dsdfdgdg

Page 63

Bili, "E-E-Eðer bana gülerseniz," diye mýrýldandý. "B-b-bir daha hiçbirinizle de konuºmam. Delice bir hikâye bu. A-A-A-Ama bunu uydurmadýðýma yemin ederim. B-bbu gerçekten oldu." "Gülmeyiz, Bili." Ben diðerlerine baktý. "Öyle deðil mi?" 129 F:9 Stephen King Stan baºýný salladý. Richie de. Eddie, tabii güleriz, diye baðýrmak istedi. Neden çeneni tutmuyor-sun? Ama böyle bir ºey söyleyemezdi tabii. Çünkü karºýsýndaki Koca Bill'di. Bili arkadaºlarýna George'un albümünü açtýðý zaman olanlarý anlattý. Sözleri sona erince de çocuklara hem korkuyla, hem de meydan okurcasýna baktý. Eddie, Ben, Richie ve Stan'in yüzlerinde de ayný ifadenin belirmiº olduðunu gördü. Ciddi, müthiº bir korku ifadesi. Eddie ayaða fýrlayarak haykýrmak istedi. Ne çýlgýnca bir hikâye! Buna inanýyor olamazsýn deðil mi? Sen kaçýrmýºsýn, Koca Bili! Ama bunu da yapamazdý. Çünkü kendi suratýnda da ayný ciddi korkunun belirmiº olduðunun farkýndaydý. O kýsýk ses, buraya gel, küçük, diye fýsýldadý. Seni bedava da okºanýn... Eddie için için inledi. "Sus... O olayý düºünmek istemiyorum." Sonra Eddie, Stan'le Ben'in yüzünde baºka bir ºey daha olduðunu fark etti. ªimdi suratýnda da vardý bu. Anlayýº... Eddie bazý cumartesi günleri, oynayacak birini bulamadýðý zaman, daha çok istasyon yakýnýna, trenlerin manevra yaptýklarý yere giderdi. Trenleri seyretmekten hoºlanýrdý. Bisikletine biner, manevra yerine kestirmeden gitmek için Neibolt Sokaðýna sapardý. 29 numaralý ev oraya çok yakýndý. Pek eski bir binaydý. Pencerelerine tahtalar çakýlmýº, verandasý çökmüº, bahçeyi otlar bürümüºtü. Ama yine de evin parçalanmaya baºlayan tuðla temelindeki kirli bodrum pencereleri gözüküyordu. Eddie altý hafta önce ilk defa bir cüzzamlý-mn o pencerelerin birinden baktýðýný görmüºtü. Eddie trenleri seyretmeye bayýlýyordu ama bazen etrafta yersiz yurtsuz serserilerin olmasý hoºuna gitmiyordu. Bu derileri çatlamýº, elleri su toplamýº, dudaklarý uçuklu, týraº olmamýº adamlar Eddie'nin ödünü patla130 'O nyorlardý. Çoðu zaman sarhoº da oluyorlar, Eddie'ye sigarasý olup olma-^jðýný soruyorlardý. Bir gün bu serserilerden biri Neibolt Sokaðýndaki 29 numaralý evin verandasýnýn altýndan çýkmýº ve Eddie'ye yirmi beº sent karºýlýðý onu ok-ºayabileceðini söylemiºti. Aðzý kuruyan, cildi buz gibi kesilen çocuk geri eeri gitmiºti. Serserinin burun kanatlanndan biri kemirilmiº gibiydi. Eddie'nin kaçmak üzere olduðunu gören serseri hemen baðýrmýºtý. "Bunu on sente de yaparým." Çocuða doðru gelmiºti. Eski yeºil pantolonunun önüne yayýlmýº olan irinler kurumuºtu. Serseri gülümsemeye çalýºýyordu. Eddie, ah, Tanrým! diye düºünmüºtü. Cüzzamh o! Bana dokunursa hastalýk bana da geçer! Çocuk koºmaya baºlamýºtý. Serserinin de eski ayakkabýlarýný ºakýrdatarak koºmaya çalýºtýðýný duyuyordu. "Kaçma, çocuk! Bedava da olur, haydi gel!" Hýrýltýlý hýrýltýlý nefes almaya baºlayan Eddie bisikletine atlayarak pedallarý hýzla çevirmiºti. Serseri bir ara bagaja uzanmýº ama çocuk onun elinden kaçmayý baºarmýºtý. Eddie bu korkunç olayý bir hafta kadar içinde saklamýº, sonra dayanamayarak onlarý Bill'le Richie'ye anlatmýºtý. Richie, "Adam cüzzamh deðildi herhalde," demiºti. "Aptal, sen de! Besbelli frengiliydi." Eddie, Richie'nin kendisiyle alay edip etmediðini anlamak için Bill'e bakmýºtý. O zamana kadar frengi diye bir hastalýk hiç duymamýºtý. "Bili, frengi diye bir ºey var mý?" Bili ciddi ciddi baºýný sallamýºtý. "Var ya." "Nedir o?"


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.