekçelendirmek üzere temel aldığı raporların yanlış olduğunu kamuoyuna açıkladı. Irak’ta kitle imha silahları bulunmamaktaydı!


“Terörle savaş” Amerika’da hâkim yönetimin ve kendisine bağlı basın yayın araçlarının daima ileri sürdüğü bir gerekçeydi. İngiliz yöneticileri de bunlara destek oldu. Bu durum, Irak’a saldırının nedeni olarak sunuluyor ve terörle mücadele, Irak’a karşı bir ittifak oluşturmak için kullanılıyordu. Başta Irak olmak üzere terörü himaye eden tüm ülkelerle ilgili bir liste oluşturuldu. Bunun ardından Amerikalılar, Irak’ın el-Kaide ile ilişkisinin olduğunu ve bu örgüte kitle imha silahları temin ettiğini ilan etti. Doğal olarak Amerikalılar, bunun iftiradan başka bir şey olmadığını biliyorlardı. Bush’un eski danışmanı ve Bush’u protesto etmek için görevinden istifa eden Richard Clark, Bütün Düşmanlara Karşı adlı kitapta şunları söylüyordu:

Newyork Times gazetesi, 15 Şubat 2002 tarihinde açıkça yazdı: “CIA, Irak’ın geçtiğimiz yıllarda Amerika’ya karşı herhangi bir terör saldırısı planına katıldığına dair bir kanıt bulamadı. CIA, Saddam Hüseyin’in el-Kaide örgütüne herhangi bir mikrobik ya da biyolojik silah verdiğine dair de bir kanıt bulamamıştı.”

Ancak onlar kararlarını almışlardı, Saddam’ın teröre yardım edip etmediğinin kayda değer bir önemi ya da etkisi yoktu. Aynı gazetenin 21.09.2001 tarihli nüshasında dönemin savunma bakanı yardımcısı Paul Wolfovitz’den naklen şu haber yayınlandı: “Terörle ilgisi olsun ya da olmasın Saddam’a karşı savaş açılacak ve Saddam devrilecekti.”16

“Call of Duty 4” ve “Terrorist Takedown 2” oyunları, piyasada çok büyük satış rakamlarına ulaşan video oyunları içerisindeki sadece iki örnekti. Konusu Irak’taki teröristlerin arz ettiği tehditti. Video oyunun oynayan kişi kahraman rolüne giriyor ki bu kahraman da teröristlerin liderini arama ve onu yakalama görevine soyunmuş Amerikan askeridir. Bu asker, oyunun ilerleyen bölümlerinde birçok düşmanı öldürerek sonunda görevini yerine getirmektedir.

“12 Eylül günü Başkan Bush, son derece endişeliydi. Bir araya geldik ve bize şunları söyledi: Eskiyi araştırın ve dün olan olayla Saddam’ın ilişkisinin olup olmadığına bir bakın! Biz de şaşkın bir şekilde sorduk: ‘Sayın Başkan, bu işi el-Kaide gerçekleştirdi’. O yine de bize: ‘Biliyorum, biliyorum. Ama yine de Saddam’ın bu işte parmağı var mı bir bakın!’ dedi. Biz de ‘Saddam’la el-Kaide arasında bir ilişki bulamadık’ deyince ‘İkisi arasında mutlaka bir bağ bulun!’ diye ısrar etti ve odayı öfkeli bir şekilde terk etti. Terörle ilgili olarak düzenlenen toplantılarda Irak’la ilgili konular gündeme geldi, hâlbuki bu konuların terörle hiçbir ilgisi yoktu. Evet bu defalarca oldu, 11 Eylül olaylarının Irak’ı vurmak için şüpheli bir şekilde kullanıldığını hissettim!.. Bir müddet sonra Irak’a yönelik saldırının 11 Eylül saldırılarından önce planlandığını anladım. Bu olaylar, Irak’a saldırı için bir bahaneden başka bir şey değildi.”15

24

15

http://www.aljazeera.net/NR/exeres/030E9A2C-C22E4-F0F85-B-0FC6CCA12668D.htm

16

http://www.albayan –magazine.com/iraq-file/11.htm

25

İkinci Bölüm:

Terörle Mücadele ve İnsan Hakları savunusu

Amerika’nın Irak’a saldırmak için dayandığı gerçekler

2

Bush’un eski danışmanı Richard Clark: “Bir müddet sonra Irak’a yönelik saldırının 11 Eylül saldırılarından önce planlandığını anladım. Bu olaylar, Irak’a saldırı için bir bahaneden başka bir şey değildi.”


Irak işgalinden sonra insan hakları ihlalleri arttı, bu durum, terör merkezlerinin faaliyetleri için öylesine uygun ortam hazırladı ki dönemin Clinton hükümetinde Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Madeline Albright, Çek gazetesi Lidonki’ye verdiği demeçte şunları söylemek zorunda kaldı: “Amerika, dünyada kendisine duyulan ahlaki inanılırlığını yitirdi. Başkalarının işlediği insan hakları ihlallerine yönelik eleştiride bulunması, herkes tarafından son derece komik bulunuyor. Zira herkes mevcut belgelerden yola çıkarak Amerika’nın Irak’ta açıkça insan haklarını ihlal ettiğini ispat edebilir.” Sonra ekledi: “Bush hükümeti, Amerika’yı derin bir çukura attı. Bugün bir gencin aklına, Amerika’nın adını duyduğunda Guantanamo ve Ebu Gureyb hapishaneleri geliyor.” Albright: “Amerika’nın Irak’taki işgalden sonra başkalarının işlediği insan hakları ihlallerine yönelik eleştiride bulunması son derece gülünç.”

Meşhur Fransız yazar Ignacio Ramonet, Yirminci Yüzyılın Savaşları adlı eserinde şunları söylüyor: “Amerika, Saddam’la el-Kaide arasında bir bağ kurmayı başaramadı, Irak’a yönelik savaşla Amerika’nın yürüttüğü terörle mücadele arasındaki ilişki de ispatlanmış değil.”17 Mısırlı yazar Halil Külfet’in tercüme ettiği kitabın 192. sayfasında yazar, şunları ifade ediyor: “11 Eylül 2001’in failleri ile Saddam Hüseyin rejimi arasında herhangi bir ilişki saptanmış değil. Ne Amerikan ne de İngiliz yönetimleri, gerçekleştirdikleri 26

17

3

Irak’ta diktatörlüğün yıkılması ve demokrasi ve özgürlüğün inşası

Amerikalı yetkililerin defalarca tekrar ettikleri şey, Irak’ta diktatör rejimin devrilmesiydi. Bu, Iraklıların tamamının gerçekleştirmek istediği arzuydu. Bu arzu gerçekleştiğinde Irak halkı kısa süreliğine sevindi, ancak bu sevinç fazla uzun sürmedi, yüzlerindeki sevinç birden siliniverdi. Evet, Irak rejiminin diktatörlüğü gitmiş ama yerine yabancı diktatörlük gelmişti. Demokrasi adına ülkede var olan şey, sadece bazı söylemlerden ibaretti. Le Monde Diplomatiques gazetesinin genel yayın yönetmeni Ignacio Romanet, 21. Yüzyılın Savaşları adlı kitabında, çekilen demokrasi nutukları hakkında şunları söylüyor: “Amerika’nın Ortadoğu’ya özellikle de Irak’a demokrasi getirmesi rasyonel değil. Çünkü Amerika çeyrek asırdan beri bölge ve dünyanın en acımasız diktatörlüklerine destek vermek için elinden geleni yaptı. Irak’taki diktatörlüğün yanı sıra bölge ülkeleri içinde en fazla siyasi tutuklu bulunan Mısır, Pakistan ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin diktatör yapılarına rağmen bu ülkelerle gayet iyi ilişkilere sahip.”18 Bu ve bunun gibi yüzlerce soru, Amerika’nın bu alandaki yalanlarını ifşa ediyor. Evet! Gerçeklerin ortaya çıkarılma zamanı geldi! Paris Üniversitesi İletişim Teorisi Profesörü ve 1991’den 2008’e kadar Le Monde Diplomatiques Genel Yayın Yönetmeni Ignacio Ramonet.

Terörle bir ilişkisi olmasa dahi Saddam’a karşı savaş açılacak ve o devrilecekti.

Ramonet, Ignacio, Wars of the 21st Centuries: New Threats, New Fear, 2002.

18

Ramonet, Ignacio, Wars of the 21st Centuries: New Threats, New Fear, 2002.

27

İkinci Bölüm:

askeri zaferden sonra dahi, el-Kaide ile Saddam Hüseyin arasında bir ilişki olduğunu ispat edemedikleri gibi Irak’a yönelik saldırıyla uluslararası teröre karşı savaş arasında bir bağlantı kurmayı da başarabilmiş değiller.”

Amerika’nın Irak’a saldırmak için dayandığı gerçekler

“Amerika’nın Ortadoğu’ya özellikle de Irak’a demokrasi getirmesi rasyonel değil. Çünkü Amerika çeyrek asırdan beri bölge ve dünyanın en acımasız diktatörlüklere destek vermek için elinden geleni arkasına koymadı.”


Irak saldırısında iletişim araçlarının rolü Amerikan iletişim araçları, Bush yönetiminin savaşı idare etmesine ve kamuoyuna egemen olmasına yardım etti. Amerikan “Barış Radyosu” yöneticilerinden Amy Goodman Sessiz Medya adlı eserinde Amerikan yönetimi için çalışan medyanın Irak saldırısında izlediği yöntemleri anlatıyor: “11 Eylül olaylarından sonra TV’nin önde gelen isimleri Amerikan halkının %90’ının Irak saldırısını desteklediği lafını geveleyip duruyordu. Ancak medyanın dürüstlüğü ve tarafsızlığının denetimi konusundaki çalışmalarıyla tanınan FAIR

28

19

Goodman, Amy and David, a.g.e.

Örgütü, Şubat 2003’te önemli haber programlarına katılan “uzmanlar” hakkında bir araştırma yaptı. 5 Şubat’ta dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell, BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada Irak saldırısıyla ilgili ülkesinin gerekçelerini açıklıyordu. Konuşmadan hemen sonra gerçekleştirilen araştırmaya göre Amerikan halkının %61’i krizin diplomatik yollarla çözülmesini istiyordu. FAIR şirketinin yaptığı araştırmaya göre, toplam 393 haber kaynağı arasında savaşa karşı çıkan medya kuruluşu sayısı üçtü, yani %1’den daha azdı. Bu medya kuruluşları ABC, NBC, CBS ve PBS gibi itibarlı medya kuruluşlarıydı.” Amy Goodman sözlerini şöyle sürdürüyor: “2003 yılında Irak’ta iki savaş oldu. Biri, sivillerin, Irak askerlerinin ve Amerikan askerlerinin yaşamını yitirdiği gerçek savaş. Bu savaşta yıkılmış binalarla dolu yerler, insanlarla dolup taşan hastaneler, karmaşa içerisindeki tekinsiz sokaklar ve korkunç manzaralar vardı. Diğer savaş ise Amerikan medya aygıtının ürettiği uydurma savaştı. İnsanların televizyonlardan seyrettiği, Amerika’nın hiç kayıp vermediği bir savaştı bu savaş. ABD Irak’ı işgal etti, yabancı bir orduyu yok etti ve hiçbir kayıp vermedi. Bu savaşın sonunda Amerika zafer ilan etti ve hemen ardından Amerikan bayrağı semada dalgalanmaya başladı.”19 El Cezire kanalının düzenlediği bir sempozyumda konuşan Amerikan bağımsız gazeteci Robert Dreyfus şunları söyledi: “Bush, Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğunu ve Saddam’ın el-Kaide’yle ilişkisi olduğunu ve hatta Irak’a saldırısını meşrulaştırmak için 11 Eylül saldırısında parmağı olduğu söylendiğinde, Amerikan medyası sadece bu iddiaları ekrana taşımakla kalmadı aynı zamanda savaşı destekleyen yayınlar yaptı. Bunun ardından Irak’ta hiçbir kitle imha silahı bulunamadı.

Bu sefer Amerikan medyası, ikinci kez olaya müdahale ederek olayın etkisini azaltmaya çalıştı. Şu an Irak hakkında Amerikan iletişim araçlarında hiçbir haber işitmiyoruz.”20 Irak’a saldırıyla ilgili yayınlar sadece medyada yapılmadı, yüzlerce sinema filmi, televizyon programı ve özellikle de video oyunları üretilerek piyasaya sunuldu. Bütün bu film, program ve oyunlar, savaş başlamadan önce de yaygın bir hal almıştı. Bunların büyük bir bölümü, sinema salonlarında, TV ekranlarında, kamuoyunu bir sonraki aşamaya hazırlamak için gösterildi. Konusunu Amerikan savaşlarının oluşturduğu filmlerde Amerika’nın başka ülkeleri işgal etmesi son derece meşru ve haklı bir eylem olarak gösteriliyordu. Bu filmlerde CIA ajanları, diğer ülkelerin egemenlik hakkını istedikleri gibi ihlal edebiliyor, buralarda istedikleri gibi dolaşabiliyorlardı! Ajanlar, uydudan yönlendirilebilen kameralarla destekleniyor, başka ülkelerin çarşı ve pazarlarında, bir sokaktan diğerine istedikleri gibi geçerek operasyonlar düzenleyebiliyor, istedikleri kişileri öldürüyorlardı! Neden? Çünkü orada dünya güvenliğini (tabii ki hegemonik güçlerin güvenliğini) tehdit eden Müslüman ve Araplar vardı da ondan. Amerika’nın da dünyanın jandarması olması itibariyle görevi, dünyanın güvenliğini sağlamaktı. Bu amacı gerçekleştirmek için gizli hapishaneler inşa ediyor, terör toplama kampları kuruyor, insanların özel hayatlarına ilişkin mahremiyeti hiçbir engelle karşılaşmadan ihlal edebiliyor, halka açık alanlarda patlamalar gerçekleştirebiliyordu. Özetle keyfinin istediği her şeyi yapabiliyordu. 20

Yalanlar Demeti, Ridley Scott’un çektiği bir film olup az önce sözü geçen filmler çerçevesine giren bir eserdir. Bu filmin kahramanı, Leonarda di Caprio’nun oynadığı Roger Fraze’dir. Kendisi Irak’ta CIA adına casusluk yapan bir görevlidir ve terörist oldukları iddia edilen kişileri kovalamaktadır. İnanılmaz bir cesaretle kahramanca eylemlere imza atarken düşmanlarını teker teker tasfiye etmektedir. Ridley Scott, İslam’la Batı arasında çatışma fikrini benimsemekte, bunu yaparken de güzel olan her şeyi Batı’ya, kötü olan her şeyi de İslam’a mal etmektedir. Her türlü olumsuzluk, İslam ve Müslümanlara nispet edilmektedir. Bu filmde Amerikalıların Irak’ı füze yağmuruna tuttuğunu ve bu ülkede nasıl büyük katliamlar gerçekleştirdiğini görüyoruz (Hâlbuki gerçek bunun tam tersi. İngiltere’de tıp çevrelerinin en önemli medya kuruluş olan saygın bir tıp dergisi “Lanset”, ABD’de görev yapan Amerikan güçlerinin günde 300 Iraklıyı öldürdüğünü yazmaktaydı). Filmin bir yerinde bir CIA ajanının, masum insanları öldürülmemesi öğüdünü verdiğini görmekteyiz. Filmin bu karesi öylesine tepki çekmiş ve seyirciler tarafından öyle skandal bir şekilde algılanmıştır ki, meşhur film değerlendirme sitesi IMDB’de yüksek sesle itirazlarını dile getirmek ihtiyacı hissetmişlerdir. Bu türde çok film yapılmıştır, bunları saymak gerekirse: Kara Şahin Düştü, Kuzular İçin Aslanlar, Saldırı, Şans, Irak’ta Bir Gün, Teslimiyet vb. Bu filmler, söz konusu kavramları yaymaya çalışmış, bunların birçoğu Irak’tan uzak yerlerde çekilmişlerdir.

http://english.alijazeara.net/programmes/insideiraq/200810151416219622/10/2008.html

29

İkinci Bölüm:

Amerika’nın Irak’a saldırmak için dayandığı gerçekler

Ancak medyanın dürüstlüğü ve tarafsızlığının denetimi konusundaki çalışmalarıyla tanınan FAIR Örgütü, Şubat 2003 tarihinde önemli haber programlarına katılan “uzmanlar” hakkında bir araştırma yaptı. Gerçekleştirilen araştırmaya göre Amerikan halkının %61’i krizin diplomatik yollarla çözülmesini istiyordu. FAIR şirketinin yaptığı araştırmaya göre, toplam 393 haber kaynağı arasında savaşa karşı çıkan medya kuruluşu sayısı üçtü, yani %1’den daha azdı.


Üçüncü Bölüm Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları Amerika’nın Irak’a saldırısının sonuçları

30



Askerî



Sosyal



Kültürel



Ekonomik



Siyasî

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının üzerinden altı yıl geçti. Saldırı, Irak halkının diktatöre destek vermemesi nedeniyle amaçlarına hızla ulaştı. Altı senenin ardından Irak halkına yönelik saldırının ne gibi sonuçlar doğurduğunu kendimize sormalıyız. Bu soruya cevap verdikten sonra bu yıllarda işgalcilerin neler yaptığını gözler önüne sermeye çalışacağız.

31


Bir: Irak’a saldırının askerî sonuçları 32

33


Alman parlamentosunda milletvekilliği de yapmış bulunan Jürgen Todenhöfer, Irak’ı ziyaret etti ve Irak’ta bulunduğu sırada gördüklerini Niçin Öldürüyorsun Zeyd adlı eserinde kaleme aldı.

21

Üçüncü Bölüm:

Irak’taki sivil yerleşim yerlerinin bombalanması

Alman siyasetçi Jürgen Todenhöfer Irak’a gitti ve döndükten sonra gördüklerini Niçin Öldürüyorsun Zeyd adındaki bir kitapta topladı. Kitabından bazı anekdotlar aktaralım: “Ben de başkaları gibi, kendisini yeryüzündeki diğer iletişim araçlarına dayatmak isteyen Amerikan medyasının etkisinde kalmıştım. Amerikan medyası, Irak işgalinin meşru olduğunu iddia ediyordu. Bununla birlikte bu ülkeye gitmeye, bura halkıyla bir süre birlikte yaşamaya ve ne düşündüklerini duymaya karar verdim. Gerçeği öğrenmek istiyordum.” Sonra Irak’ta gördüğü manzarayı şu satırlarla aktarıyor: “Medyanın naklettikleriyle gerçek arasında devasa bir fark vardı. Mesela, Amerikan ordusu ve Irak güvenlik güçlerinin, her gün Irak halkına karşı yüzlerce kez yaptığı operasyonlar hakkında hiçbir bilgi sahibi değildim. Bu operasyonlar sırasında Iraklıların bulunduğu yerler bombardıman ediliyor, evlerine baskın yapılıyor ve halka ateş açılıyordu. Günlük hayatta her gün rastladığımız bu görüntülere medyada hiç yer verilmiyordu. Medya bu görüntüleri yayınlasaydı Pentagon bunu kabul ve itiraf

34

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

1

Amerikalı ve Iraklı araştırmacıların Amerikan John Hopkins Üniversitesi Bloomberg Kamu Sağlığı Fakültesi’nin gözetiminde hazırladığı ve Lanset adlı tıp dergisinin yayınladığı bir çalışma, Amerikan işgalinin, 2003 yılından geçen yılın (2009) Temmuz ayına kadar olan dönemde 654.965 Iraklının hayatına mal olduğunu ifade ediyordu.

etmek zorunda kalacaktı, o zaman dünya kamuoyunun bakışları bu gerçeğe çevrilecekti. Bu gerçek ise 2003 yılında başlayan ve uzun süre önce bittiği ilan edilen savaşın aslında halen devam ettiği gerçeğiydi.”

Söz konusu yayın şunları aktarıyordu: “Amerika’nın düzenlediği hava saldırısında ve topçu bombardımanında ölenlerin %39’u çocuk, %46’sı da kadın.” Aynı çalışma, Amerikan Askerlerinin Irak’ta çeşitli yerlere yaptığı saldırılarda en modern silahları kullandıklarını ifade ediyor. Amerikan askerleri ayrıca, Iraklıları öldürür ve onlara işkence yaparken en acımasız yöntemleri kullandılar.”22

Todenhöfer şunları söylüyor: “Amerika, dünya halklarına Irak’ta Amerikan askeri varlığına karşı bir direniş olmadığını ispat etmeye çalışıyordu. Ancak gerçekte direniş vardı ve bu direniş güçlü bir halk desteğine de sahipti. Yüz binlerce insan direnişe katılıyordu ve bu sayı Amerika’nın Irak’ı işgalinin sürmesi nedeniyle giderek artıyordu.”21

Todenhöfer, Jürgen, Why Do You Kill: The Untold Story of the Iraqi resistance, 2009.

Amerika, Irak’ta kendi askeri varlığına karşı bir direniş bulunmadığını ispat etmek istiyor, ancak gerçekte Irak direnişi şu ana kadar Amerika’ya yüz binlerce operasyon düzenlemiş durumda.

22

http://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS-0140260382(09)6736/fulltext

35


Boston Globe gazetesi, bir İtalyan TV’sinin Amerikan askerlerinin Irak’ın Felluce kentinde Phantom Fury adlı operasyon sırasında beyaz fosfor gazı kullandığına dair belgesel bir film yayınladığını yazdı. Siyonistlerin Gazze’ye saldırısı sırasında da kullanılan bu bomba, isabet ettiği kişinin bedeninde yayıldıktan sonra deride yanmaya neden oluyordu. Ne yıkanmayla ne de başka bir şeyle bundan kurtulmak mümkün olmuyordu. Programda, bu iğrenç saldırı sonucunda kömüre dönüşen Felluceliler gösterildi.23 Irak Sağlık Bakanlığı’ndan Dr. Halid Şeyhli, Bağdat’ta düzenlediği basın toplantısında Amerikan askerle-

rinin 01.03.2005 tarihinde Iraklı sivillere karşı hardal gazı ve mikrobik silah kullandığını açıklamıştı. Rus haber ajansı Ruyanuvesti Amerikan hava kuvvetlerinin, Bağdat’taki hava üssünden kalkan F-16 uçaklarının Diyala kentindeki hedefleri vurmak için Irak’ta 500 Poundluk “GBU-54 LJDAM” bombalarını kullandığını kaydetti. Bombaların lazerle çalıştığı belirtildi. Irak’ta seyreltilmiş uranyum içeren askeri mühimmat da geniş bir şekilde kullanıldı. Hiroşima Barış Enstitüsü’nde araştırmacı olarak çalışan Christin Chirer 13 Nisan 2003 tarihinde yayınlanan makalesinde BM’ye bağlı Nükleer Radyoaktivitenin Etkilerini Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı rapora göre Irak’ta 700-800 ton civarında kulla-

nılan seyreltilmiş uranyumun yaklaşık yarım milyon Iraklının öldürülmesine yol açtığını kaydetti. Bu bombalar başkent Bağdat, Musul, Tikrit ve diğer Irak şehirlerinin de içinde bulunduğu birçok meskûn bölgeyi hedef almıştır. Bağdat hastanelerinde bir kadın hastalıkları uzmanı şunları söylüyor: “Biz günde iki ya da üç çarpık şekilde doğmuş bebek vakalarına tanık oluyoruz ve bu tür doğum vakaları giderek artıyor.”24 Irak Çevre Bakanı Nermin Osman, Arap Ligi Çevre Bakanları toplantısında şu açıklamaları yaptı: “Halen Irak’ta (2003 yılı itibarıyla) seyreltilmiş uranyum içeren silahlardan etkilenerek şu ana kadar 140 bin kişi kanser hastası oldu. Her yıl bu sayıya 7-8 bin civarında yeni vaka ekleniyor.”

Irak: Amerika’nın fosfor bombalarının denendiği alan.

36

23

http://www.boston.com/news/world/articles/09/11/2005/us_fired_phosphorus_in_iraq_tv_reports

24

http://www.politicalaffairs.net/article/articleview/6644

37

Üçüncü Bölüm:

Sivillerin katledilmesi ve savaş suçları

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

2


Pentagon Irak’ta fosfor bombaları kullandığını itiraf ediyor.

Amerikalıların kullandığı seyreltilmiş uranyum içeren silahlar nedeniyle Bağdat’taki Memun Hastanesi’nde her gün 2-3 çocuğun deforme doğum vakasına tanık olunuyor.

38

25 26

İkinci bir Hiroşima yaşıyoruz!

http://www.news.com.au/dailytelegraph/story/5006003,00-0,22049,20567099.html http://mondediplo.com/03/03/2008surge

Kitlesel sivil tutuklamaları, gizli hapishaneler ve tutuklulara işkence

Amerikan ordusunun Iraklı tutuklulara yaptığı işkenceler modern Amerikan tarihinin en büyük skandalına dönüşmüştür. İnternet ansiklopedisi Wikipedia, “Ebu Gureyb Hapishanesi” başlığı altında şu ifadelere vermekte: “Hapishane, Başkent Bağdat’tan 32 km uzaklıktaki Ebu Gureyb kenti yakınlarında olup Irak’ın işgalinden sonra müttefik kuvvetler tarafından tutuklulara yapılan kötü muamelelerle tanınmıştır. İngiliz müteahhit tarafından 115 kilometrekarelik bir alana inşa edilmiş olan hapishane içinde 24 güvenlik kulesi de yer almaktadır. Irak’taki Amerikan Kuvvetleri Komutanı olan General Sanchez tarafından imzalanan resmi evrakta yer alan talimatlar, Iraklı tutuklara yönelik yapılan soruşturmalarda farklı işkence tekniklerine izin verildiğini gösterir niteliktedir.”27 Merkezi Amerika’da bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü şunları ifade etmiştir: “Amerikan askerlerinin itirafları, Iraklı tutukluların 2003-2005 yılları arasında sürekli olarak işkenceye ve dayağa maruz kaldıklarını göstermektedir. Tutukluların uyumaları yasaklanmış, acımasız uygulara maruz kalmışlardır.”

Iraklı tutuklulara yapılan saldırılar, sıradan hale geldi.

27

Iraklı tutuklulara yapılan işkence The Economist dergisinin kapağında.

http://en.wikipedia.org/wiki/Abu_Ghraib_torture_and_prisoner_abuse

39

Üçüncü Bölüm:

İtalyan televizyonunun Amerikan ordusunun Beyaz Fosfor kullandığı hakkında yayınladığı haberi

Fransız haber ajansı yaklaşık bir buçuk yıl önce Amerikan Kongresi’ndeki resmi kaynaklara dayanarak yayınladığı raporda, Irak savaşı sırasında hayatını kaybeden sivillerin sayısının 655 bin olduğunu ifade etti.25 Şimdi ise Irak işgali üzerinden 6 yıl geçti, Irak halkı bu süre zarfında ne sonuçlar elde etti? Fransızca yayınlanan aylık Le Monde Diplomatiques dergisi, 2008 yılındaki Mart sayısında İngiliz Resarch Business Opinion Kurumu’nun yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını içeren bir rapor yayınladı. Raporda Irak işgalinin son verilerine yer verilen rapora göre, 19 Mart 2003 ile 2007 yazı arasındaki dönemde hayatını kaybeden insan sayısı 1 milyon kişiye ulaşmış durumda. Irak’ta güvenlik sorunlarının artması, ülkedeki günlük yaşantının vahim bir hal almasına neden oldu. Nitekim gün içerisinde uzun elektrik kesintileri yaşanıyor, Iraklıların %70’i ise içmeye elverişli su bulamıyor. Hastanelerde en basit tıbbi araçlar bulunamazken, Iraklı doktorların çoğu ülke dışına göç etmek zorunda kaldı. Sadece bu sorunlarla kalsa iyi. Günlük hayatla ilgili sorunlar bir yana, sadece yurt dışına sığınmacı olarak giden Iraklı sayısı 4 milyonu buldu. Bu rakamlar, aslında Irak işgalinden kaynaklanan sorunların, yaşananların bölgenin son otuz yılda yaşadığı en büyük felaket olduğunu gösteriyor.26

3

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

13 Nisan 2003 tarihinde yayınlanan makalesinde BM’ye bağlı Nükleer Radyoaktivitenin Etkilerini Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı rapora göre Irak’ta 700-800 ton civarında kullanılan seyreltilmiş uranyumun yaklaşık yarım milyon Iraklının öldürülmesine yol açmış bulunuyor.


bize elbiselerimizi çıkarmamızı söylediler, ancak onların emirlerini yerine getirmedim diye beni çök kötü dövdüler.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, yeni raporunda “Nama” adı da verilen Bağdat Havaalanı hapishanesinde, Musul Havaalanı yakınlarındaki bir kampta ve Suriye sınırına yakın bir bölgede bulunan Kaim kenti yakınlarındaki bir kampta tutuklulara son derece kötü muamelede bulunulduğuna yer verdi. Rapor, askeri yetkililerin tutuklulara işkence etmeleri için altlarına emir verdiğini ifade ediyordu.28

Ardından pis işler yapmaya bizi zorladılar, bize işkence etmekten zevk duyuyorlardı. Edebe mugayir fotoğraflar çekiyorlardı.”29 Bu çocuk, 4 yıl hapiste kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Mazin Yunus, konuyla ilgili şunları söylüyor: “İngilizlerin muamelesi, Saddam’ın muamelesinden daha kötüydü.”30

Serbest bırakılan Ebu Gureyb tutuklularından Hüseyin Matar şunları söylüyor: “Amerikan askerleri, iffet ve namus kurallarını ihlal eden bir takım işler yapmaya bizleri zorluyor, edebe aykırı durumlar içeren görüntüler çekiyorlardı.” Daily Mail gazetesinin kendisiyle yaptığı röportajda 14 yaşındaki Iraklı çocuk, kendisiyle birlikte başka bir Iraklı çocukların da İngiliz askerler tarafından işkenceye maruz kaldığını söylüyordu. Hasan şöyle konuştu: “İngiliz askerleri, şiddetli bir şekilde bizi dövüyordu, bizi kamplarına götürdüklerinde dayakları daha da arttı. Kampa girdiğimizde

Daily Mail: İngiliz askerleri, 14 yaşındaki bir Iraklı çocuğa tecavüz ettiklerini itiraf ettiler.

40

28

http://news.bbc.co.uk/1/hi/world/americas/5206908.stm

...Kampa girdiğimizde bize elbiselerimizi çıkarmamızı söylediler, ancak onların emirlerini yerine getirmedim, bu nedenle de beni çök kötü dövdüler.

28 Ağustos 2006’da Amerikan Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan ankette, Amerikan askerlerinin üçte birinin tutuklulardan itiraf elde edebilmek için işkenceye başvurulmasının yasal olması gerektiğine inanıyordu. Ankete katılan Amerikan askerlerinin birçoğu, Iraklı sivillere işkence yaptıklarını ve onları aşağıladıklarını itiraf etti.31

United Press: 1980 Eylülü’nde Saddam’la CIA arasındaki ilişkiler arttı.

29 30 31 32

Amerikan askerlerinin Ebu Gureyb’de işlediği suçlar, Modern Amerikan tarihinin en büyük skandallarından birine dönüştü.

Irak’taki Amerikan hapishaneleri ve nerede olduklarına ilişkin iyi bir çalışma bulunmamakla birlikte, Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı Muvaffak Rubeyi’nin söylediklerine göre, 30 bin civarında Irak vatandaşı Amerikan işgal hapishanelerinde bulunmakta. Rubeyi, Irak yönetiminin tutukluların salıverilmesi girişimlerinde bulunmadan önce ülkedeki tutuklu sayısı 45 bin olduğunu, yönetimin çabalarının ardından işgal kuvvetlerinin hapishanelerinden 15 bin kişi tahliye olduğunu açıkladı.32

Birçok Amerikan askeri, Iraklı sivillere işkence ettiklerini ve onları aşağıladıklarını kabul etti.

http://www.nytimes.com./12/01/2005/international/12abuse.html?_r1=1 http://www.dailymail.co.uk/news/article 1034671-/British-troops-accused-sexually-abusing-Iraqi-boy14-.html http://www.reuters.com/article/topNews/idUSIBO13021720070514 http://www.raya.com/site/topics/printArticle.asp?cu_no=2&item_no=428545&version=1&template_id=22&parent_id=21

41

Üçüncü Bölüm:

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

İnsan Hakları İzleme Örgütü, subayların altlarına tutuklulara işkence etme yönünde emir verdiğini açıkladı.


Irak’taki Amerikan demokrasisinden kesitler!

42

43


Amerikan gangsterleri, sabıkalı ve suçlular eskiden Şikago sokaklarında boy gösterirdi ancak şimdi Irak adlı buradan çok uzaklarda bir ülkede fink atıyorlar. Adet haline getirdikleri suçları işlemeye bu ülkede devam ediyorlar.

4

Irak halkında korku ve panik yaymak

Amerikan ordusunun Irak’taki varlığını tahkim etmek için kullandığı yöntem, evlere baskınlar düzenlemek, arabalara ateş açmak, nedensiz tutuklamalardı. Iraklıların ya kendisi ya da tanıdıklarından biri bu ihlallere tanık olmuştur. Amerikan güçlerinin kullandığı yöntemlerden biri de Irak halkında korku ve panik yaratmak amacıyla suçlu ve ahlaksızlardan yararlanmaktı. Chicago Sun Times gazetesi, konuyla ilgili yayınladığı makalede şu ifadelere yer verdi: “Sabıkalı ve suçlular eskiden Şikago sokaklarında boy gösterirdi, ancak şimdi Irak adlı buradan çok uzaklarda bir

ülkede fink atıyorlar. Adet haline getirdikleri suçları işlemeye bu ülkede devam ediyorlar.”33 Jeremy Scahill, Black Water-Dünyanın En Güçlü Ordusu adını verdiği kitabında Amerikan ordusunun Irak da dâhil olmak üzere başka ülkelerdeki gayrı resmi işlerini yerine getirmek için yüz bin sokak suçlusuyla sözleşme imzaladığını kaydediyor. Yazara göre bu proje, üyelerine herhangi bir kanuni kovuşturmaya maruz kalmadan suç işleme hakkı tanıyor. Hiçbir mahkeme kanuni olarak bu kimseleri yargılayamaz. Yazar, kuruluşu yasal olmayan bu ordunun 11 Eylül olaylarından önce Donald Rumsfield tarafından kurulduğunu belirtiyor. Scahill, kitabında Geçici Koalisyon Yönetimi’nin başkanlığını yapmış olan Paul Bremer’in Blackwater askerlerine kanuni takibat yapılmayacağı yönündeki kararını zikrederek bu unsurların Irak köylerinin maruz kaldığı katliamlarda oynadığı rolü ispat ediyor.34

Reuters Haber Ajansı, bir süre önce Amerikalı generallerin katıldığı bir sempozyum düzenledi. Sempozyumun konusu, “Irak’taki yabancı güvenlik şirketleri”ydi. Sempozyuma katılanlar, şunları itiraf etti: “Amerikan Savunma Bakanlığı (Pentagon) bu şirketlerle hiçbir kurum tarafından denetlenemeyecek ve bu şirketlerin işlediği vahşi eylemlerle ilgili herhangi bir sorumluluk üslenmediği sözleşmeler imzaladılar. Avustralyalı güvenlik şirketlerinin sivil araçlara düzenlediği saldırılar ve Blackwater şirketi tarafından sivillere açılan ateşler, bu şirketlerin Irak’taki faaliyetlerinin örneklerinden başka bir şey değildir.”

Amerikan kuvvetleri, hiçbir kanuni dayanak olmadan Iraklıların evlerine hemen her gün saldırılar düzenlediler.

Bu generaller Irak’ta 180’den fazla şirketin bulunduğunu ve bunların terörist faaliyetler gerçekleştirdiklerini açıkladı. Batılı yetkililer, son olarak mezkûr şirketlerin Irak’taki terör gruplarını silahlandırmada rol oynadığını açıkladı.35 Blackwater üyeleri hiçbir kanuni takibata uğramadan rahatlıkla suç işleyebilirler! Hiçbir mahkeme bu kimseler hakkında karar alamaz!

44

33 34

http://www.antiwar.com/justin/?articleid=9020 Scahill, Jeremy, Blackwater: The Rise of The World’s Most Powerful Mercenary Army, 2006.

35

http://www.reuters.com/article/latestCrisis/idUSL19192736

45

Üçüncü Bölüm:

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Jeremy Scahill, Black Water-Dünyanın En Güçlü Ordusu adını verdiği kitabında Amerikan ordusunun, Irak da dâhil olmak üzere başka ülkelerdeki gayrı resmi işlerini yerine getirmek için yüz bin sokak suçlusuyla sözleşme imzaladığını kaydediyor.


İki: Irak’a saldırının toplumsal sonuçları 46

47


terk edilmiş çocuk ve fahişe ortaya çıkmış, Vietnamlıların maddi imkânların ve tıbbi hizmetlerin yetersizliği nedeniyle kontrol altına alamadığı zührevi hastalıklar yayılmıştır. Vietnam halen şiddetle Amerikan ordusunun yaydığı ahlakî çöküşün etkilerinden muzdarip durumdadır. Halen meydana gelen birçok trajedi Vietnam toplumu açısından bir meydan okuma teşkil etmektedir. Terk edilmiş çocuklar aile terbiyesinden mahrum bir şekilde büyümektedir. Amerikan askerlerinin ülkeden ayrılmasından sonra bile örgütlü suç, silahlı çeteler, sivillere yönelik saldırılar ve uyuşturucu bağımlılığının artması gibi olgulara rastlanmaktadır. Burada en önemli nokta, bu ahlak dışı siyasetin Irak’ın işgalinden sonra da halen Amerikan askerleri tarafından uygulanmasıdır. Amerikan ordu uz-

Amerikan askerleri evlerine saldırdıkları Iraklı kadınları çıplak olarak fotoğraflarını çekiyorlardı.

manları, öncelikle Irak halkının onurunu ayaklar altına almayı ve ona hakaret etmeyi amaçlamışlardır. Nitekim bu husus, meşhur Ebu Gureyb hapishanelerinde yaşanan olaylarda açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Amerikan askerleri, Iraklı kadınların üzerlerini küçük düşürücü şekilde arayarak onları ailelerinin önünde utandırmışlardır. Bununla da yetinmemiş, evlere düzenledikleri yasadışı baskınlar sırasında Iraklı kadınlara tecavüz de etmişlerdir. Bundan önce de Amerikan askerleri düzenledik-

leri baskınlarda kadınların soyunmasını istedikten sonra yüzlerce kez onların çıplak fotoğraflarını çekmiş, sonra da bu fotoğrafları cinsel içerikli internet sitelerine yüksek bedellerle satmışlardır. Hatta bazıları o dönemde bir takım internet sitelerinde oldukça revaç bulan cinsel içerikli görüntüleri çekmek için baskın yaptıkları evlerin aile reislerini öldürmüşlerdir. İşte bunlar, peygamberiniz ve tek ilham kaynağınız George Bush’un size müjdelediği özgürlük ve demokrasinin en basit örnekleridir.”36

Amerikan ordusunun tarihi, işgal ettikleri her yerde cinsel yozlaşmanın ve askerî hegemonyanın yaygınlaştığını gösterir.

48

36

http://www.aljazeeratalk.net/forum/showthread.php?t=184567

49

Üçüncü Bölüm:

el-Cezire’nin internet sitesinde yayınlanan ve Sabah el-Bağdadi’nin Amerikan denetimindeki bölgelerde cinsel sapmanın yaygınlaşması konusunda kaleme aldığı makalede şu ifadeler yer alıyor: “Tarihi olarak Vietnam’daki Amerikan ordusunun silahsız masum sivillere yönelik saldırılarda bulunarak onları öldürdükleri ve bulundukları bölgeleri harap ettikleri bilinir. Amerika, bu bölgelerde milyonlarcasını katletmiş ve Amerikan askerlerinin bulunduğu yerlerde idari düzeyde müthiş bir bozulmaya tanık olunmuştur. Bundan da tehlikelisi, ahlakî bozulmanın yaygınlaşması, her türlü uyuşturucunun teşvik edilmesi, Amerikan ordusunun hâkim olduğu bölgelerde Vietnam kentlerinde yaygın hale gelen genelev inşasının desteklenmesidir. Bütün bunların amacı, direnişe geçerek Amerikan ordusuna kayıplar verdiren Vietnamlıların bu işlerle oyalanmalarını sağlayarak Amerika’nın Vietnam’da başlattığı savaşın Amerikan yönetimi üzerinde oluşturduğu mali yükü azaltmak, askerlerine hizmet sağlamak ve her geçen gün morallerinde korkunç bir çöküş yaşayan Amerikan askerlerinin morallerini yükseltmektir. Bu ahlak dışı fiiller nedeniyle yüz binlerce

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Amerikan askerleri, Iraklı kadınların üzerlerini küçük düşürücü şekilde arayarak onları ailelerinin önünde utandırmışlardır.


“Amerikalılar Iraklı kadınları burada gözaltında tutuyorlar.”

1

Irza saldırı ve kadın ticareti

Amerikan Savunma Bakanlığı (Pentagon), geçtiğimiz yıl Amerikan askerlerinin cinsel içerikli saldırılarının % 8 arttığını açıkladı. Bakanlığın hazırladığı rapor, askerlerin itirafa zorlanmadıklarını ve hiçbir şekilde kanuni takibata uğramadıklarını ifade ediyor. Bununla birlikte rapor, Amerikan askerlerinin işledikleri bu tür eylemlerin sadece %20’sini yansıttığını da ifade ediyor. Pentagon’un yapmış olduğu araştırma, Irak’ta Amerikan ordusunun gerçekleştirdiği saldırıların oranının Afganistan’daki saldırıların yedi katına ulaşmış durumda olduğunu gösteriyor. Irak Siyasi Tutuklular ve Tutsaklar Derneği Genel Sekreteri Muhammed Edhem el-Hamd, şunları açıklıyor: “Irak’ta işgal güçlerine ait kamplarda kadınlara karşı işlenen suçlar, Irak direnişinin azmini kırmak ve bu direnişe katılan erkeklerin iradesini kırmak için bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır.” Hamd, İslami Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada çok sayıda kadının sırf cinsel taciz ve tecavüz maksadıyla gözaltında tutulduklarını belirtiyor.

Kadın tutsakların hemen hemen her gün, elbiseler çıkarılarak üzerlerinin arandığını belirten Hamd, polis ve hapishane idaresi görevlilerinin kadın tutukluların iradesini kırmak için çıplak bir şekilde günlerce aç ve susuz bırakıldıklarını kaydetmekte. Hamd, uluslararası raporların ve Irak İnsan Hakları Bakanlığı’nın hazırladığı belgelerin, hapishanelerde kolera ve uyuz hastalığının yaygınlaştığına işaret etmekte.37 Amerikan Dincorp şirketinin faaliyetleri hakkında yayınlanan örnekler, işgal altındaki Irak’ta seks ticaretiyle ilgili geliştirilen yöntemleri gözler önüne sermektedir. El-Muslim adlı internet sitesi, Pentagon’la sözleşme imzalayan bu şirketlerin yaptığı faaliyet-

lerden bir kesit sunmakta. Habere göre gerek hapishane yönetimi gerekse güvenlik kadrolarının yetiştirilmesi ve Irak mahkemelerinin rehabilitasyonu hep bu sözleşmelere göre gerçekleşmiştir. Bu şirket Bosna savaşı sırasında aktifti, Bosna hükümetiyle de hükümete bağlı emniyet güçlerini ve polis teşkilatının eğitimine ilişkin bir sözleşme yapmıştı. Ancak şirketin, sözleşme şartlarını yerine getirmek yerine genç kızları kaçırarak onları yakın kasaba ve kentlere sattığı ortaya çıktı. Şirketin aynı zamanda Kolombiya’da köle ve uyuşturucu ticareti yaptığı da belirlenmiştir. Şirketin bütün faaliyetlerinden Amerikalı yetkililerin haberi vardır. Bu şirketi Irak’ta istihdam etmedeki amaç, Irak halkında korku ve panik havası yaymak, Iraklı kadınları bulunduğu konumdan uzaklaştırmaktır.38 Amerikan işgali altındaki Irak’ta bulunan şirketlerin yaptıkları, kadın ve genç kızların kaçırılması noktasına kadar varmış ve artık bu mesele, Iraklı ailelerin yapısını tehdit eden boyutlara ulaşmıştır.

Amerikan askerlerinin Iraklı kadınların kaçırılıp pazarlanmasında rol oynadıkları biliniyor. Bakire kız 10 bin dolara satılırken diğerleri ise daha az fiyata satılıyor.

50

36

http://www.islamicnews.net/Document/ShowDoc01.asp?DoclD=110330&TypelD=1&Tablndex=1

38

http://almoslim.net/node/99418

Iraklı Özgür Kadınlar Derneği şu ana kadar kaçırılan 2 bin Iraklı kadının eşkâlini vermiştir. Resmi olmayan başka kuruluşlar ise kaçırılan kadınların sayısının 4 bine ulaştığını belirtmektedir. Irak’taki seks mafyasının önden gelen isimleriyle yapılan ve Şarku’l-Evsat gazetesinin 18.08.2005 tarihinde yayınladığı haberde şu ifadeler yer almaktadır: “Irak sınırında revaç bulmakta olan seks ticaretinin kurbanları ağırlıklı olarak üniversite mezunu olan kızlardır. Güvenlik raporları ve tanıkları, seks çetelerinin gündüz gözüyle işlerini yürüttüğünü, kendilerine müthiş bir güvenlik sağladıklarını, kadınları, çocuk ve genç kızları kaçırarak bunlara tecavüz ettiklerini, bakire bir kızı 10 bin dolara bakire olmayanları ise daha düşük bir fiyata sattıklarını ortaya koymaktadır. Tabi bu alanda Amerikan askerlerinin oynadığı rol bilinmektedir.” 51

Üçüncü Bölüm:

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Iraklı Tutsak ve tutuklular derneği Genel Sekreteri:


3

leştirilen katliamlarla yüzleştik. Evlerinde bile emniyette olamadılar. Nisan 2003’de Bağdat işgal edildikten sonra biz Güney Irak Petrol işçileri, işgal güçlerinin Basra’da ve diğer Irak kentlerdeki hastanelerini, üniversiteleri ve hizmet kuruluşlarının yakılmasına, yıkılmasına ve yağmalanmasına nasıl izin verdiklerini gördük. İşgal güçleri, sadece petrol bölgelerini ve Petrol Bakanlığı’nı koruyordu. O günden beri, hedeflerine ulaşmak için her şeyi, hatta insanları ezmek ve her türlü baskıyı kullanmak da dâhil her şeyi yapabilecek bir düşmanla karşı karşıya olduğumuzu anladık. O dönemden beri Amerika ve müttefiklerinin, petrol ve enerji yataklarına egemen olmak için buralara geldikleri bizim için oldukça açıktı.”39 İşgalci Amerikan güçlerinin tam güvenlik hizmeti verdiği tek yer Petrol Bakanlığı ve petrol rafinelerinin bulunduğu yerlerdi.

52

39

http://www.guardian.co.uk/world/2005/feb/18/iraq.comment

Etkili şahsiyetleri korkutmak ve Irak’ı terke zorlamak

El-Beyyine’l Cedide adlı gazete, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı ve Amerikan Başkanı Bush’a takdim edilen raporda şu bilgilere yer vermiş: “Bilgiler, İsrail istihbarat servisi MOSSAD’ın Irak’taki Amerikan işgal güçleriyle birlikte 350 nükleer bilim adamını ve farklı alanlarda bilimsel faaliyetlerini sürdüren 200’den fazla üniversite hocasını öldürdüğünü ifade ediyor.” Basında yer alan haberler, bazı bilim adamlarının Amerikan hükümetine bağlı kuruluşlarda çalışmaya zorlanmasına rağmen Amerikalı bilim adamlarıyla birlikte bir takım deney ya da uygulamaların içerisinde yer almayı reddettiğini kaydediyor. Bu insanların büyük bir bölümü Amerikan topraklarını terk ederek başka ülkelere göç ettiler. Irak topraklarında kalmakta ısrar eden bilim adamları ise haklarında uzun süren sorgu ve tahkikata tahammül etmek zorunda kaldı ve bu sorgularda kendilerine işkence de uygulandı. Ancak İsrail, bu insanların hayatta kalmalarının gelecekte kendisine tehdit teşkil edeceğini düşünüyordu. Basında yer alan haberler, 9 Nisan 2003’teki Irak işgalinden sonra MOSSAD ajanı İsraillilerin Mezopotomya Şirketi ve başka uydurma isimler altında Irak’a akın ettiğini ifade ediyor. Irak’a gelen ilk İsrailli grubun içerisinde yer alan 900 kadar casusun, siyasetçi, gazeteci, asker, bilim adamı, yargıçlık yapan yaklaşık bin kadar Iraklıyı öldürmek ve onlara suikast düzenlemek için özel ekipler oluşturdukları belirtiliyor. Iraklı bilim adamlarının yerleri ve haklarında ayrıntılı bilgi edinme ise Amerikalılar tarafından sağlanıyordu. Habere göre Irak’ta belirli yerlere yapılan bombalı saldırıların amacı, listedeki söz konusu etkili kişileri hedef almaktı.40 40 41

www.albayyna-new.com/archef/487/albayyna-new/index.html www.fajto.com/newsletterFullnews.aspx?id_2767&INo_109

Haberin sonunda Pentagon’un, MOSSAD’la girdiği işbirliğinden son derece memnun olduğu belirtilirken, Amerikan istihbaratının rolünün hedeflere ulaşmada, bilim adamlarını tuzağa düşürmede ve Iraklı bilim adamlarından bilgi edinme noktasında son derece başarılı olduğunu dile getiriyor.41 Washington Post’un Irak’ta yaşanan beyin göçüyle ilgili olarak yayınladığı haberde şu ifadeler yer alıyor: “Doktor, avukat, üniversite hocaları ve büyük tüccarlar gibi etkin şahsiyetler sürekli olarak öldürülme ve kaçırılmayla tehdit ediliyorlardı. Birçoğu göç etmek zorunda kalınca Irak halkı, bağımsız sosyal hayatın sürmesi için gerekli olan uzmanlıklar ve mesleklerden yoksun olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.”

53

Üçüncü Bölüm:

Guardian gazetesi, Güney Irak Petrolü Sendikaları Genel Sekreteri Hasan Cuma Avvad’ın Irak’ın işgal edildiği ilk günlerde yaşadıklarına ilişkin bir haber yayınladı: “Saddam Hüseyin’in diktatör yönetimi döneminde çok karanlık ve sıkıntılı günler yaşadık. Rejim düştüğünde halkımız yeni bir hayat yaşamak istedi, korku ve endişeden uzak bir hayat, ülkemizi yeniden inşa edeceğimiz, doğal kaynaklarından yararlanacağımız bir hayat. Ancak bunun yerine üzerimize kimyasal bombalar yağdı. İşkenceyle, kötü muameleyle ve halkımıza karşı gerçek-

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

2

MOSSAD, Pentagon’un da yardımıyla şu ana kadar 350 nükleer bilim adamını ve 200 üniversite hocasını öldürdü. Amerikan güçlerinin görevi, bu bilim adamlarıyla ilgili ayrıntı bilgi temin etmekti.

Iraklıların güvenliklerinin sağlanmasında gevşeklik, Irak’ta teröristlerin faaliyetlerinin önünü açma


Irak’ta etkili olan doktor, avukat, akademisyen ve büyük tüccarlar öldürülme ve kaçırılma gibi bir takım eylemlere maruz kalıyorlardı.

Dul kadınlar ve çocukların trajik durumu

UNICEF’in 23.05.2007 tarihli açıklamasında şu ifadeler yer alıyordu: “Irak’ta çocukların yaşamı şiddet ve baskı altında trajik bir duruma dönüşmüştür.” UNICEF, Iraklı çocukları kurtarmak ve ihtiyaçlarının asgari ölçekte karşılanması için ayrılması gereken bütçenin, 31 milyon sterlin olduğunu söylemiştir. Açıklamada “Irak nüfusunun %15’i yani 4 milyon insan evlerini terk etmiştir, bu rakamın yarısını ise çocuklar oluşturmaktadır. Bu insanların birçoğu, Suriye ve Ürdün gibi Irak’a komşu ülkelere giderken halen Irak’ta kalanlar, bilinmeyen bir akıbeti beklemektedirler.”44 denilmektedir.

UNICEF’in BBC Arapça yayın yapan sitesinde yayınlanan raporu.

Washington Post ekliyor: “Batılı ülkelere gitme imkânı olmayan Iraklı tüccar ve bilim adamları, Ürdün, Suriye ve Mısır’a gidiyorlardı. Batılı ülkelerin vizelerini aldıklarında buralara göç ediyorlardı. Göç edemeyenler, fırsatın kaçtığını düşünüyorlardı.”42 Reuters Haber Ajansı geçen yıl Ocak ayında yayınladığı bir haberinde şu ifadelere yer verdi: “Amerikan güçleri Ümmü’l Kura Camii yakınlarındaki Bağdat Üniversiteleri Müslüman Bilim Adamları Birliği binasını tamamen yıktı. Zira bu Sünni birlik, Irak işgal güçlerinin ülkeden çıkmasını istiyordu.”43 54

42 43 44

UNICEF: Iraklı çocuklar, uygulanan şiddet ve sürgün politikaları nedeniyle felaket bir durumdadır.

http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2006/01/22/AR2006012201112.html www.commondreams.org/views25-0310/06.htm www.unicef.ie/news144.htm

Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı’nın raporuna göre engelli, yaşlı ve dul kadınlardan oluşan 600 bin Iraklının acil yardıma ihtiyacı bulunmaktadır. BBC Haber Ajansı’nın yayınladığı bir habere göre Kızılhaç, bu kişilerin 65 milyon dolarlık yardıma ihtiyacı bulunduğunu belirtmiştir. Yeni raporlar, ailesini kaybeden anne ve genç kadınlarla geçimini sağlayacak kadar gelire sahip olmayan kadınların sayısının Kızılhaç Teşkilatı’nın açıkladığı sayının iki katına çıktığını kaydediyor. Kızılhaç Teşkilatı, Irak’ın durumunu insani alanlarda yaşanan büyük bir kriz olarak nitelemektedir.

Ailelerini kaybeden çocuk ve kadınlarla geçimlerini sağlayabilecek kadar bir gelire sahip olmayan kadınların sayısı, Kızılhaç teşkilatının ilan ettiği sayının iki katına çıkmıştır.

55

Üçüncü Bölüm:

4

Irak nüfusunun %15’i evlerini bırakmak zorunda kalırken bu kişilerin sayısı 4 milyona ulaşmış olup bunların yarısı da çocuktur. Iraklı çocuklar şiddet ve sürgün politikaları nedeniyle son derece trajik bir durumla karşı karşıya kalmaktadırlar.

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Reuters: “Amerikan kuvvetleri, Ümmü’l Kura Camii yakınındaki Bağdat Üniversiteleri Müslüman Akademisyenler Birliği binasını tamamen tahrip etmiştir. Zira bu Sünni Birlik, işgal güçlerinin Irak’tan çekilmesini istemekteydi.”


Irak halkı arasında tefrika çıkartmak, dinî ve mezhebî anlaşmazlıklar yaratmak

“Amerikan işgal güçleri, Irak’taki çeşitli gruplar arasında, ülkenin bölünmesini kolaylaştırmak ve Irak’ı zayıflatmak için farklı isimler altında çatışma çıkartmaya, mezhebi ve etnik tefrika ateşi yakmaya çalıştı.” Güney Irak Petrolü Sendikalar Birliği Genel Sekreteri Hasan Cuma Avvad, Guardian gazetesinde yayınlanan bir haberde şunları söylüyor: “İşgal güçleri, planlı ve programlı bir şekilde Şiilerle Sünniler arasında mezhep savaşı çıkarmaya çalıştı. Bundan önce toplumda Şiilerle Sünniler arasında bir ayrım gözetilmemekteydi. Sünni ve Şii aileler birbirlerine kız alıp veriyor, kardeşçe ve sevgiyle yaşıyorlardı.”45 Bazı siyasî analistler, Iraklılar arasındaki etnik ve mezhebî ayrımların Irak’ı bölmeyi hedeflediğini belirtiyordu. Nitekim konuyla ilgili düşüncelerini açıklayan MIT’de akademisyen olarak görevini sürdürmekte olan Perry Pusen, Boston Globe’da yayınlanan makalesinde şunları söylüyordu: “Amerika,

bazı Iraklı destekçilerinin de yardımıyla gizli bir planı uygulamaya koydu. Plana göre Irak; Şii, Sünni ve Kürt bölgeleri olmak üzere üçe bölünüyordu. Amerika, yeni siyasî düzeni uygulamaya koymak için çok büyük bir fırsata sahiptir. Amerika’nın bu projesini hayata geçirmesine karşı çıkacak bir muhalefet bulunmamaktadır.” Foreign Policy in Focus adlı kuruluşta görev alan siyasî analist Conn Hallinan, mezhebî ayrımlara ilişkin örnekler vermektedir: “Bush hükümeti, Şiilerle Sünniler arasındaki tefrika yaratma çabalarında başarılı olursa Ortadoğu’daki egemenliğini sürdürebilecek, eski sömürgeci politikalarından yararlanarak ‘parçala yönet’ şeklindeki stratejisini uygulamaya koyacaktır. Bu politika, İngiltere Kralı I. James’in ‘milletleri din esasına göre bölmek’ şeklinde tanımladığı siyasetin aynısı olup 4 asır boyunca İngiliz sömürge siyasetinin temelini oluşturmuştur.”46

Bu politika, İngiltere Kralı I. James’in “milletleri din esasına göre bölmek” şeklinde tanımladığı siyasetin aynısı olup 4 asır boyunca İngiliz sömürge siyasetinin temelini oluşturmuştur.

56

45 46

www.guardian.co.uk/word/2005/feb/18/iraq.comment www.fpif.org/fpifxt/4160

57

Üçüncü Bölüm:

5

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Amerika, Şiilerle Sünniler arasında tefrika oluşturmak için ortaya koyduğu çabalarda başarılı olabilirse, Ortadoğu’ya egemen olmayı sürdürebilecektir.


Üç: Irak’a saldırının kültürel sonuçları İşgal güçleri, Irak halkının görüşleri ve siyasî çizgisini değiştirmek amacıyla birçok alanda sosyal ve askerî alanda adımlar attı. Ancak işgalcilerin programlarından bazıları, doğrudan Irak halkının dinî ve kültürel yapısını değiştirmeyi amaçlıyordu. Burada Amerika’nın Irak’ta attığı kültürel adımlardan bir kısmını ele alacağız.

58

59


1

Kutsalların ayaklar altına alınması, Irak’taki kutsal mekânların saygınlığının zedelenmesi

Amerikan güçleri tarafından kurşunlanan Kur’an’lar.

lümanların değerlerine hakaret ettiklerini anlatan bir haber yayınlamış, bu tür hareketlerin Amerikan askerlerinin alışkanlık haline getirdiği hareketlerden biri olduğunu ifade etmiştir.

CNN Haber ajansı, Amerikan askerleri tarafından Kuran-ı Kerim’e ateş açıldığını ortaya çıkardı. Olayın ardından Amerikan Kuvvetleri Komutanlığı, bunu itiraf etmeye mecbur oldu. Olay, 11.5.2008 tarihinde Irak kuvvetlerinin, Amerikan işgal güçlerinin atış talimi yaptıkları Rıdvaniye bölgesinde açılan ateş sonucu delinmiş Mushafların bulunmasıyla patlak verdi. Ateş açılmasının yanında Mushaflar üzerinde Kuran-ı Kerim’i aşağılayan İngilizce ifadeler de bulunmuştur.47 Irak halkı, bu hakaretamiz saldırıyı protesto etmiş Iraklı din adamları, kanaat önderleri bu menfur saldırıyı şiddetle kınamıştır.48 Bu olaydan bir süre sonra Newsweek dergisi ve Los Angeles Times gazetesi, Amerikan askerleri ve dedektiflerinin Kuran-ı Kerim’i aşağıladıkları ve Müs60

47 48

Amerikalılar askerî üslerinde Kur’an’ı hedef aldıklarını itiraf etti.

http://www.iraq-amsi.org/news.php?action=view&id=24889&highlight=ABD Kur’an’ın kurşunlanması olayına yönelik özrünü çok geç bildirdi. http://www.iraq-amsi.org/news.php?action=view&id=24918&highlight=İşgalcilerin çıkmasını isteyenler

Los Angeles Times gazetesi, Amerikan subaylarının itiraflarına istinaden avukatların, tutukluların, gazetecilerin ve Amerikan askerî hapishanelerinde görev yapmış eski görevlilerin açıklama ve itirafları yanında konuyla ilgili hazırlanmış resmi raporlara dayanarak yaptığı haberinde şu ifadelere yer vermiştir: “Amerikan askerleri Müslümanların kutsal kitabını ayaklarıyla ezmiş, üzerine işemiş, iğrenç hareketlerde bulunmuş, Mushaf’ın üzerine İslam dininin değerleriyle dalga geçen ibareler yazmış, Mushaf’la futbol topu gibi oynamışlardır.” Tanıkların naklettiğine göre Amerikan askerleri, kutsal kitabı köpeklerinin ağzında taşımışlardır.”49 49

http://articles.latimes.com/2005/may/22/world/fg-koran22

İşgal güçleri, cami ve kutsal mekânlara ateş açarak Iraklıların kutsallarına saygısızlık yapmıştır.

Amerikan askerleri, Kuran-ı Kerim’i köpeklerinin ağzında taşımışlardır.

61

Üçüncü Bölüm:

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Amerikan askerleri, Müslümanların kutsal kitabını ayaklarıyla ezmiş, kutsal kitabımız karşısında çok aşağılık işler yapmışlardır. Üzerine kutsal değerlerle alay eden ifadeler yazmış ve Mushaf’ı oyun topu yapmışlardır.


The Independent gazetesi, 2007 tarihinde Robert Fisk’in “Tarihin Ölümü” adlı yazısına yer verdi.

2

Samarra’daki İmam el-Askeri türbesine yapılan bombalı saldırıda olduğu gibi mukaddes mekânların korunması ihmal edildi, saldırı yapılmasına ve yıkılmasına müsaade edildi.

62

ABD işgal güçleri birçok kez Ku’an-ı Kerim’i yaktı.

Tarihî ve kültürel mekânların tahribi ve içindekilerin yağmalanması

Alman Haber Ajansı Deutshce Welle, “Savaş, kültürü yok etti” başlığıyla bir makale yayımladı. Makalede Irak işgali nedeniyle Babil’e ait tarihi eserlerin tahrip edildiği belirtilirken Almanya Arkeoloji Enstitüsü araştırmacısı Marguta van As şunları söylüyor: “Şiddet olaylarının yaygın bir şekilde görüldüğü ve kriz yaşayan ülkelerde arkeolojik eserler zarar görmektedir. Kültürel ve tarihi eserlerle nasıl davranılacağı konusunda eğitim almamış askerler, bu eserlere nasıl muamele edilmesi gerektiğini bilmiyorlar. Tarihi Babil kentindeki Amerikan güçlerinin bulunması, Babil bölgesindeki arkeolojik bölgelerde büyük tahribatların meydana gelmesine neden olmaktadır.”50 Doğu arkeolojisi konusunda uzman olan Bayan Farjack, şu hususlara işaret ediyor: “Irak’ta yaklaşık 100 bin kadar arkeolojik kazı mekânı bulunmaktadır. Sadece Nasırıye kentinde Sümer dönemine ait 480 arkeolojik kazı yeri bulunmuştur. Ancak bu eserler, maalesef tahripkâr bir şekilde yapılan kazılara ve sistematik bir şekilde karıştırılmaya da maruz kalmıştır. Hırsızlar, yerin derinliklerindeki taş tabakasına ulaşıncaya kadar kazı50

Tarihi iki bin yıl öncesine kadar giden Sümer kentlerinin tarihi duvarlarının birçoğu yıkıldı.

http://www.dw-world.de/dw/article/0,2144,3167368,00.html

Amerikan ve İngiliz askerleri, Milli Kütüphane ve Irak Milli Belgeler Merkezi’ni yağmaladı.

larından vazgeçmemektedir. Söz konusu yağma neticesinde elde ettikleri para, bu işlerin daha sistematik bir şekilde yapılmasıyla sonuçlanmaktadır. Hz. İbrahim’in doğduğu kent olan Ur kenti gibi meşhur tarihi ve arkeolojik bölgelerin yakınlarında inşa edilen askerî üsler ve bu bölgelerde yapılan askerî operasyonlar söz konusu zararı artırmaktadır.” Dr. el-Bahrani şunları söylemektedir: “İşgalciler müzelerin, kütüphanelerin birçoğunu yıkıma uğratmıştır. Samarra’daki tarihi Askerî türbesinin tahribi ve müttefik güçler tarafından bazı tarihi mekânların işgali ve buraların askerî üs olarak kullanılması, iş63

Üçüncü Bölüm:

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Müslümanların mukaddesatına yönelik aşağılamalar bununla da sınırlı kalmamış, kutsal mekânlara ve camilere ateş açma, kutsal mekânları korumasız bırakma gibi yöntemlerle de bu davranış sürdürülmüştür. Bu çerçevede Samarra kentindeki patlamaları, Ebu Hanife’nin ve Abdülkadir Geylani’nin mezarına saldırıyı örnek olarak verebiliriz. Bütün bunlar, işgal altında gerçekleşmiş hadiseler olup işgalin kötü neticelerinden biridir.


galin vahim neticelerindendir.” Hako Anlaşması ve 1954 tarihli protokol, arkeolojik bölgelerde askeri üsler yapılmasını yasaklamaktadır.51 Irak Milli Arşiv Kurumu Başkanı Sa’d İskender, Kanada’ya ziyaretinden önce düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: “Irak’a saldırının ilk günlerinde ABD, Irak Milli Kütüphanesi’nde bulunan kitapların %60’ını, bunun yanı sıra bazı harita ve resimleri çaldı. Amerikan askerleri, aynı şekilde kütüphanede bulunan nadir yazma eserlerin %90’ını yağmaladılar.” Fransız Le Monde gazetesinin yayınladığı habere dayanarak da şu bilgiyi verdi: “Osmanlı dönemine, Krallık yönetimine, Irak cumhuriyeti’nin ilk kuruluş dönemine ve İngiliz işgal dönemine ait bir grup tarihi kitap çalınmış olup meydana gelen hırsızlık olaylarının sorumluluğu Amerika’ya aittir.” 64

51 52 53

İskender, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ülkedeki diğer kütüphanelerin durumunun Milli Kütüphane’nin durumundan farkı yoktur. Hiç biri, yağma ve talandan kurtulamamıştır.” Washington’daki Mary Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Nebil et-Tikriti, şunları ifade etmiştir: “Amerikalılar ve İngilizler, Irak’ın işgalinden sonra Irak Kütüphaneleriyle Irak Milli Belgeler Merkezi’ni yağma ve talan etmeye başladı. Bu yağma daha çok Yahudilerin tarihiyle ve İsrail Devleti’nin 1948 yılında kurulmasıyla ilgili belgelerde yaşanmaktadır.”52 Le Monde Diplomatique’in Genel Yayın Yönetmeni Ignacio Ramonet, “21. yy. Savaşları” adlı eserinde şunları ifade etmektedir: “Irak’ın işgali, Irak tarihinin tahribine, Bağdat ve Musul’daki tarihi eserlerin talan edilmesine 75 bin parça tarihi eserin çalınmasına neden olmuştur.”53

http://www.independent.co.uk/opinion/commentators/fisk/robert-fisk-it-is-the-death-of-history402571-.html http://www.al-bayyna.com/modules.php?name=News&file=article&sid=15168 Ramonet, Ignacio, a.g.e.

Eğitim müfredatına müdahale ve Irak’taki tedrisat yöntemini değiştirmek

İşgal güçleri, Irak üniversitelerinde görev yapan akademisyenler üzerinde baskıda bulunarak içlerindeki muhalifleri tasfiye etti, birçoğunu mesnetsiz suçlamalarla ülkeden kovdu, bununla da yetinmedi, planları arasında işgal güçlerinin çıkarına olacak şekilde eğitim müfredatını değiştirmek de vardı. Iraklı üniversite hocalarından biri, Common Dreams adlı internet sitesinden Felicity Arbuthnot’a şu açıklamalarda bulundu: İşgal güçleri, son senelerde üniversitelerin eğitim müfredatına müdahale etmeye başladılar: “Filistin devletinin sınırlarını gösteren haritaların kullanılmasını yasakladılar, işgal güçleri Bağdat’taki Filistin Araştırmaları Merkezi’ni de kapattı.” Üniversite hocası sözlerini şöyle sürdürdü: “Milyonlarca doların Irak’ta yeni hapishanelerin inşası için harcandığına ve ülkenin güvenliğinin sağlanması için 1/3 milyar dolar para sarfedildiğine tanık olurken, okullarda okutulmak üzere kitap yazılması ya da ülkede yüksek eğitimin geliştirilmesi için bir dolar bile ayrıldığını görmedik.” “Aynı şekilde işgal güçleri, bilimsel araştırmaların yapıldığı konulara da müdahale ettiler, örneğin yapılan bombardımanların çevreye yaptığı olumsuz etkiyi ele alan tarımsal bir araştırma yapan insanların bilinmeyen nedenlerle öldürüldüklerine tanık olduk. Bu saldırının kimin tarafından yapıldığı tespit edilemedi.”54

54

http://www.commondreams.org/views25-0310/06.htm

65

Üçüncü Bölüm:

3

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

İşgal güçleri son yıllarda üniversitelerdeki eğitim müfredatına da müdahale etmeye başladılar ve Filistin devletinin sınırlarını gösteren haritaların kullanılmasını yasakladılar.


Medyada çalışmak tehlikeli bir hale geldi, gazetecilere de müdahale edildi

Irak Gazeteciler Sendikası Başkanı Müeyyed el-Lami şunları söyledi: “2003 yılında işgalin başlamasından bu yana 292 Iraklı gazeteciye suikastta bulunulurken 18’i de kaçırıldı. Bu kaçırılanların içerisinde gazeteciler, fotoğrafçı ya da kameramanlar, televizyoncular ve medya alanında çalışan diğer kişiler de bulunuyor.” Lami ekliyor: “Iraklı gazetecilerin birçoğu yaşadıkları trajik durumdan kurtulmak için ülkelerini terk etmek zorunda kaldı.”55 Basra’daki Petrol İşçileri Sendikası’nın başkanı Guardian gazetesine verdiği demeçte şunları söylüyor: “İletişim araçları Irak’ın maruz kaldığı devasa tahribatı göstermiyor, gerçekleri ve Irak’ta olan biteni kamuoyuna açıklayan gazeteciler, teröristler tara-

fından kaçırılıyor. Bu plan, Irak’ta işledikleri suçları ifşa eden kişileri uzaklaştıran işgalcilerin işine geliyor.”56 el-Mutemer.net adlı internet sitesi, Amerikan işgal güçlerinin 2004 Nisanı’nın ilk aylarında Bağdat’taki Konuşan Havza gazetesinin merkez ofisini kapattı. İşgal güçleri, bu gazetenin kapatılma nedeninin teröre ve Irak’taki Amerikan varlığına karşı çıkanlara destek olduğunu açıkladı. UNESCO, Irak’taki gazetecilerin durumuyla ilgili olarak hazırladığı bir raporda, işgalin başladığı tarihten bu raporun hazırlandığı tarih olan 12.4.2007’e kadar, 200 gazetecinin öldürüldüğünü ve 137’ünün de kaçırıldığını bildirdi. Bundan önce Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün hazırladığı raporda ise 2003 yılının Mart ayından bugüne kadar Irak’ta hayatını kaybeden gazeteci

sayısının 177’ye ulaşmış olduğunu belirtiyor. Iraklı Gazeteciler Sendikası üyesi Naim Abdülaziz, şunları açıkladı: “Irak’ta öldürülen gazetecilerin oranı, dünyada öldürülen bütün gazetecilerin yarısına tekabül ediyor. Gazetecilerin katledilmeleri ve Amerikan işgal güçleri tarafından casusluk suçlamasıyla öldürülmesi ve yine gazetelerin, ajansların ofislerinin kapatılması Iraklıların alıştığı uygulamalardan biri haline geldi.”

İşgal güçlerinin Irak’ta işledikleri suçları açıklayan gazeteciler, işgal güçlerine hizmet eden terörist güçler tarafından kaçırılıyorlar.

66

55 56

http://www.annabaa.org/nbanews/583/72.htm http://www.guardian.co.uk/world/2005/feb/18/iraq.comment

Irak’ta öldürülen gazetecilerin sayısı, tüm dünyada öldürülen gazetecilerin sayısının yarısına ulaşmış durumda.

Gazetecilere yönelik Amerikan baskısı, Irak’taki basın kuruluşları tarafından geniş çaplı bir protestoyla karşılaştı. “Irak’ta faaliyet gösteren Basın özgürlüğü Kurulu son olarak Amerikan işgal güçlerinin Iraklı gazetecilere karşı tutumunu kınayan bir bildiri yayınladı. Açıklama, işgal güçlerinin Irak’ın Sesi kurumunun muhabiri Ala İbrahim adlı gazeteciye yönelik kötü muamelesinden sonra geldi. Iraklı gazeteciler ona destek vermek için Divaniye’de düzenlenen bir basın toplantısını da boykot etmişlerdi.57 57

http://www.almannarah.com/NewsDetails.aspx?NewslD=8711&CatlD=6

67

Üçüncü Bölüm:

4

Amerikan işgal güçleri, sürekli olarak Irak’ta gazetecileri öldürüyor, onları casusluk suçlamasıyla tutukluyor, gazete ve haber ajansların ofislerini kapatıyor.

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

İletişim araçları Irak’ın maruz kaldığı devasa tahribatı göstermiyor, gerçekleri ve Irak’ta olan biteni kamuoyuna açıklayan gazeteciler, teröristler tarafından kaçırılıyor.


Diyala vilayetinden güney illerine kadar Irak’ta çok miktarda tarım arazisi, haşhaş ekimine tahsis edilmiştir.

5

Ahlakî çöküşün yaygınlaşması ve uyuşturucunun teşviki

Irak daha önce uyuşturucu nedir bilmezken işgalden sonra, farklı uyuşturucu çeşitleriyle tanıştı. Iraklıların kapsül, pudra ve daha başka adlar verdiği uyuşturucu çeşitlerinin kullanımı giderek yaygınlaşmakta. el-Muslim adlı internet sitesinin yayınladığı habere göre, Diyala kentinden Nasıriye kentine kadar Irak’ta birçok tarım alanı haşhaş ekimine ayrılmış durumda. Amerikan işgal güçleri Irak’ta çıplak görüntüler yaymaktadırlar. Ahlakî yozlaşmanın yaygınlaşmasına katkıda bulunan renkli cinsel resimlere yollarda rastlamak mümkündür. Bunlar özellikle Yeşil Bölge içerisinde bulunan Bentavin ve Bab Şarki bölgelerinde görülebilir. Ayrıca bu bölgede bedava sayılabilecek fiyatlara yüksek kalitede baskıyla dergiler satılmaktadır.58 Irak News adlı basın kuruluşunun muhabiri, Irak’ta kötüleşmekte olan trajik durumla ilgili Bab Şarki’de gördüklerini aktarmaktadır: “Çıplak resim ve fotoğraflar son derece yaygın, bunların arasında çocukların resimlerini de görmek mümkün. Hâlbuki çözülen toplumlarda dahi çocukları cinsel bir davranışta bulunmaya zorlamak kesinlikle yasaktır, çocukları buna zorlayanlar ağır cezalara çarptırılırlar.” el-Cezire kanalı ise yayınladığı bir haberde Amerikan askerlerinin seks filmleri ve resimleri hazırlayıp bunları cinsel içerikli sitelere sattığını göstermiştir. Bütün bunlar, Irak toplumunda ahlakî çöküş meydana gelmesi için bu yapılanların sistematik olduğunu bizlere göstermektedir. Amerikalılar Yeşil Bölge’de hazırladıkları fesat evlerinde kadın ve genç kızları kullanmaktadır.

68

58

http://almoslim.net/node/99418


Dört: Irak’a saldırının iktisadî sonuçları 70

71


Amerika, Irak gazının %90’ına sahip olacak. Böylelikle iki yıldan az bir süre içerisinde savaş masraflarını telafi edecek.

72

59

http://www.middle-east-online.com/?id=76847

Petrol ve doğal gaz kaynaklarını ele geçirme

Kitabın ilerleyen sayfalarında Amerikalıların en önemli hedeflerinden birinin Irak petrol kaynaklarına hâkim olmak olduğu ayan beyan ortaya çıktı. Şimdi de işgalcilerin özellikle de Amerikalıların Irak petrolüyle ilgili faaliyetlerini ele alabiliriz. Bu konuyla ilgili haberlerin gizli olması ve bunların medyaya yansımaması olağandır. Ancak sızan bazı haber ve bilgiler sayesinde genel durumu anlamak mümkündür. Birleşik Arap Emirliklerinde yayınlanan el-Halic gazetesi, Irak’a dayatılan petrol anlaşması hakkında bir haber yayınladı. Haberde şu ifadelere yer verildi: “Irak hükümeti ile Shell şirketi arasında imzalanan Irak petrol kuyularından elde edilen gazın toplanması ve sıvılaştırılması ile ilgili prensip anlaşması günlük 500 ila 600 metreküplük bir üretimi öngörmekteydi.” el-Halic gazetesi, Amerikan kaynaklarına dayanarak verdiği haberde şu ifadelere yer verdi: “Birçoklarını dehşete düşüren bu anlaşma, Güney Irak Petrol Şirketi’nin, Shell şirketiyle ortak kurmayı planladığı şirketin hisse senetlerinin %51’ine sahip olduğunu ortaya çıkardı. Bu da Shell firmasının uzun vadede Irak doğal gazının %49’ına fiilen sahip olacağı anlamına geliyor. Amerikan kaynakları Shell şirketinin bu proje çerçevesinde yapmayı planladığı yatırımlarını iki sene içerisinde amorti edebileceğini gazetemize açıklamış bulunuyor.”59 Irak eski Petrol Bakanı Isam Çelebi, Middle East Online’a verdiği demeçte şunları söyledi: “İşgalden sonra imzalanmış anlaşmalar, ülkenin bilinen rezervlerinin %90’ının yabancı şirket yönetimine girmesine yol açacaktır.” Sonra da kanıtlarını sıralıyor: “Uzun vadeli sözleşmeler üzerinde yoğunlaşılacak.

Bunun ardından bakanlık, ilk lisan sözleşmeleri için düğmeye bastı ve hizmet teklifi konusunda birbirleriyle rekabete girecek 35 firmaya davet göndermeye hazırlandı. Ancak beklenmeyen sorun ve belki de facia, bu ilk turun sadece Irak’ta devasa üretim yapan 6 petrol kuyusu ve doğalgaz sahasıyla sınırlı olmasıydı. İhaleye giren şirketler, uzatılabilir 20 yıllık süreyle idare ve işletmeyi üsleneceklerdi. (Görünümde Kuzey ve Güney Petrol şirketleriyle ortak kurulacak şirketlerle bu işler yürütülecekti.) Bu anlaşma tam bir felaketti. Rumeyle, Zübeyr, Ğarbu’l Kurne, Meysan, Kerkük, Bay Hasan adlı kuyuların toplam rezervleri 40 milyar varile ulaşırken buralardaki günlük petrol üretimi 3 milyon varile yaklaşıyordu. Buna ilaveten Diyala’daki Mansuriye gaz sahası ve el-Anbar’daki Ukaz gaz alanı da anlaşma kapsamındaydı. Bu anlaşma, nihai olarak 2009 ortasında Londra’da imzalanacaktı.” Petrolle ilgili olayın bir diğer yönü ise Irak petrol rafinerilerinin yönetim ve güvenliğine hâkim olma meselesiydi. Irak’ın içinden geçmekte olduğu kaos

60

http://www.darbabl.net/articalshow.php?id=65

döneminde ülkenin her noktası terörist saldırıların hedefi olurken en güvenlikli bölgeler ise petrol bölgeleriydi, bu bölgelerin hiç biri saldırıya uğramadı. Bu saldırıları planlayanlar işgal güçleriyle ilişkili olmasaydı bu kişiler neden petrol kuruluşlarına ve rafinelerine saldırılar düzenlemiyordu? Çünkü bu kuruluşlar işgal güçleri açısından hayati öneme sahip yerlerdi. Dar Babil adlı Irak Araştırmaları Merkezi’nin hazırladığı rapor belki de bu soruya verilecek cevaba bizleri yaklaştırabilir: “Elde edilen bilgilerin birçoğu, Irak Petrol rafinerilerine Mişay bin Mordahay adlı birinin başkanlığını yaptığı Bizan şirketinin hâkim olduğunu gösteriyor. Bu Siyonist şirket, Kerkük petrolleriyle Kürt bölgesindeki petrol rafinerilerini satın almak için kanuni yoldan sözleşme yapmaya çalışıyor. Söz konusu şirket, burada rafine ettiği petrolü Türkiye ve Ürdün üzerinden işgal altındaki topraklara taşıyacak.”60 Irak petrolüyle ilgili söylenecek sözler bunlardan ibaret.

73

Üçüncü Bölüm:

1

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Bizan adlı Siyonist şirket, Kerkük petrolleriyle Kürt bölgesindeki petrol rafinerilerini satın almak için kanuni yoldan sözleşme yapmaya çalışıyor. Söz konusu şirket, burada rafine ettiği petrolü Türkiye ve Ürdün üzerinden işgal altındaki topraklara taşıyacak.

el-Halic Gazetesi, Amerikan kaynaklarına dayanarak verdiği haberde şu ifadelere yer verdi: Shell şirketi, bu proje çerçevesinde yapmayı planladığı yatırımlarını iki sene içerisinde amorti edebilecek.


3

Bush, Bremer’e takdir madalyası takıyor.

2

Uranyum kaynaklarının yağmalanması

Uranyum Irak’ın sahip olduğu en muazzam servetlerden birdir. Altınla bile kıyaslanamayacak bir kıymete sahiptir. Zira petrol ve gaz gibi enerji maddelerinin en önemli alternatifidir, enerjinin dünyadaki geleceği uranyuma bağlıdır. Newyork Times gazetesi Irak uranyum kaynakların yağmalanmasıyla ilgili haberinde şunları yazmıştır: “Amerikan güçleri, Irak topraklarından 600.800 kg. doğal uranyum alıp ülke dışına taşıdı.” Haberin devamında şöyle diyor: “Kanada Irak’tan 600 bin kg. uranyum satın aldı, bunu işleyip zenginleştirip başka ülkelere satacak. Satın alınan uranyumun taşınması işini Amerikan askerleri üslendi.” 74

61

Irak’ın zenginliklerinin yağmalanması

Amerikan kuvvetlerinin Irak’ı işgalinin ardından Irak’ın 20.200 milyar dolarlık döviz rezervi işgal valisi Paul Bremer’in tasarrufuna verildi. Amerikan Fox News kanalı, Irak’ın zenginliklerinin yağmalanmasıyla ilgili bir anekdotu aktarıyor: “Bu paraların 7 milyar dolarlık kısmını petrol karşılığı gıda programına harcadı. 11.300 milyar dolar ise Irak işgaline destek veren gruplara dağıtıldı (Bu yapılanlar karşısında susmaları için). Irak’ın zenginliklerinin Amerikan işgal kuvvetleri tarafından yağmalanmasının diğer boyutu Irak’ın İsviçre bankalarında açtırmış olduğu altın hesaplarının dondurulmasıyla ilgilidir. Irak resmi dairelerine yapılan saldırılar sırasında İsviçre bankalarındaki hesaplara ilişkin belgelerin yok edilmesinden sonra bu paralarının akıbeti hakkında bilgi alınamadı.”

Amerikan büyükelçiliği sözcüsü, Irak’ın doğal zenginliklerinin bu şekilde açıkça talan edilmesinin, Iraklı yetkililerin taleplerine istinaden gerçekleştirildiğini söyledi. Ancak bu, kabul edilebilir gerekçe değildir. Zira bu, Amerikan kuvvetlerinin gerçekleştirdiği ilk uranyum nakli değildir. Newyork Times açıklamasını sürdürüyor: “Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı belgelerine göre, 2004 yılında yönetimin geçici Irak yönetimine geçmesinden birkaç gün önce Amerikalılar, 1800 kg. düşük miktarda zenginleştirilmiş uranyumu başka nükleer maddelerle birlikte Irak’ın dışına taşımış sonra da Amerika’ya nakletmiştir.”61

http://www.nytimes.com/07/072008/world/middleeast/07iraq.html

Paralar nereye kayboldu ey Bremer?

75

Üçüncü Bölüm:

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Amerikan güçleri, Irak topraklarından 600.800 kg. doğal uranyum alıp ülke dışına taşıdı. Kanada Irak’tan 600 bin kg. uranyum satın aldı, bunu işleyip zenginleştirip başka ülkelere satacak. Satın alınan uranyumun taşınması işini Amerikan askerleri üslendi.


Bu miktara, Paul Bremer döneminde kaybolan, hazineye ait 20 milyar dolarlık miktar dâhil değildir. Bu gerçeği İngiliz Christian Aid adlı kuruluş ortaya çıkarmıştır. Irak kalkınma hesapları fonu paralarının muhasebesinden sorumlu KMBG adlı muhasebe firması da şunları açıklamıştır: “Geçici hükümet döneminde ABD, Irak’ın inşası için 20 milyar dolar harcadığını açıkladı. Ancak bunun yapıldığını gösteren bir belge hâlâ ortaya konulabilmiş değil.” Irak işgal kuvvetleri sözcüsü Albay Charles Crohn şu açıklamalarda bulundu: “Müttefik kuvvetler, Saddam’a bağlı güçlerin hezimetinden sonra hükümet dairelerine ve başkanlık saraylarına girdi, buralarda çok miktarda para ve mücevherat buldu. Ancak şu ana kadar bu paraların akıbeti meçhul kaldı. Büyük ihtimalle bu para ve mücevherler ülke dışına taşındı.” Irak’taki finansal yolsuzlukları takip eden hukukçu Stuart Bowen, şu açıklamalarda bulundu:

76

62

http://www.guardian.co.uk/world/2005/jul/07/iraq.features11

Uluslar arası Kızılhaç Teşkilatı: Irak halkının %40’ı içmeye uygun su bulamıyor.

4

Alt yapının ihmal edilmesi sonucu sağlık durumlarının kötüleşmesi

Irak’ta 9 milyar dolar kayboldu.

“Paul Bremer, yönetim yıllarında Irak’ın yeniden inşası için 9 milyar dolar harcadı. Bu para, 8206 kişiye ödenmişti, ancak bu kişilerin gerçek ve hukuki hüviyetleri şu ana kadar ortaya çıkmış değil.” Paul Bremer, Irak’ı terk ettiğinde Irak’ı İnşa Fonu’yla ilgili kayda değer bir şey bırakmadı. Aynı dönemde Irak’ın petrol gelirleri buharlaştı. Yönetim döneminin sonunda Bremer, Irak’ta bulunan milyarlarca dolardan sadece 848 milyon dolarlık bölümünü belgeleyebildi. Neden ise açık; konuyla ilgili dönemin ABD Başkan yardımcısı Dick Cheney’in önemli mevkiye sahip olduğu Halliburton şirketini örnek verelim. Bu şirket Irak’ın inşasıyla ilgili toplam bedeli 5.1 milyar dolar olan ihaleye girdi. Ancak sözleşmenin imzalanmasından seneler sonra şirket, Irak’ın inşasında kayda değer bir şey yapmadı.62 Bu şirketin gelecekte sözleşmenin gereklerini yerine getireceğini düşünüyor musunuz?

Müttefik güçlerin Irak’a saldırısı sırasında su arıtma şebekeleri, kanalizasyon şebekeleri, hastaneler, tıbbi tesisler tamamen tahrip oldu. İşgalciler, Irak’ı inşa ediyoruz türünden iddialar tekrarlamalarına rağmen, bu kurumların yeniden rehabilitasyonu ve inşasını önemsemediler. Öyle ki Irak’ta sağlık durumları bir trajedi halini aldı. Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı, milyonlarca Iraklının sağlık ve tıbbi hizmetlerden yoksun kaldığını, içmeye elverişli su bulunmadığını, bu durumun halkı tehlikeli hastalıklarla karşı karşıya bıraktığını bildirmektedir. AFP’nin bildirdiğine göre Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı Başkanı, şunları ifade etmiştir: Iraklıların %40’ı kent ve köylerin çevresinde yaşıyor, bu insanların içmeye uygun bir su şebekesi bulunmuyor. Kirli suları içmek ya da içilebilecek suyu elde etmek için 10 litrelik suya 40 avro kadar para ödemek zorunda kalıyorlar.”63 Reuters Haber Ajansı, Uluslararası Kızılhaç Teşkilatı’nın açıklamasıyla ilgili verdiği haberinde şu ifadelere yer verdi: “ABD’nin Irak’a saldırısı üzerinden beş yıl geçmiş olmasına rağmen, milyonlarca Iraklı halen içmeye uygun sudan ve sağlık hizmetlerinden mahrumlar. 63

http://www.commondreams.org/archive/7737/18/03/2008

Yorumsuz… Su arıyorlar…

77

Üçüncü Bölüm:

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Yönetim döneminin sonunda Bremer, Irak’ta bulunan milyarlarca dolardan sadece 848 milyon dolarlık bölümünü belgeleyebildi. Aynı dönemde Irak’ın petrol gelirleri buharlaştı.


Beş: Irak’a saldırının siyasî sonuçları ABD’nin Irak’taki başlıca hedefi yalnızca Irak’taki siyasî sistemin köklü bir şekilde değişmesi ile gerçekleşebilirdi. Dolayısıyla işgalciler dört temelde plan uygulayarak Irak’taki siyasî hedeflerine ulaşmaya çalıştılar. 78

79


1

Yeni Irak Anayasası’nın yazımına müdahale

Saddam rejiminin devrilmesinin ardından Irak hükümeti için yeni anayasa yazımı zorunluydu. Amerikalıların yeni anayasayı onaylayarak hedeflerini tahakkuk ettirmeleri için bekledikleri fırsat ayaklarına kadar gelmişti. Washington Post, Irak Anayasası Yazım Heyeti üyelerinden naklen aktarıyor: “Amerikalılar Irak Anayasası Yazım Heyeti’ne onaylamaları için anayasa taslağı verdi.”64 Washington Post’un bu haberinden sonra Şarku’l Evsat gazetesi, Amerikalıların sunduğu, yeni Irak anayasası olması beklenen anayasa taslağının Noah Fieldman adlı Amerikan Adalet Bakanlığı’nda görevli üst düzey bir müsteşar tarafından yazıldığını bildiriyordu. Haberde ayrıca söz konusu şahsın annesinin halen Batı Şeria’daki bir Siyonist yerleşim biriminde yaşamakta olduğu da geçiyor.65 Irak parlamentosu Kürt milletvekillerinden Mahmut Osman, Washington Post gazetesinde yayınla-

nan makalesinde şu ifadeleri kullanıyordu: “Amerikalılar Irak anayasasının yazımına müdahale etmediklerini iddia ediyorlar, ancak gerçek bunun tam tersi, son derece güçlü bir şekilde müdahale ediyorlar.” 66 Ancak Iraklı milletvekillerinin ısrarı, Amerikalıların çabalarını fiyaskoya uğratırken, Amerikalıların sundukları metnin dışında başka bir metin kabul edildi. Amerikan gazetesi, Amerikan yetkililerinin konuyla ilgili söylediklerini nakletmektedir: “Yeni Irak anayasası ile ilgili oylama yöntemi ve taslak üzerinde ortaya çıkan anlaşmazlıklar, Irak işgali sona erdikten sonra Amerikan hedefleriyle şu an olanlar arasındaki uçurumu ortaya çıkarmış bulunuyor. Amerika, öncelikle Irak’ta laik bir devlet öngörüyordu, ancak Irak Anayasa taslak metni, Amerika’nın isteklerini karşılayan bir metin değil. Zira Irak kanunlarının İslam şeriatıyla uyum içerisinde olması gerektiği ifadesi anayasada yer alıyor.”67 Böylece Amerikalıların kendi çıkarlarına uygun bir anayasa yazma planı suya düşürülmüş oldu.

David Murfee Faulk’un Iraklı yetkililerin konuşmalarının dinlendiğine dair itirafları.

2

Iraklı yetkililerin ilişkilerini ve Irak hükümetini ilgilendiren konularda kontrolü ele geçirme

Amerikan ABC kanalı, 24.11.2008 tarihinde yayınladığı bir haber programında, Amerikan istihbaratının Iraklı yetkililerin konuşmalarını dinlemelerine dair bir habere yer verdi. Haberde geçici Cumhurbaşkanı Gazi el-Yaver’in konuşmalarını dinleyen David Murfee Faulk’un CIA’in telefon dinlemeleriyle ilgili kullandığı programlardan bahsederken şu ifadeleri kullanıyordu: “2004-2005 yılları arasında Gazi el-Yaver ile o dönemde Kamu Hizmetleri Bakanı makamında bulunan nişanlısının Nesrin Berdari ile yaptığı konuşmalar dinlendi.” İç Savaş: Beyaz Saray’ın 2006-2008 Yılları Arasındaki Gizli Tarihi adlı eserin yazarı Bob Woodward, kitabında Amerika’nın Nuri Maliki’yi dinlediğini gösteren belgelere yer verirken Amerikalı yetkililerin “Biz Maliki’nin söylediği her şeyi biliyorduk” sözünü de aktarıyor. Kitapta yer alan güvenilir kaynaklardan biri şunları söylüyor:

80

64 65 66 67

http://www.aawsat.com/details.asp?section=1&article=317552&issueno=9756 http://pulpit.alwatanvoice.com/content106287-.html http://www.aawsat.com/details.asp?section=1&article=317552&issueno=9756 A.g.e.

CIA ajanı: Gaze el-Yaver’in nişanlısıyla yaptığı konuşmalar dinleniyordu.

81

Üçüncü Bölüm:

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Washington Post: “Yeni Irak anayasası ile ilgili oylama yöntemi ve taslak üzerinde ortaya çıkan anlaşmazlıklar, Irak işgali sona erdikten sonra Amerikan hedefleriyle şu an olanlar arasındaki uçurumu ortaya çıkarmış bulunuyor.”


Bob Woodward: Maliki’nin söylediği her şeyi biliyorduk!

“Iraklı yetkililere yönelik dinleme ve casusluk faaliyetleri 2006 ile 2007 yılları arasında yoğunlaşarak arttı. Hatta CIA’deki bazı yetkililer, yollara döşenen mayın ve bombalar ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmadıkları gerekçesiyle bazı toplantıları boykot ediyorlardı. Zira Amerikan casusları, Iraklı yetkililerin konuşmalarını dinleme dışında başka bir iş yapmıyorlardı.”68 Dar Babil adlı bir araştırma kuruluşu, İsrail Haber Alma Servisi MOSSAD’ın faaliyetleriyle ilgili gerçekleri açıkladığı raporunda şu ifadelere yer veriyordu: “MOSSAD, Bağdat’ta Yeşil Bölge yakınlarında bulunan el-Reşid Oteli’nin 7. katını kiralamış ve burayı Iraklı yetkililer ve milletvekillerinin telefon konuşmalarını dinleme karargâhına dönüştürmüşlerdi.” 82

68

Raporda, Yeşil Bölge’deki Amerikan büyükelçiliğinde bakanlıkların çalışmalarını, askerî ve sivil kuruluşların çalışmalarını denetleyen ve buralara yönelik casusluk faaliyetlerini yürüten 185 İsrailli ya da Amerikan Yahudi’sinin bulunduğunu vurguladı. Burada örnekleri zikredebiliriz: David Thomy (Irak Maliye Bakanlığı’nın çalışmalarını gözetliyor), Robert Rafael, (Irak Ticaret Bakanlığı), Lişat (Irak Tarım Bakanlığı) Don Amstuz ve David Linesh (İkisi de Yahudi’ydi ve Ulaşım Bakanlığı’nın faaliyetlerini gözetliyordu), Noah Fieldman (Yahudi Asıllı Amerikalı, Irak anayasası taslağını kaleme aldı ve bazı maddelerini muharref Tevrat’tan iktibas etmişti), Philip Carol (Irak Petrol bakanlığı), Paula Dobrayanski (Kendisi hem Yahudi hem de mason olup Kadın İşleri ve İnsan Hakları Bakanlığı’nın faaliyetlerini takiple yükümlüydü).

Woodward, Bob, The War Within: A Secret White House History, (2006-2008).

MOSSAD, er-Reşid Oteli’nin 7. katını kiralamış ve burayı, Iraklı yetkililerinin telefon konuşmalarının dinlendiği bir karargâha çevirmişti.

69

http://www.darbabl.net/articalshow.php?id=65

83

Üçüncü Bölüm:

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Mark Clark (Irak Olimpiyat Komitesi ve Irak Gençlik Bakanlığı’nın işlerini takip ediyordu. O, aynı zamanda Savunma Bakanlığı yerine Spor Bakanlığı kurulmasını öngören kişiydi. Çünkü Yahudi ortaklarıyla birlikte özel bir güvenlik firmasına sahipti. Irak Dışişleri Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Bakanlığı’ndaki diplomatik, eğitsel ve kültürel misyonuna ait bölümlere bakıyordu. Altı Amerikan müsteşarlığından üçü ABD Yahudilerdendi, aralarında Siyonistler ve Yahudiler de bulunuyordu).”69


3

Irak’ı bölme planları

Washington Post gazetesi, 26 Eylül 2007 tarihinde birçok insanı 21. yüzyılda yaşadığına dair tereddüde sevk edecek bir haber yayınladı. Haber şöyleydi: “Kongre, başka bir devleti bölmek için karar aldı.” Bu garip adım, şayet dünya haber ajanslarında geçmiş olmasaydı, inanılması oldukça zor bir haber olurdu. Amerikan Kongresi, Irak’ın mezhebî kriterlere göre bölünmesini öngören bir karar almıştı! Fransız haber ajansı, haberin ayrıntılarıyla ilgili şu bilgileri geçiyordu: “Kongre üyelerinin çoğunluğu, ülkedeki güvenlik durumlarını kontrol altına almak amacıyla Bağdat’ın merkezî otoritesini sınırlandırmak için Irak’ı üç etnik kökene ayıran, bağlayıcı olmayan karar tasarısı üzerinde oylama yaptılar. Kongre, 75 oya karşılık 23 oyla tavsiye kararı aldı.” Önde gelen Iraklı yetkililer bu kararı kınadıklarını açıkladı. Suriye’ye gitmeden önce bir açıklama yapan Irak başbakan yardımcısı Adil Abdülmehdi, şunları söyledi: “Irak binlerce yıldır bölünmemiştir ve birleşik olarak da kalacaktır. Irak dışında alınan kararların Irak açısından bir değeri yoktur. Karar verecek olan Irak halkıdır, başkası değil.” Uzlaşma Cephesi Başkanı Adnan Deylemi, Irak’ın bölünmesinin şiddetin artmasına ve iç savaş çıkmasına neden olacağını söyledi. Aynı şekilde Irak parlamentosu da kararı kınayarak bunun Irak’ın iç işlerine doğrudan müdahale olduğunu kaydetti.70 Amerikan Kongresi’nin aldığı kararın nedenine gelirsek, İsrail’de Herzliya Araştırma Merkezi görevlisi Jay Bakhur’un söylediklerine kulak vermemiz gerekiyor: “Irak işgali bölünmeyle sonuçlanmazsa Amerikan işgalinin başarısızlıkla sonuçlandığını ve hedeflerini gerçekleştiremediğini söyleyebiliriz!”

Siyonist Askerî İstihbarat Bölümü Başkanı Amud Malka, Amerika’nın gizli hedefini şu sözlerle açıklıyor: “Hedef, Irak’ın mevcut haritasını ve bu haritanın yol açtığı sonuçları yok etmeye çalışmaktır. Bu yüzden ABD, Irak’ı bölmek için çalışmalıdır. Bu çaba, Amerika’nın İsrail’i, bölge ülkelerinden gelecek bir tehdide karşı koruma çabalarını ortaya koymaktadır.” Amerikan Kongresi, Irak’ın bölünmesi kararını onayladı.

84

70

http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/26/09/2007/AR2007092601506_pf.html

85

Üçüncü Bölüm:

“Irak işgali bölünmeyle sonuçlanmazsa Amerikan işgalinin başarısızlıkla sonuçlandığını ve hedeflerini gerçekleştiremediğini söyleyebiliriz!”

Siyonist Askerî İstihbarat Bölümü Başkanı: “Hedefimiz, Irak’ın mevcut haritasını ve bu haritanın yol açtığı sonuçları yok etmeye çalışmaktır. Bu yüzden ABD, Irak’ı bölmek için çalışmalıdır. Bu çaba, Amerika’nın İsrail’i, bölge ülkelerinden gelecek bir tehdide karşı koruma çabalarını ortaya koymaktadır.”

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Jay Bakhur:


İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesi, gerek MOSSAD gerekse Şabak istihbarat örgütlerine ait yetkililerin Irak’ta bulunduğu bilgisini teyit ederek, yayınladığı haberde şu ifadelere yer verdi: MOSSAD, Irak’ta büyük projeler gerçekleştirmektedir, yüzlerce MOSSAD ajanı Amerikan işgal güçlerinin Irak topraklarına girişiyle eş zamanlı bir şekilde ülkeye girmiş, yüzlerce casus üsler kurmuşlardır.

Irak’ta fitneye yol açan Siyonist varlığının önünü açmak

Irak’ta Siyonist varlığı Irak’a Amerikan işgal güçlerinin girmesinden itibaren başlamıştır. Irak Müslüman Âlimler Birliği Başkanı Haris ed-Dari, Suudi Arabistan merkezli Muhit internet sitesine yaptığı açıklamada şunları söylemiştir: “İsrailliler, AngloAmerikan işgalden önce Kuzey Irak’ta (Kürdistan’da) bulunuyorlardı. Ancak şimdi, Basra, Bağdat ve Kuzey Irak da dahil bütün Irak kentlerinde bulunuyorlar. Iraklılar onları iyi biliyor ve onları giysilerinden ve İbrani lehçesinden tanıyorlar. İsrailliler Amerikan ordusunda, Amerikan güvenlik ekiplerinde çalışıyorlar. Kısacası Irak boğazına kadar İsraillilerin varlığına batmış durumda.”

Bu bağlamda Maariv gazetesi, İsrail istihbaratı eski başkanı Meir Dagan’ın Irak’ta Siyonist projelerin ilerlediğinden emin olmak için ülkeye geldiğini ifade etmiştir.

el-Beyyine’l Cedide gazetesinde yer alan bir makalede şu ifadelere yer verilmiş: “İsrail’de Irak asıllı olan Yahudiler, yoğun bir şekilde Irak’a dönüyorlar. Yerleşmek için özellikle de Kerkük’ü seçmiş bulunuyorlar.” Gazete, İsrail’den Irak’a yaklaşık 900 ca-

2003 yılında 900 MOSSAD ajanı, arazi satın almak ve nüfuzlu şahıslarla tanışmak için Irak topraklarına girmiş durumda.

susun geldiğini hatırlatarak şunları söylüyor: “İsrailli ekipler bu yılın başından beri Kerkük’te arazi, tarla ve konuta uygun arsaların alımını iyice yoğunlaştırdılar. İsrailliler geldikten sonra kentte Kürt, Türkmen ve Araplara yönelik saldırılar ve suikastlar artarken Türkmen ve Kürtler arasında etnik çatışma çıkartmak için bu iki etnik kökenli partiye yönelik bombardımanlar da artış gösterdi.”71 86

71

http://www.alarabonline.org/index.asp?fname=5%C5%2008C5%09C5%02-09C991.htm&dismode=Kerkük’ü kutsal şehir kabul eden İsrailliler Kerkük’e sızıyor.

Siyonistler, Irak’ta arazi ve emlak satın alarak yoğun bir faaliyete girişmişlerdir. Aynı yöntemi daha önce Filistin’e girdiklerinde de uygulamışlardı. Bu alanda İsrail, Süleymaniye kentinde bir kredi bankası açmıştır. Dar Babil adlı araştırma kuruluşunun yayınladığı bir raporda, şu ifadeler yer almıştır: “İsrail istihbarat kuruluşu MOSSAD, Irak Kürdistanı’ndaki Süleymaniye kentinde bir kredi bankasının açılışını yapmıştır. Söz konusu bankanın görevi, petrolün bol miktarda bulunduğu Musul ve Kerkük gibi kentlerden devasa araziler, tarım alanları, petrol kuyuları ve benzeri yerlerin alımına tahsis edilecek krediler vermek. Amaçları, Kürt, Türkmen ve Asurilerden bölgede ikamet eden yerli ahaliyi tehcir etmektir.”72 el-Beyyine gazetesi, İsraillilerin attıkları bu adımlara dikkat çekmekte: “İsrailliler özellikle Kerkük’te yerleşmeye çalışmaktalar. Arazilerini gerçek değerinin beş katına satıyorlar.” İsrail’in kirli imajını düzeltmek ve Irak halkı içerisinde gariban insanları kandırmak için habisçe yaklaşımlar sergilediğini görüyoruz. İsraillilerin attığı bu adımlar arasında riskli hastalıklara maruz kalmış Iraklı çocukların ücretsiz bir şekilde tedavi 72

http://www.darbabl.net/articalshow.php?id=65

Iraklı anneler hasta çocuklarının İsrail hastanelerinde tedavi görmesini kabul etmediler.

87

Üçüncü Bölüm:

4

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

İsrail bankasının temel görevi, Musul ve Kerkük’te tarım, petrol ve konutla ilgili olan bütün arazilerin alınması için kredi açmaktı.

el-Beyyine el-Cedide: İsrail’de Irak asıllı olan Yahudiler, yoğun bir şekilde Irak’a dönüyorlar. Yerleşmek için özellikle de Kerkük’ü seçmiş bulunuyorlar.


edilmesi de bulunmaktadır. Londra’da yayınlanan Times gazetesi haberinde şu ifadeleri kullanıyor: “İsrailliler Iraklı çocukların Edith Wolfson Tıp Merkezi’nde tedavisi edilmesini teklif ettiği öneri, sonradan bedava tedavinin İsrail’de olacağını öğrenen Iraklı anneler tarafından kabul görmedi.” Bunlardan biri de iki yaşında bir çocuğu olan Şeza adlı bir annedir. Şeza, tedavinin İsrail’de yapılacağına dair bir bilgisi olmadığını söylüyor ve ekliyor: “İsrail’in düşmanımız olduğu yönünde güçlü bir inanca sahibiz. Bunun bir gecede değişmesi mümkün değil.” Şeza, şu anda kızını tedavi ettirmek için Cezayir’e gitmeye hazırlanıyor.73

Irak’ta Siyonistlere ait dinî merkez teşkili Amerikan Fox News kanalında gazeteci ve siyasî uzman olarak çalışan Wayne Madsen, Irak’ta Amerika’nın hâkim olduğu yerlerde İsrail’in faaliyetleriyle ilgili bir haber yayınladı. ABC, NBC ve CNN kanallarında da siyasî uzman olarak boy gösteren ve el-Cezire kanalıyla da zaman zaman işbirliği yapan Madsen, şunları söylüyor: “Kürt kaynaklarının verdiği bilgiye göre, İsrailliler şu an dikkatlerini Tevrat’taki Büyük İsrail olarak adlandırdıkları yere yoğunlaştırmış durumdalar. Buna göre İsrail, binlerce Kürt Yahudi’yi İsrail’den alarak Musul ve başka bölgelere kutsal dinî mekânları ziyaret etme adı altında yerleştirmeye çalışıyor. Kürt kaynaklarına göre İsrailliler, Kürdistan bölgesel yönetimiyle birlikte Kürtleri ve Yahudileri Kuzey Irak bölgesel yönetimine ait topraklar içerisinde entegre etmeye çalışıyor. İsraillilerin yaptıkları operasyon, Filistinlilerin yerlerinden edilmesine ve topraklarından koparılmasına çok benziyor.

şündükleri Irak’taki Yahudi mülklerini geri alarak bu hedefleri gerçekleştirmek istediğini kaydediyor. MOSSAD ajanları, İsraillilerin tarihi mülkü olarak gördükleri arazilerin ikamet edenlerden boşaltılması için bura ahalisine yönelik terörist saldırılar gerçekleştiriyorlar. Ajanların saldırı gerçekleştirdikleri yerler ise şöyle: Ninova, Erbil, Hamdaniye, Partale, Taleskaf, Bataiyye, Başkiyeel Keşvin ve Musul. İsraillilerin ve paralı askerlerinin gerçekleştirdiği terörist operasyonlar, bazen Hıristiyan Keldanileri de hedef alıyor. Burada dikkat çeken unsur, bu tür operasyonlar gerçekleştirilir gerçekleştirilmez derhal bunları ya el-Kaide’nin ya da İslamî cihadî bir grubun üslenmesi.74

İsrailliler, Yahudi Peygamberi Nahum’un Alkuş’taki kabri, Nuh Peygamber’in Musul’daki mezarı, Peygamber Danyal’ın Kerkük’teki yerlerine özel bir önem veriyorlar. Aynı şekilde, Kürt bölgesi dışında kalan Yahudi mülklerini de talep ediyorlar. Bunun içerisinde Necef yakınlarındaki Babil’de bulunan el-Kefel köyündeki Hazekiel Peygamber’in kabri ve Ezra ve Eleazer peygamberlerin Basra yakınlarında Meysan kentindeki kabirleri de bulunuyor.” Irak’taki İsrail kampı.

88

73

http://www.timesonline.co.uk/tol/news/world/iraq/article3998990.ece

Irak ve Kürt kaynaklar, MOSSAD’ın İsrail turizm şirketleriyle el ele, kendilerine ait olduğunu dü74

http://www.waynemadsenreport.con/articles/5_20090127

Wayne Madsen: İsrail, Büyük İsrail olarak gördüğü Irak’ın bazı yerlerini istila etmeye çalışıyor.

89

Üçüncü Bölüm:

Iraklı ve Kürt kaynaklar, MOSSAD ajanlarının İsraillilerin tarihi mülkü olarak gördükleri arazilerin boşaltılması için, bura ahalisine yönelik terörist saldırılar gerçekleştirdiğini kaydediyor.

Amerika ve müttefiklerinin Irak’a saldırısının sonuçları

Amerikan Fox News kanalında siyasi uzman ve gazeteci olarak görev yapan Wine Modison şunları söylüyor: Irak’ta arazilerin geniş çaplı olarak satın alınması, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Filistinlilere yapılanların aynısını yapmayı hedefliyor.


Dördüncü Bölüm Amerika’nın Irak’ı işgalinin arkasındaki gerçek hedefler Amerika’nın Irak’ı işgal etmedeki gerçek hedefleri  ABD’nin Irak petrolüne hâkim olma planı

Siyaset uzmanlarının, Amerikan yönetimindeki üst düzey yetkililerin Irak’ı işgalinin arkasındaki gerçek nedenlere ilişkin yaptıkları açıklamaları ve kulislerde olan biteni anlatmak faydalı olacaktır.

 Ortadoğu’da daimi bir askeri üs inşası  Amerika’nın içerde krizler çıkarmaya, kulislerde Amerikan şirketlerinin çıkarlarını korumaya olan ihtiyacı  İsrail’in güvenliğinin sağlanması ve Ortadoğu haritasını değiştirmek  Nil’den Fırat’a kadar Büyük İsrail projesinin uygulamaya konması için adımlar atmak 90

91


1

Amerikan iktisatçı ve siyaset bilimci, aynı zamanda Amerikan hükümetinde 18 yıl boyunca Hazine Bakanlığı görevini yürütmüş bulunan Alan Greenspan, anılarında şunları belirtiyor: “Filhakika, Irak’a açılan savaşın gerçek nedeninin, petrol olduğu gerçeğini dünyanın dikkatini çekmek için söylerken üzüntü duyuyorum. Onların da bu işin gerçeğini çok iyi kavradıklarını da çok iyi biliyorum.” Alan Green’in son dönemde yayınladığı ve Beyaz Saray yönetiminin de tepkisini çeken kitapla ilgili olarak haftalık Sunday Times gazetesinin yayınladığı haberde şu ifadelere yer verilmiş: “Bush, Saddam Hüseyin’in varlığını, Ortadoğu petrolüne yönelik 92

bir tehdit olarak görüyordu, bu yüzden de onu yerinden etmek için hareket geçti.”75 Amerikan Kongre üyesi Dennis J. Kucinich ise şu yorumu yapıyordu: “Irak savaşı, büyük bir hataydı ve sadece petrol için yapıldı.”76

ABD’nin Irak petrolüne hâkim olma planı

Alternet adlı internet sitesi de konuyla ilgili olarak Noam Chomsky’nin yaptığı açıklamalara yer verdi. Açıklamalarında Chomsky, Bush’un ve Amerika’nın en büyük petrol şirketlerinde çok miktarda hisseye sahip yardımcısı Cheney’in planlarının altında yatan nedenin Irak petrolüyle doğal gazı olduğunu belirterek “Irak petrolü, Bush ve Cheney’in sevgilisidir.” ifadelerini kullandı.77 Chomsky: Bush ve Cheney Irak petrolüne âşıklar. Amerikan Kongre üyesi Dennis J. Kucinich ise şu yorumu yapıyordu: “Irak savaşı, büyük bir hataydı ve sadece petrol için yapıldı.”

75 76 77

http://www.timesonline.co.uk/tol/news/world/article2461214.ece http://www.kucinich.house.gov/News/DocumentSingle.aspx?DocumentlD=95430 http://www.alternet.org/waroniraq/91123/chomsky:_bush_&_cheney_always_saw_iraq_as_a_sweetheart_oil_deal/

93

Dördüncü Bölüm:

Amerika’nın Irak’ı işgalinin arkasındaki gerçek hedefler

On sekiz yıl Amerika Hazine Bakanlığı görevinde bulunan Alan Greenspan: “Bush, Saddam Hüseyin’in varlığını, Ortadoğu petrolüne yönelik bir tehdit olarak görüyordu.”


Ortadoğu’da daimi bir askerî üs inşa etmek

Amerikan eski Başkanı Jimmy Carter, 3 Şubat 2006 tarihinde, ABD’nin bölge üzerindeki hâkimiyetini sürdürme konusunda yaptığı bir konuşmada Beyaz Saray yöneticilerinin gizli niyetleri üzerindeki perdeyi kaldırdı. Carter şunları söyledi: “Washington’da Amerikan askerlerinin Irak’tan çıkmasını istemeyen ve Amerikan güçlerinin burada 10, 20 ve hatta 50 sene kalmasını isteyen kişiler var. Bizi Irak’ı işgale zorlayan hedef, Körfez’de sabit ve daimi bir askerî üssün inşasıdır. Ben şu ana kadar hiçbir Amerikalı yetkiliden, Amerikan güçlerinin Irak’tan önümüzdeki on sene içerisinde çekilmeye ya da askerî üslerini boşaltmaya söz veren bir açıklamaya rastlamadım.” Middle East adlı yayın organında çalışan tanınmış gazeteci Patrick Seal, Irak’ta Amerikan işgal güçleri tarafından her geçen gün yeni bir üs inşa ve açılışının yapıldığını belirterek, bunun Amerika’nın Irak’ta daimi olarak kalma niyetinin kanıtı olduğunu söyledi. Seal yazısında şunlara dikkat çekti: “Amerikan güçlerinin milyarlarca dolarlık bütçelerle binalar inşa etmesi ve devasa üslerin açılışını yapması, Amerikalıların Irak’ı işgalinden bu yana gerçekleştirdikleri en önemli ve en büyük icraatlardandır. Bu tür uygulamalar, her geçen gün artmaktadır. Söz konusu büyük askeri üslerden biri daha önce Irak Hava kuvvetlerine ait eğitim üssü olan, Bağdat’ın 40 km. kuzeyindeki Beled kentinde bulunan yaklaşık 14 milkarelik askerî bir üstür. Diğer bir üs ise 19 milkarelik alana sahip Esed üssüdür. Bunun dışında kalan üsler ise el-Ekber, Tallil Kampı, Şark üssü, Kuzeydeki Kayare üssü ve diğer askeri üslerdir. Amerika, Irak’a yönelik sal94

78

http://www.gulfnews.com/articles/10129750/04/06/07.html

dırıdan kısa bir süre sonra 110 askerî üs inşa etmiş, yine Irak Kürdistanı’nda büyük bir askerî üs, Bağdat Havalanı’nda askerî bir üs, el-Anbar’da bir üs ve sabit askerî üslerden sayılabilecek Güney bölgesinde başka askerî üsler inşa etmiştir. Yine ABD, Dicle nehrinin kıyısında 40 bin metrekarelik bir alanda 1000 kişinin çalıştığı dünyanın en büyük elçilik binasını inşa etmiştir. Bütün bunlar, Amerika’nın Irak’taki istikrarla ilgili niyetlerini ortaya koyar niteliktedir.78

3

Amerika’nın krizleri tetikleme ve Amerikan şirketlerini kulislerde nemalandırma ihtiyacı

Fransa’daki Tour Üniversitesi öğretim üyesi Abdullah Sad, “Savaşın genel manzarası” adlı makalesinde şunları söylüyor: “21. yy.’ın başlamasıyla emperyalistler gerçek bir krizle karşı karşıya kaldılar ve sükûnet ihtiva eden planlar yani kısa vadeli programlar ABD’nin ekonomik sorunlarının üstesinden gelmesine yardımcı olamadı. Artık devlet kanunlarının teorisini iktisatçılar hazırlamıyor, artık bu kanun ve siyasetler Amerika’da kulislerde faaliyet gösteren şirketlerin eline geçti. Buradan hareketle Amerika, 1929 yılından beri kriz içerisinde olan ekonomisini krizden kurtarmak ve ekonominin damarlarına yeniden kan pompalamak için savaş başlattı.” Vietnam savaşı yılları hakkında hazırlanan araştırma ve incelemelerin çoğu, şunlardan bahsetmektedir: “Ekonominin canlandırılması için savaşlara girmekten başka bir yol yok. Örneğin, Kuveyt, Amerika’yla 90 milyar dolarlık askerî donanım anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, Amerikan silah sanayinin motoru olabilir. Amerika’nın sorunlarını savaşla çözdüğünü anlatma noktasında bundan daha iyi bir örnek olabilir mi?”

Amerikan ekonomisini canlandırmak için tek çözüm savaştır!

Irak’ta 100 askerî üs bulunmakta. Dünyanın en büyük elçiliği 1000 kişinin çalıştığı Irak’taki Amerikan elçiliğidir.

95

Dördüncü Bölüm:

2

Amerikan ekonomisinin canlandırılmasında savaştan başka bir alternatif yok. Savaş eskiden de Amerikan pazarını canlandırabilecek temel faktördü, şimdi de öyle. Üretim fazlası sorununu çözebilecek yegâne unsur budur.

Amerika’nın Irak’ı işgalinin arkasındaki gerçek hedefler

Jimmy Carter: Bizi Irak’ı işgale mecbur eden şey, bizim Körfez bölgesinde sabit bir askeri üs kurma isteğimizdi. Şimdiye kadar herhangi bir Amerikalı yetkiliden askeri üslerin boşaltılmasıyla ilgili bir açıklama duymadım.


(Nil’den Fırat’a Büyük İsrail projesi adımı)

İsrail Askerî İstihbarat Dairesi Başkanı Amus Malka, Amerika’nın gizli hedefiyle ilgili olarak şunları söylüyor: “Irak’ın mevcut haritasını ve bundan doğan sonuçları yok etmeye çalışmak, Irak’ı bölmeye ve Irak’ın birliğini yok etmek istemek, Amerika’nın İsrail’i, bölge ülkelerinden gelebilecek tehditlerden korumak için gösterdiği çabaları ortaya koymaktadır.”79 Saldırı Planı adlı kitap, Nobel ödüllü yazar Elie Wiesel ile George Bush arasında Rice’ın ofisinde gerçekleşen buluşmayı zikrediyor. Bush bu buluşmada, Irak’a yönelik saldırının nedenlerinden birisine işaretle şunları söylüyor: “Söylediklerin son derece mantıklı… Eserlerini okudum, ancak biz Saddam’ı silahlarından arındırmamış olsaydık ve o da konvansiyonel olmayan silahlarla İsrail’e saldırsaydı, olacak olanlarla ilgili ciddi ciddi düşün-

memiz icap ederdi. Onu mutlaka bundan alıkoymalıydık.” Wiesel de bunun üzerine şöyle dedi: “Böyle bir şeytan karşısında tarafsızlık yasaktır. Burada susmayı reddediyorum!”

İsrail Savunma bakanlığından bir yetkili, Irak savaşı başlamadan önce savaş haberini açıkladı!

96

79

http://www.aljazeera.net/NR/exeres/1D77F49-4044-699D-4A16D755-EB07024A4.htm

Woodward ise kitabında Beyaz Saray’daki özel toplantı odasında düzenlenen ve Bush’un yanı sıra General Franks, George Tenet, Rumsfield, Mayers, Cheney, Rice ve Colin Powel’in katıldığı bir toplantıya işaret ediyor. Toplantının ana gündemi, Saddam rejiminin ani bir saldırıyla hazırlıksız yakalanarak düşürülmesidir. Woodward şunları söylüyor: “Bu grup, konuyu olumlu ve olumsuz taraflarıyla değerlendirerek bunların arasında denge kurmaya çalıştı ve ardından İsrail’i koruma taahhüdü verdiler. Ancak bunun gerçekleşmesi için koşullar henüz tam olarak olgunlaşmamıştı. Herkes Saddam’a yönelik ani bir saldırıyla onu iktidardan aşağı etme üzerinde anlaştı.”80

rail uçaklarının daha işgalin ilk gününden itibaren Irak semalarında uçtuğunu gördüklerini aktarıyor ve ardından Amerikan yazar Steven Syncosky’nin sözlerini aktarıyor: “Irak’ın işgalinin ardında yatan neden İsrail’in korunmasıydı. Zira İsrail daima Amerika’nın kararlarının merkezinde yer almıştır. Buradan hareketle Siyonistlerin konuyla ilgili özel bir yere ve etkin bir konuma sahip olduklarını görüyoruz. Ayrıca 11 Eylül 2001 olaylarını planlayarak gösterdiği garip zekâyla da işgalin önündeki engelleri kaldırmış oldu.” Necip sözlerini şöyle sürdürüyor: “Siyonistler, ısrarla Irak’taki emlakı, taşınmaz malları satın almak istediler. Özellikle de Dicle Nehri kenarındaki arazileri almaya çok istekli görünüyorlardı. Buradaki amaçları, toprakları Nil’den başlayıp Fırat’a kadar ulaşan bir devlet kurmaktı.”81

Bütün bu sözler bizlere İsrail’in Irak’ın işgal edilmesinden iki hafta önce saldırıdan haberdar olduğunu göstermektedir. Siyaset bilimcisi Ömer Necip, konuyla ilgili olarak şunları yazdı: “İsrail’in ABD üzerindeki baskıda bulunarak onu Irak’ı işgal etmeye nasıl zorladığı artık herkesçe bilinmektedir. İsrail, Irak’a yönelik saldırıyı, saldırı başlamadan iki hafta önce biliyordu, bu da İsrailli kaynaklar sayesinde olmuştu.” Ömer, görgü tanıklarının İs-

80 81

Woodward, Bob, Plan of Attack: How and Why President George W. Bush Decided to Go to War with Iraq, 2004. http://www.middle-east-online.com/?id=59006=59006

97

Dördüncü Bölüm:

4

İsrail’in güvenliğini koruma ve Ortadoğu’nun haritasını değiştirmek

Amerika’nın Irak’ı işgalinin arkasındaki gerçek hedefler

Ömer Necip: “Siyonistler, ısrarla Irak’taki emlakı, taşınmaz malları satın almak istediler. Özellikle de Dicle Nehri kenarındaki arazileri almaya çok istekli görünüyorlardı. Buradaki amaçları, toprakları Nil’den başlayıp Fırat’a kadar ulaşan bir devlet kurmaktı.”


Beşinci Bölüm Mevcut Durumu Değiştirmek Mümkün mü? Mevcut durumu değiştirmek mümkün mü? 

Büyük Irak Devrimi (1920 Devrimi)



Anayasa yazımı



Birleşik Irak

Okuyucunun aklına “Herkes açısından işgal altındaki Irak’ın tanık olduğu ve maruz kaldığı zulüm ve katliamları biliyoruz ve öğrendik. Peki, bu trajik durumdan bir çıkış yolu bulunamaz mı?” şeklinde bir soru gelebilir. Bu sorulara yanıt verecek olan tarihtir. Buna yanıt bulmak için modern Irak tarihi hakkında yazılmış kitaplara göz atmak yeterlidir. Bu kitaplara okuyan ve Irak tarihine vakıf olanlar, ülkenin daha önce de basit bir takım farklılıklar olmak kaydıyla benzeri durumlardan geçtiğini göreceklerdir. Örneğin 1920’li yıllarda meydana gelen İngiliz işgali buna güzel bir önektir.

Askerlerin kâbusu ve intiharı

98

99


Irak’ın özgür düşünen beyinleri, İngilizlerin halka verdiği sözleri yerine getirmesinden umudu kesmişti. Bu durum, Iraklıları İngilizlerin uzun veya yakın vadeli taahhütlerine hiçbir önem vermedikleri gerçeği ile baş başa bırakıyordu. Zira bunun son kanıtı, İngiliz siyaset adamlarının “referandum” konusunu gündeme getirmeleriyle ortaya çıkan komediydi. O zaman samimi Iraklı siyasilerin önünde, İngilizlerin kendilerine destek olacak başka güçlerden yardım istemeden hızla gerçekleştirilmesi gereken devrimden başka bir yol kalmamıştı. Zira Necef’teki ayaklanma sona ermiş ve bu durum, devrimden başka bir çare kalmadığı yönünde genel bir tablo ortaya çıkarmıştı. Irak’ta Şii din adamları, İngilizlerin Irak’a hâkim olma dışında başka hiçbir şeye önem vermediğini görmüş ve Irak siyaset sahnesinde elle tutulur bir başarıyla sonuçlanması gereken siyasî bir hareketliliğe girişmeleri gerektiğini anlamışlardı. Bu siyasî hareketlilik, o dönemde Irak halkının içinde bulunduğu koşullarla uyum içerisinde olan siyasi örgütlülüğü temsil etmekteydi.82 Öte yandan Şeyh Muhammed Rıza Şirazî, (Mirza Muhammed Taki Şirazî’nin oğlu) Kerbela’da 1918 yılında İslam Teşkilatı’nı kurmuş ve İngilizlere cihad ilan etmişti. Kazımiye ve Necef’ten, Şirazî ile 100

82 83 84

lantıya katılmak üzere Kerbela’ya gitmeye karar verdi. Zira ikinci toplantının amacı, Bağdat siyasileriyle Orta Fırat siyasilerin görüşleri arasında yakınlaşmanın sağlanmasıydı. Toplantıda İngiliz işgali ve yönetimi altındaki Irak’ın içinden geçtiği süreci masaya yatırdılar ve toplantının sonunda katılımcılardan dördünün Muhammed Cafer Ebu Altman’la birlikte Muhammed Taki Şirazî’nin evine gitmesi kararına varıldı. Iraklı siyasî lider ve kabile başkanları Şirazî’nin evinde bir araya gelince bütün temsilcilerin hazır bulunduğu bir kongre gerçekleştirildi. Kongrenin bitmesinin ardından herkes Hz. Hüseyin’in kabrini ziyaret ederek kabrin önünde Allah ve Resulü’ne samimiyetle mücadele edeceklerine ve milli görevlerini yerine getirecekleri dair söz verdiler ve yemin ettiler.86

birlikte hicret etme ve oradan İngilizlerle cihat etme azmini gösteren mektuplar gönderilmeye başlamıştı.83 Iraklı vatanperverlerin sürgüne gönderilmesi yaklaşık olarak dört ay sürdü ve Walson, ülkesinin çıkarının durumlar geri dönülemez bir hal almadan Ayetullah Şirazî’yi razı etmek olduğunu anlayınca sürgüne gönderilenlerin ülkelerine geri döneceklerini vaad etti ve Muhammed Hüseyin Han Kabuli ile birlikte Şirazî’ye bir miktar para gönderdi. Ancak Şirazî, parayı kabul etmeyerek Walson’a bir mektup yazdı.84 Söz konusu parti ve birlikler, Muhammed Taki Şirazî’nin yönlendirmesi ve desteğiyle faaliyet gösteriyordu. Irak’ta siyasî mücadelenin saflarını birleştirmek ve bütün faaliyetleri tek çatı altında toplamak için bir tür işbirliği ve koordinasyon mevcuttu. Hz. Hüseyin’in (a.s.) şehadetinin yıl dönümü olan 21 Nisan 1920’de Bağdat’ta siyaset ve din alanında önde gelen şahsiyetlerin katıldığı bir toplantı düzenlendi. Irak’ın çeşitli kesimlerini temsil eden Abdülmuhsin Şelaş ve Seyyid Hadi Züveyn gibi isimler de vardı. Bu toplantı oldukça mühim bir toplantıydı. Toplantının amacı, ülkenin içinden geçmekte olduğu süreçte Bağdat uleması ile Orta Fırat bölgesi uleması ve siyasetçiler arasındaki koordinasyonu sağlamak ve yeni hareketlenmenin boyutlarını ve genel hatlarını ortaya koymaktı.

Basim Ahmed Haşim el-Ğanimi D. Ali el-Verdi, Modern Irak Tarihinden Toplumsal Kesitler, c. 5, Birinci Bölüm, 2003. A.g.e.

Toplantıda Seyyid Hadi Züveyn Orta Fırat’ın içinde bulunduğu durumu ortaya koydu ve ulemanın, kabile başkanlarının Irak’ın içinde bulunduğu krizden çıkması ve Irak’ın maslahatını sağlayacak sonuçların elde edilmesini temin için birlikte çalışmaya hazır olduğunu dile getirdi.85

Onlar siyasî faaliyete başlamak için Peygamber Efendimiz’in (s.a.a.) doğum günü ve Hz. Hüseyin’in (a.s.) şehadetinin yıl dönümü gibi dini açıdan önemi olan bir zamanlamayı seçmişlerdi. Zira bu iki dinî simge, ister Sünni isterse Şii olsun bütün Müslümanların kalplerine derinlemesine nüfuz eden birer simgeydiler ve bu simgeleri hatırlamak için Bağdat camileri ve hüseyniyeler seçilmişti. Tabii buradaki dinî faaliyetler siyasî birer içerik kazanıyor, eş zamanlı olarak dinî kasideler okunuyor ve hamasi siyasî konuşmalar yapılıyordu. Diğer yandan ise Kerbela, Necef ve Orta Fırat Kabileleri, Irak siyaset sahnesinde daha etkin bir şekilde rol almak için aralarından heyetler gönderiyorlardı.87

Konuşması bittikten sonra Muhammed Cafer Ebu Altman, Irak halkının temsilcilerinin ortak bir siyasî faaliyet planı olması kaydıyla, Bağdat’taki liderlerin Orta Fırat halkı ve liderleriyle, her türlü siyasî mücadeleye gireceklerini kaydetti. O zaman Muhammed Cafer Ebu Altman, düzenlenecek top-

Şiilerle Sünniler arasındaki birliğin ve vatanperver tavrın teyidi için gerçekleştirilen her törenden sonra insanlar Kazımiye âlimlerinden Seyyid Muhammed Sadr ve Bağdat’taki Sünni ulemadan Şeyh Ahmed er-Radvud’un en önde bulunduğu yürüyüşlere katılıyordu.88

85 86 87 88

Selim el-Hüseyni, Şii Ulemanın Sömürge Yönetimine Karşı Mücadeledeki Rolü, 1900-1920, 1995. Ferik el Müzhir el-Firavn, 1920 Irak Devrimi’ndeki Çarpıcı Gerçekler ve Sonuçları, 1995. D. Adnan Alyân, Şia ve Modern Irak Devleti, (Siyasi, ekonomik ve toplumsal gerçekler, 1914-1958), 2005. Abdülhalim er-Ruheymi, Irak’ta İslami Hareketin Tarihi, (Düşünsel kökenler ve tarihi gerçekler, 1900-1924), 1985.

101

Beşinci Bölüm:

Büyük Irak Devrimi (1920 Devrimi)

Iraklı parti ve teşkilatların çoğu Mirza Muhammed Taki Şirazî’nin destek ve yönlendirmesiyle faaliyet gösteriyordu. Bu gruplar, işgal hükümeti karşısında saflarını birleştirmek için karşılıklı bir işbirliği ve koordinasyona girmişlerdi.

Mevcut durumu değiştirmek mümkün mü?

Iraklı din adamları İngilizlerin önem verdiği tek şeyin Irak’taki otoritelerini sürdürmek olduğunu gördüklerinde, mutlaka somut bir başarı temin edecek siyasi hareketlilik içerisine girmeleri gerektiğini anladılar.


Adı geçen heyetler, işgalciler karşısında Iraklılara destek vermek için Irak’ın her yanına binlerce nüsha dağıtılan Muhammed Taki Şirazî’nin çağrısına yanıt vermek amacıyla Bağdat’a gitmişlerdi.90 Şeyh Şirazî’nin gönderdiği çağrının her yana yayılmasının ardından Orta Fırat ahalisi, Şirazî’nin taleplerine göre kendilerini kimlerin temsil edeceğini beyan eden bir mazbata yayınladılar. Bunların en önemlisi Kerbela halkının yayınladığı mazbata olup içeriği şu şekildeydi: “Aşağıdaki belgeyi imzalayan Kerbela ve civarını temsil eden bizler, uleması, eşrafı, önde gelenleri, büyükleri ve bütün efradıyla ilan ediyoruz ki aşağıda ismi yer alanlar bizleri vekâleten temsil etmektedirler: Sayın Ayetullah Şirazî’nin (bereketi daim olsun) oğlu Mirza Abdülhüseyin, Hüccetül İslam Halisi’nin (bereketi daim olsun) oğlu Şeyh Muhammed, Seyyid Muhammed Tababati, Hüccetülislam Bazendarini’nin torunu Şeyh Sadreddin, Seyyid Abdülvehhab, Hacı Şeyh Muhammed Hasan, Ebu’l Mehasin, Şeyh Ömer el-Alvan. Bu soylu insanlar, dile getirecekleri meşru talepleri işgal hükümetine ulaştırma konusunda bizi temsil ve vekâlet hakkına haizdirler.”91 Bu belgenin yanı sıra eşrafı ve ulemasıyla Necef ahalisi de aynı talepleri içeren başka bir mazbata ha102

89 90 91 92 93

zırladı. Bu mazbatayı imzalayanlar arasında, İmam Şirazî’nin vefatından sonra onun yerine geçen, dini ilimlerin hizmetçisi Şeriat İsfahanî de bulunmaktaydı.92 Kerbela, Necef ve Babil’de imzalanan mazbatalar, devrimin ilk ve doğrudan öncülerinden biriydi.93 Ortaya konan tanıklıklar ve kanıtlar, ne kadar zor koşullar içerisinde bulunulduğunu, krizin ne kadar büyüdüğünü, Irak halkının işgalcilerle çatışmak dışında başka bir seçeneğinin kalmadığını gösterir. Zira koşullar olgunlaşmışken devrimin bir an evvel yol alması gerekir. Bu minvalde, Irak içerisinde sosyal, siyasi, ekonomik birçok konuda anlaşmazlıkların yanı sıra sömürgecilerin ülkeyi içine düşürdükleri durumla insanların üzerlerinde bıraktıkları etki de zikredilmesi gereken önemli hususlardandır. Irak kabile liderleri İmam Şirazî’den işgalciye karşı silah kullanılmasıyla ilgili fetva istediklerinde İmam Şirazî onlara şu ibarelerin yer aldığı bir fetvayla cevap vermiştir: “Bismillahirrahmanirrahim. Hakkını talep etmek, Iraklıların üzerine farzdır. Talepleri içinde halkın güvenlik ve selametinin temini de bulunmaktadır. İngilizler Irak halkının meşru taleplerini kabul etmediği takdirde Iraklıların savunma gücüne başvurmaları caizdir.” Muhammed Taki el Hairi eş-Şirazî. Bu fetva, işgale karşı devrimci eylemin başlatılmasının temel dinamiğini oluşturmaktaydı. Fetva ayrıca Kerbela uleması ve hatipleri tarafından destek görmüştür. Buna destek veren ulema arasında şu isimleri saymak mümkündür: Muhammed Hüseyin Mazenderani, Muhammed Sadık Tabatai, Abdülhüseyin Tabatai, Muhammed Ali Hüseyin, Gulam Hüseyin Marandi, Muhammed

D. Adnan Alyân, a.g.e. Abdülhalim er-Ruheymi, a.g.e. Seyyid Abdürrezzak el-Hüseyni, Büyük Irak Devrimi-1920, gözden geçirilmiş baskı. A.g.e. Abdülhalim er-Ruheymi, a.g.e.

Rıza Kazvini, Muhammed İbrahim Kazvini, Muhammed Musevi Hairi, Ali Şehristani, Hadi Horasani, Cafer Hür, Kazım Behbehani Fazlullah, Ali el-Hâdi Hüseyin.94 Bu fetvanın etkisinin bir yansıması olarak, Necef uleması bir araya gelerek Orta Fırat aşiret başkanlarına, özellikle de Semave ve Remise bölgesini ileri gelenlerine, onları devrime ve ayaklanmaya teşvik eden mesajlar yayınlamışlardır. Bu önemli toplantıya katılanlar arasında Şeyh Abdülkerim Cezairî, Şeyh el-Cevahiri, Şeyh Hüseyin Kaşifu’l Gıta, Şeyh Rıza Razi, Şeyh Cevad eş-Şebibi ve Şeyh Şeriat’ın oğlu bulunmaktaydı.95 3 Temmuz ayaklanmanın başlangıcı olarak seçilmişti. Ancak Zavalim Aşireti’nin başı Şeyh Şalan Ebu’l Cevn’in 30 Haziran’da tutuklanması, devrimin tarihinin bir gün ertelenmesine neden oldu. Bu olayda Zavalim Aşireti’ne bağlı silahlı güçler Remsiye’deki İngiliz karargâhına baskın yaparak aşiret reislerini kurtarmayı başarmışlardı.96

Irak halkı Ayetullah Şirazî’nin verdiği cihat fetvasına derhal karşılık vermiş, 1920 devrimi İngilizlerin Irak’tan çıkarılmasıyla sonuçlanmıştı.

1920 Devrimindeki Kahramanlıklar kitabının yazarı Tarihçi Abdüşşehid el-Yasiri, Zavalim Aşireti’nin 40 bin nüfusa baliğ olan ve binlerce silahlı insanı bulunan Beni Huceym Kabilesi’nin boylarından biri olduğunu, söz konusu kabilelerin fakru zaruret içerisinde yaşayan, arazilere sahip olmayan kabileler olduğunu kaydetmektedir. Yasiri’nin ifadelerine göre bu kabileler savaşta uzmanlaşmış ve aynı zamanda Kerbela’daki dini mercilere son derece bağlı kabilelerdi.97 İşgalcilere karşı elde edilen zafer, sadece Irak’ın geçmişiyle ilgili bir durum olmayıp aynı zamanda bugünü de kapsayan bir durum arz etmektedir. Zira Iraklılar, en azından siyasî arenada Amerika’yı ye94 95 96 97

1920 devriminin esir aldığı İngiliz askerleri.

Ferik Müzhir Firavn, a.g.e. Abdüşşehid Yasiri, 1920 Devrimi’ndeki Kahramanlıklar, 1966; Abdülhalim Ruhaymi, a.g.e. Abdülhalim er-Ruheymi, a.g.e. Abdülhalim er-Ruheymi, a.g.e.

103

Beşinci Bölüm:

Şeyh Şirazî de Ebu Altman’ın gönderdiği mektuba Bağdat ve Kazımiye’de ortaya koydukları gayretlerin değerli gayretler olduğunu ifade eden mektuplarla karşılık veriyor, onlardan meşru haklarını talep etmeye devam etmelerini söylüyordu. Ayrıca Orta Fırat bölgesinden Bağdat’taki karar merkezine, Bağdatlı kardeşlerinin elde etmeye uğraştıkları hakların aynısını talep etmek için heyet göndermeye çalıştığını kaydediyordu.89

Bismillahirrahmanirrahim. Hakkını talep etmek, Iraklıların üzerine farzdır. Talepleri içinde halkın güvenlik ve selametinin temini de bulunmaktadır. İngilizler Irak halkının meşru taleplerini kabul etmediği takdirde Iraklıların savunma gücüne başvurmaları caizdir.

Mevcut durumu değiştirmek mümkün mü?

En iyi yol, özellikle Peygamberin doğum günü olan Mevlid-i Nebevi Şerif ve Hz. Hüseyin’in şehadetinin yıl dönümü gibi dini simgeler ve ritüellerden yararlanarak siyasi mücadeleyi sürdürmekti. Zira bu iki simge de Sünni ve Şii bütün Müslümanların kalplerine sağlam bir şekilde nüfuz etmiş simgelerdi.


Bir başka önemli değerlendirme de Irak halkının kendi talep ve arzularını işgalcilere kabul ettirmesi ve işgalci Amerika’nın istediklerine “hayır” demesidir. Bu gelişmeleri önemli kılan şey, Amerika’nın şimdiki gibi kendisini moral bozukluğu içerisinde, kontrolü bütünüyle kaybetmiş durumda hissetmesi değil, üstünlüğün bütünüyle işgalcilerde olduğu, güçlerinin zirvesinde bulundukları sırada meydana gelmiş olmasıdır. Artık ABD moral üstünlüğünü yitirmiş, Amerikan ordusunda intihar oranları kat be kat yükselmiş, psikolojik bunalım nilgiye uğratmayı başarmışlardır. Özellikle de bu durum Yeni Irak Anayasası’nın yazımı sırasında açıkça görülmüştür. Dahası, ABD, demokrat görünümlü Irak anayasa taslağını kendisi hazırlayarak bunu Iraklılara dayatmaya çalışmış, ancak Iraklı milletvekillerinin halkın istediği reformlar konusundaki ısrarı ve halkın da değiştirilen anayasaya destek vermesi nedeniyle ABD bunda başarılı olamamıştır. Böylece halk referandumda gösterdiği tavırla Amerika’nın arzularına boyun eğmediğini göstermiştir. Bu, ABD’nin Irak’taki ilk yenilgisidir.

104

98

Felah el-Meşal 18 Ekim 2008’de Irak’ta yayınlanan es-Sabah gazetesinde yayınladığı makalede şunları söylemektedir: “Referandumda halk ‘Evet’ diyerek terörün tabutuna son çivilerini çakarken ve düşmanların siyasi süreci durdurma ve Irak halkının kendisi için büyük bedeller ödediği demokratik projenin rafa kaldırılması planına hayır demiştir.”98 Başka örnekler de vardır: Irak halkının taleplerinin Amerikalılara empoze edilmesi, Amerikalıların muhalefetine rağmen Irak Koalisyonu’nun işbaşına gelmesi gibi hususlar, bunun en güzel örnekleridir.

www.alsabaah.com/paper.php?source=akbar&mlf=interpage&sid=12375

geçiren askerlerin sayısı artmıştır. Macar Haber Ajansı Washington’dan geçtiği bir haberde Amerikan askerlerinin durumunu gözler önüne sermiştir: “İntihara teşebbüs eden askerlerin sayısı sadece 2008 senesinde 115’tir. Bu rakam, Amerikan ordusunda intihar vakalarıyla ilgili 1980 yılından bu yana kayda geçen en yüksek rakamdır.” Habere göre, bu oran, intihara yeltenen 1000 Amerikan asker içindeki rakamdır. ABD silahlı kuvvetleri içerisinde üst düzey yetkililerden biri olan Albay Eispeth Richie, Amerikan askerlerinin hayatlarında karşılaştıkları en önemli psikolojik baskı ve bunalımın, askerlerin karşı karşıya kaldıkları saldırılar ve işgal güçlerine karşı gerçekleştirilen operasyonlardan kaynaklandığını söylemektedir. Barak Obama, Başkanlık seçimleri kampanyası sırasında bu anketlere işaret ederek şöyle demiştir: “Askerlerimize ve Amerikalı ailelere, kötü anılar ve yüksek bedellere mal olan bu işgalin sürdürülmesi gerektiği olgusu dayatılmıştır.”

105

Beşinci Bölüm:

Mevcut durumu değiştirmek mümkün mü?

Referandumda halk “Evet” diyerek terörün tabutuna son çivilerini çakarken ve düşmanların siyasi süreci durdurma ve Irak halkının kendisi için büyük bedeller ödediği demokratik projenin rafa kaldırılması planına hayır demiştir.


Obama, bu gerçekleri açıklayarak ve değişim sloganını ortaya koyarak Amerikan halkının sevgisini kazanmış ancak iktidara geçtikten ve otoriteyi eline aldıktan sonra kendinden öncekilerin tuttuğu yolun aynısını sürdürmüştür. Guardian gazetesinin sayfalarında yer verdiği “Obama’nın Irak’taki Amerikan askeri varlığıyla ilgili tutumu Bush’unkine benziyor” başlıklı habere göre “medyada yer alan seçim propagandasının tersine ABD’nin Irak siyaseti değişmemiştir. Zira o, önce on altı ay içerisinde Amerikan işgal güçlerini Irak’tan çekeceği sözünü vermiş ancak 2008 sonbaharında görüşünü değiştirerek Amerikan güçlerinin Irak’tan çekilmesinin 2011 yılının sonunu bulacağını açıklamıştır. Ancak verdiği sözü yerine getireceği noktasında duyulan şüpheler giderek artmaktadır zira o, terörle mücadele nedeniyle Amerikan güçleri Irak’ta kalabilir.” ifadesini kullanmıştır.

106

Gazete, “Durum rahatsızlık verici, zira Obama’nın Irak’taki Amerikan askerî varlığına bakışı, günden güne değişiyor, giderek Bush’un düşüncelerine yaklaşıyor.” ifadesini kullanmıştır. Haberin sonunda “Obama neden Iraklıların görüşlerini nazarı itibara almadı?” şeklinde sorulmaktadır. BBC ve ABC kanallarının 2008 Şubat’ında gerçekleştirdiği anket, Irak halkının ezici çoğunluğunun (%70) işgalin bölgeye ve ülkelerine huzur ve istikrar getirmediğini düşündüğünü kaydediyor. Iraklılar, Amerika’nın sorunun bir parçası olduğunu, sorunları çözemeyeceğini, Irak’a felaket getirdiğini ve ülkeden ayrılması gerektiğini söylüyorlar. Guardian gazetesi, devam ediyor: “Obama’nın sürekli açıklamalar yapıp nutuklar atması yerine biraz başkalarına kulak vermesi daha iyi olur. Uzun

süredir Iraklılar, Amerika’nın sorunun bir parçası olup Iraklıları kendileriyle baş başa bırakması gerektiği, yönündeki mesajlarını Amerikalılara duyurmaya çalışıyorlar.” el-Cezire TV kanalının son olarak yaptığı bir anket, Iraklıların %94’ünün Washington’la yapılacak bir Güvenlik Anlaşması’na ve ABD’nin ülkedeki varlığının sürmesine karşı çıktıklarını ifade göstermekte. Zira bu insanlar anlaşmanın Iraklıların kendilerine ait bir yönetim kurmasına izin vermediğine inanıyor. İşgal güçlerine bağlı haber ajanslarının gerçekleri yayınlamaması ve yayınladıkları anketlerin de kesinlikle tarafsız olmaması doğaldır. Bununla birlikte Irak halkının büyük bir çoğunluğunun Irak’ta işgal güçlerinin varlığına karşı çıktığı gerçeğini gizleyememişlerdir. 107

Beşinci Bölüm:

Mevcut durumu değiştirmek mümkün mü?

Obama Amerikan işgal güçlerinin Irak’tan çekileceği sözünü vermiş olmasına rağmen Beyazsaray’da görevi teslim almasından sonra yürüttüğü politikalarla Bush’a paralel düştü.


Altıncı Bölüm Son Hile Son hile •

108

Amerika’nın uzun süreli varlığını hukuken haklı göstermek için yapılan son girişim

109


ten sonra bu ülkede ne kadar Amerikan askerinin kalacağını söylemem mümkün değil. Zira bu sayı gelecekte değişebilir.”

Independent gazetesi, haberinde şu ifadelere vermektedir: “İşgal güçleri bölgede 6 askerî üs kurmak için milyonlarca dolar harcıyor. Bu da Amerika’nın Irak’ta uzun yıllar kalmak isteğini gösteriyor.” Haber, siyaset uzmanlarının işgal güçlerinin askerî üsler inşa etmedeki amaçlarının Irak’ı işgal ile hedeflerinden birini gerçekleştirmek olduğu yönündeki tezlerini desteklemektedir. Bu amaç da Amerika’nın kriz bölgesi olan Ortadoğu’daki nüfuzunu pekiştirmektir.

General, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Teröristlerin varlığı ve intihar saldırıları, Amerikan işgal güçlerinin Irak’ta kalması gerektiğini göstermektedir. Irak’ta güvenlik krizi sona erecek gibi görünmüyor, beş ya da on sene sürebilir. Irak’ta bu tür olayların bitmesinin 20 ila 24 sene alacağını düşünüyorum.”

Africommon Üniversitesi jeopolitik bölümü öğretim üyesi Zultan Grosyan, konuyla ilgili şunları söylemektedir: “İşgal güçleri, 1990’dan beri yapmış olduğu her askeri müdahaleden sonra Ortadoğu’da askerî üsler inşa etmiştir. Ancak daha önceki faaliyetleri bu çapta olmamıştı.” Ortaya atılan görüşler salt tahmin ve öngörülerden ibaret olabilir, ancak Irak İşgal güçleri komutanı General Raymond Odirno’nun söyledikleri farklı bir özelliğe sahiptir. 8.5.2009 yılında Pentagon’da düzenlediği basın toplantısında şunları söylemektedir: “Amerikan güçleri Güvenlik Anlaşması imzalanmadan Irak’ı terk etmeyecektir.” Newyork Times gazetesinde yer alan bir haberde ise şunları söylemiştir: “Irak hükümetiyle imzalanan ve 20 Haziran itibarıyla ABD’nin ülkeyi terk etmesini öngören Güvenlik Anlaşması’na rağmen Amerikan güçleri Irak’ta kalacaktır.” Halen Irak’ta 14 alay ve 124 bin Amerikan askeri bulunmaktadır. General, 20 Haziran’dan sonra Bağdat ve Musul’da kalacak Amerikan askeri gücüne ilişkin bir açıklama yapmaktan kaçınarak şunları söylemiştir: “Amerikan güçlerinin Irak’tan çekildik110

Zaman geçtikçe Irak’ta meydana gelen olayların kiminle irtibatlı olduğu açığa çıkıyor. Daha önce birileri çıkıp da terörist saldırıların işgal güçleriyle irtibatlı olduğunu söylemiş olsaydı inanmak oldukça zordu ancak bugün Irak’ta meydana gelen olaylar inanılması güç olan bu gerçeğin açık bir kanıtı niteliğinde. Terörist grupların işgal güçleriyle işbirliği içerisinde olduğunu gösteren delil, Amerikan yönetiminin Iraklı politikacıları tehdit etmek için terörü gerekçe olarak kullanmalarıdır. Örneğin, Kazımiye’de meydana gelen ve 60 ziyaretçinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan patlamadan birkaç gün sonra, Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Amerika’nın geleceğe ilişkin planlarına bağlı kalmadığı takdirde

Irak Başbakanı Maliki’nin yönetimden uzaklaştırılacağını söylemiştir. Açıklamasında Clinton, Maliki, Amerika’nın ulusal uzlaşma projesinin hayata geçirilmesi sayesinde yönetimini sürdürmeyle Obama hükümetinin politikaları çerçevesinde yönetimi bırakması arasında bir seçimde bulunması gerektiğini belirtmişti. Ardından son derece cüretkâr bir edayla “Son dönemde güvenliğin ortadan kalkması, Maliki’nin Amerikan planını hayata geçirmedeki gevşeklikleriyle yakından alakalıdır” diyebilmiştir.

Referandum yapılıncaya kadar altı aylık geçici güvenlik anlaşmasının imzası.

111

Altıncı Bölüm:

Amerikan varlığını hukuken haklı göstermek için yapılan son girişim

Son hile

General Raymond Odirno: “Irak hükümetiyle imzalanan ve 20 Haziran itibarıyla ABD askerlerinin ülkeyi terk etmesini öngören Güvenlik Anlaşması’na rağmen Amerikan güçleri Irak’ta kalacaktır.”


Independent gazetesi, konuyla ilgili olarak şu ifadelere yer vermiştir: “Amerika, kendi şartlarını kabul etmediği takdirde Iraklı liderleri, Newyork’taki Federal Banka’da bulunan Irak’a ait 50 milyar dolara tedbir koymakla tehdit etti.”100

Irak parlamentosu milletvekillerinden Hasan Süneyd: “Güvenlik anlaşması Amerika’ya Irak’ta 50 askerî üs inşa etme ve Irak hava sahasında tam egemenlik hakkı veriyor.”

Bağdat’la Washington arasında Güvenlik Anlaşması (SOFA) Taraflar arasında Amerikan güçlerinin Irak’ı terk etmesiyle ilgili anlaşma imzalanmasına rağmen bu anlaşma Amerikan tarafının mümkün olan en fazla süre ülkede kalabilmesini sağlayacak şekilde kaleme alınmıştır. Irak parlamentosu milletvekillerinden Hasan Süneyd, şunları söylemiştir: “Washington 50 askerî üssün inşa edilmesini ve burada Amerikan işgal güçlerinin Irak’ta daha uzun bir süre hâkim olmasını öngören bir taslak hazırlamıştır. Anlaşma aynı şekilde Amerikan güçlerinin Irak hükümetine haber vermeden askeri operasyonlar düzenlemesine izin vermektedir. Bu operasyonlar çerçevesinde ABD, Irak içi ya da dışında yaptığı bu operasyonlarda Irak vatandaşlarının herhangi bir yargı kararı bulunmaksızın yakalanmaları türünden yetkilere sahip olacaktır. ABD’nin talepleri içerisindeki en önemlisi, Güvenlik Anlaşması çerçevesinde Amerikan müteahhitleri ve taşeronlarının Amerikan askerleri tarafından korunmasıdır.”99 Irak mevduatından 50 milyar doları elinde bulunduran Amerika, güvenlik anlaşmasını imzalaması için Irak’a baskı yapıyor.

112

99

http://www.moheet.com/show_news.aspx?nid=131804&pg=1

Dünya Haberleri (el-Ahbar el-Alemiyye) sitesi, Brüksel’deki kaynaklarından naklen, Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Negreponte’nin, Güvenlik Anlaşması’nı imzalamayı reddetmesi durumunda Maliki hükümetini devirmekle tehdit ettiğini bildirdi. Sonra da “Irak’tan çekilen askerlerimize hukuki dokunulmazlık verilmesi konusunda geri adım atmayacağız. Bu anlaşmaya dair bizi destekleyenleri biz de destekleriz, çıkarlarımıza karşı duranlara ise bununla ilgili uygun cevabı vereceğiz.”101 dediğini aktardı. Londra’da yayınlanan ve Ortadoğu’da çok satan yayınlar arasında bulunan el Hayat gazetesi, yayınladığı bir karikatürde Amerika’nın Irak’la anlaşma imzalamasını konu almış, ve bu anlaşmanın temel amacının Irak’a hâkim olmak olduğunu anlatmaya çalışmıştır.

Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı: “Güvenlik Anlaşmasına karşı çıkarsa, Maliki hükümetini devireceğiz!”

100 http://www.independent.co.uk/news/world/middle-east/us-issues-threat-to-irags50-bn-forein-reserves-in-military-deal841407html 101 http://www.alhawra.com/995/2008.htm

113

Altıncı Bölüm:

Patrick Seal: Güvenlik Anlaşmasının imzalanması Amerika’nın dayatmaya çalıştığı “modern sömürgecilik”ten daha az kötü değildir.

Son hile

Washington’un Güvenlik anlaşması çerçevesinde talepleri: Irak içinde ve dışında askeri operasyon düzenlemek, Iraklı vatandaşların yargılanmadan tutuklanmaları, Güvenlik Anlaşması çerçevesinde Amerikan müteahhitleri ve taşeronların himaye görmesi.


114

maya onay vermenin haram olduğunu açıklamıştık. Bu açıklamamızda da üçüncü kez işgal güçlerine şu ayeti kerimelerle cevabımızı daha da teyit ediyoruz: (Bunu söylemekle siz gerçekten çok çirkin bir iddia ortaya atmış oldunuz. Öyle ki bu iddianın dehşetinden neredeyse gök paramparça olacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp gidecekti!) Konuyla ilgisi bulunan bütün Iraklılara hitabımızı tekrarlıyoruz: Allah, işgalcilere onların istedikleri konularda yardım edenlerin günahını kabul etmeyecek, mazlum Irak milleti de mübarek ilmi havza da ona müsamaha etmeyecek, hesap gününe inanan vicdan sahibi Müslüman da bunu reddedecektir. (De ki ne isterseniz yapın, Allah, Resulü ve müminler yaptıklarınızı görecektir.)”104 Mercilerin çoğunluğu, benzer sözlerle bunun hem şeriata hem de akla mugayir olması nedeniyle anlaşmayı imzalamak ve kabul etmenin haram olduğunu ilan etmiştir. Ayetullah el-Uzma Sistani’nin konuyla ilgili tutumunu aktaranlar şunu ifade etmektedirler: “O, ge-

rek ulusal birlik gerekse Şiilerle Sünniler arasındaki vahdetin önemini vurgulamış, düşmanlara karşı tek yumruk olmayı savunmuştur.”105 Dr. Muvaffak Rubeyi, Ayetullah Sistani ile buluşmasından sonra Güvenlik Anlaşması’yla ilgili şifahi görüşlerini şu şekilde aktarmıştır: “Büyük Merci, Irak’ın egemenliği ve bağımsızlığını ihlal eden her türlü anlaşmayı kınadı.”106

Müslüman Âlimler Birliği: Güvenlik Anlaşması’nı imzalamak, Allah, Resulü ve Müslümanlara ihanet etmektir.

102 http://www.daralhayat.com/archivearticle/183683 103 http://news.bbc.co.uk/hi/arabic/news/newsid_7670347/7670000.stm

Muvaffak Rubeyi: Ayetullah Sistani, Irak’ın egemenliği ve bağımsızlığıyla çelişen bütün anlaşmaları reddediyor.

Buradan da açıkça Ayetullah Sistani’nin, Güvenlik Anlaşması’nın Irak halkı tarafından kabulünün, Iraklı yetkililer üzerindeki baskıyı hafiflet-

104 http://www.alhaeri.org; Ayetullah Seyyid Kazım el Hüseyni el Hairi’nin internet sitesi, Açıklamalar, 15 Cemaziye’l Evvel 1429. 105 www://alsabaah.com/paper.php?source=akbar&mlf=interpage&sid=40669 106 http://gorillasguides.com/2008/07/08 Sistani Güvenlik Anlaşması’nı reddettiğini ilan ediyor.

115

Altıncı Bölüm:

Meşhur İngiliz yazar Patrick Seal ise Amerika’nın bu anlaşmayı imzalamaktaki amacının Irak işgalini sürdürmek olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürmüştür: “Güvenlik Anlaşması’nın imzalanması şüphesiz, ABD’nin Irak’a empoze etmeye çalıştığı modern sömürgecilikten daha az kötü değildir.”102 Güvenlik Anlaşması’na karşı çıkan ve bunu eleştiren Irak ulemasının fetvası son derece açıktı. Ulema, anlaşmanın Kur’an ve Sünnet’in ilkelerine aykırı olduğunu ilan etmişti. Bu, Amerika’nın beklemediği bir tavırdı. Anlaşmaya muhalif dinî tavırlar, bu anlaşmanın siyasî itibarını tamamen yok etti. Esvatu’l-Irak (Irak’ın Sesi) adlı haber sitesi Bağdat’la Washington arasında Güvenlik Anlaşması imzalanmasının haram olduğunu belirten fetvanın metnini yayınladı. Metin şöyleydi: “Bu anlaşmanın Iraklı siyasiler, hükümet yetkilileri, yürütme ve parlamenterler tarafından imzalanması, Irak halkının çıkarlarının imhası ve iradesine saygı duymamak demektir. Bu nedenle anlaşmanın imzalanması gerçekte Allah ve Resulü’yle Müslümanlara hıyanettir.” Irak’taki Şii ulema mercileri, Seyyid Kazım Hairi, Seyyid Muhammed Taki Müderrisi, Seyyid Sadık Şirazî gibi ulema, bu anlaşmanın hiçbir itibarının olmadığını ve imzalanmasının Kur’an-ı Kerim’in nassına dayanarak haram olduğunu söylemişlerdir.103 Ayetullah Seyyid Kazım Hairi, kamuoyuna deklare ettiği fetvasında şunları söylemiştir: “İşgal güçlerinin Irak hükümeti üzerinde uzun vadeli anlaşma olarak isimlendirilen zillet dolu, Irak’ın egemenliğini kaybetmesine neden olacak, aşağılanmayı ve hakareti kabullenmesi anlamına gelecek anlaşmaya onay elde etmek için baskıda bulunduğunu öğrendik. Daha önceki açıklamalarımızda bu anlaş-

Ayetullah Seyyid Kazım Hairi: İşgal güçlerinin Irak hükümeti üzerinde uzun vadeli anlaşma olarak isimlendirilen zillet dolu, Irak’ın egemenliğini kaybetmesine neden olacak, aşağılanmayı ve hakareti kabullenmesi anlamına gelecek anlaşmaya onay elde etmek için baskıda bulunduğunu öğrendik.

Son hile

Irak Müslüman Âlimler Birliği’nin Açıklaması: Güvenlik Anlaşması’nı kabul etmek, Allah, Resulü ve Müslümanlara ihanettir.


Evet bu, Iraklıların düşüncelerini ifade etmesi için bir fırsattı. Böylelikle işgalin kökünün kazınarak Iraklıların izzet ve şerefini yeniden kazanması mümkün olacaktı.

Son olarak el-Cezire internet sitesinin yayınladığı “Amerika, bölge ve Irak’la ilgili gizli hedeflerini gerçekleştirdi” başlıklı makaleyi birlikte okuyalım: “Birçokları ABD’nin Irak’ı işgal ederek gerçekleştirmek istediği hedefleri biliyordu. Ancak yine de çoğu insan, bu açık ve ilan edilmiş hedeflerden çok daha çirkin ve şiddetli olan başka gizli hedeflerinin olduğunu da biliyordu. Zira bunlar gerçek hedefleriydi. ABD’nin ilan etmediği, etmeyeceği ve hiçbir zaman da itirafa yanaşmayacağı hedefi, Irak’ta kalma planı ve bu ülkede alınacak olan stratejik karar ve bölge

üzerinde hâkim olmaktı. Şunun bilinmesi gerekir ki ABD, askerlerini, silahlarını, mühimmatını ve milyarlarca dolarını uzun vadeli çıkarları olmaksızın buralara göndermez. Bunun için gerekirse Irak petrolünü çalar ve bu parayı Amerika’nın burada kalması için harcar. Amerika’nın Irak’ta uzun vadeli kalma yönündeki niyeti hakkındaki delil ve göstergelere bakalım. Dünyada yüzölçümü bakımından en büyük Amerikan büyükelçiliği Dicle Nehri kıyısında bu ülkede kurulmuştur. Dünyanın en büyük Amerikan büyükelçiliğinin bulunması, Irak’ta tarih kayıtlarına geçecek bir olaydır. Bu elçilikte şu an 5 bin kişi bulunmaktadır. Bu, ABD’nin burada uzun süre kalma niyetini göstermiyor mu? Bu elçilik bölge siyasetinin stratejik bir şekilde planlandığı yer olmayacak mı? Bu elçiliğin büyüklüğünü Katar’da ABD’nin ikinci büyük askerî üssüyle karşılaştırırsak bölgenin durumunu anlayabiliriz. Burada kalma niyetinin en önemli göstergesi, Amerika’nın Irak’ta askeri tesisler kur116

masıdır. Yine bunun bir başka göstergesi, eğitimli ve yüksek imkânlara sahip Irak ordusunun terhis edilmesidir, çünkü yeni bir ordunun kurulması ve askerlerinin eğitimi onlarca sene alacak bir işlemdir. Yeni bir Irak ordusu kurmak için herhangi ciddi bir bütçenin ayrıldığını görmedik. Öyle görünüyor ki bugünlerde Irak ve Amerikan ordusunun bütçeleri aynı. Irak’ta kalma, hegemonya kurma arzusunun bir işareti de petrol ihracatının herhangi bir hesap kitaba tabi olmamasıdır. Nitekim ABD, altı petrol boru hattı inşa ederek hiçbir gözetim ve denetim olmaksızın bu petrolü Arap Körfezi’ne akıtmaktadır. Petrol böyle satıldığı sürece Irak halkının petrol gelirlerinden yararı ne olacaktır? ABD, gizli hedefini gerçekleştirmek için Iraklıları birbiriyle uğraştıracak mezhebi sürtüşme ve ayrılıkları yaymadan medet ummakta ve Irak’ın bölünmesi için uğraşmaktadır. Kendi varlığının sürmesine ihtiyaç olduğu hissi oluşturarak hegemonyasını sürdürecektir. Amerika’nın demokrasi kılıfı altında Irak topraklarına ektiği bu mezhebi fitnenin yarattığı şiddetle her gün onlarca insan ölmekte ve onlarcası da yaralanmaktadır. Birçokları o eski diktatörlük günlerine özlem duyar hale gelmiştir. Bu kadar Iraklı kurban verilmeden de ülkede demokrasi kurmak mümkün olabilirdi. Diktatör yönelimleri olan sınırlı sayıdaki kişi uzaklaştırılarak ordu ve polis güçleri aynen bırakılabilirdi. Ancak Amerika, milyonlarca kişinin rızkını kesmeyi amaçladı. Amerika, baskılarda bulunmadan bakanlıklarda Iraklıların mesuliyetini üzerine alabilir, Irak halkının güvenini kazanmak için istişarelerde bulunabilirdi. Amerikan üsleri şehirlerin dışına kurulabilirdi, zira ordu ve polis gücünün aynen bırakılmasıyla zaten şehirde Amerikan varlığına ihtiyaç kalmayacaktı. 117

Altıncı Bölüm:

mek ve 1920 Devrimi’nde olduğu gibi Güvenlik Anlaşması’na itirazını dile getirmesi bakımından bir fırsat yaratmak için vesile olduğunu dile getirdiği anlaşılmaktadır. Nitekim 1920 Devrimi’nde Ayetullah el-Uzma Şirazî, İngiliz işgaline karşı cihadın farz olduğu yönünde verdiği fetvayı Irak halkının cihada hazırlığıyla irtibatlı görmüştür.

ABD, gizli hedefini gerçekleştirmek için Iraklıları birbiriyle uğraştıracak olan mezhebi sürtüşme ve ayrılıkları yaymadan medet ummakta ve Irak’ın bölünmesi için uğraşmaktadır.

Son hile

ABD’nin askerlerini, silahlarını, mühimmatını ve milyarlarca dolarını uzun vadeli çıkarları olmaksızın buralara göndermeyeceği açıktır.


Irak halkının kabul edebileceği türden gerçek bir demokrasi kurulabilir, Amerikan kuvvetleri şehirlerin dışında konuşlanabilirdi, böyle olsaydı Irak halkı bu kadar kurban vermek zorunda kalmazdı. Ancak bu hiçbir zaman işgalcilerin planında olan bir şey değildi.

Marshall Planı’na benzer bir plan oluşturulabilir, üst üste darbelerle tahrip olmuş Irak’ı yeniden imar için sahte anlaşmalardan uzak durabilirdi. Bunlar yapılması gereken ve siyasete adımını atan herkesin bildiği şeylerdi. Bu adımlar atılsaydı Amerika’ya güven duyulabilirdi ve bu güveni sadece Iraklılar değil bütün Araplar duyardı. Bu adımlar sayesinde Irak halkının kabul edebileceği türden bir demokrasi kurmak mümkün olabilirdi. Ancak hedefin gerçek bir demokrasi kurmak olmadığı ve hegemonyasını pekiştirmek için demokrasi kılıfı altında kapalı bir diktatörlük tesisi söz konusu olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Iraklıların birbirlerini öldürmek yerine gerçek düşmana karşı birleşme zamanı gelmedi mi? Bu tefrikayı hissetmeyen Şiiler ve Sünniler, ülkelerinin dışında birilerinin bu tefrikayı kaşıdığını ve bunu yapanın da ABD, İsrail ve onların izinde gidenler olduğunu görmeyecekler mi? Şiiler ve Sünniler kelime-i tevhidin onları bir araya getirdiğini ve dinlerinin ve temel dinamiklerinin her iki mezhep için de aynı olduğunu, anlaşmazlıkların ikincil olduğunu, kan akıtmak için tefrikacılar tarafından istismar edildiği gerçeğini ne zaman anlayacaklar? Her iki taraf da ABD’nin niyeti ne olursa olsun Iraklıların maslahatı dışında şeyleri amaçladıklarını anlayamıyorlar mı? Tefrika ve birbirine düşürme planları Allah’ın izniyle başarılı olamayacak. Irak’ın, halk ve hükümetiyle mercilerine tabi olarak ve etrafındaki olayları doğru anlayarak yaralarını saracağına, sıkıntıları

118

107 http://www.al-jazirah.com.sa/2006jaz/may/24/ar2.htm

gidereceğine ve Amerikan kuvvetlerinin çekilmesiyle ilgili planın belirlenmesiyle bu zorlu süreçten başarıyla çıkacağına dair ümidimiz vardır. Bu çekilme planı belirlenmediği ve fiili olarak tatbik edilmediği sürece Irak, istikrar kazanmayacaktır. Allah’tan düşmanların oyunlarını boşa çıkarmasını ve hem Irak’ı hem de bölgeyi düşürmek istedikleri tuzaklardan kurtarmasını niyaz ediyoruz.”107

119


Kaynakça 1. Adnan Alyân, Şia ve Modern Irak Devleti, (Siyasi, ekonomik ve toplumsal gerçekler, 1914-1958), 2005. 2. Dr. Ali el-Verdi, Modern Irak Tarihine Toplumsal Kesitler, c.5, Birinci Bölüm, 2004. 3. Abdülhalim er-Ruheymi, Irak’ta İslami Hareketin Tarihi, (Düşünsel kökenler ve tarihi gerçekler, 19001924), 1985. 4. Selim el-Hüseyni, Şii Ulemanın Sömürge Yönetimine Karşı Mücadeledeki Rolü, 1900-1920, 1995. 5. Seyyid Abdürrezzak el-Hüseyni, Büyük Irak Devrimi-1920, Gözden geçirilmiş basım 6. Ferik Müzhir el-Firavn, 1920 Irak Devrimi’ndeki Çarpıcı Gerçekler ve Sonuçları, 1995. 7. Abdüşşehid el-Yasiri, 1920 Devrimi’ndeki Kahramanlıklar, 1966. 8. Clarke, Richard A., Against All Enemies: Inside American War on Terror, 2004. 9. Goodman, Amy and David, The Exception to the Rulers: Exposing Oily Politicians, War Profiteers, and the Media That Love Them. 2004 10. Ramonet, Ignacio, Wars of the 21st Centuries: New Threats, New Fear, 2002. 11. Risen, James, State of War: The Secret History of the CIA and the Bush Administration, 2006. 12. Scahill, Jeremy, Blackwater: The Rise of The World’s Most Powerful Mercenary Army, 2006. 13. Timmerman, Kenneth R., The Death Lobby: How the West Armed Iraq, 1991. 14. Todenhöfer, Jürgen, Why Do You Kill: The Untold Story of the Iraqi resistance, 2009. 15. Woodward, Bob, Plan of Attack: How and Why President George W. Bush Decided to Go to War with Iraq, 2004. 16. Woodward, Bob, The War Within: A Secret White House History, (2006-2008). 17. http://almoslim.net 18. http://archive.gulfnews.com 19. http://en.wikipedia.org 20. http://english.aljazeera.net 21. http://gorillasguides.com 22. http://kucinich.house.gov 23. http://mondediplo.com 24. http://news.bbc.co.uk 25. http://pulpit.alwatanvoice.com 26. www.aawsat.com 27. www.alarabonline.org 28. www.albayan-magazine.com 29. www.al-bayyna.com 30. www.albayyna-new.com 31. www.alhaeri.org 120

32. 33. 34. 35. 36. 37. 38. 39. 40. 41. 42. 43. 44. 45. 46. 47. 48. 49. 50.

www.alhawra.com www.aljazeera.net www.aljazeeratalk.net www.al-jazirah.com www.almannarah.com www.alsabah.com www.alternet.org www.annabaa.com www.antiwar.com www.arabicnews.com www.boston.com www.commondreams.org www.dailymail.co.uk www.daralhayat.com www.darbabi.net www. dw-world.de www.factjo.com www.fpif.org www.guardian.co.uk

51. 52. 53. 54. 55. 56. 57. 58. 59. 60. 61. 62. 63. 64. 65. 66. 67. 68.

www.independent.co.uk www.iraq-amsi.org www.islamicnews.net www.middle-east-online.com www.moheet.com www.nahrainnet.net www.news.com.au www.nytimes.com www.politicalaffairs.net www.raya.com www.reuters.com www.thelancet.com www.timesonline.co.uk www.unicef.ie www.upi.com www.usatoday.com www.washingtonpost.com www.waynemadsenreport.com

121



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.