dsdfdgdg

Page 1

Stephen King - O Kitaplar, uygarlýða yol gösteren ýºýklardýr. UYARI: www.kitapsevenler.com Kitap sevenlerin yeni buluºma noktasýndan herkese merhabalar... Cehaletin yenildiði, sevginin, iyiliðin ve bilginin paylaºýldýðý yer olarak gördüðümüz sitemizdeki tüm e-kitaplar, 5846 Sayýlý Kanun'un ilgili maddesine istinaden, engellilerin faydalanabilmeleri amacýyla ekran okuyucu, ses sentezleyici program, konuºan "Braille Not Speak", kabartma ekran vebenzeri yardýmcý araçlara, uyumluolacak ºekilde, "TXT","DOC" ve "HTML" gibi formatlarda, tarayýcý ve OCR (optik karakter tanýma) yazýlýmý kullanýlarak, sadece görmeengelliler için, hazýrlanmaktadýr. Tümüyle ücretsiz olan sitemizdeki e-kitaplar, "Engelli-engelsiz elele"düºüncesiyle, hiçbir ticari amaç gözetilmeksizin, tamamen gönüllülük esasýna dayalý olarak, engelli-engelsiz Yardýmsever arkadaºlarýmýzýn yoðun emeði sayesinde, görme engelli kitap sevenlerin istifadesine sunulmaktadýr. Bu e-kitaplar hiçbirºekilde ticari amaçla veya kanuna aykýrý olarak kullanýlamaz, kullandýrýlamaz. Aksi kullanýmdan doðabilecek tümyasalsorumluluklar kullanana aittir. Sitemizin amacý asla eser sahiplerine zarar vermek deðildir. www.kitapsevenler.com web sitesinin amacýgörme engellilerin kitap okuma hak ve özgürlüðünü yüceltmek ve kitap okuma alýºkanlýðýný pekiºtirmektir. Ben de bir görme engelli olarak kitap okumayý seviyorum. Sevginin olduðu gibi, bilginin de paylaºýldýkça pekiºeceðine inanýyorum.Tüm kitap dostlarýna, görme engellilerin kitap okuyabilmeleri için gösterdikleri çabalardan ve yaptýklarý katkýlardan ötürü teºekkür ediyorum. Bilgi paylaºmakla çoðalýr. Yaºar MUTLU ÝLGÝLÝ KANUN: 5846 Sayýlý Kanun'un "altýncý Bölüm-Çeºitli Hükümler" bölümünde yeralan "EK MADDE 11" : "ders kitaplarý dahil, alenileºmiº veya yayýmlanmýº yazýlý ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiº bir nüshasý yoksa hiçbir ticarî amaçgüdülmeksizin bir engellinin kullanýmý için kendisi veya üçüncü bir kiºi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eðitim kurumu, vakýf veya dernek gibi kuruluºlar tarafýndan ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri formatlarda çoðaltýlmasý veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alýnmadan gerçekleºtirilebilir."Bu nüshalar hiçbir ºekilde satýlamaz, ticarete konu edilemez ve amacý dýºýnda kullanýlamaz ve kullandýrýlamaz. Ayrýca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulmasý ve çoðaltým amacýnýn belirtilmesi zorunludur." bu e-kitap Görme engelliler için düzenlenmiºtir. Kitap taramak gerçekten incelik ve beceri isteyen, zahmet verici bir iºtir. Ne mutlu ki, bir görme engellinin, düzgün taranmýº ve hazýrlanmýº bir e-kitabý okuyabilmesinden duyduðu sevinci paylaºabilmek tüm zahmete deðer. Sizler de bu mutluluðu paylaºabilmek için bir kitabýnýzý tarayýp, kitapsevenler@gmail.com Adresine göndermeyi ve bu isimsiz kahramanlara katýlmayý düºünebilirsiniz.


Bu Kitaplar size gelene kadar verilen emeðe ve kanunlara saygý göstererek lütfen bu açýklamalarý silmeyiniz. Siz de bir görme engelliye, okuyabileceði formatlarda, bir kitap armaðan ediniz... Teºekkürler. Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaºayanlara. Tarayan Yaºar Mutlu www.kitapsevenler.com www.yasarmutlu.com yasarmutlu@yasarmutlu.com yasarmutlu@kitapsevenler.com kitapsevenler@gmail.com Stephen King - O Yýllar önce çocukluk kâbuslarýna giren "O" tüm kötülükleriyle geri dönmüºtü. "O'nu yok etmeleri için korkularýný yenmeleri ve birlikte hareket etmeleri eerekiAniü bu hiç de kolay deðildi, çünkü "O" seytanýn kendisiydi... ALTIN KÝTAPLAR ALTIN KÝTAPLAR KÝTABIN ORÝJÝNAL ADI Yayin Haklari Kapak Resmi Baski STEPHEN KING © KESÝM TELÝF HAKLARI AJANSI ALTIN KÝTAPLAR YAYINEVÝ VE TÝCARET Aª.© CÖMERT DOÐRU 4. BASÝM / TEMMUZ 2003 AKDENÝZ YAYINCILIK Aª. Matbaacýlar Sitesi No: 83 Baðcýlar - Ýstanbul BU KÝTABIN HER TÜRLÜ YAYIN HAKLARI FÝKÝR VE SANAT ESERLERÝ YASASI GEREÐÝNCE ALTIN KÝTAPLAR YAYINEVÝ VE TÝCARET Aª.'YE AÝTTÝR ISBN 975 - 405 - 497 - 5 ALTIN KÝTAPLAR YAYI NEVÝ Celâl Ferdi Gökçay Sk. Nebioðlu ݺhaný Caðaloðlu - Ýstanbul Tel: 0.212.513 63 65/526 80 12 0.212.520 62 46/513 65 18 Faks: 0.212.526 80 11 http://www.altinkitaplar.com.tr info@altinkitaplar.com.tr ALTIN KÝTAPLAR "O" STEPHEN KING TÜRKÇESÝ GÖNÜL SUVEREN Yazarýn Yayýnevimizden Çýkan Kitaplarý: HAYVAN MEZARLIÐI GÖZ KUJO KORKU AÐI KUªKU MEVSÝMÝ ÇAÐRI CHRISTINE MAHªER «O» SÝS TEPKÝ MEDYUM SADÝST ªEFFAF


CESET AZRAÝL KOªUYOR HAYALETÝN GARÝP HUYLARI KARA KULE HAYATI EMEN KARANLIK GECE YARISINI 2 GEÇE GECE YARISINI 4 GEÇE RUHLAR DÜKKÂNI OYUN ÇORAK TOPRAKLAR ÇILGINLIÐIN ÖTESÝ BÜYÜCÜ VE CAM KÜRE KEMÝK TORBASI YEªÝL YOL MAÇA KIZI RÜYA AVCISI KARA EV KARANLIK ÖYKÜLER Tarayan Yaºar Mutlu www.kitapsevenler.com www.yasarmutlu.com e-postamýz kitapsevenler@gmail.com 'O" Bölüm 1 Eski Gölge i Selden Sonra (1957) Bildiðim kadarýyla o dehºet, gazete parçasýndan yapýlmýº bir kayýkla baºladý. Yirmi sekiz yýl sürecekti bu korku. Aslýnda belki de hiçbir zaman tam anlamýyla sona ermeyecekti. Sözünü ettiðim kâðýt kayýk kaldýrýmýn kenarýndan akan yaðmur suyunda yüzüyordu. Yalpalýyor, yan yatýyor, tekrar düzeliyor, cesaretle girdaplara dalýyordu. Witcham Sokaðýyla Jackson Sokaðýnýn kesiºtiði dörtyol aðzýndaki trafik lambasýna doðru iniyordu. 1957 yýlýnda, karanlýk bir sonbahar günüydü. Trafik lambasýnýn dört tarafýndaki üçer dikey ýºýk sönüktü. Yaðmur bir haftadan beri yaðýyordu. Ýki gün önce fýrtýna da baºlamýºtý. Bu yüzden Derry kentinin önemli bir bölümünde elektrikler kesilmiº, bu mahallelere henüz elektrik verilmemiºti. San yaðmurluklu, kýrmýzý ºosonlu küçük bir erkek çocuk, kâðýt kayýðýn yanýnda neºeyle konuºuyordu. Yaðmur hâlâ dinmemiº ama hafiflemeye baºlamýºtý. Damlalar çocuðun muºambasýnýn san kukuletasýna çarpýyor, kulübenin çinko damýna düºen yaðmurun gürültüsüne benzer bir ses duyuluyordu. Ýnsaný rahatlatan, adeta tatlý bir sesti bu. San muºambalý çocuðun 5 Stephen King adý George Denbrough'ydu. Altý yaºýndaydý. Aðabeyi William o sýrada evdeydi. Geçirdiði aðýr gripten yeni yeni gözünü açýyordu. Derry Ýlkokulundaki çocuklarýn çoðu William'i "Kekeme Bili" diye tanýrlardý. (Hatta öðretmenler bile. Ama tabii onlar hiçbir zaman bu takma adý çocuðun yüzüne karºý söylemezlerdi.) Kekeme Bili, 1957 sonbaharýnda on yaºýndaydý. Gerçek dehºetler baºlamadan sekiz ay önce yani. Son karºýlaºmadan yirmi sekiz yýl önce. George'un ºimdi yanýnda koºtuðu kayýðý da Bili yapmýºtý. Çocuk yataðýnda, yastýklara dayanmýº oturuyordu. Annesi salondaki piyanoda "Für Elise"yi çalarken, yaðmur yatak odasýnýn camlarýna huzursuzca çarpýyordu. Witcham Sokaðýnýn dörtyol aðzýna ve trafik lambalarýna kadar olan kýsmý motorlu taºýtlara kapatýlmýºtý. Buraya katran fýçýlan ve turuncu dört engel konulmuºtu. Engellerin üzerinde "Derry-Bayýndýrlýk ݺleri Bölümü" yazýlýydý. Bunlann gerisinde dallarýn, taºlann ve kuru yaprak yýðýnlannýn týkadýðý ýzgaralardan yaðmur sulan taºmýºtý. Su önce asfalttan küçük parçalan kemirmiº, sonra da açgözlülüðü tutmuº gibi iri parçalan koparmýºtý. Bütün bunlar yaðmurun üçüncü günü olmuºtu. Dördüncü gün öðleyin, asfalt parçalan, Jackson'la Witcham'm kesiºtikleri yerde minyatür sallar gibi suda yüzüyordu. O sýrada Derry'de çok


kiºi endiºeli endiºeli, Nuhun Gemisiyle ilgili nükteler yapmaya baºlamýºlardý. Bayýndýrlýk ݺleri Bölümü, Jackson Sokaðýný açýk tutmayý baºarmýºtý. Ama Witcham'dan ilerlemek imkânsýzdý. Sokaða, kentin merkezine kadar sýra sýra engeller dizilmiºti. Ama herkes artýk yaðmurun ºiddetini kaybettiðine inanýyordu. Ken-duskeag çayý, kentin aºaðý bölümünden geçen kanalýn beton yataðýnda iyice kabarmýº, sulann yukanya eriºmesine birkaç santim kalmýºtý. ªimdi birkaç kiºi, bir gün önce panik ve telaºla kanala attýklan kum torbalarýný çý-kanyorlardý. Aralannda George'la Bill'in babalan Zack Denbourgh da vardý. Bir gün önce kentliler kanalýn taºmasýnýn ve sel yüzünden büyük zararlara uðramalannýn artýk kaçýnýlmaz olduðunu düºünmüºlerdi. Tann da biliyordu ya, böyle ºeyler daha önce de olmuºtu. 1931'deki seller gerçek 6 'O" bir felaketti. Hemen hemen yirmi dört kiºi ölmüº, zarar milyonlan bulmuºtu. Tabii uzun yýllar önce olmuºtu bu. Ama kentte bu olayý diðerlerini korkutacak kadar hatýrlayan yeteri kadar kimse vardý. Yeni Bangor barajý yapýldýðý zaman nehir de bir tehlike olmaktan çýkacaktý. Daha doðrusu Bangor Hidroelektrik'te çalýºan Zack Denbrough öyle söylüyordu. Ama ileride etrafý seller basarsa basacaktý. Önemli olan bu felaketin atlatýlmasý, elektriðin verilmesi ve sonra da olayýn unutulma-sýydý. Derry'de felaket ve trajedileri unutmak adeta bir sanattý. Bili Denbrough da zamanla bunu öðrenecekti. George engellerin gerisinde, Witcham Sokaðýnýn ziftli yüzeyinde açýlan derin uçurumun hemen kenarýnda durdu. Uçurum bu yokuºun aºaðýsýnda, hemen hemen on iki metre ileride sona eriyordu. Sular George'un kayýðýný ufacýk çaðlayanlara sürüklerken çocuk da yüksek sesle güldü. Kasvetli günü aydýnlatan tek renkli ºeydi bu çocuksu neºe. Seller kayýðý öyle hýzla götürüyordu ki, George ona yetiºebilmek için hýzla atýlmak zorunda kaldý. ªosonlan çamurlu sularýn etrafa sýçramasýna neden oluyordu. George Denbrough o garip ölümüne doðru koºarken ºosonlanndaki tokalar neºeyle ºýngýrdýyordu. Ve çocuk o anda aðabeyi Bill'e karºý benak ve yalýn bir sevgi duyuyordu. Sevgi... ve Bili orada olamadýðý, her ºeyi onunla paylaºamadýðý için de üzüntü. Tabii eve döndüðü zaman her ºeyi Bill'e anlatmaya çalýºacaktý. Aðabeyinin her ºeyi görmesini saðlayamayacaðýný biliyordu. Oysa onun yerine Bili olsaydý bunu kolaylýkla baºanrdý. Bili okuma ve yazma konusunda baºanlýydý. Ama George, Bill'in o yaºta bile karnesinin pekiyi'lerle dolmasýnýn ya da öðretmenlerinin kompozisyonla-nný çok beðenmelerinin tek nedeninin bu olmadýðýný anlýyordu. Anlatabilmek bunun sadece bir bölümüydü. Bili görmekte de ustaydý. Kayýk yolda çaprazlamasýna açýlmýº olan yankta hýzla ilerliyordu. Sonra Witcham Sokaðýnýn solundaki yaðmur oluðuna eriºti. Burada oldukça büyük bir girdap vardý. George kayýðýn batacaðýný sandý. Çünkü kayýk iyice yan yatmýºtý. Ama sonra kâðýt tekne dengesini buldu. George çok sevindi o zaman. Kayýk döndü ve dörtyol aðzýna doðru hýzla inmeye baºla7 Stephen King di. George tekneye yetiºmek için koºtu. Baºýnýn üstünde sert bir ekim rüzgârý aðaçlan sarsýyordu. Fýrtýna yüzünden aðaçlarýn o renkli yapraklan iyice dökülmüºtü. Fýrtýna bu yýl pek amansýzca davranýyordu. Bili yataðýnda oturup o kâðýt kayýðý yapmýº, üzerine eritilmiº parafýn de sürmüºtü. Yanaklan ateº yüzünden hâlâ kýrmýzýydý. Ama ateºi düºüyordu artýk. Kenduskeag nehrinin alçalmaya baºlamasý gibi. George kayýðý eline aldý. "ªimdi sokaða çýkýp bunu yüzdüreceðim." Bili, "Evet," dedi. "Öyle yap." Birdenbire yorulmuº gibiydi. Yorgun ve hasta. George mýnldandý. "Keºke sen de gelebilseydin." Bunu içtenlikle söylemiºti. Bili bazen bir süre sonra ukalalaºýyordu, ama aklýna her zaman harika ºeyler geliyordu. George'a da pek vurmuyordu. "Aslýnda bu senin kayýðýn." Bili sýkýntýyla, "Ke-keºke gelebilseydim," dedi. "Üstüne yaðmurluðunu giy. Yoksa benim gibi g-grip olursun. Hoº belki de zaten gribe yakalanacaksýn. Benim mikmikroplanm yüzünden."


"Çok güzel bir kayýk bu. Teºekkür ederim, Bill." George uzun bir süreden beri yapmadýðý bir ºeyi yaptý. Bill'in hiçbir zaman unutmayacaðý bir ºeyi. Eðilip aðabeyini yanaðýndan öptü. "ݺte ºimdi gribe yakalanacaksýn, aptal." Ama Bili neºelenmiº gibiydi. George gülümsüyordu. "Ge-Georgie?" George dönerek aðabeyine baktý. "D-dikkatli ol." "Tabii..." George hafifçe kaºlanm çattý. Bu bir aðabeyin deðil, bir annenin söyleyeceði sözdü. Bu laflar onun Bill'i öpmesi kadar acayipti. "Tabii. Dikkatli olurum." George dýºan çýktý. Bili kardeºini bir daha görmedi. 8 O ݺte George ºimdi burada, Witcham Sokaðýnýn sol tarafýnda kayýðýný kovalýyordu. Hýzla koºuyordu ama sular ondan daha süratliydi. Kayýk gitgide uzaklaºýyordu. Çocuk giderek artan bir uðultu duydu. Yokuºun elli metre kadar aºaðýsýndan, gittikçe yükselen bir homurtu geliyordu. Su hâlâ açýk olan kanalizasyona akýyordu. Kaldýnma bitiºik, yanm ay biçimi bir ºey. George'un kayýðý da o deliðe doðru gidiyordu. Çocuk üzüntüyle, "Kahretsin!" diye baðýrdý. Daha hýzlandý. Bir an kayýðý yakalayabileceðini sandý. Sonra ayaðý kaydý ve yüzüstü düºtü. Dizi sýynldýðý için can acýsýyla haykýrdý. Yattýðý yerden kayýðýn bir an yeni bir girdaba yakalanarak iki defa döndüðünü gördü. Sonra küçük tekne gözden kayboldu. George yine, "Kahretsin!" diye baðýrarak yumruðunu kaldýnma vurdu. Caný yandýðý için aðlamaya baºladý. Kayýðý amma da aptalca bir biçimde kaybetmiºti. Ayaða kalkýp kanalizasyon deliðine yaklaºtý. Dizüstü çökerek içeri baktý. Su karanlýklara akarken ýslak, boðuk bir ses çýkanyordu. Ýnsaný ürküten bir sesti bu. George'a ºeyi hatýrlatýyordu. ªeyi... "Ha?" George irkildi. Aºaðýdan bir çift san göz ona bakýyordu. George ºaºkýn ºaºkýn, bir hayvan bu, diye düºündü. ݺte o kadar. Bir hayvan. Belki de bir ev kedisi oraya sýkýºýp kaldý... Ama çocuk yine de kaçmaya hazýrdý. Bir iki saniye sonra... o parlak san iki gözün uyandýrdýðý ºoktan kurtulduðu zaman. Ama birden kanalizasyon deliðinden bir ses yükseldi. Son derecede olaðan ve tatlý bir ses. Ses, "Merhaba, George," dedi. Çocuk gözlerini kýrpýºtýrarak tekrar baktý. Gözlerine inanamadý adeta. Bu týpký bir masala ya da hayvanlann konuºup dans ettikleri bir filme benziyordu. George on yaº daha büyük olsaydý gördüðüne de inanmayacaktý. Ama on altý yaºýnda deðildi. Sadece altýsýndaydý. Aºaðýda, kanalizasyon kanalýnda bir palyaço duruyordu. Sirkte ya da televizyonda gördükleri gibi bir palyaço. Yüzü bembeyazdý. Kabak kafasýnýn iki yanýndan tutam tutam kýrmýzý saçlar çýkmýºtý. Aðzýnýn üzerine bo9 Stephen King yayla palyaçolara yakýºacak bir gülümseme çizmiºti. Palyaçonun bir elinde renk renk balonlar vardý. Olgun, ºahane meyvelere benziyorlardý. Diðer elinde de George'un kayýðýný tutuyordu. "Kayýðýný ister misin, Georgie?" Palyaço gülümsedi. George da tebessüm etti. Elinde deðildi. Ýnsan palyaçonun gülümsemesine ister istemez karºýlýk veriyordu. "Tabii isterim." Palyaço bir kahkaha attý. "Tabii istersin! Güzel. Çok güzel. Ya bir balona ne dersin?" "ªey... evet!" George öne doðru uzandý... sonra elini istemeye istemeye geri çekti. "Yabancýlardan bir ºey almamam gerekiyor. Babam öyle dedi." Kanalizasyon kanalýndaki palyaço güldü. "Baban çok akýllý bir adam olmalý." George, "Gözlerinin san olduðunu da nereden çýkardým?" dedi kendi kendine. Palyaçonun gözleri parlak maviydi. Annesinin ve aðabeyi Bill'in gözleri gibi. Palyaço konuºmasýný sürdürdü. "Gerçekten çok akýllý bir adam olmalý. Onun için ºimdi kendimi sana tanýtacaðým. Ben Bob Gray'im, Georgie. Beni 'Dans eden


Palyaço Pennywise' diye tanýrlar. Penny, iºte bu da George Denbrough. Bak, artýk birbirimizi tanýyoruz. Ben sana yabancý deðilim. Sen de bana. Öyle deðil mi?" George kýkýr kýkýr güldü. "Öyle sanýrým..." Tekrar uzandý... elini yine geri çekti. "Sen oraya nasýl indin?" Dans eden Palyaço Pennywise, "Fýrtýna beni buraya uçurdu," dedi. "Bütün sirki alýp sürükledi. Sirkin kokusunu duyuyor musun, Georgie?" Çocuk öne doðru eðildi. Ve birdenbire burnuna fýstýk kokusu geldi. Kavrulmuº sýcak fýstýklarýn kokusu. Ketenhelvasýnýn, sýcak çöreklerin, vahºi hayvan gübrelerinin keskin kokusunu da duyuyordu. Yola dökülmüº olan talaºýn neºeli kokusunu da. Ama yine de... bütün bunlarýn altýnda selin, çürümüº yapraklarýn, karanlýk kanalizasyon kanalýnýn kokusu vardý. 10 'O Islak ve pis bir kokuydu. Evdeki, George'u korkutan bodrum da hep böyle kokardý. Ama diðer kokular daha güçlüydü. Çocuk, "Tabii duyuyorum," dedi. Pennywise sordu. "Kayýðýný istiyor musun, Georgie? Bunu tekrarlýyorum, çünkü pek istekli deðilmiº gibisin." Gülümseyerek kayýðý havaya kaldýrdý. George kanalizasyona bakarak, "Evet, tabii," dedi. "Ya balon? Kýrmýzý, yeºil, sarý ve mavi balonlarým var..." "Onlar havada uçuyorlar mý?" "Uçmak mý?" Palyaçonun gülümsemesi yayýldý. "Ah, evet, tabii ya! Uçuyorlar. Sonra ketenhelva da var..." George uzandý. Palyaço çocuðun kolunu yakaladý. George palyaçonun suratýnýn deðiºtiðini gördü. Çocuðun gördüðü korkunçtu. Bu yüzden bir anda çýldýrdý. Kanaldaki ºey boðuk bir sesle hýrýltýlý hýrýltýlý gülerek ºarký söyler gibi, "Uçuyorlar," dedi. George'un kolunu sýkýca tutuyordu. Çocuðu o korkunç karanlýða doðru çekti. Sular hýzla akýyor, homurdanýyor, kükrüyor, fýrtýnanýn getirdiði çöpleri denize doðru sürüklüyordu. George o karanlýðý görmemek için baºýný çevirdi ve yaðmurda haykýrmaya baºladý. 1957 yýlýnýn sonbaharýnda Derry'nin üstündeki beyaz sonbahar göklerine doðru delice çýðlýklar attý. Feryatlarý tiz ve yüksekti. Witcham Sokaðýnda çok kimse pencereye koºtu, verandalara fýrladý. O ºey, "Onlar uçuyorlar," diye homurdandý. "Uçuyorlar, Georgie. Sen de buraya, yanýma indiðin zaman yüzeceksin..." George'un omzu beton kaldýrýma çarptý. Sel yüzünden o gün iºine gitmemiº olan Dave Gardener uzaktan sadece san muºambalý bir çocuk gördü. Küçük çocuk kaldýnmýn kenannda haykýnp çýrpýnýyordu. Çamurlu sular yüzüne çarpýyor ve çýðlýklanný boðuklaºtýnyordu. 11 Stephen King O neºeli, iðrenç ses, "Burada her ºey yüzüyor," diye fýsýldadý. Sonra yýrtýlan bir ºeyin çýkardýðý sese benzeyen bir gürültü duyuldu. George Denbrough müthiº bir acý duydu... sonra da kendinden geçti. Olay yerine ilk ulaºan Dave Gardener oldu. George'un ilk çýðlýðýndan kýrk beº saniye sonra oradaydý. Ama çocuk ölmüºtü bile. Gardener, George'un muºambasýnýn arkasýný yakalayarak çocuðu sokaða çekti. Sonra... o da haykýrmaya baºladý. Çocuðun cesedi ellerinin arasýnda dönmüºtü... George'un muºambasýnýn sol tarafý kan içindeydi. Sol kolun olduðu yerdeki yýrtýk delikten kanalizasyona kanlar akýyordu. Korkunç denilecek kadar parlak bir kemik yumrusu yýrtýktan çýkmýºtý. Çocuðun gözleri beyaz gökyüzüne dikiliydi ºimdi. Dave yokuºtan telaºla koºarak inen diðer adamlara doðru sendeleyerek giderken, George'un gözlerine yaðmur dolmaya baºladý. Aºaðýda, iyice dolmuº olan kanalda George'un kâðýt kayýðý sularýn homurdanýp sakýrdadýðý gece kadar karanlýk geçitlerde ilerledi. Bir saat sonra George'un annesine Derry Hastanesinin Acil Servisinde yatýºtýrýcý bir ilaç veriliyordu. Kekeme Bili ise, yüzü bembeyaz, yataðýnda ºaºkýn ºaºkýn, sessizce qturuyor, George dýºan çýktýðý sýrada annesinin "Für Elise"yi çaldýðý salonda boðuk boðuk hýçkýran babasýný dinliyordu. O sýrada kâðýt kayýk bir delikten kurºun hýzýyla fýrlayarak kabarmýº olan Penebscot nehrine vardý. Yukarýda bulutlarýn arasýnda mavilikler görülmeye baºlamýº, fýrtýna sona ermiºti.


Kayýk yalpalýyor, sulara batýp çýkýyordu. Bazen içine su da doluyordu. Ama Bili kâðýdý hiç su geçilmeyecek hale getirmiºti. Bilmiyorum, kayýk sonunda nereye kadar gitti! Belki de denize ulaºarak sonsuza dek yüzdü. Bir peri masalýndaki sihirli bir tekne gibi. Bütün bildiðim, kayýðýn Derry kentinin sýnýrlarýndan çýktýðý sýrada hâlâ yüzmekte olduðu. Böylece kayýk artýk hikâyemizden de çýkmýº oluyor. 12 'O II Festivalden Sonra (1984) Adrian Mellon'un hýçkýrarak aðlayan "sevgilisi" sonradan polise, "O ºapkayý giymiºti," diye açýklayacaktý. "Çünkü onu ölümünden altý gün önce Bassely Lunaparkýndaki niºan yerinden kazanmýºtý. O ºapkayla gururlanýyordu." Adrian'ýn sevgilisi Don Hagarty polislere, "O ºapkayý giymiºti," diye baðýrýyordu. "Çünkü bu leº gibi küçük kenti seviyordu." Polis Memuru Harold Gardener, Hagarty'ye, "Haydi, haydi, bu sözlere hiç gerek yok," dedi. Harold Gardener, Dave Gardener'ýn oðullarýndan biriydi. Babasý, George Denbrough'un kopuk kollu cesedini bulduðu gün, Harold Gardener beº yaºýndaydý. Aradan hemen hemen yirmi yedi yýl geçmiºti. Harold Gardener ºimdi otuz iki yaºýndaydý ve saçlan dökülmeye baºlamýºtý. Harold, Don Hagarty'nin ýstýrabýnýn gerçek olduðunun farkýndaydý, ama yine de onu ciddiye alamýyordu. Bu adam... tabii ona "adam" denilebilirse... dudak boyasý sürmüº, daracýk saten pantolon giymiºti. Acý çekiyordu. Ya da çekmiyordu. Ama sonuçta eºcinseldi o. Ölmüº olan arkadaºý Adrian Mellon gibi. Harold'un iº arkadaºý Jeffrey Reeves, "Yine baºtan alalým," dedi. "Ýkiniz Falcon barýndan çýktýnýz ve kanala doðru saptýnýz. Sonra?" "Siz ahmaklara bunu kaç defa anlatacaðým?" Hagarty hâlâ baðýrýyordu. "Adrian'ý öldürdüler! Onu kanala ittiler. Bu 'erkek' kentinde, bu da sýradan bir gündü onlar için!" Don Hagarty aðlamaya baºladý. Reeves sabýrla tekrarladý. "Bir kere daha. Falcon'dan çýktýnýz. Sonra?" Koridorun dibindeki sorgulama odasýnda Derry'li iki polis, on yedi yaºýndaki Steve Dubay'la konuºuyorlardý. Yukarýdaki büroda ise yine iki polis on sekizindeki John "Webby" Garton'u sorguya çekiyorlardý. Polis 13 Stephen King müdürünün beºinci kattaki odasýnda, Andrew Rademacher ve Savcý Yardýmcýsý Tom Boutillier, on beº yaºýndaki Christopher Unwin'i soru yaðmuruna tutmaktaydýlar. Boutillier de Jeffrey Reeves gibi, "Baºýndan baºlayalým," dedi. Unwin aðlayarak, "Onu öldürmek istemedik," diye inledi. "Her ºey o ºapka yüzünden oldu. Webby'nin ilk sefer söylediklerinden sonra onun ºapkayý yine de giymiº olmasýna ºaºtýk. Ve galiba onu korkutmak istedik." Müdür Rademacher ekledi. "Söyledikleri yüzünden..." "Evet." "Ayýn on yedisinde, öðleden sonra, John 'Webby' Garton'a söyledikleri yüzünden." "Evet. Webby'ye söyledikleri yüzünden. Yani John Garton'a." Unwin tekrar aðlamaya baºladý. "Ama baºýnýn derde girdiðini gördüðümüz zaman onu kurtarmaya çalýºtýk... Yani Stevie Dubay'la ben... Onu öldürmek istemedik." Boutillier, "Haydi, Chris, haydi," dedi. "Býrak bu yalanlarý. O küçük homoyu kanala attýnýz." "Evet ama..." "Ve sonra üçünüz her ºeyi itiraf etmek için buraya geldiniz. Müdür Rademacher'le ben bunu takdir ediyoruz. Öyle deðil mi, Andy?" "Tabii! Ancak bir erkek yaptýklarýný itiraf eder, Chris." "Onun için ºimdi yalan söyleyerek her ºeyi berbat etme. Onun ve ºo-rolo arkadaºýnýn Falcon'dan çýktýðýný görür görmez Adrian'ý kanala atmaya karar verdiniz. Öyle deðil mi?" Chris Unwin heyecanla itiraz etti. "Hayýr!" Boutillier cebinden bir paket çýkardý. Bir sigara çekip dudaklarýnýn arasýna sýkýºtýrdý. Sonra paketi Unwin'e uzatý. "Sigara?" Unwin bir sigara aldý. Dudaklarý çok titrediði için, Boutillier çocuðun sigarasýný zorlukla yakabildi. Rademacher, "Onun baºýndaki ºapkayý gördüðünüz zaman ne oldu?" diye sordu.


14 "O" Unwin sigarasýndan derin bir nefes çekerek baºýný eðdi. Yaðlý saçlarý gözlerine düºtü. Çocuk sigara dumanlarýný kara yað lekeleriyle dolu burnundan çýkardý. Hemen hemen zor duyulacak kadar alçak bir sesle, "Evet..." diye mýrýldandý. Boutillier öne doðru eðildi. Kahverengi gözleri pýrýl pýnldý. Yüzünde vahºi bir ifade vardý ama sesi yumuºaktý. "Ne, Chris?" "'Evet,' dedim. Galiba. Onu kanala atmayý düºündük. Ama öldürmeyi deðil." Çocuk baºýný kaldýrarak iki adama baktý. Yüzünde telaº ve endiºe vardý. Bir gün önce akºam yedi buçukta iki arkadaºýyla Derry Kanal Festivalinin son gecesine katýlmaya gittiklerinden beri hayatýnda korkunç deðiºiklikler olmuºtu. Bunlan hâlâ kavrayamýyordu. Unwin tekrarladý. "Onu öldürmek istemedik!... Köprünün altýndaki o adam... Onun kim olduðunu hâlâ bilmiyorum..." Rademacher ilgisizce sordu. "Hangi adam?" Olayýn bu bölümünü daha önce de dinlemiºlerdi. Ýkisi de Unwin'in anlattýklarýna inanmamýºlardý. Cinayetle suçlanan bir insan er geç esrarlý bir yabancýdan söz ederdi. Unwin, "Palyaço kýlýðýndaki adam," diyerek titredi. "Balonlu yabancý." John "Webby" Garton, "Yoruldum," dedi. Ýki arkadaºý gibi o da Bruce Springsteen kýlýðýndaydý. Ama ºarkýcýyý taklit ettiðinin farkýnda deðildi. Mavi tiºörtünün kollan yýrtýlmýº, böylece iri kaslan ortaya çýkmýºtý. Gür kumral saçlan bir gözüne düºüyordu. Kollannda mavi dövmeler vardý. Bir çocuk tarafýndan yapýlmýºa benzeyen garip, esrarlý resimler. "Artýk konuºmak istemiyorum." Memur Paul Hughes, "Bize sadece salý günü öðleden sonra lunaparkta geçirdiðiniz saatleri anlat," diye mýnldandý. Hughes yorulmuºtu. Bu pis olay onu sarsmýº ve üzmüºtü. Webby, "Boº ver lunaparký," diye cevap verdi. "Sen Mellon'a ne dedin, o sana ne söyledi? Sadece bunlan anlat." 15 Stephen King "Ah, Tannm." Webby gözlerini devirdi. Hughes'in arkadaºý, "Haydi, Webby," dedi. Webby Garton yine gözlerini devirerek hikâyesine tekrar baºladý. Ýkisini ilk önce Gartin gördü. Mellon'la Hagarty'yi. Kollarýný birbirlerinin beline dolamýº, kýnta kýnta yürüyor, iki kýz gibi kýkýr kýkýr gülüyorlardý. Hatta Webby önce onlarý kýz sandý. Sonra Mellon-'u tanýdý. Onu daha önce delikanlýya göstermiºlerdi. Webby dikkatle bakarken Mellon, Ha-garty'ye döndü. Çabucak öpüºtüler. Webby tiksintiyle, "ªimdi kusacaðým!" diye baðýrdý. Chris Unwin'le Steve Dubay yanýndaydýlar. Webby, Mellon'u iºaret ettiði zaman, Steve Dubay, "Öbür homonun adý Don sanýrým," dedi. "Geçen gün Derry Okulundan otostop yapan bir çocuðu arabasýna almýº. Ona sulanmaya kalkýºmýº." Mellon'la Hagarty üç çocuða doðru geliyorlardý. Webby Garton daha sonra Hughes'la Conley adlý polislere, "O gülünç, aºaðýlýk ºorolonun kafasýna 'Derry'i seviyorum' yazýlý bir ºapka giymiº olmasý gururuma dokundu," diyecekti. "Ben de bu kenttenim. ªapka pek gülünç bir ºeydi. Kâðýttan yapýlmýº bir silindir ºapka! Tepesine de koskocaman bir çiçek takýlmýºtý." Mellon'la Hagarty, kollan birbirlerinin belinde, yanlanndan geçerlerken Webby Garton, "Seni aºaðýlýk ºorolo!" diye haykýrdý. "Sana o ºapkayý yedirmeliyim." Mellon, Garton'a dönerek cilveli cilveli gözlerini kýrpýºtýrdý. "Hayatým, bir ºey yemek istiyorsan, senin için ºapkadan daha tatlýsýný bulurum." Webby Garton o anda ºorolonun yüzünde bazý deðiºiklikler yapmaya karar verdi. Kimse ona böyle laflar söylemezdi! Hiç kimse! Delikanlý Mellon'a doðru bir iki adým attý. Endiºelenen Hagarty, Mellon'u çekmeye çalýºtý. Ama o yerinden kýmýldamadý. Gülümsüyordu. 16 "O (Don Hagarty daha sonra polislere, "Ama Adrian böyle bir insandý," diyerek kâðýt mendille gözlerini silecek ve yaldýzlý farýný bulaºtýracaktý. "Kendisini korumasýný bilmezdi. Her ºeyin sonunda düzeleceðine inanan budalalardandý.") Aslýnda Adrian Mellon kötü bir biçimde yaralanacaktý, ama biri Webby Garton'un dirseðine vurdu. Bir copla. Delikanlý döndü. Derry polisinden Frank Machen yanýnda duruyordu.


Machen, Garton'a, "Aldýrma, ahbap," dedi. "Kendi iºine bak ve bu küçük homolan da rahat býrak. Git eðlen!" Garton öfkeyle, "Onun bana ne dediðini duydun mu?" diye sordu. ªimdi Unwin'le Dubay da onun yanýna gelmiºlerdi. Bir mesele çýkacaðýný anladýklarý için Garton'u lunaparkýn diðer tarafýna doðru götürmeye çalýºýyorlardý. Garton silkelenerek onlarýn elinden kurtuldu. Erkekliði hakarete uðramýºtý. Bunun intikamýný almalýydý. Machen cevap verdi. "Onun sana bir ºey söylediðini sanmýyorum. Yanýlmýyorsam önce sen onunla konuºtun. Haydi, oðlum, yoluna git. Bunu sana tekrar söylemek istemiyorum." "Benim o biçim olduðumu ima etti!" "Yani öyle olduðundan endiºelenmeye mi baºladýn?" Machen sanki bu konu kendisini gerçekten ilgilendiriyormuº gibi bir tavýr takýnmýºtý. Garton mosmor kesildi. O sýrada Don Hagarty çaresizce Adrian Mellon'u olay yerinden uzaklaºtýrmaya çalýºýyordu. Sonunda arkadaºý buna razý oldu. Omzunun üzerinden küstahça, "Hoºça kal, aºkým," diye seslendi. Machen, "Kes sesini, homo!" dedi. "Buradan hemen git." Garton, Mellon'a doðru atýlacak oldu ama Machen onu yakaladý. "Seni içeri atabilirim, ahbap. ªu haline bakýyorum da... Galiba bu hiç de fena bir fikir deðil." Garton uzaklaºan çiftin arkasýndan böðürdü. "Seni bir daha sefer gördüðüm zaman canýný yakacaðým! Bu kentin senin gibi ºorololara ihtiyacý yok!" 17 F:2 Stephen King Mellon dönmeden sol elinin parmaklarýný oynattý. Týrnaklarýný parlak bir kýrmýzýya boyamýºtý. Büsbütün kýntarak yürümeye baºladý. Garton yine atýlmaya çalýºtý. Machen sakin sakin, "Bir ºey daha söyler ya da bir hareket yaparsan, seni içeri týkarým," dedi. "Bana inan, oðlum. Çünkü sözlerimde çok ciddiyim." Chris Unwin endiºeyle mýrýldandý. "Haydi, gel, Webby. Gevºe biraz." Garton arkadaºlanna aldýrmayarak Machen'e döndü. "Öyle insanlardan hoºlanýyor musun? Ha?" Machen, "Homolar konusunda tarafsýzým," diye açýkladý. "Ben huzur ve sükûn istiyorum. Sen bunu bozuyorsun, pizza suratlý! ªimdi benimle gelmek mi istiyorsun?" Steve Dubay usulca, "Haydi, gel, Webby," dedi. "Gidip sosisli sandviç alalým." Webby arkadaºlarýyla gitti. Abartmalý hareketlerle tiºörtünü düzeltiyor, gözüne düºen saçlarýný geriye itiyordu. Adrian Mellon'un ölümünden sonra, ertesi sabah ifade veren Machen ºöyle diyecekti: "Garton'la arkadaºlarý uzaklaºýrlarken delikanlýnýn, 'Onu bir daha gördüðüm zaman canýný ciddi biçimde yakacaðým,' dediðini duydum." Steve Dubay üçüncü defa, "Lütfen," dedi. "Annemle konuºmalýyým. Onun üvey babamý yumuºatmasý gerekiyor. Yoksa eve döndüðüm zaman müthiº bir boks maçý olacak." Polis Memuru Charles Averino, "Biraz sonra," diye cevap verdi. Hem Averino, hem de iº arkadaºý Barney Morrison, Steve Dubay'ýn o gece evine gidemeyeceðini biliyorlardý. Belki de pek çok gece gidemeyecekti. Çocuðun ne korkunç bir suç iºlemiº olduðundan haberi yok gibiydi. Averino daha sonra Dubay'ýn on altý yaºýnda okuldan aynldýðýný ve fazla zeki bir çocuk olmadýðýný öðrendiði zaman hiç ºaºmayacaktý. Morrison çocuða, "Mellon'un Falcon'dan çýktýðýný gördüðünüz zaman olanlarý anlat," dedi. 18 "O" "Anlatmasam daha iyi!" "Neden?" "Belki de fazla bile konuºtum." Averino hatýrlattý. "Buraya konuºmaya geldin. Öyle deðil mi?" "ªey... Evet... Ama..." Morrison dostça bir tavýrla, "Dinle," diyerek Dubay'ýn yanýna oturdu. Ona bir sigara verdi. "Arkadaºýmla benim homolardan hoºlandýðýmýzý sanmýyorsun ya..." "Bilmiyorum..."


"Bizde hötöröf hali var mý?" "Hayýr ama..." Morrison ciddi ciddi ekledi. "Biz senin dostlarýnýz. Senin, Chris'in ve Webby'nin ºu anda bütün dostlarýnýza ihtiyacýnýz var. Bana inan. Çünkü yarýn kentteki tüm yufka yürekliler cezalandýrýlmanýz için avaz avaz baðýrmaya baºlayacaklar." Steve Dubay biraz endiºelenir gibi oldu. Averino bu kýllý bebeðin ufacýk kafasýndan geçenleri hemen hemen okuyordu. Dubay yine üvey babasýný düºünmekteydi. Averino, Derry'deki küçük homo grubundan hiç hoºlanmýyordu. Falcon ban kapatýlsa çok hoºuna gidecekti. Ama Dubay'ý evine sevinçle götürebilir, üvey babasý onu pataklarken çocuðun kollanný da memnunlukla tutardý. Averino homolardan hoºlanmazdý. Ama bu da onlara iºkence edilmesine, öldürülmelerine razý olacaðý anlamýna gelmiyordu. Mellon vahºice hýrpalanmýºtý. Onu kanal köprüsünün altýndan çýkardýktan zaman gözleri dehºetle yuvalanndan uðramýºtý. Delikanlý arka-daºlannýn neler yapmalanna yardým ettiðinin farkýnda bile deðildi. Steve tekrarladý. "Ona zarar vermek istemedik." Averino içtenlikle, "ݺte onun için bizimle açýk açýk konuºmalýsýn," dedi. "Gerçek ortaya çýkmalý. O zaman olayýn önemli olmadýðý da anlaºýlýr belki. Öyle deðil mi, Barney?" Polis Morrison baºýný salladý. "Öyle ya. Öyle ya." "Ýyi ya..." Steve aðýr aðýr konuºmaya baºladý. 19 Stephen King Don Hagarty, Bangor'daki bir mühendislik bürosunda teknisyen olarak çalýºýyor, Adrian Mellon ise dergilere yazý yazýyordu. Derry'ye kanal hakkýnda bir yazý hazýrlamak için gelmiº, ama sonra Hagarty'yle tanýºýp kentte kalmýºtý. Hagarty, Harold Gardener'la Jeff Reeves'e, "Bu hayatýmýn en mutlu yazý olmuºtu," dedi. "Ama ihtiyatlý olmam gerekirdi. Tanrýnýn benim gibilerin ayaklan altýna halýyý, ancak sonra hýzla çekivermek için yaydýðýný bilmeliydim... Tek derdimiz Adrian'ýn Derry'yi fazla sevmesiydi. Üzerinde 'Deny ªahane Bir Yer' yazýlý tiºörtler giyiyordu. Deny Lisesi öðrencilerinin giydikleri ceketlerden de bir tane bulmuºtu. Sonra o ºapka... Adrian ºapkanýn onun için ilham kaynaðý olduðunu, kendisini canlandýrdýðýný söylüyordu. Belki de bu sözleri doðruydu. Bir yýldan beri ilk defa sandýðýný açmýº, üzerinde çalýºtýðý romanýný çýkarmýºtý." Gardener, "Gerçekten romanýnýn üzerinde çalýºýyor muydu?" diye sordu. Aslýnda bu konu onu ilgilendirmiyordu, ama Hagarty'yi konuºturmaya çalýºýyordu. "Evet... sayfalar birbirini kovalýyordu. Adrian, 'Belki de bu pek kötü bir roman olur,' diyordu. 'Ama hiç olmazsa yanm kalmýº olmayacak.' Romaný ekimde, doðum gününe kadar bitireceðini düºünüyordu. Tabii aslýnda Derry'nin nasýl bir yer olduðunu bilmiyordu. Bildiðini sanýyordu. Ama burada Derry'nin gerçek kokusunu alacak kadar oturmamýºtý. Bunu ona anlatmaya çalýºýyordum ama beni dinlemiyordu." Reeves sordu. "Deny nasýl bir yer, Don?" Don Hagarty, "Cinsel organýndan kurtlar çýkan ölü bir fahiºe gibi," dedi. Ýki polis sessiz bir hayretle ona baktýlar. Hagarty, "Burasý kötü bir yer," diye ekledi. "Bir laðým. Yani siz ikiniz bunu bilmiyor musunuz? Doðduðunuz günden beri burada yaºýyorsunuz ve bunun farkýnda deðilsiniz, öyle mi?" Ýki polis de cevap vermediler. 20 'O Kýsa bir sessizlikten sonra Hagarty konuºmasýný sürdürdü. "Duvarlardaki yazýlar kenttekilerin bizim gibiler hakkýndaki fikirlerini açýklýyordu. 'Ey sapýk, bana organýný göster, onu senin adýna kesivereyim!' 'Bütün hötöröflerin gözlerine (Tann adýna) çiviler çakýn.' Çoðunluðun homolar hakkýnda neler düºündüðünü biliyorum. Yeni yetiºme çaðýndayken Day-ton'da bir durakta dayak yedim. Portland'da bir büfenin önünde ayakkabý-lanmý tutuºturdular. Çok ºey gördüm ben... Ama hiçbiri de buradaki gibi deðildi. O yüzden Derry'den aynlmak istedim. Sonunda Adrian, 'Romanýmý bitirinceye kadar bekleyelim, olur mu?' dedi. 'Lütfen! Ekimde gideriz. Daha fazla kalmayýz. Hava burada iyi.'" Don Hagarty bir an


durdu, sonra acý acý ekledi. "Aslýnda sudan korkmasý gerektiðinin farkýnda deðildi." Tom Boutiller ve Müdür Rademacher öne doðru eðildiler. Ýkisi de konuºmuyorlardý. Chris Unwin baºýný önüne eðmiº oturuyor, sanki zeminle konuºuyordu. ݺte müdürle savcý yardýmcýsýnýn duymak istedikleri noktaya gelmiºti. Bu yüzden serserilerden en aºaðý ikisi hapishaneyi boylayacaktý. Urwin, "Lunaparkta sýkýldým," diyordu. "Çok ºeyi yerinden sökmeye baºlamýºlardý bile. Bebeklere yakýºacak eðlencelerden baºka bir ºey yoktu. Atlýkannca filan. O yüzden oyun yerine gittik. Webby niºan alýnan yeri gördü. Elli sent verdi. O sorolqnun giydiðine benzeyen bir ºapka vardý orada. Onu kazanmak için niºan aldý ama ýskaladý. Arka arkaya hem de. Iskaladýkça da öfkelendi. Steve... o her zaman, 'Gevºe biraz gevºe biraz,' der durur. Ama bu sefer o da sýkýntýlýydý. Aldýðý o hap yüzünden. Bunun ne tür bir hap olduðunu bilmiyorum. Kýrmýzý bir hap. Belki yasaktýr da. Ama Steve, Webby'nin damanna basýp durdu. Sonunda Webby'nin onu yumruklayacaðýný sandým. Steve, 'O hötöröfünki gibi bir ºapka bile kazanamýyorsun,' diyordu. 'O ºapkayý kazanamadýðýna göre hiçbir iºe yaramazsýn.' Sonunda tezgâhýn arkasýndaki kadýn, Webby'e bir hediye verdi. Oysa bizimki yine ýskalamýºtý. Galiba kadýn bizi baºýndan atmak istiyordu. Bilmiyorum. Belki de öyle düºünmüyordu. Ama bana öyle geldi. Verdiði, o sarýlý boru gibi ºeylerdendi. Hani üflediðin zaman açýlýp ve yellenme gibi bir ses çýkar. Benim de vardý ondan. Galiba onu bana yýlbaºýnda ya da 21 Stephen King öyle bir bayramda vermiºlerdi. O oyuncaða bayýlýrdým. Ama sonradan kaybettim. Hoº belki de okulun bahçesinde biri onu cebimden çaldý... Neyse... Sonra lunapark kapandý. Biz de dýºarý çýktýk. Steve hâlâ hötöröfünki gibi bir ºapka kazanamadýðý için Webby'nin damarýna basýp duruyordu. Webby fazla konuºmuyordu. Ben bunun hiç de iyiye iºaret olmadýðýný bilmiyordum. Durum kötüydü. Konuyu deðiºtirmem gerektiðinin farkmday-dým ama aklýma bir ºey gelmiyordu. Araba parkýna vardýðýmýz zaman Steve, 'Nereye gitmek istiyorsunuz?' diye sordu. 'Eve mi?' Webby, 'Önce Falcon'un önünden geçelim,' dedi. 'Bakalým o ºorolo oralarda mý?'" Boutiller'le Rademacher bakýºtýlar. Savcý yardýmcýsý iºaret parmaðýný yanaðýna vurdu. Bu botlu çocuk farkýnda deðildi ama ºu onda "taham-müden cinayet"ten söz ediyordu. "Ben, 'Olmaz,' dedim. 'Artýk eve gitmem gerekiyor.' Ama Webby, 'Homolann bannýn önünden geçmekten korkuyor musun?' diye baðýrdý. 'Ne münasebet! dedim. Steve ise hâlâ dalgadaydý. 'Haydi gidip birkaç ºo-roloyu temizleyelim!' diye baðýrdý. 'Birkaç ºoroloyu temizleyelim! Birkaç ºoroloyu temizleyelim...'" Zamanlama çok iyiydi. Bu yüzden de sonuç herkes için kötü oldu. Adrian Mellon'la Don Hagarty iki bira içtikten sonra Falcon barýndan çýktýlar. Otobüs duraðýndan geçtikten sonra el ele tutuºtular. Ýkisinin de bunun üzerinde durduklarý yoktu. Her zaman yaptýklarý bir ºeydi bu. Saat onu yirmi geçiyordu. Köºeye vardýlar ve sola saptýlar. "Öpüºme Köprüsü" oradan yedi yüz elli metre kadar ilerideydi. Ýki arkadaº, bunun kadar gösteriºli olmayan Anayol Köprüsünden geçmeye karar vermiºlerdi. Yaz olduðu için Kenduskeag çayý iyice alçalmýºtý. Sular en fazla yüz yirmi santim kadardý. Beton sütunlarýn arasýndan cansýzca akýyordu. Araba hizalarýna geldiði sýrada iki arkadaº köprünün basýndaydýlar. Steve Dubay onlarýn Falcon'dan çýktýklarýný görmüº ve sevinçle iki arkadaºý iºaret etmiºti. 22 "O .Webby Garton avaz avaz, "Önlerini kes!" diye haykýnyordu. "Önlerini kes!" Ýki adam bir sokak lambasýnýn altýndan geçmiºler ve delikanlý da onlarýn el ele tutuºmuº olduklarýný görmüºtü. Bu durum fena halde öfkelendirmiºti onu. Ama o kâðýt ºapka kadar deðil. "Kahretsin, önlerini kes, dedim!" Steve onun bu isteðini yerine getirdi. Chris Unwin ondan sonra olanlara katýlmadýðýný iddia edecekti. Ama Don Hagarty'nin anlatacaklarý onunkinden farklý olacaktý. Garton daha araba durmadan dýºarý fýrladý. Diðer ikisi de onu çabucak izlediler. Konuºmalar oldu. Hoº olmayan konuºmalar. O gece Adrian kayýtsýz davranmadý. Cilve de yapmadý. Baºlarýnýn fena halde dertte olduðunu anlamýºtý. Garton, "O ºapkayý bana ver," dedi. "Ver, sapýk!"


"ªapkayý verirsem bizi rahat býrakýr mýsýnýz?" Adrian korkusundan hýºýrtýlý hýºýrtýlý soluyordu. Neredeyse aðlayacaktý. Dehºet dolu gözlerle bir Garton'a, bir Unwin'e, bir Dubay'a bakýyordu. "Sen onu ver bakalým." Adrian ºapkayý uzattý. Garton kot pantolonunun sol ön cebinden bir sustalý çýkardý ve ºapkayý ikiye böldü. Parçalan kaba etine sürdü. Sonra da yere atarak üzerinde tepindi. Diðerleri ona bakarlarken Don Hagarty biraz geriledi. Gözleri etrafta polis arýyordu. Adrian Mellon, "Artýk bizi rahat..." diye baºladý. Ayný anda Garton yumruðunu onun yüzüne indirdi. Mellon gerileyerek bel hizasýndaki parmaklýða dayanýp kaldý. Haykýrarak ellerini aðzýna bastýrdý. Parmaklarýnýn arasýndan kanlar akmaya baºladý. Hagarty, "Adrian," diye baðýrarak koºtu ama Dubay ona çelme taktý, Garton da midesine tekmeyi indirdi. Hagarty kaldýrýmda yola yuvarlandý. O sýrada bir araba geçiyordu. Hagarty dizlerinin üzerinde doðrularak baðýrdý. Ama araba yavaºlamadý. Sürücü dönüp ona bakmadý bile. 23 Stephen King Dubay, "Kes sesini, ºorolo," diye homurdanarak yüzünün yanýna tekmeyle vurdu. Hagarty yan baygýn yere yýðýldý. Birkaç dakika sonra Chris Unwin'in sesini duydu. "Kaçmana bak, Homo. Yoksa arkadaºýnýn baºýna geleceklerden sen de payýný alýrsýn." Hagarty yumruk seslerini ve sevgilisinin çýðlýklarýný iºitiyordu. Adrian Mellon tuzaða düºmüº bir tavºan gibi baðýrýyordu. Hagarty sürüne sürüne dörtyol aðzýna ve otobüs duraðýnýn parlak ýºýklarýna doðru gitti. Sonra da durarak geriye baktý. Garton, Dubay ve Unwin kýrk beº kilo aðýrlýðýndaki ufak tefek Adrian Mellon'u birbirlerine itip duruyorlardý. Adamýn vücudu gevºemiºti. Bezden yapýlmýº bir bebekten farksýzdý. Üç delikanlý Mellon'u yumruklu-yor, tokatlýyor ve elbiselerini yýrtýyorlardý. Adrian'ýn saçlarý yüzüne düºmüºtü, aðzýndan kanlar akýyordu. Garton'un parmaklarýndaki kalýn iki yüzük üst dudaðýný yarmýº ve üç diºini kýrmýºtý. Don Hagarty haykýrdý. "Ýmdat! Ýmdat! Onu öldürüyorlar! Yardým edin!" Ana caddedeki binalar kapkaranlýktý. Kimse yardýma gelmiyordu. Otobüs duraðýndakiler bile. "Ýmdat! Ýmdat! Onu öldürüyorlar! Lütfen yardým edin! Tanrý aºkýna yardýma gelin!" Don Hagarty'nin solundan hafif bir fýsýltý geldi. "Ýmdat..." Sonra biri kýkýr kýkýr güldü. Garton ºimdi haykýrýyordu. "Onu atalým! Köprünün yanýndan suya atalým!" Gülüyordu delikanlý. Zaten Adrian Mellon'u dövdükleri sýrada üç delikanlý da gülüp durmuºlardý. Dubay kahkahalar arasýnda ºarký söyler gibi tekrarladý. "Onu suya atalým." O hafif ses yine, "Ýmdat..." dedi. Ses ciddiydi ama sonra bunu yine o gülüº izledi. Sanki orada elinde olmadan gülen küçük bir çocuk vardý. Hagarty aºaðýya baktý, palyaçoyu gördü. (Hagarty'nin hikâyesinin 24 'O" burasýnda Gardener ve Reeves onun anlattýklarýný ºüpheyle karºýlamaya baºlayacaklardý. Çünkü hikâyenin gerisi deli saçmasýj iý! Ama Harold Gardener daha sonra bu sözleri hatýrlayacaktý. Unwin adlý çocuðun da palyaçoyu gördüðünü... ya da gördüðünü söylediðini öðrendiði zaman da düºünmeye baºlayacaktý. ݺ arkadaºý Reeves ise onun gibi kuºkulanmayacak-tý. Ya da kuºkulandýðýný itiraf etmeye yanaºmayacaktý.) Palyaçonun kýrmýzý saçlarý vardý. Yüzünü beyaza boyamýº, kýrmýzý kalýn dudaklar yapmýºtý. Gözleri tuhaftý. Gümüº gibi parlýyordu. Belki de lens takmýºtý. Palyaço, "Yardýma ihtiyar a varsa, bir balon alabilirsin, Don," dedi. Bir elinde tuttuðu balonlarý uz;:ui. "Onlar uçarlar. Yüzerler de. Zaten suda hepimiz de yüzüyoruz. Pek yakýnda arkadaºýn da yüzecek."


Jeff Reeves gayet ifadesiz bir sesle, "Bu palyaço seni adýnla mý çaðýrdý?" dedi. Kafasýný eðmiº olan Don Hagarty'nin baºý üzerinden. Harold Gardener'a bakarak göz kýrptý. Hagarty baºýný kaldýrmadan, "Evet," diye mýrýldandý. "Bu anlattýklarýmýn ne kadar garip olduðunun farkýndayým." Boutiller, "Sonra adamý suya attýnýz demek?" dedi. "Köprüden attý-nýz... Unwin baºýný kaldýrdý. "Ben deðil!" Bir eliyle gözüne giren saçlarý geriye atarak heyecanla iki adama baktý. "Gerçekten bunu yapmak niyetinde olduklarýný anladýðým zaman Steve'i geri çekmeye çalýºtým. Çünkü adam aðýr biçimde yaralanabilirdi... Su, köprüden üç metre kadar aºaðýdaydý." Aslýnda köprü sudan yedi metre yukarýdaydý. Polis Müdürü Rade-macher'in adamlanndan biri bunu ölçmüºtü bile. 25 Stephen King "Ama Steve çýldýrmýº gibiydi. Ýkisi de, 'Atalým! Atalým!' diye hayký-nyorlardý. Sonra adamý kaldýrdýlar. Webby onu koltuklannýnaltýndan tutuyordu. Steve de pantolonundan. Ve... ve..." Hagarty üç gencin ne yaptýklarýný gördüðü zaman tekrar hýzla onlara doðru koºtu. Avaz avaz, "Yapmayýn! Yapmayýn!" diye haykýrýyordu. Chris Unwin, "Sen de suya atýlmak mý istiyorsun?" diye fýsýldadý. "Kaçmana bak, bebeðim." Sonra Adrian Mellon'u köprüden suya attýlar. Hagarty ºakýrtýyý duydu. Steve Dubay, "Haydi, buradan gidelim," dedi. O ve Webby geri geri arabaya doðru gidiyorlardý. Chris Unwin parmaklýða giderek aºaðýya baktý. Önce Don Hagarty'yi gördü. Adam dökülmüº çöplerin ve otlarýn arasýndan sürünerek kanalýn kýyýsýna doðru gidiyordu. Unwin sonra palyaçoyu fark etti. Palyaço, Adrian Mellon'u bir eliyle tutmuº, diðer tarafa doðru götürüyordu. Öteki elinde balonlar vardý. Adrian Mellon sýrýlsýklamdý. Boðulur gibi nefes alýyor ve inliyordu. Palyaço baºýný döndürdü ve Unwin'e bakarak güldü. Çocuk onun ýºýltýlý gri gözlerini ve diºlerini gördü. Pek iriydi bu diºler. "Gözleri gümüº gibi parlýyordu... Diºleri de sirkteki aslanýnkiler gibiydi. Yani çok kocamandý. Sonra palyaço, Adrian Mellon'un kollarýný kaldýrýp baºýna dayadý..." "Sonra ne oldu? Chris?" Boutillier hikâyenin bu bölümünden sýkýlmýºtý. Zaten sekiz yaºýndan beri peri masallarý içini sýkardý. Unwin, "Bilmiyorum..." diye mýrýldandý. "Ayný anda Steve beni yakalayarak arabaya bindirdi. Ama... Galiba palyaço adamýn kolunun altýný ýsýrdý." Baºýný kaldýrarak kararsýzca iki adama baktý. "Öyle sanýyorum. Onun kolunun altýný ýsýrdý. Sanki onu yemek istiyordu. Kalbini yemek..." 26 "O Don Hagarty'ye Chris Unwin'in hikâyesi anlatýldýðý zaman genç adam, "Hayýr," dedi. "Palyaço, Adrian'ý diðer kýyýya sürüklemedi. Daha doðrusu ben bunu görmedim. Tabii o sýrada tarafsýz bir gözlemci deðildim. Çýldýrmak üzereydim. Palyaço karºý kýyýnýn yakýnýnda duruyordu. Üzerinden sular sýzan Adrian'ý kucaðýna almýºtý. Adrian sað kolunu palyaçonun baºýnýn arkasýna doðru uzatmýºtý. Gerçekten de palyaço yüzünü Adrian'ýn sað koltukaltýna gömmüºtü. Ama ýsýrmýyor, gülümsüyordu... Sonra palyaço, Adrian'a sýkýca sarýldý ve ben arkadaºýmýn kaburgalarýnýn kýrýldýðýný iºittim. Adrian bir çýðlýk attý. Palyaço o kýpkýrmýzý dudaklý aðzýyla, 'Bizimle birlikte yüzmelisin, Don,' dedi. Sonra da beyaz eldivenli eliyle köprünün altýný iºaret etti. Köprünün altýnda balonlar yüzüyordu. Bir iki düzine deðil. Binlerce binlerce balon. Kýrmýzý, mavi, yeºil ve san balonlar. Bunlarýn üzerine, 'Derry'i Seviyorum' yazýlmýºtý." "Gerçekten pek çok balon varmýº..." Reeves, Harold Gardener'a tekrar göz kýrptý. Don Hagarty yine o acý sesle, "Bu anlattýklarýmýn ne kadar acayip olduðunun farkýndayým," diye tekrarladý. Gardener, "O balonlarý gördün mü?" diye sordu. Don Hagarty ellerini aðýr aðýr gözlerinin hizasýna getirdi. "ªu anda parmaklarýmý gördüðüm gibi. Açýkça. Binlerce balon vardý orada. Köprünün altý görünmüyordu bile. O kadar çok balon yýðýlmýºtý oraya. Palyaço, Adrian'ý oraya götürdü. Arkadaºým boðuluyormuº gibi sesler çýkarýyordu. Peºinden gitmek


istedim... Palyaço dönüp geriye baktý. Onun gözlerini gördüm. Ve o zaman kim olduðunu anladým." "Kimmiº o, Don?" Harold Gardener'ýn sesi çok yumuºaktý. Don Hagarty, "Derry'di o," dedi. "Bu kent." "Sonra ne yaptýn?" Bu soruyu Reeves sormuºtu. "Koºarak kaçtým, budala!" Hagarty hüngür hüngür aðlamaya baºladý. 27 Stephen King Harold Gardener, Kasýmýn 13'üne kadar kimseye bir ºey söylemedi. Ertesi gün John "Webby" Garton ve Steve Dubay, Adrian Mellon'u öldürmek suçuyla yargýlanacaklardý. Sonra Gardener, Tom Boutillier'e gitti. Palyaçodan söz etmek istiyordu. Boutillier'in ise o konunun açýlmasýný hiç istemediði belliydi. Ama Gardener'a yol göstermediði takdirde onun budalaca bir ºey yapacaðýný anladý ve palyaçodan söz etmeye razý oldu. "Orada palyaço filan yoktu, Harold. O gece karanlýkta dolaºan palyaçolar o üç çocuktu. Bunu sen de benim kadar biliyorsun." "Ýki tanýk var..." "Ah, o saçmalýðý mý söylüyorsun? Unwin baºýnýn gerçekten belada olduðunu anlar anlamaz hemen, 'O zavallý küçük homoyu biz öldürmedik, bunu bir yabancý yaptý,' hikâyesine baºladý. Hagarty ise isteri krizi geçiriyordu. Orada durmuº, o üç çocuðun arkadaºýný öldürmelerini seyretmiºti. Doðrusu uçan daireler gördüðünü iddia etseydi, buna bile hiç ºaºmazdým." Ama Boutillier aslýnda iºin böyle olmadýðýný pekâlâ biliyordu. Gardener bunu adamýn bakýºlarýndan anlýyordu. Savcý yardýmcýsýnýn bu kaçamaðý sinirine dokundu. "Haydi, haydi," dedi. "Burada birbiriyle ilgisi olmayan iki tanýktan söz ediyoruz. Bana masal anlatma." "Ah, demek saçma sapan ºeylerden söz etmek istiyorsun? Yani sen köprünün altýnda bir palyaço vampir olduðuna mý inanýyorsun? Bundan daha saçma bir ºey olamaz bence." "Pek deðil ama..." "Ya da Hagarty'nin orada üzerlerinde sevgilisinin ºapkasýndaki yazýdan olan binlerce binlerce balon gördüðüne! Bence bundan daha saçma bir ºey de olamaz." "Hayýr, ama..." "O halde beni neden rahatsýz ediyorsun?" Gardener kükredi. "Beni sorguya çekip durma! Ýkisi de palyaçoyu ayný biçimde tarif ettiler. Ýkisi de diðerinin neler anlattýðýný bilmiyordu." 28 "O" Boutillier masasýndan kalkarak Gardener'a yaklaºtý. Savcý yardýmcýsý polisten on iki santim kýsaydý ama öfkesi Gardener'ýn bir adým gerilemesine neden oldu. "Bu davayý kaybetmemizi mi istiyorsun, Harold?" "Hayýr. Ne müna..." "O ayaklý çýbanlarýn yakalarýný kurtarmalarý hoºuna mý gidecek?" "Hayýr!" "Pekâlâ. Güzel. Madem temelde anlaºýyoruz ºimdi sana ne düºündüðümü anlatacaðým. Evet, herhalde o gece köprünün altýnda bir adam vardý. Hatta belki palyaço kýlýðýndaydý da. Ama ben çok tanýkla karºýlaºtým. Onun için adamýn baºkalarýnýn eskilerini giymiº olan yersiz yurtsuz bir serseri olduðunu tahmin ediyorum. Herhalde kýyýya inmiº yere düºen bir parayý arýyordu. Ya da birinin attýðý yarým bir hamburgeri. Geri kalaný, gözlerinin onlara oynadýðý bir oyun, Harold. Anlattýklarý olacak gibi mi?" Harold, "Bilmem ki..." dedi. Ýnanmayý istiyordu ama iki tanýðýn tarifleri de birbirine öylesine uyuyordu ki. "Gerçek ºu. Adam ister bir serseri olsun, ister bir palyaço, bu benim için önemli deðil. ݺe bu adamý karýºtýrdýðýmýz takdirde o çocuklarýn avukatlarý hemen harekete geçer. Saçlanný güzelce kestirmiº ve yeni elbiseler giymiº olan o serserileri göstererek, bu iki masum kuzucuðun homo Mellon'u ºaka olsun diye köprüden suya atmaktan baºka bir ºey yapmadýkla-nný söyler. 'Mellon, suya düºtükten sonra da saðdý,' der. Hagarty ve Un-win'in tanýklýðýyla bu iddiasýný da kanýtlar. Müvekkilleri cinayet iºlememiºlerdir! Ah, ne münasebet! Bu iºi


palyaço kýlýðýnda bir deli yapmýºtýr. Bu konuyu açtýðýn takdirde böyle olur. Bunu sen de biliyorsun." "Ama Unwin bu hikâyeyi zaten anlatacak." Boutillier, "Ama Hagarty anlatmayacak," dedi. "Çünkü o durumu anlýyor. Hagarty desteklemediði takdirde Unwin'e kim inanýr?" Harold Gardener kendisini bile ºaºýrtan bir acýlýkla cevap verdi. "Ama biz vanz! Gelgelelim herhalde biz de konuºmayacaðýz." 29 Stephen King Boutillier ellerini havaya kaldýrarak gürledi. "Býrak bu laflarý artýk! O iki serseri o adamý öldürdüler. Mellon'u sadece köprüden suya atmadýlar. Webby Garton'un sustalýsý vardý. Mellon'u yedi defa býçakladý. Býçaðý bir defa adamýn sol ciðerine, iki defa da hayalarýna sapladý üstelik. Yaralan sustalýnýn açtýðý kesin. Mellon'un dört kaburgasý kýrýlmýºtý. Bunu da Du-bay yaptý. Adama sarýlýp onu iyice sýkarak. Mellon ýsýnlmýºtý da. Kollarýnda, sol yanaðýnda ve boynunda ýsýrýklar vardý. Bence bunu da Unwin'le Webby Garton yapmýºlardýr. Ama bir tek ýsýrýk onlann diºlerine biraz uyuyor, bu da mahkemece kabul edilecek kadar kesin deðil. Ha, evet... Mellon'un sol koltuðundan iri bir et parçasý koparýlmýº. Ama ne olmuº? Ser; serilerden birinin insanlarý ýsýrmaktan gerçekten hoºlandýðý anlaºýlýyor, o kadar. Bence bu da Garton'un iºi. Ama bunu hiçbir zaman kanýtlayanlayýz. Mellon'un kulaðýnýn memesi de kopmuº." Boutillier susarak öfkeden ateº saçan gözlerle Gardener'e baktý. "Bu palyaço hikâyesinden söz edersek, o serserilerin suçlu olduklarýný hiçbir zaman kanýtlayanlayýz. Ýstediðin bu mu?" "Hayýr. Sana söyledim ya!" Boutillier, "Mellon bir eºcinseldi," dedi. "Ama kimseye zarar verdiði yoktu. Sonra o üç botlu serseri ortaya çýktý ve adamý öldürdü. Onlarý hapishaneye týkacaðým, dostum! Hapishanede biri onlara saldýrýrsa, ikisine de birer kart göndereceðim. Üzerinde, 'Bu iºi yapanýn Aids'li olduðunu umarým,' diye yazýlý kartlar!" Gardener, çok ateºlisin, diye düºündü. Tabii iki yýl sonra seçimlere girdiðin zaman o serserileri mahkûm ettirmiº olmam da iyi bir puan sayýlacak. Baºka bir ºey söylemeden oradan ayrýldý. Çünkü aslýnda o iki serserinin hapse atýlmasýný o da istiyordu. John Webber Garton teammüden adam öldürmekten suçlu bulundu ve yirmi yýla mahkûm oldu. Steven Bishoff Dubay ise on beº yýla. Chris30 ü" topher Philip Unwin reºit olmadýðý için ayrý yargýlandý. Altý ay ýslahevinde kalmasý uygun görüldü. Ama cezasý tecil edildi. Bu satýrlarý yazdýðým sýrada üçünün avukatlarý da kararlan temyiz ettiler. Garton'la Dubay'i bugün Bessey Parkýnda kýzlan süzerken ya da niºan yerinde armaðan kazanmaya çalýºýrken görebilirsiniz. Don Hagarty ve Chris Unwin kentten aynldýlar. Garton ve Dubay'ýn yargýlanmalan sýrasýnda kimse palyaçodan söz etmedi. III Altý Telefon Konuºmasý (1985) STANLEY URIS BANYO YAPIYOR Patricia Uris sonradan annesine, "Bir terslik olduðunu anlatmam gerekirdi," diyecekti. "Bunu anlamalýydým. Çünkü Stanley hiçbir zaman akºamlan banyo yapmazdý. Sabahlan erkenden duº alýrdý. Bazen gece çok geç saatte banyoda, sýcak suda uzun uzun yatardý. Bir elinde bir dergi, diðer elinde de soðuk birayla. Ama akºam saat yedide banyoya girmezdi. "Sonra, ºu kitaplar meselesi! Stanley'in bundan memnun kalmasý gerekirdi. Ama anlayamadýðým bir biçimde kitaplar onu sýktý ve sarstý. O korkunç geceden üç ay kadar önce Stanley çocukluk arkadaºlanndan birinin yazar olduðunu öðrendi. Gerçek bir yazar deðil... bir romancý olduðunu. Kitaplann üzerinde William Denbrough yazýlýydý. Ama Stanley bazen ondan 'Kekeme Bili' diye söz ederdi. O adamýn bütün kitaplanný sýrayla okurdu. Banyo yaptýðý akºam da öyle..." 28 Mayýs 1985 akºamýydý. "Ben de daha önce okuduðu romanlardan birine, merak ettiðim için ºöyle bir baktým. Ama üçüncü bölümden sonra 31 Stephen King


okumaktan vazgeçtim. Sýradan bir roman deðildi. Bir korku hikayesiydi." Patty bu son sözleri bir seks romanýndan söz eder gibi söyleyecekti. Tatlý ve iyi bir kadýndý ama duygularýný kolaylýkla anlatamazdý. Annesine o kitabýn kendisini niçin o kadar sarstýðýný ve korkuttuðunu anlatmak isteyecek ama baºaramayacaktý. "Kitap canavarlarla doluydu. Küçük çocuklarý kovalayan canavarlarla... Cinayetler vardý... Bilmem ki... Kötü duygular... Istýrap... Öyle ºeyler... Ama Stan sanki çocukluk arkadaºýný yeniden bulmuº gibi davranýyordu... Kekeme Bill'e mektup yazmaktan da söz etti... Ama bunu yapmayacaðýný biliyordum... O hikâyelerin Stan'i de sarstýðýný biliyordum. Ve... ve..." Patty Uris aðlamaya baºlayacaktý. O gece Stanley'le Patty, Atlanta'nýn banliyölerinden birindeki evlerinin oturma odasýndaydýlar. George Denbrough'nun Palyaço Pennywi-se'la karºýlaºtýðý o günden beri aradan tam yirmi yedi buçuk yýl geçmiºti. Urisler televizyonu açmýºlardý. Patty iki kiºilik kanepede oturmuº, hem dikiº dikmeye, hem de çok sevdiði yarýºma programýný seyretmeye çalýºý- ' yordu. "Aileler Yanºýyor" programýný. Genç kadýn sorulann çoðunu bildi- j;j ði için seviyordu bu programý. Bir keresinde Stan'e, "Neden bana kolay gelen sorulan yanºmaya katýlan aileler zor buluyorlar acaba?" diye sormuºtu. Stanley de, "Herhalde o ýºýklann altýnda yanºmak daha zor olmalý," demiºti. Patty'ye bir an, kocasýnýn yüzünde acý dolu bir ifade belirip kaybolmuº gibi gelmiºti. "Her ºey, gerçek olduðu zaman çetindir. ݺte insan o zaman boðulacak gibi olur. Olaylar gerçek olduðu zaman." Patty ºimdi de, herhalde bu doðru, diye düºünüyordu. Stanley bazen insanlarý çok iyi anlýyor. Bu bakýmdan insanlann aºaðýlýk yanlanna hitap eden korku hikâyeleri yazarak zengin olan William Denbrough'dan çok daha anlayýºlý o. Tabii Urislerin durumu da fena sayýlmazdý. Bulunduklan semt kibardý. 1979'da 87.000 dolara aldýklan evlerini ºimdi rahatlýkla 165.000'e sa32 "O" tabilirlerdi. Hoº, Patty'nin evini satmak istediði yoktu. Ama böyle ºeyleri bilmek insaný sevindiriyordu. Patty'nin bir Volvo'su vardý, Stanley'nin de bir Mercedes dizeli. Urislerin bir tek derdi vardý. Çocuklan olmuyordu. Patty'nin annesi Ruth Blum bazen laf arasýnda genç kadýnýn korktuðu o soruyu soruveriyor-du. "Stan'le sen ne zaman bize bir torun vereceksiniz? Torunumuzu iyice ºýmartmaya hazýrýz. Belki farkýnda deðilsin, Patty, ama babanla ben genç-leºmiyoruz. Tersine." Stanley de çocuklannýn olmasýný istiyordu, Patty de. Doktorlara gitmiº, testler yaptýrmýºlardý. Ýkisinin de bu bakýmdan bir kusurlan, bir eksiklikleri yoktu. Ama çocuklan olmuyordu bir türlü. Stanley bir keresinde bu konu açýldýðý zaman, "Bazen bunun nedenini bildiðimi sanýyorum," demiºti. "Bazen bir rüya görüyorum. Kötü bir rüya. Uyandýðým zaman, 'Artýk biliyorum,' diyorum. 'Kusurun nerede olduðunu anladým!' Sadece seni hamile býrakamayýºýmý deðil, her konudakini. Hayatýmdaki bütün tersliklerin nedenlerini bildiðimi sanýyorum." "Stanley, hayatýnda terslikler yok ki!" "Ýçeriyi kastetmiyorum. Ýçerden her ºey iyi. Ben dýºardan söz ediyorum. Bitmesi gereken, ama sona ermeyen bir ºeyden. Rüyalardan uyanýyorum ve kendi kendime, 'Bu güzel hayatým aslýnda fýrtýnanýn gözünden baºka bir ºey deðil,' diyorum. 'Anlayamadýðým bir fýrtýnanýn gözü.' Korkuyorum. Ama sonra bunun etkisi geçiyor. Diðer rüyalann olduðu gibi." Patty kocasýnýn endiºeli rüyalar gördüðünü biliyordu. Genç kadýn beº altý defa Stanley'in çýrpýnýp inlemesi yüzünden uyanmýºtý. Bir keresinde kocasýnýn açýk açýk, "Kaplumbaða bize yardým edemez," dediðini duymuºtu. Nedense bu sözler Patty'yi korkutmuºtu. Herhalde genç kadýn kocasýnýn diðer kapkara rüyalan sýrasýnda uyumasýný sürdürüyordu. Patty, Stan-ley'e bu kâbuslann nasýl ºeyler olduðunu sorduðu zaman da genç adam, "Hatýrlamýyorum," diyordu. Sonra sigara paketine uzanýyordu. Yatakta doðrulup oturuyor ve rüyanýn etkisi geçinceye kadar sigara içiyordu. 33 F:3 Stephen King


Evet, çocuklarý yoktu. 28 Mayýs akºamý, yani Stanley'nin banyo yaptýðý akºam, Patty'nin annesiyle babasý hâlâ nine ve dede olmayý bekliyorlardý; Çiftin çocuk için ayýrdýklarý oda hâlâ bomboºtu. Bu bir tek bulut dýºýnda hayatlarý mutlu sayýlýrdý. Sonra 28 Mayýs akºamý, "Aileler Yarýºýyor" programý sýrasýnda telefon çaldý. Patty kocasýnýn söküklerini dikiyordu. Stan ise William Denbrough'nun yeni romanýný okuyordu. Kitap ciltliydi. Ön kapakta diºlerini gösteren hayvanlar vardý. Arka kapakta da kabak kafalý, gözlüklü bir adamýn fotoðrafý. Stan telefona daha yakýndý. Alýcýyý kaldýrarak, "Alo," dedi. "Urisle-rin evi." Bir süre karºýdakini dinledi. Kaºlan çatýlmýºtý. "Kim dediniz?" Patty birdenbire korktu. Daha sonra, utandýðý için yalan söyleyecek ve annesiyle babasýna, "Telefon çaldýðý an bir kötülük olduðunu anladým," diyecekti. Aslýnda Stanley'in o sözleri üzerine korkmuº, bir an dikiºten baºýný kaldýrmýºtý. Ama belki de iddiasý doðruydu. Bir bakýma... Belki ikisi de o telefondan çok önce bu güzel eve uymayacak bir ºeyler olacaðýný sezmiºlerdi... Patty kalbine bir buz ºiºi gibi saplanan o korku anýnda kocasýna usulca, "Arayan annem mi?" diye sordu. Kýrk yaºlanndan beri kilosu fazla olan ve zaman zaman "karýn aðrýsý" diye tanýmladýðý sancýlarla kývranan babasýnýn kalp krizi geçirmiº olabileceðini düºünüyordu. Stan, hayýr, der gibi baºýný salladý. Sonra da kulaðýndaki sesin bir sözü üzerine hafifçe gülümsedi. "Sen... sen! Hay Allah! Mike! Sen nasýl..." Yine susarak karºýdakini dinledi. Gülümsemesi sönerken Patty, yeni bir müºteri mi? diye düºündü. Kocasý hesap uzmanýydý. Eski bir arkadaºý mý? Belki... Dikkatini tekrar televizyona verdi. Stanley arada sýrada, "Evet," diye mýrýldanýyordu. Bir ara da, "Emin misin, Mike?" diye sordu. Uzun bir sessizlikten sonra, "Pekâlâ," dedi. "Anlýyorum. Evet, ben evet. Evet, her ºeyi. Durumu kavradým. Ben... ne?... Hayýr, kesin söz veremem. Ama bunu dikkatle düºüneceðim. Bunu sen de biliyorsun... Ya! Öyle mi yaptý!... ªey... tabii ya! Öyle. Evet... Tabii... Teºekkür ederim... Evet... Güle güle." Telefonu kapattý. 34 "O" Patty kocasýna baktý. Stan gözlerini televizyonun yukansýndaki bir noktaya dikmiº, kaºlan çatýlmýºtý. Patty daha sonra annesiyle babasýna, "Bana Stanley'in rengi bir tuhafmýº gibi geldi," diyecekti. Ama onlara bunu o sýrada yeºil abajurlu masa lambasýna baðladýðýný açýklamayacaktý. "Arayan kimdi, Stan?" "Hi!" Stanley dönerek karýsýna baktý. Yüzünde uysal, dalgýn ve biraz da sýkýntýlý bir ifade vardý. Patty ancak daha sonra, bu sahneyi gözlerinin önünde canlandýrdýðý zaman Stanley'in yüzündekinin yavaº yavaº gerçeklerden uzaklaºan bir adamýn ifadesi olduðuna inanmaya baºlayacaktý. Karanlýklara dalan bir adamýn ifadesi. "Telefon eden kimdi?" Stanley, "Hiç kimse," dedi. "Yani önemli deðil. Ben bir banyo yapayým." Ayaða kalktý. "Ne? Saat yedide mi?" Stanley cevap vermeden odadan çýktý. Patty kocasýna, kötü bir ºey mi oldu? diye sorabilirdi. Hatta onun peºinden giderek midesinin bulanýp bu-lanmadýðýný da öðrenmeye çalýºabilirdi. Ama tam o sýrada ekrana yeni bir aile çýkýyordu. Bu yüzden, kocasýnýn gitmesine sesini çýkarmadý. Programýn sonunda baºýný kaldýnp koltuðun boº olduðunu görünceye kadar da Stanley'yi hatýrlamadý. Yukarýda banyoya su dolduðunu duymuº, bu ses beº on dakika kadar sonra kesilmiºti... Ama ºimdi buzdolabýnýn açýlýp kapandýðýný hiç duymadýðýný hatýrlýyordu. Yani bu durum, Stanley'in bira almadan banyoya girdiði anlamýna geliyordu. Biri kocamý aradý ve pek önemli bir sorunu onun üzerine yýkýverdi. Ben kocama anlayýº dolu bir tek kelime söyledim mi? Hayýr. Onu biraz konuºturmaya çalýºtým mý? Hayýr. Bir terslik olduðunu fark ettim mi? Üçüncü bir hayýr. Sýrf o budalaca televizyon programý yüzünden... Pekâlâ. ªimdi Stan'e bir bira götürürüm. Küvetin kenanna iliºir, sýrtýný fýrçalanýn. Geyºa rolü oynanm. Ýsterse saçlanný da yýkanm. Ve sorunun ne olduðunu öðrenirim. Ya da telefon eden adamýn kim olduðunu. 35


Stephen King Patty buzdolabýndan bir teneke bira alarak yukarý çýktý. Banyonun kapýsýnýn kapalý olduðunu gördüðü zaman ilk defa endiºelendi. Kapý ºöyle rastgele itilmemiº, sýkýca kapatýlmýºtý. Stanley banyo yaparken kapýyý hiçbir zaman kapatmazdý. Patty týrnaklarýyla kapýya vurdu ve çýkan sesin sürüngenlere yakýºacak bir ºey olduðunu fark etti. Evlilikleri sýrasýnda banyonun kapýsýna böyle misafir gibi hiç vurmamýºtý. Ne bu kapýya, ne de bir baºkasýna. Patty'nin endiºesi birdenbire arttý. Kalbi buz kesildi sanki. "Stanley? Stan?" Bu kez kapýya sadece týrnaklarýyla vurmadý. Elinin eklemleriyle yaptý bu iºi. Yine cevap alamayýnca kapýyý yumrukladý. "Stanley?" Kalbi... Kalbi göðsünde deðildi artýk. Boðazýnda çarpýyor, nefes almasýný zorlaºtý-nyordu. "Stanley!" Patty feryadýný izleyen sessizlikte paniðe kapýlmasýna neden olan bir ºýpýrtý duydu. Aslýnda hafif bir sesti bu. Damlayan suyun sesi. ªýp... Sessizlik. ªýp... Sessizlik. ªýp... Sessizlik. ªýp... Sadece bu ses. Baºka hiçbir ºey duyulmuyordu. Patty birdenbire dehºetle titreyerek, bu akºam babasýnýn deðil, kocasýnýn kalp krizi geçirdiðine inandý. Ýnledi, kesme camdan tokmaðý kavrayarak çevirdi. Ama kapý yine de açýlmadý. Kilitliydi. Patty'nin aklýna üç "asla" geldi o zaman. Stanley akºamlan asla banyo yapmazdý. Stanley kapýyý asla kapatmazdý. Kapýyý onun içeri girmemesi için asla kilitlemezdi. Genç kadýn deli gibi, insan kendisini kalp krizine hazýrlar mý? diye düºündü. Dudaklarýný yalayarak tekrar kocasýna seslendi. Cevap alamadý. Hâlâ musluktan damlayan suyun sesi duyuluyordu. Patty baºýný eðdi, bira tenekesinin hâlâ elinde olduðunu gördü. Tenekeye aptal aptal baktý. Sanki o zamana kadar hiç bira tenekesi görmemiº gibi. Galiba gerçekten de görmemiºti. En azýndan, böylesini. Çünkü genç kadýn gözlerini kýrpýºtýrdýðý zaman teneke bir telefon kulaklýðýna dönüºtü. Bir yýlan kadar tehdit dolu ve kapkaraydý. 36 "O" Yýlan, "Size yardým edebilir miyim, hanýmefendi?" diye týsladý. "Bir sorununuz mu var?" Patty kulaklýðý çarparak yerine býraktý. Gerileyerek elini ovuºturdu. Etrafýna bakýndý ve oturma odasýnda olduðunu gördü. Paniðin kendisine hâkim olduðunu anladý. Bira tenekesini banyonun kapýsý önünde düºürdüðünü hatýrladý. Merdivenlerden hýzla indiðini de. Kafasý karmakarýºýk, bu bir yanlýºlýk, diye düºündü. Daha sonra Stanley'le bundan söz ederek güleceðiz. Stanley banyoyu doldurdu. Sonra sigarasý kalmadýðýný hatýrladý. Soyunmadan önce sigara almaya gitti... Evet... Ama kapý içeriden kilitlenmiºti. Kapýyý tekrar açmak zahmetine katlanmadý. Küvetin yukansýndaki pencereden çýktý. Duvara týrmanan bir sinek gibi aºaðýya indi. Tabii ya. tabii..." Genç kadýn yine paniðe kapýlmaya baºlýyordu. Gözlerini yumarak bununla savaºmaya çalýºtý. Orada hareketsiz duruyordu ºimdi. Boynunda bir damar atan, uçuk renkli bir heykele benziyordu. Patty ºimdi merdivenden hýzla inerek bu odaya girdiðini ve telefona koºtuðunu hatýrlýyordu. Evet, öyle ya! Ama kimi aramayý düºünmüºtü? Patty deli gibi, "Kaplumbaðayý arardým," dedi. "Ama kaplumbaða bize yardým edemez." Hoº, o da önemli deðildi. Sýfýrý çevirmiº, herhalde olmayacak bir ºey söylemiºti. Çünkü santraldeki kýz ona bir sorunu olup olmadýðýný sormuºtu. Evet, bir sorunu vardý ama sadece bir sesten ibaret olan o kýza Stan-ley'in banyoya girerek kapýyý kilitlediðini, cevap vermediðini ve küvete düzgünce damlayan suyun ºýpýrtýsýnýn kalbini öldürdüðünü nasýl söyleyebilirdi? Biri ona yardým etmeliydi. Biri... Patty elini aðzýna götürerek kararlý bir hareketle ýsýrdý. Düºünmeye çalýºýyordu. Kendisini düºünmeye zorlamak için çabalýyordu. Yedek anahtarlar... mutfak dolabýnda duran yedek anahtarlar. Patty döndü. Mutfak dolabýnýn kapaðýna sýrayla anahtarlar asýlmýºtý. Genç kadýn altýnda, "Yukar-daki banyo," yazýlý olan anahtarý kaptý. Merdivene doðru koºacak oldu. Sonra kendisini zorlayarak aðýr aðýr yürüdü. Koºmak yeniden paniði davet etmekti. Panik zaten yüzeyin hemen altýnda bekliyordu. Ayrýca yavaº yü37 Stephen King


rürse belki bir kötülük olmadýðýný da anlayacaktý. Ya da kötü bir ºey olmuºsa bile, Tanrý aºaðýya bakacak ve onun yürüdüðünü görünce, "Ah, iyi," diyecekti. "Olmayacak bir ºey yaptým. Durumu hemen düzeltmek için zamaným var." Patty merdivenden aðýr aðýr çýkarak banyonun kapalý kapýsýna gitti. Kapýyý tekrar denerken, "Stanley?" diye seslendi. Birdenbire korkusu daha da artmýºtý. Yedek anahtan kullanmak istemiyordu. Çünkü bu çok kesin bir hareket olacaktý. Tann'nýn durumu Patty anahtan kullanýncaya kadar düzeltmediði takdirde, artýk böyle bir ºey yapmayacaðý belli olacaktý. Zaten mucizeler çaðý çoktan geçmiºti. Ama kapý hâlâ kilitliydi. Patty'ye yine sadece o ºýp sesi cevap verdi. Genç kadýn anahtan titreyen parmaklanyla kilide sokarak çevirdi. Kesme cam tokmaða uzandý. Tokmak avucundan kayacak oldu. Kapý hâlâ kilitli olduðundan deðil, avucu terden kayganlaºtýðý için. Patty tokmaðý daha sýkýca kavrayarak çevirdi. Kapýyý itti. "Stanley? Stanley? St..." Genç kadýn küvete baktý ve kocasýnýn adýný nasýl tamamlamasý gerektiðini unuttu. Gözleri küvete dikili öyle duruyordu. Yüzü, okula ilk defa giden bir çocuðunki kadar ciddiydi. Bir dakika sonra çýðlýklar atmaya baºlayacak, komºu Anita Mac Kenzie onun feryatlanný duyacaktý. Urislerin evine hýrsýz girdiðini, içeride birilerinin öldürüldüðünü sanan kadýn polise telefon edecekti. Ama Patty Uris ºimdi sessizce duruyordu. Ellerini birbirine kenetle-miºti. Gözleri ipiri, yüzü de ciddiydi. Sonra bu adeta kutsal, ciddi ifade deðiºmeye baºladý. Ýri gözleri yuvalanndan uðradý. Dudaklan dehºetle güle-cekmiº gibi gerildi. Patty baðýrmak istedi ama bunu baºaramadý. Sanki çýðlýklar aðzýndan çýkamayacak kadar koskocamandý. Banyoyu floresan tüpler aydýnlatýyordu. Ýçerisi çok ýºýklýydý. Her ºeyi görebiliyordu. Ýstese de, istemese de. Banyodaki su parlak bir pembeydi. Stanley sýrtýný küvetin dibine dayamýº, yatýyordu. Baºý iyice geriye sarktýðý için kýsa siyah saçlan küreklerinin arasýna sürünüyordu. Aðzý bir 38 "O" kanº açýktý. Yüzünde feci bir dehºet ifadesi donmuº kalmýºtý. Küvetin ke-nannda jiletler duruyordu. Stanley kollannýn içlerini bileklerinden dirseklerine kadar yarmýºtý. Sonra bilek çizgilerinin altýnda, bunlan diklemesine kesen birer yank daha yapmýºtý. Böylece ortaya kanlý birer T harfi çýkmýºtý. Sert beyaz ýºýkta yanklar kýrmýzýmsý mor duruyordu. Patty kesilmiº olan kiriº ve kaslann ucuz sýðýr etine benzediðini düºündü. Parlak krom musluðun ucunda bir damla birikti. Iºýldadý. Sonra damladý. ªýp... Stanley parmaðýný kendi kanýna batýrmýº ve küvetin yukarýsýndaki mavi fayanslarýn üzerine bir tek kelime yazmýºtý. Ya da koskocaman bir tek harf. O! Bunun altýndan aºaðýya doðru kanlý bir zikzak çizgi uzanýyordu. Stanley'in eli küvete düºerken çizmiºti bu çizgiyi. Patty kocasýnýn kendisinden geçerken dünyayla ilgili izlenimlerini bu kelimeyle açýkladýðýný düºündü. O harf sanki genç kadýna haykýrýyordu. O! Küvete bir damla daha düºtü. ªýp. Patty o zaman baðýrmayý baºardý. Ölmüº olan kocasýnýn panltýlý gözlerine bakarak çýðlýklar atmaya baºladý. RICHARD TOZIER KAÇIYOR Rich kusmaya baºlayýncaya kadar her ºeyin yolunda olduðunu sanýyordu. Mike Hanlon'un anlattýklannýn hepsini de dinlemiº, uygun sözler söylemiº, arkadaºýnýn sorulanný cevaplamýº, hatta kendisi de birkaç ºey sormuºtu. Karmaºýk "sesler"inden birini kullandýðýnýn farkýndaydý. Ama bazen radyoda yaptýðý gibi acayip, olmayacak bir taklit deðildi bu. Sýcak, tatlý ve güven dolu bir sesle konuºmuºtu. Kulaða pek hoº geliyordu ama aslýnda uydurmaydý. Bütün diðer "sesler" gibi. 39 Stephen King Mike ona, "Olayýn ne kadarýný hatýrlýyorsun, Rich?" diye sormuºtu. "Pek azýný..." Rich bir an durmuº, sonra da eklemiºti. "Galiba yeteri kadar hatýrlýyorum." "Gelecek misin?" Rich, "Geleceðim," diyerek telefonu kapatmýºtý.


Sonra bir dakika kadar çalýºma odasýnda oturmuºtu. Masasýnýn baºýndaki koltuðunda arkasýna yaslanmýº, pencereden Pasifik Okyanusuna bakýyordu. Masasýndaki pahalý kuartz saat, beºi dokuz dakika geçtiðini gösteriyordu. 1985 yýlýnýn 28 Mayýs gününde olduklarýný da. Tabii Mike'ýn telefon ettiði yer üç saat ileriydi. Orada karanlýk çoktan basmýº olmalýydý. Rich'in tüyleri birdenbire diken diken oldu. Ýçinden bir ºeyler yapmak geldi. Önce pikaba bir plak koydu tabii. Ýstediði parçayý aramadý. Sadece raf-lardaki binlerce plaktan birini alýverdi. "Sesler" gibi Rock and Roll da hayatýnýn önemli bir parçasýydý. Genç adamýn müzik olmadan bir ºey yapmasý imkânsýzdý. Ses ne kadar yüksek olursa o kadar iyiydi. ªimdi odada Marvin Gaye'in sesi yankýlanýyordu. "Oh-ho, nasýl anladýðýmý merak ettiðinden eminim!" Rich, "Hiç fena deðil," dedi ve hatta hafifçe de gülümsedi. Olay kötüydü. Onu fena sarsmýºtý. Ama Rich artýk duruma hâkim olabileceðinden emindi. Zor olmayacaktý bu. Rich doðduðu kente dönmek için hazýrlýk yapmaya baºladý. Her zaman yararlandýðý seyahat acentasýný aradý. Oradaki kýzdan, Derry'e gitmek için uçakta yer ayýrtmasýný istedi. Kýz kýsa bir süre sonra ona telefon ederek, "Sabah dokuzu üç geçe Los Angeles'tan kalkacak olan uçakta yer bulduk," diye açýkladý. "Boston'da baºka bir uçaða aktarma yapacak ve Maine'de Bongor'a ineceksiniz. Orada sizi kiralýk bir araba bekleyecek. Derry zaten Bongor'dan sadece kýrk kilometre ötede." Rich, sadece kýrk kilometre mi? diye düºündü. Hepsi o kadar mý? Evet, belki kilometre olarak öyle. Ama aslýnda sen Derry'nin ne kadar 40 "O uzakta olduðunu bilmiyorsun. Ben de! Tanrým, ah, sevgili Tanrým, bunu öðreneceðim! Genç adam, Maine eyaleti kod numarasýný çevirdi. Derry Konaðýnýn numarasýný istedi. "Tanrým. ݺte yine geçmiºten bir ad. Derry Konaðý Otelini kaç yýldan beri düºünmedim. On yýldan beri mi? Yirmi yýldan beri mi? Yirmi beº yýldan beri mi? Mike beni aramasaydý, orasý aklýma bile gelmeyecekti. Ölünceye kadar belki de. Oysa bir zamanlar her gün o kýrmýzý tuðla binanýn önünden geçerdim." Sonra kendi kendine, "Otelin telefon numarasýný bulamayacaklar," dedi. "Herhalde bina çoktan yýkýldý. Yerine bir bovling salonu ya da bir kulüp açýldý. Ya da otel yandý. Sonunda bir sarhoº, yatakta sigara içerken yangýn çýkardýðý için. Týpký Springsteen'in ºarkýsýnda olduðu gibi. 'Bir genç kýz gözünü kýrpýncaya kadar oldu bitti.' Hangi genç kýz. Ah, Bev tabii. Bev." Ama otel ne yýkýlmýº ne de yanmýºtý. Numarayý Rich'e verdiler. Genç adam kendi kendine, "Hâlâ yerinde duruyormuº," dedi. "Paul Simon'un dediði gibi, 'Bunca yýl sonra hâlâ yerinde duruyor.'" Rich en son, gözlüðünün arkasýndan baktý, otelin numarasýný çevirdi. Hafýzasýnýn derinliklerinde bir ºeyler oluyordu. Rich Tozier'in eski "Altýn plaklar"ýný sakladýðý o yerde. "Ama onlar plak deðil. Sen de orada ünlü Disk Jockey Rich 'Plak' Tozier deðilsin! 'Binbir Sesli Adam da deðilsin. Öyle deðil mi, dostum? O açýlan ºeylerin de kapý olduðu söylenemez..." Rich bu düºünceleri kafasýndan kovmaya çalýºtý. "Önemli olan ºu andaki halim. Ýyiyim ben. Çok iyi. Rich Tozier çok iyi. Sadece bir sigara içmeli-yim!" Sigarayý dört yýl önce býrakmýºtý. Ama ºu anda bir sigara, aklýný baºýna toplamasýný saðlardý. "Oradakiler plak deðil, ölü. Onlan derinlere gömdün. Ama ºimdi acayip bir deprem oluyor ve ölüler yüzeye çýkýyorlar. Toprak kusuyor onlan. Sen orada Rich 'Plak' Tozier deðilsin. Orada sadece 'Dört Göz' Richie Tozier'sin. Yanýnda arkadaºlarýn var. Öyle korkuyorsun ki husyelerin pelteye dönüyor. Onlar kapý deðil, Richie. Ve açýlmýyorlar. Gördüklerin birer mezar. Çatýrdayarak yarýlýyorlar ve öldüðünü sandýðý vampirler uçuºmaya baºlýyor." 41 Stephen King Bir sigara. Bir tek sigaracýk! Bir erkek, "Derry Konaðý," dedi. Rich adama otelde bir daire ayýrtmak istediðini söyledi.' "Olur, ayýralým. Kaç gün kalacaksýnýz?" "Bilmiyorum. Ben..." Rich durakladý. Gözlerinin önünde zorba çocuklardan kaçmaya çalýºan, kareli çantalý bir öðrenci belirmiºti. Uçuk suratlý, sýska, gözlüklü


bir çocuk. Bu çocuk sanki esrarlý bir biçimde, gelip geçen her kabadayýya, "Bana vur," diye baðýrýyordu. "Haydi, vur bana! ݺte dudaklarým! Onlarý bir yumrukta ezip diºlerime yapýºtýr! ݺte burnum! Burnumu iyice kanat, mümkünse kýr! Kulaðýmý yumrukla ki, iyice ºiºip karnabahara dönsün! Bir kaºýmý patlat! ݺte gözlerim! Bu çok nefret ettiðim gözlükler yüzünden masmavi ve ipiri duruyorlar. Baða çerçeveli gözlüðümü kýr. Cam parçalarýndan birini gözüme sapla ki kör olayým!" Rich gözlerini yumdu. "Anlayacaðýnýz Derry'de iºim var. Bunun ne kadar süreceðini bilmiyorum. Daireyi üç gün için ayýnn. Olmazsa süreyi uzatýrýz." "Olur. Derry'de iºler iyi, ama otelin öyle dolup taºtýðý da olmuyor zaten." ªimdi sýra Rich'in çalýºtýðý KLAD radyo istasyonunun müdürü Steve Covall'daydý. Steve, "Ne var, Rich?" diye sordu. Neyse ki son anketler Rich'in programýnýn o herkesin birbirini yediði Los Angeles FM/Rock piyasasýnda birinci sayýldýðýný ortaya koymuºtu. Bu yüzden de Steve'in keyfi çok yerindeydi. Bu küçük lütuflar için Tann'ya ºükretmeliydi. Rich, "Belki de bunu sorduðuna piºman olacaksýn," dedi. "Ben tüyüyorum." "Ne?" Steve'in sesinin tonundan kaºlarýnýn çatýlmýº olduðu anlaºýlýyordu. "Ne demek istediðini anladýðýmý sanmýyorum, Rich." "Kanatlarýmý takmam gerekiyor. Kaçýyorum." "Ne demek 'kaçýyorum?' Önümdeki programa göre yarýn öðleden sonra ikiden altýya kadar yayýnýn var. Her zamanki gibi... Bu sözlerinde 42 "O ciddi deðilsin sanýrým." Steve'in sesi yakýnma doluydu. "Yani eðer annen yeni ölmediyse ya da beyninden ur aldýrman gerekmiyorsa buna 'kaytarmak' denir." "Gitmem gerekiyor, Steve." "Annen hasta mý? Yoksa... Allah korusun... öldü mü?" "Annem on yýl önce öldü." "Beyninde ur mu var?" "Rektumumda bile yok." "Bu hiç de komik deðil, Rich." "Orasý öyle!" "Programý ortada býrakýyorsun. Bu durum hoºuma gitmiyor." "Benim de öyle. Ama gitmem gerekiyor." "Nereye? Neden? Ne oluyor? Benimle açýk konuº, Rich." "Biri bana telefon etti. Uzun yýllar önce tanýdýðým biri. Baºka bir yerde. O günlerde bir ºey olmuºtu. Ben de söz vermiºtim. Bir ºey yeniden baºladýðý takdirde hepimiz de oraya döneceðimize yemin etmiºtik. Galiba o ºey baºlamýº..." "Sözünü ettiðimiz 'ºey' nedir, Rich?" "Bunu açýklamamayý tercih edeceðim." Rich için için ekledi. "Sana gerçeði söylediðim takdirde delirdiðimi düºünürsün. Çünkü o ºeyin ne olduðunu hatýrlamýyorum." Uzun bir sessizlik oldu. Steve'in ne düºündüðünü biliyordu. Rich "Plak" Tozier onunla alay mý ediyordu, yoksa çýldýrmýº mýydý? Sonra Steve kesin bir tavýrla, "O sýrada çocuktun herhalde," dedi. "On bir yaºýndaydým. On ikiye basmak üzereydim." Yine uzun bir sessizlik oldu. Rich sabýrla bekledi. Steve sonunda, "Pekâlâ," diye mýrýldandý. "Sýranýzý deðiºtiririm. Yerine Michael geçer. Chuck Foster da birkaç programa çýkar. Tabii onun hangi Çin Lokantasýnda saklandýðýný öðrenebilirsem. Bunu, seninle uzun yýllardan beri birlikte çalýºtýðýmýz için yapacaðým, Rich. Ama beni ortada býraktýðýný da hiçbir zaman unutmayacaðým." 43 Stephen King Rich, "Býrak bu laflan," dedi. Baºý ºiddetle aðrýmaya baºlamýºtý. Ne yaptýðýný biliyordu o. Steve bilmediðini mi sanýyordu? Rich ekledi. "Sadece birkaç gün için izin istiyorum. Seni duyan da iºi birdenbire býraktýðýmý sanýr." "Birkaç gün izin mi? Ne için? Cehennemin Bucaðý kasabasýndaki izci toplantýsýna katýlmak için mi?" Rich kalýn bir sesle, "Toplantý aslýnda Hayaletler kasabasýnda, oðlum," dedi. Ama Steve gülmek niyetinde deðildi. "On bir yaºýndayken verdiðin bir söz yüzünden mi gideceksin? Tann aºkýna! Çocuklar on yaºýndayken ciddi bir söz


vermezler. Zaten konu aslýnda bu da deðil. Bunu sen de biliyorsun. Burasý bir sigorta ºirketi deðil. Hukuk bürosu da deðil. Bu bir radyo. Ve sen de bunu çok iyi biliyorsun. Eðer bana durumu bir hafta önce açýklasaydýn, ºimdi bir elimle kulaklýðý tutarken diðeriyle sinir ilacýna uzanmazdým. Beni köºeye kýstýrdýn. Bunun da farkýndasýn. Bari zekâma hakaret etme!" Steve avaz avaz baðýnyordu artýk. Rich gözlerini yumdu. Steve, "Bunu hiçbir zaman unutmayacaðým," demiºti. Rich de onun gerçekten unutmayacaðýný biliyordu. Ama Steve çocuklann ciddi ciddi söz vermediklerini de iddia etmiºti. ݺte bu hiç doðru deðildi. Rich hangi konuda söz verdiðini hatýrlamýyordu. Hatýrlamak istediðinden de pek emin deðildi. Ama söz verirken çok ciddi olduðunu biliyordu. "Steve, gitmem gerekiyor." "Evet. Ben de sana programý idare edeceðimi söyledim. Onun için kalk, git. Git bakalým, kaytancý!" "Steve, bugü..." Ama Steve telefonu kapatmýºtý bile. Rich kulaklýðý yerine býrakarak üst kata çýktý. Ýki bavul çýkardý, bunlan geliºigüzel doldurdu. Kot pantolonlar, gömlekler, çamaºýrlar, çoraplar. Hep çocuklara yakýºacak kýlýklan almýº olduðunu ancak daha sonra fark edecekti. Rich bavullan aºaðýya indirdi. 44 'O" Oturma odasýnda Ansel Adams'm çektiði siyah beyaz bir fotoðraf vardý. Rich resmi gizli menteºelerinin üzerinde çevirdi ve ortaya bir kasa |çýktý. Genç adam oradaki kâðýtlan kanºtýrdý. Kasada pek çok hisse senedi vardý. Rich bazen hemen hemen zengin bir adam olduðunu düºünerek ºaºardý. Bu hep Rock and Roll ve "Sesler" sayesinde olmuºtu. Evin tapusu, arsalar, hisse senetleri, sigorta poliçesi ve hatta vasiyetnamesi. Hepsi buradaydý. Rich, insaný hayat denilen haritaya baðlayan baðlar, diye düºündü. Birdenbire içinden çakmaðýný çýkararak bütün bu kâðýtlan yakmak geldi. Bunu yapabilirdi de. Birdenbire kasadaki kâðýtlann hiç önemi kalmamýºtý. ݺte Rich ilk defa o zaman o dehºeti duydu. Bunun doðaüstü bir yaný da yoktu. Genç adam sadece insanýn hayatýný bir çöp yýðýný haline getirmesinin ne kadar kolay olduðunu anlamýºtý. ݺte korkunç olan da buydu. Kâðýtlann gerisinde paralar duruyordu. Dört bin dolar. Rich onlukla-n, yirmilikleri, ellilikleri kot pantolonunun ceplerine soktu. "Acaba paralan buraya koyarken bugünün geleceðini mi seziyordum?" diye kendi kendisine sordu. Bir ay elli dolar. Bir ay yüz yirmi. Sonra sadece on dolar. Fare deliðine gizlenen para. Kaçma parasý. Rich, "Bu insaný korkutuyor," dedi ama yüksek sesle konuºtuðunun pek farkýnda deðildi. Boº gözlerle büyük pencereden kumsala bakýyordu. ªimdi bomboºtu orasý. Yüzme meraklýlan gitmiºlerdi. "Ah, evet, doktor, yavaº yavaº her ºeyi hatýrlamaya baºlýyorum. Mesela... Stanley Uris'i hatýrlýyor musun? Ben hatýrlýyorum... Büyük çocuklar ona, 'Stanley Üre,' diye baðýmlardý. 'Hey Üre, seni Ýsa katili Yahudi! Nereye gidiyorsun?'" Rich kasanýn kapaðýný vurarak kapattý. Resmi tekrar çevirdi. Stan Uris'i en son ne zaman düºünmüºtü? Beº yýl önce mi? On yýl? Yirmi? Rich ve ailesi 1960 yýlýnýn baharýnda Derry'den ayrýlmýºlardý. Grubundaki arka-daºlannýn hayalleri ne de çabuk sönükleºmiºti. O hiçbir ºeyi baºaramayan, içe dokunan çocuklann hayalleri. O günlerde "Çorak" diye bilinen yerde küçük bir kulüpleri de vardý. Orada oyunlara dalar, kovboyculuk, uzaycýlýk oynarlardý. Ama asýl onlardan daha büyük olan çocuklardan saklanýr45 Stephen King lardý. Henry Bowers, Victor Criss, "Geðirti" Huggings gibi çocuklardan ve onlarýn arkadaºlarýndan. Ne de silik sönük ºeylerdi. Ýri Musevi burnuyla Stanley Uris, kekeme Bili Denbrough, bluzunun kolunun içine sigara saklayan Beverly Marsh, Moby Dick'in insan karºýtý olan Ben Hansoom ve her zaman derslerde "Pekiyi" alan, yüzünün yumruklanarak yeni bir biçime sokulmasý için adeta yalvaran, kalýn gözlüklü Richie Tozier. Bütün bunlarý nasýl da hatýrlamaya baºlýyordu... Hepsini de... Rich ºimdi oturma odasýnda durmuº, fýrtýnaya yakalanmýº bir sokak köpeði gibi titriyordu. Titriyordu, çünkü bütün hatýrladýklarý sadece arkadaºlýk ettiði çocuklarla


ilgili deðildi. Baºka ºeyler de vardý. Yüzeyin altýnda titreºen, yýllar boyunca hiç düºünmediði ºeyler. Korkunç ºeyler. Karanlýk. Karanlýðýmsý bir yer. Neibolt Sokaðýndaki ev ve Bill'in haykýrmasý. "Se-sen benim kardeºimi öldürdün, a-alçak!" Rich hatýrlýyor muydu? Evet, daha fazlasýný hatýrlamayý istemeyecek kadar. Çöp kokusu. Pislik kokusu. Ve baºka bir ºeyin kokusu. Bu ikisinden de daha kötü bir ºeydi. Hayvan kokusu. O'nun kokusu! Derry'nin altýndaki makinelerin gürültüyle durmadan çalýºtýklarý o karanlýk yerdeki koku. Rich, George'u da hatýrlýyordu... Ama bu kadarý çok fazlaydý. Rich sendeleyerek banyoya koºtu. O arada Eames koltuðuna çarptý, az kalsýn yere yuvarlanýyordu... Sonunda banyoya eriºti. Zar zor... Acayip bir "brek" dansörü gibi dizlerinin üzerinde tuvalete doðru kaydý. Klozetin iki kenarýný kavrayarak kustu, kustu. Ama yine de kafasýna üºüºen hayalleri kovamadý. Birdenbire George Denbrough'yu gördü. Sanki onu daha dün görmüº gibi. Her ºey Geor-gie'yle baºlamýºtý. 1957 sonbaharýnda öldürülen Georgie'yle. Georgie selden hemen sonra ölmüºtü. Bir kolu kökünden koparýlmýºtý. Ve Rich bunu hafýzasýnýn ta derinliklerine gömmüºtü. Ama bazen insan böyle ºeyleri birdenbire hatýrlayýveriyordu. Ah, evet hatýrlayýveriyordu. Bazen... 46 "O" Rich'in midesinin kasýlmasý geçti. Eli sifonun tokmaðýna uzandý. Su gürültüyle aktý. Rich'in erken yediði akºam yemeði parça parça gözden kayboldu. Kanalizasyona sürüklendi. Kokulu, gürültülü, karanlýk kanalizasyon kanallarýna. Rich klozetin kapaðýný kapattý. Alnýný kapaða dayayarak aðlamaya baºladý. Annesi 1975'de öldüðünden beri ilk defa aðlýyordu. Rich ne yaptýðýnýn farkýnda olmadan ellerini gözlerinin altýna dayadý. Lensleri gözlerinden kaydý. ªimdi avuçlarýnda ýºýldýyorlardý. Rich kýrk dakika sonra bavullarýný MG'nin bagajýna attý. Kendisini boºalmýº ve biraz da temizlenmiº gibi hissediyordu. Arabayý garajdan geri çýkardý. Evine, bahçeye yeni dikilen bitkilere, kumsala, uçuk zümrüt rengine bürünmüº olan denize baktý. Ve o zaman bütün bunlarý bir daha göremeyeceðine inandý. O yürüyen bir ölüydü. Rich Tozier, "Memleketime dönüyorum," diye fýsýldadý. "Tanrý yardýmcým olsun. Eski kente dönüyorum." Hýzla uzaklaºtý. Ýnsanýn saðlam bir hayat sandýðý ºeydeki umulmadýk bir çatlaktan ne kadar kolaylýkla kayýverdiðini düºünüyordu. Karanlýklara dalmak ne kolaydý! Maviliklerden ayrýlarak karanlýklara dalmak. Maviliklerden ayrýlarak karanlýklara dalmak. Evet, doðruydu bu. O karanlýklarda insaný türlü ºey bekleyebilirdi. BEN HANSCOM BÝR ÝÇKÝ ÝÇÝYOR 28 Mayýs 1985 gecesi Time dergisinde "Amerika'nýn belki de geleceðin en parlak mimarý" diye tanýtýlan adamý bulmak istediðiniz takdirde Nebraska'ya, Hemingford Home adlý küçük kentteki "Kýrmýzý Tekerlek" meyhanesine gitmeniz gerekirdi. Ýçeri girip bara doðru yürüdüðünüz zaman aradýðýnýz adamý da görürdünüz. Uzun boylu, zayýf, güneºten yanmýº, üstünde yünlü bir gömlek, ayaklarýnda kot pantolon ve eski mühendis bot47 Stephen King lan olan bir adamý. Gözlerinin etrafýnda hafif çizgiler vardý. Açýk havada devamlý gözlerini kýsarak baktýðý için. Ama o kadar. Olduðundan belki on yaº küçük gözüküyordu. Aslýnda otuz sekizindeydi. Mimar iskemleye yerleºirken barmen Ricky Lee, "Merhaba Bay Hanscom," diyerek bara, mimarýn önüne bir kâðýt peçete koydu. Ricky'nin sesinden biraz ºaºýrdýðý anlaºýlýyordu. Çünkü Hanscom'un o zamana kadar hafta ortasýnda meyhaneye geldiðini hiç görmemiºti. Mimar her cuma gecesi gelir ve iki bira içerdi. Cumartesi geceleri ise dört beº duble. Ricky Lee'ye her zaman üç oðlunun nasýl olduðunu sorar ve giderken de bira bardaðýnýn altýna bahºiº olarak beº dolar býrakýrdý. Ricky'nin en sevdiði müº-terisiydi o. Haftada on dolar bahºiº ve Hanscom'un beº yýl boyunca Noel-lerde býraktýðý elli dolar, iyiydi tabii. Ama


mimann dostluðu daha da deðerliydi. Sözü sohbeti yerinde insan zaten ender bulunurdu. Hele gevezelerle dolu bu önemsiz kentte böyle birine rastlamak daha da zordu. Ricky Lee, Ben Hanscom'u her cuma ve cumartesi bekliyordu. Mimar belki New York'ta bir gökdelen, Redonda Beach'de yeni bir sanat galerisi ya da Salt Lake City'de bir iºhaný yapýyordu o sýra. Ama cuma günü geldi mi, sekizle dokuz buçuk arasýnda araba parkýna bakan kapý açýlýyor, Ben Hanscom içeri giriyordu. Sanki kentin diðer tarafýnda bir yerde oturu-yormuº da, geçerken Kýrmýzý Tekerlek'e uðramaya karar vermiº gibi. Aslýnda mimann kendi jeti vardý. Junkins'teki çiftliðine de bir pist yaptýrt-mýºtý. Cumalan uçaðýyla çiftliðine iniyor, akºam yemeðinden sonra meyhaneye geliyordu. Ama bu gece Bay Hanscom'un rengi biraz uçmuº gibiydi. Biraz da dalgýndý. Ýskemleye otururken, "Merhaba Ricky Lee," dedi, sonra da gözlerini ellerine dikti. Ricky Lee onun yedi sekiz ay Colorado Spring'de çalýºacaðýný biliyordu. Dað Eyaletleri Kültür Merkezi'ni yapacaktý. Belki de mimar bu yüzden biraz heyecanlýydý. Ya da soðuk almýºtý. Barmen arkadaki raftan bir bira bardaðý alarak fýçýya uzandý. 48 "O "Bira istemem, Ricky Lee." Barmen hayretle döndü, mimar baºýný kaldýrdýðý zaman da bir korku duydu. Bay Hanscom'un öyle heyecanlý bir hali yoktu. Gribe yakalanmamýº olduðu da belliydi. Mimar müthiº bir darbe yemiº gibiydi. Ve galiba hâlâ neye uðradýðýný anlamaya çalýºýyordu. Ricky Lee, biri ölmüº, diye düºündü. Bay Hanscom evli deðil ama herkesin bir ailesi var. Ailesinden biri biraz önce son nefesini vermiº. Evet, böyle olduðundan eminim. "Ýyi misiniz, Bay Hanscom?" Ben Hanscom, Ricky Lee'ye baktý. Gözleri yüzünün diðer taraflan-na göre on, hayýr, yirmi yýl daha yaºlýydý ºimdi. Ricky Lee, Bay Hanscom'un saçlannýn kýrlaºmaya baºlamýº olduðunu görerek ºaºýrdý. Bunun daha önce hiç farkýna varmamýºtý. Mimar gülümsedi. Tebessümü korkunçtu. Feci. Sanki bir ceset gülümsemeye çalýºýyordu. "Ýyi olduðumu sanmýyorum, Ricky Lee. Hayýr. Bugün iyi deðilim. Hiç deðilim." Ricky bira bardaðýný bara býrakarak Hanscom'un oturduðu tarafa doðru gitti. Pazartesi gecesi olduðu için bar çok tenhaydý. "Kötü bir haber mi aldýnýz, Bay Hanscom?" "Evet, öyle. Kötü bir haber aldým. Memleketten." Mimar, Ricky Lee'ye baktý ama sanki barmen saydamlaºmýºtý. "Buna çok üzüldüm, Bay Hanscom." "Teºekkür ederim, Ricky Lee." Mimar bir an durdu, sonra da ekledi. "ªimdi o bira bardaðýna viski doldur." Barmen hayretini gizlemedi. "Viski mi doldurayým? Tannm! O zaman sizi buradan yuvarlayarak çýkarmak zorunda kalýnm." Kendi kendine ya da ambulans çaðýrmam gerekir, diye ekledi. Hanscom, "Sanmam," dedi. "Bu gece öyle bir ºey olmaz." Ricky Lee mimann ºaka edip etmediðini anlamak için dikkatle onun gözlerinin içine baktý, sonra da tekrar bira bardaðýný aldý. Bann altýndaki 49 F:4 Stephen King viski ºiºesine uzandý. Hayatýnda hiçbir müºteriye bir seferde bu kadar viski vermemiºti. "Ne ambulansý! Bunu içerse cenaze evine telefon etmem gerekecek." Ama yine de bardaðý Hanscom'un önüne býraktý. Mimar bu dev içkiye bir süre baktý. Sonra, "Bu viski için borcum ne kadar?" diye sordu. Ricky Lee baºýný aðýr aðýr salladý. Gözlerini bardak dolusu viskiye dikmiºti. Ba ýný kaldýrmayý ve o çukura batmýº, sabit bakýºlý gözleri görmeyi istemiyordu. "Hayýr... Bunu size ben ikram ediyorum." Hanscom gülümsedi. Hem de oldukça normal bir tavýrla. "Ah, teºekkür ederim, Ricky Lee. ªimdi sana 1978'de Peru'da öðrendiðim bir ºeyi göstereceðim. O sýrada


Frank Billings adýnda birinin yanýnda çalýºýyordum. Bence Frank Billings dünyanýn en büyük mimarýydý. Peru'da ateºli bir hastalýða yakalandý. Doktorlar ona iðneler yaptýlar. Türlü antibiyotik verdiler. Ama hiçbirinin yaran olmadý. Billings iki hafta ateºler içinde yandý, sonra da öldü. Sana göstereceðim ºeyi yanýmýzda çalýºan kýzýlderi-lilerden öðrendim. Yerel içki son derece sertti. Bir yudum alýrdýn, bunun yumuºacýk kayarak midene indiðini düºünürdün. Sonra birdenbire sanki birinin bir meºaleyi boðazýna doðru tuttuðunu sanýrdýn. Ama kýzýlderililer bunu sanki gazozmuº gibi içerlerdi. Bir tekinin bile sarhoº olduðunu da görmedim. Yöntemlerini deneme cesaretini hiçbir zaman bulamadým. Ama galiba bunu bu gece yapacaðým. Bana ºuradaki limon dilimlerinden getir." Ricky Lee dört limon dilimini içki bardaðýnýn yanýndaki kâðýt peçetenin üzerine düzgünce dizdi. Hanscom bunlardan birini aldý. Gözüne ilaç damlatacak bir adam tavrýyla baºýný arkaya attý. Limonu sað burun deliðine sýkmaya baºladý. Ricky Lee dehºetle, "Tanrým!" diye baðýrdý. Hanscom'un gýrtlak kemiði titredi. Yüzü kýzardý. Sonra Ricky Lee mimarýn gözyaºlarýnýn yanaklarýndan kulaklarýna doðru aktýðýný gördü. Adam ban elleriyle yoklayarak bir dilim daha aldý. Bunun suyunu da öbür burun deliðine sýktý. 50 "O" Ricky Lee fýsýldadý. "Kendinizi öldüreceksiniz..." Hanscom sýkýlmýº limonlan bara attý. Gözleri kan çanaðýna dönmüºtü. Kesik kesik soluyordu. Limon suyu burnundan aðzýna doðru akmaktaydý. El yordamýyla içki bardaðýný buldu, aðzýna götürerek viskinin üçte birini içti. Ricky Lee donmuº gibi onun gýrtlak kemiðinin aºaðý yukan oynamasýný seyretti. Hanscom bardaðý bir kenara koydu. Ýki defa titredi. Sonra baºýný salladý. Ricky Lee'ye bakarak hafifçe gülümsedi. Gözleri artýk kanlý deðildi. "Gerçekten de söyledikleri kadar etkili. Burnun için o kadar endiºeleniyorsun ki, ne içtiðinle ilgilenmiyorsun bile." Ricky Lee, "Siz çýldýrmýºsýnýz, Bay Hanscom," dedi. Mimar, "Tabii ya," diye cevap verdi. "Sana çocukken ne kadar ºiºman olduðumu anlattým mýydý?" Ricky Lee, "Hayýr, efendim," diye fýsýldadý. "Hiç anlatmadýnýz." Artýk adamýn kendisini çýldýrtacak kadar feci bir haber almýº olduðuna inanýyordu. "Yusyuvarlak bir ºeydim. Beysbol da, basketbol da oynayamazdým. Koºmaca oynarken ilk önce beni yakalarlardý. Evet, iyice ºiºmandým. Doðduðum kentte birkaç çocuk durmadan bana sataºýrlardý. Reginald Huggings diye bir çocuk vardý. Ama herkes onu "Geðirti" diye çaðýnrdý. Sonra Victor Criss adlý bir çocuk. Daha birkaç kiºi. Ama grubun asýl beyni, Henry Bowers adýnda biriydi. Bu dünyada yaºayan gerçekten habis bir çocuk varsa, o da bu Henry Bowers'di, Ricky Lee. Onun eziyet ettiði tek çocuk ben deðildim. Ama ben diðerleri kadar hýzlý koºup kaçamazdým." Hanscom gömleðinin düðmelerini çözerek önünü açtý. Ricky Lee öne doðru eðildiði zaman mimarýn karnýnda, göbek çukurunun hemen yukan-sýnda, acayip, kývnk bir yara izi olduðunu gördü. Buruºuk, eski ve beyazdý. Sonra barmen, yaranýn bir harf biçiminde olduðunu fark etti. Biri adamýn karnýna H harfini oymuºtu. "Bunu bana Henry Bowers yaptý. Bin yýl kadar önce. Bütün adýný yazmadýðý için yine de çok ºanslý sayýlýnm." 51 Stephen King "Bay Hanscom..." Hanscom iki eline birer limon dilimi daha aldý. Baºýný arkaya attý ve sanki burun ilacý kullanýyormuº gibi limonlarý sýktý. Vücudu sarsýldý. Sonra kabuklan býraktý, içkiden iki büyük yudum içti. Tekrar titredi. Yine viski içti. Sonra da gözleri kapalý, bara sýkýca tutundu. Sonunda gözlerini açarak Ricky Lee'ye gülümsedi. "Bunu bütün gece yapabilirim." Ricky Lee endiºeyle, "Artýk bundan vazgeçseniz, Bay Hanscom," dedi. Mimar limon dilimlerinin durduðu tabaða uzandý. Yine baºýný arkaya atarak limonu burnuna sýktý. Bu sefer suyu burnuna çekti. Sanki kokainmiº gibi. Viskiyi de çabucak içti. O da ºuymuº gibi! Sonra ciddi ciddi barmene baktý. "Bing bang! Bizimkileri gördüm! Oturma odasýnda, halýnýn üzerinde dans ediyorlardý!" Bir kahkaha attý iri bardaðýn dibinde iki parmak kadar viski kalmýºtý. Ricky Lee, "Bu kadar yetiºir," diyerek bardaða uzandý.


Hanscom bardaðý usulca onun eriºemeyeceði bir yere çekti. "Olan oldu, Ricky Lee. Olan oldu, oðlum." "Bay Hanscom, lütfen..." "Çocuklarýn için bir ºey getirdim. Ricky Lee. Az kalsýn unutacaktým." Arkasýnda rengi soluk bez bir yelek vardý mimann. Bunun ceplerinin birinden bir ºeyler aldý. Barmen bir ºýkýrtý duydu. Mimar ekledi. "Babam ben dört yaºýndayken öldü. Bize sürüyle borç ve bir de bunlan býraktý." Bara koskocaman üç gümüº dolar koydu. Paralar loº ýºýkta pýnl pýnl parlýyordu. Ricky Lee nefesini tuttu. "Bay Hanscom, çok iyisiniz ama ben bunlan..." "Böyle dört dolar vardý. Ama ben onlardan birini Kekeme Bill'le diðerlerine verdim. Asýl adý Bili Denbrough'ydu onun. Biz çocuðu Kekeme Bili diye çaðýnrdýk. Hayatým boyunca edindiðim en yakýn arkadaºlanm52 'O" dan biriydi. Birkaç arkadaºým vardý gerçekten. Benim gibi bir ºiºkonun bile birkaç arkadaºý vardý. Kekeme Bili ºimdi yazar." Ricky Lee bu sözleri hayal meyal duydu. Büyülenmiº gibi, iri gümüº dolarlara bakýyordu. Üstlerinde tarihleri vardý bunlarýn, 1921, 1923 ve 1924. Bu saf gümüº paralarýn deðeri ºimdi ne kadardý, kim bilir? Barmen, "Bunlan alamam," dedi. "Ama ýsrar edeceðim." Bay Hanscom içki bardaðýný alarak baºýna dikti. Aslýnda yere yýðýlmasý gerekirdi. Ama gözlerini Ricky Lee'ye dikmiº, oturuyordu. Gözleri kanlanmýºtý, sulanýyordu. Barmen yine de bu gözlerin ayýk bir adama ait olduklan konusunda yemine hazýrdý. Ricky Lee, "Beni biraz korkutuyorsunuz, Bay Hanscom," diye mýrýldandý. Mimar ona Gresham Arnold'u hatýrlatýyordu. Arnold bir basketbol yýldýzýydý. Ýki yýl önce Kýrmýzý Tekerlek'e gelmiº, sakin sakin dört viski içmiºti. Hiç mesele çýkarmamýº. Ricky Lee ban kapattýðý zaman da kalkýp evine gitmiºti. Sonra evinin ikinci katýndaki tuvalette kendisini kayýsýyla asmýºtý. ªimdi Hanscom'un gözleri barmene biraz Arnold'unkileri hatýrlatýyordu. Mimar, "Demek seni korkutuyorum!" dedi. Gözlerini barmenin yüzünden ayýrmýyordu. Bardaðý iterek ellerini kavuºturdu. "Herhalde. Ama sen yine de benim kadar korkmuyorsun, Ricky Lee. Benim gibi dehºete kapýlmamak için Tann'ya dua et." Ricky Lee, "Mesele nedir?" dedi. "Belki..." Dudaklarýný yaladý. "Belki ben de size yardým edebilirim." "Mesele mi?" Ben Hanscom güldü. "Aslýnda öyle önemli bir ºey de deðil. Bu gece eski bir arkadaºým bana telefon etti. Mike Hanlon adýnda biri. Onu çoktan unutmuºtum, Ricky Lee. Ama bu beni o kadar korkutmadý. Ne de olsa onu tanýdýðým sýrada çocuktum. Küçükler çok ºeyi unuturlar. Öyle deðil mi? Tabii unuturlar ya! Beni korkutan nedir, biliyor musun? Tam buraya gelirken yan yolda, unuttuðumun sadece Mike olmadýðýný anlamam. Ben çocukluðumla ilgili her ºeyi unutmuºum." 53 Stephen King Ricky Lee, mimara bakýyordu. Bay Hanscom'un neden söz ettiðini anlayamamýºtý. Ama adamýn korkmuº olduðu belliydi. Bu kesindi. Bu korku Ben Hanscom'a yakýºmýyordu. Ama gerçekti. "Yani ben çocukluðumla ilgili her ºeyi unuttum." Mimar elinin eklemlerini bara vurdu. "Cadillac'la buraya gelirken bunu birdenbire fark ettim. Mike Hanlon'u hatýrlýyordum. Ama sadece bana telefon ettiði için. Derry'i de hatýrlýyordum. Fakat sadece Mike beni oradan aradýðý için." "Deny mi?" "Ama hepsi bu kadardý. ݺte o zaman çocukluðumu uzun zamandan beri düºünmemiº olduðumu anladým. Ve sonra hatýralar birdenbire kafama üºüºtüler. Örneðin dördüncü gümüº dolan ne yaptýðýmýzý hatýrladým." "Onu ne yaptýnýz, Bay Hanscom?" Mimar saatine baktý, birdenbire yerinden kalktý. Sendeliyordu ama pek hafifçe. Hepsi o kadar. "Vakit kaybetmemeliyim. Bu gece uçacaðým." Ricky Lee hemen telaºlandý. Hanscom güldü. "Uçacaðým. Ama uçaðý ben kullanmayacaðým. United Hava ªirketinin bir jetine bineceðim, Ricky Lee." "Ha..." Barmen, herhalde rahatladýðým yüzümden anlaºýlýyor ama ne yapayým? diyç düºündü. Sonra da ekledi. "Nereye gideceksiniz?" Hanscom'un gömleðinin önü hâlâ açýktý. Mimar düºünceli düºünceli karnýndaki eski, buruºuk yara izine baktý, sonra düðmelerini iliklemeye baºladý. "Bunu sana


söylediðimi sanýyordum, Ricky Lee. Doðduðum kente gidiyorum. Memlekete. Bu dolarlan çocuklanna ver." Kapýya doðru gitti. Yürüyüºü, hatta pantolonunu çekiºi bile barmeni dehºete düºürdü. ªimdi Gresham Arnold'a öylesine benziyordu ki, Ricky Lee hayalet görüyormuº gibi bir duyguya kapýldý. Telaºla, "Bay Hanscom," diye baðýrdý. Mimar döndü. Barmen kaygýyla geriledi. Kalçasý arkadaki rafa çarptý, ºiºeler bir an tokuºarak dedikodu yaparcasýna ºýkýrdadýlar. Ricky Lee birdenbire Ben Hanscom'un ölmüº olduðuna karar verdiði için gerilemiºti. Evet, Ben Hanscom'un ölüsü bir yerde yatýyordu. Bir hendekte, bir tavan arasýnda. Ya da boynunda kemeri, bir dolabýn tavanýndaki çividen sal54 "O lanýyordu. Dört yüz dolarlýk kovboy çizmeleri yerden birkaç santirtý yukardaydý. ªu anda kendisine bakan, bir hayaletti. Barmen bir an, kalbinin etrafýnýn buzla örtülmesine yetecek kadar uzun bir an, mimarýn vücudunun saydamlaºtýðýný, onun gerisindeki masa ve sandalyeleri görebildiðini bile sandý. "Ne var, Ricky Lee?" "Hi-hi-hiç..." Ben Hanscom altýnda mor yarým daireler belirmiº olan gözleriyle barmene baktý. Yanaklan içki yüzünden kýpkýrmýzý kesilmiºti. Burnu da öyle. Ricky Lee tekrar, "Hiç..." diye fýsýldadý ama gözlerini bu yüzden alamýyordu. Derin bir günah iºleyerek ölen ve ºimdi cehennemin dumanlar fýºkýran yan kapýsýnýn önünde duran bu adamýn suratýndan. Ben Hanscom, "Çok ºiºmandým," dedi. "Ve çok da fakirdik. Bunu ºimdi hatýrlýyorum. Bir çocuðun hayatýmý gümüº bir dolarla kurtardýðýný da. Bunu ya Beverly adlý bir kýz yaptý ya da Kekeme Bili. Bu gece sona ermeden daha neleri hatýrlayacaðýmý düºünerek dehºetten çýldýrma derecelerine geliyorum. Ama korkmamýn hiçbir yaran yok. Çünkü nasýl olsa her ºeyi yine de hatýrlayacaðým. Bu týpký kafamda gitgide büyüyen bir hava kabarcýðý gibi bir ºey. Ama oraya gideceðim. Çünkü bütün elde ettiklerimi ve ºimdi neyim varsa hepsini, eski günlerde yaptýklanmýza borçluyum. Ýnsan bu dünyada elde ettiði ºeylerin bedelini de öder. Belki de Tann bu yüzden önce çocuklan oluºturuyor. Onlarý yere yakýn yaratýyor. Çünkü o bir tek basit dersi öðreninceye kadar sýk sýk yere düºmen ve kanýnýn bol bol akmasý gerektiðini biliyor. Elde ettiklerinin bedelini ödersin. Bedelini ödediðin ºeyler senin olur... Ve er geç sahip olduðun ºeylerin ne anlama geldiðini de anlarsýn." Ricky Lee uyuºmuº dudaklanyla, "Ama bu hafta sonu yine geleceksiniz deðil mi?" diye sordu. Gitgide artan endiºe ve üzüntüsü arasýnda sýký sýký sanlabileceði bir tek bu vardý. "Her zamanki gibi hafta sonunda buraya döneceksiniz deðil mi?" 55 Stephen King "Bilmiyorum..." Bay Hanscom'un gülümsemesi korkunçtu. "Bu kez Londra'dan da daha uzaklara gidiyorum, Ricky Lee." "Bay Hanscom..." Mimar, "O dolarlarý çocuklarýna ver," diye tekrarlayarak karanlýk geceye süzüldü. Garson Annie, "Ne oluyor?" diye sordu ama Ricky Lee, kadýna aldýrmadý. Bann arkasýndan çýkarak araba parkýna bakan pencerelere koºtu. Bay Hanscom'un Cadillac'ýnýn farlarýnýn yandýðýný gördü. Araba toz bu-lutçuklarý arasýnda hýzla parktan çýktý. Annie, "Adam fýçýyla içki içti," dedi. "Ve sen onun o koskocaman arabasýna binip gitmesine izin verdin. Yolu da uzun. Ricky Lee." "Boº ver." "Kendini öldürecek." Ricky Lee de beº dakika önce böyle düºünmüºtü ama ºimdi kadýna dönerek baºýný salladý. "Sanmýyorum. Ama bu geceki haline bakýlýrsa, ölmesi daha iyi olurdu." "Sana ne söyledi?" Ricky Lee yine baºýný salladý. Kafasý karýºmýºtý. Bütün öðrendiklerinden de hiçbir anlam çýkmýyordu. "Önemli deðil. Ama onu bir daha göreceðimizi sanmýyorum." EDDIE KASPBRAK ÝLAÇLARINI ALIYOR


"Yirminci yüzyýl sona ererken, orta tabakadan bir Amerikalý erkek ya da kadýn hakkýnda istediðiniz her ºeyi, onun ilaç dolabýna bakarak öðrenebilirsiniz," derler. Ama Tanrým! ªimdi Eddie Kaspbrak'ýn açtýðý ºu dolabýn içine bir bakýn! Neyse ki ayna yana kaydýðý için adamýn bembeyaz suratý ve irileºmiº, sabit bakýºlý gözleri gözükmüyor. Dolabýn üst rafýnda baº aðrýsý ve mide ilaçlan var. Ýkinci rafta vitaminler. Vitamin ve mineral kanºýmý haplar da. Üçüncü katta Eddie'nin 56 "O" baðýrsaklannýn çalýºmasýný saðlayan ilaçlar görülüyor. Fazla çalýºmasýný önleyecek haplar da. Öksürük ve gargara ilaçlanný da unutmamalýyýz. En alt raf hemen hemen boº gibi. Ama buraya konulmuº olan haplar insaný jet hýzýyla uçurmaya yetecek ºeyler. Eddie Kaspbrak elindeki mavi bez çantayý lavaboya koyarak fermu-vanný açtý. Titreyen elleriyle ilaçlan çantaya doldurmaya baºladý. Baºka zaman olsaydý, ilaçlan dikkatle seçerdi. Ama ºimdi böyle inceliklerin zamaný deðildi. Eddie seçeneðin basit ama zalimce olduðunu görüyordu? Ya durmadan hareket et ya bir köºeye çekil, bütün bunlann ne anlama geldiðini düºünmeye baºla. Ve korkudan öl. Myra aºaðýdan seslendi. "Eddie? Eddie, ne yapýyooorsun?" Eddie fermuvan kapatmak üzereyken durakladý. Çantanýn içine kan-sýnýn burun damlasýný da attý. Myra baºka bir tane alabilirdi. "Eddie?" Myra merdivenin ortasýna kadar çýkmýºtý. Eddie çantanýn fermuvarýný kapayarak banyodan çýktý. Çekingen, tavºana benzeyen, kýsa boylu bir adamdý. Saçlarýnýn çoðu dökülmüºtü. Kalanlar da cansýz ve yer yer kýrlaºmýºtý. Son derece iriyan bir kadýn merdivenden çýkýyordu. Eddie basamakla-nn kansýnýn aðýrlýðý altýnda itiraz edercesine gýcýrdadýklanný duymaktaydý. "Ne YAPIYOOOORSUN?" Eddie'nin annesine çok benzeyen bir kadýnla evlenmiº olduðunu anlamasý için bir ruh hekimine baºvurmasýna hiç gerek yoktu. Myra Kaspbrak dev anasý gibiydi. Eddie'nin annesi de öyle. Myra sahanlýða bastýðý sýrada her zamankinden bile daha da iriyan duruyordu. Üstünde beyaz bir gecelik vardý. Makyajsýz yüzü beyaz ve parlaktý. Eddie, "Bir süre için gitmem gerekiyor," dedi. "Ne demek 'gitmem gerekiyor?' Sana telefonda ne söylediler?" "Hiç..." Eddie kansýnýn yanýndan çabucak kaçarak koridorun dibindeki dolaba gitti. Çantayý yere býrakýp dolabý açtý, içindeki birbirinin eºi altý siyah takým elbiseyi bir yana itti. Bunlar diðer parlak renkli kýlýklarýn 57 Stephen King arasýnda yaðmur bulutlan gibi dikkati çekiyordu. Eddie çalýºýrken bu siyah elbiseleri giyerdi. Naftalin ve yün kokan dolabýn içine doðru eðilerek gerideki bavullardan birini aldý, açarak içine elbiselerini atmaya baºladý. Karýsýnýn gölgesi adamýn üzerine düºtü. "Ne oluyor, Eddie? Nereye gidiyorsun? Söyle bakalým!" "Söyleyemem..." Kadýn orada durarak kocasýný süzdü. Ne söylemesi ya da ne yapmasý gerektiðini düºünüyordu. Eddie'yi dolaba kapatarak aklý baºýna gelinceye kadar dýºarý çýkarmayabilirdi. Ama bunu yapamadý. Oysa Eddie'yi dolaba kolaylýkla týkabilirdi. Çünkü Eddie'den yedi santim daha uzun, elli kilo da daha aðýrdý. Myra ne yapacaðýný, ne söyleyeceðini bilemiyordu. Bütün bunlar Eddie'den beklenmeyecek ºeylerdi. Büyük ekranlý televizyonun havada uçtuðunu görse bu kadar sarsýlýp korkmazdý. Myra, "Gidemezsin," dedi. "Bana Al Pacino'nun imzasýný alacaðýný söyledin. Söz verdin." Tanrý da biliyordu yaa, pek saçma bir laftý bu. Ama saçmalamak bile hiçbir ºey yapmamaktan daha iyiydi. Eddie, "Ýmzayý yine alabilirsin," diye cevap verdi. "Al Pacino'yu senin gezdirmen gerekecek." Myra'nýn zavallý, sersemlemiº kafasýný dolduran korkuya bir yenisi daha eklenmiºti. Kadýn hafifçe haykýrdý. "Bunu yapamam... ben..." "Yapmak zorundasýn." Eddie ºimdi ayakkabýlarýný inceliyordu. "Baºka kimse yok." "Ama artýk üniformalarýmýn hiçbiri de bana uymuyor. Göðüsleri çok dar geliyor."


Eddie amansýzca, "Dolores'e üniformalardan birinin dikiºlerini açtýr," dedi. Ýki çift ayakkabýyý tekrar dolaba attý. Boº bir kutu buldu, üçüncü çifti bunun içine koydu. Güzel, siyah ayakkabýlardý bunlar. Daha uzun süre giyilebilirlerdi. Ama artýk iºe giderken giyilemeyecek kadar eski duruyorlardý. New York'ta zenginleri arabayla dolaºtýrarak hayatýný kazananlar için her ºeyin gerektiði gibi olmasý ºarttý. Müºterilerin çoðu yalnýz zengin deðil, ayný zamanda çok da ünlü kimselerdi. Bu ayakkabýlar artýk iº 58 'O" için uygun olamazdý... Ama Eddie onlarý ºimdi gittiði yerde rahatça giyebileceðini düºünüyordu. Orada yapmasý gereken ºeyleri yerine getirirken... Belki Rich Tozier... Eddie'nin kafasýna karanlýk basacak gibi oldu. Boðazýnýn sýkýºmaya baºladýðýný hissetti. Eddie gerçek bir paniðe kapýlýrken bütün eczaneyi çantasýna koyduðunu, ama en önemli ºeyi unuttuðunu düºündü. Ýnhalatö-rü aºaðýda, stereo dolabýnýn üzerinde duruyordu. Eddie bavulun kapaðýný çarparak kapattý. Dönüp Myra'ya baktý. Karýsý koridorda durmuº, elini kýsa kalýn bir sütuna benzeyen boynuna koymuºtu. Sanki astýmý olan oymuº gibi. Eddie'ye bakýyordu. Yüzünde ºaºkýnlýk ve dehºet vardý. Eddie'nin kendi kalbi dehºetle dolu olmasa, karýsýna acýyacaktý. "Ne oldu, Eddie? Telefondaki kimdi? Baºýn dertte mi? Dertte, deðil mi? Nasýl bir bela bu?" Eddie bir elinde çanta, diðerinde bavul, Myra'ya doðru yürüdü. Kadýn merdivenin önünde durarak onun geçmesine engel oldu. Eddie bir an Myra'nýn yolundan çekilmeyeceðini sandý. Sonra, tam adamýn yüzü göðsüne çarpacaðý sýrada kadýn yana çekildi. Korkuyla, Eddie hýzla yanýndan geçerken de aðlamaya baºladý. Myra, "Al Pacino'yu dolaºtýramam," diye inledi. "Bir Stop iºaretine falan çarparým. Öyle olacaðýný biliyorum! Eddie, korkuyoooorum!" Eddie merdivenin yakýnýndaki saate baktý. Dokuzu yirmi geçiyordu. Maine'e kalkan son uçaðý kaçýrmýºtý. Ama Penn garýndan bir tren, saat on bir buçukta Boston'a hareket edecekti. Boston'da da bir Cadillac onu bekleyecekti. Adam, lüks bir yolculuk olacak bu, diye düºündü. Daha lüksü de cenaze arabasý olur. Ama endiºelenme, Eddie, herhalde buraya cenaze arabasýyla döneceksin. Tabii toplayabilecekleri kadar parçan kalmýºsa. "Eddie?" Adam kendi kendine, "Dokuzu yirmi geçiyor," dedi. "Myra'yla konuºmak, ona ºefkatli davranmak için bol zamaným var. Ama, bu Myra'nýn oyuna gittiði gecelerden biri olsaydý ne kadar sevinirdim. Mutfaða bir not 59 Stephen King býrakýr, evden usulca kaçardým. Öyle sinsice kaçmak hiç de hoº olmazdý. Ama böylesi daha da kötü. Bu týpký evimden tekrar ayrýlmaya benziyor. Öyle zor olduydu ki! Hem üç defa tekrarlamak zorunda kaldým." Eddie dalgýn dalgýn, ev, kalbinin olduðu yerdir, diye düºündü. Buna inanýyorum. Ýhtiyar Robert Frost da, "Ev, gittiðin zaman seni içeri almak zorunda olduklarý yerdir," demiº. Ama ne yazýk ki ev, içeri girdiðin zaman seni bir daha salývermeyi istemedikleri bir yer ayný zamanda." Eddie merdivenin baºýnda durdu. Kalbi korku doluydu, hýrýltýlý hýrýltýlý nefes alýyordu. Boðazý iyice sýkýºmýº, sanki bir topluiðne baºý kadar kalmýºtý. Aðlayan karýsýna baktý. "Benimle aºaðýya gel. Sana bir ºeyler anlatmaya çalýºýyorum." Eddie, çantayla bavulu sokak kapýsýnýn yanýna býraktý. O anda baºka bir ºeyi daha hatýrladý... Daha doðrusu yýllar önce ölmüº olan annesinin hayali bunu ona hatýrlattý. "Ayaðýn ýslandýðý zaman hep soðuk aldýðýný biliyorsun, Eddie. Sen baºkalarýna benzemiyor sun. Çok zayýfsýn. Dikkatli davranman gerekiyor. ݺte o yüzden yaðmur yaðdýðý zaman hep lastiklerini giymelisin." Derry'de yaðmur çok yaðardý. Eddie holdeki dolabý açarak naylon torbayla bir çengele asýlmýº olan lastiklerini aldý. Onlarý da bavuluna koydu. "Aferin, Eddie, sen uslu bir çocuksun." Olan olduðu sýrada Eddie, Myra'yla televizyon seyrediyordu. Eddie az sonra yine televizyon odasýna girerek cihazýn bir duvarý kaplayan ekranýný indirmek için


bir düðmeye bastý, sonra telefonu açýp bir taksi çaðýrdý. Kulaklýðý yerine býrakarak inhalatörünü kaptý. Stereo için bin beº yüz dolar verdim, diye düºündü. Myra o berbat sarkýlan dinlesin diye. Sonra da kendisini suçlu hissetti. Myra eski pikapta cýzýrtýlý plaklanný dinlemekten de ayný derecede memnun olurdu. Eddie bu lüks ses düzenini de, Long Is-land'daki bu taºtan yapýlmýº büyük villayý da ayný nedenle almýºtý. Parasý olduðu için. Bir de yumuºak, korku dolu, çoðu zaman ºaºkýn ama amansýz bir sesle konuºan annesini yatýºtýrmak için. Eddie böylece artýk ölmüº olan 60 "O" annesine, baºanlý oldum, demeye çalýºýyordu. Bütün bunlara bir bak, anne! Baºardým! ªimdi lütfen bir süre susar mýsýn? Eddie inhalatörü aðzýna soktu ve intihar etmek üzere olan bir adamý taklit edermiºcesine cihazýn tetiðini çekti. Meyanbalý tadýnda bir buhar dönerek boðazýndan aºaðýya indi. Eddie kapanmýº olan gýrtlaðýnýn yeniden gevºediðini hissetti. Göðsündeki sýkýºýklýk da azaldý. Derken kafasýnda birtakým sesler yankýlanmaya baºladý. Hayaletlerin sesleriydi bunlar. "Size yolladýðým pusulayý almadýnýz mý?" "Aldým, Bayan Kaspbrak ama..." "Belki okumasýný bilmiyorsunuz, Koç Black. Onun için izin verin de size pusuladakileri söyleyeyim. Hazýr mýsýnýz?" "Bayan Kaspbrak..." "Ýyi. ªimdi dinleyin. Benim aðzýmdan sizin kulaklannýza. Hazýr mýsýnýz? Benim Eddie'm beden eðitimi derslerine giremez. Tekrarlýyorum: Beden eðitimi derslerine giremez. Eddie çok zayýf nahif bir çocuk. Koºtuðu ya da zýpladýðý takdirde..." "Bayan Kaspbrak, büromda Eddie'nin son doktor raporu var. Eyalet yasalan bunu emrediyor. Raporda Eddie'nin yaºma göre biraz kýsa olduðu, ama diðer bakýmlardan normal sayýlacaðý bildiriliyor. Emin olabilmek için aile doktorunuzu aradým, o da ayný ºeyleri söyledi." "Yani benim yalancý olduðumu mu söylüyorsunuz, Koç Black? Kastettiðiniz bu mu? ݺte kendisi de burada! Eddie yanýmda duruyor! Onun nasýl nefes aldýðýný duymuyor musunuz? DUYABÝLÝYOR MUSUNUZ?" "Anne... Lütfen... Ben iyiyim." "Eddie, hiç de iyi olmadýðýný pekâlâ biliyorsun. Ben bunu sana iyice öðrettim. Büyüklerinin sözlerini kesme!" "Eddie'nin nefes alýºlarýný duyuyorum, Bayan Kaspbrak ama..." "Duyuyor musunuz? Ýyi. Saðýr olduðunuzu sanmaya baºlamýºtým. Eddie yokuº yukarý çýkan bir kamyon gibi hýrlýyor, öyle deðil mi? Eðer bu da astým deðilse..." 61 Stephen King "Anne, ben..." "Sus bakayým, Eddie! Sözümü tekrar keseyim deme! Eðer bu astým deðilse, Koç Black, ben de Kraliçe Elizabeth 'im." "Eddie beden eðitimi derslerinde çoðu zaman mutlu ve saðlýklý gözüküyor, Bayan Kaspbrak. Oyunlara katýlmaktan hoºlanýyor. Çok da hýzlý koºuyor. Dr. Baynes'le konuºtum, bana 'psikosomatik araz'dan söz etti. Acaba siz..." "Yani oðlumun deli olduðunu düºünüp düºünmediðimi mi soruyorsunuz? Söylemeye çalýºtýðýnýz bu mu? YANÝ OÐLUMUN DELÝ OLDUÐUNU MU ÝDDÝA EDÝYORSUNUZ?" "Hayýr! Ama..." "O zayýf nahif." "Bayan Kaspbrak..." "Oðlum çok saðlýksýz." "Bayan Kaspbrak, Dr. Baynes, Eddie'nin hiçbir derdi olmadýðýný..." Eddie için için bu cümleyi tamamladý, "...söyledi." O gurur kinci konuºmayý yýllardan beri ilk defa bu gece hatýrlýyordu. Derry Ýlkokulunun spor salonunda annesi Koç Black'a avaz avaz baðýrmýºtý. Eddie inleyerek annesinin yanýnda büzülmüº, basket potalanndan birinin altýna toplanmýº olan çocuklar da onlarý seyretmiºlerdi. Eddie, Mike Hanlon'un telefonunun hatýrlatacaðý tek olayýn bu olmayacaðýný da biliyordu. Anýlarýn ucuzluk yapýlan bir maðazaya doluºmuº müºteriler gibi itiºip kakýºtýklarýný hissediyordu. Yakýnda hepsi teker teker


ortaya çýkacaklardý. Eddie bundan emindi. Peki, ucuz satýlan ºey neydi? Eddie'nin aklý mý? Olabilirdi de. Eddie, "Hiçbir derdi olmadýðýný söyledi," diye tekrarlayarak titredi. Myra, "Eddie," dedi. "Lütfen bana ne olduðunu anlat." Tombul yanaklarýnda gözyaºlarýnýn izleri kalmýºtý. Bu iriyan kadýn, ölmüº olan annesine ne kadar da benziyordu. Sanki birbirlerinin ikiziydiler. ("Eddie beden eðitimi derslerinde çoðu zaman mutlu ve saðlýklý gözüküyor.") 62 "O" ("Eddie oyunlara katýlmaktan hoºlanýyor.") ("Eddie çok hýzlý koºuyor çok hýzlý koºuyor siz burada deðilken çok hýzlý koºuyor zayýf nahif olduðunu hatýrlatacak biri bulunmadýðý zaman çok hýzlý koºuyor ve dokuz yaºýnda olmasýna raðmen kendisine bu dünyada yapabileceði en büyük iyiliðin sizin izin vermeyeceðiniz bir yöne doðru hýzla koºmak olduðunu biliyor onun yakasýný býrakýn Bayan Kaspbrak býrakýn KOªSUN..." Eddie, Myra'nýn annesine benzediðini bilmesine raðmen sonunda yine de onunla evlenmiºti. Çünkü eski alýºkanlýklarýndan, eski yöntemlerden kurtulmasý imkânsýzdý. Ha, evet, tabii, Eddie annesinin hayalini yenebilirdi. Bu zor olurdu ama sonunda baºarabileceðinden emindi. Oysa Myra onun baðýmsýzlýðýna kavuºmasýný engellemiºti. Myra onu ilgiyle hapsetmiº, endiºeyle çivilemiºti, tatlýlýkla prangaya vurmuºtu. Myra da annesi gibi Eddie'nin karakterindeki o büyük kusuru fark etmiºti. Eddie zayýf nahifti. Gerçi kendisi bazen hiç de zayýf nahif olmadýðýndan kuºkulanýyordu. Eddie'yi kendi cesaretine karºý korumak gerekliydi. Myra ºimdi yaðmurlu günlerde; kocasýnýn lastiklerini naylon torbadan çýkararak kapýnýn yanýndaki portmantonun altýna koyuyordu. Sabah kahvaltýsýnda bir tabaða gereken vitaminleri dolduruyordu. Myra annesi gibi anlýyordu Eddie'yi. Ve aslýnda adamýn kurtulma ºansý da yoktu. Eddie ilk evlendikleri yýllarda annesinin yerini alan bu kadýný üç defa terk etmiº ve her seferinde de eve, onun yanýna dönmüºtü. Eddie, belki de ben yanýldým, diye düºündü. Belki de burasý evim deðildi. Hiçbir zaman da olmadý. Asýl evim belki de bu gece gitmem gereken yerde. Ev, gittiðin zaman karanlýktaki ºeylerle karºý karºýya gelmen gereken bir yer. Çaresizlikle titredi. Lastiklerini giymeden sokaða çýkmýº ve müthiº soðuk almýº gibi. "Eddie, lütfen!"Kadýn yine aðlamaya baºlýyordu. Gözyaºlarý Myra'nýn son savunma silahýydý. Annesinin de öyle. Ýnsaný felce uðratan, ºefkat ve 63 Stephen King merhameti bir zýrhtaki öldürücü yarýklara dönüºtüren yumuºacýk bir silah. Ama tabii Eddie'nin de zýrhý olmamýºtý pek. O zýrhlar adama uymuyordu. Eddie kendisini zorlayarak kayýtsýzca konuºmaya çalýºtý. "Myra, beni dinle." Kadýn dehºet dolu, yaºlý gözleriyle ona baktý. Eddie ona, eski arkadaºým Mike Hanlon telefon etti ve her ºeyin yeniden baºladýðýný söyledi, demek istedi. Mike diðerlerinin çoðunun da geleceðini sanýyor. Ama bunlarýn yerine daha mantýklý ºeylerden söz etmeye baºladý. "Yarýn ilk iº büroya git. Phil'le konuº. Ona, gitmek zorunda kaldýðýmý, Pacino'yu senin dolaºtýracaðýný söyle..." Myra, "Eddie, bunu yapamam!" diye inledi. "O büyük bir yýldýz! Yolu ºaºmrsam bana baðýrýr. Baðýracaðýný biliyorum! Hepsi de yolu ºaºýrdýðýn zaman baðýrýrlar... O zaman... o zaman ben de aðlamaya baºlanm... Bir kaza da olabilir... Herhalde kaza olur... Eddie... Eddie... evde kalmalýsýn..." "Tanrý aºkýna! Sus artýk!" Myra, Eddie'nin sert sesi yüzünden irkildi. Kýrýlmýºtý da. Adam inha-latörü sýkýca kavradý ama kullanamadý. Kullandýðý takdirde Myra'nýn bu hareketini bir zayýflýk olarak göreceðini ve bunu kendisine karºý kullanmaya kalkýºacaðýný biliyordu. Sevgili Tanrým, eðer oradaysan lütfen bana inan. Myra'yý kýrmayý istemiyorum. Onun kanýný akýtmayý istediðim yok. Yüzünü gözünü çüriitmeyi de. Ama söz verdim. Hepimiz söz verdik. Bu anlaºmayý kanlarýmýzla imzaladýk. Lütfen bana yardým et. Tanrým. Çünkü bunu yapmak zorundayým. Myra fýsýldadý. "Bana baðýrmandan nefret ediyorum, Eddie." Eddie, "Myra, sana baðýrmak zorunda kalmaktan da ben nefret ediyorum," dedi. Karýsý yüzünü buruºturdu. Adam, iºte, yine yapacaðýný yaptýn, Eddie, diye


düºündü. Onu yine kýrdýn. Neden karýna birkaç yumruk da atmýyorsun. Böylesi daha merhametlice olur. Daha da çabuk. Birdenbire Eddie'nin karºýsýnda Henry Bowers'in suratý belirdi. Belki de buna, birisini yumruklama fikri neden olmuºtu. Eddie, Henry Bo-wers'i yýllardan beri ilk defa düºünüyordu. Bu onu hiç rahatlatmadý. 64 'O Hiç mi hiç! Eddie bir an gözlerini yumdu. Sonra tekrar açtý. "Yolu ºaºýrmayacaksýn, Myra. Bay Pacino da sana baðýrmayacak. O çok iyi ve anlayýºlý bir insan." Bunun doðru olmasý için sessizce dua ediyordu. Kadýn çekine çekine, "Öyle mi?" diye sordu. "Evet. Öyle." "Nereden biliyorsun?" Eddie hemen yalaný uydurdu. "Demetrios onu birkaç defa dolaºtýrdý. Söylediðine göre Bay Pacino her seferinde de elli dolar bahºiº veriyormuº." "Bana baðýrmasýn da. Elli sent verse bile yine aldýrmam." "Myra, bu çok kolay bir iº. Bir, Bay Pacino'yu sabah yedide St. Regis Otelinden alacaksýn. Onu ABC Televizyon binasýna götüreceksin. Ýki, saat on bire doðru St. Regis'e döneceksiniz. Üç, arabayý garaja býrakacak ve yeºil kâðýdý imzalayacaksýn." "Hepsi bu kadar mý?" "Bu kadar. Bunu gözleri kapalý yapabilirsin." Myra ona çocuksu bir ciddilikle baktý. "Ya otele dönmek yerine yemeðe gitmek isterse? Ya da içki içmek? Veya dans etmek?" "Öyle yapacaðýný sanmýyorum. Ama isterse, sen de onu seçtiði yere götürürsün. Bay Pacino bütün gece sürecek bir partiye gidecekse, gece yansýndan sonra arabadaki telefondan Phil Thomas'ý ararsýn. O senin yerine baºka bir ºoför yollar. Aslýnda bu iºi senin üzerine yýkmak istemezdim. Ama boº ºoförüm yok. Ýki kiºi hasta. Demetrios tatilde. Diðerlerinin de iºleri var. Bu iºi bitirir, saat birde de yataðýnda olursun, Myra. En geç saat birde. Bana inan." Eddie bir koltuða oturarak ellerini dirseklerine dayadý. Öne doðru eðilerek öksürdü. Annesinin hayali hemen fýsýldadý. "Öyle oturma, Eddie. Bu duruºun için çok kötü. Ciðerlerini de büzüyor. Ciðerlerin çok zayýf." Eddie dimdýkýjturdu ama kendisi pek farkýnda deðildi. 65 F:5 Stephen King Myra inlercesine, "Bir daha bu iºi yapmak zorunda kalmayacaðýmý umarým," dedi. "Son iki yýl içersinde ot gibi oldum. Üniformalarým artýk çok kötü duruyor." "Yemin ederim, bir daha böyle bir ºey olmayacak." "Telefon eden kimdi, Eddie?" Ayný anda bir arabanýn farlarýnýn ýºýðý duvarý aydýnlattý. Taksi bahçeye girerken korna çaldý. Eddie birdenbire rahatladý. Derry, Mike Hanlon ve Henry Bowers yerine Pacino'dan söz etmiºlerdi. Bu da iyiydi. Hem Myra, hem kendisi bakýmýndan. Artýk gerekmedikçe o ºeyleri düºünmeyi, onlardan söz etmeyi istemiyordu. Eddie ayaða kalktý. "Taksim geldi." Myra tekrar aðlamaya baºladý. "Eddie, bana söylemelisin!" "Söyleyemem. Zamaným yok." Myra hýçkýrdý. "ªimdiye kadar benden hiçbir ºey saklamazdýn." "ªimdi de saklamýyorum. Gerçekten. Aslýnda her ºeyi hatýrlamýyorum. Yani henüz... Telefon eden... eski bir arkadaºýmdý. O..." Eddie hole çýkarken Myra onu izledi, çaresiz bir sesle, "Hasta olacaksýn," dedi. "Bunu biliyorum. Eddie, lütfen, izin ver de seninle geleyim. Sa-* na bakarým. Al Pacino da taksiye biner. Bu yüzden ölecek deðil ya! Ne dersin! Olur mu?" Sesi yükseliyordu gitgide. Eddie dehºetle, Myra'mn annesine giderek daha fazla benzediðini gördü. Annesinin ölmeden önceki haline. Yaºlý, ºiºman ve deli. "Sýrtýný ovarým. Haplarýný veririm. Sana... yardým ederim... Ýstemezsen konuºmam. Ama bana her ºeyi anlatmalýsýn... Eddie... Eddie, yalvarýrým gitme! Lüüüütfeen!" Eddie hýzla sokak kapýsýna doðru gidiyordu. Yine hýrýltýlý hýrýltýlý ne-+, fes almaya baºlamýºtý. Bavulla çantayý aldý. Sanki daha aðýrlaºmýºlardý. Myra tombul pembe elleriyle ona dokunuyor, çaresiz bir istekle, ama güçsüzce kocasýný çekiºtiriyor, adamý endiºeli, tatlý gözyaºlarýyla kandýrmaya çalýºýyordu.


Eddie umutsuzca, elinden kurtulamayacaðým, diye düºündü. Astým krizi iyice ciddileºmiºti. Durumu çocukluðundakinden çok daha kötüydü. • 66 "O Kapýnýn tokmaðýna uzandý. Ama sanki tokmak ondan uzaklaºýyor, dýº uzayýn karanlýklarýna kanºýyordu. Myra, "Kalýrsan sana kahveli pasta yaparým," diye saçmalýyordu. "Mýsýr patlatýrýz... Sana sevdiðin hindi yemeðini de piºiririm. Ýstersen sabah kahvaltýsý için... Bu iºe hemen baºlarým... Koyu salça da yaparým... Eddie, lütfen... Korkuyorum... Beni çok korkutuyorsun." Kadýn kocasýný gömleðinin yakasýndan yakalayarak geri çekti. Kaçmaya çalýºan ºüpheli birini tutuklamaya çabalayan ºiºman bir polis gibi. Eddie son gücünü kullanarak yürüdü. Tam karºý koyma gücü ve kuvveti kesildiði sýrada karýsýnýn ellerini çektiðini fark etti. Myra son defa inledi. Eddie kapýyý açtý. Orada bir taksi bekliyordu. Normal dünyanýn bir elçisi gibiydi. Gece berrak, yýldýzlar ýºýl ýsýldý. Eddie hýºýrtýlý hýºýrtýlý soluyarak, ýslýk sesleri çýkararak karýsýna döndü. "Bunu yapmayý istediðim bir ºey olmadýðýný anlamaya çalýºmalýsýn, Myra. Seçeneðim... herhangi bir seçeneðim olsaydý hiç gitmezdim. Lütfen bunu anla. Gidiyorum ama geri geleceðim." Off, bu söz yalana öyle benziyordu ki! "Ne zaman? Gittiðin yerde ne kadar kalacaksýn?" "Bir hafta. Ya da on gün. Bundan daha uzun süre kalacak deðilim." Myra cýrlak bir sesle, "Bir hafta!" diye haykýrarak kötü bir operadaki baº oyuncu gibi elini göðsüne bastýrdý. "Bir hafta! On gün! Lütfen, Eddie Lüüüt..." "Myra, sus artýk. Tamam mý? Sus." O zaman ºaºýlacak bir ºey oldu ve kadýn sustu. Durup ýslak gözleriyle adama baktý. Kýzmamýºtý. Eddie adýna korkuyordu. Tabii kendisi adýna da. Eddie, Myra'yý tanýdýðý yýllar boyunca ilk defa onu güvenle sevebileceðini anladý. Bu gidiºinin bir parçasý mýydý? Belki... Hayýr, belkisi melki-si yoktu. Bu böyleydi. Eddie'ye daha ºimdiden hayatý altüst olmuº gibi geliyordu. Ama belki de bu daha iyiydi. Myra'yý sevmesinde neden artýk bir sakýnca olmadýðýna karar vermiºti? Bunun nedeni, Myra'nýn kendisinden 67 Stephen King daha fazla korkmasý mýydý? Olabilir miydi? Annesi de hep korkmuº muydu yoksa? Oyun oynamaya ya da havuzda yüzmeye kalktýðý zaman annesi dehºetle koºmuºtu! Korkuyla, titreyerek! Eddie yýllann oluºturduðu uçurumun ötesinden, "Myra," dedi. "Bana bir öpücük verir misin?" Kadýn, kocasýný öptü. Öyle sýkýca sanldý ki, Eddie'nin sýrt kemikleri acýdý. Suda olsaydýk ikimiz de boðulurduk, diye düºündü, sonra kansýnýn kulaðýna fýsýldadý. "Korkma..." Myra inledi. "Elimde deðil." "Biliyorum..." Eddie kansý kendisine hâlâ sýkýca sanlmýº olmasýna raðmen astým krizinin hafiflemiº olduðunu fark etti. Artýk ýslýða benzer sesler çýkarmýyordu. "Biliyorum, Myra." Taksi ºoförü tekrar korna çaldý. Myra titrek bir sesle, "Bana telefon edecek misin?" diye sordu. "Edebilirsem..." "Eddie, lütfen, bana ne olduðunu söyleyemez misin?" Söylese ne olacaktý? Kansýnýn içi çok mu rahat edecekti? Myra, bu gece Mike Hanlon bana telefon etti, diye açýklasa? Onunla bir süre konuºtuk. Ama önemli olan iki ºey vardý. Mike, "Her ºey yeniden baºladý," dedi. "Gelir misin?" dedi. ªimdi de benim ateºim var, Myra. Ama bu aspirinle düºürebileceðin bir ateº deðil. Nefesim kesiliyor, ama lanet olasýca inhalatör bunu geçiremez. Kalbim çýrpýnýyor. Mümkün olabilirse sana geri döneceðim, Myra. Ama ben çökebilecek bir madenin aðzýnda duran adama benziyorum. Orada duran ve gün ýºýðýna, "Elveda," diyen bir adama. Ya, evet, bu sözler kansýnýn içini amma da rahatlatýrdý! Eddie, "Hayýr," dedi. "Sana ne olduðunu açýklayabileceðimi sanmýyorum." Ve kansý bir ºey söyleyemeden dönüp taksiye doðru yürüdü. Arabaya vardýðý sýrada adeta koºuyordu. Taksi geri geri yola çýkarken Myra hâlâ kapýdaydý. Dýºan sýzan ýºýkta


iri, kapkara bir siluet gibiydi. Eddie elini salladý. Galiba Myra da ona karºýlýk verdi. ªoför, "Bu gece nereye gidiyoruz, dostum?" diye sordu. 68 & 'O" Eddie, "Penn ganna," dedi ve inhalatörü tutan parmaklan gevºedi. Astým krizi geçmiºti. Kendini bayaðý iyi hissediyordu. Ama inhalatöre dört saat sonra her zamankinden daha fazla ihtiyacý oldu. Eddie daldýðý uykudan sarsýlarak uyandý. Trende, hizasýndaki koltukta oturan bir iº adamý gazetesini indirerek ona hafif bir endiºeyle baktý. Ed-die'nin göðsü kabanp kabanp iniyordu. Ýnhalatörü aðzýna sokarak tetiði çekti. Sonra titreyerek arkasýna yaslandý ve rahatlamayý bekledi. Demin gördüðü o rüyayý düºünüyordu. Rüya mý? Keºke o kadarla kalsaydý! Eddie bunun rüyadan çok bir aný olmasýndan korkuyordu. Rüyasýnda bir cüz-zamlý, yerin altýndaki dehlizlerde Eddie Kaspbrak adýnda bir çocuðu kovalýyordu. Çocuk koºuyor, koºuyordu. (Koç Black annesine, "Çok hýzlý koºuyor," demiºti. "O iðrenç ºey peºindeyken çok hýzlý koºuyor, ah, evet buna inanmalýsýn, hýzlý koºuyor çok hýzlý...") Eddie rüyasýnda on bir yaºýndaydý. Burnuna bir ölüm kokusu geliyordu. Biri bir kibrit çakýyor ve Eddie yere bakýyordu. Gözü Patrick Hockstet-ter adlý çocuðun çürümeye baºlamýº olan yüzüne iliºiyordu. Patrick 1958'de, temmuz ayýnda kaybolmuºtu. Patrick Hockstetter'in yanaklanna solucanlar girip çýkýyordu. Çocuðun içinden yayýlýyordu o iðrenç, gazýmsý koku. Rüyadan çok anýya benzeyen bu düºte Eddie yana bakýyor, nemden ºiºmiº ve üzerleri küflenmiº iki okul kitabý görüyordu. Her Yere Yol ve Amerika 'mýzý Anlamak adlý kitaplar. Eddie haykýrmak için aðzýný açýyor ve tam o sýrada cüzzamlý üzerine atlayarak yara içindeki parmaklarýný yanaðýndan kaydýnyor, onun aðzýna sokuyordu. Eddie bu noktada uyanmýº, kendisinin Derry'nin altýndaki kanalizasyon kanallannda deðil, büyük beyaz ayýn aydýnlattýðý, hýzla ilerleyen bir trende olduðunu görmüºtü. Koltukta oturan adam kararsýzca durakladý. Bir an onunla konuºmaktan vazgeçti. Ama sonra, "Ýyi misiniz, efendim?" diye sordu. Eddie mýrýldandý. "Ah, evet. Uykuya daldým ve bir kâbus gördüm. Bu yüzden astým azdý." 69 Stephen King "Anlýyorum." Yolcu tekrar gazetesini kaldýrdý. Eddie peri masallarýný hatýrlatan ayýn ýºýklarýnýn aydýnlattýðý topraklara baktý. Birdenbire Henry Bowers ayýn kendisiyle konuºtuðuna inanýrdý, diye düºündü. Tannm! Ýyice kaçýktý o. Henry Bowers ºimdi nerede acaba? Öldü mü? Hapiste mi? Ülkenin ortasýnda bir yerde, tedavisi olmayan bir virüs gibi dolaºýyor mu? Gece yansýndan sonra, saat birle dört arasýnda otostop mu yapýyor? Arabalarýný durduracak kadar aptal olan adamlarý mý soyuyor? Yoksa onlarýn cüzdanlanndaki dolarlarý kendisininkine aktarmak için zavallýlarý öldürüyor mu? Olabilir, olabilir... Yoksa Henry Bowers bir eyalet akýl hastanesinde mi? Ýyice büyümüº olan aya bakarak onunla konuºuyor mu? Sadece kendisinin duyabildiði cevaplan mý dinliyor? Bu daha da mümkün. Eddie titredi. Sonunda çocukluðumu hatýrlama-^ ya baºlýyorum. O sönük ve ölü 1958 yýlýnda yaz tatilimi nasýl geçirdiðimi de. ªimdi o yazla ilgili istediði her sahneyi gözlerinin önünde canlandýra-bileceðini seziyordu. Ama bunu yapmak istemiyordu. Ah, Tannm, hepsini tekrar unutabilsem! Eddie alnýný vagonun kirli camýna dayadý, trenin yardýðý karanlýk geceyi seyretmeye baºladý. Kuzeye gidiyorum, diye düºündü. Ama bu yanlýºtý. Kuzeye gitmiyorum. Çünkü bu bir tren deðil, bir "Zaman makinesi." Kuzeye deðil, geriye gidiyorum. Geçmiºe. Ay bir ºeyler mýnldanýyormuº gibi geldi. Eddie Kaspbrak inhalatörü sýkýca kavradý. Baºý birdenbire dönmeye baºladýðý için gözlerini yumdu. BEVERLY ROGAN DAYAK YÝYOR Telefon çaldýðý sýrada Tom uykuya dalmak üzereydi. Yan doðrularak telefona uzandý. Sonra Beverly'nin göðüslerinden birinin omzuna deðdiðini hissetti. Kansý telefonu açmak için onun üzerinden eðilmiºti. Tom tekrar yatarak sersem sersem, gecenin bu saatinde, telefon rehberinde bulunmayan bu özel numarayý kimin aradýðýný düºündü. Beverly'nin, "Alo?" de-


70 "O" diðini duydu ve sonra daldý. Beysbol maçý sýrasýnda arka arkaya bira içmiº, iyice çakýrkeyif olmuºtu. Sonra Beverly'nin merak dolu, sert sesini duydu. "Neee?" Bu ses bir buz ºiºi gibi kulak zanný delip geçti adeta. Tom doðrulup oturmaya çalýºtý ama telefonun kordonu kalýn boynuna bastýrdý. "ªu lanet olasýca ºeyi çek, Beverly," diye homurdandý. Kadýn çabucak kalkarak karyolanýn diðer tarafýna doðru gitti. Kordonu gevºekçe tutuyordu. Saçlan koyu kýzýldý. Dalgalar halinde, hemen hemen beline kadar iniyordu. Fahiºe saçý. Beverly, kocanýn duygulanný anlamak için çekine çekine adamýn yüzüne öyle göz falan atmadý. Atmamasý da Tom Rogan'ýn hiç hoºuna gitmedi. Ýyice doðruldu. Baºý aðrýmaya baºlýyordu. "Kahretsin. Belki daha önce de aðnyordu ama insan uyurken bunu fark etmiyor ki." Tom Rogan banyoya gitti. Uzun uzun kaldý orada. "Madem kalktým," dedi kendi kendine. "Bir bira daha içeyim. Sabaha berbat halde olmam." Merdivene gitmek için yatak odasýna girdi. Boksörlerinkini andýran beyaz bir külot giymiºti. Paçalan adamýn hatýn sayýlýr göbeðinin altýnda dalgalanýyordu. Kollan çok kalýndý. Tom Rogan "Beverly Moda ªirketinin" Baºkaný ve Genel Müdüründen çok, bir dok iºçisine benziyordu. Tom kapýya vardýðý sýrada omzunun üzerinden bakarak öfkeyle baðýrdý. "Eðer arayan o sevici Lesley'se ona söyle, gidip baºka model bulsun. Bizim yakamýzý da býraksýn ki uyuyalým!" Beverly baºýný kaldýrarak kocasýna bir göz attý. Arayan, Lesley deðil, der gibi baºýný salladý. Sonra gözlerini tekrar telefona dikti. Tom'un ense kaslan büzüldü. Sanki kansý onu baºýndan savýyordu. Ya, bu hanýmefendi onu önemsemiyordu demek? Aºaðýlýk karý! Tom, mesele büyüyeceðe benziyor, diye düºündü. Beverly bu evin hâkiminin kim olduðunu unutmamalý. Belki karýmýn kýsa bir "Bilgi tazeleme" kursuna ihtiyacý var. Bazen öyle oluyor. Beverly hiçbir ºeyi çabucak kavrayamýyor. Tom aºaðýya inerek mutfaða gitti. Buzdolabýný açtý. Ama dolapta bira kalmamýºtý. Maç sýrasýnda hepsini içmiºti Tom. Bir an raftaki içki ºiºelerine baktý. Ama sert içki baºýnýn zonklamasýný daha da arttýracaktý. Tom 71 Stephen King tekrar merdivene doðru gitti. Geçerken yandaki antika çalar saate baktý. Gece yarýsýný geçmiºti. Bu durum keyfini yerine getirmedi. Zaten çoðu zaman huysuz ve aksiydi. Merdivenden aðýr aðýr çýktý. Kalbinin nasýl güm-bürdediðinin farkýndaydý. Çok farkýndaydý. Ka-bum, ka-týk, ka-bum, ka-tak. Kalbinin sadece göðsünde ve bileklerinde deðil, aynca kulaklannda attýðýný duymak Tom'u endiºelendiriyordu. Bu durum hiç hoºuna gitmiyordu adamýn. Ona gereken, güzel bir uykuydu. Oysa evli olduðu o ahmak kadýn hâlâ telefondaydý. "Bunu anlýyorum, Mike... Evet... Evet, öyle... Biliyorum ama..." Uzun bir sessizlik oldu. Sonra Beverly, "Bill Denbrough mu?" diye baðýrdý. Tom'un kulaðýna yine o buz ºiºi saplandý sanki. Nefes alýºlan düzgünleºinceye kadar yatak odasýnýn kapýsý önünde durdu. Aslýnda saðlýðým yerinde, diye düºünüyordu. Demir gibiyim. Belki Beverly'nin bunu yeniden öðrenmesi gerekiyor. Karýma bunu memnunlukla öðretebilirim. Ýçeri girecekken durakladý. Beverly'yi dinliyordu. Kamýnýn kiminle konuºtuðu ya da neler söylediði onu ilgilendirmiyordu. Tom'u Beverly'nin ses tonu ilgilendirmekteydi. Ve yine o tanýdýk öfkeyi duymaya baºlýyordu. Tom, Beverly'le dört yýl önce Chicago'da, bekârlann devam ettiði bir barda karºýlaºmýºtý. Onunla kolaylýkla konuºabilmiºti. Çünkü ikisi de ayný iºhanýnda çalýºýyorlardý. Ortak tanýdýklan da vardý. Tom Rogan kýrk ikinci kattaki "King ve Landry Halkla Ýliºkiler Bürosu'ndandý. Beverly Marsh ise on ikinci kattaki "Delia Modelleri"nde çalýºýyordu. Tom, Beverly'yi görür görmez iki ºeyi sezdi. Ýstek uyandýran bir kadýndý. Ve savunmasýzdý. Tom bir aydan kýsa bir sürede Beverly'nin bir özelliðini daha öðrendi. Genç kadýn yetenekliydi de. Çok yetenekliydi. Tom, Beverly'nin çizdiði elbise ve bluz modellerine bakarken kadýnýn bir para makinesi olduðunu sezdi. Ýnsaný korkutacak kadar hem de.


Beverly, Tom'un kendisiyle gerçekten ilgilendiðini anlayýncaya kadar Tom bu kadýn hakkýnda pek çok ºey öðrendi. Beverly'nin niyetlerini 72 "O" sezmemesi Tom'un iºine geliyordu. Kendisi bütün hayatý boyunca Beverly Marsh gibi birini aramýºtý. Birdenbire, aðýr aðýr ilerleyen bir ceylana saldýran aslan hýzýyla harekete geçti. Aslýnda Beverly'nin savunmasýz olduðu ilk bakýºta anlaºýlmýyordu. Ona baktýðýn zaman ince, ama gerekli yerleri dolgun, ºahane bir kadýn görüyordu insan. Kalçalarý pek geniº deðildi ama poposu ve göðüsleri harikaydý. Tom göðüse meraklýydý. Uzun boylu kýz-lann çoðunun göðüsleri insaný hayal kýnklýðýna uðratýyordu. Evet, Beverly o dalgalý ºahane kýzýl saçlan ve insaný sarsan vücuduyla çok güzeldi. Ama zayýftý... Zayýftý nedense. Sanki Beverly etrafa sadece Tom'un alabildiði radyo dalgalan yayýnlýyordu. Tabii bazý ºeyler belirliydi. Çok sigara içiyordu. (Ama Tom onu bundan hemen vazgeçilmiºti.) Gözlerini huzursuzca saða sola çeviriyor, konuºtuðu kimsenin yüzüne bakamýyordu. O kiºiyle göz göze gelmekten kaçýnýyordu. Sinirlendiði zaman dirseklerini hafif hafif ovuºturma huyu vardý. Týrnaklanný düzgünce, ama pek kýsa kesiyordu. Tom, Beverly'nin týrnaklanný onunla ilk karºýlaºtýðý akºam fark etti. Genç kadýn beyaz ºarap dolu kadehini alýrken, Tom genç kadýnýn týrnaklanný gördü ve, kýsa kesiyor, diye düºündü. Çünkü týrnaklanný kemiriyor. Aslanlarýn saldýrdýðý bazý ceylanlar belki de yakalanmayý isterler. Týpký bazý kadýnlar gibi. Tom birdenbire daldýðý düºüncelerden uyanmasýna neden olan bir ses duydu. Beverly'nin çakmaðýnýn ºýkýrtýsýný. Ýçinden yine o derin öfke kabardý. Midesine pek de kötü olmayan bir sýcaklýk yayýldý. Sigara içiyor. Beverly sigara içiyor. Bu konuda ona Tom Rogan'ýn özel derslerinden de vermiºtim. Ama yine ayný ºeyi yapýyor. Evet, Beverly her ºeyi geç öðreniyor. Fakat iyi bir öðretmen en çok, yavaº öðrenen öðrenciler konusunda baºanlý olur. Beverly ºimdi telefona, "Evet," diyordu. "Hi hi... Pekâlâ. Evet..." Sonra karºýdakinin söylediklerini dinledi ve Tom'un o zamana kadar hiç duymadýðý acayip, titrek bir sesle kahkaha attý. "Madem soruyorsun, öyleyse söyleyeyim. Ýki ºey istiyorum. Bana bir oda ayýrt ve dua et. Evet, pe73 Stephen King ki... Hi hi... Ben de öyle. Ýyi geceler..." Beverly telefonu kaparken Tom da içeri girdi. Aslýnda sert bir tavýrla içeri dalarak, çabuk o ýºýðý söndür! diye baðýrmayý düºünmüºtü. ªimdi söndür onu! HEMEN! ªÝMDÝ! Ama karýsýnýn yüzünü gördüðü anda bu sözler gýrtlaðýna takýlýp kaldý. Tom, Beverly'nin bu halini daha önce de görmüºtü. Ama sadece iki üç defa. Bir keresinde, ilk özel defilesinden önce. Bir kere de, Ulusal Terzilik Ödülünü almak için New York'a gittikleri zaman. Beverly uzun adýmlar atarak yatak odasýnda ilerledi. Beyaz dantel gecelik vücudunun çizgilerini ortaya koyuyordu. Sigarasýný ön diºlerinin arasýna sýkýºtýrmýºtý. Tanrým! Tom onun böyle sigara içmesinden öyle nefret ediyordu ki! Sigaranýn dumanlan kadýnýn sol omzundan geriye ince beyaz bir kurdele gibi uçuyordu. Ama Tom'un duraklamasýna asýl Beverly'nin yüzündeki ifade neden oldu. Bu yüzden homurtusu gýrtlaðýnda düðümlenip kaldý, kalbi göðsünde sarsýldý. Ka-týrrak! Tom yüzünü buruºturarak kendi kendine, duyduðum korku deðil, dedi. Sadece onun bu hali beni ºaºýrttý. Beverly çalýºma temposu hýzlandýðý zaman gerçekten canlanýveren bir kadýndý. Ama Tom'un hatýrladýðý o olaylarýn hepsi de kadýnýn iºiyle ilgiliydi. Oysa o sýrada, çok iyi tanýdýðý karýsýnýn yerini bir baºkasýnýn aldýðýný görüyordu. Tom'un duyarlý "korku radan"ný altüst eden bir yaratýk. Stres anlannda ortaya çýkan bu yabancý kadýn, güçlü ama sinirli, korkusuz, ne yapacaðý önceden kestirilemeyen bir insandý. ªimdi Beverly'nin yanaklarý pembe pembeydi. Gözleri iri-leºmiº, ýºýl ýsýldý. Uykunun neden olduðu bulanýklýk yoktu bu gözlerde. Beverly'nin saçlan uçuyordu. Genç kadýn... dolaptan bavulunu çýkanyordu! Bavul mu? Tanrým! Gerçekten bavulunu çýkanyor! "Bana bir oda ayýrt. Ve benim için dua et..." Tom, Onun hiçbir otelde odaya ihtiyacý olmayacak ki, diye düºündü. Çünkü küçük Beverly Rogan evinde burada kalacak. Ve birkaç gün otura-mayacaðý için


yemeklerini ayakta yiyecek. Üç dört gün. Ama benimle iºi sona ermeden Beverly'nin bir iki duaya da ihtiyacý olacaðý kesin. 74 "O" Beverly bavulu karyolanýn üzerine atarak ºifonyerine gitti. Üst çekmeceyi açarak iki kot pantolon, iki kadife pantolon çýkardý, bunlarý bavula artý. Yine sigarasýnýn dumanlarýný üfleyerek ºifonyere döndü. Bir kazak, bir iki tiºört, pek biçimsiz olduðu halde bir türlü vazgeçemediði bir bluz kaptý. Beverly'ye telefon eden kimsenin jet sosyetesinden olmadýðý anlaºýlýyordu. Ama Tom'un beynini oyanlar bunlar deðildi. Fazla bira ve uykusuzluktan zonklayan beynini! Adam o sigaraya kýzýyordu. Güya Beverly sigaralarýnýn hepsini atmýºtý. Ama yine de Tom'a ya-, lan söylemiºti iºte. Bunun kanýtý ºimdi kadýnýn diºlerinin arasýndaydý. Tom karýsý kapýda durduðunu hâlâ fark etmediði için zevkle, Beverly'yi tam kontrolüne almasýný saðlayan o iki geceyi düºündü. Lake Forest'teki bir partiden eve dönerlerken Tom, Beverly'ye, "Artýk yanýmda sigara içmeni istemiyorum," demiºti. Ekimde olmuºtu bu. "Partilerde ve büroda bu pis ºeyi yutmak zorunda kalýyorum. Ama seninle beraberken ayný ºeyi yapmak zorunda deðilim. Bu neye benziyor biliyor musun? Sana gerçeði söyleyeceðim. Hoº deðil ama gerçek. Bu baºkalarýnýn sümüðünü yemekten farksýz." Beverly'nin hafifçe itiraz edeceðini sanýyordu. Ama genç kadýn ona, herkesi memnun etmeye çalýºan bir insan tav-nyla, çekingen bir bakýºla bakýyordu. "Peki, Tom..." Sesi itaatli ve uysaldý. "O halde o sigarayý at." Beverly sigarayý attý. Tom pek keyifli bir gece geçirdi o zaman. Birkaç hafta sonra sinemadan çýkarlarken Beverly lobide düºünmeden bir sigara yaktý. Parktaki arabalarýna giderken de içip durdu. Soðuk bir kasým gecesiydi. Tom, karýsýnýn sigarasýný içmesine izin verdi. Hatta arabaya vardýklarý zaman binmesi için kapýyý da açtý. Direksiyonun baºýna geçerek kapýyý kapattý, "Bev?" dedi. Beverly sigarayý aðzýndan çekerek soru sorarmýº gibi kocasýna döndü. Adam o zaman kadýnýn suratýna tokadý indirdi. Öyle ºiddetle vurdu ki, avucu karýncalandý. Beverly'nin kafasý geriye giderek koltuðun arkasýna 75 Stephen King çarptý. Gözleri hayret ve can acisýyla irileºmiºti. Baºka bir duygunun etkisiyle de. Elini yanaðýna götürerek bu sýcaklýk ve uyuºukluðun nedenini anlamaya çalýºtý. "Ah, Tom!" diye baðýrdý. Tom gözlerini kýsarak karýsýna baktý. Kayýtsýzca gülümsüyordu. Ýyice canlanmýºtý. Bundan sonra neler olacaðýný, Beverly'nin nasýl bir tepki göstereceðini seyretmeye hazýrdý. Seksle ilgili bir heyecan da duyuyordu ama bunun farkýnda deðildi. Bununla daha sonra ilgilenecekti. ªimdiki halde, kansýna ders vermekle meºguldü. Tom tokat sýrasýnda olanlarý düºündü. Beverly'nin yüzünde üçüncü olarak beliren ifade neyle ilgiliydi? Önce hayret. Sonra can acýsý. Ve sonra özlem mi? Beverly bir ºey mi hatýrlamýºtý? O ifade karýsýnýn yüzünde bir an belirip kaybolmuºtu. Beverly ona acý acý bakýyordu. Elâ gözleri donmuºtu. "Bunu neden yaptýn, Tom?" Baºka bir ºey söylemeye çalýºtý, ama sonra hüngür hüngür aðlamaya baºladý. "At onu." "Ne? Ne dedin, Tom?" Beverly'nin makyajý akýyor, yüzünde kirli çizgiler býrakýyordu. Tom buna da aldýrmadý. Beverly'yi o halde görmek hoºuna gidiyordu. Beverly'nin yüzü kirliydi ama aynca seksi bir tarafý da vardý. Sokak kadýnýna yakýºacak bir yaný. Bu insaný heyecanlandýrýyordu. "ªu sigara! At onu." Beverly o zaman durumu kavradý. Yüzünde suçlu bir ifade belirdi. "Sadece unuttum!" diye baðýrdý. "Hepsi o kadar!" "Sigarayý at, Bev, yoksa yine tokadý yiyeceksin." Genç kadýn pencereyi açarak sigarayý fýrlattý. Sonra da kocasýna döndü. Rengi uçmuºtu, yüzünde korku dolu bir ifade vardý ama yine de sakindi. "Bunu yapamazsýn... Bana vurmamahsýn. Bu devamlý bir iliºki için... Kötü bir temel olur." Beverly olgun bir insan gibi konuºmaya çalýºýyor ama bunu baºaramýyordu. Tom yenilgiye uðratmýºtý onu.


Adam arabada giderken yanýnda bir çocuk olduðunu düºünüyordu. Çok seksi ve ºehvetli biri ama yine de bir çocuk, "Vuramazsýn baºka, vurmamahsýn baºka, bebek." Tom'un sesi sakindi, ama için için titreyip duru76 'O" yordu. "Devamlý bir iliºkiyi neyin saðlayacaðýna ve neyin saðlamayacaðýna ben karar veririm. Bunu kabul edebilirsen, pekâlâ. Edemezsen çýkar gidersin. Seni engellemem. Belki bir gidiº hediyesi olarak popona tekmeyi indiririm ama seni durdurmam. Özgür bir ülke burasý. Baºka daha ne söyleyebilirim?" Beverly, "Belki söyleyeceðini söyledin zaten," diye fýsýldadý. Tom tokadý indirdi tekrar. Eskisinden daha da haºince. Çünkü hiçbir kadýn Tom Rogan'a karºý böyle küstahlýk edemezdi. Beverly'nin yanaðý panele çarptý. Kadýn elini kapýnýn tokmaðýna attý, sonra da çekti. Tavºan gibi bir köºeye büzüldü. Bir elini aðzýna bastýrmýºtý. Gözleri iri, ýslak ve korku doluydu. Tom bir an ona baktý. Sonra arabadan inerek dolaºtý. Genç kadýnýn oturduðu tarafýn kapýsýný açtý. "Ýnmek mi istiyorsun, Bev? Tokmaða uzandýðýný gördüm. Bundan da inmek istediðin anlaºýlýyor. Pekâlâ. Senden bir ºey istedim. Sen de bunu yapacaðýný söyledin. Ama sözünde durmadýn. Demek inmek istiyorsun! Haydi! Ýn! Önemli mi bu? Ýn! Ýnmek istemiyor musun?" Beverly, "Hayýr," diye fýsýldadý. "Ne? Sesini duyamýyorum! Bu son ºansýn, Beverly. Duyabileceðim bir sesle konuº. Arabadan inmek mi istiyorsun, yoksa benimle gelmek mi?" Kadýn, "Seninle gelmek istiyorum," diyerek küçük bir kýz gibi ellerini kavuºturdu. Adama bakamýyordu. Yaºlar yanaklarýndan akýyordu. Tom, "Pekâlâ," diye homurdandý. "Güzel. ªimdi, 'Senîn yanýnda sigara içmemem gerektiðini unuttum, Tom,' de bakalým." Beverly yalvarýrcasýna adama baktý. Bunu bana yaptýrabilirsin, der gibiydi. "Lütfen yapma. Seni seviyorum. Bu konuyu artýk kapatamaz mýyýz?" "Söyle!" "Senin yanýnda sigara içmemem gerektiðini unuttum, Tom." "Ýyi. ªimdi de, 'Çok üzgünüm,' de." Beverly ifadesiz bir sesle tekrarladý. "Çok üzgünüm..." 77 Stephen King "ªimdi, 'Senden izin almadan bir daha sigara içmeyeceðim,' de bakalým." Beverly'nin sesi titremeye baºladý. "Se-Senden izin almadan b-bi..." "Söyle, Bev." "Bir daha si-sigara içmeyeceðim." Tom memnun bir tavýrla tekrar direksiyonun baºýna geçti. Tom, kapýda durmuº kansýna bakarken bütün bunlar çabucak kafasýndan geçti. Hýzlandýrýlmýº bir film gibi. Beverly ºimdi bavula çamaºýrlarýný koyuyordu. Ama bunlar Tom'un hoºlandýðý ipek ya da saten çamaºýrlar deðildi. Daha çok bir çocuða yakýºacak ºeylerdi. Tom Rogan uzun tüylü halýya basarak gardýrobuna doðru gitti. O sigara çýldýrtmýºtý onu. Beverly'nin çoktan beri o ilk dersi unuttuðu yoktu. Tom, kansýna ondan baºka daha pek çok ders vermiºti. Genç kadýn sýcak günlerde bile uzun kollu bluzlar ve hatta hýrkalar giymek zorunda kalmýºtý. Dolabýn kapaðýnýn içinde siyah bir kayýº asýlýydý. Tom bunun tokasýný çoktan çýkarmýºtý. Kayýºýn ucunu kývýrýp bir ilmek haline sokmuºtu. ªimdi bu ilmeði eline geçirdi. Çocukken annesi Tom'a, "Yine yaramazlýk ettin," derdi. "Buraya gel, Tommy. Seni dövmek zorundayým." Çocukluðunda pek çok dayak yemiºti Tom. Ve sonunda Wichita Eyalet Kolejine kaçmayý baºarmýºtý. Dört çocuðun en büyüðüydü. En küçük kardeºi dünyaya geldikten üç ay sonra babasý intihar etmiº, annesi Ford fabrikasýnda iº bulmuºtu. On bir yaºýnda olan Tom da evin erkeði durumuna gelmiºti. Kardeºlerinin bütün yükü onun omuzlanndaydý. Bir terslik olduðu zaman da dayaðý yiyordu. "Buraya gel, Tommy. Seni dövmek zorundayým." Dövmek, dövülmekten daha iyiydi. Tom bunu çok iyi öðrenmiºti. Kayýºý ºöyle bir salladý. Sonra da zevkle, usulca, "Beverly," dedi. Kadýn hemen döndü. ªaºýrmýº, gözleri irileºmiºti. Uzun saçlarý havalanýyordu. Tom ona hemen vuramadý. Yine o endiºeyi duyuyordu. Evet, kansý önem-


78 "O li defilelerden önce de böyle oluyordu. Tom da o zaman Beverly'ye pek sokulmuyordu. Öyle anlarda kadýn bayaðý otoriter bir tavýr da takýnýyordu. Beverly'nin hem ºok geçirmiº, hem de korkmuº gibi bir hali vardý. Ama iyice heyecanlanmýº, keyiflenmiº gibiydi de. Yanaklarý kýzarmýºtý. Sigara hâlâ aðzýndaydý. O sigara! Tom buna bakarken yine o müthiº gazabý duydu. Bir keresinde Beverly'nin ona cansýz, ifadesiz bir sesle, "Ýlerde bir gün beni öldüreceksin, Tom," dediðini hatýrladý. "Bunu biliyor musun? Günün birinde çok ileri gideceksin. Ve bu son olacak. Sen de çýldýracak-sýn. Tom ona, "Her ºeyi benim istediðim gibi yaparsan," diye cevap vermiºti. "O gün hiçbir zaman gelmez, Bev." ªimdi Tom öfke gözlerini iyice karartmadan önce, yoksa o gün geldi mi? diye düºünüyordu. O sigara! Önce sigara iºini halledeceklerdi. Sonra Tom karýsýyla yatacaktý. Gerisini de ondan sonra konuºacaklardý. Belki Tom o zaman diðer ºeylere de önem verecek ve kýzacaktý. Beverly, "Tom," diye baºladý. "Tom, ben..." Tom, "Sigara içiyorsun," dedi. "Unuttuðun anlaºýlýyor, bebek. Sigaralarý nereye saklamýºtýn?" "Sigarayý söndüreceðim." Beverly banyonun kapýsýna giderek sigarayý klozete fýrlattý. "Tom, arayan eski bir arkadaºýmdý. Çok eski bir arkadaºým. Ben..." Tom avaz avaz baðýrdý. "Kes sesini! Sus!" Ama görmek istediði ºey karýsýnýn yüzünde yoktu. O müthiº korku. Evet, Beverly korkuyordu ama telefonda duyduklarý yüzünden. Sanki kayýºý da, Tom'u da görmüyordu. Tom yine endiºelendi. "Seni dövmek zorundayým," diye homurdandý. "Çok üzgünüm, bebek." Beverly saldýrgan bir tavýrla, "O kayýºý býrak," dedi. "Mümkün olduðu kadar çabuk havaalanýna gitmem gerekiyor." Tom bakýºlarýný karýsýndan kaçýrdý. Sonra tekrar ona baktý. "Beni dinle, Tom. Doðduðum kentte bir olay çýkmýº. Çok kötü bir ªey. O günlerde bir arkadaºým vardý. On bir yaºýnda bir çocuktu. Fena hal79 Stephen King de kekelerdi. ªimdi bir romancý o. Galiba onun kitaplanndan birini de okudun sen. 'Kara Çaðlayan'ý. O roman burada haftalarca durdu ama kitabý eski arkadaºýmýn yazmýº olduðu aklýma bile gelmedi. Belki gelmesi gerekirdi. Ama artýk hepimiz de olgun insanlanz. Ve ben yýllardan beri Derry'i düºünmedim. Her neyse... Bill'in bir kardeºi vardý. George adýnda bir çocuk. Ben Bill'le henüz dost olmadan önce George öldürülmüºtü. Sonra ertesi yaz..." Tom kayýºý salladý birdenbire, "Seni döveceðim." Diºlerini göstererek sýrýtýyor, karýsýnýn kendisine dehºet, korku ve utançla bakmasýný bekliyordu. Evet, ben bunu hak ettim, der gibi bakmasýný. "Çok üzgünüm, bebek." "Tom, sakýn..." Adam kayýºý hýzla karýsýnýn kalçasýna indirdi. Çýkan ºakýrtý pek hoºuna gitti. Sonra Beverly kayýºý yakalamaya çalýºtý. Tom fena halde ºaºýrdý. Kayýºý hýzla çekti. "Bir daha elimden bir ºey kapmaya kalkýºma." Sesi boðuklaºmýºtý. "Duyuyor musun? Bunu yaparsan bir ay böbreklerinden kan gelir!" "Tom, yeter." Beverly'nin sesinin tonu adamý çýldýrttý. Sanki altý yaºýndaki bir çocukla konuºan bir öðretmendi o. "Gitmem gerekiyor, Tom. Bu bir oyun deðil. Ýnsanlar ölüyor. Ve ben uzun yýllar önce söz verdim..." Tom bu sözleri pek duymadý. Böðürerek karýsýna doðru koºtu. Baºýný eðmiº, kayýºý sallýyordu. Sonra kayýºý kaldýrarak Beverly'ye vurdu, vurdu, vurdu. Ah, komºular, kadýn sigara içmekle kalmamýº, kemeri onun elinden almaya da kalkýºmýºtý! Beverly yüzünü korumak için ellerini kaldýrmýºtý. Baºka zamanlarda yaptýðý gibi baðýrmýyor, Tom'a artýk durmasý için yalvarmýyordu. Daha da kötüsü, hiç aðlamýyordu. Odada ºimdi sadece kayýºýn ºakýrtýsý ve Tom'un boðuk soluklan duyuluyordu. Sonra Beverly birdenbire dönerek tuvalet masasýna koºtu. Orada bulduðu ºeyleri kocasýna fýrlatmaya baºladý. Tom, "Dur," diye kükredi. "Dur dedim, diºi köpek!" 80 "O"


Ama Beverly ona aldýrmadý bile. Adam karýsýnýn kendisine bir ºeyler attýðýna inanamýyordu bir türlü. Bir krem kavanozu birdenbire sað kaºýna geldi. Bir parfüm ºiºesi de göðsüne. Ve Beverly ona baðýrmaya baºladý. Ah, inanýlacak ºey miydi bu? "Ben havaalanýna gidiyorum, aºaðýlýk köpek! Beni duyuyor musun? ݺim var ve gidiyorum! Yolumdan çekil. Çünkü gidiyorum." Kan Tom'un sað gözüne doluyordu. Adam bir an kýmýldamadan durarak karýsýna sanki onu daha önce hiç görmemiº gibi baktý. Gerçekten de bu Beverly'yi hiç görmemiºti. Sonra kesik kesik solumamaya çalýºarak, "O eºyalarý yerine koy," diye emretti. "Ve yataða gir. Bunlarý yaparsan belki seni fazla dövmem. Evden iki hafta yerine iki gün sonra ayrýlabilirsin." "Tom, beni dinle." Beverly aðýr aðýr konuºuyordu. "Bana yaklaºýrsan, seni öldürürüm. Bunu anlýyor musun, yað tulumu? Seni öldürürüm?" Tom müthiº bir korku duydu o zaman. Belki bunun nedeni karýsýnýn yüzündeki nefret ve aºaðýlamaydý, belki de ona, "Yað tulumu," demiº olmasý. Sessizce karýsýna saldýrdý. Bu sefer niyeti kadýný döverek ona boyun eðdirmek deðildi. Galiba onu öldürmeyi düºünüyordu. Tom, Beverly'nin banyoya kaçacaðýný sanýyordu. Ama genç kadýn yerinden kýmýldamadý. Dönerek tuvalet masasýný kocasýna doðru itti. Masa tek bacaðýnýn üzerinde dönerken kenarý Tom'a çarptý. Adam yere devrildi. Ayna kýrýlýrken parçalardan bazýlarý Tom'un yüzüne battý. Beverly ºimdi tiz sesler çýkararak aðlýyordu. Genç kadýn zaman zaman Tom'un zulmünden kaçmayý düºünmüºtü. Daha önce babasýnýn zalimliðinden kaçtýðý gibi. Kocasýndan korkuyor ve ondan nefret ediyordu. Kocasýný geçmiºe gömülü bazý nedenlerle seçtiði için de kendinden tiksiniyordu. Kalbi sanki göðsünün içinde kavruluyor, eriyordu. Genç kadýn Mike Hanlon'un ciddi ve sakin sesini duyuyor gibiydi hâlâ. "O ortaya çýktý, Beverly... çýktý... Ve sen söz verdin..." Tom, tuvalet masasýný iterken Beverly bir atýlýºta kayýºý kaptý, sonra da elini ilmeðe sokarak geri geri gitti. Gözlerine düºen saçlarýný geriye iterek kocasýna baktý. Onun ne yapacaðýný anlamaya çalýºýyordu. 81 F:6 Stephen King Adam ayaða kalktý. Ayna parçalan yüzünü kesmiºti. Hafif kanýyordu. "Kayýºýmý ver." Beverly ona meydan okurcasýna bakarak kayýºýn bir kýsmýný eline sardý. "Vazgeç, Bev. Hemen." "Bana saldýnrsan seni gebertinceye kadar pataklarým." Bu sözler Be-verly'nin kendisini de ºaºýrttý. "Bunu yapabilirim de. Sen ºiºman ve hantalsýn, Tom. Ben gidiyorum. Ve galiba bir daha da sana dönmeyeceðim. Her ºey sona erdi." "Bu Denbrough denilen herif de kim." "Önemli deðil. Ben..." Beverly birdenbire kocasýnýn bu soruyu onu oyalamak için sormuº olduðunu anladý. Tom ona saldýrdý. Kadýn kayýºý salladý, ucu hýzla adamýn aðzýna çarptý. Tom cýrlak cýrlak baðýrarak ellerini aðzýna götürdü. Gözleri irileºmiº-ti. ªaºýrmýºtý. Caný yanýyordu. Parmaklarýnýn arasýndan kanlar akmaya baºladý. "Diºlerimi kýrdýn, diºi köpek! Diºlerimi kýrdýn!" Kanlý ellerini uzatarak tekrar saldýrmaya kalktý. Beverly, son gülen iyi güler, diye düºünerek kamçýyý yeniden salladý, kocasýnýn kasýklarýna indirdi. Tom Rogan birdenbire savaºmaktan vazgeçti. Ýnce, tiz, hafif bir çýðlýk attý, dua edecekmiº gibi dizüstü düºtü. Ellerini bacaklarýnýn arasýna sokarak baºýný arkaya attý. Dizi kýrýk parfüm ºiºesine gelmiºti. Tom sessizce, bir balina gibi yan devrildi. Beverly, Tannm, diye düºündü. Her tarafý kanýyor. Ama Mike Han-lon'un telefon konuºmasý sonucu ortaya çýkmýº olan yeni, azimli ve cesur Beverly, ölecek deðil, diye karar verdi. Onun gibiler ölmezler. Ama o aºaðýya inip tüfeðini almadan buradan gitmeliyim. Genç kadýn geriledi, cam parçalanndan biri ayaðýna battý. ªimdi yerde kanlý ayak izleri kalýyordu. Beverly bavulunu kaptý, gözlerini kocasýndan ayýrmadan geri geri odadan çýktý. Merdivenden indi, aºaðýda durup beyaz dantelli geceliðini çýkardý. Tekrar bavulu açtý. "Beverly, hemen buraya gel!" 82


'O Kadýn irkildi. Tom böyle baðýracak gücü bulabildiðine göre zamaný sandýðýndan daha azdý. Beverly çabucak çamaºýr, kot pantolon ve bir bluz giydi. "Seni öldüreceðim, diºi köpek! Aºaðýlýk diºi köpek!" Beverly bavulu tekrar kapayarak kilitledi. Ve evden fýrladý. Karanlýk sokakta yürürken birdenbire gülmeye baºladý. BILL DENBROUGH ARA VERÝYOR Audra, "Gitmek mi?" diye tekrarladý. ªaºkýn, biraz da korkuyla kocasýna baktý. Sonra çýplak ayaklarým altýna aldý. Yer soðuktu. Zaten Ýngiltere'nin güneyindeki bu evin her tarafý soðuktu. Bili Denbrough, Maine'i düºündü... Hayretle ve bulanýk biçimde Derry kentini hatýrladý. "Bili, böyle birdenbire kalkýp gidemezsin. Bunu sen de biliyorsun." Bili, "Gitmem gerekiyor," dedi. "Telefondaki kimdi? Neden korkuyorsun, Bili?" "Korkmuyorum." "Ya! Ellerin her zaman böyle titrer mi? Kahvaltýdan önce hep böyle içki mi içersin?" Bili içkisini yudumladý. "Son zamanlarda doðduðum yeri sýk sýk düºünüyorum." "Doðduðun yeri mi?" Audra'nýn öyle ºaºkýn bir hali vardý ki, yazar güldü. "Zavallý Audra. Benimle evleneli hemen hemen on bir yýl oldu ama hakkýmda hiçbir ºey bilmiyorsun." Audra, "Billy," dedi. "Ben seni sevdiðimi biliyorum. Bu da on bir yýl boyunca bana yetti." "Biliyorum." Bili kansýna gülümsedi. Tebessümü tatlý, yorgun ve korku doluydu. "Lütfen... Lütfen bana ne olduðunu söyle." Audra güzel gri gözleriyle kocasýna bakýyordu. 83 Stephen King Bill olaylara, âºýk olup evlendiði ve hâlâ sevdiði bu kadýnýn gözüyle bakmaya çalýºtý. Maine eyaletinden gelme fakir bir çocuktu o. Burs kazanarak üniversitede okumuºtu. Her zaman yazar olmayý istemiºti. Sonunda da korku hikâyeleri yazmaya baºlamýºtý. "Kekeme Bili" yirmi üç yaºýnda üne kavuºmuºtu. Bundan üç yýl sonra da, film yýldýzý bir kadýnla evlenmiºti. Dedikodu yazarlarý bu evliliðin ancak yedi ay süreceðini iddia etmiºlerdi. Bill'le Audra'nýn ortak bir yanlan yok gibiydi. Bili uzun boyluydu, saçlarý dökülmeye baºlamýºtý. Kolay kilo alacak bir tipti. Baºkalarýnýn yanýnda aðýr aðýr konuºuyor, bazen ne söyleyeceðini de pek bilmiyordu. Audra ise kýzýl saçlý, boylu boslu, ºahane bir kadýndý. Bill'le Audra, yazarýn ikinci romaný olan Kara Çaðlayanlarýn senaryosunu hazýrladýðý sýrada tanýºmýºlardý. Audra bu filmde baºrolü oynayacaktý. Audra, "Bili," dedi, kocasý daldýðý düºüncelerden uyandý. "Sana durumu mümkün olduðu kadar anlatmaya çalýºacaðým, Audra. Bu senin hakkýn. Ama önce bana hakkýmda neler bildiðini anlat. Ya da neler bildiðini sandýðýný..." Audra bir an ona hayretle baktý. Sonra, "Senin Maine eyaletinden olduðunu biliyorum," diye baºladý. "Deny adlý bir kentte büyüdün. Kardeºinin ölümünden iki yýl kadar sonra Bangor'a taºýndýnýz. Sen on dört yaºýndayken de Portland'a. Babanýn akciðer kanserinden öldüðünü biliyorum. Daha üniversitedeyken 'Çok satan kitaplar' listesine giren bir roman yazdýn. Bundan bir yýl sonra da Kara Çaðlayanlarý. Ve Hollywood'a geldin. Filmin çevrilmesinden bir hafta önce Audra Phillips adlý, kafasý karmakarýºýk bir kadýnla tanýºtýn. Çünkü bu kadýn beº yýl önce önemsiz Audrey Philpott'ken birdenbire üne kavuºmuºtu. Bu kadýn boðuluyordu sanki..." "Audra, yapma..." Kadýn kocasýnýn gözlerinin içine bakýyordu. "Neden? Gerçeði söylemeliyiz. Boðuluyordum ben. Ve türlü hap alýyordum. Sanki toprak durmadan ayaklarýmýn altýnda sarsýlýyordu. Sonra seninle tanýºtým ve her ºey birdenbire düzeldi... senin hakkýnda baºka ne biliyorum? Kontrollü bir erkek84 'O sin. Telaºla saða sola koºmuyorsun. Kendine güveniyorsun. Aºk hayatýmýz çok iyiAyrýca dostuz. Fazla bira içtiðini, vücudunu çok çalýºtýrmadýðýný biliyorum.


Bazý geceler kâbus gördüðünün de farkýndayým." Bili ºaºýrdý. Hatta korktu. "Ben hiç rüya görmem." Audra gülümsedi. "Röportaj yapýlýrken, o fikirlerin nereden aklýna geldiðini soran gazetecilere böyle söylüyorsun. Ama bu doðru deðil. Tabii gece uykunda inlemenin nedeni hazýmsýzlýk olabilir. Ama sanmýyorum, Bili." Yazar kararsýz bir sesle sordu. "Uykumda konuºuyor muyum?" Ýyi ya da kötü rüya gördüðünü hiç hatýrlamýyordu. Audra baºýný salladý. "Bazen. Ama ne dediðini hiçbir zaman anlayamýyorum. Bir iki defa da aðladýn." Billy boº gözlerle karýsýna baktý. Anýlar birdenbire kafasýna üºüºmeye baºlamýºtý. Yazar onlarý kafasýndan atmaya çalýºtý ve bunu da baºardý. Ama o sýrada bir ses duydu. Eddie Kaspbrak'ýn sesiydi bu. "Hayatýmý kurtardýn, Bili. O büyük çocuklar beni çýldýrtýyorlar. Bazen onlarýn beni gerçekten öldürmek istediklerini düºünüyorum..." Audra uzun bir sessizlikten sonra ekledi. "Bir ºey daha biliyorum. Bu sabah biri sana ºehirlerarasý telefon etti. Ve beni býrakman gerektiðini söyledi." Bili ayaða kalktý. Bir an içki ºiºelerine baktý, sonra mutfaða giderek portakal suyu aldý. "Bir erkek kardeºim olduðunu ve onun öldüðünü biliyorsun. Ama öldürüldüðünden haberin var mý?" Audra bir an nefesini tuttu. "Öldürüldü mü? Ah, Bili, neden bunu bana..." "Söylemedim, öyle mi?" Bili havlanmýº gibi güldü. "Bilmem." "Ne oldu?" "O sýrada Derry'de oturuyorduk. Kenti sel basmýº ama sonra sular çekilmiºti. George'un caný sýkýlýyordu. Ben gripten yatýyordum. Kardeºim ona gazete kâðýdýndan bir kayýk yapmamý istedi. Bunu Witcham Sokaðýndan akan sularda yüzdürecekti. Ona kayýðý yaptým. George da bana teºek85 Stephen King kür ederek sokaða çýktý. Kardeºim George'u ondan sonra bir daha görmedim. Grip olmasaydým belki onu kurtarabilirdim." Bill'in gözlük camlarýnýn irileºtirdiði gözlerinde düºünceli bir ifade vardý. "Olay, Witcham Sokaðýnda oldu. George'u öldüren kimse kardeºimin sol kolunu koparttý. Týpký bir çocuðun sinek kanadý koparmasý gibi. Polis doktoru onun kan kaybý ya da ºoktan öldüðünü söyledi." "Tanrým, Bili!" "Herhalde bunu sana ºimdiye kadar neden anlatmadýðýmý düºünüyorsun. Ben de bilmiyorum. Oysa sen bana bütün aileni anlattýn. Ayrýca biz birbirimizle rahat rahat konuºabiliyoruz. Öyle deðil mi?" Audra, "ªey," dedi. "Bugüne kadar öyle sanýyordum." "Yapma, Audra! ªu son on bir yýlda baºýma gelen her ºeyi biliyorsun. Her anlaºmayý, her fikri, her nezleyi, her dostu. Bana kötülük eden ya da etmeye çalýºan her insaný. Bazý geceler içkiyi fazla kaçýrdýðým zaman romantikleºtiðimin ve pikabý iyice açtýðýmýn farkýndasýn. Ve en önemlisi, neler umduðumu biliyorsun." "Evet. Öyle sanýrým. Ama bu..." Audra duraklayarak baºýný salladý. "O telefon konuºmasýnýn kardeºinle ilgisi var mý, Bili?" "Býrak da bunu sana bildiðim gibi anlatayým... Anlayacaðýn, sana Ge-orgie'den söz etmek aklýma bile gelmedi." Kadýn, anlýyamadým, der gibi kaºlarýný çattý. "ªunu söylemeye çalýºýyorum, Audra, George'u yirmi yýldan beri hiç düºünmedim." "Ama bana bir kardeºin olduðunu..." Bili, "Ben sadece bir gerçeði tekrarladým," dedi. "Hepsi o kadar. Ge-orgie'nin adý yalnýzca bir kelimeydi. Kafama bir gölge düºülmüyordu." Audra usulca, "Ama rüyalarýna gölge düºürüyordu sanýrým," diye mýrýldandý. "Aðlayýp inlememi mi kastediyorsun? Belki de haklýsýn. Ama hatýrlayamadýðýn rüyalarýn önemi yoktur. Öyle deðil mi?" "Sen kardeºini gerçekten hiç düºünmedin mi?" 86 "O "Gerçekten düºünmedim." Audra ona inanamýyormuº gibi baºýný salladý. "Feci ölümünü de mi?" "Bugüne kadar onu da düºünmedim, Audra." Kadýn, kocasýna bakarak tekrar baºýný salladý.


"Evlenmeden önce bana kardeºlerim olup olmadýðýný sordun. Ben de, 'Bir kardeºim vardý, ben küçükken öldü,' dedim. Ama bunca yýl düºünmediðim sadece Georgie deðildi. Bu yirmi yýllýk sürede Derry kenti de hiç aklýma gelmedi. Oradaki arkadaºlarým da öyle, Eddie Kaspbrak, 'Çöp Aðýzlý' Richie, Stan Uris, Beverly Marsh..." Bill parmaklarýný saçlarýnýn arasýna sokarak titrek bir sesle güldü. "Bu insanýn hafýzasýný kaybetmesinden farksýz. "Mike Hanlon bu sabah telefon ettiði zaman..." "Mike Hanlon kim?" "O da arkadaºlarýmdan biri. Georgie'nin ölümünden sonra dost olduðum bir çocuk. Tabii artýk o da çocuk deðil. Hiçbirimizin de olmadýðý gibi, ºehirlerarasý arayan Mike'dý. Bana, 'Bili, sen misin?' dedi. 'Ben Mike Hanlon.' Önce onu tanýyamadým, Audra. Sonra Mike, 'Derry'den,' diye ekledi. O zaman sanki kafamda bir kapý açýldý ve dýºanya korkunç bir ýºýk süzüldü. Mike'ýn kim olduðunu hatýrladým. Georgie'yi de. Bütün bunlar birdenbire oldu. Ve Mike'ýn oraya dönmemi isteyeceðini de anladým." "Derry'ye mi?" "Evet." Bill'in yüzünde müthiº bir korku vardý ºimdi. "Derry'ye, Mike, 'Çünkü söz verdiniz,' dedi. Bu doðruydu. Söz vermiºtik. Hepimiz de. Biz çocuklar. Avuçlarýmýzý bir cam parçasýyla keserek el ele tutuºmuºtuk. Kan kardeºi oyunu oynayan çocuklar gibi. Ama bizimki gerçekti." Ellerini karýsýna doðru uzattý. Avuçlarýndan birbirine yakýn, beyaz, hafif yara izleri vardý. Audra, o yaralan hiç görmedim, diye düºündü. Avucunda daha önce bu beyaz çizgiler yoktu. Bunu kocasýna da söyledi. Bili, "Haklýsýn," dedi. "Bu yaralar kaybolmuºtu. Dün gece de yoktu bu izler." Neºesizce, korkuyla gülümsedi. "Mike Hanlon bana telefon ettiði zaman izler tekrar belirdi. Ben böyle düºünüyorum." 87 Stephen King "Bill, bu imkânsýz." Kadýn sigara paketine uzandý. Bill ellerine bakýyordu. "Bunlarý Stan yaptý. Avuçlarýmýzý bir gazoz ºiºesinin parçasýyla kesti. Bunu ºimdi çok iyi hatýrlýyorum." Audra'ya baktý. Gözlüðünün gölgelediði gözlerinde hem acý, hem ºaºkýnlýk vardý. "Camýn güneº ýºýðýnda nasýl parladýðýný da görür gibiyim." Audra alçak sesle, "Bili, yapma," dedi. "Yaralar yeniden belirmez. Ýzler ya vardýr ya da yoktur." Bili mýrýldandý. "Hepimizin de elleri kanýyordu. Ve biz söz verdik. Yemin ettik. Her ºey sona ermediði, olaylar yeniden baºladýðý takdirde geri döneceðimize yemin ettik. Her ºeyi yeniden yapacaðýmýza. Olaylarý sona erdireceðimize. Sonsuza kadar engelleyeceðimize." Audra birdenbire kocasýna kýzdý. "Neyi sona erdireceðinize? Neden söz ediyorsun sen?" Bili, "Bunu sormamaný..." diye baºladý, sonra da durakladý. ªaºkýn bir dehºet ifadesi yüzüne yayýldý. "Bana bir sigara ver." Audra paketi uzattý. Yazar bir sigara yaktý. "O zamanlar kekelerdim..." "Kekeler miydin?" "Evet: Eski günlerde... Georgie ölünceye kadar hafif kekelerdim. Özellikle kötü anlarda. Sýnýfta derse kalktýðým zaman. Ama çoðu zaman idare ederdim. George öldüðü zaman kekemeliðim iyice arttý. Sonra on dört, on beº yaºlarýndayken durum tekrar düzelmeye baºladý. Galiba buna Portland'a yerleºmemiz neden oldu. Derry'yi ve orada olanlarýn hepsini unutmam. Dört ay içerisinde anýlarým da, kekemeliðim de kayboldu." Bili, portakal suyunu bitirdi. "Demin hafifçe kekeledim. Yirmi yýldan beri ilk defa oluyor bu. Önce yara izleri, sonra da kekekemelik. Bunun farkýnda mýsýn?" Audra fena hale korktu. "Bunu mahsus yapýyorsun." "Hayýr." Bili odada bir aºaðý bir yukarý dolaºmaya baºladý. Audra, "Bana geri kalanýný da anlat," dedi. "Kardeºin George'u kim öldürdü? Sen ve diðer çocuklar ne yaptýnýz? Ne yapacaðýnýza söz verdiniz?" 88 "O Bili karýsýna yaklaºarak onun önünde diz çöktü. "Bunu sana anlatmadý belki de baºarýnm. Çok istiyorsan tabii. Çoðunu hatýrlamýyorum. Ama conuºmaya baºladýðým zaman olaylarýn gözlerimin önünde canlanacakla-•ýný seziyorum. O anýlan


hissediyorum... Sanki doðmayý bekliyorlar. Týp-a yaðmurla dolu bulutlara benziyorlar. Ama bu yaðmur pis bir ºey olacak. Ve yaðmurdan sonra yetiºen bitkiler de birer canavara dönüºecek. Belki, buna diðerleriyle birlikte katlanab'1irim..." "Onlar biliyorlar mý?" "Mike diðerlerini de çaðýrdýðýný söyledi. Onlann geleceklerine inanýyor. Belki Stan dýºýnda... Mike, Stan'in konuºmasýnýn bir acayip olduðundan söz etti." "Bunlarýn hepsi de bana acayip geliyor. Beni çok korkutuyorsun, Bili." Bili, "Çok üzgünüm," diyerek karýsýný öptü. Bu bir yabancý tarafýndan öpülmeye benziyordu. Audra, Mike Hanlon denilen adamdan nefret ettiðini düºündü. Bili konuºmasýný sürdürdü. "Sana yeteri kadar açýklama yapmam gerektiðini düºündüm. Kalkýp gece karanlýðýnda kaçmaktan daha iyi olacaktý. Belki içlerinden bazýlarý böyle yapacaklar. Ama benim gitmem gerekiyor. Ve Stan'in de orada olacaðýný sanýyorum. Ne kadar acayip bir tavýrla konuºmuº olursa olsun o da gelecek. Belki de böyle düºünmemin nedeni oraya gitmemeyi aklýmdan bile geçiremeyiºim." "Kardeºin yüzünden mi?" Bili aðýr aðýr baºýný salladý. "Hayýr. Sana onun yüzünden olduðunu söyleyebilirim. Ama bu yalan olur. O çocuðu çok severdim. Biliyorum, Georgie'yi yirmi yýl düºünmediðimi açýkladýktan sonra bu sözler tuhaf kaçýyor." Hafifçe gülümsedi. "George pek zeki deðildi. Ama onu çok severdim. Anlýyor musun?" Audra'nýn da bir kýz kardeºi vardý. Kadýn baºýný salladý. "Anlýyorum." "Ama gitmemin nedeni George deðil..." Bili pencereden sabah sislerine baktý. "Bu yapmam gereken bir ºey. Çünkü söz verdim." 89 Stephen King Audra kalkýp kocasýna yaklaºtý, elini onun omzuna koydu. "O halde beni de götür." Bill'in yüzünde beliren dehºet ifadesini görünce de bir adým geriledi. Bili, "Olmaz," dedi. "Bunu düºünmemelisin bile, Audra. Hiç düºünmemelisin. Derry'nin beº bin kilometre uzaðýna kadar bile gidecek deðilsin. Önümüzdeki birkaç hafta, Deny korkunç bir yer halini alacak sanýnm. Sen burada kalmalýsýn, Audra. Bana söz ver." Audra gözlerini kocasýnýn gözlerine dikti. "Söz mü vereyim? Sen söz vermiºsin, ºimdi baºýna gelenlere bak. Benim baºýma gelenlere de. Çünkü senin karýným ve seni seviyorum." Bili iri elleriyle kadýnýn omuzlarýný canýný yakacak kadar sýkýca kavradý. "Yemin et! Yemin et! Y-Y-Ye..." Audra onun bu haline dayanamadý. "Yemin ediyorum. Tamam mý? Yemin ediyorum." Aðlamaya baºladý. "ªimdi mutlu musun? Tannm! Sen çýldýrdýn! Bütün bunlar delice ºeyler ama yine de söz veriyorum!" Bili kolunu karýsýnýn omzuna atarak onu kanepeye oturttu, konyak verdi. Kadýn içkiyi yudumlayarak kendini biraz topladý. "Ne zaman gideceksin, Bili?" Bili, "Bugün," dedi. "Freddie öðle yemeðinden sonra sette olmamý istiyordu. Sen dokuzda stüdyoya git. Sanki hiçbir ºeyden haberin yokmuº gibi davran. Anlýyor musun?" Audra istemeye istemeye baºýný salladý. "Daha kimse ne olduðunu anlamadan New York'a varýrým. Güneº batmadan da Derry'de olurum." Audra usulca sordu. "Seni tekrar ne zaman göreceðim?" Bili karýsýna sarýlarak onu sýkýca kendisine çekti. Ama Audra'nýn sorusunu cevaplamadý. 90 "O" Derry: BiRiNCi Ara (Aºaðýdaki bölümler ve diðer "ara"parçalarý, Michael Hanlon'ým "Derry'nin Tarihçesi" adlý eserinden alýnmýºtýr. Kitap henüz basýlmamýº-týr.) 2 OCAK 1985 Bir tek varlýk bütün bir kente musallat olabilir mi? Bir hayaletin bir eve musallat olduðu gibi? Bu mümkün mü? Derry hayvanlarýn avlandýklarý bir yere benziyor. Bu hayvanlar Adnan Mellon'u döverek köprüden atan yaratýklar gibi ºeyler mi? Yoksa köprünün altýnda bekleyen


hayvana mý benziyorlar? Hayvanlarýn beslendikleri bir yer... Derry'den beslenen ne? Adrian Mellon olayýndan beri öyle korkuyorum ki! Bir insanýn bu korkuyla, deðil her zamanki gibi çalýºmak, yaºayamayacaðýný bile sanýrdým. Tabii o ºey bizimle besleniyor! Aslýnda her ºey, eylülde gazeteyi açtýðým ve Unwin adlý çocuðun mahkemede söylediklerini okuduðum zaman baºlamadý. George Denbro-ugh'yu öldüren palyaçonun yeniden ortaya çýkmýº olabileceðini düºündüðüm an yani. Aslýnda her ºey 1980'de baºladý. Uyuyan bir yaným o sýrada uyandý. O'nun yeniden ortaya çýkabileceðini bilen yaným. Bir nöbetçi sa91 Stephen King yýlabilirdi bu yaným. Belki de beni kaplumbaðanýn sesi uyandýrdý. Evet... Öyle olduðunu düºünmeyi tercih edeceðim. Bill'in buna inanacaðýndan da eminim. Tabii her ºeye raðmen günlük yaºantýmý sürdürdüm. Kitaplýkta çalýºtým. ݺ arkadaºým Carole Danner'le ºakalaºtým. Ama sonra, gece yanlan çýðlýklar atmamak için yumruklanmý aðzýma bastýrdým. Benliðimin o yaný, Bill'in "Kaplumbaðanýn sesi" diye tanýmlayacaðý tarafým, hepsine de bu gece telefon etmem gerektiðini söylüyor. Ama ºimdi bile tam anlamýyla emin miyim? Hayýr. Tabii ki deðilim. Ama, Tamým! Adrian Mellon'un baºýna gelenler 1957 yýlýnýn sonbalannda Kekeme Bill'in kardeºi George'un uðradýðý felaketten farksýz. Her ºey yeniden baºladýysa, onlan çaðýnnm. Ama hemen deðil. Henüz erken. Geçen sefer her ºey aðýr aðýr baºladý ve ancak 1958 yýlýnýn yazýnda hýzlandý. Onun için bekleyeceðim... Ve o arada bu deftere düºüncelerimi yazacaðým. Uzun uzun aynaya bakýp, bir zamanlann o çocuðu ºimdi nasýl biri olmuº diye anlamaya çalýºacaðým. Çocuðun suratýnda ciddi ve çekingen bir ifade olurdu. Aynadaki bu yeni adam ise, bir kovboy filmindeki banka memuruna benziyor. Hiçbir söz söylemeyen, haydutlar bankaya girdikleri zaman korkuyla ellerini havaya kaldýran o adama. Onlara telefon edersem içlerinden bazýlannýn ölümüne yol açabilirim. Uykusuz, uzun gecelerde bunu düºünüyorum. Kendi kendime, onla-nn olaylann ne kadanný hatýrladýklanný soruyorum. Eski arkadaºlarýmýn her ºeyi unuttuklanndan eminim. Kaplumbaðanýn sesini sadece ben duyuyorum. Olanlan yalnýz ben hatýrlýyorum. Çünkü bir ben Derry'de kaldým. Eski arkadaºlarýmý düºünüyor, hangilerinin daha savunmasýz olduðunu anlamaya çalýºýyorum. Bazen "Çöp Aðýzlý" Richie Tozier'dir, diyorum. Çünkü Criss, Huggings ve Bowers en çok onun peºindeydiler. Ben daha ºiºman olduðu halde hem de. Richie en çok Henry Bowers' tan korkardý. Biz de öyle. Ama diðerleri de Richie'nin ödünü patlatýrlardý. Bazen de en 92 'O" zayýfýmýzýn Eddie olduðunu düºünüyorum. Eddie'nin son derecede otoriter, tank gibi bir annesi vardý. Astýmý da vardý. Ya Beverly? O her zaman cesaretli konuºmaya çalýºýrdý. Ama hepimiz gibi korkardý o da. Kekeme Bill? Stan Uris? Tepelerinde ustura kadar keskin bir giyotin býçaðý bekliyor. Ama onlar bunun farkýnda bile deðiller. Ben, elimi giyotinin koluna uzatmýº bekliyorum. Telefon defterimi açarak onlan aradýðým zaman olan olacak. Belki bunu yapmama gerek kalmaz. Cýlýz bir umuda sýmsýký sanlýyo-rum bazen. Sonuç olarak elimde ne gibi ipuçlan var? diyorum. Temmuzda Mellon öldü. Ekimde Neibolt Sokaðýnda bir çocuðun ölüsü bulundu. Aralýðýn baºlannda da, ilk kardan hemen önce, parkta baºka bir küçüðün cesedi. Belki de gazetelerin yazdýðý gibi yersiz yurtsuz bir serserinin iºi bu... Belki... Ama Albrechtlerin kýzý Neibolt Sokaðýndaki o lanetli evin tam karºýsýnda hangi gün bulunduysa, George Denbrough da yirmi yedi yýl önce ayný gün öldürülmüºtü. Parkta bulunan Johnson adlý çocuðun bir bacaðý dizinden kopmuºtu. Ölmüº olan bu çocuklar... Ama tabii bütün bunlar yine de bir rastlantý olabilir. Derry'de her ºey mümkündür.


Ama ben daha önce burada var olan bir ºeyin yeniden canlandýðýný düºünüyorum. 1957-58'de burada olan bir ºeyin. 1929-30'da, 1904-1905'de, 1876-77'de de burada görülen bir yaratýðýn. Oyaklaºýk yirmi yedi yýlda bir ortaya çýkýyor. O. Evet. Galiba eski arkadaºlanma telefon etmem gerekecek. O'nu durdurmak için bizi seçtiklerini sanýyorum. Kader mi bu? Kör talih mi? Bilmiyorum. Ama bunun önemli olduðunu da sanmýyorum. Bili yýllar önce, 93 Stephen King "Kaplumbaða bize yardým edemez," demiºti. Bu o zaman için doðruysa, bugün için de geçerli demektir. Aslýnda bu defteri Derry 'nin tarihçesini yazmak için aldým. Bence bir kentin nasýl bir yer olduðunu anlamak için onun eski halini öðrenmek gerekir. Her ºeyin benim için ne zaman baºladýðýný söylemem gerekiyorsa, 1980 yýlý ilkbaharýnýn baºlarý, diyebilirim. O gün kalkýp Albert Carson'a gittim. Carson geçen yaz, doksan bir yaºýnda öldü. Albert Carson kentin tarihçesini yazmayý istediðimi duyduðu zaman bana, "Derry'nin sýrlarýnýn en kötüsünü öðrendiðini sanýyorsun, herhalde," dedi. "Ama her zaman bundan daha kötüsü vardýr. Daha kötüsü. Geçmiºi incelersen bazý ºeyler bulursun. Ama sonra da bunlarý öðrendiðin için piºman olursun." Carson'dan sonra kentte yaºayan diðer ihtiyarlarla da konuºtum. Yaºlý bir adam bana, "Kýzým ölmeden üç hafta önce," dedi. "Karým mutfaktaki lavabodan bir takým seslerin yükseldiðini duydu." Kýz 1957-58 kýºýnýn baºlarýnda öldürülmüºtü. George Denbrough'yla baºlayan ve ancak yazýn sona eren cinayet dalgasýnýn ilk kurbanlanndan biriydi. Carson, "Musluktan türlü insanýn sesi geliyordu," diye anlattý. "Karým korkmasýna raðmen onlara cevap verdi. Deliðe doðru eðilerek haykýrdý. 'Kimsiniz siz?' Çýðlýklar ve kahkahalar duyuldu o zaman. Birileri, 'Sürüyle adýmýz var,' diye baðýrdý. Kanm ondan sonra tam iki yýl musluða yaklaºmadý. Bulaºýðý ben yýkamak zorunda kaldým." Ýhtiyar bir an durdu. "Herhalde çýldýrdýðýmý düºünüyorsun. Ama sana bir ºey daha söyleyeceðim." Ona gülümsedim. "ªu son iki yýl çok ºey duydum. Deli olduðunuzu da sanmýyorum." Ýhtiyar da gülümsedi ama neºesizce. "Bir gece yine her zamanki gibi bulaºýk yýkýyordum. 1958'in sonbahannda. Etraf sakinleºmiºti artýk. Kanm yukarýdaki odada uyuyordu. Tanrý bize yalnýz kýzýmýz Betty'yi vermiºti. Onun da ölümünden sonra, kanm artýk sýk sýk yatýp uyumaya baºlamýº94 'O ti. Her neyse... Suyun akmasý için lavabodaki týkacý çýkardým. Sonra Betty'nin sesini duydum. Gülüyordu. Aºaðýlarda bir yerde, karanlýkta. Ama dikkatle dinlediðin zaman onun gülmekten çok haykýrdýðýný anlýyor-dun. Ya da hem gülüyor, hem çýðlýklar atýyordu. O borulann içinde. Hayatýmda ilk defa böyle bir ºey duyuyordum. Belki de bir hayaldi. Ama sanmýyorum." Yaºlý adam bana baktý, ben de ona. Buz kesilmiºtim. Ýhtiyar, "Sana masal anlattýðýmý sanýyorsun, deðil mi?" diye sordu. Herhalde 1957'de kýrk beº yaºlannda kadardý. Tannnýn bir tek kýz çocuk verdiði bu adam. Ve Betty'yi o yýl, Noel'den hemen sonra, Jackson Sokaðýnda donmuº durumda bulmuºlardý. Kýzýn karný yanlmýºtý. "Hayýr, bana masal söylediðinizi sanmýyorum," diye cevap verdim. Hayretle mýnldandý. "Bu sözlerinde ciddisin. Yüzünden anlaºýlýyor bu." Albert Carson'u ölümünden bir iki ay önce tekrar gördüm. Bana, "Hâlâ Derry'nin tarihçesini yazmayý düºünüyor musun, Hanlon?" diye sordu. "Evet, hâlâ düºünüyorum," dedim. Ama aslýnda yazmayý istediðim, kentin tam bir tarihçesi deðildi. Yanýlmýyorsam o da bunun farkýndaydý. Carson, "Bu yirmi yýlýný alýr..." diye fýsýldadý. "Ve kitabý kimse de okumaz. Okumayý istemez. Vazgeç, Hanlon." Bir an durdu, sonra da ekledi. "Derry'nin tarihçesini yazan Buddinger'i biliyorsun, deðil mi? Sonunda intihar etti." Tabii biliyordum. Gazetelerde bundan bir kaza diye söz edilmiºti. Ama aslýnda Branson Buddinger kendisini asmýºtý. Carson mýrýldandý. "Devirleri biliyorsun, deðil mi?" Ona hayretle baktým.


Carson fýsýldadý. "Ah, evet. Bunun farkýndayým. Yirmi altý, yirmi.yedi yýllýk süreler. Buddinger de bunu biliyordu. Kentteki yaºlýlarýn çoðu da öyle. Ama bundan söz etmeyi hiç istemiyorlar. Onlan iyice içirdiðin za95 Stephen King man bile. Bu iºten vazgeç, Hanlon." Kuº pençesine benzeyen elini uzatarak bileðimi kavradý. "Mike, bu iºe kanºma. Derry'de insaný ýsýran ºeyler var. Vazgeç bu sevdadan, vazgeç." "Vazgeçemem." "O halde dikkatli davran." Ölüme yaklaºmýº olan bu yaºlý adamýn gözleri, korkuyla irileºmiº bir çocuðunkinden farksýzdý. "Dikkatli ol." Derry... Doðduðum kent. Buraya Ýrlanda'daki bir bölgenin adý verilmiºti. Deny... Burada doðdum ve büyüdüm ben. Burada okudum. Maine Üniversitesinden mezun olduktan sonra tekrar Derry'ye döndüm. Derry Kitaplýðýna. Ben küçük bir kentte yaºayan milyonlarca insandan biriyim. Ama... Derry'nin tarihçesi kanlý olaylarla doluydu. Kaybolan insanlar ve parçalanmýº cesetlerle. Ta 1851'den beri. Cinayet dalgasý yirmi altý, yirmi yedi yýlda bir baºlýyordu. Derry de yýlda kýrk altmýº çocuk kayboluyordu. Bunlardan çoðu yeni yetiºmekte olan çocuklardý. 1930'da ise yüz yetmiº çocuk sanki yeryüzünden silinmiºti. Polis Müdürü Rademacher'e bu istatistikleri gösterdiðim zaman bana, "Bunda ºaºýlacak bir ºey yok," dedi. "Bunun nedeni mali kriz. Herhalde çocuklann çoðu patates çorbasý içmekten ya da yan aç dolaºmaktan býktý, kentten aynlarak daha iyi bir yer aramaya çýktý." 1958'de ise yaºlan üçle on sekiz arasýnda deðiºen yüz yirmi çocuk ortadan kaybolmuºtu. Müdür Rademacher'e, "1958'de de mali kriz var mýydý?" diye sordum. Adam, "Hayýr," dedi. "Ama çok kimse gidip baºka kentlere yerleºiyor, Hanlon. Çocuklar da evden kaçmaya çok meraklýlar. Eve geç dönüyor, anne ya da babalanndan azar iºitiyorlar. Sonra da hemen yollara düºüyorlar." O zaman Rademacher'e, Chad Lowe'un 1958 Nisanýnda gazetede çýkan fotoðrafýný gösterdim. "O da eve geç döndüðü için babasýyla kavga mý 96 "O" etti? Bu yüzden evden mi kaçtý? Çocuk kaybolduðu sýrada üç buçuk yaºýn-daymýº. * y J * Polis müdürü bana ters ters baktý. "Seninle konuºmak hoºuma gitti Hanlon. Ama iºim var..." Tabii yanýndan ayrýlmak zorunda kallm Deny, hayvanlarýn beslendiði bir yer... Bir olayla daha karºýlaºýrsam bizimkilere telefon edeceðim. Telefon yakýnýmda. O numaralan ç vil g,m anda hepsiyle de konuºabileceðim. Eski arkadaºlanmla Hep birlikte derinlikte» inmiºtik. Karanlýklann arasýna, ikinci defa aºaðýya inersek o karanlýklardan kurtulabilecek miyiz? Sanmýyorum Tanrým, lütfen... Onlan çaðýrmak zorunda kalmayayým. Lütfen Tan97 F:7 Stephen King Bölüm 2 Haziran i9S8 iv Ben Hanscom Yuvarlanýyor Gece yansýna doðru birinci mevki yolcularýna servis yapan hosteslerden biri ºok geçirdi. Bir an, 1A 'da oturan adamýn ölmüº olduðunu sandý. Adam uçaða bindiði zaman genç kýz, ah, Tanrým, baºýmýz yine derde girecek, diye düºünmüºtü. Bu adam içkiyi fazla kaçýrmýº. Ama içkilerin ýsmarlandýðý ilk servis arasýnda, bu viski kokan uzun boylu yolcu sadece soda istemiºti. ªimdi görmeyen gözlerle ilerideki bir noktaya bakýyordu. Hostes, ah, Tanrým, diye düºündü. "Ölmüº bu. Uçaða binmeden önce içtiði içkiler... Demin ki sarsýntýlar... Herhalde korktu ve yüreðine indi. Sonra yolcu birdenbire doðruldu, hostes de rahat bir nefes aldý. Adama yalandan gülümseyerek, "Ýyi misiniz, efendim?" diye sordu.


Yolcu, "Ýyiyim," dedi. "Sadece eski günleri düºünüyordum..." Sonu Ben Hanscom gözlerini yumdu. Okulu hatýrlamýºtý... 98 "O" Derry Okulunda zil çalarken beºinci sýnýf öðrencileri neºeyle baðýrdýlar. Sesler hafiflerken, öðretmen Bayan Douglas, "Çocuklar," dedi. "Son bir dakika sakin olmaya çalýºýr mýsýnýz?" Sally Mueller arkasýnda oturan Beverly Marsh'a dönerek neºeyle, "Geçmiºimdir umarým," dedi. Sally zeki, güzel ve neºeliydi. Beverly de güzeldi ama okulun bu son gününde pek de keyifli sayýlmazdý. Kýz sýkýntýlý sýkýntýlý ucuz ayakkabýlarýna bakýyordu. Yanaklarýndan birinde sarýya dönüºmüº bir çürük vardý. Beverly, "Kaldýysam da kaldým," diye söylendi. "Bu bana výz gelir." Sally burnunu çekti. Böylece kibar kýzlarýn bu biçimde konuºmadýklarýný açýklamýº oluyordu. Sally daha sonra Greta Bowie'ye döndü. Ben, zaten okulun sona ermesi yüzünden duyduðu heyecan onu Beverly'le konuºmaya zorladý, diye düºündü. Sally Muller'le Greta Bowie zengin ailelerin kýzlarýydýlar. Kibar bir semtte oturuyorlardý. Beverly ise aºaðý anayolda, eski ve sefil bir apartmanda yaºardý. Beverly Marsh'ýn ucuz kazaðýna, eskiciden alýndýðý belli olan fazla bol eteðine ve ayakkabýlarýna bir bakan, babasýnýn yoksul olduðunu hemen anlardý. Ama Ben yine de Be-verly'den hoºlanýyordu. Kýz diðerlerinden çok daha güzeldi. Ne var ki Ben bunu Beverly'ye söylemeye hiçbir zaman cesaret edemezdi. Öðretmen, "ªimdi adlarýnýzý teker teker okuyacaðým," dedi. "Lütfen sýrayla yanýma gelin. Marcia Fadden... Frank Frick... Ben Hanscom." Ben ayaða kalkarak Beverly'ye bir göz attý. Onu bu yaz bir daha göremeyeceðini düºünüyordu. Ben öðretmenin masasýna doðru gitti. Çok ºiºmandý. Göbeði önünde bir saða bir sola sallanýyordu. Çocuk her zaman bol tiºörtler giyerdi. Çünkü göðüslerinden utanýyordu. Noel'den sonra, okul tekrar açýldýðý zaman, annesinin hediye ettiði yeni gömleklerden birini giymiºti. Altýncý sýnýf öðrencilerinden olan Geðirti Huggins onu gördüðünde, "Çocuklar!" diye baðýrmýºtý. "Bakýn Noel Baba Ben Hanscom'a ne getirmiº! Ýri bir çift göðüs!" Diðer çocuklar da gülmeye baºlamýºlardý. Hatta bir •ki kýz da! Yer yarýlsaydý Ben o anda yarýða sevinerek kendisini atacaktý. 99 Stephen King Çocuk o günden beri hep bol tiºörtler giyiyordu. Eðer o gün Beverly Marsh da gülmüº olsaydý, herhalde yere yýðýlýp ölürdü. Öðretmen Bayan Douglas çocuða karnesini verirken, "Bu yýl bu sý-nýfta okuman bizim için bir zevk oldu, Benjamin," dedi. "Teºekkür ederim, Bayan Douglas." Arka sýradan, mahsus inceltilmiº, alaycý bir ses yükseldi. "Teº-kür ederim, Baayan Douglas." Bu Henry Bowie'ydi tabii. Aslýnda onun da, arkadaºlarý Geðirti Huggins ve Victor Criss'in de altýncý sýnýfta olmasý gerekiyordu. Ama sýnýfta kalmýºlardý. Ben onun bu yýl da yine sýnýfta kaldýðýný sanýyordu. Ben'in gözleri bir an endiºeyle Henry Bowers'a döndü. Çocuk on iki yaºýnda olmasýna raðmen iriyanydý. Toprakla çalýºtýðý için kollan, bacaklarý iyice kaslýydý. Deli olduðu söylenen babasýnýn, Kansas Sokaðýnýn dibinde küçük bir yeri vardý. Henry, Ben'e düºmandý. Bunun nedeni, Ben'in sýnav sýrasýnda Henry'nin kendi kâðýdýndan kopya çekmesine izin vermemiº olmasýydý. Okul zorbasý ondan intikam alacaðýna yemin etmiºti. Ben, herhalde okuldan sonra beni yakalayacak, diye düºündü. Ama belki elinden kaçmayý baºarabilirim. Ýyice çabalarsam, kurtulabilirim. Henry de yaz boyunca öfkesini unutur. Bayan Douglas, "Arkada biri mi konuºuyor?" dedi. "Eðer öyleyse hemen susmasýný istiyorum." Sýnýfa derin bir sessizlik çöktü ve bu on dakika sürdü. Sonra siyah gözleri kinle parlayan Henry fýsýldadý. "Kendini ölmüº bil, ºiºko." Ben elinde karnesi, okulun güneºli balkonuna çýktý. Önünde ºahane bir yaz uzanýyordu. O sýrada biri ona çarptý. Hem de hýzla. Çocuk parmaklýða tutunmasaydý, taº basamaklardan kötü bir biçimde aºaðýya yuvarlanacaktý. "Çekil önümden, yað tulumu." Onu iten Victor Criss'ti. Saçlarýnýn önünü Elvis biçimi kabartmýº, bol bol da briyantin sürmüºtü. Basamaklardan inerek bahçe


kapýsýna gitti. Ellerini kot pantolonunun ceplerine sokmuº, gömleðinin yakasýný it biçimi kaldýrmýºtý. Kabaralý mühendis çizme100 'O" jeri takýrdýyordu. Korkusundan kalbi hýzla çarpan Ben, Geðirti Huggins'in yolun karºýsýnda durduðunu gördü. Sigara içiyordu. Victor yanýna geldiði zaman sigarayý ona uzattý ve sonra da Ben'i iºaret etti. Ýkisi gülmeye baºladýlar. Ben'in yüzü kýpkýrmýzý kesildi. Arkasýndan biri, "Burayý çok beðendin galiba?" dedi. "Akºama kadar burada mý duracaksýn?" Ben döndüðü anda yüzü daha beter alev alev yanmaya baºladý. Konuºan Beverly Marsh'ti. Omuzlarýna düºen kýzýl saçlarý göz kamaºtýran bir buluta benziyordu. Güzel gözleri grimsi yeºildi. Ben müthiº bir sevgiyle sarsýldý. Utandý da. Boðuk boðuk, "Hayýr," diye mýrýldandý. "Sanmýyorum." Yüzünde bir gülümseme yayýldý. "Çok iyi. Bildiðin gibi okul sona erdi. Çok ºükür!" "ªey..." Ben'in sesi bir gýcýrtýdan farksýzdý. Öksürmek zorunda kaldý. Yüzü daha da kýzardý. "Güzel bir yaz geçirmeni dilerim, Beverly." "Ben de. Gelecek yýl görüºürüz, Ben." Kýz basamaklardan hýzla inerek kapýdan çýktý. Duvarýn önündeki mazýlarýn arkasýnda gözden kayboldu. Ben hafifçe inledi. Basamaklardan inerken yaºlý adamlar gibi bitkindi. Çocuk bir süre orada durdu, sonra Henry Bowers'i hatýrladý ve çabucak arka bahçeye yürüdü. Oradaki küçük kapýdan çýktý, koºmaya baºladý. Daha öðle zamanýydý. Annesi iºten ancak altýda dönecekti. Ben parka giderek bir süre bir aðacýn altýnda oturdu. Sonra Costello Caddesine çýktý. Derry Kitaplýðý oradaydý. Kansas Sokaðýyla Costello'nun köºesinde. Çocuk karºýya geçerken sadece arabalarýn geldiði tarafa baktý. Eðer diðer tarafa da bir göz atmýº olsaydý, ilerideki dev aðacýn gölgesinde Geðirti Huggins, Victor Criss ve Henry Bowers'm beklediðini görecekti. Victor biraz soluyordu. "Onu yakalayalým, Henry." Henry ºiºkonun göbeðini sallayarak ilerlemesini seyretti. Bu bebek ªoroloyu kitaplýða girmeden yakalayabiliriz, diye düºündü. "Ama baðýr101 Stephen King I maya baºlayabilir. Ondan her ºey umulur. Oysa ben iºe büyüklerin karýº, masýný istemiyorum. Douglas denilen kadýn bana matematikle Ýngilizce-den kaldýðýmý söyledi. Ancak sýnýfý yine de geçirdi. Buna karºýlýk yazm dört hafta çalýºacakmýºým. Sýnýfta kalmayý tercih ederdim. Çünkü babam beni bir defa döverdi. Ama ºimdi, çiftlikteki iºleri býrakýp okula gittiðim için belki on defa dayak yiyeceðim. Hatta belki daha da fazla. Bütün bunlarýn acýsýný bu ºiºko bebek homodan çýkaracaðým." Geðirti, "Evet," dedi. "Haydi, onu yakalayalým." "Hayýr... Kitaplýktan çýkmasýný bekleyelim, daha iyi." Ben kitaplýða bayýlýyordu. Burasý her zaman sessiz ve yazýn bile serindi. Çocuk kitaplara da âºýktý. Ben içeri girdi. Duvarlarda türlü posterler vardý. Bu parlak renkli afiºlerin arasýnda beyaz bir levha hemen dikkati çekiyordu. "Sokaða çýkma yasaðýný unutmayýn!" Saat 19'da evlerinizde olun. Deny Polis Merkezi." Buna bakmak bile Ben'in buz gibi donmasýna yol açtý. Karnesini almanýn uyandýrdýðý heyecan, Henry Bowers'in neden olduðu korku, Be* verly'le konuºmanýn ve yaz tatilinin baºlamasýnýn verdiði sevinç yüzünden, sokaða çýkma yasaðýný da, cinayetleri de unutmuºtu. Kentliler öldürülenlerin sayýsý konusunda tartýºýyorlardý. Ama herkes kýºtan beri en az dört cinayet iºlenmiº olduðunu kabul ediyordu. George Denbrough'yla beº. Ama bazýlarý George'un acayip bir kazaya kurban gittiðine inanýyorlardý. Son çocuðun parçalanmýº cesedi bulunduðu zaman annesi Ben'in yanýna oturarak, dikkatle oðlunun yüzüne bakmýºtý. "Ben, sen aptal mýsýn?" Ben endiºelenmiºti. "Hayýr, anne." Arlene Hanscom'un neden söz ettiðini anlayamýyordu. Kadýn, "Hayýr," demiºti. "Aptal olduðunu sanmýyorum." Sonra da susarak pencereden dýºan bakmýºtý. Henüz otuz iki yaºýndaydý ama oðlunu yalnýz baºýna büyütme çabalarýnýn izleri yüzünde belirmeye baºlamýº*1


102 "O" jjaftada kýrk saat Newport'taki iplik fabrikasýnda çalýºýyordu. Bazý günler ciðerlerine kaçan pamuk zerrecikleri yüzünden kötü kötü öksürüyordu. Ben çok korkuyordu o zaman. Annesi ölürse ne yapardý? Arlene sert bir Ýcadýndý ama iyi bir anneydi. Ben de annesini çok seviyordu. Arlene tekrar oðluna baktý. "Cinayetleri duydun, deðil mi?" Ben, evet, der gibi baºýný salladý. "Önce herkes bunlarýn..." Arlene durakladý, sonra kendisini zorlayarak ekledi, "...birer seks cinayeti olduðunu sandý. Belki öyle, belki deðil. Cinayetler belki sona erdi, belki ermedi. Artýk kimse bir ºeyden emin deðil. Sadece dýºarýda kurbanlarýný çocuklarýn arasýndan seçen bir delinin dolaºtýðýný biliyorlar. Beni anlýyor musun, Ben?" Çocuk tekrar baºýný salladý. "Senin için endiºeleniyorum, Ben. Seninle yeteri kadar ilgilenemediðimi düºünüyorum. Yalnýz kalýyorsun. Çok yalnýz. Her zaman dikkatli davranmalýsýn, Benny. Yaz geliyor. Tatilini mahvetmek istemem. Ama çok dikkatli davranmalýsýn, oðlum. Her gün tam altýda evde olmalýsýn. Akºam yemeði için eve gelmezsen hemen polise telefon eder, kaybolduðunu haber veririm. Anlýyor musun?" "Evet, anne." "Belki de bu sözleri boºuna söylüyorum. Çocuklarýn neler karýºtýrdýklarýný bilmez deðilim. Yaz tatilinde oyuna dalarlar... Arkadaºlarýnýn nasýl çocuklar olduklarýný biliyorum." Ben yine ciddi ciddi baºýný sallayarak, hiç arkadaºým olmadýðýný bilmiyor, diye düºündü. Demek ki bizim çocuklar konusunda da sandýðý kadar fazla fikri yok. Ama böyle bir ºeyi annesine hiçbir zaman söyleyemezdi. Arlene cebinden çýkardýðý küçük plastik kutuyu oðluna uzattý. Bunun içinde bir kol saati vardý. Ben'in aðzý bir karýº açýk kaldý. Sevinç ve hayranlýkla, "Vay vay vay!" diye baðýrdý. "Teºekkür ederini, anne." Annesine heyecanla sarýlarak onu yanaðýndan öptü. Arlene gülümsedi, sonra da ciddileºti. "Artýk bir de saatin olduðuna göre, eve geç dönmezsin. Yabancýlardan ºeker almayacak ve onlarýn ara103 Stephen King balarýna binmeyecek kadar akýllýsýn. Yaºýna göre de iriyansm. Ama büyük bir adam, özellikle bir deli, eðer istiyorsa bir çocuðu kýskývrak yakalayabilir. Onun için parka da, kitaplýða da arkadaºlarýndan biriyle git." "Peki, anne." Arlene pencereden dýºarýya bakarak endiºeyle içini çekti. "Bu kentin çirkin bir tarafý var. Her zaman hissettim bunu." Tekrar oðluna döndü. "Sen çok dolaºýyorsun, Ben. Hiçbir ºey görmedin, deðil mi? ªüphe uyandýran bir ºeyi ya da birini? Seni korkutan bir ºeyi?" Ben bir ºey söylemek için aðzýný açtý, sonra da tekrar kapattý. Ocak ayýnda gördüðü ya da gördüðünü sandýðý ºeyi açýklarsa annesi bütün yaz onu eve hapsedebilirdi. Çocuk, "Hayýr, anne," diye cevap verdi. Ben'in gözü baºka bir postere takýldý, bunun üzerinde, "Ýnsan kitaplýkta yazý da yazabilir," deniliyordu. "Neden bu hafta bir arkadaºýnýza bir kart göndermiyorsunuz?" Ben hemen pullu bir kart satýn aldý. Masalardan birine giderek bunun üzerine Beverly Marsh'ýn adresini yazdý. Okulda son hafta Ýngilizce sýnýfýnda, öðretmenleri onlara HaikuTan anlatmýºtý. Japonlarýn yazdýklarý ºiirlerdi bunlar. Kýsa ve sade ºeylerdi. Haiku'lar Ben'in pek hoºuna gitmiºti. Çocuk yirmi dakika kadar uðraºtýktan sonra karta bir Haiku yazdý. Kitaplýktan çýkarak kartý kapýnýn önündeki posta kutusuna attý. Sonra da Kansas Sokaðýnda ilerlemeye baºladý. Nereye gittiðinin farkýnda deðildi. Hayallere dalmýºtý. Beverly o imzasýz kartýn ondan geldiðini anlayacaktý. Ben'e yaklaºacak, "Belki hakkýmda kötü ºeyler düºüneceksin," diyecekti. "Ama seni öpmek istiyorum." Ben sarhoº gibi tatlý tatlý gülümsedi. Arkasýna baksaydý, Victor, Geðirti ve Henry'nin kendisine iyice yaklaºmýº olduklarýný fark edecekti. Ben hayalindeki Beverly'ye, "Beni öpmeni ben de istiyorum," diye fýsýldadý. 104 O"


Birdenbire biri Ben'i omzundan tuttu. Çocuk baðýrdý. Telaºla döndü. Kansas Sokaðýnýn kaldýrýmýný Vahºi Çorak Yer'den ayýran beyaz parmaklýða dayandý kaldý. Henry Bowers, Geðirti Huggins ve Victor Criss karºýsýnda durmuº gülüyorlardý. Henry, "Merhaba güzel göðüslü," dedi. Ben cesur bir tavýr takýnmaya çalýºtý. "Ne istiyorsunuz?" Henry ciddi ciddi, "Seni pataklamak istiyorum," diye cevap verdi. Siyah gözleri pýnl pýrýldý. "Sana bir ºey öðreteceðim, Göðüs. Buna sevineceksin. Sen yeni ºeyler öðrenmekten hoºlanýyorsun, öyle deðil mi?" Arkadaºlarýna baktý. "Onu tutun." Geðiýti'yle Victor, Ben'i kollarýndan sýkýca yakaladýlar. Ben bir çýðlýk attý. Victor, "Tanrým," dedi. "Týpký domuz gibi baðýrýyor." Geðirti kýkýr kýkýr güldü. "Gerçekten öyle!" Henry, Ben'in tiºörtünü tuttuðu gibi yukarý kaldýrdý, çocuðun pantolonunun üzerine sarkan ºiº göbeði ortaya çýktý. Henry ºaºkýnlýk ve tiksintiye baðýrdý. "ªu göbeðe bakýn!" Arkadaºlarý yine güldüler. Henry cebinden býçaðýný çýkardý. "Onu sýký tutun da hiç kýmýldamasýn." "Olur, Henry!" Ama Geðirti'nin sesinde hafif bir kaygý vardý. "Kaçamayacak. Merak etme." Henry, Ben'e iyice sokuldu. Uzun ve sivri býçaðýn üzerine Henry'nin adý kazýlmýºtý. Ben aðlamaya baºladý. Henry, "ªimdi seni sýnavdan geçireceðim, Göðüs," dedi. "Sýnav zamaný geldi. Hazýr ol bakalým. ݺte birinci soru, Göðüs. Biri son sýnav sýrasýnda, 'Kâðýdýndan kopya çekeceðim,' derse, ona ne cevap verirsin?" Ben hemen haykýrdý, "'Evet,' diye cevap veririm! 'Evet, tamam! Ýstediðin kadar kopya çek!'" Henry býçaðýn ucunu Ben'in karnýna dayadý. Geðirti'yle Victor artýk gülmekten vazgeçmiºlerdi. Kaygýlý bir halleri vardý. Hatta korkuyorlardý. 105 Stephen King Henry, "Bu cevap yanlýº, Göðüs," dedi. "Herhangi biri kâðýdýndan kopya çekmek isterse, ona vereceðin cevap beni hiç ilgilendirmez. Anlýyor musun?" "Evet." Ben'in karný hýçkýrýklarýyla sarsýlýyordu. "Anlýyorum." "ªimdi önemli bir soruya geliyorum, Göðüs. Eðer ben, 'Kâðýdýndan kopya çekeceðim,' dersem ne cevap verirsin?" "'Evet', Hemen, 'Evet,' diye cevap veririm." Henry gülümsedi. "Ýyi. Bu soruyu bildin, Göðüs. ªimdi üçüncü soru. Bunu unutmamamý nasýl saðlayacaðým?" Ben, "Bi...bilmiyorum..." diye fýsýldadý. Henry neºeyle baðýrdý. "Ben biliyorum! Biliyorum, Göðüs. Adýmý ºiº karnýna yazarak!" Býçaðý itti, ucu kolaylýkla Ben'in karnýna girdi. Çocuðun soluk tenindeki parlak kýrmýzý yaradan kan akmaya baºladý. Victor ºaºkýnlýkla, "Hey!" diye baðýrdý. Henry öfkeyle diºlerini gösterdi. "Onu sýký tutun! Sadece tutun. Beni duyuyor musunuz?" Hatlarý çarpýlmýº yüzü bir iblisinkine benziyordu. Geðirti kýz gibi tiz bir sesle haykýrdý. "Henry, onu gerçekten mi keseceksin? Yapma!" Ondan sonra her ºey çok çabuk oldu. Ama Ben'e saatlerce sürmüº gibi geldi. Henry, çocuðun karnýna bir çizgi daha yaptý. Sonra aralarýna küçük bir çizgi daha. Ben'in karný kan içindeydi. Geðirti'yle, Victor, Ben'i tutmuyorlardý artýk. Henry'nin emrine raðmen çocuktan uzaklaºmýºlardý. Dehºetle! Ben bu fýrsattan yararlanmasý gerektiðini biliyordu. Kanlar külotuna yayýlmaya baºlamýºtý artýk. Henry bir an geri çekildi. Tablosunu inceleyen bir ressam tavrýyla yaptýðýna baktý. Ben, H'den sonra E geliyor, diye düºündü ve bu yüzden harekete geçti. Öne doðru iki adým attý. Henry onu itti. Ben geri geri giderek beyaz parmaklýða çarptý. Ayný anda ayaðýný kaldýrarak Henry'nin kasýðýna tekmeyi attý. Zorbanýn yüzünde beliren ifadeyi görünce de vahºice bir sevinç duydu. Sonra parmaklýk çatýrdayarak kýrýldý. Ben geri devrilir106 "O"


Ýçen bir çýðlýk attý. Ama bu çýðlýk biraz da kahkahaya benziyordu. Victor'la Geðirti, Henry'yi aºaðý yuvarlanmamasý için telaºla tuttular. Ben taklalar atarak Çorak Yer'deki güdük otlarýn üzerine düºtü. Sonra kendini toplayarak çabucak kalktý. Yukardan bir çýðlýk geldi. Ben baºýný kaldýrdý. Býçaðýný diºlerinin arasýna sýkýºtýrmýº olan Henry, aºaðýya atlýyor, bir taraftan da anlaºýlmaz bir ºeyler haykýrýyordu. Ama Ben onun, "Seni öldüreceðim, Göðüs," dediðini anladý. Henry býçaðýný bir süngü gibi ileriye doðru tutuyordu. Sonra ayaðý bir aðaç köküne takýldý ve sanki havalandý. Býçaðý elinden uçtu. Henry yere çarptý, hareketsiz kaldý. Ama bu sefer yukarýdan Geðirti'yle Victor, Ben'e taº atmaya baºladýlar. Ben soluk soluða aðaççýklarýn arasýndan nehrin kýyýsýna indi. Düºtüðü sýrada kot pantolonunun sol paçasý iyice parçalanmýºtý. Bacaðý karnýndan daha fazla kanýyordu. Ama galiba kýrýlmamýºtý. Ben arkadan gelen seslerden Victor'la Geðirti'nin de 'Reislerinin yanýna inmek üzere olduklarýný anladý. Birdenbire öfkelendi. Hayýr, duyduðu öfkeden de öte bir ºeydi. Beverly Marsh'ý öpmeyi hayal ederken baºýna neler gelmiºti. Sol bileði ºiºmiºti. Kamýnda Henry'nin adýnýn baºharfini taºýyordu. Ben birdenbire aðaççýklarýn arasýndan çýktý ve zorlukla ayaða kalkmýº olan Henry'ye yaklaºarak serserinin hayalarýna tekmeyi indirdi. Henry gýcýrtýlý bir sesle haykýrdý. Ellerini kasýklarýna bastýrarak ºaºkýn ºaºkýn Ben'e baktý. "Ah..." Ben, "Evet," dedi. Henry aðýr aðýr tekrar dizüstü çöktü. Hâlâ siyah gözlerinde müthiº bir ºaºkýnlýkla çocuða bakýyordu. "Ah..." Ben, "Öyle ya!" dedi. Henry yana devrildi ve yerde yuvarlanmaya baºladý. "Ah... Ah..." Ben belki orada dakikalarca öyle duracaktý. Henry ona saldýracak hale gelinceye kadar. Ama birdenbire çocuðun sað kulaðýnýn yukansýna bir taº çarptý. Ben, Victor'la Geðirti'nin yamacýn yansýna kadar inmiº olduklarýný gördü. Hemen dönerek aðaççýklarýn arasýna girdi. Suyu aºýp karºý ký107 Stephen King yýya vardý. Ýlerde bir yerden hafif bir homurtu geliyordu. Ben birkaç adým attý ve doksan santim yüksekliðindeki beton silindiri gördü. Çapý yüz yirmi santim kadardý. Üzerine delikli, demir bir kapak konmuºtu. Ben deliklerden birine gözünü uydurdu ama bir ºey göremedi. Doðrularak yeniden yürümeye baºladý, beº dakika sonra da çocuk sesleri duydu. Dinlemek için durakladý. O zaman arkasýndan gelen dal çatýrtýlarýný ve konuºmalarý iºitti. Victor, Geðirti ve Henry peºindeydiler. Bu kâbusun hâlâ sona ermemiº olduðu anlaºýlýyordu. Ben bakýndý, saklanacak bir yer aradý. Ýlerideki çocuklarýn yanýna gitmeyi çok istiyordu. Ama baºý belaya girerse, onlan da bu iºe bulaºtýrmasý doðru olmayacaktý. Ben'in gözü birdenbire çarpýk bir karaaðaca iliºti. Bunun altýnda maðaramsý bir yer vardý. Ben aðacýn kökleri arasýndan maðaraya süzüldü. Ayný anda Henry, Geðirti ve Victor ortaya çýktýlar. Aðacýn yakýnýnda durdular. Ben elini uzatsa onlara dokunabilirdi. Geðirti, "ªu küçük köpeklerin onu gördüklerinden eminim," dedi. Henry, "Öyleyse gidip soralým," diye cevap verdi. Üç arkadaº hýzla yürüdüler. Ben birkaç dakika sonra zorbanýn, "Siz köpekler burada ne yapýyorsunuz?" diye böðürdüðünü duydu. Çocuklar cevap verdiler ama Ben onlarýn ne söylediklerini anlayamadý. Su fazla gürültüyle akýyordu. Yalnýz korktuklarý belliydi. Victor baðýrdý. "Bebek barajý da neymiº?" Geðirti, "Onu yýkalým gitsin," dedi. Çocuklar baðýrarak itiraz ettiler. Bunu can acýsýyla dolu bir çýðlýk izledi, biri aðlamaya baºladý. Henry, "Tabii," dedi. "Yýkýn gitsin." Su ºakýrtýlarý, baðýnºmalar oldu. Geðirti'yle Victor gürültülü, aptalca kahkahalar atýyorlardý. Henry Bowers, "Kes sesini, kekeme manyak!" diye homurdandý. "Bugün kimseye acýmayacaðým." Bir çatýrdý oldu. Ben o zaman durumu anladý. Çocuklar bir bent yapmaya çalýºmýºlar, sonra HenryTe arkadaºlarý bunu yýkmýºlardý. Ben, ço108


"O cuklardan birinin kim olduðunu anladým sanýrým, diye düºündü. "Derry Okulunda bir tek kekeme var. O da öbür ºubedeki Bili Denbrough." Biri korku dolu ince bir sesle baðýrdý. "Bunu yapmanýza hiç gerek yoktu. Neden yaptýnýz bunu?" Henry kükredi. "Çünkü caným öyle istedi, solucan!" Bir ºakýrtý daha duyuldu, bunu acý dolu bir çýðlýk ve sonunda da hýçkýrýklar izledi. Victor, "Kes sesini," dedi. "ªu sulugözlüyü susturun. Yoksa kulaklarýnýzý uzatýp çenenizin altýndan baðlarým." Aðlama sesi boðuk burun çekiºlerine dönüºtü. Henry, "Biz gidiyoruz," dedi. "Ama gitmeden önce bir ºeyi öðrenmek istiyorum. ªu son on dakika içinde ºiºko bir çocuk gördünüz mü? Orasý burasý, kesilmiº kanlar içinde bir ºiºko?" "Hayýr..." Geðirti, "Emin misin?" diye sordu. "Emin olsan iyi edersin, pelte aðýzlý." Bili Denbrough, "E-E-Eminim," diyecevap verdi. Henry, "Gidelim," dedi. "Herhalde ºiºko tekrar karºýya geçti." Victor, "Hoºçakalýn, çocuklar," diye seslendi. "Bu gerçekten bir bebek barajýydý. Yýktýðýmýz iyi oldu." Bu sözleri su ºakýrtýlarý izledi. Zorbalar suyun karºýsýna geçiyorlardý. O küçük çocuk tekrar aðlamaya baºladý, diðer bir çocuk da onu avutmaya çalýºtý. Ben orada iki kiºi olduðuna karar verdi. Kekeme Bili ve o aðlayan çocuk. Gözlerini kapayýp uzandý, kýsa bir süre sonra da daldý. Rüya görmeye baºlamýºtý. Çocuk rüyasýnda, ocak ayýnda baºýna gelen ve annesine açýklayamadýðý o olayý görüyordu. Okul uzun Noel tatilinden sonra o gün ilk defa açýlmýºtý. Ben derslerden sonra sýnýftan çýkmayýp Bayan Douglas'ýn yeni gelen kitaplarý yerleºtirmesine yardým etmiºti. 109 Stephen King Okuldan çýktýðý sýrada hava kararmaya baºlamýºtý. Rüzgâr esiyordu. Hava çok soðuktu. Ben, Çorak Yer'e doðru yürümeye baºladý. Kanal taºmýº sular her tarafa yayýlmýºtý. ªimdi Çorak Yer'in o bölümü buzlar içindeydi. Ben parmaklýðýn önünde durup aºaðýya baktý. Orada, buzlann üzerinde biri duruyordu. Ben, orada biri olabilir, diye düºündü. Ama ya kýlýðý? Bu imkânsýz, deðil mi? Adamýn üzerinde gümüºlü beyazlý bir palyaço kýlýðý vardý. Ayaklarýnda da koskocaman turuncu pabuçlar. Palyaço elbisesinin önündeki ponponlarla ayný renkteydiler bu pabuçlar. Bir elinde yýðýnla balon tutuyordu. Ben balonlarýn kendisine doðru uçtuðunu gördüðü zaman gözlerine inanamadý. Gözlerini yumdu, ovuºturdu, sonra tekrar açtý. Ama balonlar hâlâ ona doðru uçuyordu. Buzun üzerinde duran palyaço, "Ben!" diye seslendi. "Balon ister misin, Ben?" Sesinde öyle korkunç, öyle kötü bir ºey vardý ki, Ben koºarak kaçmak istedi. Ama ayaklan sanki yere yapýºmýºtý. "Bunlar uçuyor, Ben. Hepsi de uçuyor. Birini dene, görürsün." Palyaço çocuða doðru yürümeye baºladý. Ben yaklaºan yýlana bakan kuº gibi, palyaçoyu seyrediyordu. Balonlarýn bu soðuk havada patlamalarý gerekirdi, diye düºünmekteydi. Ama patlamýyorlar. Üstelik öne doðru uçuyorlar. Oysa rüzgârýn yönüne doðru, geriye doðru uçmalarý gerekirdi. Ben bir ºeyi daha fark etti. Güneºin son ýºýklan buzlan pembeye boyamýºtý ama yere palyaçonun gölgesi düºmüyordu. Palyaço, "Buradan hoºlanacaksýn, Ben," dedi. "Yemin ederim. Karºýlaºtýðým bütün küçük kýzlar ve oðlanlar burayý seviyorlar. Burasý Pinokyo'da-ki 'Eðlence Adasî'na benziyor. Peter Pan'daki 'Olmayan Ülke'ye de. Çocuklar hiç büyümüyorlar. Bütün küçüklerin istediði de bu deðil mi? Haydi gel. Etrafý dolaº, bir balon al, fiillere fýstýk ver. Burayý çok seveceksin, Ben." Ben bütün korkusuna raðmen yine de balonlardan birini almayý çok istiyordu. Hem de pek çok istiyordu... Deny Belediyesinin kulesindeki dü110 "O" dük çalýp saatin beº olduðunu haber vermeseydi, kimbilir olay nasýl sona erecekti? Ben bunu bilmiyor, bilmeyi de istemiyordu. Önemli olan düdüðün çalmasý


ve tiz sesinin çevrede yankýlanmasýydý. Palyaço o zaman ºaºýrmýº gibi baºýný kaldýrdý ve Ben de onun yüzünü gördü. Çocuk, mumya, diye düºündü. Tannm! Bu mumya! Palyaçonun suratý, Ben'in filmlerde gördüðü mumyalara çok benziyordu. Çocuk duyduðu dehºetten bayýlacak gibi oldu, parmaklýða sýkýca tutundu. Palyaçonun boynunda ve kollanndaki sargýlar rüzgârda uçuºuyordu. Suratý çok kýnºýk, cildi parºömen gibiydi. Alný yanlmýºtý ama kaný akmýyordu. Ölü dudaklarý gerilmiº, ortaya mezar taºlanna benzeyen çarpýk diºleri çýkmýºtý. Gözçu-kurlan kapkaraydý. Rüzgâr Ben'in burnuna, mumyanýn kokusunu da getiriyordu. Tarçýn ve baharat, çürümüº bez, kum, bayat kan kokusunu. Mumya palyaço boðuk boðuk, "Burada hepimiz yüzüyoruz..." diyerek üzerinden kuru etler sallanan kemikli ellerini uzattý. Ben o uyuºukluktan kurtuldu, dönüp koºmaya baºladý. Bir taraftan da korkusundan aðlýyordu. Ben irkilerek uyandý. Her tarafý kaskatý kesilmiºti. Ýki saat kadar uyumuºtu çocuk. Gizlendiði yerden çýkarak sýkýntýyla kýlýðýna baktý. Annesi kimbilir neler söyleyecekti ona. Ýçini çekerek ilerledi. Bendi yapan iki çocuk hâlâ oradaydýlar. Biri gerçekten Kekeme Bili Denbrough'ydu. Diðer çocuk ise baºýný arkaya atmýºtý. Aðzýyla burnunun çevresinde, boynunda kanlar kurumuºtu. Bir elinde bir ºeyi gevºekçe tutuyordu. Kekeme Bili hýzla döndü ve Ben'i gördü. Ben diðer çocuðun durumunun kötü olduðunu anlayýnca kaygýlanmýºtý. Bill'in ödünün patlamýº olduðu da belliydi. Ben üzüntüyle, bugün hiç sona ermeyecek mi? diye düºündü. Bili Denbrough, "A-A-Acaba bana yardým e-e-edebilir misin?" dedi "E-E-Eddie'nin inhalatörü boºalmýº. B-B-Belki de..." Sanki yüzü dondu. Kýpkýrmýzý kesildi. Bili, "Ö-ö-" diye kekelerken Ben diðer çocuðun ölebi-leceðinden söz edildiðini anladý. 111 Stephen King Bill Denbrough iblisi Yeniyor Bill uçakta, sanki uzay yolculuðuna çýkmýº gibiyim, diye düºündü. Beni tabancanýn namlusundan fýrlayan kurºunun içine sokmuº olsalardý ancak bu kadar hýzlý giderdim... Kýsa bir süre sonra da kendimi Derry'de bulacaðým. Yazar uçaðýn penceresinden dýºarý baktý. Ýblisi yeneceðiz. En-sesindeki tüyler diken diken oldu. Hemen içkisini baºýna dikti. Gümüº... Bisikletim... Ona "Yalnýz Kovboy"un atýnýn adýný vermiºtim. Bana göre büyük bir bisikletti. Gümüº ne de hýzlý giderdi! Bu yüzden hayatýmý kurtardým. 1958 yýlýnýn haziran ayýnýn son haftasýnda Ben Hanscom'la ilk karºýlaºmamýzdan bir hafta sonra... Richie de bagaj yerine binmiºti. Yani Gümüº onun hayatýný da kurtardý. O üç serseri öfkeyle aðaçlarýn arasýndan ortaya çýktýklarý zaman Bili akýllýca davranmýº ve onlarla tartýºmaya kalkýºmamýºtý. Ama Eddie ihtiyatsýzlýk etmiºti. Ýtiraz ettiði için Henry Bowers yumruðu suratýna indirmiºti. Bili o haytalann kimler olduklarýný biliyordu. Henry, Geðirti ve Victor, Deny Okulundaki çocuklarýn en kötüleriydiler. Bill'in ara sýra arkadaºlýk ettiði Richie Tozier'i de dövmüºlerdi. Ama Bili suçun biraz da Ric-hie'de olduðunu düºünüyordu. Richie dilini tutmamýºtý. Boºuna ona "Çöp Aðýz!" adýný takmýº deðillerdi elbette! Bili ºimdi kaygý içinde Eddie'nin yanýnda oturuyordu. Gitmesi gerektiðini biliyordu ama arkadaºýný yalnýz býrakmayý da istemiyordu. Arkasýný döner dönmez Eddie'nin komaya gireceðini sanýyordu. Sonra baºýný kaldýrdý ve Ben Hanscom'un orada durduðunu gördü. Ben'in kim olduðunu biliyordu. Her okulun en ºiºman çocuðu mutsuz bir ün kazanýrdý. Bili bazen onun ders aralannda yalnýz baºýna bir köºede durduðunu ve kitap okuyarak bir ºeyler atýºtýrdýðýný görüyordu. 112 "O" Bili, Ben'e bakarken, onun hali Henry'ninkinden de kötü, diye düºündü. Pek korkunç bir dövüº olmuº sanýrým... Ben onun kendisini süzdüðünü fark edince hafif irkildi. Gözlerinde ihtiyatlý bir ifade belirdi. Bili, "G-G-Gitme!" diye baðýrdý. Ben biraz yaklaºtý. Ýki bacaðý da sancýyormuº gibi yürüyordu. "Gittiler mi? Henry'yle iki arkadaºý?" Bili, "E-Evet," dedi. "D-D-Dinle. B-B-Ben arkadaºýmýn i-i-ilacýný almaya gideceðim. S-S-Sen o-o-onun yanýnda bekler misin? O.. O., nun."


"Astýmý mý var?" Bili, evet, der gibi baºýný salladý. Ben yaklaºarak Eddie'nin yanýna diz çöktü. "Ona kim vurdu?" Yüzünde Bill'in de hissettiði çaresiz öfkenin izleri vardý. "Henry Bowers mý?" Bill yine baºýný salladý. "Tabii ya... Sen git. Ben onun yanýnda beklerim." "T-T-Teºekkür ederim." Ben, "Bana hiç teºekkür etme," dedi. "Size saldýrmalarýnýn asýl nedeni benim zaten. Haydi, git. Çabuk ol. Yemek zamaný evde olmam gerekiyor." Bili koºarak uzaklaºýrken Ben'in yerden taº toplamaya baºladýðýný gördü. ªiºman çocuðun, Henry ve arkadaºlarýnýn dönebileceklerini düºündüðü ve hazýrlýklý bulunmayý istediði anlaºýlýyordu. Bili, Gümüº'e bindi ve uçarcasýna eczaneye gitti. Çocuk kardeºi Ge-orgie'nin ölümünden önce, Eczacý Bay Keene'le oldukça rahatlýkla konuºabiliyordu. Ama ºimdi Bill'in kekemeliði iyice artmýºtý. Çabuk olmazsa Eddie'nin baºýna bir felaket gelmesinden de korkuyordu. Bu yüzden Bay Keene, "Merhaba Bili, sana ne vereyim?" diye sorduðu zaman hemen bir kâðýt kalem kaparak çabucak yazdý. "Eddie Kaspb-rak'la Çorak Yer'de oynuyorduk. Eddie'nin astýmý tuttu. Bana inhalatör verebilir misiniz?" 113 F:8 Stephen King Bay Keene yazýyý okuduktan sonra Bill'in kaygý dolu mavi gözlerine baktý. "Tabii. Sen burada bekle." Dipteki kapýdan çýktý. Beº dakika sonra döndüðü zaman elinde plastik bir ºiºe vardý. Ýnhalatörü Bill'e vererek gülümsedi. "Bu sorunu halleder." Bili, "T-T-Teºekkür..." dedi. "Y-Y-Yanýmda para..." "Üzülme, oðlum. Bayan Kaspbrak'ýn burada hesabý var. Bunu da hesaba yazarým. Bayan Kaspbrak'ýn sana bu iyiliðinden dolayý teºekkür edeceðinden eminim." Çok rahatlayan Bill, Bay Keene'e tekrar teºekkür ederek dýºan fýrladý. Adam onun arkasýndan bakarak hafifçe güldü. Ekºi ekºi. Evet, Ed-die'nin astým ilacýný Bayan Kaspbrak'ýn hesabýna geçirecekti. Kadýn bunun ne kadar ucuz olduðunu gördüðü zaman minnet deðil, ºaºkýnlýk ve kuºku duyacaktý. Ama Bayan Kaspbrak bu ilacýn oðlunun astýmýna iyi geldiðini de itiraf edecekti. Ýlaç ucuzdu. Çünkü sadece oksijen ve hidrojen karýºýmýydý. Yani Eddie'nin astým ilacý musluk suyuydu. Bili, Gümüº'ü köprünün altýna býraktýðý sýrada saat dördü on geçiyordu. Bill'in aklýna türlü kötü ihtimal geliyordu. Ben, Eddie'yi ölüme terk ederek gitti. Ya da o zorbalar geri döndüler ve ikisini de iyice dövdüler... Ya da... en kötüsü... o çocuklarý öldüren katil, birini ya da ikisini birden yakaladý... George'u da yakaladýðý gibi. Bili cinayetleri bir tek kiºinin iºlediðine inanýyordu. Çocuða zaten Derry bir hayli deðiºmiº gibi geliyordu. Bu deðiºiklik kardeºinin ölümüyle baºlamýºtý. Bili açýklýða eriºtiði zaman korktuklarýnýn hiçbirinin de olmadýðýný gördü. Ben Hanscom hâlâ oradaydý. Eddie'nin yanýnda oturuyordu. Ama Eddie artýk arkaüstü yatmýyordu. Doðrulup oturmuºtu. Baºýný eðmiº, hýrýltýlý hýrýltýlý nefes alýyordu. Ben ayaða kalktý. "Gerçekten çok çabuk geldin. Yarým saatte ancak gelirsin sanýyordum." 114 'O Bili gururla, "B-B-Bisikletim çok hýzlý," dedi. Bir an iki çocuk birbirlerine kaygýyla baktýlar. Sonra Ben hafifçe gülümsedi. Bili de ona karºýlýk verdi. Çocuk ºiºman ama iyi bir insan, diye düºündü. Buradan ayrýlmadý. Oysa Henry'le arkadaºý olacak o köpekler geri gelebilirlerdi. Bili, Eddie'ye göz kýrparak inhalatörü ona uzattý. Çocuk Bill'e minnetle bakýyordu. Aleti aðzýna sokarak tetiði çekti. Sarsýldý. Sonunda arkasýna yaslandý. Gözleri kapalýydý. Ben kaygýyla onu seyrediyordu. "Tanrým! Astýmý çok kötü, deðil mi?" Bili, evet, der gibi baºýný salladý. Ben alçak sesle ekledi. "Bir ara çok korktum. Daha kötüleºirse ne yapmam gerekeceðini düºündüm durdum."


Bili, "O i-i-ilaç onu iyileºtirir," dedi. "B-B-bak." Eddie ºimdi daha rahat nefes alýyordu. Gözlerini açarak iki çocuða baktý. "Teºekkür ederim, Bili. Bu seferki kriz çok kötüydü." Ben sordu. "Burnuna yumruk attýklarý için oldu, deðil mi?" Eddie üzüntüyle gülümseyerek ayaða kalktý. Ýnhalatörü arka cebine soktu. "Burnumu düºündüðüm yoktu. Aklým fikrim annemdeydi." "Sahi mi?" Ben'in sesinde ºaºkýnlýk vardý ama sonra elini kaygýyla kendi yýrtýk tiºörtüne götürdü. "Benimki de gömleðimdeki kaný görür görmez beni hemen Derry Hastanesine, Acil Servise götürecek." Ben ºaºýrdý. "Neden? Kan durmuº ya!" "Annem beni ayda bir iki defa Acil Servise götürüyor. Oradan öyle nefret ediyorum ki!" Ben, "Vay vay vay..." diye mýrýldandý. Eddie'nin annesinin pek acayip bir kadýn olduðunu düºünüyordu. Çocuðun tiºörtünü iki eliyle birden yokladýðýnýn farkýnda deðildi. Bili sordu. "Sen B-B-Ben Hanscom'sun, d-deðil mi?" "Evet. Sen de Bili Denbrough'sun." "E-evet. B-bu da..." Eddie atýldý. "Ben de Eddie Kaspbrak'ým." 115 Stephen King Ben, "Ýkinizle de tanýºtýðým için seviniyorum," dedi. Bir sessizlik oldu. Ama sýkýcý bir sessizlik deðildi bu. Daha çok onlarýn dost olmalarýný saðlayan bir ºeydi. Sonra Eddie, "O serseriler seni neden kovalýyorlardý?" diye sordu. Bili homurdandý. "O-0-Onlar her zaman birini kovalýyorlar. O-O-Onlardan nefret ediyorum." Ben, "Henry sýnavlar sýrasýnda yanýmda oturuyordu," diye açýkladý. "Kâðýdýmdan kopya çekmek istedi. Buna izin vermedim." Eddie hayran hayran mýrýldandý. "Sen genç yaºta ölmek istiyorsun galiba, arkadaº." Kekeme Bili neºeyle bir kahkaha attý. Ben de güldü. Sonra da, "Evet, galiba öyle," dedi. "Her neyse... Henry'nin yaz okuluna gitmesi gerekiyor. O ve iki arkadaºý beni kýstýrdýlar." Bili, "S-S-Seni öldürselerdi de bu kadar olurdu," dedi. "Kansas Sokaðýndan aºaðýya yuvarlandým." Ben, Eddie'ye baktý. "Galiba seninle Acil Serviste karºýlaºacaðýz. Annem üstümü baºýmý görür görmez beni oraya götürecek sanýrým." Üç çocuk birdenbire kahkahalarla gülmeye baºladýlar. Dakikalarca sürdü bu. Sonra Eddie, "Henry'nin yaz okuluna gitmesi gerektiðine sevindim," dedi. "O zaman buraya pek gelemez." Ben, "Buraya sýk sýk geliyor musunuz?" diye sordu. Bili, "E-E-Evet," dedi. "E-Eddie, B-Ben, R-Richie Tozier. N-N-Ne-den sen de yarýn gelmiyorsun? E-E-Eddie'yle bent yapmaya çalýºýyorduk." Ben bir ºey söyleyemedi. Bu davet onu hem ºaºýrtmýº, hem de sevindirmiºti. Eddie, "Belki baºka bir ºey yapsak daha doðru olur," diye mýrýldandý. "Bent pek iyi olmamýºtý." Ben suyun kýyýsýna gitti. "Böyle olmaz. Tahta bulmalýsýnýz. Tahtalarý sýrayla koymalýsýnýz. Sandviç yapar gibi. O zaman sular onlarý sürükleyemez." 116 "O" Bili baðýrdý. "Ö-Ö-Öyle yaparýz!" Eddie saygýyla, "Daha önce hiç bent yaptýn mý, Ben?" diye sordu. "Hayýr." "O h-h-halde dayanacaðýný nereden biliyorsun?" Ben ºaºkýnlýkla, "Tabii dayanacak," dedi. "Neden dayanmasýn?" Çocuk çok emindi. Bili, Ben'in omzuna vurdu. "Ý-Ý-Ýyi ya! Y-Yann görüºürüz." Ben mutlu mutlu, "Tamam," diye güldü. "Dinleyin çocuklar. Artýk eve gitmem gerekiyor." Bili, "B-Bizim de öyle," dedi.


Üç çocuk birlikte Çorak Yer'den ayrýldýlar. Ben, Bill'in Gümüº'ü kýyýdan yukan çýkarmasýna yardým etti. Eddie onlann peºinden týrmandý. Yine hýnltýlý hýnltýlý nefes alýyor, kanlý gömleðine mutsuz bakýºlarla bakýyordu. Bili onlarla vedalaºtý, sonra bisikletine atlayarak olanca sesiyle, "Haydi, Gümüº!" diye haykýnp hýzla uzaklaºtý. Ben, "Dev bir bisiklet bu," dedi. Eddie baºýný salladý. "Gerçekten öyle." Ýnhalatörünü tekrar boðazýna sýkmýº, biraz rahatlamýºtý. "Bazen beni bagajýna bindiriyor. Öyle hýzlý gidiyor ki, ödüm patlýyor. Bili çok iyi çocuktur." Bu sözleri kayýtsýzca söylemiºti ama gözlerinden arkadaºýna taptýðý anlaºýlýyordu. "Kardeºinin baºýna gelenleri biliyorsun, deðil mi?" "Hayýr. Ne oldu ona?" "Onu geçen sonbaharda öldürdüler. Biri kolunu koparmýº. Sineðin kanadýný kopanr gibi." "Tannm!" "Bili eskiden pek az kekelerdi. ªimdi iyice kötüleºti. Ama tabii kafasý hiç kekelemiyor. Ne demek istediðimi anlýyorsun, deðil mi?" "Evet." "Neyse. Seni uyarmak istedim. Bill'le arkadaº olmak istiyorsan küçük kardeºinden söz etmemelisin. Sakýn ona soru filan sorayým deme. O zaman çok fena-oluyor." 117 Stephen King "Ben de olsam fena olurdum." Ben ºimdi sonbaharda öldürülen küçük çocukla ilgili haberleri hayal meyal hatýrlýyordu. "Bu o korkunç selden hemen sonra mý oldu?" "Evet." Kansas ve Jackson sokaklarýnýn köºesine gelmiºlerdi. Eddie, "Gitmem gerekiyor," dedi. "Bir dakika. Acil Servise gitmek istemiyorsan bir çaresini bulabilirim." Ben, Eddie'nin gömleðindeki koyu kýrmýzý lekelere bakýyordu. "Dükkâna uðra, çikolatalý süt al. Yansým gömleðine dök. Eve dönünce de annene sütün hepsini döktüðünü söyle." Eddie'nin gözleri parladý. Dört yýl önce babasý öldüðünden beri annesinin gözleri gitgide bozulmuºtu. Ama kadýn gözlüðü kendisine yakýºtýrmadýðý için doktora gitmeye de yanaºmýyordu. "Bu iºe yarayabilir." "Annen durumu anlarsa bunun benim fikrim olduðunu sakýn söyle-me. "Söylemem... Eh, görüºürüz." Ben, "Biliyor musun?" dedi. "Siz ºahane çocuklarsýnýz." Eddie utandý. "Bili ºahanedir..." Elini sallayarak yoldan ilerledi. Ben bir süre onun arkasýndan baktý, sonra da koºarak evine gitti. O gece Bill'in baºýna korkunç bir ºey geldi. Ýkinci defa oluyordu bu. Annesiyle babasý aºaðýdaki odada televizyon seyrediyor ve hemen hiç konuºmuyorlardý. Biri kanepenin bir ucuna, diðeri öbür ucuna oturmuºtu. Eskiden konuºmalar ve kahkahalar yüzünden televizyonda söylenenleri zor dinlerlerdi. O günlerde de annesiyle babasý yine kanepenin iki ucunda otururlardý ama aralannda Bill'le Georgie de olurdu. Çocuk Geor-gie'nin ölümünden sonra da onlarla konuºmaya, neºeli sözler söylemeye çalýºmýºtý. Ama ikisi de ona soðuk soðuk bakmýºlardý. Zack Denbrough da, Sharon Denbrough da, Georgie'nin ölümünden Bill'i sorumlu tutuyorlardý aslýnda. 118 1 "O" Zack, Georgie'nin gömülmesinden on beº gün sonra çocuðun oyun-caklanný bir kutuya yerleºtirmiºti. Herhalde onlan bir hayýr kurumuna götürecekti. Sharon Denbrough kocasýnýn elinde kutuyla Georgie'nin odasýndan çýktýðýný gördüðü zaman deliye dönmüºtü. "Onun eºyalanný götüreyim deme!" diye haykýrmýºtý. Zack irkilmiº, sonra hiç sesini çýkarmadan oyuncaklan çocuðun odasýna býrakmýºtý. Yaz tatilinin ilk gecesi Bili kardeºinin odasýna girdi. Kalbi hýzla çarpýyordu. Çocuk bazen kardeºinin kitaplanna bakýyordu, bazen de oyun-caklanna. Son aralýk ayýndan beri Georgie'nin fotoðraf albümüne hiç bakmamýºtý. Bili dolaptan albümü alarak geliºigüzel açtý. Karºýsýnda Georgie'nin son fotoðrafý vardý. Geçen yýlýn ekim ayýnda çekilmiºti. Çocuk kabank saçlanný suyla


ýslatarak taramýºtý. Gülümsüyordu. Öndeki iki diºi düºmüº, yenileri henüz yerine gelmemiºti. Bili bir süre resmi inceledi, sonra aralýk ayýnda olan olay tekrarlandý. George resimde gözlerini oynatarak Bill'e baktý. Tebessümü iðrenç bir sýntma halini aldý. Çocuk sað gözünü kýrptý. "Yakýnda görüºürüz, Bili. Dolabýný açacak ve benimle karºýlaºacaksýn. Belki de bu gece." Bili albümü fýrlattý, ellerini aðzýna bastýrdý. Albüm yere düºtü. Açýlmýºtý. Rüzgâr olmamasýna raðmen sayfalar çevrildi. Sonunda o korkunç resim yine ortaya çýktý. Altýnda, "Ana Okulu Arkadaºlanm... 1957-1958," yazýlýydý. Resimden kanlar akmaya baºladý. Bili donmuº gibiydi. Tüyleri ürper-miº, saçlan dimdik olmuºtu. Baðýrmak istiyor, ancak hafif iniltiler çýkan-yordu. Kanlar ºimdi yere damlýyordu artýk. Bili odadan fýrladý ve kapýyý arkasýndan çarparak kapattý. 119 Stephen King VI 1958 Yazýndan Bir Hikâye Hani on Çiftliði nisan ve mayýsta kýº uykusundan uyanýrdý. Küçük Mike baharýn geldiðini, annesinin mutfak penceresinin altýnda çiðdemler açtýðý zaman deðil, babasý eski kamyonu garajdan çýkarmasýna yardým etmesi için ona seslendiði zaman anlardý. Küçük zenci çocuk hem okula gider, hem de çiftlikte babasýna yardým ederdi. Babasý Mike'ýn eðlenmesini de saðlardý. Bazen ona balýk tutmaya gitmesini söyler, bazen de çocuðu gezmeye götürürdü. Mike bir keresinde babasýyla polis merkezine, tavan arasýndaki o korkunç, "Serseri Ýs-kemlesi"ni görmeye de gitti. Demirden yapýlmýº, pek aðýr bir ºeydi iskemle. Polis Müdürü Borton, Mike'ýn oraya oturmasýna ve takýlý kelepçeleri denemesine de izin verdi. Çocuk ilk heyecaný geçtikten sonra babasýyla Müdür Borton'a baktý. Sanki onlara, neden eskiden bu iskemle serseriler için korkunç bir ceza sa-yýlýyormuº? diye soruyordu. Müdür Borton güldü. "Sen küçük bir çocuksun. Kaç kilosun? Otuz mu? Otuz beº mi? ªerif Sully'nin eski günlerde bu iskemleye oturttuðu serseriler senin iki kat aðýrlýðýndaydý. Ýskemlede bir saat kadar oturduktan sonra rahatsýz olmaya baºlýyorlardý. Dört beº saat sonra dayanamayacak hale geliyorlardý. Yedi sekiz saat sonra ise baðýrmaya baºlýyorlardý. Aradan on altý, on yedi saat geçirdiði zaman hüngür hüngür aðlýyorlardý. Yirmi dört saatin sonunda ise, bir daha Derry'ye adýmlarýný atmayacaklarýna yemin ediyorlardý." Mike birdenbire paniðe kapýlarak, "Ýskemleden kalkabilir miyim, efendim?" diye sordu. Daha sonra eve giderlerken de babasýna, "Beni oraya neden götür-dün?" dedi. 120 "O" Will Hanlon, "Bunu büyüdüðün zaman anlarsýn," diye cevap verdi. "Müdür Borton'dan hoºlanmýyorsun, deðil mi?" "Hayýr, hoºlanmýyorum." Babasýnýn sesi o kadar sertti ki, Mike baºka soru soramadý. Mike'ýn babasý çoðu zaman oðlu için mutfaða not býrakýyordu. Yani çalýºmasýný istemediði günlerde. Çocuða, "ªuraya gidebilirsin," diye yazýyordu. Ya da, "ªöyle yapabilirsin..." diye. Mike'ýn babasýnýn 1958'de mutfaða býraktýðý pusulada ºöyle yazýlýydý. "Ýstiyorsan bisikletinle Mera Yoluna kadar gidebilirsin. Sol tarafta yýkýlmýº duvarlar ve eski makineler göreceksin. Orayý incele ve gelirken de bir hatýra getir. Sakýn bodrum kapaðýna yaklaºma. Karanlýk basmadan da eve dön. Nedeni biliyorsun." Mike biliyordu. Çocuk annesine nereye gideceðini söylediði zaman kadýn kaºlarýný çattý. "En iyisi yanma Randy Robinson'u da al." Mike, "Peki," dedi. "Ona uðrarým." Küçük zenci, arkadaºýnýn evine uðradý da. Ama çocuk babasýyla Bangor'a gitmiºti. Bu yüzden Mike, bisikletine binerek yalnýz baºýna Mera Yolundan ilerledi. Sonra bisikletinden inip kýrlarýn ortasýndan yükselen Çelik fabrikasýnýn kalýntýlarýna doðru gitti. Yanda, uzun otlarýn arasýnda, fayanstan yapýlmýº dev bir silindir yatýyordu. Bu, fabrikanýn anabacasýydý. Yansýna kadar topraða gömülmüºtü. Mike bacaya doðru koºtu. O kadar


büyüktü ki, isteseydi içine girebilirdi. Ama bunu istemiyordu. Nedense bacanýn içine bakarken birdenbire ür-perdi. Vaktiyle fabrikada bir patlama olmuºtu. Bayram olduðu için fabrika sahibinin daðýttýðý çikolatadan yumurtalarý almaya gelmiº olan sürüyle çocuk ölmüºtü. Mike dönüp yürüdü. "Ya burada bir kurukafa bulursam? Çikolatadan Paskalya yumurtalarý almaya gelmiº olan çocuklardan birinin kafatasýný?... Haydi, haydi, saçmalama. O elli yýl önce olmuº. Herhalde bütün ölüleri toplayýp götürdüler..." 121 Stephen King Mike kendisini birdenbire bodruma açýlan kapaðýn yanýnda buldu. Sýkýntý ve dehºet içindeydi. Aºaðýya bakmak için önüne geçilmeyecek bir istek duyduðunu fark ediyordu. Titredi. "Bir hatýra bulmalý ve buradan hemen gitmeliyim..." Yerde gördüðü bir diºliyi çabucak cebine attý, sonra süngere dönmüº bir destek kiriºine tutunarak delikten içeriye baktý. Aºaðýya tünemiº olan kuº baºýný kaldýrdý. Mike önce ne gördüðünü pek kavrayamadý. Vücudu gibi, kafasý da donmuºtu. Bunun tek nedeni dev kuºu görmenin yarattýðý ºok deðildi. Böyle beklenmedik bir ºey olmasý da gerçi çocuðu çok sarsmýºtý. Mike aºaðýda dev makineler olduðunu sanmýº, oysa o dev kuº yuvasýný görmüºtü. Kuºun göðsü turuncu, diðer tüyleri ise kurºuniydi. Gözleri taze katran gibi kapkaraydý. Mike uðradýðý felçten kurtulamadan, bu parlak gözlerde kendisini gördü. Sonra ayaklarýnýn altýnda topraklar sallandý. Mike kaymaya baºladýðýný fark etti. Haykýrarak kendini geriye attý. Dengesini kaybedip yere yuvarlandý. Sonra kuºun kanatlanndan çýkan o gürültüyü duydu. Çocuk dizlerinin üzerine kalktý, sürünerek ilerledi. Omzunun üzerinden baktýðý zaman kuº bodrumdan çýkýyordu. Pullu pençeleri turuncuydu. Üçer metreden daha geniº olan kanatlarýný çýrparken otlar dalgalanýyordu. Kuº cýzýrtýlý bir çýðlýða benzeyen sesler çýkararak ötüyordu. Mike ayaða fýrlayarak koºmaya baºladý. Arkasýna bakmýyor, bakmaya korkuyordu. Bu kuº çocuða, babasýyla birlikte tevizyonda seyrettikleri bir filmi hatýrlatýyordu. Daha doðrusu o filmdeki Rodan adlý dev kuºu. Bu yaratýk Rodan'a pek benzemiyordu. Ama çocuk onun Rodan'ýn ruhu olduðunu seziyordu. Mike sendeledi. Bir dizinin üzerine düºtü, tekrar kalktý ve koºmasýný sürdürdü. Kuºun o acayip cýzýrtýlý çýðlýðý yine etrafta yankýlandý. Mike'ýn üzerine bir gölge düºtü. Çocuk baºýný kaldýrarak baktý. Kuº baºýnýn bir buçuk metre kadar yukansýndaydý. Kirli san gagasýný açýp kapýyordu. Mike solda yükselen eski bacayý gördü, oraya doðru atýldý. Kuº çýðlýk çýðlýða baðýrdý. Mike onun kanat çýrptýðýný duydu. Rüzgârýn dolduðu yelkenlerden çý122 "O" kardý böyle bir ses. Bir ºey çocuðun baºýnýn arkasýna vurdu. Mike'ýn ensesine ateº düºtü sanki. Sonra kanlan baºýndan gömleðinin yakasýna doðru akmaya baºladý. Kuº ilerleyerek döndü. Mike'ý pençeleriyle yakalayýp götürmek niyetindeydi. Atmacanýn tarla faresine yaptýðý gibi. Mike'ý yuvasýna götürecek ve... onu yiyecekti. Kuº o korkunç gözlerini dikerek yaklaºýrken Mike hýzla saða döndü. Kuº haykýrdý. Çocuða bu seste zafer týnýsý varmýº gibi geldi. Yaratýk pen-çesiyle Mike'ýn kolunu yakaladý. Çocuk, "Býrak beni!" diye haykýrarak kolunu çekti. Gömleðinin kolu yýrtýldý. Kuº yine baðýrdý. Mike da kendini eski bacanýn içine attý. Bunun içinde ne olduðunu düºünüp korkacak halde deðildi. Kuº yine çýðlýklar attý, bacanýn tepesine tünedi. Mike onun bir insan budu kalýnlýðýnda olan zarlý bacaklanný görebiliyordu. Kuº baºýný yana eðerek aºaðýya baktý. Mike yine o aºýn parlak, taze katran gibi kara gözleri gördü. Kuº gagasýný ºýkýrdatarak açýp kapadý. Çocuk, gagasý sivri, diye düºündü. Ve keskin. Herhalde kuºlann gagalannýn sivri olduðunu biliyordum. Ama bu ana kadar bunu pek düºünmedim. Kuº bacanýn aðzýndan içeriye girmeye çalýºtý. Mike, "Hayýr!" diye haykýrdý. "Bunu yapamazsýn!" Kuº bacanýn aðzýný kapattýðý için içerisi karanlýklaºtý. ªimdi baca zifiri karanlýktý. Mike kuºun boðucu kokusunu alýyor, tüylerinin hýºýrtýsýný duyuyordu.


Yere diz çökerek elleriyle etrafý araºtýrdý. Kýnk bir fayans parçasý buldu. Kolunu kaldýrarak bunu fýrlattý. Kuºun cýzýrtýlý çýðlýðý etrafta çýnladý. Mike haykýrdý. "Def ol!" Bir sessizlik oldu. Kuº bacanýn içine sýðmaya çalýºýrken yine o hýºýrtýlar duyuldu. Mike tekrar yeri araºtýrarak baºka fayans parçalan da buldu. Bunlan atmaya baºladý. Bir taraftan da, "Lütfen Tannm," diye tekrarlýyordu. "Lütfen Tannm, Lütfen Tannm..." Sonra birdenbire aklýna bir ºey geldi. "Ya kuº bacaðýnýn aðzýna sýkýºýp kalýrsa?... O zaman ikimiz de burada 123 Stephen King ölürüz! Çürürüz! Bu karanlýkta..." Mike haykýrdý. "Tanrým Lütfen!" Ama baðýrdýðýnýn farkýnda bile deðildi. Bir fayans parçasý daha fýrlattý. Biri koluna müthiº bir güç vermiº gibi geldi. Kuº can acýsýyla baðýrdý, kanat çýrparak yükseldi. Silindirin içine ýºýk doldu. Mike aðlamaya baºladý. Ama yine dizüstü çökerek fayans parçalanný topladý. Sonra bacanýn aðzýnýn yakýnýna kadar süründü. Kuº oraya tünemiºti. Yaratýk baºýný eðdi. Mike o zaman son fayans parçasýnýn kuºun gözüne gelmiº olduðunu anladý. Yaratýðýn sað gözü kör olmuºtu. O pýrýltýlý taze katran rengi gözün çukuru kanla doluydu ºimdi. Bunun yanýndan beyazýmsý gri yapýºkan bir sývý akýyordu. Bu irinin içinde küçücük asalaklar kaynaºýyordu. Kuº, Mike'ý görerek öne doðru eðildi. Çocuk yine fayans parçalarýný atmaya baºladý. Bunlar kuºun gagasýna ve baºýna çarptý. Yaratýk bir an geri çekildi, sonra tekrar baºýný eðerek gagasýný açtý. Mike son fayans parçasýný kuºun aðzýnýn içine attý. Yaratýk can acýsý, hayal kýrýklýðý ve öfkeyle baðýrarak çekildi. Mike bir an kuºun sürüngenlere benzeyen týmaklanný gördü. Sonra yaratýk kanat çýrparak gözden kayboldu. Mike baºýný kaldýrdý. Suratý toz ve kirden grimsi bir renk almýºtý. Yüzündeki tek temiz yerler, gözyaºlarýnýn býraktýðý çizgilerdi. Çocuk ºimdi kuºun pençelerinin týkýrtýsýný dinliyordu. Tak tak. Yaratýk yukanda bir aºaðý bir yukarý dolaºýyordu. Mike biraz geriledi. Yine fayans parçalarý topladý. Bunlarý mümkün olduðu kadar bacanýn aðzýnýn yakýnýna yýðdý. Dýºarýda ortalýk hâlâ aydýnlýktý. Artýk mayýs ayýnda olduklarý için havanýn kararmasýna daha epey vardý. Ama kuº beklemeye karar verirse ne olacaktý? Yukardan yine o ses geldi. Tak-tak-tak. Sonra kuº kanat çýrptý, bacanýn aðzýnda belirdi. Mike fayans yýðýnýnýn gerisine diz çökmüºtü. Parçalan atmaya baºladý. Bunlardan biri yaratýðýn plili gibi duran san bacaðýna geldi ve yaradan kuºun gözleri kadar siyah gözüken bir kan akmaya baºladý. Mike zaferle haykýrdý. Ama bu tiz sesini kuºun öfkeli çýðlýðý hemen hemen boðdu. Mike, "Defol git!" diye baðýrdý. "Sen gidinceye kadar taº atmayý sürdüreceðim. Tannya yemin ediyorum!" 124 'O" Kuº yine bacanýn üzerine yükselerek dolaºmaya baºladý. Mike bekledi. Sonunda kuº kanat çýrptý. Mike kuºun san ayaklannýn gözükmesini bekliyordu. Ama öyle olmadý. Çocuk bunun bir oyun olabileceðini düºünerek beklemeyi sürdürdü. Ama sonra asýl nedenin bu olmadýðýný anladý. Bu güvenli yerden çýkmaktan korktuðu için bekliyordu. "Olmaz, olmaz! Ben tavºan deðilim!" Çocuk gömleðinin içine sýðdýrabildiði kadar çok fayans parçasý doldurdu. Avuçlanna da. Sonra bacadan çýktý. Bir anda her tarafa birden bakmaya çalýºýyordu. Ama kuº ortalarda yoktu. Gerçekten gitmiºti. Mike'm sinirleri birdenbire boºalýverdi. Deli gibi koºarak bisikletine bindi, oradan çabucak uzaklaºtý. Eve döndüðü zaman babasý traktörün bujilerini deðiºtiriyordu. Will, Mike'm toz toprak içinde kalmýº olduðunu fark etti. Bunu oðluna söylediði zaman çocuk bir an durakladý, sonra da eve dönerken bisikletten düºtüðünü anlattý. Will oðlunu süzdü. "Bir hatýra aldýn mý?" "Evet." Mike cebinden diºliyi çýkararak uzattý. Will bir göz attý, sonra oðlunun parmaðýna yapýºmýº olan küçük fayans parçacýðýný aldý. Sanki bu onu daha çok ilgilendirmiºti. "Ýyi misin, oðlum? Biraz yorgun gibi gözüküyorsun?"


Mike, "Evet, belki de yoruldum," dedi. "Orasý evden on üç on dört kilometre ötede. Dönüºü de unutma." Will, "Bir daha oraya gitmeni istemiyorum," diye baºýný salladý. "Hiç olmazsa ºu olaylar sona erinceye kadar. O adamý yakalasýnlar da... Sen o yýkýntýda kimseyle karºýlaºmadýn, deðil mi? Kimse seni kovalamadý, sana baðýrmadý ya?" Mike, "Hiçbir insanla karºýlaºmadým," dedi. Will bir sigara yaktý. "Seni oraya göndermekle hata ettim sanýnm. öyle harap yerler... bazen tehlikeli olabilir:" 125 Stephen King Baba oðul bir an göz göze geldiler. Mike, "Peki, baba," diye mýrýldandý. "Ben de oraya gitmeyi istemi-yorum. Yýkýntý biraz ürkütücüydü." Babasý baºýný salladý. "Bu konudan ne kadar az söz edilirse, o kadar iyi olur sanýrým. Haydi git, üstünü baºýný temizle. Annene de tabaðýna birkaç sucuk daha koymasýný söyle." Mike da öyle yaptý. VII Çorak Yer'deki Bent Eddie büyük arabayý hýzla sürüyor, bir sapaða yaklaºtýðýný önceden seziyordu. Birdenbire Bill'in o yaz kendisine, "K-K-kafanda bir p-p-pusula var, Eddie," dediðini hatýrladý. Bu söz ne hoºuna gitmiºti! ªimdi de gidiyordu. Herhalde Koca Bili isteseydi onun için ölürdüm de, diye düºünüyordu. "Arkadaºým benden bunu istese, 'A, tabii Koca Bili,' derdim. 'Ne zaman?'" Eddie güldü. Son zamanlarda böyle içten kahkahalar atmýyordu pek. Hele bu uðursuz yolculukta gülebileceði aklýna bile gelmemiºti. Richie eski günlerde, 'Ee, bugün bir kahkaha patlattýn mý, Eds?' diye sorardý. Richie 'nin onu Eds diye çaðýrmasýna kýzar, ama bir taraftan da bundan hoºlanýrdý. Ben Hanscom daRichie'nin ona 'Saman Yýðýný' adýný takmasýndan memnun kalmýºtý. Eddie'nin aklýna birdenbire baºka bir ºey daha geldi. "Gümüº dolarlar. Ben Hanscom 'un gümüº dolarlarý. Ama bir keresinde hayatýmýzý kurtarmak için o dolarlardan yararlanan Bili deðil mi? Bundan pek emin deðilim. Hiçbir ºeyden emin deðilim zaten. Yoksa bunun nedeni, olanlarý hatýl126 'O lamayý istemeyiºim?... Orasý karanlýktý... Bu kadarýný hatýrlýyorum... Bili Penbrough'yu çok sevdiðimi de. Bili astýmýmla hiç alay etmezdi. Bana 'Muhallebi çocuðu,' diye baðýrmazdý. Bili'i, sanki aðabeyim, hatta babam-0iº gibi severdim. Bili neler yapýlmasý gerektiðini bilirdi. Ve onunla beraberken bol bol 'kahkaha patlatýrdým.' "Çorak Yer'e bent yapma fikri Bill'indi. Ve bir bakýma bizi o baraj bir araya getirdi. Bize o bendin nasýl yapýlacaðýný da Ben Hanscom gösterdi. Ve baraj gerçekten ºahane oldu. O baraj..." Sýcak yaz günlerinden biriydi. Çocuklar nehrin kýyýsýnda oturmuº, yemek yiyorlardý. Fazla konuºmuyor, sularýn bendin arkasýnda toplanýºýný seyrediyorlardý. Eddie bir ara Ben'e, "Annen berbat halde olduðunu gördüðü zaman ne dedi?" diye sordu. "Eve annemden önce varmayý baºardým. Banyo yapýp saçlarýmý yýkadým. Sonra da o kot pantolonla tiºörtü attým. Bilmiyorum annem onlarýn kaybolduklarýný fark edecek mi? Sanýrým tiºörtün eksildiðini fark etmez. Çünkü sürüyle tiºörtüm var. Ama herhalde annem çekmelerimi karýºtýrmaya baºlamadan gidip bir kot pantolon alsam iyi olur." Ben parasýný böyle gereksiz bir ºeye harcayacaðý için sýkýlýyordu. "Y-Y-ya o çürükler ve bereler?" "Anneme okul tatil olduðu için çok heyecanlandýðýmý ve dýºan fýrlarken basamaklardan yuvarlandýðýmý söyledim." Eddie'le Bili gülmeye baºladýlar. Ben de kýsa bir ºaºkýnlýktan sonra onlara katýldý. Sonra Bili, "Tiºört g-g-giymiyorum," dedi. "Öyle ºeylerin içinde piºerim."


Ben bir an durakladý. "ªiºmansan tiºört giymek daha doðru olur," diye mýrýldandý. Eddie sordu. "Göbeðin yüzünden mi?" Bili burun kývýrdý. "Y-Y-yoksa göðüslerin..." 127 Stephen King "Evet, göðüslerim yüzünden. Ne olmuº yani?" Bili uysalca, "Ö-öyle ya," dedi. "Ne o-olmuº yani?" Birdenbire arkalarýndan tiz, neºeli bir ses yükseldi. "Tanrým! Biri buraya yüzme havuzu yapmýº." Eddie döndü. Ben'in bu yabancý ses yüzünden irkildiðini ve dudaklarýnýn inceliverdiðini fark etmiºti. Biraz ileride Richie Tozier'le Stan Uris duruyorlardý. Ýki çocuk yaklaºtýlar. Richie, Ben'e merakla baktýktan sonra Eddie'nin yanaðýný sýktý. Çocuk, "Yapma bunu!" diye baðýrdý. "Hiç hoºuma gitmiyor, Richie!" "Tersine çok hoºuna gidiyor, Eds!" Richie neºeyle gülüyordu. "E, ne haber? Bugün kahkaha patlattýn mý?" Sonra hayran hayran baraja baktý. "Harika..." Bill'le Eddie bunun Ben'in fikri olduðunu açýkladýlar. Richie, Ben'e döndü. "Sen bir dâhisin, oðlum." Ben mýrýldandý. "Caným o kadar da deðil..." Eddie onun Richie'ye hem ihtiyat, hem de adeta huºuyla baktýðýný fark etti. Ben'in düºüncelerini anlýyordu. Ben, Richie Tozier'i dört yýldan beri tanýyordu ama hâlâ anlayamamýºtý. Richie derslerden bazen "Peki-yi"ler alýyordu. Bazen de "Zayýflar. Diºçi olan babasý çocuðu çok azarlýyordu o zaman. Annesi de aðlýyordu. Richie bir daha sefere notlarýnýn iyi olmasý için çabalayacaðýna söz veriyor, bir süre bunu baºanyordu da. Ric-hie'nin kusuru bir dakika yerinde duramamasý ve dilini de tutamamasýydý. Riçhie aklýna gelen nükteli sözleri söyleyiverdiði için baºý büyüklerle derde giriyordu. Bu kötüydü tabii. Hele Henry Bowers gibilerini kendisine düºman etmesi daha da fenaydý. Richie, on iki ayrý ses çýkarabiliyordu konuºurken. Bir keresinde Eddie'ye dünyanýn en büyük vantriloðu olmak istediðini söylemiºti. Richie ºimdi de birdenbire yerinden fýrlayarak Ben'in karºýsýnda yere kapandý. "Harikasýn." Zavallý çocuk hem ºaºýrmýº, hem de utanmýºtý. Richie tekrar ayaða fýrlayarak ekledi. "E, nasýlsýn bakalým, Saman Yýðýný? Benim adým Richie Tozier. Ben o bin sesli adamým!" 128 'O Ben, "Benim adým Benjamin Hanscom," diye açýkladý. "Belki bu sepi ilgilendirir diye söylüyorum." Richie, "Seni okulda gördüm," dedi. Sonra arkasýnda sessizce duran Stan'i hatýrladý. Ben'e, "ݺte bu da Erkek Stan Uris," dedi. "Yahudi o. Ayrýca Ýsa'yý da öldürmüº. Daha doðrusu, Victor Criss geçenlerde bana öyle söyledi. O günden beri Stan'in peºini býrakmýyorum. O kadar yaºlý olduðuna göre bize bira almayý baºarabilir. Öyle deðil mi, Stan?" Stan alçak ve tatlý bir sesle, "Herhalde Victor'un kastettiði babam," dedi. Hepsi de gülmeye baºladýlar. Ben de öyle. Sonra Stan, Ben'e döndü. "Merhaba." Ben de, "Merhaba," diye cevap verdi. "Seninle bir ara ayný sýnýftaydýk. Ýkinci sýnýfta... Sen o hiç..." Stan hafifçe gülümseyerek onun sözlerini tamamladý. "...Konuºmayan çocuðum." "Doðru." Eddie o sýrada Bill'e bir göz attý ve arkadaºýnýn neºesinin sönmüº olduðunu fark etti. Bili yüzünde düºünceli, hatta endiºeli bir ifadeyle ileriye bakýyordu. Eddie birdenbire onun pek korkunç bir ºey söyleyeceðini sezdi. Ýnhalatörünü arka cebinden çýkardý. Bili, "Ç-Ç-Çocuklar s-size bir º-ºey anlatabilir miyim?" diye sordu. Hepsi dönüp ona baktýlar. Eddie için için haykýrdý. Haydi, bir ºaka yap, Richie! Öyle olmayacak bir ºey söyle ki Bili utansýn. Onu sustur! Bill'in açýklayacaðý neyse, duymayý istemiyorum! Hiçbir ºey deðiºmemeli. Korkmayý istemiyorum! Eddie'nin kulaðýna kýsýk bir ses, on sente de olur, diye fýsýldadý sanki. Eddie ürperdi ve gözlerinin önünde Neibolt Sokaðýndaki ev belirdi. Richie, "Tabii, Koca Bili," dedi. "Ne oldu?"


Bili, "E-E-Eðer bana gülerseniz," diye mýrýldandý. "B-b-bir daha hiçbirinizle de konuºmam. Delice bir hikâye bu. A-A-A-Ama bunu uydurmadýðýma yemin ederim. B-bbu gerçekten oldu." "Gülmeyiz, Bili." Ben diðerlerine baktý. "Öyle deðil mi?" 129 F:9 Stephen King Stan baºýný salladý. Richie de. Eddie, tabii güleriz, diye baðýrmak istedi. Neden çeneni tutmuyor-sun? Ama böyle bir ºey söyleyemezdi tabii. Çünkü karºýsýndaki Koca Bill'di. Bili arkadaºlarýna George'un albümünü açtýðý zaman olanlarý anlattý. Sözleri sona erince de çocuklara hem korkuyla, hem de meydan okurcasýna baktý. Eddie, Ben, Richie ve Stan'in yüzlerinde de ayný ifadenin belirmiº olduðunu gördü. Ciddi, müthiº bir korku ifadesi. Eddie ayaða fýrlayarak haykýrmak istedi. Ne çýlgýnca bir hikâye! Buna inanýyor olamazsýn deðil mi? Sen kaçýrmýºsýn, Koca Bili! Ama bunu da yapamazdý. Çünkü kendi suratýnda da ayný ciddi korkunun belirmiº olduðunun farkýndaydý. O kýsýk ses, buraya gel, küçük, diye fýsýldadý. Seni bedava da okºanýn... Eddie için için inledi. "Sus... O olayý düºünmek istemiyorum." Sonra Eddie, Stan'le Ben'in yüzünde baºka bir ºey daha olduðunu fark etti. ªimdi suratýnda da vardý bu. Anlayýº... Eddie bazý cumartesi günleri, oynayacak birini bulamadýðý zaman, daha çok istasyon yakýnýna, trenlerin manevra yaptýklarý yere giderdi. Trenleri seyretmekten hoºlanýrdý. Bisikletine biner, manevra yerine kestirmeden gitmek için Neibolt Sokaðýna sapardý. 29 numaralý ev oraya çok yakýndý. Pek eski bir binaydý. Pencerelerine tahtalar çakýlmýº, verandasý çökmüº, bahçeyi otlar bürümüºtü. Ama yine de evin parçalanmaya baºlayan tuðla temelindeki kirli bodrum pencereleri gözüküyordu. Eddie altý hafta önce ilk defa bir cüzzamlý-mn o pencerelerin birinden baktýðýný görmüºtü. Eddie trenleri seyretmeye bayýlýyordu ama bazen etrafta yersiz yurtsuz serserilerin olmasý hoºuna gitmiyordu. Bu derileri çatlamýº, elleri su toplamýº, dudaklarý uçuklu, týraº olmamýº adamlar Eddie'nin ödünü patla130 'O nyorlardý. Çoðu zaman sarhoº da oluyorlar, Eddie'ye sigarasý olup olma-^jðýný soruyorlardý. Bir gün bu serserilerden biri Neibolt Sokaðýndaki 29 numaralý evin verandasýnýn altýndan çýkmýº ve Eddie'ye yirmi beº sent karºýlýðý onu ok-ºayabileceðini söylemiºti. Aðzý kuruyan, cildi buz gibi kesilen çocuk geri eeri gitmiºti. Serserinin burun kanatlanndan biri kemirilmiº gibiydi. Eddie'nin kaçmak üzere olduðunu gören serseri hemen baðýrmýºtý. "Bunu on sente de yaparým." Çocuða doðru gelmiºti. Eski yeºil pantolonunun önüne yayýlmýº olan irinler kurumuºtu. Serseri gülümsemeye çalýºýyordu. Eddie, ah, Tanrým! diye düºünmüºtü. Cüzzamh o! Bana dokunursa hastalýk bana da geçer! Çocuk koºmaya baºlamýºtý. Serserinin de eski ayakkabýlarýný ºakýrdatarak koºmaya çalýºtýðýný duyuyordu. "Kaçma, çocuk! Bedava da olur, haydi gel!" Hýrýltýlý hýrýltýlý nefes almaya baºlayan Eddie bisikletine atlayarak pedallarý hýzla çevirmiºti. Serseri bir ara bagaja uzanmýº ama çocuk onun elinden kaçmayý baºarmýºtý. Eddie bu korkunç olayý bir hafta kadar içinde saklamýº, sonra dayanamayarak onlarý Bill'le Richie'ye anlatmýºtý. Richie, "Adam cüzzamh deðildi herhalde," demiºti. "Aptal, sen de! Besbelli frengiliydi." Eddie, Richie'nin kendisiyle alay edip etmediðini anlamak için Bill'e bakmýºtý. O zamana kadar frengi diye bir hastalýk hiç duymamýºtý. "Bili, frengi diye bir ºey var mý?" Bili ciddi ciddi baºýný sallamýºtý. "Var ya." "Nedir o?"


Richie, "Seks yüzünden yakalanýlan bir hastalýk," diye açýklamýºtý. Seksin ne olduðunu biliyorsun, deðil mi?" Eddie, "Tabii," demiºti. Bir taraftan da kýzarmamaya çalýºýyordu. Bu hastalýk ne yapýyor?" Richie gülmüºtü. "Etlerini çürütüyor. Önce burnun düºüyor." 131 Stephen King Eddie, "Öyleyse cüzzamla frengi arasýndaki fark nedir?" diye sor-muºtu. Richie, "Ýnsan seks yüzünden cüzzama yakalanmaz," diyerek yine kahkahalarla gülmeye baºlamýºtý. Bill'le Eddie ona ºaºýrarak bakmýºlardý. O günden sonra Neibolt Sokaðýndaki ev Eddie'nin hayalinde önem kazanmýºtý. Çocuk bu harap binaya bakarken marazi bir ilgi duyuyordu. Sonunda bir gün bisikletini yolun kenarýna býrakarak çim alandan evin verandasýna doðru yürüdü. Kalbi göðsünde ºiddetle çarpýyordu. Aðzý yine kurumuºtu. (Bu olay altý hafta öncenin olayýydý. Eddie, Georgie'nin fotoðrafýyla ilgili o korkunç hikâyeyi dinlerken, arkadaºý Bill'in de George'un odasýna girerken, kendisiyle ayný duyduklarýný hissettiðini anlayacaktý.) Eddie sanki yürümüyor, ev ona yaklaºýyordu. Çocuk inhalatörünü sýký sýký tutmaktaydý. Ama nedense burnu çürümüº serseriden kaçtýðý gün olduðu gibi astým tutmamýºtý. Eddie verandanýn altýna baktý. Orada kimse yoktu. Bu ºaºýlacak bir ºey deðildi. Bahar gelmiºti. Serseriler Derry'de daha çok eylülün sonlany-la kasým arasýnda görülüyordu. Çocuk hiç istememesine raðmen sürüne sürüne verandanýn altýna girdi. Kalbi ºimdi kafasýnda çarpýyordu sanki. Bu yüzden gözlerinin önünde ýºýktan beyaz benekler uçuºuyordu. Dipte o alçak bodrum pencerelerinden biri vardý. Bir camý kýrýlmýº, diðeri ise kirden iyice bulanýklaºmýºtý. Çocuk sanki ipnotize olmuº gibi eðildi, karanlýk bodruma baktý. Eðer ayný anda astým krizi tutmasaydý o cüzzamlý kendisini mutlaka yakalayacaktý. Kriz çocuðun ciðerlerini büzdü sanki. Eddie nefret ettiði o tanýdýk, ýslýk gibi sesi çýkararak nefes almaya baºladý. Geriledi. Ayný anda pencerede o surat belirdi. Bu öyle ani oldu ki, Eddie krizi gelmemiº olsaydý yine de baðýramayacaktý. Çocuðun gözleri yuvalarýndan uðradý. Aðzý gýcýrtýyý andýran bir sesle açýldý. Pencereden bakan o burnu kopmuº serseri deðildi. Arada yine 132 'O je benzerlikler vardý. Korkunç benzerlikler! Ama... bu ºey insan olamazdý. Hiçbir ºey böylesine kemirildikten sonra yaºayamazdý. Adamýn alnýnýn derisi yarýlmýºtý. Yaradan san sümüklü bir zarla kaplý bembeyaz kemik gözüküyordu. Burnu kýpkýrmýzý iki oyuðu olan bir kýkýrdak parçasýndan ibaretti. Bir gözü maviydi ve neºeyle parlýyordu. Diðer göz çukuru ise kahvemsisiyah, süngerimsi bir dokuyla doluydu. Cüzzam-lýnýn alt dudaðý karaciðer gibi sarkýyordu. Üst dudaðý ise hiç yoktu. Diºleri alayla gülermiº gibi ortadaydý. Cüzzamlý bir elini hýzla kýrýk camdan uzatýrken, diðerini de saðlam camlý kýsýmdan uzattý. Cam parça parça oldu. Eller yara içindeydi. Adamýn kollarýnda hamam böcekleri saða sola koºuºuyordu. Eddie nefes almaya çalýºarak, miyavlamaya benzer sesler çýkararak geriledi. Kalbi göðsünden fýrlayacakmýº gibi atýyordu. Cüzzamlýnýn arkasýnda acayip, gümüºümsü, yýrtýk pýrtýk bir elbise vardý. Karmakarýºýk kumral saçlarýnda bir ºeyler dolaºýyordu, Hortlak o yarým dudaklý aðzýyla gülerek boðuk boðuk, "Bir okºamaya ne dersin, Eddie?" diye sordu. "Bobby on sente bunu her zaman yapar. ݺ fazla uzarsa on beº sent alýr. Adým bu, Eddie... Bob Giray. Artýk doðru dürüst tanýºtýðýmýza göre..." Ellerinden biri garip bir ºapýrtýyla Eddie'nin sað omzuna çarptý. Çocuk tiz bir çýðlýk attý. Cüzzamlý, "Korkma, caným," dedi. Eddie sanki rüyadaymýº gibi dehºetle cüzzamlýnýn pencereden çýkmaya çalýºtýðýný gördü. Tek mavi gözünü Eddie'den ayýrmýyordu. "ݺte, geliyorum, Eddie. Aºaðýsý hoºuna gidecek. Arkadaºlarýndan bazýlarý oradalar..." Ellerini tekrar uzattý. Eddie'nin panikten çýlgýna dönmüº kafasýnda kesin bir inanç belirdi. Bu yaratýk çýplak tenine dokunduðu takdirde onun etleri de çürümeye baºlayacaktý. Bu düºünce çocuðu uyuºukluktan kurtardý. Eddie dizleriyle ellerinin üzerinde hýzla


geri geri gitti. Sonra döndü, verandanýn bir ucuna doðru uzaklaºtý. Omzunun üzerinden arkaya göz attý. Cüzzamlý yarý beline kadar dýºarý çýkmýºtý. Yaratýk, "Kaçmanýn bir yaran olmaz, Eddie," diye seslendi. 133 Stephen King Eddie verandanýn altýndan fýrladý, oradaki birbirine girmiº güllerin arasýndan geçti. Sendeleyerek ayaða kalktý. Dikenlerin boynunu, yanaklarýný ve kollanýp çizdiklerinin farkýnda bile deðildi. Döndü, bükülen dizle-riyle geriledi. Ýnhalatörünü cebinden çýkararak tetiðini çekti. Böyle bir olay herhalde olmadý, diye düºünüyordu. O serseriyi düºünüyordum... Kafam bana cumartesileri gördüðüm korku filmlerine benzer bir ºey gösterdi... Çocuk titrek bir sesle gülecek zaman da buldu. Sonra etleri çürümüº eller verandanýn altýndan uzandý. Çýlgýnca bir vahºilikle gülleri çekiºtirerek yapraklarýný kopardý, fidanlann üzerinde kan damlalan býraktý. Eddie bir çýðlýk attý. Cüzzamlý sürüne sürüne dýºan çýkýyordu. Çocuk onun arkasýnda bir palyaço kýlýðý olduðunu fark etti. Önünde iri turuncu düðmeler olan bir palyaço kýlýðý. Cüzzamlý, Eddie'yi gördü ve güldü. Ya-nm dudaklý aðzý açýldý, dili uzandý. Çocuk tekrar bir çýðlýk attý. Yaratýðýn dili en aºaðý doksan santim boyundaydý. Üstelik aðzýndan yere uzanýver-miºti. Sivri ucu toprakta sürünüyor, üzerinden sanmsý, koyu bir köpük akýyordu. Bunun içinde kývýl kývýl böcekler vardý. Eddie aralanndan geçerken gül fýdanlannda bahann ilk yeºilliði görülmeye baºlamýºtý. Ama ºimdi aðaççýklar kapkara ve çýplaktýlar. Cüzzamlý, "Seni okºayacaðým," dedi ve sendeleyerek ayaða kalktý. Eddie bisikletine doðru koºtu. Ama hemen binmeye çalýºmadý. Gidonu tutarak bir süre bisikletin yanýnda koºtu. Boðulacak gibiydi. Palyaço tekrar, "Seni okºayacaðým," diye fýsýldadý. "Ýstediðin zaman tekrar gel, Eddie. Arkadaºlanný da getir." Sanki çürümüº parmaklan çocuðun ensesine dokundu. Ama belki de bunlar verandanýn altýnda Eddie'nin saçlarýna takýlmýº olan örümcek aðlanydý. Çocuk bisikletine atlayarak uzaklaºtý. Boðazýnýn iyice sýkýºmýº olmasýna da aldýrmadý. Eddie o gece yataðýnda kaskatý yatarken cüzzamlýnýn fýsýltýsýný duydu. "Kaçmanýn bir yaran yok, Eddie." 134 "O" Richie saygýyla, "Vay vay vay..." dedi. Bili Denbrough'nun hikâyesi sona erdiðinden beri içlerinde ilk defa bir ºey söyleyen o olmuºtu. Stan birdenbire sordu. "Rüya görmediðinden emin misin, Bili?" Bili baºýný salladý. "E-E-Eminim. B-bu rüya deðildi." Eddie alçak sesle, "Gerçek bu," diye mýnldandý. Bili ona çabucak bir göz attý. "N-N-Ne?" "Gerçek dedim." Eddie, Bill'e adeta öfkeyle baktý. "Bu gerçekten oldu. Gerçekti!" Ve sonra birdenbire Neibolt Sokaðýndaki evde karºýlaºtýðý cüzzamlýyý anlatmaya baºladý. Hikâyenin yansýnda, kesik kesik soluyordu artýk. Ýnhalatörünü kullandý. Anlattýklannýn sonuna doðru birdenbire tiz bir sesle hýçkýrmaya baºladý, sýska vücudu sarsýlýyordu. Diðerleri sýkýntýyla ona baktýlar. Sonra Stan elini çocuðun sýrtýna koydu. Bili beceriksizce Eddie'yi kucakladý. Diðerleri utançla baºka taraflara baktýlar. Ben birdenbire, "Onu ben de gördüm," dedi. Sesi kuru, haºin ve korku doluydu. Eddie baºýný kaldýrdý. "Ne?" Yüzü gözyaºlanndan ýslanmýº, gözleri kýzarmýºtý. Ben, "O palyaçoyu gördüm," diye açýkladý. "Ama senin anlattýðýn gibi deðildi. Hiç olmazsa, ben gördüðüm zaman deðildi. Öyle yarasý, beresi yoktu... Etleri çürümemiºti. Kupkuruydu." Baºýný eðdi. "Bir mumyaydý sanýnýn." Eddie, "Filmlerdeki gibi mi?" diye sordu. Ben aðýr aðýr, "Hem onlar gibiydi, hem de deðildi," dedi. "Filmlerde mumyanýn uydurma bir ºey olduðunu fark ediyorsun. Ama bu adam... gerçek bir mumyaya benziyordu. Tabii kýlýðý dýºýnda." "K-K-Kýhðý nasýldý." Ben, Eddie'ye baktý. "Gümüºümsü bir palyaço elbisesi giymiºti. Önünde iri turuncu düðmeler vardý." Sonra aðýr aðýr olayý anlattý. Diðerle-nne bakmýyor, sanki davranýºýndan çok utanmýº gibi konuºuyordu.


135 Stephen King Sonunda Richie fikrini açýkladý. "Herhalde rüya gördün." Ben'in yü_ zünü buruºturduðunu fark ederek telaºla ekledi. "Bunu sana yapýlmýº bir hareket sayma, Ýri Ben. Ama balonlarýn rüzgâra karºý uçamayacaklarýný sen de kabul etmelisin..." Ben, "Fotoðraflar da göz kýrpamaz," diye cevap verdi. Richie bir Ben'e baktý bir Bill'e. Endiºelenmiºti. Aslýnda çocuk Koca Bill'in hikâyesine inanýyordu. Ama Ben'in anlattýklarýna inanmayý istemiyordu. Eddie'nin söylediklerine de. Eddie, Richie'ye sordu. "Senin baºýna böyle bir ºey gelmedi galiba?" Richie bir an durakladý. Sonra da baºýný salladý. "Hayýr..." Ben, "Ya senin, Stan?" dedi. Stan gözlerini çabucak ondan kaçýrarak telaºla, "Hayýr," diye baðýrdý. Küçük yüzünün rengi iyice uçmuºtu. Bili, "Yoksa b-b-bir ºey mi oldu, S-S-Stan?" diye sordu. "Hayýr! Söyledim ya!" Richie yaºlý bir kadýn gibi sesini inceltti. "Haydi, Stanley! Büyük annene o kötü palyaçoyu anlat!" Stan birdenbire haykýrdý. "Kes sesini!" Hýzla Richie'ye doðru döndü. ªaºalayan çocuk bir iki adým geriledi. Stan'in yanaklarý kýzarmýºtý. Ama öfkeliden çok, korkmuº gibi bir hali vardý. Eddie, "Ona aldýrma, Stan," diye mýrýldandý. Stan, "Gördüðüm palyaço deðildi," diye açýkladý. Çocuklara teker teker baktý. Sanki kendisiyle savaºýyordu. Bili usulca, "B-B-Bunu anlatabilirsin," dedi. "H-H-Hepimiz de anlattýk." "Gördüðüm palyaço deðildi. O..." Ayný anda polis memuru Bay Nell'in viskiden kabalaºmýº sesi duyuldu. "Tanrým! Burada ne iºiniz var? Bu Çorak Yer sizin gibi çocuklann oynamasý için hiç uygun deðil!" 136 "O VIII Georgie'nin Odasý ve Neibolt Sokaðýndaki Ev Richard Tozier radyoyu kapattý. Böylece Madonna 'mn Like a Virgin ºarkýsý yarýda kesildi. Ünlü Disk Jockey yolun kenarýndaki levhayý görmüº ve önünden geçmiºti. Artýk Deny'deydi. Richie, Deny, diye düºünüyordu. Deny! Tann yardýmcým olsun! Deny... Bir süre sonra Bowerslann çiftliðinin önünden geçecekti. Sonra da Hanlonlannkinin. O zaman Kenduske-ag nehrinin ilk ýºýltýlanný görecekti. Ve o zehirli yeºilliði de. Nedense "Çorak Yer" adý takýlmýº olan o yeºillere boðulmuº düzlüðü. Richie kendi kendine, "Bilmiyorum bütün bunlara dayanabilecek miyim?" dedi. "Yani ºimdi gerçeði söylemeliyiz, sayýn dinleyiciler. Dayanýp dayanamayacaðýmý bilmiyorum." Disk Jockey anýlann kafasýna üºüºmelerini engelleyemiyor, sonunda bu hatýralann onu çýldýrtacaðýný düºünüyordu. Çok geçmeden kendini kaybediverecekti. ªimdi aklýna Bay Nell'in birdenbire ortaya çýkýºý gelmiºti. Adam, "Bu pis yerde ne iºiniz var?" demiºti. "Burada altmýº türlü hastalýk mikrobu olduðundan eminim. Çöpler, idrar ve pislik dolu dereler. Böcekler. Bataklýklar. Böyle pis bir yerde hiç iºiniz yok! Kentte sizin gibi çocuklar için dört park açýldý. Bütün gün top oynamanýz için. Ben ise ºimdi sizi burada yakaladým. Tannm!" Bili birdenbire, meydan okurcasýna, "B-B-B-Biz buradan hoºlanýyoruz, " demiºti. "B-B-Burada oyun oynarken baºka çocuklar keyfimizi kaçýlmýyorlar." Diðerleri de onu desteklemiºti. Böylece çocuklann arasýnda çok güçlü bir bað oluºmuºtu. Bay Nell birdenbire gülümsemiºti. "Aslýnda çocukken ben de buradan hoºlanýrdým. Onun için Çorak Yere gelmenizi yasaklayacak deðilim." 137 Stephen King Ak saçlý polis parmaðým sallamýºtý. "Ama buraya oynamaya hep birlikte gelmelisiniz. Anlýyor musunuz? Her zaman..." Richie'yle Bili daha sonra Witcham Sokaðýndan çýkýyorlardý. Bili Gümüº'ü itiyordu. Bisiklete binip hýzla gidecek gücü kalmamýºtý.


Çocuk sýkýntýyla, "N-n-ne acayip bir gündü bu," diye mýrýldandý. "Öyle. Dinle, Bill..." Richie bir an duraklayarak Ben'in mumyasýný, Eddie'nin cüzzamlýsýný ve Stan'in anlatamadýðý macerasýný düºündü. Bir an kafasýnda bir ºey belirir gibi oldu. Kent Merkezi'nin önündeki Paul Bünyan heykeliyle ilgiliydi. Çocuk, "Ama bu sadece bir rüyaydý," dedi kendi kendine. Richie bu düºünceleri kafasýndan kovarak arkadaºýna baktý. "Sizin eve gidelim. Georgie'nin odasýna bir bakalým. O fotoðrafý görmek istiyorum." Bili arkadaºýna sanki ºok geçiriyormuº gibi baktý. Konuºmak istedi ama baºaramadý. Sadece hýzla kafasýný sallayabildi. Richie, "Eddie'nin hikâyesini duydun," dedi. "Ben'inkini de. Onlann söylediklerine inanýyor musun?" "B-B-Bilmiyorum. H-H-Herhalde bir ºeyler gördüler." "Evet. Ben de öyle düºünüyorum. Bu kentte öldürülen o çocuklar! Herhalde onlann da anlatýlacak hikâyeleri vardý. Ben'le Eddie'nin o çocuklardan bir tek farklarý var. Bizimkiler yakalanmamýºlar." Bili kaºlarýný kaldýrdý ama ºaºýrmadýðý belliydi. Richie onun da bu sonuca varmýº olduðundan emindi. Bili düzgün konuºamýyordu ama hiç aptal deðildi. Bili, "A-A-Ama o olaylarýn fotoðrafla ne ilgisi var?" dedi. "Sen ne düºünüyorsun, Bili?" Bili alçak sesle cevap verdi. "Bunun o cinayetlerle bir iliºkisi yok. Bence b-bbu G-G-Georgie'nin hayaleti." "Yani hayalet fotoðrafa mý girmiº?" Bili evet der gibi baºýný salladý. "Ama korktuðunu söyledin. Georgie'nin hayaleti seni korkutmayý neden istesin?" 138 "O" Bili eliyle aðzýný sildi. Eli hafifçe titriyordu. "H-H-Herhalde bana kýzýyor. ÖÖ-Ölümüne neden olduðum için. Ç-Ç-Çünkü onu b- ben g-g-g-gönderdim..." Richie, "Hiç sanmýyorum," dedi. "Kardeºini sýrtýndan hançerleseydin ya da vursaydýn, anlardým. Aslýnda kardeºinin baºýna bir ºey gelmesini istemiyordun. Sadece çocuðun biraz eðlenmesini saðlamaya çalýºýyordun. Öyle deðil mi?" Bili, Georgie'nin öldüðü gün olanlarý düºündü. Richie'nin haklý olmasýný öyle istiyordu ki. Georgie'nin ölümüne o kâðýt kayýk neden oldu, diye düºündü. Ama Richie doðru söylüyor. Georgie'nin baºýna gelecekleri bilemezdim ki... Birdenbire kendini cokeyi hissetti. Bunu arkadaºýna söylemek için aðzýný açtýðý anda aðlamaya baºladý. Telaºlanan Richie kolunu Bill'in omzuna attý. "Üzülme, Bili. ªu musluklarý da kapat!" Bili, "O-O-Onun ölmesini istemedim ki," diye hýçkýrdý. "B-B-böyle bir ºey aklýmdan bile geçmiyordu." Richie, "Tanrým, Bili!" dedi. "Bunu ben de biliyorum." Bili tekrarladý. "Onun ö-ö-ölmesini istemedim. V-v-ve sen birine aðladýðýmý söylersen, b-b-burnunu kýrarým!" Georgie'nin oda kapýsý kapalýydý. Richie kapýya bakarak dudaklarýný yaladý. "Kapýyý kilitli mi tutuyorlar?" diye fýsýldadý. Birdenbire kapýnýn kilitli olmasý için dua etmek istedi. Rengi uçmuº olan Bili baºýný iki yana sallayarak tokmaða uzandý, içeri girip omzunun üzerinden Richie'ye baktý. Çocuk bir anlýk duraklamadan sonra onu izledi. Bili dikkatle, usulca kapýyý kapattý. Richie etrafýna bakýndý. Hem korkuyor, hem de müthiº bir merak duyuyordu. Hafifçe, inler gibi bir ses çýkardý. Bili ona soru soruyormuº gibi baktý. 139 Stephen King Richie boðuk bir sesle, "Haklýymýºsýn," dedi. "Burasý insaný ürkütüyor. Odaya yalnýz baºýna girebilmene ºaºýyorum." Bili sadece, "O b-b-benim kardeºimdi," dedi. "B-bazen içimden buraya girmek geliyor, iºte o kadar." Geörge'un yataðýna oturarak iºaret etti. "ݺte." Richie onun gösterdiði tarafa baktý. Kapalý fotoðraf albümü yerde duruyordu. Bili mýrýldandý. "D-d-daha önce açýktý..." "ªimdi kapalý." Richie'nin sesinde endiºe vardý. Bill'in yanýna oturarak albüme baktý. "Pek çok kitap kendi kendine kapanýr."


"B-b-belki sayfalan... A-a-ama kapaklan deðil." Bili ciddi ciddi Richie'ye bakýyordu. Gözleri, yorgun ifadeli, solgun yüzünde çok koyu mavi duruyordu ºimdi. "A-a-ama albüm onu tekrar açmaný istiyor. B-b-bana öyle geliyor." Richie tekrar ayaða kalkarak aðýr aðýr albüme doðru gitti. Albümün yan tarafýnda koyu kýrmýzý bir leke vardý. Ama tabii bu salça da olabilirdi. Richie aslýnda öyle olmadýðýný biliyordu. Çocuk albüme dokundu, sonra elini çekti. Bu aptalca ºeye bakacak deðilim. Tanýmadýðým bir sürü insanýn resimlerine neden bakayým? Bill'e fikrimi deðiºtirdiðimi söylerim. Onun odasýna gider, bir süre çizgi roman okuruz. Sonra ben eve gidip akºam yemeði yerim. Bu akºam erken yatacaðým. Çünkü çok yorgunum. Ya-nn sabah uyandýðým zaman da bu lekenin salça olduðuna iyice inanýnm. Sonra kendisine kilometrelerce uzaktaymýº gibi gelen elleriyle albümü açtý. Fotoðraflardaki yüzlere baktý. Parmaklan sayfalarý gitgide artan bir hýzla çevirdi. Birdenbire bomboº sayfalarla karºýlaºtý. En son fotoðraf 1930'da çekilmiºti. Ondan sonra hiçbir resim yoktu. "Burada Geörge'un anaokulunda çekilmiº bir fotoðrafý yok. Bana olmayacak bir hikâye anlattýn. Koca Bili." "Nn-ne?" "Albümdeki son resim kent merkezinin eski halini gösteriyor. Geri kalan sayfalar boº." 140 "O" Bili yataktan kalkarak arkadaºýnýn yanýna gitti. Son resme baktý, sayfalan kanºtýrdý. "Ý-i-iºte fotoðraf buradaydý. ª-ª-ªu köºelere takýlan ºeyleri görüyor musun?" "Tannm! Fotoðrafa ne oldu dersin?" "Bi-bi-bilmiyorum..." Richie birdenbire, "ªuraya bak!" diye baðýrdý. ªimdi sesinde korku deðil, sadece ºaºkýnlýk vardý. "Tannm!" "N-n-ne var?" • "Bu biziz! Tanrým! Baksana!" Ýki çocuk sayfanýn üzerine eðildiler. Bili birdenbire nefesini tuttu. Richie onun da ayný ºeyi görmüº olduðunu anladý. Kentin merkezini gösteren eski siyah beyaz fotoðrafta iki çocuk belirmiºti. Bunlardan biri eski moda golf pantolon giymiºti, biri de denizci elbisesini andýran bir ºey. Golf pan-tolonlu çocuk Richie'ydi. Diðeri de Kekeme Bili. Kesindi bu. Ýki arkadaº ipnotize olmuº gibi, onlar doðmadan çok, çok önce çekilmiº olan eski, siyah beyaz fotoðrafa baktýlar. Birdenbire Richie'nin aðzý iyice kurudu. Bili, "B-b-buna inanamýyorum..." diye baºladý. Ayný anda fotoðrafta, sokaktaki eski Ford araba, arkasýnda egzoz dumanlan býrakarak ilerledi. Pencereden beyaz bir el uzanarak sola döneceðini iºaret etti. Onun peºindeki arabalar da hareket etti. Ýki çocuk döndüler. Richie o zaman Bill'le birlikte yolun karºýsýndan gelen,sýska bir köpeðe bakmakta olduklanný anladý. Sonra Bili iki parmaðýný aðzýna sokarak ýslýk çaldý. Richie bu ýslýk sesini duyduðunu fark etti. Arabalann düzensiz homurtulanný da. Köpek iki çocuða baktýktan sonra aðýr aðýr koºmasýný sürdürdü. Ýki arkadaº birbirlerine bir göz atarak güldüler. Tekrar yürümeye baºlarken golf pantolonlu Richie, Bill'in kolunu tutarak ona kanalý iºaret etti. O yöne döndüler. Richie, hayýr, diye düºündü. Bunu yapmayýn! Yapmayýn... Alçak beton duvara yaklaºtý iki çocuk. Birdenbire aºaðýdan bir palyaço fýrladý. Georgie Denbrough'ydu bu. Aðzýna kanla kalýn dudaklar çiz141 Stephen King misti. Gözleri kara iki çukurdan ibaretti. Bir eliyle üç balonun ipini tutuyordu. Diðer elini gemici kýyafeti giymiº olan çocuða doðru uzatarak onu ensesinden yakaladý. Bili, "Y-y-yapma!" diye baðýrarak resme uzandý. Resmin içine! Richie, "Yapma, Bili!" diye haykýnp arkadaºýný tuttu. Az kalsýn geç kalýyordu. Bill'in parmaklan fotoðrafýn yüzeyini delerek o diðer dünyaya doðru uzanmýºtý bile. Bu pembe parmaklar sanki bir mumyaya aitlermiº gibi krem rengine dönüºtüler. Ufaldýlar. Adeta Bill'le bir iliºkileri kalmadý. Bill'in parmaklarýnýn ucunda eðrilemesine yarýklar belirdi. Sanki elini vantilatöre kaptýrmýº gibi. Richie arkadaºýnýn kolunu yakalayarak olanca gücüyle geri çekti.


Ýkisi birden yere yuvarlandýlar. George'un albümü düºtü, ºak diye kapandý. Bili parmaklarýný aðzýna soktu. Gözleri can acýsýndan yaºarmýºtý. Richie çocuðun kanlarýnýn avucundan bileðine doðru aktýðýný gördü. "ªu parmaklarýna bakayým," dedi. "Ç-ç-çok acýyor..." Bili elini Richie'ye uzattý. Üç parmaðýnda kesikler vardý. Bu parmaklarýn týrnaklan da düzgünce kesilmiºti. Richie, "Tamým, Bili," diye fýsýldadý, sonra da içinden ekledi. ªansýmýz varmýº... Bill'in kolunu o anda çekmeseydim belki parmaklan kökünden kesilecekti. Sonra arkadaºýna, "Parmaklanna flaster yapýºtýrmahyýz," dedi. "Annen..." "Bý-bý-býrak ºimdi annemi!" Bili tekrar albümü kucaklarken yere kanlan damladý. Richie deli gibi Bill'in omzunu tuttu. "Onu tekrar açma! Tanrým, Bili, az kalsýn parmaklann gidiyordu!" Bili silkinerek onun elinden kurtuldu, yine ayný sayfayý açtý. Ama ºimdi karºýlannda sýradan, siyah beyaz bir fotoðraf vardý. ݺte o kadar. Resimdeki o iki çocuk kaybolmuºlardý. Ama... Richie fýsýldadý. "Bak..." 142 'O Kanalýn kýyýsýndaki alçak duvann arkasýndan bir ºey gözüküyordu, yuvarlak bir ºeyin tepesi. Bir balona benziyordu. Ýki çocuk banyoya gittiler. Bili kan duruncaya kadar elini suya tuttu. Yanklar ince ama çok derindi. Richie'nin midesi bulanmaya baºladý. Yaralara mümkün olduðu kadar çabucak flaster yapýºtýrdý. Bili, "Ç-ç-çok acýyor," dedi. "Elini neden resme soktun, ahmak?" Bili ciddi ciddi arkadaºýna baktý. "O palyaço... Palyaço George'un biçimine girmiºti..." Richie, "Öyle," diye cevap verdi. "Ben palyaçoyu gördüðüm zaman mumya kýlýðýna girmiºti. Eddie'ninki hasta serseri kýlýðýndaydý." "C-c-cüzzamlý..." "Öyle." "A-a-ama aslýnda hepsi de ayný palyaço. Öyle deðil mi?" Richie kesin bir tavýrla, "O bir canavar," dedi. "Bir tür yaratýk. Derry'de bir canavar var. Ve küçük çocuklan öldürüyor." Bu olaydan kýsa bir süre sonra, bir cumartesi günü Richie, Ben ve Beverly Marsh, bir deðil, iki canavar birden gördüler. Ama Alaaddin Sinemasýnda. Richie bahçedeki çimleri kýrparak iki buçuk dolar kazandý o gün. Bir servet sayýlýrdý bu. Çocuk sinemaya gitmek üzere Bill'e telefon etti. Ama arkadaºý sýkýntýyla, bir tür konuºma testi yapýlmasý için Bangor'a gitmek zorunda olduðunu söyledi. Diðerlerinin durumu da Bill'inkinden farklý deðildi pek. Eddie'yi annesi teyzesine götürecekti. Erkek Stan ise pencerenin camýný kýrdýðý için cezalýydý. 143 Stephen King Richie sinemaya yalnýz baºýna gitmek zorunda kaldýðý için fena hal-de sýkýldý. Ama sonra aklýna Ben Hanscom geldi, hemen onu aradý. Ben, "Seninle sinemaya gelmek isterdim," dedi. "Ama korkarým bütün cep harçlýðýmý harcadým." Utanmýº ve sýkýlmýº gibiydi. Sinemaya yalnýz gitmekten hoºlanmayan ve o gün pek zengin olan Richie, "Param bol," diye açýkladý. "Sana borç verebilirim." "Sahi mi? Bunu gerçekten yapar mýsýn?" Richie ºaºýrdý. "Tabii. Neden yapmayayým?" "Pekâlâ." Ben'in sesi mutluydu. "Harika olur! Ýki korku filmi, ha?" "Evet Frankestein 'm Kýzý 'yla Genç Kurt Adam. Ah, Saman Yýðýný, korkudan altýna kaçýrma da!" Ben bir kahkaha attý. "Seninle Aladdin'in önünde buluºuruz. Tamam mý?" "Tamam." Richie kulaklýðý yerine býrakarak düºünceli düºünceli telefona baktý. Birdenbire Ben Hanscom'un çok yalnýz olduðunu anladý. Bu yüzden de kendisini bir kahraman gibi hissetti. Dýºarý çýkarken ýslýk çalýyordu. Hava güneºli, rüzgârlý ve serindi. Richie, Alaaddin Sinemasýna giderken parmaklarýný ºýklatýyor ve usulca, "Rockin Robin" ºarkýsýný söylüyordu. Yamaca


týrmandýðý sýrada bir kýzýn eczanenin önündeki bankta oturduðunu gördü. Plili bej etek ve kolsuz beyaz bluz giymiº olan kýz, ºam fýstýklý dondurma yiyordu. Kürek kemiklerine kadar inen kýzýl saçlarý bazen bakýr rengi, bazen de sapsarý parlýyordu. Richie saçlarý böyle bir tek kýz tanýyordu. Beverly Marsh'tý bu. Richie, Beverly'den hoºlanýyordu. Ama o biçimde deðil. Beverly'yi çok güzel, neºeli ve cesur olduðu için beðeniyordu. Richie hemen Humpfry Bogart'ýn taklidini yaptý. "Merhaba, sevgilim. Burada boºuna otobüs bekleme. Naziler yollan kestiler. Son tren gece yansý kalkýyor. O uçakta ol. Onun sana ihtiyacý var... Benim de öyle-Ama ben yalnýzlýða katlanmaya çalýºacaðým." 144 "O Beverly, "Merhaba, Richie," dedi. Sað yanaðýnda morumsu siyah bir çürük vardý. Ama cildi yine de bütün çocuklarda olduðu gibi taze ve kadife gibiydi- Gözleri gri-yeºil, dudaklan da kýpkýrmýzýydý. "Nereye gidiyorsun?" Çocuk burnundan kayan gözlüðünü itti. "Saman Yýðýný'yla buluºmaya." "Saman Yýðýný da kim?" "Ben Hanscom. Ama ben onu 'Saman Yýðýný' diye çaðýnyorum. Yani Pehlivan 'Saman Yýðýný Calhoun' gibi." Beverly kaºlanný çattý. Bu hiç de hoº deðil. Ben, Ben'i severim." Richie, "Ben'i ben de sevdim," dedi. "Birkaç gün önce Çorak Yer'de bir bent yaptýk ve..." "Oraya mý gidiyorsunuz? Ben'le Çorak Yer'de mi oynuyorsunuz?" "Tabii. Bir grubuz biz. Orasý hoº bir yer." Richie yolun karºý tarafýndaki saate bir göz attý. "Gitmem gerekiyor. Ben bekliyor beni." Bir an durdu, sonra da bekledi. "ݺin yoksa sinemaya benimle gelsene." "Param yok." "Ben veririm. Birkaç dolanm var." Beverly ayaða kalkýp dondurma külahýný attý. "Öyleyse gelirim." Çocuklar Aladdin Sinemasýnýn giºesi önünde kuyruk olmuºlardý. Richie etrafýna bakýndý ama Ben'i göremedi. Beverly, "Belki içeri girdi bile," dedi. "Parasý olmadýðýný söyledi. ªu Frankestein'ýn kýzý da kimseyi içeriye bedava sokmaz." Richie baºparmaðýyla, adeta yüz yýldan beri sinemada çalýºan kadýný iºaret etti. Sonra, "Ben olmadan içeri girmek istemiyorum," diye ekledi. "Ama film neredeyse baºlayacak. Nerede kaldý bu çocuk?" Beverly mantýklý bir tavýrla, "Ona da bilet alýr, giºeye býrakýrsýn," dedi. "Ben geldiði zaman..." Ayný anda Ben köºeyi döndü. Kesik kesik soluyor, tiºörtünün altýnda göbeði titriyordu. Richie'yi gördü, ona el sallamak için kolunu kaldýrdý. Sonra Beverly'yi fark etti ve eli öylece havada kaldý. Gözleri irileºti. He145 F: 10 Stephen King men arkasýndan telaºla el salladý ve aðýr aðýr iki çocuða yaklaºtý. "Merhaba, Richie," Beverly'ye bir göz attý. Sanki kýza uzun süre bakarsa cildi kavruluverecekti. "Merhaba, Bev." "Merhaba, Ben." Ýkisinin arasýnda acayip bir sessizlik oldu. Güç dolu bir ºeydi bu. Richie hafif, belirsiz bir kýskançlýk duydu. Bu ikisinin arasýndan bir ºey geçmiºti. Richie'yi buna katmamýºlardý. Sonra çocuk, "Merhaba, Saman Yýðýný," dedi. "Korkup gelmediðini sandým. Bu filmler beº kilo vermene neden olacak." Ben, "Daha önce geldim," diye açýkladý. "Ama o çocuklar gözükünce ºu sokaktan inerek köºeyi dönmek zorunda kaldým." Richie sordu. "Hangi çocuklar?" Ama Ben'in kimleri kastettiðini bildiðini sanýyordu. "Henry Bowers. Victor Criss. Geðirti Huggins. Baºka birkaç çocuk daha." Richie bir ýslýk çaldý. "Herhalde onlar sinemaya girdiler bile. Antrede deðiller, ºeker, çikolata aldýklarý da yok." "Evet. Herhalde içerdeler." Richie, "Ben onlarýn yerinde olsaydým korku filmlerine gitmezdim," dedi. "Evde kalýr, aynaya bakardým. Böylece paramý da ziyan etmezdim."


Beverly bir kahkaha attý. Ama Ben sadece hafifçe gülümsedi. Henry Bowers geçen gün onun canýný yakmak istemiº, sonunda da Ben'i öldürmeye karar vermiºti. Çocuk bundan emindi. Richie, "Ne yapalým biliyor musun?" dedi. "En iyisi balkona çýkalým. O serseriler aºaðýda ikinci ya da üçüncü sýrada oturur, ayaklanný da öne dayarlar." Ben sordu. "Bundan emin misin?" Richie'nin o serserilerin ne kadar tehlikeli yaratýklar olduklarýný anladýðýndan pek emin deðildi. Tabii içlerinden en tehlikelisi de Henry Bowers'ti. Aslýnda Richie üç ay önce Henry 'yle geri zekâlý arkadaºlan tarafýndan feci biçimde dövülmekten zor kurtulmuºtu. Bu yüzden Henry'yle sevimli arkadaºlarýnýn nasýl yaratýklar olduklarýný çok iyi biliyordu. Çocuk, 146 'O "Emin olmasaydým, sinemaya girmezdim," dedi. "O filmleri görmek istiyorum, Saman Yýðýný. Ama onlar uðruna ölmeye de niyetim yok." Beverly de atýldý. "Zaten baºýmýza bela olurlarsa sinemanýn müdürüne ºikâyet ederiz." Ben kararsýzlýk içinde bir Beverly'ye baktý, bir Richie'ye. Richie usulca, "Onlarýn hayatýný yönetmelerine izin veremezsin, be adam," dedi. "Bunu bilmiyor musun?" Ben, "Biliyorum, sanýrým," diye içini çekti. Aslýnda bildiði yoktu, ama Beverly'nin de orada olmasý durumu deðiºtiriyordu. "Film baºlayýncaya kadar bekler, ondan sonra içeri gireriz." Richie gülerek Ben'in koluna yumruk attý. "Ne o, Saman Yýðýný, yoksa sonsuza kadar yaºamak niyetinde misin?" Ben önce kaºlarýný çattý, sonra kahkahalarla gülmeye baºladý. Richie'yle Beverly de ona katýldýlar. Richie yerinden kalkarken pek memnundu. Filmleri beðenmiºti. Ama baºý biraz aðnyordu. Herhalde yakýnda tekrar göz doktoruna gitmesi, gözlük camlarýný deðiºtirtmesi gerekecekti. Ben birdenbire onu kolundan çekti. "Bizi gördüler, Richie." Sesinde üzüntü vardý. "Ha?" "Henry'yle Victor. Dýºan çýkarken yukanya baktýlar. Bizi gördüler!" Richie, "Pekâlâ, pekâlâ," dedi. "Biraz sakinleº, Saman Yýðýný. Sadece biraz sakinleº. Yan kapýdan çýkarýz. Endiºelenecek bir ºey yok." Merdivenden indiler. Richie önde. Beverly ortada. Ben de arkadaydý. Çocuk sýk sýk omzunun üzerinden geriye bakýyordu. Beverly sordu. "O çocuklar gerçekten sana düºmanlar mý?" Ben, "Evet, öyle sanýrým," dedi. "Okul sona erdiði gün Henry'yle dövüºtüm." "O seni dövdü mü?" 147 Stephen King Ben, "Ýstediði kadar dövemedi," dedi. "Galiba o yüzden hâlâ öfkeli." Richie mýrýldandý. "Bizim Tank Henry de epey yaralanýp berelenmiº. Bana öyle söylediler. Herhalde bu da pek hoºuna gitmedi." Yan kapýdan dýºarý çýktýlar. Henry arkalarýndan, "Merhaba, iºkembe suratlý," diye seslendi. Üç çocuk irkilerek döndüler. Henry, Victor ve Geðirti yan kapýnýn açýldýðý geçidin aðzýnda duruyorlardý. Arkalarýnda iki kiºi daha vardý. Ben, "Ah, Tanrým," diye inledi. "Böyle olacaðýný biliyordum." Richie çabucak tekrar sinemaya doðru döndü ama yan kapý arkalarýndan kapatýlmýºtý. Henry, "Arkadaºlarýnla vedalaº, iºkembe suratlý," diyerek birdenbire Ben'e doðru atýldý. Richie o anda ve daha sonra olanlarý filmlere benzetti. Çünkü gerçek hayatta böyle ºeyler olmazdý. Gerçek hayatta küçük çocuklar dayak yer, yerden diºlerini toplar ve evlerine giderlerdi. Ama bu sefer öyle olmadý.


Beverly sanki Henry'nin elini sýkacakmýº gibi öne çýktý. Richie, Henry'nin çizmelerindeki kabaralarýn ºakýrtýsýný duyuyordu. Geðirti'yle Victor da onun peºindeydiler. Diðer iki çocuk ise geçidin aðzýnda nöbet bekliyorlardý. Beverly, "Onun yakasýný býrak!" diye haykýrdý. "Boyuna uygun birini bul!" Pek "centilmen" olmayan Henry homurdandý. "O kamyon kadar bir ºey, diºi köpek. Çekil yolumdan..." Richie ayaðýný uzattý. Aslýnda böyle bk niyeti olduðunu sanmýyordu. Dilini tutamayýp saðlýðý için tehlikeli olacak nükteler yaptýðý gibi, ayaðýna da hâkim olamamýºtý. Henry, Richie'nin ayaðýna takýlarak yüzü koyun düºtü. Çöp içindeki geçidin tuðlalarý üzerinde kaydý. Ayaða kalkmaya çabalarken, "Hepinizi de öldüreceðim!" diye böðürdü. Gömleðine kahve telveleri, çamur ve marul parçacýklarý bulaºmýºtý. 148 "O" Ben o ana kadar dehºetle titremekteydi. Ama birden içinde bir ºey koptu sanki. Çocuk kükreyerek, yana konulmuº olan çöp tenekelerinden birini kaptý. Elinde çöpleri etrafa saçýlan tenekeyle, bir an gerçekten Saman Yýðýný Calhoun'a benzedi. Rengi uçmuº olan yüzünde öfkeli bir ifade vardý. Ben çöp tenekesini fýrlattý. Teneke Henry'nin beline geldi, zorba tekrar yüzüstü düºtü. Richie, "Haydi, gidelim!" diye haykýrdý. Geçidin aðzýna doðru koºtular. Ama Victor Criss önlerine sýçradý. Ben kükreyerek baºýný eðdi ve serserinin midesine tos vurdu. Victor, "Offf..." diyerek yere çöktü. Geðirti, Beverly'yi saçlanndan yakalayarak tuðla duvara çarptý, sonra da geçitte hýzla koºtu. Bir yandan da kolunu ovuºturuyordu. Richie onun peºinden gitti. Koºarken bir çöp tenekesinin kapaðýný kaptý. Geðirti Hug-gins hemen hemen bir ekmek somunu iriliðindeki yumruðunu ona doðru salladý. Richie hemen galvanize çelik kapaðý kaldýrdý. Geðirti'nin yumruðu buna indi. Richie'nin bütün vücudu sarsýldý. Geðirti bir çýðlýk attý ve can acýsýyla zýplamaya baºladý. ªiºmeye baºlayan elini sýkýca tutuyordu. Richie güven dolu bir tavýrla Tony Curtis'in taklidini yaptý. "Babamýn çadýrý ºu tarafta..." Sonra BenTe Beverly'nin peºinden koºtu. Geçidin baºýnda bekleyen çocuklardan biri Beverly'yi yakalamýºtý. Ben onunla boðuºurken diðer hayta da çocuðun sýrtýný yumruklayýp duruyordu. Richie ayaðýný kaldýrdýðý gibi serserinin kaba etlerine tekmeyi indirdi. Zorba can acýsýyla uludu. Richie bir eliyle Beverly'nin kolunu tuttu, diðerleriyle de Ben'inkini. "Koºun!" diye baðýrdý. Ben'in boðuºtuðu çocuk Beverly'yi býrakarak Richie'ye bir yumruk attý. Çocuðun kulaðý can acýsýyla patladý sanki. Sonra uyuºtu ve yanmaya baºladý. Üç arkadaº koºarak caddeye çýktýlar. Ben'in iri göbeði saða sola oynuyor, Beverly'nin saçlarý uçuºuyordu. Richie, Ben'in kolunu býrakarak gözlüðünün düºmemesi için baºparmaðýný bastýrdý. Kafasýnda bir ºey çýn149 Stephen King lýyordu. Kulaðýnýn ºiºeceðinden emindi çocuk. Ama hayatýndan çok da memnundu. Birdenbire gülmeye baºladý. Beverly de ona katýldý. Çok geç. meden Ben'in kahkahalarý da etrafta yankýlandý. Üç çocuk polis merkezi-nin önündeki banka çöktüler sonunda. Derry'de en güvende olabilecekleri yer burasýydý. Beverly bir kolunu Ben'in, diðerini de Richie'nin boynuna atarak onlara sýkýca sarýldý. "Ne ºahaneydi, deðil mi, çocuklar?" Kýzýn gözleri ýºýl ýsýldý. "O haytalarýn halini gördünüz mü? Gördünüz mü?" Ben soluk soluða, "Görmez olur muyum?" dedi. "Onlarý bir daha görmeyi de istemiyorum." Bu sözler üzerine üçü birden tekrar kahkahalar atmaya baºladýlar. Sonra Richie heyecanla baðýrdý. "Bu maçý 'Kaybedenler Kulübü' kazandý!" Ýki arkadaºýna gülümsedi. "Haydi, Çorak Yer'e gidelim." Ayaða kalktýlar. Beverly birdenbire ciddileºti. "Bundan sonra çok dikkatli olmalýyýz. O serseriler peºimizi býrakmayacaklar." Yanaðýndaki çürüðe dokundu. "Babam önceki gün tabaklan kýrdým diye dövdü zaten. Haftada bir dayak yeter." Aradan beº gün geçti. Haziran sona ermek üzereydi, Bili, bir gün Richie'ye, Neibolt Sokaðýndaki eve gitmek, Eddie'nin cüzzamlýyý gördüðü verandanýn altýný incelemek istediðini söyledi.


Richie'nin evine yeni varmýºlardý. Bili, Gümüº'ün gidonunu tutmuº, yürüyordu. Yandaki tek sepette oyuncak tabancalar vardý. Bunlardan ikisi Bill'in, üçü de Richie'nindi. Beverly o gün saat üçe doðru, elinde bir eski havalý tüfekle çýkagelmiºti. Hep birlikte savaº oyunlarý oynamýºlardý. Beverly pusuya yatmýº Japon rolünde çok baºarýlý oluyordu. Aðaçlara týrmanmakta ve aºaðýdan geçenleri vurmakta ustaydý. Yanaðýndaki çürüðün rengi hafiflemiº, sanya dönüºmüºtü. Richie, Bill'e, "Ne dedin?" diye sordu. ªok geçirmiºti çocuk. Ama biraz meraklanmýºtý da. Billy, "O v-v-verandanýn a-a-altýna bakmak istiyorum," dedi. Ýnatla konuºmuºtu ama arkadaºýna bakmýyordu. Yanaklarý kýzarmýºtý. 150 "O" Richie mýrýldandý. "Orada bir ºey bulamayacaksýn ki! Eddie herhalde bir serseri gördü, ödü patladý. Eddie'yi bilirsin." "E-Evet, E-Eddie'yi bilirim. A-ama fotoðraf albümündeki resmi hatýrlýyor musun?" Richie sýkýntýlý sýkýntýlý, aðýrlýðýný bir ayaðýndan diðerine geçirdi. Bili elini kaldýrdý. Flasterleri çýkarmýºtý. Richie arkadaºýnýn parmaklarýndaki kabuk tutmuº yaralan görebiliyordu. "Evet ama..." "B-b-beni dinle." Bili gözlerini arkadaºýnýnkilere dikerek aðýr aðýr konuºmaya baºladý. Ben'le Eddie'nin hikâyeleri arasýndaki benzerliði tekrar hatýrlattý. Bunlan eski fotoðrafta yürüyen çocuklara baðladý. Aralýk ayýndan beri Derry'de bulunan ölü çocuklann hep palyaçonun kurbaný olduklanný söyledi. Bili sözlerini, "B-b-belki de kurbanlarý bu kadar deðil," diye tamamladý. "Y-y-ya kaybolan diðer çocuklar? M-m-meselâ Edward C-C-Corcoran?" Richie, "Haydi oradan," dedi. "Sen gazeteleri okuyor musun? Edward Corcoran'ýn üvey babasýndan korktuðu için kaçtýðýný yazdýlar." Bili, "B-b-belki çocuk kaçtý," dedi. "B-b-belki de kaçmadý." O-o-onu biraz tanýrdým. Üvey babasý ço-ço-çocuðu döverdi. E-Edward'ýn üvey babasýna yakalanmamak için g-g-geceleri evden kaçtýðýný biliyorum." "Yani Edward evden kaçtýðý zaman palyaçonun eline düºtü, öyle mi?" Richie'nin sesi düºünceliydi. Bili, evet, der gibi baºýný salladý. "O halde ne istiyorsun? Palyaçonun imzasýný mý?" "P-p-palyaço diðer çocuklan ö-ö-öldürdüyse, Georgie'yi de o ö-ö-ö-öldürmüº demektir." Richie'ye baktý. Bakýºlan sert, amansýz ve baðýºlamaz türdendi. "P-ppalyaçoyu ö-ö-öldürmek istiyorum." Richie korktu. "Tannm! Bunu nasýl yapacaksýn?" Bili, "B-b-babamýn tabancasý var," diye açýkladý. "B-b-bunu bildiðimin farkýnda deðil. S-s-silah dolabýnýn üst r-r-rafýnda duruyor." 151 Stephen King Richie, "Silah iºe yarar," dedi. "Tabii o insansa ve kendisini çocuk, lann kemiklerinden oluºan bir yýðýnýn üzerinde otururken yakalarsak. Çünkü ben bir insaný, sýrf palyaço elbisesi giyiyor diye vuramam, Billy, Sen en iyi arkadaºýmsýn. Ama bunu yapamam. Senin yapmana da izin veremem." "Y-y-ya orada g-g-gerçekten bir yýðýn kemik varsa?" Richie dudaklarýný yaladý ama bir an bir ºey söylemedi. Sonra, "O insan deðilse ne yaparsýn, Billy?" diye sordu. "Ya gerçekten bir tür canavar-sa? Ya böyle ºeyler gerçekten varsa? Ben Hanscom onun bir mumya olduðunu söyledi. Balonlarýn rüzgâra karºý uçtuklarýný ve yere palyaçonun gölgesinin düºmediðini anlattý. Sonra George'un albümündeki o resim... Ya biz hayal gördük ya da bir sihirle ilgiliydi. Hayal gördüðümüzü de sanmýyorum, ahbap. Herhalde parmaklarýn da hayal görmedi! Öyle deðil mi?" Bili, "Hayýr," anlamýnda baºýný salladý. "O halde o insan deðilse, ne yaparýz, Billy?" "O-o-o zaman baºka bir p-p-plan yapmak zorunda kalýrýz." Richie, "Ha, evet," dedi. "Bunu görür gibi oluyorum. Ona dört beº el ateº edersin. Ama yaratýk yine de üzerimize gelmeye devam eder. O zaman o güzel sapanýný kullanýrsýn. O da olmadý mý, ben canavann yüzüne aksýrýk tozumdan püskürtürüm. Ama o yine de üzerimize gelmeyi sürdürürse, o zaman da, 'Dur bakalým, dur bakalým,' deriz. 'Bu olmadý, Bay Canavar! ªimdi bizi dinle. Gidip kitaplýkta bu konuyla ilgili bazý eserlere bakmamýz gerekiyor. Ama geri


geleceðiz. Ýzninle.' Böyle mi söyleyeceðiz. Koca Bili?" Arkadaºýna baktý. Kalbi hýzla çarpýyordu. Hem Bill'in o eve gitmek için ýsrar etmesini istiyordu, hem de istemiyordu. Derken inanýlmayacak bir ºey oldu. Bili birdenbire gülümsedi. "B-b-benden sana o f-fotoðrafý göstermemi istedin. ª-ºimdi de ben o eve bakmayý istiyorum. Göze göz. Diºe diº." Richie, "Diºlerin pek mi güzel?" dedi. Ýkisi birden gülmeye baºladýlar. Bili sanki her ºey kararlaºtýrýlmýº gibi, "Y-yarýn sabah," dedi. 152 "O" Richie sordu. "Ya o gerçekten canavarsa? Ya babanýn tabancasý onu durdurmazsa, Koca Bili? Bu yaratýk yine de üzerimize gelirse?" Bili mýrýldandý. "B-baºka bir ºey düºünürüm. Bu ºart." Baºýný arkaya atarak deli gibi kahkahalarla gülmeye baºladý. Bir dakika sonra Richie de ona katýldý. Katýlmamak elinde deðildi. Richie endiºeyle, "Onu alabildin mi?" diye sordu. Ertesi sabah onda, bisikletlerinin yanýnda yürüyorlardý. Hava kapalýydý, yaðmur yaðacaktý. Richie ancak gece yansýndan sonra uykuya dala-bilmiºti. Arkadaºý da çok kusursuz bir gece geçirmiº gibi görünüyordu. Bili, "Aa-aldým," diyerek elini yeºil kabanýna vurdu. "B-baºka bir ºey daha getirdim." Arka cebinden sapanýný çýkardý. Richie gülmeye baºladý. "Ah, Tanrým, baºýmýz dertte." Bili alýnmýº gibi yaptý. "B-bu senin fikrindi." Bill'e, alüminyumdan ýsmarlama yapýlan özel sapaný bir yýl önce doðum gününde Zack hediye etmiºti. Çocuk bununla pek iyi niºan alamýyordu. Ama sapanla birlikte satýlan yirmi bilyeli kurºun, tenekeye atýlýnca büyük bir delik açýyordu. Richie, "E, niºancýlýðýn ilerledi mi, Koca Bili?" dedi. Bili, "Bi-bi-biraz..." diye cevap verdi. Çocuk bir hayli deneme yapmýºtý. Hem de kollan aðnyýncaya kadar. Richie, "Öyle mi?" dedi. "Demek sapanýný getirdin, aslaným? Ama bak bende ne var!" Cebinden bir kutu çýkardý. "Aksýrtma tozu." iki arkadaº uzun bir an birbirlerine baktýlar, sonra da deli gibi gülerek birbirlerinin sýrtýný yumrukladýlar. Bili sonunda kabanýn koluyla gözlerini sildi. "H-her ºey için hazýrlýklýyýz." Richie içini çekti. "Ya, ne demezsin, Koca Bili?" Bili ciddileºti. "ªimdi be-beni iyi dinle. Bisikletini Çorak Yer'e býrakacaðýz. O e-e-eve giderken sen benim bisikletimin bagajýna bineceksin. Çünkü ç-çabucak kaçmak z-zorunda kalabiliriz." 153 Stephen King Richie tartýºmayarak baºýný salladý. Bill'in kendisinden güçlü, Gümüº'ün de çok hýzlý olduðunu biliyordu. Bili cebinden babasýnýn tabancasýný çýkardý. Silahý Richie'ye uzatarak, "Ç-çok dikkatli o-olmalýsýn," dedi. "B-bunlann emniyeti yok." Richie takdirle bir ýslýk çaldý. "Dolu mu bu?" Zack'in Avrupa'dan getirdiði Walter tabanca inanýlmayacak kadar aðýrdý. "H-hayýr, henüz deðil." Bili cebine vurdu. "K-kurºun getirdim. B-ba-bam bu silahlarýn o-oyuna gelmediðini söylüyor." Richie tabancanýn kara namlusuna baktý, sonra da silahý arkadaºýna geri verdi. Neibolt Sokaðýndaki ev çocuða artýk o kadar korkutucu gelmiyordu. Ama kan dökülmesi ihtimali kuvvetlenmiºti. Richie, Bill'e baktý. Belki de arkadaºýna bu fikirden vazgeçmelerini söyleyecekti. Ama sonra Bill'in yüzündeki ifadeyi fark etti ve sadece, "Hazýr mýsýn?" dedi. Bili, Gümüº'ü bir karaaðacýn gövdesine dayarken Richie ilerideki eski eve baktý. Pek çirkin ve sefil bir binaydý. Korkutucu bir hali vardý. Bili, "H-hazýr mýsýn?" diye sorduðu zaman Richie hafifçe irkildi. "Hazýrým herhalde." Richie aslýnda hiç de hazýr olmadýðýný biliyordu. Böyle bir ºeye hiçbir zaman hazýr olamayacaktý. Ot bürümüº çim alandan verandaya doðru gittiler. Richie, Bill'e adeta yalvarýrcasýna, "Bunun altýna girmek istemiyorsun, deðil mi?" dedi.


Bili, "Ý-istemiyorum," diye cevap verdi. "Ama g-gireceðim." Richie arkadaºýnýn ciddi olduðunu anladý ve sanki yüreðine indi. Bill'in gözlerinde yine o haºin pýrýltý vardý. Azmi yüzünden suratý daha büyük duruyordu ºimdi. Richie, canavan gerçekten öldürmek niyetinde, diye düºündü. Tabii yaratýk hâlâ oradaysa. Onu öldürecek ve belki de kafasýný kesecek. Babasýna götürerek, "ݺte bak, Georgie'yi bu öldürdü," diyecek. "Artýk geceleri tekrar benimle konuºur musun?" Richie, "Bill..." dedi. 154 •o Ama arkadaºý çömelmiº, verandanýn altýna bakýyordu. Richie de onu taklit etti. Kalbi bir davul gibi gümbürdüyordu. "Bili?" diye tekrarladý. Verandanýn altý fazla gölgeliydi. "N-ne?" Bili babasýnýn tabancasýný çýkardý, aðýr aðýr dört kurºun doldurdu. Richie büyülenmiº gibi onu seyretti. Sonra tekrar verandanýn altýna baktý. Bu sefer gözüne kýrýk cam parçalan iliºti. Bunlar hafifçe parlýyordu. Çocuðun mide kaslan büzülüverdi. Richie hiç aptal deðildi. Bu cam kýrýklarýnýn Eddie'nin hikâyesini doðruladýðýný anlýyordu. Bili tekrar, "N-ne?" diye sorarak Richie'ye baktý. Bembeyaz kesilmiº olan yüzünde sert bir ifade vardý. Bu hatlarý gerilmiº surata bakan Richie yenilgiyi kabul etti. "Hiç..." "Ge-ge-geliyor musun?" "Evet." Sürüne sürüne verandanýn altýna girdiler. Richie birdenbire, ya bu kuru yapraklarýn arasýndan bir el ya da pençe atýp beni yakalarsa ne yaparým? diye düºündü. Bili camý kýrýk pencereyi inceliyordu. Cam parçalan her tarafa saçýlmýº, çerçevenin yukansý yerinden biraz açýlmýºtý. Richie, "Bir ºey ona ºiddetle çarpmýº," diye soludu. Ýçeriyi görmeye çalýºan Bili baºýný salladý. Sonra yere oturdu. Öne doðru eðildi, daha Richie ne olduðunu anlayamadan içeri süzüldü. Richie ýslýk çalar gibi, "Bili," diye fýsýldadý. "Tanrý aºkýna! Ne yapýyorsun? Çýk dýºan." Bili sesini çýkarmadý. Richie bir saniye sonra arkadaºýnýn lastik altlý ayakkabýlarýnýn zemine çarptýklanný duydu. Richie, Bill'in kaybolduðu o karanlýklara bakarak, "Kahretsin!" diye mýnldandý. "Bili, çýldýrdýn mý sen?" Bodrumdan Bill'in sesi yükseldi. "Ý-i-istiyorsan orada k-k-kalabilir-sin, R-RRichie. N-n-Nöbet bekle." Ama Richie cesaretini kaybetmeden hemen önce yüzüstü döndü, ayaklanný pencereden içeri uzattý. Kýnk camlann ellerini ya da karnýný keseceklerini umuyordu. 155 Stephen King Bir ºey Richie'yi bacaklarýndan yakaladý. Çocuk haykýrdý. Bili fýsýldadý. "B-benim." Bir dakika sonra Richie arkadaºýnýn yanýnda, ayakta duruyor, gömleðiyle ceketini aºaðý çekiyordu. "K-kim sandýn?" Richie titrek bir sesle güldü. "Umacý." "S-sen ºu t-taraftan git, b-ben de bu taraftan." "Boº ver..." Richie'nin kalp çarpýntýsý, sesini de etkiliyordu. "Yanýndan ayrýlmayacaðým, Koca Bili." Önce kömürlüðe doðru gittiler. Bili elinde tabanca, biraz öndeydi. Richie ise hemen onun arkasmda. Bir anda her tarafa bakmaya çalýºýyordu. "Bu-burada kömürden baºka bir ºey yok." Bili sinirli sinirli güldü. Richie, "Haydi, ºimdi..." diye baºladý. Ayný anda merdivenin yukan-sýndaki kapý hýzla açýlarak gürültüyle duvara çarptý. Yukarýdan aºaðýya sönük beyaz gündüz ýºýðý döküldü. Ýki çocuk da haykýrdýlar. Richie vahºi homurtular duydu. Çok yüksekti bu sesler. Kafese kapatýlmýº vahºi bir hayvanýn çýkardýðý seslerdi. Çocuk merdivenden inen kimsenin mokasenleri ve soluk kot pantolonunun paçalanni gördü. Adam ellerini sallýyordu. Ama bunlar el deðil, birer pençeydiler! Bili, "Kö-kö-körhürlerin üzerine týrman!" diye baðýrýyordu. Richie ise donmuº gibi duruyordu. Birdenbire onlan öldürmeye neyin gelmiº olduðunu anlamýºtý.


Ýkisini de bu nem ve ucuz ºarap kokan mahzende öldürecekti. Bunu biliyordu. Ama yaratýðý görmeyi de istiyordu. "Kö-kö-kömürlerin yukansýnda bir pe-pencere var!" Yaratýðýn pençeleri kahverengi sýk kýllarla kaplýydý. Uçlarý tel gibi kývrýktý. Týrnaklan kýnk kýrýktý. Sonra Richie ipek bir ceket gördü. Siyahtý. Turuncu biyeleri vardý. Deny Lisesinin renkleriydi bunlar. Bili, "K-kaç!" diye haykýrarak Richie'yi olanca gücüyle itti. Çocuk kömürlerin üzerine düºtü, sivri köºeler vücuduna battý. Richie o zaman sersemlikten kurtuldu. Bodrumda o çýlgýnca homurtu yankýlanýyor, yanký156 "O jaruyordu. Richie paniðe kapýldý. Ne yaptýðýnýn farkýnda olmadan kömürlerden oluºan daða týrmandý. Bir taraftan da çýðlýklar atýyordu. Tepedeki pencerenin camlan kömür tozu içindeydi. Ýçeri hemen hiç ýºýk süzülmüyordu. Richie tokmaða uzandý ve olanca gücüyle pencereye yaslandý. Ama pencere açýlmadý. Homurtular daha yaklaºmýºtý ºimdi. Aºaðýda tabanca patladý. Bu kapalý yerde, gürültüsü kulaklan saðýr edecek gibiydi. Richie'nin burnuna keskin bir barut kokusu geldi. Çocuk ºok geçirdi ve kendini biraz toplar gibi oldu. O zaman tokmaðý tersine çevirmeye çalýºtýðýný fark etti. Yine bütün gücüyle çabaladý, paslý tokmak gýcýrdayarak döndü. Çocuðun ellerine kömür tozlan kondu. Karabiber gibi. Tabanca yine saðýr edici bir gürültüyle, ikinci defa patladý. Bili Denbrough, "Kardeºimi öldürdün, aºaðýlýk köpek!" diye baðýrdý. Merdivenden inen yaratýk bir an gülecek gibi oldu. Hatta belki konuºacaktý da. Richie onun, seni de öldüreceðim, dediðini sandý. Bili o zaman tiz bir çýðlýk attý. "Richie!" Çocuk arkadaºý da yukan týrmanýrken kömürlerin takýrdayarak yuvarlandýklanný iºitti. Homurtular hâlâ devam ediyordu. Tahta çatýrdadý. Soðuk bir kâbusu hatýrlatan hýnltý-lar, ulumalar ve havlamalar duyuldu. Richie pencereyi ºiddetle itti. Camýn kýnlýp ellerini doðramasý ihtimaline aldýrdýðý yoktu. Böyle ºeyleri düºünecek halde deðildi artýk. Pencere dýºanya doðru açýldý. Yine kömür tozlan uçuºtu. Bu sefer Richie'nin yüzüne kondular. Çocuk bir yýlan balýðý gibi dýºan süzüldü. Tatlý taze havayý içine çekti. Uzun otlarýn yüzüne çarptýk-lanný hissetti. Yaðmur yaðdýðýný hayal meyal fark ediyordu. Tabanca üçüncü defa patladý ve bodrumdaki yaratýk haykýrdý. Salt öfke dolu, ilkel bir sesti bu ses. Sonra Bili, "Be-beni yakaladý!" diye baðýrdý. "Yardým et! Beni yakaladý!" Richie elleriyle dizlerinin üzerine döndü ve arkadaºýnýn dehºet dolu suratýný gördü. Bili kömürlerin üzerinde yüzükoyun yatýyor, geri geri kayýyordu... Hayýr, hayýr, biri onu aºaðýya çekiyordu. Richie'nin pek de göremediði bir ºey. Çocuðun gerisinde, hareket eden iri, gölge gibi bir ºey. Homurdanan, uluyan ve adeta insana benzer sesler çýkaran bir yaratýk. 157 Stephen King Richie'nin onu görmesine gerek yoktu. Bu yaratýðý cumartesi günü Aladdin Sinemasýnda, perdede görmüºtü. Çýlgýnca, tamamýyla çýlgýnca bir ºeydi bu. Ama buna raðmen Richie aklýndan da, vardýðý sonuçtan da ºüphe etmedi. Genç Kurt Adam, Bili Denbrough'yu yakalamýºtý. Ama bu, yüzüne bol bol makyaj yapýlmýº bir kürkler yapýºtýrýlmýº olan Michael Landon deðildi. Bu gerçekti. Bili sanki bunu kanýtlamak istiyormuº gibi tekrar haykýrdý. Richie uzanarak arkadaºýnýn ellerini yakaladý. Tabanca Bill'in parmaklarýnýn arasýndaydý. Richie o gün ikinci defa Walther'in namlusuna baktý. Bu sefer tabanca doluydu. Richie'yle yaratýk Bili için savaºtýlar. Çocuk arkadaºýnýn ellerini tutuyordu, yaratýk da ayak bileklerini. Bili, "Bu-bu-buradan kaç, Richie!" diye haykýrdý. "K-kaç..." Kurt Adamýn suratý birdenbire aydýnlýða çýktý. Alný dardý. Seyrek kýllarla kaplýydý. Yanaklarý çökük ve tüylüydü. Gözleri koyu kahverengiydi. Korkunç bir zekâyla doluydu bu gözler. Kurt Adam hýrlayarak aðzýný açtý. Kalýn alt dudaðýnýn yanlarýndan koyu bir köpük aktý. Kurt Adam bu sefer baºýný arkaya atarak kükredi. Gözlerini Richie'den ayýrmýyordu. Bili kömürlere týrmandý. Richie arkadaºýný kollarýndan yakalayarak yukarý çekti. Çocuk bir an bu savaºý kazanacaðýný da sandý. Ama Kurt Adam tekrar Bill'in ayak bileklerini kavrayarak


geri geri karanlýklara doðru gitti. Bill'i yakalamýºtý. Onu kaçýrmak niyetinde de deðildi. Sonra Richie ne yaptýðýný bilmeden, Ýrlandalý bir polis gibi konuºmaya baºladý. Bay Nell gibi. "Onu býrak bakayým, ahbap, yoksa o kalýn kafaný kýranm! Tann'mn önünde yemin ediyorum! Haydi, býrak çocuðu, yoksa kendini delikte bulursun." Bodrumdaki yaratýk öfkeyle kükredi. Ama Richie'ye sesinde baºka bir ºey daha varmýº gibi geldi. Belki korkuydu. Belki de can acýsý. Richie arkadaºýný olanca gücüyle çekti. Bili pencereden otlarýn üzerine uçtu. Çocuk Richie'ye dehºetinden koyulaºmýº gözlerle baktý. Kaba158 'O mnýn önü kömür tozu içinde kalmýºtý. Bili soluk soluða, "Ç-çabuk," diye kekeledi. Ýnler gibi konuºuyordu. Richie'nin gömleðini yakaladý. "Se-seseninle..." Richie kömürlerin tekrar gürültüyle yuvarlanmaya baºladýklarýný duyuyordu. Bir dakika sonra Kurt Adamýn kafasý pencerede belirdi. Diºlerini göstererek onlara bakýyor, pençeleriyle cýlýz otlarý tutuyordu. Tabanca hâlâ Bill'in elindeydi. Çocuk silahý iki eliyle birden kavrayarak gözlerini iyice kýstý, tetiði çekti. Yine müthiº bir patlama duyuldu. Richie Kurt Adamýn kafasýndan bir parçanýn koptuðunu ve kanlarýn yaratýðýn yüzünden aktýðýný gördü. Kan canavann tüylerini yapýº yapýº ederek okul ceketine yayýldý. Kurt Adam kükreyerek pencereden çýkmaya çalýºtý. Richie aðýr aðýr, rüyada gibi arka cebinden aksýrýk tozu kutusunu çýkardý. Kanlan akan, uluyan yaratýk pencereden çýkarken çocuk kutunun kapaðýný açtý, tozu sýkarken, yine Ýrlandalý bir polise yakýºacak sesle, "Yerine dön, ahbap," diye emretti. Kurt adamýn yüzüne beyaz tozlardan oluºan bir duman yayýldý. Yaratýðýn kükremeleri, ulumalarý birdenbire kesildi. Kurt Adam adeta komik denilecek bir ºaºkýnlýkta Richie'ye baktý. Bo-ðuluyormuº gibi hýrýltýlý bir ses çýkardý. Kanlý, kýrmýzý gözleriyle Richie'ye tekrar baktý. Sanki onu "mim"liyordu. Sonra aksýrmaya baºladý. Aksýrdý, aksýrdý, aksýrdý. Aðzýndan tükrükler sýçradý. Burnundan yeºilimsi kara bir sývý aktý. Bunun bir damlasý Richie'nin derisine geldi ve çocuðu asit gibüyaktý. Richie can acýsý ve tiksintiyle baðýrarak sývýyý sildi. Yaratýðýn yüzünde hâlâ öfke vardý. Ama buna ºimdi can acýsý da ka-nºmýºtý. Çok belirgindi bu. Belki Bili, Kurt Adamý babasýnýn tabancasýyla yaralayabilmiºti. Ama Richie O'nu önce Ýrlandalý polisin sesi, sonra da aksýrýk tozuyla daha fazla yaralamýºtý... Richie, Tannm, diye düºündü. Bir de kaºýntý tozum olsaydý, belki de O'nu öldürebilirdim. Sonra Bili onu ceketinin yakasýndan yakaladýðý gibi geri çekti. Tam zamanýnda davranmýºtý. Kurt Adamýn aksýrýklarý baºladýðý 159 Stephen King gibi birdenbire sona erdi. Yaratýk Richie'ye doðru atýldý. Çok hýzlý hareket ediyordu. Ýnanýlmayacak kadar hýzlý. Richie'yi býraksalar, elinde boº aksý-nk tozu kutusuyla orada oturacak, Kurt Adamýn tüylerinin ne kadar koyu kahverengi, kanýnýn da ne kadar kýrmýzý olduðunu düºünecekti. Gerçek hayatta hiçbir ºeyin siyah-beyaz filmler gibi olmadýðýný da. O sýrada Kurt Adam pençeleriyle onun boynunu kavrayacak ve uzun týrnaklarýyla çocuðun gýrtlaðýný paralayacaktý. Ama Bili arkadaºýný tekrar yakalayarak ayaða kaldýrdý. Richie seslendi, Bill'in peºinden koºtu. Evin ön tarafýna doðru gitti-ler. Richie, artýk peºimize takýlamaz, diye düºünüyordu. Sokaða çýktýk iºte. Bizi kovalamaya cesaret edemez. Edemez. Edemez... Ama Kurt Adam peºlerindeydi. Richie onun arkalarýnda homurdanýp hýrladýðýný duyuyordu. ݺte Gümüº oradaydý. Bill'in aðaca dayadýðý yerde. Bili, seleye atlayarak babasýnýn Walther'ini her zaman oyuncak tabancalarý taºýdýklarý tel sepete attý. Richie bagaj yerine binerken arabasýna baktý. Kurt Adam çim alandan onlara doðru geliyordu. Aralarýnda en fazla altý metre vardý. Yaratýðýn lise ceketinin üzerine kanlan ve salyalarý akmýºtý. Sað ºakaðýndaki tüylerin arasýndan beyaz kemiði gözüküyordu. Burnuna beyaz aksýrýk tozlan bulaºmýºtý. Richie dehºetini


tamamlayan iki ºeyi daha fark etti. Yaratýðýn ceketinin fermuvarý yoktu. Onun yerine ceketin önünde ponpona benzeyen iri turuncu düðmeler vardý. Ýkinci ºey daha da kötüydü. Richie bu yüzden bayýlacaðýný sandý. Ya da çabalamaktan vazgeçecek yaratýðýn kendisini öldürmesine izin verecekti. Kurt Adamýn ceketinin cebine simle bir ad iºlenmiºti. Kan akmýºtý bunun üzerine. Ama isim yine de okunabiliyordu. "RICHIE TOZIER." Yaratýk iki çocuða doðru atýldý. Richie haykýrdý. "Gidelim, Bili!" Gümüº hareket etti. Ama aðýr aðýr. Pek aðýr aðýr. Bili çok yavaº davranýyordu. 160 'O" Bili bisikletle Neibolt Sokaðýnýn ortasýna doðru giderken yaratýk da njara yetiºti. Soluk kot pantolonu kan içindeydi. Richie omzunun üzerinin ona bakarken adeta ipnotize oldu. Kurt Adamýn pantolonunun dikiºleri yer yer sökülüyor, dýºan kahverengi sert kýllar fýºkýnyordu. Yaratýk bir pençesini Richie'ye doðru uzattý. Çocuk korkuyla baðýrarak baºýný eðdi. Kurt Adam diºlerini göstererek güldü. O kadar yakýndý ki, Richie yaratýðýn gözlerinin sararmýº aklanný görüyor, çürük et gibi kokan nefesini duyuyordu. Diºleri uzun, sivri, çarpýk çurpuktu. Yaratýk bir pençesini Richie'ye doðru sallarken çocuk tekrar haykýrdý. Kurt Adamýn kafasýný koparacaðýndan emindi. Ama pençe yüzünün biraz önünden geçti. Bu yüzden Richie'nin terden alnýna yapýºmýº olan saçlarý uçuºtu. Bili olanca sesiyle, "Haydi GÜMܪ!" diye baðýrdý. Kýsa ve az meyilli yokuºun tepesine eriºmiºlerdi. Gümüº hýzlandý. Bili pedallan deli gibi çeviriyordu ºimdi. Richie, ºükürler olsun, diye düºündü. Tann'ya ºükürler olsun! Çok... Kurt Adam tekrar kükredi. Çocuk kendi kendine, "Ah, Tannm, galiba tam yanýmda," dedi. Sonra nefesi kesildi. Yaratýk ceketiyle gömleðini çekiyordu. Yaka Richie'nin nefes borusuna bastýrmaya baºlamýºtý. Çocuk boðuluyormuº gibi, gargarayý andýran bir ses çýkardý. Yaratýk onu bisikletin arkasýndan çekmeden önce Bill'in beline sanlmayý baºardý. Bili arkaya doðru yattý ama Gümüº'ün gidonunu býrakmadý yine de. Richie bir an bisikletin yan yatacaðýný ve ikisinin de yere yuvarlanacaklanný düºündü. Sonra çocuðun eski ceketi gürültüyle yýrtýldý. Richie yeniden nefes alabildi. Döndü, yine o öldürme isteðiyle dolu bulanýk gözleri gördü. Olanca sesiyle, "Bili!" diye haykýrmaya çalýºtý. Ama sesi pek güçsüz Çýktý. Bili galiba onu yine de duymuºtu. Pedallan daha da hýzlý çevirmeye baºladý. Hayatý boyunca hiç denemediði büyük bir hýzla. Sanki baðýrsakla-n Çözülüyor, yukanya doðru yükseliyordu. Boðazýnda bakýnmsý bir kan 161 F:ll Stephen King tadý vardý. Gözleri yuvalanndan uðramýºtý. Aðzýný açmýº nefes almaya ça„ lýºýyordu. Acayip, delice bir sarhoºluk duyuyordu. Çocuk tekrar, "Haydi Gümüº!" diye haykýrdý. Richie, Kurt Adamýn mokasenlerinin asfalta vururken çýkardýklan sesi duyuyordu. Döndü. Yaratýk pençesini ºiddetle çocuðun gözlerinin üzerine vurdu. Richie bir an kafasýnýn gerçekten kopmuº olduðuna inandý. Ortalýk bulanýklaºtý, sesler yükselip alçalmaya baºladý. Richie dönerek çaresizlik içinde Bill'e sarýldý. Sýcak kanlar sað gözüne doluyordu. Kurt Adam pençesini tekrar salladý. Richie bisikletin iyice yalpaladýðýný hissetti. Gümüº devrilecekken tekrar dengesini buldu. Bili yine, "Haydi Gümüº!" diye baðýrdý ama sesi sanki çok uzaklardan geliyordu. Richie gözlerini yumdu. Bill'e sanlarak kaçýnýlmaz sonu bekledi. Bili de ayak seslerini duymuº, palyaçonun henüz savaºmaktan vazgeçmediðini anlamýºtý. Ama dönüp bakmaya cesaret edemiyordu. O yetiºip ikisini yere devirdiði an zaten durumu anlayacaktý. Bundan daha fazlasýný öðrenmesine gerek yoktu. Çocuk, haydi Gümüº, diye düºündü. ªimdi olanca hýzýnla uç! Olanca hýzýnla! Haydi, Gümüº! Haydi! Bili Denbrough yine iblisi alt etmek için uçuyordu. Ama bu iblis iðrenç bir biçimde sýrýtan bir palyaçoydu. Yaðlý beyaz bir boya sürdüðü yüzü ter içindeydi. Kalýn kýrmýzý dudaklarýyla vampir gibi gülümsüyordu. Gözleri parlak gümüº paralar gibiydi. Deny Lisesi ceketi giymiº bir palyaço. Bunun altýndan turuncu yakalý ve turuncu ponpon düðmeli gümü-ºümsü kýlýðý gözüküyordu. "


"Haydi, oðlum, haydi! Gümüº, ne dersin?" Gözleri bulanan Bili, Ne-ibolt Sokaðýný doðru dürüst göremiyordu bile. Gümüº sanki uçuyor du. 0 ayak sesleri biraz geride mi kalmýºtý? Bili hâlâ dönüp bakmaya cesaret edemiyordu. Richie beline öyle sýký sarýlmýºtý ki, Bili zorlukla nefes alýyordu. Arkadaºýna kollarýný biraz gevºetmesini söylemeyi istiyor, ama bu yüzden nefes tüketmeyi de göze alamýyordu. 162 'O" Sonra ileride dört yol aðzý belirdi. Týpký güzel bir rüya gibi. Arabalar Witcham Sokaðýnda gidip geliyordu. Dehºet ve bitkinlik arasýnda bu Bill'e bir mucize gibi geldi. Artýk fren yapmasý gerektiði için omzunun üzerinden arkaya bakmak cesaretini gösterdi. Gördüðü ºey, Gümüº'ün pedallerini geri çevirmesine neden oldu. Bisiklet kaydý. Richie'nin kafasý Bill'in sað omzuna çarptý. Sokak bomboºtu. Ama yirmi beº metre kadar geride, ilk eski ve boº evin önünde, tu-runcumsu bir ºey kýmýldýyordu. Kanalizasyon ýzgarasýna yakýndý. "Ahhh..." Bili neden neden sonra, Richie'nin Gümüº'ün arkasýndan kaydýðýný fark etti. Richie'nin gözleri kaymýº aklan ortaya çýkmýºtý. Gözlüðü çarpýlmýºtý. Alnýndan aðýr aðýr kan akýyordu. Bili arkadaºýnýn kolunu tuttu. Ýkisi birden yere yuvarlandýlar. Bileðini çarpan Bill can acýsýyla baðýrdý. Bu ses yüzünden Richie gözlerini kýrpýºtýrdý. Çocuk ünlü Pancho Villa taklidine baºladý. "Size hazineyi nasýl ele geçireceðinizi göstereceðim, senyor." Ama arkadaºýnýn sesinin acayip tonu Bill'in ödünü patlattý. Çocuk, Richie'nin alnýndaki derin olmayan yaraya birkaç kahverengi sert kýlýn yapýºmýº olduðunu fark etti. Bu Bill'i daha da korkuttu. Elini kaldýrdýðý gibi tokadý arkadaºýna yapýºtýrdý. Richie, "AHH!" diye baðýrdý, kirpiklerini kýrpýºtýrdý, sonra da gözlerini iyice açtý. "Bana neden vuruyorsun, Koca Bili? Gözlüðümü kýracaksýn." Bili, "S-s-senin ö-ölmek üzere olduðunu sandým," dedi. Richie aðýr aðýr doðrulup oturdu, elini alnýna götürdü, inledi. "Ne ol..." Sonra birdenbire olanlarý hatýrladý. Gözleri ani bir dehºet ve ºokla iri-leºti. Çocuk dizlerinin üzerinde doðruldu. Kesik kesik soluyordu. Bili, "Y-y-yapma," dedi. "O k-kayboldu, Richie. G-gitti." Richie bomboº uzanan sokaðý gördü ve birdenbire aðlamaya baºladý. Sili bir an ona baktý, sonra da sarýldý. Richie de Bill'i kucakladý. Zekice bir nükte yapmak istedi ama aklýna hiçbir ºey gelmedi. Sadece hýçkýrdý çocuk. 163 Stephen King Bill, "Y-y-yapma, Richie," dedi. "Y-y-y..." Sonra o da hüngür hüngür aðlamaya baºladý. Ýki arkadaº Bill'in yere devrilmiº duran bisikletinin yanýnda, sokak-ta, dizlerinin üzerinde kucaklaºtýlar. Gözyaºlarý, kömür tozuna bulanmýº yanaklarýnda temiz izler býrakýyordu. K Temizleme 29 Mayýs 1985'de uçak New York Eyaletinin üzerinden uçarken Beverly Rogan gülmeye baºladý. Diðer yolcularýn çýldýrdýðýný sanmamalan için ellerini aðzýna bastýrdý ama yine de kendine fazla hakim olamadý... ' Öðünlerde ne kadar gülerdik, diye düºündü. Karanlýklarýn içinde beliren bir ýºýk gibiydi bu düºünce. "Her zaman korkardýk ama yine de gülerdik. Elimizde deðildi..." Beverly birdenbire Tom Rogan 'm sesini duydu. "Seni öldüreceðim, diºi köpek!" Ürperdi. O Tom için bir diºi köpekti. Önemli bir defileden önce hata yaparak Beverly'den azar iºiten dikiºçi kýzlar için de öyle. Ve Tom 'dan çok önce babasý için de. "Seni diºi köpek!" Beverly gözlerini yumdu. Kocasýnýn evinden kaçtýktan sonra bir taksiye binerek en samimi arkadaºý olan yazar Kay McCall'a gimiºti. Yolda eski olaylarý kendisini korkutan bir berraklýkla hatýrlamaya baºlamýºtý. Sanki biri büyük bir buldozerle bir mezarlýðý kazmaya baºlamýº gibi. ªimdi kadýnýn aklýna yýllardan


164 •O" beri düºünmediði isimler geliyordu. Ben Hanscom, Richie Tozier, Henry Bowers, Eddie Kaspbrak... Bill Denbrough... Özellikle Bill... Küçüklere özg'J aC1k sözlülükle, "Kekeme Bill" diye çaðýrdýklarý çocuk... Beverly her zaman onun pek uzun boylu ve kusursuz olduðunu düºünmüºtü. (Tabii aðzýný açýncaya kadar.) Ýsimler... Yerler... Olaylar... Beverly vücuduna kâh müthiº bir sýcaklýk yayýlýr, kâh buz gibi olurken, musluðun deliðinden yükselen sesleri de hatýrladý. Baðýrmýºtý. O yüzden de babasý yumruðunu indirmiºti. Babasý... Tom... Beverly'nin gözleri dolmaya baºladý. Kay, Beverly'yi karºýlamýº, eve sokarak banyoya götürmüºtü. Beverly duº yaptýktan sonra Kay ayaðýndaki kesiðe tendürdiyot sürmüº, flas-ter yapýºtýrmýºtý. Beverly için kahve yapmýº ve fincana bol bol konyak da koymuºtu. Sonra da, "Pekâlâ," demiºti. "Ne oldu? Polis mi çaðýracaðýz? Yoksa çabucak boºanman için seni Reno'ya mý yollayacaðýz?" Beverly mýnldanmýºtý. "Sana fazla bir ºey anlatamayacaðým. Çünkü bu deli saçmasý. Aslýnda suç bendeydi..." "Böyle söyleme!" Kay'in yanaklarý kýzarmýºtý. Kahverengi gözlerinde öfkeli bir pýrýltý vardý. "Seninle kaç yýllýk arkadaºýz? Dokuz mu, on mu? Eðer bir kere daha, 'Suç bendeydi,' dersen, kusarým! Bugün suç sende deðildi! Daha önce de. Ondan önce de. Dostlarýnýn çoðu Tom'un sonunda bütün kemiklerini kýracaðýný ya da seni öldüreceðini düºünüyorlardý. Bunun farkýnda deðil miydin?" Beverly irileºmiº gözlerle arkadaºýna bakmaktaydý. "Yine de suçlu sayýlýrsýn. O adamýn yanýnda kaldýðýn, her ºeye boyun eðdiðin için. Ama neyse evden kaçtýn artýk. ªimdi yansý kopmuº týrnakla-n", yarýlmýº ayaðýn ve omzundaki kayýº izlerinle karºýmda oturup suçun kendinde olduðunu söyleme!" 165 Stephen King Bev, "Tom bana kayýºla vurmadý," dedi. Bu yalaný artýk alýºmýº 0j. duðu için söylüyordu. Yüzünün kýzarmasýna neden olan o derin utanca da alýºmýºtý. "Tom'la ilgini kestiysen, artýk yalan söylemen de gerekmez!" Kay dostça bir sevgiyle Beverly'ye baktý. Kadýnýn gözleri doldu. Kay ekledi. "Sen kimi kandýrdýðýný sanýyordun? Siyah gözlükler, yüksek yakalý, uzun kollu bluzlar! Belki bir iki müºterini kandýrdýn. Ama arkadaºlanný kandýramazdýn, Bev. Seni seven dostlarýný!" Beverly hýçkýrmaya baºladý. Uzun uzun aðladý. Daha sonra, Kay'e olanlarý anlattý. "Doðduðum kentten, Derry'den eski bir arkadaºým telefon etti. Maine eyaletinden. Bana uzun yýllar önce ettiðim bir yemini hatýrlattý. 'Sözünü tutmanýn zamaný geldi,' dedi. 'Gelecek misin?' Tabii. 'Geleceðim,' diye cevap verdim. ݺte o zaman Tom'la olanlar oldu." Kay, "Arkadaºýna hangi konuda söz verdin?" diye sordu. Beverly baºýný salladý. "Bunu sana söyleyemem. Çok isterdim ama..." Kay bir an düºündü. "Pekâlâ. Maine'den döndükten sonra Tom konusunda ne yapacaksýn?" Beverly gitgide, Derry'den hiçbir zaman geri dönemeyeceðine inanmaya baºlýyordu. Ama sadece, "Buna birlikte karar veririz," dedi. "ªu ara Tom'un beni bulamayacaðýný umarým." Kay zeki bir tavýrla ona baktý. "Tom'un seni Derry'ye gitmekten vazgeçirmesinden korkuyorsun, deðil mi?" Beverly nehirde duran yedi çocuðu hatýrladý. Sonra Stan'i ve elindeki cam parçasýný. "Hayýr. Tom, bu sefer beni caydýramaz. Ama beni yaralayabilir. Dün gece onun ne halde olduðunu görmedin, Kay." Kay'in kaºlarý çatýldý. "Onu baºka günlerde yeteri kadar gördüm. Ýnsan kýlýðýnda bir hayvan! Bazen içimden kýrbacý kapmak ve onu iyice dövmek geliyor!" 166 "O" Beverly çabucak, "Sakýn ona yaklaºayým deme!" diye baðýrdý. "O tehlikeli bir insan, Kay! Bana inan. Tom... týpký..." Az kalsýn, babama benziyor, diyecekti. Onun yerine, "...Bir yabaniye dönmüºtü," diye mýrýldandý.


Kay, "Pekâlâ, hayatým," dedi. "Endiºelenme. Tom'a gözükmem. Sen verdiðin sözü tutmaya git. O arada biraz da Tom konusunu nasýl halledeceðini düºün." Beverly, "Düºünürüm," dedi. Ama bu yalandý. Düºünmesi gereken baºka pek çok ºey vardý. O yaz ne olmuºtu? On bir yaºýndayken? Lavabonun deliðinden çýkan sesleri düºünmeliydi bir kere. Sonra gördüðü o ºeyi. Öyle korkunçtu ki, kafasý hâlâ ayrýntýlarý hatýrlamasýna izin vermiyordu... Beverly ºimdi uçaðýn penceresinden bakýyor ve, Tom çok kötüydü, diye düºünüyordu. Yine de Derry'de beni bekleyen iblisin yanýnda bu pek sönük kalýr... Fakat hiç olmazsa Bili Denbrough'yu göreceðim... Bir zamanlar on bir yaºýndaki Beverly Marsh'ýn Bili Denbrough'ya âºýk olduðunu hatýrlýyordu. Bir de üzerinde güzel ºiir bulunan bir kartý... Galiba onu kimin yolladýðýný da biliyordu... Yoksa Bili miydi? Beverly birdenbire o korkunç gecenin olaylarýný hatýrladý. Richie'le Ben'in onu sinemaya götürdükleri gece. Kýz geceliðini giyip banyoya gitmiºti. Yüzünü yýkamak için lavaboya eðildiðinde... Lavabonun deliðinden bir ses yükseldi. "Bana yardým et..." Beverly ºaºýrarak geriledi. Sonra aklýný baºýna toplamak istiyormuº gibi kafasýný salladý. Yeniden lavaboya doðru eðilerek dikkatle deliðe baktý. Banyo dört odalý apartman katýnýn arka tarafýndaydý. Beverly televizyonda bir kovboy filminin oynadýðýný kulaðýna kadar gelen hafif seslerden anlýyordu. "Bana yardým et." Beverly inledi. Duyduðu gerçek bir sesti. Sandýðý gibi borulardan gelen o garip gürültülerden deðildi. "Bana yardým et, Beverly." 167 Stephen King Kýzýn vücudu kâh buz gibi oluyor, kâh alev alev yanýyordu. Yine eðilerek fýsýltýyý andýran bir sesle, "Hey?" dedi. "Orada biri mi var?" Delikten yükselen ses, yeni konuºmaya baºlayan pek küçük bir çocuðun sesini andýrýyordu. Tüyleri diken diken olan Beverly tekrarladý. "Orada biri mi var?" Ona cevap veren olmadý. Ama ºimdi delikten etrafa pek pis bir koku yayýlýyordu. Sonra Beverly yine o sesi duydu. "Hepimiz de seninle tanýºmayý istiyoruz. Beverly." Kýzýn elleri aðzýna gitti, gözleri dehºetle büyüdü. Ona bir an deliðin dibinde bir ºey kýmýldamýº gibi gelmiºti. Telaºla etrafýna bakýndý. Banyonun kapýsýný sýkýca kapatmýºtý. Yine sesini alçaltarak lavabonun deliðine doðru seslendi. "Sen kimsin?" O ses, "Mathew Clements," diye fýsýldadý. "Palyaço beni buraya, borularýn içine indirdi. Ve ben öldüm. Yakýnda gelip seni de alacak, Beverly. Ben Hanscom'u, Bili Denbrough'yu ve Eddie'yi de..." Beverly ellerini yanaklarýna bastýrdý. Gözleri irileºti, irileºti, vücudu buz kesildi. ªimdi ses yaºlýydý. Ama iðrenç bir neºe vardý titreºiminde. "Burada arkadaºlarýnla birlikte yüzeceksin, Beverly. Hepimiz de yüzüyoruz burada. Bill'e Georgie'nin selamýný söyle. 'Bill'i özlüyorum ama onu yakýnda göreceðim,' dediðini de. Georgie'yi bir gece dolabýn içinde bulacak. Gözlerine piyano telleri saplanmýº durumda. Bill'e söyle..." Ses arka arkaya hýçkýrdý ve birdenbire delikten etrafa kanlar fýºkýrdý. O ses boðulurcasýna, çabuk çabuk konuºuyordu ºimdi. Ve konuºurken de deðiºiyordu. Küçük bir çocuk sesi... Sonra yeni yetiºen bir kýzýn-ki... Beverly'nin tanýdýðý bir öðrencinin, Veronica Grogan'ýn sesi. Ama Veronica ölmüºtü. Onun cesedini kanalizasyon kanallarýndan birinde bulmuºlardý. "Ben Matthew'yum... Ben Betty'im... Ben Veronica'yým... Burada, aºaðýdayýz. Palyaçoyla beraberiz... ve yaratýðýn ve mumyanýn ve Kurt Adamýn yanýndayýz... ve Beverly, sen de aramýzdasýn... Yüzüyor, deðiºiyoruz..." Delikten yine kanlar fýºkýrdý. Damlalar lavaboya, aynaya ve zevksiz bir kâðýtla kaplý duvarlara sýçradý. Beverly birdenbire tiz bir çiði* 168 "O" attý. Geri geri giderek lavabodan uzaklaºtý. Kapýyý açýp dýºarý fýrladý. Telaºla oturma odasýna koºtu. Babasý da o sýrada ayaða kalkýyordu. Adam kaºlarýný çatarak, "Nen var senin?" diye sordu. Bu akºam baba kýz evde yalnýzdýlar. Bayan Marsh, Derry'nin en iyi lokantasý olan Yeºil Çiftlik'te bu gece de çalýºacaktý.


Beverly sinir krizi geçirmek üzereydi. "Banyo! Baba, banyoda..." "Biri seni mi gözetliyordu, Beverly? Ha?" Adam kýzý kolundan sýkýca yakaladý. Parmaklan Beverly'nin derisine battý. "Hayýr... Lavabo... Lavabo..." Beverly daha baºka bir ºey söyleyeme-yerek hüngür hüngür aðlamaya baºladý. Al Marsh yüzünde, "Bakalým daha baºýmýza neler gelecek?" gibi bir ifadeyle kýzýný yana itti, banyoya girdi. Ýçerde o kadar uzun süre kaldý ki Beverly yine korkmaya baºladý. Sonra adam, "Beverly!" diye kükredi. "Buraya gel!" Beverly babasýnýn hiçbir emrine karºý çýkamazdý... Banyonun kapýsý açýktý. Kýzýl saçlan seyrelmeye baºlamýº olan iriyan Al içeride duruyordu. Arkasýnda hâlâ kurºuni gömleðiyle pantolonu vardý. (Deny Hastanesinin kapýcýsýydý Al Marsh.) Dik dik Beverly'ye bakýyordu. Kýz içeri girerken, "Nedir bu delilik!" dedi. "Bunu bana söyler misin?" Beverly'ye boðazýnýn içi taºlaºývermiº gibi geliyordu. Kalbi göðsünde çýrpýnýyordu. Kýz kusuvereceðinden korkmaktaydý. Ayna kan içindeydi. Kanlar aðýr aðýr aºaðýya damlýyordu. Lavaboya da kanlar sýçramýºtý. Beverly'nin burnuna, elektrik ampulünde piºen kanýn kokusu geldi. Kýz boðuk bir sesle, "Baba..." diye fýsýldadý. Adam her zaman olduðu gibi kýzýna öfkeyle bakarak döndü, rahat bir tavýrla muslukta ellerini yýkamaya baºladý. "Tanrým! Konuºsana, kýz! Ödümü patlattýn. Haydi bakalým, demin ne demek istediðini açýkla." Beverly lavabonun kenarýndaki kanlann babasýnýn kurºuni pantolonuna bulaºtýðýný görüyordu. Boðuluyormuº gibi bir ses çýkardý. Al Marsh musluðu kapatarak ellerini havluyla kuruladý. Beverly kanlann babasýnýn ,fi eklemli ellerine bulaºtýðýný gördüðü zaman az kalsýn bayýlacaktý. 169 Stephen King "E? Bekliyorum!" Adam kanlý havluyu tekrar çubuða astý. Her taraf kan içindeydi... Her taraf... Ama babasý bunu göremiyordu "Baba..." Beverly ne söyleyeceðini bilmiyordu ama adam onun sözünü kesti. "Senin için endiºeleniyorum, Beverly. Olgunlaºacaðýný hiç sanmýyorum. Sokaklarda dolaºýp duruyorsun. Ev iºi hiç yapmýyorsun. Yemek piºj. remiyor, dikiº dikemiyorsun. Çoðu zaman kitap okuyarak hayallere dalýyorsun. Ya da keyifsizleºiyorsun. Senin için endiºeleniyorum." Birdenbire elini kaldýrdý ve kýzýn kalçasýna müthiº bir tokat indirdi. Beverly hafifçe baðýrdý. Babasýnýn sað kaºýna da küçük bir kan damlasý takýlmýºtý. Beverly, kaºýna biraz daha bakarsam çýldýrýrým, diye düºündü. O zaman bütün bunlarýn önemi de kalmaz. Adam, "Senin için çok endiºeleniyorum," dedi ve yumruðunu kýzýn midesine gömdü. Beverly inleyerek iki büklüm oldu. Nefes almaya çabalýyordu. Babasý ifadesiz bir suratla ona baktý ve sonra kanlý ellerini pantolonunun ceplerine soktu. "Artýk büyümelisin, Beverly." Müºfik sesi kýzý baðýºladýðýný açýklýyordu. "Öyle deðil mi?" Beverly baºýný salladý. ªakaklan zonkluyor, kýz sessizce aðlýyordu. Yüksek sesle hýçkýnr, babasýnýn deyimiyle 'bebek gibi sýzlanýrsa,' adamýn onu bu sefer iyice döveceðini biliyordu. Al Marsh, "ªimdi ne demek istediðini açýkla bakalým," diye emretti. "Ve çabuk ol." "ªey..." Aðzý iyice kurumuº olan Beverly yutkundu. "Bir örümcek gördüm... Ýri, kara bir örümcek... Lavabonun deliðinden çýktý... Herhalde tekrar boruya kaçtý..." "Ya?..." Al Marsh bu açýklamayý beðenmiº gibi kýzýna hafifçe gülümsedi. "Mesele bu muydu? Kahretsin! Bunu bana daha önce söylesey-din sana hiç vurmazdým, Beverly. Örümceklerden bütün kýzlar korkarlar. Neden bunu açýk açýk söylemedin?" Lavaboya eðildi. Beverly haykýrýp babasýný uyarmamak için dudaðýný ýsýrdý. Ýçinden korkunç bir ses, "Ýstiyorsa 'O' babaný yakalasýn," dedi. "Babaný aºaðý çeksin. Caný cehenneme!" Beverly bu fýsýltýyý duymamaya çalýºtý. 170 'O Al Marsh musluðun deliðine baktý. Elleri lavabonun kenarýndaki Kanlara yapýºýyordu. Beverly kusmamak için inatla çabaladý. Midesi, babasýnýn yumruðu yüzünden sancýyordu.


Al Marsh, "Bir ºey göremedim," dedi. "Bu binalar çok eski. Borular da pek geniº." Kolunu kýzýn omzuna atarak onu kendisine çekti. "Haydi git yat. O örümceði de artýk düºünme, tamam mý?" Beverly'nin babasýna duyduðu büyük sevgi yeniden canlandý. Kýz bir keresinde, babasý onu cezalandýrdýðýnda, bunu haksýz bularak aðlamýºtý. Adam o zaman, "Hak etmediðin zaman sana hiç vurmuyorum, Beverly" demiºti. Belki de doðruydu bu. Çünkü babasý bazen ona sevgi ve ºefkatle davranabiliyordu. Beverly de babasýný seviyor, adamýn kendisini sýk sýk terbiye etmek zorunda olduðuna inanmaya çalýºýyordu. Al Marsh'ýn dediðine göre, bu Tanrýnýn ona verdiði bir görevdi. Adam, "Ýnsanýn kýzlarýný oðullarýndan daha çok terbiye etmesi gerekir," diye açýklýyordu. Hiç oðlu yoktu. Beverly belirsiz bir biçimde, bunun da yine kendi suçu olduðuna inanýyordu. Kýz, "Peki, baba," dedi. "Düºünmem." Baba kýz, Beverly'nin küçük yatak odasýna girdiler. Kýz, banyodan çýkmadan önce son bir defa dönüp arkasýna baktý. Lavabo kan içindeydi. Ayna da. Zemin de. Duvarlar da. Beverly, yýkanmak için bir daha banyoya nasýl girerim? diye düºündü. "Tanrým, babam için kötü ºeyler düºündüm. Lütfen beni baðýºla. Ýstersen beni cezalandýr. Ama yalvarýrým, sabaha kadar banyoda hiç kan kalmasýn." Babasý her zaman olduðu gibi kýzýn üzerini örttü, onu alnýndan öptü. Kederli mavi gözleriyle, "Bazen senin için endiºeleniyorum, Bev." dedi. Ama bu sefer öfkeli deðildi. Kýzýn alnýna düºmüº olan saçlarý geri itti. Beverly az kalsýn, banyo kan içinde, baba! diye haykýracaktý. Görmedin mi o kanlan? Her yer kan içinde. GÖRMEDÝN MÝ? Ama sesini çýkarmadý. Adam da elektriði söndürerek odadan çýktý. Beverly neden sonra rahatsýz bir uykuya daldý. 171 Stephen King Beverly sabah erken kalkmasýna raðmen banyoya ancak annesiyie babasý evden ayrýldýktan sonra gitti. Kapýyý açarak içeriye bir göz attý. An-nesi o sabah banyoyu temizlemiºti. Musluðun altýnda kan yoktu artýk. Lavabonun kenarýnda da. Ama lavabonun içinde, ayna ve duvarlarda hâlâ kan lekeleri vardý. Beverly aynadaki uçuk hayaline baktý. "ªimdi ne yapa-caðým? Yoksa çýldýrýyor muyum? Bütün bunlar hayal mi?" Birdenbire lavabonun deliðinden bir kahkaha yükseldi. Beverly haykýrarak dýºan fýrladý, kapýyý da sýkýca kapattý. Beverly Marsh o gün öðleden sonra saat üçte Anayol'la Merkez Sokaðýný birbirine baðlayan dar geçide saptýðý zaman, üç çocuðun oyun oynadýklarýný gördü. Bunlar Ben Hanscom, Eddie Kaspbrak ve Bradley Donovan adýnda üçüncü bir çocuktu. Para atarak eðleniyorlardý. Eddie, "Merhaba, Bev," dedi. "Gece o filmler yüzünden kâbus gördün mü?" Beverly, "Hayýr," diye cevap verdi. "Sinemaya gittiðimi nereden biliyorsun?" "Saman Yýðýný söyledi." Eddie baºparmaðýyla Ben'i iºaret etti. Ben, Beverly'nin anlayamadýðý bir nedenle kýpkýrmýzý kesilmiºti. Bradley, "Hangi filmler oynuyordu?" diye sordu. Pek peltek peltek konuºuyordu. Beverly, "Ýki korku filmi," diyerek Eddie'yle Ben'in arasýna girdi. "Sen mi atýyorsun?" Ben çabucak ona baktý, sonra da gözlerini kaçýrdý. "Evet." "Kim kazanýyor?" Ben, "Eddie," dedi. "O çok usta." Kýz, Eddie'ye baktý. Çocuk týrnaklarýný ciddi ciddi gömleðine sürerek parlattý, sonra da kýkýr kýkýr güldü. Beverly, "Ben de oynayabilir miyim?" diye sordu. Eddie baºýný salladý. "Bence bir sakýncasý yok. Yalnýz bir penin var mý?" 172 'O Beverly cebinden üç peni çýkardý. Oyun tekrar baºladý. Önce Bradley atn. Sonra Ben, ondan sonra da Beverly. Paralan eczanenin arka duvarýna doðru fýrlatýyorlardý. Parasý duvara en yakýn olan oyuncu, diðerlerinin penilerini alýyordu. Beº dakika sonra Beverly, yirmi dört peni kazanmýºtý. Bradley öfkeyle ayaða kalktý. "Kýzlar her zaman hile yaparlar!" Beverly'ye hem hiddet ve hem de gurur kmklýðýyla bakýyordu. "Kýzlarýn böyle oyunlara katýlmalarýna izin verilmemeli..." Ben yerinden fýrladý. "Bu sözlerini geri al!"


Bradley'in aðzý bir karýº açýk kaldý. "Ne?" "Bu sözlerini geri al! Beverly hile yapmadý!" Bradley önce Ben'e, sonra da Eddie'yle Beverly'ye baktý. "Dudakla-nnýn gövdene uyacak biçimde ºiºmesini mi istiyorsun?" "Evet..." Ben birdenbire güldü. Bradley hayret ve kaygýyla bir adým geriledi. Ben hâlâ gülümsüyordu. Henry Bowers'la dövüºmüº, bir deðil, iki defa galip gelmiºti. ªimdi sýska peltek Bradley Donovan'dan korkacak deðildi. "Ondan sonra da hep birlikte üzerime çullanýn, deðil mi?" Bradley bir adým daha geriledi. Gözleri dolmuº, sesi titriyordu. "Hepiniz de hile yapýyorsunuz." Ben, "Beverly hakkýndaki sözlerini geri al," dedi yine. Beverly atýldý. "Boºver, Ben." Avuç dolusu bakýr parayý Bradley'e doðru uzattý. "Kendi paraný al. Ben para kazanmak için oynamýyordum." Bradley'nin gözlerinden, gurur kýrýklýðýnýn neden olduðu yaºlar aktý. Beverly'nin eline vurdu, paralar etrafa saçýldý, çocuk Merkez Sokaðýna doðru koºtu. Diðerleri aðýzlan bir kanº açýk onlara bakýyorlardý. "Sen küçük bir diºi köpeksin, iºte o kadar! Hilekâr! Annen de bir kaltak!" Beverly inledi. Ben, Bradley'e doðru koºacak oldu ama çocuk gözden kaybolmuºtu bile. Ben, Beverly'ye döndü. O söz, kýzý ne kadar™ sars-týysa, onu da bir o kadar sarsmýºtý. Beverly, Ben'in yüzündeki ilgi ve endiºeyi gördü. Ona, "Aldýrma," demek için aðzýný açtý. Ama sonra hýçkýra hýçkýra aðlamaya baºladý. Eddie 173 Stephen King " ona utana sýkýla baktý. Cebinden inhalatörünü çýkararak aðzýna soktu, sonra da dikkatle yerdeki paralan toplamaya baºladý. Ben kýza yaklaºtý. Beverly'ye sarýlýp onu teselli etmek istiyordu. Sonra durakladý. Fazla güzeldi kýz. Bu güzellik Ben'in kendisini âciz hissetmesine neden oluyordu. Sonunda, "Aldýrma," diyerek Beverly'nin omzuna hafifçe dokundu. "Aldýrma, Beverly!" Kýz öfkeli, tiz bir sesle baðýrdý. "Benim annem kaltak deðil. Sadece bir garson." Bu sözleri derin bir sessizlikle karºýlandý. Ben aðzý bir karýº açýk ona bakakaldý, Eddie baºýný kaldýrdý. Sonra üçü birden deli gibi gülmeye baºladýlar. Eddie, "Bir garson," diyerek gýdaklar gibi güldü. Aslýnda 'Kaltak' kelimesinin ne anlama geldiðini pek bildiði yoktu. Ama aradaki bu fark nedense pek hoºuna gitmiºti. "Annen garson mu gerçekten?" "Evet, evet!" Beverly hem aðlýyor, hem gülüyordu. Ben öyle gülüyordu ki ayakta duracak hali kalmamýºtý. Bir çöp tenekesinin üzerine çöktü. Kapak gürültüyle göçtü. Çocuklar biraz sakinleºtikten sonra Beverly, Ben'in yerinden kalkmasýna yardým etti. Paralarýný bir araya toplayarak gidip dondurma aldýlar, banka yerleºtiler. Eddie, "Bradley'in nesi var, anlayamadým," dedi. Beceriksizce özür dilemeye çalýºýyordu. "ªimdiye kadar hiç böyle davranmamýºtý." Beverly, "Beni savundun," diye mýrýldandý, birdenbire Ben'i yanaðýndan öptü. "Teºekkür ederim." Ben kýpkýrmýzý kesildi yine. "Sen hile yapmýyordun ki..." O gece uykuya dalmadan önce, Beverly'nin kendisini öptüðü aný tekrar tekrar gözlerinin önünde canlandýracaktý. "ªimdi iyisin ya?" Beverly baºýný salladý. "Aslýnda aðlamama Bradley neden olmadý. Hatta annem hakkýnda söyledikleri de. Daha çok dün gece olan bir ºeyle ilgiliydi." Kararsýzca duraklayarak önce Ben'e, sonra Eddie'ye baktý, göz174 "O" jeri tekrar Ben'e döndü. "Bunu birine anlatmalýyým... Ya da birine... göstermeliyim. Galiba çýldýrmak üzere olduðumu sanýp aðladým." Biri, "Neden söz ediyorsun, deliler?" diye sordu. Stanley Uris'ti bu. Her zamanki gibi ufak tefek, ince ve tertemizdi. Kýhðý kýyafeti on bir yaºýndaki bir çocuk için fazla tiril tirildi. Beverly kararsýzca Stan'e döndü. Stanley de bizden, diye düºündü ve nedense tüyleri diken diken oldu. Olanlarý çocuklara anlatmakla onlara iyilik etmiº olmayacaðým. Kendime de... Ama birdenbire konuºmaya baºladý. Stan üç çocuðun yanýna oturdu. Yüzünde ciddi bir ifade vardý. Eddie çilekli dondurmasýnýn geri


kalanýný ona uzattý. Ama Stan sadece, Ýstemem, der gibi baºýný salladý. Gözlerini Beverly'nin yüzüne dikmiºti. Çocuklann hiçbiri de konuºmuyordu. Beverly hikâyesi sona erdiði zaman onlara baktý. Yüzlerinde göreceði ifadelerden korkuyordu. Ama çocuklann suratýnda inanmazlýk yoktu. Sadece dehºet vardý. Sonunda Ben, "Gidip bakalým..." dedi. ªakaktan zonklamaya baºlayan Beverly, banyonun kapýsýný açtý. Ayna, lavabo ve duvardaki kan lekeleri kurumuº, koyu kýrmýzýya dönüºmüºtü. Beverly kendi kulaðýna bile yabancý gelen hafif bir sesle, "Görüyor musunuz?" diye sordu. "Ýçinizden biri lekeleri görebiliyor mu? Banyoda kan var mý?" ªiºman Ben cüssesinden umulmayacak bir çeviklikle ilerledi. Par-maklanný lekelere teker teker sürdü. "ݺte burada. Burada. Burada." sesi ifadesiz, ama otoriterdi. Stan adeta huºuyla mýnldandý. "Tannm! Sanki biri burada domuz kesmiº!" Eddie sordu. "Bütün bu kanlar lavabonun deliðinden mi fýºkýrdý?" Banyodaki kanlar yüzünden midesi bulanmaya baºlamýºtý. Nefesi gitgide kesiliyordu. Ýnhalatörünü sýkýca tutmaktaydý. 175 Stephen King Beverly tekrar aðlamaya baºlamamak için kendini zor tutuyordu. Kapýnýn yanýna dayanmýº kalmýºtý. O ana kadar çýldýrdýðýna, hayal gördüðü. ne bayaðý inanmýº olduðunu anlýyordu. Ben hayretle, "Demek annenle baban bunlarý hiç fark etmediler?" dedi. "Vay vay vay..." Beverly, "Bilmiyorum bir daha buraya nasýl gireceðim?" diye inledi. "Yýkanmak, diºlerimi ovmak için..." Stan birdenbire, "Neden burayý temizlemiyoruz?" diye sordu. Beverly ona baktý. "Temizlemek mi?" "Tabii... Kanlan belki duvar kâðýdýndan iyice çýkaramayýz. Kâðýt bir hayli eski çünkü. Ama geri kalan lekeleri silebiliriz." Beverly, "Pekâlâ," dedi. "Yapalým!" Ondan sonraki yarým saat boyunca masallardaki cüceler gibi çabaladýlar. Duvardaki, ayna ve porselen lavabodaki lekeler kayboldu. Çocuklar sonra sessizce apartmandan ayrýldýlar. Ben sokakta Beverly'ye birdenbire, "Yalnýz deðilsin," dedi. Kesin bir ifadeyle konuºmuºtu. Beverly, "Ne diyorsun?" diye sordu. Ben tekrarladý. "Yalnýz deðilsin. Anlayacaðýn..." Duraklayarak Ed-die'ye baktý. Çocuk baºýný salladý. Ben Stan'e bir göz attý. Onun yüzünde mutsuz bir ifade vardý. Sonra omzunu silkerek kafasýný salladý o da. Beverly, "Neden söz ediyorsunuz?" dedi. Kendisine anlaºýlmaz laflar söylenmesinden býkmýºtý. Ben'in kolunu tuttu. "Bildiðin bir ºey varsa bana da açýkla." Ben, Eddie'ye sordu. "Anlatmak ister misin?" Eddie hayýr der gibi baºýný sallayarak inhalatörünü aðzýna soktu. Ben aðýr aðýr konuºmaya baºladý. Kelimeleri dikkatle seçiyordu. Kýza, Bill'e göz kýrpan fotoðraftan, kendisinin gördüðü mumyadan söz etti. Beverly onu gitgide artan bir dehºetle dinliyordu. Elleri, ayaklan buz gibi oluyor, gözleri irileºiyordu. 176 "O" Ben susarak Eddie'ye baktý. Çocuk yine inhalatöründen bir nefes çekti ve tekrar o cüzzamlý hikâyesini anlattý. Sözleri sona ererken hafifçe hýç-kýrdý ama aðlamaya baºlamadý. Beverly, Stan Uris'e baktý. "Ya sen?" Çocuk bir süre sesini çýkarmadý. Sonra birdenbire, "Ben de bir ºey gördüm," diye açýkladý. "Bundan söz etmek istemedim. Çünkü bunun bir rüya olduðuna kendi kendimi inandýrmaya çalýºýyordum." Beverly, "Ne gördün?" diye sordu ama aslýnda öðrenmek istediðinden pek emin deðildi. Stan dikkatle, "O küçük parktaydým..." dedi. "Su deposunun olduðu yerde..."


Eddie kederle baðýrdý. "Ah, Tannm! Oradan hiç hoºlanmýyorum. Eðer Derry'de hortlaklý bir yer varsa, o da o depodur." "Ne?" Stan'in sesi sertleºmiºti. "Ne dedin?" Eddie, "Sen depo hakkýnda söylenilenleri bilmiyor musun?" diye sordu. "Annem, daha o çocuklar öldürülmeden önce bile depoya yaklaºmama izin vermezdi... beni iyi kolluyor." Endiºeyle gülümsedi. "Anlayacaðýn orada birkaç çocuk boðulmuº. Üç ya da dört çocuk. Onlar... Stan, neyin var?" Stan Uris'in suratý kül rengiydi ºimdi. Dudaklanný oynatýyor, ama sesi çýkmýyordu. Sonra kendisini toplayarak, "Bana su deposu hakkýnda bütün bildiklerini anlat, Eddie," dedi. Eddie konuºmaya baºladý. Ben'le Beverly de katkýda bulundular. Derry su deposu, Kansas Sokaðýndaydý. Eskiden kente oradan su veriliyordu. Geçen yüz yýlýn sonlanndan beri. Su deposunun damýnýn hemen altýnda balkonumsu bir yer vardý. Buradan kent ve etrafýný çeviren kýrlar gözüküyordu. Bu yüzden aileler 1930 yýlýna kadar, Cumartesi ve Pazarlan küçük parka geliyor ve su deposunun içindeki yüz altmýº basamaklýk merdiveni týrmanarak yukanya çýkýyorlardý. Balkon, piknik yeriydi. Merdiven, deponun beyaz tahta kaplý dýº yüzeyiyle içindeki paslanmaz çelikten dev silindirin arasýndaydý. Döne döne yukanya çýkýyordu. Balkonun hemen aºaðýsýnda kalýn tahtadan yapýlmýº bir kapý vardý. Bu da, suyun üzerine doðru uzanan küçük balkonumsu bir yere açýlýyordu. 177 F: 12 Stephen King Stan, "Peki, depoda boðulan çocuklar?" diye sordu. Ben ciddi ciddi Eddie'nin hikâyesine devam etti. "Eskiden deponun içindeki balkonumsu yere açýlan kapý kilitlenmezmiº. Bir gece birkaç çocuk, aºaðýdaki kapýnýn da kilitli olmadýðýný görmüºler. Ýddiaya girerek yu-.kan çýkmýºlar. Ama balkona çýkacaklarý yerde, o tahta kapýyý açmýº, karanlýkta suya düºmüºler. Ve... ve boðulmuºlar..." Stan mýrýldandý. "Tanrým..." Eddie birdenbire, "Bir kadýnýn da bebeðini suya düºürdüðünü duydum," dedi. "ݺte o olaydan sonra hem üst ve hem de alt kapýyý sýkýca kilitlemeye baºlamýºlar. Su deposunda piknik yapýlmasýný da yasaklamýºlar." Stan sordu. "Depo hâlâ su dolu mu?" Ben, "Herhalde," dedi. "Ýtfaiye arabalarýnýn otlar tutuºtuðu zaman oradan su aldýklarýný gördüm." Stan ºimdi gözlerini bir noktaya dikmiº duruyordu. Beverly öðrenmek istedi. "Orada ne gördün, Stan?" Sesi hafifti. Bir an, hepsi de Stan'in cevap vermeyeceðini sandýlar. Sonra Stan titreyerek, derin bir nefes aldý. "O küçük parkta kuºlann yýkandýðý bir yalak var." Çocuklar ona bakýyorlardý. Stan yutkundu. "Anlayacaðýnýz ben kuºlan izlemekten hoºlanmm. Bir albümüm ve dürbünüm de var. Kitapla-nm..." Aðýr aðýr hikâyesine devam etti. Her ºey iki ay kadar önce olmuºtu. Yaðmurlu bir nisan akºamý. Stan yaðmurluðunu giydi, kuºlarla ilgili kitabýný ve dürbününü su geçirmez bir torbaya koydu, parka gitti. Genellikle kuºlan babasýyla birlikte izlerdi. Ama Bay Uris'in o gece çalýºmasý gerekiyordu. Adam yemek zamaný oðlunu aramýº, ona, "Müºterilerimden biri kýrmýzý bir Amerikan Ýspinozunu yalaktan su içerken görmüº," demiºti. "Massachusettes'in bu kadar kuzeyinde bu kuºa ender rastlanýr. Gidip bakar mýsýn? Biliyorum, hava çok kötü ama..." Stan hemen razý olmuºtu. Çocuk parka girerken, bu akºam hava yeºillik kokuyor, diye düºünerek gülümsedi. Sonra bir banka oturup kuº kitabýný çýkardý. Kýzýl Amerikan Ýspinozunun resmine tekrar baktý. Dürbününü kucaðýna koydu. Sabýr178 'O jj ve dikkatli bir çocuktu. Sýkýntýyla kýpýr kýpýr kýpýrdanýyor, kalkýp etrafta dolaºmýyordu. Ýçi de sýkýlmýyordu. Dakikalar birbirini izledi. Ama Kýzýl Amerikan Ýspinozu gelmedi. Stan eºyalanný toplarken hafif bir gümbürtü çevrede yankýlandý. Çocuk kalktý, bu sese neyin sebep olduðunu anlamaya çalýºtý. Ses silah ya da egzoz gürültüsüne benzemiyordu. Daha çok ºatolar ve zindanlarla ilgili lcorku filmlerinde bir kapý açýlýrken çýkan sesi andýnyordu.


Stan bir ºey göremedi. Torbasýný alarak yokuºtan Kansas Sokaðýna doðru inmeye baºladý. Tebeºir beyazý su deposu saðma düºüyordu. Aðýr aðýr basan karanlýkta ve siste, deponun dibi sanki yere deðmiyormuº gibi gözüküyordu. Garip bir düºünceydi bu. Stan, herhalde gözlerim beni yanýltýyor, diye düºündü. Ama nedense çocuða öyle gelmiyordu. Stan su deposuna daha dikkatle baktý ve düºünmeden o tarafa doðru döndü. Beyaz silindire yaklaºýrken alttaki kapýyý gördü. "Duyduðum gürültü... Kapý rüzgârda açýldý sanýnm... Ya da biri kapýyý açtý... Ama neden? Kapý çok aðýra benziyor. Bunu herhalde pek iriyan biri açtý... Belki... Stan kapýya yaklaºtý. Ardýna kadar açýktý. Çocuðun ayaðý bir ºeye takýldý. Bir asma kilide. Daha doðrusu bir asma kilidin kalýntýsýna. Kilit iyice parçalanmýºtý. Sanki biri, kilidin içine barut tozu doldurup bir kibrit çakmýº gibi. Stan kaºlanný çatarak içeriye baktý. "Kimse var mý?" diye seslendi. Cevap veren olmadý. Stan kararsýzca durdu, sonra da içeri gidip yukan çýkan merdivene baktý. Tam dýºanya çýkmak için geri döndüðü anda müziði duydu. Çok hafifti ama insan hemen tanýyordu. Atlýkannca dönerken çalman müzikti bu. Panayýrlarda ve lunaparklarda duyulan müzik. Çocuk hafifçe gülümsedi, merdivenden çýkmaya baºladý. Lunaparký düºünürken, böyle bir yeri kafasýnda yaratývermiºti. Burnuna patlamýº mýsýr, ketenhelva ve simit kokusu geliyordu. ªaºýlacak, inanýlmayacak ve dayanýlamayacak bir ºey! Stan bir basamak daha çýktý. Sonra yukandan birinin heyecanla aºaðýya indiðini duydu. Ama ayak sesleri bir acayipti... Hýºýrtýlý... Sanki ayaklarýnda lastikler vardý ve içine su dolmuºtu. Birdenbire duvara gölgeler vurdu. 179 Stephen King Stan ani bir dehºet duydu. Bunun nedeni o gölgelerdi. Çocuk onlarý bir an için gördü. Duvara iki gölge vurmuºtu. Kamburlarý çýkmýº anormal bir yaratýðýn gölgeleri. Stan gözlerini fazla görememiºti. Çünkü deponun içinde ýºýk hýzla soluyordu. Stan dönerken deponun kapýsý aðýr aðýr kapandý. Çocuk telaºla basamaklardan indi. On dört on beº basamak çýkmýºtý farkýna varmadan. Oysa ancak iki ya da üç basamaðý hatýrlýyordu. Stan çok korkuyordu artýk. Etraf iyice karanlýklaºtýðý için hiçbir ºey göremiyordu. Kendi soluklarýný, bir de o müziði duyuyordu. Tabii o ýslak ayak seslerini de. Yaratýk ya da yaratýklar ona yaklaºýyorlardý. Stan olanca gücüyle kapýya vurdu. Ama kapý kýmýldamadý bile. Çocuk hýzla dönerek kapýya dayandý. Bu yerde ölümün kendisini beklediðini yeni anlýyordu. Birdenbire merdivenden sular akmaya baºladý. ªimdi patlamýº mýsýr, simit ve ketenhelvasýnýn yerini, çürümüº, kurtlu et kokusu almýºtý. Stan titrek ve tiz bir sesle, "Kim var orada?" diye baðýrdý. Ona hafif bir ses cevap verdi. Sanki konuºan kimse aðzýna dolan su ve çamur yüzünden boðulmak üzereydi. "Ölüler var, Stanley... Biz ölüyüz. Batmýºtýk. Ama ºimdi yüzüyoruz. Sen de yüzeceksin." Stan sularýn ayaklarýnýn iki yanýndan aktýðýný hissetti. Müthiº bir korkuyla kapýnýn önünde büzüldü. O yaratýklar iyice yaklaºmýºlardý artýk. Çocuk onlarýn yakýnlýðýný hissediyor, kokulanný duyuyordu. "Biz öldük. Ama bazen biraz eðleniyoruz, Stanley. Bazen..." Stan ne yaptýðýný bilmeden kuº kitabýný torbadan alarak kalkan gibi önüne tuttu. O yaratýklardan biri aºaðýya inmiºti artýk. Stan onun ayaklarýný sürüyerek yaklaºtýðýný iºitiyordu. Bir dakika sonra çocuða ulaºacaktý. Stan onun etinin soðukluðunu hissedecekti. Ama Stan olduðu yerde büzülmüyordu artýk. Elinde kuº kitabý, dimdik duruyordu. Bu nasýl olmuºtu? Çocuðun düºünecek zamaný yoktu. Stan kuruyan dudaklarýný yaladý ve ºarký söyler gibi saymaya baºladý. "Serçeler. Kurºuni Balýkçýl! Dalgýç kuºu! Kýrmýzý Saka! Aðaçkakan! Tarla Kuºu! P..." Kapý gýcýrdayarak açýldý ve Stan geriye doðru dev bir adým atarak sisli akºama çýktý... Kuru otlarýn üzerine devrildi. Ayaða kalkmaya çalýºma180 "O" di. Topuklarý yeri kazýyor, sanki otlarýn arasýna gömülmeye çalýºýyordu, pudaklan gerilmiº, diºleri ortaya çýkmýºtý. ªimdi kapýdaki iki çift bacaðý


görebiliyordu. Kot pantolonlarý çürümüº, morumsu siyah bir renk almýºtý, pantolonlarýndan sular çürümüº ayakkabýlarýna doðru akýyordu. Yýrtýklardan ºiºmiº, mor ayak parmaklan gözüküyordu. Ellerini iki yanlarýna býrakmýºlardý. Parmaklan uzun ve fazla beyazdý. Her parmaðýn ucundan morumsu turuncu bir ponpon sallanýyordu. Stan bükülmüº olan kuº kitabýný yine göðsüne bastýrdý. Yüzü çiseleyen yaðmur, gözyaºlan ve terden ýslanmýºtý. Çocuk boðuk ve tekdüze bir sesle, "An kuºlan," diye fýsýladý. "Albatroslar, Kiviler..." Gördüðü o ellerden biri havaya kalktý. Bir parmak büküldü. Ucundaki ponpon zýpladý. Onu çaðýnyorlardý. Yirmi yedi yýl sonra banyoda kollanný ve bileklerini keserek intihar edecek olan Stan Uris dizlerinin üzerinde doðruldu. Sonra ayaða kalktý ve koºmaya baºladý. Fýsýltýyla, "Onlar ölüydüler..." diye tekrarlýyordu. "Birer ölü..." Stan koºa koºa evine gitti. Stan'in hikâyesi sona erdi. Üç çocuk uzun bir an ona baktýlar. Stan'in yüzü kül gibiydi yine. Ben ýslýk çalar gibi nefesini verdi. "Vay vay vay..." Stan alçak sesle, "Anlattýklanm doðru," dedi. "Yemin ederim." Beverly baºýný salladý. "Sana inanýyorum. Bizim evde olanlardan sonra her ºeye inanýnm." Aðlamamak için kendisini zor tutuyordu. Eddie, "Bunu Billle konuºmalýyýz," dedi. "Koca Bili ne yapýlmasý gerektiðini bilir." Stan ona döndü. "Ne yapýlmasý gerektiðini mi? Ne yapýlmamasý gerektiðini mi?" Eddie sýkýldý. "ªey..." Stan ona sert sert baktý. "Ben bir ºey yapmak istemiyorum. Bütün istediðim o olayý unutmak. Hepsi bu kadar." 181 Stephen King :tP Beverly usulca, "Bu o kadar kolay deðil," diye mýrýldandý. "Bu sadece bizi ilgilendiren bir olay sayýlmaz. Ölen o çocuklarý düºün." Stan meydan okurcasýna, "Ne olmuº?" dedi. Beverly sordu. "Ya daha baºka çocuklarý da öldürürse?" Stan'in öfke dolu kahverengi gözleriyle Beverly'nin güzel gözleri birbirlerine dikilmiºti. Çocuk kýzýn sorusunu sessizce cevaplýyordu. "Öldürürse ne olur?" Ama Beverly bakýºlarýný ondan kaçýrmadý. Sonunda Stan baºýný önüne eðmek zorunda kaldý. Beverly, "Eddie haklý," dedi. "Bill'le konuºmalýyýz. Belki ondan sonra da polis müdürüyle." Stan, "Ýyi ya..." diye söylendi. Sesi bitkindi. "Su deposundaki ölü çocuklar. Büyüklerin deðil, sadece çocuklarýn görebildikleri kan lekeleri. Kanalda dolaºan palyaçolar. Rüzgâra karºý uçan balonlar. Mumyalar. Verandalarýn altýna gizlenen cüzzamlýlar... Herhalde Polis Müdürü Borton gülmekten katýlýr... Sonra da hepimizi týmarhaneye kapatýr." Ben endiºelendi. "Ama ona hep birlikte gidersek..." Stan, "Doðru ya," dedi. "Çok doðru. Biraz daha anlat, Saman Yýðýný. Hatta istersen bana bir kitap yaz. Bir kitap!" Ber usulca, "Hayýr," diye cevap verdi. "Kitaplarý Bili yazacak." Yüzünde sanki ºok geçirmiº gibi bir ifade vardý. Eddie mýrýldandý. "Kuºlar..." Beverly'le Ben ayný anda, "Ne?" diye baðýrdýlar. Eddie, Stan'a bakýyordu. "Ölülere kuºlarýn adýný haykýrarak oradan kaçmayý basardýn, deðil mi?" Stan istemeye istemeye, "Belki..." dedi. "Ya da belki kapý sýkýºmýºtý, sonra birdenbire açýldý." Beverly, "Sen zorlamadan mý?" diye sordu. Stan, bilmem ki... der gibi omzunu silkti. Eddie, "Bence kurtulmaný onlara kuº adlarýný haykýrman saðladý," diye fikrini açýkladý. "Ama neden? Kuºlar! Tanrým..." Ben birdenbire, sanki sonunda Eddie'yle Beverly'ye katýlýyormuº gibi, "Bili ne yapýlmasý gerektiðini bilir..." dedi. "Bundan eminim."


182 'O" "Beni dinleyin..." Stan arkadaºlarýna dostlukla baktý. "Tamam. Ýstiyorsanýz Bill'le bu konuyu konuºabiliriz. Ama benden bu kadar. Ýsterseniz bana, 'Korkak,' deyin, isterseniz, 'Ödlek!' Výz gelir. Ben korkak olduðumu sanýyorum. Ama o su deposundaki ºeyler..." Beverly usulca mýrýldandý. "Öyle bir ºeyden korkmamak için deli olman gerekir, Stan." "Evet, gerçekten korktum. Ama sorun o deðil." Stan öfkeli öfkeli konuºuyordu. "Hatta bunun anladýðým ºeyle ilgisi bile yok. Anlayamýyor musunuz? Bu..." Diðerleri ona bakýyorlardý. Gözlerinde hem endiºe, hem de umut vardý. Ne yazýk ki Stan duygularýný açýklamayý baºaramadý. Sanki yeterli kelime kalmamýºtý. Ýçindeki duygular çocuðu boðuyordu. Bunlan haykýnp söyleyemiyordu. Stan tertemiz ve ºýktý, ama yine de o yýl dördüncü sýnýfa geçmiº olan on bir yaºýnda bir çocuktu. Stan arkadaºlarýna, "Korkuya kapýlmaktan daha kötü ºeyler var," demek istiyordu. "Bisiklete binerken size araba çarpmasýndan korkabilirsi-niz... Denizde açýldýðýnýz zaman boðulmaktan da. Ama o su deposundaki ºeyler... Merdivenden yalpalayarak inen o boðulmuº çocuklar... insaný... insaný rahatsýz ediyor onlar. Aklý baºýnda bir insaný tiksindiriyorlar... Bence insan bir korkuyla yaºayabilir. Belki sonsuza kadar deðil ama yine de uzun bir süre yaºayabilir. Ama insan kendisini tiksindiren, sarsan, rahatsýz eden bir ºeyle yaºayamaz. Çünkü o zaman kafasýnda ya da ruhunda bir çatlak belirir. Buna baktýðý zaman da, yarýðýn dibinde birtakým ºeylerin kývýl kývýl kýpýrdadýðýný görür. Onlar küçük san gözlerini hiç kýrpmazlar. Pis kokulan karanlýkta etrafa yayýlýr." Stan bunlarýn hiçbirini söyleyemeyeceði için sadece, "Sorun korkmak deðil," diye tekrarladý. "Ben sadece týmarhaneyi boylamama neden olabilecek bir olaya kanºmak istemiyorum." Beverly, "Hiç olmazsa Bill'le konuºmak için bizimle beraber gelmez misin?" diye sordu. "Onun söyleyeceklerini dinlemez misin?" "Tabii dinlerim." Stan güldü. "Belki kuº kitabýmý da getirmem gerekir." O zaman diðerleri de güldüler, böylece biraz rahatladýlar. 183 Stephen King Derry: Ýkinci Ara 14 ªUBAT 1985 SEVGÝLÝLER BAYRAMÝ Geçen hafta iki kiºi daha kayboldu. Ýki çocuk. Ben de tam rahatlamaya baºlýyordum. Bunlardan biri Dennis Torrio adýnda, on altý yaºýnda oðlan. Diðeri ise beº yaºýnda bir kýz. Çocuk evinin arkasýnda kýzaða binerken birdenbire kaybolmuº. Müdür Rademacher'a telefon ettiðim zaman bana, "Arka tarafta çocuðun ayak izlerinden baºka hiçbir ºey yoktu," dedi. Ra-demacher bana fena halde kýzmaya baºlýyor sanýrým. Tabii olanlar gece uykularýmý kaçýracak deðil. Çünkü benim bunlardan çok daha feci ºeyler yapmam gerekiyor. Öyle deðil mi? Rademacher'a, polisin çektiði fotoðraflarý görmek istediðimi söyledim. Buna razý olmadý. O zaman, "Kýzýn ayak izleri bir kanalizasyon kapaðýna doðru mu gidiyor?" diye sordum. Uzun bir sessizlik oldu. Polis müdürü, "Belki bir sinir doktoruna gitsen daha iyi olacak, Hanlon," dedi. "Kýzý babasý kaçýrdý. Gazeteleri okumuyor musun?" "Torrio denilen çocuðu da babasý mý kaçýrdý?" diye sordum. Yine uzun bir sessizlik oldu. Sonra Rademacher, "Bu iºle ilgilenme, Hanlon," dedi. "Beni de rahat býrak." Telefonu kapattý. Gazeteleri okuyorum tabii. Onlarý her sabah kitaplýktaki Okuma Odasýna ben koymuyor muyum? Kaybolan Laurie Ann Winterbarger adlý kýzýn annesiyle babasý üç yýl önce boºanmýºlar. Mahkeme çocuðu annesi184 "O" ne vermiº. ªimdi polis, Florida'da çalýºan Horst Winterbarger'in ta Maine's gelerek kýzýný kaçýrdýðýný düºünüyor. Dennis Torrio'ya gelince... Mutlu bir evde yaºýyormuº. Çok çalýº-kanrnýº, okul futbol takýmýnda oynuyormuº. Yani Derry'den kaçmasý için bir neden yokmuº. Ama çocuk ortadan kaybolmuº iºte.


Çocuða ne oldu? Hâlâ Derry'de mi? Ölmüº olan diðer çocuklarýn yanýnda mý? Arkadaºlarýmý çaðýrmak için hemen hemen önüne geçilmesi imkânsýz bir istek duyuyorum. Az kalsýn Stanley Uris'in numarasýný çeviriyordum. Sonra, kulaklýk kulaðýmda, kendi kendime, "Onlarý çaðýrmayý neden istiyorum?" diye sordum. "Emin olduðum için mi? Yoksa çok korktuðum ve artýk yalnýz olmaya dayanamadýðýný için mi?" Bir korkum daha var. Rademacher çýldýrmak üzere olduðumu imâ etti. Buna inanmýyorum. Ama arkadaºlanmý ararsam onlar delirdiðimi düºünmezler mi? Daha da kötüsü, ya beni hatýrlamazlarsa? "Mike Hanlon mu?" derlerse. "O da kim? Mike Hanlon adýnda birini hatýrlamýyorum. Ne yemini?" Onlarý çaðýrmak için uygun zaman geleceðine inanýyorum. O gün kaplumbaðanýn sesini de duyacaðým. Onun için bekleyeceðim. Er geç, zamanýn geldiðini anlayacaðým. Yani artýk sorun onlarý çaðýrýp çaðýrmamam deðil. Bu yalnýzca bir zaman meselesi. 20 ªUBAT 1985 Dün eski Derry Hava Üssündeki barakalar yandý. O zaman babamý hatýrladým ve gözlerim doldu. Babam çocukken bana sýk sýk askerlik anýlanný anlatýrdý. Babam öleli yirmi üç yýl oldu. ªimdi onun için aðlamam da garip. Babam zenci olduðu için hiç de hoº olmayan olaylarla karºýlaºmýº. Askerliði sýrasýnda da, daha sonra da. 185 Stephen King m Bana bir keresinde, "Bir sabah kalktýðýmda kümesin üzerine bir ga. malý haç çizilmiº olduðunu gördüm," diye anlatmýºtý babam. "Ve kümesteki bütün tavuklar öldürülmüºtü. O zamanki ªerif Sullivan bu olayla yakýndan ilgilendi. Çok iyi bir insandý. Derimin kara olmasý da onun için önemli deðildi. Çalýºtý, didindi ve sonunda suçluyu buldu. Kimdi dersin?" "Bilmem..." Babam gözlerinden yaºlar gelinceye kadar güldü. "Butch Bowers! Baºka kim olacak? Sizin okulun en kötü zorbasý olduðunu söylediðin çocuðun babasý. Henry'nin." "Okuldaki çocuklar Henry'nin babasýnýn deli olduðunu söylüyorlar." "Olabilir.. Her neyse... ªerif, Butch Bowers'in suçlu olduðunu anladýðý zaman onu tutukladý. Butch, 'Ýftiraya uðradým,' diye baðýrýp çaðýrdý. 'Hepiniz de zenci dostusunuz.' ªerif, 'Sesini kes de beni dinle, Butch,' dedi. 'Hanlon senden ºikâyetçi olmak niyetinde deðil. Yalnýzca tavuklann parasýný istiyor. Ama yine de hapsi boylarsýn.'" "Butch dikleºti. 'Maine Eyaletinde hiçbir jüri beni bir zencinin tavuklarýný öldürdüðüm için mahkûm etmez!' ªerif, 'Orasý öyle,' dedi. 'A-ma seni, tavuklarý öldürdükten sonra kümesin kapýsýna çizdiðin gamalý haç yüzünden hapse týkabilirler.' Butch'un aðzý bir karýº açýk kaldý o zaman. Ve sonunda bana iki yüz dolar ödemeye razý oldu. Ama bu sefer de saðda solda, 'O zencinin çiftliðini yakacaðým,' demeye baºladý. Sonunda onu tenha bir yerde kýstýrdým. Elimde tüfekle. Ödü patladý. 'Bunu bana yapamazsýn,' dedi. 'Hiçbir pis zenci, bir beyazýn karºýsýna dikilemez.'" "Canýma tak etti, Mike! Tüfeðin namlusunu çenesinin altýna dayadým. 'Bana bir daha pis zenci dersen beynini daðýtýrým,' diye homurdandým. 'Bana inan, Butch. Bizim çiftlikte yangýn çýkarsa beni yine karºýnda bulursun.'" "Butch Bowers o zaman aðlamaya baºladý. Hayatýmda bundan daha çirkin bir ºey görmedim. 'ªu kentin haline bak,' diye inledi. 'Pis bir... yani adamýn biri güpegündüz insanýn yolunu kesiyor...'" "O günden sonra baºým bir daha Butch BowersTa derde girmedi. Fakat belki senin köpeðin Bay Chips'i zehirleyen de oydu." 186 'O 28 ªUBAT 1985 En çok babamýn sesini hatýrlýyorum. Alçak sesle, aðýr aðýr konuºuyordu. Bazen usulca güler, bazen de kahkaha atardý. Babamýn son hikâyesini hastanedeki odasýnda dinledim. O ölmeden altý hafta önce. On beº yaºýnda bir çocuk için çok acý altý haftaydý bu. Babam bana "Kara Nokta" diye tanýnan yerde çýkan yangýndan söz etti. "Binalar yanýyor, insanlar haykýrarak koºuºuyorlardý. Üst katlarda, alevlerin arasýnda, kollarýný açarak pencerelere doðru gelen zavallýlarý görüyordum. Sanki birinin


son anda onlarý kurtarmalarýný bekliyorlardý. Ýçlerinden biri kendisini aºaðýya attý. Kadýndý. Elbisesi yanmýº, üstünde yalnýzca gömleði kalmýºtý. Meºale gibi yanýyordu zavallý. Sanki bana bakýyordu. Gözlerinin alev aldýðýný gördüm. Kurtulmuº olanlar gerideki aðaçlýða doðru kaçýyorlardý. Önce onlann hayalet olduðunu sandým. Sonra ayakkabýlarýný gördüm ve o zaman bu insanlarýn çarºaflara sarýnmýº olduklarýný anladým. Ýçlerinden biri biraz geride kalmýºtý..." Babam susarak dudaklarýný yaladý. "Ne gördün, baba?" diye sordum. "Boº ver," dedi. "Susadým, Mikey." Bardaðý babama uzattým. "Bu hikâye kâbus görmene neden olmasýn?" Yalan söylemek için aðzýmý açtým. Ama sonra vazgeçtim. "Herhalde," dedim. Babam mýrýldandý. "O kadar da kötü bir ºey sayýlmaz. Ýnsan kâbus görürken her ºeyin en kötüsünü düºünebilir. Galiba kâbuslar bunun için yaratýlmýº." Artýk uykulu uykulu konuºmaya baºlýyordu. Oradan aynlma zamaným gelmiºti. Babamý yanaðýndan öpmek için üzerine eðildim. Ama sonra, "Ne gördün?" diye fýsýldadým. Babamýn gözleri kapanmýºtý. "Ha?" Fýsýltýyla, "Gördüðün ºey..." dedim. Aslýnda bunu duymayý istemiyordum. Ama duymak zorundaydým. Hem üºüyor, hem yanýyordum. Babam, "Bir kuº..." diye mýrýldandý. "Koºan adamlardan sonuncusunun tepesinde dolaºýyordu... Belki atmacaydý. Ama çok kocamandý. Bundan kimseye söz etmedim. Hiçbir zaman. Beni akýl hastanesine kapatýrlardý. Ka187 Stephen King natlannýn bir ucundan diðerine kadar belki on sekiz metre geniºlikteydi. Japonlarýn Zero uçaðý kadardý. Ama onun... onun gözlerini gördüm... Galiba o da beni fark etti... Kuº aºaðýya doðru dalarak sona kalan adamý yakaladý... Kanat seslerini duydum. Alevlerin homurtusundan farksýzdý. Kuº havada duruyordu... Aslýnda kuºlarýn kanat çýrpmadan havada duramadýklarýný söylerler. Ama bu dev kuº durabiliyordu. Çünkü... Çünkü..." Sustu. Fýsýldadým. "Neden baba? Bunu nasýl baºanyordu?" Babam, "Kanat çýrparak deðil..." dedi. Orada sessizce bekledim. Hayatýmda hiç bu kadar korkmamýºtým. Çünkü dört yýl önce o kuºu görmüºtüm ben. Sonra nasýlsa o kâbusu unutmayý baºarmýºtým. Ama babamýn sözleri her ºeyi hatýrlamama neden olmuºtu. Babam birdenbire, "Havada durabiliyordu," diye mýrýldandý. "Çünkü kanatlarýna sürüyle balon baðlanmýºtý. Böylece havada durmayý baºanyordu..." Sonra babam uykuya daldý. 1 MART 1985 Oyine ortaya çýktý. Artýk bunu biliyorum. Bekleyeceðim ama, Onun yine ortaya çýktýðýný biliyorum. Bu duruma dayanabilecek miyim? Çocukken Onunla baºa çýkabilmiºtim. Ama çocuklar büyüklerden çok farklý oluyorlar. Bu gece kitaplýktan çýkýp her zamanki gibi evime gitmedim. Burada kaldým ve sabah saatin üçüne kadar yazý yazdým. Sonra baºýmý masaya dayayarak uykuya daldým. Sabah uyandýðým zaman kaba etlerim uyuºmuº, sýrtým aðrýyordu. Sonra birdenbire, gece uyuduðum sýrada bir konuðun gelmiº olduðunu anladým. Çamurlu ayak izleri kitaplýðýn kapýsýndan uyuduðum yazý masasýna kadar geliyordu. Oysa kapýyý her zamanki gibi kilitlemiºtim. Bu gelen neyse, bana bir armaðan da býrakmýºtý. Bir balon. Masamdaki lambaya baðlanmýºtý. Üzerinde suratýmýn resmi vardý. Gözlerim oyulmuºtu. Yaralý göz çukurlarýmdan kanlar akýyordu. Aðzým sessiz bir çýðlýkla çarpýlmýºtý. Bu resme baktým ve haykýrdým. Sesim salonda yankýlandý, balon gürültüyle patladý. 188 "O Bölüm 3 Olgun Ýnsanlar Kavuºma BILL DENBROUGH TAKSÝYE BÝNÝYOR Telefon çalýyordu. Bill, Deny Konað, Otelindeki odasýnda, yan uyanarak elini uzattý. "Alo?" "Bili?" Konuºan Mike Hanlon'du.


"Evet, Mike?" "Seni uyandýrdým, deðil mi?" "Evet, uyandýrdýn ama zaran yok. Saat kaç?" "Ona çeyrek var." "Ayýn kaçý?" "Otuzu." Mike'ýn hafifçe güldüðü anlaºýlýyordu. "Evet. Tamam." "Buluºmamýzý saðladým." Mike'ýn sesi saygýlýydý ºimdi. "Öyle mi?" Bili doðrularak ayaklanný karyolanýn yanýndan sarkýttý. Hepsi de geldiler mi?" 189 Stephen King Mike, "Stan Uris dýºýnda hepsi," dedi. ªimdi sesinde Bill'in anlayamadýðý bir ºey vardý. "En son Beverly geldi. Dün gece geç vakit." "Neden en son Beverly geldi diyorsun, Mike? Stan da daha gelebilir." "Bill, Stan ölmüº." "Ne? Nasýl? Yoksa uçaðý..." Mike, "Öyle bir ºey yok," dedi. "Dinle. Bu konuyu bir araya geldiðimiz zaman konuºuruz. Her ºeyi hepinize birden anlatsam daha iyi olur." "Bunun o meseleyle ilgisi var mý?" "Evet, öyle sanýyorum." Mike bir an durdu. "Bundan eminim." Bili yine o tanýdýk korkuyu duydu. Paketine uzanarak bir sigara yaktý. "Pekâlâ... Nerede buluºuyoruz?" "Çelik fabrikasýnýn yýkýntýsýný hatýrlýyor musun?" "ªu Mera Yolunu mu? Tabii." "Sen geçmiºte yaºýyorsun, eski dostum. Orasý artýk Çarºý Yolu. Eyaletin en büyük çarºýlarýndan biri yapýldý oraya." "Y-y-ya..." "Bili?" "Efendim?" "Ýyi misin?" "Tabii." Ama Bill'in kalbi çok hýzlý çarpýyordu. Ayrýca kekelemiº, Mike da bunu fark etmiºti. Mike kýsa bir sessizlikten sonra, "Çarºýdan hemen sonra, Doðu Yeºimi adlý bir lokanta var," dedi. "Partiler için özel salonlarýný kiralýyorlar. Dün o odalardan birini tuttum. Ýstersek akºama kadar orada kalabiliriz." "Taksi ºoförleri lokantayý bilir herhalde." "Tabii." "Kaçta geleyim? Tam öðlende mi?" "Saat birde. Býrakalým Beverly uykusunu alsýn." Bili, "O evli mi?" diye sordu. Mike durakladý. "Buluºtuðumuz zaman her ºeyi öðreniriz." 190 K "O" Bili, "Bu iº on yýl sonra lise toplantýsýna katýlmaya benziyor, deðil jni?" dedi. "Kimin ºiºmanlamýº, kimin kabaklaºmýº olduðunu g-görecek-sin. Kimin çocuklarý olduðunu..." Mike, "Keºke öyle olsaydý," diye mýrýldandý. "Evet, keºke, Mikey. Keºke." Taksinin ºoförü, "ݺte su deposu," dedi. "Orayý hatýrlýyor musunuz? Çocukken orada hayaletlerin dolaºtýklarýný sanýrdýk." Bili mýrýldandý. "Hatýrlýyorum..." "ݺte bu da hastane." Bili eski hastanenin yerinde on iki kadar yeni binanýn yükseldiðini gördü. "Tanrým!" diye baðýrdý. "Burasý hastaneden çok bir tesise dönmüº." ªoför gülmekten katýldý. "Evet. ªimdi hastanede altý yüz oda var. Radyasyon laboratuvarlan, terapi merkezleri de..." Bili eskiyle yeniyi baðdaºtýrmaya çalýºýrken garip bir duyguya kapýldý. Sonra da, "Trenlerin manevra yaptýklarý yer herhalde artýk yok," dedi. ªoför yine güldü. "Çocukken ayrýlmýºsýnýz buradan. Ama yine de her ºeyi hatýrlýyorsunuz. Manevra alaný eski yerinde ama artýk kullanýlmýyor." Araba eski Mera Yoluna saparken Bili, "Kanal," diye mýrýldandý. "Kanal hâlâ burada."


ªoför, "Evet," dedi. "O her zaman burada olacak sanýrým." Yeni çarºýnýn önünden geçtiler, adam arabayý durdurdu. "Geldik, efendim." Bili taksiden inerken ºoföre beº dolar uzattý. "Üstü kalsýn." ªoför baðýrdý. "Sað olun!" Bili Denbrough dönüp Doðu Yeºimi Lokantasýna girdi. Mike Hanlon lobide hasýr bir koltuða oturmuºtu. Ayaða kalktý. Bili yine o garip duyguya kapýldý. Yazar, Mike'ý bir elli yedi boyunda, ince ve çevik bir zenci çocuk olarak hatýrlýyordu. Oysa karºýsýnda bir altmýº sekiz boyunda, sýska bir adam duruyordu. Elbisesi üzerinden sarkýyordu sanki. Yüzündeki çizgiler, otuz sekizden çok daha yaºlý durmasýna neden oluyordu. ªakaklan kýrlaºmýºtý. Bill'in ºok geçirdiði yüzünden anlaºýlýyordu. Mike usulca, "Ne halde olduðumu biliyorum," dedi. 191 Stephen King Bill kýzardý. "Durum o kadar kötü deðil, Mike. Sadece ben seni ç0. cuk olarak hatýrlýyordum. Hepsi o kadar." "Öyle mi?" "Tabii biraz yorgun gibisin." Mike, "Gerçekten biraz yorgunum," dedi. "Ama dayanabileceðim sanýrým." Gülümsedi, bütün yüzü aydýnlandý. Bili o zaman yirmi yedi yýl önce tanýdýðý çocuðu görür gibi oldu. Mike elini uzattý. "Derry'ye hoº geldin, Koca Bili." Yazar uzatýlan bu ele aldýrmayarak Mike'ý kucakladý. Zenci de sevgiyle ona sarýldý. Bili akmayan gözyaºlanndan boðuklaºmýº bir sesle, "Sorun neyse çözümleriz, Mike," diye mýnldandý. "O'nu bir defa y-y-yendik. Yine de yeneriz." Mike hafifçe gerileyip ona baktý. Hâlâ gülümsüyordu ama gözleri fazla parlaktý. Mendilini çýkararak gözlerini sildi. "Tabii, Bili. Tabii." Ýki arkadaº dönüp bir koridora girdiler. Bili, "Diðerleri..." diye baºladý. Mike, "Hepsi de buradalar," dedi. "Gelebilenler..." Bili birdenbire durakladý. Korkuya kapýlmýºtý. Hepimiz de olgun in-sanlanz artýk, diye düºündü. O günlerde olaylann tekrarlanacaðýný sanmýyorduk. Ama tekrarlandý iºte. Ýçeriye girdiðim zaman her ºey gerçek olu-verecek. Çünkü artýk olgun insanlanz. Ani bir çekingenlik ve ºaºkýnlýkla Mike'a baktý. "Ne haldeler onlar, Mike?" Zenci ºefkatle, "Gel gör," diyerek onu özel odaya soktu. BILL DENBROUGH ÇEVRESÝNE BAKINIYOR Bill'e bir an arkadaºlan hiç büyümemiºler gibi geldi. Hâlâ çocuktular. Belki buna odanýn loºluðu neden olmuºtu. Ama belki de Bili için gizli bir mesajdý bu. Kaderin ºefkatle davranabileceðini hatýrlatan bir haber! 192 'O Richie Tozier iskemlesinin ön ayaklanný kaldýrmýº, arkasýný duvara yaslanmýºtý. Beverly Marsh'a bir ºeyler söylüyordu. Kadýn güldüðünü bel-ji etmemek için elini aðzýna götürmüºtü. Richie'nin yüzünde o çok tanýdýk, muzip ifade vardý. Eddie Kaspbrak, Beverly'nin saðýndaydý. Önündeki niasaya inhalatörünü koymuºtu. Ben Hanscom masanýn ucunda oturuyor, eski üç arkadaºýna kaygý, neºe ve dikkatle bakýyordu. Bili az kalsýn elini baºýna götürecekti. Galiba saçlannýn sihirli bir biçimde geri gelip gelmediklerini anlamak için. O güzel kýzýl saçlan daha üniversitenin son sýnýfýndayken dökülmeye baºlamýºtý. Bu hareket o sihirli aný bozdu. Bili, Richie'nin gözlüðü olmadýðýný gördü. Herhalde artýk lens takýyor, diye düºündü. Gözlükten nefret ederdi. Richie'nin çocukluðunda giydiði o tiºörtlerle kot pantolonlann yerini takým elbise almýºtý. En aºaðý dokuz yüz dolarlýk bir kýlýktý bu. Beverly Marsh göz kamaºtýracak kadar güzel bir kadýn olmuºtu. Kýzýl saçlan omuzlanna dökülüyordu. Yazar, insanýn ellerini bu kýzýl saçla-nn arasýna soktuðu zaman neler hissedeceðini düºündü. Sonra da kendi kendine, "Dünyanýn en eski hikâyesi bu," dedi. "Kanmý seviyorum, ama sen yok musun?" Eddie olgunlaºmýº ve Tony Perkins'e benzer bir hal almýºtý. ݺte bu inanýlacak gibi deðildi. Yüzü erken kýnºmýºtý. Ama hareketleri Richie ve Ben'den daha genç duruyordu. Çerçevesiz gözlükleri ise daha büyük gözükmesine neden oluyordu. Saçlanný eski modaya göre, yani kýsa kestirmiºti. Arkasýnda ucuz bir yerden alýnmýºa benzeyen kareli spor ceket vardý. Ama saati, Preek Philippe'di. Sað elinin küçük parmaðýna da çok iri taºlý yakut bir yüzük takmýºtý.


Asýl deðiºen Ben'di. Bili ona bakarken yine kendini rüyadaymýº gibi hissetti. Ben'in yüzü eskisinin aynýydý. Saçlan da öyle. Tabii saçlan ºimdi daha uzundu, üstelik kýrlaºmaya baºlamýºtý. Ama mimar, saçlanný yine eskisi gibi saðdan ayýrmýºtý. Ýskemlesinde rahatça oturuyordu. Sade deri yeleðinin altýna mavi kaba kumaºtan bir gömlek giymiºti. Ayaklannda kot 193 F: 13 Stephen King pantolon ve kovboy çizmeleri vardý. Beline dövme gümüº tokalý, enli bir kemer takmýºtý. Vücudu ince, kalçalarý da dardý. Bileðinde iri baklalý bakýr bir zincir ýºýldýyordu. Bili, zayýflamýº, diye düºündü. Eskisinin bir gölgem gibi adeta... Bizim Ben incelmiº. Bir sessizlik oldu. Bill'in hayatýnýn en garip anýydý bu. Stan burada deðildi ama aralarýnda yedinci biri daha vardý. Azrail. Bu Azrail resimlerdeki, týrpanýný omzuna vurmuº, uzun beyaz elbiseli, yaºlý bir adam gibi deðildi. 'O'ydu. Odadakilerin hepsi bunu seziyordu. Belki o anda hepsini geri getiren yaratýðýn o korkunç gücünü de daha iyi anlýyorlardý. Vücudu buz kesilen Bili, "'O' yaºýyor," dedi kendi kendine. "'O' neyse, ºimdi yine burada. Derry'de. 'O'. Evet. yedinci misafir 'O'ydu. Sonra Richie Tozier tekrar gülümsedi. "Ah, ºuna bakýn. Bili Denbro-ugh, krom kafa modasýný uyguluyor. Kafaný ne zamandan beri cilalýyorsun, Bili?" Yazar birden baðýrdý. "Kes sesini, Çöp Aðýzlý!" Bir sessizlik oldu, ardýndan hepsi birden gülmeye baºladýlar. BEN HANSCOM'UN ÝNCELÝÐÝ Mike içki söyledi. Herkes bir aðýzdan konuºmaya baºladý. Beverly Marsh artýk Rogan soyadýný taºýyordu. Chicago'da ºahane bir adamla evliydi. Kocasý bütün dünyasýný deðiºtirmiº ve onun baºarýlý bir modacý olmasýný saðlamýºtý. Eddie Kaspbrak'ýn New York'ta bir ºirketi vardý. Ünlüleri arabalarýyla gezdiriyordu. Eddie usulca, "Belki de karým ºu anda Al Pacino'yla yatýyor," dedi. Diðerleri güldüler. Bill'le Ben'in ne yaptýklarýný hepsi biliyorlardý. Ben mimar, Bili de yazar olarak ün yapmýºtý. Beverly, Joannayla Kara Çaðlayanlarkitaplanný yanýnda getirdiðini söyleyerek Bill'den onlan imzalamasýný istedi. Richie de, Ben'e, Londra'da yaptýðý BBC Ýletiºim Merkezine hayran olduðunu açýkladý. Ama bakýºlarýndaki ºaºkýnlýktan o binayla bu adamýn arasýnda ya 194 "O" ja onlara bent yapmayý öðreten heyecanlý ºiºman çocuðun arasýnda bir bað kuramadýðý anlaºýlýyordu. Richie, California'da Disk Jokeylik yaptýðýný anlattý. Onu "Binbir Sesli Adam" diye tanýyorlardý, Bili inledi. "Tanrým, Richie! Taklitlerin her zaman berbattý!" Mike da kitaplýkta çalýºtýðýndan söz etti. O sýrada içkiler geldi. Yine o ºaºýrtýcý, sýkýntýlý sessizlik oldu. Beverly hafif boðuk, tatlý sesiyle, "E?" dedi. "Neye içiyoruz?" Richie birdenbire, "Bize," diye cevap verdi. Artýk gülmüyordu. Bir an Bill'le göz göze geldiler. Yazar, Richie'yle Neibolt Sokaðýndan kaçýºlarýný hatýrladý. Kadehini aldýðý zaman eli öylesine titriyordu ki içkinin birazý peçeteye döküldü. Beverly sesinde hafif bir alayla, "Kaybedenlere," dedi. Eddie tekrarladý. "Kaybedenlere." Soluk yüzü yaºlý duruyordu. Ben de baºýný salladý. "Kaybedenlere." Dudaklarý acý dolu hafif bir gülümsemeyle bükülmüºtü. Mike Hanlon, "Kaybedenlere," diye mýrýldandý. Bili sýrayý tamamladý. "Kaybedenlere." Yine bir sessizlik oldu. Sonra Bili, "Anlat bakalým, Mike," dedi. "Burada neler olduðunu söyle. Bizim neler yapabileceðimizi de." Mike, "Önce yemek yiyelim," diye cevap verdi. "Sonra konuºuruz." Öyle de yaptýlar. Sonunda Bili bitkince arkasýna yaslandý. Pantolonunun kemeri belini sýkýyordu. Ben, "Çocukluðumdan beri böyle yemek yemedim," dedi. "Gerçekten." Eddie sordu. "Rejim mi yaptýn?" Mimar baºýný salladý. "Evet, öyle. Adý da, 'Ben Hanscom Özgürlük Rejimi.'"


Richie, "Buna yol açan ne?" diye öðrenmek istedi. 195 Stephen King W "Herhalde o eski hikâyeyi dinlemek istemezsiniz..." Ben sýkýntýlý sý-kýntýlý kýmýldandý. Bili, "Ötekileri bilmem ama ben istiyorum," dedi. "Haydi, Ben. Saman Yýðýnýný, hangi etken ºimdi gördüðümüz manken haline ne getirdi?" Richie hafifçe güldü. "Saman Yýðýný! Doðru ya! Bunu unutmuºtum." Ben, "Bu öyle önemli bir hikâye deðil," dedi. "O yazdan sonra Derry'de iki yýl daha kaldýk. 1958 yazýndan sonra. Sonra annemi iºinden çýkardýlar. Biz de Nebraska'ya, teyzemin yanýna gittik. Orada pek rahat edemedik. Jean Teyzem sivridilli, cimri bir kadýndý. Bizi yanýna aldýðý için ne kadar ºanslý olduðumuzu söyleyip duruyordu. Hele benden, ºiºman olduðum için adeta tiksiniyor, bu yüzden baºýmýn etini yiyordu. 'Biraz daha hareket etmelisin, Ben. Kýrkýna gelmeden kalp sektesinden öleceksin. Dünyanýn türlü yerinde çocuklar açlýktan ölüyorlar, Ben. Bu halinden utanman gerekir.' Sonunda annem iº buldu ve teyzemin yanýndan ayrýldýk. Omaha'ya yerleºtik. Jean teyzemin yanýnda otururken ben kýrk kilo daha almýºtým. Galiba bunu teyzemi kýzdýrmak için yaptým... Omaha'da okula baºladým. Çocuklar bana hemen 'Damacana' adýný taktýlar. Durmadan benimle alay ediyorlardý. Sonunda iyice azýttýlar. Bir gün beden eðitimi dersinden sonra giyinirken beni kovalamaya baºladýlar. Karnýma, kaba etlerime, bacaklarýma, sýrtýma vuruyorlardý. Korktum ve baðýrmaya baºladým. Bu onlarý daha da eðlendirdi. Kaçmaya çalýºtým. O sýrada Henry Bowers'i hatýrladým. Bu çocuklar da ondan farksýzdýlar. 'ªiºkoya vuralým! ªiºkoya vuralým!' diye baðýrarak koºuyorlardý. Sonra ayaðým bir banka takýldý. Yere yuvarlanýp baºýmý vurdum. Çocuklar hemen çevremi sardýlar. Sonra biri, 'Bu kadarý yeter,' dedi. 'Gidip giyinin' Koç'du bu. Kapýda duruyordu. Olayýn ne kadarýný gördüðü belli deðildi. Çocuklarýn hepsi dönüp ona baktýlar. Kimisi gülüyor, kimisi suçlu suçlu duruyordu. Sonra çýkýp gittiler. Ben de hüngür hüngür aðlamaya baºladým. Koç bana yaklaºtý, takýlýp düºtüðüm banka oturdu. 'Seni avutmaya geldiðimi sanma,' diye homurdandý-"Onlarda tiksinti uyandýnyorsun. Ben de de öyle. Tabii nedenlerimiz farklý. Onlar çocuk, ben deðilim. Bu öðrenciler senden neden tiksindiklerim 196 'O" bilmiyorlar. Ben biliyorum. Sen Tanrý 'nýn sana verdiði saðlam vücudu bir yað yýðýnýnýn içine gömüyorsun. Tabii bunun nedeni kendine hâkim olamaman. ªimdi beni dinle, Ben. Seninle tekrar konuºacak deðilim. ݺim baºýmdan aºkýn. Ama senin ºiºkoluðun ºurada.' Boynundan sallanan düdükle alnýma vurdu. 'Herkesin yaðý oradadýr. Kafaný rejim konusuna verirsen, zayýflarsýn.'" Beverly öfkeyle söylendi. "Amma da zalim bir adammýº." Ben güldü. "Öyle. Ama bunun farkýnda bile deðildi. Bana iyilik ettiðini sanýyordu. Bir bakýma da haklýydý. Çünkü tam o sýrada aklýma bir ºey geldi." Kaºlarýný çattý. "O gün son defa Henry Bowers'i hatýrladýðýmý söyledim demin. Koç gitmek için kalkarken, 1958 yazýnda yaptýklarýmýzý düºündüm. Birlikte ne kadar baºarýlý olmuºtuk! Kendi kendime, 'Koç öyle bir ºeyle karºýlaºsaydý, saçlan bembeyaz kesilirdi,' dedim. 'Kalbi de göðsünde eski bir saat gibi duruverirdi.' Tabii haksýz bir düºünceydi bu. Ama Koç da bana haksýz davranmýºtý. Zaten..." Bili, "Öfkelenmiºtin," dedi. Ben gülümsedi. "Evet, öyle. Arkasýndan, 'Koç?' diye seslendim. Dönüp bana baktý. 'Sen koºuculan da çalýºtýrýyorsun, deðil mi?' diye sordum. 'Evet,' dedi. 'Ama bu seni ilgilendirecek bir ºey deðil.' 'Beni dinle, taº kafalý ahmak,' diye homurdandým. 'Martta koºuculara katýlacaðým. En hýzlý koºucunu geçeceðim. Sen de o zaman benden özür dileyeceksin.'" Richie, "Ve kilo vermeye baºladýn, öyle mi?" diye sordu. Ben, "Evet," dedi. "Ama Koç yanýlýyordu. ªiºmanlýðýmýn kafamla bir iliºkisi yoktu. Bu daha çok annemle ilgiliydi. O gece eve döndüðüm zaman anneme zayýflamak istediðimi söyledim. Müthiº kavga ettik. Sonunda ikimiz de aðladýk. Annem beni iyice beslemenin en önemli görevi olduðunu sanýyordu. Her zaman, 'Sen ºiºman deðilsin, sadece kemiklerin iri,' diyordu. 'Ýriyan bir çocuk, ilerde iriyan bir erkek olabilmek için bol besin almalýdýr.' Yani en önemli savaºý kafamla deðil, annemle yaptým. Ondan sonra daha az yemeye baºladým. Durmadan da koºuyordum. Sonunda da dediðimi yaptým. Koç'un en iyi koºuculanný geçtim... ݺte itiraf-


197 Stephen King jH lanmýn sonu. Ama doðrusu, bir bira daha içebilirim. Konuºmak insaný sd|| satýyor." 9| Mike garsona iºaret etti. «j Bill, Mike ºimdi konuºmaya baºlayacak, diye düºündü. "Söyleyeceklerini duymak istediðimden pek emin deðilim. Biri baºka bir konu açsa... Garson di ºan çýktýðý zaman Eddie Kaspbrak birdenbire Mike'a, "Stan ne zaman ölmüº?" diye sordu. "Önceki gece. Ben telefon ettikten sonra." "Bunun... buraya geliºimizle bir ilgisi var mý?" Mike, "Stan benim telefonumdan hemen sonra öldüðüne göre, öyle olduðunu düºünebiliriz," diye cevap verdi. Beverly ifadesiz bir sesle, "Stan intihar etti, deðil mi?" dedi. "Ah, Tanrým... Zavallý Stan." Mike içkisini bitirdi. "Evet, intihar etti. Benim telefonumdan sonra banyoya gitti ve küveti doldurdu. Suya girerek bileklerini kesti." Richie sordu. "Sen olayý nasýl öðrendin? Buradaki gazateler onun intihar ettiðini yazdýlar mý?" "Hayýr. Uzun bir süreden beri, oturduðunuz kentlerde çýkan gazetelere aboneyim. Yýllar boyunca sizi izlemeye çalýºtým." "Büyük casus." Richie'nin yüzünde ekºi bir ifade belirmiºti. "Teºekkürler, Mike." Mike sadece, "Bu benim görevimdi," dedi. Beverly tekrarladý. "Zavallý Stan." Ýyice sersemlemiº gibiydi. "Ama o günlerde öyle cesurdu ki... Öyle azimli..." Eddie mýrýldandý. "Ýnsanlar deðiºiyor." Bili, "Öyle mi?" dedi. "Stan..." Ellerini oynattý. "Derli toplu bir insandý. Titizdi. Her ºeyin en iyi biçimde olmasýný isterdi. Bana o olayýn sonlarýna doðru, 'Korkuya katlanabilirim ama pisliðe deðil,' dediðini hatýrlýyorum. ݺte bu tam Stan'i tanýmlayan bir sözdü. Belki Mike ona telefon ettiði zaman, Stan bu duruma dayanamayacaðýný anladý. Sadece iki seçene198 "O" si vardý: ya yaºayacak, üstünün baºýnýn kirlenmesine aldýrmayacaktý ya da ölecekti. Belki de insanlar sandýðýmýz gibi fazla deðiºmiyorlar..." Kýsa bir sessizlik oldu. Richie, "Pekâlâ, Mike," dedi. "Derry'de neler oluyor? Bize anlat." Mike mýrýldandý. "Size bazý ºeyleri anlatabilirim. Örneðin ºu ara olanlarý. Sizinle ilgili bazý ºeyleri. Ama 1958 yazýnda olanlarý açýklaya-nýam. Buna gerek kalacaðýný da sanmýyorum. Bence er geç her ºeyi kendiniz hatýrlayacaksýnýz. Kafanýz her ºeyi hatýrlamaya hazýr olmadan fazla bir açýklama yaparsam..." Ben usulca sordu. "Stan gibi yapacaðýmýzý mý düºünüyorsun?" Mike baºýný salladý. "Evet. Bundan korkuyorum." Bili, "O halde bize uygun bulduðun ºeyleri açýkla," dedi. Zenci derin bir soluk aldý. "Pekâlâ." KAYBEDENLER OLAYLARI ÖÐRENÝYORLAR Mike açýk açýk, "Cinayetler tekrar baºladý," dedi. Masadakilere baktý, sonra gözlerini Bili'e dikti. "Bu 'yeni cinayetler'in ilk kurbaný Adrian Mellon adýnda, çocuksu bir homoydu. Astýmý vardý." Mike çabucak Adrian Mellon'un baºýna gelenleri anlattý. Don Hagart'le Christopher Un-win'in, köprü altýndaki palyaçoyla ilgili sözlerini de tekrarladý. Ben boðuk bir sesle, "'O' bu," dedi. "ªu Pennywise adlý alçak!" Mike yine Bili'e baktý. "Bir ºey daha var. Olayý araºtýran polislerden birinin adý Harold Gardener'dý." Bili aðlayacakmýº gibi bir tavýrla, bitkin bitkin mýrýldandý. "Ah, Tanrým..." "Bill?" Beverly elini yazann koluna koydu. "Ne oldu, Bili?" "Herhalde Harold o günlerde ancak beº yaºýndaydý." Bili sersem sersem Mike'a baktý. "Evet." 199 Stephen King II Richie, "Ne oldu, Bill?" diye sordu.


Bill, "H-H-Harold Gardener, Dave Gardener'ýn o-oðluydu," dedi. "George öldürüldüðü zaman kardeºimin yanýna ilk koºan da o oldu. Onu k-kapitone bir örtüye sararak eve getirdi." Uzun bir sessizlik oldu. Sonra Mike, "Her ºey birbirine nasýl da uyu-yor, deðil mi?" dedi. "Evet, uyuyor." Bill'in sesi hafifti. Mike açýklamalarýný sürdürdü. "Geçen yýlýn aralýk ayýnda, parkta Steven Johnson adýnda sekiz yaºýnda bir çocuðun ölüsü bulundu. Adrian Mellon gibi o da ölümünden önce ya da sonra feci biçimde parçalanmýºtý. Ama çocuðun korkudan ölmüº olmasý ihtimali de vardý." Eddie, "Kaç çocuk öldürüldü?" diye sordu ama aslýnda bunu öðrenmeyi istiyormuº gibi bir hali yoktu. "Dokuz. ªu ana kadar." Beverly, "Olamaz!" diye baðýrdý. "Öyle bir ºey olsaydý, gazetelerde bu olaylarý okurdum. Televizyonda izlerdim." Mike baºýný salladý. "Evet, öyle... Bu konuyu çok düºündüm. Dokuz çocuk öldürüldü... Gazetecilerin, televizyon muhabirlerinin, psiºik güçleri olduðunu iddia eden ºarlatanlarýn çoktan buraya koºmalarý gerekirdi..." Bili, "Ama öyle olmadý," dedi. Mike, "Olmadý ya," diye cevap verdi. "Bence bir tek neden var. 'O', olaylarýn duyulmasýný istemiyor." Bili yüksek sesle düºünüyormuº gibi fýsýldadý. "'O'..." Mike tekrarladý. "O... 1715 yýlýndan beri burada o yaratýk! Yirmi yedi yýlda bir ortaya çýkýyor. Bir süre cinayetler iºliyor. Ölümlere, yangýnlara, felaketlere neden oluyor... Ancak her zamanki süreç, 1958'de daha erken sona erdi. Buna biz neden olduk." Bili öne doðru eðildi. "Bundan emin misin?" Gözleri parlýyordu. "Kesinlikle emin misin?" Mike, "Evet," dedi. "Genellikle diðer süreler daha uzun. Olaylar eylülde doruk noktasýna eriºiyor. Noel'de de ortalýk oldukça yatýºýyor. Son 200 "O süre, kardeºin 1957'nin ekim ayýnda öldürüldüðü zaman baºladý. 1958 yýlýnýn aðustos ayýnda birdenbire sona erdi." Eddie heyecanla baðýrdý. "Neden?" Islýk gibi bir ses çýkararak soluyordu. "Biz ne yaptýk?" Mike baºýný salladý. "Bunu hatýrlayacaksýn... Zamaný gelince hatýrlayacaksýn." Ben, "Ya hatýrlayamazsak?" diye sordu. "O zaman Tanrý yardýmcýmýz olsun." Richie, "Demek bu yýl dokuz çocuk öldürüldü," dedi. "Tanrým!" Mike açýkladý. "1984'ün sonlarýnda, Lisa Albrect ve Steven Johson, ºubat ayýnda da Dennis Torrio adlý bir lise öðrencisi kayboldu. Cesedini martýn ortalarýnda Çorak Yer'de buldular. Parçalanmýºtý. Bu da ölünün yakýnýnda duruyordu." Cebinden çýkardýðý bir fotoðrafý uzattý. Beverly'le Eddie resme ºaºkýn ºaºkýn baktýlar. Ama Richie Tozier ºiddetle irkildi. Fotoðrafý sanki elini yakmýº gibi attý. "Tanrým! Tanrým, Mike!" Geçirdiði ºokun etkisiyle gözleri irileºmiºti. Sonra resmi tekrar alarak Bili'e verdi. Yazar fotoðrafa baktýðýnda sanki dünya kurºuni bir renge bürünerek çevresinde dönmeye baºladý. Bir an bayýlacaðýný sandý yazar. Ýnledi ve resmi düºürdü. Sonra Beverly'nin sesini duydu. "Nedir bu? Bu ne anlama geliyor, Bili?" Yazar sonunda, "Bu kardeºimin ana okulunda çekilmiº olan fotoðrafý," dedi. "G-GGeorgie'nin. Onun albümündeki resim. ªu kýmýldayan, göz kýrpan fotoðraf." Diðerleri resmi tekrar incelediler. Sonra Beverly, "Bu fotoðraf bu yýl mý bulundu?" diye sordu. Mike baºýný salladý. Kadýn, yazara döndü. "Sen bu resmi en son ne zaman gördün, Bili?" Bili dudaklarýný yaladý, konuºmak için kendini zorladý. "O resmi 1958'den beri hiç görmedim. O-O-nu Richie'ye göstermek istediðim zaman fotoðrafý bulamadým." 201 Stephen King Mike, "Fotoðrafý Dennis Torrio adlý çocuðun cesedinin yakýnýnda buldular," dedi. "Katil bunu saki amamý ºtý. Tersine. Sanki canavar bu resmin bulunmasýný istiyordu. Öyle olduðundan eminim." Mike ölülerin adlarýný açýklamayý sürdürdü, sonra, "Dawn Roy'un ölüsü, Torrio'nun cesedinden dört gün sonra bulundu," dedi. "McCarron parkýnda. Kýz on üç yaºýndaydý ve kafasý koparýlmýºtý. Bu yýlýn


nisanýnda Adam Terrault öldürüldü. Yirmi iki nisanda. On altý yaºýndaydý. Ölüsü Batý Broadway'in yakýnýndaki koruda bulundu. Onun da kafasý kopmuºtu. 6 Mayýsta Frederic Cowan öldürüldü. Ýki buçuk yaºýndaydý henüz. Onu evin ikinci katýndaki banyoda buldular. Klozete düºerek boðulmuºtu." Beverly haykýrdý. "Ah, Mike!" Zenci adeta öfkeyle, "Evet," dedi. "Çok feci. Bunu bilmediðimi mi sanýyorsun?" Beverly, "Polis bunun bir kaza olduðuna mý karar verdi?" diye sordu. Mike baºýný salladý. "Hayýr. O gün çocuðun annesi arka bahçeye çamaºýr asýyormuº. Oðlunun haykýrdýðýný duymuº. Elinden geldiði kadar hýzla koºmuº. Ýkinci kata çýktýðý zaman, birinin arka arkaya sifonu çektiðini ve güldüðünü duymuº. Zavallý bunun insan gülüºüne benzemediðini söylemiº. Çocuðun bel kemiði ve kafasý kýrýlmýº. Etrafa kanlar sýçramýº. Kadýn ºimdi akýl hastanesinde." Richie boðuk boðuk, "Buna hiç ºaºmadým," dedi. Mike biraz su içti ve yeni bir resmi uzattý. "Jeffrey Holly. Ölüsü 13 Mayýsta bulundu. Bebeðin ölümünden bir hafta sonra. Kanalýn yakýnýndaki parkta. Karný yarýlmýºtý. Bundan dokuz gün sonra, yani 22 Mayýsta, beºinci sýnýf öðrencisi olan John Feury, Neibolt Sokaðýnda ölü bulundu..." Eddie titrek sesle bir çýðlýk attý. Yüzü sapsan kesilmiºti. Ýnhalatörü aðzýna sokarak tetiði arka arkaya çekti, sonra da arkasýna yaslandý. Gözleri yan kapalýydý, kesik kesik soluyordu. "Endiºelenmeyin... Sadece... ºok geçirdim. Neibolt Sokaðýný tümüyle unutmuºtum." Mike alçak sesle konuºmasýný sürdürdü. "John Feury'nin iki bacaðý da koparýlmýºtý. Ama polis doktoru bunun çocuðun ölümünden sonra ya202 "O pjldýðýný söyledi. Feury'nin kalbi durmuºtu. Yani korkudan ölmüºtü çocuk. Cesedi postacý buldu. Adam verandanýn altýndan bir elin uzanmýº olduðunu fark etmiºti..." Richie, "Olay 29 numaralý evde olmadý, deðil mi?" diye sordu. Bili ona çabucak bir göz attý. Disk Jokey de yazara bakarak baºýný hafifçe salladý. Sonra tekrar Mike'a döndü. "Neibolt Sokaðý yirmi dokuz numaralý evde mi?" Mike yine sakin sakin, "Evet," dedi. "O evde oldu." Tekrar su içti. "Gerçekten iyi olduðundan emin misin, Eddie?" Eddie baºýný salladý. ªimdi daha rahat nefes alýyordu. Mike baºýný eðerek, "Size telefon etmeyi istemedim," djye açýkladý. "Bunu erteledim, erteledim... Ama son cinayetin kurbanýný gördüðüm zaman hemen telefona koºtum. Keºke sizi daha önce çaðýrsaydým." Ben, "Son kurban kim?" dedi. "Bir beºinci sýnýf öðrencisi. Feury'nin arkadaºý Jerry Bellwood. Onu Kansas Sokaðýnýn yakýnýnda, Bill'in Çorak Yer'e indiðimiz zaman bisikletini býraktýðý yerde buldular. Çocuk parça parça edilmiºti. Kalýntýlarý Kansas Sokaðýna paralel olan o alçak beton duvarýn dibinde duruyordu. Bu resim, ceset götürüldükten yarým saat kadar sonra çekildi." Uzattýðý fotoðraf elden ele dolaºtý. Resimde, duvarýn üzerine, "Buraya dönün buraya dönün buraya dönün," yazýlmýº olduðu görülüyordu. Bili, Mike'a baktý. Önce ºaºýrmýº ve korkmuºtu. Ama ºimdi öfkelenmeye baºlýyordu. "Bu yazý tahmin ettiðim ºeyle mi yazýlmýº?" Mike, "Evet," dedi. "Jerry Bellwood'un kanýyla." KARAR Beverly usulca, "Dokuz çocuk," dedi. "Buna inanamýyorum. Yani... hem inanabiliyorum, hem de inanamýyorum. Dokuz çocuk öldü ve kimse bir ºey yapmadý, öyle mi? Hiçbir ºey?" 203 Stephen King Mike, "Pek de öyle sayýlmaz," diye cevap verdi. "Kentliler öfkeli bazýlarý korkuyorlar. Ya da öyle gözüküyor. Ama kimin gerçekten bir ºeyler hissettiðini, kimin rol yaptýðýný anlamak imkânsýz." "Rol yaptýðýný mý?" "Evet. ªimdi Derry'de görünüºte her ºey normal. Kentliler bu kanlý cinayetler karºýsýnda kendilerinden beklenenleri yapýyorlar. Eyalet baºsavcýsýnýn bürosundan on altý dedektif geldi. Federal Bürodan ajanlar da. Yine sokaða çýkma yasaðý konuldu..." "Ah, evet, sokaða çýkma yasaðý." Ben boynunun yanýný ovuyordu. "1958'de harikalar yarattýydý! Bu kadarýný hatýrlýyorum."


Mike konuºmasýný sürdürdü. "Tabii bazýlarý yine Derry'den ayrýlmaya baºladýlar. Bazen cinayetlerin sona ermesini kimlerin gerçekten istediklerini böyle anlayabildiðini düºünüyorum. Duygulan gerçek olanlar korkuyor ve kentten gidiyorlar." Beverly usulca tekrarladý. "Buraya dönün buraya dönün buraya dönün..." Sonra Mike'a deðil, Bill'e baktý. "'O', buraya dönmemizi istedi. Neden?" Mike biraz da esrarlý bir ºey söyledi. "Belki 'O' geri dönmemizi istedi. Ama belki. Belki de 'O' bizden intikam almak niyetinde. Ne de olsa, vaktiyle 'O'nu yendik." Bili, "Belki intikam almak istiyor," dedi. "Belki de her ºeyi dü ene sokmayý." Mike baºýný salladý. "Hayatýnýzýn fazla düzenli olduðu söylenemez. Hepimiz de Derry'den ayrýldýðýnýz sýrada iyice etkilenmiºtiniz. 'O' sizi dam-galamýºtý. Burada olanlarý hepiniz unuttunuz. O yazla ilgili anýlarýnýz da hâlâ kopuk kopuk. Sonra garip bir gerçek daha var. Hepiniz de zenginsiniz." Richie, "Yapma, caným," dedi. "Bu..." "Kýzma, kýzma." Mike hafifçe gülerek elini kaldýrdý. "Ben sizi kötü bir ºey yapmakla suçlamýyorum. Sadece gerçekleri açýklýyorum. Küçük bir kentin kitaplýðýnda çalýºan ve her yýl eline vergiler çýktýktan sonra bin yüz dolar geçen birine göre, zengin sayýlýrsýnýz. Tamam mý?" 204 'O Richie pahalý kumaºýn sardýðý omuzlarýný sýkýntýlý sýkýntýlý oynattý, gjll dýºýnda hiçbiri de zenciye bakmýyordu. Mike ekledi. "Tabii milyarder deðilsiniz. Ama Amerika'nýn yukan-orta tabaka ölçülerine göre bile, yine de haliniz vaktiniz yerinde. Burada hepimiz dostuz. Onun için ºunu itiraf edin." Diðerleri birbirlerine adeta çekine çekine baktýlar. Bili yanaklarýnýn kýzardýðýný hissetti. Ona, Tavan Arasýndaki Oda romanýnýn senaryo taslaðý için Mike'ýn bir yýlda kazandýðý paradan on bin dolar daha fazlasýný vermiºlerdi. Gerektiði takdirde yeniden yazýlacak senaryolar için de yirmiºer bin dolar ödeyeceklerini söylemiºlerdi. Telif hakký olarak da bol para alýyordu. Ýmzaladýðý anlaºma gereðince, iki romaný için ona hatm sayýlacak bir avans verilmiºti. Bill, Mike, oðlum, diye düºündü. Demek fener bekçiliði ettiðin için sana bu kadar para veriyorlar! Aylýðýný arttýrmalarýný istemeliydin! Mike, "Bill Denbrough," dedi. "Baºarýlý bir romancý. Bu iº sayesinde geçimini saðlayabilen ºanslý yazarlardan biri. Pek az insanýn sivrilebil-diði bir alanda baºarýya eriºen Beverly Rogan. O ºimdi ülkenin orta bölgelerinin en beðenilen moda yaratýcýsý." "Ah, bu anlattýðýn ben deðilim." Beverly sinirli sinirli güldü. "Bunu Tom saðladý. Kocam Tom. O olmasaydý ºimdi etek bastýracak, ceketleri astarlayacaktým. Bende iº kafasý yok. Tom bile böyle söylüyor. Bu sadece... Tom'a ve... ºansa borçlu olduðum bir ºey." Mike konuºmasýný sürdürdü. "Richie, belki de sen Amerika'nýn en baºarýlý Disk Jokeyisin. Los Angeles'ý avcunun içine almýº olduðun kesin. Aynca baºka programlarýn da var..." Richie sert bir gangster tavrýyla, "Kendine gel, ahbap," dedi ama kýzarmýºtý. "Önünle arkana yer deðiºtirtirim sonra. Beynine yumruðumla ameliyat yaparým." Mike, Richie'ye aldýrmadan sözlerine devam etti. "Eddie, her yaný siyah, büyük ve lüks arabalarla dolu bir kentte, yine de baºarýlý bir ºirketin var... Ben, sen belki de dünyanýn en baºarýlý genç mimarýsýn." 205 Stephen King II Ben itiraz etmek için aðzýný açtý, sonra da kapattý. Mike ellerini açarak onlara gülümsedi. "Kimseyi utandýrmayý istemiyorum. Ama bütün kâðýtlar masaya açýlmalý... Bazý insanlar genç yaºta baºarýya eriºirler. Eðer sadece içinizden bir ya da iki kiºi baºanlý olsaydý, bunu sadece bir rastlantý sayardým. Ama biriniz, ikiniz deðil, hepiniz baºarýlýsýnýz. Stan Uris de buna dahil. O da Atlanta'nýn en baºanlý genç hesap uzmanýydý. Daha doðrusu bütün güney bölgesinin. Ben bu durumdan belirli bir sonuç çýkardým. Baºarýnýzý yirmi yedi yýl önce burada olan ºeylere borçlusunuz. Buna itiraz eden var mý?" Arkadaºlarýna baktý. Hiçbiri de cevap vermedi.


Sonra Bili, "Senin dýºýnda, Mike," dedi. "Sana ne oldu?" "Belli deðil mi?" Zenci güldü. "Ben burada kaldým." Ben mýrýldandý. "Sen fener bekçiliði ettin." Bili hýzla mimara doðru döndü. Ama Ben gözlerini Mike'a dikmiºti. Yazarýn bu hareketini fark etmedi. "Bu durum hiç hoºuma gitmiyor. Kendimi aºaðýlýk bir yaratýk gibi hissediyorum." Beverly, "Ben de öyle," dedi. Mike sabýrla baºýný salladý. "Hiçbirinizin de kendini suçlu hissetmesine gerek yok. Burada kalmayý kendim mi istedim sanýyorsunuz? Seçeneðim var mýydý? Ya sizin? Yani Derry'den ayrýlma konusunda? Kahretsin! Hepimiz de çocuktuk. Aileleriniz ºu ya da bu nedenle Derry'den ayrýldýlar. Eºyalarýyla birlikte sizi de götürdüler. Benim annemle babam Derry'de kaldýlar. Ama bu aslýnda onlann karan mýydý? Sanmýyorum. Kimin gideceðine, kimin kalacaðýna nasýl karar verildi? Bu ºans mýydý? Kader miydi? Baºka bir güç müydü? Ama karan biz vermedik. Onun için kendinizi suçlu hissetmeyin." Eddie çekine çekine sordu. "Acý duygular hissetmiyor musun?" Mike, "Çok çalýºýp çabaladým," dedi. "Acý duygular hissedecek zamaným olmadý. Uzun bir süre, izledim ve bekledim... Galiba daha görevimin ne olduðunu bilmediðim bir zamanda baºladý bu. Ama son beº yýl, 'a" larm durumunda' olduðumu söyleyebilirim. O zamandan beri bir günlük 206 "O" tutuyorum. Ýnsan yazý yazdýðý zaman daha iyi düºünür. Ya da belirli bazý noktalann üzerinde durur. Ben yazý yazarken 'O'nun niteliði konusunu da uzun uzun düºündüm. 'O' deðiºebiliyor. Bunu biliyoruz. Bence 'O' insanlarý kullanýyor ve damgalýyor da." Mike aðýr aðýr gömleðinin düðmelerini a,tý. Göðsünün düzgün kahverengi derisinde pembe yara izleri vardý. "Pençelerin yara izleri nasýl kalýyorsa öyle." Rahie adeta inledi. "Kurt Adam! Ah, Tannm! Koca Bili, o Kurt Adam. Ýlaný Veibolt Sokaðýndaki eve gittiðimiz zaman karºýlaºmýºtýk." "Ne?" Bili uykudan yeni uyanmýº bir adam gibi konuºmuºtu. "Ne, Richie?" "Hatýrlýyor musun?" "Hayýr... Sen hatýrlýyor musun?" "Ben... hatýrlar gibi oluyorum..." Richie hem ºaºýrmýº, hem de korkmuº gibiydi. Birdenbire sustu. Eddie apansýz Mike'a, "Yani 'O'nun kötü olmadýðýný mý söylemek istiyorsun?" diye sordu. Zencinin yaralanna ipnotize olmuº gibi bakýyordu. "'O' doðal düzenin bir parçasý mý?" Mike gömleðinin düðmelerini ilikledi. "'O' anladýðýmýz ya da kabul ettiðimiz doðal düzenin bir parçasý deðil... 'O' öldürüyor. Çocuklan öldürüyor. Bu da, doðru bir ºey deðil. Bili bu gerçeði hepimizden önce anladý. Hatýrlýyor musun, Bili?" Bili, '"O'nu öldürmek istediðimi hatýrlýyorum," dedi. "Ama bu konuda öyle belirli bir fikrim yoktu. Ne demek istediðimi anlýyor musun? Sadece 'O'nu ortadan kaldýrmayý istiyordum. Çünkü 'O' Georgie'yi öldürmüºtü." "Bunu hâlâ istiyor musun?" Bili masaya dayamýº olduðu ellerine baktý. San yaðmurluklu Geor-ge'u ve parafýn sürdüðü kâðýt kayýðý hatýrladý. Baºýný kaldýrarak Mike'a baktý, sonra. "H-h-herher zamankinden daha çok," dedi. Mike da bu cevabý bekliyormuº gibi baºýný salladý. "O bizi damgaladý. Bizi etkiledi. Bütün kenti etkilediði gibi. Her gün istediklerini yaptýrttý. 207 Stephen King Kýº uykusuna yattýðý o uzun sürelerde bile." Mike bir parmaðýný kaldýrdý. "Ama biz de 'O'nu etkiledik. Biz 'O'nu, bütün istediklerini yapamadan durdurduk. Bunu biliyorum. 'O'nu zayýflattýk mý? Yaraladýk mý? Hatta 'O'nu ölümün eºiðine kadar getirebildik mi? Bence 'O'nu öldürmek üze reydik. Bu yüzden yaratýðý öldürdüðümüze de inandýk." Ben sordu. "Ama olayýn bu bölümünü sen de hatýrlamýyorsun, deðil mi?" "Öyle. 15 Aðustos 1958'e kadar olanlarý hemen hemen tümüyle hatýrlýyorum. Ama ondan sonra olanlar kafamdan silinmiº. 4 Eylüle, yani okul yeniden açýlýncaya kadar geçen olaylar. Olaylarý bulanýk olarak hatýrladýðýmý söylemiyorum. Hepsi de belleðimden kaybolmuº. Ama bir tek ºey var! Bill'in 'ölü ýºýklar' diye bir ºeyden söz ederek haykýrdýðý hâlâ aklýmda."


Bill'in kolu sarsýldý. Eli boº bira ºiºelerinden birine çarptý. ªiºe yere düºerek bomba gibi patladý. Mike usulca, "Ölü ýºýklarý hatýrlýyor musun, Bili?" diye sordu. "Hayýr..." Yazann aðzý uyuºmuºtu. Sanki diºçisi novocaine'i fazla kaçýrmýº gibi. "Hatýrlayacaksýn." "Hatýrlamayacaðýmý umarým!" Mike, "Ama yine de hatýrlayacaksýn," dedi. "ªimdilik... hayýr. Bunun ne olduðunu ben de bilmiyorum. Ya siz?" Diðerleri hayýr der gibi baºlanný salladýlar. Mike usulca, "Ama hep birlikte bir ºey yapabildik," dedi. "Olayýn bir noktasýnda, 'Grup iradesi' diyebileceðim bir güçten yararlandýk. Bu noktada, bilerek ya da bilmeyerek, bir gerçeði kavradýk." Huzursuzca kýmýldandý. "Keºke burada olsaydý. Kafasý pek düzgün çalýºan Stan'in bir fikri olabilirdi." Beverly, "Belki de gerçekten bir fikri vardý," diye mýrýldandý. "Belki de Stan bu yüzden intihar etti. Belki de bir sihir olduðunu, ama olgun insanlarýn bundan yararlanamayacaklarýný anladý." 208 "O" Mike, "Ama ben bundan yararlanabileceðimize inanýyorum," dedi. "Altýmýzýn ortak bir yaný daha var. Acaba içinizden biri bunu fark etti mi?" Bili aðzýný açtý, sonra tekrar kapattý. Mike, "Haydi, söyle, Bili," dedi. "Bunun ne olduðunu biliyorsun. Yüzünden anlaºýlýyor." Bili, "Bildiðimden pek emin deðilim," diye cevap verdi. "Ama g-g-galiba bu... hiçbirimizin de çocuðu olmamasý." ªaºkýnlýk dolu bir sessizlik oldu. Mike baðýrdý. "Evet! ݺte ortak yanýmýz bu!" Eddie öfkelendi. "Ulu Tanrým! Bunun konuyla ne ilgisi var? Dünyada herkesin çocuðu olmasý mý gerekiyor? Saçma!" Mike, "Çocuðunuz var mý, yok mu?" dedi. Eddie içini çekti. "Yok... Anlayacaðýn kanm biraz... benim, kanm fazla ºiºman. Doktor o zayýflamadýkça çocuðumuz olmayacaðýný söyledi. Suç mu bu?" Richie ona doðru eðildi. "Sinirlenme, Eds." Eddie öfkeyle baðýrdý. "Beni Eds diye çaðýrma! Yanaðýmý sýkmaya da kalkma! Bundan nefret ettiðimi biliyorsun! Her zaman nefret ettim!" Richie gözlerini kýrpýºtýrarak geriledi. "Sinirlenme, Eddie... Dinle. Ben çapkýn bir bekârým. Bunu Los Angeles'ta bilmeyen de yok. Ama hiç çocuðum olmadý. ªimdi bir kahkaha patlatýr mýsýn, Eds?" Ama Eddie inatla, "Bu da..." diye baºladý. Bili onun sözünü kesti. "Evet, bu hiçbir ºeyi kanýtlamýyor. Ama yine de arada bir bað olduðunu gösteriyor. Bu ortak yanýmýz bizim. ªimdi önemli olan, ne yapacaðýmýz. Bunu düºündün mü, Mike?" Mike, "Düºündüm tabii," dedi. "Ama bir araya gelip konuºmadan karar vermem imkânsýzdý." Susup arkadaºlanný süzdü. "Bir fikrim var. Ama bunu size açýklamadan önce, bu iºe karýºmamýz gerekip gerekmediðine karar vermeliyiz. Daha önce yaptýðýmýz bir ºeyi yeniden denemeyi istiyor muyuz? 'O'nu tekrar öldürmeyi denemeyi? Yoksa bu buluºmadan sonra her birimiz kendi yolumuza mý gideceðiz?" 209 F: 14 Stephen King 11 Beverly, "Bence..." dedi. Ama Mike ona bakarak baºýný salladý. Söyleyecekleri daha bitmemiºti. "Baºarýlý olup olmayacaðýmýzý önceden tahmin etmemiz imkânsýz. Bunu kabullenmek zorundasýnýz. Fazla ºansýmýz yok. Stan burada olsaydý belki biraz daha umutlanabilirdik. Yani ºansýmýz biraz daha artmýº olurdu ama iºte o kadar. Stan öldü. O gün oluºturduðumuz daire de parçalandý. Bence 'O' bizi öldürecek. Teker teker. Herhalde feci bir biçimde hem de. Çocukken, ºimdi bile anlayamadýðým bir biçimde tam bir daire oluºturduk. Eðer bu iºe giriºmeye karar verirsek o zaman daha küçük bir daire oluºturmamýz da gerekecek sanýrým. Bunu baºarýp baºaramayacaðýmýzý anlarýz. Belki de baºardýðýmýzý sanýr, sonra da... çok geç kalmýº olduðumuzu anlarýz." Mike yorgun bakýºlý, çukura kaçmýº gözleriyle eski


arkadaºlanna baktý. "Onun için oylama yapmamýz gerekiyor. Ya burada kalýp yeniden deneyeceðiz ya da siz kalkýp evlerinize döneceksiniz. ݺte seçenekler bunlar. Sizi buraya, hatýrladýðýnýzdan bile emin olmadýðým bir yeminden yararlanarak çaðýrdým. Ama sýrf bu yemine dayanarak hepinizi de burada tutamam. Bunun sonucu çok daha kötü olur." Bill'e baktý. Yazar o zaman zencinin ne söyleyeceðini anladý. Mike onlarý buraya getirmiº ve her ºeyi de düzgünce açýklamýºtý. Zenci ºimdi liderliðin 1958'de onlara elebaºýlýk eden kimseye verilmesini istiyordu. "Ne diyorsun, Koca Bili? Haydi, oylamaya baºla." Yazar, "H-Herkes konuyu anladý mý?" diye sordu. "Ya burada kalýp savaºacaðýz ya da bütün bunlarý unutacaðýz. Kalmak isteyenler?" Belki beº saniye masada hiç kimse kýmýldamadý. Bili, Georgie'yi düºündü. Kimseye bir zararý olmayan küçük kardeºini. Bütün hafta evde kapalý kaldýktan sonra, sokaða çýkýp biraz oynamak istemiºti çocukcaðýz. Sarý yaðmurluðunu giymiº, gitmeden önce de eðilip aðabeyini yanaðýndan öpmüºtü. Yazar yine o eski öfkeyi duydu. Ama artýk olgun bir erkekti. Görüº açýsý da geniºlemiºti. 'O'nun öldürdüðü tek çocuk Georgie deðildi. Kafasýndan bütün o zavallýlarýn adlanný geçirdi Bili. Sonra aðýr aðýr elini kaldýrdý. '"O'nu öldürelim. Ama bu sefer gerçekten öldürelim!" 210 O Yine bir sessizlik oldu. Sonra Richie içini çekerek elini kaldýrdý. "Ne yapalým? Bazý tanýnmýº yýldýzlarla röportaj yapmaktan daha zor olamaz ya! Beverly de onu taklit etti. Hem çok heyecanlanmýºtý, hem de fena halde korkuyordu. Mike elini kaldýrdý. Ben de onu izledi. Eddie Kaspbrak arkasýna dayanmýº oturuyordu. Ýnce yüzünde mutsuzluk ve korku vardý. Bili onun yerinden fýrlayarak odadan kaçacaðýný sandý. Herhalde arkasýna bile bakmayacaktý. Ama sonra Eddie tek elini kaldýrdý. Diðeriyle inhalatörünü sýký sýký tutuyordu. Richie, "Yaºa, Eds," dedi. "Bu sefer gerçekten kahkahalarý patlatacaðýmýzdan eminim." Eddie titrek bir sesle, "Evet, Richie," diye cevap verdi. "Bundan eminim." KAYBEDENLERE ARMAÐANLAR Garson içinde niyetler olan Çin kurabiyelerinden getirdi. O çýktýktan sonra Bili, "Fikrin nedir, Mike?" diye sordu. Zenci, "Basit," dedi. "Ama çok da tehlikeli olabilir." Richie baðýrdý. "Haydi açýkla ºunu!" "Bence buradan çýktýktan sonra birbirimizden ayrýlmalýyýz. Her birimizin, Derry'de en iyi hatýrladýðý yere gitmesi doðru olur... Çorak Yer dýºýnda yani. Henüz oraya gitmemizin zamaný deðil." Ben ona baktý. "Ne olacaðýný sanýyorsun, Mike?" "Bundan pek emin deðilim... Benimki sadece bir önsezi. Ama aklýnýza belirli bir yer gelmiyorsa, býrakýn ayaklarýnýz sizi bildikleri gibi götürsün. Sonra bu gece kitaplýkta buluºur, olanlardan söz ederiz." Ben, "Eðer bir ºey olursa,"dedi. "Bence olacak." Bili öðrenmek istedi. "Nasýl ºeyler?" 211 Stephen King Mike baºýný salladý. "Hiçbir fikrim yok. Ama kötü ºeyler olacaðým seziyorum. Hatta belki de içimizden biri bu gece kitaplýða gelemeyecek. Bunu düºünmem için belirli bir neden yok... Bu da yine önsezilerimin bana fýsýldadýklarý bir ºey." Bu sözleri derin bir sessizlik izledi. Sonra Beverly, "Ama neden yalnýz gidiyoruz?" diye sordu. "Madem bu meseleyi grup halinde halledeceðiz, o halde neden iºe yalnýz baºýmýza baºlamamýzý istiyorsun, Mike? Özellikle de tehlike sandýðýn kadar büyükse?" Bili, "Bu soruyu ben cevaplayabilirim sanýrým," dedi. Mike ona baktý. "Tamam, Bili." Yazar, Beverly'ye döndü. "Olaylar biz yalnýzken baºladý. Henüz her ºeyi hatýrlayamýyorum. Ama bu kadarýný unutmadýðýmdan eminim. Geor-ge'un odasýndaki kýmýldayan fotoðraf. Ben'in mumyasý. Eddie'nin Neibolt Sokaðýnda, verandanýn altýnda gördüðü cüzzamlý. Ve o kuº... Bir kuº olayý vardý, deðil mi, Mike?"


Zenci haºin bir tavýrla baºýný salladý. "Evet. Dev bir kuº." Bili yine Beverly'ye, "Lavabonun deliðinden sesler geldiði ve sonra da etrafa kanlar fýºkýrdýðý sýrada, sen de banyoda yalnýzdýn," dedi. "Ric-hie'ye gelince..." ªaºkýn ºaºkýn durakladý. Richie gülümsedi. "Ben kurallarý güçlendiren o istisnalardaným. Koca Bili. O yaz gerçekten acayip olan ilk ºeyi, seninle George'un odasýna girdiðim zaman gördüm. O gün seninle birlikte kardeºinin odasýna girdik ve Georgie'nin albümüne baktýk. Eski bir sokak resmindeki ºeyler oynamaya baºladý. Bunu hatýrlýyor musun?" Bili, "Evet," dedi. "Ama ondan önce hiçbir ºeyle karºýlaºmadýðýndan emin misin, Richie, kesinlikle emin misin?" "Ben..." Disk Jokeyin gözlerinde garip bir ifade belirip kayboldu. "Henry'yle arkadaºlarýnýn beni kovaladýklarý o gün... daha okul sona ermemiºti... Freese maðazasýnýn oyuncak bölümüne girerek o serserilerin elin212 •o den kurtuldum. Sonra parka gidip bir süre bankta oturdum. O sýrada bir ºey gördüðümü sandým... Ama aslýnda rüyaydý." Beverly meraklandý. "Neydi o?" "Hiç!" Richie'nin sesi sertleºmiº gibiydi. "Bir rüya. Gerçekten." Mi-ke'a baktý. "Ama dolaºmaya bir itirazým yok. Böylece zaman geçmiº olur. Eski kenti dolaºýrým." Bili arkadaºlarýna baktý. "Demek kabul ediyoruz, öyle mi?" Diðerleri, evet, der gibi baºlarýný salladýlar. "Ve bu gece kitaplýkta buluºacaðýz... Kaçta, Mike?" "Yedide. Geç kalýrsanýz zili çalýn. Kitaplýk akºam yedide kapanýyor." "Yedide o halde..." Bili ciddi ciddi diðerlerine baktý. "Dikkatli olun. ªunu da unutmayýn. H-h-hiçbirimiz aslýnda ne yaptýðýmýzý bilmiyoruz. Bunu bir keºif dolaºmasý sayýn. Bir ºey görürseniz savaºmaya kalkýºmayýn. Hemen kaçýn." Richie, Michael Jackson'un taklidini yaptý. "Ben âºýðým, savaºçý de-ðil." "Eh, öyleyse gidelim." Ben aðzýný çarpýtarak acý acý gülümsedi. "Ama açýkçasý ºu anda nereye gideceðimi de bilmiyorum. Madem Çorak Yer yasak... Benim için harika bir ºey olurdu sizinle o-aya gitmek." Bir an Beverly'ye baktý, sonra gözlerini kaçýrdý. "Aklýma benim açýmdan bu kadar deðerli olan baºka bir yer gelmiyor. Herhalde birkaç saat dolaºýr binalara bakarým. O arada da ayaklarým ýslanýr." Richie, "Sen gidecek bir yer bulursun, Saman Yýðýný," dedi. "Eskiden uðrayýp týkýndýðýn o büfelere git. Bir ºeyler atýºtýr." Ben güldü. "On bir yaºýmdan beri iºtahým bir hayli kapandý. Zaten öyle çok yemek yedim ki, belki beni buradan yuvarlayarak çýkarmak zorunda kalacaksýnýz." Eddie, "Haydi, gidelim," dedi. Diðerleri iskemlelerinden kalkmaya davranýrlarken Beverly baðýrdý. "Bir dakika! Niyetli kurabiyeler! Onlarý unutmayýn!" 213 Stephen King Richie, "Ha, evet," diye söylendi. "Kurabiyeden çýkacak niyeti görür gibiyim. 'Yakýnda seni iri bir canavar yiyecek. Mutlu günler.'" Diðerleri gülmeye baºladýlar. Mike kurabiye dolu kâseyi Richie'ye uzattý. Disk Jokey bir kurabiye seçti, sonra kâseyi yanýndaki arkadaºýna verdi. Kurabiyeler masada elden ele dolaºtý. Bili hiçbirinin de kurabiyelerini diðerlerinden önce açmadýðýný fark etti. Küçük, ºapka biçimi kurabiyeleri ya ellerinde tutuyorlardý ya da önlerine koymuºlardý. Bekliyordu hepsi. Beverly gülerek kendi kurabiyesine uzandýðý zaman, Bili, hayýr, hayýr, yapma! diye haykýrmak istedi. Bu 'O'nun oyununun bir parçasý. Kurabiyeyi yerine býrak. Onu açma. Ama çok geç kalmýºtý. Beverly kurabiyeyi ortasýndan kýrdý. Ben de öyle. Eddie kendisininkini çatalla ikiye ayýrmaya çalýºýyordu. Beverly dehºetle irkilmeden hemen önce, Bili kendi kendine, hepimiz de durumu anlamýºtýk, diyecek kadar zaman buldu. Çünkü hiçbirimiz de kurabiyeleri ýsýrmadýk. Aslýnda normali bu olurdu. Ama kimse bunu yapmadý. Galiba içimizde bir yer, hâlâ olanlarýn hepsini de hatýrlýyor. Ve bu düºünce ona her ºeyden daha korkunç geldi. Beverly'nin kurabiyesinden kanlar fýºkýrdý. Sanki bir atardamar kesilmiº gibi. Kanlar kadýnýn eline ve sofradaki beyaz örtüye sýçradý. Eddie Kaspbrak boðulurmuº gibi baðýrarak tiksintiyle masadan uzaklaºmaya çalýºtý. Az kalsýn iskemlesi devriliyordu. Adamýn kurabiyesinden pis, sarýmsý


kahverengi kabuklu dev bir böcek çýkmaya çalýºýyordu. Kozadan çýkarmýº gibi. Cama benzeyen gözleriyle boº boº bakýyordu böcek. Sonra sendeleyerek Eddie'nin tereyað tabaðýna girdi, ince arka bacaklarýný birbirine sürterken bir hýºýrtý duyuldu. Richie de boðulurcasýna, "Ah, Tanrým," diye inledi. "Ah, Tanrým! Koca Bili, bir göz..." Dudaklan gerilmiº, diºleri ortaya çýkmýºtý. Kurabiyesinin üzerinden bir parçanýn koptuðu görülüyordu. ªimdi bu delikten cam-laºmýº bir insan gözü bakýyordu. Kahverengi bir göz! Ben Hanscom kurabiyesini fýrlattý. Kurabiye masanýn üzerinde yuvarlanýrken Bili içinde kökleri kanlý iki diº gördü. Bu diºler birbirlerine çarparak çatýrdýyordu. ^ 214 M "O" Bili tekrar Beverly'ye döndü ve kadýnýn haykýrmak üzere olduðunu anladý. Bir atýlýºta eliyle Beverly'nin aðzýný kapattý. Eddie ise hýrýltýlý hýrýltýlý nefes alýyordu. Bili öfkeyle arkadaºlarýna baktý, sonra da o yazdan kalmýº olan sözleri tekrarladý. "Sesinizi kesin! Hepiniz de! Sesiniz çýkmasýn! Susun!" Richie eliyle aðzýný sildi. Mike'ýn yüzü kirli bir kurºuniye dönüºmüºtü. Ama zenci, yazara bakarak yine de baºýný sallamayý baºardý. Hepsi de masadan uzaklaºtýlar. Bili kendi kurabiyesini açmamýºtý. ªimdi kurabiyenin iki yanýnýn kabarýp kabarýp indiðini görüyordu. Beverly, Bill'in avucuna doðru, "Hý..." diye bir ºeyler söyledi. "Sus, Bev." Yazar elini çekti. Kadýnýn gözleri irileºmiº, sanki bütün yüzünü kaplamýºtý. "Bili... Bili, gördün mü?" Gözleri böceðe kaydý. ªimdi bakýºlarýný ondan alamýyordu. Böcek ölmek üzereymiº gibiydi. Kadýn inlemeye baºladý. Bili sert bir sesle, "Sus," dedi. "Masaya yaklaº." "Bunu yapamam, Billy. O ºeyin yanýna..." "Yapabilirsin. B-b-bunu yapmak zorundasýn." Bili yaklaºan ayak seslerini duymuºtu. "Hepiniz de masaya yaklaºýn. Bir ºey olmamýº gibi davranýn." Garson içeri girdi. "Masayý toplayayým mý?" "Biraz sonra." Mike yalancý bir neºeyle gülümsedi. "Yemeklerden memnun kaldýnýz mý?" Beverly, "Her ºey çok güzeldi," diyerek güldü. Gülümseyiºi Mi-ke'ýnkinden çok daha doðaldý. Deli gibi gülümseyen Bill'inkinden de. Yazar hafif bir çýtýrtý duydu. Tabaðýna baktý, kurabiyesinin içinden bir bacaðýn uzanmýº olduðunu gördü. Bili, onu ýsýrabilirdim, diye düºündü. Ama hâlâ gülümsüyordu. Richie de yazarýn tabaðýna bakýyordu. Grimsi siyah bir sinek, yavaº yavaº kurabiyenin içinden çýkýyordu. Hafifçe výzýldýyordu. Kurabiyeden akan sarýmsý, yapýºkan bir sývý, sofra örtüsünün üzerine yayýldý. Çevreye irinli yaralan hatýrlatan bir koku yayýldý. 215 Stephen King a 1 Garson, "Madem bir ºey istemiyorsunuz..." diye mýrýldandý. ^ Ben, "Öyle," dedi. "Yemekler nefisti... Çok deðiºik." Garson selam vererek di ºan çýktý. Ben, Bill'in tabaðýndaki dev sineðe bakarak boðuk boðuk, "Nedir o?" diye sordu. Bili, "Bir sinek," dedi. "Deðiºim geçirmiº bir sinek. Son zamanlarda sinekler aklýmdan çýkmýyordu. Anlayacaðýnýz yeni bir roman tasarlýyordum." Beverly fýsýldadý. "Baðýºlayýn... Galiba kusmam gerekiyor." Daha erkekler ayaða kalkamadan odadan fýrladý. Bili peçetesini silkeleyerek sineðin üzerine attý. Serçe yavrusu büyüklüðündeydi sinek. Peçetenin altýnda iki defa výzýldadý sonra da sustu. Eddie bitkinlikle, "Tanrým..." diye mýrýldandý. Mike, "Buradan çýkalým," dedi. "Beverly'yi lobide bekleriz." Mike hesabý öderken Beverly de kadýnlar tuvaletinden çýktý. Rengi uçmuºtu ama sakindi. Hep birlikte yaðmurlu güne çýktýlar. Mike, "Ýçinizde bu olay yüzünden fikrini deðiºtiren var mý?" diye sordu.


Ben, "Fikrimi deðiºtirmiº deðilim," dedi. Eddie baºýný salladý. "Hayýr." Richie güldü. "Hangi fikri?" Bili, "Vazgeçmedim," diyerek Beverly'ye baktý. Kadýn, "Ben de kaçacak deðilim," diye açýkladý. "Bill, sen demin 'O'nun eski oyunlarýna kalkýºtýðýný mý söyledin?" Yazar, "Ben sineklerle ilgili bir roman yazmayý düºünüyordum, bu yüzden de bir sinek gördüm," dedi. "Sen de kan, Beverly. Neden kaný düºünüyordun?" Beverly hemen, "Herhalde musluktan fýºkýran kanlar yüzünden," diye cevap verdi. Ama aslýnda bu doðru deðildi. Çünkü kanlar eline fýºkýrýr fýº-kýrmaz, tabanýnýn kesilmesini hatýrlamýºtý. Ve tabii Tom'u. Ve... babasýný... Bili, Eddie'ye baktý. "Sana da böcek çýktý. Neden?" 216 "O Eddie, "O bir cýrcýrböceði," dedi. "Evimizin bodrumunda sürüyle cýr-Cjrböceði var. Ýki yüz bin dolarlýk bir ev, ama o böceklerden kurtulamýyo-ruz. Geceleri bizi çýldýrtýyorlar. Mike'in telefonundan iki gece önce de korkunç bir kâbus gördüm. Ýnhalatörüme cýrcýrböcekleri dolmuºtu." Ben, "Garson bunlarýn hiçbirini de görmedi," diye hatýrlattý, sonra Beverly'ye baktý. "Annenle babanýn delikten fýºkýran kanlan görmedikleri gibi." "Öyle..." Hafif yaðmurda durup birbirlerine baktýlar. Mike saatine bir göz attý. "Bu gece yedide bekliyorum. Hepiniz de dikkatli olun." XI Dolaºma BEN HANSCOM BÝR KÝTAP ALIYOR Ben, Kansas Sokaðýndan çýkýyordu. Nereye gideceðini pek bilmiyordu mimar. Birdenbire, gümüº bir dolarlýk, diye düºündü. Biz onunla ne yaptýk? Ama bunu hatýrlayamadý. Gümüº dolar, Ben. Beverly onun yardýmýyla hayatýný kurtardý... Senin... Belki diðerlerinin de. Ve özellikle Bill'in. Beverly harekete geçinceye kadar 'O' neredeyse baðýrsaklanmý deºecekti. Sonra Beverly ne yaptý? Kýz, 'O'nu geriletti. Ve hepimiz de ona yardým ettik. Ama nasýl? Kafasýnda bir kelime belirdi. Anlamý olmayan, ama ürper-mesine neden olan bir sözcük. Chüd... Bu ne anlama geliyor? Ben yüksek sesle, "Bilmiyorum," dedi. Sonra da birinin duyup duymadýðýný anlamak için çevresine bakýndý. Kansas Sokaðýndan Costello Caddesine sapmýº olduðunu fark etti. Ya bilerek ya da bilmeyerek sevdiði bir yere gelmiºti. 217 Stephen King Derry Kitaplýðýna. Ani bir özlem duyan mimar, basamaklardan çýkarak içeri girdi. Kendisini bir yabancý, baºka bir ülkeden gelmiº bir casus gibj hissediyordu. Masasýnda oturan kütüphane memurunun baºýný kaldýrarak çýnlayan bir sesle, sen! demesini bekliyordu. Burada ne iºin var? Sen dýºardansýn! Eski günlerden gelmesin. Geldiðin yere dön. Yoksa polis çaðýrýrým. Kýz baºýný kaldýrdý. Genç ve güzeldi. Masasýndaki levhada adý yazýlýydý. Carole Danner. Daha geride, buzlu camlý bir kapý vardý. Üzerinde "Michael HanlonKitaplvK Müdürü," diye yazýlýydý. Sonra Ben'in gözü duvardaki bir afiºe iliºti, kalbi hýzla çarpmaya baºladý. Poster sade... ve tanýdýktý. Üzerinde sadece birkaç cümle vardý. "Dýºarý çýkma yasaðýný unutmayýn. 19'da evlerinizde olun. Derry Polis Merkezi." Ben o anda her ºeyi kavradý. Boºuna oylama yapmýºlardý. Dönmek imkânsýzdý. Kaderin çok önceden çizmiº olduðu yolda ilerlemek zorundaydýlar. Miss Danner, "Size yardýmcý olabilir miyim?" diye sordu. Ben, "Sanýrým..." dedi. "Bu biraz... romantik bir ºey. Anlayacaðýnýz ben Derry'de büyüdüm. Çocukluðumdan beri kente ilk defa döndüm. ªimdi bir kitap almak istiyorum. Adým Hanscom. Ben Hanscom." Carole Danner gülümsedi. "Çok hoº bir fikir bu. Siz on-ort beº dakika kitaplan inceleyin. Ben o sýrada kartýnýzý hazýrlarým. Çocukken kartýnýz var mýydý?"


Ben gülümsedi. "Olmaz olur mu? Arkadaºlarým dýºýnda, benim için en önemli ºeylerden biri de o karttý..." Birdenbire salonda bir ses yankýlandý. "Buraya gelir misin, Ben?" Mimar irkilerek döndü ama tanýdýk kimseyi göremedi. Herkesin sakin sakin oturmasýndan, o sesi duymamýº olduklarýný da anladý. Kütüphane memuru, "Eskiden kartýnýz olduðuna göre," diyordu. "Adýnýzý dosyalarda bulabilirim." 218 'O" Ben, "Çok teºekkür ederim," diye gülümsedi. Ayný anda salonun sessizliðin» daha yüksek, tehlikeli ve neºeli bir ses yardý. "Yukarý gel, Ben. Gel, ºiºko, gel." Carole Danner baºýný eðerek mimara baktý. "Dýºarýda hava ýsýndý mý?" Ben, "Biraz," dedi. "Neden sordunuz?" "Çünkü..." O ses kitaplarýn tepesinde haykýrdý. "Bütün bunlarý Ben Hanscom yaptý! Çocuklarý o öldürdü! Ben Hanscom'u yakalayýn. Tutun!" "Terliyorsunuz." Ben aptal aptal mýrýldandý. "Öyle mi?" Kýz, "Kartýnýzý hemen hazýrlayacaðým," dedi. "Teºekkür ederim." Carole Danner masasýndaki yazý makinesini önüne çekti. Ben aðýr aðýr uzaklaºýrken kalbi kaburgalarýný dövüyordu. Evet, terliyordu da. Terlerin alnýndan, koltukaltlanndan ve göðsünden aktýðýný hissediyordu. Mimar baºýný kaldýrdý, palyaço yüzünü beyaza boyamýºtý. Katil gibi sýrýtýyor, yayýlan dudak boyalan kana benziyordu. Göz çukurlan boºtu. Bir elinde birkaç balon, diðerinde de bir kitap tutuyordu. Ben, 'O,'diye düºündü. 1985'de, bahar sonlarýnda bir gün, Derry Kitaplýðýnýn salonunda duruyorum. Olgun bir insaným. Ama karºýmda çocukluk günlerinin en korkunç kâbusu var. 'O'nunla karºý karºýyayým. Pennywise aºaðýya seslendi. "Yukan gel, Ben. Sana bir zarar verecek deðilim. Senin için bir kitap seçtim... Ve bir de balon. Haydi, gel." Ben cevap vermek için aðzýný açtý. Oraya çýkacaðýmý sanýyorsan çýldýrmýºsýn demektir! Mimar birdenbire, böyle baðýnrsa kitaplýktakilerin asýl onu deli sanacaklanný anladý. Pennywise kýkýr kýkýr güldü. "Ah, bana cevap veremeyeceðini biliyorum. Ama seni bir an kandýrdým. Öyle deðil mi?" Baºýný arkaya attý, kahkahalarý tizleºti. Ben müthiº bir çaba sonucu, elleriyle kulaklanný týkamamayý baºardý. Pennywise yine, "Haydi gel, Ben," diye seslendi. "Konuºuruz. Tarafsýz bölge burasý. Ne dersin?" 219 Stephen King Ben kendi kendine, "Oraya çýkacak deðilim," dedi. "Sonunda karºý. na dikildiðim zaman beni görmeyi istemeyeceksin sanýrým. Çünkü seni öldüreceðiz." Palyaço yine tiz kahkahalar attý. "Beni mi öldüreceksiniz, Saman Yýðýný? Beni mi?" Yüzü bembeyaz kesilmiº olan Ben salonda ilerledi. Neredeyse kusacaktý. Titreyen eliyle raflarýn birinden bir kitap çekti. Soðuk parmaklarýyla sayfalarýný çevirdi. Palyaço, "Bu son ºansýn, Saman Yýðýný," dedi. "Kentten uzaklaº. Bu akºam, hava kararmadan. Bu gece seni yakalayacaðým. Seni de, diðerlerini de. Artýk beni durduramayacak kadar büyüdün, Ben. Hepiniz de öyle. Hiçbir ºey yapamayacak, sadece öleceksiniz. Çýkýp git, Ben. Bu gece olacaklarý görmek ister misin?" Ben buz gibi elleriyle kitabý tutuyordu hâlâ. Bakmak istemiyordu, ama sanki görünmeyen parmaklar çenesini tutmuº, baºýný kaldýrýyordu. Palyaço ortadan kaybolmuº, onun yerini Drakula almýºtý. Yüzü bir ölüm beyazlýðýnda, gözleri de kan pýhtýlarý gibi morumsu kýrmýzýydý. Aðzý açýktý. Jilet kadar keskin diºleri gözüküyordu. Drakula, "Hart, hart!" diye baðýrarak aðzýný kapattý. Diºleri dudaklarýný parçaladý. Aðzýndan kýzý-lýmsý kara bir kan akarken dudak parçalan kolalý gömleðinin önüne düºtü. Etler beyaz kumaºta kanlý izler býrakarak aºaðýya kaydýlar. Vampir kanlý bir deliðe dönen aðzýný açýp Ben'e haykýrdý. "Stan Uris ölmeden önce ne gördü? Onu sen de görmek ister misin, Ben? Stan ne gördü? Ne gördü?" Ben nefesini tuttu. Çýðlýk atmak üzere olduðunu düºünüyordu. Ama sonra, "Tabii, ondan gümüº kurºun yaptýk," dedi. "Gümüº dolardan..." Merdivenin yukarýsýndaki


vampirin kaybolmuº olduðunu fark etti. ªimdi orada bir balon uçuyordu. Ve üzerinde. "Günün iyi geçsin!" yazýlýydý. "Gece öleceksin!" Carole Danner yanýna geldi. "Kartýnýzý hazýrladým." 220 •O" Ben derin bir soluk aldý. "Çok teºekkür ederim." Sonra kendi kendine, "Gümüº kurºun deðil, gümüº toplar yaptýk..." dedi. Kýzla birlikte masaya gitti. Carole Danner ona turuncu bir kart uzat-tl. Ben, hayatýmda ilk defa büyüklere özgü bir kitaplýk kartý alýyorum, diye düºündü. Çocukken kartým sarýydý. Kýz bir kitabý mikrofilm aygýtýna doðru tuttu. Artýk ödünç verilen eserleri damgalamýyor, bu aletten yararlanýyorlardý. Ben adeta delice bir neºeyle kendi kendine, "Bu, tam palyaço konuºmaya baºladýðý sýrada raflarýn birinden kaptýðým kitap," dedi. "Kýz onu almak istediðimi sandý. Yirmi yýl sonra Derry Kitaplýðýndan bir eser aldým ama ne olduðunu bile bilmiyorum. Aldýrdýðým da yok. Buradan çýkayým da!" Ben kitabý koltuðunun altýna sýkýºtýrarak, "Teºekkür ederim," diye gülümsedi. "Size zahmet verdim." "Ne zahmeti, Bay Hanscom..." Ben saatine bir göz attý. "Artýk gitmem gerekiyor. Gösterdiðiniz nezaket için teºekkürler." "Güzel bir gün geçirmenizi dilerim, Bay Hanscom." Ben, ah, tabii, diye düºündü. Çünkü bu gece öleceðim. Hýzla ilerleyerek kitaplýktan çýktý. Sýcak mayýs güneºinde, basamaklarda durarak elindeki kitaba baktý. Elindeki, Henry Bowers ve arkadaºlanndan kurtulmak için Çorak Yer'e kaçtýðý gün kitaplýktan aldýðý romandý. Ben, "Ah, Tannm..." diye mýnldandý. "Ah, Tannm..." Birdenbire ar-kadaºlannýn baºýna neler geldiðini merak etti. EDDIE KASPBRAK TOPU YAKALIYOR Eddie bindiði otobüsten Kansas Sokaðýyla Kossuth Yolunun kesiºtiði yerde indi. Kansas boyunca aºaðýya doðru inerken, "Buraya neden geldim?" diye sordu kendi kendine. "Batý Broadway'e gitmeli, o güzel konaklara bakmalýydým. Greta Bowie adlý sansýn kýz da o evlerden birinde otu221 Stephen King rurdu. Sapsan saçlarý vardý. Bir ara ona âºýktým sanýrým. Cumartesi günleri Gretalann bahçesinde çocuklar kroket oynarlardý. Ama kýz beni hiç ça_ ðýrmazdý. Buna da kýzmazdým. Benim gibi bir çocuðu neden çaðýracaktý? Göðsüm dar ve çöküktü, astýmým vardý. Yüzüm de boðulmuº bir sýçanýn-kine benzerdi..." Eddie ayaðýnda ºýk Gucci mokasenleriyle aðýr aðýr ilerledi. Derin düºüncelere dalmýºtý. Sonra kendisini, büyük çocuklarýn vaktiyle beysbol oynadýklarý arsanýn önünde buldu. Galiba bazen Stan Uris de o çocuklara katýlýrdý... Ama asýl Geðirti Huggins'in oyun yeriydi burasý. Eddie kendi kendine, "Geðirti komik denilecek kadar iriyanydý," dedi. ''Daha on iki yaºýnda olmasýna raðmen bir seksen boyundaydý. Herhalde en aºaðý seksen kiloydu. O yaz ölmeseydi boyu daha da uzayacaktý. Ama hareketleri hantaldý. Çok da zalimdi..." Eddie arsanýn dibine doðru gitti. Buraya paslý bir zincir gerilmiºti. Daha geride Çorak Yer uzanýyordu. Orasý daha da vahºi bir hal almýºtý. Eddie, çocukluðumun en mutlu zamanlarýný bu berbat yerde geçirdim, diye düºündü. Birdenbire ürperdi. Tam döneceði sýrada gözü, üzerinde aðýr çelik kapak olan beton silindire iliºti. Ben bunlardan "Morlock delikleri," diye söz ederdi. Beton silindirin yanýnda durduðunda insan aºaðýdan gelen horultuyu duyardý. Bir makinenin gürültüsünü. "Morlock delikleri... Oraya gittik. Aðustosta. En sonunda Ben'in Morlock deliklerinin birinden kanalizasyona indik. Sonra?... Patrick Hocs-tetter oradaydý... 'O' çocuðu yakalamadan önce, Beverly, Patrick'in kötü bir ºey yaptýðýný görmüºtü. Galiba Henry Bowers'la ilgiliydi. Evet, öyle sanýrým. Ve..." Eddie dönerek yürüdü. Artýk Çorak Yer'e bakmayý istemiyor, oranýn uyandýrdýðý düºünceler hoºuna gitmiyordu. ªu anda evde, Myra'nýn yanýnda olmalýydý. Derry'de olmak onu sýkýyordu... "Yakala, oðlum!"


Eddie sesin geldiði tarafa döndü. Zincirin üzerinden aºan, topa benzer bir ºey ona doðru geldi. Eddie bunu adeta zarif denilecek bir hareketle ya222 'O jcaladý. Sonra elindekine baktý ve içindeki her ºey gevºeyip dondu. Elinde üzeri soyulmuº eski bir beysbol topu vardý. Sicimle sarýlmýºtý. Sicimin ucu zincirin üzerinden Çorak Yer'e doðru uzanýyordu. Eddie, Ah, Tanrým, diye düºündü. Ah, Tannm! 'O' Burada. O benim yakýnýmda ªÝMDÝ... Zincirin arkasýndan bir ses yükseldi. "Aºaðýya in de oynayalým, Eddie." Sesi tanýdý. Duyduðu dehºet yüzünden neredeyse bayýlacaktý. Geðirti Huggins'in sesiydi bu. 1958 yýlýnýn aðustos ayýnda, Derry'nin altýndaki tünellerde öldürülen Geðirti'nin. Ve ºimdi çocuk, aºaðýdan arsaya doðru týrmanýyordu. Arkasýnda New York Yankees takýmýnýn çizgili beysbol üniformasý vardý. Her yanýna kuru yapraklar yapýºmýºtý. Gelen ºey hem Geðirti'ydi, hem de o cüzzamlý. Uzun yýllar ýslak bir mezarda yattýktan sonra canlanan iðrenç bir yaratýk. Geðirti'nin iri yüzünün etleri pis kokulu ºeritler halinde sarkmýºtý. Bir göz çukuru boºtu.. Saçlarýnýn arasýnda kývýl kývýl bir ºeyler dolaºýyordu. Bir elinde küflü bir beysbol eldiveni vardý. Geðirti, "ªahane bir atýºtý," diyerek güldü. Bembeyaz aðzýndan bembeyaz bir kurbaða yere düºtü. "Duydun mu? Ha, aklýma gelmiºken... Seni okºamamý ister misin, Eddie? Ben bunu on sente yapanm. Hatta para almadan bile." Geðirti'nin yüzü birdenbire deðiºti. Pelteye benzeyen burnu çöktü. Ortaya Eddie'nin kâbuslarýnda gördüðü kýpkýrmýzý iki yank çýktý. Saç telleri kalýnlaºtý ve alný açýldý. Saçlarý örümcek aðýný hatýrlatan bir beyazlýða büründü. Alnýndaki deri yarýldý ve ortaya sümüðe benzer bir sývýyla kaplý bembeyaz kemik çýktý. Geðirti ortadan kaybolmuºtu artýk. Onun yerini Neibolt Sokaðýndaki evin verandasý altýna gizlenen yaratýk almýºtý. Bu korkunç ºey, ºarký söyler gibi, "Boby, seni on sente okºayabilir," diyerek zincire doðru týrmandý. O sýrada dokunduðu yeºil sarmaºýklar kapkara kesildiler. Zincir yaratýðýn aðýrlýðý altýnda sallanarak ºýkýrdadý. "Bunu ne zaman istersen yapar. Fazlasý için on beº sent alýr." Eddie baðýrmak istedi ama gýrtlaðýndan sadece gýcýrtýya benzeyen anlamsýz, hafif bir ses yükseldi. Ciðerleri hava almak için çabalýyordu, Ed223 Stephen King 1! die elindeki topa baktý. Birdenbire buna sarýlmýº olan sicimlerin arasýndan kan sýzmaya baºladý. Kanlar çakýllara ve Eddie'nin mokasenlerinin üstüne damladý. Eddie topu yere attý, sendeleyerek iki adým geriledi. Gözleri yuvalarýndan uðramýºtý. Cüzzamlý zinciri aºýyordu ºimdi. Dili dýºarý sarkmýºtý. Bir, hatta belki de bir buçuk metre uzunluðundaydý bu dil. Gülümseyen cüzzamlýnýn aðzýndan, yýlan gibi, zincire doðru uzanýyordu. Sonra hafif bir patlama oldu sanki. Ve yaratýk birdenbire ortadan kayboldu. Eddie dönerek koºmaya baºladý. Dudaklarý gerilmiºti. Zorlukla soluk alýyordu. Yüzü peynir kadar beyazdý. Biri omzunu yakaladý. Eddie bir çýðlýk atarak kurtulmaya çalýºtý. El omzunu bir an iyice kavradý, sonra gevºedi. Eddie baºýný çevirdi. Yanýnda Greta Bowie duruyordu. O da ölmüºtü. Kýzýn yüzünün yansý yoktu. Geride kalan et parçalarýnýn arasýnda kurtçuklar kýpýrdanýyordu. Kýz bir elinde yeºil bir balon tutuyordu. Greta yansý kalmýº aðzýyla, "Araba kazasý geçirdim," diyerek gülümsedi. O arada yýrtýlma sesine benzeyen iðrenç bir ses duyuldu. Eddie kýzýn suratýndaki kaslarýn oynadýðýný gördü. Greta ekledi. "O sýrada on sekiz yaºýndaydým, Eddie. Hem içki içmiº, hem de uyuºturucu almýºtým. Bütün ar-kadaºlann burada, Eddie." Eddie ellerini yüzüne doðru kaldýrarak geri geri gitti. Greta ona doðru geldi. Bacaklanna kanlar dökülmüº, sonra da kurumuºtu. Eddie kýzýn omzu üzerinden daha da korkunç bir ºey gördü, Patrick Hocstetter sendeleyerek ona doðru geliyordu. Onun arkasýnda da beysbol üniformasý vardý. Eddie koºmaya baºladý. Greta onu tekrar yakalamaya çalýºtý. Eddie'nin gömleði yýrtýldý, ensesine korkunç bir sývý döküldü. Eddie, Gre-ta'nýn elindeki balonun üzerine yazýlmýº olan cümleyi gördü. "Astým ilacý akciðer kanseri yapar." Eddie deli gibi ileriye doðru atýldý. Koºtu, koºtu, koºtu. Sonra McCarron parkýnýn yakýnýnda yere yýðýlarak bayýldý.


224 "O" BEVERLY ROGAN'IN ZÝYARETÝ Beverly, Deny Konaðý Otelinden çýkarak anayoldan aºaðýya indi. jvfereye gittiðini pek bilmiyordu. Zaten aklýnda o konu yoktu. Haiku'yu düºünüyordu. O kartý çekmeye, çamaºýrlannýn altýna saklamýºtý. Belki annesi görmüºtü. Ama önemli deðildi. Neyse ki babasý o çekmeyi hiç açmýyordu. Eðer Al Marsh kartý görseydi, herhalde kýzýna onu felce uðratan dostça bir bakýºla bakacak, yapmaman gereken bir ºeye mi kalkýºtýn, Bevvie? diye soracaktý. Erkek çocuklarla aranda bir ºeyler mi geçti? Beverly, hayýr da dese, evet de dese, dayaðý yiyecekti. Sonra babasý yine dostça bir tavýrla, senin için çok endiºeleniyorum Bevvie, diyecekti. Çok, çok endiºeleniyorum. Artýk büyümelisin. Öyle deðil mi? Kadýn, belki de babam hâlâ Derry'de, diye düºündü. Ondan en son haber aldýðým zaman bu kentteydi... On yýl önce mi? Tom'la evlenmeden çok önce olduðunu hatýrlýyorum. Babasý Beverly'ye bir kart göndermiºti. Üzerinde Paul Bünyan heykelinin bir resmi vardý. Adam, "Doðru dürüst davrandýðýný umanm," diye yazmýºtý karta, "Mümkünse bana biraz para yolla, çünkü fazla param yok. Seni seviyorum, Bevvie. Baban." Beverly, belki babam kendince beni seviyordu, diye düºündü. O uzun yaz boyunca Bili Denbrough'ya umutsuzca âºýk olmamýn sebebi de yine babamdý... Çünkü çocuklann arasýnda sadece Bili babam gibi otoriterdi. Sebep ne olursa olsun, Beverly çýlgýnca âºýk olmuºtu Bill'e. Öte yandan Ben de ona âºýktý. Tatlý, iyi, ºiºman Ben. Beverly bu çocuksu üçgenin nasýl sona erdiðini hatýrlayamýyordu... Beverly birdenbire sarsýldý. O eski apartmanýn önünde bulmuºtu kendisini. Titreyerek kollanný kavuºturdu. Belki de babam hâlâ burada oturu-yordur. Kapýya yaklaº, Beverly. Posta kutularýna bak. Üzerinde Marsh yazýlý bir kutu varsa, o zaman kapýyý çalarsýn. Kýzýl saçlanný, solaklýðýný ve resim yapma yeteneðini aldýðýn o adam da, ayaklanný sürüyerek gelir ve kapýyý açar. 225 F: 15 Stephen King Kapýya doðru giderek kutulara baktý, sonra soluðunu tuttu. Bunlardan birinin üzerinde, "Marsh," yazýlýydý. Beverly, "Ama zili çalmayacaðým " dedi. "Onu görmek istemiyorum. Zili çalmayacaðým." Eli uzandý, zili çal. di. O tanýdýk sesi duydu. "Tin-tan!" Kapý açýldý, eºikte biri belirdi. Beverly gülmek istedi o zaman. Karºýsýndaki babasý deðildi. Yaºý seksenine yaklaºmýº, uzun boylu bir kadýndý. Saçlarý uzun ve çok güzeldi. Ama iyice kýrlaºmýºtý. Aralannda altýn gibi teller de vardý. Çerçevesiz gözlük takmýº olan kadýnýn gözleri fýyord'lar kadar maviydi. Belki de atalarý Ýskandinav ülkelerinden gelmiºti. Arkasýnda mor muareden eski bir elbise vardý. Duruºu çok gururluydu. Kýrýºýk yüzü ºefkat yansýtýyordu. "Evet, miss?" Beverly, "Affedersiniz," dedi. "Galiba yanlýº zili çaldým. Marsh yazýlý olaný çalacaktým." "Marsh mý?" Kadýn zarif bir tavýrla kaºlanný kaldýrdý. "Evet, anlayacaðýnýz..." Kadýn, "Bu apartmanda Marsh adýnda biri yok," dedi. "Ama..." "Herhalde Alvin Marsh'ý kasdetmiyorsunuz?" Beverly, "Evet," diye baðýrdý. "O benim babam!" Yaºlý kadýn elini kaldýrarak yakasýndaki broºa dokundu, sonra da gülümsedi. Hem ºefkatle, hem de kederle. "Kentte olanlarý pek bilmediðiniz anlaºýlýyor, miss. Bunu size söylemeyi istemezdim. Ne de olsa ben bir yabancýyým. Ama babanýz beº yýl önce öldü." "Ama... zilin altýnda..." Beverly kapýnýn yanýna baktý, sonra ºaºkýnlýkla güldü. Babasýnýn hâlâ burada olacaðýna inandýðý için telaºlanmýº. "Kersh" adýný "Marsh" diye okumuºtu. "Siz Bayan Kersh misiniz?" Babasýnýn ölüm haberi onu sarsmýºtý. Ama yaptýðý budalaca hata yüzünden de kendi kendine kýzýyordu. Yaºlý kadýn baºýný salladý. "Evet..." "Babamý... tanýr mýydýnýz?" 226 "O Bayan Kersh, "Pek tanýmazdým," dedi. "Ama onunla bazen Costello Caddesindeki markette karºýlaºýrdýk. Biz... renginiz uçtu. Çok üzgünüm. Lütfen içeri girin. Size çay vereyim." Beverly bitkinlikle, "Hayýr, hayýr," diye mýrýldandý ama gerçekten sarsýlmýºtý. Çaya ihtiyacý vardý. Bir iskemleye oturmaya da.


Bayan Kersh dostça bir tavýrla, "Gelin, caným," diye gülümsedi. "O kötü haberi verdikten sonra hiç olmazsa bu kadarýný yapayým." Beverly itiraz edemeden kendisini eski apartmanýn oturma odasýnda buldu. Burasý gözüne eskisinden daha küçük gözüktü. Ama herhalde güvenli bir yerdi. Bayan Kersh onu mutfaða götürdü. Buradaki yuvarlak masaya mavi kenarlý, bembeyaz, zarif çay fincanlarý konulmuºtu. Bir yanda pasta ve bisküvi dolu tabaklar duruyor, önündeki çaydanlýktan buharlar çýkýyordu. Bayan Kersh, "Oturun," dedi. "Oturun, miss. Size çay vereyim." Beverly nedense birdenbire hafif bir endiºe duydu. Bu kadýnýn gülümsemesi biraz... neydi? Kötü mü? Sahte mi? Bilgiç mi? Ama bu saçma bir düºünceydi. Öyle deðil mi? "Burayý çok güzel döºemiºsiniz," diye mý-nldandý. "Her ºeyi çok beðendim." "Öyle mi?" Bayan Kersh bir fincana çay doldurdu. Çok koyu renk ve bulanýk bir çay. Beverly çayý içmek istemediðini düºündü. Zaten orada olmayý da istemiyordu. Kafasýnda bir ses, "Aslýnda kapýda Marsh yazýlýydý," diye fýsýldadý. Korktu o zaman. Bayan Kersh fincaný ona uzattý. Beverly, "Teºekkür ederim," dedi. Çay belki bulanýktý ama kokusu nefisti. Bir yudum aldý. Tadý da güzeldi. Beverly kendi kendine, "Neredeyse gölgenden korkacaksýn," dedi. Sonra yaºlý kadýna baktý. "Oturma odasýndaki o sedir aðacýndan yapýlmýº sandýðý çok beðendim." "Antika o." Bayan Kersh güldü. Beverly yaºlý kadýnýn bir tek kusuru olduðunu fark etti. Diºleri berbattý. Güçlü görünüºlü, ama bozuk diºler. 227 Stephen King Renkleri sarýydý. Ön iki diº birbirinin üstüne binmiºti. Köpek diºleri ise çok uzundu. Fillerin diºleri gibi. Beverly, ama demin diºleri bembeyazdý, diye düºündü. Kapýya gel. diði zaman gülümsedi. Sen o zaman, "Diºleri ne kadar beyaz," dedin kendi kendine. Birdenbire korkusu arttý. Oradan hemen uzaklaºmayý istiyordu artýk. "Evet, o sandýk çok eski!" Bayan Kersh fincaný baºýna dikti ve çirkin bir ºapýrtýyla çayýný bir nefeste içti. Sonra Beverly'ye gülümsedi. Daha doðrusu sýrýttý. Beverly gözlerin de deðiºmiº olduðunu gördü. Göz aklan sarýydý. Kýrmýzý damarlar iyice gözüküyordu. Bayan Kersh'in saçlarý da seyrelmiºti. ªimdi donuk griydi bu saçlar. Bayan Kersh boº fincanýnýn üzerinden Beverly'ye sinsi sinsi baktý. "Çok eski..." Tiksinti uyandýran o gülümseme yüzünden yine çarpýk diºleri ortaya çýkmýºtý. "Onu babamýn evinden getirdim. Üzerine oyulmuº olan R ve G harflerini gördünüz mü? Onlarý fark ettiniz mi?" "Evet..." Beverly'nin sesi sanki çok uzaklardan geliyordu. Kafasý deli gibi, "Belki kadýn deðiºtiðini fark etmediðimi sanýyor," diye haykýrýyordu. "Eðer öyleyse belki yine de kurtulabilirim..." Bayan Kersh, "Babam," dedi. Beverly onun elbisesinin de deðiºmiº olduðunu fark etti. Eski püskü, siyah bir ºeydi üstündeki ºimdi. Yakasýndaki zarif iðne de, aðzý hastalýktan açýlmýº gibi duran bir kurukafa halini almýºtý. Yaºlý kadýn ekledi. "Babamýn adý Robert Gray'di. Ama onu Bob Gray diye tanýrlardý. Daha da önemlisi, Palyaço Pennywise diye. Oysa bu da onun asýl adý deðildi. Ama babam ºakadan hoºlanýrdý." Bir kahkaha attý. Diºlerinden bazýlarý da elbisesi gibi kapkara kesilmiºti. Pembe beyaz cildi irin ºansýydý ºimdi. Elleri birer pençeye benziyordu. Yaºlý kadýn Beverly'ye gülümsedi. "Bir ºeyler yiyin, yavrum." Sesi biraz tizleºmiº, çatal-laºmýºtý. Ölülerin konulduðu, kara toprak dolu bir mahzen kapýsýnýn açýlýp kapanýrken çýkardýðý gýcýrtýya benziyordu. Beverly gitmek isteyen bir çocuk gibi, "Hayýr, teºekkür ederim," dedi. "O Cadý, "Ýstemiyor musunuz?" diyerek güldü. Pençelerini hýºýrdatarak tabaklara uzandý. Ýnce ballý bisküvileri ve güzel pastalarý iki eliyle birden aðzýna týkmaya baºladý. O iðrenç diºleri inip inip kalkýyordu. Uzun, kirli týrnaklarýný pastalara batýrýyor, kemikli çenesinden kýrýntýlar dökülüyordu.


Nefesi kokuyordu. Çoktan ölmüº olan ve çürürken çýkardýklarý gaz-jar yüzünden patlayan ºeylerin kokuºuydu bu. Saçlarý büsbütün seyrekleº-ýniºti. Kabuk baðlamýº baº derisi gözüküyordu. "Ah, babam ºakadan pek hoºlanýrdý! Bu bir ºaka, miss. Bilmem hoºunuza gidecek mi? Beni annem deðil, babam dünyaya getirdi. Gerisinden fýrlayýverdim. Heh heh!" Beverly gittiði ilk partide çok kötü bir biçimde utanan, üzgün bir küçük kýz gibi, "Artýk gitmem gerekiyor," dedi. Ama bacaklarýnýn bütün gücü kesilmiºti. Fincanýndakinin çay deðil, sulu pislik olduðunu hayal meyal fark etti. Bundan birkaç yudum da almýºtý. "Ah, Tanrým, Tanrým, lütfen... Yalvarýrým, yalvarýrým..." Yaºlý kadýn karºýsýnda küçülüyor, sýskalaºýyordu. ªimdi suratý elmadan yapýlmýº bir bebeðe benziyordu. Acuze yüzlü bir bebeðe. Çýðlýða benzeyen tiz bir sesle gülüyor, öne arkaya sallanýyordu. "Ah, babamla benim birbirimizden hiç farkýmýz yoktur. Yavrum, eðer aklýn varsa hemen geldiðin yere gidersin. Çabuk buradan kaç. Kalýrsan ölümden daha da feci bir ºeyle karºýlaºýrsýn. Derry'de can veren bir insan, gerçekten ölmüº sayýlmaz. Bunu daha önce de biliyordunuz. Artýk bu gerçeðe inanýn." Beverly aðýr aðýr ayaða kalktý. Masadan ve cadýdan uzaklaºýp dehºet ve ºaºkýnlýkla geriledi. Çünkü güzel yuvarlak masanýn meºe tahtasý deðil, çikolatadan yapýlmýº olduðunu fark etmiºti. Cadý yine kýkýr kýkýr gülerek masadan bir parça koparttý, kara kenarlý bir kapana benzeyen aðzýna týktý. Sonra da, "Hepimiz sizi bekliyoruz!" diye haykýrdý. Týrnaklan çikolata masayý çizdi. "Ya, evet! Ya, evet!" Tavandaki avizeler akide ºekerindendi. Çerçeveler karamela. Beverly yere baktý, zeminde ayakkabýlannýn izlerinin kaldýðýný gördü. Çünkü yer tahta deðil, çikolatadandý. 't.' 229 Stephen King Ah, Tannm, diye düºündü. "Hansel ve Gratel masalý bu. O cadý beni her zaman korkuturdu. Çocuklarý yediði için..." Cadý tiz kahkahalar atýyordu. "Sen ve arkadaºlarýn! Seni ve arkadaºlarýný kafese kapatacaðým. Finn kýzýncaya kadar!" Beverly kapýya doðru koºtu. Ama sanki aðýr çekilmiº bir filmin için-deydi. Cadýnýn kahkahalarý kulaklarýnda çýnlýyordu. Baºýnýn çevresinde yarasalar uçuºuyordu. Beverly bir çýðlýk attý. Antre ºeker, karamela ve çilek esansý kokuyordu. Mide bulandýrýcý bir ºeydi bu. Ýçeri girdiði zaman gördüðü kristal taklidi kapý tokmaðý, ºimdi dev bir akideye dönüºmüºtü. "Senin için endiºeleniyorum, Bevvie. ÇOK endiºeleniyorum!" Beverly dönerken kýzýl saçlarý uçuºtu. Babasý koridordan sendeleyerek ona doðru geliyordu. Arkasýnda cadýnýn siyah elbisesi, yakasýnda da kurukafa iðne vardý. Al Marsh'ýn suratýnýn etleri erimiº gibiydi. Gözleri birer taº parçasýný andýrýyordu. Aðzýndan köpükler saçarak gülüyor, yumruklarýný sýkýp sýkýp açýyordu. "Benim güzel kýzým... Seni döve döve öldüreceðim... Parça parça edeceðim... Gel..." Beverly haykýrarak yapýºkan tokmaða uzandý, kendisini giriº taraça-sýna attý. Buranýn tabaný da çikolatadandý. Tavanýna ºekerle süsler yapýl-• mýºtý. Beverly bulanýk gözlerle arabalarýn yoldan gelip geçtiklerini gördü. "Oraya ulaºmalýyým... Gerçek orada... Kaldýrýma çýkabilirsem..." Babasý, "Kaçmanýn bir yaran olmaz, Bevvie," dedi. "Bu aný uzun zamandan beri bekliyoruz. Çok eðleneceðiz... Kannlanmýz da doyacak." Beverly tekrar geriye bir göz attý. ªimdi babasýnýn arkasýnda cadýnýn elbisesi deðil, palyaço kýlýðý vardý. Önündeki iri düðmeler turuncuydu. Babasý bir elinde birkaç balon tutuyordu. Diðer elinde de bir çocuk bacaðý vardý. Sanki tavuk buduymuº gibi. Balonlann üzerinde, "Uzaydan geldi," diye yazýlýydý. 'O' yalpalayarak Beverly'nin peºi sýra basamaklardan indi. Çökük dudaklanný aralayarak, "Arkadaºlanna söyle," diye güldü. "Ben ölmüº bir ýrkýn sonuncusuyum. Ölmekte olan bir gezegenden kurtulabilen tek kimse. Kadýnlan soymak, erkeklerin ýrzýna geçmek ve twist yapmayý öðrenmek 230 "O" için geldim." 'O', bir elinde kanayan kopuk bacak, diðer elinde de balonlarla, deli gibi dans etmeye baºladý. Palyaço elbisesi dalgalanýp havalanýyordu. Ama


Beverly rüzgârlan hissetmiyordu. Birden bacaklarý birbirine dolaºtý. Beverly kaldýrýma yuvarlandý. Palyaço kopuk bacaðý fýrlatarak tekrar onun peºinden geldi. Bacak anlatýlmayacak bir gürültüyle çim alana düºtü. Beverly bir an kaldýrýmda öyle yattý. Bütün bunlann gerçek olamayacaðýný düºünüyordu. Bu bir rüyaydý. Biraz sonra kendisi uyanacaktý. Palyaço uzun týrnaklý, çarpýlmýº parmaklanyla ona dokunmadan bir dakika önce, yanýldýðýný ancak anladý. 'O'gerçekti. Kendisini öldürebilirdi. O çocuklarý da öldürdüðü gibi. Beverly birdenbire 'O'na, "Sýðýrcýklar senin gerçek adýný biliyorlar!" diye baðýrdý. 'O' irkildi. Beverly'ye bir an, o gülümsemenin yerini nefret ve can acýsýný simgeleyen bir ifade almýº gibi geldi. Belki buna korku da kanº-mýºtý. Belki Beverly'ye öyle gelmiºti. Neden öyle delice bir ºey söylediðini kendi de bilmiyordu. Ama bu sayede kýsacýk bir an kazanmýºtý. Ayaða fýrlayarak koºmaya baºladý. Sonra fren gýcýrtýlan duyuldu. Hem öfke ve hem de korku dolu boðuk bir ses, çevrede yankýlandý. "Önüne baksana, ahmak!" Beverly bir fýnn kamyonetinin kendisine çarpmak üzere olduðunu hayal meyal fark etti. Sonra karºý kaldýnmda durdu. Kesik kesik soluk alýyordu. Kamyonet uzaklaºtý. Palyaço ortadan kaybolmuºtu. O kopuk bacak da. Apartman hâlâ oradaydý. Ama Beverly ºimdi binanýn harap ve bomboº olduðunu görüyordu. Pencerelere tahtalar çakýlmýºtý. Kadýn, "Ýçeriye gerçekten girdim mi?" diye kendi kendine sordu. "Yoksa hayal mi gördüm?" Ama elbisesi kirlenip tozlanrmºtý. Parmaklan-na da çikolata bulaºmýºtý. Beverly ellerini silmeye çalýºarak hýzla yürüdü. Yüzü yanýyor, sýrtýnda buzdan parmaklar dolaºýyordu. Kalbi hýzla çarparken gözleri de ona uyarak kabanp iniyordu sanki. 'O'nu yenemeyiz! 'O' her neyse, kendisini yenmemiz imkânsýz. 'O' bunu denememizi zaten istiyor. Eski olayýn inti231 Stephen King kamýný almak için. Buradan gitmeliyiz... Kaçmalýyýz..." Bacaðýna bir ºey hafifçe dokundu. Beverly baðýrarak geriledi. Eðilip yere baktý. Ýrkilerek elini aðzýna bastýrdý. Yerde bir balon vardý. Sapsarý bir balon. Bunun üzerine koyu mavi boyayla, "Haklýsýn, küçük tavºan," diye yazýlmýºtý. Beverly kalkarken balon tatlý bahar rüzgârýna kapýlarak uçtu. RICHIE TOZIER GEZÝYOR "O gün Henry'yle arkadaºlarý beni kovalamýºlardý... Okul kapanmadan önce..." Richie kanala paralel yolda yürüyordu. Ellerini ceplerine sokarak görmeyen gözlerle "Öpüºme Köprüsü"ne baktý. "Freese'in Oyuncak Bölümüne kaçarak onlardan kurtuldum." Richie korkunç bir biçimde sona eren o öðle yemeðinden beri amaçsýz dolanýyordu... Kendi kendini, hep birlikte hayal gördüklerine inandýrmaya çalýºmaktaydý... Ama bunu baºaramamýºtý. Disk Jokey tekrar yürümeye baºlayarak, Freese'den sonra Kent Merkezine gittim ve bir süre parktaki bir bankta oturdum, diye düºündü. "Ve bir ºey gördüðümü sandým..." Kaºlanný çatarak tekrar durdu. "Ne gördüm?... Ama bu sadece bir rüyaydý... Öyle miydi? Gerçekten öyle miydi?" Sola doðru baktý, cam, tuðla ve çelikten yapýlmýº olan o binayý gördü. 1950'lerin sonunda, Merkez herkese pek modern gözükmüºtü. Ama ºimdi biçimsiz ve eski duruyordu. Richie, "ݺte," dedi. "Dönüp dolaºýp kahrola-sýca Kent Merkezine geldim. Hayali gördüðüm o yere. Ya da rüyayý gördüðüm... Ah, insan eski rolüne nasýl da kolaylýkla giriveriyor..." Birdenbire gözlerine iðneler batmaya baºladý sanki. Richie elini yüzüne götürdü. Sonra sancý, baºladýðý gibi birdenbire sona erdi. Richie aðýr aðýr yürüyerek parka girdi. Paul Bünyan'ýn heykeline bakarak, ihtiyar Paul... diye düºündü. Ben gideli neler yaptýn bakalým? o gün bana yaptýðýn gibi küçük çocuklann ödlerini patlattýn mý? 232 ö" Ah!... Richie birdenbire her ºeyi hatýrladý. Dilinin ucuna kadar gelen bir kelimeyi hatýrlayývermek gibi. O gün yumuºak mart güneºinde banka oturmuº, biraz uyuklamýºtý. Eve gidip "Banstnad"ýn son yarým saatini izlemeye karar vermiºti sonra. Birdenbire yüzüne sýcak bir hava çarpmýºtý. Bu yüzden alnýna düºen saçlarý geriye doðru uçmuºtu.


Richie baºýný kaldýrmýº, Paul Bünyan'ýn iri suratýnýn kendi yüzüne pek yakýn olduðunu görmüºtü. Sinema ekranýnda görülen yüzlerden bile daha kocamandý o surat. Bütün dünyayý dolduruyor-du sanki. O rüzgâra neden olan, Paul Bünyan'ýn öne doðru eðilmesiydi... Ama artýk çocuðun karºýsýndaki, Paul'a hiç benzemiyordu. Alný dar, kaºlarý da çatýktý. Ayyaºlannki gibi mosmor burnundan kýllar çýkmýºtý. Gözleri kanlý, biri de ºehlaydý. Balta Paul Bünyan'ýn omzunda deðildi artýk. Paul baltaya dayanýyordu. Bastona dayanýr gibi. Balta, beton kaldýrýmda bir çukur açmýºtý. Paul yine gülümsüyordu ama gülümsemesi hiç de ºen deðildi. Ýri san diºlerinin arasýndan çevreye bir koku yayýlýyordu. Sýcak havada otlann arasýnda çürüyen hayvan leºlerini hatýrlatan bir koku. Dev, homurtuyu andýran alçak bir sesle, "Seni yiyeceðim," dedi. Ancak deprem sýrasýnda birbirlerine çarpan kayalardan böyle bir ses çýkardý. "Bana tavuðumu, harpýmý ve altýn dolu keselerimi geri vermezsen seni parçalayýp yiyeceðim!" Paul bunlan söylerken, soluklan Richie'nin gömleðinin tayfuna yakalanmýº yelken gibi dalgalanýp uçmasýna neden oldu. Gözleri yuvalann-dan uðramýº olan çocuk bankta arkasýna dayanýp kaldý. Saçlan dimdik olmuº, o leº koku çevresini sarmýºtý. Dev gülmeye baºladý. Ýki eliyle baltanýn sapýný tutarak çekti. Ucunu, kaldýrmaya baºladý. Acayip, öldürücü bir hýºýrtý duyuldu. Richie birdenbire devin o baltayý kendisine indirmek, baºýný ve gövdesini ortadan yarmak niyetinde olduðunu anladý. Ama kýmýldayacak halde deðildi. Birdenbire bütün gücü kesilmiºti. Kendi kendine, "Bunun ne önemi var?" diyordu. "Uyukluyorum ve rüya T 233 I Stephen King görüyorum. Biraz sonra bir ºoför, koºarak karºýdan karºýya geçen bir çocuða korna çalacak, ben de uyanacaðým." Dev, "Doðru," diye homurdandý. "Cehennemde uyanacaksýn!" Balta havada bir an durdu ve Richie o zaman bunun hiç de rüya olmadýðýný anladý... Rüyaysa bile, öldürücü bir rüyaydý. Çocuk baðýrmaya çalýºtý, sesi çýkmadý. Banktan, heykelin etrafýndaki çakýllý alana yuvarlandý. Heykel yerinde deðildi artýk. Orada yalnýzca kaide duruyordu. Paul Bünyan'ýn ayaklarýnýn bulunduðu yerden koskocaman birer çelik vida uzanýyordu. Hýzla aºaðýya inen balta bütün dünyayý ýslýðý andýran bir sesle doldurdu. Devin gülümsemesi, bir katilin ifadesine dönüºtü. Dudaklarý iyice gerilmiº, iðrenç, parýltýlý plastik diº etleri ortaya çýkmýºtý. Balta bir saniye önce Richie'nin oturduðu banka indi. O kadar keskindi ki, hemen hemen hiç ses çýkmadý. Ama bank hemen ikiye ayrýldý. Yeºile boyanmýº tahtanýn içi parlak, tiksinti uyandýracak kadar da beyazdý. Richie sýrtüstü yerde yatýyor, hâlâ haykýrmaya çalýºýyordu. Topukla-nyla yerde ilerlemeye çabaladý. Gömleðinin yakasýndan, pantolonunun belinden içeriye çakýllar giriyordu. Paul tepesine dikildi. Kanalizasyon kapaklan kadar iri olan gözleriyle çakýllarýn üzerinde büzülen Richie'ye baktý. Sonra çocuða doðru bir adým attý. Kara çizmesi topraða deðdiði zaman yer sarsýldý, çakýllar havalandý. Richie yüzüstü döndü ve sendeleyerek ayaða kalktý. Daha dengesini bulamadan koºmaya çalýºtýðý için tekrar kannüstü kapaklandý. Ciðerlerindeki bütün hava hýºýrtýyla boºaldý. Saçlarý gözlerine düºtü. Trafiðin yolda her zamanki gibi akýp gittiðini görüyordu. Sanki hiçbir ºey olmuyormuº gibi. Sanki o arabalardaki adamlardan hiçbiri Paul Bünyan'ýn canlanýp kaideden indiðini, karavan büyüklüðündeki bir baltayla cinayet iºlemeye hazýrlandýðýný görmüyormuº gibi. Birdenbire güneº kayboldu. Richie ºimdi biçimi bir insana benzeyen gölgelikte yatýyordu. 234 "O" Çocuk çabucak dizüstü doðruldu. Az kalsýn yan devriliyordu. Sonra kalkmayý baºardý ve elinden geldiði kadar hýzlý koºmaya baºladý. Arkasýndan o ýslýða benzeyen ýsrarlý ses geliyordu, yine. Fýºººt... Yer sarsýldý. Richie'nin alt ve üst diºleri birbirine vurdu. Deprem sýrasýnda sarsýlan tabaklar gibi. Richie, Paul'un baltasýnýn kendi ayaklarýnýn hemen


gerisine, kaldýrýma saplandýðýný anladý. Dönüp arkasýna bakmasýna bile gerek yoktu. Çocuk, devin gölgesinden kurtularak tekrar güneºe çýktý. Ayný anda gülmeye baºladý. Freese'de aºaðý kata kaçtýðý zaman yaptýðý gibi. Bitkindi. Soluk soluðaydý. Sonunda arkasýna bakmak cesaretini gösterebildi. Paul Bünyan'ýn heykeli her zamanki gibi kaidesinin üzerinde duruyordu. Baltasýný omzuna vurmuº, baºýný gökyüzüne doðru kaldýrmýºtý. Dudaklarý, efsane kahramanlarýna özgü o sonsuz iyimser gülüºle aralanmýºtý. Ýkiye bölünmüº olan bank sapasaðlamdý. Dev Paul'un iri ayaðýný bastýðý yerde çakýllar düzgündü. Sadece Richie'nin... rüya görürken... yuvarlandýðý yerde küçük taºlar biraz karýºmýºtý. Ne yerde ayak izi, ne de, betonda çukur vardý. Ortada yalnýzca küçük bir çocuk vardý. Daha iri çocuklarýn kovaladýðý biri. ݺte Richie bu yüzden rüyasýnda dev bir Henry Bowers görmüºtü. Richie pek hafif ve titrek bir sesle, "Kahretsin," dedi, sonra da kararsýzca güldü. Heykelin tekrar kýmýldayýp kýmýldamayacaðýný görmek için parkta bir süre bekledi. Belki Paul ona göz kýrpar, baltasýný bir omzundan diðerine geçirir ya da kaidesinden atlayarak tekrar Richie'ye saldýrýrdý. Ama tabii bunlarýn hiçbiri de olmadý. Tabii. "Ben mi kaygýlýyým? Hah hah hay! Uyukladým ve bir rüya gördüm. Hepsi o kadar..." Richie parktan geçerse evine daha çabuk varabilecekti. Ama uzun yolu tercih etti. Akºama kadar da bu olayý hemen hemen unuttu. ªu ana kadar... 235 Stephen King Disk Jokey, ºimdi burada olgun bir erkek oturuyor, diye düºündü. Rodeo Drive'daki en lüks maðazalarýn birinden alýnmýº yosun yeºili bir spor ceket giymiº. Ayakkabýlarý ünlü birinin. Ýç çamaºýrlarý da. Gözlerinde yumuºak lenslerle oturmuº, küçük bir çocuðun gördüðü rüyayý hatýrlýyor. Yine o heykele bakýyor. "Hey, Paul! Dev Paul! Buraya hiç deðiºmemiº olduðunu söylemeye geldim. Hiç yaºlanmamýºsýn!" Evet, o gün bir rüya görmüºtü, iºte o kadar. Richie'nin gözlerine yine o aðrý saplandý. Aðzýndan üzüntülü bir çýðlýk kurtuldu. Bu seferki sancý deminkinden daha da ºiddetliydi. Sanki çok derinlere iniyor, Disk Jokey'in ödünü patlatýyordu. Richie lenslerini çýkarmak için ellerini kaldýrdý. Ama ayný anda sancý kesildi. Gözleri yaºardý bir an. Sonra o da durdu. Richie ellerini aðýr aðýr indirdi. Kalbi hýzla çarpýyordu. Nedense birdenbire aklýna, çocukluðunda onu dehºete düºüren tek korku filmi geldi. "Sürünen Göz" filmi. Pek de güzel bir ºey deðildi. Öbür çocuklar gülüp durmuºlardý. Ama Richie buz gibi kesilmiº ve sanki dili de tutulmuºtu. Richie Tozier biraz da titrek bir sesle, "Lanet olsun," diyerek kalkmaya davrandý. "Otele dönüp biraz uyuyacaðým. Yolculuðun beni yorduðu belli." Ayaða kalktýðý zaman gözü Kent Merkezinin önündeki levhaya iliºti. Birdenbire dizlerinin baðý çözüldü ve tekrar banka çöktü. Orada, "1001 Sesli Richard Tozier 1001 dans diyarý Derry'ye döndü," diye yazýlýydý. "Çöp Aðýzlýnýn Kente Dönüºünün ªerefine, Richie Tozier'in 'Ölüler Rock ªovu'nu sunuyoruz!" "Kentine Hoº Geldin, Richie! Sen de bir ölüsün!" Disk Jokeye, biri ciðerlerini yumruklamýº da bütün havayý boºaltmýº gibi geldi. Sonra o sesi duydu. O hýºýrtýyý. Fýºººt! Richie banktan çakýlla236 'O" nn üzerine yuvarlanýrken, Deja-vup dedikleri bu olmalý, diye düºündü. Artýk bunu öðrendin. Kimseye sormana gerek kalmadý. Richie yere, omzunun üzerine düºtü ve döndü. Baºýný kaldýrarak Paul Bünyan'ýn heykeline baktý. Ama oradaki Paul deðildi artýk. Kaidenin üzerinde palyaço duruyordu. Altý metre boyunda, renk renk plastikten yapýlmýº bir ºeydi. Boyalý yüzünü gülünç bir kýrma çevreliyordu. Gümüºüm-sü elbisesinin önünü voleybol topu


büyüklüðünde, turuncu plastik düðmeler süslemekteydi. Elinde balta deðil, plastik balonlar vardý. Bunlarýn üzerinde de yine, "Richie Tozier'in Ölüler Rock ªovu," yazýlýydý. Disk Jokey topuklanna ve avuçlarýna dayanarak geri geri gitti. Pantolonun belinden içeriye çakýllar girdi. Spor ceketinin kol altýndaki dikiºi attý. Richie döndü, ayaða kalktý, sendeleyerek geriye baktý. Palyaço da onu süzüyordu. Islak gözlerini saða sola oynatýyordu. Sonra gök gürültüsü gibi bir sesle, "Seni korkuttum mu?" diye sordu. Richie'nin aðzýnýn beyniyle bütün iliºkisi kesilmiºti sanki. Dudakla-nnýn arasýndan, "Ucuz heyecanlardan hoºlanmam," sözleri döküldü. Palyaço bundan daha fazlasýný beklemiyormuº gibi baºýný sallayarak gülümsedi. Dudaklarýnýn arasýndan uçlarý sipsivri, iri diºleri gözüktü. "Ýsteseydim seni ºimdi öldürürdüm. Ama daha sonra, çok daha eðlenceli olacak." Richie'nin aðzý, "Benim için de öyle," diye homurdandý. "Özellikle ºu pis kafaný kopardýðým zaman, bebeðim." Palyaçonun gülümsemesi yayýldýkça yayýldý. 'O', beyaz eldivenli ellerinden birini kaldýrdýðýnda, hava akýmý yüzünden Richie'nin saçlarý uçtu. Yirmi yedi yýl önce olduðu gibi. Palyaço bir direk kadar iri iºaret parmaðýný uzattý. Ayný anda Richie'nin gözlerine yine o korkunç sancý saplandý. Sanki biri gözlerine paslý çiviler çakýyordu. Disk Jokey baðýrarak ellerini gözlerine bastýrdý. (*) Ayný olayý daha önce de yaºamýº gibi hissetmek. 237 Stephen King Palyaço, "Komºunun gözündeki tozu çýkarmadan önce, kendi gözündeki mertekle ilgilen," dedi. Sesi havada titreºti, Richie yine o leº kokusunu duydu. Baºýný kaldýrdý, telaºla birkaç adým geriledi. Palyaço eðilmiº, eldivenli ellerini dizlerine dayamýºtý. "Biraz daha oynamak ister misin, Richie? Parmaðýmla iºaret eder etmez prostat kanserine yakalanýrsýn. Bunu ister misin? Ya da kafaný iºaret ederim, beyninde bir ur oluºur. Tabii çok kimse, 'Beynindeki urlara bir yenisi eklendi,' diyebilir. Ya da aðzýný iºaret ederim, o fazla sivri dilin, irinler akýtan bir uzantý halini alýr. Bunu yapabilirim, Richie. Görmek ister misin?" 'O'nun gözleri gitgide irileºiyordu. Richie her biri futbol topu kadar iri olan gözbebeklerindeki o çýlgýnca karanlýðý gördü. Evrenin dýºýndaki o karanlýðý, Disk Jokey kendisini çýldýrtabilecek korkunç bir mutluluk da görüyordu o gözlerde. 'O'nun bütün bu söylediklerini yapabileceðini o anda anladý. Daha fazlasýný da! Sonra Richie'nin aðzý oynadý yine. "Canýmý sýkma, beyaz palyaço!" Yepyeni bir zenci taklidiydi bu. Disk Jokey birdenbire güldü. "Bana iliºme. Ben keyfýmce gezer, keyfýmce yaºanm. Beni duyuyor musun, beyaz suratlý köpek?" Richie'ye, palyaço irkilmiº gibi geldi. Ama bunun doðru olup olmadýðým anlamak için bekledi. Hýzla koºmaya baºladý. Çocuðunun Paul Bun-yon heykelini seyretmesi için durmuº olan genç bir babanýn, kendisine bir deliye bakar gibi kuºkuyla bakmasýna da aldýrmadý. Aslýnda çýldýrdým sanýrým, dostlar, diye düºündü. Hem de nasýl! Taklit de pek kötüydü ama iºe yaradý. Sonra palyaçonun sesi ortalýkta yankýlandý. Çocuðun babasý bunu duymadý. Ama küçüðün yüzü buruºtu. Yavrucak aðlamaya baºladý. Babasý oðlunu kucaðýna alarak ºaºkýn ºaºkýn ona sarýldý. Richie o dehºetin arasýnda bile fark etti bunu. Palyaçonun sesi hem neºeli, hem de öfkeliydi galiba. Ya da sadece öfkeli. 238 "O "O Göz burada, aºaðýda, Richie! Beni duyuyor musun? ªu sürünen göz. Eðer bu kentten kaçmak niyetinde deðilsen, derinlere in ve o dev göze, 'Merhaba!' de. Onu istediðin zaman görebilirsin. Her an! Beni duyuyor musun, Richie? Seninle en beðenilen parçalan çalar, dans ederiz!" Richie ancak kaldýnma vardýðý zaman geriye bakmak cesaretini gösterdi. Gördüðü de içini hiç rahatlatmadý. Paul Bunyon hâlâ yerinde yoktu. Palyaço da öyle. ªimdi kaideden artýk ölmüº olan ünlü müzisyen Buddy Holly'nin altý metre boyundaki plastik heykeli yükseliyordu. Buddy'nin yakasýndaki rozetin üzerinde, "Richie Tozier'in Ölüler Rock ªovu," yazýlýydý yine.


Küçük çocuk hâlâ deli gibi aðlýyor, babasý onu kucaðýna almýº götürüyordu. Genç adam özellikle Richie'nin yanýndan geçmemeye dikkat etti. Richie yürümeye baºladý. Olanlan düºünmemeye çalýºýyordu. ªimdi yalnýzca, otele vardýðý zaman içeceði bardak dolusu viskiyi düºünmek istiyordu. Ondan sonra da biraz uyuyacaktý. Sonra birdenbire gözlerine o sancý saplandý. Richie ellerini çabucak kaldýrarak lensleri çýkardý. Ayný anda etrafta palyaçonun kahkahasý yankýlandý. BILL DENBROUGH BÎR HAYALET GÖRÜYOR Bili o gün öðleden sonra Pennywise'i görmedi. Ama bir hayaletle karºýlaºtý. Gerçek bir hayaletle. Yazar, olay sýrasýnda buna inandý. Zaten daha sonra da fikrini deðiºtirmedi. Bill, Withcham Sokaðýndan çýkarak Georgi°.'nin 1957'de, o yaðmurlu günde can verdiði kanalizasyon ýzgarasýna baktý. Kalbi deli gibi çarpýyordu. Alçak sesle, "Haydi, çýksana," dedi. "Neden gözükmüyorsun? Çýk dýºan. Yoksa aºaðýya iner, seni öldürürüz." Cevap bekledi ama kanaldan hiç ses gelmedi. 239 Stephen King Tam ayaða kalkacaðý sýrada üzerine bir gölge düºtü. Yazar telaºla baºýný kaldýrdý. Ama gelen küçük bir çocuktu. On-on bir yaºlarýnda bir çocuk. Ayaðýnda rengi solmuº bir ºort vardý. Dizleri yara bere içindeydi. Çocuk, "Siz her zaman kanalizasyon borulanyla konuºur musunuz?" diye sordu. Bili, "Sadece Derry'deyken yapanm bunu," dedi. Bir an ciddi ciddi birbirlerine baktýlar, sonra da gülmeye baºladýlar. Bili mýrýldandý. "S-sana aptalca bir soru soracaðým." Çocuk, "Sorun," dedi. "Hiç bu ýzgaralarýn birinden sesler geldiðini duydun mu?" Çocuk yazara, çýldýrdýðýna karar vermiº gibi baktý. Bili baºýný salladý. "P-Pekâlâ. Bu soruyu sorduðumu unut." Tam uzaklaºacaðý sýrada çocuk seslendi. "Bir dakika!" Yazar durdu. "Ne var?" Çocuk ona dikkatle baktý. Sanki konuºmaya karar verdiðine piºman olmuºtu. "Evet, duydum." "Neler söylüyorlardý?" "Bilmiyorum. Yabancý dilde konuºuyorlardý. O seslerin Çorak Yer'deki tulumba merkezlerinin birinden geldiðini iºittim. Topraktan çýkmýº büyük borulara benzeyen yerlerden..." "Evet, biliyorum. Duyduðun çocuk sesi miydi?" "Önce çocuk sesi duydum, sonra da erkek sesi." Çocuk bir an durdu. "Çok korktum. Koºarak eve gittim ve olanlarý babama anlattým. O da, 'Belki yankýdýr,' dedi." "Buna inandýn mý?" Çocuk sevimli bir tavýrla güldü. "Pek inanmadým..." "O sesleri bir daha duydun mu?" Çocuk, "Bir kere," dedi. "Banyo yaparken. Bir kýz sesi duydum. Bir ºey söylemiyor, sadece aðlýyordu. Yýkandýktan sonra týkacý açmaya korktum. Belki... kýzýn boðulmasýna neden olurum diye." 240 "O Bili yine baºýný salladý. Çocuk ºimdi açýk açýk Bill'i süzüyordu. Iºýltýlý gözleri merak doluydu. "O sesleri siz de duydunuz mu, efendim?" Bili, "Evet, duydum," diye cevap verdi. "Uzun yýllar önce. Burada öldürülen çocuklar arasýnda tanýdýklarýn var mýydý, oðlum?" Çocuðun gözlerindeki pýrýltý söndü. Bunun yerini kaygý aldý. "Bazen Johnny Feury'le oynardým. Ýyi bir çocuktu. Öldüðü zaman aðladým." Bili usulca, "Kanalizasyon borularýna, kapaklarýna sakýn yaklaºma," diye tembih etti. "Trenlerin manevra yaptýklarý yere de gitme. Ama özellikle kanalizasyondan uzak dur!" Çocuðun gözleri yine parladý. "Size komik bir ºey söyleyeyim mi?" "Söyle tabii." "Köpekbalýðýnýn herkesi yediði o filmi biliyor musunuz?" "Herkes biliyor. J-J-Jaws."


"ªey... Bir arkadaºým var. Adý Tommy Vicananza. Fazla zeki deðil. Biraz çatlak. Ne demek istediðimi anlýyor musunuz?" "Evet." "O kanalda bir köpekbalýðý gördüðüne inanýyor. Bana sudan uzanan bir yüzgeç gördüðünü söyledi. îki buçuk-üç metre boyundaymýº. Sadece yüzgeç. Tommy, 'Johnny'yi de, öbür çocuklarý da o köpekbalýðý öldürdü,' diyor. 'Jaws o. Bunu biliyorum. Çünkü balýðý gördüm,' diyor. Ben ona, kanalýn sularýnýn pis olduðunu, artýk içinde hiçbir ºey yaºamadýðýný hatýrlattým. 'Sen çatlaksýn, Tommy,' dedim. Ama o köpekbalýðýnýn týpký filmin sonunda olduðu gibi sudan çýktýðýný ve onu ýsýrmaya çalýºtýðýný iddia ediyor. Güya son anda kaçmýº. Çok komik deðil mi, efendim?" Bili, "Evet, çok komik," diye cevap verdi. "Çocuk çatlak. Öyle deðil mi?" Bili durakladý. "Oðlum, sakýn kanala da yaklaºma. Anlýyor musun?" "Yani Tommy'nin sözlerine inanýyor musunuz?" Bili durakladý. Omzunu silkecekti ama onun yerine, evet, der gibi baºýný salladý. 241 F: 16 Stephen King Çocuk soluðunu verdi, utanmýº gibi baºýný önüne eðdi. "Evet... Bazen bende de çatlaklýk olduðunu düºünüyorum..." Bili, "Ne demek istediðini çok iyi anlýyorum, oðlum," diye mýrýldandý. "Ama kanala da, kanalizasyon ýzgaralarýna da yaklaºmamalýsýn. Her yere arkadaºlarýnla birlikte gitmelisin." Çocuk, "Ben zaten evin yakýnýnda oynuyorum," diye açýkladý. Bili, erkek kardeºim de öyle yapardý, diye düºündü. Sonra da çocuða, "Nasýl olsa bu olaylar yakýnda sona erecek," dedi. "Sahi mi?" "Öyle sanýyorum." "Ýyi öyleyse." Bili aðýr aðýr eski evine doðru ilerledi ama binanýn önünde durmadý. Sadece adýmlarýný yavaºlattý. Çim alandaki koltuklarda birileri oturuyordu. Bir aile. Ev eskisi gibi koyu yeºile boyalýydý. Ama Bill'in annesinin çiçek tarhlarý yoktu artýk. Bili, evde oturanlarla konuºabileceðini biliyordu. Ama buna ne gerek vardý? Georgie'nin ölümünden sonra ev buz gibi bir yer halini almýºtý. Bulmak için Derry'ye döndüðü ºey de orada deðildi. Yazar bu yüzden köºeye doðru giderek saða saptý, arkasýna da bakmadý. Kansas Sokaðýndan aºaðýya indi, bir süre kaldýrýmýn kenarýndaki parmaklýðýn önünde durarak Çorak Yer'e baktý. Hiç deðiºmemiºti orasý. Belki biraz daha vahºi bir hal almýºtý. Koku bile aynýydý. Çöp yýðýnlarý kaldýrýlmýº olsa bile. Baharda yeºeren bitkilerin kokusu diðerlerini gizleyemi-yordu. Ýnsan artýklarýnýn ve pis ºeylerin kokusunu. Bili ürpererek, olay geçen sefer burada sona erdi, diye düºündü. Yine öyle olacak. ªurada... Kentin altýnda... Yazar dönerek hýzla yürümeye baºladý. Bir süre sonra da eskicilerin bulunduðu sokaða girdi. Buradaki dükkânlar antikacý deðildi. Annesinin aºaðýlarcasýna, "Yankee Rehinciler," diye tanýmladýðý kimseler vardý bu sokakta. 242 'O" Bili bir dükkânýn önünde durdu. Eºyalar geliºigüzel oraya buraya yýðýlmýºtý. Ama yazar gözlerini, hemen fark ettiði bir ºeye dikmiºti. Gördüðüne inanamýyormuº gibi bakýyordu. Gözleri irileºmiº, tüyleri diken diken olmuºtu. Saðdaki vitrinde "Gümüº" duruyordu. Eskimiºti bisiklet. Yer yer paslanmýºtý. Bazý parçalarý eksikti. Gümüº! Bili yanaklarýndan aðýr aðýr akan yaºlarý silmek için elini kaldýrdý, sonra da içeri girdi. Dipteki masanýn baºýnda dükkân sahibi oturuyordu. Kýrk yaºlarýnda son derece sýska bir adamdý. Kapýnýn yukansmdaki çýngýrak týngýrdadýðý zaman o da okuduðu kitaptan baºýný kaldýrdý. "Buyurun..." Bili, "ªey," dedi. Vitrindeki bisikleti soracaktý ama birdenbire bir tek cümle bütün kafasýný doldurdu sanki. Karºýsýnda hayaleti görür ama yine de ona inanmaz. Ne anlama geliyordu bu?


Dükkâncý, "Bir ºey mi istiyordunuz?" diye sordu. Terbiyeli bir tavýrla konuºmuºtu ama Bill'i dikkatle süzüyordu. Bili sýkýntýsýna raðmen alayla, galiba caz müzisyenlerini coºturan o ºeyden çektiðimi sanýyor, diye düºündü. Sonra da, "E-E-Evet," dedi. "ª-º-ºu vitrindeki b-b-bisiklet. K-k-kaça o?" "Yirmi dolar. Aslýnda bir Schwinn'mis o sanýrým. Ama ºimdi üzerinde türlü parça var." Bakýºlarýyla Bill'i ölçtü. "Bisiklet büyük. Ona binebilirsiniz." Bili mýrýldandý. "Bisiklete bindiðim günler geride kaldý... Çek kabul eder misiniz?" "Satýn aldýðýnýz eºyanýn bedelini on dolardan fazla aºmamak ºartýyla." Bili, "Yirmi dolarlýk bir çek vereceðim," dedi. "Bir yere telefon edebilir miyim?" "Tabii. Buyurun." Bill, Deny Kitaplýðýný aradý. Mike oradaydý. Zenci, "Neredesin Bili?" diye sordu. Sonra da telaºla ekledi. "Ýyisin ya?" "Ýyiyim, iyiyim. Bizimkileri gördün mü?" 243 Stephen King "Hayýr. Onlan bu gece göreceðiz." Mike bir an durdu. "Yani öyle sanýyorum... Senin için ne yapabilirim, Koca Bili?" Bili sakin sakin, "Ben bir bisiklet alýyorum," dedi. "Onu senin eve býrakabilir miyim? Bisikleti koyabileceðim bir yer var mý? Bir garaj falan?" Bir sessizlik oldu. "Mike? Sen..." Zenci, "Buradayým," dedi. "Gümüº'ü mü alýyorsun?" "Evet." "Pekâlâ. En iyisi, evime gel, Bill. Palmer yolu 61 numaraya. Ben de hemen oraya giderim. Yemek ister misin?" "Ýyi olur. ݺten ayrýlabilir misin?" "Önemli deðil. Carole idare eder." Mike yine durakladý. "Carole ben kitaplýða dönmeden bir saat önce birinin geldiðini söyledi. 'Salondan çýkarken suratý hayalete benziyordu,' dedi. Carole'un tarifinden onun Ben olduðunu anladým." "Emin misin?" "Evet. Ve ºimdi de bisiklet. Bu da olayýn bir kýsmý sanýrým. Öyle deðil mi?" Bili mýrýldandý. "Öyle olmalý..." Yazar telefonu kapattýktan sonra çeki yazdý. Dükkân sahibi bisikleti vitrinden çýkanp getirdi. Bili gidonu tuttu ve birdenbire titredi. Gümüº... Gümüº'ü bulmuºtu yine. MIKE ESRARI ÇÖZÜYOR Ev küçük ama güzeldi. Duvarlarý beyaz, pancurlan da yeºildi. Bili, Gümüº'ü ite ite Palmer Sokaðýndan çýktýðý sýrada, Mike da eve yeni gelmiºti. Arabasý pek eskiydi. Bili onun söylediklerini hatýrladý. Kaybedenler Kulübünün altý üyesi Derry'den ayrýlmýºlar ve kazanmaya baºlamýºlardý. Ama Mike kentte kalmýºtý. Ve hâlâ Kaybedenler'dendi. 244 "O" Bili, Gümüº'ü garaja soktu. Ýki arkadaº durup bisiklete bir süre sessizce baktýlar. Sonra Mike, "Evet, bu gerçekten Gümüº," dedi. "Yanýlmýº olabileceðini düºünüyordum. Ama Gümüº bu. Onu ne yapacaksýn?" "Bilmiyorum... Ama Gümüº'ü tamir etmek istiyorum." "Ona tekrar binecek misin?" Bili sert sert, "N-ne münasebet!" diye cevap verdi. "Sadece onun berbat halde kalmasýný istemiyorum." "Patron sensin, Koca Bill." Mike rafa uzanarak bir bisiklet pompa-sýyla alet kutusunu aldý. Bili, "Eskiden pompan yoktu," dedi. "Alet kutun da." Zenci baºýný salladý. "Öyle. Bunlan geçen hafta aldým." "Bisikletin var mý?" Mike yazarýn gözlerinin içine baktý. "Yok." "Ama bunlan alýverdin... Öyle mi?" "Evet. Ýçimden öyle geldi." Mike hâlâ Bill'e bakýyordu. "Bir sabah uyandýðým zaman alet kutusunun iºe yarayacaðýný düºündüm. Pompanýn da. Bütün gün aklýmdan


çýkmadý bu... Sonunda gidip bunlan aldým. ݺte sen ºimdi onlardan yararlanacaksýn." Bili, "Evet, yararlanacaðým," diye cevap verdi. "Ama o iç bayýltýcý televizyon oyunlannda dedikleri gibi. 'Bu ne anlama geliyor, hayatým?'" Mike, "Bunu bizimkilere sor," dedi. "Bu gece." "Gelecekler mi dersin?" "Bilmiyorum, Koca Bill." Mike bir an durakladý, sonra da ekledi. "Belki hepsi gelemeyecekler. Ýçlerinden biri ikisi usulca kentten kaçmaya karar verebilirler. Ya da..." "O zaman ne yapacaðýz?" "Bilmiyorum..." Ýki arkadaº bisikleti onardýktan sonra yemek yediler. Mike'm arka bahçesine çýkarak alacakaranlýkta sigara içtiler. Bili bir ara cüzdanýndaki 245 Stephen King kartvizitlerden birini aldý, üzerine Gümüº'ü eskicinin vitrininde gördüðünden beri aklýndan çýkmayan cümleyi yazdý. Sonra da kartý Mike'a uzattý. Zenci cümleyi dikkatle okuyarak dudaklarýný büzdü. Bili, "Sence bunun bir anlamý var mý?" diye sordu. "Bu cümleyi biliyor musun? Ya da buna benzer bir ºeyi?" '"Hayaleti karºýsýnda görüyor ama yine de ona inanamýyor.'" Mike baºýný salladý. "Bunun ne olduðunu biliyorum tabii." "Öyleyse bana da söyle. Y-y-yoksa yine her ºeyi kendi kendime hatýrlamam gerektiðinden mi s-söz edeceksin?" Mike, "Hayýr," dedi. "Bunu sana açýklamamýn bir sakýncasý yok. Bu eski bir Ýngiliz sözü. Sonradan kekemeler ve peltek peltek konuºan kimseler için bir egzersiz olarak kullanýlmaya baºlanmýº. O yaz annen bu cümleyi söyleyebilmen için çabalayýp durdu. 1958 yazýnda. Sen bunu mýrýldanarak etrafta dolaºýp dururdun." "Öyle mi?" Bili bir an durdu, sonra kendi sorusunu cevapladý. "Öyle." "Herhalde anneni memnun etmeyi çok istiyordun." Bili neredeyse aðlayacaktý. Yalnýzca, evet, der gibi baºýný sallayabildi. Konuºacak halde deðildi. Mike, "Bunu doðru dürüst söylemeyi hiçbir zaman baºaramadýn," diye açýkladý. "Çok iyi hatýrlýyorum. Olanca gücünle çabaladýn ama dilin hep dolaºtý." Bili, "Ama söyleyebildim!" diye cevap verdi. "Hiç olmazsa bir kere." "Ne zaman?" Bili yumruðunu önlerindeki piknik masasýna indirdi. "Onu hatýrlamýyorum." Sesi yükselmiºti. Sonra da ifadesiz bir sesle ekledi. "Hiç hatýrlamýyorum." 246 "O" XII Davetsiz Üç Konuk Mike Hanlon'un arkadaºlarýna telefon ettiði gün, Henry Bowers da bazý sesler duymaya baºladý. Bütün gün hem de. Henry önce bu seslerin aydan geldiðini sandý. Bahçeyi çapalarken baºýný kaldýrýp göðe baktý. Akºam yaklaºýyordu. Masmavi gökyüzünde uçuk renkli bir ay vardý. Hayalet bir ay. ݺte Henry bu yüzden kendisiyle konuºanýn ay olduðunu sandý. Ancak hayalet-ay, hayaletlerin sesiyle konuºabilirdi. Eski arkadaºlarýnýn, yýllar önce Çorak Yer'de oynayan çocuklarýn sesleriyle. Bir de... baºkasýnýn sesiyle. Henry'nin adýný söylemeye cesaret edemediði birinin. Önce Victor Criss aydan Henry'ye seslendi. "Onlar geri dönüyorlar, Henry. Hepsi de, ahbap. Derry'ye geliyorlar." Sonra Geðirti Huggins aydan konuºtu. Belki de ayýn karanlýk tarafýndan. "Bir tek sen varsýn, Henry. Ýçimizden bir tek sen kaldýn. Onlan, benim için ve Vic için öldürmelisin. Öyle küçücük çocuklar bizi yenmemeliler." Henry yeri çapalarken sýk sýk baºýný kaldýrarak aya baktý. Bir süre sonra Fogarty ona yaklaºýp ensesine vurdu. Henry yere yýðýldý. "Otlarla birlikte bezelyeleri de sökmeye baºladýn, ahmak." Henry ayaða kalkarak yüzündeki ve saçlanndaki topraklan temizledi. Ýriyarý bir adam olan Fogarty orada durmuº, kendisine bakýyordu. Beyaz ceket ve pantolon giymiºti. Juniper Hill'de "Rehber" diye tanýmlanan gardiyanlarýn cop taºýmalarý


yasaktý. Bu yüzden bazýlarý ceplerinde bozuk para dolu torbalarla dolaºýyorlardý. Gardiyanlarýn en kötüleri de bu Fogarty, Adler ve Koontz'du. Para dolu keseler yasak deðildi. Katil delilerin . kapatýldýðý Juniper Hill'de, bu keseler öldürücü birer silah sayýlmýyordu. Hastane, Augusta'nýn hemen dýºýndaydý. Henry, "Çok üzgünüm, Bay Fogarty," diyerek gülümsedi. Biçimsiz san diºleri ortaya çýktý. 247 Stephen King Fogarty, "Evet, üzgünsün," diye homurdandý. "Ayný ºeyi bir daha yaptýðýný görürsem daha da üzülürsün, Henry." "Evet. Bay Fogarty." Fogarty uzaklaºtý. Gardiyanýn arkasý dönük olduðu için, Henry hemen usulca etrafýna bakýndý. Hava açýlýr açýlmaz Mavi Koðuº'taki bütün hastalan bahçeyi çapalamaya çýkarmýºlardý. Çok tehlikeli olup, sonradan biraz uysallaºan suçlularý o koðuºa veriyorlardý. Aslýnda Juniper HiU'deki bütün hastalar oldukça tehlikeli sayýlýyordu. Henry Bowers'i da 1958'de, güz sonlarýnda babasýný öldürdüðü için buraya yollamýºlardý. Tabii polis Henry'nin yalnýzca babasýný öldürmekle kaldýðýna inanmýyordu. ݺ bu kadar basit olsaydý, Henry'yi yirmi yýllýðýna Augusto Eyalet Akýl Hastanesine kaparlardý. Ama polis, Henry'nin o çocuklarý da öldürdüðünü düºünüyordu. Hiç olmazsa çoðunu. Henry'yi uzun uzun sorguya çekmiº, iyice sýkýºtýrmýºlardý. Etrafýný sarmýº, parmaklarýný yüzüne doðru sallamýºlardý. Polis müdürü, Henry'yi iki defa tokatlamýºtý. Lottman adlý bir dedektif de yumruðunu bir kere karnýna gömmüºtü. Lottman, "Dýºardaki insanlar hiç de memnun deðiller, Henry," demiºti. "Derry'de uzun zamandan beri kimse linç edilmedi. Ama yine edilmeyecek demek deðil." Tabii aslýnda Derry'nin iyi sakinlerinin kalkýp polis merkezini basarak Henry'yi ekºi elma aðacýna asacaklanný kimse pek sanmýyordu. Ama çaresizdiler. O yazla ilgili dehºet ve kan dolu dosyayý kapatmak istiyorlardý. Henry bir süre sonra, her cinayeti onun üzerine yýkmak istediklerini anladý. Ona göre önemli deðildi. Kanalizasyondaki o dehºet anlarýndan, Ge-ðirti'yle Victor'un baºýna gelenlerden sonra, hiçbir ºeye aldýrmýyordu Henry. Bu yüzden de, "Evet," dedi. "Babamý ben öldürdüm. Evet, Victor Criss'le Geðirti Huggins'i ben öldürdüm. Evet, Patrick'i de. Veronica'yý da. Evet evet, hepsini de." Bu doðru deðildi, ama Henry aldýrmýyordu. Polislere baºka ºeyler söyleyecek deðildi. Hele 'O'ndan hiç söz etmeyecekti248 'O Böylece Henry'yi Augusta'ya yolladýlar 1979'da da Juniper Hill'e naklettiler. Henry etrafýna baktý, Mavi Koðuº'tan olan diðer hastalan gördü. Bir Ýçiº gecesi kansýyla dört çocuðunu birden öldüren George DeVille. Annesini öldürdükten sonra cesedi ortadan kaldýrmak için yemeye çalýºan Jimmy Donlin. Yangýn çýkarmaktan hoºlanan ufak tefek Fransýz, Benny Beaulieu. Yakalanýncaya kadar elli kadýnýn ýrzýna geçen Franklin D'Cruz... Ve elindeki çapaya dalgýn dalgýn bakan Arlen Weston. Fogarty, Adler ve Koontz, bir süre önce Weston'un daha hýzlý hareket etmesini saðlamak için ona bozuk para dolu keselerle vurmuºlardý. Baºka bir gün Koontz yine ona ders vermek istemiº, ama galiba biraz ileri gitmiºti. Çünkü Arlen Weston'un yalnýz burnundan deðil, kulaklanndan da kanlar gelmiºti. O gece nöbetler de geçirmiºti adam. ªiddetli bir kriz sayýlmazdý. Ama o zamandan beri Arlen Weston gitgide daha içine kapanmýº, gerçek dünyayla iliºkisi kesilmiºti. Durumu ümitsizdi... Fogorty, "Yeri çapalayacak mýsýn Henry!" diye baðýrdý. "Yoksa sana biraz daha yardým etmemi ister misin?" Henry hemen telaºla yeri çapalamaya baºladý. Nöbet geçirmek istemiyordu. Arlen Weston gibi olmak hiç hoºuna gitmezdi. Henry çok geçmeden yine o sesleri duydu. Ama bu sefer baºýna bu belayý saran o çocuklar sesleniyorlardý. Hayalet-aydan tabii. Ýçlerinden biri, "Sen bir ºiºkoyu bile yakalayamazsýn, Henry!" diye fýsýldadý. "Ben artýk zenginim. Sense... bezelye tarlasýný çapalýyorsun. Ahmak, sen de!"


"H-H-Henry, sen sinek bile tutamazsýn. O-O-raya týkýlalý güzel kitaplar okudun mu? B-b-ben sürüyle ki-kitap yazdým. A-artýk zenginim. V-Ve sen J-Juniper Hill'desin. Ahmak, sen de!" Henry, "Susun..." diye fýsýldadý. Yeri daha hýzlý çapalýyordu ºimdi. Bezelyelerin yerlerinden çýkmalanna da aldýrmýyordu. Terler yanaklann-dan gözyaºlan gibi akýyordu. "Hepinizi de gebertebilirdik. Öldürebilirdik." 249 Stephen King Baºka biri güldü. "Seni oraya biz kapattýrdýk, budala! Beni kovaladýn ama yakalayamadýn, muz ayaklý! Ve ben de zengin oldum. Zavallý muz ayaklý!" Henry'nin hareketleri daha da hýzlandý. "Kesin sesinizi! Susun!" Baºka biri onunla alay etti. "Benimle yatmak mý istedin, Henry? Ne yazýk! Çocuklarýn hepsiyle de seviºtim. Fahiºeden farkým yoktu benim. Ama ºimdi de zenginim. Ve yine beraberiz. Seviºiyoruz. Ama ºimdi sana izin versem bile bana yaklaºamazsýn. Zavallý, ahmak Henry!" Henry topraðý deli gibi çapalýyor, otlar, tozlar ve bezelyeler havada uçuyordu. Hayalet-aydan gelen hayalet sesler iyice yükselmiºti artýk. Etrafta yankýlanýyor, Henry'nin kafasýnýn içinde çýnlýyorlardý. Fogarty böðü-rerek ona doðru koºtu. Ama Henry gardiyanýn sözlerini duyamadý. Sesler yüzünden. Baºka alaycý bir ses etrafta yankýlandý. "Benim gibi pis bir zenciyi bile yakalayamadýn, Henry. Öyle deðil mi? Taºlarla savaºýrken canýnýza okuduk! Sizi mahvettik. Ahmak, sen de!" Sonra hepsi birden konuºmaya baºladýlar. Gülüyor, Henry'ye, "Muz ayaklý!" diye sesleniyorlardý. "ªok tedavisinden hoºlanýyor musun?" Sesler soruyor, soruyor, gülüyor, gülüyordu. Henry elinden çapayý düºürerek mavi gökteki hayalet-aya doðru haykýrmaya baºladý. Önce öfkeyle baðýrýyordu. Ama sonra ay deðiºti. Palyaçonun suratýna dönüºtü. Henry'nin sesi dehºetle tizleºti. Palyaço, hayaletaydan konuºmaya baºladý. "Geri dönmen gerekiyor, Henry. Derry'ye dönmen ve iºi bitirmen ºart. Derry'e gitmeli ve hepsini öldürmelisin. Benim için. Ve..." Ýki dakikadan beri Henry'ye baðýrmakta olan Fogarty sonunda haykýrmaktan yoruldu. Para dolu keseciði adamýn baºýna indirdi. Henry yere yýðýlýrken, palyaçonun sesi o karanlýk, korkunç girdapta Henry'yi izledi. "Hepsini de öldür, Henry. Hepsini de öldür, Henry. Hepsini de öldür, Henry..." Henry yataðýnda yatýyor, ama uyumuyordu. Ay batmýºtý. Bu yüzden müthiº bir minnet duyuyordu. Ay geceleri hayalete daha az benziyordu. 250 "O" Daha. gerçek oluyordu o zaman. Henry tepelerin, tarlalarýn ve korularýn yukarýsýnda yükselen o korkunç palyaço suratýný tekrar görürse, bu sefer çýldýracaðýna inanýyordu. Henry yan dönmüº yatýyordu. Gözlerini gece ýºýðýna dikmiºti. O mayýs gecesi, tam saat ikide ýºýk söndü. Henry hafifçe inledi. Ama iºte o kadar. O gece Mavi Koðuº'un kapýsýnda Koontz nöbet bekliyordu. Gardiyanlarýn en kötüsü oydu. O gün Henry'nin baºýna fazla sertçe vuran Fo-garty'den bile kötüydü. Koðuºtakiler uyuyorlardý. Kimi horluyor, kimi inliyordu. Henry bir ses duydu. Ama bu ses aydan gelmedi. Karyolanýn altýndan yükseliyordu. Henry bu sesi hemen tanýdý. Yirmi yedi yýl önce Derry'nin altýndaki tünellerden birinde kafasý kopan Victor Criss'in sesi. Çocuðun kafasýný Frankestein'ýn canavarý koparmýºtý. Henry bunu görmüºtü. Sonra canava-nn sulu san gözlerini kaydýrýp kendisine diktiðini de fark etmiºti. Evet, Frankestein'in canavarý önce Victor'u öldürmüºtü, sonra da Geðirti'yi. Ama iºte Victor ºimdi buradaydý. Henry yine de korkmuyordu. Hatta rahatlamýºtý. Victor, "Henry," dedi. Henry, "Victor!" diye baðýrdý. "Burada ne iºin var?" Victor mýrýldandý. "Bu kadar yüksek sesle konuºman ºart deðil, Henry. Sadece düºünmen bana yeter. Ben düºüncelerini anlarým. Buradakiler benim sesimi duyamazlar." Henry sordu. "Ne istiyorsun?" Victor uzun bir süre cevap vermedi. Henry onun gitmiº olabileceðini düºündü. Sonra karyolanýn altýnda bir hýºýrtý oldu. Bir gölge yataðýn altýndan çýkarken yaylar hafifçe gýcýrdadý. Victor, Henry'ye bakarak gülümsedi. Henry de ona gülümsedi ama kaygýlýydý. Victor son zamanlarda Frankestein'ýn canavarýna


benzemeye baºlamýºtý anlaºýlan. Boynunda, dövmeyle yapýlmýº, cellat ilmeðine benzeyen bir yara izi vardý. Henry, belki de kafasýný oradan diktiler, diye düºündü. Victor'un gözleri tuhaf, grim251 Stephen King ^1 si bir yeºildi. Gözlerinin saydam tabakalarý sanki sulu, yapýºkan bir sývýda yüzüyordu. Ve Victor hâlâ on iki yaºýndaydý. Çocuk, "Ben de seninle ayný ºeyi istiyorum," dedi. "Onlara yaptýklarýný ödetmeyi." Henry Bowers dalgýn dalgýn mýrýldandý. "Ödetmek..." Victor, "Ama bunu yapabilmek için buradan çýkman gerekiyor," diye hatýrlattý. "Derry'ye dönmen ºart. Sana ihtiyacým var, Henry. Hepimizin de öyle." Henry, Victor'dan baºka birilerinin daha var olduðunu anlýyordu. "Sana zarar veremezler." Victor, "Biraz inanýrlarsa, bana zarar veremezler," dedi. "Ama bazý kaygý verici belirtiler var, Henry. O günlerde de bizi yenebileceklerini sanmýyorduk. Ama o ºiºko, Çorak Yer'de elinden kurtulmayý baºardý. O ºiºko, geveze ve diºi köpek, sinemadan çýktýðýmýz zaman da elimizden kaçtýlar. Sonra taºlarla yaptýðýmýz savaº! Onlar o pis zenciyi kurtardýlar..." Henry için için, "Ondan söz etme!" diye haykýrdý. Bir an grubunun lideri olmasýný saðlayan o sertlik belirdi sesinde. Sonra yataðýnda büzüldü. Victor'un canýný yakacaðýný sanýyordu. Herhalde Victor her istediðini yapabilirdi. Hayaletti çünkü. Ama Victor sadece güldü. "Bana yarý inanýyorlarsa, her ºeyi halledebilirim. Ama sen, yaºýyorsun, Henry. Onlar ister yan inansýnlar, ister tam inansýnlar, ister hiç inanmasýnlar, sen onlan öldürebilirsin. Hepsini teker teker ya da bir arada temizleyebilirsin. Onlara yaptýklanný ödetebilirsin." Henry tekrarladý. "Ödetebilirim." Sonra da Victor'a yine kuºkuyla baktý. "Ama ben buradan çýkamam ki! Pencerelerde tel var. Bu gece kapýda Koontz bekliyor. Gardiyanlann en kötüsü o. Belki yann gece..." Victor ayaða kalktý. "Sen Koontz için hiç kaygýlanma." Henry çocuðun ayaðýnda hâlâ o gün giydiði kot pantolonu gördü. Üzerine sýçrayan pislikler kurumuºtu. "Ben Koontz'un icabýna bakanm." Victor elini uzattý. 252 "O Henry kýsa bir duraklamadan sonra bu eli tuttu. Victor'la Mavi Ko-ðuº'un kapýsýna doðru gittiler. Tam oraya vardýklan sýrada, annesini öldürerek beynini yemiº olan Jimmy Donlin birdenbire uyandý. Henry' nin gece ziyaretçisini gördüðü zaman gözleri irileºti. Bu annesiydi onun. Her zamanki gibi gömleðinin ucu, eteðinin altýndan biraz çýkmýºtý. Kadýnýn baºýnýn tepesi yoktu. Jimmy Donlin'in annesi, o korkunç kýrmýzý gözleriyle oðluna baktý, sonra da gülümsedi. Her zaman olduðu gibi dudak boyasý o at gibi uzun, san diºlerine bulaºmýºtý. Jimmy çýðlýk çýðlýða baðýrmaya baºladý. "Hayýr, anne! Hayýr, anne! Hayýr, anne!" Diðer hastalar daha kýmýldayamadan Koontz kapýyý hýzla açtý. "Pekâlâ, kafan duvara çarpýp geri sýçradýðý zaman onu yakalamaya hazýr ol, hayvan! Yeter artýk!" "Hayýr, anne! Hayýr, anne! Hayýr, anne..." Koontz hýzla koðuºa daldý. Önce Henry Bowers'ý gördü. Uzun boylu, göbekli Henry iç çamaºýnyla duruyordu. Koridordan süzülen ýºýkta gevºek etleri hamura benziyordu. Gardiyan sonra sola doðru baktý ve ciðerlerinin olanca gücüyle haykýrmaya çalýºtý. Henry Bowers'm yanýnda palyaço elbiseli bir ºey duruyordu. Belki iki buçuk metre boyundaydý. Gü-müºümsü bir elbise giymiºti. Önünde turuncu ponponlar vardý. Ayaklan-na koskocaman pabuçlar geçirmiºti. Ama kafasý ne insana, ne de palyaçoya benziyordu. Baºý Doberman cinsi bir köpeðinkinden farksýzdý. John Koontz bu yemyeºil dünyada bir tek hayvandan korkardý. Doberman'dan. Köpeðin gözleri kýrmýzýydý. Aðzý açýlmýº, koskocaman beyaz diºleri orta-| ya çýkmýºtý. Koontz'un elindeki para dolu kese yere düºtü. Ertesi gün, bütün bu olaylar sýrasýnda mýºýl mýºýl uyuyan Benny Beaulieu paralan bulacak ve keseyi dolabýna saklayacaktý. Bu paralarla bir ay boyunca sigara alacaktý.


Palyaço üzerine doðru gelirken Koontz yine haykýrmak için derin bir soluk aldý. 253 Stephen King Palyaço homurdanýrcasýna, "Sirke gitmenin zamaný geldi," diye baðýrdý, beyaz eldivenli elini gardiyanýn omzuna koydu. Ama bu eldivenin içinde sanki bir pençe vardý... Kay McCall o gün üçüncü defa telefon etti. O uzun gün! Karºýdan neºeli, Ýrlandalý bir polis, "Burasý Altýncý Sokak Karakolu," deyinceye kadar bekledi. "Ben Komiser Yardýmcýsý O'Bannon. Size nasýl yardým edebilirim?" Kay hemen telefonu kapattý. "Ah, evet, çok baºarýlý oluyorsun, kýzým. Belki sekiz ya da dokuzuncu seferinde adama kendi adýný verme cesaretini bulursun." Kay mutfaða geçerek bir bardaða biraz viski ve bolca soda koydu. Sonra gözü duvardaki aynaya iliºti. "Kim bu kadýn?" Aynadaki kadýnýn bir gözü ºiºmiº, hemen hemen kapanmýºtý. "Bu berbat haldeki kadýn kim?" Bumu iyice kabarmýº ve morarmýºtý. "Kim bu feci ºekilde dayak yemiº kadýn?" Yanaðýnda derin bir týrmýk vardý. "Kim o, Kay?" Bir kolu askýya alýnmýºtý. "Kim? Yoksa bu sen misin, Kay? Bu olabilir mi?" "ªimdi karºýnýzda... Miss Amerika!" Kay sert ve alaycý bir sesle konuºmaya çalýºmýºtý. Ama sesi titriyordu ve korku doluydu. Kay bunun farkýndaydý. Daha önce de korkmuº, sonra bu duygusundan kurtulmuºtu. Ama bu seferki korkusunu uzun bir süre yenemeyeceðini biliyordu. Acil Servisteki doktor onu tedavi ederken, "Bence dünyanýn en aºaðýlýk yaratýðý, kadýnlarý döven bir erkektir," demiºti. "Evinize döndüðünüz zaman aynaya dikkatle bakýn, Miss McCall. O adam kimse, sizi mahvetmiº." Kadýn o zaman dayanamamýº, aðlamaya baºlamýºtý. Kay'in Beverly'yi geçirdiði gün öðleye doðru Tom Rogan ona telefon etmiº, karýsýyla konuºup konuºmadýðýný sormuºtu. Sakin ve makul bir tavýrla konuºmuºtu. Kay, "Beverly'yi hemen hemen iki haftadan beri görmüyorum," demiºti. Tom da ona teºekkür ederek telefonu kapatmýºtý. 254 'O Genç kadýn çalýºma odasýnda son romanýný yazarken kapý çalýnmýºtý. Saat bire geliyordu. Kay kapýya gitmiºti. "Kim o?" Biri tiz bir sesle, "Size çiçek gönderdiler, efendim," demiºti. Kay aptallýðýndan, Tom'un sesini incelterek konuºtuðunu anlayamamýºtý. Zaten adamýn Beverly'yi aramaktan bu kadar çabuk vazgeçeceðini düºünmekle de budalalýk etmiºti. Zinciri çýkararak kapýyý açmýºtý. Tom o zaman hýzla içeri dalmýºtý. Kay ancak, "Hemen çýk..." diyebilmiº, Tom yumruðunu onun sað gözüne indirmiºti. Genç kadýnýn ºakaklarý korkunç bir can acýsýyla zonklamýº ve gözü hemen kapanmýºtý. Kay yere devrilmiº, Tom da kapýyý arkasýndan kapayarak ona doðru gelmiºti. Kay, "Def ol git!" diye haykýrmýºtý. Tom homurdanmýºtý. "Beverly'nin nerede olduðunu söyler söylemez gideceðim." Kadýn Tom'un da pek iyi durumda olmadýðýný hayal meyal fark etmiºti. Hafif ama vahºi bir sevinç de duymuºtu o zaman. Tom, Beverly'ye bir ºeyler yapmýºtý. Ama Beverly'nin de kocasýndan bunlann acýsýný çýkardýðý anlaºýlýyordu. Adam herhalde bir gün yatmýºtý. Hâlâ hastaneye yatmasý gerekiyormuº gibi bir hali vardý. Ama beri yandan öfkeli ve zalimdi. Kay ayaða kalkarak geri geri gitti. Gözlerini Tom'dan ayýrmýyordu. Ýnsanýn kafesinden kaçmýº vahºi bir hayvan karºýsýnda yaptýðý gibi. Kadýn, "Sana Beverly'yi görmediðimi söyledim," dedi. "Doðru bu. ªimdi ben polis çaðýrmadan çýk, git." "Sen Beverly'yi gördün." Tom o ºiº dudaklarýyla sýrýtmaya çalýºýyordu. Kay adamýn ön diºlerinden bazýlarýnýn kýrýlmýº olduðunu fark etti. Tom ekledi. "Sana telefon edip Bev'in nerede olduðunu bilmediðimi söyledim. Sen de bana onu iki haftadýr görmediðinden söz ettin. Bir tek soru bile sormadýn. Beni terslemedin. Oysa benden nefret ediyorsun. Bunu bilmediðimi mi sanýyordun? ªimdi bana söyle, ahmak! Karým nerede?" Kay dönüp koºtu. Kendisini oturma odasýna atmaya çalýºýyordu. Baºardý da. Çünkü Tom topallýyordu. Ama adam yine de kadýnýn arkasýndan odaya girmeyi becerdi. Kay'i elbisesinden yakalayarak çekti. Elbisenin ar-


255 Stephen King | kasý beline kadar yýrtýldý. Kadýn, bu elbiseyi karýn yapmýºtý, aºaðýlýk hayvan, diye düºündü. Sonra Tom onu kendisine doðru çevirdi. "Bev nerede?" Kay elini kaldýrdýðý gibi adamýn yüzüne tokadý indirdi. Tom'un kafasý geriye gitti. Sol yanaðýndaki kesik kanamaya baºladý. Adam Kay'i saçlarýndan yakaladý ve yumruðunu yine yüzüne indirdi. Kadýna burnu sanki patlamýº gibi geldi. Kay bir çýðlýk attý. Sonra kanlan boðazýna kaçtýðý için öksürmeye baºladý. Dehºetle titriyordu ºimdi. O zamana kadar hiç böyle dehºete kapýlmamýºtý. Bu çýlgýn köpek onu öldürecekti galiba. Kay baðýrdý, baðýrdý. Tom yumruðunu onun midesine gömdü. Kadýn inledi. ªimdi hem öksürüyor, hem soluk almaya çalýºýyordu. Korkunç bir an, boðulacaðýný sandý. "Nerede o?" Kay, bilmiyorum, der gibi baºýný salladý. Tom, kadýnýn kolunu iyice geriye doðru büktü. "Bev nerede?" "...miyorum..." "Ne?" "BÝLMÝYORUM!" Tom, Kay'i hýzla itti. Kadýn yere yýðýlarak hýçkýrmaya baºladý. Burnundan kanlar akýyordu. Sonra adeta tatlý, ahenkli bir ºangýrtý duydu. Baºýný kaldýrdý. Tom baºýna dikilmiºti. Kristal bir vazonun tepesini kýrmýº, ºimdi kýnk kenanný Kay'in yüzüne doðru uzatýyordu. Kadýn sivri cama ipnotize olmuº gibi baktý. Tom kesik kesik soluyarak, "Sana bir ºey söylememe izin ver," dedi. "Ya bana Bev'in nereye gittiðini söylersin ya da yüzünde parçalanmamýº yer býrakmam. Üç saniyen var. Belki de süre daha az. Öfkelendiðim zaman dakikalar daha çabuk geçiyor sanki. Kay, yüzüm... diye düºündü. Sonunda bu yüzden boyun eðdi. Ya da yenilgiyi kabul etti. Bu canavann, yüzünü kristal vazoyla kesmesi fikrine dayanamadý. 256 "O" Kay, "Beverly doðduðu kente gitti," diyerek hýçkýrdý. "Derry'ye. Maine eyaletinde." "Neyle gitti?" "Önce otobüse bindi. Milwaukee'ye kadar gidecek, oradan Maine'e uçacaktý." Tom, "O aºaðýlýk diºi köpek!" diye baðýrarak doðruldu. "O pis fahiºe!" Tahtadan yapýlmýº pahalý ve zarif bir heykeli yakaladýðý gibi ºömineye attý. Heykel paramparça oldu. Sonra tekrar Kay'e döndü. Üstündeki spor ceketin cebinden bir ºey çýkardý. Kay aptal aptal bunun bir cep kitabý olabileceðini düºünüyordu. Kapaðý simsiyahtý. Üzerine kýrmýzý harflerle, Kara Çaðlayanlar yazýlmýºtý. "Bu böcek kim?" "Ha?" "Denbrough! Denbrough!" Tom kitabý Kay'e doðru uzatarak sabýrsýzca salladý, sonra birdenbire hýzla yanaðýna indirdi. Kay'in caný müthiº yandý. Tom böðürdü. "Kim o?" Kay durumu anlamaya baºladý. "Onlar arkadaºmýºlar... Çocukken. Ýkisi de Derry'de büyümüºler." Tom bu sefer de kitapla kadýnýn öbür yanaðýna vurdu. Kay hýçkýrdý. "Lütfen... Lütfen, Tom..." Adam ince, zarif bacaklý bir iskemleyi çekerek çevirdi. Sandalyeye ata biner gibi oturup genç kadýna baktý. Uzun suratýnda sert bir ifade vardý. "Beni dinle! Tommy amcana kulak ver, kýzým. Bunu yapabilecek misin, aºaðýlýk diºi köpek?" Kay, evet, der gibi baºýný salladý. Boðazýnda sýcak kanýn bakmmsý tadý vardý. Omzu alev alev yanýyordu. Ýçinden, omzunun sadece çýkmýº olmasý için dua etti. Ama en kötüsü bu deðildi. Yüzüm... Bu canavar kýnk camla yüzümü kesecek... Tom, "Polis çaðýnr da seni dövdüðümü söylersen," diye homurdandý. "Hiçbir ºeyi kanýtlayamazsýn. Hizmetçin izinli ve biz ikimiz baº baºayýz. Tabii beni yine de tutuklayabilirler. Her ºey mümkün. Öyle, deðil mi?" 257 F: 17 Stephen King Kay kukla gibi yine baºýný salladý. ^ "Tabii ya... O zaman ben ne yapanm, biliyor musun? Kefaleti öder yine buraya gelirim. O zaman göðüslerini mutfak masasýnýn üzerinde, gözlerini de akvaryum içinde bulurlar. Tommy Amcanýn ne demek istediðini anlýyor musun?"


Kay tekrar aðlamaya baºladý. Bir taraftan da yine baºýný sallayýp duruyordu. "Neden? Ne? Be-be..." "Uyan, kýzým, uyan! Bev neden Derry'e gitti?" "Bilmiyorum." Kay'in sesi bir çýðlýktan farksýzdý. Tom kýnk vazoyu genç kadýna doðru salladý. Kay daha alçak sesle, "Bilmiyorum," dedi. "Lütfen... Beverly bana bir ºey söylemedi. Lütfen canýmý yakma." Tom vazoyu kâðýt sepetine atarak ayaða kalktý. Baºýný eðip arkasýna bakmadan odadan çýktý. Ýriyan, ayý gibi bir adamdý. Kay ilk defa o zaman telefona gitti. Ama sonra adamýn sözlerini hatýrlayarak elini kulaklýktan çekti. Banyoya girip, kanlar akan domates gibi burnuna, morarmýº gözüne baktý. Artýk aðlamýyordu. Duyduðu dehºet ve utanç, aðlamasýný önleyecek kadar derindi. Ah, Beverly, diye düºündü. Elimden geleni yaptým. Ama yüzüm. Tom suratýmý parçalayacaðýný söyledi... Birkaç aðn kesici aldýktan sonra hastaneye gitti. Orada tedavi oldu, sonunda tekrar evine döndü. Kay pencereye yürüyüp dýºan baktý. "Polis konusunda daha sonra karar verirsin, Kay. ªimdi önemli olan, Beverly'yi uyarmak. Bana hangi otelde kalacaðýný söyleseydin, bu iº daha kolay olurdu, Beverly. Ama herhalde sen de hangi otele gideceðini biliniyordun." Kay sol eliyle Maine Danýºma Bürosunun numarasýný çevirdi. O aºaðýlýk köpek sað kolunun çýkmasýna neden olmuºtu. Kay bürodaki memurdan Derry'deki her otel ve motelin numarasýný istedi. Bunlan dikkatle sol eliyle yazdý. 258 'O Sonra kendisine verilen numaralan çevirmeye baºladý. Derry Konaðý Otelini açtýðý zaman, sonunda ºansýnýn yardým etmiº olduðunu anladý. Beverly Rogan arada kalýyordu. Ama o anda odasýnda deðildi. Kay adýný ve adresini verdi. "Bayan Rogan otele döner dönmez beni arasýn," dedi. "Çok önemli. Saatin geç olmasýna da aldýrmasýn." Kay bir aðn kesici daha alarak yataðýna uzandý. Uyumaya çalýºtý, baºaramadý. "Çok üzgünüm, Beverly... Ama kocan yüzümü kesecekti... Bu düºünceye dayanamadým... Lütfen hemen beni ara... Lütfen... Ve evli olduðun o zalim deliden kendini koru." Beverly'nin evli olduðu o zalim deli, uçakta hemen yer buldu. Yolculuk sýrasýnda Kara Çaðlayanlar kitabýnýn arka kapaðýndaki yazarla ilgili kýsa yazýyý tekrar tekrar okudu. William Denbrough, New England' lýydý. Üç roman daha yazmýºtý. Yazar, kansý artist Audra Philips'le Califomia'da oturuyordu. ªu ara yeni bir eser üzerinde çalýºmaktaydý. Tom, Kara Çað-layanlar'm tarihine baktý. 1976'da basýlmýºtý. Herhalde daha baºka romanlar da yazdý, diye düºündü. Audra Philips... Onu filmlerde görmedim mi? Hemen dikkatimi çekmiºti, çünkü Beverly'ye çok benziyordu. Uzun kýzýl saçlar, yeºil gözler, dolgun göðüsler... Tom koltuðunda dikleºerek kitabý bacaðýna vurdu. Sýzlayan dudaklanný ve zonklayan baºýný düºünmemeye çalýºýyordu. Evet, tabii ya! Audra Phillips, o güzel göðüslü kýzýl saçlý kadýn. Denbrough ve kansý, artist Audra Phillips... Tom psikolojiden biraz anlýyordu. Kansýný bunca yýl o sayede yöne-tebilmiºti. ªimdi kafasýný bir kurt kemiriyordu. Beverly'le Denbrough' nun çocukken arkadaºlýk etmeleri ve yazann da Beverly'ye çok benzeyen bir kadýnla evli olmasý! Denbrough'la Beverly çocukken nasýl oyunlar oynuyorlardý? Evcilik mi? Tom kitabý yine bacaðýna vurdu. ªakaklan büsbütün zonklamaya baºlamýºtý. 259 Stephen King Uçak Bangor'a indiði zaman Tom doðru araba kiralanan yere gitti. Oradaki kýzlar, adamýn o yaralý, tehlikeli suratýna bir baktýlar, kaygýlanýp kiralýk araba kalmadýðýný söylediler. Tom dýºarý çýktý, bir Bangor gazetesi buldu. Ýlan sayfasýný açarak satýlýk arabalarla ilgili ilanlarý incelemeye baºladý. Sonunda istediði gibi eski iki otomobil buldu. Hiç zaman kaybetmeden, bir delikanlýdan bir kamyonet satýn aldý. Baºka birinden de eski bir spor araba. Ýki taºýtýn plakalarýný deðiºtirmesi hiç zor olmadý. Tom eski spor arabayý bir park yerine býrakarak doðuya doðru yola çýktý. Saat gecenin onuydu. Kamyonetin radyosu çalýºmýyordu ama bu da önemli deðildi. Tom'un düºünmesi gereken çok ºey vardý. Örneðin Beverly'yi yakaladýðý zaman ona yapacaðý o harika ºeyler...


Tom, Beverly'ye artýk çok yakýn olduðunu hissediyordu. Karýsý buradaydý. Ve sigara içiyordu. Ah, hayatým, Tom Rogan'a meydan okumakla büyük bir hata yaptýn. Yanlýº adam seçtin, yanlýº adam! ªimdi... seni ne yapacaðýz? Tom, Derry'e yaklaºýrken bu sorunun cevabýný da buldu. Pis pis gülerek "Senin için sigara alacaðým, Bevvie," dedi. "Bir karton. Ve seni gördüðüm zaman o sigaralarý sana teker teker yedireceðim, hayatým. Bu Denbrough denilen adamýn eðitilmesi gerekiyorsa, onu da yapacaðým. Ona gerekli dersi vereceðim. Bu hiç zor olmayacak, Bevvie. Hiç zor olmayacak." Aºaðýlýk diºi köpek kendisine kayýºla vurarak kaçtýðýndan beri, ilk defa keyfi yerine geldi. Audra Denbrough, Londra'dan Amerika'ya uçtu. Kadýn çýlgýnca, adeta kâbusa benzeyen bir gün geçirmiºti. "Tavan Arasýndaki Oda"nýn yapýmcýsý Freddie Firestone, ilk iº olarak Bill'le konuºmak istemiºti. Bir mesele çýkmýºtý çünkü. Audra adama Bill'in Ýngiltere'de olmadýðýný söylemek zorunda kalmýºtý. 260 'O" "Ne?" Freddie aðzý bir kanº açýk yýldýza bakýyordu. Onun çýldýrdýðýný düºünüyormuº gibi! "Ne diyorsun sen?" "Bill'i Amerika'ya çaðýrdýlar. Sana bunu anlatmaya çalýºýyorum." Freddie kadýný yakalayacakmýº gibi bir hareket yaptý, artist olduðu yerde büzüldü. Biraz korkmuºtu. Sonra yapýmcý ellerini ceplerine soktu, Audra'ya baktý. Kadýn pek hafif bir sesle, "Üzgünüm, Freddie," dedi. "Gerçekten." Adam bir sigara yakarak dumanlann arasýndan artiste baktý. "Ciddi bir sorun var... Deðil mi?" Audra sakin bir tavýr takýnmaya çalýºtý. "Evet." "Ne oldu?" Audra yapýmcýyý gerçekten sever ve ona güvenirdi. Bu yüzden adama bütün bildiklerini anlattý. Freddie onu ciddi bir tavýrla, dikkatle dinledi. En sonunda, "Bili sinir krizi geçiriyor," dedi. Audra baºýný salladý. "Hayýr. Hali öyle deðildi." Freddie aðzýný çarpýtarak gülümsedi. "Olgun insanlar çocukken verdikleri bir sözü yerine getirmeleri gerektiðini pek düºünmezler. Herhalde bunu sen de biliyorsun. Bill'in romanlarýný da okudun. Çoðu çocuklukla ilgili. Gerçekten Bili iyi bir yazar... ama geçmiºte baºýna gelenleri unuttuðu iddiasý da saçma." Audra, "Avuçlarýndaki yaralar," diye mýrýldandý. "O izler önceden yoktu. Bu sabaha kadar..." "Saçma! Bu sabaha kadar o yara izlerini sen fark etmemiºsin." Kadýn çaresiz, omzunu silkti. "Fark ederdim..." Ama yapýmcýnýn bu söze inanmadýðýnýn farkýndaydý. Freddie, "ªimdi ne yapacaðýz?" diye sordu. "Daha dört haftalýk çekim var. Ve kocan kalkmýº, Massachusettes'e gitmiº." "Maine'e..." Freddie elini salladý. "O önemli deðil... Seni severim, Audra, Bill'i de. Bu karmaºaya raðmen. Herhalde iºleri idare etmeye çalýºacaðýz. Senar261 Stephen King yoda deðiºiklik yapýlmasý gerekiyorsa, bunu da baºarýrým. Vaktiyle az senaryo yazmadým. Evet, Bili'siz yapabiliriz. Ama sensiz? Hayýr. Kocanýn peºinden Amerika'ya koºman hiç iºime gelmez..." Dikkatle yýldýzý süzdü. "Bana Bill'in peºinden gitmek niyetindeymiº-sin gibi geliyor. Ama bu ciddi bir hata olur, yavrum. Bill'in aklýna bir ºey esmiº. Aslýnda ciddi ve güvenilir bir insandýr o. Aklýný baºýna toplar ve geri döner. Senin de onunla birlikte gitmeni isteseydi, zaten söylerdi." Audra mýrýldandý. "Henüz karar vermedim..." Oysa o sabah, daha araba onu almaya gelmeden karanný vermiºti bile. Freddie, "Dikkatli ol, hayatým," dedi. "Sonradan piºman olacaðýn bir ºey yapma." Audra ayaða kalkarak onu yanaðýndan öptü. "Görüºürüz, Freddie." Aðýr aðýr odadan çýktý. Hemen gidip kendine bir uçakta yer ayýrtacaktý. Uçak 7.09'da Bangor'a indi. Bu önemsiz yerde inen tek yolcu da Audra oldu. Diðerleri ona düºünceli düºünceli baktýlar. Sanki bu iniºinin nedenini merak ediyorlardý.


Audra onlara, kocamý bulmaya geldim, demek istedi. Bili buranýn yakýnýndaki küçük bir kente geldi. Çocukluk arkadaºlanndan biri onu aradýðý ve verdiði bir sözü hatýrlattýðý için. Kocam bu yeminini pek hatýrlamýyordu bile. O telefon konuºmasý, Bill'in ölen kardeºini yirmi yýldan beri hiç düºünmemiº olduðunu anlamasýna da yol açtý. Ya, evet! Bili tekrar kekelemeye baºladý. Avuçlarýnda da acayip beyaz yara izleri belirdi... Audra da araba kiralanan büroya gitti. Ama o Tom Rogan'dan daha ºanslýydý. Ona hemen bir otomobil buldular. Artist binip yola çýkarken, hayatýnda hiç bu kadar korkmadýðýný düºündü. Tom, Jackson Sokaðýndaki Kaola Hanýnda bir oda bulmuº, Audra ise Tatil Hanýna yerleºmiºti. Ýki motel yan yanaydý. Belki bu da kaderin bir oyunuydu, belki de bir raslantý. Audra'nm Dat arabasýyla Tom'un kamyo262 'O neti park yerinde burun buruna duruyorlardý. ªimdi kadýn da, adam da uykudaydýlar. Audra yan dönmüº, sessizce nefes alýyordu. Tom sýrtüstü yatmýº horluyor, ºiº dudaklarý açýlýp kapanýyordu. Henry o günü yol kenarýndaki hendeklerde saklanarak geçirdi. Bazen uyudu, bazen yoldan geçen polis arabalarýný gözetledi. Kaybedenler öðle yemeði yedikleri sýrada, Henry de aydan gelen sesleri dinledi. Hava kara-nnca yolun kenarýna çýkarak baºparmaðýný kaldýrdý. Bir süre sonra ahmaðýn biri geldi ve Henry'yi arabasýna aldý. 263 Stephen King Bölüm 4 i Temmuz 1958 XIII Taºlarla Kavga Kitaplýða ilk önce Bili geldi. Yazar, Okuma Salonundaki bir iskemleye yerleºerek Mike 'm son iºlerle ilgileniºini seyretti. Kucaðýndaki kese-kâðýdmda bir ºiºe viski vardý. Bili, hayatý boyunca içkiye hiç bu kadar ihtiyacý olmadýðýný düºünüyordu. Sonra Mike 'm garajýnda duran Gümüº geldi aklýna. Onun arkasýndan da, Çorak Yer'de toplandýklarý ve herkesin baºýna gelenleri tekrar anlattýðý o gün. Yalnýzca Mike yoktu aralarýnda. Çocuklar birer birer hikâyelerini tekrarlamýºlardý. Verandanýn altýndaki cüzzamlý, lavabonun deliðinden fýºkýran kanlar, su deposundaki ölü çocuklar. Hareket eden resimler ve boº sokakta çocuklarý kovalayan Kurt Adam. Çocuklar, Bill'in kendilerine ne yapýlmasý gerektiðini söylemesini bekliyorlardý. Ama bunu Bili de bilmiyordu. Bu yüzden çaresizlik duyuyordu. Dört Temmuz Bayramýndan önceki o gün, Çorak Yer'in içlerine kadar gitmiºlerdi. Kent çok sýcaktý ama burasý serindi. 264 •O" Bili ºimdi Mike 'in koyu renk tahta kaplamalý duvara vuran gölgesine bakarak, "O gün ne yapmamýz gerektiðini bilemedim," dedi. "Çünkü 3 femmuzda buluºtuðumuz zaman grup tamam deðildi. Ancak çöp yýðýnýma gerisindeki çakýl taºý yataðýnda tamamlandý... Ama daha önce onlara ne diyeceðimi bilemedim..." Richie dayandýðý aðacýn bir dalýna transistorlu radyosunu asmýºtý. Güneº radyonun krom yüzünden yansýyor, Bill'in gözünü alýyordu. Çocuk, "O-O-nu oradan indir, Richie," dedi. "N-n-neredeyse gözüm kör olacak." Richie ukalalýk etmeye kalkýºmadý. "Olur, Koca Bili." Radyoyu daldan aldý ve kapattý. Bili, keºke radyoyu kapatmasaydý, diye düºündü. ªimdi etraf fazla sessizdi. Hepsi de gözlerini Bili'e dikmiºlerdi. Çocuk onlara baºka tarafa bakmalarýný söylemeyi istiyordu, ama tabii bunu yapamazdý. Çünkü hepsi de ondan, ne yapýlacaðýný açýklamasýný bekliyorlardý. Bili, "Neden ben?" diye baðýrmak istedi. Tabii bu sorunun cevabýný da biliyordu. Ýstesin istemesin, liderlik görevini ona yüklemiºlerdi. Çünkü kafasý iyi çalýºýyordu, kardeºi öldürülmüºtü ve anlayamadýðý bir nedenle 'Koca Bili' oluvermiºti.


Bili, Beverly'ye bir göz attý, sonra bakýºlarýný çabucak kaçýrdý. Kýzýn gözlerinde derin bir güven vardý. Beverly'ye bakmak Bill'in midesinde sanki bir ºeylerin uçuºmasýna neden oluyordu. Çocuk sonunda, "P-p-poli-se gidemeyiz," dedi. "A-annelerimizle babalarýmýza da... Tabii..." Umutla Richie'ye baktý. "Ssenin annenle baban, dört göz? Onlar çok iyi insanlar..." Richie en kibar Ýngiliz uºak tavrýyla, "Valdemle pederimi hiç anlamadýðýnýz belli, beyefendi," diye cevap verdi. Ben'in gölgesine sýðýnmýº olan Eddie, "Amerikanca konuº, Richie," dedi. Hatlarý gerilmiº olan küçük yüzünde kaygý vardý. Suratý yaºlý adamlara benziyordu. Ýnhalatörü elindeydi. 265 Stephen King Richie baºýný salladý. "Annemle babam, benim akýl hastanesine kapatýlmaya hazýr olduðumu sanýrlar. Juniper Hill'e. Aslýnda annemle babam gerçekten çok iyi insanlar. Ama böyle bir hikâyeye kesinlikle inanmazlar." Stan kuºkuyla sordu. "Kim var? Aklýma güvenebileceðim hiç kimse gelmiyor." Bili endiºeyle, "A-a-ama..." dedi. Çocuk ne söyleyeceðini düºünürken, diðerleri sessizleºtiler. Ben Hanscom'a sorsalardý, Henry Bowie, Kaybedenler Kulübü üyeleri arasýnda en çok benden nefret ediyor, derdi. O gün Çorak Yer'de olanlara kýzdý. Sinemadan çýktýðýmýz zaman yaptýklarýmýza da. Ama en çok, kâðýdýmdan kopya çekmesine izin vermediðim için öfkelendi. Ayný soru Richie Tozier'e sorulsaydý. Henry senden çok benden nefret ediyor, diye cevap verirdi. Freese maðazasýna dalarak Henry' yle diðer iki silahºorun elinden kurtulduðum için. Stan Uris'e göre ise Henry en çok ondan nefret ediyordu. Çünkü o Yahudiydi. Bili Denbrough, Henry'nin en çok kendisinden nefret ettiðine inanýyordu. Çünkü sýskaydý, kekeliyordu ve güzel giyiniyordu. Evet, Henry Bowers aslýnda dördünden de nefret ediyordu. Ama Henry'nin asýl kin duyduðu çocuk Kaybedenler Kulübünden deðildi. Bo-werslann çiftliðinden biraz ötede oturan Michael Hanlon adlý küçük bir zenciydi. Henry'nin babasý, gerçekten de söylenildiði kadar deli olan Butch Bowers'di. Adam parasal, fiziksel ve ruhsal bozukluklarýnýn tüm nedeninin Hanlon ailesi olduðuna inanýyordu. Özellikle de Mike'ýn babasý Will Butch, bir iki arkadaºýna ve oðluna sýk sýk, "Will Hanlon tavuklarý öldürdüðü zaman beni hapse attýrdý," diyordu. "Mahsus tabii. Sigortadan para almak için. Birkaç arkadaºý da yalancý ºahitlik ettiler. Ben de sonunda arabamý satarak ona para vermek zorunda kaldým." 266 'O Oðlu kendisini her zaman dinlediði için Butch, Henry'nin kafasýný nefret ve ºanssýzlýk hikayeleriyle dolduruyordu. Henry'nin beyninde her zaman ayný sözler yankýlanýyordu. "Pis zenci... Pis zenci... Pis zenci..." Bunun sonucu olarak, Henry on yaºýndayken Mike'ýn köpeði Bay Chips'i zehirleyerek öldürdü, sonra da babasýna koºup bu müjdeyi verdi, gutch'un deliliði o sýrada iyice artmýºtý. Bundan bir yýl sonra karýsý ondan öldüresiye dayak yediði için evden kaçacaktý. Henry de babasýndan korkuyor, bazen ona karºý müthiº bir nefret duyuyordu. Ama Butch'u seviyordu da. Çocuk o gün, sonunda babasýnýn kalbini kendisine açacak olan anahtarý bulduðunu düºündü. Çünkü Butch oðlunun yaptýðýný öðrendiði zaman çocuðun sýrtýna pat pat vurdu, onu oturma odasýna götürerek bira ikram etti. Deli babasý, Henry'ye, "Ýyi bir iº baºarmýºsýn, oðlum," dedi. Kaybedenler Kulübünün üyeleri Mike'ý tanýyorlardý. Zaten Deny'deki tek zenci çocuk oydu. Ama o kadar. Mike baºka okula gittiði için onunla arkadaº deðillerdi. Mike belli etmemeye çalýºmasýna raðmen Henry'den çok korkuyordu. Ýriyan çocuk bir türlü onun peºini býrakmýyor, fýrsat bulduðu zaman Mike'ýn canýný da yakýyordu. Mike'ýn duyduðu dehºet, 3 Temmuz 1958'de iyice artacaktý. Henry Bowers, Victor Criss, Geðirti Huggins, Peter Gordon ve bir de herkesin "Ýri Geyik" diye çaðýrdýðý geri zekâlý Steve Stadler, iyice yorulmuº olan Mike


Hanlon'u Çorak Yer'e doðru kovaladýklarý sýrada, Bili ve arkadaºlarý da Kanduskeag'ýn kýyýsýnda oturmuº, bir kâbusa dönen o sorunu düºünüyorlardý. Bili sonunda sessizliði bozdu. 'O'nun n-n-nerede olduðunu bildiðimi ssanýyorum." Stan, "Kanalizasyonda," dedi. Bili baºýný salladý. "B-b-babama geçen gece kanalizasyon sistemini sordum... Bana sisteme zaman zaman ilaveler yapýldýðýný ve her ºeyin kar267 Stephen King makanºýk olduðunu söyledi. 'Aºaðýsý karanlýk ve fare dolu,' dedi. 'Pis pjs kokuyor. Bunlar kanalizasyona inmemek için önemli nedenler. Ama asýl neden baºka. Ýnsanlar orada kolaylýkla kaybolabilir. Böyle ºeyler daha önce de oldu,' dedi. ݺte böyle." Richie bir Bill'e baktý, bir Stan Uris'e. Sonra tekrar Bill'e döndü. "O'nun kanalizasyon sisteminde olduðundan neden bu kadar eminsiniz?" Bili, "H-h-her ºey bunu gösteriyor," dedi. "B-Beverly'nin duyduðu sesler borudan gelmiº. O kanlar da oradan fýºkýrmýº. Palyaço bizi kovaladýðý zaman o turuncu düðmeleri kanalizasyon ýzgarasýnýn yakýnýnda gördüm. Ve G-G-Georgie..." Richie atýldý. "O Palyaço deðildi, Koca Bill. Sana bunu söyledim. Biliyorum sözlerim pek delice, ama o Kurt Adamdý. Yemin ederim! Onu gördüm." Bili, "O s-senin için Kurt Adamdý," dedi. "Ha?" Bili, "A-anlamýyor musun?" diye sordu. "S-s-sinemada gördüðün o film yüzünden 'O'nu Kurt Adam sandýn." "Anlayamadým." Ben usulca, "Ben anladým sanýrým," dedi. Bili, "K-k-kitaplýða giderek bu konuyu i-inceledim," diye açýkladý. "Aansiklopedilere baktým. Bu 'habis sihir' diye bir ºey. Yaratýk insanýn kkafasýndan geçenleri okuyor. V-v-ve onun en çok korktuðu ºeyin b-biçimi-ne giriyor." Beverly sordu. "O ansiklopedilerde bu gücün nasýl yenileceði de yazýlý mý?" Bili baºýný evet der gibi salladý ama pek de umutlu deðildi. "H-H-Hi-malayalarda yaºayanlar ondan k-kurtulmak için bir t-tören yapýyorlarmýº. B-buna 'Chüd Ayini' diyorlar. Himalayadaki k-kutsal adamlar y-yaratýða yaklaºýyor ve onun kkafasýnýn uzantýsýna diºlerini geçiriyorlarmýº." Beverly yerde yuvarlandý, "Galiba kusacaðým." Ben usulca onun sýrtýna vurdu. 268 'O Eddie, "Sonra?" diye sordu. Bili, "ª-º-ºey," dedi. "B-bu kýsým insana saçma geliyor... Ama k-ki-taba göre ondan sonra ºakalar yapýyor ve fýkralar anlatýyorlarmýº." Stan baðýrdý. "Ne?" Bili kendisini savundu. "Ö-öyle yazýyor." Ben öðrenmek istedi. "Ansiklopedide bu yaratýklarýn nereden geldikleri yazýlý mý?" Bili, hayýr, der gibi baºýný salladý. Stan hem bu konuyla alay etmek istiyor, hem de bunu yapacak gücü bulamýyormuº gibi, "Bütün bunlara inanýyor musun?" dedi. Bili omzunu silkti. "H-h-hemen hemen." Eddie mýrýldandý. "Bu çok ºeyi açýklýyor. Palyaço, cüzzamlý, .Kurt Adam..." Stan'a baktý. "Galiba ölü çocuklarý da..." Richie Tozier bir reklama çýkmýº gibi, "Bunun tam Richie Tozier'e göre bir görev olduðu anlaºýlýyor," dedi. "Bin fýkra ve altý bin bilmece bilen o kahramana göre bir görev!" Ben, "Bu iºi yapman için seni gönderirsek hepimiz ölürüz," diye baðýrdý. "Hem de aðýr aðýr. Can acýsýyla kývranarak." Hepsi güldüler. Stan, "Peki, ºimdi ne yapacaðýz?" diye sordu. Bili yalnýzca baºýný salladý yine. Mike'ýn o gün Henry Bowers ve çetesinin eline düºme nedeni, ertesi günün Dört Temmuz Bayramý olmasýydý. Çocuk okul bandosunda trombon çalýyordu. Bando da ertesi gün geçit törenine katýlacaktý. Mike bir aydan beri bugünü bekliyordu. Bisikletinin zinciri koptuðu için son provaya yürüyerek gitti. Prova saat iki buçuktaydý ama çocuk evden birde ayrýldý. Trombonunu parlatmak istiyordu. Okula doðru giderken Henry Bowers'i düºündüðü yoktu.


Ama Neibolt Sokaðýnýn köºesine vardýðý sýrada arkasýna baksaydý, Henry, Victor, Geðirti, Peter Gordon ve "Ýri Geyik" Sadler'in yola yayýl269 Ill Stephen King / mýº olduklarýný görecekti. Serseriler tren manevra yerindeki kömür kuyuf sunun daha gerisine, Henry'nin bulduðu havai fiºekleri patlatmaya gidij yorlardý. Mike evinden biraz daha geç çýkmýº olsa onlarla hiç karºýlaºmatj, yacaktý. Ama zenci yýllar sonra, "Galiba o yaz hiçbirimiz hareketlerimize hakim deðildik," diyecekti. Mike'ý görünce Henry'nin gözleri parladý. "ªu pis zenci!" Sanki Noel Baba'yý görmüºtü! Geðirti'nin bulanýk gözlerinde de sevinçli bir ifade belirdi. "Onu yakalayalým." Geðirti gürültüyle koºmaya kalktý ama Henry onu kolundan çekti. "Bizi görmedi. Görünceye kadar hýzlý yürüyüp arayý kapatalým." Victor Criss alçak sesle, "Ona ne yapacaksýn, Henry?" diye sordu. Sanki bu konuya ilgi duyuyormuº gibi konuºmuºtu ama aslýnda çok kaygýlýydý. Son zamanlarda Henry'nin hali onu gitgide daha çok ürkütmekteydi. Mike Hanlon'u dövmelerine bir diyeceði yoktu. Ama Henry' nin yalnýzca bunu istediðinden emin deðildi. Okul tatil olduðu gün Ben Hans-com'a yaptýklarý... Ama Victor o olayý düºünmek istemiyordu. Çocuk yal-nýzca Henry'nin "fazla ileri gitmesinden" korkuyordu. Victor arkadaºýnýn neler yapabileceðini düºünmeye de çekiniyordu. Ama korku dolu kalbi onu bu soruyu sormaya zorlamýºtý. Henry, "Yakalayýp kömür kuyusuna götüreceðiz," dedi. "Ayakkabýlarýnýn içine fiºek koyup onu biraz dans ettireceðiz." "Ama M-80'lerden koymayacaksýn deðil mi?" Ayakkabýlarýna konacak birer M-80, zenci çocuðun iki ayaðýnýn da uçmasýna neden olurdu. Bu kadarý da FAZLAYDI. Henry gözlerini Mike'ýn s rtmdan ayýrmýyordu. "Onlardan yalnýzca dört tane- var. Pis bir zenci uðruna ziyan eder miyim sanýyorsun?" "Haklýsýn, Henry." "Ayakkabýlarýna birer 'Kara Kedi' yerleºtireceðiz," diye açýkladý Henry. "Sonra onu çýrýlçýplak soyacaðýz, elbiselerini de Çorak Yer'e atacaðýz. Belki onlarý almaya giderken zehirli sarmaºýklara takýlýr." 270 "O Geðirti'nin donuk gözleri ºimdi pýrýl pýnldý. "Onu kömür tozlarýna da bulayalým. Olur mu, Henry? Bu fikrim güzel deðil mi?" Henry, Victor'un hiç hoºuna gitmeyen kayýtsýz bir tavýrla, "Çok güzel," dedi. "Onu kömür tozlarýnda yuvarlarýz. Pis zenciyi daha önce de çamurda yuvarlamýºtým zaten. Ve..." Henry güldü. On iki yaºýnda olmasýna raðmen iyice çürümeye baºlayan diºleri ortaya çýktý, "...o piçe bir ºey de söyleyeceðim. Bunu bildiðini sanmýyorum." Peter Gordon merak etti. "O nedir, Henry?" Gordon yalnýzca heyecanlýydý. Aslýnda Derry'nin iyi ailelerinden birinin oðluydu. Batý Broadway Caddesinde oturuyordu. Victor Criss'ten çok daha zekiydi ama Henry'yi pek sýk görmediði için onun gitgide kötüleºtiðinin farkýnda deðildi. Henry, "Biraz sonra öðrenirsin," diye homurdandý. "Sus artýk. Pis zenciye yaklaºýyoruz." Ayný anda Mike arkasýna baktý ve gözleri irileºti. Henry uludu. "Onu yakalayýn!" Mike bir an donmuº gibi kalakaldý, sonra da canýný kurtarmak için koºmaya baºladý. Kaybedenler bambu korusunda "Safaricilik" oynuyorlardý. Sonra çöplerin atýldýðý yere doðru gittiler. Onlarýn da havai fiºekleri vardý. Bu eðlence için çöplüðü seçmiºlerdi. Ama o gün orada istediklerini yapamayan caklan anlaºýlýyordu. Çöpleri o gün bir uçtan yakmaya baºlamýºlardý. Bili, "Tüh be!" diyerek ellerini ceplerine soktu. Diðerleri onun çevresini sardýlar.


Richie de, "Evet," diye mýrýldandý. "Burasý olmayacak." Çocuklar yere oturup bir süre alevleri seyrettiler. Richie içini çekti. "Keºke birkaç M-80'imiz olsaydý." Kýsa bir süre sonra M80'lerin kendilerine atýlacaðýný bilmiyordu tabii. 271 Stephen King Eddie, "Annem insanýn elindekiyle mutlu olmasý gerektiðini soylu, yor," dedi. Öyle ciddiydi ki, diðerleri dayanamayarak güldüler, sonra da Bill'e baktýlar. Bili düºünüyordu. "A-a-aklýma bir yer geliyor... Ç-Çorak Yer'in dibinde bir çakýl yataðý var. T-trenlerin manevra yaptýklarý yerin yakýnýnda." "Evet!" Stan ayaða fýrladý. "Orayý biliyorum. Sen bir dâhisin, Bili!" Beverly baºýný salladý. "Evet, fiºeklerin gürültüsü orada iyice yankýlanýr." Richie, "Haydi, gidelim," dedi. Mike, Neibolt Sokaðýnda hýzla, trenlerin manevra yaptýklarý yere doðru koºuyordu. Ama bilinçsizce deðil. Çocuk nefesini kontrol etmeye, bütün gücünü harcamamaya çalýºýyordu. Peter Gordon'un kendisine yaklaºmýº olduðunun farkýndaydý. Çocuk neºeyle gülüyordu. Bir sporcu gibi. Mike, Beni yakaladýklarý zaman neler yapacaklanný bilseydi yine böyle güler miydi acaba? diye düºündü. O serserilerin bana bir vurup, elim üstünde, diyeceklerini, sonra da koºarak uzaklaºacaklarýný mý sanýyor? Mike hýzlandý, manevra yerine daldý, tel örgüdeki kapýyý kapattý. Kendiliðinden kilitlendi kapý. Peter öne doðru atýldý. Artýk gülmüyordu, somurtmuºtu. Sonra inanýlmayacak bir ºey söyledi. "Haydi, kapýyý aç, arkadaº. Bu yaptýðýn haksýzlýk." Mike soluk soluða, "Beº kiºinin bir tek çocuða saldýrmasý sence haklý bir ºey mi?" diye sordu. Peter bu sözleri duymamýº gibi, "Kapýyý aç," dedi. Mike yaklaºmýº olan Victor'a baktýðýnda çocuðun gözlerindeki kaygýyý fark etti. Konuºacaktý ama tam o sýrada diðerleri de geldiler. Henry, "Kapýyý aç, pis zenci!" diye böðürerek teli sarsmaya baºladý. Tavýrlarý öyle vahºiceydi ki, Peter ona ºaºýrarak baktý. "Kapýyý hemen aç!" Mike usulca, "Açmýyorum," dedi. 272 "O" Geðirti haykýrdý. "Aç kapýyý! Seni aºaðýlýk zenci piçi!" Kalbi hýzla çarpan Mike geriledi. O zamana kadar hiç böyle korktuðunu hatýrlamýyordu. Serseriler avaz avaz haykýrýyor, küfrediyorlardý. Sonra Henry cebinden çýkardýðý bir ºeyi Mike'm ayaklarýnýn dibine fýrlattý. Çocuk geri sýçradý. "Kiraz Bombasý" diye bilinen kýrmýzý fiºek ºiddetle patladý. Yerden tozlar kalktý. Bu patlama bir an hepsinin de susmasýna neden oldu. Mike gözlerine inanamýyormuº gibi çocuklara baktý. Peter Gordon'un ºok geçirdiði anlaºýlýyordu. Geðirti bile sersemlemiºti. Mike birdenbire, ºimdi hepsi Henry'den korkuyor, diye düºündü. Ýçinde yeni bir ses konuºmaya baºladý. Çocuðu sarsacak kadar olgun bir ses. Korkuyorlar ama bu onlarý durdurmayacak. Mikey, hemen kaçmalýsýn, yoksa baºýna bir felaket gelecek. Belki bunu hepsi istemeyecekler. Örneðin Victor ya da Peter Gordon. Ama olan olacak. Çünkü bunu Henry istiyor. Onun için kaç. Çabucak. Çocuk bir iki adým daha geriledi, o sýrada Henry Bowers, "Köpeðini ben öldürdüm, pis zenci," dedi. Mike dondu kaldý. Sanki biri midesine bir yumruk indirmiºti. Henry'nin gözlerine baktý, onun doðruyu söylediðini anladý. Sevgili Bay Chips'ini bu serseri öldürmüºtü gerçekten. Mike sonsuz bir an boyunca Henry'nin çevresi terli deli gözlerine bakarken, baºka gerçekleri de kavradý. Yalnýzca Henry'nin sandýðýndan deli olduðunu deðil... Mike bu yüzden, "Seni aºaðýlýk köpek!" diye baðýrdý. Henry öfkeyle bir çýðlýk atarak tel örgüye doðru fýrladý, korkutucu bir kaba güçle týrmanmaya baºladý. Mike'm içindeki o olgun ses yanýlmamýºtý. Çünkü diðerleri de kýsa bir duraklamadan sonra Henry'yi izlediler. Mike dönüp tekrar koºmaya baºladý. Bir ara ayaðý raylara takýldýðý için yere yuvarlandý, bileðine bir sancý saplandý. Çocuk ayaða fýrladý tekrar. Ayný anda Henry'nin telin tepesinden aºaðýya atladýðýný duydu. Serseri, "Seni mahvedeceðim, zenci piçi!" diye baðýrýyordu.


273 F: 18 Stephen King Mike ancak Çorak Yer'e kaçabilirse, canýný kurtaracaðýný düºündü. Sonra da babasýnýn sesini duydu. "Senin her zaman kaçmaya alýºmaný is. temiyorum," demiºti Will. "Takýnacaðýn tavýr konusunda çok dikkatle karar vermelisin. Kendi kendine Henry Bowers'in bu zahmete deyip deðmeyeceðini sormalýsýn... Mike manevra yerini Çorak Yer'den ayýran tel örgüye doðru koºuyordu. Niyeti teli aºarak öbür tarafa atlamaktý. Ama sonra, birdenbire saða dönüp çakýl yataðýna doðru gitti. Bir taraftan da gömleðini çýkarýyordu. Bir ara kömür yýðmak için de kullanýlan çakýl yataðýnýn kenarýna vardýðý zaman arkasýna baktý. Henry yanýnda arkadaºlarýyla raylarýn üzerinden geliyordu. Belki de böylesi daha iyiydi. Mike elinden geldiði kadar hýzla kömür parçalan topladý, bunlan gömleðine doldurdu, sonra tekrar gerideki tel örgüye doðru atýldý. Orada döndü, gömleðindeki kömürleri yere boºalttý. Eðilip içlerinden bir iki parça kömür seçti. Henry kömürleri fark etmedi. O sadece "pis zenci"yi kýstýrdýklarýný düºünüyordu. Baðýrarak çocuða doðru atýldý. Mike, "ݺte bu köpeðim için, alçak!" diye baðýrarak kömürlerden birini attý. Aðlamaya baºladýðýnýn farkýnda deðildi. Kömür Henry'nin alnýna geldi. Serseri dizüstü çöktü, ellerini baºýna götürdü. Parmaklarýnýn arasýndan kanlar akmaya baºladý. Diðerleri kayarcasýna durdular. Hepsinin de yüzlerinde, gözlerine inanamýyorlarmýº gibi bir ifade belirmiºti. Henry can acýsýyla bir çýðlýk atarak ayaða kalktý. Hâlâ baºýný tutuyordu. Mike bir kömür parçasý daha attý. Henry eðildi, zenci çocuða doðru yürümeye baºladý. Mike tekrar kömür attý. Henry hemen elini kaldýrdý. Kömüre adeta kayýtsýzca vurarak yana gitmesini saðladý. "Ah, öyle ºaºýracaksýn ki," diye söylendi. "Öyle... AH, TANRIM!" Gargara yaparmýº gibi bir ses çýkardý. Çünkü Mike'ýn attýðý dördüncü kömür parçasý tam gýrtlaðýna gelmiºti. Serseri tekrar dizüstü düºtü. Peter 274 'O Gordon aðzý bir karýº açýk bakýyordu. Ýri Geyik zor bir matematik problemini çözmeye çalýºýyormuº gibi kaºlarýný çatmýºtý. Henry sonunda, "Ne bekliyorsunuz?" demeyi baºardý. Ellerinin ara-SIndan kanlar sýzýyordu. "Yakalayýn onu! Kara piçi tutun!" Mike diðerlerinin onu dinleyip dinlemeyeceklerini anlamak için beklemedi. Gömleðini orada býrakarak tele doðru atladý. Yukarý doðru týrmanýrken kaba bir el ayaðýný yakaladý. Aºaðýya baktý, Henry'nin hatlarý çarpýlmýº, kömür tozuna bulanmýº, kanlý yüzünü gördü. Hemen ayaðýný yukarý çekti. Lastik ayakkabýsý serserinin elinde kaldý. Mike çýplak ayaðýyla Henry'ye vurdu ve bir çatýrtý duydu. Henry tekrar haykýrarak geri geri gitti. Elini bu sefer kanlar akan burnuna götürmüºtü. Mike telin tepesini aºarken yüzünün yanýna bir ºey ºiddetle çarptý. Çocuðun yanaðýna sýcak bir ºeyler aktý. Sonra kömürler kalçasýna, koluna, bacaðýna geldi. Serseriler onun silahýný kullanýyorlardý. Mike bir an durdu, sonra da yere atlayarak iki defa yuvarlandý. Otlu yer meyilliydi. Belki de Mike'ýn gözlerini ve hatta hayatýný bu kurtardý. Henry tekrar tel örgüye yaklaºtý ve M-80'lerden birini fýrlattý. Fiºek korkunç bir gürültüyle patladý, otlarýn arasýnda geniº bir yer açýldý. Ses etrafta yankýlandý. Kulaklarý çýnlamaya baºlayan Mike bir takla daha attý ve sendeleyerek ayaða kalktý. ªimdi Çorak Yer'in sýnýrýndaki yüksek otlarýn arasýndaydý. Elini yanaðýna sürdüðünde parmaklarýna kan bulaºtý. Bu onu fazla üzmedi. Bu felaketten yara almadan kurtulabileceðini zaten sanmamýºtý. Henry bir "Kiraz Bombasý" attý. Ama Mike bunu fark ederek kolaylýkla kaçtý. Henry, "Onu yakalayalým," diye kükreyerek tele týrmanmaya baºladý. "Henry, bilmem ki..." Peter Gordon için, iº çýðnndan çýkmýºtý aýtýk. Çocuk böyle birdenbire vahºileºen bir dövüº hiç görmemiºti. Henry tel örgüden ona baktý. "Bilsen daha iyi olur..." Orada ºiº gövdeli, insan biçiminde zehirli bir örümcek gibi duruyor, öfkeli gözlerle Pe-ter'i süzüyordu. Gözlerinin iki yaný kanlýydý. Mike tekme attýðý zaman bur275


Stephen King nunu kýrmýºtý ama Henry bunu daha sonra fark edecekti. "Bilsen iyi olur yoksa seni gebertirim, adi korkak!" Diðerleri de tele týrmanmaya baºladýlar, Peter'le Victor onlan istemeye istemeye izlediler. Geðirti'yle Ýri Geyik'in aptal suratlarýnda sadece heves ve heyecan vardý. Mike daha fazla beklemedi. Dönerek otlarýn arasýna girdi. Henry arkasýndan, "Seni bulacaðým!" diye böðürdü. "Seni bulacaðým pis zenci piçi!" Kaybedenler, diðer çakýl yataðýna varmýºlardý. Artýk kullanýlmayan yataðý otlar bürümüºtü. Çocuklarýn hepsi Stan'in etrafýný sarmýºlardý. Onun getirdiði paketten çýkan Kara Kedilere hayran hayran bakarken ilk patlamayý duydular. Eddie fena halde irkildi. Çünkü oraya gelirken nehirde piranalar gördüðünü sanmýº ve korkmuºtu. Aslýnda pirananýn nasýl bir balýk olduðunu bilmiyordu. Ama suda o katillerin yüzdüðünden emindi. Richie hemen Çinli taklidine baºladý. "Kaygýlanma, Eddie-San. Çocuklar fiºek atýyorlar." Bili mýrýldandý. "Nasýl da bildin, Richie?" Diðerleri güldüler. Hepsi de havai fiºek atacaklarý için heyecanlýydýlar. Bir süre ºakalaºtýlar. Sonra Beverly, "Haydi, Stan," dedi. "Bende kibrit var." Stan bir kutuyu dikkatle açtý. Üzerinde Çince yazýlar vardý. Çocuk, "Ben..." diye baºladý, ayný anda daha ºiddetli bir patlama etrafta yankýlandý. Bu sefer hepsi de sýçradýlar. Beverly kaygýyla, "Dinamit miydi bu?" diye sordu. Bill'e bakýyordu. Bili ise baºýný kaldýrmýº, dinliyordu. Gözleri irileºmiºti. Orman yangýnýnýn kokusunu alan bir ceylan hali vardý. Ben usulca, "M-80'di sanýrým," dedi. Eddie ekledi. "Bu daha yakýndan geldi." O da Bill'e bakýyordu. Stan, "Fiºek atmak istiyor musunuz, yoksa istemiyor musunuz?" diye söylendi. "O-o-onlan kaldýr." Hepsi de biraz korkuyla Bill'e baktýlar. Sözlerinden çok sesinin tonu onlan kaygýlandýnyordu. 276 "O" "O-o-onlan kaldýr." Bili konuºmaya çabalarken yüz harlan gerildi. "Bi-bi-bir ºey olacak." Eddie dudaklarýný yaladý. Richie gözlüðünü terli burnunun köküne doðru itti. Ben düºümeden Beverly'ye sokuldu. Stan bir ºey söylemek için aðzýný açtý. Ayný anda bir patlama daha oldu. Bunun gürültüsü o kadar fazla deðildi. Bu sefer "Kiraz Bombasý""patlamýºtý. Bili, "T-t-taº toplayalým," diyerek yere eðildi. Bulduðu taºlarý ceplerine doldurmaya baºladý. Diðerleri ona çýldýrmýº gibi bakýyorlardý. Derken Ben de taº toplamaya baºladý. Richie onu izledi. Konuºmuyor, hýzla hareket ediyordu. Gözlüðünü çýkartýp cebine koydu. Ben, "Beverly," dedi. "Belki bir süre için geriye gitsen daha iyi olur." "Haydi ordan!" Beverly de eðildi, taºlara uzandý. Eddie'nin boðazý sýkýºmaya baºladý. Yine mi? diye düºünüyordu çocuk. Ama bir taraftan da taº topluyordu. Henry kýsa zamanda çok irileºmiºti. Bu yüzden de aslýnda hiç çevik deðildi. Hýzlý hareket edemiyordu. Ama ºimdi can acýsý ve öfke onu hýzlandýrmýºtý. Aklý fikri "pis zenci"yi yakalamaktaydý. Sað elinde bir M-80, sol elinde bir kibrit kutusu vardý. Zenci piçini ele geçirir geçirmez fiºeði yakacak ve kara piçin pantolonunun içine atacaktý. Mike, Henry'yle arkadaºlarýnýn iyice yaklaºtýðýný fark ediyordu. Daha hýzlý ilerlemeye çalýºtý. Ýyice korkuyordu artýk paniðe kapýlmamak için kendini zorluyordu. Çocuðun izlediði patika birdenbire geniºledi. Mike çakýl yataðýna yuvarlanýrcasýna indi, orada altý çocuk olduðunu gördü. Yan yana duruyorlardý. Yüzlerinde acayip ifadeler vardý. Sanki onu bekliyorlardý. Mike topallayarak onlara doðru gitti. "Yardým edin..." Ýçinden gelen sese uymuº, bu sözleri uzun boylu, kýzýl saçlý çocuða söylemiºti. "Çocuklar... Büyük çocuklar..." 277 Stephen King


Ayný anda Henry patikadan fýrladý. Diðer çocuklarý gördüðü zaman kayarak durdu. Bir an yüzünde kararsýz bir ifade belirdi. Omzunun üzerinden geriye baktý. Arkadaºlarýnýn geldiklerini görünce rahatladý, tekrar Kaybedenlere dönerek sýrýttý. Bill'e, "Seni tanýyorum," dedi. Richie'ye baktý. "Seni de. Gözlüðün nerede, dört göz?" Richie cevap vermeden Henry, Ben'i fark etti. "Vay vay vay. ªiºkoyla Yahudi de burada. ªu kýz senin sevgilin mi, ºiºko?" Ben hafifçe irkildi. Ayný anda Peter Gordon'la Victor hýzla yaklaºarak Henry'nin iki yanýnda durdular. Onlar Ýri Geyik'le Geðirti izledi. Henry hâlâ soluk soluðaydý. "Hepinizle de görülecek hesabým var. Ama bugün bunun üzerinde durmayacaðým. ªimdi sadece ºu pis zenciyi istiyorum. Haydi, küçük solucanlar, basýn bakalým," Geðirti, "Haydi," dedi. Mike titrek ve tiz bir sesle baðýrdý. "Köpeðimi öldürdü! Kendisi söyledi bunu." Henry, "Buraya gel," dedi. "Belki o zaman seni öldürmem." Bil aðýr aðýr konuºmaya baºladý. "Ç-Çorak Yer bizim. H-hemen çekip gidin." Henry sanki biri kendinini tokatlamýº gibi gözlerini açtý. "Beni kim çýkaracak buradan? sen mi, solucan!" Bili, "Biz," dedi. "Z-zorbalýklanna katlanmaktan býktýk, Henry. Haydi, d-def ol." "Seni kekeme salak!" Henry baºýný eðerek saldýrdý. Bil topladýðý taºlan atmaya baºladý. Acele etmeden, dikkatle. Ýlk taº Henry'nin yakýnýndan geçti. Ýkincisi omzuna geldi. Üçüncüsü de kafasýna. Henry can acýsý ve ºaºkýnlýkla baðýrarak baºýný kaldýrdý ve dört taºý birden yedi. Richie'nin taºý göðsüne isabet etti. Eddie'ninki omzuna, Stan'in-ki ayak bileðine, Beverly'ninki de karnýna. 278 'O Henry gözlerine inanamýyormuº gibi onlara baktý. ªimdi taºlar havada uçuyordu. Küçük zorba, yüzünde yine o ºaºkýn ifadeyle geriledi. "Haydi çocuklar," diye haykýrýyordu. "Bana yardým edin." Bili alçak sesle, "S-saldýralým," dedi. Arkadaºlarýnýn gelip gelmediklerini anlamak için vakit kaybetmeden atýldý. Diðerleri de onu izlediler. ªimdi yalnýz Henry'ye deðil, öbür serserilere de taº atýyorlardý. Ben'in taºý, Peter Gordon'un yanaðýna geldi. Çocuk baðýrdý, geriledi ve dönerek kaçtý. Onun mahallesinde böyle kavga edilmiyordu. Henry yerden bir avuç çakýl kaptý. Ama neyse ki küçüktü bunlar. Attýðý irice çakýllardan biri Beverly'nin koluna geldi, kýzýn kolu yarýldý. Beverly baðýrdý. Ben o zaman gürleyerek Henry'ye saldýrdý. Hayta kaçacak zaman bulamadý. Yalnýzca dengesini kaybeder gibi oldu. Ben ondan çok aðýrdý. Henry yere devrilmedi, havada uçtu. Sýrtüstü düºerek kaydý. Ben tekrar ona doðru koºtu. Geðirti Huggins'in attýðý taºýn kulaðýna geldiðini hayal meyal fark etti. Can acýsýný da. Henry sersem sersem dizlerinin üzerinde doðrulmuºtu. Ben serserinin sol kalçasýna tekmeyi indirdi. Henry ar-kaüstü devrildi. Ateº saçan gözlerle Ben'e bakýyordu. Ben hayatýnda hiç bu kadar kýzmamýºtý. "Kýzlara taº atýlmaz. Sen..." Henry'nin bir kibrit çakarak M-80'in kalýn fitilini ateºlediðini fark etti. Serseri bunu Ben'in suratýna doðru fýrlattý. Çocuk hiç düºünmeden fiºeðe avucuyla vurdu. M-80 Henry'ye doðru uçtu. Zorbanýn gözleri irileºti. Sonra haykýrarak yuvarlandý. Fiºek patladý. Henry'nin gömleðinin arkasý kapkara oldu ve yýrtýldý. Bir dakika sonra Ýri Geyik Sadler'ýn attýðý taº Ben'e geldi, çocuk dizüs-tü çöktü. Diºleri diline battý. Ben ºaºkýn ºaºkýn gözlerini kýrpýºtýrdý. Ýri Geyik ona doðru koºuyordu ama Bili hemen taº atmaya baºladý. Richie de ona katýldý. Richie'nin attýðý taºlardan biri Ýri Geyik'in kaºýný yardý. Serseri ulur gibi baðýrdý. 279 Stephen King Eddie'yle Stan da arkadaºlarýna katýldýlar. Beverly de öyle. Taºlar havada uçuyordu. Geðirti, bir taº dirseðine isabet ettiði için baðýrdý ve can acýsýyla adeta dans etmeye baºladý. Henry ayaða kalktý. Gömleðinin arkasý paramparçaydý


ama derisine bir ºey olmamýºtý. Henry dönemeden, Ben taºý onun kafasýnýn arkasýndan sektirdi. Zorba tekrar dizüstü çöktü. O gün Kaybedenlere en çok Victor zarar verdi. Çünkü iyi bir beysbol atýcýsýydý. Ayrýca bu iºe duygularýný da karýºtýrmýyordu. Aslýnda orada olmayý hiç caný istemiyordu. Ama madem kavgaya kanºmýºtý, artýk elinden geleni yapacaktý. Victor'un attýðý bir taº, Eddie'nin çenesine geldi, ikincisi Richie'nin göðsüne, üçüncüsü de Bill'in yanaðýna. Çocuðun yanaðý fena yarýldý. Bili, Victor'a doðru döndü. Ýki çocuk göz göze geldiler. Kekeme Bill'in gözlerindeki ifade Victor'u bayaðý korkuttu. Bili cesaretle ona doðru gitti. "H-hemen çýk git. Y-yoksa kafaný yararým. Çok ciddiyim." Victor yine onun gözlerinin içine baktý, sonra dönerek uzaklaºtý. Geðirti'yle Ýri Geyik ºaºkýn ºaºkýn bakmýyorlardý. Ýri Geyik' in aðzýnýn yanýndan kanlar akýyordu. Geðirti'nin kafasýndaki yaradan sýzan kanlar yüzüne yayýlmýºtý. Henry dudaklarýný oynatýyor ama sesi çýkmýyordu. Bili zorbaya döndü. "D-def olup git!" "Ya gitmezsem?" Henry kabadayýca konuºmaya çalýºmýºtý ama gözlerinde korku dolu bir ifade vardý. Gidecekti. Bill'in sevinmesi gerekirse de, o an yalnýzca yorgunluk hissediyordu. "G-gitmezsen s-sana saldýrýrýz. Altýmýz birden s-seni hastanelik edebiliriz sanýrým." Mike Hanlon, "Yedimiz," diyerek onun yanýnda durdu. Ýki elinde birer iri taº vardý. "Bir dene, Henry. Sana ciddi olduðumuzu göstermek çok hoºuma gidecek." "Seni aºaðýlýk zenci!" Henry'nin sesi titriyordu, zorba neredeyse aðlayacaktý. Onun sesindeki bu ifade, Geðirti'yle Ýri Geyik'in savaºmaktan 280 'O vazgeçmelerine neden oldu. Ellerindeki taºlar düºtü. Geðirti nerede olduðunu anlamaya çalýºýyormuº gibi çevresine bakýndý. Beverly, "Yerimizden git," diye baðýrdý. Henry, "Kes sesini, diºi köpek," dedi. "Sen..." Ayný anda uçan dört taº Henry'ye çarptý. Zorba bir çýðlýk atarak geriledi. Küçük çocuklarýn, olgun insanlannkini hatýrlatan ciddi yüzlerine baktý. Sonra da telaº içindeki Ýri Geyik'le Geðirti'ye. Ama arkadaºlarýnýn ona yardým edemeyecekleri belliydi. Ýri Geyik utançla baºýný çevirdi. Henry ayaða kalktý. Hýçkýnyor, kýnk burnundan soluk almaya çalýºýyordu. "Hepinizi öldüreceðim," diye homurdandý, sonra koºarak patikaya doðru uzaklaºtý. Geðirti'yle Ýri Geyik de baºlan önde onu izlediler. Yedi çocuk yanm daire halinde durarak serserilerin arkasýndan baktýlar. Bu önemli kavga yalnýzca dört dakika sürmüºtü ama Bill'e sanki Ýkinci Dünya Savaºýna katýlmýºlar gibi geliyordu. Sonra Kaybedenler teker teker dönüp Mike'a baktýlar. Bili önce zenci çocuðu inceledi, sonra gözleri Richie'ye kaydý. Ýki arkadaº bir an göz göze geldiler. Bili, "Hepimiz bir aradayýz artýk," dedi kendi kendine. "Grubumuz tamamlandý." Bunu diðerlerine de açýklayacaktý. Ama aslýnda gerek de yoktu. Richie'nin, Ben'in, Eddie'nin, Beverly'nin ve Stan'in gözlerinden, onlann da ayný ºeyi düºündükleri anlaºýlýyordu. Bili, artýk bir aradayýz, diye düºündü tekrar. Tann yardýmcýmýz olsun! Olanlar olacak! Tannm, yalvannm bize yardým et! Beverly zenci çocuða, "Adýn nedir?" diye sordu. "Mike Hanlon." Stan, "Havai fiºek atmak ister misin?" dedi. Mike ona gülümsedi, böylece cevap vermiº oldu. 281 Stephen King XIV Albüm Ýçki getiren bir tek Bili deðildi. Beverly votkayla portakal suyu almýºtý, Richie bira, Ben Hanscom likör, Mike de zaten memurlarýn dinlenme odasýndaki buzdolabýna bira koymuºtu. En son gelen Eddie 'nin elindeki kesekâðýdmda cinle erik suyu vardý.


Beverly, "Ah, Eddie," diye baðýrdý. "Seni çok seviyorum," Eddie ºaºkýnlýk içinde baºýný kaldýrdý. Ama gülümsüyordu. Kadýn masada oturan diðer arkadaºlarýna döndü. "Hepinizi de seviyorum." Bili, "B-b-biz de seni seviyoruz, Bev," dedi. Ben baºým salladý. "Evet, seni seviyoruz..." Birdenbire gözleri irileº-ti. "Hâlâ birbirimizi sevdiðimiz anlaºýlýyor... Bunun ne kadar ender görülen bir ºey olduðunu biliyor musunuz?" Bir sessizlik oldu. Sonra Mike, Richie 'nin neden gözlük taktýðýný sordu. Aslýnda buna ºaºmamýºtý, o da baºka. Richie, "Lenslerim gözlerimi yakmaya baºladý," dedi. "Onlarý çýkarmak zorunda kaldým... Neyse... Artýk iºimize bakalým mý?" Mike, Richie'ye, "Bir ºeyler hatýrlayabildin mi?" diye sordu. Richie baºýný salladý. "Bize kuºtan söz ettiðini hatýrladým... Bir de Duman Töreni." Güldü. "Ne korkunç ºeydi o! Kulübün içinde göz gözü görmüyordu..." Bili, "O kulüp de yine Ben Hanscom 'un mimari ºaheserlerinden biriydi, " diye gülümsedi. Beverly atýldý. "Kulübün yerini kazdýðýmýz sýrada bize babanýn albümünü getirmiºtin, Mike." "Ah, Tanrým!"Bili birdenbire yerinde dikleºti. "O resimler..." Richie sert bir sesle, "Georgie 'nin odasýndaki oyunun eºiydi," dedi. "Ama o sefer fotoðraflarýn hareket ettiklerini hepimiz birden gördük." 282 'O Ben, "O gümüº dolara ne olduðunu hatýrladým," diye açýkladý. Diðerleri dönüp ona baktýlar. Mimar ekledi. "Dolardan gümüº bir top yaptýk, deðil mi, Bill? Sen, ben ve Richie." Disk Jokey, "Evet," diye baðýrdý. "Sonra kalkýp Neibolt Sokaðýna gittik. Hepimiz." Ben, yazara döndü. "Ve sen benim hayatýmý kurtardýn, Koca Bili." Yazar, yok caným, der gibi baºýný salladý. Bunu hatýrlamýyordu. Ona bu iºi Beverly yapmýº gibi geliyordu. Mike, "Bir dakika," dedi. "Buzdolabýndan bira alacaðým." Richie, "Benim biramdan içsene," diye teklif etti. Mike, "Hanlon beyazlarýn birasýndan içmez," diye cevap verdi. "Hele seninkinden hiç içmez, Çöp Aðýzlý." Richie ciddi ciddi, "Yaºa, Mikey," dedi. Diðerleri neºeyle gülerken zenci de birasýný almaya gitti. Dinlenme odasýnýn ýºýðýný yaktý, küçük buzdolabýný açtý ve korkunç bir ºok geçirerek sarsýldý. Buzdolabýndan düzinelerle turuncu ve mavi balon dýºarý uçtu. Mike sonra bunlarýn arasýnda duran ºeyi gördü. Baðýrmak istedi ama baºaramadý. 'O', dolaba, biralarýnýn yanýna bir armaðan býrakmýºtý. Mike elleriyle yüzünü örterek bir adým gerildi. Ellerini yavaºça indirdi. O ºey hâlâ oradaydý. Stan Uris 'in kesik kafasý. Ama olgun bir erkeðin deðil, on bir yaºýndaki bir çocuðun baºýydý bu. Aðzý sessiz bir çýðlýkla açýlmýºtý. Diºleri gözükmüyordu, çünkü aðzýna kuº tüyleri dolmuºtu. Pek iri bir kuºun kahverengi tüyleri. S tan'in koparýlmýº boynundan akan kanlar buzdolabýnýn alt rafýnda pýhtýlaºmýºtý. Mike yalnýzca, "Ah... Ah..." diye inleyebildi. Sonra Stan gözlerini açtý. Penny wise 'in gümüº gözleriydi bunlar. Stan konuºmak istiyormuº gibi dudaklarýný oynattý. O gözler Mike 'a doðru kaydý. "Size katýlmayý dü283 Stephen King ºündüm, Mike. Çünkü ben olmadan kazanamazsýnýz. Bunu biliyorsun, deðil mi? Eðer ben tam olarak buraya gelseydim, belki kazanma ºansýnýz olurdu. Ama bu baskýya dayanamadým. Ne demek istediðimi anlýyorsun, deðil mi? Siz altýnýz yalnýz baºýnýza oturup eski günlerden söz edecek, sonra da öldürülecektiniz. Onun için sizi uyarmaya koºtum. Vazgeçin. Anlýyor musun, Mikey? Anlýyor musun, eski dost? Anlýyor musun, pis zenci?" Mike, "Sen gerçek deðilsin!" diye haykýrdý ama sesi çýkmadý. Ve o kafa, zenciye göz kýrptý.


"Ben gerçeðim, Mikey. Ve ben neden söz ettiðimi de biliyorum. Altýnýz bir ºey yapamazsýnýz. Kafanýzý kullanýrsanýz, hemen bu gece Deny'den kaçarsýnýz. "Kesik baº, buzdolabýndan yere düºtü. Yerde yuvarlanarak ilerledi. Geride kan izleri býrakýyordu. Sonra hafif bir gürültü oldu ve kafa ortadan kayboldu. Ama balonlar hâlâ odada uçuºuyorlardý. Bunlarýn üzerinde, "Deny'li zenciler kuºlarý severler," yazýlýydý. Richie içeriden seslendi. "Mikey! Orada öldün mü yoksa?" Zenci, "Buraya gelseniz daha iyi olur," dedi. Arkadaºlarýnýn salonda iskemlelerini iterek kalktýklarýný duydu. Richie 'nin, "Ah, Tanrým, yine ne oldu?" dediðini de. Sonra kulaklarýnda Richie'nin yýllar önce söylediði sözler yankýlandý. I Küçük Mike kavgadan birkaç gün sonra Çorak Yer'deki açýklýða gitmiºti. Çocuklar onu görünce ºaºýrmamýº, orayý nasýl bulduðunu sormamýºlardý. Mike'ý sessizce aralanna kabul etmiºlerdi. Ve Richie zenci bir dadý gibi baðýrmýºtý. "Hay, Allah layýðýný versin..." "O çocuk yine geldi. Bu Çorak Yer çok bozuldu, çok. ªu kývýrcýk saçlýyý görüyor musun, Koca Bili?" 284 'O" Mike derin bir soluk alarak, "Bana yardým ettiðiniz için tekrar teºekküre geldim," dedi. "O serseriler beni kötü yaralamak niyetindeydiler. Ama içinizden yaralananlar oldu. Onun için çok üzüldüm." Bili elini salladý. "A-aldýrma. O zorbalar yýllardan beri bize düºman-lar." Mike yere çakýlmýº olan kazýklara ve bunlarýn arasýna gerilen sicimlere baktý. "Ne yapýyorsunuz?" Richie, "Ah, bu Saman Yýðýný'nýn bu haftaki parlak fikri," dedi. "Geçen hafta Çorak Yer'i su bastýrmaya karar verdi. O fikri de fena deðildi ama bu seferki bir harika! Yerin altýna bir oda yapacaðýz." Mike, "Anlayamadým," dedi. Ben, "Çok basit," diye cevap verdi. "Önce bir aðacýn tepesine ev yapmayý düºündük. Aslýnda böyle bir ºeyi yapmak kolay. Ama insan aðaçtan düºtü mü kolunu kýrar. Onun için ºimdi yeri kazacaðýz, güzel bir oda yapacaðýz. Tabii bir de kapak." Mike, "Bütün bunlar senin fikrin mi?" diye sordu. "Tannm! Ne ºahane!" Ben gülümsedi ama bir yandan da kýpkýrmýzý kesildi. Bili, Mike'a baktý. "Y-yyardým etmek ister misin?" Mike, "Tabii," dedi. "Çok eðlenceli olur." Diðerleri birbirlerine baktýlar. Mike, yedi kiºiyiz, diye düºündü ve ürperdi. Bili aðýr aðýr konuºmaya baºladý. "B-bizim bir kulübümüz var. Ý-is-tersen sen de üye olabilirsin. Ama s-sýrlanmýzý saklaman ºart." Mike, "Kulüp odasý gibi sýrlan mý?" dedi. Nedense iyice kaygýlanmýºtý. Richie atýldý. "Bizim baºka bir sýrnmýz daha var. Koca Bili bu yaz yerin altýna oda yapmaktan daha önemli iºlerimiz olduðunu söylüyor." Ben baºýný salladý, "Bili haklý." Mike, "Beni fazla merakta býrakmayýn," diye baðýrdý. "Ne söyleyecekseniz söyleyin!" 285 Stephen King Bill diðerlerine bakýyordu. "O-onun kulübe girmesini istemeyen var mý?" Öbür çocuklar ne bir ºey söylediler, ne de ellerini kaldýrdýlar. Bill, "Mike'a her ºeyi anlatmayý kim i-istiyor?" diye sordu. Yine sessizlik oldu. Sonunda Beverly içini çekerek Mike'a döndü. "O çocuklarý kimin öldürdüðünü biliyoruz. Ve o insan deðil." Mike'a teker teker baºlarýna gelenleri anlattýlar. Buzda duran palyaçoyu, cüzzamlýyý, borudan gelen sesleri ve kanlan, su deposundaki ölü çocuklarý, Kurt Adamý, Georgie'nin odasýndaki fotoðrafý. En son Bili konuºtu ve sözlerini, "O, kardeºimi öldürdü," diye tamamladý. "Kaybedenler Kulübü o canavan ortadan kaldýrmak niyetinde." Mike birdenbire, "Ben o palyaçoyu gördüm," dedi. Stan'la Richie ayný anda baðýrdýlar. "Ne?"


Mike yavaºça, "Dört Temmuz Bayramýnda," diye açýkladý. Bir an durarak düºündü. "Ama onu tanýdým. Çünkü palyaçoyu ilk defa görmüyordum. Ayrýca... daha önce de kötü ºeyler oldu. Sonra o... kuº..." Çocuk dudaklarýný yaladý. Beverly sabýrsýzlandý. "Haydi, anlatsana." Mike, "Bandoyla giderken palyaçoyu gördüm," diye baºladý. "Köºe baºýnda durmuº, çocuklara balon daðýtýyordu. Ben'le Bill'in anlattýklarý gibiydi. Gümüºümsü elbise, iri turuncu düðmeler. Beyaza boyalý surat, kýpkýrmýzý kalýn dudaklar. Bilmiyorum dudak boyasý mý sürmüºtü, ama aðzý sanki kanlýymýº gibi duruyordu. Onu görünce nedense korktum... Ben palyaçoya bakarken o döndü ve sanki kafamdan geçenleri okumuº gibi elini salladý. Biz yolumuza devam ettik. Anayola týrmandýk. Ben palyaçoyu tekrar gördüm. Yine çocuklara balon veriyordu. Ama küçüklerden bazýlarý almak istemiyor, aðlýyorlardý. Palyaçonun o köºeye nasýl öyle çabucak geldiðini de anlayamadým... Sonra palyaço döndü, bana yine el salladý. Göz 286 'O de kýrptý... Sanki aramýzda bir sýr varmýº gibi. Belki de onu tanýdýðýmý anlamýºtý-" Bili, "S-sen onu tanýdýn mý?" diye sordu. Mike, "Öyle sanýyorum," dedi. "Ama bunu kesinlikle söylemeden Önce bir ºeye bakmam gerekiyor. Babamda eski resimler var. Koleksiyon yapýyor... Eðer yanýlmadýðýmý anlarsam, size o resimleri de getiririm." Bili, "B-baºka?" dedi. Mike aðzýný açtý, sonra da kapattý. Kararsýz bir ifadeyle çocuklara baktý. "Deli olduðumu sanýrsýnýz. Ya da yalan söylediðimi." Bili, "S-sence biz deli miyiz?" diye sordu. Mike baºýný salladý. "Hayýr." Bili, "Ýyi ya," dedi. "Biz de senin deli olduðunu düºünmeyiz..." Mike öksürdü. "Bir kuº gördüm. Birkaç ay önce. Bir kuº." Stan merakla zenci çocuða baktý. "Nasýl bir kuº?" Mike ºimdi büsbütün isteksiz konuºuyordu. "Serçeye benziyordu. Ardýçkuºuna da. Göðsü turuncuydu." Ben, "Bir kuº bu kadar önemli mi?" dedi. "Derry'de kuº çok." Ama kaygýlanmýºtý. Mike derin bir soluk aldý. "Bu kuº bir karavandan daha büyüktü." ªok geçirmiº olan çocuklara baktý. "Yemin ederim, doðru söylüyorum. Dev bir kuºtu." Sonra aðýr aðýr eski çelik fabrikasýnda baºýna gelenleri anlattý. O gün daha sonra Bill, Richie ve Ben kitaplýða gittiler. Çorak Yer' den ayrýlmadan önce Stan, "'O' her ºey biliyor," demiºti. "Bir ºeyler yapacaksak hemen harekete geçmeliyiz. Yoksa mahvoluruz." Kitaplýðýn önüne geldikleri zaman Richie, Bill'e, "Ne yapmayý düºünüyorsun?" diye sordu. Bili fazla kekelememek için aðýr aðýr konuºarak, "Ý-insan bir kuºtan kurtulmak için ne yapar?" dedi. "Onu vurur. Bir canavardan kurtulmak isterse ne yapar? Filmlere göre onu gümüº bir kurºunla vurur." 287 Stephen King Ben'le Richie onu saygýyla dinlediler. Sonra Richie, "Gümüº kursu, nu nasýl bulacaðýz, Koca Bili?" diye sordu. Ben, "Galiba kitaplýða bunu öðrenmek için geldik," dedi. Richie baºýný salladý. "Yine babanýn tabancasýný kullanmayý mý düºünüyorsun?" Bili, "Evet," dedi. Richie öðrenmek istedi. "Peki gümüºü nereden bulacaðýz?" m Ben usulca, "O iºi bana býrakýn," dedi. | Richie ellerini açtý. "Ýyi ya... O iºi Saman Yýðýný'na býrakalým. Sonra ne yapacaðýz? Neibolt Sokaðýna mý gideceðiz?" Bili, "E-e-evet," diye homurdandý. "T-t-tekrar Neibolt Sokaðýndaki eve gideceðiz... O alçaðýn kafasýný kopartmak için!" Aradan bir hafta geçti. Temmuzun ortalan yaklaºýyordu. Yer altýndaki kulüp hemen hemen tamamlanmýºtý. Richie birdenbire Ýrlandalý polis sesiyle, "Vay vay vay," diye baðýrdý. "Yine o kara çocuk geldi."


Mike'in kolunun altýnda babasýnýn albümü vardý. Çocuk çevresine ºaºkýnlýk içinde bakarak, "ݺinizi iyi biliyorsunuz," dedi. Ben baºýný salladý. "Tabii ya..." Bili, Mike'ýn kolunun altýndaki albümü iºaret etti. "N-nedir o?" Mike, "Babamýn albümü," diye açýkladý. "Derry'le ilgili eski fotoðraftan, elle çizilmiº resimleri, gazetede çýkan yazýlan falan topluyor. Size birkaç gün önce o palyaçoyu tanýdýðýmý söylemiºtim. Yanýlmamýºým. Onun resimlerini buldum..." BillTe Richie birbirlerine baktýlar. Mike, "Ne oldu?" diye sordu. "Aklýna kardeºinin odasýnda olanlar mý geldi?" Bili yalnýzca, "Evet," dedi. 288 'O Hepsi yere oturdular. Mike albümü dizlerinin üzerine koyarak, "Babamýn söylediðine göre bu resimlerden bazýlan yüz yýllýk," diye baºladý. "Tarihi olaylarla ilgili ºeyler bunlar. Fotoðraflarda 'O' da var." Albümü açtý. Bili telaºla baðýrdý. '"S-sakýn resimlere elini sürme.'" Hepsi de irkil-diler. Bili, Georgie'nin albümüne bakarken kesilen elini yumruk yapmýºtý. Mike, "Dikkatli davranýnm," diyerek ilk sayfayý açtý. "Zaten babam hepsinin üzerine plastik geçiriyor." ݺaret etti. "Bu resmin tarihi yok. Ama babam bunun bin yedi yüzlerin baºýnda yapýlmýº olduðunu düºünüyor." Resim tahta kalýpla basýlmýºtý. Büyük bir kartpostal boyundaydý. Bili resme bakarak, iºte, diye düºündü. 'O'nu görüyorum. Gerçekten görüyorum. ݺte düºmanýmýn suratý bu. Kanal'olmasaydý kimse bu küçük yerin Derry olduðuna inanmazdý. Etrafta birkaç ev vardý. Garip bir adam, çamurlu bir sokakta durmuº, iri lo-butlan havaya atýyordu. Birkaç çocuk onu seyrediyorlardý. Adam neºeyle gülüyordu. Kafasý kabaktý. Yalnýzca iki saç tutamý, boynuz gibi kulaklan-nýn üzerinden yükseliyordu. Bili palyaçoyu tanýmakta zorluk çekmedi. Çocuk kendi kendine, "Ýki yüz yýl önce..." dedi. Delice bir dehºet, öfke ve heyecanla sarsýldý. Ondan sonraki bazý resimlerde de vardý palyaço. 1956'da, Lincoln Baºkanlýða seçilmeden dört yýl önce yapýlmýº bir karikatürde. 1891 'de, bir gazetede çýkmýº olan resimde. 1933 yýlýnda çekilmiº bir fotoðrafta Japon-lann teslim olduðunu açýklayan yazýyý süsleyen resimde. Mike, "Bu 1945'de çekilmiº," diye açýkladý. Fotoðraf zafer nedeniyle yapýlan geçit töreninde çekilmiºti. Birdenbire resimdeki ºekiller canlandýlar sanki. Bili, "B-b-bakýn," dedi. "H-hepiniz bakýn." Beverly dehºetle, "Tannm..." diye fýsýldadý. Richie, "Bu 'O' iºte!" diye haykýrarak Bill'in sýrtýna vurdu. "Bu... 0..." 289 F: 19 Stephen King 1! Ben, "Hiºº..." dedi. Neredeyse aðlayacaktý. "Dinleyin..." O ani sessizlikte hepsi de bandonun çaldýðý marºý, halkýn alkýºlarýný duydular. Bando sanki onlara doðru geliyordu. Palyaço da kaldýrýmda dans ediyordu. Ama onu yalnýzca çocuklar görüyor, korkuyla geriliyorlardý. Beverly birdenbire baðýrdý. Çünkü palyaço ºimdi fotoðrafta onlara doðru geliyordu. Kanlý gibi duran aðzýný açýp kapýyor, gülüyordu. Sonunda yüzünü Will Hanlon'un albüm sayfasý üzerine geçirdiði plastiðe dayadý. "Hepinizi de öldürürüm!" diye haykýrdý. "Beni engellemeye kalkarsanýz hepinizi de gebertirim. Teker teker çýldýrtýr, öyle öldürürüm. Ben Kurt Adamým!" Bir an gerçekten de Kurt Adama döndü. Baðýrmasýný sürdürürken biçimden biçime girdi. "Beni engelleyemezsiniz, ben cüzzamlýyým! Ben mumyayým! Ben o ölmüº çocuklarým!" Stan, "Hayýr!" diye haykýrdý, albümü kaptýðý gibi hýzla kapattý. "Hayýr, hayýr, hayýr!" Gözlerinden çýldýrmak üzere olduklarý okunan arkadaºlarýna baktý. "Hayýr!" Bili birdenbire, bütün bunlar, diye düºündü. 'O'nun bizden korktuðunu gösteriyor. Belki de 'O' uzun hayatý boyunca ilk defa korkuyor... Hâlâ beraberiz. 'O' bizi engelleyemiyor. 'O'nu yine de öldürebiliriz. Tabii cesur davranabilirsek... XV


Duman Töreni Richie Tozier gözlüðünü yukarý doðru itti. ªaºkýnlýkla, Mike kuºtan ve babasýnýn albümünden söz ederken odanýn atmosferi deðiºti, diye düºündü. Odaya sanki insaný canlandýran, delice bir enerji yayýlýyordu. Mike 290 "O" da artýk kendisini toplamýº gibiydi. Hepsi birden dinlenme odasýna geçtik-jeli zaman, Disk Jokey bir an zenciye dehºetle bakmýº, "Galiba çýldýrmak üzere," demiºti kendi kendine. "Belki de intihar eder..." Ama Mike ºimdi daha iyiydi. Eddie sessizliði bozdu. "Sizce 'O' yaptýklarýmýzýn ne kadarýný bili-yor? Ben, "'O' buraya gelmiº ya..."dedi. Eddie, "Bunun fazla önemli olduðunu sanmýyorum..." diye mýrýldandý. Bili baºýný salladý. "Bütün bunlar hayal. 'O'nun her yaptýðýmýzý gördüðü ya da planlarýmýzý öðrendiði anlamýna geldiðini de sanmýyorum." Beverly baºparmaðýyla geriyi iºaret etti. "Ama o balonlar hayal deðil. Gerçek onlar." Richie, "Tabii..."diye baºladý. Sonra durakladý. Gözleriirileºti. "Ah, Tanrým! Aklýma bir ºey geldi! Gözlerimin yanmasý! Mike, gözlerimin yanmasý..." Zenci hafifçe gülümseyerek baºýný salladý. Bili sordu. "R-R-Richie, ne oldu?" Ama Disk Jokey onu duymadý bile. Hâlâ Mike'a bakýyordu. "'O'nun geliºini gördük! 'O'nun geliºini gördük, öyle deðil mi?" Zencinin elini tuttu. "'O'nu sen de gördün, deðil mi Mikey? Yoksa yalnýz ben mi?" Mike usulca, "Ben de gördüm," diyerek Richie 'nin elini sýktý. Disk Jokey rahatlayarak gözlerini yumdu. Eddie bir ona bakýyordu, bir zenciye, "Siz neden söz ediyorsunuz?" Richie, "Belki siz hikâyeyi bilmiyorsunuz," dedi. "Belki de hatýrlamýyorsunuz. Çünkü siz kulüpten kaçtýnýz. Geride Mikey'le ben kaldýk... Mike, California 'ya, bana telefon ettiði zaman gözlerim yanmaya baºladý. Bunun nedeni dumandý. Yirmi yýl önceki o duman..." Ben, "Geçen hafta kitaplýktan bir eser aldým," diyordu. Yeºil Ovalardaki Hayaletler adlý bir kitap. Bunda yüz elli yýl önce batýda yaºayan kýzýlderililerden söz ediliyordu. Kulübümüze bakarken kýzýlderililerin yaptýkla291 Stephen King 9 n bir töreni hatýrladým. Duman Törenini. Kabileler bu yönteme, önemli bir karar vermeleri gerektiði zaman baºvururlarmýº. Yere büyük bir çukur kazar, üzerini dallarla örterlermiº. Yalnýzca tepede küçük bir delik býrakýrlar-mýº. Dallan tutuºturur, ateºin çevresine otururlarmýº. Altý yedi saat. Sonunda hayaller görmeye baºlarlarmýº." Mike, "Altý-yedi saat duman yutsaydým, ben de hayal görürdüm," dedi. Hepsi de güldüler. Ben konuºmasýný sürdürdü. "O hayaller kabilelere ne yapmalarý gerektiðini açýklarmýº. Kitapta bunlarýn çoðunun doðru çýktýðý da yazýlýydý." Bir sessizlik oldu. Hepsi de Bill'e bakýyorlardý ºimdi. Çocuk sonunda, "B-bu hiç de fena bir fikir deðil," dedi. "B-belki öyle bir hayal bize s-sorunumuzu nasýl çözümleyebileceðimizi gösterebilir." Stan sýkýntýyla, "Herhalde dumanlar yüzünden aºaðýda bayýlýr ve ölürüz," diye söylendi. Eddie sordu. "Bunu denemek istemiyor musun, Stan?" Çocuk içini çekti. "ªey... Ýstiyorum... Deliliðiniz bana da geçmeye baºladý." Eddie'ye döndü. "Bu senin astýmýn için hiç de iyi bir ºey olmaz." Eddie omzunu silkerek, "Ne zaman deneyeceðiz, Bili?" diye sordu. Bili, "H-hemen ºimdi!" dedi. Bu sözleri ºaºkýnlýk dolu bir sessizlikle karºýlandý. Ben baðýrdý. "Baltam burada. Dallan kesmeye kim yardým edecek?" Sonunda hepsi yardým ettiler. Alevler yükseliyor, çocuklann ciddi yüzlerini aydýnlatýyordu. Kulübün içi dumanla iyice dolmuºtu. Bili ince bir sesle, "Hayal göreniniz var mý?" diye sordu. Stan, "Evet," dedi. "Buradan çýkma hayalleri görüyorum." Sonra birdenbire öksürmeye baºladý. "Çok üzgünüm..." Tepedeki kapaðý açarak zorlukla dýºan çýktý.


292 'O" Ýçeriye bir an taze hava girmiº olduðu için çocuklar biraz rahatladýlar. Ama sonra Ben yerinden fýrladý. Mike, "Ben de gidiyor," diye mýnl-dandý. Baðdaº kurmuº, Richie'nin karºýsýnda oturuyordu. Gözleri bir san-sannki gibi kýpkýrmýzýydý. Ben, Stan'in yardýmýyla dýºarý çýktý. Onlar daha kapaðý kapatamadan, Eddie sendeleyerek ayaða kalktý. Yüzü sapsanydý. Sýska göðsü kalkýp kalkýp iniyordu. Çocuk gýcýrtýlý bir sesle, "Çok üzgünüm," diye fýsýldadý. Stan'le Ben ellerine yapýºýp onu yukan çekmeseler yere yuvarlanacaktý. Beverly, Eddie'yi izledi. Bili, "Oda bayaðý geniºledi..." diye mýnldandý. Richie çevresine bakýndý. Gerçekten de oda ºimdi bir balo salonuna benziyordu. Mike, "Neredeyse hayal görmeye baºlayacaðýmýzdan eminim," dedi. Bili, "E-evet," diye cevap verdi. "Ama ben-ben-ben..." Öksürmeye baºladý. Öksürüðü kontrol altýna almaya çalýºtýysa da baºaramadý. Sendeleyerek ayaða kalktý ve kapaða doðru atýldý. Dýºandakiler onu da yukan çektiler. Geride Mike'la Richie kaldý. Mike ateºe birkaç dal daha attý. Ondan aºaðý kalmak istemeyen Richie de öyle. Mike, "Nasýlsýn, Rich?" diye sordu. Richie gülümsedi. "Daha iyiyim sanýnm. Ya sen?" Mike da baºýný sallayarak gülümsedi. "Kendimi hiç de fena hissetmiyorum." Artýk dumandan göz gözü görmüyordu. Richie uçmaya baºladý. Daha iyi ya, diye düºündü. Dumanlann ya da sislerin arasýnda hýzla yükseldi. Artýk topraðýn altýndaki odacýkta deðillerdi. ªimdi ikisi de Çorak Yer'in ortasýnda duruyorlardý. Ama her ºey çok farklýydý. Yapraklar yemyeºil, iri ve güzel kokuluydu. Richie dev aðaçlar sandýðý ºeylerin eðrelti ot293 Stephen King lan olduklarýný anladý. Kenduskeag öyle sakin sakin deðil, çýlgýnca akýyordu. Ortalýk çok sýcaktý. Richie'yle Mike hiç konuºmadan acayip sarmaºýklarýn arasýndan geçtiler ve nehre doðru gittiler. Bir ºeyler olacaktý... Bunu biliyorlardý. Richie, Mike'a, "Nerede olduðumuzu biliyor musun?" diye baðýrdý. Mike da, "Tanrým, evet!" diye haykýrdý. "Eski çaðlardayýz, Richie! eski çaðlarda. Belki bir milyon yýl öncesine döndük! Belki de on milyon! Ama buradayýz ve bir ºeyler olacak." Birdenbire havada bir titreºim baºladý. Sonra titreºim müthiº bir gümbürtü halini aldý. Batýdaki bulutlar kýzýla boyandý. Bu kýzýllýk onlara doðru yaklaºtý. Gökyüzündeki ºey hemen hemen bakýlamayacak kadar parlaktý. Bundan etrafa yýldýrýmlar düºüyordu sanki. Richie, "Bu bir uzay gemisi," diye baðýrarak dizüstü çöktü. Elleriyle gözlerini yumdu. "Ah, Tannm, bir uzay gemisi bu! Ama... yine de pek gemi deðil." Bir patlama oldu. Mike uzanarak Richie'nin elini tuttu. Ýkinci bir patlama daha yankýlandý. Richie dehºetle Mike'a, "O!" diye haykýrdý. "O!" "O!" Richie gözlerini açtý. Beverly yanýna diz çökmüºtü. Diðerleri de ciddi ciddi kýzýn arkasýnda duruyorlardý. Hepsinin korkmuº olduðu belliydi. Richie doðrulup oturdu, sonra da kusmaya baºladý. Ama kýsa bir süre sonra kendine geldi, ayaða kalkmayý bile baºardý. Mike yandaki aðaca dayanmýº duruyordu. Gözleri hâlâ kýpkýrmýzýydý. Richie onun yanýna gitti. Zenci çocuk boðuk bir sesle, "Bir beyaz için baºarýlý sayýlýrsýn," diyerek bitkin bir halde onun omzuna vurdu. Richie ne diyeceðini bilemedi. Sonra çocuklara, "Bizi dýºarý siz mi çýkardýnýz?" diye sordu. Bili, "B-ben," dedi. "Bi-bizim mimar. Ben de ona yardým ettim. Olanca sesinizle baðýnyordunuz." 294 'O" Mike mýrýldandý. "Eðer hayal görmek buysa, bir daha böyle bir ºey görmek istemem." Ben'le Eddie ayný anda, "Ne oldu?" diye sordular. Richie'yle Mike bakýºtýlar. Sonra zenci çocuk, "Geçmiºe döndük," diye açýkladý. "Milyonlarca yýl önceye. Ve 'O'nun geliºini gördük."


Stan, "Tannm..." diye fýsýldadý. Eddie inhalatörünü hemen aðzýna soktu. Ben çok meraklanmýºtý. "Uzay gemisiyle mi?" Richie'yle Mike yine birbirlerine baktýlar. Sonra zenci çocuk derin bir soluk aldý. "Gökyüzünden geldi 'O/' dedi. "Ama uzay gemisinin içinde deðildi. Meteora da benzemiyordu. Yalnýz 'O' çok çok kötüydü. Bunu 'O'na bakar bakmaz anlýyordu insan." Richie de baºýný salladý. "O dýºardan geldi... Evrenin dýºýndan. Buraya indiði zaman koskocaman bir çukur açtý. Bir tepeyi hamura çevirdi. 'O', ºimdi Derry'nin aºaðý mahallelerinin bulunduðu yere indi." Arkadaºlanna baktý. "Anlýyor musunuz?" Mike, "'O' her zaman buradaydý," dedi. "Zamanýn baºlangýcýndan beri. Ýnsanlar ortaya çýkmadan önce. Buzul çaðýnda da buradaydý. Buzla-nn altýnda uyuyarak insanlann gelmesini bekledi." Richie de ekledi. "ݺte ºimdi bu yüzden kanalizasyon sisteminden ve borulardan yararlanýyor. 'O'nun yollan onlar." Stan birdenbire kýsýk bir sesle, '"O'nu yakýndan gördünüz mü?" diye sordu. Ýki çocuk, hayýr, der gibi baºlanný salladýlar. Eddie uzayan sessizlikte, '"O'nu yenebilir miyiz?" dedi. "Öyle bir yaratýðý?" Ona kimse cevap vermedi. 295 Stephen King ] XVI | Eddie'nin Kolu Richie'nin hikâyesi sona erdiði zaman hepsi de baºlarýný salladýlar. Eddie de. Sonra birden Eddie 'nin sol koluna ani bir sancý saplandý. Eddie yüzünü buruºturdu. Beº yýl önce genel bir muayene sýrasýnda doktoru ona, "Burada eski bir kýrýk var, Ed," demiºti. "Çocukken aðaçtan mý düºtün?" Eddie, "Evet, öyle bir ºey," diye cevap vermiºti ama aslýnda kolunun nasýl kýrýldýðýný hiç hatýrlamýyordu. Eddie, sýzlamaya baºlayan sol kolunu ovuºturarak mýrýldandý. "Sol kolum kýrýlmýºtý... Bunu hatýrlýyor musunuz? Kolumu Henry Bowers'in kýrdýðýný?" Mike baºýný salladý. "Patrick Hocstetier ortadan kaybolmadan önce olduydu. Ama tarihi hatýrlamýyorum." Eddie kesin bir tavýrla, "Ben hatýrlýyorum," dedi. "20 Temmuzda oldu. Patrick Hocstetter ise..." Beverly atýldý. "22 'sinde ortadan kayboldu." Eddie, "Patrick, o gün Henry ve arkadaºlarýyla beraberdi," diye açýkladý. "Patrick'i ondan sonra hiç görmedim..." Eczacý Bay Keene, Eddie'yi bir kenara çekti. "Sana yardým etmek istiyorum, oðlum," dedi. "Madem doktorun Russ Handor'un cesareti yok, o zaman bu iºi ben yaparým. Ýnsanlarýn hastalýklarý kafalarýndan baºlar, Eddie. Bu yüzden bazý insanlara, ilaç adý altýnda verilen ºeker haplarý gibi ºeylerin de yaran olur. Senin inhalatörünün içinde de su var, Eddie. Buna, ilaç tadýnda olmasý için biraz kâfuru da katýyorum. Yani, oðlum, sen hasta deðilsin. Ciðerlerinde astým yok. Sadece kafan öyle olduðunu düºünüyor. 296 "O" Dr. Handor dört yýl önce sana o suyu vermemi istedi. Ben de bu oyuna katlandým. Ama artýk katlanacak deðilim. Senin astým ilacýn vücudundan çok kafaný etkiliyor. Astýmýnýn nedeni, diyaframýnýn sinir yüzünden büzülmesi. Bunu ya sen emrediyorsun, Eddie... ya da annen. Sen hasta deðilsin." Eddie, "Yani ben deli miyim?" diye baðýrdý. Bay Keene gülümsedi. "Ben yalnýzca sana vücudunun hasta olmadýðýný söylüyorum, oðlum. Ciðerlerinin astýmý yok, kafanýn var." Eddie fýsýldadý. "Ben deli deðilim..." "Sorunun bir nedeni Russ Handor. O zayýf bir insan. Bir neden de annen. O senin hasta olmaný istiyor. Sen de iki arada kalýyorsun, Eddie!" Çocuk haykýrdý. "Deli olmadýðýmý söyledim!" Eczacýnýn elinden kurtularak sokaða fýrladý. Bir süre koºtu, sonra korkuyla durakladý. Henry Bowers, Victor Criss,


Ýri Geyik Sadler ve Patrick Hocstetter karºýsýnda duruyorlardý. Henry pis pis sýrýtýyordu. "Vay vay... ªu taº atan çocuklardan biri! Arkadaºlarýn nerede, sümüklüböcek?" Eddie gerilemeye çalýºtý ama Henry bir atýlýºta onu kolundan yakaladý. Patrick Hocstetter de onu izledi. Ýnsanýn gerçekten ödünü patlatan bir çocuktu Patrick. Aya benzeyen yusyuvarlak suratý sanydý. Göbeði biraz pantolonun üzerine düºmüºtü. Patrick okulda cetvelle sinekleri öldürmekten hoºlanýrdý. Eddie titrek bir sesle, "Býrak beni," dedi. Henry pek korkmuº gibi elini salladý ve Eddie'nin taklidini yaptý. "Býrak beni." Sonra tokadý çocuðun suratýna indirdi. Eddie'nin kafasý geriye gitti. Çocuk aðlamaya baºladý. Patrick tiz bir sesle, "Oh, oh..." diye baðýrarak Eddie'nin öbür tarafýna geçti. Victor bir adým attý ve Eddie'yi hýzla itti. Çocuk ayaðýný uzatmýº olan Patrick'in bacaðýna takýlarak arkaüstü devrildi. Henry dizlerini hemen çocuðun sýska göðsüne dayadý. "Taº atmak istiyor musun? Al sana taº, al sa297 Stephen King na, taº!" Yerden aldýðý çakýllarý Eddie'nin yüzüne sürdü. Çocuðun yanaklarý, gözkapaklarý, dudaklarý çizildi. Eddie aðzýný açarak haykýrdý. "Al sana, taº!" Henry çakýllarý çocuðun aðzýna doldurdu. Eddie'nin diº etleri kanamaya baºladý. Eddie canýný kurtarmak için çýrpýndý. Yan doðruldu. Henry o zaman çocuðun kolunu yakalayarak geri kývýrdý. Eddie buzun kýnlmasým hatýrlatan bir çatýrtý duydu. Müthiº bir can acýsýyla çýðlýk attý. Henry ayaða kalkarken, "E, taº meraklýsý, hoºuna gitti mi?" diye homurdandý. Patrick kýkýr kýkýr güldü. Eddie o müthiº can acýsý arasýnda, "Baban deli," dedi. "Sen de öyle!" Henry onu tekmelemek için ayaðýný kaldýrdý. Ayný anda bir siren sesi sýcak ve sakin havada yankýlandý. Henry durakladý. Victor'la Ýri Geyik kaygýyla çevrelerine bakýndýlar. Ýri Geyik, "Henry," dedi. "Buradan gitsek iyi olur." Victor baðýrdý. "Ben gidiyorum zaten." Koºarak uzaklaºtý. Henry bir an durakladý. "ªansýn bu seferlik yardým etti, sümüklüböcek." Ýri Geyikle birlikte Victor'un peºinden gitti. Patrick Hocstetter hâlâ Eddie'nin yanýnda duruyordu. "ݺte sana küçük bir hediye," diye fýsýldadý. Sonra çocuðun kýnk koluna vurdu. Eddie bayýldý... Çocuk Acil Serviste kendine geldiði sýrada annesi avaz avaz baðýrýyordu. "Oðlum ölüyorsa bunu bilmek isterim! Bu benim hakkým!" Sonia Kaspbrak dev anasý gibi bir kadýndý. Varis çoraplý bacaklan aðaç gövdelerini andýnyordu. "Sizi dava edebilirim! Bunu biliyor musunuz?" Eddie, "Anne, ben iyiyim..." demeyi baºardý. Kadýn inledi. "Hayýr, hiç iyi deðilsin. Hiç iyi deðilsin. Ama iyileºeceksin, Eddie. Sana en büyük uzmanlan getireceðim. Ah, Eddie, ºu zavallý kolun!" Gürültülü gürültülü aðlamaya baºladý. . 298 1 "O" Eddie yüzünü silmekte olan hemºirenin, annesine hoºnutsuzca baktýðýný fark etti. Dr. Russ Handor, "Sonia," dedi. "Kendini toplamaya çalýº. Bunu ya-pamayacaksan, lütfen çýk, git." Bayan Kaspbrak öfkeyle adama döndü. Handor geriledi. Kadýn, "Böyle bir ºey yapacak deðilim," diye haykýrdý. "Burada yatan benim oðlum!" Eddie o zaman, "Gitmeni istiyorum, anne," diyerek hepsini ºaºýrttý. "Herhalde baðýrmama neden olacak bir ºey yapacaklar. Onun için odadan çýkarsan daha iyi olur." Kadýn ºaºkýn ºaºkýn ona döndü. Kýrýlmýºtý da. "Ne korkunç sözler bunlar, Eddie! Ne dediðini bilmiyorsun! Sayýklýyorsun sen!" Eddie, annemin gözleri ne kadar küçük, diye düºündü. Etlerin arasýnda kaybolmuº gibi... Gözleri týpký verandanýn altýndan çýkan o cüzzamlý-nýnkine benziyor. Dr. Handor elini çocuðun kýnk koluna usulca koydu. Eddie yine kendinden geçti.


Eddie garip bir rüya gördü. Annesi avaz avaz baðýrarak hastaneye, onu görmeye gelen arkadaºlanný kovuyordu. Palyaço onun yanýnda neºeyle dans ediyor, sonra eðilerek Bayan Kaspbrak'ý öpüyordu. Sonia Kaspbrak oðlunun arkadaºlanný gerçekten kovmuºtu. Aman ne aºaðýlýk ºeylerdi onlar! Üstelik içlerinden biri de zenciydi. Hele o kýz! Tam küçük bir fahiºeydi. Neyse, Sonia hepsini de çabucak def etmiºti. Kadýn, oðlunun odasýna doðru giderken, bunu senin için yaptým, Eddie, diye düºündü. Önce hayal kýnklýðýna uðrayacaðýnýn farkýndayým. Ama anneler her ºeyi daha iyi bilir... 299 Stephen King Ne var ki, Sonia oðlunun odasýna girdiði zaman o tatlý zafer duygusu da kayboldu. Çocuk ifadesiz bir sesle, "Arkadaºlarýmý kovdun..." dedi. Kadýn adeta suçlu suçlu irkildi. Sonra da, "Bugün nasýlsýn Eddie?" diye sordu. Eddie bu soruya cevap vermeyerek tekrarladý. "Arkadaºlarýmý kovdun." Sonia, "Pekâlâ," dedi. "Onlarý gönderdim. Aðýr yaralandýn, Eddie. Ziyaretçi kabul edecek durumda deðilsin. Zaten onlar olmasaydý, kolun da kýrýlmazdý. Evinde oturup televizyon seyrederdin." "Belki. O zaman daha da kötüsü olurdu." Eddie'nin sesi hâlâ ifadesizdi. "Bili ve arkadaºlanm tekrar gelecekler, anne. Bu sefer onlarý engellemeyeceksin! Onlara tek kelime bile söylemeyeceksin! Onlar benim arkadaºlanm! Sen yalnýz kalmaktan korkuyorsun diye arkadaºlarýmý elimden alamayacaksýn!" Sonia hayret ve dehºetle oðluna baktý. Gözleri doldu. "Demek annenle artýk böyle konuºuyorsun?" Eddie gözyaºlanna hiç dayanamazdý. Ama bu karºýsýndaki yeni ve güçlü bir Eddie'ydi. "Seni çok seviyorum, anne. Ama arkadaºlarýmý da seviyorum. Galiba sen... istediðin zaman aðlayabiliyorsun." Sonia hýzla dönerek odadan çýktý. O akºam Bili ve diðerleri tekrar Eddie'yi görmeye geldiler. Çocuk buna hiç ºaºmadý. Arkadaºlarýnýn yine geleceklerinden emindi çünkü. Hepsi de çocuðun kolundaki alçýnýn üzerine imza attýlar. Sonra Bili planlarýný açýkladý. "A-annemle babam bu gece s-sinemaya gidecekler. Gümüº toplarý bu gece babamýn küçük atölyesinde yapacaðýz." "Ama hani kurºun..." Ben usulca, "Top daha iyi," dedi. "Kurºun yapmak kolay deðil." 300 'O" Beverly sinirli sinirli, "Bili, 'O'nu benim vurmamý istiyor," diye açýkladý. "Bunu aklýn alýyor mu, Eddie? Üstelik bu iºi Bill'in sapanýyla yapacaðým!" Çocuðun yüzünde beliren ifadeyi fark eden Koca Bili, "Me-merak etme," dedi. "Her ºey yolunda gidecek. B-b-bana inan." XVII Patrick Hocstetter'in Ölümü Eddie hikâyesini bitirdiði zaman bardaðýna tekrar içki koydu. Eli titriyordu. Sonra Beverly'ye baktý. "Sen 'O'nu gördün, deðil mi? Ertesi gün? Yani hepiniz alçýya imzanýzý attýktan sonra? 'O'nun Patrick Hocstetter'i yakaladýðýný gördün!" Diðerleri öne doðru eðildiler. Beverly kýrmýzýmsý bir buluta benzeyen saçlarýný geri itti. Rengi inanýlmayacak kadar uçmuºtu. "Evet... Olayý gördüm..." Titredi. Bili, "P-P-Patrick deliydi," dedi. Sonra da, Henry, Patrick'in grubuna katýlmasýna izin vermiºti, diye düºündü. Bu da Henry' nin anormalliðinin gitgide arttýðýný kanýtlamýyor muydu? Beverly, "Evet, gerçekten deliydi," dedi. "Okuldan kýzlardan hiçbiri onun önündeki sýrada oturmak istemezdi. Çünkü çocuk birdenbire sýcak ve terli eliyle insana dokunurdu. Ýrkilt, telaºla dönerdin. Patrick lastiðe benzeyen o kaim dudaklarýyla sýrýtýr, sonra da kalem kutusunu açardý. Ýçinde ölü sinekler olurdu kutunun." Richie birdenbire, "Evet," diye baºýný salladý. "Sinekleri cetvelle öldürürdü." Bili, "O-o-ona ne oldu, Beverly?" diye sordu. 301 Stephen King


Beverly yutkundu. Ogün Çorak Yer'de gördüðü kâbus gibi olayýn etkisinden kurtulmaya çalýºýyordu. "Patenle dolaºýrken düºtüm ben o gün," dedi. "Dizim yaralandý. Ben de onun üzerine Çorak Yer'e giderek sapanla atýº yapmaya karar verdim. Zamaný geldiðinde sapaný kullanabileceðime hâlâ inanmýyordum. Ama... o gün sapaný kullandým... Baºka çarem yoktu... Onlardan birini öldürdüm. Yani 'O 'nun uzantýlardan ya da parçalarýndan birini. ªimdi bile o olayý düºünmek istemiyorum... Bakýn!" Kolunu açtý. Üst tarafýnda büzülmüº bir yara izi vardý. Sanki oraya yanar bir puroyu bastýrmýºtý biri. "O parçalardan biri yaptý bunu..." Beverly, Kansas Sokaðýndan Çorak Yer'e saparak eski eºyalann atýldýðý tarafa doðru gitti. Orada neler yoktu ki! Bir buzdolabý, eski otomobiller... Kýz eski bir Studebaker'ýn arkasýndan geçerken kahkahalarý duydu. Önce öfkeyle, bunlar neden çýplak? diye düºündü. Sonra gördüklerinin kimler olduðunu anlayarak korkuyla dondu. Arabanýn arkasýna sinerken çocuklarýn tümüyle çýplak olmadýklarýný da anladý. Gömlekleri vardý. Sadece pantolonlanyla külotlarýný indirmiºlerdi. Yani Henry Bowers ve Patrick Hocstetter. Ýki çocuk ellerindeki çakmaklarý çakarak birbirlerinin kaba etlerine doðru tutuyorlardý. Galiba can acýsýna ne kadar dayanabildikle-rini ölçmeye çalýºýyorlardý. Kâh kahkahalar atýyor, kâh baðýnyorlardý. Korkudan Beverly'nin aðzý kurumuºtu. Orada yakalanýrsa baºýna gelecekleri biliyordu. Arabanýn arkasýna iyice büzülmüºtü kýz. Henry birdenbire böðürdü. "Allah kahretsin! Az kalsýn beni kavura-caktýn! Çakmak o kadar yakýn tutulur mu?" Patrick kýkýr kýkýr güldü. "Hiç de yakýn deðildi..." "Haydi ordan!" Patrick, "Sana bir ºey göstereyim mi?" diye sordu. j Henry, "Ne?" dedi. m "Bir ºey..." Patrick bir an durdu. "Bu insanýn hoºuna gidiyor." 1 Henry homurdandý. "Neymiº bu?" | Sonra bir sessizlik oldu. 302 "O Beverly, bakmak istemiyorum, diye düºündü. Ne yaptýklarýndan bana ne! Bakmaya kalkarsam beni görebilirler... Ama meraký korkusunu yendi. Beverly usul usul baºýný kaldýrdý. Boº yere korkmuºtu. Ýki çocuk da Pat-rick'in yaptýðýna dalmýºlardý. Beverly gördüðünü pek anlayamadý ama bunun pis bir ºey olduðunu sezdi. Patrick elini uzatmýº, Henry'nin bacaklarýnýn yukarýsýný okºuyordu. Sonra, "Daha baºka ºeyler de var..." diye mýrýldandý. Sakin sakin gülüm-süyordu. Henry uykudan uyanmýº gibi, "Ha?" dedi. "Ýstersen daha baºka..." Henry, Patrick'i bir yumrukta yere devirdi. Çocuðun baºý çakýllara geldi. Beverly telaºla tekrar eðildi. Yüreði aðzýna gelmiºti. Henry arkadaºýný yumruklarken bir an baºýný çevirmiºti. Beverly'ye zorba o anda gözlerinin içine bakmýº gibi gelmiºti. Kýz ºimdi, Tanrým, yalvarýrým, beni görmemiº olsun, diye dua ediyordu. Sonra Henry konuºmaya baºladý. Beverly dehºet içinde zorbanýn sesinin daha yakýndan geldiðini fark etti. Henry, "Ben sapýklýktan hoºlanmam," diye homurdandý. Patrick, "Pekâlâ da hoºuna gitti," dedi. Henry baðýrdý. "Hiç hoºuma gitmedi! Eðer birine hoºlandýðýmý söyleyecek olursan seni gebertirim, küçük ºorolo!" "Beni korkutamýyorsun, Henry." Patrick kýkýr kýkýr güldü. Henry, "Eðer bundan söz edersen ben de herkese kedilere neler yaptýðýný anlatýnm," diye patladý. "Köpeklere de. O buzdolabýnýn içinde neler olduðunu söylerim. O zaman ne olur, biliyor musun, Patrick? Seni alýp götürür, týmarhaneye týkarlar." Patrick sesini çýkarmadý. Henry, Beverly'nin arkasýna gizlenmiº olduðu eski arabaya vurdu. "Beni duydun mu?"


"Evet, duydum." Patrick'in hem somurtmuº, hem de biraz ürkmüº olduðu anlaºýlýyordu. "Ama hoºuna gitti." 303 Stephen King "Kes sesini, aºaðýlýk hötöröf! Buzdolabý hakkýnda söylediklerimi de unutma! Bir daha yanýma yaklaºýrsan, seni gebertirim!" Henry hýzla uzaklaºtý. ªimdi geride Patrick kalmýºtý. Sessizlik uzandý. Sonra Patrick eski arabalara doðru geldi. Beverly fazla korkmuyordu artýk. Patrick kendisini görürse koºarak kaçabileceðinden emindi. Ama yine de ºortunun arka cebinden BilFin sapanýný çýkardý. Gömleðinin göðüs cebine birkaç saçma koydu. Patrick'in dizine gelecek bir saçma, onu engellerdi. Çocuk eski buzdolabýnýn önünde durdu. Bir ºeyler mýrýldanarak öne arkaya sallanmaya baºladý. Beverly buz gibi oldu. Patrick korku filmlerinde bir ölüyü mezarýndan kaldýrmaya çalýºan o adamlara benziyordu. Beverly, bu deli ne iºler karýºtýrýyor? diye düºündü. Eðer sorunun cevabýný ya da Patrick özel ayinini sona erdirdiði zaman olacaklarý bilseydi, oradan hemen kaçardý. Hiç kimse Patrick Hocstetter'in ne kadar deli olduðunu bilmiyordu. Mike Hanlon bile. Patrick diðer insanlarýn gerçek olduklarýna inanmýyordu. Diðer canlýlarýn da. Kendisi gerçek bir insandý. Belki de evrendeki tek insan. Hiçbir zaman caný yanmýyordu. Bu yüzden Henry'nin yumruðuna da aldýrmamýºtý. Baºkalarýnýn canlarýný yaktýðýný da fark etmiyordu. Patrick beº yaºýndayken kardeºi Avery'yi öldürmüºtü. Annesi Avery'yle birlikte hastaneden eve geldiði zaman, bu iº çocuðun hiç hoºuna gitmemiºti. Annesiyle babasýnýn on tane çocuðu olabilirdi. Buna aldýrmazdý. Ama kendi programýnýn altüst edilmesine de göz yumamazdý. Avery yüzünden her ºey berbat olmuºtu. Patrick'e yemekleri zamanýnda verilmiyordu. Avery gece aðlýyor, onu uyandýrýyordu. Patrick bir gün anaokulundan eve döndüðünde doðru Avery'nin odasýna çýktý. Kardeºi kannüstü yatmýº, baºýný da yan çevirmiºti. Aya benzeyen suratýnda hiçbir ifade olmayan Patrick, kardeºinin suratýný yastýða doðru çevirip hafifçe bastýrdý. ݺte o kadar. 304 'O Bebek biraz çýrpýndý, sonra da hareketsiz kaldý. Patrick de aºaðýya inerek jcendine bir bardak süt aldý, birkaç kurabiye seçti. Sonradan Avery'nin uykusunda dönerek havasýzlýktan boðulduðuna karar verildi. Böyle kazalar oluyordu. Kimse Patrick'ten kuºkulanmadý. Ama çocuk, öldürmenin verdiði zevki tatmýºtý bir kere. Bu yüzden sinek tutmaya baºladý. Bir yýl önce de Çorak Yer'e atýlmýº olan buzdolabýný keºfetti. Birdenbire heyecanlandý. Aklýna ºahane bir ºey gelmiºti. Ondan sonraki altý yedi ay içerisinde Patrick'in oturduðu mahallede, ailelerin kedileri ve köpekleri arka arkaya kayboldu. Çocuk hayvanlarý teker teker bozdolabýna koyuyordu. Oraya bir kedi ya da köpek götürdüðü zaman kalbi hýzla çarpýyor, gözleri heyecanýndan sulanýyordu. Ama o yaz fazla kurban bulamamýºtý. Aynca birinin kendisinden kuºkulandýðýný seziyor ama bunun kim olduðunu bilmiyordu. Çöplükteki bu eski buzdolabý onu çekiyordu adeta. Okulda sýkýldýðý zaman buzdolabýnýn resimlerini çiziyordu. Sonunda bugün, kendisinden kimin kuºkulandýðýný öðrenmiºti. Henry Bowers. Bu durum Patrick'in hiç hoºuna gitmemiºti. Çocuðun son kurbaný, kanadý kýrýlmýº olan bir güvercindi. Patrick onu diri diri buzdolabýna kapatmýº, ertesi gün de kuºun ölmüº olduðunu görmüºtü. Ama güvercini götürüp atmamýºtý. ªimdi, Henry her ºeyi biliyor, diye düºünüyordu. Kuºu götürüp atsam iyi olur. Buzdolabýnýn içini de yýkamalý. Dolap çok pis kokuyor. Henry haber verip polisi buraya getirdiði zaman buzdolabýnýn içinde bazý hayvanlarýn ölmüº olduðunu anlayabilirler. Patrick çamlarýn arasýnda durmuº, paslý buzdolabýna bakýyordu. Henry yaptýklarýmý haber verirse ben de onun Eddie Kaspbrak'ýn kolunu kýrdýðýný söylerim. E, göze göz, diºe diº. Patrick buzdolabýný açtý. Ölüm onu bekliyordu. Çocuk önce ºaºýrdý, gördüklerini pek anlayamadý. Güvercinin iskeleti kalmýºtý yalnýzca. Onun çevresinde, yanlarda, aºaðýda, yukarýda, sürüyle pembe makarnaya benzeyen bir ºeyler vardý. Hafifçe kýmýldýyorlardý. 305 F:20


Stephen King Sonra makarnaya benzeyen ºeylerden birinin kanatlan çýktý. O ºey havalanarak Patrick'in sol koluna kondu. Çocuk ani bir sýcaklýk duydu. Sonra bu da geçti. Küçük yaratýk birdenbire kýpkýrmýzý oldu. Patrick hemen hiçbir ºeyden korkmazdý. Ama bir tek ºey onda tiksinti uyandýrýrdý. Sülükler. Patrick bu gördüðü ºeyin bir tür uçan sülük olduðunu düºündü. Deli gibi haykýrarak kolundaki yaratýða vurdu. Yaratýk ºiºmiº, tenis topu kadar olmuºtu. Çocuðun elinin altýnda mide bulandýrýcý bir sesle patladý, kanlan... Patrick'in koluna yayýldý. Ama yaratýðýn pelteye benzeyen gözsüz kafasý koluna yapýºmýº gibi duruyordu. Sivrisineðinkine benzeyen hortumunu Patrick'in etine batýrmýºtý. Çocuk haykýrarak kafayý çekip çýkardý. Buzdolabýný kapamaya çalýºýrken içindeki yaratýklar havalandýlar ve Patrick'in üzerine üºüºüverdiler. Çocuk çýðlýklar atarak dönmeye, sülük kaplamýº elleriyle vücuduna, yüzüne vurmaya çalýºtý. Patrick vurarak ezmeye çalýºýrken bir baºka kanatlý sülük gözüne kondu. Çocuk gözünü kapamaya çabaladý. Ama bunun bir yaran olmadý. Yaratýk hortumunu gözkapaðýna soktu. Sonra da çocuðun gözünün içindeki sývýyý emmeye baºladý. Patrick gözünün sönüverdiðini hissederek bir çýðlýk attý. Ayný anda bir sülük aðzýna girerek diline yapýºtý. Patrick sendeleyerek yürümeye baºladý. Üzerinden asalaklar sarkýyordu. Bazýlan çocuðun kanýný içiyor, içiyor, ºiºerek patlýyorlardý. O zaman Patrick'in kanlan etrafa sýçnyordu. Çocuðun aðzýnýn içindeki sülüðün ºiºtiðini hissediyordu. Aðzýný açtýkça açýyordu. Kafasýnda bir tek düºünce vardý. Aðzýmda patlamamak... Patlamaman... Ama yaratýk patladý. Patrick'in aðzýndan kanlar ve asalaðýn etleri fýºkýrdý. Çocuk yere yýðýlarak yuvarlanmaya baºladý. Hâlâ haykýnyordu. Kendinden geçmeden önce, birinin yaklaºtýðýný fark etti. Kurtulacaðýný sandý. Ama gelen adamýn yüzü mum gibi eriyor, akýyordu. Boðuk boðuk, "Merhaba ve güle güle," dedi. Patrick tekrar haykýrmaya çalýºtý. Yeryüzündeki tek insan oydu. Ölmemeliydi. Adam çocuðun sülük kaplý kolundan tutarak Çorak Yer'in derinliklerine doðru sürükledi. Patrick yalnýzca bir kere kendine geldi. Hiç ýºýk olmayan, karanlýk, pis kokulu, ýslak bir cehennemde. 'O' çocuðu yemeye baºladý. 306 "O" Beverly önce gördüklerine pek inanamadý. Ne olduðunu da anlayamadý. Patrick'in haykýrarak, sendeleye sendeleye patikadan ilerlemeye çalýºtýðýný görüyordu. "Bir hile bu. Seni gördü. Kaçarsan seni yakalayamayacaðýný biliyor. O yüzden bu hileye baºvurdu. Gitme, Bevvie!" Ama Patrick'in çýðhklannda müthiº bir korku ve acý olduðunu söylüyordu kulaklarý ona. Keºke ne olduðunu iyice görebilseydim. Çocuðun çýðhklan birdenbire kesildi. Beverly birinin konuºtuðunu duydu. Ama bu kesinlikle bir hayaldi. Çünkü kýz babasýnýn sesini duyuyordu. "Merhaba ve güle güle." Beverly saklandýðý yerden usulca çýktý. Patikada biraz ilerledi. Yer kan içindeydi. Beverly, "Yapay kan," dedi kendi kendine. "Böyle boyalý sulan ºiºeyle satýyorlar. Dikkatli ol, Bevvie!" Kýz eðilerek iri kan lekelerinden birine çabucak dokundu. Sonra parmaklanna baktý. Hayýr, bu yapay kan deðildi. Beverly birdenbire sol kolunda bir sýcaklýk hissetti. Baºýný eðerek baktý. Gördüðü ºeyi önce diken sandý. Hayýr... diken deðildi. Dikenler kýmýldayýp titremezlerdi. Bu canlý bir ºeydi ve kýzý ýsýnyordu. Beverly asalaða elinin tersiyle vurdu. Asalak patlarken etrafa kanlar saçýldý. Ama yaratýðýn kafasý hâlâ kýzýn kolundaydý. Beverly tiksinti ve korku dolu tiz bir çýðlýkla sülüðün kafasýný çekip çýkardý. Artýk yoldaki kanlann nedenini biliyordu. Bakýºlan buzdolabýna kaydý. Kapaðý kendiliðinden kapanmýºtý. Ama dýºanda kalmýº olan birkaç asalak, tembel tembel paslý beyaz porselenin üzerinde dolaºýyorlardý. Sonra bunlardan biri kanatlanný açtý ve Beverly'ye doðru geldi. Kýz düºünmeden hareket etti. Cebinden sapaný çýkararak saçmalardan birini taktý, lastiði gerdi. Saçma ýºýldayarak havada uçtu, asalak parça parça oldu. Beverly de döndü ve koºmaya baºladý. Paniðe kapýlmamaya çalýºýyordu. Sonra durup arkasýna baktý. Peºinden gelen yoktu. Kýz yerdeki kan izlerinin, tulumba merkezlerinin birinden uzanan o boruya doðru gittiðini fark etti. Biraz ileriye, Patrick'in olduðu anlaºýlan bir cüzdan düºmüºtü. Daha ötede de çocuðun lastik ayakkabýlannýn teki duruyordu..." 307 Stephen King


Beverly usulca silindire yaklaºtý. Kapaðý hafifçe yana kaymýºtý. Birdenbire aºaðýdan korkunç bir kahkaha geldi. Kýz paniðe kapýldý o zaman. Deli gibi kaçmaya baºladý. Dört saat sonra Eddie dýºýnda bütün Kaybedenler buzdolabýnýn yanýnda duruyorlardý. Kapaktaki tokmaða uzun bir ip baðlamýºlardý. Buzdolabýnýn önü kan içindeydi ama asalaklar yoktu. Bili, "K-koºmaya hazýr olun," dedi. "Ýpi çekeceðim." Gök gürledi, yaðmur yaðmaya baºladý. Bili ipe hýzla asýldý. Buzdolabýnýn kapýsý açýldý. Dýºanya turuncu ponponlar yuvarlandý. Stan inledi. Diðerleri, aðýzlarý bir kanº açýk, sessizce bakýyorlardý. Morumsu mavi bir ºimºek çakarken kapaðýn içindeki yazýyý gördüler. Kanla yazýlmýºtý. "Artýk durun. Yoksa sizi öldürürüm. Aklýnýzý baºýnýza toplayýn. Arkadaºýnýz Pennywise." ªimdi yaðmura dolu da karýºýyordu. Bili buzdolabýna yaklaºarak olanca sesiyle baðýrdý. "B-biz seni öldüreceðiz!" Yumruklanný sýkmýºtý. "Kardeºim George'u öldürdün! Seni aºaðýlýk hayvan! Haydi, çýk ortaya da seni görelim!" Buzdolabýndan dökülmüº olan ponponlara deli gibi bir tekme attý. Sonra dönerek arkadaºlanna doðru geldi. Aðlýyordu. Ben beceriksiz bir tavýrla kolunu onun omzuna attý. "Üzülme..." Richie, "Kaygýlanma da," diye ekledi. "Korkup vazgeçecek deðiliz." Diðerlerine baktý. "Ýçinizde korkup kaçmak isteyen var mý?" Çocuklar, hayýr, der gibi baºlanný salladýlar. Bili baºýný kaldýrarak gözlerini sildi. "'O' bizden korkuyor. B-b-bu-nu hissediyorum. Y-yemin ederim." Beverly, "Haklýsýn," dedi. Bili mmldandý. "B-bana yardým edin. L-lütfen..." Beverly ona sarýldý. "Edeceðiz..." Pek küçük, ama çok da güçlü ol-duklanný düºünüyordu. 308 f XVIII Sapan Richie, "Pekâlâ, Saman Yýðýný," dedi. "Sýra sende. Vakit geçiyor..." Ben baºýný kaldýrarak duvardaki saate baktý. Evet. Gece yansý olacaktý neredeyse. Mimar, on ikiden önce bir hikâye daha, diye düºündü. Bir tek hikâye anlatacak kadar zamanýmýz kaldý. Sonra, "Benim de yaralarým var," dedi. "Hatýrlýyor musunuz?" Beverly'yle Eddie, hayýr, der gibi baºlarýný salladýlar, Bill'le Richie ise, evet, der gibi. Mike sessizce oturuyordu. Ben ayaða kalkarak gömleðinin düðmelerini çözdü. Göðsünü açtý. H harfinin altýnda büyük bir yara izi daha vardý. Beverly elini aðzýna götürdü. "Kurt Adam! O evde! Ah, Tanrým!" Ben, "Evet," diye cevap verdi. "ݺin garip yaný nedir biliyor musunuz? Bu yara izi çoktan kaybolmuºtu. Ýki gün önce tekrar ortaya çýktý." "Ellerimizdeki yaralar gibi." Ben gömleðini iliklerken Mike, "Evet," dedi. "Kurt Adam. O gün hepimiz de 'O'nu Kurt Adam biçiminde gördük." Richie mýrýldandý. "O tüylü canavar az kalsýn baðýrsaklarýný aský gibi kullanacaktý." Gülmüyordu. Yüzü solgun ve yorgundu. Eddie birdenbire, "Seni Bili kurtardý," dedi. "Yani... hepimizi kurtaran Beverly oldu. Ama Bili..." Ben, yazara baktý. "Evet, bu doðru, Koca Bili. Yoksa mahvolmuºtum." Bili boº iskemleyi iºaret etti. "Stan Uris de yardým etti. Bunun bedelini de ödedi. Belki de bu yüzden öldü." Eddie, "'O'nunla karºýlaºma fikrine dayanamadý,"dedi. Nedense aklýna Eczacý Bay Keene'in astým ilacý konusunda yaptýðý açýklama gelmiº309 Stephen King ti. Buna raðmen astým ilacýndan vazgeçemedim, diye düºündü. Belki hasta olma alýºkanlýðýmdan vazgeçmem imkânsýzdý. Belki de böylesi daha iyi oldu. Hayatým bu sayede kurtuldu.


Ben etrafýna bakýndý. "Pekâlâ... Gece yansýndan önce bir hikâye daha. Bill 'le Richie gümüº kurºun yapmaya karar vermiºlerdi. Ama kurºun yapmamýz imkânsýzdý. Sonunda gümüº toplarýn daha iyi olacaðýný düºündük. Bende gümüº dolarlar vardý..." Kaybedenler, 25 Temmuz 1958'de 'O'nunla son defa karºý karºýya geldiler. Kolu alçýlý Eddie de aralanndaydý. Çocuklar bir an eski evin önünde durarak yan çökük verandaya, tahtalar çakýlmýº pencerelere baktýlar. Beverly'nin elinde sapanla küçük bir kutu vardý. Ýki gümüº topu buna koymuºlardý, Kýz, ev pis pis kokuyor, diye düºündü. Bunu durduðum yerden hissediyorum. Stan, "Pencereler gözlere benziyor," dedi kendi kendine. Cebindeki kuºlarla ilgili kitaba dokundu. Bunu her yere götürüyordu. "Pis ve kör gözlere." Beverly, "Haydi girelim," diye mýrýldandý. Sesi titriyordu. "Yoksa korkup kaçacaðým..." Gümüº toplardan birini sapana yerleºtirdi. Sessizce verandaya doðru gittiler. Önce Bili alttan sürünerek, kýrýk pencereden bodruma girdi. Onu diðerleri izledi. Çocuklar bir an çevrelerine bakýndýlar. Sonra Bili merdivene doðru gitti. Orada bir an durarak ayaðýyla bir ºeyi itti. Beyaz bir palyaço eldiveni! Toza bulanmýºtý. Bili, "Y-y-yukan çýkalým," dedi. Sessizce basamaklardan çýkarak kirli mutfaða girdiler. Pis pis kokuyordu burasý da. Bili kapýyý itti. Holden geçip bir odaya girdiler. Ýçerisi pek geniº, tavan da çok yüksekti. Ben, oysa ev dýºarýdan pek küçük duruyordu, diye düºündü. 310 r Sonra kafasýnýn içinde bir ses, "Ah, ama o dýºardayken öyleydi," dedi. "Dýºardan her ºey, olduðundan daha küçük gözükür. Öyle deðil mi, gen?" Çocuk, Pennywise'in sesini duyduðunu anlayarak uyuºtu. Sonra da, "Defol..." diye fýsýldadý. Tekrar hole çýktýlar. Ama burasý da birdenbire deðiºti. Tavan hýzla yükseldi, kapýlar da buna uyarak uzadýlar. Stan haykýrarak elleriyle gözlerini kapattý. Bili, "B-bu gerçek deðil!" diye baðýrdý. "Gerçek!" Stan yumruklarýný gözlerine bastýrmýºtý. "Bu gerçek. Bunu sen de biliyorsun. Tanrým, ben çýldýrýyorum..." Bili olanca sesiyle haykýrdý. "B-B-BAKIN!" Eðildi, sonra tüm gücüyle sýçradý. Yumruðu hiçbir ºeye deðmedi ama bir çatýrtý oldu. Sývalar döküldü. Hol hemen eski halini aldý. Bili kanayan elini tutarak arkadaºlarýna baktý. "G-gerçek deðil. S-sahte bu. M-maskeler gibi." Stan ifadesiz bir sesle, "Belki senin için öyle," dedi. "Ben bunu yapsaydým, hiçbir ºey olmazdý. Çünkü., senin kardeºin öldü. Bir amacýn var... Benimse hiçbir ºeyim yok." Paniði diðerlerine de geçmek üzereydi. "Bir silahým bile..." Bili çocuðun kolundan sýkýca tuttu. "H-hayýr var! Kuº kitabýný unutma." Stan'in cebindeki kitabý kaparak ona uzattý. "Ku-kuºlarýn var." Stan kitabý alarak boº gözlerle Bill'e baktý. Yanaklarýnda yaºlar ýºýldýyordu. "Kuºlar bir iºe yarayacak mý?" Beverly, "Su deposunda yaramadýlar mý?" diye sordu. Stan ona kararsýz bakýºlarla baktý. Richie çocuðun omzuna vurdu. "Haydi gel, Erkek Stan. Sen erkek misin, yoksa fare mi?" Stan titrek bir sesle, "Erkek olmalýyým," diyerek gözlerini sildi. "H-haydi..." Bili ilerleyip dipteki kapýyý açtý. Banyoydu burasý. Beyaz porselen parçalan her yana saçýlmýºtý. Klozet patlamýºtý anlaºýlan. Bill'le Beverly içeri girdiler, diðerleri de onlan izledi. Ben, patlama pek korkunçmuº anlaºýlan, diye düºünüyordu. 311 Stephen King Banyonun duvarlarýna geçirilmiº olan güllü kâðýt delik deºikti. Porselen parçacýklarý yapmýºtý bunu. Yanda eski bir küvet vardý. Bili klozetin bulunduðu yerdeki deliðe doðru gitti. Richie telaºla, "Oraya fazla yaklaºma, Koca Bili!" diye baðýrdý. Çocuk deliðe baktý, sonra da arkadaºlarýna döndü. "Aºaðýdan tulumba s-sesi geliyor. Ç-Çorak Yer'de olduðu gibi."


Beverly, Bill'e yaklaºtý. Ben de. Evet, aºaðýdan bir gürültü geliyordu. Sanki orada canlý bir ºey vardý. "'O' b-buradan ç-çýkýyor," Bill'in rengi uçuktu ama gözleri heyecanla parlýyordu. "O g-gün de buradan çýktý." Richie baºýný salladý. "Öyle. Biz bodrumdaydýk. 'O'buradan çýktý, aºaðý indi. Tek yolu buydu." Beverly sordu. "Klozeti 'O' mu parçaladý!" Bili ciddi ciddi, "A-acelesi v-vardý sanýrým," dedi. Ben borunun içine baktý. Doksan santim enindeydi. Maden kuyusu kadar da karanlýktý. O tempolu homurtu onlarý ipnotize edecekmiº gibi yükseliyordu. Sonra Ben birdenbire gördü! Gözleriyle deðil, kafasýyla. 'O' geliyordu. Hem de bir ekspres hýzýyla. Karanlýk boruyu dolduruyordu. Ve kendi gerçek biçimindeydi. Her ne idiyse! Ama karºýlanna dikildiði zaman kafalarýndaki düºüncelere göre bir biçime girecekti. 'O', topraðýn altýndaki karanlýk yerinden çýkmýº geliyordu. Sarýmsý, yeºil gözleri vahºice parlýyordu. 'O'geliyordu! Sonra Ben, 'O'nun karanlýkta kývýlcýmlar gibi parlayan gözlerini gördü. Borunun kýnk aðzýndan pis bir koku çevreye yayýldý. Ben öksürerek, öðürerek geriledi. "Geliyor!" diye haykýrdý. "Bili 'O'nu gördüm! 'O'geliyor!" Beverly sapaný kaldýrdý. "Ýyi." Borudan bir ºey fýrladý. Gümüºlü turunculu bir ºey. Ben 'O'nu gördü ama kafasý yaratýðýn biçimini kavrayamadý. Sonra Richie sendeleyerek geriledi. Yüzünde dehºet vardý. Durmadan, "Kurt Adam," diye baðýnyordu. "Bili, Kurt Adam! Kurt Adam!" Birdenbire 'O', Ben için de Kurt Adam halini aldý. Diðerleri için de. 312 'O Kurt Adam kýllý ayaklanný yere dayayarak durdu. Korkunç suratýnda yeºil gözleri vahºice parlýyordu. Diºlerinin arasýndan sarýmsý beyaz köpükler akýyordu. Kulaklarý saðýr edecek bir biçimde homurdanarak pençesini Beverly'ye doðru uzattý. Lise ceketinin kolu yukanya doðru sýyrýldý. Ben kýzý bluzundan yakaladýðý gibi geri çekti. 'O'nun pençesi kýzýn bir saniye önce durduðu yere indi. Beverly duvara dayandý kaldý. Kutudaki gümüº top havaya fýrladý. Ama neyse ki Mike onu çabucak yakaladý. Beverly'ye geri vererek, "Vur onu, bebek," dedi. Sesi çok sakindi. "Onu hemen vur." Kurt Adamýn ulumasý bir kahkaha halini aldý. Bili dönmüº kýza bakarken yaratýk da ona saldýrdý. Ben çocuðu itti. Bili yere yuvarlandý. Richie haykýrdý. "Vur 'O'nu, Bev! Tanrý aºkýna vur 'O'nu!" Kurt Adam tekrar atýldý. 'O', grubun liderinin kim olduðunu çok iyi biliyordu. Onun için de Bill'in peºindeydi. Beverly lastiði çekti ve býraktý. Gümüº top uçtu. 'O'nun yanýndan geçerek duvarda bir delik açtý. Bili tiz bir sesle küfretti. Kollarýna porselen parçacýklarý batmýºtý. Yaralan kanýyordu. Kurt Adam baºýný çevirerek ýºýltýlý yeºil gözleriyle Beverly'yi inceledi. Kýz, Mike'ýn tuttuðu gümüº topu cebine atmýºtý. ªimdi bunu çýkarmaya çalýºýyordu. Sonunda topu yakaladý. O sýrada Ben düºünmeden Be-verly'nin önüne geçti. Kurt Adam çocuða saldýrdý. Ben yaratýða doðru kör gibi uzandý. Tepkilerinin arasýnda dehºete yer yoktu. Bunun yerine öfke ve ºaºkýnlýk duyuyordu. Sanki zaman birdenbire durmuºtu. Elleri yaratýðýn kýllanna takýldý. Çocuk, postu... diye düºündü. 'O'nun postu... 'O'nun kurda benzeyen kafasýný bütün gücüyle itti. Ama bunun yaran olmadý. Ben sendeleyerek gerilemeseydi 'O' diºleriyle gýrtlaðýný parçalayacaktý. 'O', yeºilimsi san gözleri alev alev yanarak yaklaºtý. Her soluk alýºýnda homurdanýyordu. Laðým ve baºka bir ºey daha kokuyordu. 'O', iri pençelerinden birini kaldýrdý. Ben yana kaçtý. 'O'nun sivri týrnaklan duvardaki kâðýtlan yýrttý. Çocuk Richie'nin bir ºeyler haykýrdýðýný belli belirsiz duyuyordu. Eddie, Beverly'ye, "Vur 'O'nu!" diye baðýnyordu. "Vur O'nu!" Ama kýz vurmuyordu. Beverly bir tek ºanslan olduðunu biliyor313 Stephen King du. Ve bu kez, yaratýðýn can alacak yerinden vurmak niyetindeydi. Birdenbire sakinleºmiºti. Son derecede soðukkanlýydý. Derin bir soluk aldý. Kurt Adam tekrar pençelerini indirdi. Ben eðilerek kaçmaya çalýºtý. Ama 'O' çocuðu yakaladýðý gibi kendisine çekti, aðzýný açtý.


"Aºaðýlýk hayvan!" Ben baºparmaðýný 'O'nun gözüne soktu. Yaratýk can acýsýyla kükredi. Sonra pençesini çocuðun karnýna indirdi. Ben'in yarasýndan kanlar fýºkýrarak pantolonuna, ayakkabýlarýna ve yere sýçradý. Kurt Adam çocuðu kaldýrdýðý gibi küvete attý, sonra da döndü, yeniden Bill'e saldýrdý. Çocuk ayaða kalkmýº, sýrtýný duvara dayamýºtý. Gözlerini 'O'ndan ayýrmýyordu. Richie tekrar haykýrdý. "Vur onu, Beverly!" Kýz, "Tamam, Richie," dedi. Lastiði gerdi ve býraktý. Elleri hiç titremiyordu. Ben bir an, Beverly, bu sefer de vuramazsan, diye düºündü... "Hepimiz ölürüz. Ýçinden çýkamadýðým bu pis küvette ölmek istemiyorum. Ama Beverly ýskalamadý bu kez. 'O'nun burnunda birdenbire bir delik açýldý. Kýz yaratýðýn gözüne niºan almýº, ama top burnuna gelmiºti. 'O', ºaºkýnlýk, can acýsý, korku ve öfkeyle baðýrdý. Hemen hemen in-sanýnkini andýran sesi kulaklarý saðýr edecek gibiydi. Ben'in kulaklarý çýnladý. Sonra 'O'nun burnundaki yaradan kanlar fýºkýrmaya baºladý. Bill'in yüzüne ve saçlanna geldi bu kanlar. Ben deli gibi, bu önemli deðil, Bili, diye düºündü. Buradan çýktýðýmýz zaman kimse o kanlan göremeyecek. Tabii eðer çýkabilirsek... Bill'le Beverly, Kurt Adama doðru gittiler. Richie çýldýrmýº gibi baðýrýyordu. 'O'nu tekrar vur, Beverly! Çabuk!" Ben kendi kendine, "Gümüº top kalmadý ki," dedi. "Beverly 'O'nu neyle vuracak?" Ama sonra Beverly'ye baktý ve durumu anladý. Kýz sanki sapana yeni bir gümüº top yerleºtirmiº gibi lastiði aðýr aðýr germeye baºlamýºtý. Ben, "Öldür 'O'nu," diye baðýrdý. Her tarafý kan içindeydi çocuðun. Yarasýnýn aðýr olup olmadýðýný bile bilmiyordu. 314 'O Kurt Adam yeºilimsi gözleriyle onlara baktý. ªimdi gözlerinde yalazca acý deðil, kararsýzlýk da vardý. Bili gülümsedi. "ݺe kardeºimle baºlamayacaktýn. Bu aºaðýlýk hayvaný cehenneme yolla, Beverly!" 'O'nun bakýºlarýndaki kararsýzlýk kayboldu. Yaratýk 'O'nu gerçekten öldüreceklerine inandý. Döndü. Biçimi birdenbire deðiºti. Adeta akarcasýna boruya doðru gitti. Girerken de, "Hepinizi öldüreceðim!" diye haykýrdý. "Hepinizi... Hepinizi..." Sonra ses kesildi. 'O' gitmiº, yerini derin bir sessizlik almýºtý. Bili, "B-buradan hemen gitmeliyiz," diyerek küvete yaklaºtý. Ben'in ellerinden birini tuttu. "R-R-Richie, bana yardým et." Richie ona katýldý. Sonra da Stan'le Mike. Dördü Ben'i küvetten çýkarmayý baºardýlar. Eddie, Beverly'ye yaklaºarak saðlam kolunu beceriksiz bir tavýrla kýzýn omzuna attý. "Harikaydýn!" Beverly birdenbire aðlamaya baºladý. Ben sendeleyerek bir iki adým attý. Yere yuvarlanmamak için duvara dayandý. Baºý dönüyor, midesi bulanýyordu. Sonra Bili güçlü kolunu onun eline doladý. Ben rahatladý, Bili, "Yaran a-aðýr mý, S-Saman Yýðýný?" diye sordu. Ben kendini zorlayarak karnýna baktý. Baðýrsaklarýnýn dýºarý sarktýðýný sanýyordu. Ama sonra kanýn hemen hemen durmuº olduðunu fark etti. Kurt Adam karnýnda uzun ve derin bir yara açmýºtý. Ama yara öldürücü deðildi. Richie yaklaºtý. "'O' neredeyse baðýrsaklarýný aský olarak kullanacaktý, Saman Yýðýný. Bunun farkýnda mýsýn?" Ben, "Hem de nasýl!" dedi. Richie'yle bir an birbirlerine baktýlar, sonra da deli gibi gülmeye baºladýlar. Richie, Ben'e sarýlarak onun sýrtýna vurdu. '"O'nu yendik, Saman Yýðýný! Yendik!" Bili sert bir tavýrla, '"O'nu y-yenmedik," dedi. "Y-yalnýzca ºansýmýz yardým etti. O geri dönmeye karar vermeden h-hemen buradan gidelim." Mike sordu. "Nereye gideceðiz?" 315 Stephen King \ Bill, "Ç-Çorak Yer'e," dedi. ^ Beverly de yaklaºtý. "Kulübe mi?" Bill, evet, der gibi baºýný salladý "H-haydi gidelim. S-Sizi bilmem ama, çocuklar, bu kadarý bana yetti. Bir gün için yeterli bu."


Bir saat sonra kulüpteydiler. Pencereyi ve kapaðý açmýºlardý. Fazla konuºmuyor, derin derin düºünüyorlardý. Richie'yle Beverly sigara içiyorlardý. Eddie zaman zaman inhalatörünü kullanýyordu. Mike birkaç defa ak-sýrdý ve özür diledi. "Galiba soðuk aldým." Ben, Neibolt Sokaðýndaki olayýn bir rüyaya dönüºmesini bekliyordu. "Ýnsan kâbus görür ve inleyerek, terleyerek uyanýr. Ama beº dakika sonra ne gördüðünü bile hatýrlamaz." Ancak öyle olmadý. Bodruma girdikleri andan, Bill'in çýkabilmeleri için mutfak pencerelerinden birini bir iskemleyle kýrmasýna kadar olan her ºeyi, bütün ayrýntýlarýyla hatýrlýyordu. Sonunda Beverly, "ªimdi ne olacak, Bili?" diye sordu. "B i-bilmiy orum..." "Bu olay henüz sona ermedi, deðil mi?" Bili baºýný salladý. "E-ermedi." Ben, "'O' ºimdi bizi öldürmeyi her zamankinden daha fazla isteyecek," dedi. Beverly ona baktý. "Yeniden gümüº top mu yapýlacak?" Ben kýzla göz göze gelmemeye çalýºtý. Seni seviyorum, Beverly, diye düºünüyordu... Bunu benden alma. Bili de, bütün dünya da senin olsun. Sadece seni sevmeme izin ver. Bu yeterli olur. Sonra, Bilmiyorum... dedi, Bunu yapabiliriz ama... Omzunu silk-ti. Sonra da Beverly'ye bakarak, güç, diye düºündü. Güç... Artýk kýzý inceleyebiliyordu. Çünkü Beverly'yle Bili birbirlerine bakýyorlardý. Bir an oldu bu. Ama süre Ben'e çok uzun geldi. Çocuk, her ºey güçle ilgili, diye düºündü. Ben Beverly Marsh'a âºýðým. O yüzden Bev benden güçlü. Beverly, Bill Denbrough'yu seviyor. Bu 316 'O" yüzden de Koca Bili ondan daha güçlü durumda. Ama galiba... Bili de kýzý sevmeye baºlýyor. O zaman Beverly çok geçmeden Bill'den daha güçlü olacak." "Ben?" Beverly tekrar ona dönmüºtü. "Ne o? Kedi dilini mi kaptý?" "Ha... Hayýr. Gücü düºünüyordum. Gümüº toplarýn gücünü." Bili onu dikkatle süzdü. Ben ekledi. "O gücün nereden geldiðini düºünüyordum." Bili, "B-bu..." diye baºladý, sonra da sustu. Yüzünde düºünceli, dalgýn bir ifade belirdi. Beverly ayaða kalktý. "Benim artýk gitmem gerekiyor. Yarýn buluºuyor muyuz?" Stan, "Tabii," dedi. "Yarýn buraya gel. Eddie'nin öbür kolunu da kýracaðýz." Hepsi de güldüler. Eddie inhalatörünü Stan'a fýrlatacakmýº gibi yaptý. Beverly, "Hoºçakalýn," diye gülümseyerek delikten çýktý. Ben, Bill'e baktý. Çocuðun yüzünde hâlâ o düºünceli ifade vardý. Ben arkadaºýnýn ne düºündüðünü biliyordu. Ondan sonraki günlerde kendisi de ayný ºeyi düºünecekti. Ama her zaman deðil. Ne de olsa, dünya harikalarla doluydu. Ama Ben zaman zaman, kendi kendine, "Böyle bir güç nereden geliyor?" diye soracaktý. "Gümüºün gücü... Kurºunun gücü... Herhangi bir güç? Ýnsan nasýl güçlü olur? Bu gücü nasýl kullanýr?" Çocuða hayatlarý bu sorulara baðlýymýº gibi gelecekti. Ben bir gece uykuya dalarken baºka bir soru daha olduðunu düºünecekti. Belki de bir tek soru. 'O'nun gerçek bir biçimi vardý. Ben bunu görür gibi olmuºtu. Bu biçimi görmek, 'O'nun sýrrýný öðrenmek demekti. Ayný ºey, güç içinde de söylenebilir miydi? Belki... Sonuçta güç de 'O' gibi biçimini deðiºtirmiyor muydu? Zaten güç denilen ºey neydi? Ondan sonraki iki hafta pek önemli bir ºey olmadý. 317 Stephen King Bölüm 5 Chüd AyînÝ XIX Gece Nöbeti DERRY KÝTAPLIÐI / SAAT 1.15 Ben Hanscom'un gümüº kurºunlar hikâyesi sona erdiði zaman diðerleri konuºmak istediler. Ama Mike onlara biraz uyumalarýnýn iyi olacaðýný söyledi. "ªimdilik bu kadarý yeter," dedi. Ama asýl canýna tak eden ken-disiymiº gibi bir hali vardý. Yüz hatlarý gerilmiºti, bitkindi. Beverly'ye, hastalanmýº gibi de geldi. Eddie, "Ama daha iºimiz bitmedi ki," dedi. "Ya gerisi? Ben hâlâ hatýrlamýyorum..."


Bili atýldý. "Mike h-h-haklý. O-olanlan ya hatýrlayacaðýz ya da hatýrlamayacaðýz. Zaten gerekenleri hatýrladýk." Richie mýrýldandý. "Belki de bizim yararýmýza olardan. Öyle deðil mi?" Mike baºýný salladý. "Yann buluºuruz." Sonra saate bir göz attý. "Yani bugün, daha sonra." 318 "O" Beverly, "Burada mý?" diye sordu. Mike yine baºýný salladý ama pek yavaº salladý. "Bence Kansas Sokaðýnda buluºmamýz daha doðru olur. Bill'in bisikletini sakladýðý yerde." "Çorak Yer'e gidiyoruz." Eddie birdenbire ürperdi. Mike baº iºaretiyle onayladý. Bir sessizlik oldu. Birbirlerine baktýlar. Sonra Bili ayaða kalktý. Diðerleri de onu izlediler. Mike, "Bu gece sabaha kadar çok dikkatli davranmanýzý istiyorum," dedi. "'O'buradaydý. Gideceðiniz her yere gelebilir. Ama bu toplantý sayesinde kendimi daha iyi hissetmeye baºladým." Bill'e baktý. "Bence yine de yapýlabilir. Öyle deðil mi, Bili?" Bili, "Evet," diye cevap verdi. "Yine de yapýlabilir." Mike, "Bunu 'O'da anlayacak," dedi. "Durumu kendi yararýna çevirmek için de gereken her ºeyi yapacak." Richie sordu. "'O' ortaya çýkarsa ne yapacaðýz? Gözlerimizi yumup burnumuzu mu týkayacaðýz? Üç defa olduðumuz yerde dönecek ve iyi ºeyler mi düºüneceðiz? 'O'nun suratýna sihirli bir toz mu üfleyeceðiz? Elvis Presley'nin eski ºarkýlarýný mý söyleyeceðiz? Ne yapacaðýz?" Mike içini çekti. "Bunu sana söyleyebilseydim, o zaman bir sorun da kalmazdý. Öyle deðil mi? Benim bütün bildiðim ºu: Bir güç daha var. Hiç olmazsa biz küçükken vardý. Sað kalmamýzý ve bu iºi baºarmamýzý isteyen bir güç." Yorgun yorgun omzunu silkti. "Bu geceki toplantý saatine kadar içinizden üçünün kaybolacaðýný düºünüyordum. 'Ya ölecek ya da ortadan kaybolacaklar,' diyordum. Ama buraya gelmeniz umutlanmama neden oldu." Richie saatine baktý. "Biri çeyrek geçiyor. Ýnsan eðlenirken zaman ne de çabuk geçiyor, deðil mi, Saman Yýðýný?" Ben neºesizce güldü. "Öyle, Richie." Bill, "Deny Konaðýna kadar benimle yürümek i-ister misin, Beverly?" diye sordu. 319 Stephen King "Olur." Beverly mantosunu giyiyordu. Kitaplýk çok sessizdi artýk Gölgeli, korkutucu. Bili birdenbire son iki günün bütün aðýrlýðýný üzerinde hissetti. Sadece yorgunluk duysaydý, buna aldýrmayacaktý. Ama ona çýldýrmaya baºlýyor, hayaller görüyormuº gibi geliyordu. Sanki biri onu gözetliyordu. "Y-ya sen, R-Richie?" Richie baºýný salladý. "Saman Yýðýný'yla Kaspbrak'ýn beni eve götürmelerine izin vereceðim. Öyle deðil mi, çocuklar?" "Tabii." Ben, Beverly'ye bir göz attý. Beverly, Bill'e yaklaºmýºtý. Mimar adeta unutmuº olduðu o acýyý duydu. Bir anýsý titreºti, sonra tekrar kayboldu. Bili, Mike'a döndü. "Y-ya sen, M-M-Mike? BevTe ve benimle gelir misin?" Mike, "Hayýr, benim..." diye baºladý. Ayný anda Beverly bir çýðlýk attý. Acý dolu, tiz feryadý sessizliði yardý, sesi kubbede yankýlandý. Bili ona doðru döndü. Richie iskemlesinin arkasýndan aldýðý spor paltosunu düºürdü; Eddie'nin kolu boº cin ºiºesine çarparak yere yuvarlandý, ºiºe müthiº bir ºangýrtýyla kýrýldý. Beverly onlardan geri geri uzaklaºýyordu. Yüzü kâðýt kadar beyazdý. Ellerini ileri doðru uzatmýºtý. Çevresi morarmýº gözleri yuvalarýndan uðrayacak gibi açýlmýºtý. Kadýn, "Ellerim!" diye haykýnyordu. "Ellerim!" Bili, "Ne..." diyecek oldu, sonra Beverly'nin titreyen parmaklan arasýndan akan kanlan gördü. Öne doðru birkaç adým attý, kendi ellerinde can acýsýyla kanºýk bir sýcaklýk hissetti. Avuçlanndaki o eski yaralar kanýyordu. Ýngiltere'de tekrar ortaya çýkan o izler. Bili yan gözle Eddie Kaspb-rak'a baktý. Eddie aptal aptal kendi ellerini inceliyordu. Onun parmaklan da kanýyordu. Mike'ýnkiler de. Richie'ninkiler de. Ve Ben'inkiler de.


Beverly sordu. "Sonuna kadar gideceðiz, deðil mi?" Aðlamaya baºlamýºtý. Boº ve sessiz kitaplýkta hýçkýnklan yankýlanýyordu. Sanki bina da kadýnla birlikte aðlýyordu. "Tann yardýmcýmýz olsun, sonuna kadar gideceðiz." 320 "O" "Ç-ç-çabuk." Bili, Eddie'nin elini yakaladý. "Ne..." "Çabuk!" Bili diðer elini uzattý. Beverly kýsa bir duraklamadan sonra bu eli tuttu. Hâlâ aðlýyordu. Mike, "Evet," dedi. Sersemlemiº, sanki uyuºturucu almýº gibi bir hali vardý. "Evet, öyle deðil mi? Her ºey yeniden baºlýyor. Öyle deðil mi, gill? Her ºey yeniden baºlýyor." "E-e-evet, b-b-bence..." Mike, Eddie'nin elini tuttu. Richie de Beverly'nin diðer elini. Ben bir an onlara baktý, sonra da sanki uykudaymýº gibi kanlý ellerini kaldýrdý. Mi-Ice'la Richie'nin arasýna girerek onlarýn ellerini yakaladý. Böylece daire tamamlanmýº oldu. (Ah Chüd... bu Chüd ayini ve Kaplumbaða bize yardým edemez) Bili haykýrmak istedi ama sesi çýkmadý. Eddie'nin baºýný arkaya attýðýný gördü. Boynundaki damarlar ortaya çýkmýºtý. Bev kalçalanný iki defa hýzla oynattý. Mike aðzýný garip bir biçimde çarpýttý. Sanki hem gülüyor, hem de yüzünü buruºturuyordu. O sessizlikte kitaplýðýn kapýlan gürültüyle açýlýp kapanmaya baºladý. Dergi Salonunda dergiler tayfuna yakalanmýº gibi uçuºmaya baºladý. Bili insaný yücelten bir güç hissetti. Saçlarýnýn dimdik olduklannýn hayal meyal farkýndaydý. Tamamlanmýº dairedeki güç inanýlacak gibi deðildi. Kitaplýktaki bütün kapýlar ayný anda kapandý. Kütüphane memurunun yazý masasýnýn arkasýndaki büyük saat bir defa çaldý. Ve sonra o etki kayboldu. Biri bir düðmeyi çevirmiºcesine. Gruptakiler birbirlerinin ellerini býrakarak sersem sersem bakýºtýlar. Güç azalýrken Bili de korkunç bir tehlike sezgisinin altýnda ezildi. Arka-daºlannýn hatlan gerilmiº, bembeyaz suratlanna baktý, sonra da gözleri kendi ellerine döndü. Parmaklan kanlýydý, Ama Stan Uris'in 1958'de gazoz ºiºesinin sivri camýyla açtýðý yaralar yine kapanmýº, geride çarpýk be321 F:21 Stephen King yaz izler kalmýºtý. Bill, o gün yedimiz son defa bir araya gelmiºtik, diye düºündü... "Çorak Yer"de. Stan'in bu kesikleri yaptýðý gün. Stan burada deðil. Öldü o. Ve biz altýmýz son defa bir araya geldik. Bunu biliyorum. Seziyorum." Beverly ona sokulmuº titriyordu. Bili kolunu kadýnýn omzuna attý. Hepsi ona bakýyordu. Loºlukta irileºmiº gözleri parlýyordu. Bili boðuk sesle, "Bu kadarý yeter," dedi. "Bir akºam için bu kadar eðlence yeterli. Baloyu baºka bir geceye erteleyeceðiz." Beverly mýrýldandý. "Her ºeyi hatýrladým..." Gözleri iyice irileºmiº, solgun yanaklan ýslanmýºtý. "Her ºeyi hatýrladým. Babamýn siz, çocuklarla dolaºtýðýmý öðrenmesi. Koºarak kaçýºým. Bowers ve Criss ve Huggins. Tünel... Kuºlar... 'O'... Her ºeyi hatýrlýyorum.'" Richie, "Evet," dedi. "Ben de öyle." Eddie baºýný salladý. "Tulumba..." Bili ona baktý. "Eddie, ºimdi..." Mike, "Artýk gidin," dedi. "Biraz dinlenin. Geç oldu." Beverly ona döndü. "Bizimle gel, Mike." "Olmaz. Kapýlan kilitlemem gerekiyor. Bazý ºeyleri yazmak istiyorum. Ama fazla gecikmem. Siz gidin." Kapýya doðru yürüdüler. Fazla konuºmuyorlardý. BillTe Beverly yan yanaydýlar. Eddie, Richie ve Ben de onlarýn peºinden geliyorlardý. Bili kadýnýn çýkmasý için kapýyý açtý. Bir taraftan da, ne kadar genç duruyor, diye düºünüyordu. Ne kadar savunmasýz... Belki de Beverly'ye tekrar âºýk olmaya baºlýyordu. Audra'yý düºünmeye çalýºtý. Ama karýsý sanki çok uzaklardaydý. Herhalde Audra ºimdi Fleet'teki evlerinde uyuyordu. Yolda yürürlerken Beverly, Bill'in parmaklarýna dokundu. Bili minnetle kadýnýn elini tuttu. Beverly, "Biz hazýr olmadan, 'O' harekete geçti," dedi. "A-acaba hiç hazýr olabilecek miydik?" "Sen hazýr olursun, Koca Bili."


322 'O Kadýnýn elinin dokunuºu birdenbire Bili'e çok iyi geldi. Hem çok iyi, hern de gerekli bir ºeydi bu. Bili, sana âºýktým, Beverly, diye düºündü. ªimdi de âºýðým. Ben de sana âºýktý... Hâlâ da âºýk. O günlerde seni seviyorduk... ªimdi de seviyoruz. Sevmemiz de gerekiyor. Çünkü felaket baºlýyor. Artýk kurtuluº da yok. Bili geriye baktý. Richie'yle Eddie kütüphanenin önündeki merdivenlerin en üst basamaðýnda duruyorlardý. Ben kaldýrýma inmiº, onlarýn arkasýndan bakýyordu. Sanki yine on bir yaºýndaydý. Beverly birdenbire, "Babam sizlerle dolaºmamdan hoºlanmýyordu," dedi. "Babamýn kýzdýðý zaman bana neler söylediðini sana hiç anlattým mý?" "Hayýr. Neler söylerdi?" "Senin için kaygýlanýyorum, Bevvie,' derdi. 'Çok kaygýlanýyorum.'" Beverly güldü ama ayný anda titredi de. "Beni böyle yaralamaya çalýºýrdý. Birçok bakýmdan çok tuhaf bir adamdý. Ama onu severdim. Çok severdim. Bir yandan... ondan nefret de ederdim...' Bunu ºimdiye kadar hiç kimseye söylemedim. Bu duygumu yüksek sesle açýklarsam Tann'nýn beni öldüreceðine inanýrdým." "O halde tekrar söyle." "Hayýr, ben..." "Haydi. Bu sana rahatlýk verecek. Ama içindeki yaranýn çok uzun süre iltihaplandýðý anlaºýlýyor." Beverly, "Babamdan nefret ederdim," dedi ve çaresizlik içinde hýçkýrmaya baºladý. "Ondan nefret ederdim. Korkardým. Babamýn takdir edeceði kadar iyi bir kýz olamayacaðýma inanýrdým. Ondan nefret ederdim. Ama kendisini yine de severdim." Bili durup kadýna sarýldý. Beverly paniðe kapýlmýº gibi kollarýný yazarýn boynuna doladý. Gözyaºlarý Bill'in boynunu ýslattý. Kadýn, "Sabah saatlerini orada geçirdik," diye mýrýldandý. "Koºmaca oynadýk. Ya da öyle bir ªey. Zararsýz bir oyun. O gün 'O'dan da söz etmedik... Hiç olmazsa o saatlerde... Ama her gün, er geç 'O'nun konusu açýlýrdý. Hatýrlýyor musun?" Bili, "Evet," dedi. "E-e-er geç. Hatýrlýyorum." 323 Stephen King "Hava kapalýydý. Çok da sýcaktý. Bütün sabah oyun oynadýk. On bir buçuða doðru eve gittim. Duº yapacak, ondan sonra çorba içecek ve sandviç yiyecektim. Sonra da tekrar geri dönüp oyuna katýlacaktým. Annemle babam çalýºýyorlardý. Ýkisi de. Ama babam evdeydi. Beni..." ANAYOL / 17.30 Beverly daha kapýdan girerken babasý onu yakaladýðý gibi karºýya fýrlattý. Kýz ºaºkýnlýkla baðýrdý ama sonra omzu duvara çarparken çýðlýðý yanda kesildi. Beverly yaylan bozuk kanepeye çöktü kaldý. Babasý sokak kapýsýný çarparak kapattý. Durup kýzýna baktý. "Senin için kaygýlanýyorum, Bevvie. Bazen çok kaygýlanýyorum. Bunu biliyorsun. Bunu sana sýk sýk söylüyorum, öyle deðil mi? Tabii söylüyorum." "Baba, ne..." Al Marsh aðýr aðýr kýzýna doðru geliyordu. Yüzünde düºünceli, kederli, öldürücü bir ifade vardý. ªýrrak! Adam, Beverly'nin suratýna tokatý indirdi. Kýzýn baºý duvara çarptý. Al Marsh baºparmaklanný kemerine sokarak kýzýný öldürücü ama tarafsýz bir merakla inceledi. Beverly alt dudaðýnýn sol tarafýndan sýcak bir kanýn aktýðýný hissetti. "Senin büyüdüðünü gördüm..." Beverly alçak ve titrek bir sesle, "Baba, neden söz ediyorsun?" diye sordu. "Bana yalan söylersen seni gebertinceye kadar pataklanýn, Bevvie." Kýz mýnldandý, "Yalan söylemeyeceðim, baba," dedi. "Ne oldu?" Gözleri dolmuºtu. "Bir sürü çocukla o Çorak Yer'e gittin, deðil mi?" Beverly'nin kalbi durdu sanki. "Bazen orada oynuyo..." 324 1 "O"


Al Marsh'ýn sert nasýrlarla kaplý eli yine kýzýn suratýna indi. Babasýnýn yüzündeki ifade kýzý korkutuyordu. Bir ºey olmuºtu. Babasý gitgide daha da kötüleºiyordu. "Onlann sana neler yapmasýna izin verdin?" "Baba, ne demek..." Al, Beverly'yi omuzlanndan sýkýca yakaladý. Parmaklan kýzýn etine batýyordu. Beverly haykýrdý. Adam kýzýný kaldýrdý ve ilk kez gözlerinin içine baktý. Beverly babasýnýn gözlerini görünce bir çýðlýk daha attý. Babasý ortadan kaybolmuºtu. Beverly birdenbire evin içinde 'O'nunla yalnýz olduðunu anladý. Adam kýzý yana itti. Beverly kahve masasýna çarparak yere yuvarlanýrken baðýrdý. Bir taraftan da, iºte böyle oluyor, diye düºünüyordu. Durumu anlamasý için bunu Bill'e söyleyeceðim. 'O', Derry'nin her yerinde... Yalnýzca... yalnýzca boº yerleri dolduruyor, iºte o kadar. Beverly yerde yuvarlanarak doðruldu. Babasý ona doðru geliyordu. Kýz yerde kayarak adamdan uzaklaºmaya çalýºtý. Saçlan gözlerine düºmüºtü. Al Marsh, "Çorak Yer'e gittiðini biliyorum," dedi. "Bana bunu söylediler. Önce inanmadým. Bevvie'min bir sürü oðlanla dolaºacaðýna inanamazdým. Sonra bu sabah seni kendi gözlerimle gördüm. Bevvie'im bir sürü oðlanýn arasýndaydý. Kýzým daha on iki yaºýnda bile deðil ama oðlanlarla kýnºtýrýyor! Daha on iki yaºýnda bile deðil!" Ayaðýný kaldýrýp kýzýnýn kalçasýna iki tekme attý. Beverly haykýrdý. "On iki yaºýnda bile deðil! On iki yaºýnda bile deðil! ON ÝKÝ yaºýnda bile deðil!" Yine tekme atmaya çalýºtýðý sýrada kýz kayarak ondan kaçtý. Al Marsh kükredi. "Benden kaçma, Bevvie. Bunu yapma, yoksa senin için daha kötü olur. Bana inan. Babana inan, kýzým. Çok ciddi bir sorun bu. Erkeklerle dolaºýyor, kimbilir onlarýn sana neler yapmalanna izin veriyorsun. Ve daha on ikisinde bile deðilsin. Çok ciddi bir sorun bu." Beverly'yi omzundan yakalayarak ayaða kaldýrdý. "Sen güzel bir kýzsýn. Güzel bir kýzý mahvetmeyi çok kimse ister. Pek Çok güzel kýz da mahvolmayý. O çocuklann yanýnda küçük bir fahiºe rolü mü oynuyorsun, Bevvie?" 325 Stephen King Sonunda Beverly, 'O'nun babasýnýn kafasýna nasýl bir kuºku sokmuº olduðunu anladý. Ama kýz yine de, bir bakýma bu fikrin her zaman babasýnýn kafasýnda olduðunu, 'O'nun da yalnýzca bundan yararlandýðýný anlýyordu. "Hayýr, baba. Hayýr baba..." Adam, "Senin sigara içtiðini gördüm!" diye böðürdü. Tokadý Be-verly'nin yüzünde sakladý. Kýz sarhoº gibi yalpalayarak geri geri gitti ve masaya çarptý. "Bevvie?" "Baba, biz yalnýzca oyun oynuyoruz. Hepsi o kadar. Oyun oynuyoruz.. Öyle... öyle kötü ºeyler yapmýyoruz..." Adam kýzýna yaklaºarak, "Senin sigara içtiðini gördüm," diye tekrarladý. Sonra Beverly'yi daha da korkutan çocuk sesiyle, ºarký söyler gibi ekledi. "Çiklet çiðneyen bir kýz sigara da içer. Sigara içen bir kýz içki de içer. Ve içki içen bir kýzýn neler yapacaðýný da herkes bilir." Beverly'yi tekrar omuzlanndan tutarken kýz, "BEN KÖTÜ BÝR ªEY YAPMADIM!" diye baðýrdý. Babasý ºimdi canýný yakmýyordu. Elleri ºefkatliydi. Bu da nedense kýzý daha çok korkuttu. Al Marsh saplantýsý olanlara özgü o tartýºýlmayacak delice mantýkla, "Beverly," dedi. "Seni oðlanlarla gördüm. ªimdi bana bir kýzýn o oðlanlarla Çorak Yer'de ne yapabileceðini söyle. Bu kýz sýrtüstü yatmaz da ne yapar?" Beverly babasýna, "Yakamý býrak!" diye baðýrdý. Ýçinde, hiç kuºkulanmadýðý bir yerden müthiº bir öfke fýºkýnyordu. Babasý onu hep korkutmuº, utandýrmýº, canýný yakmýºtý. "Benimle uðraºma." Adam ºaºýrdý. "Babanla böyle konuºma." "Söylediklerini yapmadým. Hiçbir zaman." "Belki yaptýn, belki de yapmadýn. Anlayacaðýz." "Bunu sana kim söyledi?" "Bevvie..." "Sana orada oynadýðýmýzý kim söyledi? Bir yabancý mýydý söyleyen? Üzerinde gümüºlü turunculu bir kýlýk mý vardý? Eldiven giymiº miydi? Palyaçoya mý benziyordu? Adý neydi?" 326 "O" "Bevvie, buraya bak..." Kýz, "Hayýr, asýl sen buraya bak," dedi.


Al Marsh yumruðunu salladý. Bu sefer kýzýnýn kemiklerini kýrmak niyetinde olduðu anlaºýlýyordu. Beverly eðildi. Babasýnýn yumruðu ýslýk ça-larcasýna baºýnýn yukansýndan geçti ve duvara indi. Adam inleyerek kýzýný býraktý. Yumruðunu aðzýna götürdü. Beverly kýsa adýmlar atarak geri geri gidip babasýndan uzaklaºtý. "Buraya gel!" Beverly, "Hayýr," dedi. "Beni yaralamak istiyorsun. Seni çok seviyorum, baba. Ama böyle davrandýðýn zaman senden nefret ediyorum. Bundan sonra canýmý yakamayacaksm. Bütün bunlan sana 'O' yaptýnyor. Ama sen de 'O'nu içine aldýn." Adam homurdandý. "Neden söz ettiðini bilmiyorum. Ama yanýma gel. Bunu bir daha tekrarlayacak deðilim." "Hayýr." Beverly tekrar aðlamaya baºladý. "Beni oraya getirme, Bevvie. Bunu yapmak zorunda kalýrsam çok piºman olursun. Buraya gel!" Kýz, "Çorak Yer'e gittiðimi sana kim haber verdi, onu söyle," dedi. "0 zaman gelirim." Al Marsh bir kedi çevikliðiyle kýzýna doðru atýldý. Ama Beverly kapýyý açtýðý gibi dýºan fýrladý. Babasýnýn arkasýndan, "GERÝ DÖN, BEVVÝE, YOKSA SENÝ KIRBAÇLA YA KIRBAÇLA YA DERÝNÝ YÜZERÝM!" diye baðýrmasýna da aldýrmadý. Al Marsh'ýn gözlerindeki öldürme isteðini görmüºtü. 'O' vardý babasýnýn gözlerinde. Beverly koºarak kaçtý. 'O'ndan kaçýyordu. Beverly soluk soluða durdu. Artýk koºacak hali kalmamýºtý. "Tannm, artýk koºamayacaðým. Bana yardým et. Babamýn beni bulmasýna izin verme." Birdenbire aklýna korkunç bir ºey geldiði için bütün vücudu buz gibi °ldu. "Ayný ºeyler diðerlerinin baºýna da geliyor mu? Ya da buna benzer olaylar? Arkadaºlanmý uyarmalýyým. 'O'nu yaraladýk. Belki 'O' da ºimdi 327 Stephen King bir daha yaralanmamak için önlemler alýyor... Arkadaºlarýmdan baºka kimim var? Bill... Bill ne yapýlmasý gerektiðini bilir." Beverly saða, Kansas Sokaðýna saparak Çorak Yer'e doðru yürümeye baºladý. Son evlerin önünden geçerken baºýný iyice eðmiºti. Arkasýndan gelenlerin ayak seslerini duyduðu yoktu. Çocuklar da ayak seslerini iºjt. memesi için ellerinden geleni yapýyorlardý. Beverly daha önce onlardan hýzla koºarak kaçmýºtý. Bu kez ayný ºeyin olmasýna izin vermeyeceklerdi. Çocuklar bir kedi sessizliðiyle yürüyerek kýza yaklaºtýlar. Geðirti'yle Victor gülüyorlardý ama Henry'nin yüzünde hem aptalca, hem de ciddi bir ifade vardý. Saçlan karmakarýºýktý, hiç taranmamýºtý. Gözleri boº boº bakýyordu. Týpký Al Marsh'ýnkiler gibi. Henry Bowers bütün o yaz boyunca usul usul bir uçurumun kenarýna yaklaºmýºtý. Patrick Hocstetter'in kendisini okºamasýna izin verdiði o gün, uçuruma doðru eðilmiº, bu sabah da aºaðýya yuvarlanmýºtý. Henry ayaðýnda sararmýº yýrtýk beyaz külotuyla avluya çýkarak gökyüzüne bakmýºtý. Geceki ayýn hayali hâlâ oradaydý. Henry ona bakarken ay deðiºmiº, gülen bir kurukafa halini almýºtý. Henry dehºet içinde dizüstü düºmüº, aydan yayýlan bir fýsýltý kulaðýna kadar gelmiºti. "Geðirti'yle Victor'u bul. Öðle vakti Kansas Sokaðýyla Costello Caddesinin köºesinde bekleyin. O zaman ne yapýlmasý gerektiðini de anlayacaksýn." Ve gerçekten de Beverly denilen o sürtük çýkagelmiºti. Henry o zaman durmuº, o sesin yeni emrini beklemiºti. Beverly'ye yaklaºýrlarken aradýðý cevabý da buldu. Ama ses aydan deðil, önünden geçtikleri kanalizasyon ýzgarasýndan gelmiºti. Hafif ama berrak bir sesti. Geðirti'yle Victor ýzgaraya adeta ipnotize olmuº gibi sersem sersem bakmýº, sonra da Beverly'ye doðru dönmüºlerdi. Kanalizasyondan yükselen ses, "Kýzý öldürün," diye emretmiºti. Henry Bowers elini kot pantolonunun cebine sokarak sustalý býçaðýný çýkardý, üzerindeki küçük krom düðmeye bastý. Uçtan uzanan býçak on beº santim boyundaydý. Henry býçaðý avcuna vurdu ve adýmlarýný sýklaºtýrdý. Hâlâ sersem sersem bakman Geðirti'yle Victor ona yetiºmek için hýzlandýlar. 328 "O" Beverly aslýnda onlarýn ayak seslerini duymadý. Henry Bowers aradaki mesafeyi kapatýrken kýzýn geriye bakmasýnýn nedeni bu deðildi. Henry yüzünde donuk bir gülümsemeyle, dizlerini bükmüº, ayaklarýný sürüyerek kýzýlderili gibi sessizce


ilerliyordu. Hayýr, Beverly yalnýzca birilerinin gözlerini kendisine dikmiº olduklarýný sezmiºti. DERRY KÝTAPLIÐI / 1.55 Mike Hanlon'a biri onu gözetliyormuº gibi geliyordu. Dolmakalemini masaya býrakarak gölgeli salonda çevresine bakýndý. Görünüºte her ºey normaldi. Ama Mike orada yalnýz olmadýðýný seziyordu. Artýk yalnýz deðildi. Mike diðerleri gittikten sonra salonu toplamýº, kýnlan ºiºenin parçalarýný süpürmüºtü. Bu iºleri yaparken bir yandan da diðerlerinin anlattýklarýný kafasýndan geçiriyordu. Özellikle onlarýn açýklamadýklarý ºeylerin üzerinde duruyordu. "Onlar her ºeyi hatýrladýklarýný sanýyorlar. Bill'le Beverly'nin hemen hemen her ºeyi hatýrladýklarý kesin. Ama dahasý da var. Zamanla bunlar da akýllarýna gelecek... Tabii zamanlan kaldýysa. 1958'de hazýrlýk yapmak fýrsatý bulamadýk. Sonra da Henry'yle arkadaºlan bizi kovaladýlar. Belki bizimkilere her ºeyi söylemeliydim. Ama nedense bir ºey bunu engelledi. Kaplumbaðanýn sesi sanýnm..." Mike temizlik iºini bitirdikten sonra masanýn baºýna geçerek on beº dakika kadar yazý yazmýºtý. ªimdi de ona, biri kendisini gözetliyormuº gibi geliyordu. Zenci yerinden kalkarak, "Kim var orada?" diye seslendi. Sesinin yankýlan bir an irkilmesine neden oldu. Mike dudaklanný yalayarak yeniden denedi. "Bili? Ben?" Ona yine yanký karºýlýk verdi. "Bill-ill-ill... Ben-en-en..." Mike birdenbire eve gitmeye karar verdi. Not defterini yanýna alacaktý. Deftere uzandýðý sýrada hafif bir hýºýrtý duydu. Bir ayak sesi. Tekrar baºýný kaldýrdý. Ama hiçbir ºey göremedi. Bekledi. Kalbi hýzla çar329 Stephen King 1 pýyordu. Ayak sesi tekrar duyuldu. Mike o zaman sesin ne taraftan geldi, ðini de anladý. Koridorda biri vardý. Ya da bir ºey. Mike usulca kütüphane memurunun masasýna yaklaºtý. O sýrada koridordaki kimse bir adým daha attý. Mike adamýn ayakkabýlarýný gördü. Eski ayakkabýlar, paçalan büzülmüº kot pantolon, çýplak ayak bileklerinden bir metre seksen santim yukarýda pýrýldayan gözler. Zenci yarým daire biçimindeki masanýn üzerini yokladý, madeni bir ºeyi yakaladý. Onu telaºla kavradý ve loº koridora baktý. Dýºarýdaki bir adým daha attý. Sonra bir adým daha. ªimdi Mike bu gece konuðunun bir gorili andýrdýðýný görebiliyordu. Saçlarý karmakarýºýktý. "Kimsin sen?" Adam cevap vermeksizin orada durdu. Mike'ý süzüyordu. Mike hâlâ korkuyordu ama yine de kendisini toplamaya baºlamýºtý. Koridordaki adam bir adým daha attý ve daha o konuºmadan zenci kimin geldiðini anladý. Kara gölge, "A, zenci buradaymýº," dedi. "E, ºuna buna hâlâ taº atýyor musun? O pis köpeðini kimin zehirlediðini öðrenmek ister misin, zenci?" Gölge ilerledi, ýºýk Henry Bowers'm suratýný aydýnlattý. Adamýn yüzü ºiºmanlamýº, sarkmýºtý. Cildi saðlýksýz bir renkte, mum gibiydi. Sarkýk yanaklarýný uzamaya baºlayan sakallan gölgeliyordu. Ýyice kýr düºmüºtü bu sakallara. Henry kalýn kaºlarýný kaldýrmýº, alnýnda üç derin çizgi belirmiºti. Kalýn dudaklarýnýn iki yanýnda çizgiler vardý. Küçücük gözlerinde yine haince bir pýrýltý seziyordu. Kanlý ve sabit bakýºlý gözlerinin altý ºiº ve mor lekeliydi. Henry otuz dokuzundaydý ama yetmiº üç yaºýnda gözüküyordu. Öte yandan bu surat hâlâ on iki yaºýndaki bir çocuðun suratýydý. Henry, "Merhaba demeyecek misin, zenci?" diye sordu. "Merhaba, Henry." Henry domuz gözüne benzeyen küçücük gözleriyle Mike'ý süzdü. Sonra dudaklan anlatýlamayacak kadar iðrenç bir gülümsemeyle aralandý, çürük diºleri ortaya çýktý. "Sesler... Sesler duyuyor musun, zenci?" 330 "O" "Hangi sesleri, Henry?" Mike ellerini arkasýna götürdü, zarf açacaðýný sol elinden saðýna geçirdi. Henry, "Aydan gelen sesleri," diyerek elini cebine soktu. "Türlü ses." Bir an durdu. Hafifçe kaºlarýný çatarak baºým salladý. "Birçok ses... ama aslýnda yine bir tek. 'O'nun sesi." "Sen 'O'nu gördün mü, Henry?"


Henry, "Evet," dedi. "Frankestein o. Victor'un kafasýný kopardý. Çýkan sesi duymalýydýn. Sanki biri koskocaman bir fermuvan açýyordu. Sonra Geðirti'ye saldýrdý. Geðirti 'O'nunla boðuºmaya kalkýºtý." "Öyle mi?" "Evet. ݺte ben bu sayede kaçabildim." "Yani arkadaºlanný ölüme mi terk ettin?" "Böyle söyleme!" Henry'nin yanaklarý kýzardý. "Sakýn böyle söyleme. Yoksa beni de öldürürdü." "Bizi öldüremedi." Henry'nin gözlerinde pis, neºeli bir pýrýltý belirdi. "Henüz öldürmedi. Ama öldürecek. Tabii önce ben hepinizi temizlersem, 'O'na da öldürecek kimse kalmaz." Elini cebinden çýkardý. ªimdi parmaklarýnýn arasýnda ince uzun bir sustalý vardý. Býçaðý avucuna vurarak masaya doðru daha hýzlý birkaç adým attý. "Bak, ben ne buldum! Tabii nerede arayacaðýmý biliyordum." Edepsiz bir ifadeyle kýzarmýº gözlerinden birini kýrptý. "Bana bunu aydaki adam söyledi." Yine çürük diºlerini göstererek sýrýttý." Gündüz saklandým, gece otostop yaptým. Arabadaki yaºlý bir adamdý. Baºýna vurdum. Galiba öldü. Arabayý Newport'ta býraktým. Tam Derry'ye yaklaºýrken o sesi duydum. Kanalizasyona baktým, bu elbiseleri gördüm. Bu býçaðý da. Eski sustalýmý." "Bir ºey unutuyorsun, Henry." Henry sýrýtarak baºýný salladý. "Biz kaçtýk. Sen de öyle. 'O' bizi istiyorsa, seni de istiyor demektir." "Hayýr." 331 Stephen King "Bence istiyor. Belki siz serseriler 'O'nun iºlerini gördünüz. Ama 'O'nun sizi sevdiði de yoktu. Öyle deðil mi? 'O', iki arkadaºýný öldürdü senin. Geðirti 'O'nunla boðuºurken sen kaçtýn. Ama ºimdi geri döndün. Bence 'O' seni yanda kalmýº bir iº sayýyor, Henry. Ben buna inanýyorum." "Hayýr!" "Belki Frankestein'ý göreceksin. Yoksa Kurt Adamý mý? Belki de vampiri. Palyaço'yu belki de, Henry! Belki 'O'nun gerçek yüzünü göreceksin. Biz gördük. Bunu sana anlatmamý ister misin? Sen..." Henry, "Kes sesini!" diye haykýrarak Mike'ýn üzerine atýldý. Mike yana kaçarak bir ayaðýný uzattý. Henry buna takýldý, yere yuvarlanýp eski fayanslann üzerinde kaydý. Baºýný grubun o gece oturduðu masanýn bacaðýna vurdu. Bir an sersemledi. ªimdi býçaðý gevºek tutuyordu. Mike býçaðý Henry'nin elinden almak için eðildi. Aslýnda o anda serseriyi kolaylýkla öldürebilirdi. Ama ani bir düºünce onu durdurdu. Henry'yi öldürürsem 'O'nun iºini yapmýº olacaðým... Henry de beni öldürürse 'O'na yardým etmiº olacak... Ayrýca Henry'nin suratýndaki ifade onu engelledi. Adamýn yüzünde eziyet edilen bir çocuðun yorgun ve ºaºkýn ifadesi vardý. Henry, Butch Bowers gibi hasta kafalý bir adam tarafýndan büyütülmüºtü. Herhalde 'O'nun varlýðýndan haberi bile olmadýðý o günlerde, canavarýn pençesine düºmüºtü. Mike bu yüzden zarf açacaðýný Henry'nin savunmasýz boynuna saplayacaðý yerde, eðilerek býçaðý kaptý. Sustalý sanki birdenbire canlanmýº gibi avucunda döndü. Mike can acýsýný hemen duymadý. Ama kesilen üç parmaðýndan kanlar yara izli avucuna doðru aktý. Mike geriledi. Henry döndü ve bir atýlýºta býçaðý tekrar kaptý. Burnu kanýyordu. Mike'ýn da parmaklan. Henry baºýný sallarken çevreye kan damlalarý sýçradý. "Hepiniz de kendinizi pek akýllý sanýrdýnýz. Muhallebi çocuklarý! Doðru dürüst kavgada hiçbirimizi alt edemezdiniz." 332 "O Mike usulca, "O býçaðý býrak, Henry," dedi. "Polis çaðýrýnm. Gelip seni alýrlar. Tekrar Juniper Hill'e götürürler. Derry'den uzaklaºýrsýn. Güvende olursun." Henry konuºmaya çalýºtý ama baºaramadý. Bu iðrenç zenciye Juniper pjiU'de de, Los Angeles'ta da, Timbuktu'da da güvende olmayacaðýný anlatamadý. Er geç ay çýkacaktý. Kar kadar soðuk, kemik kadar beyaz bir ay. Henry hayaletlerin seslerini duyacaktý. Ay deðiºecek, 'O' nun suratýna dönecekti. Gülecek ve emirler verecekti.


"Sen hiçbir zaman dürüst dövüºmedin?" Mike, "Sen dövüºtün mü?" diye sordu. Henry, "Seni iðrenç aºaðýlýk pis zenci!" diye haykýrarak saldýrdý. Mike serserinin hantal saldýrýsýndan kurtulmak için geriye doðru eðildi, ama dengesini kaybederek yere devrildi. Henry tekrar masaya çarptý. Dönerek Mike'ýn kolunu yakaladý. Zenci zarf açacaðýný serserinin koluna batýrdý. Henry haykýrdý ama zenciyi býrakacaðý yerde onu daha da sýký tuttu. Mike onu itmeye çalýºtý. Henry býçaðýyla havada ýºýltýlý bir yarým daire çizdi, on beº santimlik sustalý zencinin kalçasýna, dibine kadar girdi. Henry býçaðý çekerek çýkarýrken Mike can acýsýyla baðýrdý ve adamý itti. Kendisini zorlayarak ayaða kalktý. Ama Henry ondan daha çabuk ayaða fýrladý. Mike bacaðýndan kanlar aktýðýný hissediyordu. "Tanrým, beni fena yaraladý. Galiba bacaðýmdaki atardamarý kesti. Her tarafým kan içinde. Yerler de. Bu ayakkabýlarý bir daha giyemem. Oysa onlan iki ay önce almýºtým." Henry tekrar saldýrdý. Kýzgýn bir boða gibi soluyordu. Mike sendeleyerek yana kaçtý ve zarf açacaðýný tekrar savurdu. Henry'nin gömleði yýrtýldý. Býçak serserinin göðsünde derin bir yara açtý. Mike onu tekrar iterken Henry homurdandý. Sonra da, "Sen çok pis dövüºüyorsun, aºaðýlýk zenci!" diye inledi. "Bak ºu yaptýðýna!" Mike, "Býçaðý at, Henry," dedi. 333 Stephen King Birinin arkalarýnda kýkýr kýkýr güldüðü duyuldu. Henry baktý... büyük bir dehºetle çýðlýk attý. Mike'ýn bakýºlarý yazý masasýna kaydý. "Týnnnk!" diye bir ses duyuldu. Sonra Stan Uris'in kafasý masanýn altýndan fýrladý. Kanlar akan kesik kafasýnýn altýna bir yay takýlmýºtý. Tirbuºon gibi. Stan aðzýný açtý, neºeli, cýrlak bir ses iºitildi. "Onu öldür, Henry! Zenciyi öldür! Bu aºaðýlýk zenciyi! ÖLDÜR!" Mike telaºla Henry'ye döndü. Çaresiz bir oyuna geldiðini anlamýºtý. Belli belirsiz, Henry kimin suratýný gördü acaba? diye düºündü. Stan'inki-ni mi? Victor Criss'inkini mi? Yoksa babasýnýnkini mi? Henry çýðlýklar atarak Mike'a saldýrdý. Býçak zencinin vücuduna bir dikiº makinesinin iðnesi gibi batýp batýp çýkmaya baºladý. Henry, "Alçak zenci," diye baðýrýyordu. "Aºaðýlýk zenci!" Mike geriledi ama Henry'nin daha önce yaraladýðý bacaðý bükülüver-di. Zenci yere yýðýldý. Zaten bacaðý iyice hissizleºmiºti. Mike baºýný eðdiði zaman krem rengi pantolonunun parlak bir kýrmýzýya dönüºmüº olduðunu gördü. Henry'nin býçaðý burnunun ucunda ýºýldadý. Serseri sustalýyý tekrar saplamak için elini havaya kaldýrdýðý sýrada Mike zarf açacaðýný uzattý. Henry farkýna varmadan bunun üzerine atýldý. Mike'ýn eline sýcak kanlar aktý. Bir çatýrtý duyuldu. Mike gerilediði zaman elinde yarým bir zarf açacaðý kalmýºtý. Ucu Henry'nin karnýnda kalmýºtý çünkü. Henry tiz bir sesle, "Alçak zenci!" diye haykýrdý. Elini kamýna bastýrýrken parmaklarýnýn arasýndan kan aktý. Henry eline, yuvalarýndan uðramýº gözleriyle, olanlara inanamýyormuº gibi baktý. Yayýn ucunda sýçrayýp duran kafa cýrlak kahkahalar attý. Baºý dönmeye, midesi bulanmaya baºlamýº olan Mike, kafaya baktý. ªimdi Geðirti Huggins'in kafasý vardý karºýsýnda. Mike acý acý inledi. Sesi sanki uzaklardan geliyormuº gibi kulaklarýnda yankýlandý. Zenci sýcak kandan oluºan bir gölcüðün ortasýnda oturduðunun farkýndaydý. Kendi kanýndan oluºan bir gölcüðün. "Bacaðýma sýkýca bir ºey baðlamazsam öleceðim..." 334 Ýp "O" Henry, "Ahhh... Ahhhh..." diye çýðlýklar atýyordu. Bir eli hâlâ kanundaydý. Diðerinde ise býçak ýºýldýyordu. Serseri sendeleyerek Mike'dan uzaklaºtý. Kapýya doðru giderken iskemlelerden birine çarparak devirdi. Sonunda sokak kapýsýna eriºerek karanlýk geceye çýktý. Mike bayýlmak üzereydi. Ýyice hissizleºmiº olan parmaklarýyla çekiºtirerek kemerini çýkardý, kasýðýnýn aºaðýsýna, bacaðýna sýkýca doladý. Kemeri bir eliyle tutarak sürüne sürüne yazý masasýna doðru gitti. Telefon oradaydý. Ama Mike masaya nasýl ulaºacaðýný bilmiyordu. Bütün dünya titriyor, bulanýklaºýyordu. Zenci dilini çýkararak ºiddetle ýsýrdý. Can acýsý yüzünden kendisine gelir gibi


oldu. Bütün gücünü saðlam bacaðýna vererek doðruldu ve telefonu kendine doðru çekti. Titreyen parmaðýyla hastanenin numarasýný çevirdi. Telefon karºýda çalmaya baºlarken zenci de gözlerini yumdu. Sonra da Palyaço Pennywise'in cevap verdiðini duyarak gözlerini tekrar açtý. Pennywise tam güneyli zenci aksanýyla, "Merhaba kara çocuk," diye baðýrdý. Tiz kahkahasý Mike'ýn kulak zarýný yýrttý sanki. "E, nasýlsýn bakalým? Ne yapýyorsun? Bence ölüsün sen. Ne diyorsun buna? Bence Henry seni öldürdü! Balon ister misin, Mikey? Balon ister misin? E, ne haber? Ne haber?" Mike'ýn masayý kavrayan parmaklan kaydý, bir an saðlam bacaðýnýn üzerinde yalpaladý, sonra da yere yuvarlandý. ªimdi kulaklýk, gözlerinin önünde bir saða bir sola sallanýyordu. Mike boðuk boðuk, "Orada biri var mý?" dedi. "Duyduðum sesin arkasýnda konuºan biri? Lütfen bana yardým edin. Adým Michael Hanlon. Deny Kitaplýðýndayým. Kan kaybýndan ölmek üzereyim. Belki oradasýnýz ama sesinizi duyamýyorum. Sizi duymama izin vermiyorlar. Oradaysanýz lütfen çabuk gelin." Mike yan yatarak bacaðýndaki kemeri daha da sýktý. Pennywise sallanan telefondan haykýrdý. "Hey ahbap, nasýlsýn? Ne haber pis zenci? Merhaba..." 335 Stephen King KANSAS SOKAÐI / 12.20 Henry Bowers, "Merhaba," dedi. "Nasýlsýn küçük kaltak?" Beverly hemen tepki göstererek kaçmak için döndü. Diðerleri onun bu kadar çabuk tepki göstereceðini sanmamýºlardý. Beverly belki kaçabilecekti de. Ama Henry onu uzun saçlanndan yakaladý. Yüzünü kýzýnkine yaklaºtýrarak sýrýttý. Sýcak soluðu pis pis kokuyordu. "E, nasýlsýn? Nereye gidiyorsun? O aºaðýlýk arkadaºlarýnla oynamaya mý? ªimdi burnunu kesip sana yedireceðim. Hoºuna gider mi?" Beverly kurtulmak için çýrpýndý, Henry güldü, kýzýn kafasýný saða sola salladý. Elindeki býçak puslu aðustos güneºinde tehlikeli bir biçimde ýºýldýyordu. Birdenbire biri uzun uzun korna çaldý. "Hey! Buraya bakýn! Ne yapýyorsunuz? Kýzý býrakýn!" Eski arabadaki yaºlý bir kadýndý. Otomobili kaldýrýma yanaºtýrmýº, eðilmiº, pencereden bakýyordu. Victor Criss kadýnýn öfkeli yüzünü gördüðü zaman gözlerindeki o sersem ifade kayboldu. Kaygýyla Henry'ye bakarak, "Ne..." diyebildi. Beverly tiz bir sesle baðýrdý. "Yalvarýrým! Býçaðý var. Býçaðý." Yaºlý kadýnýn duyduðu öfkenin yerini ºaºkýnlýk ve korku aldý. "Ne yapýyorsunuz siz? Kýzý býrakýn!" Henry diºlerini gösterdi ve birdenbire arabaya doðru koºtu. Hâlâ saçlanndan tuttuðu Beverly'yi de peºinden sürükledi. Kýzýn baº derisi korkunç acýyordu. Beverly saçlannýn tutam tutam koptuðunun farkýndaydý. Yaºlý kadýn haykýrarak camý telaºla kapattý. Hâlâ kükreyen Henry býçaðý salladý, ucu camdan kaydý. Kadýn telaºla gaza bastý, araba sarsýlarak biraz ilerledi. Henry çizmeli ayaðýný kaldýrdýðý gibi stop lambalanndan birini kýrdý. "Def ol buradan, kurumuº kocakan!" Yaºlý kadýn lastik gýcýrtýlan arasýnda hýzla uzaklaºtý. Henry sýntarak tekrar Beverly'ye döndü. Kýz o anda serserinin kasýðýna tekmeyi indirdi. Henry'nin yüzündeki gülümseme acý ifadesine dönüºtü. Elindeki býçak 336 "O" düºtü, öbür eli de Beverly'nin saçlannýn arasýndan kaydý. Çocuk ellerini jcasýklanna bastýrarak dizüstü düºtü. Baðýrmaya çalýºýyordu. Beverly serserinin parmaklannýn arasýnda bakýr rengi saç tutamlannýn parladýðýný gördü. Beverly derin bir soluk aldý ve olanca gücüyle Henry'nin kafasýna tü-kürdü. Sonra da dönerek koºmaya baºladý. Geðirti kýzýn arkasýndan hantalca üç adým attý, sonra durakladý. Victoria ikisi Henry'nin yanýna gittiler. Çocuk onlan itti ve sendeleyerek ayaða kalktý. Elleri hâlâ kasýklanndaydý. Bu yaz daha önce de kasýðýna tekme yemiºti. Eðilerek sustalýyý aldý, hýrýltýlý bir sesle, "Haydi," dedi. Geðirti kaygýyla sordu. "Ne dedin, Henry?"


Henry ona döndü. Terli yüzünde ýstýrap ve delice bir nefret vardý. Geðirti bir adým geriledi. Henry zorlukla, "Gelin, dedim," diye mýnldandý. Elleri kasýklannda, yalpalayarak Beverly'nin peºinden yürüdü. Victor korkuyla, "Artýk onu yakalayamayýz, Henry," dedi. "Yürüyecek halde deðilsin." Henry, "Yakalayacaðýz," diye soludu. Alnýnda beliren ter damlalan kýzarmýº yanaklarýndan akýyordu. "Onu yakalayacaðýz. Çünkü nereye gittiðini biliyorum. O aºaðýlýk arkadaºlarýyla beraber olmak için Çorak Yer'e gidiyor." DERRY KONAÐI OTELÝ / 2.00 Beverly, "...Arkadaºlanmdýnýz," dedi. "Hi?" Bill kadýna baktý. Düºüncelere dalmýºtý. Beverly'yle el ele yürüyorlardý. Bili kadýnýn yalnýzca sözlerinin sonunu duymuºtu. '"Sizler benim en iyi arkadaºlanmdýnýz,' dedim. O günlerde sizden baºka arkadaºým yoktu zaten." Beverly gülümsedi. "Aslýnda ben kolay kolay arkadaº edinemem." 337 F:22 Stephen King "Ben de öyle." Bill ona gülümsedi. "Eski günlerde bi-bi-birbirimiz-den baºkasýna ihtiyacýmýz yoktu." Beverly ona ciddi ciddi baktý. "ªimdi bir ºeye ihtiyacým var." "N-neye?" Beverly, "Beni öpmeni istiyorum," dedi. Bili, Audra'yý düºündü ve ilk defa o zaman karýsýnýn Beverly'ye benzediðini anladý. Acaba Audra'yý baºlangýçtan beri bu yüzden mi beðendim? diye düºünerek ani bir suçluluk duydu. Sonra çocukluk arkadaºý Be-verly'yi kendisine çekti. Beverly'nin dudaklarý gergin, sýcak ve tatlýydý. Sonra kadýn, "Haydi gel," dedi. "Çabuk." Beverly, Bill'e bakarak, "Piºman mýsýn?" diye sordu. Bili, "Piºmanlýklar," dedi. "Ben her zaman pi-piºmanlýk duyarým." Gülümsüyordu. "Hiç duyma. Çünkü ben kocamdan nefret ediyorum." Bili, kadýna döndü. Artýk gülümsemiyordu. Beverly, "Bunu ancak bu gece iyice kavradým," diye açýkladý. "Ah, evet, herhalde baºýndan beri de seziyordum. Tom bana vuruyor, canýmý yakýyor. Onunla... babam her zaman benim yüzümden kaygýlandýðý için evlendim sanýrým. Ne kadar çabalarsam çabalayayým, babam yine de kaygý-lanýrdý. Ve galiba babamýn Tom gibi bir damadý beðeneceðini düºünüyordum. Çünkü Tom da benim için kaygýlanýyordu. Biri benim için kaygý duyduðu sürece kendimi güvende hissediyordum. Daha da önemlisi, o zaman gerçek bir evlilik deðil, sadece bir kâbustu. Ýnsan neden böyle yapar, Bili? Niçin kendi isteðiyle ayný eski kâbusa döner?" Bili, "A-aklýma yalnýzca bir n-neden geliyor," dedi. "Ýnsan geriye, kendisini bbulmak için döner." Beverly mýrýldandý. "Kâbus burada. Derry'de. Tom bunun yanýnda sönük kalýr. ªimdi kocamý daha iyi görebiliyorum. Onunla birlikte geçirdiðim yýllar yüzünden kendimden nefret ediyorum... Tom'un bana neler 338 "O" yaptýrttýðýný bilemezsin... Ve ben bunlarý memnunlukla yapýyordum. Çünkü Tom benim için kaygýlanýyordu... Aðlamak geliyor içimden. Ama insan bazen çok utandýðý için aðlayamýyor." Bili usulca, "Yapma..." diyerek elini kadýnýn parmaklan üzerine koydu. Beverly onun elini sýkýca tuttu. Bili ekledi. "Herkes baºarýsýzlýða uðrar. Ama bu bir ssýnav deðil ki. Ýnsan elinden geleni yapar yalnýzca." Beverly'nin gözleri fazla parlaktý ama kadýn aðlamýyordu. "Ben ºunu söylemek istiyorum. Tom'a ihanet ettiðim ya da ondan intikam almaya kalkýºtýðým yok. Bence ºimdi aramýzdaki... normal, akýllýca ve tatlý bir ºey... Seni seviyorum Bili..." Bili gülümsedi. "Ben de seni seviyorum..." "Haydi artýk uyuyalým. Ýkimizin de dinlenmeye ihtiyacý var." "Pe-pekâlâ..." Bil kendini gerçekten çok yorgun hissediyordu. Her ºeyden çok uykuya ihtiyacý vardý. Ama yalnýz yatmak istemiyordu. Özellikle bu gece. Bili uykuya dalacaðý sýrada, ºimdi yanýnda Ben


olmalýydý, Beverly, diye düºündü. Aslýnda öyle olmasý gerekiyordu. Ama neden Ben'i seçmedin? Beverly uykuya dalar dalmaz rüya görmeye baºladý. Rüyasýnda koºuyor koºuyor koºuyordu. ÇORAK YER/12.40 Beverly hýzla koºuyor, zaman zaman da geriye bakýyordu. O çocuklar hâlâ peºindeler miydi? Henry ve arkadaºlarý görünürlerde yoktu. Beverly eski tahta köprünün altýna baktý. Gümüº'ün orada olacaðýný umuyordu. Ama bisiklet yoktu. Kýz patikada yürümeye baºladý. Bir kere daha arkasýna döndüðünde... o küçük serserileri gördü. Geðirti'yle Victor, Henry'yi aralarýna almýºlar, ona destek oluyorlardý, Henry'nin rengi iyice uçmuºtu. Çocuk eliyle kýzý iºaret etti. Victor'la Geðirti onun yamaçtan inmesine yardýma çalýºtýlar. Beverly ipnotize olmuº gibi hâlâ onlara bakýyor339 Stephen King du. Sonra döndü, köprünün altýndaki ince dereyi hýzla aºtý. Patikadan telaºla indi. Sýcak soluðu boðazýný yakýyordu. Bacak kaslarýnýn titrediðinin farkýndaydý. Fazla gücü kalmamýºtý artýk. Kulüp! Oraya ulaºabilirse belki güvende olabilirdi. Beverly saða saparak aðaçlarýn arasýna daldý. Bir süre sonra açýklýða çýktý. Bu sýk aðaçlarla dolu bölgeye Çorak Yer adýnýn verilmiº olmasý garipti. Beverly hem dal ve yapraklarla saklanmýº kapaðýn, hem de pencere yerine geçen yarýðýn açýk olduðunu gördü. Kulüpten dýºarýya rock and roll müziði yayýlýyordu. Beverly'nin yaklaºtýðýný duyan Ben Hanscom baºýný dýºarý uzattý. Kýzýn halini görünce aðzý açýk kaldý. "Beverly, ne oluyor..." Ama kýz cevap vermek zahmetine katlanmadý. Yakýnlarda bir yerde dallar çatýrdýyor, birileri boðuk boðuk küfrediyordu. Galiba Henry kendisini toplamaya baºlamýºtý. Beverly deli gibi kapaða doðru atýldý. Ben telaºla aºaðýya indi, Beverly atlarken onu beceriksizce yakaladý. Beverly soluk soluða, "Her tarafý kapat," dedi. "Ben, Tanrý aºkýna çabuk ol! Geliyorlar!" "Kimler geliyor?" "Henry ve arkadaºlan. Henry çýldýrdý. Býçaðý var..." Bu kadan Ben için yeterliydi. Çabucak kapaðý çekti. Üzerini toprak parçalarýyla örtmüºlerdi. Beverly ayaklarýnýn ucunda yükselerek pencereyi de kapattý. Ýki arkadaº karanlýkta kaldýlar. Beverly korkuyla Ben'e sarýldý, çocuk da kýsa bir kararsýzlýktan sonra kollarýný onun beline doladý. Ýkisi de dizlerinin üzerinde duruyorlardý. Sonra Beverly, Richie'nin transistorlu radyosunun hâlâ çaldýðýný fark etti. "Ben... Radyo... Duyacaklar..." Çocuk ºiºman kalçasýyla kýza çarptý. Az kalsýn karanlýkta onu deviriyordu. Radyo yere düºtü. Sonra bir çatýrdý oldu ve radyo sustu. Ben, "Tüh be!" diye homurdandý. "Radyoyu ezdim. Richie çok kýzacak." Karanlýkta kýzý bulmaya çalýºtý. Beverly, Ben'i gömleðinden yakalayarak kendine doðru çekti. "Beverly, ne..." "Hiººº..." 340 "O" Ben sustu. ªimdi kollarýný birbirlerinin bellerine dolamýº, öyle oturuyorlardý. Baºlarýný kaldýrmýºlardý. Aslýnda kulüp tam karanlýk da sayýlmazdý. Kapaðýn bir yanýndan ince bir ýºýk sýzýyordu. Pencerenin de üç tarafýndan. Bunlardan biri oldukça geniºti. Beverly üç serserinin o yangý görmemesi için dua etti. Henry'yle arkadaºlarýnýn yaklaºtýklarýný duyuyordu. Önce onlarýn ne söylediklerini pek iºitemedi. Sonra gözlerini seçti. O zaman Ben'i daha da sýkýca tuttu. Victor, "Bambularýn arasýna girdiyse izini kolaylýkla buluruz," diyordu. Henry, "Onlar buralarda oynuyorlar," diye cevap verdi. Sanki zorlukla konuºuyordu. "Bunu bana Boogers Taliendo söyledi. Taºlarla kavga ettiðimiz gün de buradaydýlar." Geðirti, "Evet," dedi. "Kovboyculuk filan oynuyorlar." Birdenbire tepelerinden ayak sesleri geldi. Toprakla kaplý kapak sarsýldý, Beverly'nin suratýna tozlar yaðdý. Biri, ikisi belki de üçü kapaðýn üzerinde duruyorlardý. Beverly'nin midesine sancý girdi. Kýz baðýrmamak için dudaðýný


ýsýrdý. Ben iri elini onun yanaðýna koyarak baºýný koluna dayadý. Kafasýný kaldýrmýº bekliyordu. Serseriler orada olduklarýný fark edecekler miydi? Yoksa aslýnda bunu biliyor, onlarla oynuyorlar mýydý? Henry, "Onlarýn gizli bir yeri varmýº," dedi. "Boogers bana öyle söyledi. Bir aðacýn tepesinde miymiº neymiº. Oradan 'Kulübümüz' diye söz ediyorlarmýº." Victor, "Ben onlara kulübü öðretirim," diye söylendi. Geðirti gürültülü bir kahkaha attý. Henry, "Nehrin kýyýsýna bakalým," dedi. "O kýzýn orada olduðundan eminim." Victor mýrýldandý. "Pekâlâ..." Güm güm güm. Serseriler gidiyorlardý. Beverly sýktýðý diºlerinin arasýndan rahat bir soluk aldý. Ama sonra Henry, "Sen burada nöbet bekle, Geðirti," diye baðýrdý. "Patikayý gözetle." "Tamam." Geðirti bir aºaðý, bir yukarý dolaºmaya baºladý. Sýk sýk kapaðýn üzerinden geçiyordu. Aºaðýya yine topraklar döküldü. Beverly'yle 341 Stephen King Ben birbirlerine baktýlar. Hatlarý gerilmiº yüzleri toprak içindeydi. Beverly, Ben'e daha da sýkýca sarýldý. Onun iriyanlýðý kýza güven veriyordu. Okul yaz tatiline girdiði sýrada Ben belki yalnýzca yüreði korku dolu ºiº. man bir çocuktu. Ama ºimdi durumu farklýydý. Hepsi gibi Ben de deðiº, misti. Geðirti onlarý fark ederse Ben serseriyi pek ºaºýrtabilirdi. Geðirti, "Ben onlara kulübün ne demek olduðunu öðretirim," diye söylendi. Sonra da pis bir kahkaha attý. "Kulüpmüº, öyle mi?" Beverly, Ben'in gövdesinin üst kýsmýnýn sarsýldýðýný fark etti. Çocuk kesik kesik soluk alýyordu. Beverly bir an kaygýyla, Ben'in aðlamak üzere olduðunu düºündü. Sonra çocuðun gülmemeye çalýºtýðýný anladý. Ben'in yüzü adeta morarmýºtý. "Kulüp de neymiº?" Geðirti aðýr gövdesiyle tam kapaðýn ortasýna oturdu. Bu sefer tavan daha da korkutucu bir biçimde sarsýldý. Kapaðýn üzerine yayýlan topraðý taºýsýn diye konmuº olan desteklerden biri çatýrdadý. Seksen kilo aðýrlýðýndaki Geðirti Huggins'i taºýmalarý hesaplanmamýºtý. Beverly, kalkmazsa kucaðýmýza düºecek, diye düºündü. Ben'in sinir krizi ona da bulaºýyordu. Kýz kahkahalar atmamak için yüzünü Ben'in göðsüne gömdü. Çocuk, "Hýºº..." diye fýsýldadý. "Tanrý aºkýna..." Çatýrr. Ses bu kez daha yüksekti. Sonra Beverly, Henry'nin uzaklardan Geðirti'ye seslendiðini duydu. Geðirti, "Ne?" diye böðürdü. Gürültüyle ayaða kalkarken yine topraklar döküldü. "Ne diyorsun, Henry?" Henry baðýrarak bir ºeyler söyledi. Beverly yalnýzca "Çalýlar" ve "Kýyý" sözlerini seçebildi. Geðirti, "Pekâlâ," diye baðýrdý ve son defa kapaðýn üzerinden geçti. Bu sefer daha müthiº bir çatýrdý duyuldu, bir tahta parçasý Beverly'nin kucaðýna düºtü. Kýz bunu ºaºkýn ºaºkýn aldý. Ben, "Beº dakika daha kalsaydý," diye fýsýldadý. "Mahvolmuºtuk. Geðirti kucaðýmýza düºerdi." 342 lO Birbirlerine bakarak alçak sesle gülmeye baºladýlar. Sonra Beverly, "O ºiir için teºekkür ederim," dedi. Ben birdenbire gülmekten vazgeçerek kýzý dikkatle ciddi ciddi süzdü. Arka cebinden çýkardýðý mendille yüzünü silmeye baºladý. "ªiir mi?" Ben, "Hayýr," dedi. "Ben sana Haiku filan göndermedim. Çünkü benim gibi bir ºiºko böyle bir ºey yaparsa kýz ona güler." "Ben gülmedim. ªiir çok güzeldi." "Ben hiçbir zaman güzel bir ºey yazamam. Belki Bili baºarabilir. Ama ben yapamam." Beverly baºýný salladý. "Bili yazar olacak. Ama o da hiçbir zaman o ºiir kadar güzel bir ºey yazamayacak. Mendilini kullanabilir miyim?" Ben mendili uzattý. Beverly yüzünü temizlemeye çalýºtý. Sonunda çocuk, "ªiiri benim yolladýðýmý nereden anladýn?" diye sordu. Kýz, "Bilmem," dedi. "Anladým iºte." Ben yutkunarak ellerine baktý. "Özel bir amacým yoktu."


Kýz onu ciddi ciddi süzdü. "Asýl bu sözlerinde ciddi olmadýðýný umarým. Bu bütün günümü mahveder. Zaten her ºey kötü." Ben hâlâ ellerine bakýyordu. Sonra güç duyulan bir sesle, "Yani," dedi. "Seni seviyorum, Beverly. Ama hiçbir ºeyi bozmak da istemiyorum." "Bozamazsýn." Beverly, Ben'i kucakladý. "ªu anda sevgiye çok ihtiyacým var." "Ama sen Bill'den özellikle hoºlanýyorsun." Beverly, "Belki öyle," dedi. "Ama bu önemli deðil. Büyük olsaydýk belki önemli sayýlýrdý biraz. Ama ben aslýnda hepinizi de çok seviyorum. Sizden baºka hiç arkadaºým yok. Ben seni de seviyorum, Ben." "Teºekkür ederim..." Ben kendini zorlayarak açýkladý. "O ºiiri ben yazdým." Bir süre konuºmadan oturdular. Beverly kendisini güvende hissediyordu. Sonra Ben birdenbire, "Diðerleri de geleceklerdi," dedi. "Ya o serserilere yakalandýlarsa?" 343 Stephen King 1 Beverly doðruldu. Uykuya dalmak üzere olduðunu fark etmiºti. Bill'in Mike Hanlon'u öðle yemeðine evine davet ettiðini de hatýrladý. Richie, Stanlara giderek sandviç yiyecekti. Eddie ise dama tahtasýný getireceðine söz vermiºti. Neredeyse geleceklerdi. Henry ve arkadaºlannýn Çorak Yer'de olduðunu bilmeden... Beverly, "Onlarý bulmalýyýz," diye baðýrdý. "Henry yalnýzca benim peºimde deðil." "Dýºan çýktýðýmýz sýrada onlar da geri dönerlerse..." "Hiç olmazsa biz o serserilerin burada olduklarýný biliyoruz. Bill'le diðerlerinin bundan haberleri yok. Eddie koºamýyor bile. Zavallýnýn kolunu kýrdýlar zaten." Ben, "Tannm..." dedi. "Tehlikeyi göze almamýz gerekiyor." "Evet." Beverly yutkunarak saatine baktý. "Ben..." "Ne var?" "Henry iyice çýldýrdý. Gerçekten delirdi. Beni öldürecekti. Diðer ikisi de ona yardým edeceklerdi." Ben, "Yok caným," dedi. "Henry deli ama o kadar da deðil. O yalnýzca..." Beverly, "Yalnýzca ne?" diye sordu. Ben cevap vermedi. Düºünüyordu. Çok ºey deðiºti, öyle deðil mi? Okul tatil olduðu sýrada Henry'den korkuyordum. Çünkü iriyan bir zorbaydý. Birinci sýnýftaki çocuklan yakalayýp kollanný bükecek bir tip. Ama hepsi bu kadardý. Sonra Henry karnýma adýnýn baºharfini oydu. Arkasýndan taºlarla birbirimize girdik. Henry herkesin kafasýna iri kaya parçalan atmaya baºladý. O kayalar insaný kolaylýkla öldürebilirdi. Bu arada Henry'nin görünüºü de deðiºti... Sanki bir ºey yakasýna sanlmýº, býrakmýyor. Birdenbire Ben'in kafasýnda baºka bir düºünce belirdi. Çok güçlü ve adeta kesindi bu düºünce. 'O', Henry'yi kullanýyor. Belki diðer çocuklan da. Ama onlardan Henry aracýlýðýyla yararlanýyor. Eðer bu doðruysa, o zaman Beverly haklý. 'O', Henry'yi kullanýyorsa, Henry de býçak kullanýr... 344 f "O" Beverly, "Yaºlý bir kadýn onlann beni dövmeye kalktýklanný fark etti," diyordu. "Henry kadýna saldýrdý. Bir tekmede stop lambasýný kýrdý." Ben'i en çok bu kaygýlandýrdý. Henry, yaºlý bir kadýna saldýrdýðýna göre iyice çýldýrmýº demekti. Beverly, Ben'in yüzündeki ifadeden çocuðun kendisine inandýðýný anladý ve rahatladý. "Gel, Kansas Sokaðýna çýkalým." Ben birdenbire ayaða kalkarak kapaðý itti. "Koºmaya hazýr ol." Baºýný delikten çýkararak etrafýna bakýndý. Açýklýk çok sessizdi. "Haydi gel." Ben, Beverly'nin yukan çýkmasýna yardým etti. Kýz kaygýyla bakýnarak saçlanný geriye itti. Ben, Beverly'nin elini tuttu. Aðaççýklann arasýndan Kansas Sokaðýna doðru yürüdüler. Ben, "Patikadan gitmesek daha doðru olur," dedi. Beverly itiraz etti. "Olmaz. Acele etmemiz gerekiyor." Ben baºjný salladý. "Tamam." Patikaya çýkarak hýzla yürümeye baºladýlar. Beverly bir ara yoldaki bir taºa takýldý.


KÝLÝSE BAHÇESÝ / 2.17 Henry sendeleyerek ay ýºýðýnýn yaldýzladýðý kaldýnma yuvarlandý. Homurdanýrken aðzýndan kan fýºkýrdý, çatlak betona yayýldý. Henry uzun bir süre kana ºaºkýn ºaºkýn baktý, sonra da çevreye bir göz atmak için baºýný kaldýrdý. Kansas Sokaðýna derin bir sessizlik çökmüºtü. Evler karanlýktý. Ah! Kanalizasyon ýzgarasý oradaydý. Demir çubuklanndan birine bir balon baðlanmýºtý. Üzerinde gülen bir insan suratý vardý. Balon hafif rüzgârda dalgalanýyordu. Henry tekrar ayaða kalktý. Yapýº yapýº elini yine karnýna bastýrmýºtý. O pis zenci kendisini kötü yaralamýºtý. Ama Henry de onun iºini bitirmiº345 Stephen King ti. Evet, kesinlikle. Zenciden yana, Henry durumdan pek memnundu. "Ç0_ cuk zýbardý," diye homurdanarak yalpalaya yalpalaya balonun yanýndan geçti. Karnýndaki yara kanamaya devam ederken parmaklan panltýlý bir hal aldý. "Çocuk geberdi. Ahmaðý temizledim. Hepsini de temizleyeceðim. Onlara taº atmanýn ne demek olduðunu öðreteceðim." Henry'nin kafasýnýn içinde ayn bir kulak vardý sanki. O kulak, yayýn sesini duyuyordu. Tingg! Baºýnýn içindeki baºka bir göz, Victor'un o yayýn ucunda sallanan baºýný görüyordu. Henry bulanýk gözlerle sola baktý. ªimdi evlerin yerini yüksek, kara bir çit almýºtý. Daha geride ise eski Teoloji Kilisesi kapkara bir gölge gibi yükseliyordu. Kilise 1974'de kapanmýºtý. Henry ön kapýya giden bahçe yoluna vardý. Buraya kalýn bir zincir gerilmiºti. Üzerindeki madeni levhada "Ýçeri girmek yasaktýr-Derry Polis Örgütü" yazýlýydý. Henry'nin ayaðý zincire dolaºtý, koca cüsse tekrar yere yuvarlandý. Güüm! Ýlerde bir araba köºeyi dönerek Kansas Sokaðýna girdi, farlan sokaðý yaladý. Polis araba-sýydý. Henry sürüne sürüne zincirin altýndan geçerek çitin arkasýna süzüldü. Sýcak yanaklanný ýslatan çiy pek hoºuna gitti. Yüzükoyun yattý. Polis arabasý duraklamadan kilisenin önünden geçti. Sonra birdenbire tepesindeki ýºýk yandý. ªimdi mavi bir ýºýk karanlýða yayýlýyordu. Siren sesi çevrede yankýlandý, tekerlekler inledi. Henry deli gibi, yakalandým, diye düºündü. Yakalandým. Sonra polis arabasýnýn uzaklaºtýðýný fark etti. Kýsa bir süre daha geçince onu bir cankurtaran izledi. Henry ºimdi soðuk çimlerin üzerinde titriyor, kusmamaya çalýºýyordu. Kusarsa bütün baðýrsaklannýn aðzýndan fýrlamasýndan korkuyordu. "Cankurtaran ve polis arabasý? Nereye gidiyorlar? Kitaplýða tabii. Zenciye. Ama çok geç kaldýlar. Ben onu temizledim bile. O sireni kapasa-nýz daha iyi olur, çocuklar. Zenci bu sesi duyamayacak. Öldü o. O..." Ama Mike gerçekten ölmüº müydü? Henry kuru diliyle çatlak du-daklanný yaladý. Mike ölmüº olsaydý bu siren sesleri gecede yankýlanmaz-dý. Belki de onlarý zenci çaðýrmýºtý. Belki de... belki de zenci ölmemiºti. 346 "O Henry, "Olamaz," diye soluyarak arkaüstü döndü, gökyüzüne baktý. Orada milyarlarca yýldýz vardý. Henry 'O'nun uzaydan geldiðini biliyordu. Gökyüzünde bir yerden... 'O'... Henry titreyerek gözlerini yumdu. "Zenci öldü. Biri dövüºtüðümüzü duydu ve polise haber verdi... Ama cankurtaran neden geldi? Kes sesini! Kes sesini!" ªimdi yine o eski, ºaºkýnlýkla kanºýk öfkeyi duyuyordu. Eski günlerde o çocuklar onu nasýl da tekrar tekrar yenmiºlerdi! Henry onlan kýstýrdýðýný sanmýº, ama elinden kaçýrmýºtý köpekleri. O son gün de öyle olmuºtu. Geðirti o küçük fahiºenin Kansas Sokaðýndan 'Çorak Yer'e koºtuðunu gördüðü zaman. Henry bunu hatýrlýyordu. Çok iyi hatýrlýyordu hem de. Biri kasýðýna tekrrieyi indirirse, elbette unutmazdý. O yaz kaç defa öyle tekme yemiºti. Henry kendini zorlayarak doðrulup oturdu. Baðýrsaklanna saplanan býçaðýn neden olduðu derin acýyla yüzünü buruºturdu. Victor'la Geðirti onun açýklýða kadar inmesine yardým etmiºlerdi. Ama Henry aðacýn tepesinde ev falan görememiºti. Arkadaºlan da öyle. Henry ayný hayal kýnklýðýný ve hiddeti bir daha duydu. Victor'la ikisi, Ge-ðirti'yi açýklýkta býrakarak nehrin kýyýsýna inmiºlerdi. Ama kýzý orada da bulamamýºlardý. Henry eðilerek yerden bir taº aldýðýný hatýrlýyordu...


ÇORAK YER/12.55 Henry taºý nehre doðru fýrlattý. Öfkeli ve ºaºkýndý. Victor'a doðru hýzla döndü. "Nereye cehennem oldu bu kýz?" Victor aðýr aðýr baºýný salladý. "Bilmem... A, kasýðýn kanýyor!" Henry baºýný eðerek baktý. Kot pantolonunun aðýnda para büyüklüðünde bir leke belirmiºti. Sancý zonklama halini almýºtý ama külotu çocuða dar geliyordu artýk. Hayalan ºiºmeye baºlamýºtý. Bunu o kýz yapmýºtý. Henry, Victor'a ýslýk çalar gibi, "Nerede o?" diye sordu. 347 Stephen King Victor yine o ifadesiz sesle, "Bilmem," dedi. Sanki güneº çarpmýº ya da ipnotize olmuº gibi bir hali vardý. "Kaçtý herhalde. Belki de çoktan buradan uzaklaºtý." Henry homurdandý. "Hayýr. Bir yere saklandý. Onlarýn bir yeri var kýz da oraya gizlendi. Belki kulüp aðacýn tepesinde deðil. Belki baºka bir yerde." "Ne?" Henry, "Bilmiyorum!" diye kükredi. Victor irkilerek geriledi. Henry nehre girerek çevresine baktý. Altý metre kadar aºaðýda, kýyýdan bir silindir yükseliyordu. Tulumba merkezine baðlýydý o silindir. Henry sudan çýkarak boruya doðru gitti. Yine o korkuyu duyuyordu. Derisi geriliyor, gözleri iri-leºiyordu. Böylece her ºeyi daha iyi görebiliyordu sanki. Tulumba merkezinden hafif bir uðultu gelmekteydi. Bunun gerisinden bir boru, kýyýdan Kanduskeag nehrine doðru uzanýyordu. Borudan sulu bir çamur, sürekli olarak Kanduskeag'e boºalýyordu. Henry silindirin yuvarlak kapaðýna doðru eðildi. Victor kaygýyla seslendi. "Henry? Henry? Ne yapýyorsun?" Henry, ona aldýrmadý. Kulaðýný silindirin tepesindeki deliklerden birine dayadý. "Bekle..." Bu ses silindirin içindeki karanlýklardan yükselmiºti. Henry'ye bütün damarlarý birdenbire buz tutmuº gibi geldi. Ama ayný anda hiç bilmediði bir duyguya kapýldý. Sevgiydi bu. Henry'nin gözleri büyüdü, dudaklarý bir palyaçoya yakýºacak gülümsemeyle gerildi. 'O' tulumba merkezindeydi... Aºaðýda, kanalda. "Bekle... Gözetle..." Henry bekledi ama baºka bir ºey duyamadý. Victor'un yanýna gitti. Arkadaºý kuºkuyla onu süzüyordu. Henry, Victor'a aldýrmayarak Geðir-ti'ye seslendi. Bir süre sonra Geðirti geldi. Henry, "Haydi," dedi. Geðirti sordu. "Ne yapacaksýn, Henry?" "Bekleyeceðim. Gözetleyeceðim." 348 "O" Üç arkadaº usulca açýklýða dönerek yere oturdular. Geðirti, "Henry, ne..." diye baºladý. "Hiºº..." Geðirti sustu. Henry iki kelime duymuºtu ama bu her ºeyi açýklýyordu. O köpekler burada oynuyorlardý. Diðerleri de çok geçmeden oraya döneceklerdi. O pis kýzla yetinmesine ne gerek vardý? Yedi köpeði birden ele geçireceklerdi. Henry cebindeki sustalýyý düºündü. Bu sabah postadan çýkmýºtý sustalý. Henry býçaðý alarak boº bira tenekelerinin arasýnda horlayan babasýna yaklaºmýºtý. Sustalýyý Butch Bowers'in sýska boynuna dayamýºtý. Ýçinden bir ses, her ºeyin yolunda olduðunu söylemiºti ona. Henry sustalýnýn yanýndaki düðmeye basmýº, on beº santim boyundaki keskin çelik babasýnýn gýrtlaðýna girmiºti. Butch'un gözleri açýlmýºtý. Aðzý da. Adam gargara yaparmýº gibi bir ses çýkarýrken kanlar aðzýnýn yanlarýndan yanakla-nna ve kulaklarýna doðru akmýºtý. Bir dakika sonra o hýrýltý kesilmiºti. Butch Bowers ölmüºtü. Henry býçaðý çekerek babasýnýn yataðýndaki kirli çarºafa silmiºti. Ýlgisizce Butch'a bakýyordu. Babasýnýn yanma diz çökerek sustalýyý onun gýrtlaðýna dayadýðý zaman o ses, o gün neler yapacaðýný söylemiºti. Her ºeyi açýklamýºtý ona. Henry de o yüzden diðer odaya geçerek Geðirti'yle Victor'u aramýºtý. ݺte ºimdi üçü de buradaydýlar. Hayalarýnýn korkunç biçimde sýzlamasýna raðmen cebindeki býçak onu rahatlatýyordu. Kýsa bir süre sonra kesip biçmeye baºlayacaktý. Babasýnýn yanýna diz çöktüðü sýrada aydan gelen fýsýltý ona, "O çocuklarýn hepsini de öldür, Henry," demiºti. Evet, hepsini de öldürecek ve sonra eve gidecekti. Arka verandada oturup babasýnýn biralarýndan birini içecekti. Radyo da dinleyecekti. Ama beysbol maçýný deðil. Rock and roll. Ama çocuklarýn durdurulmalarý gerekiyordu. Hemen. Bugün. O ses Henry'yi koruyacaktý. Çocuk bunu seziyordu. 'O'na yardým ederse, o da kendisine yardým ederdi.


Geðirti birdenbire Henry'yi kolundan yakaladý. "ªuraya bak, Henry! Tanrým! ªuraya bak!" 349 Stephen King Henry baktý ve her ºeyi anladý. Açýklýkta bir kapak aðýr aðýr yükseli-yordu. Victor, "Tanrým," diye mýrýldandý. "Tam tepelerinde duruyormuºuz." Delikten Ben'in kafasýnýn çýktýðýný görerek saldýrmaya hazýrlandý. Ama Henry onu geri çekti. Ben yukarý çýkarken Victor, "Onlarý yakalamayacak mýyýz, Henry?" diye sordu. Henry gözlerini ºiºkoya dikmiºti. O köpek de kasýðýna vurmuºtu Henry'nin. "Onlarý yakalayacaðýz. Kaygýlanma." ªiºko ºimdi o diºi köpeðin dýºarý çýkmasýna yardým ediyordu. Ben'le Beverly kýsaca konuºtular, sonra aðaççýklarýn arasýna girerek gözden kayboldular. Henry, "Haydi," dedi. "Onlarý izleyeceðiz. Ýkisine de fazla sokulmayýn, gürültü de etmeyin. Bütün grubu yakalamak istiyorum." Henry cebinden býçaðýný çýkardý. HENRY ARABAYA BÝNÝYOR / 2.30 Henry sustalýyý çýkararak düðmesine bastý, ay ýºýðýnda dalgýn dalgýn býçaða baktý. Saatin kaç olduðunu bilmiyordu. Artýk zaman zaman gerçeklerle iliºkisi kesilmeye baºlamýºtý. Sonra bir gürültü duydu. Bir araba yaklaºýyordu. Henry býçaðý daha da sýkýca kavrayarak otomobilin geçmesini bekledi. Ama araba kilisenin önünde kaldýrýma yanaºarak durdu. Henry yüzünü buruºturarak dizlerinin üzerinde doðruldu. Çiti oluºturan aðaççýklarýn dallarýný aralayarak sokaða baktý. Arabanýn siluetini ve farlarýný görebiliyordu. Polis arabasý mýydý bu? Ses, "Sana bir araba yolladým, Henry," diye fýsýldadý. "Bir tür taksi. Seni çabucak Derry Konaðýna göndermemiz gerekiyor. Sabah yaklaºýyor." Ses tiz bir kahkaha attýktan sonra sustu. 350 'O Henry zorlukla ayaða kalkarak bahçeden çýktý. Arabanýn biçimi bir tuhaf geldi ona. Eski bir araçtý. Henry direksiyonda kimin olduðunu anlamaya çalýºtý. Ama önce arabayý tanýdý. Babasýnýn her zaman alacaðýna yemin ettiði bir 1958 Plymouth Fury'du. Butch Bowers sýk sýk, "O arabayý alacaðým," derdi. "Öldüðüm zaman beni Fury'yle gömerler." Ama tabii adam o arabayý hiçbir zaman alamamýºtý. Haykýrarak canavarlardan söz eden Henry'yi akýl hastanesine kapattýktan sonra babasýný da arabasýz gömmüºlerdi. Masraflarý eyalet karºýlamýºtý. Henry, eðer arabadaki babamsa buna dayanamam, diye düºünerek býçaðý sýkýca tuttu. Sarhoº gibi yalpalýyor, direksiyondaki gölgeye bakýyordu. Sonra Fury'nin kapýsý açýldý ve tepe lambasý yandý. Sürücü dönerek Henry'ye baktý. Geðirti Huggins! Bir gözü yoktu. Parºömen gibi yanaðýn-daki çürümüº bir delikten kararmýº diºleri gözüküyordu. Geðirti'nin baºýnda öldüðü gün giydiði beysbol kepi vardý. Kepin vizyerini arkaya doðru çevirmiºti. Vizyerden grimsi yeºil küfler sallanýyordu. Henry, "Geðirti!" diye haykýrýrken karnýna müthiº bir sancý saplandý. Geðirti'nin ölü dudaklan bir gülümsemeyle yayýlarak çatladý. Ölü, çarpýlmýº elini Henry'yi çaðýnyormuº gibi uzattý. Henry, durakladý. Sonra ayaklanný sürüyerek ilerledi, yýðýlýrcasýna arabaya bindi. Kapý kendiliðinden kapandý ve ýºýk söndü Henry, Geðirti'nin çürümüº elleriyle direksiyonu kavradýðýný gördü. Parmaklarýnýn ya-n dökülmüº etlerinin arasýnda eklemleri parlýyordu. Henry, "Nasýlsýn, Geðirti?" dedi. Tabii budalaca bir laftý bu. Geðirti burada olamazdý. Ölüler araba kullanamazdý. Geðirti cevap vermedi. Çukura batmýº tek gözüyle yola bakýyordu. Yanaðýndaki delikte diºleri pýnl pýrýldý. Henry, Geðirti'nin kokmuº olduðunu fark etti. Sonra torpido gözü birdenbire açýldý. Gözde yan dolu bir viski ºiºesi vardý. Henry ºiºeyi alarak bir hayli viski içti, kendini biraz daha iyi hissetmeye baºladý. "Teºekkür ederim," dedi. 351 Stephen King Geðirti baºýný ona doðru çevirdi. Tek gözüyle Henry'yi süzdü. Henry o zaman Geðirti'nin burnunun da yerinde olmadýðýný fark etti. Belki köpekler kemirmiºti


burnunu. Belki de fareler. Evet, farelerin kemirmiº olmasý akla daha yakýndý. O küçük çocuklarý kovalayarak soktuklarý tüneller fare doluydu o gün. Geðirti yine aðýr aðýr baºýný yola doðru çevirdi. Henry buna sevindi. Arkadaºý Geðirti'nin ona böyle bakmasý hoºuna gitmemiºti. Geðirti'nin çukura batmýº gözünde bir ºey vardý. Sitem miydi bu? Yoksa öfke mi? Ne? "Arabanýn direksiyonunda bir ölü var..." Tüyleri diken diken olan Henry biraz daha içki içti. Sonra da, "O gün seni yalnýz býrakmak istemedim, Geðirti," diye mýrýldandý. "Yani belki bunu düºünüyorsun..." Geðirti yine dönerek tek gözüyle ona baktý. Dudaklan o korkunç gülümsemeyle geriledi. Grimsi kara diº etleri ortaya çýktý. Diº etleri de küflüydü. Henry kendi kendine, "Nasýl bir gülümseme bu?" diye sordu. "Geðirti'nin beni baðýºladýðýný mý gösteriyor? Gülümsemesi dostça mý? Yoksa bu gülümseyiºle bana, 'Seni cezalandýracaðým'mý diyor? 'Beni ve Vic'i terk ettiðin için cezalandýracaðým.' Nasýl bir gülümseme bu?" Henry, "Durumu anlamalýsýn," dedi, sonra da durakladý. Sahi o gün neler olmuºtu? Henry'nin kafasý karmakarýºýktý. ªiºko oðlanla o küçük diºi köpeði Kansas Sokaðýna kadar izlemiºlerdi. Sonra aðaççýklarýn arasýnda durarak onlann kýyýdan yukan týrmanmalarýný seyretmiºlerdi. Ýki arkadaº parmaklýða dayanarak konuºmaya baºlamýºlardý. Bir taraftan da sokaða bakýyorlardý. Sonra ne olmuºtu? Ne... Kemikli, kayýº gibi bir el Henry'nin kolunu yakaladý. Henry bir çýðlýk attý. Döndü. Geðirti yüzünü onunkine iyice yaklaºtýrmýºtý. Henry soludu, sonra da buna piºman oldu. Geðirti gerçekten pek pis kokuyordu. Henry'nin midesi kalktý. O anda birdenbire olayýn sonunu hatýrladý. Daha doðrusu Geðirti'yle Victor'un sonlarýný. Kanalizasyon ýzgarasýnýn altýnda, kanalda durmuºlardý 352 'O" karanlýklarýn arasýndan bir ºey çýkmýºtý. Bir ºey... Henry onun ne olduðunu anlayamamýºtý. Sonra Victor, "Frankestein!" diye haykýrmýºtý. Gerçekten de karºýlarýndaki Frankestein'ýn yarattýðý o canavardý. Boynunda vida somunlarý, alnýnda da derin dikiºler vardý. Vic baðýrmýºtý. "Frankestein! pr..." Sonra Vic'in kafasý yerinden uçmuº, tünelin taº duvarýna çarpmýºtý. Canavar sulu san gözleriyle Henry'ye bakmýº, çocuk olduðu yerde donmuºtu. Birdenbire mesanesi boºalmýº, sýcak sývý bacaklarýndan akmýºtý. O yaratýk sendeleyerek Henry'ye doðru gelmiºti. Ve Geðirti... Geðirti... Henry, "Dinle," dedi. "Kaçtýðýmý biliyorum. Bunu yapmamalýydým. Ama... ama..." Geðirti yalnýzca baktý. Henry arkadaºýna kendisinin de her ºeyin bedelini ödediðini açýklamak istiyormuº gibi fýsýldadý. "Yolumu kaybettim..." Gerçekten de o pis kokulu karanlýk yerde saatlerce dolaºmýº, sonunda haykýrmaya baºlamýºtý. Bir süre sonra da nehre eriºmeyi baºarmýºtý. Adrian Mellon'un yirmi altý yýl sonra öleceði o yere. Sonunda eve dönmüºtü. Polisler orada kendisini bekliyorlardý. Ama bu o zaman olmuºtu. Geðirti o gün Frankestein'ýn canavarýnýn önüne çýkmýº, yaratýk da çocuðun suratýnýn sol tarafýný soyuvermiºti. Geðirti'nin kemikleri ortaya çýkmýºtý. Henry kaçmadan önce bu kadarýný görmüºtü. Ve ºimdi Geðirti geri dönmüºtü. Ona bir ºeyi gösteriyordu. Henry otelin önünde durduklarýný fark etti. Birdenbire durumu anladý. Hepsi de burada olmalý, diye düºündü. Otelde. Geri kalanlarýn hepsi. Yataklarýnda uyuyor, rüyalarýnda kanalizasyon tünellerini görüyorlar. Ben onlarý öldüreceðim. Teker teker. Hepsini de öldüreceðim. ªiºeden tekrar viski içti. Yarasýndan kucaðýna taze kanlar aktýðýnýn farkýndaydý. Geðir-•i'ye, "Dinle," dedi. "Kaçtýðým için çok üzgünüm. Neden kaçtýðýmý da bilmiyorum. Lütfen... bana kýzma!" 353 F:23 Stephen King S Geðirti o zaman ilk ve son defa konuºtu. Ama kendi sesiyle deðn Geðirti'nin aðzýndan çýkan ses kalýn, güçlü ve dehºet vericiydi. Aydaki adamýn sesi. Palyaçonun sesi. Henry'nin rüyalarýnda, kanalizasyon kanallarýnda, tünellerde duyduðu sesti bu. Ses, "Konuºmayý býrak ve onlarý temizle," diye emretti. Henry inledi. "Tabii. Olur. Bunu istiyorum. Sorun deðil..." ªiºeyi torpido gözüne koyarken oradaki kâðýdý gördü. Alýp açtý. Kâðýda parlak kýrmýzý kalemle, "Pennywise'dan pusula,"


diye yazýlmýºtý. Bunun altýnda da Bill, Ben, Eddie, Beverly ve Richie'nin oda numaralan vardý. Bu kâðýt Henry'nin zaman kazanmasýný saðlayacaktý. Henry, "Teºekkürler, Ge..." diye baºladý. Ama Geðirti ortadan kaybolmuºtu. ªimdi direksiyonda kimse yoktu. Koltukta yalnýzca beysbol kepi duruyordu. Vizyeri küflüydü. Henry ºaºýrarak baktý. Kalbi sanki boðazýnda atýyordu. Sonra arka kanepede bir ºeyin kýmýldadýðýný hissetti. Telaºla arabadan indi. Az kalsýn kaldýnma yuvarlanýyordu. Yürümek çok zordu. Her adýmda karný parçalanýyordu sanki. Ama Henry yine de lobiye girerek asansöre binmeyi baºardý. Henry cebinden sustalýsýný çýkardý, kuru dudaklanný yaladý, sonra da kapýya vurdu. Ama içeriden ses gelmedi. Henry kapýyý yumrukladý. "Kim o?" Ses uykuluydu. Henry, iyi, diye düºündü. Yan uyanýk halde kapýyý açar açmaz býçaðý gýrtlaðýna saplayacaðým. Sonra da, "Garson, efendim," dedi. "Karýnýzdan haber geldi de." Acaba Eddie Kaspbrak'ýn karýsý var mýydý? Belki budalaca bir laf etmiºti? Henry bekledi. Soðukkanlýlýkla, tetikte. Ýçerden ter-likli birinin ayak sesleri geldi. "Myra'dan mý?" Eddie'nin sesi kaygýlýydý. Ýyiydi bu. Eddie birkaç dakika sonra daha da kaygýlanacaktý. "Herhalde, efendim. Ad yok. Yalnýzca 'Kann' yazýlý." Eddie kapýdaki zinciri açarken Henry gülerek sustalýnýn düðmesine bastý. Eddie sürgüyü çekti. Henry býçaðý kaldýrdý. Bir dakika sonra bunu o sýska budalanýn boðazýna saplayacaktý. Kapý açýldý ve Eddie eºikte belirdi' 354 "O" KAYBEDENLER BÝR ARADA/ 13.20 Eddie, Stan'la Richie'nin Costello Caddesindeki marketten çýktýklarýný gördü. "Hey!" diye baðýrdý. "Beni bekleyin!" Ýki çocuk döndüler. Stan elini salladý. Eddie elinden geldiði kadar hýzlý koºarak onlara katýldý. Çocuðun bir kolu alçýlýydý. Diðerinin altýna ise dama tahtasýný sýkýºtýrmýºtý. Richie, güneyli centilmen taklidi yaparak, "E, ne haber, Eddie?" dedi. "Nasýlsýn, evlat? Ah, ah, çocuðun kolu kýnlmýº. ªimdi iyi bir insan gibi davranýp dama tahtasýný ben taºýyacaðým, Stan." "Tahtayý ben taºýnm." Eddie biraz kesik kesik soluyordu. Richie, "Kentte herkes uyuyor galiba," diye söylendi. "Ortalýk ne kadar sessiz, deðil mi?" Bili Denbrough, arkalanndan seslendi. "H-h-hey, çocuklar! B-beni bekleyin!" Eddie döndü. Her zaman olduðu gibi, Koca Bill'in sesini duyduðuna yine sevinmiºti. Bili bisikleti Gümüº'le caddenin köºesini dönüyordu. Mi-ke'ý da geçmiºti. Oysa Mike'ýn bisikleti yepyeniydi. Bili, Yalnýz Kovboy'un yaptýðý gibi, "Haydi Gümüº!" diye baðýrdý. Hýzla ilerledi. Sonra da fren yaparak durdu. Richie, "Kekeme Bili," dedi. "Nasýlsýn bakayým, evlat?" Bili, "Ý-i-iyiyim," diye cevap verdi. "B-B-Ben ya da B-B-Beverly'yi gördünüz mü?" Mike da o sýrada yanlanna geldi. Yüzü ter içindeydi. "O bisikletin hýzý ne kadar?" Bili güldü. "P-p-pek bilmiyorum. Ama çok hýzlý." Richie, "Onlan görmedim," dedi. "Herhalde kulüpteler. ªarký söylü-yorlardýr. Çift sesli. ªý-bum-ºý-bum-da-da-da-da!" Stan Uris, öðürüyormuº gibi sesler çýkardý. Richie, Mike'a baktý. "Çok kýskanýyor. Yahudiler ºarký söyleyemez355 •Stephen King Çorak Yer'e doðru yürümeye baºladýlar. Eddie, Bill'in yüzünde kaygýlý bir ifade olduðunu fark etti. Belki kentin sessizliði onu da etkilemeye baºlamýºtý. Eddie, "Ortalýk gerçekten çok sessiz," diye mýrýldandý. Bili yalnýzca baºýný salladý. Kansas Sokaðýna saptýlar. Az sonra Beverly'yle Ben'in koºa koºa onlara doðru geldiðini gördüler. Kýzýn hali Eddie'yi çok ºaºýrttý. Beverly'nin üstü baºý her zaman tertemiz, saçlan da taralý olurdu. Ama ºimdi toz toprak içindeydi. Ben, Beverly'nin gerisinde kalmýºtý. Soluyor, karný titriyordu.


"Çorak Yer'e gidemeyiz." Beverly kesik kesik soluyordu. "O çocuklar... Henry... Victor... Orada bir yerdeler... Býçak... Henry'nin býçaðý var..." Bili yine farkýna varmadan duruma hâkim oldu. "Y-yavaºla bakalým." Yanaklarý kýzarmýº olan Ben'e baktý. Çocuðun göðsü kalkýp kalkýp iniyordu. Ben, "Beverly, Henry'nin çýldýrdýðýný söylüyor, Bili," dedi. Richie sordu. "Yani eskiden akýllý mýydý?" Diºlerinin arasýndan tü-kürdü. "K-kes s-s-sesini Richie." Bill, Beverly'ye döndü. "A-anlat." Eddie elini cebine sokarak inhalatörüne dokundu. Ne olduðunu bilmiyordu ama durumun kötüye gittiði belliydi. Beverly kendini zorlayarak olanlarý anlattý. Ama çok utandýðý için babasýnýn yaptýklarýndan söz etmedi. Kýzýn sözleri sona erdiði zaman Bili bir an düºündü. H-h-haydi, dedi. Oraya gidelim. "Bili..." Ben'in yüzünde kaygý vardý. "Beverly, Henry'nin iyice çýldýrdýðýný söyledi. Onu öldürmek istediðini..." "O-o-rasý onlann malý deðil." Bili aºaðýyý yemyeºil Çorak Yer'i iºaret etti. "Aa-artýk o-o-onlardan korkmaktan býktým. O üçünü t-t-taº atarak yendik. G-ggerekiyorsa t-tekrar yeneriz." Eddie, "Ama Bili," dedi. "Bu iºe karýºanlar yalnýz o üçü deðilse?" 356 'O" Bili, Eddie'ye döndü. Çocuk o zaman arkadaºýnýn yüzünde pek yorgun bir ifade olduðunu görerek sarsýldý. Ama bunun anlamýný çok sonra anlayacaktý. Kitaplýktaki toplantýdan sonra, tam uykuya dalacaðý sýrada. Bu ifade çýldýrmak üzere olan bir çocuðun ifadesiydi. Belki de Henry gibi artýk normal olmayan, kendi kararlarýný kontrol edemeyen bir çocuðun ifadesi. Ama Bill'in diðer yanlan hâlâ kaybolmamýºtý. O korku dolu gözlerden dýºarý bakýyordu... Öfkeli ve kararlý Bill'in gözlerinden. Bili, "N-n-ne olmuº?" dedi. Kimse ona cevap vermedi. Gök gürlemeye baºlamýºtý. Bili ekledi. "ª-º-ºimdi size bir ºey söyleyeceðim. Ý-i-istemiyorsanýz b-bbenimle gelmeyin. K-k-arannýzý kendiniz verin." Richie usulca, "Ben geliyorum, Bili," dedi. Ben atýldý. "Ben de." Mike omzunu silkti. "Tabii ben de." Beverly'yle Stan, geliyoruz, der gibi baºlarýný salladýlar. Eddie de öyle. Richie, "Bence sen gelme, Eddie," dedi. "Kolunun hali pek de iyiye benzemiyor." Eddie, Bill'e baktý. Bili içini çekti. "O-o-onun gelmesini istiyorum. S-s-sen yanýmdan ayrýlma, Eddie. B-b-ben sana göz kulak olurum." Eddie, "Teºekkür ederim, Bili," dedi. Yan çýldýrmýºa benzeyen arkadaºýnýn yorgun yüzü ona pek güzel gözüktü. Bill'in o sevgili yüzü! Eddie hafif bir ºaºkýnlýk duydu, istese onun için ölebilirim, diye düºündü. Ne biçim bir güç bu? Ama Bill'in ºu haline bakýyorum da... Bu kolay taºýnacak bir güç deðil sanýnm. Gök tekrar gürledi. Rüzgâr ºiddetlenmeye baºlýyordu. Bili, Stan'a bakarak pek garip bir ºey söyledi. "Ku-kuºlar kitabýný getirdin mi?" Stan elini arka cebine vurdu. Bili diðerlerine baktý. "H-h-haydi, gidelim." 357 Stephen King Tek sýra halinde kýyýdan indiler. Bili söz verdiði gibi Eddie'nin ya_ nýndaydý. Aºaðýya vardýklarýnda Richie, Gümüº'ü köprünün altýna soktu Sonra durarak çevrelerine bakýndýlar. ªimºekler birbirini izliyordu. Ben kaygýyla, "Sabahki hava raporunda yaðmurdan söz edilmiyor, du," dedi. "Gazetede, 'Sýcak ve sisli,' yazýyordu." Mike gökyüzüne bakýyordu. "Fýrtýna hýzla yaklaºýyor. Hiç böyle hýzlý gelenini görmemiºtim." Gök gürültüsü sanki bu sözlerini onayladý. Bili, "H-h-haydi," dedi. "E-E-Eddie'nin dama tahtasýný kulübe götürelim." Bentteki olaydan sonra açtýklarý yolda ilerlemeye baºladýlar. Bill'le Eddie en öndeydi. Diðerleri onlann peºinden geliyordu. Eddie usulca, "Bili?" diye mýrýldandý.


"Ne var?" "Böyle ºeylerin yalnýzca filmlerde olduðunu sanýrdým ama..." Eddie hafifçe güldü. "Bana biri beni gözetliyormuº gibi geliyor." Bili, "Eh," dedi. "B-b-buurada o-o-o-olduklarý kesin." Eddie kaygýyla çevresine bakýnarak dama tahtasýný vücuduna iyice yapýºtýrmýºtý. EDDÝE'NÝN ODASÝ / 3.05 Eddie oda kapýsýný açtý, çizgi romanlara yakýºacak bir canavarla karºýlaºtý. Karºýsýnda kanlar içinde bir hortlak duruyordu. Bu ancak Henry Bowers olabilirdi. Adamda mezarýndan fýrlamýº bir ceset hali vardý. Yüzü bir nefret maskesi gibiydi. Elini kaldýrmýºtý. Eddie'nin gözleri irileºti, düºünmeden kapýyý itti. Kapý Henry'nin koluna çarptý. Býçak Eddie'nin boynunun yakýnýndan geçti. Sonra Henry'nin kolu kapýnýn arasýna sýkýºtý ve sustalý elinden düºtü. Eddie býçaða bir tekme attý, býçak televizyonun altýna kaydý. Henry kapýya dayandý. Eddie'den elli kilo daha aðýrdý. Eddie bir oyuncak gibi geri geri gitti ve arkasý üstü yataða devrildi. Henry odaya gi358 "O" rerek kapýyý kapattý. Sürgüyü iterken Eddie karyolada doðruldu. Gözleri jrileºmiº, hýrýltýlý hýrýltýlý soluk almaya baºlamýºtý. Henry, "Pekâlâ, ºorolo," dedi. Gözleriyle býçaðý aradý ama göremedi. Eddie elini baºucu masasýna doðru uzattý, orada duran kapalý maden suyu ºiºesini aldý. Henry kendisine doðru gelirken ºiºenin boynunu masanýn kenarýna vurdu. Maden suyu köpürerek aktý. Masanýn üzerindeki hap ºiºelerinin çoðu su içinde kaldý. Henry'nin gömleði ve pantolonu kan içindeydi. Kanlarýn bir kýsmý taze, bir kýsmý da yan kurumuºtu. Sað eli ºimdi bileðinden acayip bir biçimde sarkýyordu. Henry, "Seni bebek ºorolo," dedi. "Sana taº atmayý öðreteceðim." Yataða ulaºmayý baºardý, Eddie'ye doðru uzandý. Eddie neler olduðunu hâlâ doðru dürüst kavrayamamýºtý. Henry onu yakalamaya çalýºtý. Eddie kýrýk ºiºeyi kaldýrdý. ªiºe Henry'nin sað yanaðýný yardý ve gözüne girdi. Henry soluðu kesilmiº gibi bir çýðlýk attý, geriledi. Yank gözü yanaðýna doðru sarkmýºtý. Yanaðýndan kanlar fýºkmyordu. Eddie, Henry'den daha tiz çýðlýklar atýyordu. Yataktan kalkarak,ona doðru gitti. Belki de Henry'ye yardým etmek istiyordu. Pek emin deðildi. Ama Henry sendeleyerek yine onu yakalamaya çalýºtý. Eddie ºiºeyi bir kýlýç gibi ileriye doðru uzattý. Henry'nin dizleri bükülürken cüssesi aðaç gibi devrildi, camýn kýnk uçlan göðsüne girdi. ªiºe Eddie'nin elinde kýnlýrken sol koluna müthiº bir sancý saplandý. Galiba kolu o eski yerden tekrar kýnlmýº-tý. Eddie'nin üzerine taze kanlar aktý. Bunlar kendi kanlan mýydý, yoksa Henry'nin mi? Eddie bunu bilmiyordu artýk. Henry yerde oltaya gelmiº balýk gibi çýrpýnýyordu. Sonra vücudu kaskatý kesildi. ªiºenin yansý göð-sündeydi hâlâ. Henry, "Gaa..." dedi. Hepsi o kadar. Gözleri tavana dikili öyle yatýyordu. Eddie onun ölmüº olabileceðini düºündü. Bayýlmamaya çalýºarak baºucu masasýna doðru gitti. Kýnk kolu sallanýrken can acýsý biraz kendisini toplamasýný saðladý. Su içinde kalmýº olan inhalatörünü aldý. Aðzýna sokarak tetiði çekti. Sonra halýnýn üzerinde yatan cesede baktý. Bu Henry olabilir miydi? Evet, olabilirdi. Henry yaºlanmýº, saçlan iyice kýrlaºmýºtý. Artýk vücudu ºiºman ve beyazdý. Bir sü359 Stephen King müklüböceðe benziyordu. Ama yine de Henry'di. Ve Henry ölmüºtü. Bunca yýl sonra ölmüºtü sonunda. Kalbi hýzla çarpan Eddie telefona uzandý. "Bay Denbrough'nun odasýný baðlayýn. Çabuk lütfen." Kâtip, "Emin misiniz?" dedi. "Saat üçü on geçiyor." Eddie az kalsýn avaz avaz baðýracaktý. "Evet, evet. Çabuk olun." Telefonu tutan eli titriyordu. Kâtip, "Tamam, tamam," dedi. "Sinirlenmeyin." Bir ºýkýrtý oldu. ªimdi telefon Bill'in odasýnda çalýyordu. Eddie, "Haydi, Bili," dedi. "Haydi..." Sonra aklýna korkunç bir ºey geldi. "Ya Henry daha önce Bill'in odasýna gittiyse? Ya da Richie'nin? Ben'in? Be-verly'nin? Yoksa Henry önce kitaplýða mý gitti? Onun daha önce bir yere uðramýº olduðu belli. Biri daha önce Henry'yi yaralamamýº olsaydý, ºimdi yerde ben yatacaktým... Ya hepsi de öldülerse?" Bu düºünce öyle korkunçtu ki, Eddie telefona cevap alamazsa olanca


sesiyle haykýrmaya baºlayacaðýný anladý. "Lütfen, Koca Bili," diye fýsýldadý. "Lütfen odanda ol." Telefon açýldý ve Bili kendisinden beklenmeyecek bir kararsýzlýkla, "A-a-aallo?" dedi. Eddie neredeyse saçmalayacaktý. "Bill... Bill! Çok ºükür!" "Eddie? N-n-ne oldu?" Eddie, "Henry Bowers," dedi. Tekrar yerdeki cesede baktý. Ceset yerini mi deðiºtirmiºti? "Bill, Henry buraya geldi... Henry'yi öldürdüm. Býçaðý vardý. Galiba..." Sesini alçalttý. "O gün yanýnda olan sustalý. Kanalizasyona indiðimiz gün. Hatýrlýyor musun?" "H-h-hatýrlýyorum." Bill'in sesi sertti. "Eddie, beni dinle." ÇORAK YER/13.55 Bill, "Eddie, beni dinle," dedi. "G-g-geri dön ve B-B-Ben'e buraya gelmesini söyle." 360 'O" "Peki." Eddie hemen yavaºladý. Artýk açýklýða yaklaºýyorlardý. Bulutlu gökyüzü gürlüyor, aðaççýklar, ºiddetlenen rüzgârda hýºýrdýyordu. Grup açýklýða çýkarken Ben, Bill'e yaklaºtý. Kulübün kapaðý açýktý. Nehrin ºýpýr-týsý iyice duyuluyordu. Bili birdenbire delice bir ºey düºündü. Çocukluk çaðýnda bu sesi son defa duyuyor, bu yeri son defa görüyordu. Ben, "Ne var?" diye sordu. Bili, "Neden bi-bizi yakalamaya ka-kalkýºmadýlar?" dedi. "O-o-onlar buradalar. E-E-Eddie bu bakýmdan haklý. Onlann bi-bizi gözetlediklerini hissediyorum." Ben mýrýldandý. "Evet. Herhalde kulübe girecek kadar aptal olduðumuzu sanýyorlar. O zaman bizi kýstýracaklar." "Be-be-belki." Bili kekelediði için ani, çaresiz bir öfke duydu. Hýzlý konuºamýyordu. Belki de düºüncelerini açýklamasý kolay olmayacaktý. Ama çocuk, Henry'nin kafasýndan geçenleri anladýðýný sanýyordu. "Henry burada durup dövüºeceðimizi sanýyor. 'O' burada durup dövüºeceðimizi düºünüyor. Ve öldürüleceðimizi." Bill'in kafasýnýn içinde soðuk ve beyaz bir ýºýk parlar gibi oldu. "Ge-orge'un ölümünden beri Derry'ye rahat vermeyen katilin kurbaný olduðumuzu sanacaklar. Cesetlerimiz belki bulunacak, belki de bulunmayacak. Bu 'O'nun Henry'yi koruyup korumayacaðýna, bunu isteyip istemeyeceðine baðlý. Geðirti ve Victor'u koruyup korumayacaðýna da. Evet, Kentteki-ler bizim katilin kurbaný olduðumuzu sanacaklar. Aslýnda bu doðru. Ölmemizi 'O' istiyor. Bu iº için Henry'yi kullanacak. Dýºarý çýkmak zorunda kalmamak için. Önce ben öleceðim sanýrým. Beverly'yle Richie, diðer iki serseriyi durdurabilirler. Ya da Mike. Ama Stan korkuyor. Ben de öyle. Sanýrým Ben, Stan'dan daha güçlü. Eddie'nin de kolu kýrýk. Onlarý neden buraya getirdim? Tanrým, neden?" Ben kaygýyla, "Bili?" dedi. Diðerleri de onlann yanýna gelmiºti. "Bili..." Bu sefer konuºan da Richie'ydi. 361 Stephen King "Hiºº..." Diðer çocuklar, Bill'in ateº saçan gözlerini görünce sustular. Çocuk, Kansas Sokaðýna doðru giden patikaya bakýyordu. Her ºeyi anlýyordu artýk. "Bir uçta George, bir uçta da ben ve arkadaºlanm. O zaman olaylar bir kere daha sona erecek. Evet. Bir kere daha. Çünkü bu daha önce de oldu. Sonunda bir fedakârlýk gerekiyor. Olaylarý durduracak korkunç bir ºey." Bili, "O-o-onlar buna göz yumacaklar," diye mýrýldandý. "T-t-ta-bii ya..." Beverly yalvarýrcasýna, "Bili?" dedi. Çocuk, buna göz yumuyorlar, diye düºündü. Her zaman... Ortalýk sakinleºiyor. 'O'... 'O' uyuyor. Ya da bir ayý gibi kýº uykusuna yatýyor... Sonra her ºey yeniden baºlýyor... Ve onlar bunu biliyorlar... Kentliler bunu biliyor... 'O' ancak böyle yaºýyor..." Bili yumruklarýný sýktý. "S-s-sizi aºaðýya indireceðim. Ç-ç-çünkü hiçbir yer güvenli deðil. Aslýnda Derry, 'OM B-b-beni anlýyor musunuz? 'O'! D-D-Derry! N-nnereye gidersek gidelim, 'O' b-b-bizi öldürecek. O-o-onlar görmeyecek, duymayacak, bilmeyecekler." Arkadaºlanna bakýºlanyla yalvanyordu. "N-n-nasýl


olduðunu anlamýyor musunuz? B-b-biz a-a-a-an-cak baºladýðýmýz i-i-iºi bitirebiliriz." Beverly için için tekrarladý. "Onlar görmeyecek, duymayacak, bilmeyecekler. Ve babam da beni öldürmek niyetindeydi!" Mike, Bill'le yediði öðle yemeðini düºünüyordu. Bill'in annesi bir hayaller alemine dalmýº gibiydi. Sanki ikisi de görmüyordu. Çocuklar sandviç yaparak ayaküstü yerlerken kadýn Henry James'in bir romanýný okumuºtu. Richie'nin ise aklýna Stan'in tertemiz ama bomboº evi gelmiºti. Stan annesinin evde olmamasýna ºaºmýºtý. Eddie de annesini düºünmekteydi. Çocuk koltuðunun altýnda dama tahtasýyla evden aynlýrken annesi onu hiç uyarmamýºtý. "Dikkatli ol, Eddie! Yaðmur yaðarsa bir yere gir, Eddie! Sert oyunlara katýlma, Eddie!" Oðluna inhalatörünü yanýna alýp almadýðýný da sormamýº, eve vaktinde dönmesini söylememiºti. Sanki Eddie hiç yokmuº gibi televizyonu seyretmiºti. Eddie sanki yokmuº gibi!. 362 "O" Çocuklann hepsinin aklýndan da buna benzer ºeyler geçiyordu. San-lei sabahla öðle arasýnda birdenbire birer hayalet halini almýºlardý. Birer hayalet... Stan sert bir sesle, "Bili," dedi. "Kestirmeden gitsek? Eski Burun' dan geçerek..." Bili baºýný salladý. "O-o-olmaz... B-b-bizi bambulann a-a-arasýnda yakalarlar... Y-y-ya da ba-ba-ba bataða saplanýnz. Ve-ve-veya K-K-Ken-duskeag'da gerçek pi-pipiranalar belirir. Y-y-ya da buna benzer bir ºey." Richie, "Kentten kaçmayý baºarabilseydik..." diye mýnldandý, gök, olmaz! der gibi gürlerken yüzünü buruºturdu. Yaðmur yaðýyordu artýk. Biraz sonra daha da ºiddetlenecekti. "Bu lanet olasýca kentten bir kaçabilir-sek güvende oluruz." Beverly, "Ben," diye baºladý. Ayný anda kanºýk yapraklý aðaççýkla-nn arasýndan fýrlayan bir taº Mike'ýn baºýnýn yanýna çarptý. Zenci çocuk sendeleyerek geriledi. Kývýrcýk saçlarýnýn arasýndan kan sýzmaya baºladý. Bili tutmasaydý yere yýðýlacaktý. Henry alayla, "Taº atmasýný öðren!" diye baðýrdý. Bili diðerlerinin irileºmiº gözlerle çevrelerine bakýndýklanný gördü. Her biri ayn altý yöne kaçmaya hazýrdý. Bunu yaparlarsa her ºey sona erecekti. Bili sert sert, "B-ben!" dedi. Ben ona baktý. "Kaçmalýyýz! Onlar..." Aðaççýklann arasýndan iki taº daha uçtu. Bunlardan biri Stan'in oyluðuna geldi. Çocuk can acýsýndan çok, ºaºkýnlýkla baðýrdý. Beverly yana kaçarak ikinci taºtan kurtuldu. Bili gök gürültüsü arasýnda baðýrdý. "B-b-buraya ilk geldiðin g-g-gü-nü hatýrlýyor musun? O-o-okulun t-t-tatil olduðu günü?" "Tabii." Ben acý içinde, her tarafa birden bakmaya çalýºýyordu. Bili, "D-d-dehliz," dedi. "Tulumba m-m-merkezi. G-g-gitmemiz gereken yer orasý. Bizi oraya götür!" "Ama..." 363 Stephen King "Bi-bi-bizi o-o-oraya götür!" Aðaççýklarýn arasýndan taºlar yaðdý. Bill, Victor Criss'in suratýný gördü bir an. Çocuk hem korkmuºtu, hem de heyecanlýydý. Ayrýca uyuºturucu almýº gibi bir hali vardý. Bir taº Bill'in elmacýk kemiðine geldi. Bu kez de Mike onun yere yýðýlmasýna engel oldu. Bill'in yanaðý kanamaya baºladý. Henry yan gülermiº gibi baðýrdý. "Sana taº atmasýný öðreteceðim, kekeme köpek!" Bili haykýrdý. "Bi-bi-bizi oraya götür!" Çocuk artýk neden Eddie'ye Ben'i çaðýrmasýný söylediðini biliyordu. Gitmeleri gereken yer tulumba merkeziydi. Ben orayý biliyordu. '"O'nun y-y-yeri orasý! Ý-içeriye oradan girebiliriz. 'O'nu bulabiliriz." Beverly, "Bunu bilemezsin ki!" dedi. Bili ona da, diðerlerine de haykýrdý. "Biliyorum!" Ben dudaklarýný yalayarak Bill'e baktý. Sonra açýklýkta, nehre doðru koºmaya baºladý. Müthiº bir ºimºek Bill'in olduðu yerde sallanmasýna neden oldu. Yumruk kadar bir taº burnunun ucundan geçerek Ben'in kaba etine çarptý. Çocuk can acýsýyla baðýrarak elini oraya götürdü.


Henry yine yarý gülermiº gibi, "Ya, ºiºko!" diye baðýrdý. Dallar titredi ve Henry ºiddetlenen yaðmurda ortaya çýktý. Bütün diºlerini göstererek sýrýtýyordu. "Hepinize de taº atmasýný öð..." Mike yerde bir tahta parçasý bulmuºtu. Alýp fýrlattý. Tahta Henry'nin alnýna çarptý. Küçük serseri haykýrarak elini alnýna götürdü ve hýzla yere oturdu. Bili haykýrýyordu. "K-Koºun! B-Ben'in peºinden gidelim." Yine aðaççýklar sarsýldý. Çocuklar Ben'in peºinden koºarlarken Victoria Geðirti de ortaya çýktýlar. Ben hýzla koºuyor, yavaºlamaya baºladýðý zaman Bili onun sýrtýna vuruyordu. Ben, ya tulumba merkezini bulamazsam? diye düºünüyordu. Nehrin kýyýsýnda öyle yer çok. Ya Bill'in istediði yeri bulamazsam? 364 'O Zorlukla nefes alýyor, taºýn geldiði yer de hâlâ sýzlýyordu. Beverly Henry'yle arkadaºlannm onlan öldürmeyi istediklerini söylemiºti. Ben ºimdi buna inanýyordu. Evet, inanýyordu. Çocuk nehrin kýyýsýna birdenbire vardý. Az kalsýn suya yuvarlanýyordu. Bili baðýrdý. "N-n-nerede?" Ben önce saða, sonra sola baktý. Hiç zamaný olmadýðýný biliyordu. "Bilmiyorum," diye baºladý, ayný anda aðacý ve altýndaki maðarayý gördü. Ýlk gün oraya saklanmýºtý. "ݺte!" diye baðýrdý. "ªu taraftan!" Birdenbire müthiº bir gürültü oldu ve aðaca yýldýnm düºtü. Ben üzüntüyle derin bir soluk aldý. Devrilen aðacýn gövdesinden, ateºten bir top kaydý sanki. Sonra kayboldu. ªimdi durmadan gök gürlüyordu. Ama yukarda deðil, çevrelerinde. Bili, Ben'in omzuna vurarak onu daldýðý düºüncelerden uyandýrdý. "H-h-haydi!" Ben hýzla ilerleyip aðacýn üzerinden aºtý. Diðerleri onu izlediler. Bili en gerideydi. Çocuk aðacýn üzerinden aºarken Henry ve iki arkadaºýnýn nehirde sulan ºapýrdatarak yaklaºtýklanný gördü. "T-taº!" diye baðýrdý. "Taº atýn!" Kýyýda taº çoktu. Devrilmiº aðaç da korunmalanný saðlayabilirdi. Bir dakika sonra yedisi birden Henry ve arkadaºlanný taº yaðmuruna tuttular. Serseriler gerilemek zorunda kaldýlar. Taºlar yüzlerine, göðüslerine, kolla-nna ve bacaklanna gelirken can acýsý ve öfkeyle baðýnyorlardý. Richie, "Demek bize taº atmasýný öðreteceksiniz," diye baðýrdý. Elindeki yumurta büyüklüðünde taºý Victor'a doðru attý. Taº çocuðun omzuna geldi. Victor can acýsýyla inlerken Richie haykýrdý. "Ah, öðretin, öðretin, evlat. Biz çabuk öðreniriz." Mike çýðlýklar atýyordu. "Yiiiii! Ee, hoºunuza gidiyor mu? Gidiyor mu?" Henry'yle iki arkadaºý taºlann eriºemeyeceði bir yere çekilerek ara-lannda konuºtular, sonra da aðaççýklann arasýna girerek gözden kayboldular. 365 Stephen King Richie kayan gözlüðünü iterek, "Arkamýzý çevirecekler," dedi. Bili, "Z-z-zaran yok," diye cevap verdi. "H-haydi, Ben. B-b-biz seni izleriz." Ben kýyýda biraz koºtu, sonunda aradýðý silindiri buldu. Bundan o hafif homurtu gelmiyordu artýk. Tulumba bozulmuºtu anlaºýlan. Ben dönerek Bill'e baktý. Hem düºünceli, hem de korkulu bakýºlarla. Bili dönüp Richie, Stan ve Mike'a baktý. "K-k-kapaðý çýkarmamýz g-g-gerekiyor. B-b-bana yardým edin." Demir kapaðýn kulplarý vardý ama inanýlmayacak kadar da aðýrdý. Çocuklar silindirin çevresinde durdular. Bili, "H-haydi!" diye baðýrdý. Beºi birden asýldýlar. Kapak çirkin, kulak týrmalayýcý bir sesle oynadý. Beverly, Richie'nin yanýndan uzandý, Eddie de saðlam olan koluyla kapaðý itti. "Bir iki üç! Ýtin!" Ben gözlerinin önünde kýrmýzý benekçikler uçuºuncaya kadar itti. Mike, "Geri çekilin," diye haykýrdý. "ݺte! ݺte!" Çocuklar gerilediler. Daire biçimindeki büyük kapak sallandý, sonra da yere devrildi. Bili içeriye baktý. Demir basamaklar aºaðýdaki kara suya doðru iniyordu. Suya yan gömülmüº olan tulumba çalýºmýyordu. Bili dehºetle, oraya inmemiz gerekiyor, diye düºündü. "Oraya..." "E-E-Eddie, sýrtýma bin."


Eddie, Bill'e ºaºkýn ºaºkýn baktý. "Sýrtýma çýk ve saðlam kolunla boynuma sarýl." Bili eliyle iºaret etti. Eddie onun ne demek istediðini anladý. Ama kararsýzlýk içinde durakladý. Ýsteksizdi. Bili, "Çabuk ol," diye homurdandý. "O-o-onlar neredeyse gelirler." Eddie kolunu Bill'in boynuna doladý. Stan'la Mike onun çocuðun sýrtýna çýkmasýna yardým ettiler. Bili silindirin içine girerken, Stan, Eddie'nin gözlerini sýkýca yummuº olduðunu fark etti. 366 'O" Bili yaðmurun ºýpýrtýsý arasýnda baºka sesler duydu. Kýnlan dallar, homurtular, Henry, Victor ve Geðirti yaklaºýyorlardý. Bili beton silindirin aðzýna tutunarak dikkatle aºaðýya inmeye baºladý. Demir basamaklar kaygandý. Eddie de boðazýný sýkýyordu. Eddie, "Korkuyorum, Bili," diye fýsýldadý. "Be-be-ben de." Bili silindirin aðzýný býrakarak üst basamaða tutundu. Bir an durarak Çorak Yer'e, Kanduskeag'e, gökyüzünde birbirini kovalayan bulutlara baktý. Ýçinde bir ses, korkmayan, keskin bir ses ona, "Ýyice bak," diyordu. "Bunlan bir daha görmeyebilirsin." Bili baktý, sonra sýrtýnda Eddie'yle aºaðýya inmeye devam etti. Eddie zorlukla, "Daha fazla dayanabileceðimi sanmýyorum," diye mýnldandý. Bili, "B-b-buna gerek yok," dedi. "G-g-geldik bile." Ayaklanndan biri buz gibi suya girdi. Bili alt basamaktaydý ºimdi. Sonra kendisini tulumbanýn yanýnda buldu. Su dizlerine kadar geliyordu. Bili, Eddie'nin inmesi için çömeldi. Soðuk su pantolonunu ýslatýrken yüzünü buruºturdu. Eddie sýrtýndan indi. Bili derin bir soluk aldý. Burasý pek de hoº kokmuyordu ama Eddie artýk boðazýný sýkmadýðý için rahatlamýºtý. Bili silindirin aðzýna doðru bakarak diðerlerine, "Haydi," diye seslendi. "Teker teker inin! Çabuk!" Önce Beverly silindirin içine süzüldü. Onu Stan izledi. Sonra da diðerleri. Richie en sona kalmýºtý. Birdenbire Victor'un sesi yankýlandý. "Henry! Bak, orada! Tozier!" Richie döndü, serserilerin kendisine doðru koºtuklanný gördü. Victor öndeydi. Birden Henry onu ºiddetle itti, Victor bu yüzden kayarak dizüstü düºtü. Henry'nin elinde gerçekten upuzun bir býçak vardý. Richie silindirin içine baktý. Ben'le Stan, Mike'm merdivenden inmesine yardým ediyorlardý. Richie silindirin kenanný aºtý. Henry onun ne yapmak istediðini anlamýºtý. Ciyak ciyak baðýrdý. "Orada gebereceksin!" 367 Stephen King Richie güldü. "Kanýtla bunu!" Bu beton kuyuya girme fikri onu dehºete düºürüyordu ama çocuk yine de gülüyordu. Elinde deðildi. Ýrlandalý polis aksanýyla, "Öyle ya, evlat," dedi. "Ýrlandalýlarýn ºansý hiçbir zaman ters dönmez." Henry koºarken ýslak otlarýn üzerinde kaydý ve arkasýüstü düºtü. Ric. hie zaferden sarhoº olmuº gibiydi. "Hey, muz ayaklý!" diye baðýrarak demir basamaklardan indi. Bill'le Mike onun alt basamaktan sulara atlamasýna yardým ettiler. Ayný anda Henry'nin suratý yukarýda belirdi. "Pekâlâ. Ben de geliyorum. Artýk sizi kýstýrdým." Ayaðýný içeriye atarak ilk basamaðý buldu. Bili yüksek sesle, "Ýyice a-a-aºaðýya indiði zaman," dedi. "O-o-nu y-yakalar, kafasýný suya sokanz. Anladýnýz mý?" Richie titreyen eliyle selam verdi. "Tamam, komutaným!" Ben, "Anladým," dedi. Stan ne olduðunu anlayamayan Eddie'ye göz kýrptý. Çocuk yalnýzca Richie'nin çýldýrmýº olduðunu düºünüyordu. Henry Bowers... hepsinin ödünü patlatan Henry Bowers aºaðýya iniyordu. Onlan yaðmur suyu dolu bir fýçýya düºmüº fareler gibi öldürecekti. Ve Richie deli gibi gülüyordu. Stan baðýrdý. "Hazýrýz Bili!" Henry donmuº gibi kaldý. Omzunun üzerinden Kaybedenler'e baktý. Yüzünde ilk kez kuºku dolu bir ifade belirdi.


Eddie birdenbire durumu anladý. Üç hayta aºaðýya teker teker inmek zorundaydýlar. Oysa aºaðýda yedi arkadaº onlan bekliyordu. Bili nazik nazik, "H-h-haydi, gelsene, Henry," dedi. "N-n-ne bekliyorsun?" Richie de atýldý. "Doðru ya! Sen çocuklarý dövmekten çok hoºlanýyorsun. Öyle deðil mi? Haydi, gel, Henry." "Bekliyoruz, Henry." Beverly'nin sesi çok tatlýydý. "Buradan hoºlanacaðýný sanýyorum ama istiyorsan aºaðýya in." 368 "O Ben de ekledi. "Tabii korkuyorsan o baºka." Richie'yle birlikte gülerek alay etmeye baºladýlar. Henry býçaðý sol elinde, onlara baktý. Yüzü tuðla rengiydi ºimdi. Hakaretlere otuz saniye kadar dayandý, sonra da silindirden çýktý. "T-t-tamam..." Bili sesini alçaltmýºtý. "O k-k-künke girmemiz gerekiyor. Ç-ççabuk!" Beverly, "Neden?" diye sordu ama Bill'in cevap vermesine gerek kalmadý. Henry yukarýdan futbol topu büyüklüðünde bir taº attý. Beverly haykýrdý. Stan boðuk boðuk baðýrarak Eddie'yi kenara çekti. Bili yine, "Ç-ç-çabuk!" dedi. Çocuklar tulumba merkezine açýlan künkün önüne koºtular. Çapý bir buçuk metre kadardý. Bili arkadaºlarýný boruya teker teker soktu, en son da kendisi içeri süzüldü. O arada iri bir taºtan korunmaya da çalýºtý. Çocuklar künkten dýºarý bakarlarken yukarýdan taºlar yaðdý. Bunlarýn arkasý kesilecek gibi deðildi. Ben, "Güçler eºit," dedi. "Onlar aºaðý inemeyecekler. Biz de yukarý çýkamayacaðýz." Bili usulca, "Bi-bi-bizim yukarý çýkmamamýz gerekiyor," diye cevap verdi. "H-hhepiniz de bunu biliyorsunuz. B-b-bir daha çýkmayacaðýmýzý düºünüyorlar." Çocuklar gözlerinde acý ve korkuyla ona baktýlar. Henry yukarýdan baðýrdý. "Burada bütün gün bekleyebiliriz, budalalar!" Öfkesini alayla örtmeye çalýºýyordu. Beverly künkün ilerisine doðru baktý. "Bili, bunu yapmamýz ºart mý?" Bili omzunu silkti. Bu hareketiyle her ºeyi açýklýyordu. Evet, bunu yapmak zorundaydýlar. Baºka ne yapabilirlerdi? Çorak Yer'de Henry, Victor ve Geðirti tarafýndan öldürülmeleri daha mý iyi olacaktý? Ya da kentte daha kötü bir ºey tarafýndan parçalanmalan? 'O'nunla hesaplaºmak daha iyiydi. Bu daha cesur ve temiz bir davranýº sayýlýrdý. 369 F:24 Stephen King Richie sordu. "Bize anlattýðýn ayin neydi, Koca Bili? ªu, kütüphaneden aldýðýn kitapta yazýlý olan?" Bili hafifçe gülümsedi. "Ch-Ch-Ch-Chüd." "Chüd." Richie baºýný salladý. "E-e-evet." "Sonra fýkralar anlatýlýyor." Bili baºýný salladý. Richie karanlýk künke baktý. "Tuhaf ºey. Aklýma bir tek fýkra bile gelmiyor." Ben, "Benim de öyle," dedi. Korku göðsünün üzerine yayýlmýº bir aðýrlýk gibiydi. Onu boðuyordu. Stan, Bill'e, "Bu borunun nereye gittiðini biliyor musun?" diye sordu. Bili, hayýr, der gibi baºýný salladý. '"O'nu nasýl bulacaðýný biliyor musun?" Bili baºýný iki yana salladý yine. Richie birdenbire, '"O'na yaklaºtýðýnýz zaman bunu anlarýz," diyerek derin derin, titrek titrek soluk aldý. "Madem bunu yapmamýz gerekiyor, o halde gidelim." Bili, "Ö-ö-önce ben," diye açýkladý. "S-s-sonra Eddie. B-b-ben. Beverly. Stan. M-M-Mike. S-Sen en son R-Richie. H-herkes e-elini önünde-kinin omzuna koysun. Ýilerisi karanlýk." Henry cýrlak bir sesle onlara baðýrdý. "Yukarý çýkacak mýsýnýz?" Richie mýrýldandý. "Bir yerden çýkacaðýz... sanýrým..." Çocuklar körler gibi sýraya dizildiler. Sonra Bili Denbrough eðildi ve arkadaºlanný hemen hemen bir yýl önce kardeºi için yaptýðý kayýðýn gittiði karanlýklara doðru götürdü.


370 "O XX Daire Tamamlanýyor TOM ROGAN Tom Rogan pek delice bir rüya görüyordu. Babasýný öldürüyordu rüyasýnda. Beyninin bir yaný, bunun ne çýlgýnca bir ºey olduðunun farkýndaydý. Babasý daha Tom üçüncü sýnýftayken ölmüºtü. Daha doðrusu, intihar etmiºti. Ondan sonra erkek ve kýzkardeºlerinin sorumluluðu Tom'a yüklenmiº, bir terslik olduðu zaman da annesinden dayak yemiºti. Yani Tom babasýný öldürmüº olamazdý. Ama bu korkutucu rüyada Tom bir sustalýyý babasýnýn gýrtlaðýna dayamýºtý. Üzerindeki düðmeye basarsa sivri uç çýkacak ve babasýnýn boðazýna girecekti. Tom, "Baba, kaygýlanma," dedi. "Böyle bir ºey yapacak deðilim." Ama ayný anda düðmeye bastý ve keskin býçak babasýnýn boðazýna saplandý. Uyuyan babasý gözlerini açtý. Aðzýndan kanlar akarken gargara yaparmýº gibi bir ses çýkardý. Tom için için, "Baba bunu ben yapmadým!" diye haykýrdý. "Baºka biri..." Tom uyanmaya çalýºtý ama baºaramadý. Bu kez baºka bir rüya görmeye baºladý. ªimdi uzun ve karanlýk bir tünelde, sulan ºapýrdatarak yürüyordu. Hayalarý sýzlýyordu. Yanýnda birileri daha vardý ama onlarý belirsiz birer gölge gibi görüyordu. Zaten bu önemli deðildi. Önemli olan, ilerideki çocuklardý. Onlara her ºeyi ödetecekti. O köpekler cezalandýrýlmalýydý. Tünel pek pis kokuyor, duvarlardan sular ºýpýrdayarak akýyordu. Tom'un ayakkabýlarý ve pantolonu sýrýlsýklam olmuºtu. O küçük köpekler ileride, bu karmakanºýk tünellerden birindeydiler. Belki de onlar Tom/ Henry'nin kaybolacaðýný sanýyorlardý. Ama onun bir dostu vardý. Özel bir arkadaºý. Bu dostu, gideceði yolu da ay-balonlanyla aydýnlatýyordu. Ba-lonlann içleri ýºýklýydý. Üzerlerinde de birer ok vardý. Bunlar Tom/ Henry ve arkadaºlan VictorTa Geðirti'nin izleyecekleri yolu gösteriyorlardý. Bu 371 Stephen King yol doðru yoldu. Ah, evet! Öndeki çocuklara gitgide yaklaºýyorlardý. Tom baºýný eðdi, o sustalýnýn hâlâ elinde olduðunu gördü. Bir an korktu. Vücudunun biçimi de ona deðiºik geliyordu. Sanki eski Tom deðil de, daha küçük biriydi. Henry/Tom paniðe kapýlarak uyanmak için çýrpýnmaya baºladý. Sonra bir ses kulaðýna, "Zaman önemli deðil," diye fýsýldadý. "Kim olduðun da. Önemli olan ºu: Beverly ileride. Onlarla beraber, dostum. Biliyor musun, karýn sigara içmekten daha da kötü bir ºey yaptý. Ne, biliyor musun? Eski arkadaºý Bili Denbrough'yla yattý. Evet! Evet! Karýnla o kekeme ucube birlikte yattýlar. Onlar..." Tom, "Bu yalan!" diye baðýrmaya çalýºtý. "Beverly buna cesaret edemez!" Ama yalan olmadýðýný biliyordu. Beverly ona kayýºla vurmuº, sonra da kaçmýºtý. Daha sonra da Tom'u aldatmýºtý. Ah, dostlar, o fahiºeyi öyle bir dövecekti ki! Önce onu, sonra da roman yazan arkadaºý Bili Denb-rough'yu. Yoluna çýkan herkesi ezecekti! Tom adýmlarýný sýklaºtýrdý. ªimdi ileriden sesler geliyordu. Tom bunlarýn çocuk sesi olmasýna hiç aldýrmadý. O fýsýltýnýn da dediði gibi, "Kim, ne zaman, nerede," önemli deðildi. Beverly, ilerideydi. Ah, dostlar... Tom, "Haydi çocuklar," dedi. "Kýmýldayýn!" Sesinin bir çocuðunkin-den farksýz olmasýný da önemsemedi. Tom bir ay-balona yaklaºýrlarken çevresine bakýndý ve ilk defa o zaman arkadaºlarýný gördü. Ýkisi de ölüydü. Birinin kafasý yoktu. Diðerinin suratýný ise dev bir pençe yýrtmýº gibiydi. Tom çýrpýndý, dengesini kaybederek yere yuvarlandý. Uyandý o zaman. Tatil Haný Otelindeydi. Maine'de, Derry kentinde. O çýlgýnca kâbus sýrasýnda yataktan yuvarlanmýºtý. Tom'un kafasýnýn içinde bir ses yankýlandý. "Kâbus deðildi bu!" Aðýr aðýr ayaða kalkarak baºucu masasýndaki bardaða uzandý. Saat üçü on geçiyordu. Tom, yatýp uyuyayým, diye düºündü. Sabahý beklemem daha doðru olur. Ama o yabancý ses, "Sabah çevrede baºkalarý olur," diye cevap verdi. "Sürüyle insan! Aynca bu sefer aºaðýda onlarý yenebilirsin. Bu kez harekete ilk sen geçersin." 372 •O" "Aºaðýda mý?" Tom rüyasýný düºündü.


Oda birdenbire daha aydýnlandý sanki. Tom istememesine raðmen döndü, sonra da inledi. Banyonun kapýsýna ýºýklý bir balon baðlanmýºtý. Bunun üzerindeki kýrmýzý ok, koridora açýlan kapýyý iºaret ediyordu. Ses onu yatýºtýrmak ister gibi, "Kim olduðum önemli deðil," dedi. "Önemli olan ºu: Her ºeyin senin istediðin gibi sonuçlanmasýný saðlayacaðým, Tom. Karýnýn dövüldüðünü görmek istiyorum. Hepsinin de. Karºýma çok çýktýlar... artýk onlar için her ºey çok geç. Onun için dinle, Tom. Dikkatle dinle. ªimdi... sallanan balonu izle..." Tom dinledi. Balonun içinden gelen ses ona her ºeyi açýkladý. Sözleri sona erince de, parlak bir ýºýk çýkararak patladý. Tom giyinmeye baºladý. AUDRA Audra da kâbus görüyordu. Genç kadýn irkilerek uyandý ve yatakta hýzla doðrulup oturdu. Kesik kesik soluyordu. Audra'nýn rüyasý da týpký Tom'unki gibi onu çok sarsmýºtý. Karmakarýºýk bir ºeydi. Audra da Tom gibi baºka birinin vücuduna girmiºti. Karanlýk bir yerde, birkaç kiºiyle birlikteydi. Tehlikeye doðru gidiyorlardý. Peºlerinden de birileri geliyordu. Rüyasýnda Bili de vardý. On, on iki yaº-lanndaydý kocasý. Saçlarý hiç dökülmemiºti. Audra, Bill'in elini tutuyordu. Onu çok sevdiðinin belli belirsiz farkýndaydý. Ve Koca Bill'in onu da, diðerlerini de koruyacaðýna inanýyordu. Ama öyle korkuyordu ki. Ancak doksan santim yüksekliðinde küçücük bir tahta kapýya yaklaºýyorlardý. Kapýnýn üzerinde garip bir iºaret vardý. Ama bu simge Audra'nýn bütün dehºetinin odak noktasýymýº gibiydi. Genç kadýn o zaman bir silkiniºte o kýzýn (Beverly) vücudundan fýrladý. Audra ºimdi bu yabancý yatakta dimdik oturuyordu. Gözleri irileº-miº, her yaný ter içinde kalmýºtý. Sanki çok koºmuº gibi soluyordu. Elleri373 Stephen King ni yüzüne sürdü ve aklý baºýna geldi. Derry'ydi... Maine'de, Derry kentinde. Kocasý burada büyümüºtü, ama çocukluðunu hatýrlamadýðýný iddia ediyordu. Derry, Audra'ya pek de hoº bir yermiº gibi gelmiyordu. Ama Bili Derry'de olduðu için, o da kalkmýº bu kente koºmuºtu. Sabah Derry Konaðýna gidecek, kocasýný görecekti. Ne tehlike varsa, birlikte göðüs gereceklerdi. Birdenbire banyodan bir ses geldi. "Biz hepimiz burada yüzüyoruz, Audra." Gerçek bir sesti bu. Ve sinsiydi... Sinsi, kötü ve pis. "Sen de yüzeceksin." Ses yükselerek bir kahkaha halini aldý. Audra yüksek sesle, "Bu sözleri duymadým," diye baðýrdý. O sese meydan okuyor, onun itiraz etmesini bekliyordu. Ama o ses bir daha bir ºey söylemedi. Oda sessizdi. Audra birdenbire Bill'in yanýnda olmayý istedi. Bu motel odasýnda sabahý bekleyemeyecekti. Genç kadýn ýºýðý yakarak saate baktý. Üçü on iki geçiyordu. Yataktan kalktý. Banyonun ýºýðý birdenbire yandý, sonra kapýsý gýcýrdayarak açýldý. Audra irileºmiº gözlerle o tarafa bakýyordu. Kalbi kaburgalarýna çarpýyordu. O ses usulca, "Hepimiz de burada, aºaðýda yüzüyoruz, Audra," dedi. Sonra bu bir çýðlýk halini aldý. "Audraaa!" Bunu kahkahaya benzeyen acayip bir hýrýltý izledi. Audra geri geri giderek, "Kim var orada?" diye haykýrdý. Bu kez de birdenbire televizyon açýldý. Genç kadýn döndü. ªimdi ekranda, gümüºlü turunculu bir elbise giymiº palyaço dans ediyordu. Gözlerinin yerinde kara iki çukur vardý adamýn. Boyalý dudaklan bir gülümsemeyle açýlmýºtý. Diºleri ustura kadar keskindi. Palyaço elinde kesik bir kafa duruyordu. Audra bunun Freddie Firestone'un baºý olduðunu fark etti. Kesik boynundan akan kanlar, içerden ekrana çarparak cýzýrdýyordu. Audra baðýrmak istedi ama sesi çýkmýyordu. Genç kadýn kör gibi, iskemlenin arkasýnda asýlý olan elbisesine uzandý, çantasýný kaptý. Koridora fýrlayarak kapýyý hýzla kapattý. Yüzü bembeyazdý, kesik kesik soluk alýyordu. Audra koridorda durup elbisesini giydi. 374 "O" Arkasýndan bir ses, "Yüzeceðiz," diye güldü. Audra soðuk bir parmaðýn çýplak topuðunu okºadýðýný hissetti. Genç kadýn boðulurcasýna baðýrdý ve kapýdan


uzaklaºtý. Kapýnýn altýndan ceset elini andýran beyaz bir el uzanmýºtý. Hýºýrdayarak halýnýn üzerini araºtýrýyordu. Týrnaklan kalkmýº, altlarýndaki morumsu beyaz etler ortaya çýkmýºtý. Audra çýplak ayaklarýyla koridorda koºtu. Tek düºüncesi Derry Konaðýna ulaºmaktý. Dýºarý fýrlayarak park yerine koºtu. Otomobilin etrafýný sisler sarmýºtý. Kývrýlýp bükülüyordu dumanlar. Audra telaºla çantasýnda anahtarlarý ararken kiralamýº olduðu arabayla burun buruna duran eski pikabý fark etmedi. Pikabýn direksiyonundaki adamý da. Pikabýn kapýsý açýldý, adam taºýttan indi. O sýrada Audra da arabasýnýn anahtarýný buldu. Titreyen eliyle anahtan kilide sokarken bir el omzunu yakaladý. Genç kadýn bir çýðlýk attý. Adam onu kendisine doðru çevirdi. Suratý ºiºti. Gözleri garip garip parlýyordu. ªiº dudaklan korkunç bir gülümsemeyle aralandýðý zaman Audra adamýn önden üç diºinin kýnlmýº olduðunu gördü. Genç kadýn konuºmaya çalýºtý ama baºaramadý. Tom Rogan týrnaklanný Audra'nýn cildine iyice batýrdý ve sonra, "Ben seni filmlerde görmedim mi?" diye fýsýldadý. EDDIE'NIN ODASI Eddie, BillTe Beverly'ye kapýyý açtý. Sol kolu onlara eski günleri hatýrlatan bir biçimde sarkýyordu. "Ben iyiyim," dedi arkadaºlanna. "Aðn kesici aldým. Sancý o kadar kötü deðil." Ama pek de iyi olmadýðý anlaºýlýyordu. Birbirine iyice bastýrdýðý dudaklan morumsuydu. Bili yerdeki cesedi gördü. Daha ilk bakýºta, iki ºeyi kesinlikle anladý. Bu adam Henry Bowers'ti ve ölmüºtü. Bili, Eddie'nin yanýndan geçerek ölünün baºucunda diz çöktü. Henry'nin aðzý kan içindeydi. Dudaklan gerilmiº, diºleri ortaya çýkmýºtý. Elleri birer pençeden farksýzdý. 375 Stephen King Beverly de yaklaºarak ifadesiz bir yüzle Henry'ye baktý. Bill, "B-b-bizi durmadan kovaladýðý o günler..." dedi. Beverly baºýný salladý. "Biliyor musun, yine o çocuk gibi duruy0r Bili. Hiç yaºlanmamýº gibi..." Baºýný çevirerek yataðýn kenarýna iliºmiº olan Eddie'ye bir göz attý. O yaºlý duruyordu. Yaºlý ve bitkin. Kadýn, "Ed-die'ye bir doktor çaðýrmalýyýz," diye ekledi. Bill'le Eddie ayný anda, "Olmaz," dediler. "Ama yaralý o. Kolu..." "B-b-bu eski günlerdeki gibi..." Bili ayaða kalktý. Beverly'yi kollarýndan tutarak yüzüne baktý. "K-k-kenti bu iºe kanºtýnrsak..." Eddie, "Beni cinayet suçundan tutuklarlar," dedi. "Ya da hepimizi birden. Sonra bir kaza olur. Yalnýzca Derry'de görülen o özel kazalardan biri. Belki bizi hapse atarlar, bir ºerif yardýmcýsý çýldýrýr, hepimizi vurur. Ya da yemeklerden zehirleniriz. Veya hücrelerimizde kendimizi asarak intihara karar veririz." "Eddie, çýlgýnlýk bu. Bu..." Eddie, "Öyle mi?" diye sordu. "Burasý Derry, unutma." "Ama biz olgun insanlarýz. Alt tarafý Henry gece yansý buraya geldi ve sana saldýrdý." Bili, "N-n-neyle?" dedi. "S-s-sustalý nerede?" Eddie ýslýk çalarmýº gibi hafif bir sesle, "Sustalýyý bir tekmede televizyonun altýna gönderdim," diye açýkladý. "Ama ºimdi orada yok. Demin her tarafý aradým." Bili, Beverly'ye baktý. "D-d-diðerlerini de çaðýr. B-b-en, Eddie'nin kolunu sarabilirim sanýrým." Beverly bir an kararsýz, durakladý. Sonra da, "Pekâlâ," dedi. Önce Richie'yi aradý, sonra da Ben'i. Ýkisi de hemen geleceklerini söylediler, ne olduðunu da sormadýlar. Beverly rehberde Mike'in evinin numarasýný buldu. Ama telefona cevap veren olmadý. Bili, "Ki-ki-kitaplýðý dene," dedi. Penceredeki kýsa raylarý çýkarmýº, bunlarý ropdöºambrýnýn kuºaðýyla sýkýca Eddie'nin koluna baðlýyordu. Be376 'O verly rehberi açtýðý sýrada kapýya vuruldu. Ben'le Richie içeri girdiler. Ben kot pantolonla gömlek giymiºti. Richie ise gri pamukludan ºýk bir pantolonla pijamasýnýn ceketini. Gözlüðünün ardýndan ihtiyatla etrafýna bakmýyordu. "Tanrým! Eddie, ne..."


Ben de, "Ah, Tanrým!" diye baðýrdý. Yerde yatan Henry'yi görmüºtü. Bili sert sert, "Susun," diye emretti. Gözlerini ölüye dikmiºti. "Henry mi o?" Ben cesede doðru birkaç adým attý, sonra duraklayarak çaresiz bir tavýrla Bill'e baktý. Bili, Eddie'ye, "O-o-olanlan s-s-sen a-a-anlat," dedi. "B-b-bu 1-1-la-net o-oolasýca k-k-kekemeliðim arttý." Eddie olayý anlatýrken Beverly de kitaplýðýn numarasýný buldu. Karºýdan telefona pek çabuk cevap verdiler. Beverly'nin hiç tanýmadýðý bir ses, "Alo?" dedi. "Alo?" Beverly diðerlerine eliyle susmalarýný iºaret etti. "Bay Han-lon orada mý?" Karºýdaki, "Siz kimsiniz?" diye sordu. Beverly dudaklarýný yaladý. Kaygýlanmaya baºlýyordu. "Asýl siz kimsiniz? Bay Hanlon olmadýðýnýzý biliyorum." Adam, "Ben Derry Polis Müdürü Andrew Rademacher'ým," dedi. "Bay Hanlon ºu anda Derry Hastanesinde. Kýsa bir süre önce saldýrýya uðradý ve aðýr ºekilde yaralandý. ªimdi, lütfen bana kim olduðunuzu söyleyin. Adýnýzý bilmek istiyorum." Beverly kýsýk bir sesle sordu. "Yarasý çok mu aðýr?" Rademacher sert sert, "Bana adýnýzý verin lütfen," dedi. Beverly, "Kö-korkanm bu imkânsýz..." diye kekeledi. "Adýmý size açýklayamam... Yani ºimdi..." "Bu olay hakkýnda ne biliyorsunuz?" Beverly ºaºýrdý. "Hiçbir ºey bilmiyorum. Bunu da nereden çýkardýnýz?" 377 Stephen King Rademacher, "Demek siz her gece, sabaha karºý üç buçukta kitaphða telefon etmek adetindesiniz, öyle mi?" dedi. "Saçmalamayý býrakýn, küçük haným. Bu bir saldýn. Mike Hanlon'un durumuna bakýlýrsa, güneº doðarken olay cinayete de dönüºebilir. Size tekrar soruyorum. Bu olay hakkýnda ne biliyorsunuz?" Beverly gözlerini yumdu, yanýna gelmiº olan Bill'in kolunu sýkýca tuttu. "Mike Hanlon'un ölmesi ihtimali mi var? Bunu sýrf beni korkutmak için söylemiyorsunuz ya? Gerçekten ölebilir mi? Lütfen söyleyin." "Yarasý çok aðýr. Bu sizi korkutmuyorsa, doðrusu korkutmah. ªimdi kim olduðunuzu ve neden..." Beverly rüyada gibi telefonu kapattý. Henry'ye baktý, sonra irkildi. Henry'nin bir gözü kapanmýºtý. Sakatlanan diðer gözü hâlâ akýyordu. Sanki Henry, Beverly'ye göz kýrpýyordu. Richie hastaneyi aradý. Bili, Beverly'yi yataða doðru götürerek onu Eddie'nin yanýna oturttu. Kadýn boº gözlerle ilerideki bir noktaya bakýyordu. Richie ºimdi Deny Postasý gazetesinin muhabiri rolündeydi. Hasta-nedekileri soru yaðmuruna tutuyordu. Sonra telefonu kapatarak gözlerini yumdu. "Tanrým!" Sesi hafif ve boðuktu. "Tanrým! Tanrým! Tanrým!" Gözlüðünü çýkararak camlanný pijamasýnýn üstüyle sildi. "Mike yaºýyor ama durumu çok ciddi... Henry onu Noel hindisi gibi dilmiº. O arada bacaðýndaki atardamarý da kesmiº. Mike fazla kan kaybetmiº. Neyse ki bacaðýný sýkýca baðlamayý baºarmýº. Yoksa onu bulduklannda çoktan ölmüº olacakmýº." Beverly ellerini yüzüne bastýrarak çocuk gibi aðlamaya baºladý. Eddie mýnldandý. "Noel hindisi gibi dilinen yalnýz Mike deðil. Henry de yaralýydý..." Bili, "Ha-ha-hâlâ polise gitmek istiyor musun, Beverly?" diye sordu. 378 "O" Kadýn gözlerini kuruladý. "Hayýr. Polise gitmek istemiyorum. Eddie haklý. Baºýmýza bir ºey gelebilir. Ölümümüze neden olacak bir ºey. Ama gerçek neden bu deðil." Dört erkeðe baktý. "Yemin ettik... Bill'in kardeºi, Stan... diðerleri... ve ºimdi de Mike. Ben hazýnm, Bili." Bili diðerlerine döndü. Richie baºýný salladý. "Pekâlâ, Koca Bili. Bir deneyelim." Ben, "Durum eskisinden de kötü," dedi. "Ýçimizden iki kiºi eksik." Bili sesini çýkarmadý. Ben, "Pekâlâ," diye ekledi. "Beverly haklý. Yemin ettik." "E-E-Eddie?"


Eddie cansýzca gülümsedi. "Galiba merdivenden yine senin sýrtýnda ineceðim. Tabii merdiven hâlâ oradaysa." Beverly, "Ama bu sefer kimse bize taº atmayacak," dedi. "Onlar öldü. Üçü de." k, Richie sordu. "Bu iºi ºimdi mi yapacaðýz, Bili?" K Bili, "E-e-evet," dedi. "T-t-tam zamaný sanýnm." P Ben birdenbire, "Bir ºey söyleyebilir miyim?" diye sordu. Bili ona bakarak hafifçe gülümsedi. "H-h-her z-z-zaman söyleyebilirsin." Ben, "Siz yine de benim en yakýn arkadaºlarýmsýnýz," dedi. "Bu olay nasýl sona ererse ersin... yalnýzca... bunu söylemek istedim." Birdenbire hepsi de gülmeye baºladýlar. Sonra Richie gözlerini silerek, "Saman Yýðýný," dedi. "Kelime seçmesini çok iyi biliyorsun. Asýl o yazar olmalýydý, Koca Bili." Bili yine gülümsedi. "Ö-ö-öyle... ªimdi..." Eddie'nin ödünç aldýðý arabaya bindiler. Direksiyona Richie geçti. Sis iyice yoðunlaºmýºtý. Richie radyoyu açtý. Gene Vincent, "Be- Bop-A-Lula"yý söylüyordu. Beverly usulca, "ªunu kapat, Richie," diye mýnldandý. 379 Stephen King Richie düðmeye uzandý, sonra da donmuº gibi kaldý. Radyodan palyaçonun alaylý, cýrlak sesi yükseldi. "Richie Tozier'in 'Ölüler Rock Prog-ramý'ný dinliyorsunuz. ªimdi karºýnýzda konuk Disk Jokey Georgie Denb-rough! Haydi Georgie!" Birdenbire Bill'in kardeºinin sesi arabanýn içinde yankýlandý. "Beni sokaða sen gönderdin, Bili. 'O' da beni öldürdü. 'O', kanalizasyon kana-lýndaydý. 'O'beni öldürdü. Sen buna izin verdin, Koca Bili. 'O'nun..." Richie radyoyu öyle hýzla kapattý ki, düðme yerinden fýrladý. Sonra titrek bir sesle, "Beverly haklý," dedi. "Radyo dinlemeyelim. Ne dersiniz?" Kimse cevap vermedi. Bili düºünceli bir tavýrla, hiç kýmýldamadan oturuyordu. Yüzü bembeyazdý... Batýda gök gürlemeye baºladý. ÇORAK YER'DE Köprü yine o eski köprüydü. Richie arabayý köprünün yanýnda durdurdu. Hepsi inerek parmaklýða yürüdüler, aºaðýya baktýlar. Sanki arabadan geçen yirmi yedi yýl Çorak Yer'i hiç etkilememiºti. Bili, "H-h-haydi," dedi. Yamaçtan indiler. Bili farkýna varmadan Gü-müº'ü aradý, sonra da kendi kendisine güldü. Gümüº, Mike'ýn garajýnday-dý. Bili, Ben'e döndü. "Bizi o-o-oraya götür." Ben baºýný salladý. Artýk otlann bürüdüðü patikadan geçerek açýklýða çýktýlar. Ama burasý eskisi gibi deðildi. Aðaççýklar ve bodur çamlar açýklýðý iyice kaplamýºtý. Bili tekrarladý. "Bi-bizi oraya götür, Ben." Tek sýra halinde Kenduskeag'in kýyýsýna indiler. Birbirine girmiº çalýlarýn ve dallarýn arasýndan geçmeye çalýºýyor, insanýn boyu kýsayken bu iº ne kadar kolay oluyordu, diye düºünüyorlardý. Sonra Ben'in ayaðý bir ºeye takýldý. Yere yuvarlanýrken kafasýný az kalsýn tulumba merkezinden uzanan silindire çarpacaktý. Silindir böðürtlenlerin arasýnda kaybolmuº gi380 'O biydi. Ben ayaða kalktý. Yüzü, kollarý ve elleri dikenler yüzünden iyice çizilmiºti. Ben neye takýldýðýný anlamak için eðildi. Yerde silindirin demir kapaðý duruyordu. Biri kapaðý açmýºtý. Ben, tabii ya, diye düºündü. "Bunu biz yaptýk. Yirmi yedi yýl önce. Ama sonra gerçeði anladý. O gün tulumba çalýºmýyordu. Sonra herhalde birileri tulumbayý onarmaya geldiler. Giderken de silindirin kapaðýný kapatmýº olmalýlar. Ben doðruldu. Beº arkadaº silindirin çevresinde durarak aºaðýya baktýlar. Sadece hafif bir su ºýpýrtýsý duyuluyordu, hepsi o kadar. Richie, Ed-die'nin odasýnda bulduðu bütün kibritleri getirmiºti. Bir kutu kibriti yakarak aºaðýya attý. Bir an silindirin ýslak iç yüzeyini ve sessiz tulumbayý gördüler. Richie kaygýyla, "Belki bu kapak uzun bir süre önce açýldý," dedi. "Yani ille de yeni..." Ben, "Bu yeni olmuº sanýrým," dedi. "Yaðmurdan sonra... Son yaðmurdan." Richie kibriti alarak çaktý, kapaðý aydýnlattý.


Bili, "B-b-bunun altýnda bir ºey var," diye baðýrdý. "Bir k-k-kayýºa benziyor. Sen ve Richie b-b-bana y-y-yardým edin." Kapaðý yakalayarak dev bir para gibi çevirdiler. Bu sefer Beverly bir kibrit çaktý. Ben de kapaðýn altýndan çýkan çantayý kuºkuyla aldý. Beverly kibriti sallayarak söndüreceði sýrada gözü Bill'in yüzüne iliºti. Kadýn dondu kaldý. Kibrit parmaðýný yaktý. Beverly, "Bill?" diye haykýrdý. "Ne var? Ne oldu?" Bili gözlerini çantadan alamýyor, bu da yine bir oyun, diye düºünüyordu. Audra Ýngiltere'de. 'O' korktuðu için bu bayaðý oyuna baºvurdu. Ah, evet. 'O' bizi, hepimizi gerisin geri buraya çaðýrdýðý zamanki kadar güvenli deðil. Sonra Bili, dünyada uzun saplý kaç çanta var biliyor musun? Bir milyon mu? On milyon mu? Belki daha fazla. Ama bu çanta bir tek. Bunu ben Audra'ya hediye ettim." "Bill?" Beverly yazarýn omzunu tutmuº, onu sarsýyordu. 381 Stephen King 9| Gözleri korkuyla irileºmiº olan Richie, "Bill?" diye fýsýldadý. "Ne oldu?" Bili haykýrarak çantayý Ben'in elinden kaptý, fermuvarýný açýp içindekileri boºalttý. Kibriti Beverly'den alarak bir tane çaktý. Kâðýt mendil, çiklet, makyaj takýmý ve bunlarýn arasýnda, "Tavan Arasýndaki Oda" filmi için anlaºma imzaladýðý zaman Freddie Firestone'un Audra'ya hediye ettiði mücevherli pudriyer. Bili, "K-k-karým aºaðýda," diyerek diz çöktü, eºyalarý çantaya týktý. "Karýn mý? Audra mý?" Beverly'nin yüzünden ºok geçirdiði anlaºýlýyordu. "B-b-bu onun çantasý. O-o-nun eºyalarý..." Richie mýrýldandý. "Tanrým, Bili! Bu olamaz. Çünkü..." Bili karýsýnýn timsah derisi cüzdanýný bulmuºtu. Açarak uzattý. Richie bir kibrit çaktý ve Audra'nýn resmini gördü. Altý filmde seyrettiði o yüzü! "H-H-Henry öldü... Victor ve G-G-Geðirti de..." Bili ayaða kalktý. "Audra'yý k-k-kim yakaladý?" Ben elini Bill'i omzuna koydu. "En iyisi aºaðýya inip bunu anlayalým. Öyle deðil mi?" Bili önce Ben'in kim olduðunu bilmiyormuº gibi ona baktý. Sonra bakýºlarý berraklaºtý. "E-e-evet. E-Eddie!" "Bili, çok üzüldüm." "S-s-sýrtýma çýkabilir misin?" "Vaktiyle çýkmýºtým." Bili eðildi, Eddie, sað kolunu onun boynuna doladý. BenTe Richie, Eddie'nin yazarýn sýrtýna çýkmasýna yardým ettiler. Bili silindire girerken Ben, Eddie'nin gözlerini sýkýca yummuº olduðunu fark etti. Birdenbire sanki Henry, Victor ve Geðirti dallarýn arasýndan çýkývereceklermiº gibi bir duyguya kapýldý. Ama artýk bütün eski düºmanlan ölmüºtü. Bili aðýr aðýr aºaðýya inmeye baºladý. Eddie boðazýný sýkýyor, yazar zorlukla nefes alýyordu. Bir taraftan da, tanrým, kanmýn çantasý buraya nasýl geldi, diye düºünüyordu. Tanrým, eðer beni duyuyorsan, lütfen Aud"O" ra'ya bir ºey olmasýn. Bu gece Beverly'yle yaptýðýmýzýn cezasýný o çekmesin. Audra'yý o palyaço mu kaçýrdý. Eðer öyleyse, bilmem Tanrý Audra'ya yardým edebilir mi?" Eddie ince bir sesle, "Korkuyorum, Bili," dedi. Bili soðuk suya indi. "Be-ben de öyle." Yan çömelerek Eddie'yi indirdi. Buz gibi su pantolonunu ýslattýðý için yüzünü buruºturmuºtu. Ýki arkadaº bileklerine kadar gelen suda durdular, diðerlerinin sýrayla aºaðýya inmelerini beklediler. XXI Kentin Altýnda 'O' / 1958 Yeni bir ºey olmuºtu. Sonsuza uzanan zamanda ilk defa yeni bir ºey. Evrenden önce yalnýzca iki ºey vardý. 'O' ve Kaplumbaða. Kaplumbaða yaºlý, aptal bir yaratýktý. Kabuðundan hiç çýkmýyordu. 'O', Kaplumbaðanýn ölmüº olabileceðini düºünüyordu. Belki bir milyar yýl önce ölmüºtü. Ama ölmemiºse bile, yine de ahmak ve yaºlý bir yaratýktý. Evet, belki Kaplumbaða bütün evreni bir anda kusuvermiºti ama bu onun aptal olmadýðýný da göstermezdi. 'O', bu dünyaya, Kaplumbaðanýn kabuðuna çekilmesinden çok sonra gelmiºti. Ve burada hemen hemen yeni sayýlabilecek bir hayal gücüyle karºýlaºmýºtý. Bu hayal gücü, besini çok lezzetli bir hale sokuyordu. 'O'nun diºleri, egzotik dehºetler ve ºehvetli korkularla katýlaºan etleri parçalýyordu. Bu küçük insanlar gece


dolaºan korkunç yaratýklarý ve hareket eden çamurlarý hayal ediyorlardý. Ýstememelerine raðmen sonsuz uçurumlarý düºünüyorlardý. 383 Stephen King 'O', bu zengin yiyecekle besleniyordu. Yaºamý basitti. Yemek için uyanýyor, rüya görmek için uyuyordu. 'O', kendine göre bir yer yapmýºtý. Oradan gözleri olan ýºýklý kürelerle çevreye memnunlukla bakýyordu. Deny 'O'nun aðýlýydý. Derry'liler de koyunlarý. Bu bir süre böyle devam etmiºti. Sonra... bu çocuklar çýkmýºlardý ortaya. Yeni bir ºey! Sonsuza kadar uzanan zamanda ilk defa oluyordu bu. 'O', hepsini de öldürmek için Neibolt Sokaðýndaki evde saldýrýya geçtiði zaman beklenmedik bir ºey olmuºtu. 'O', çocuklarý daha önce öl-düremediði için belirsiz bir kaygý duyuyordu. Galiba ilk yeni ºey de bu kaygýydý aslýnda. Sonra o evde akla gelmeyecek, beklenmedik bir ºey olmuºtu. 'O', müthiº bir acý duymuºtu. Korkunç, korkunç bir acý! Ve bir an korkuya da kapýlmýºtý. Çünkü 'O'nun aptal yaºlý Kaplumbaðayla bir tek ortak yaný vardý. Bütün canlýlar, içinde bulunduklarý biçimle ilgili doðal yasalara uymak zorundaydýlar. 'O' da ilk kez, biçimini deðiºtirme yeteneðinin yalnýz kendi yararýna deðil, zararýna da iºleyen bir güç olabileceðini anlýyordu. O zamana kadar hiç acý duymamýºtý. Hiçbir zaman. Ve 'O', bir an ölebileceðim düºünmüºtü. Ah, evet, kafasý müthiº, beyaz, parlak bir azapla dolmuºtu. O zaman kükremiº, miyavlamýº ve gürlemiºti. Çocuklar da kaçmayý baºarmýºlardý. Ama ºimdi yine geliyorlardý. 'O'nun kentin altýndaki ülkesine girmiºlerdi. Iºýklarý ve silahlarý olmadan karanlýklarda dolaºan aptal yedi çocuk. 'O', hepsini de öldürecekti. 'O' kendisiyle ilgili önemli bir ºeyi keºfetmiºti: Sürprizlerden ve deðiºikliklerden hoºlanmýyordu. Yeni ºeyler de istemiyordu. Asla. 'O'nun bütün istediði yemek, uyumak, rüya görmek ve tekrar beslenmekti. Acý ve kýsa, parlak korkuyu yeni bir duygu izlemiºti. Öfke. (Aslýnda bütün gerçek duygular 'O' için yeniydi. Ama bütün duygularla alay etmeyi biliyordu.) 'O', çocuklarý öldürecekti. Çünkü onlar, ºaºýlacak bir kaza 384 'O sonucu 'O'nuyaralamýºlardý. 'O'nun hepsinden korkmasýna neden olmuºlardý. 'O', çocuklarýn yaklaºmalarýný dinleyerek, öyleyse bana gelin, diye düºündü. Bana gelin, çocuklar. Hepimizin de burada nasýl yüzdüðümüzü görün. Ama 'O'nun kafasýný kurcalayan bir ºey vardý. 'O' ne yaparsa yapsýn, bunu bir türlü kafasýndan atamýyordu. Her ºey 'O'ndan kaynaklanýyor, 'O'ndan akýyordu. Kaplumbaða evreni kusup sonra da kabuðunun içinde bayýldýðýndan beri bunun böyle olduðu kesindi. O halde, bu ya da baºka dünyadan bir yaratýk onu nasýl aldatabiliyor, nasýl yaralayabiliyordu? Kýsa bir süre için ya da hafifçe olsa bile. Nasýl oluyordu bu? ݺte 'O' böylece yepyeni bir durumla daha karºýlaºmýº oluyordu. Son yenilikle. Ama bu bir duygu deðil, buz gibi bir düºünceydi. Yoksa 'O', her zaman sanýldýðý gibi yapayalnýz deðil miydi? Bir tane daha mý vardý? Bu çocuklar onun araçlarý mýydýlar? Acaba?... Acaba?... 'O' titremeye baºladý. Nefret yeni bir ºeydi. Can acýsý da öyle. 'O 'nun isteklerine karºý gelinmesi de yeniydi. Ama en korkunç yenilik korkuydu. 'O', çocuklardan korkmuyordu. Bu geçmiºti. 'O', yalnýz olmamasýndan korkuyordu. Hayýr. Bir tane daha olamazdý. Hayýr, öyle biri yoktu. Belki de bunlar çocuk olduklarý için, hayallerinde 'O 'nun kýsa bir süre azýmsadýðý kaba bir güç vardý. Ama ºimdi geliyorlardý. Artýk 'O', hepsini teker teker mak-ro-evrene atacaktý. Gözlerinin öldürücü ýºýðýna. Evet. Çocuklar geldiði zaman 'O' hepsini deli gibi baðýrtarak öldürücü 'ªýklara atacaktý. 385 F:25 Stephen King


TÜNELLERDE / Ý4.ls Beverly'yle Richie'de ancak on kibrit vardý. Ama Bill çocuklarýn kibritlerini çakmalarýna izin vermedi. ªu ara künk biraz aydýnlýk sayýlýrdý. Hiç olmazsa dört adým ötesine kadar görebiliyorlardý. Kibritleri idareli kullanmak daha doðru olacaktý. Su derinleºmiºti artýk. Üç defa yanlanndan hayvan leºleri geçmiºti. Bir kedi yavrusu, bir sýçan, bir kuº... Su aðýr aðýr akýyordu. Ama bu durum çok geçmeden sona erecekti. Yakýndan sulann uðultusu geliyordu. Künk saða kývrýlmaktaydý. ªimdi buraya üç borudan su akýyordu. Bili üst üste yerleºtirilmiº olan üç künke çaresizlik içinde baktý, sonra da Eddie'ye döndü. "H-h-hangisi?" Ýnsan bir iº yapmak istiyorsa Ben'e sorardý. Ne taraftan gideceðini öðrenmek istediði zaman da Eddie'den yardým isterdi. Eddie, "Ne tarafa gitmek istediðine baðlý?" diye cevap verdi. Bili diðerlerine döndü. "K-k-kahretsin! 'O', nerede?" Richie hemen, "Kentin göbeðinde," dedi. "Kent merkezinin hemen altýnda. Kanalýn yakýnýnda." Beverly, doðru, der gibi baºýný salladý. Ben'le Stan de öyle yaptýlar. "M-M-Mike?" Zenci çocuk da, "Evet," dedi. "'O' orada. Kanalýn yakýnýnda. Ya da altýnda." Bili, Eddie'ye baktý. "H-h-hangisi?" Eddie istemeye istemeye en alttaki künkü iºaret etti. "ªu." Bu cevap Bill'in hoºuna gitmedi, ama onu ºaºýrtmadý da. Stan mutsuzca, "Ah, Tanrým," dedi. "Laðým borusu bu." Mike, "Ama biz..." diye baºladý, sonra susup baºýný yana eðdi. Etrafý dinliyordu. Gözlerinde kaygý vardý. Bili de ºimdi sesleri duyuyordu. ªu ºakýrtýsý. Homurtular. Henry hâlâ peºlerindeydi. Ben, "Çabuk," dedi. "Gidelim." 386 'O Stan bir geriye baktý, bir künke. Dudaklarýný birbirine bastýrarak basýný salladý. "Haydi, gidelim. Pislikler yýkanabilir." Bili en önden künke girdi. Burasý pislik kokuyordu. Ama etrafa baºka bir koku daha yayýlmýº gibiydi. Çocuk, doðru yöne gittiðimiz belli, diye düºündü. 'O' buraya gelmiº... Hem de sýk sýk. Çocuklar gitgide karanlýklaºan künkte aðýr aðýr ilerlediler. Bili kün-]cün sona ermiº olduðunu ancak aºaðýya yuvarlandýðý zaman anladý. Telaºla, "D-dikkatli olun!" diye baðýrdý. "Boru burada bitiyor. Ben biraz aºaðýdayým!" Sesi etrafta yankýlanýyordu. "E-Eddie? N-neredesin?" "Buradayým." Eddie elini salladý. Eli Bill'in burnuna süründü. "Bana yardým et, Bili. Önümü göremiyorum." Birdenbire bir gürültü oldu. Beverly, Richie ve Mike ayný anda haykýrdýlar. Üçü birden yuvarlanmýºlardý. Bill, Eddie 'nin kýrýk kolunu acýtma-maya çalýºarak arkadaºým kucakladý. Richie, "Ah, Tanrým," diye inledi. "Boðuluyorum sandým. Tepemizden sular aktý. Buna pislik duºu denir." Hepsi birden tiz seslerle güldüler. Kahkahalarý kesilirken Stan birdenbire acýyla aðlamaya baºladý. Richie kolunu Stan'in yapýº yapýº omzuna attý. "Yapma, ahbap. ªimdi hepimizi de aðlatacaksýn." Stan yüksek sesle, "Bir ºeyim yok," dedi ama hâlâ aðlýyordu. "Korkuya dayanabilirim. Ama böyle pis olmaktan nefret ediyorum. Nerede olduðumu bilmemekten de..." Bili, Richie'ye sordu. "Kibritler yanabilecek mi dersin?" "Ben kibriti Beverly'ye verdim." Bili, kýzýn karanlýkta avucuna kibrit kutusunu sýkýºtýrdýðýný fark etti. Kuruydu galiba. Beverly, "Kutuyu koltuðumun altýna sýkýºtýrdým," diye açýkladý. "Belki yanar. Bir dene." Bili bir kibrit çaktý. Kibrit yandý. Bili kibriti havaya kaldýrarak etrafýna bakýndý. Arkadaºlarý birbirine sokulmuºlardý. Pislik içindeydiler. Çok küçük duruyorlardý. Ýyice korktuklan da belliydi. Künkün dibinde de bir 387


Stephen King tabaka pislik vardý. Ve... kibrit Bill'in parmaklarýný yakarken çocuk onu sallayarak söndürdü. Usulca, "Sa-saðýmda, yerde bir ölü yatýyor," dedi. "Galiba bu Pa-PaPa..." Beverly, "Patrick mi?" diye sordu. Titrek sesinden sinir krizi geçirmek üzere olduðu anlaºýlýyordu. "Patrick Hocstter mi?" "E-e-evet. Bi-bi-bir kibrit d-d-daha çakmamý ister misiniz?" Eddie, "Bunu yapmak zorundasýn, Bili," dedi. "Borularý göremezsem ne tarafa gitmemiz gerektiðini anlayamam ki!" Bili kibriti çaktý. Soluk ýºýkta hepsi de bir zamanlar Patrick Hocstter olan o ºiºmiº, yeºil ºeyi gördüler. Ceset karanlýkta onlara korkunç bir dostlukla gülümsüyordu. Ama suratýnýn yansýyla. Laðým fareleri yüzünün diðer tarafýný kemirmiºlerdi. Patrick'in yaz okulu kitaplan etrafa saçýlmýº, nemden iyice ºiºmiºti. Gözleri irileºmiº olan Mike boðuk boðuk, "Tannm..." dedi. Beverly atýldý. "Onlarýn seslerini duyuyorum yine. Henry'yle diðerlerinin." Akustik onlann seslerini de Henry'ye ulaºtýnyordu anlaºýlan. Henry olanca sesiyle böðürdü. "Sizi yakalayacaðým!" Sanki yaný baºlanndaydý. Richie, "Hemen gel!" diye baðýrdý. "Hemen koº, muz ayaklý! Burasý týpký yüzme havuzuna benziyor. Sen..." Sonra künkten çýlgýnca bir korku ve acý dolu bir çýðlýk yükseldi. Kibrit Bill'in elinden düºerek söndü. Eddie tek kolunu onun boynuna doladý. Stan Uris de diðer taraftan Bill'e sokuldu. Çýðlýk gitgide tizleºiyordu. Sonra boðuk, garip bir ses duyuldu. Kanat çýrpmasýný andýran bir gürültü. Çýðlýk birdenbire kesildi. Mike karanlýkta dehºetle, boðulurcasýna, "Bir ºey onlan yakaladý," dedi. "Bir ºey... bir canavar... Bili, buradan gitmeliyiz... Lütfen..." Bili gruptan geri kalan birinin laðým borusunda sendeleyerek onlara doðru geldiðini duydu. Belki de iki kiºiydiler. Yankýlar yüzünden durum pek anlaºýlmýyordu. Bili telaºla, "E-Eddie, ne taraftan?" diye sordu. 388 'O Eddie, Bill'in kolunu sarstý. "Kanala doðru mu?" "Evet!" "Saða, Patrick'in yanýndan geçeceðiz ya da üzerinden atlayacaðýz." Eddie'nin sesi birdenbire sertleºti. "Ona pek aldýrdýðým yok. Kolumu kýranlardan biri de oydu. Yüzüme de tükürdü." "Gi-gi-gidelim." Bili çýktýklan boruya bir göz attý. "T-t-tek sýra. Y-y-yine ee-eskisi gibi birbirinizin omuzlanný tutun." Ellerini uzattý, omzunu borunun pis porselen yüzeyine sürerek ilerledi. Patrick'in üzerine basmayý, ayaðýnýn cesede gömülmesini istemiyordu. Böylece karanlýkta yürüdüler. Dýºanda fýrtýna coºuyor, Derry'nin erkenden karanlýklara gömülmesine neden oluyordu. Rüzgâr uluyor, ºimºekler çakýyor, aðaçlar devriliyordu. 'O' / MAYÝS 1985 ªimdi yine geliyorlardý. Her ºey 'O 'nun tahmin ettiði gibi geliºmiºti. Ama 'O 'nun düºünemediði bir ºey de olmuºtu. Ýnsaný çýldýrtan, öfkelendiren korku... Bir baºkasýnýn da olduðu duygusu. 'O' korkudan nefret ediyordu. Mümkün olsa 'O' nefreti yiyecekti. Ama korku 'O'nunla alay ediyordu. 'O' da korkuyu, ancak yaklaºan düºmanlarýný ortadan kaldýrarak öldürebilecekti. Aslýnda bu korku yersizdi. Çocuklar büyümüºlerdir artýk. Sayýlarý da yediden beºe inmiºti. Beº de güçlü bir sayýydý. Ama bunda yedinin o mistik ve týlsýmlý niteliði yoktu. Evet, 'O'nun uºaðý kütüphaneciyi öldüreme-miºti. Ama kütüphaneci hastanede ölecekti. 'O', daha sonra, ºafak sökmeden önce, hapçý bir erkek hastabakýcýyý kütüphanecinin iºini bitirmesi için gönderecekti. Yazarýn kadýný ºimdi 'O'nun yanýndaydý. Hem yaºýyordu, hem yaºamýyordu. Kadýn 'O'nu görür görmez kafasý mahvolmuºtu. 'O'nu gerçek ha389 Stephen King liyle görmüºtü o. Maskesiz, süssüz haliyle. Tabii o süsler aslýnda birer aynaydý. Bunlara bakanlar kafalarýndaki o korkunç hayalleri görüyorlardý. ªimdi yazarýn karýsýnýn kafasý 'O'na baðlýydý. 'O'nun içinde, makro-evrenin dýºmdaydý. Kaplumbaðanýn ötesindeki karanlýkta.


Kadýn 'O'nun gözüydü. 'O'nun kafasýnýn içindeydi. 'O' öldürücü ýºýklarýn içindeydi. Ah, ama o süsler püsler de pek eðlenceli oluyordu. Örneðin Mike Hanlon. Çocuk bilinçli bir biçimde hatýrlamýyordu olayý. Ama annesi çocuða, çelik fabrikasmdaki kuºun nereden geldiðini söyleyebilirdi. Mike altý aylýkken bir karga, bahçede beºiðinde yatan çocuða saldýrmýº ve onu gagalamaya baºlamýºtý. Mike can acýsý ve dehºetle haykýrmýº, annesi zor yetiºmiºti. Mike'm kafasýnda bir yer, bu olayý hiç unutmamýºtý. Küçücük bir bebek, dev bir kuº. 'O' Mike'a yaklaºtýðý zaman da, çocuk tekrar dev kuºu gördüðünü sanmýºtý. Daha önce kentte yaºayan kýzýn kocasý 'O'nun emrine uyarak yazarýn kadýnýný getirmiºti. 'O', adam için biçimini deðiºtirmeye gerek görmemiºti. 'O', inindeyken öyle süslenmiyordu. Uºak koca, 'O'na bir kere bakmýº ve geçirdiði ºok yüzünden ölmüºtü. Yüzü kül gibi olmuº, beynindeki bazý noktalardan fýºkýran kanlar gözlerine dolmuºtu. Yazarýn karýsý dehºetle, AH SEVGÝLÝ TANRIM! O DݪÝ! diye düºünmüº, sonra da kafasý durmuºtu. ªimdi artýk öldüren ýºýklarda yüzüyordu. 'O', yerinden çýkýyor, kadýnýn fiziksel kalýntýlarýyla ilgileniyordu. Daha sonraki yemekler için hazýrlýyordu kadýný. ªimdi, ipek tellere sarýlmýº olan Audra Denbrough havada sallanýyordu. Gözleri irileºmiº, camlaºmýºtý. Baºý omzuna düºmüºtü. Ayak uçlarý yere doðruydu. Ama yaklaºan bu adamlarda hâlâ güç vardý. Güçleri azalmýº, ama tükenmemiºti. Çocukken gelmiºlerdi oraya. Gelmiº ve olamayacak bir ºey yapmýºlardý. 'O'nu kötü biçimde yaralamýºlardý. 'O'nu öldürmelerine ramak kalmýºtý. 'O'nu topraðýn derinliklerine kaçmaya zorlamýºlardý. 'O', kendi acayip kanýndan oluºan gölcüðün ortasýnda büzülerek titremiºti-Korkuyor ve bu çocuklardan nefret ediyordu. 390 'O" ݺte yeni bir ºey daha vardý ºimdi; 'O', sonsuz hayatý sýrasýnda hiçbir zaman plan yapmak gereðini duymamýºtý. Ama 'O' ºimdi ilk defa Derry'den canýnýn istediðini ahvermekten korkuyordu. Kendi özel av alanýndan. 'O', çocuklar sayesinde her zaman iyi beslenmiºti. Tabii birçok ergin insandan da yararlanýlabilirdi. Hem de onlar bunu fark etmeden. 'O' yýllar boyunca olgun insanlarla da karnýný doyurmuºtu. Büyüklerin de dehºet duyduklarý ºeyler vardý. Salgý bezleri açýlabilir, korkuyla ilgili kimyasal maddeler bütün vücutlarýna yayýlýrdý. Böylece etleri tuzlanmýº olurdu. Oysa çocuklarýn korkularý daha basit ve genellikle çok güçlüydü. Çocuklarýn korkularý bir tek suratla canlandýrýlabilirdi. Yemek gerektiði zaman da... hangi çocuk palyaçolarý sevmezdi? 'O', çocuklarýn silahlarýný kendisine çevirdiklerini seziyor, anlýyordu. Olaðanüstü hayal gücü olan yedi çocuðun kafasý bit rastlantý sonucu bir araya gelmiº ve 'O' da büyük bir tehlikeyle karºýlaºmýºtý. Bunu bir baºkasý bilerek, isteyerek saðlamýº olamazdý. O yedi çocuk teker teker gelselerdi, 'O' hepsini de yiyip bitirirdi. Ama küçükler bir arada korkutucu bir sim keºfetmiºlerdi. 'O'nun bile bilmediði birsim. Ýnancýn, iki yaný da keskin bir býçak gibi olduðunu. Orta çaðda yaºayan on bin köylü, vampirlerin gerçek olduðuna inanarak onlarý yaratmýºlardý. Belki bir vampir öldürmek için kalbine kazýk çakýlmasý gerektiðini bir tek kiºi düºünmüºtü. Herhalde bir çocuktu bu. Ama kazýk yalnýzca bir tahta parçasýydý. Bunu çakan tokmak ise kafaydý. 'O' sonunda kaçmayý baºarmýºtý. Derinlere inmiºti. Dehºete kapýlan ve bitkin düºen çocuklar 'O 'nun en savunmasýz olduðu o anda yaratýðýn peºinden gitmemiºlerdi. 'O'nun ölmüº olduðuna inanmayý tercih etmiºlerdi. 'O', çocuklarýn yemin ettiklerini biliyordu. Onlarýn geri geleceklerinden de emindi. Daha o sýrada, uykuya dalacaðý zaman, plan yapmaya baºlamýºtý. 'O' uyandýðý zaman iyileºmiº ve yenilenmiº olacaktý. Ama onlarýn 391 Stephen King çocukluklarý iç yaðýndan mumlar gibi eriyip bitecekti. O eski hayal güçleri zayýflayacaktý. Artýk Kenduskeag 'da piranalar olduðunu düºünmeyeceklerdi. Onun yerine, sigortaya inanacaklardý. Yemekte ºarap içilmesi gerektiðini de. Kalp krizi geçirmemek için koºacak, baðýrsak kanserine yakalanmak korkusuyla kýrmýzý et yemekten vazgeçeceklerdi. Yýllar geçerken hayalleri gitgide uf alacaktý. Ve 'O' uyandýðý zaman hepsini de geri çaðýracaktý. Evet, Deny'e çaðýracaktý. Çünkü


korku doðurgandý. Yavrusu da gazaptý korkunun. Ve gazap, intikam alýnmasýný isterdi. 'O', hepsini de geri çaðýracak ve onlarý öldürecekti. Ama ºimdi onlar gelirken 'O' da tekrar korkuya kapýlmýºtý. Çocuklar büyümüº ve hayal güçleri zayýflamýºtý. Ama 'O'nun sandýðý kadar deðil. 'O', arkadaºlar bir araya geldikleri zaman güçlerinin tehlikeli, sarsýcý bir biçimde arttýðýný fark etmiºti. Ve 'O', hayatýnda ilk defa bir hata yapýp yapmadýðýný düºünmeye baºlamýºtý. Ama üzülecek ne vardý? Olan olmuºtu. Yazar, karýsýný düºünüyordu. Yarý çýldýrmýº gibiydi. Bu da iyiydi. Ýçlerinden en güçlüleri bu yazardý. Adam yýllar boyunca kafasýný bu karºýlaºma için hazýrlamýºtý. Yazar baðýrsaklarý karnýndan sarkarak öldüðü sevgili 'Koca Bill'lerigeberdiði zaman, diðerleri 'O'nun pençesine çabucak düºeceklerdi. 'O', kamýný güzelce doyuracaktý... ve belki sonra tekrar derinlere inecekti. Uyuyacaktý. Bir süre için... TÜNELLERDE / 4.30 Richie seslerin yankýlandýðý künkün içinde, "Bili!" diye baðýrdý. Elinden geldiði kadar hýzlý gitmeye çalýºýyor, ama istediði kadar çabuk ilerleyemiyordu. Çocukken bu boruda baºlarýný eðerek yürüdüklerini hatýrlýyordu. ªimdi ise emekleyerek ilerliyorlardý. Künk çok dardý. Richie'nin gözlüðü burnundan kayýyor, geriye itip duruyordu. Disk Jokey olanca se392 "O siyle haykýrdý. "Bili! Bizi bekle! Birlikte gitmemiz gerekiyor! Bunu bilmiyor musun?" Bill'in hafif sesi etrafta yankýlandý. "Audra! Audra! Neredesin?" Richie usulca, "Allah kahretsin," diye mýrýldandý. Sonra da sesini yükseltti. "Eddie olmazsa kaybolacaðýný bilmiyor musun, ahmak? Bizi bekle! Lütfen bizi bekle, Bili!" "Bekliyorum!" Bill'in sesi daha da hafifti ºimdi. Richie, "Bu kadarýna da ºükredelim," dedi. Sonra önündeki Eddie'ye vurdu. "Haydi!" Tekrar sürünerek ilerlemeye baºladýlar. Bili onlan künke açýlan üç borunun önünde bekliyordu. Çok yorgun ve bitkindi. Burada ayakta durabilecekleri kadar yer vardý. Bili, "ªurada," dedi. "V-VViktor! V-v-ve Geðirti." Diðerleri dönüp baktýlar. Beverly inledi. Ben kolunu onun beline doladý. Geðirti Huggins'in iskeletinde bir eksiklik yoktu ama Victor'un kafasý kopmuºtu. Bili çevresine bakýndý. Ýleride gülümseyen kurukafayý gördü. Bili, bu iºe karýºmayacaktýnýz çocuklar, diye düºünerek ürperdi. Ben usulca, "Canavarýn eline düºtüler," diye mýrýldandý. "Hatýrlýyor musunuz? Onlarýn seslerini duyduk..." "A-Audra öldü." Bill'in sesi ifadesizdi. "Bunu biliyorum." Beverly müthiº bir öfkeyle, "Bunu da nereden çýkardýn?" dedi. "Bütün bildiðin baºkalarýnýn öldüðü. Onlarýn çoðu çocuktu. Ölümlere neyin sebep olduðunun da farkýndasýn." Bili içini çekti. "A-Audra'ya buraya geleceðimi söylememeliydim. Bunu neden yaptým? Niçin..." Beverly, Bill'i gömleðinden yakalayarak sarstý. "Sus artýk! Buraya neden geldiðimizi biliyorsun! Yemin ettik. Bu iºi yapacaðýz. Beni anlýyor musun, Bili? Audra öldüyse, öldü... Ama 'O' yaºýyor. ªimdi sana ihtiyacýmýz var. Anlýyor musun? Sana ihtiyacýmýz var!" Aðlamaya baºladý. "Onun için bizi korumalýsýn. Eskiden olduðu gibi. Yoksa hiçbirimiz buradan sað çýkamayýz." Bili diðerlerine bakarak baºýný salladý. "E-ddie?" 393 Stephen King "Buradayým, Bill." "H-h-hangi boru olduðunu hâlâ hatýrlýyor musun?" Eddie iºaret etti. "ªu. Pek dar gözüküyor deðil mi?" Bili tekrar baºýný salladý. "Bunu baºarabilecek misin? Kkolum kýrýk..." "Senin için baºarýnm, Bili." Bili gülümsedi. Bu Richie'nin o zamana kadar gördüðü en yorgun ve en korkunç gülümsemeydi. "Bi-bi-bi-bizi oraya götür, Eddie. Bu i-iºi halledelim." TÜNELLERDE/ 4.55 Bili künkte sürünerek ilerlerken künkün son ucunun biraz havada kaldýðýný kendi kendisine hatýrlatýyordu. Ama yine de gafil avlandý. Birdenbire elleri boºluða


geldi ve yazar aºaðýya yuvarlandý. Omzuna bir aðn girdi. Bili, "D-di-dikkatli olun!" diye baðýrdý. Neyse, diðerleri kazasýz belasýz onun yanýna atlamayý baºardýlar. Bili, "Kkibritin var mý, Richie?" diye sordu. Beverly, "Benim var," diyerek kibrit kutusunu yazarýn avucuna sýkýºtýrdý. "Kutuda yalnýz sekiz on kibrit kaldý sanýrým. Ama Ben'de daha kibrit olacak." Bili mýrýldandý. "Kibrit kutusunu bu sefer de koltuðunun altýna mý soktun?" "Bu kez öyle yapmadým." Kadýn karanlýkta yazara sarýldý. Bili bir an onu iyice kendine çekti, sonra Beverly'yi býrakarak bir kibrit çaktý. Anýlarýn etkisi öylesine güçlüydü ki, hepsi birden dönüp saða baktýlar. Patrick Hocstetter'm kalýntýlarý oradaydý. Ama tanýnabilecek bir ºey yarým daire biçimindeki diºleriydi. Bunlardan ikisi ya da üçü dolguluydu. 394 'O Patrick'in yakýnýnda bir ºey daha vardý. Kibritin titrek ýºýðýnda zorlukla görülebilen ýºýltýlý bir halka. Bili bir kibrit daha çaktý, eðilip yüzüðü aldý. "Audra'nm alyansý bu." Sesi ifadesizdi. Kibrit söndü. Bili karanlýkta yüzüðü parmaðýna taktý. Ben kararsýz bir sesle, "Bili," dedi. "Bir fikrin var mý?" TÜNELLERDE / 14.20 Patrick Hocstetter'in cesedini bulduklarýndan beri, Derry'nin altýndaki tünellerde ne kadar dolaºtýklarýný bilmiyorlardý. Ama Bili yolu bulup geri dönemeyeceðinden emindi. Çocuk, babasýnýn söylediklerini hatýrlýyordu. "Ýnsan o tünellerde haftalarca dolaºabilir..." Ama Eddie hiç de kaygýlý deðildi. Arada sýrada Bill'e bir kibrit çakmasýný söylüyor, düºünceli bir tavýrla çenesine bakýndýktan sonra bir tüneli seçiyordu. Bili yalnýzca Derry kanalizasyon sisteminin kullanýlmayan bir bölümüne girdiklerini biliyordu. Sonunda dar bir künkün sonuna eriºerek ayaða kalktýlar. Bili kibrit çaktý. "N-n-nerede olduðumuzu biliyor musun, Eddie?" diye sordu. Eddie ilerideki çarpýk tüneli iºaret etti. "Kanal o tarafta. Beº yüz metre kadar ilerde sanýrým. Yanýlmýyorsam ºimdi Up-Mile tepesinin altýndayýz. Gerçekten altýndayýz. Çünkü uzun bir süreden beri aºaðýya doðru iniyoruz. Hiç kimse bu kadar derin bir kanalizasyon tüneli açmýº olamaz. Maden tünelinden farksýz bu." Yüzünde kaygý vardý. Richie sordu. "Ne kadar derinlikteyiz dersin, Eddie?" Eddie, "Üç yüz metre kadar," dedi. "Belki daha da fazla." Beverly inledi. "Tanrým..." Stan geriden, "Bunlar zaten kanalizasyon künkleri deðil," dedi. "Kokudan anlaºýlýyor. Koku çok kötü. Ama laðým kokusu deðil." Ben, "Laðým olmasýný tercih ederdim," diye cevap verdi. "Bu koku..." 395 Stephen King ¥ Künkün aðzýndan bir çýðlýk yükseldi. Bill'in ensesindeki tüyler diken diken oldu. "Hepinizi de yakalayacaðým, köpekler! Geberteceðiiiimmmm!" Eddie, "Henry," diye soludu. "Ah, Tanrým, hâlâ peºimizde." Richie, "Buna hiç ºaºmadým," dedi. "Bazý insanlar asla vazgeçmeyecek kadar aptaldýr." "Geberteceðiiiiim!" Bili, "H-h-haydi," dedi. Tünelde ilerlemeye baºladýlar. Çift çift gidiyorlardý. BillTe Eddie, Richie'le Beverly, Stan'le Ben ve en geride de Mike. "S-s-sence Henry ne kadar geride?" Eddie, "Anlayamadým, Koca Bili," dedi. "Yanký çok kötü." Sesini alçaktý. "O kemik yýðýnýný gördün mü?" Bili usulca, "E-e-evet," diye cevap verdi. Eddie karanlýkta saðlam eliyle Bill'in kolunu sýkýca tuttu. On beº dakika kadar sonra bir ºeyin onlara doðru geldiðini duydular. Richie durdu. Donmuº gibiydi. Birdenbire üç yaºýna dönmüºtü sanki. Bili daha kibriti çakmadan o hýºýrtý ve ºapýrtýlarýn ne anlama geldiðini anladý. "Göz!" diye haykýrdý. "Tanrým! Sürünen Göz!"


Diðerleri bir an ne gördüklerinden pek emin olamadýlar. Beverly babasýnýn sonunda onu burada bile bulduðunu düºündü. Eddie, Patrick Hocs-tetter'in bir an canlanmýº olduðunu sandý. Ama sonra Richie'nin çýðlýðý ve ne gördüðünden emin olmasý, yaratýðýn hepsi için ºekillenmesini saðladý. Dev bir göz tüneli dolduruyordu. Kara cam gibi gözbebeðinin çapý altmýº santimdi. Bunun çevresindeki iris çamurumsu bir kýrmýzýydý. Göz akýndaki kýrmýzý damarlar durmadan atýyordu. Göz, kapaðý, kirpiði olmayan, pelte gibi bir ºeydi. Çið ete benzeyen ahtapot kollarý üzerinde ilerliyordu. Göz, çocuklara boº boº, ama yine de aç aç bakýyordu. Kibrit söndü. Bili karanlýkta o ahtapot kollarýnýn ayak bileklerini ve bacaklarýný ok-ºadýðýný fark etti ama yerinden kýmýldayamadý. Vücudu kaskatý kesilmiºti. 'O'nun yaklaºtýðýný, yaratýðýn gövdesinden yayýlan sýcaklýðý hissediyordu. 396 "O" Bir kol beline sarýlarak onu sürüklerken de baðýramadý Bili. Sesi çýkmýyordu. Çýrpýnamýyordu da. Sanki öldürücü bir uyuºukluðu vardý. Beverly kollardan birinin birdenbire bir ilmek gibi sýkýca boðazýna sarýldýðýný hissetti. Yaratýk onu çekerken ýstýrapla inledi. Stan'la Richie gerilemeye çalýºtýlar. Ama ºimdi onlarýn tepelerinde de dal gibi kollar dalgalanarak hýºýrdýyordu. Ben, Beverly'ye sarýlýp onu geri çekmeye çalýºtý. Kýz o panik arasýnda çocuðun ellerine sýkýca sarýldý. "Ben... Ben, 'O' beni yakaladý." "Hayýr, yakalamadý... Dur... Seni çekeceðim..." Ben iyice asýldý. Be-verly'nin kulaðý kanamaya baºlarken kýz can acýsýyla haykýrdý. Kuru ve sert bir kol, Ben'in omzuna dolandý. Bili elini uzattý, ýslak, yumuºak, yapýºkan ºeye vurdu. Göze! Kafasý, "Ah, Tanrým, elim Göze girdi!" diye haykýrýyordu. Ama o kollar onu hâlâ çekiyorlardý. Eli o sýcak, ýslak peltede kayboldu. Sonra kolu dirseðine kadar kayboldu. Biraz sonra bütün vücudu o ýslak yüzeye girecekti. Bili o anda çýldýrdýðýný anlýyordu. Deli gibi savaºýyor, diðer eliyle kollara vuruyordu. Eddie rüyadaymýº gibi duruyordu. Arkadaºlarýnýn çýðlýklarýný, boðuºma seslerini duyuyordu. Kollarýn etrafýnda dalgalandýklarýný seziyordu. Ama o kollardan hiçbiri henüz ona sanlmamýºtý. Kafasý çocuða, "Kaç," diye emrediyordu. "Eve, annene koº, Eddie! Yolu bulabilirsin!" Bili karanlýkta bir çýðlýk attý. Çaresizlik dolu tiz bir sesti bu. Sesi iðrenç ºapýrtýlar, ºýkýrtýlar izledi. Eddie o uyuºukluktan kurtuldu. 'O', Koca Bill'i yakalamaya çalýºýyordu! Eddie, "Hayýr!" diye kükredi. Astýmlý Eddie'nin boðazýndan ve sýska göðsünden bir Viking'i andýran bu sesin çýkabildiðine kimse inanmazdý. Çocuk etrafý araºtýran kollarýn üzerinden atladý. Saðlam eliyle cebinden inhalatörünü çýkardý. Bunun tadý asit gibi, diye düºünüyordu. Týpký asit gibi. Bili Denbrough'nun sýrtýna çarptý ve hemen onu yana itti. Islak bezin yýrtýlmasýný andýran bir gürültü oldu. Sonra da hafif heyecanlý miyavlamaya benzeyen bir ses duydu. Eddie inhalatörü kaldýrdý. "Bunun içinde asit 397 Stephen King var, iðrenç yaratýk!" diye haykýrdý, tetiði çekti. Ayný anda Göze bir tekme attý. Ayaðý Gözün pelte gibi saydam tabakasýna girdi. Bacaðýna sýcak bir sývý döküldü. Eddie ayaðýný geri çekti. Ayakkabýsýnýn çýkmýº olduðunun hayal meyal farkýndaydý. "Def ol! Çek git! Aºaðýlýk yaratýk!" Ýnhalatörün tetiðini çekerek bütün Gözü sývýya buladý. Miyavlamaya benzeyen sesi tekrarduydu. ªimdi ses can acýsýný ve ºaºkýnlýðý yansýtýyordu. Eddie diðerlerine deli gibi, '"O'nunla savaºýn!" diye baðýrdý. "'O' yalnýzca aºaðýlýk bir Göz. 'O'nunla savaºýn. Duyuyor musunuz? 'O'nunla boðuº Bili! Alçaða tekmeyi yapýºtýr! Allah cezanýzý vermesin! 'O'nu püreye çevirdim. Kolum da kýnk üstelik." Bili eski gücüne kavuºtuðunu hissetti. Islak kolunu Gözün içinden hýzla çekti, sonra da yumruðunu indirdi. Bir dakika sonra Ben yanýndaydý. Gözün pelteye benzeyen, titreyen yüzeyine yumruklarýný indirip duruyordu. Bir taraftan da, "Býrak kýzý," diye haykýrýyordu. "Beni duyuyor musun? Onu býrak! Buradan def ol! Def ol!"


Eddie çýldýrmýº gibi baðýnyordu. "Yalnýzca bir Göz o! Aºaðýlýk bir göz." Tekrar inhalatörün tetiðini çekti, 'O' geriledi. "Richie! Richie! Onu gebert! 'O' yalnýzca bir Göz!" Richie sendeleyerek ilerledi. Dünyanýn en korkunç canavarýna yaklaºtýðýna inanamýyordu. Güçsüz bir yumruk attý. Elinin Göze battýðýný hissetti. Yoðun ve ýslaktý. Richie birdenbire kustu. Gözün üzerine kusmuº olduðu düºüncesi tekrar öðürmesine yol açtý. Richie bir tek yumruk atmýºtý. Ama bu canavarý asýl Richie yarattýðý için, bu da yeterli oldu. Birdenbire kollar kayboldu. Çocuklar 'O'nun gerilediðini duydular. Sessizlikte ºimdi yalnýzca Eddie'nin soluklan ve Beverly'nin hafif hýçkýrýklarý iºitiliyordu. Bili geri kalan üç kibritten birini yaktý. ªok geçiren çocuklar sersem sersem birbirlerine baktýlar. Bill'in sol kolundan sümükle yumurta aký karýºýmýný andýran bir ºeyler akýyordu. Beverly'nin kulaðýndan ise kan. Ben'in yanaðý yarýlmýºtý. Richie gözlüðünü aðýr aðýr yukarý itti. Bili boðuk boðuk, "Ý-i-iyi misiniz?" diye sordu. Richie, "Ya sen, Bili?" dedi. 398 'O "E-e-evet." Bili, Eddie'ye dönerek ufak tefek çocuða sarýldý. "Hayatýmý kurtardýn." "O senin ayakkabýný yedi." Beverly delirmiº gibi bir kahkaha attý. "Ne fena, deðil mi?" Richie, "Buradan çýktýðýmýz zaman sana yeni bir çift ayakkabý alacaðým," diyerek karanlýkta Eddie'nin sýrtýna vurdu. "Bunu nasýl basardýn, Eddie?" "Ona inhalatörümdeki sývýyý püskürttüm. Bunun asit olduðunu hayal ettim. Sývýnýn tadý öyle çünkü. Çok etkili oldu." Richie gülmeye baºladý. "Harikaydýn, Eds." "Beni Eds diye çaðýrman hiç hoºuma gitmiyor." Richie arkadaºýna sýkýca sarýldý. "Biliyorum. Ama birinin seni güçlendirmesi gerekiyordu, Eds. Çocuk gibi yaºamak olmaz. Büyümelisin, evlat, büyümelisin!" Eddie gürültülü kahkahalar atmaya baºladý. "Hiç bu kadar güzel bir taklit duymadým, Richie." Beverly, "Ýnhalatörü elinden býrakma," dedi. "Yine gelebilir." Mike, "Kibriti çaktýðýn zaman 'O'nu görmedin, deðil mi?" diye sordu. Bili, "'O' g-g-gitti," dedi. Sonra da sertçe ekledi. "Ama 'O'na iyice yaklaºýyoruz. 'O'nun yaºadýðý yere. Ve g-g-galiba bu sefer 'O'nu yakaladýk." Stan, "Henry hâlâ geliyor," diye mýrýldandý. Sesi hafif bir boðuktu. "Duyuyorum..." Ben, "O halde gidelim," dedi. Yürümeye baºladýlar. Tünel iyice meyillenmiºti. O koku... O iðrenç, hafif koku gitgide keskinleºiyordu. Çevrenin aydýnlanmaya baºladýðýný ilk fark eden Stan oldu. Tünele hafif, acayip bir ýºýk yayýlýyordu. Çocuk durakladý. "Etrafýnýzý görebiliyor musunuz?" Diðerleri de durdular. Bili bakýndý. ªimdi koskocaman, oda gibi bir yerde olduklarýný görebiliyordu. Tavan on beº metre yükseklikteydi. 399 Stephen King Richie, "Kanalizasyoncular çýldýrmýº olmalý," diyerek kaygýyla güldü. Beverly usulca, "Katedrale benziyor," dedi. Ben öðrenmek istedi. "Bu ýºýk nereden geliyor?" Bili, "G-g-galiba duvarlardan yayýlýyor," diye gözlemde bulundu. Stan baºýný salladý. "Bu hiç hoºuma gitmedi." "H-h-haydi, gidelim. H-H-Henry neredeyse bizi yakalar..." Anýrmaya benzeyen bir çýðlýk çevrede yankýlandý. Sonra gök gürültüsüne benzeyen kanat sesleri duyuldu. Karanlýklarýn arasýndan bir yaratýk çýktý. Tek gözü alev alev yanýyordu. Ama diðeri sönmüº bir lambaya benziyordu. Stan haykýrdý. "Kuº! Dikkat edin, kuº geliyor!" Kuº manyak bir savaº uçaðý gibi onlara doðru daldý. Çizgi çizgi turuncu gagasýný açýp açýp kapatýyor, zaman zaman aðzýnýn pembe içi gözüküyordu. Kuº doðruca Eddie'ye saldýrdý. Gagasýyla çocuðun omzunu yýrttý. Eddie'nin caný sanki üzerine asit dökülmüº gibi yandý. Göðsünden kanlar akmaya baºladý. Eddie, bir çýðlýk attý. Kuº döndü. Tek gözünde müthiº bir kin vardý. Pençelerini


Eddie'ye doðru uzattý. Çocuk baðýrarak kaçtý. 'O'nun pençeleri Eddie'nin gömleðini birer ustura gibi yýrttý. Çocuðun sýrtýnda, küreklerinin üzerinde kýrmýzý týrmýklar belirdi. Eddie baðýrarak sürüne sürüne kaçmaya çalýºtý ama kuº tekrar döndü. Mike cebinden izci býçaðýný çýkararak öne atýldý. 'O' tekrar Eddie' nin üzerine doðru dalarken Mike býçaðý kuºun pençelerinden birine doðru salladý. Býçak derin bir yara açtý, 'O'nun kanlan akmaya baºladý. Kuº yan yatarak bir yanm daire çizdi. Kanatlarýný kapayýp bir füze gibi indi. Mike son anda kendini yere atarak býçaðý yukarý kaldýrdý. Ama baºanlý olamadý. Kuºun pençesi çocuðun bileðine çarptý, býçak uçtu, karanlýklarýn arasýnda kayboldu. Mike'ýn eli karýncalanarak uyuºtu. Daha sonra eli dirseðine kadar çürüyecekti. Birdenbire Stan ortaya çýktý. Üstü baºý pisti ama yine de zarifti. Ellerini açtý, kendisine doðru gelen 'O'na baktý. "Kýpkýrmýzý bir saka hiç gör400 "O" medim, ama var olduklarýna inanýyorum," dedi. Sesi yüksek ve berraktý. Kuº sanki vurulmuº gibi haykýrarak uzaklaºtý. "Akbabalara da öyle. Bre-zilya'daki flamingolara da." Kuº bir çýðlýk atarak döndü ve birdenbire uçarak tünelde uzaklaºtý. Stan onun arkasýndan baðýrdý. "Kabak kafalý san kartalýn var olduðuna da inanýyorum. Belki bir yerde bir Anka kuºu yaºýyor. Ama sana inanmýyorum. Onun için def olup git! Haydi, yoluna!" Sonra sustu. Ortalýða derin bir sessizlik çöktü. Bili, Ben ve Beverly, Mike'la Eddie'nin yanýna koºtular, Eddie'nin ayaða kalkmasýna yardým ettiler. Bili çocuðun sýrtýndaki týrmýklara baktý. "D-d-derin deðil. Ama c-canýnýn çok yandýðýndan eminim." "Gömleðimi parça parça etti, Koca Bili." Eddie'nin yanaklarýnda gözyaºlarý parlýyordu. Yine hýºýrtýlý hýºýrtýlý soluk almaya baºlamýºtý. "ªimdi anneme ne söyleyeceðim?" Bili hafifçe gülümsedi. "B-b-bunu buradan çýktýðýmýz zaman düºünürsün. ªimdi inhalatörünü kullansana!" Eddie de öyle yaptý. Richie, Stan'e döndü. "Harikaydýn, arkadaº. Harika!" Stan titriyordu. "Öyle bir kuº yok. ݺte o kadar. Öyle bir kuº hiç olmadý, olmayacak da!" Henry arkalarýndan, "Geliyoruz!" diye haykýrdý. Ýyice çýldýrmýº gibiydi. Artýk gülüyor ve uluyordu. "Ben ve Geðirti! Geliyoruz! Siz küçük solucanlarý yakalayacaðýz. Geberteceðiz. Kaçamayacaksýnýz." Bili, "Çý-çý-çýk, git, Henry," diye seslendi. "Zamanýn varken kaç." Henry cevap olarak bir çýðlýk attý. Bili birdenbire, Henry gerçek, diye düºündü. Ölümlü o. Henry'yi inhalatörle ya da kuº kitabýyla durduranlayýz. Henry'ye sihir iºlemez. Çünkü o çok aptal. Arkadaºlanna, "Ha-ha-haydi," dedi. "O-ona yakalanmamalýyýz." El ele tutuºarak ilerlediler. Duvarlardan sýzan ýºýk yeºilimsi san alev- ' lere dönüºmüºtü. Koku da keskindi ºimdi. Çocuklar düzgün ve tempolu bir titreºimi fark ettiler. 401 F:26 Stephen King 1 'O'nunkalp atýºlan! Beverly, "Tünel ileride sona eriyor," diye baðýrdý. "Bakýn! Duvar dümdüz!" Ama çocuklar o duvara yaklaºýrken, orada küçücük bir kapý olduðunu fark ettiler. Ancak doksan santim yüksekliðindeydi. Hepsi de birdenbire bu kapýnýn çocuklara göre yapýlmýº olduðunu anladýlar. Üzerinde bir iºaret vardý. Dibine de kemikler yýðýlmýºtý. Küçücük kemikler. Kimbilir kaç çocuðun kemikleri! 'O'nun inine gelmiºlerdi. Kapýnýn üzerindeki iºaret neye benziyordu? Bili bunun kâðýttan yapýlmýº bir kayýk olduðunu düºündü. Stan bir Anka kuºu sandý. Mike iºareti kukuletalý birine benzetti. Belki de Butch Bowers'i andýnyordu. Richie gözlüklü bir çift göz gördü. Beverly bir yumruk. Eddie bir cüzzamlýnýn yüzünü. Ben Hanscom simgeyi yýrtýk sargýlara benzetti. Baharat kokuyordu sargýlar herhalde.


Kulaklarýnda Geðirti'nin çýðlýklarý yankýlanan Henry, daha sonra kapýya vardýðýnda iºareti bir aya benzetecekti. Kapkara bir dolunaya. Ben titrek bir sesle, "Korkuyorum, Bili," dedi. "Ýçeri girmemiz ºart mý?" Bili ayaðýyla kemikleri itti. O da korkuyordu... Ama George'u da düºünmesi gerekiyordu. 'O', Georgie'nin kolunu koparmýºtý. O incecik kemikler ºimdi diðerlerinin arasýnda mýydý? Evet, tabii. Bili, "Bunu yapmak zorundayýz," dedi. Beverly alçak sesle, "Ya kapý kilitliyse?" diye sordu. Bili, "Ki-ki-kilitli deðil..." dedi. "B-b-böyle yerler hiçbir zaman kilitli olmaz." Sað elini uzatarak kapýyý itti. Kapý açýldýðýnda dýºanya çok keskin, çocuklara hayvanat bahçesini hatýrlatan bir koku yayýldý. Çocuklar birer birer, peri masallarýna yaraºacak bu kapýdan 'O'nun inine girdiler. 402 "O TÜNELLERDE / 4.59 Bili birdenbire durakladý. Diðerleri ona çarptýlar. Ben, "Ne var?" diye seslendi. "'O', 'O'nunla burada karºýlaºtýk. G-gözle! Ha-hatýrlýyor musunuz?" Richie, "Ben hatýrlýyorum," dedi. "Eddie onu inhalatörüyle durdur-duydu. Ýçinde asit olduðunu hayal ederek." Bili ekledi. "A-a-ama bugün, e-e-eskiden gördüðümüz ºeylerle karºýlaºmayacaðýz." Bir kibrit çakarak çevresine bakýndý. Arkadaºlarýnýn yüzleri ýºýkta parlýyordu. O anda hepsi de küçük birer çocuða benziyorlardý. "K-k-kendinizi nasýl hissediyorsunuz?" Eddie, "Ýyiyiz, Koca Bili," diye cevap verdi. Yüz hatlarý can acýsýyla gerilemiºti. BilTin koluna baðladýðý raylar gevºemeye baºlamýºtý. "Ya sen?" Bili, "Ý-i-iyiyim," dedi. Yüzü iºin doðrusunu açýða vurmadan kibriti sallayýp söndürdü. Beverly karanlýkta onun koluna dokundu. "Bu nasýl oldu, Bili? Karýn nasýl..." "Çü-çünkü ona bu kentin adýný söyledim. A-A-Audra da peºimden g-g-geldi. Oonunla konuºurken i-i-içimden bir ses susmamý söyledi. A-a-ama ben aldýrmadým." Karanlýkta çaresizlik içinde baºýný salladý. "A-a-an-cak... D-D-Derry'e geldikten sonra buraya nasýl indiðini anlayamýyorum. K-k-kanmý H-H-Henry buraya getirmediðine göre, b-b-bu iºi kim yaptý?" Ben, "'O'," dedi. '"O'nun her zaman korkunç bir biçime girmek zorunda olmadýðýný biliyoruz. Belki karýna gitti, senin baºýnýn dertte olduðunu söyledi... Audra'yý buraya... herhalde seni sarsmak için getirdi. Bütün cesaretimizi kýrmak için. Çünkü sen her zaman buydun, Bili. Bizim cesaretimiz." Beverly düºünceli, alçak bir sesle mýrýldandý. "Tom?" "K-k-kim?" Bili bir kibrit daha çaktý. 403 Stephen King Kadýn ona çaresiz bir dürüstlükle baktý. "Tom. Kocam. O da biliyordu. Yani ona Derry'den söz ettiðimi sanýyorum. Senin Audra'ya söz ettiðin gibi. Bi-bilmiyorum bu aklýnda kaldý mý? O sýrada bana çok kýzmýºtý." Richie baðýrdý. "Tanrým, nedir bu? Er geç herkesin gözüktüðü ºu dizi filmlerden biri mi?" Billy, "Y-y-yanýma gelin," dedi. "D-d-daire yapýn." Elele tutuºtular. Bili daha önce de hissettiði o gücü duydu. Ama sonra çaresizce her ºeyin gerçekten deðiºmiº olduðunu anladý. O güç eskisi kadar kuvvetli deðildi. Bu pis kokulu yerde mum alevi gibi titriyordu. Karanlýk sanki daha yoðunlaºmýºtý. Bili 'O'nun kokusunu duyuyordu. Yazar, bu tünelin dibinde, yakýnda, üzerinde iºaret olan bir kapý var, diye düºündü. O kapýnýn gerisinde ne bekliyor? Hâlâ hatýrlayamadýðým tek ºey bu. Kapýyý iterek açtýðýmý hatýrlýyorum. Hatta hayvanat bahçesindeki maymunlar bölümünü hatýrlatan o kokuyu da. Sonra... hiç. "Ý-i-içinizde 'O'nun gerçek halini hatýrlayan var mý?" Eddie, "Hayýr," dedi. Richie, "Galiba..." diye baºladý. "Hayýr..." Beverly de, "Hayýr," diye mýrýldandý.


"I-ýh." Konuºan Ben'di. "Hâlâ hatýrlayamadýðým tek ºey bu. 'O' neydi... ve 'O'nunla nasýl savaºtýk?" Beverly, "Chüd," dedi. '"O'nunla böyle savaºtýk iºte. Ama açýkçasý, bunun ne anlama geldiðini hatýrlamýyorum." Bili döndü. "B-b-beni destekleyin. B-b-ben de sizi destekleyeceðim." "Bili..." Ben'in sesi çok sakindi. "Bir ºey geliyor..." Bili dinledi. Karanlýkta birinin ayaklarýný sürüyerek yaklaºtýðýný duydu ve ani bir korkuya kapýldý. "A-A-Audra," diye seslendi. Ama gelenin kan sý olmadýðýný biliyordu aslýnda. Ayaklarýný sürüyen ºey yaklaºtý, yaklaºtý... Bili bir kibrit çaktý. 404 'O DERRY/5.00 1985 de, baharýn sonlarýnda o gün, ºafaða iki dakika kala ilk acayip ºey oldu. Kilisenin kulesindeki saat 1987'den beri ilk defa sustu.'O sabah saat beºi çalmadý. Bütün Derry'de ihtiyarlar uyandýlar ve doðrulup oturdular. Nedense kaygýlanmalardý. 1957'de George Denbrough'nun parçalanmýº vücudunu bulmuº olan Dave Gardener, saat neden çalmadý? diye düºündü. Ne oldu? Derry'de yeniden öldürülmeye baºlanan çocuklarla ilgili esran çözmek için elinden geleni yaptýðýna gerçekten inanan Polis Müdürü Andrew Rademacher, evinin verandasýnda durmuº, bulutlara bakýyordu. O da huzursuzdu. "Bir ºeyler olacak... ªiddetle bir yaðmur yaðacaðý belli. Ama yalnýz o kadar deðil..." Titredi. |. GEORGE/5.01 Bill kibriti kaldýrdý ve titreyerek, çaresiz bir çýðlýk attý. Tünelde yalpalayarak onlara doðru gelen, kardeºi George'du. Arkasýnda yine kanlý sarý yaðmurluðu vardý. Bir kolu boº boº sallanýyordu. George'un suratý peynir kadar beyazdý. Gözleri gümüº gibi parlýyordu. Bu gözleri Bill'inkilere dikmiºti. "Kayýðým! Onu bulamýyorum, Bill. Her yere baktým ama bulamadým. Ve ºimdi ölüyüm. SUÇ SENDE!" Bili, "G-G-eorge!" diye haykýrdý. Kafasý altüst olmuºtu. George tek kolunu kaldýrdý. Eli bir pençeye benziyordu. Çocuk, "Suç sende," diye fýsýldayarak gülümsedi. Diºleri kurt diºinden farksýzdý. "Beni sokaða gönderdin. Bütün suç sende." Bili baðýrdý. "Ha-ha-hayýr, Georgie! B-b-bilmiyordum..." George, "Seni öldüreceðim," diye baðýrdý, sivri diºli aðzýný açarak köpek gibi havlayýp uludu. Güldü. Bili ºimdi George'un kokusunu duyu405 Stephen King yordu. Etleri çürümüºtü. George'un gözlerinden san bir irin akmaya baºladý... Kibrit söndü. Bill'e sanki akadaºlarý ortadan kaybolmuºlar gibi geldi. Tabii, kaçýyorlar ve onu yalnýz býrakýyorlardý. Onu terk ediyorlardý. Annesiyle babasýnýn da terk ettikleri gibi. Çünkü George haklýydý, suç ondaydý. George, "Beni parçalattýðýn için ölümü hakkettin," diye fýsýldadý. Ýyice yaklaºmýºtý. Bili gözlerini yumdu. Sonra tünelde sarý bir alev parladý ve yazar tekrar gözlerini açtý. Richie bir kibriti havaya kaldýrmýº, '"O'nunla savaº, Bili," diye baðýnyordu. 'Tann aºkýna! 'O'nunla savaº!" Bili ºaºkýn ºaºkýn arkadaºlanna bakýndý. Demek kaçmamýºlardý! Beverly de avaz avaz haykmyordu. '"O'nunla savaº! Ah, Bili, savaº 'O'nunla! Bunu ancak sen yapabilirsin. Lütfen..." George birkaç adým ötedeydi ºimdi. Birdenbire Bill'e dilini çýkardý. Üzerinde beyaz kurtlar kaynaºýyordu bu dilin. Bili tekrar bir çýðlýk attý. Eddie, '"O'nu öldür, Bili!" diye baðýrdý. "'O' senin kardeºin deðil! 'O'nu böyle küçükken gebert! 'O'nu ªÝMDÝ öldür!" Ama Bili ipnotize olmuº gibi, yaklaºan kardeºine bakýyordu. George, "Kayýðýmý birlikte aranz," dedi. Koyu san irin, gözyaºlan gibi yanaklann-dan akýyordu. Bili, 'O'nun nefesinin kokusunu duydu. George aðzýný açtý ve yazar yine dilinin üzerindeki kývýl kývýl ºeyleri gördü. "Kayýk hâlâ burada. Her ºey burada yüzüyor. Biz de yüzeceðiz, Bili..."


George'un balýk karný kadar beyaz olan eli Bill'in boynunu kavradý. Çarpýlmýº suratý yazannkine yaklaºtý. "Yüzeceðiz." Bili birdenbire, "Haydi oradan!" diye haykýrdý. George irkilerek ýslýða benzer bir ses çýkardý. Kendini korumak istiyormuº gibi elini yüzüne doðru kaldýrdý. Bill, "Sen hayalet deðilsin," diye gürleyerek George'un üzerine yürüdü. "George onun ölmesini istemediðimi biliyor! Annemle babam yaný-lýyorlardý. Kardeºimin ölümünün acýsýný benden çýkardýlar. Ama haksýz bir ºeydi bu. Beni duyuyor musun?" 406 'O George fare gibi baðýrarak döndü. 'O', san yaðmurluðun altýnda dalgalanmaya baºladý. Yere parlak san bir sývý damlýyordu. 'O', yavaº yavaº biçimini kaybediyordu. Bili, 'O'nun üzerine atýldý, pamaklan san yaðmurluða geldi. Ama o san ºey muºamba deðildi artýk. Tuttuðu ºey, sýcak ºeker gibi parmaklannýn arasýnda eridi. Bili dizüstü düºtü. Sonra kibritten parmaklan yanan Richie baðýrdý, etraf tekrar karanlýklara gömüldü. Bili inledi. "George... George... Çok üzgünüm... Baºýna k-k-kötü bir ºey gelmesini hiçbir zaman istemedim." Aðlýyordu. Arkadaºlan çevresini sardýlar. Kimse kibrit çakmadý. Biri ona sanldý. Belki Ben, belki Beverly, belki de Richie. Arkadaºlan onun yanýndaydýlar. Birkaç saniye boyunca karanlýk Bill'e çok ºefkatli geldi. DERRY/5.30 Saat beº buçukta yaðmur ºakýr ºakýr yaðýyordu. Kentliler sel felaketine uðrayacaklarýný sanmýyorlardý ama herkesin suratý kaygýlýydý. 5.45'de bir deponun yanýndaki trafo merkezi birdenbire patladý. Teller koparak yere sarktý. Kýsa bir süre sonra itfaiyeciler olay yerine yetiºtiler. Ýçlerinden biri farkýna varmadan bir tele bastý, elektrik çarpmasýndan öldü. Bu vaktiyle Ben, Beverly ve Richie'nin okul arkadaºý olan Clark ikizlerinden Calvin'di. 6'yý 5 geçe, Eski Burunda yer ºiddetle sarsýldý. Raflardan tabaklar, duvarlardan resimler yuvarlandý. 6.06'da Merrit Sokaðýndaki her tuvaletten pislikler fýºkýrdý. 6.19'da "Öpüºme Köprüsü"ne bir yýldýnm düºtü. Köprünün parçalarý havaya fýrladý, sonra da kanala saçýldý. Sular parçalan sürükledi. Fýrtýna gitgide ºiddetleniyordu. 6'yý 46 geçe Mike Hanlon, Deny Hastanesindeki odasýnda gözlerini açtý, baºýna gelenleri aðýr aðýr hatýrladý, hastanede olduðunu anladý. Bir407 Stephen King denbire, Henry! diye düºündü. Henry nereye gitti? Bizimkileri öldürmeye mi? Mike karyolanýn baºýndan sarkan zile uzandý. Ama daha o zili çalamadan kapý açýldý, bir hastabakýcý içeri girdi. Mike çok sersem olmasýna raðmen onu hemen tanýdý. 1958'de Derry'de Cheryl Lamonica adýnda on altý yaºýnda bir kýz ölmüºtü. 'O' parçalamýºtý zavallýyý. Cheryl'in on dört yaºýnda Mark adýnda bir erkek kardeºi vardý. Bu hastabakýcý oydu. Mike bitkin bitkin, "Mark?" dedi. "Seninle konuºmalýyým." "Hiºº..." Mark'ýn eli cebindeydi "Konuºma yok." Yataðýn ayak ucunda durdu. Mike o zaman buz gibi oldu. Mark Lamonica'nýn gözleri boº boº bakýyordu. Adam elini cebinden çýkardý. Parmaklarýnýn arasýnda enjektör vardý. "Bu seni uyutur..." Mike'a doðru geldi. KENTÝN ALTÝNDA/6.49 Bili birdenbire, "Hiºººº," dedi. Oysa tünelde kendi hafif ayak seslerinden baºka hiçbir ºey duyulmuyordu. Richie bir kibrit çaktý. O kapýya iyice yaklaºmýºlardý artýk. Beverly, "Ne duydun, Bili?" diye sordu. Bili, "B-b-bir terslik var," dedi. "Mike..." Eddie mýrýldandý. "Mike mý? Ne olmuº Mike'a?" Ben, "Ayný ºeyi ben de hissettim," diye açýkladý. "Bili... ºey... öldü mü o?" Bili, "Hayýr," dedi. Bakýºlarý dalgýndý. "M-M-Mike..." Yutkundu. Gözleri irileºti. "O-olamaz!" Birdenbire haykýrdý. "E-e-ellerimi tutun. Ç-ç-çabuk!" Diðerleri onun bu isteðini hemen yerine getirdiler. Bili acayip, kalýn bir sesle, "Gücümüzü ona gönder!" diye baðýrdý. "Kimsin bilmiyorum ama gücümüzü ona gönder! ªimdi! ªimdi! ªimdi!" Beverly onlardan bir ºeyin Mike'a doðru uçtuðunu hissetti.


408 "O Mark Lamonica, "ªimdi," diyerek derin derin içini çekti. Mike elindeki zile bastý, bastý. Zilin koridorun aºaðýsýndaki hemºire nöbet yerinde çaldýðýný duyuyordu. Ama gelen yoktu. Hemºireler zili duymuyorlardý. Ya da duyuyorlardý ama cevap verecek halde deðillerdi. Çünkü Derry'de durum böyleydi. Zil, Mike'm elinden düºtü. Mark ona doðru eðildi. Enjektörün iðnesi ýºýldýyordu. "Tam ºuradan. Göðsünden." Tekrar içini çekti. Mike birdenbire vücuduna müthiº bir gücün dolduðunu hissetti. Ýlkel bir güç. Gözleri irileºti. Uyuºukluktan kurtuldu. Baºucundaki büyük, aðýr bardaðý kaptýðý gibi Mark Lamonica'nýn suratýna indirdi. Adam baðýrarak geri geri gitti. Enjektör elinden düºtü. Elini kanlar akan yüzüne bastýrdý. Ayný anda, zil çalarken sakin sakin oturan hemºireler odaya daldýlar. Mike gözlerini yumarak dua etti. "Arkadaºlarýmýn kentin altýndaki tünellerde olmalarýný dilerim. Tann hepsini de korusun. Artýk bu felaketlere bir son verebilsinler..." KENTÝN ALTINDA/6.54 Bili, "Kurtuldu," dedi. Richie, "Emin misin, Koca Bili?" diye sordu. "E-e-evet." Bili arkadaºlarýnýn ellerini býraktý. "Amab-b-bu iºi mümkün olduðu k-k-kadar çabucak bitirmeliyiz. H-haydi." Yürümeye baºladýlar. Zaman zaman bir kibrit çakýyorlardý. Ben, yanýmýzda bir sapan bile yok, diye düºünüyordu. Ama bu oyunun böyle oynanmasý gerekiyor sanýrým. Chüd... Bu ne anlama geliyor? 'O' aslýnda nedir? 'O'nun asýl yüzü nasýl bir ºey? Eski günlerde 'O'nu öldüremedik ama yaraladýk. Bunu nasýl baºardýk? ªimdi büyük, odamsý bir yerde ilerliyorlardý. Ben bu kokuyu hatýrlýyordu. Hayvanat bahçelerine özgü kokuyu. Artýk kibrit çakmalarýna gerek yoktu. O iðrenç ýºýk gitgide güçleniyordu. 409 Stephen King Eddie, "ݺte kapý ilerde," dedi. "B-b-biliyorum." Ben'in kalbi hýzla çarpmaya baºladý. Aðzýnda ekºi bir tad vardý. Beyni zonkluyordu. Kendini pek ºiºmanmýº gibi hissediyordu. Evet, kapýnýn önündelerdi artýk. Hepsi de o simgeyi yine baºka baºka ºeylere benzettiler. Beverly orada Tom'un suratýný gördü. Bili, Aud-ra'nýn kopuk baºýný. Eddie bir kurukafa ve çapraz konulmuº iki kemikten oluºan zehir iºaretini. Richie sakallý bir heykelin yüzünü. Ve Ben de, Henry Bowers'ý. Sonra Ben, "Bili, yeteri kadar güçlü müyüz?" diye sordu. "Bu iºi baºarabilir miyiz?" Yazar, "Bi-bi-bilmiyorum," dedi. Beverly hafif bir sesle, "Ya kapý kilitliyse?" diye mýrýldandý. Bili, "K-kkilitli deðil," dedi. "Böyle yerler hiçbir zaman kilitli o-o-lmaz." Sonra kapýyý itti. Dýºarýya o iðrenç koku yayýldý. Bili eðilerek içeri girdi. Onu Beverly izledi. Sonra Richie ve Eddie. Ben en sondaydý. Yerlerin pisliði yüzünden tüyleri diken dikendi. Mimar doðruldu. Duvarlarda ýºýktan yýlanlar dolaºýyordu sanki. Ayný anda, unuttuðu o son ºeyi de hatýrlayarak acý acý baðýrdý. Sendeleyerek geriledi. ªaºkýn ºaºkýn, Stan boºuna intihar etmedi, diye düºündü. Ah, Tannm! Keºke ben de kendimi öldürseydim. Diðerlerinin yüzündeki dehºet ifadelerinden onlarýn da ayný ºeyi hatýrladýklarý anlaºýlýyordu. Sonra Beverly bir çýðlýk atarak Bill'e sarýldý. 'O', ipincecik aðýnda aºaðýya doðru inmekteydi. Zamanýn ve uzayýn ötesinden, kâbuslara yakýºacak bir örümcekti 'O'. Bili soðukkanlýlýkla, hayýr, diye düºündü. 'O' aslýnda bir örümcek deðil. Ama bu biçimi kafamýzdan kopya da etmedi. Kendi ºekli buna çok yakýn. Kafalarýmýz ancak bu kadarýný algýlayabiliyor. 'O' dört buçuk metre boyundaydý. Aysýz bir gece kadar kapkaraydý. Her bacaðý bir pehlivanýn budu kadardý. Gözleri kin ve kötülük dolu birer yakuta benziyordu. Bu gözler aðýr aðýr sýzan krom rengi bir sývýyla dolu 410


"O" çukurlardan dýºarý uðramýº gibi duruyordu. 'O', bir böceðinkini andýran çentik çentik aðzýný açýp açýp kapatýrken etrafa köpükler saçýlýyordu. Ben bu köpüklerin canlý olduðunu fark etti. Bunlar pis kokulu taº zemine düºtükleri zaman protozonlar gibi kývrýlýp bükülerek çatlaklarýn arasýna süzülüyorlardý. Mimar, "Ama 'O'nun biçimi daha baºka," dedi kendi kendine. "Bunu fark eder miyim. Fakat 'O'nu görmek istemiyorum. Tannm, yalvarýrým 'O'nu bana gösterme. 'O'... Ama bunun da önemi yok. Öyle deðil mi? Karºýmýzdaki yaratýðý görüyoruz. 'O', bu son biçiminin içinde hapis artýk. Örümcek biçiminin içinde. Buna biz neden olduk. Ve biz bu örümcek biçimindeki yaratýkla savaºacaðýz. Ya öleceðiz, ya kurtulacaðýz." Yaratýk baðýrýyor, miyavlar gibi sesler çýkarýyordu. Ben 'O'nun çýkardýðý sesleri iki kere duyduðundan emindi. Önce kafasýnýn içinde, bir an sonra kulaklarýnda. Mimar, 'O' telepatik, diye düºündü. 'O' nun kafasýný okuyorum. 'O'nun ininin eski duvarlarýna vuran gölgesi yassýca bir yumurtaya benziyordu. Vücudu kaba kýllarla kaplýydý. Ben 'O'nun insan gövdesini delip geçecek uzunlukta bir iðnesi olduðunu fark etti. Bunun ucundan saydam bir sývý damlýyordu. Ben bunun da 'O'nun tükrüðü gibi canlý olduðunu gördü. Sývý da yine çatlaklara kaçýyordu. 'O'nun iðnesi... Ama bunun aºaðýsýnda 'O'nun karný iyice ºiºkinleºiyordu. Yaratýk yön deðiºtirerek çocuklarýn liderine. Koca Bill'e doðru giderken karný neredeyse yere sürünecekti. Ben, bu 'O'nun yumurta torbasý, diye düºündü. Bu sözün anlamý yüzünden beyni haykýrdý sanki. 'O' ne olursa olsun, bir diºi. Ve gebe... Eski günlerde de gebeydi. Ama bunu hiçbirimiz anlamadýk. Stan dýºýnda, Ah, Tannm! EVET! Anlayan Stan'dý, Stan, Mike deðil. Stan söyledi bunu bize... ݺte o yüzden, ne olursa olsun geri gelmek zorunda kaldýk. Çünkü 'O' hayal edilemeyecek yavrulara gebe... Ve doðum zamaný da geldi... Ýnanýlmayacak bir ºey oldu ve Bili Denbrough 'O'na doðru gitti. Beverly haykýrdý. "Bili, yapma!" 411 Stephen King Bill diðerlerine bakmadan, "G-g-geri çekilin," diye baðýrdý. Ama Richie yazarýn adýný haykýrarak ona doðru koºtu. Ben de hareket edebildi o zaman. Ona sanki hayali bir göbeði varmýº gibi geliyordu. "Bu iyi... Tekrar çocuk olmalýyým... 'O'nun beni çýldýrtmasýna ancak böyle engel olabilirim... Tekrar çocuk olmalý ve bunu kabul etmeliyim..." . Ben koºuyor, Bill'in adýný tekrarlýyordu. Eddie de yanýndaydý. Kýnk kolu sarsýlýyor, Bill'in buna sardýðý ropdöºambnn kuºaðý yerde sürünüyordu. Ben, Bill'in kükrediðini duydu. "K-k-kardeºimi öldürdün, seni iðrenç diºi köpek!" Sonra 'O', Bill'in önünde yükseldi. Gölgesi yazarýn üzerine düºtü. Bacaklarý havada oynadý. Ben 'O'nun heyecanlý miyavlamasýný duydu. 'O'nun yaºlanmayan, kötü bakýºlý kýrmýzý gözlerini gördü... Bir an örümcek biçiminin arkasýndaki ºekli seçer gibi oldu. Iºýklar gördü... Sürünen, kýllý, sonsuza kadar uzanan bir ºey... Bu sadece ýºýktan yapýlmýºtý. Turuncu ýºýktan. Hayatla alay eden ölü bir ýºýktan. Ayin ikinci defa baºladý. XXII Chüd Ayini 'O'NUN ÝNÝNDE / 1958 Dev kara örümcek aðýndan onlara doðru inerken, çocuklarýn bir arada kalmalarýný Bili saðladý. Örümceðin yarattýðý pis kokulu rüzgâr, arkadaºlarýnýn saçlarýný uçuºturuyordu. Stan bir bebek gibi baðýrýyordu. Kahverengi gözleri yuvalarýndan uðramýºtý. Ben aðýr aðýr geriledi ve sonunda ºiºman poposu duvara dayandý. Soðuk alevlerin pantolonunu yaktýðýný fark ederek 412 "O" tekrar duvardan uzaklaºtý. Ama sanki rüyadaymýº gibiydi. Bütün bunlar gerçek olamazdý. Dünyanýn en korkunç kâbusuydu bu. Ben ellerini kaldý-ramýyordu. Sanki ellerine aðýrlýklar baðlanmýºtý.


Richie gözlerini aðdan alamýyordu. Orada ipek gibi tellerle sarýlmýº cesetler vardý. Yan yenmiº çürümüº ölüler. Richie tavana yakýn bir yerden sarkan ölüyü, kaybolduðu söylenen Edward Corcoran'a benzetti. Beverly'le Mike birbirlerine sarýlmýºlardý. Felce uðramýº gibi, yere inmiº olan örümceðin onlara doðru geliºini seyrediyorlardý. Bili dönerek çocuklara baktý. Saçlarý alnýna yapýºmýºtý, gözleri alev alev yanýyordu. Sonra inanýlmayacak bir biçimde 'O'na doðru gitti. Yumruklarýný sýkmýºtý. "S-s-sen kardeºimi öldürdün!" Beverly, Mike'ýn kollarýndan kurtularak Bill'e doðru koºtu. "Yapma, Bili!" Sonra da örümceðe baðýrdý. "Ona dokunma!" Ben, Tanrým! Beverly, diye düºündü. Sonra o da koºmaya baºladý. Göbeði saða sola sallanýyordu. Eddie'nin tam solunda olduðunu, inhalatö-rünü kaldýrdýðýný hayal meyal fark etti. Sonra 'O', Bill'in karºýsýnda adeta ºahlandý. Gölgesi çocuðun üzerine düºtü. Ayaklan havada sallanýyordu. Ben Beverly'yi omzundan tutmaya çalýºtý ama eli kaydý. Kýz ona döndü. "Bill'e yardým et!" Ben haykýrdý. "Nasýl?" Örümceðe doðru döndü. 'O'nun heyecanlý miyavlamasýný duydu. Yaratýðýn hiç yaºlanmayan, kötü gözlerine baktý. Ve bu ºeklin arkasýnda gizlenen ºeyi gördü. Bu ºey örümcekten de korkunçtu. Çýlgýnca bir ýºýktan oluºan bir ºeydi bu. Ben'in cesareti kýnldý. Ama ondan yardým etmesini Beverly istemiºti. Beverly! Ve Ben kýza âºýktý. Ben, "Kahretsin!" diye haykýrdý. "Bill'i býrak!" Bir dakika sonra biri sýrtýna vurdu. Ben az kalsýn yere devriliyordu. Richie'ydi bu. Çocuk deli gibi gülüyor, yanaklanndan yaºlar akýyordu. '"O'nu yakalayalým, Saman Yýðýný! Bu diºiyi! Chüd! Chüd!" Ben aptal aptal, "Diºi mi?" dedi kendi kendine. "Richie, 'Diºi,' mi dedi?" Sonra sordu. "Peki ama Chüd nedir?" 413 Stephen King "Ne bileyim ben?" Richie, 'O'nun bölgesinde duran Bill'e doðru atýldý. 'O', arka ayaklarýnýn üzerine oturmuº gibiydi. Ön ayaklanný Bill'in hemen yukarýsýnda, havada sallýyordu. Stan Uris kendisini zorlayarak yaklaºtý. Bili baºýný kaldýrmýº 'O'na bakýyordu. Mavi gözlerini 'O'nun insanlýkla ilgisi olmayan kýzýl gözlerine dikmiºti. Bu gözlerden o korkunç ölüm ýºýðý saçýlýyordu. Stan durakladý. Chüd ayini her neyse, artýk baºladýðýný anlamýºtý. BILL BOªLUKTA / DAHA ÖNCE "Kimsin ve neden bana geldin?" "Ben Bili Denbrough 'yum. Kim olduðumu ve buraya neden geldiðimi biliyorsun. Kardeºimi öldürdün. Ben de seni öldürmek için geldim. Yanlýº çocuðu seçtin, diºi köpek!" "Ben ölümsüzüm. Dünyalarý yerim ben." "Öyle mi? Eh, öyleyse son yemeðini yedin." "Senin gücün yok. Asýl güç bende. Gücümü hissediyor musun, yumurcak? Gücümü hisset de ondan sonra beni öldürmekten söz et. Beni gördüðünü mü sanýyorsun? Sen ancak kafanýn izin verdiði ºeyi görebilirsin. Asýl 'Ben 'i mi görmek istiyorsun? Gel, o halde! Gel, yumurcak! Gel!" Bili sanki biri kendisini havaya kaldýrýp 'O'nun ininde baºka bir tarafa fýrlatmýº gibi bir duyguya kapýldý. Kendi kendine sessizce, "Bu bir hayal!" diye baðýrdý. "Vücudum yine eski yerinde. Örümcekle göz göze duruyorum. Cesur ol, Bili. Bu yalnýzca kafanýn bir oyunu." Bili ileride, karanlýklarýn arasýnda iri bir varlýðýn bulunduðunu hissetti. Korku deðil, müthiº bir huºu duydu. Bu güç 'O'nu cüceleºtiriyordu. Bili ancak, sen ney sen, diye düºünebildi. Benim çok küçük olduðumu unutma. Lütfen, lütfen... 414 "O" Sonra dev bir kaplumbaða gördü. Kabuðu renk renkti. Gözleri ºefkat doluydu. Bili bu kaplumbaðanýn, ölümsüz olduðunu iddia eden 'O'ndan daha yaºlý olduðunu düºündü. "Sen kimsin?" "Ben kaplumbaðayým, oðlum. Evreni ben yarattým ama lütfen beni suçlama. O sýrada kamým aðrýyordu." "Bana yardým et! Lütfen yardým et!"


"Böyle olaylarda taraf tutmam." "Kardeºim." "'O'nun makro-evrende kendi yeri var. Enerji ölümsüzdür. Senin gibi bir çocuðun bile bunu anlamasý gerekir." "Lütfen bana yardým et. Diðerleri için..." "Sen kendi kendine yardým etmelisin, oðlum." "Ama nasýl? Lütfen bunu bana söyle. Nasýl? NASIL? Lütfen... Sen iyisin. Ýyi olduðunu hissediyor ve buna inamyorum. Sana yalvarýyorum. Bana yardým etmez misin?" "Sen ne gerektiðini zaten biliyorsun. ªimdi sadece Chüd ve arkadaºlarýn var." "Lütfen, lütfen..." "Oðlum, hayal gördüðüne kendi kendini inandýrmaksýn." Bili kaplumbaðanýn sesinin hafiflediðini fark etti. Çocuðu bu karanlýk boºluða atan 'O'nun sevinçli, anlamsýz sesi daha baskýn olmaya baºlýyordu. "Burayý nasýl buldun, küçük dostum? Hoºuna gitti mi? Tempo nasýl? Buna uyarak dans edebilir misin? Dostum kaplumbaðayla tanýºmak seni memnun etti mi? O ahmaðýn yýllar önce öldüðünü sanýyordum. Bir iºe yaramadýðýna göre ölmesi daha iyi olurdu. Sen onun sana yardým edebileceðini mi sandýn?" "O k-k-kimseye..." "Saçmalayýp durma! Zaman az. Konuºabilirken konuºalým. Bana kendini anlat, küçük dostum... Söyle, bu karanlýk ve soðuk hoºuna gidiyor mu? Dýºarýnýn ötesindeki 'hiç'i dolaºtýðýn için seviniyor musun? Bulundu415 Stephen King ðun yere gelinceye kadar bekle, küçük dostum. O ölüm ýºýklarýný görmeyi bekle. Onlara bakacak ve çýldýracaksýn... Ama yaºayacak, yaºayacak, yaºayacaksýn... Onlarýn içinde... Benim içimde..." 'O', iðrenç bir kahkaha attý. Bili, "Neden 'O'nun çoðu sözlerinin yalan olduðunu düºünüyorum," diye kendi kendisine sordu. "Kaplumbaða sadece Chüd'ün varolduðunu söyledi. Sonra..." Bili derin bir soluk alarak haykýrdý. "Bütün bunlar hayal! Hayal! Býrak beni!" 'O', öfke ve hayal kmklýðýyla haykýrdý. Ama bu çýðlýðýnda korku ve acý da vardý. Bili, "Beni geri götür," dedi. "Sana emrediyorum." 'O' yine baðýrdý. Can acýsýnýn arttýðý anlaºýlýyordu. Ama 'O' yine de Bill'i itmeye, onu ortadan kaldýrmaya çalýºtý. ("Chüd, Chüd, cesur ve kararlý ol. Kardeºini, arkadaºlarýný koru. Ýnandýðýn her ºeye yine inan. Annenle babanýn seni tekrar seveceklerine de. Cesaretle davranabileceðine de. Artýk 'Kaybedenler' olmayacak. Yerin altýndaki bir deliðe saklanarak oradan, 'Kulüp,' diye söz etmeyeceksiniz. Artýk Georgie'nin odasýna girerek onu kurtaramadýðýn için aðlamayacaksýn. ") Bili birdenbire karanlýkta sevinç ve ºaºkýnlýkla gülmeye baºladý. "Ben bütün bunlara inanýyorum!" diye haykýrdý. Birden kaplumbaðanýn sesini duydu. "Fena deðil, evlat. Ama artýk iºi bitir. 'O'nun kaçmasýna izin verme. Enerji daðýlýr. On birindeyken yapabildiðin bir ºeyi ilerde bir daha baºaramazsýn." Kaplumbaðanýn sesi hafifledi, hafifledi. Bili karanlýklarda hýzla uçtu. Her taraf kapkaranlýktý. Iºýklý ay-balon-lan da kaybolmuºtu. 'O', haykýrýyor, haykýrýyordu. "Býrak beni! Býrak beni! Gideceðim, bir daha gelmeyeceðim! Beni býrak! Caným yanýyor! CANIM YANIYOR!" Sonra Bili kendini birdenbire vücudunun içinde buldu. 'O'nun karºýsýndaydý. Richie'yle Ben de iki yanýnda duruyorlardý. Örümcek eðilip bü416 'O külerek dönüyor, kaba, kýllý bacaklan yeri dövüyordu. Ýðnesinden zehir akýyordu. 'O' ölüm acýsýyla haykýnyordu. Daha doðrusu Bili öyle sandý. Çocuk düºünmeden örümcek aðýnýn tellerinden birine uzandý. Eli birdenbire uyuºtu. Ben, "Dokunma, Bili," diye baðýrdý. Bili hýzla elini çekti. "Avucunun derisi kalkarak kanamaya baºladý. Ama çocuk buna aldýrmadý bile. Gözlerini örümceðe dikmiºti. 'O', ininin derinliklerine doðru gidiyordu. Geride kara kanýndan oluºan gölcükler kalýyordu. Bill'le karºý karºýya geldikleri zaman 'O'nun içinde on, yirmi, hatta yüz patlama olmuºtu.


Bili, "Örümcek?" diye haykýrdý. "Nereye kayboldu o?" 'O'nun acýyla miyavlayýp inlediðini kafasýnýn içinde duyuyordu. Çocuk belirsiz bir biçimde, örümceðin az önce kendisini attýðý o karanlýk yere gittiðini sezdi. Richie baðýrdý. "Tanrým!" Iºýklar! Iºýklar sönüyor! Ne oldu, Bill? Sen nereye gittin? Öldüðünü sandýk." Ayný anda Stan'in çýðlýðý etrafta yankýlandý. Bili sönükleºen ýºýkta örümcek aðýndan bir parçanýn çocuðun omzuna düºmüº olduðunu fark etti. Bili kýmýldayamadan, Mike, Stan'in üzerine doðru atýldý. Çocuðu yere devirdi. Stan'in gömleðinin bir parçasý aða yapýºýp kaldý. Ben onlara, "Geri çekilin," diye baðýrdý. "Uzaklasýn. Að aºaðýya iniyor." Beverly'yi elinden tutarak çocuklara göre yapýlmýº o kapýya doðru çekti. Stan ayaða kalkarak sersem sersem etrafýna bakýndý. Sonra Ed-die'nin kolunu yakaladý. Ýki arkadaº Beverly'le Ben'e doðru gittiler. Birbirlerine yardým ediyorlar, loº ýºýkta hayaletlere benziyorlardý. Yukarda örümceðin aðý parçalanýyordu. Mike Hanlon daha sonra lise futbol maçlarýnda da yapacaðý gibi zikzaklar çizerek koºtu. Richie de ona katýldý. Çocuðun saçlarý dimdik olmuºtu ama gülüp duruyordu. Iºýk daha da sönük-leºti. Mike, "Bill," diye seslendi. "Haydi gel. Buradan gidelim." Bili olanca sesiyle baðýrdý. "Ya 'O' ölmediyse? 'O'nun peºinden gitmeliyiz, Mike! Emin olmalýyýz!" 417 F:27 Stephen King Aðýn bir parçasý üzerine doðru inerken Mike onu kolundan çekti. Eddie de yanlarýna gelerek, "'O' öldü," dedi. Düºen að parçalan kolundaki alçýyý yer yer yakmýºtý. '"O'nu duydum. Ölüyordu 'O'. Bundan eminim." Richie birdenbire Bill'e sanlarak onun sýrtýný yumruklamaya baºladý. "Ben de 'O'nu duydum! 'O' ölüyordu, Koca Bili. Ölüyordu... Ve sen artýk kekelemiyorsun. Hiç kekelemiyorsun. Bu nasýl oldu?" Bill'in baºý dönüyor, kulaklannda kaplumbaðanýn son sözleri yankýlanýyordu. "Ama emin olmalýyýz..." Ýçerisi iyice karanlýklaºmýºtý. Bili bir an yine de Beverly'nin suratýnda kuºku olduðunu gördü. Stan'in gözlerinde de. Ýðrenç aðýn parçalan hâlâ yere düºüyordu. BILL BOªLUKTA / DAHA SONRA "Eh, iºte yine buradasýn, küçük dostum. Ama saçlarýna ne oldu? Kafan bilardo topuna dönmüº. Yazýk. Ýnsanlarýn hayatlarý ne kadar kýsa, ne kadar acýklý!" "Ben yine Bili Denbrough 'yum. Sen kardeºimi öldürdün. Stan 'i de. Mike 'ý öldürtmeye kalktýn. Bak sana bir ºey söyleyeceðim. Bu sefer bu iºi tamamlamadan gitmeye niyetim yok." "Kaplumbaða aptaldý. Yalan söyleyemeyecek kadar aptal. Sana söylediði doðruydu, küçük dostum... Ýnsan bu iºi yalnýzca bir kere yapabilir. O sefer beni yaraladýn. Beni gafil avladýn. Ama bu bir daha asla olmayacak. Seni geriye ben çaðýrdým. Ben..." "Evet, sen çaðýrdýn! Ama bu iºi yalnýz kendin yaptýn sanma." "ªu dostun kaplumbaða... Birkaç yýl önce öldü o. Ýhtiyar budala, kabuðunun içine kustu. Bir iki evren yutarak boðuldu. Ne acýklý, deðil mi? Tam o sýrada sen de birdenbire yazý yazamaz oldun. Herhalde kaplumbaðanýn öldüðünü sezdiðin için, küçük dostum." "Bu sözüne de inanmýyorum." 418 "O "Ah, bana inanacaksýn, inanacaksýn... Görürsün. Bu sefer her ºeyi görmeni istiyorum, küçük dostum. Ölüm ýºýklarýný da." Bili, 'O'nun sesinin yükseldiðini fark etti ve yaratýðýn ne kadar öfkeli olduðunu anladý. Dehºete kapýldý. O eski çocuksu inanca sýkýca sarýlmaya çalýºtý. Ayný zamanda 'O'nun sözlerindeki öldürücü gerçeði de anladý. 'O' yýllar önce gafil avlanmýºtý. Ama bu sefer 'O' hazýrdý... Bili kendi öfkesini hissetti ve gözlerini 'O'ninkilere dikti. 'O'nun eski yaralarým sezdi, gerçekten çok sarsýlmýº olduðunu görebildi. Ayný anda 'O', Bili'i karanlýklara doðru fýrlattý. RICHIE


Diðer dördü olanlan felce uðramýº gibi seyrediyorlardý. Eski sahnenin týpkýsýydý bu. Bill'i yakalayarak yutmaya hazýrlanýyormuº gibi gözüken örümcek birdenbire hareketsiz kaldý. Bill'in gözleri 'O'nun yakut gözlerine dikildi. Diðerleri Bill'le 'O'nun arasýnda bir irade savaºýnýn baºladýðýný anladýlar. Sonra Richie örümceðin yeni aðýna baktý ve ilk farký gördü. Orada ölüler vardý. Yan yenmiº, çürümüº cesetler... Ama daha yukarda, köºeden sallanan bir insan, daha yeni ölmüºe benziyordu. Ya da hâlâ yaºýyordu. Beverly yukan bakmamýºtý. Gözlerini Bill'le örümceðe dikmiºti. Ama Richie o dehºeti arasýnda aðdaki kadýnýn Beverly'ye çok benzediðini fark etti. Saçlan uzun ve kýzýldý. Gözleri açýktý ama camlaºmýºtý. Hiç oynamý-yordu o gözler. Aðýn bir teli koltuðunun altýndan ve belinden geçiyordu. Genç kadýnýn kollan ve bacaklan gevºekçe sarkýyordu. Ayaklan çýplaktý. Richie kadýnýn ayaklannm dibine bir ölünün yýðýlmýº olduðunu gördü. Tanýmadýðý bir erkekti... Ama Henry Bowers'a çok benziyordu. Gözleri kanla dolmuºtu. Kanlar aðzýnýn çevresinde ve çenesinde köpük köpük pýhtýlaºmýºtý. (Bu adam Beverly'nin kocasý Tom Rogan'dý aslýnda.) 419 Stephen King Beverly birdenbire baðýrmaya baºladý. "Bir terslik var! Ters bir ºey oldu. Tanrý aºkýna bir ºey yapýn! Bir ºey YAPIN!" Richie tekrar Bill'le örümceðe baktý. Ýðrenç bir kahkahayý hem duydu, hem de hissetti. Bill'in yüz hatlarý belli belirsiz geriliyordu. Derisi parºömen beyazlýðýna bürünmüºtü. Çok yaºlý bir insan gibi de parlaktý. Gözleri kaymýº, aklarý ortaya çýkmýºtý. "Ah, Bili, neredesin?" Richie ona bakarken birdenbire Bill'in burnundan köpük köpük kanlar fýºkýrdý. Yazar baðýrmaya çalýºýyor, aðzý oynuyordu. Örümcek ºimdi tekrar ona doðru gidiyordu. Dönmüº iðnesini uzatýyordu. "Bill'i öldürecek... Hiç olmazsa vücudunu... Bill'in kafasý ºu anda baºka yerdeyken... 'O' kazanýyor... Bili, neredesin? Tann aºkýna, neredesin?" Sonra bir yerden, akla hayale sýðmayacak kadar uzak bir yerden Bill'in hafif çýðlýðý geldi. Sözleri anlamsýzdý ama açýk seçik duyuluyordu. "Kaplumbaða ölmüº... Ah, Tanrým, kaplumbaða gerçekten ölmüº..." Beverly bir çýðlýk attý, o hafifleyen sesi artýk duymak istemiyormuº gibi elleriyle kulaklarýný kapattý. Örümcek iðnesini kaldýrdý. Richie 'O'na doðru atýldý. Dudaklarý acayip bir gülümsemeyle iyice gerilmiºti. Tam bir Ýrlandalý polis tavnyla, "Buraya bak, küçük haným," diye seslendi. "Sen ne yaptýðýný sanýyorsun? Bu saçmalýktan vazgeç, yoksa iç eteðini yýrtarým!" Örümcek gülmekten vazgeçti. Richie 'O'nun kafasýndaki öfke ve can acýsýný sezdi. Örümcek sessizce haykýnyordu. Richie zaferle, 'O'nun canýný yaktým, diye düºündü. 'O'nun canýný yaktým. Buna ne dersiniz? 'O'nu zayýf tarafýndan yakaladým. Kafasýnýn uzantýsýndan! Sonra 'O', Richie'ye öfkeyle baðýrdý. Richie vücudundan fýrlayarak karanlýklara daldý. Hayal meyal. 'O'nun kendisini uzaklaºtýrmaya çalýºtýðýnýn farkýndaydý. Önce dehºete kapýldý, sonra da nedense gülmeye baºladý. Çok gülünçtü bu durum. Birdenbire diºlerini 'O'nun kafasýnýn uzantýsýna geçirdi. 'O' hay- kýrarak Richie'yi tekrar sarstý. Yine gafil avlandýðý için öfkeyle baðýrýyordu. Bu deli çocuk gibi gülen adam, birdenbire kafasýnýn uzantýsýný yakalayý-vermiºti. 'O'nun en ummadýðý bir an da. 420 'O" Richie karanlýklarda kayýyordu. "Bill, Bill, beni duyabiliyor musun?" 'O', baðýrdý. "Bili gitti. Ölüm ýºýklarýnýn içinde o. Býrak beni. BIRAK BENÝ!" "Bill, Bill, buradayým! Bana tutun! Tanrý aºkýna, bana tutun." "Bili öldü. Hepiniz de öldünüz. Artýk çok büyüksünüz. Bunu anlýya-mýyor musun? Artýk BIRAK beni." "Beni Bill'in yanýna götür. O zaman belki kafanýn uzantýsýný býrakýrým." "Richie?" "Geldim, Bili! Koca Bill! Richie imdadýna yetiºti! Seni kurtaracaðým! Neibolt Sokaðýndaki o günü hatýrlýyor musun? Sana o zamandan borcum var?" "Beni BIRAAAAK!" 'O'nun caný çok yanýyordu ºimdi. Richie 'O'nun gerçekten çok gafil avlanmýº olduðunu anladý. 'O' yalnýzca Bill'le baºa çýkmasý gerektiðini sanmýºtý. Ýyi de olmuºtu. Richie 'O'nu öldürmeyi düºünmüyordu. 'O'nun öldürülebileceðinden emin


deðildi zaten. Ama Bili ölebilirdi. Ve Richie arkadaºýnýn ölüme çok yakýn olduðunu da hissediyordu. "Richie, gelme! Geri dön! Ölüm ýºýklan!" "Gürültüye bak! Neredesin, bebek? Gülümse de nerede olduðunu an-layayým!" Richie birdenbire Bill'i fark etti. Arkadaºý yanda kayýyordu. Ýlerde ise bir engel yükseliyordu. Ýnsan aklýnýn alamayacaðý biçimde bir ºeydi bu. Bunun gerisinde de büyük, kör bir ýºýk vardý. Öfkeyle bakan, hareket eden, gülen, diºlerini gösteren bir ýºýk. Iºýk canlýydý. Ölüm ýºýðýydý bu. Richie, bu 'O', diye düºündü. 'O'nun geri kalan kýsmý. "Beni býrak. "BIRAKACAÐINA söz verdin!" Richie, Bill'in engeldeki tek açýklýða doðru yuvarlandýðýný ve ýºýktan habis parmaklarýn ona doðru uzandýðýný sezdi. Çaresizlik içinde, son bir çabayla arkadaºýný tutmaya çalýºtý. "Bili! Elin! Bana elini ver! ELÝNÝ! KAHRETSÝN! ELÝNÝ!" 421 Stephen King Bill elini uzattý. Parmaklan açýlýp kapanýyordu. Richie, 'O'nun çýðlýklar attýðýný duyuyordu. Bili çabaladý ve sonunda Richie'nin elini tutmayý baºardý. Richie elini yumruk yaptý. Bütün gücünü toplayarak, "Bizi geri çek!" diye baðýrdý. "Bizi geri çek, yoksa seni öldürürüm! Seni öldürün-ceye kadar türlü ses taklidi yaparým!" Örümcek tekrar bir çýðlýk attý. Richie birdenbire vücuduna ºiddetle bir kamçý indirilmiº gibi sarsýldý. Parmaklan Bill'in elinden kaymaya baºladý. "Sýký tut, Koca Bili!" "Tutuyorum, Richie! Tutuyorum!" ªimdi hýzla, adeta ýslýða benzer bir ses çýkararak geri gidiyorlardý. Richie diºlerini 'O'nun kafasýnýn uzantýsýna geçirmiº haldeydi hâlâ. Bill'in bileðini, sancýyan eliyle sýkýca tutuyordu. "Geri gidiyoruz... Geri..." 'O' son defa silkinerek iki adamdan kurtulmaya, onlarý "Dýºan"da býrakmaya çalýºtý. Richie elinin kaydýðýný hissetti. Diºlerinin gevºediðini de. 'O', zaferle, boðuk boðuk baðýrdý. Richie diºlerini iyice sýktý. Ama 'O'nun kafasýnýn uzantýsý eriyor, gerçek olmaktan çýkýyordu sanki. Richie, "Ýmdat," diye baðýrdý. '"O'nu tutamýyorum! Biri bize yardým etsin! Ýmdat!" EDDIE Eddie olanlann hayal meyal farkýndaydý. Olayý görüyordu ama sanki bir tül perdenin arkasýndan Bill'le Richie bir yerden geri gelmeye çalýºýyorlardý. Vücutlan buradaydý. Ama gerçek yanlan uzaklardaydý. Zaman geçiyordu. Eddie kaç dakika geçtiðini de bilmiyordu. Richie'yle örümcek birbirlerine bakýyorlardý. 'O'nun vücudundaki eski günlerden kalma yaralanndan biri açýlmýº, ham petrol kadar kara bir irin akýyordu. Bili yerde yatýyor, burnundan ve kulaklanndan kan geliyordu. Örümceðin gövdesindeki eski yaralardan üçü dördü daha kanamaya baºladý. 'O' kötü yaralanmýºtý ama hâlâ yaºýyordu ve tehlikeliydi. Eddie, 422 "O" neden burada böyle duruyoruz? diye düºün. 'O' Richie'yle uðraºýrken 'O'nu yaralayabiliriz? Neden hiç kimse kýmýldamýyor? Sonra Richie baºýný aðýr aðýr iki yana çevirmeye baºladý. Gözlüðü burnundan kayarak yere düºtü, camlan kýnldý. Eddie 'O'nun korkunç bir zaferle haykýrdýðýný duydu. Richie'nin sesi Eddie'nin kafasýnýn içinde çýnladý. "Ýmdat! 'O'nu tutamýyorum. Biri bize yardým etsin!" Eddie cebinden inhalatörünü çýkararak ileriye atýldý. Hýºýrtýlý soluk alýyordu. "Al bakalým! Al, ºunun tadýna bir bak!" 'O'na doðru sýçrarken inhalatörün tetiðini çekti. O anda inhalatörün içindeki ilaca karºý o çocuksu inancý yeniden duydu. 'O', baðýrdý. Öfke deðil, can acýsýyla bu sefer. Eddie ilacýn küçük damlacýklar halinde örümceðin kan kýrmýzýsý, patlak gözüne dolduðunu gördü. Týpký asit gibiydi. 'O'nun dev gözü kanlý bir yumurta ºansý gibi yassýlaºtý. Kan ve irin halinde akmaya baºladý. Eddie son gücüyle, "Geri dön artýk, Bili!" diye baðýrdý. Sonra 'O'na vurdu. Örümceðin pis kokulu sýcaklýðýnýn kendisini kavurduðunu hissetti. Korkunç, ýslak bir sýcaklýk duydu. Saðlam kolunun, örümceðin aðzý içine kaymýº olduðunu fark etti. Eddie tekrar inhalatörün tetiðini çekti ve sývýyý örümceðin boðazýna


püskürttü. Sonra müthiº bir acj duydu. 'O', aðzýný kapatmýº, Eddie'nin kolunu omzundan koparmýºtý. Eddie yere yýðýldý. Kolunun koptuðu yerden etrafa kanlar fýºkýnyor-du. Hayal meyal, Bill'in titreyerek ayaða kalktýðýný, Richie'nin sarhoº gibi yalpalayarak kendisine doðru geldiðini gördü. "Eds!" Eddie her ºeyin, ona can veren kanýyla birlikte akýp gittiðini hissediyordu. Bütün acý ve ýstýrabýn, korku ve kýrgýnlýklarýn. Ölmek üzere olduðunu anlýyordu Eddie. Ama, Tannm, her ºey öyle berraktý ki! "Eds! Ah, Tannm! Bili! Ben! Kolu kopmuº. Eds..." Eddie yukan doðru baktý, Beverly'nin aðladýðýný gördü. Kadýn, kolunu onun baºýnýn altýna soktu. Gözyaºlan kirli yanaklarýndan akýyordu. Eddie, "Richie," diye fýsýldadý. 423 Stephen King "Ne?" Richie dizlerinin ve ellerinin üzerinde duruyor, ona çaresizlik içinde bakýyordu. "Beni 'Eds' diye çaðýrma." Eddie gülümsedi. Kýrýk kolunu kaldýrarak Richie'nin yanaðýna dokundu. Richie aðlýyordu. "Bildiðin gibi ben... ben..." Eddie gözlerini kapatarak cümleyi nasýl tamamlayacaðýný düºündü... Ve o sýrada öldü. DERRY / 7.00-9.00 Saat yedide fýrtýna iyice ºiddetlenmiºti. Radyo halký uyarmaya baºladý. Trafo merkezindeki patlama yüzünden Derry'nin önemli bir kýsmýna elektrik verilemiyordu. 7.20'de kilisenin susmuº olan saati on üç defa çaldý. Sonra kulenin damýna mavibeyaz bir yýldýrým düºtü, kule birdenbire adeta patladý. Beº dakika sonra bir ayyaº, Wally'nin meyhanesini süpürmek için içeri girdi. Ýlkokuldayken arkadaºlarýnýn "Boogers" diye çaðýrdýklarý Vincent Caruso Taliendo'ydu bu. Adam salonu süpürürken birdenbire barýn gerisindeki yedi bira fýçýsý patladý, etrafa bira yerine kanlar fýºkýrdý. Bunu saçlar ve et parçalan izledi. Boogers haykýrarak sokaða fýrladý. Ama yol da artýk bir kanala dönüºmüºtü. Boogers yuvarlandý. Sonra telaºla tekrar ayaða kalktý. Tam o sýrada, meyhanenin pencerelerindeki kalýn camlar patlamaya baºladý. Adam hemen oracýkta, Derry'den ayrýlarak Eastport'ta oturan kýzkardeºine gitmeye karar verdi... Fýrtýna gitgide ºiddetleniyordu. KENTÝN ALTINDA/16.15 Eddie'nin peºi sýra tünellerde bir saat kadar ilerlediler. Bili korkuyordu. Çok korkuyordu. Babasýnýn sözleri aklýndan çýkmýyordu çocuðun. Ay424 'O" rica örümceðin gerçekten ölüp ölmediðini de düºünüyordu. Richie, Mike ve Eddie, 'O'nun öldüðüne inanýyorlardý. Ama Beverly'nin yüzündeki korkuyla kanºýk kuºku Bill'in hiç hoºuna gitmemiºti. Stan'in suratmdaki ifade de. 'O' ölmüº olabilirdi. Bin yýl da. On bin yýl da. Sonra her ºey yeniden baºlardý... Eddie birdenbire kararsýzca durdu. Arkadaºlan da. ªimdi hepsi de sessizce bekliyorlardý. Eddie, "Yolumuzu kaybettik sanýrým," diye mýnl-dandý. Bu açýklamayý yine derin bir sessizlik izledi. Sessizlik uzadý uzadý... Sonunda Richie, "ªimdi ne yapacaðýz, Bili?" diye sordu. Bili, "B-b-bilmiyorum..." dedi. Yeniden kekelemeye baºlamýºtý. Bunun farkýndaydý. Arkadaºlan da öyle. Çocuk hepsinin paniðe kapýlmak üzere olduklanný görüyordu. Çok geçmeden içlerinden biri... herhalde Stan... "E, neden bilmiyorsun?" diyecekti. "Bu iºi baºýmýza sen açtýn." Mike kaygýyla, "Ya Henry?" diye mýnldandý. "O da buralarda bir yerde mi?" Eddie baðýrdý. "Ah, Tannm!" Sesi bir iniltiden farksýzdý. "Henry'yi unuttum... Bili, aklýna bir ºey gelmiyor mu? Baban burada çalýºýyor. Hiçbir ºey düºünebiliyor musun?" Bili sulann uzaklardan gelen uðultusunu dinliyor, bir ºeyler düºünmeye çalýºýyordu. Sonra yine Eddie imdada yetiºti. "Ah, anladým... Demin ilk defa saða döndük. Aslýnda sola dönmemiz gerekiyordu sanýnm. Tannm, bunu biliyordum da! Ama korkudan ter içinde kalmýºtým..."


Richie tatlý tatlý, "Senin korkudan ter içinde kalmadýðýn gün var mý?" dedi. Sesinde o eski panik yoktu artýk. Eddie ona aldýrmadý. "Baºka köºelerde de ters tarafa saptým. Ama en önemli olanlar o sözünü ettiklerim. Oraya dönebilirsek her ºey yoluna girer." Sýraya dizildiler. Beverly, evlerimize gidiyoruz, diye düºündü. Evlerimize... Bu çok iyi olacak. Görevimizi yaptýk. Artýk yine eskisi gibi birer çocuk olabiliriz. Bu da hoºuma gider. 425 Stephen King 'O'NUN ÝNÝNDE / 1985 Beverly, "Ölüyor..." diye aðladý'. "Kolu... 'O', Eddie'nin kolunu yedi." Bill'e uzanarak ona sarýldý. Yazar silkinerek kadýnýn elinden kurtuldu. Beverly'ye, "'O' yine kaçýyor!" diye baðýrdý. Dudaklannda ve çenesinde kanlar pýhtýlaºmýºtý. "H-h-haydi! Richie! B-b-ben! B-b-bu sefer 'O'nun iºini bitireceðiz!" Richie yazara, çýldýrdýðýný düºünüyormuº gibi baktý. "Eddie'le ilgilenmemiz gerekiyor, Bili. Yaranýn yukarýsýný sýkýca baðlamalýyýz. Eddie'yi buradan çýkarmalýyýz." Beverly ºimdi Eddie'nin baºýný kucaðýna dayamýº, oturuyordu. Gözlerini eliyle kapatmýºtý. "Bill'le git, Richie. Eddie boº yere ölürse... 'O' yirmi beº ya da elli hatta bin yýl sonra tekrar ortaya çýkarsa, inan ki hortla-nm ve hayaletlerinizin peºini de býrakmam... Haydi, gidin!" Richie bir an kararsýz durdu. Sonra, "Pekâlâ," dedi. "Bu sefer biz 'O'nu kovalayacaðýz." Iºýklar sönükleºmeye baºlýyordu. Ben parçalanmaya baºlayan örümcek aðýnýn gerisinde duruyordu. Yukardan sallanan genç kadýný da görmüºtü. Bill'in baºýný kaldýrýp bakmamasý için dua ediyordu. Ama aðýn parçalan yere düºerken Bili de baºýný kaldýrdý, Audra'nýn yukardan sarktýðýný gördü. Kadýn telin ucunda sallanarak aðýr aðýr aºaðýya iniyordu. Çini mavisi gözleri iyice açýktý. Saçlan cansýzca omuzlanna düºüyordu. Bili haykýrdý. "AUDRA!" Ben, "Haydi, gel Bili," diye baðýrdý. Aðýn parçalarý gürültüyle yere düºürek daðýlýyor, küçük yaratýklar çatlaklara giriyordu. Richie birdenbire Bill'i yakalayarak hýzla itti. "Git, Bili! Git!" Bili çaresizlik içinde baðýrdý. "Audra o! A-A-Audra!" Richie, "Papa da olsa bana výz gelir," dedi. "Eddie öldü. 'O' hâlâ yaºýyorsa, 'O'nu hemen öldüreceðiz. Bu sefer bu iºi tamamlayacaðýz, Koca Bili. 'O' ya öldü, ya yaºýyor. Haydi gel!" 426 "O" Bili bir an durdu, sonra gözlerinin önünde ölmüº çocuklann hayalleri belirdi. "P-p-peki. G-g-g-gidelim, Tann beni affetsin." Düºmek üzere olan tellerin altýndan hýzla geçtiler, diðer tarafta duran Ben'in yanýna gittiler. Audra taº zeminden dört metre yukarda sallanýrken 'O'nun peºinden koºtular. BEN Üç arkadaº 'O'nun kara kan damlalanný izlediler. Yaðlý irin akýyor, taºlann arasýndaki çatlaklara sýzýyordu. Zemin ilerideki yanm daire biçimi karanlýk kemere doðru yükselirken Ben yeni bir ºey fark etti. Yerde yumurtalar da vardý. Hepsi de siyah ve kaba kabukluydu. Bunlar devekuºu yumurtasý büyüklüðündeydi. Ben kabuklann yan saydam olduklanný gördü. Yumurtalann içinde kara bir ºeyler kýmýldanýyordu. Ben, 'O'nun çocuklarý, diye düºündü, midesi bulanmaya baºladý. 'O', çocuklanný düºürdü. Tannm! Richie'le Bili de duraklayarak aptalca bir hayretle yumurtalara baktýlar. Ben haykýrdý. "Siz gidin! Ben yumurtalarla ilgilenirim." 'O'nu öldürün!" Richie, "A/, "diye seslenerek Ben'e birkaç kutu kibrit attý. Mimar kutularý yakaladý. Bill'le Richie koºarak uzaklaºtýlar. O karanlýk kemerden geçerek gözden kayboldular. Ben baºýný eðerek ilk önce kabuklu yumurtaya ve içinde oynayan vatosa benzer ºeye baktý. Birden kararlý tavýrlart kayboldu. "Bu... bu kadan da fazla... Korkunç bir ºey bu... Herhalde ben bir ºey yapmasam da bu yavrular ölürler... 'O' bunlan yumurtlayamadý. Düºürdü... Ama 'O'nun doðum zamaný yakýn... Bu yavrulardan bir teki bile yaºarsa..." Ben ölen Eddie'nin


solgun yüzünü düºündü ve bütün cesaretini topladý. Çizmeli ayaðýný kaldýrdýðý gibi ilk yumurtaya bastý. Islak, yapýºkan bir ºapýrtý çýkararak kýnldý yumurta. Pis kokulu plasenta, mimann çiz427 Stephen King meºine bulaºtý. Sonra fare büyüklüðünde bir örümcek ayaklarýný cansýzca oynatarak kaçmaya çalýºtý. Miyavlamaya benzer tiz sesi, Ben'in kafasýnýn içinde yankýlanýyordu. Mimar adeta birer sopa halini almýº olan bacaklarýyla sendeleyerek ilerledi. Ayaðýný tekrar kaldýrdý. Örümceðin, çizmesinin topuðu altýnda çatýrdayýp yayýldýðýný hissetti. Yine midesi bulandý. Bu sefer kendini tutamadý, kusmaya baºladý. Kaç tane? Kaç yumurta? Bir yerde örümceklerin binlerce ya da milyonlarca yumurta býraktýklarý yazýlý deðil miydi? Bunu sürdüremem, çýldýrýrým!... Ama yapmam gerekiyor. Bu ºart. Haydi, Ben... Sýk diºini. Mimar ikinci yumurtaya doðru gitti. X, 'O' / 1985 Hâlâ geliyorlardý. 'O', onlarýn geldiðini, yaklaºtýðýný sezdi ve korkusu daha da arttý. Belki de 'O' ölümsüz deðildi, sonsuza kadar yaºayamayacaktý. Akla sýðmayacak bu ihmali de artýk düºünmesi gerekiyordu. Daha da kötüsü 'O', yavrularýnýn öldürüldüklerini hissediyordu. Bu nefret ettiði olgun-çocuk erkeklerden üçüncüsü, 'O'nun izinden gidiyordu. Duyduðu tiksinti yüzünden çýldýrmak üzereydi ama yine de dikkatle 'O'nun her yumurtasmdaki canlýyý öldürüyordu. 'O' iki yana sallanarak, "Hayýr!" diye inledi. Hayat gücü vücudundaki yüz kadar yaradan akýp gidiyordu. Bunlarýn hiçbiri de tek baºýna öldürücü deðildi. Ama her biri ayrý sancýyor ve 'O'nun yavaºlamasýna neden oluyordu. 'O'nun bacaklarýndan birini artýk ince bir et parçasý tutuyordu. Gözlerinden biri kör olmuºtu. 'O', içinde korkunç bir yarýk açýldýðýný biliyordu. Buna nefret ettiði o olgun-çocuk erkeklerden birinin, boðazýndan aºaðýya sýktýðý zehir neden olmuºtu. Ve peºinden hâlâ geliyorlar, yaklaºýyorlardý. Bu nasýl oluyordu? 'O', inliyormiyavlýyordu. Sonra 'O', iki düºmanýn arkasýnda olduðunu hissset-ti. Artýk yapabileceði bir tek ºey kalmýºtý. 'O', savaºmak üzere döndü. 428 •oBEVERLY Son ýºýk da sönüp oda karanlýklara gömülmeden önce Beverly, Bill'in karýsýnýn altý metre kadar daha indiðini, sonra yine durakladýðýný gördü. Kadýn dönüyor, kýzýl saçlarý havalanýyordu. Beverly, Bill'in kansý, diye düºündü. Ama onun ilk aºký bendim. Belki Bili ilk aºkýnýn benden baºka bir kadýn olduðunu düºünüyor. Ama bunun nedeni, unutmuº olmasý... Derry'yi unutmuº olmasý... Birden ortalýk karardý. Beverly, Eddie'nin ölüsü ve hýºýrdayarak düºen að parçalarýyla yalnýz kaldý. Eddie'yi býrakmak istemiyordu. Çocukluk arkadaºýnýn baºýný bu inin pis zeminine dayamak istemiyordu. Bu yüzden Eddie'nin baºýný bir koluna almýºtý. Kolu uyuºmaya baºlýyordu. Beverly, Eddie'nin alnýna düºmüº olan saçlarý geriye itti... Zavallý Eddie... ve zavallý Stan. O örümcekle tekrar karºýlaºma fikrine dayanamadý... XXIII Dýºarýsý DERRY / 9.00-10.00 Saat dokuzu on geçe fýrtýna artýk kasýrgaya dönüºmüºtü. Kanaldaki su gitgide yükseliyordu. Parkta Paul Bünyan heykeli aðýr aðýr yana doðru eðilmiºti. ªimdi Piza Kulesini andýrýyordu. Birdenbire Kansas Sokaðýndaki on iki kadar ev temellerinden ayrýlarak Çorak Yer'e uçtu. Hem de kolaylýkla. Onlarý su deposu izledi. 429 Stephen King ÖLÜM / 10.12, 31 MAYIS 1985 Bill'le Richie, 'O'nun döndüðünü gördüler. Çentik çentik aðzýný açýp kapatýyordu. Tek gözüyle onlara öfkeyle bakýyordu. Bili, 'O'nun vücudundan etrafa ýºýk yayýldýðýný fark etti. Ama bu ýºýk ºimdi titrekti. Zaman zaman iyice sönükleºiyordu. 'O' kötü yaralanmýºtý anlaºýlan. Kafasýndan türlü düºünceler geçiyordu.


"Beni býrakýn! Beni býrakýn! Ýstediðiniz her ºeye kavuºursunuz. Para, ün, ºans, güç! Size bütün bunlan verebilirim." Bili öne doðru bir iki adým attý. Gözlerini 'O'nun tek kýzýl gözüne dikmiºti. Ýçindeki gücün arttýðýný hissediyordu. Richie de yanýna geldi. Dudaklarý gerilmiº, diºleri ortaya çýkmýºtý. "Sana karýný geri verebilirim, Bili. Bunu yapabilirim. Yalnýzca ben yapabilirim bunu. Audra hiçbir ºeyi hatýrlamayacak. Siz yediniz nasýl ha-týrlamadýnýzsa, o da öyle..." 'O'na iyice yaklaºmýºlardý. Bili örümceðin iðrenç kokusunu duyuyordu. Ani bir dehºetle, bunun Çorak Yer'in kokusu olduðunu anladý. Onlar bu kokuya laðýmlarýn, pis derelerin ve yakýlan çöplerin neden olduðunu sanmýºlardý... Ama aslýnda buna inanmýºlar mýydý? Bu 'O'nun kokuºuydu. Bütün Derry'ye de bir sis gibi yayýlmýºtý. Kentliler buna alýºmýº, sonunda kokuyu fark etmez olmuºlardý. Bili, Richie'ye usulca, "Ýkimiz," dedi. Arkadaºý gözlerini örümcekten ayýrmadan baºýný salladý. 'O'iðrenç, kýllý bacaklarýný takýrdatarak geriledi. Sonunda 'O'nu köºeye kýstýrmýºlardý. "Sizi ölümsüz yapamam. Ama ikinize de dokunurum, o zaman uzun ömürlü olursunuz. Ýki, üç, hatta belki beº yüz yýl yaºarsýnýz. Sizi bu dünyanýn tanrýlarý yaparým. Tabii beni býrakýrsanýz. Beni býrakýn! Býrakýn!" Richie boðuk bir sesle, "Bili?" diye sordu. Bili haykýrmak üzereydi. Atýldý. Richie de onunla birlikte atýldý. Ýkisi de sað yumruklarýný indirdiler. Ama vurduklarý aslýnda yumruklan deðil, birbirlerine katýlan güçleriydi. Bir baºkasý da onlan destekliyordu. On430 'O lannki aný ve isteklerin gücüydü. Daha da önemlisi sevgi ve unutulmayan çocukluðun gücü. Örümceðin çýðlýðý Bill'in kafasýný doldurdu. Sanki beyni parçalandý yazann. Bili yumruðunun titreyen bir ýslaklýða gömüldüðünü hissetti. Kolu omzuna kadar battý. Bili kolunu hemen çekti. ªimdi kolundan örümceðin kara kanlan damlýyor, açtýðý yaradan irin akýyordu. Richie, 'O'nun ºiºkin vücudunun hemen altýnda, bir boksör gibi duruyor, kan damlayan yumruk-lanný durmadan indiriyordu. Üstü baºý örümceðin kara kanlan içindeydi. Örümcek bacaklanyla onlara vurmaya çalýºtý. Týrnaðý Bill'in gömleðini yýrttý ve gövdesinin yanýný çizdi. 'O', iðnesini yararsýzca yere vurup duruyordu. Hâlâ da haykýnyordu örümcek. Sonra hantalca saldýrmaya, Bill'i ýsýrmaya çabaladý. Ama Bili öne doðru atýldý. ªimdi yalnýzca yumruklanný deðil, bütün vücudunu kullanýyordu. Bir torpil gibi 'O'nun karnýna daldý. Sonra anlaºýlmaz bir ºeyler haykýrarak 'O'nun pis etlerinde yüzüyormuº gibi ayaklanný vurdu. Üzerine 'O'nun sýcak sývýlan aktý. Kulaðýna "Güm-güm, güm-güm" diye bir ses geldi. 'O'nun kalbinin atýºlanydý bu ses. Bili ellerini örümceðin içine iyice daldýrarak 'O'nun kalbini aradý. 'O'nun baðýrsaklan ve sývýlan yüzünden boðulacak gibiydi. Sonra 'O'nun kalbi eline geldi. Koskocaman bir ºeydi bu. "YAPMA YAPMA YAPMA!" Bili boðulurcasýna, "Yapacaðým," diye baðýrdý. "Al bakalým, diºi köpek!" Kalbi avuçlannýn arasýna aldý, sýktý, sýktý. 'O'nun kalbi ellerinin arasýnda patlarken yaratýk son bir defa acý ve korkuyla baðýrdý. Bili gerilerken 'O' aðýr aðýr yan devrildi. Buharlan tüten yabancý bir et yýðýnýydý. 'O'. Bili sendeleyerek uzaklaºtý. Hýnltýlý hýnltýlý soluk alýyor, 'O'nun aðzýna býraktýðý iðrenç tattan kurtulmak için tükürüyordu. Kendi ayaðýna takýlarak dizüstü düºtü. Sonra baºkasýnýn sesini duydu. Kaplumbaða belki ölmüºtü ama onu yöneten hâlâ yaºýyordu. "Çok baºanlý oldun, evlat." Sonra ses kesildi ve onun saðladýðý güç de kayboldu. 431 Stephen King Ortalýk iyice karanlýklaºmýºtý. 'O' ölürken ýºýk da sönmüºtü. Örümcek hâlâ titriyor, bacakalanný oynatýyordu. Bili soðuk ve titrek bir sesle, "Richie," diye baðýrdý. "Richie, neredesin?"


Arkadaºý cevap vermedi. Bili cebinden kibrit kutusunu çýkardý: Ama kutu kan içinde kalmýºtý. Kibritler yanmýyordu artýk. Bili tekrar haykýrdý. "Richie!" Aðlamaya baºlamýºtý. Yüzükoyun, sürüne sürüne ilerlerdi ve sonunda Richie'nin yüzüne dokundu. "Richie! Richie!" Arkadaºý yine cevap vermedi. Bili karanlýkta çabalayýp Richie'yi kucaðýna aldý. Yalpalayarak ayaða kalktý ve sendeleye sendeleye geldikleri yoldan döndü. DERRY/10.00-10.15 Saat 10'da Derry'nin aºaðý mahallelerindeki hafif sarsýntý iyice arttý. Kanal çöktü ve etrafý sular bastý. Uðultu gitgide artýyordu. Pencerelerdeki camlar kýrýlmaya, tavanlar çökmeye baºladý. Belediyenin önündeki Paul Bünyan heykeli bomba gibi patladý. 10.02'de Derry'nin bütün aºaðý mahalleleri su altýnda kalarak göçtü, anayolda derin çatlaklar belirdi. BILL Bill, "Beverly," diye baðýrdý. Sýrtý ve kollan zonkluyor, sýzlýyordu. Richie ona gitgide daha aðýrlaºýyormuº gibi geliyordu. Kafasý, "Onu yere baksana," diye fýsýldýyordu. "Richie öldü. Onun öldüðünü pekâlâ biliyorsun. Neden onu yere býrakmýyorsun?" Ama bunu yapamazdý. "Beverly! Ben!" "Bili?" Konuºan Ben'di. Sesi yakýndan gelmiºti. Titrek ve bitkindi bu ses. "Bili, nerdesin?" "Buradayým, Richie kucaðýmda. O... yaralandý." 432 'O" "Konuºmaný sürdür." Ben daha yakýndaydý ºimdi. "Konuºmaya devam, Bili." Bili arkadaºýnýn sesinin geldiði tarafa doðru gitti. '"O'nu öldürdük. O diºi köpeði geberttik. Ama Richie öldüyse..." Ben telaºla baðýrdý. "Öldüyse mi?" Karanlýkta elini uzatarak Bill'in burnuna usulca dokundu. "Ne demek 'öldüyse'?" "Ben... o..." ªimdi ikisi birden Richie'yi tutuyorlardý. Bili ekledi. "Onu göremiyorum. Mesele de bu. O-o-onu g-göremiyorum." Ben, "Richie," diye haykýrarak adamý sarstý. "Richie haydi! Kendine gel, Richie!" Sonra karanlýkta Richie'nin sesi duyuldu. Öfkeli, uykulu, kendisini yeni toplamaya baºlayan birinin sesiydi bu. "Pekâlâ, Saman Yýðýný, pekâlâ! Etrafý velveleye verme..." "Richie!" Bill'in sesi bir çýðlýktan farksýzdý. "Ýyi misin, Richie?" Richie bitkin bitkin mýrýldandý. "O diºi köpek beni fýrlattý. Sert bir ºeye çarptým. Yalnýzca bu kadarýný hatýrlýyorum... Beverly nerede?" Ben, "ªu tarafta," dedi. Sonra da çabucak ekledi. "Yüzden fazla yumurtayý ezdim. Hepsini de ortadan kaldýrdým sanýrým." "Umarým." Richie'nin sesi daha normaldi ºimdi. "Beni indir, Koca Bili. Artýk yürüyebilirim... Suyun sesi daha mý yükseldi?" "Bili, "Evet," dedi. "Baºýn nasýl?" "Çok acýyor... Ben bayýldýktan sonra ne oldu?" Bili olayý zorlukla açýklayabilirdi. Richie ºaºkýn, "Ve 'O' öldü, öyle mi?" diye mýrýldandý. "Bundan emin misin, Bili?" Yazar, "Evet," dedi. "Bu sefer gerçekten e-eminim." Richie baðýrdý. "Tann'ya ºükürler olsun!" Üç arkadaº karanlýkta yürümeye baºladýlar. Sonra ben, "Beverly!" diye seslendi. "Beverly!" "Buradayým..." Kadýnýn sesi hafifti. Sularýn uðultusu arasýnda zor duyuluyordu. 433 F:28 Stephen King Sonunda üç arkadaº Beverly'nin yanýna vardýlar. Bili ona kibriti olup olmadýðýný sordu. Kadýn bir kutuyu onun eline sýkýºtýrdý. Bili bir kibrit çakarak diðerlerine baktý. Ben bir kolunu Richie'nin beline dolamýºtý. Ünlü Disk Jokey kamburunu çýkarmýº duruyordu. Sað ºakaðýndan kan akýyordu. Beverly, Eddie'nin baºý kucaðýnda, öylece oturmaktaydý. Yazar sonra diðer tarafa döndü. Audra yerde yatýyordu. Üzerindeki tellerin çoðu erimiºti. Kibrit sönerken Bili karýsýna doðru gitti. "Audra! Audra, beni duyuyor musun?" Kolunu karýsýnýn gövdesinin altýna soktu ve onun doðrulup oturmasýný saðladý.


Parmaklarýný Audra'nýn boynuda dayadý. Audra'nýn nabzý aðýr aðýr, ama düzgün atýyordu. Evet, karýsý saðdý ama dýº çevreyle iliºkisi kesilmiºti. Ben, "Suyun sesi hoºuma gitmiyor, Bili," dedi. "Buradan gitmeliyiz." Richie mýrýldandý. "Bu iºi Eddie'siz nasýl baºaracaðýz?" Beverly atýldý. "Baºarabiliriz. Ben haklý, Bili. Gitmemiz gerekiyor." "Karýmý da götüreceðim." "Tabii. Ama hemen gitmeliyiz." "Ne tarafa?" Beverly usulca, "Yolu sen bulacaksýn," diye cevap verdi. '"O'nu öldürdün. Yolu bulacaksýn, Bili." Bili, Audra'yi kucaðýna alarak arkadaºlarýnýn yanýna yaklaºtý. Ben, "Ne taraftan gideceðiz, Bili?" diye sordu. "Bi-bi-bi..." Bili bir an durakladý. Beverly'nin sözlerini düºünüyordu. "Haydi g-gelin. Bakalým y-yolu bulabilecek miyiz. Beverly º-ºunu al." Kibrit kutusunu kadýna verdi. Beverly, "Eddie ne olacak?" dedi. "Onu da götürmemiz gerekiyor." Bili içini çekti. "B-b-bunu nasýl yaparýz? Burasý y-y-yýkýlmaya baºlýyor..." Richie, "Eddie'yi de götürmeliyiz," diye baðýrdý. "Haydi, Ben." Ýki arkadaº Eddie'nin ölüsünü kaldýrmayý baºardýlar. Beverly kibriti çaktý. Peri masallarýna yakýºacak o kapýya gittiler. Bili kucaðýnda Audra'yla dýºarý çýktý. Ben'le Richie de Eddie'yi kapýdan geçirmeyi baºardýlar. 434 'O Beverly, "Eddie'yi yere býrakýn," dedi. "O burada kalabilir." Richie hýçkýrdý. "Burasý çok karanlýk. Biliyorsun, Eds..." Ben, "Hayýr, hayýr," diye mýrýldandý. "Belki de onun burada yatmasý gerekiyor. Evet, galiba öyle." Ölüyü yere yatýrdýlar. Richie, Eddie'nin yanaðýný öptü, sonra yaºlý gözlerle Ben'e baktý. "Emin misin?" "Evet. Haydi gel, Richie." Richie ayaða kalkarak kapýya doðru döndü. "Kahrol, diºi köpek!" diye baðýrarak bir tekmede kapýyý kapattý. Beverly, "Bunu neden yaptýn?" diye sordu. "Bilmiyorum..." Ama Richie pekâlâ biliyordu. Beverly'nin elindeki kibrit sönerken omzunun üzerinden geriye baktý. "Bili, kapýnýn üzerindeki iºaret..." Bili kesik kesik soluyordu. "Ne olmuº ona?" Richie, "ݺaret kaybolmuº," dedi. DERRY/ 10.30 Büyüklerin kitaplýðýyla çocuklarýn kitaplýðýný birbirine baðlayan camlý koridor, göz kamaºtýrýcý bir ýºýk çýkararak birdenbire patladý. Neyse ki o gün kitaplýk açýlmamýºtý. Yoksa ölenler olabilirdi. Bu da sevinilecek bir ºeydi. Çünkü fýrtýna altmýº yedi kiºinin ölmesine ve üç yüz yirmi kentlinin de yaralanmasýna neden olmuºtu... DIªARISI / 10.54, 31 MAYIS 1985 Bili, "Durun," diye soludu. "Býrakýn da biraz dinleneyim." Richie tekrar, "Ýzin ver de sana yardým edeyim," dedi. Eddie'yi geride, örümceðin ini önünde býrakmýºlardý. Hiçbiri de bu olaydan söz etmeyi istemiyordu. Ama Eddie ölmüºtü. Audra ise saðdý. Daha doðrusu, öyle sayýlabilirdi. 435 Stephen King Bill soluk almaya çalýºýyordu. "Ben bu iºi kendim baºarýrým." "Saçmalama. Kalp krizi geçirirsin. Ýzin ver de sana yardým edeyim, Koca Bili." "B-b-baºýn nasýl?" Richie, "Zonkluyor," dedi. "Konuyu deðiºtirme." Bili istemeye istemeye arkadaºýnýn Audra'yý almasýna razý oldu. "T-t-teºekkür ederim, dostum." "Rica ederim... Benden sonra da sýra sende. Saman Yýðýný." Ben, "Tamam, Richie," dedi. Beverly, "Ne taraftan gideceðiz, Bili?" diye sordu. "Suyun gürültüsü daha da arttý. Burada boðulmak hiç hoºuma gitmez." Bili, "Önce dümdüz gideceðiz," dedi. "Sonra da sola sapacaðýz. Belki daha hýzlý yürüsek iyi olur."


Yanm saat kadar ilerlediler. Bili kâh saða, kâh sola sapmalanný söylüyordu. Suyun uðultusu gitgide artýyordu. Sonunda sanki çevrelerini sardý uðultu. Bili ýslak tuðlalarý yoklayarak bir köºeyi döndü ve birdenbire ayakkabýlarý ýslandý. Su derin deðildi, ama hýzla akýyordu. Bili soluklan çevrede yankýlanan Ben'e, "Audra'yý bana ver," dedi. "Akýntýya karºý gideceðiz." Audra'yý Ben'den alarak omzuna vurmayý baºardý. "Kaç kibrit kaldý, Beverly?" "Fazla deðil. Altý kadar sanýrým. Bili... Nereye gittiðini biliyor musun?" Yazar mýrýldandý. "Ö-ö-öyle sanýrým. Haydi..." Tekrar yürümeye baºladýlar. Akýntý onlara bayaðý karºý koyuyordu. Sonra selin hýzý azaldý ama su daha derinleºti. Bili birdenbire, "H-h-hey!" diye baðýrdý. "Bir ºey görüyor musunuz?" Beverly de baðýrdý. "On beº dakikadan beri etraf aydýnlanýyor! Neredeyiz, Bili? Biliyor musun?" Yazar gülmeye baºladý. "Bildiðimi sanýyordum," diyecekti. Ama vazgeçti. "Hayýr! Haydi gelin!" Bili kanala yaklaºtýklarýný sanýyordu. Oysa burasý çok aydýnlýktý. Kentin altýndaki kanal bu kadar aydýnlýk olamaz 436 'O di. ªimdi tünelin dibine bir ºeyler birikmiº olduðunu fark ediyordu. Beton parçalan, tuðlalar... buna benzer ºeyler. Ýleride bir ºey sudan çýkmýºtý. Ben oraya doðru gitti, gözleri irileºti. Büyük bir levhaydý bu. Mimar üzerindeki yazýlann görünen kýsmýný okuyabildi. Üstte "AL," yazýlýydý. Bunun altýnda da "GELE." Ben birdenbire durumu anladý. "Bill! Richie!" Ben ºaºkýnlýkla gülüyordu. Beverly, "Nedir o, Ben?" diye baðýrdý. Mimar levhayý yakalayarak havaya kaldýrdý. ªimdi üzerindeki yazýnýn hepsini görebiliyordu. "ALAADDÝN - GELECEÐE YOLCULUK." Bili fýsýldadý. "Sokak çökmüº..." Ýrileºmiº gözlerle ileriye bakýyordu. Orasý iyice aydýnlýktý. "Kenti yine sel basmýº! Burasý anayol sanýnm. Yani eski anayol." Gruptakiler hýzla yürüdüler. Sonunda yolun çökmüº olduðu yere vardýlar. Bili, Richie'ye, "Audra'yý alýr mýsýn?" dedi. Disk Jokey baºýný salladý. "Tabii, Bili. Tabii." Audra'yý yazardan aldý. "Ben senin yukan çýkmana yardým etsin, Bili," dedi. "Sonra Beverly'yi yukan çekersin. Ýkiniz kanný benden alýrsýnýz. Ondan sonra ne yapacaðýmýzý da gösteririm." "Yaºa, Richie." "Asýl sen yaºa, Koca Bili." Richie'nin dediði gibi yaptýlar. Bili, Beverly'yi yukan çekerken kadýn, "Seni seviyorum, Koca Bili," dedi. "Audra'nýn iyileºmesi için dua edeceðim." "T-teºekkür ederim, Beverly." Bill'in gülümsemesi kadýnýn gözlerinin dolmasýna neden oldu. Yazar anayola çýkan Beverly'ye sanldý. O sýrada engelin gerisine toplanmýº olan halk onlan alkýºladý. Deny Postasýndan bir muhabir, ikisinin fotoðrafýný çekti. Fotoðrafýn altýnda "Kurtulanlar" yazýlýydý. Bu hem basit, hem de doðru bir sözdü. Bu yüzden Bili de resmi gazeteden keserek yýllarca cüzdanýnda taºýyacaktý. Maine'de, Derry'de, saat on bire geliyordu. 437 Stephen King DERRY / AYNI GÜN DAHA SONRA Saat 10.33'de yaðmur birdenbire durdu. Fýrtýna da öyle. Bulutlar pek çabuk daðýldý. Derry'liler yýkýntýlarla dolu sokaklarda ºaºkýn ºaºkýn dolaºmaya baºladýlar. Ýçlerinden bazýlarý kentten ayrýlmayý düºünüyorlardý. Derry'nin sonu gelmiºti artýk... Hastabakýcýnýn içi zaten dolu olan cankurtaranda Audra'yý yere yatýlýsýný seyrettiler. Görevli kapýyý çarparak kapattý ve direksiyona geçti. Ben, "ªimdi ne yapacaðýz?" diye sordu. Gözlerinin altýnda iri mor lekeler belirmiºti. Bill, "Deny Konaðýna gi-gi-gireceðim," dedi. "O-o-on altý saat uyuyacaðým." Richie atýldý. "Ben de öyle." Umutla Beverly'ye baktý. "Sigaran var mý, güzel kýz?"


Beverly, "Hayýr," dedi. "Galiba sigarayý tekrar býrakacaðým." "Fena fikir deðil." Dört arkadaº yan yana, yokuºu týrmandýlar. Bili, "H-h-her ºey sona erdi," dedi. Ben baºýný salladý. "Bu iºi baºardýk. Sen basardýn. Koca Bili." Beverly, "Hepimiz baºardýk," diye düzeltti. "Keºke Eddie'yi yukarý çýkarabilseydik. En çok bunu isterdim." Bili, "Geçen sefer dýºarý nasýl çýktýðýmýzý hatýrlýyor musunuz?" diye sordu. Beverly baºýný salladý. "Eddie bizi Çorak Yer'e geri götürmeyi baºardý. Ama nedense kendimizi Kenduskeag'ýn diðer tarafýnda bulduk. Eski Burun tarafýnda." Richie, Bill'e baktý. "Sen ve Saman Yýðýný o tulumba merkezlerinden birinin kapaðýný açmayý baºardýnýz. Çünkü en güçlü olanlar ikinizdiniz." Ben, "Evet," dedi. "Öyle." Hava açýktý. Ama güneº ufka yaklaºmýºtý. Bili mýrýldandý, "Evet... Yedimiz de beraberdik." 438 'O Richie, "Ama hiçbir ºey sonsuza kadar dayanmýyor," diye içini çekti. "Mesela... bakýn..." Ellerini uzattý. Avücundaki küçük yara izleri kaybolmuºtu. Diðerleri de ellerine baktýlar. Avuçlarý kirliydi ama o yara izleri yoktu artýk. Richie tekrarladý. "Hiçbir ºey sonsuza kadar dayanmýyor." Yaºlar kirli yanaklarýndan aðýr aðýr akýyordu. Ben, "Belki yalnýzca sevgi dýºýnda," diye ekledi. Beverly, "îstekler'i unutmayýn," dedi. Bili gülümsedi. "Ya arkadaºlar'a. ne diyorsunuz?" Ellerini uzattý. Dördü el tutuºarak birbirlerine baktýlar. ªimdi Ben de aðlamaya baºlamýºtý. Ama bir taraftan da gülümsüyordu. "Hepinizi de çok seviyorum, çocuklar. ªimdi burada kahvaltý diye bir ºey olup olmadýðýný öðrenelim mi? Sonra Mike'ý da aramalý, ona hayatta olduðumuzu haber vermeliyiz." Richie, "Ýyi düºündünüz, Senyor," dedi. "Bazen adama benzeyeceðine inanýyorum. Sen ne diyorsun, Senyor Koca Bili?" Bili, "Saçmalamayýn, Senyor, diyorum," diye güldü. Kahkahalar arasýnda otele girdiler. Beverly bir an cama vuran hayallerini gördü. Ama dört deðil, altý kiºiydiler. Çünkü Eddie, Richie' nin arkasýnda duruyordu, Stan da Bill'in. Hafifçe gülümsüyordu ikisi de." DIªARISI / GRUP ZAMANI 10 AÐUSTOS 1958 Ufka yaklaºmýº olan güneº kýpkýrmýzýydý. Bili, Stan'in yerden aldýðý gazoz ºiºesini kýrýºýný seyretti. Çocuk kýnklann arasýndan sivri uçlu bir parçayý seçti. Bili o zaman Stan'in amacýný anladý ve bunu çok uygun buldu. Ellerini açarak arkadaºýna yaklaºtý. Stan suya girerek camla onun sol avucunu kesti. "Bili?" "Tabii. Ýkisini de." 439 Stephen King Stan diðer avucuna da bir kesik yaptý. Bill'in caný acýdý, ama fazla da acýmadý. Çocuk bir an kanayan ellerine baktý, sonra arkadaºlarýna döndü. Eddie bir elinde inhalatörünü tutuyordu. Sýkýca. Ben'in iri göbeði, çocuðun yýrtýlmýº gömleðinin önünü geriyordu. Richie'nin gözlüðü olmadýðý için yüzü adeta çýplak duruyordu. Mike ciddi bir tavýrla sessizce bekliyordu. Beverly baºýný kaldýrmýºtý, parlak gözleri irileºmiºti. Saçlan toz ve kir içindeydi ama yine de güzeldi. Hepsi... Hepsi de oradalardý... Bili arkadaºlarýna son kez baktý. Çünkü yedisinin bir daha böyle bir araya gelemeyeceðini seziyordu. Kimse konuºmuyordu. Beverly ellerini uzattý. Bir dakika sonra Ben'le Richie de onu izlediler. Mike'la Eddie de. Güneº ufukta kaybolurken, Stan onlarýn avuçlanný da kesti. Aðaçlarýn arasýnda bir kuº ötüyordu. Bili ilk sislerin suyun üzerine indiðini görüyordu. Hafif rüzgâr aðaçlan hýºýrdatýrken çocuk, burasý çok güzel bir yer, diye düºündü. Burayý hiçbir zaman unutmayacaðým. Burasý çok güzel. Arka-daºlanm da öyle, Beverly'ye baktý. Kýz ona gülümsüyordu. Bili, Beverly'nin sað elini tuttu. Ben de sol elini. Bili kýzýn sýcak kanýnýn kendininkine kanº-týðýný hissediyordu. Kendi avuçlanný da kesmiº olan Stan onlara katýldý. Elele vererek bir daire oluºturdular. Stan, Bill'e hem korku, hem de ýsrarla baktý.


Bili, "G-g-geri döneceðinize y-yemin edin," dedi. "Ö-ö-ölmemiºse geri döneceðinize..." Ben, "Yemin ediyorum," dedi. Richie onu izledi. "Yemin ediyorum." Beverly, "Evet," diye mýrýldandý. "Yemin ediyorum." Mike Hanlon baºýný salladý. "Yemin ediyorum." "Evet, yemin ediyorum." Eddie'nin sesi ince bir fýsýltýdan farksýzdý. Stan da. "Ben de yemin ediyorum," diye fýsýldadý. "B-b-ben de y-y-yemin ediyorum..." 440 'O Derry Son Ara 4 HAZÝRAN 1985 Bili yirmi dakika önce geldi ve bana bu defteri getirdi. Carol bunu kitaplýktaki masalardan birinin üzerinde bulmuº. Bili isteyince de ona vermiº. Aslýnda defteri Polis Müdürü Rademacher'in aldýðýný sanmýºtým. Ama onun bu iºe kanºmayý istemediði anlaºýlýyor. Bill'in kekemeliði yine geçmeye baºlýyor. Ama zavallý ºu son dört gün içinde dört yýl ihtiyarladý sanki. Bana Audra'yý yann hastaneden taburcu edeceklerini söyledi. Kansýný özel bir cankurtaranla Bangor Akýl Hastanesine götürecekmiº. Fizik olarak Audra iyi. Ama kafaca... Bili, "Elini tutup kaldýrsam, öyle havada kalýyor," dedi. "Elini tekrar birinin indirmesi gerekiyor. Refleksleri yok deðil. Ama çok aðýr. Kanm katatonik, Mike." "Aklýma bir ºey geliyor," diye cevap verdim. "Ben daha bir hafta burada kalacaðým. Audra'yý Bangor yerine benim evime götürsene. Bu haftayý kannýn yanýnda geçir, Bili. Onunla konuº. Cevap vermezse vermesin." "O-olur..." Bili gülümsedi. Ama gülümsemesi öyle acýydý ki, bir an gözlerimi ondan kaçýrmak zorunda kaldým. "Sana kendi kendine iºkence etmemeni öðütleyecek deðilim, Bili. Bunu yapmaya hazýr olmadýðýn belli. Ama lütfen ºunu hatýrla: Bütün olaylan kaderin hazýrladýðýný kabul ediyorsun. Buna Audra'nýn rolü de dahil belki." "O-o-ona nereye g-g-gideceðimi söylemeyecektim." 441 Stephen King Bazen hiçbir ºey söylememek daha doðrudur. Ben de öyle yaptým. Sonunda Bili, "Pekâlâ," dedi. "Ciddiysen..." "Tabii ciddiyim..." Bili yaklaºarak elimi sýktý. "Teºekkür ederim, Mike." "Koca Bili, lütfen." Bili elimi býraktý. "Richie bugün California'ya uçtu." Baºýmý salladým. "Evet. Onunla mektuplaºacak mýsýn?" Bili, "B-belki," dedi. "Hiç olmazsa bir süre. Ama..." Gözlerimin içine baktý. "Yine ayný ºey olacak sanýrým." "Her ºeyi unutacaðýmýzý mý kastediyorsun?" "Evet. Hatta baºladý bile. Henüz yalnýzca önemsiz ºeyleri unutuyoruz. Ayrýntýlarý. Sonra sýra önemli noktalara gelecek." "Belki böylesi daha iyi." "Belki..." Bili içini çekti. "Belki öyle." "Ben nerede? Ya Beverly?" Bill hafifçe gülümsedi. "Ben, Beverly'ye kendisiyle birlikte Nebras-ka'ya gelmesini söyledi. Beverly de kabul etti. Bev'in Chicago'daki arkadaºýnýn baºýna gelenleri biliyor musun?" Baºýmý salladým. Beverly bunu Ben'e anlatmýºtý. Ben de hikâyeyi bir gün önce bana iletmiºti. "Beverly bana bir hafta sonra Chicago'ya döneceðini söyledi. Polise kocasýnýn ortadan kaybolduðunu bildirecekmiº." "Zekice bir ºey olur," dedim. "Kimse Tom'u aºaðýda bulamaz." Ýçin için, "Eddie'yi de öyle," diye ekledim. Bili mýrýldandý. "Herhalde... Beverly, Chicago'ya döndüðü zaman Ben'in de onunla gideceðinden eminim. ݺin garip yaný nedir, biliyor musun? Aslýnda Beverly, Tom'a ne olduðunu hatýrlamýyor."


ªaºýrarak yüzüne baktým. Bill, "Beverly olayý unuttu," dedi. "Ya da unutmaya baºladý. Ben de artýk o küçük kapýyý gözümün önünde canlandýramýyorum. 'O'nun inine "cilan k-kapýyý." 442 'O "Polis eninde sonunda Tom Rogan'ýn Derry'ye geldiðini öðrenecek," diye hatýrlattým. "Adamýn izini kolaylýkla bulabilecekler. Uçak biletleri, kiralýk arabalar..." Bili bir sigara yaktý. "Bundan pek de emin deðilim. Belki de uçak bileti için peºin para vermiº, uydurma bir ad söylemiºtir. Belki burada ucuz bir araba satýn aldý ya da bir taºýt çaldý." "Neden?" Bili, "Yapma, Mike," dedi. "Tom'un ta buraya kadar Beverly'yi yalnýzca dövmek için geldiðini sanmýyorsun herhalde?" Bir an onunla göz göze geldik. Sonunda Bili ayaða kalktý. "Evini verdiðin için teºekkür ederim, Mikey." Sonra garip ama güzel bir ºey yaptý. Eðilip beni yanaðýmdan öptü. "Tanrý seni korusun, Mike. Ben yine gelirim." "Her ºey düzelebilir, Bili," diye mýrýldandým. "Umudunu kaybetme. Her ºey yoluna girebilir." Bili gülümseyerek baºýný salladý ama galiba ikimizin kafasýnda da ayný söz vardý. Katatonik." 5 HAZÝRAN / 1985 Ben'le Beverly vedalaºmaya geldiler. Birbirlerine bakarken gözlerinde beliren ifadeyi fark ettim. Nebraska'ya varana kadar seviºmeye baºlayacaklarýndan eminim. Beverly bana sarýldý. "Çabucak iyileº artýk." Aðlamaya baºladý. Ben de beni kucakladý ve belki dört defa, "Bana yazacaksýn, deðil mi?" diye sordu. Ona, "Tabii yazacaðým," dedim. Öyle de yapacaðým. Hiç olmazsa bir süre için. Çünkü ayný ºey benim baºýma da geldi. Bazý ºeyleri unutmaya baºladým. Bu beni korkutuyor ama... rahatlatýyor da. Artýk onlarýn 'O'nu gerçekten öldürdüklerine, felaketin yeniden baºlamasýna kadar birinin nöbet beklemek zorunda olmadýðýna iyice inanýyorum. 443 Stephen King 6 HAZÝRAN / 1985 Derry gazetelerinde ilginç bir haber çýktý. Kente yatýrým yapmayý planlayan birkaç milyarder bundan vazgeçmiºler. Bence Derry uzun süre hortlak gibi yaºadýktan sonra artýk ölüyor. Bili Denbrough'yu aradým. Audra'nýn durumunda bir deðiºiklik olmamýº. Bir saat kadar önce de California'ya, Richie Tozier'e telefon ettim. Telefona kendisi çýktý. "Mikey? Nasýlsýn?" Sesinde dostluk ve memnunluk vardý. Ama biraz da ºaºýrmýº gibiydi. "Ýyiyim, Richie," dedim. "Durumum fena sayýlmaz." "Buna sevindim..." Richie bir an durdu. "Sana garip bir ºey söyleyeyim mi, Mike?" "Tabii..." Ama onun ne söyleyeceðini biliyordum. "ªey... demin telefonu açtýðým zaman..." "...bir an kim olduðumu hatýrlayamadýn." "Tanrým! Öyle! Nasýl anladýn?" "Çünkü biz de unutmaya baºladýk. Bu sefer hepiniz." "Mikey, bundan emin misin?" Richie'ye, "Stan'in soyadý neydi?" diye sordum. Uzun bir sessizlik oldu. Sonra o mýrýldandý. "Galiba Underwood'du. Ama bu Yahudi adý deðil sanýrým..." "Soyadý Uris'ti." "Uris!" Richie'nin hem sarsýldýðý, hem de rahatladýðý anlaºýlýyordu. "Tanrým! Ama sen yine de bu adý hatýrladýn, Mikey! Eskisi gibi." "Hayýr. Adres defterime baktým." Yine uzun bir sessizlik oldu. "Gerçekten hatýrlamadýn mý?" "Gerçekten hatýrlamadým." Richie, "O halde bu sefer olay kesin bir sona vardý," dedi. Sesinde çok belirgin bir rahatlýk vardý.


"Evet. Öyle sanýyorum." 444 "O" Yine sessizlik oldu. Sonra Richie, "Bill'le güzel karýsýna selamlarýmý söyle," diye mýrýldandý. Sesinde sahte bir neºe seziliyordu. "Söylerim, Richie." Gözlerimi yumdum. Richie, "Bill'in karýsýnýn Derry'de olduðunu hatýrlýyordu, ama adýný unutmuºtu. "Los Angeles'a yolun düºerse numaramý biliyorsun. Buluºur, gevezelik ederiz." "Tabii." Sýcak yaºlar gözlerimi yakýyordu. "Sen de buraya dönersen..." "Mikey?" "Efendim?" "Seni çok seviyorum, dostum." "Ben de öyle, Richie." 7 HAZÝRAN / 1985 Polis Müdürü Andrew Rademacher öldü. Garip bir kaza sonucu hem de. Bence bu ölüm Derry'de olanlarla ilgili... O sona eren felaketle. Gazetenin yazdýðýna göre, Rademacher gece geç vakit bürodaki odasýnda çalýºýyormuº. Birdenbire tavan çökmüº. Tavanarasýnda duran, demirden yapýlmýº, iki yüz kilo aðýrlýðýndaki 'serseri-iskemlesi', baºýna düºerek onu ezmiº. Bill'le tekrar telefonda konuºtum. Ona, "Eddie'nin derdi neydi?" diye sordum. "Migren mi, yoksa astým mý?" O hemen, "Astým," diye cevap verdi. "Ýnhalatörü hatýrlamýyor musun?" "Tabii hatýrlýyorum." Ama inhalatörü ancak Bili sözünü edince hatýrlamýºtým. "Mike?" "Efendim?" "Eddie'nin soyadý neydi?" 445 Stephen King Baºucu masasýnda duran adres defterime göz attým ama elime almadým. "Pek hatýrlamýyorum..." "Kerkor'a benzeyen bir addý." Bill'in sesi kaygýlý gibiydi. "Ama sen her ºeyi yazdýn, deðil mi?" "Evet." "Oh, neyse... Ama her ºeyi böyle unutmak insaný korkutuyor, deðil mi, Mike?" "Evet," dedim. "Gerçekten de öyle." 10 HAZÝRAN / 1985 Bana yarýn eve gidebileceðimi söylediler. Bill'i arayýp ona haber verdim. Doðru dürüst hatýrlayabildiðim tek arkadaºým o. Galiba o da yalnýzca beni hatýrlayabiliyor. Belki de bunun nedeni, hâlâ Derry de olmamýz. Bili, "Pekâlâ," dedi. "Yarýn biz buradan ayrýlýrýz. Audra konusunda bir fikrim var. Onu deneyeceðim." "Dikkatli ol." Bill'in planýný tahmin ettim. Son sihir de kaybolmadan bunu denemesi gerekiyordu. "Deneyinin sonucunu nasýl öðreneceðim, Bili?" O, "Merak etme, öðreneceksin, diyerek telefonu kapattý. Deneme nasýl sona ererse ersin, kalbim seninle Bili. Kalbim bütün arkadaºlarýmla beraber. Birbirimizi unutsak bile, yine de arkadaºlýðýmýzý rüyalarýmýzda hatýrlayacaðýmýza inanýyorum. Günlüðüm sona ermek üzere. Derry'deki eski olaylarýn, bu sayfalarýn dýºýnda hiçbir önemi yok artýk. Böylesi daha iyi. Yann hastaneden çýktýktan sonra yepyeni bir hayata baºlamayý düºünüyorum. Ama ºunu bilmelisiniz, çocuklar, hepinizi de sevdim. Çok sevdim hem de! 446 'O Son Söz Bili Denbrough iblisi Yeniyor Bili, Gümüº'ü Mike'ýn garajýndan çýkardý. "Bili, oðlum, düºündüðün ºey için çok yaºlýsýn artýk. Ýkiniz de öleceksiniz... Buna inansaydýk, ne yaptýysak onu baºaramazdýk!... Ama ºimdi durum farklý. Çok yaºlýsýn. Unut bunu... Hayýr, unutamam. Öyleyse burada, Derry de öl."


Bili kapýda sabýrla, hareketsiz bekleyen Audra'ya yaklaºarak onu arkadaki bagaja oturttu, kendisi de yerine geçti. "Sýký tutun, Audra. B-belki hýzlý gideceðiz." Pedallarý hýzla çevirmeye baºladý. Biraz sonra yokuºtan çýlgýnca bir hýzla iniyorlardý. Bili deli gibi, "Haydi, Gümüº!" diye haykýrýyordu. "Haydi, Gümüº!" Yolun aºaðýsýna engeller konulmuºtu. Bili bunlarýn yanýndan uçarcasýna geçti, ayný anda Audra'nýn sesini duydu. "Bili! Ýkimizi de öldüreceksin!" Sesinde dehºet vardý ama bir taraftan da gülüyordu. Bili bisikleti durdurdu. Kahkahalar atarak, "Audra!" diye baðýrdý. Kansýnýn Gümüº'ten inmesine yardým ederek bisikleti tuðladan yapýlmýº bir duvara dayadý. Audra'ya sarýlarak onun alnýný, gözlerini, yanaklarýný, dudaklarýný öptü. Kadýn da kollarýný onun boynuna doladý. 447 Stephen King "Bill, neler oldu? Bangor'da uçaktan indiðimi hatýrlýyorum. Ama ondan sonra olanlarý hiç bilmiyorum. Sen iyi misin?" "Evet." "Ya ben?" "Evet, ºimdi iyisin." Audra, Bill'i hafifçe iterek ona baktý. "Hâlâ kekeliyor musun?" Bili, "Hayýr," diyerek onu öptü. "Artýk kekelemiyorum." "Tümüyle geçti mi artýk?" Yazar, "Evet," diye cevap verdi. "Tümüyle geçtiðini sanýyorum." Audra, "Seni seviyorum," dedi. Bili gülümseyerek baºýný salladý. "Ben de seni seviyorum. Bundan daha önemlisi ne olabilir?" Bili rüyasýndan uyanýyor, gördüðü rüyanýn ne olduðunu pek hatýrla-yamýyor. Yalnýzca rüyasýnda tekrar çocukluðuna döndüðünü biliyor. Çocuk olmak güzel bir ºey... diye düºünüyor. Ama olgun bir insan olmak ve çocukluðun esrarlý yanlarýný düºünmek de güzel... Çocukluðun kendi tatlý sýrlarý var... Bu ölümlü olduðumuzu kanýtlýyor. Ve bu ölümlülük de cesaret ve sevgiyi biçimlendiriyor... Ýleriye bakan, geriye de bakmak zorunda kalýyor. Her hayat kendince ölümsüzlüðü taklit ediyor. Bir tekerlek gibi bir ºey bu... Bili Denbrough sabahýn erken saatlerinde rüyadan uyandýðý zaman bunlarý düºünüyordu. O an için çocukluðunu ve bunu paylaºtýðý arkadaºlarýný hemen hemen hatýrlar gibi oluyor. SON sti:piii:n king.p Portland'da doðdu. Annesi ve babasý ayrýldýktan sonra, atabeyi L\ý\'id ile annesinin yanýnda büvüdü. Göz vayýnlandý. Zamanla kýsa hikâyelerden roman vazmava. umuan ua senarvo çalýºma ta voneldi. Bir süre. senan rde hem o\ l>74'te Colorado'ya taºýnan King 'Lirada Medyum adlý kitabýný yazd e le>75 yazýnda yeniden Maine'c vapýtýný kaleme aldý. Eserleriyle, birçok ödül kazanar King korku-gerilim dalýnda bi klasik olmuºtur, [ilkemizde di büyük bir havran kitlesine sahil seller olmuº otuzdan fazla kita bin yazarýdýr. Yazar olan kans Tabitha King ile birlikte Bangor Maine'de yasamaktadýr. 'O" çocukluk kâbuslarýydý ve ºimdi tekrar geri dönmüºtü... ISBN 975-405-497-5 9789754054972 Stephen King - O Kitaplar, uygarlýða yol gösteren ýºýklardýr. UYARI: www.kitapsevenler.com Kitap sevenlerin yeni buluºma noktasýndan herkese merhabalar...


Cehaletin yenildiði, sevginin, iyiliðin ve bilginin paylaºýldýðý yer olarak gördüðümüz sitemizdeki tüm e-kitaplar, 5846 Sayýlý Kanun'un ilgili maddesine istinaden, engellilerin faydalanabilmeleri amacýyla ekran okuyucu, ses sentezleyici program, konuºan "Braille Not Speak", kabartma ekran vebenzeri yardýmcý araçlara, uyumluolacak ºekilde, "TXT","DOC" ve "HTML" gibi formatlarda, tarayýcý ve OCR (optik karakter tanýma) yazýlýmý kullanýlarak, sadece görmeengelliler için, hazýrlanmaktadýr. Tümüyle ücretsiz olan sitemizdeki e-kitaplar, "Engelli-engelsiz elele"düºüncesiyle, hiçbir ticari amaç gözetilmeksizin, tamamen gönüllülük esasýna dayalý olarak, engelli-engelsiz Yardýmsever arkadaºlarýmýzýn yoðun emeði sayesinde, görme engelli kitap sevenlerin istifadesine sunulmaktadýr. Bu e-kitaplar hiçbirºekilde ticari amaçla veya kanuna aykýrý olarak kullanýlamaz, kullandýrýlamaz. Aksi kullanýmdan doðabilecek tümyasalsorumluluklar kullanana aittir. Sitemizin amacý asla eser sahiplerine zarar vermek deðildir. www.kitapsevenler.com web sitesinin amacýgörme engellilerin kitap okuma hak ve özgürlüðünü yüceltmek ve kitap okuma alýºkanlýðýný pekiºtirmektir. Ben de bir görme engelli olarak kitap okumayý seviyorum. Sevginin olduðu gibi, bilginin de paylaºýldýkça pekiºeceðine inanýyorum.Tüm kitap dostlarýna, görme engellilerin kitap okuyabilmeleri için gösterdikleri çabalardan ve yaptýklarý katkýlardan ötürü teºekkür ediyorum. Bilgi paylaºmakla çoðalýr. Yaºar MUTLU ÝLGÝLÝ KANUN: 5846 Sayýlý Kanun'un "altýncý Bölüm-Çeºitli Hükümler" bölümünde yeralan "EK MADDE 11" : "ders kitaplarý dahil, alenileºmiº veya yayýmlanmýº yazýlý ilim ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiº bir nüshasý yoksa hiçbir ticarî amaçgüdülmeksizin bir engellinin kullanýmý için kendisi veya üçüncü bir kiºi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eðitim kurumu, vakýf veya dernek gibi kuruluºlar tarafýndan ihtiyaç kadar kaset, CD, braill alfabesi ve benzeri formatlarda çoðaltýlmasý veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alýnmadan gerçekleºtirilebilir."Bu nüshalar hiçbir ºekilde satýlamaz, ticarete konu edilemez ve amacý dýºýnda kullanýlamaz ve kullandýrýlamaz. Ayrýca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulmasý ve çoðaltým amacýnýn belirtilmesi zorunludur." bu e-kitap Görme engelliler için düzenlenmiºtir. Kitap taramak gerçekten incelik ve beceri isteyen, zahmet verici bir iºtir. Ne mutlu ki, bir görme engellinin, düzgün taranmýº ve hazýrlanmýº bir e-kitabý okuyabilmesinden duyduðu sevinci paylaºabilmek tüm zahmete deðer. Sizler de bu mutluluðu paylaºabilmek için bir kitabýnýzý tarayýp, kitapsevenler@gmail.com Adresine göndermeyi ve bu isimsiz kahramanlara katýlmayý düºünebilirsiniz. Bu Kitaplar size gelene kadar verilen emeðe ve kanunlara saygý göstererek lütfen bu açýklamalarý silmeyiniz. Siz de bir görme engelliye, okuyabileceði formatlarda, bir kitap armaðan ediniz... Teºekkürler. Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaºayanlara. Tarayan Yaºar Mutlu www.kitapsevenler.com


www.yasarmutlu.com yasarmutlu@yasarmutlu.com yasarmutlu@kitapsevenler.com kitapsevenler@gmail.com Stephen King - O


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.