Sebîlürreşad, Sayı: 1008 Cilt: 41, Ağustos 2016

Page 22

yirmiiki

aile çocuğu olarak dünyay a gelmiş. Genç yaşta hafız olup dini terbiye almış. 9 çocuklu bir ailenin içinde büyüyen F.G. diyanet teşkilatına Edirne’de başladığı imam-hatiplik vazifesiyle girmiş, Selimiye Camiinde de vaaz etme fırsatı yakalamıştır. Cami kürsüsünden vaaz verme şansı onu dini mevzular üzerinden yeni bir yapılanmaya gitmek için zemin sağlamıştır. Ancak onu asıl gençlerle bir araya getiren şehir izmir’dir. Burada cami cemaatinin güvenini kazanıp kurduğu cemiyet eliyle öğrencilere ulaşmış, burs ve yardım organizeleriyle bir kitle kazanmıştır. Onun din bilgisi, dini hayatı diğer cemaat ve yaklaşımlar dışında farklılıklar arz etmeye başlamıştı. Bunu en çok Türkiye’nin siyasi hayatına Milli Nizam Partisiyle giriş yapan Erbakan görecekti. Ancak şaşırtıcı olansa Erbakan’ın siyasi alanda kazandığı, kazandırdığı dini hayata dair açılımlar en çok F.G.’e yaramış, öğrenciler marifetiyle önce Türkiye’nin değişik vilayetlerine ulaşmış, ardından Yeni Ümit adlı bir dergiyle bu gençlerle irtibatta kalmayı başararak herkesi bulunduğu vilayette yeni bir yapı kurarak birbirine bağlamıştır. Onu giderek tehlikeli gören TSK, ilk raporunu yazdığında henüz bu denli bir organizasyon yapısına girmemişti. Ancak garip şekilde adı çokça anılmaya başlayan F.G. ile ilgili Erzurum’da babası kendisine sorulan bir soruya şöyle cevap verecekti. Kendisine sorarlar, oğlun büyük vaiz oldu. Her yerde adı dolaşıyor denilince. – Oğlum Fethullah büyük vaiz oldu ama, bende bilmirem kimin vaizi oldu, niye büyüdü, kim büyüttü? Bu kavuğun içi boş oğlum, der. Aslında babasının bu sözleri meseleyi de özetler gibi. Ancak F. G. İçin ilk görevin MİT eliyle olduğu konuşulur. Buna göre Ömer Nasuhi Bilmen Hoca’nın zihninde şeriat fikri var mı yok mu? öğrenmek için MİT F.G.’ye bir görev verir. F.G. bu ilk görevinde dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ömer Nasuhi Bilmen Hocayı konuşturur ve sözlerini kayda alır. Belkide FETÖ’nün ilk gayrı resmi istihbarat işi Bilmen hocayla ilgili bu vazi-

Zilkâde 1437

28 Şubat’ta ABD’nin Ankara Konslosluğu’ndan Pentagoan’a çekilen faks

Bu yazı, ABD Ankara büyükelçiliğinden önce Atina’ya oradan da pentagona faxlanıyor. Yazı Erbakan hükümetinim islam ülkeleriyle ittifak kurmayı hedeflediğini, bu yakınlaşmanın kendileri açısından (düşmanca) olduğunu ifade ediyor. fedir. Ama iş burada kalmaz. Devamı gelecektir. FETÖ ile rahat anlaşan mekanizmalar ondan başka başka görevlerde ister. Muhtemelen kendisi de devletin işleyişi içinde bir yerim olur düşüncesiyle bu vazifelere uzak durmaz. Ancak onu bu vazifelerin iğdiş ettiği bugün çok rahat görülüyor. Özellikle askeriye içine sızmak, devlet dairelerine adam yerleştirmek hedefi ile gizli ev örgütlenmelerine girişmek, okul yanlarında ev tutmak, üniversite talebeleriyle ilgilenmek, evlerde bir silsile oluşturmak daha sonra geliyor. Bu süreçte sürekli büyüyen bir cemaate dönüşüyor. Diyanetten istifa ediyor, serbest vaiz olarak çeşitli vilayetlerde konuşmalara gitmeye başlıyor. Kendisine yakın insanlardan bir kadro çıkartmaya başlıyor. Dergilerin sayısı artıyor. Sızıntı çıkıyor, günlük bir gazete satın alınıyor. (zaman gazetesi) ardından yayınevi kuruluyor. Giderek ekonomik varlığını artıran bir yapıya dönüşüyor. Aslın-

da işlerin sıralamasına baktığınızda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. İşsiz bir vaizin önce kitaplarını okuyabilecek bir kitleyi organize etmesi, ardından bu kitleyi oluşturup kitaplarını basmaya başlaması, ardından da o kitapları basacak, dağıtacak organizasyona sahip olması gibi basit, anlaşılır bir süreç görüyorsunuz. Bu yapı siyaset ve sosyal olaylar eliyle giderek büyüyünce tabiki ekonomik bir varlık haline de geliyor. F.G. sadece vaiz olmadığını gösterircesine, bu kitleyi her yanıyla kullanmaya, ekonomik değeriyle de varlığını güçlendirmeye devam ediyor. “Himmet” adı verilen para toplama seansları giderek bir mecburiyete dönüşüyor. Devletin içine sızan her yeni üye, gönüllü bu mekanizmanın dişlilerini oluşturuyor. Bu yapıyla beraber F.G.’nin fıkıh anlayışı, dini yorumları, hadis, tefsir ve dini hayata dair sözleri, açılımları daha yakından izlenir hale geliyor. 28 Şubat’ta patlak veren başörtü krizinde ortaya koyduğu “fu-

ruat” tanımı hala tartışılıyor. Başörtmenin islamın temel argümanı olmadığını, bundan vazgeçilebileceğini ifade ederek; okul önlerindeki başörtü direnişlerini kırıyor. Giderek cemaat, dini tebliğ etmeyi ana gaye edinmek yerine, okul, dershane, şirketler eliyle oluşturduğu yapının ekonomik işleyişinde de söz sahibi olmaya çalışıyor. Mesela bu yapının içinde biriyseniz; sabah evinize zaman gazetesi gelecek, şirketinizde onların okulundan mezun olanları çalıştıracaksınız, şirketinizin ihtiyacı olan kırtasiyeyi cemaatin kırtasiye işinde olan arkadaştan alacaksınız, öğlen yemeğinizi cemaat üyesinin lokantasından yiyeceksiniz, market alış verişiniz aynı cemaat üyesinden olacak, şirketiniz kargosuna kadar emaatin kargo şirketini kullanacaksınız. Böylece bir şirkete ait tüm ekonomik yan unsurlar cemaatin oluşturduğu bir yapılanmayla paralel hale getirilerek ekonomik varlık büyütüldü. Bu mekanizma şirket sahibinin de işine geliyordu. Kendisine hazır bir müşteri kitlesi oluşuyor, kendiside ayda bir himmet seansında gönlünden kopanı vererek bir çarkı işletiyordu. Ancak bu yapı giderek şu hale geldi. Kendileri dışındakilerle tüm irtibatı kestiler, alış verişi kesitler. Dahası bu yapıya davet edip gelmeyen, himmet vermeyenleri “seni bitiririz” cümleleriyle tehdide yeltendiler. En büyük dram kamuda yaşanmaya başlandı. Kritik yerlere getirilen abiler, devlete alımlarda tercihen “şakirt malını” alıyor, onu güçlendiriyordu. Eleman ihtiyacını da buradan karşılamaya başladılar. Ancak kamuda en büyük sorun yazılı ve sözlü sınavlardı. Onu da “Gülen Fıkhı” geliştirerek “soruları üyeleriyle paylaşarak” aştılar. TSK içindeki yapıları daha farklıydı. Buradaki şakirtler diğer şakirtlerle temas ettirilmiyor. Deşifre olmalarından endişe edildiği için her türlü önlemi alıyorlardı. Bir defa harp okulunda okuyan talebelerin gidip geldiği ev, mekan ayrıydı. Buraya giriş çıkışlar belli ve dikkat çekilmeden yapılıyordu. Öyleki bir üst yapıdakilerle alt yapıdakiler birbirini tanımıyordu. Peki ya islami yaşantıları nasıldı? O da “Gülen Fıkhı” açılımıyla; savaş fıkhı anlayışıyla açılım yapılan, savaş ortamında herşey caizdir, felsefesine dayanan bir yaşantıydı. Namaz olmayabilir, içki kullanılabilir, gerekirse dekolte giyilebilirdi. En büyük korku deşifre olmaktı ve “büyük günahtı”… 28 Şubat’ta TSK içinde ve dışında ne kadar dindar insan varsa kamudan fişlendiğinde cemaat büyük endişe yaşamadı. Çünkü bir şekilde o yapı devlet içinde kalmayı başarırken, iktidardan alaşağı edilmiş Refah Partililer kamudan tasfiye edildi. Dini hayatın yeniden dizayn edildiği bir süreç olarak yaşadığımız 28 Şubat süreci, FETÖ dışında tüm cemaatleri dini tarikatları tasfiye ederken, FETÖ’yü garip şekilde korudu ve kolladı. Mesela elimizde 31 Mart 1998’de dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e yapılan bir arz dosyası var. Bu dosyada Fethullah Gülen hakkında şu cümleler var: “Fethullah Gülen’in hedefi okullarında beyinlerini yıkadığı gençlik ile oluşturacağı toplum vasıtasıyla Laik, Demokratik ve Sosyal Hukuk Devleti olan TC’ni sona erdirip yerine şer’i yasaların hakim


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.