aydın dergisi

Page 1

Ücretsizdir / Free of charge

KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ / CULTURE & TOURISM MAGAZINE Yıl / Year: 1 Sayı / Issue: 3 Ekim - Kasım / October - November 2011

Doğayla tarihin buluşma noktası The meeting point of nature and history

KARACASU 6 bin yıllık tarih A 6 thousand year old history

ANAİA



ADVERTORIAL

Dünya Diş Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği

Nazilli’de

Bu ilan açılışa binayen bir defaya mahsus olmak üzere verilmiştir.

The World Dental is going global… The increase in dental treatment costs around the world has made Turkish health establishment the first choice of foreign patients. The “The World Dental” in Aydın is one of those special practices which is happy about the rise of patients from foreign countries. The center, which is visited by many patients from Europe and the Middle East every month, also puts importance in foreign investments as a local brand from the city of Aydın. General manager Dt. Nazik Sultan Sevilmiş, who gave us detailed information about the system, explains their success like this: ‘’With a project we realized in 2009, we are uniting foreign patients with Turkish doctors via our liaison offices from Europe to Saudi Arabia and through world famous health tourism agencies. We win not only money but the hearts of our patients by presenting them

reasonable packages compared to other countries.’’ Dt. Nazik Sultan Sevilmiş, who also talked to us about their goals for 2012, said that they were aiming to branch out to the touristic regions of Aydın and providing services such as implants, orthodontics, pedodontics, oral aesthetics and surgery as a family that is constantly growing with two main offices and an expert staff. Dt. Nazik Sultan Sevilmiş, who points out that they receive patients from countries such as Italy, Germany, the Netherlands, Britain, Belgium, Ireland, Macedonia, Iran, Iraq and Saudi Arabia, says that they are aiming to increase their share in these markets and branch out to other countries. And here is what Medical Director says: “our goal is to provide modern orthodontics applications with maximum comfort and perform customized services.’’

1 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Dünya Diş Ağız Ve Diş Sağlığı Polikliniği Aydın İzmir Bulvarı Yedi Eylül Cad. Nuri Şanlı Köşkü No:51 Kat 1 Daire:2 Aydın - Türkiye Tel: 0256 226 91 11 - 0545 226 91 11 www.dunya-dis.com Dünya Diş Ağız Ve Diş Sağlığı Polikliniği Nazilli Karaçay Mh. Hürriyet Cad. Askerlik Şb. Karşısı Nazilli - Aydın - Türkiye Tel: 0545 226 91 11 www.dunya-dis.com


Four Seasons of Tourism Aydın, which was built on the fruitful plains irrigated by Lake Büyük Menderes thousands of years ago, is one of the cities where tourism in Turkey started. Our city, has an amazing nature in addition to antique cities and temples, has been host to many civilizations throughout history and each civilization has left its mark on the city. The city, which was home to philosophers such as Thales, Anaximander and Anaksimenes, philosopher, historian and geographer Hekataios, city planner and architect Hippodamus and Isidoros from antique cities such as Aphrodisias, Milet, Alinda, Didyma, Nysa, Priene and Magnesia, is one of Turkey’s touristic hot spots with resort towns like Kuşadası and Didim. We will not be exaggerating if we say that Aydın, an important science, art and trade center in the antique age, has always been a shining star in the Seigniory, Ottoman and the Turkish republic periods. The fact that it continued to be an important administration center throughout the centuries and a valuable town thanks to its natural and cultural resources, has been a blessing for today’s Aydın. A cultural development process is being experienced in Aydın, which harbors many valuable characteristics. The artworks

from the Seigniory and Ottoman periods that can be seen scattered around various boroughs and villages are the embodiments of our unique culture. With its rich public culture, rooted traditions and brave citizens, the city of Aydın continues to shine in the 21st century. Aydın, which has a high potential in agriculture with its fruitful lands, is one of the top cities in Turkey regarding the production of figs, olive and chestnut. Tourism, just like agriculture, is an important part of Aydın’s economy. Our city was visited by 4, 5 local and foreign tourists in 2010. In addition to preserving these values that our city possesses, we are trying to uncover other cultural values and pass them on to future generations. The Aydın Culture and Tourism Magazine, which is prepared for this purpose, is contributing greatly to the publicity of the historical, natural and cultural values of our city. I wish this exemplary magazine, which features a wide range of subjects, will be published for a long time.

Kerem Al The Governor of Aydın

2 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


“Dört mevsim turizm” değerler açısından zengin bir belde olmaya devam edişi, günümüz Aydın’ı için bir zenginlik olmuştur. Birçok değeri sinesinde barındıran Aydın’da yerelden evrensele uzanan bir kültürel gelişim süreci yaşanmaktadır. Bugün şehrin değişik semtlerine, ilçe ve köylerine serpilmiş bulunan Beylikler ve Osmanlı dönemi eserleri, şehrimizin kimliğini yoğuran kültürün de bir anlamda taşıyıcısı durumundadır. Zengin halk kültürü, köklü gelenekleri, efeliği özüne sindirmiş halkıyla Aydın ili, 21. yüzyılın da parlayan yıldızı olmaya devam etmektedir.

Binlerce yıl önce Büyük Menderes Irmağı’nın suladığı bereketli ovalar üzerine kurulmuş Aydın, Türkiye’de turizmin ilk başladığı illerden biridir. Antik çağın eşsiz nitelikteki kent ve tapınaklarının yanında muhteşem bir doğaya sahip ilimiz, coğrafi konumundan ötürü çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış ve her bir uygarlık, bölgede izlerini bırakmıştır. Antik çağın Afrodisias, Milet, Alinda, Didyma, Nysa, Priene, Magnesia gibi önde gelen kentlerinde doğa filozofları Thales, Anaksimender ve Anaksimenes’i, tarihçi ve coğrafyacı Hekataios’u, şehir plancısı ve mimar Hippodamos ile İsidoros’u yetiştirmiş olan Aydın; Kuşadası ve Didim gibi sahil ilçeleriyle turizm açısından Türkiye’nin önde gelen illerinden biridir. Antik çağda önemli bir bilim, sanat ve ticaret merkezi olan Aydın’ın Beylikler döneminden başlayarak, Osmanlı ve genç Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde de yıldızının daima parlak olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Bütün bu asırlar boyunca hem önemli bir yönetim merkezi hem de tabii ve kültürel

Verimli topraklarıyla tarımın her kolunda yüksek bir potansiyele sahip olan Aydın, Türkiye genelinde incir, zeytin ve kestane üretiminde en önde yer almaktadır. Aydın ekonomisinde tarımın yanında turizminde önemli bir payı vardır. İlimiz 2010 yılında yaklaşık 4,5 milyon yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilmiştir. Zengin tarihi ve kültürel birikime sahip ilimizin bu değerlerinin korunmasının yanı sıra, henüz ortaya çıkarılmamış kültürel varlıklarımızın da ilimize kazandırılması ve gelecek nesillere aktarılmasının gayreti içerisindeyiz. Bu amaçla yayına hazırlanan Aydın Kültür ve Turizm Dergisi, bölgemizin tarihî, doğal ve kültürel değerlerinin tanıtımına önemli katkı sağlamaktadır. Ören yerlerinden el sanatlarına, mutfak kültüründen ilçelerin tanıtımına, turizmci söyleşilerinden sektör haberlerine kadar geniş bir konu yelpazesiyle ilimizi dünyayla buluşturan Aydın Kültür ve Turizm Dergisi’nin örnek bir yayın organı olarak varlığını sürdürmesi ve uzun soluklu olmasını diliyorum.

3 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Kerem Al Aydın Valisi


KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ CULTURE & TOURISM MAGAZINE

İÇİNDEKİLER

Yıl / Year: 1 Sayı / Issue: 3 Ekim - Kasım / October - November 2011

İmtiyaz Sahibi / Publisher on Behalf Aydın Valiliği İl Kültür Turizm Müdürlüğü adına

14 Kazanlarda keşkek, gönüllerde Karacasu!

Nuri Aktakka Aydın İl Kültür ve Turizm Müdürü Director of Culture and Tourism

A heartwarming festival in Karacasu!

18 Ahmed Gazi Camisi

Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Publishing Director & Responsible Manager of Editorial Department

Ahmed Gazi Camisi

Ahmet Demir Aydın İl Kültür Turizm Müdürlüğü Provincial Directorate of Culture and Tourism

38 “Kuşadası ürkiye’nin Algarve’si olabilir” “Kuşadası could be Turkey’s Algarve”

Yayın Kurulu / Editorial Board Ahmet Demir Ali Erdoğan Ömer Karataş Yahya Kızıltaş Muzaffer Başol Abdullah Aslan

44 6 bin yıllık tarih: Anaia

A 6 thousand year old history: Anaia

58 Karacasu’nun gönüllü elçisi

Danışma Kurulu / Consultative Board Bekir Aygül Ali Haydar Öztürk Mükerrem Kurum Aynur Akkan Okan Karagöz

The volunteer guard of Karacasu

Aydın İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Adres: Hasanefendi Mah. 1913 Sok. No: 67 09100 Aydın Telefon: 0 256 212 85 06 - 213 50 06 - 213 01 57 Faks: 0 256 225 75 14 www.aydinkulturturizm.gov.tr Yayın Türü: Yerel, iki aylık Baskı Yeri / Printing: Gülermat Matbaa ve Yayıncılık Tic. Ltd. Şti. Tel: 0232 433 61 33 Baskı Tarihi / Printing Date: 27 Temmuz 2011 Aydın Kültür ve Turizm Dergisi’ne internette www.aydin.gov.tr ve www.aydinkulturturizm.gov.tr adresinden e-dergi olarak ulaşabilirsiniz. You can have İzmir Culture and Tourism Magazine as an e-magazine from www.aydin.gov.tr and www.aydinkulturturizm.gov.tr.

Ajans Başkanı / Chairman Özer KESTANE Yayın Koordinatörü / Editorial Coordinator Sibel HEKİMOĞLU Haber Merkezi / News Center Ceyda ADAR Derya ŞAHİN Süleyman DUMAN

Grafik Tasarım / Graphic Design Yeşim AYAN Rahşan AKSOY Nur BULUT

Reklam Direktörü / Advertising Director Güliz İLGEN

Muhasebe Finans / Accounting Dila Emral AYDIN

Reklam Temsilcileri / Advertising Represantatives Hakan KÜL Rasim MUTLU Derya ÇOLAK Dilem ŞANLI

Abone Sorumlusu / Subscribe Director Neslihan EDİZ

Çeviri / Translation Roxanne YURCHAK

Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan yayıncının izni alınmadan, kaynak belirtilmeden tam veya özet alıntı yapılamaz.

Reklam Koordinatörü / Advertising Coordinator İrfan IŞIK

RK Renkli Kalem Medya Yapım Turizm Reklam Paz. Ltd. Şti. 1480 Sok. No: 7 Alsancak / İZMİR Tel: +90 232 463 75 40 - 421 31 36 Faks: +90 232 421 92 24 www.renklikalem.com.tr bilgi@renklikalem.com.tr

Neither, text nor photographs from this publication may be reproduced either in ful lor summary without acknowleding the source and without prior permission from the publisher.

4 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


72

Karacasu Doğayla tarihin buluşma noktası: The meeting point of nature and history

62 Aydınoğlu

70 Efe’nin karargâhı

Mehmet Bey

Efe’s headquarters is now a museum!

74 NOEL BABA Gelebeç’te de yaşıyor Santa Claus lives on in Gelebeç

80 Keşfi diyar: Kavaklı Köyü

A place to discover:The village of Kavaklı

86 Hasır Dokumacılığı Wicker weaving

80 64 Pamukkale

90 Karacasu Yaylaları Karacasu Plateaus

96 Dut ağacı sese geldi

The mulberry tree becomes an instrument

100

Binlerce yıllık şifa merkezi TA healing center that is thousands of years old

40 Keşkek 5 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


Haber / News

Söke Sanat, Edebiyat ve Kitap Günleri ünlü isimleri ağırladı

The Söke Art, Literature and Book Days hosted famous names

Söke Belediyesi kültür etkinlikleri kapsamında düzenlenen ve geleneksel hale gelerek bu yıl sekizincisi yapılan Sanat, Edebiyat ve Kitap Günleri, 19-21 Ekim 2011 tarihlerinde Söke Belediyesi Recep Yazıcıoğlu Kültür Salonu’nda gerçekleşti. Bu yıl da edebiyat dünyasının ünlü isimlerini Sökelilerle buluşturan “Edebiyat ve Tarih” temalı etkinliğin onur konukları; Tahsin Yücel ve İnci Aral’ın yanı sıra Nilüfer Açıkalın, Ayla Algan, Şadan Gökovalı, Feyza Hepçilingirler, Arife Kalender, Namık Kuyumcu, Ziya Gürel, İskender Özturanlı, Kerim Yalçınkaya, Yunus Bekir Yurdakul, Sina Akyol ve Talat Avcı oldu.

The 8th Art, Literature and Book Days organized by the Municipality of Söke took place on October 19-21, 2011 at the Söke Municipality Recep Yazıcıoğlu Culture Hall. The honored guests of the ‘Literature and History’ themed event were: Tahsin Yücel, İnci Aral, Nilüfer Açıkalın, Ayla Algan, Şadan Gökovalı, Feyza Hepçilingirler, Arife Kalender, Namık Kuyumcu, Ziya Gürel, İskender Özturanlı, Kerim Yalçınkaya, Yunus Bekir Yurdakul, Sina Akyol and Talat Avcı.

Tralles’ten Avrupa Birliğine Köprü Projesi tanıtıldı Aydın Valiliği AB ve Dış İlişkiler Koordinasyon Merkezi tarafından hazırlanan “Trallesten Avrupa Birliği’ne Köprü” projesini tanıtmak amacıyla Tralles Ören Yeri’nde basın toplantısı düzenlendi. Gazetecilere açıklamalarda bulunan Aydın Valisi Kerem Al, kültürel değerlerin Aydın turizmine dâhil edilmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Aydın’daki kültürel değerlerin onda birine bile sahip olamayan bazı şehirler, bizden daha fazla turist çekiyor. Şimdiye kadar kültürel değerleri biraz ıskalamışız. Bizden önceki medeniyetlerin izlerini silmeyi marifet saymışız. Kültürel değerlerimizin korunması için bilinç oluşturmalıyız. Kültür turizmine önem vermeliyiz.” dedi.

A Bridge from Tralles to The European Union Project was unveiled A press conference at the Tralles excursion site was organized for the unveiling of ‘A Bridge from Tralles to the European Union Project’ prepared by the Governorship of Aydın’s EU and International Relations Coordination Center. Governor of Aydın Kerem Al, who spoke to the press during the conference, pointed out to the need to include cultural assets to the tourism of the city ads said, “Cities which don’t even have one tenth of the cultural assets in Aydın attract more tourists than us. We have missed out on most of our cultural values until now. We thought it was a wise thing to eradicate the traces of past civilizations. We must create awareness for the preservation of our cultural assets. We must put more importance on cultural tourism.”

6 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


ADVERTORIAL

Başlangıçta 43 odayla başlayan serüven, bugün Hotel İmbat ve Grand Blue Sky Hotel olmak üzere 750 oda ve 1600 yatak kapasiteli İmbat Group Hotels olarak devam ediyor. The adventure that started with only 43 rooms continues today as the İmbat Group Hotels with 740 rooms and 1600 beds and includes Hotel İmbat and Grand Blue Sky Hotel. Kuşadası’nın en eski oteli olan İmbat Hotel’in kuruluşu, 1963 yılına dayanıyor. O dönemde Söke’de yaşamını sürdüren ÖZBAŞ ailesi, henüz turizmin gelişmediği yıllarda çok doğru bir öngörü ile adanın en güzel koylarından birisinde İmbat Hotel’in temellerini atıyor. O günlerden bu yana da otel, ÖZBAŞ ailesinin amiral gemisi olarak Türk turizmine hizmet vermeye devam ediyor. Grubun Onursal Başkanlığını, İmbat Hotel’in kurucusu Ali Rıza ÖZBAŞ, Yönetim Kurulu Başkanlığını kendisi gibi Amerika’da turizm eğitimi almış olan ve Türk turizmine bir çok değer katan oğlu Erol ÖZBAŞ üstleniyor. Grubun Genel Müdürlüğünü, sektördeki deneyimi ve genç yaşta elde ettiği başarılarla turizm sektöründe önemli bir yeri olan Emin BERK yapıyor İmbat Group, özellikle 2011 yılını yeni yatırımlar ve büyümede atılım yılı olarak hedeflemiş. Yaklaşık 1 milyon dolarlık bir yatırımla her iki oteli de günümüz teknoloji ve ekipmanlarıyla donatarak, bu alandaki iddialı konumunu sürdürmeyi hedefleyen grup, öncelikle mevcut tesislerini canlı tutarak müşteri memnuniyetini öne çıkarıp, mevcut tesisleri yenilemiş. Kuşadası’nın en iyi otellerinden biri olan İmbat Hotel, 15.000 m2 alana 7 blok olarak inşa edilmiş. Otelde, özel plaj, havuz, Türk Hamamı, restaurantlar, çeşitli aktivite ve eğlence merkezleri bulunuyor. Grubun diğer oteli olan Grand

İmbat Hotel, the oldest hotel in Kuşadası was established in 1963. The ÖZBAŞ family who lived on Söke at that time had laid the foundations of the hotel at the most beautiful bay of the island. From that day on, the hotel continues to service the tourism in Turkey as the flag ship of the ÖZBAŞ family. The owner and founder of the İmbat Hotel is Ali Rıza ÖZBAŞ, and the president is his son Erol ÖZBAŞ, a prominent figure in tourism who

Blue Sky Hotel, 45.000 m2 alana, 6 kat olarak inşa edilmiş. Toplamda 325 oda kapasitesi bulunan otel, denize sıfır konumda. Kuşadası’na 3 km. ve havaalanına 75 km.uzaklıkta yer alıyor. Grubun diğer bir şirketi olan İmbat Yachting firması, Türk turizmine filosundaki 2 adet gulet yatla birlikte hizmet vermeye devam ediyor. Grup ayrıca İmbat Vip Exlusive servis anlayışıyla da misafirlerini özel olarak ağırlıyor.

7 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

had studied in the US, just like his father. The CEO of the group is, Emin BERK, an important and successful name in the sector. İmbat Group had announced 2011 as a time for new investments and development. The group, which targets to continue its leader position in the sector by furnishing both of its hotels with latest technology equipments via a one million dollar investment, has renovated its existing facilities to highlight its policy on customer satisfaction. İmbat Hotel, which is one of the best hotels in Kuşadası, has been constructed on a 15.000 m2 area as 7 blocks.. The hotel has a private beach, a pool, a Turkish bath, restaurants and various recreational areas. Grand Blue Sky Hotel, the other hotel that is owned by the group, has been constructed on a 45.000 m2 area as 6 floors. The hotel which has 325 rooms is right next to the sea. It is 3 kilometers from Kuşadası and 75 kilometers from the airport. The other company of the group, İmbat Yachting, serves Turkish tourism with 2 yachts. The group also services its customers with the İmbat VIP Exclusive service.


Haber / News

Tarihi hangar müze olacak Sultanhisar ilçesinde Devlet Demir Yolları’na ait tren istasyonunda bulunan hangarın restorasyon çalışmalarına başlandı. Yürütülen çalışmalarla ilgili bilgi veren Sultanhisar Belediye Başkanı Ertegün Ünal, Sultanhisar’da 13 adet tescilli yapının bulunduğunu belirterek, hangarın inşaatı tamamlandığında buharlı tren müzesi olarak hizmete gireceğini kaydetti. 1895 yılında İngilizler tarından yapılmış ve günümüze kadar ayakta kalarak Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunca tescillenen hangardaki onarım çalışmalarının 2,5 ayda tamamlanması hedefleniyor.

The historical hangar will be turned into a museum The restoration works for the hangar located at the train station in the borough of Sultanhisar. Sultanhisar Chief Magistrate Ertegün Ünal who gave information about the process said that there were 13 registered artworks in Sultanhisar and that the hangar would be turned into a museum once renovations are concluded. The restoration works at the hangar, which was built by the British in 1895, will be finished in 2, 5 months.

Evliya Çelebi’nin Dünyası’’ Aydın’a konuk oldu Aydın Kültür Merkezi, 17-21 Ekim 2011 tarihleri arasında “Evliya Çelebi’nin Dünyası” adlı harita sergisine ev sahipliği yaptı. Serginin açılışında yaptığı konuşmada, organizasyondan etkilendiğini ifade eden Aydın Valisi Kerem Al, bu tip çalışmaların yararının büyük olduğunu söyledi. Evliya Çelebi’nin 400. doğum yıldönümü nedeniyle UNESCO tarafından ilan edilen Evliya Çelebi Yılı kapsamında, Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma Eğitim Genel Müdürlüğü, Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırma Merkezi ve Avrasya Yazarlar Birliği işbirliğinde hazırlanan “Evliya Çelebi’nin Dünyası” Harita Sergisi’nde, 27 parçadan oluşan illüstratif harita yer aldı.

“The world of Evliya Çelebi’’ was in Aydın The Aydın Cultural Center hosted the map exhibition called “The world of Evliya Çelebi’’ during October 17 and 21, 2011. Governor of Aydın Kerem Al, who spoke at the opening ceremony, said that he was impressed with the organization and pointed out to the importance of these types of events. The world of Evliya Çelebi map exhibition, which was organized jointly by the Ministry of Culture and Tourism’s Research and Education Directorate, Bahçeşehir University’s Civilization Research Center and the Eurasia Writers Association within the context of Evliya Çelebi Year by UNESCO on his 400th birthday, hosted 27 illustrative maps.

8 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


9 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


Haber / News

İncir Festivali 13. kez kapılarını açtı Aydın’ın Germencik ilçesi 12-17 Eylül 2011 tarihleri arasında Geleneksel İncir Festivali’ne ev sahipliği yaptı. Bu yıl 13.’sü gerçekleşen festivalde açılan standartlarda yöresel ürünler beğeniye sunulurken, etkinlikler kapsamında düzenlenen “En iyi İncir Yarışması” da heyecanlı dakikalar yaşattı. Festival süresince her gece düzenlenen halk konserleriyle renklenen Geleneksel İncir Festivali, Onur Akın konseriyle son buldu.

The Fig Festival opened its doors for the 13th time Aydın’s Germencik borough was the setting place for the Traditional Fig Festival that took place between 12 and 17 September, 2011.While locals products were exhibited at the festival which was organized for the 13th time, the best fig competition was the source of big excitement. The festival which was jazzed up with public concerts ended with a concert from Onur Akın.

Kardeş kentler festivalde buluştu Kuşadası Belediyesinin, kardeş şehirler ile ilişkilerini ve işbirliğini geliştirmesi ve dostluğu pekiştirmesi amacıyla gerçekleştirdiği ‘’2. Kuşadası Kardeş Kentler Festivali’’, 14-16 Ekim 2011 tarihleri arasında yapıldı. Makedonya’nın Gorçe Petrov şehrinin bu yıl onur konuğu olduğu festivalde, çeşitli ülkelerin ekiplerinin gösterileri, tanıtım stantları ve yöresel yemek sunumları yoğun ilgi gördü. Ünlü pop müziği sanatçısı Ziynet Sali, Ünlü Makedon Tanec Ensemble grubu, Djambo Agusevi, Cenk Bosnalı-Bosna Ekspres, Momo Nikolovski ve Caz Ustası Maffy Falay’ın ücretsiz halk konserleri verdiği festivalde, Makedonya Etnografik Defilesi de ilgiyle izlendi.

Sister cities got together at the festival The 2nd Kuşadası Sister Cities Festival organized by the Municipality of Kuşadası to develop the relationship between sister cities and reaffirm friendship, took place on October 14-16, 2011. During the festival, at which Macedonian city Gorçe Petrov was the celebrated guest, the shows of various countries, stands and local delicacies were swarmed with people. Famous pop music star Ziynet Sali, the famous Macedonian ensemble group Tanec, Djambo Agusevi, Cenk Bosnalı-Bosna Ekspres, Momo Nikolovski and jazz star Maffy Falay performed for free for the public and the Macedonia Ethnography Fashion Show was a big hit with the crowd.

10 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


11 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


Turizmci Hasan-Gürsel Tonbul çifti tarafından kurulan Zeytin ve Zeytinyağı Tarihi Müzesi, zeytinyağının tarihsel yolculuğunu tüm yönleriyle sergiliyor.

The museum of the history of olive and olive oil, established by Hasan and Gürsel Tonbul, exhibits the historical journey of olive oil.

Zeytinyağı müzeye taşındı

Olive oil moves to a museum! Zeytinyağı üretimi ve kullanımıyla ilgili 2 bin 500 yıl öncesinden bugüne uzanan süreci anlatan ilişkilerin yer aldığı “Oleatrium” (Zeytin ve Zeytinyağı Tarihi Müzesi), Kuşadası’na bağlı Davutlar beldesinde törenle açıldı. Törene, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Aydın Valisi Kerem Al, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Genel Başkanı Başaran Ulusoy, Kuşadası Kaymakamı Mustafa Esen’in yanı sıra üst düzey yetkililer ve çok sayıda davetli katıldı. Diana Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Tonbul, yaptığı konuşmada, 38 yıllık turizmci olarak böyle bir kültürel değeri oluşturdukları için aile olarak duydukları memnuniyeti dile getirdi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da, “Biz bu bölgeyi gezilebilir bir ören yeri haline getireceğiz. Müze ve ören yerlerinin, Türkiye turizmini dünyada sıradan deniz turizmi öte-

12 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

“Oleatrium”, which exhibits the process of olive oil production and usage throughout history, was opened in the town of Davutlar in Kuşadası after a ceremony. The ceremony was attended by the Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay, Governor of Aydın Kerem Al, TÜRSAB president Başaran Ulusoy, kaimakam of Kuşadası Mustafa Esen, local authorities and many invited guests. During his speech, Diana Turizm CEO Hasan Tonbul, said that they were very happy as a family to be able to establish such a cultural value. Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay said, “We will turn this area into an excursion site that people will visit. I believe that museums and excursion


sinde bir yere taşıyacağına inanıyorum. Kuşadası’nda, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgenin en büyük kongre merkezlerinden biri yapılıyor. Burayı sanat merkezi olarak da kullanacağız. Türkiye’nin geleneksel ve modern sanatlarda geldiği düzeyi, tüm dünyaya kongre merkezimizde göstereceğiz” dedi.

Her yönüyle zeytinyağı tarihi Turizmci Hasan-Gürsel Tonbul çifti tarafından Davutlar beldesi yolu üzerinde Değirmen Restaurant’ın girişine kurulan müzede, orijinali Urla’da bulunan

Klozemenai’nin bir örneği dahil yüzlerce zeytinyağı üretim aracı sergileniyor. Araçların büyük bölümü çalışır konumda bulunuyor. Üç yıl süren yoğun bir çalışma sonunda tamamlanan müze binasında yer alan zeytinyağı işlikleri, Tonbul çifti tarafından 30 yıldır toplanıyor. Oleatrium adı verilen Zeytinyağı Tarihi Müzesi’nde İon döneminden başlayarak, Roma, Bizans, Osmanlı dönemleri ile buharlı ve elektrikli olmak üzere makineye geçilen çağdaş dönemlerde Anadolu’da kullanılan zeytinyağı üretim araçları, tarihi sıraya göre bölümler halinde sergileniyor.

sites will put Turkish tourism in a whole new category besides regular sea-sand-sun tourism. A very big congress center is being built in Kuşadası, the biggest of its kind in the region. We will use that place as an art center. We will show all the world the level Turkey has reached in traditional and modern arts through this congress center.”

The history of olive oil with all its aspects In the museum, which was established by Hasan and Gürsel Tonbul in Davutlar, hundreds of olive oil production tools are

13 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

exhibited, including a replica of the Klazomenai, which the original is in Urla. Most of the tools are in working condition. The olive oil workshops that are located in the museum building which was finished after a three year run are being collected by the Tonbul family for 30 years. In the museum which is named Oleatrium, olive oil production machines from the Ionia, Roman, Byzantium and Ottoman periods and more modern machines that were used in Anatolia during the transition to electric machines are exhibited in chronological order.


Güncel / Actual

Gösteriler, yarışmalar ve konserlerle renklenen 24. Afrodisias Karacasu Kültür ve Sanat Festivali’ne, 729.’su düzenlenen Dedebağ Keşkek Hayrı damgasını vurdu.

The highlight of the 24th Aphrodisias Karacasu Culture and Art Festival, which was jazzed up with shows, contests and concerts, was the 729th Dedebağ Keşkek Benefaction.

Kazanlarda keşkek, gönüllerde Karacasu! A heartwarming festival in Karacasu!

14 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


Bu yıl 24. kez kapılarını açan Afrodisias Karacasu Kültür ve Sanat Festivali, 3-4 Eylül 2011 tarihlerinde gerçekleşti. Gösteriler, yarışmalar ve konserlerle renklenen festivale, bu yıl 729.’su düzenlenen Dedebağ Keşkek Hayrı damgasını vurdu. Afrodisias Karacasu Kültür ve Sanat Festivali, 3 Eylül 2011’de mehter takımı konseri ve açılış konuşmalarıyla başladı. Bu törenin ardından Karacasu Lisesi Zeybek ekibinin halk oyunları gösterisi ve Ressam Ercan Çetin’in resim sergisi açılışıyla devam eden ilk gün etkinliklerinde, seramik yarışması da düzenlendi. İzmir Soğuk Heykel Atölyesi, festival süresince performanslarıyla hayranlık

The 24th Aphrodisias Karacasu Culture and Art Festival took place on September 3-4, 2011. The highlight of the festival was the 729th Dedebağ Keşkek Benefaction. The Aphrodisias Karacasu Culture and Art Festival began with a concert of the janissary band and opening speeches on September 3, 2011. The first day activities which continued with the traditional dance show of the Karacasu High school Zeybek team and painter Ercan Çetin’s art exhibition also was host to a ceramic competition. While the İzmir Cold Statue Atelier wowed audiences with its performance during the festival, the stands that exhibited the iron, leather, marble, pita, dough and mud of Karacasu and its agricul-

uyandırırken, etkinlikler kapsamında Karacasu’nun demiri, derisi, mermeri, pidesi, hamuru ve çamuru ile birlikte tarım ürünlerinin tanıtımının yapıldığı stantlar yoğun ilgi gördü. Yedi asırdır süren Dedebağ Keşkek Hayrı, 24. Afrodisias Karacasu Kültür ve Sanat Festivali’nin ikinci gününde gerçekleşti. Bu yıl 729.’su düzenlenen etkinlikte, sabah erken saatlerde Dedebağ Yaylası’nda pişirilen 60 kazan keşkek, yaklaşık 15 bin kişiye dağıtılarak, eski yıllardan beri süren imece usulünün en güzel örneği sergilendi. Dedebağ Hayrı’nın ardından Afrodisias gezisiyle süren

15 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

tural products were a big hit with the crowd. The Dedebağ Keşkek Benefaction, which has been going on for seven centuries, took place during the 2nd day of the festival. During the activity, which was organized for the 729th time this year, 60 kettles of keşkek was cooked and served to almost 15 thousand people. The day continued with a trip to Aphrodisias and ended with concerts from Ali Çakar and pop singer Lara. As the Municipality of Karacasu we put great importance on culture, art, history and education. We know that the best thing we can leave for future generations


ikinci gün etkinlikleri, TRT Türk Halk Müziği Sanatçısı Ali Çakar ve popüler müzik yorumcusu Lara konserleriyle son buldu. İlçemizin sahip olduğu tarihsel zenginlikleri, yöresel kültürümüzü, doğal güzelliklerimizi tanıtmak, ilçemizi alternatif turizmin cenneti haline getirmek, en büyük hizmetlerimiz ve amaçlarımız arasındadır. Karacasu Belediye Başkanı Mustafa Büyükyapıcı, yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Karacasu Belediyesi olarak kültür, sanat, tarih ve eğitim önemini bildiğimiz faaliyetlerdir. Gelecek kuşaklara bırakacağımız en güzel mirasın bu kavramların hayat bulması ile oluşacak kültür değerlerimiz olduğunun farkındayız. İlçemiz fazlası ile zengin bir doğa ve tarih buluşmasına ev sahipliği yapmaktadır. Çok eski çağlarda dünyanın en önemli heykelcilik okulunun bulunduğu bu topraklarda, günümüzde yapılan sanat çalışmalarını gururla anlatıyoruz. Doğanın cömert, tarihin canlı olduğu topraklarda yaşamanın bilinci ve gururuyla elimizin ulaştığı her yere uzanıyoruz. İlçemizin güzelliklerle anılan bir yer olması için çabalıyoruz. Yaptığımız diğer hizmetlerimizi de bu ana düşünceye uygun bir bakış açısı ile planlıyoruz. Güzel bir Karacasu, işte tüm çabamız bu.” Karacasu, Afrodisyas’ı ile tarihin derinliklerine doğru yolculuk yapacağınız, yaylaları ile temiz havaya doyacağınız, çömlekçiliği ile kırmızı toprağın

heaven for alternative tourism. Our borough is very rich in nature and history. We proudly advertise the artworks that are made on these lands, which hosted the world’s best sculpting school in the antique ages.

büyüsüne kapılacağınız, pidesi ile gerçek pidenin tadına varacağınız, demircilik, semercilik gibi el sanatları ile emeğin esere dönüşümünü izleyebileceğiniz, dericiliği ile geleneksel üretim biçimlerimizi öğrenebileceğiniz kısacası dolu dolu zaman geçirebileceğiniz bir yer.

are our cultural values, which will come to life by continuing these activities. Karacasu Chief Magistrate, Mustafa Büyükyapıcı : “Our main goal is to advertise the historical riches, regional culture and natural beauties we possess and turn our borough into a

16 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

We are working relentlessly with the awareness that we are living on lands where nature is charitable and history is alive. We are working hard so that our borough is only associated with beautiful things. We plan all our other efforts in accordance with this philosophy. A beautiful Karacasu; that’s what we are working for. ” Karacasu is a place where you can explore history in Aphrodisias, get some fresh air at the plateaus, be mesmerized by the red soil on its pottery, get a taste of what real Turkish pita really tastes like, where you can watch hard labor turn into art with ironworking, where you can learn about traditional leatherworking and have a day full of different activities.


17 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


Mimari / Architect

Menteşeoğulları’nın günümüze armağanı:

Ahmed Gazi Camisi

Eski Çine’de The Ahmed Gazi Mosque which is bulunan Ahmed A gift from the Menteşeoğulları Seigniory: Gazi Camisi, located in Eski Çine is an example of the Ahmed Gazi Mosque MenteşeMenteşeoğulları oğulları’nın Osmanlı Devri Seigniory switching yüzyıl sonAhmed Gazi Mosque, one of the are surrounded by fringed curls. to Ottoman Türk mimarisine larına kadar single domed mosques from the era Turkish geçiş eseri olarak Osmanlıların Menteşeoğulları Seigniory, is an There is a low arched door with a architecture. dikkat çekiyor. Mudurnu important structure with its large marble door jamb in the middle of

Yazı / Article: Prof. Dr. Remzi DURAN Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Arts and Literature Faculty, Art History Lecturer

Fotoğraflar/Photographs: Ceyda ADAR

Menteşeoğulları’na ait tek kubbeli camilerden Eski Çine Ahmed Gazi Camisi, yapıldığı devir (14. yüzyılın ilk yarısı) itibarıyla 15.

Yıldırım Bayezıd Camisi (1382) dışında, ulaşılabilen en büyük kubbe çapının bulunması ve Osmanlı döneminin büyük kubbeli yapılarına geçiş eseri olması bakımından dikkat çekicidir. Aydın’ın Çine ilçesine bağlı Eski Çine köyünde Cami Mahallesi’nde bulunan Ahmet Gazi Camisi, dıştan dışa 19.70 x 19.65 metre ölçülerinde kare plânlı tek hacimli bir yapıdır. Devrine göre oldukça büyük sayılabi-

dome and is a structure that signals the transition to large domed buildings in the Ottoman era. The mosque, which is located in the Cami Quarter of the Eski Çine village, is a single-volume, square planned mosque with 19.70 x 19.65 meter dimensions. It has a rather large dome- 17 meters in diameter- and is supported by a dodecagonal wheel. The middle portion of the upper part of the brick covered dome has a 20 centimeter round tuft. The upper parts of the exterior walls and the wheel

18 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

the northern exterior of the mosque and two rectangular windows on the right and left sides of the door with sharp arched facades.


19 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


lecek yaklaşık 17 metre çapındaki kubbesi, dıştan çift katlı onikigen kasnakla desteklenmektedir. Kiremit kaplı kubbe yuvarlağının üst kısmının ortası yaklaşık 20 santimetrelik yükseklikte dairevi bir tepelik ihtiva etmektedir. Cephe duvarlarının ve her iki kasnağın üst kısımları, birer sıra kirpi saçak frizle çevrelenmiştir. Caminin kuzey cephesinde ortada, mermer söveli, basık kemerli geniş giriş kapısı, onun sağında ve solunda üstleri sivri kemerli çökertmeli alınlıkları olan dikdörtgen şekilli iki pencere yer almaktadır. Bu cephede girişin tam üstünde kitâbelik olması muhtemel büyük yarım daire kemerli yüzeysel bir niş yer almaktadır. Kitâbeliğin üzerinde de harime açılan küçük bir tepe penceresi bulunmaktadır. Doğu cephenin kuzeye yakın kısmında mermer söveli basık kemerli ikinci bir giriş kapısı yer almaktadır. Bu cephede biçim

itibarıyla kuzey cephedekilerin benzeri, biri orta eksende diğeri güneye yakın olarak yerleştirilmiş iki pencere mevcuttur. Evvelce güneye yakın olan pencerenin bir bölümünü kısmen kapatan, basamakları yer yer tahrip olmuş yirmi basamaklı merdiven minare mevcuttu. Son yıllardaki onarımlarda devrinden olmadığı düşüncesiyle maalesef kaldırılmıştır. Bu tür merdiven minareler, Menteşe Beyliği coğrafyasında yaygın olarak kullanılmıştır. Orta eksenin üst kısmında yine küçük dikdörtgen bir tepe penceresi bulunmaktadır. Güney cephede altta iki büyük, üstte bir küçük dikdörtgen tepe penceresi yer almaktadır. Batı cephede ise benzer şekilde altta yan yana üç büyük, üstte de bir küçük pencere vardır. Biri kuzey, diğeri doğu cephede açılmış iki kapı ile girilen harim oldukça sadedir. Yaklaşık 17 metre çapındaki kubbeye, köşelerde cephe duvarlarının

20 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


orta seviyesinden başlayan içleri üçgenli, sivri kemerli tromplarla geçilmektedir. Köşelerde büyük nişler meydana getiren tromp kemerleri alt kısımları mukarnaslı bingiler üzerine oturmaktadır. İçeride bir sekizgen meydana getiren kemerlerin tepe noktaları, beden duvarlarının üst seviyesini aşmamaktadır. Bu haliyle kubbe beden duvarları üzerine oturuyormuş görüntüsü vermektedir. Güney cephenin tam orta ekseninde yer alan mihrap, üst kısmı sivri kemerli olarak nihayetlenen dikdörtgen planlı sade bir niş şeklindedir. Güneydeki girişin üst kısmında yer alan fevkâni ahşap mahfil özgün değildir. Mahfile, kuzeydoğu ve kuzey-batı köşelerden yükselen merdivenlerle çıkılmaktadır. Orta kısımda güneye doğru çıkma yapan mahfil, alttan ahşap direkler üzerine oturmaktadır.

En süslü unsur ahşap minber İçeride en süslü unsur ahşap minberdir. Hem teknik hem süsleme anlayışı ve yazıları bakımından Menteşe Beyliği döneminden olduğunu düşündüğümüz minberin giriş kapısının aynalığı, ahşaptan dört sıra mukarnasla öne doğru taşkın bir taç şeklinde olup, tacın ön ve yan yüzleri oyma sülüs hatlı yazılarla bezenmiştir. Kapı pervazlarının ön kısımları sade olmakla birlikte dış yan yüzleri yuvarlak satıhlı oyma rûmîlerle doldurulmuştur. Kapı çerçevesini teşkil eden pervazların dış yan yüzleri ile merdiven korkuluk pervazları, taht kısmının konik külâhı taşıyan dikmelerin dış yan pervazları, üçgen şekilli yan aynalıkların pervazları, taht kısmının yan korkuluk pervazları ve taht altındaki ahşap kayıtların

üzerleri bazı küçük farklar dikkate alınmazsa aynı rûmî motiflerle süslenmişlerdir. Merdiven ve taht korkulukları benzer şemada, birinci sırada birer sıra atlamalı olarak yerleştirilmiş kare ve beşgenlerden, ikinci sıra yine atlamalı dört kollu yıldız ve altıgenlerden, üçüncü sıra kare ve altıgenlerden, dördüncü sıra dört kollu yıldız ve altıgenlerden ve korkuluk kirişi altındaki sırada da kare ve beşgenlerden oluşan bir kompozisyon ortaya koymaktadır. Minberin üçgen şeklindeki yan aynalıklarında büyük onikigenlerin iç içe geçmeleriyle oluşan delik işi kompozisyonda da, altı kollu yıldız, düzgün olmayan beşgenler, sekizgenler ve stilize kelebeklerden oluşan bir düzenleme yer almaktadır. Bu tarz süslemelerin benzerlerini değişik mimari unsurlar ve değişik malzeme ile görmekteyiz. Konya Sahip Ata Türbesi (1279) pencere şebekelerinde, Semerkant’ta Şah Zinde grubunun 5 nolu türbesinde

Right on top of this entrance is a half-circled arched cursory niche which is probably a place for epitaphs. There is a small window above the niche which opens up to the courtyard. There is a second low arched door with a marble doorjamb at the eastern exterior. There are also windows that resemble the ones in the north. In the past, there used to be a staircase-minaret that partially covered the window close to the south side. Unfortunately, the 20 stair structure was torn down. These types of staircase-minarets were common in the Menteşe Seigniory. There is also a small, rectangular light window on the upper part of the middle axis. In the southern exterior, there are two large windows at the bottom and a small, rectangular light window at the top. In the western exterior, there are three large windows at the bottom and a small one at the top. The courtyard, which is accessed by two doors- one at the north

21 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

and one at the east-, is quite simple. The 17 meter diameter dome is accessed through sharp arched tromps. The arches of tromps which produce large niches in the corners stand on sconces. The vertexes of the arches which form a octagon inside do not exceed the upper level of the body walls. This makes the dome look like its sitting on top of the body walls. The altar, which is located in the middle axis of the southern side, is like a simple niche with a rectangular plan and finished with a sharp arch at the top. The wooden mass hall at the upper part of the southern entrance is not original. The hall is accessed through stairs on the north-east and north-west corners. The mass hall which protrudes towards the south is supported by wooden beams.

The most decorated element: the wooden pulpit The most decorated element inside the mosque is the wooden


pulpit. The sconce of the door of the pulpit, which we think is from the time of the Menteşe Seigniory because of its technique and decorations, is shaped like a crown and designed with a technique called ‘mukarnas’ and the front and sides of the crown are decorated with a decorating style called sülüs, which is an Arabic style. The fronts of the door cornices are simple but the sides are engraved beautifully with rumi motifs. The outer sides of the door cornices, the stairway barrier cornices, the outer side cornices of the struts at the throne, the cornices of the triangular sconces and the side barriers of the throne are also adorned with the same motifs. There are geometrical motifs on the stairs and throne barriers that include squares, pentagons, four pointed stars and hexagons. In the triangular side sconces of the pulpit, we can observe a composition made of the merging of large dodecagonal shapes and motifs that include six pointed stars, irregular pentagons, octagons and stylized butterflies.

(l4. yüzyıl sonu) tuğla malzeme ile İstanbul Şehzade Camisi (1548) hünkâr mahfili girişindeki mermer pencere şebekelerinde, İstanbul Süleymaniye Camisi’nde (1557) revaklı avludaki bronz şadırvan şebekelerinde ve Mimar Sinan Türbesi mermer bahçe şebekelerinde, Edirne Selimiye Camisi (1579) avlu pencerelerinin üstündeki aynalıkta kakma olarak rastlamaktayız. Yazılar Yapının inşa veya tamirine ait herhangi bir kitabe mevcut değildir. Kuzeydeki giriş kapısının sağ sövesinin üst kısmında yer alan kara kalem yazının okunabilen kısımları şöyledir: “ Ey gönül sabret belaya kıl tahammül etme lec …buyurmuştur Nebî “es-Sabru miftâhu’l ferec” Her seher feryad iderin, derin ya Rabb el-ferec Hatiften nida gelür der ki “esSabru miftâhu’l ferec” Halimi ne hacet ki beyan ide zebânım …mine’l- Ayn ile’l hâl delîl”

We see similar decorations with

22 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


Bu yazıların alt kısmında kazıma olarak alt alta yazılmış Besmele ve İhlâs suresi yer almaktadır. Bunların dışında yuvarlak oymalı olarak sülüs hatla yazılmış ayet ve hadislerden müteşekkil yazıların tamamı minberde bulunmaktadır. Minberin sağ korkuluğunun taht kısmının önünden başlayarak, sol korkuluğun taht kısmında nihayetlenen Arapça sülüs hatlı yazılarda ise tek bir satır halinde dört hadis yer almaktadır: Minber tahtının üst sağ yan kısmından başlayarak sol yanı ile alt sağ ve sol yanlarında da hadisler bulunmaktadır. Ayrıca minber giriş kapısı üzerindeki mukarnaslı taç kısmının alınlığında da bir ayet ve bir hadis görülmektedir. Değerlendirme: Yapının inşa kitabesi mevcut değildir. Bugüne kadar yazılmış tarihî kaynaklarda eserin banisi olarak Menteşeoğlu Ahmed Gazi Bey ve inşa tarihi olarak da 1308 tarihi zikredilmektedir. Yapının Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivindeki tescil dosyasında, kitabesi olmadığı, 1308 tarihli bir vakfiyesinin bulunduğu, banisi ve vâkıfının Ahmed Gazi Bey olduğu kayıtlıdır. Bu bilgilerin pek sıhhatli olmadığı kanaatindeyiz. Çünkü buradaki 1308 tarihi Ahmed Gazi Bey için oldukça erken bir tarihtir. Babası İbrahim Bey’in 1358 yılında ölümünden sonra ilk Menteşe Beyi, ağabeyi Musa Bey’dir. Ancak onun ölümünden sonra, 1375 yılından kısa bir süre önce, Ahmed Gazi Bey Menteşe Beyi olmuştur. Kaldı ki, İbrahim Bey’in öldüğü sıralarda Muğla ve Çine havalisi, Büyük kardeş Mehmed Bey’in hâkimiyetindeydi. Bu sebeple, Ahmed Gazi Bey’in bu yapıyı inşa ettirmiş olması mümkün görünmemektedir. Yaptığımız araştırmalara göre bu tarih Menteşeoğlu Mesud Bey’in son yıllarına

rastlamaktadır. Yerine geçen oğlu Orhan Bey’in 1337 yılında Girit’le yaptığı antlaşma metninde, Çine hâkimi olarak Hızır Şah adında bir oğlu görünmektedir. Kaynaklarda Ahmed Gazi Bey’in Çine’de bir imâret yaptırdığı belirtilmekle birlikte imaretin günümüze herhangi bir kalıntısının ulaşmadığı gibi yörede yeri de bilinmemektedir. Vakfiye tarihinin doğru okunduğunu kabul edersek, Ahmed Gâzi Bey’in, burada evvelce var olan bir cami ve hatta hemen batısında yer alan muhtemelen babası İbrahim Bey ve amcası Çine hâkimi Hızır Bey’in medfun bulunduğu eyvan-türbeyi de ihya etmiş ve bunların devamlılığı için vakıflar tahsis etmiş olduğunu ileri sürebiliriz. Benzer bir hadise, Fethiye’de

different architectural elements and materials such as at the Konya Sahip Ata Mausoleum (1279) window systems, In Samarkand, at the mausoleum of the Şah Zinde group (end of the 14th century) at the marble window systems with brick elements at the entrance of the mass hall in İstanbul Şehzade Mosque (1548), in the İstanbul Süleymaniye Mosque (1557) and in the marble garden systems at the Mimar Sinan Mausoleum.

Epitaphs There isn’t an epitaph concerning the construction or renovation of the building. Some of the pencil written lines on the upper part of the northern entrance is legible and there are suras from the Quran at the bottom of the writing. There are verses from the Quran

written in Arabic style on the pulpit. There are 4 hadiths written in a single line in Arabic that start from the throne part of the right barrier of the pulpit and end at the left barrier of the throne. There are also hadiths written of the upper right part and left part of the pulpit. There is also a verse and a hadith written on the head piece above the pulpit door. Evaluation: The building doesn’t have a construction epitaph. In all the historical documents, it is written that the mosque was commissioned by Menteşeoğlu Ahmed Gazi Bey and built in 1308. In the archives of the Foundations General Directorate, it is written that it was built in 1308 and commissioned by Ahmed Gazi Bey but this information is hardly reliable because this date is too early for Ahmed Gazi Bey. When his father İbrahim Bey died in 1358, the first ruler of the Menteşe Seigniory was his brother Musa Bey. He only became the ruler in 1375, after his brother’s death. In addition, at the time of İbrahim Bey’s death, Muğla and Çine were ruled by Mehmed Bey. So, it is highly improbable that Ahmed Gazi Bey commissioned this building. As for our research, this date coincides with the late Menteşeoğlu Mesud Bey era. In documents we have come across, we see that his grandson, Hızır Şah was the ruler of Çine. In sources, we see that Ahmed Gazi Bey indeed commissioned a soup kitchen but we don’t know where, since none of it has survived to this date. If we assume that the date of the construction is correct, we can conclude that Ahmed Gazi Bey established a foundation for a mos-

23 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


bulunan Menteşe Bey’in türbesi için söz konusudur. Orada da türbe, Ahmed Gâzi Bey tarafından ihya edilmiş ancak zamanla halk arasında onun orada medfun bulunduğuna dair bir kanaat hâsıl olmuştur ki, Ahmed Gazi’nin asıl mezarı Peçin’dedir. Yapı, örtü şeması, kubbe geçiş elemanları, malzemesi ve tekniği ile bir beylikler devri yapısı özelliğini taşımaktadır. Doğru okunduğu şüpheli vakfiyenin 1308 tarihini esas alacak olursak, cami, Menteşeoğlu Mesud Bey zamanında inşâ ettirilmiş olmalıdır. Ancak, Menteşeoğulları’nın bilinen tarihi dâhilinde, Mesud Bey tarafından imar faaliyetlerinde bulunulduğuna dair herhangi bir malûmat yoktur. Kendisinden sonra Menteşe Beyi olan oğlu Orhan Bey ve sonrasında beylik yapan Menteşeoğulları’nın yoğun imar faaliyetlerinde bulunduğu, günümüze intikal eden mimari eserlerden anlaşılmaktadır. Yapı, inşa tekniği, malzemesi, örtü şeması ve kubbe geçiş elemanları ile Datça’da şimdiki adı Hızırşah olan köyde, muhtemelen Orhan Bey oğlu Hızır Bey tarafından inşa ettirilmiş olan Hızırşah Camisi ile hacim olarak daha büyük tutulmuş olması ve son cemaat mahalli bulunmaması dışında, yakın benzerlik göstermektedir. Mimari ve inşâî özellikleri bakımından 14. yüzyıl ilk yarı karakteri göstermesi ve bu dönemde Çine hâkimi olarak Orhan Bey’in oğlu Hızır Bey’in görünmesi, bu tarihi destekler mahiyettedir. Dolayısıyla, literatüre “Ahmed Gazi Camisi” olarak geçmiş olan bu caminin de, Orhan Bey zamanında oğlu Hızır Bey tarafından yaptırılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Bu değerlendirmeler neticesinde biz, caminin 14. yüzyılın ilk yarısında Çine hâkimi olan Menteşeoğlu

que that was already built and for the mausoleums of his father and uncle. A similar situation is also true about the mausoleum of Menteşe Bey in Fethiye. The mausoleum there was also bought by Ahmed Gazi Bey but he is in fact buried in Peçin.

Hızır Bey tarafından inşa ettirilmiş ve Ahmed Gazi Bey tarafından da ihya ettirilmiş olduğu kanaatindeyiz. Eski Çine Ahmed Gazi Camisi, 1904, 1978 ve 1990 yılarında ciddi onarım geçirmiştir. Ancak son yıllarda yapılan onarımlarda güneybatı köşedeki merdiven minare özgün olmadığı düşüncesiyle kaldırılmıştır. Bunun yeniden aynı yerine yapılması doğru olanıdır. Zira bu Menteşe Beyliği mimarisi için karakteristiktir.

The structure, with its cover scheme, dome transition elements, materials and technique, embodies the characteristics of a Seigniory style building. If we were to assume that the date of 1308 is correct, the mosque must have been built during the time of Menteşeoğlu Mesud Bey. But there is no information in the history of the Seigniory to verify this theory. We know from the buildings that have survived to this date that the Menteşeoğulları Seigniory was master builders. The mosque resembles the Hızırşah Mosque in Datça except that the latter in bigger and doesn’t have a mass hall. They are also alike in terms of architecture. So, this mosque, which is known as the “Ahmed Gazi Mosque” was

Sonuç olarak, Eski Çine Ahmed Gazi Camisi, devrine göre oldukça büyük, dıştan çift katlı onikigen kasnakla desteklenen yaklaşık 17 metre çapındaki yarım küre kubbenin yapıyla tam olarak bütünleştiği ve kubbeli mimari olmanın karakteristiğini tam anlamıyla yansıtır hale geldiği Osmanlı Devri Türk mimarisine bir geçiş eseri olması bakımından oldukça önemlidir. Caminin doğu cephesinden bitişik merdiven-minare ise Menteşe Beyliği’nin dışındaki diğer beyliklerde pek uygulama alanı bulmamıştır. Bilinen mevcut örnekler de Menteşeoğulları eserleridir.

24 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

most probably commissioned by Hızır Bey. In conclusion, this building was commissioned in the first half of the 14th century by the ruler of Çine, Menteşeoğlu Hızır Bey and recreated by Ahmed Gazi Bey. The mosque underwent serious renovations in 1904, 1978 and 1990 but the stairway at the southwest corner was torn down because it was not original. This fixture needs to be rebuilt at the exact same place because it is a part of the Menteşe Seigniory architecture. In conclusion, Ahmed Gazi Mosque, one of the single domed mosques from the Menteşeoğulları Seigniory, is an important structure with its large dome and is a structure that signals the transition to large domed buildings in the Ottoman era. The stairway-minaret which is right next to the eastern part of the mosque was unique to the Menteşe Seigniory and wasn’t adapted by the others.


25 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


KARACASU

Fotoğraflar/ Photographs: Ceyda Adar, Karacasu Belediyesi Arşivi/ Karacasu Municipality Archives

The meeting point of nature and history: Karacasu Doğayla tarihin buluşma noktası:

Karacasu Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Karacasu’nun, bu medeniyetlerin kültürlerinin etkisiyle harmanlanmış yaşam biçimi, ilçenin her yerinde sakin bir hayatın huzurlu gülümsemesiyle kendini bütünlüyor The lifestyle of Karacasu, home to many civilizations throughout history, which has blended with the influences of the cultures of these civilizations, completes itself with the peaceful smiles of a quite life all around the borough.

Menderes Ovası’na açılan Dandalaz Vadisi’nde, Karıncalıdağ’ın eteklerinde, 6 bin yıllık geçmişin tarihi, kültürel ve doğal mirasını yaşayan ve yaşatan kent: Karacasu. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Karacasu’nun, bu medeniyetlerin kültürlerinin etkisiyle harmanlanmış yaşam biçimi, ilçenin her yerinde sakin bir hayatın huzurlu gülümsemesiyle kendini bütünlüyor. İlçenin ziyaretçilerine en büyük hediyesi de kasabayı andıran dinginliğiyle modern hayatın bütün keşmekeşinden uzaklaştıran yapısı. “Hoş geldiniz” levhasıyla yemyeşil bir dünyanın kapılarını araladığınız Karacasu, “Derinin, demirin, hamurun, çamurun ve mermerin hayat bulduğu ilçe” olarak anılıyor. Bölgenin ekonomik faaliyetleri ve yöresel zenginliklerini özetleyen bu sloganın ne anlama geldiğini anlamak için çıkacağınız keşif turuysa doğanın tüm nimetlerini bir arada sunuyor. Önce sokak aralarına girin ve Karacasu’nun, Karacasu olma öyküsünü tarihi

is quite different from the hustle and bustle of modern life.

In Dandalaz valley which opens up to the Menderes Plan, on the outskirts of Karıncalıdağ, there is a city that keeps its 6 thousand year old history and culture alive and that city is Karacasu. The lifestyle of Karacasu, home to many civilizations throughout history, which has blended with the influences of the cultures of these civilizations, completes itself with the peaceful smiles of a quite life all around the borough. Its most important gift to its visitors is its calm structure which

26 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Karacasu, which opens you up to a greener than green world with the sign “Welcome”, is known as the land of leather, iron, dough, mud and marble. Your tour, which you will take to understand the meaning of this slogan that summarizes the economic activities and regional riches, will include all the blessings of nature. First, go through the streets and learn about the history of Karacasu from the walls of historical houses, fountains, epitaphs and from a master that makes pottery. When he tells you more that what meets the eye, head towards the plateaus of Karacasu which are covered with greens. While you inhale plenty of oxygen at plateaus hidden between mountains, take a moment to enjoy Karacasu from a hilltop. Reach the depths of history at the world famous Aphrodisias antique city and the depths of nature at Görle Canyon. So, go to Karacasu to see all these beauties for yourself…


Yemyeşil bir dünyanın kapılarını araladığınız Karacasu, “Derinin, demirin, hamurun, çamurun ve mermerin hayat bulduğu ilçe” olarak anılıyor. Karacasu, the window to a greener than green world, is known as the land of leather, iron, dough, mud and marble.

27 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


taken by Turks after the Malazgirt War in 1071. According to other historical resources, the Eymür Clan had settled in the area of Ataeymir and the Ayhan Clan had settled in and around Yazır village and the “Karasül” Clan that came from these previous tribes had established Karasu village in the Cuma neighborhood. Between 11 and 13th centuries, the region is invaded by the Seljuk four times and the lands of Karacasu are settled by Turcoman clans. Karacasu, which was ruled by the Menteşe and a Aydınoğulları Seigniory for a short time, becomes a part of the Ottoman Empire in 1413. Karacasu, which becomes a sub district of Nazilli in 1864, becomes a borough of Aydın in 1867. Attractıon Poınts

Afrodisias evlerin duvarlarından, çeşmelerin kitabelerinden, çömlek yapan bir ustanın ellerinden dinleyin. O kendini anlattıkça görünenden çok daha fazlasının varlığına tanıklık edin ve ardından yeşilin cömert davrandığı Karacasu’nun yaylalarına doğru yol alın. Dağların arasına gizlenmiş yaylalarda

bol oksijeni ciğerlerinize çekerken, Karacasu’yu tepeden izlemenin de keyfine varın. Dünyaca ünlü Afrodisias Antik Kenti’nde tarihin derinliklerine uzanıp, Görle Kanyonu’nda doğanın derinlerine yolculuğa çıkın. İyisi mi siz tüm bu güzellikleri yaşamak için rotanızı Karacasu’ya çevirin…

The history of Karacasu Although the date of first settlements is unknown at Karacasu, a very old settlement, it is believed that the borough was established 5-6 thousand years ago according to relics found in and around Aphrodisias antique city. According to Byzantine sources, the area was

28 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Aphrodisias with its magnificent structures The Aphrodisias antique city, which is 12 kilometers from the borough, is a temple area and has many magnificent statues that are worth seeing. Aphrodisias, which harbors one of the well preserved stadiums in the world, also contains many grand stone structures. The antique riches of the city, which were discovered by the photos taken by world famous Turkish photographer Ara Güler during an unscheduled trip, continued with small excavation by French and Italian teams. The city rises again, thanks to the works of Prof. Kenan Erim on a 520 hectare area. The city, which is visited by thousands of local and foreign tourists each year, reflects the glory, art conception and aesthetics concern of that era. The riches of Aphrodisias is on display at the museum The Aphrodisias Museum, which exhibits relics that were unearthed during the digs in the region, unites history enthusiasts within a small


Tarih sayfalarında Karacasu Oldukça eski bir yerleşim birimi olan Karacasu’da yerleşik hayatın tam olarak ne zaman başladığı bilinmemekle birlikte, Afrodisias Antik Kenti ve çevresinde bulunan eserlerden ilçe tarihinin 5-6 bin yıl öncesine kadar uzandığı tahmin edilir. Bizans kaynaklarına göre, ilçe ve çevresinin Türklerin eline geçişi ve Türk boylarının bölgede iskânı, 1071 Malazgirt Meydan Savaşı sonrasına rastlar. Tarihi kaynaklardan, Selçuklu kabilelerinden Dağhan sülalesine mensup Eymür Aşireti’nin, Ataeymir Beldesi’nin bulunduğu yerde yerleşmiş olduğu, Ayhan Kabilesi Yazırlı Boyu’nun Yazır Köyü ve civarını yurt edindikleri, bu boylardan gelen “Karasül” Oymağı’nın ise, Cuma Mahallesi’nin bulunduğu yerde “Karacasu Köyü”nü kurdukları anlaşılır.

of the borough, ethnographical artworks such as ceramics, hot iron, leather and other handicrafts are on display. The museum, which opened in 2007 and is affiliated with the Aphrodisias Museum Directorate, is a must see for those who want to find themselves in the midst of a cultural treasure.

11-13. yüzyıllar arasında bölge, dört kez Selçukluların ellerine geçer ve Karacasu toprakları Türkmen boylarınca iskan edilir. Bir süre Menteşe Beyliği, daha sonra da Aydınoğulları Beyliği’nin egemen olduğu Karacasu, 1413 tarihinde II. Murat tarafından Osmanlı İmparatorluğu’na katılır. 1864 yılında Nazilli’ye bağlı “Bucak” olan Karacasu, 1867 tarihinden itibaren ilçe olarak Aydın’a bağlanır.

Tiyatro part of the antique city. In the Small Artifacts Hall, prehistoric relics that were unearthed during the digs at the Acropolis Hill and Pekmez Tepe Tumulus are exhibited. Lydian ceramics, that were dug up from around the Aphrodite Temple, Archaic, classic and Hellenistic period relics and Roman, Byzantine and Early Islam era artworks are also on display at the museum.

Görülecek yerler Görkemli yapılarıyla Afrodisias İlçeye 12 kilometre uzaklıkta bulunan Afrodisias Antik Kenti, bir tapınak yeri olmanın ötesinde, heykelcilik okulunu barındırdığı için çok sayıda şaşalı, büyük heykelin bulunduğu ayrıcalıklı bir kent. Dünyanın en iyi korunmuş büyük stadyumlarından birine sahip olan Afrodisias, çok sayıda görkemli taş

The culture of Karacasu: The Ethnography Museum In the Karacasu Ethnography Museum, located in the center

29 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Karacasu’s religious treasure: Süleyman Rüştü In the mausoleum that is located in Yaylalı neighborhood, the sarcophagi of Şeyh Süleyman Rüştü, his son Mustafa Nuri and Şeyh Seyyit Ali el Filzi can be seen. The mausoleum of Süleyman Rüştü, who was an important religious figure in the 18th century with all the structures he had built in Karacasu, was built in 1834 and has a square plan and domed architecture and has rubble walls. Scenic Beauties Sırtlanini Cave You can reach the cave through a 1, 5 kilometer stabilized road from Geyre. The cave, which can be reac-


yapıyı da içinde barındırıyor. Fotoğraf sanatçısı Ara Güler’in tesadüfen ziyareti ve çektiği fotoğraflarla ortaya çıkan yörenin antik zenginlikleri, 1900’lerin başında Fransız ve İtalyan ekiplerin küçük çaplı kazılarıyla devam eder. Ardından Afrodisias’ın ortaya çıkarılışında çok büyük emeği geçen Prof. Kenan Erim’in yönetiminde süren çalışmalarla yaklaşık 520 hektarlık alanı kapsayan ve Roma Dönemi’nde inşa edilen antik kent, ayağa kalkar. Her yıl çok sayıda yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yapan Afrodisias Antik Kenti, dönemin tüm görkemini, sanat anlayışını ve estetik kaygısını yansıtır. Afrodisias’ın zenginlikleri müzede sergileniyor Genellikle Afrodisias Antik Kenti kazılarında ortaya çıkartılan eserlerin sergilendiği Afrodisias Müzesi, antik kent içinde ayrılan bölümde, dönemin tüm değerlerini meraklılarıyla buluşturuyor. Müzenin Küçük Eserler Salonu’nda, örenyeri sahası içindeki Akropol Tepesi ve Pekmez Tepe höyüklerinde yapılan kazılardan çıkartılan Kalkolitik Dönem, Bronz Çağı‘nın erken, orta ve geç dönemlerini kapsayan Prehistorik eserler sergileniyor. Ayrıca, bu höyüklerden ve Afrodit Tapınağı çevresinden çıkarılan Lidya seramikleri, Arkaik, Klasik, Hellenistik Dönem eserleri ile ören yerinde yapılan kazılarda ele geçen Roma, Bizans ve erken İslami devir eserleri de yer alıyor.

hed via land all year round, is 1600 meters above sea level. The measured length of the cave is 450 meters and its deepest part compared to its entrance is 40 meters. The floor difference between its oldest layer, which is 5 meters above the entrance, and the ground is relatively small and maquis roots can be seen at this level. Bats, various species of spiders and worms live in the cave. There are traces of past settlements in the cave and it is believed that hyenas that gave the name to the cave used to feast inside the cave once they had captured their prey. During the documents uncovered at the digs at Aphrodisias, which is 10 kilometers to the northwest of the cave, evidence of two big earthquakes in the 4th and 7th centuries were found. It is also said in these documents that the underground water level had changed during these earthquakes and parts of the city were flooded. It is believed that these earthquakes also changed the water level under the cave.

Karacasu’nun kültürü Etnografya Müzesi İlçe merkezinde bulunan Karacasu Etnografya Müzesi’nde, ilçenin geçmişten günümüze seramik, sıcak demir, deri ve diğer el sanatları ile ilgili etnografik eserleri sergileniyor. Afrodisias Müze Müdürlüğüne bağlı olarak 2007 yılında ziyarete açılan müze,

30 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


31 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


mankenlerle canlandırma yapılarak sergilenen eserler arasında kendisini kültürel bir hazinenin içinde bulmak isteyenlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken yerlerden biri. Karacasu’nun din büyüğü: Süleyman Rüştü Yaylalı Mahallesi’nde yer alan türbede, 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl ortalarına kadar yaşamış olan Uşşaki tarikatından Şeyh Süleyman Rüştü ile oğlu Mustafa Nuri ve Şeyh Seyyit Ali el Filzi’nin sandukaları bulunuyor. Dönemin önemli din adamlarından olan ve Karacasu’ya kazandırdığı yapılarla da unutulmazlar arasına giren Süleyman Rüştü’nün 1834’te yapıldığı anlaşılan türbesi, moloz taş duvarlı, kare planlı ve kubbeli mimariye sahip. Doğal güzellikler Sırtlanini Mağarası Geyre (Afrodisias) Çamarası Köyü’nden 1.5 kilometrelik stabilize yolla Sırtlanini Mağarası’na ulaşılır. Karayoluyla ulaşımın yılın her ayı mümkün olduğu mağara, deniz seviyesinden bin 60 metre yukarıda bulunur. Ölçülen toplam uzunluğu 450 metre olan mağaranın, girişe göre en derin yeriyse 40 metredir. Mağara giriş seviyesinin yaklaşık 5 metre üstünde bulunan en eski seviyeyle yüzey arasındaki kat farkı oldukça azdır ve bu seviyede yer yer yüzeyde bulunan maki topluluklarına ait bitki kökleri gözlenir. Mağarada yarasa, farklı örümcek türleri, solucanlar gibi canlı yaşamına da rastlanırken, geçmişte de canlıların yaşam sürdüğüne dair belirtiler bulunur ve ismini mağaraya veren sırtlanların, avlarını yakaladıktan sonra mağara içinde beslendikleri sanılır. Sırtlanini Mağarası’nın yaklaşık 10 kilometre kuzeybatısında bulunan Afrodisias Antik Kenti kazılarında rastlanan belgelerde, bölgede 4. ve 7. yüzyıllarda iki büyük deprem

meydana geldiği belirtilmiş, 4. yüzyılda meydana gelen depremde yeraltı su seviyesinin değiştiği, şehrin bir kısmının sular altında kaldığından bahsedilmiştir. Bu depremlerin mağaradaki yeraltı su seviyesinin değişiminde etkili olduğu düşünülmektedir. Görle Kanyonu Karacasu’ya yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta bulunan Görle Kanyonu’na Yaykın Ovası’ndan ulaşılır. Kanyon yüksekliği 100 metreden 250 metreye kadar yükselirken, kanyonun kayaları kaya tırmanışları için uygun bir yapıya sahiptir. Bol su ve yeşilliğin hâkim olduğu vadide her türlü Akdeniz bitkisi ve sebze yetişir. En ilginç yanıysa, dik yamaçlarda bol miktarda mağaranın varlığıdır. Kanyon içinde antik döneme ait paraların ortaya çıkması, eski bir yerleşim yeri olduğuna işaret eder. Karacasu yaylalarda serinliyor Asırlık çınarları, açık sofalı ahşap evleri ve dereleriyle her mevsim ziyaret edilebilecek Ege yaylaların-

32 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


dan biri olan Karacasu Yaylaları, ilçe merkezinden iki ile beş kilometre uzaklıkta ve 120 ile 800 metre yükseklikte yer alır. Yaz aylarında serinlemek ve temiz havadan faydalanmak isteyenler ile günübirlikçilerin ilk tercihleri, yayla evlerinin bulunduğu bölgedir. El sanatları Babadan oğula süren çömlekçilik geleneği Neolitik Çağ’dan itibaren bölgede yapılan çömlekçilik, bugün de Karacasu halkının önemli geçim kaynaklarından biridir. Pek çok yerinde çömlekçilik yapılan ülkemizde Karacasu çömlekçiliğini farklı kılan ise yöreye özgü kırmızı toprağın getirdiği koyu kırmızı rengi ve içinde zararları kimyasalları barındırmaması. Çocukların çok küçük yaşta öğrendiği bu mesleği, Karacasu’da babadan oğla süren bir gelenek olarak icra eden 100’ün üzerinde usta bulunuyor. Günümüzde 37 seramik ocağının bulunduğu ilçede, çok sayıda ve çeşitte seramik ürünü uygun fiyatlarda bulmak mümkün. En çok yapılanlarıysa güveç tenceresi, testi, bardak ve fırında sütlaç için kaplar. Yörede açılan Meslek Yüksekokulu da çömlekçilik faaliyetini destekler nitelikte seramik programını içinde barındırarak, çömlekçiliği bilimle buluşturuyor.

bolca yetişmesi, ilçede tabakhanelerin açılmasını mümkün kılmış. Bölgede halen 15 aile dericilikle geçimini sağlıyor. Tamamen yöreye özgü olan vaketa deri, üretimi ve işlenmesinin ardından İstanbul ve İzmir’e gönderiliyor. Pek çok kişinin giydiği sandaletlerin derileri de Karacasu’dan gidiyor. Meslek Yüksekokulu bünyesinde dericilik programı da bulunuyor.

Görle Canyon You can reach the canyon, which is 20 kilometers from Karacasu, from Yaykın Plain. While the height of the canyon various between 100 and 250 meters, the rocks of the canyon are ideal for rock climbing. Every type of Mediterranean herbs and vegetables grow in the canyon which has abundant waters and greens. The most interesting characteristic of the canyon is that it har-

Demircilik Karacasu’da çok eski bir ekonomik faaliyet olan demircilik, usta çırak ilişkisiyle günümüzde de devam ediyor. Antik dönemlere kadar uzanan demircilik faaliyeti ile bugün itibariyle tarım aletleri, bıçak, nacak, balta ve hediyelik eşya üretimi yapılıyor. Dericilik Karacasu’yun önemli ve tarihi uğraşlarından biri de dericilik. Yörede, dericiliğin hammaddesi olan palamudun

33 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

bors many caves in steep slopes. The unveiling of coins from the antique age points to the fact that it was a very old settlement. Karacasu cools down at the plateaus The plateaus of Karacasu, which are plateaus that can be visited all year round with their century old plane trees, wooden houses and creeks, are 2 to 5 kilometers from the


Etkinlikler Dedebağ Hayrı 700 yıllık bir gelenek olan Dedebağ hayrı, Karacasu Afrodisias Kültür, Sanat ve Tanıtım Festivali kapsamında devam ediyor. Her yıl Ağustos ayının son Pazar günü binlerce hayırseverin desteği ile gerçekleştirilen keşkek hayrı için buğday, et, ekmek ve para yardımı yapılıyor ve 60 ayrı kazanda 1000 kilogram buğday, 1000 kilogram

etle keşkek pişiriliyor. Karacasu fırınlarında pişirilen özel 8 bin adet ekmeğin de keşkek yanında dağıtıldığı bu hayırda esas olan, her işin gönüllülerce yapılması. Karacasu Afrodisias Kültür, Sanat ve Tanıtım Festivali 23 yıldır aralıksız yapılan Karacasu Afrodisias Kültür, Sanat ve Tanıtım Festivali, katılımcılara renkli, hareketli, coşkulu anlar yaşatır. Her

borough center and are at 120 to 800 meter heights. The first choice of those who want to get some fresh air during the summer, and those who like daily trips, is this region. Handicrafts Pottery: A tradition that is passed on from father to son Pottery, which is being continued in the region since the Neolithic

Age, is one of the most important means of living for the people of Karacasu. The pottery in Karacasu is different from pottery produced in many regions of Turkey because it has a dark red color and doesn’t contain any harmful chemicals. There are over 100 masters that engage in pottery, which is a tradition that is passed from father to son. In the borough, which has 37 ceramic quarries, you can find

Karacasu will become more important!

Karacasu önemli noktalara gelecek! Ahmet Gencer Karacasu Kaymakamı District of Karacasu

Karacasu is an important borough of Aydın with its history, tourism, nature, agriculture and handicrafts.

Karacasu ilçemiz; tarihi çok eski zamanlara dayanan, üzerinde çok önemli medeniyetlerin kurulduğu tarihiyle, turizmiyle, doğasıyla, tarımıyla, el sanatlarıyla Aydın ilimizin önemli bir ilçesidir.

The most important place in Karacasu is the Aphrodisias antique city, which was the capitol city of the Kayra civilization. The antique city, which is visited by thousands of local and foreign tourists every year, is also an important historical place for Turkey.

Karacasu dediğimiz zaman akla ilk gelen Kayra Uygarlığı’na başkentlik yapmış çok önemli bir yerleşim ve yönetim merkezi olan Afrodisias’tır. Her yıl çok sayıda yerli yabancı turistin ziyaret ettiği Afrodisias Antik Kenti, ilçemiz için olduğu kadar Türkiyemiz açısından da büyük önem taşımaktadır. Sırtlanini Mağarası’nın turizme açılması, ilçe merkezindeki seramik atölyelerimizin ürünlerinin sergileneceği, pazarlanacağı ve tanıtılacağı bir merkezin oluşturulması, yayla evleri ve yayla turizminin geliştirilmesi, doğa yürüyüşleri gibi alanlarda çalışmalar yapılarak turizm faaliyetlerinin çeşitliliğinin artırılması, ilçemize gelen turistlerin burada daha fazla zaman geçirmeleri açısından büyük önem taşımaktadır. Karacasu ayrıca; pidesi, pidecileri, deri işletmeleri, demir atölyeleri, kendine özgü kırmızı toprağıyla yapılan güveçleri, testileri, kap kacaklarıyla ünlü ve zengin bir birikime sahip bir ilçedir. Gelişmeye çok müsait altyapı ve potansiyele sahip olan ilçemize olan ilginin her geçen gün artmasıyla Karacasu, yakın zamanda daha önemli noktalara gelecektir.

The opening of Sırtlanini Cave to tourism, the establishment of a center that will enable us to exhibit and sell our ceramic products, the development of plateau houses and plateau tourism, and diversifying touristic activities by conducting renovations in recreational areas, will lead to tourists spending more time in the region. Karacasu is a rich borough that is famous for its Turkish pita, pita restaurants, leather establishments, iron workshops, and casseroles, jugs and kitchen tools that are made with red soil. Karacasu will become more important with each passing day with its potential and development ready infrastructure.

34 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


many different kinds of ceramic goods at reasonable prices. The most produced items are casserole pots, jugs, glasses and pots that can be used in ovens. The Vocational School that was opened in the region unites pottery with science by having a ceramics program. Ironworking Ironworking, which is an old economic activity in Karacasu, still continues today. Agricultural tools, knives, axes and souvenirs are made today within the context of the sector which began in the antique ages. Leatherworking Leatherworking is one of the oldest and most important activities in Karacasu. The abundance of acorn, the raw material of leatherworking, has led to the opening of tanneries in the borough. 15 families in the area still make their living from leatherworking. Calfskin

35 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

products, which are unique to this area, are sent to Istanbul and Izmir for sale. The leather that is used in many sandals comes from Karacasu. There is a leatherworking program within the Vocational School. Activities Dedebağı Benefaction The benefaction, which is a 700 year old tradition, continues within the context of the Karacasu Aphrodisias Culture, Art and Introductory Festival. Wheat, meat, bread and money are donated for the benefaction, which is organized on the last Sunday of August and keşkek is cooked in 60 huge pots with 1000 kilograms of wheat and 1000 kilograms of meat. During the event, where 8000 loaves of bread cooked in the bakeries of Karacasu are handed out, the most important thing is that all the work is done by volunteers.


yıl Ağustos ayının son cumartesi ve pazarında gerçekleştirilen festival kapsamında çömlekçiler arasında seramik yarışması, pideciler arasında pide yarışması, tiyatro ve dans gösterileri, mehter marşının yanında ünlü sanatçıların konserleri, resim, fotoğraf ve seramik sergileri yapılır. Yılda ortalama 250-300 bin yerli ve yabancı turist ağırlayan ilçe, bu festival sayesinde pek çok yeni turisti kendisine çeker. Yüzyıllardır süren Dedebağ Hayrı da, yine festival kapsamında gerçekleşir. Ne yenir? Karacasu’nun ünü ilçe sınırlarını aşan pidesi, yemek seçenekleri arasında ilk sırada yer alıyor. Farklı lezzetler arayanlar için ilçe merkezi ve Afrodisias

çevresinde bulunan restoranlar zengin mönüleriyle hizmet veriyor. Ne alınır? Çömlekleriyle ünlü Karacasu’da en iyi hediye seçeneği şüphesiz çömlek ürünler. Afrodisias Antik Kenti içinde bulunan hediyelik eşya dükkânı da hatıra ürünler almak isteyenler için iyi bir alternatif. Yapmadan dönmeyin! - Afrodisias Antik Kenti’ni görmeden, - Çömlek yapımını izlemeden, - Yaylalarını gezmeden, - Ünlü Karacasu pidesini yemeden dönmeyin.

Karacasu Aphrodisias Culture, Art and Introductory Festival The festival, which is being organized continuously for 23 years, is a source of excitement and fun for guests. During the festival, which takes place on the last weekend of August, pottery competitions, pita competitions, theatre and dance shows, concerts and exhibitions are organized. The borough, which has an average of 250-300 thousand local and foreign visitors each year, draws many guests thanks to this colorful festival. The Dedebağı Benefaction, a century old tradition, also takes place during this festival. What to eat? The pita of Karacasu, which is famous all around Turkey, is the

36 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

first delicacy you must try. For those looking for different tastes, the restaurants in the center and around Aphrodisias have a rich menu you can choose from. What to buy? No doubt that a pottery from Karacasu would be the best gift. The souvenir shop at the Aphrodisias antique city is also a good alternative for gifts.

Don’t return before! - Seeing the Aphrodisias antique city, - Watching pottery production, - Visiting the plateaus and, - Tasting Karacasu’s famous Turkish pita.


37 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


Söyleşi / Interview

TURSAB Bölgesel Yürütme Kurulu Başkanı Bülent İlbahar’a göre, 10 yıl öncesine kadar yoğun yapılaşma ile mücadele ederken yürütülen projelerle turizme kazandırılan Portekiz’in dünyaca ünlü turizm merkezi Algarve’deki model, Kuşadası’nda da uygulanmalı.

Röportaj Interview: Derya ŞAHİN

According to Bülent İlbahar, TURSAB Regional Executive Council President, the same model that was applied to Algarve in Portugal 10 years ago and turned the area into a tourist magnet, should also be executed in Kuşadası.

“Kuşadası

Türkiye’nin Algarve’si olabilir”

“Kuşadası could be Turkey’s Algarve”

Bülent İlbahar, tam bir Kuşadası sevdalısı. 25 yıl önce ilçeye yerleşen İlbahar’ın bu sevdası yaşamına yön vermekle kalmamış, kişisel sınırlarını da genişletmiş. Öyle ki İlbahar, bir koltukta birden fazla karpuz taşıyabilenlerden.

kadına benzeten Bülent İlbahar’a göre, ilçenin turizm potansiyelini artırmak için Portekiz’in Algarve bölgesinde uygulanan proje model alınmalı.

Acentecilik ve otelcilik faaliyetleriyle 20 yılı aşkın süredir Kuşadası’nda turizm sektörüne hizmet veren ve aynı zamanda TÜRSAB Bölgesel Yürütme Kurulu Başkanlığı görevini yürüten İlbahar, ilçeyi ulusal ve uluslararası alanda tanıtacak her türlü projenin içinde yer alıyor. Kuşadası’nı doğal güzelliğiyle herkesi kendine hayran bırakan bir

İLBAHAR: Turizm sektörüne seyahat acenteciliği ile başladım. 1989 yılında Kuşadası merkezli başlattığımız acente faaliyetlerini zamanla geliştirdik. Bodrum, Marmaris, Fethiye, Antalya ve Alanya’da şubeler açtık. Şu anda Kuşadası’na 20 bin, Ege Bölgesi’ne 35-40 bin turist getiriyoruz. 2000 yılında Türkiye’nin ilk 50 acentesi arasına girerek 5 bin-

in the tourism sector as an agency and hotel owner for more than 20 years, is also TURSAB’s Regional Executive Council President. He is involved in every kind of project that is geared towards the advertisement of the town. According to Bülent İlbahar, who describes Kuşadası as a woman who awes people with her natural beauty, authorities need to apply the model that was executed in Algarve to increase the tourism potential of the town.

Turizm sektörüne ne zaman ve nasıl adım attınız?

Bülent İlbahar loves Kuşadası very much. This love has led him to shape his life and widen his personal boundaries. Such so İlbahar has many tricks up his sleeve. İlbahar, who has been working

38 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

When and how did you start working in the tourism sector? İLBAHAR: I started in the sector with a travel agency. In time, we expanded our agency activities which we started in 1989 in Kuşadası. We


den fazla acente arasında 28’inci olduk. Acenteciliğin yanı sıra Kuşadası’nın farklı bölgelerinde hizmet veren 4 otelimizle turizm sektöründe faaliyet gösteriyoruz. Ticari faaliyetlerin yanı sıra Kuşadası’nın tanıtımı ve gelişimi adına da uğraş veriyorum. Bu alanda hizmet veren Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği’nin (TÜRSAB) Bölgesel Yürütme Kurulu Başkanlığı ve Aydın İl Kültür Turizm Tanıtma Derneğinin başkanlığı görevlerini yürütüyorum. Ayrıca Kuşadasıspor’un asbaşkanı ve Polis Derneğinin genel sekreteriyim. Kuşadası’nın, Aydın ve Türkiye turizmindeki yeri nedir sizce? İLBAHAR: Kuşadası, İstanbul’un ardından Türkiye’de turizm hareketinin başlangıç noktalarından biri. Turizm hareketliliğinin 1980’li yıllarda başladığı ilçe, bu açıdan öncü kimliğini hâlâ koruyor. Kuşadası doğal güzelliklerinin yanı sıra konumu itibarıyla da çok önemli bir turizm merkezi.

Örneğin Efes yanı başımızda. Kuşadası’ndan Efes’e 15 dakikada rahatça ulaşabiliyorsunuz. Ayrıca ilçemiz Didim’deki Priene antik kentine 35 dakika uzaklıkta. Kuşadası, Pamukkale’ye aynı günde gidilip dönülen tek yer olması dolayısıyla da tatilcilerin gözdesi. İlçemizden Pamukkale’ye 3 saatte ulaşmak mümkün. Sahil şeridimiz yerli ve yabancı turistlerin gözdesi. Özellikle Davutlar Millî Parkı’nın bulunduğu bölge, çok güzel bir plaja sahip. Bu ve benzeri turistik değerleri sayesinde Kuşadası’nın ağırladığı konaklamalı turist sayısı bu yıl itibariyle 650 bine ulaştı. Kruvaziyer gemileri ile ilçeyi ziyaret eden turistleri de hesaba katarsak bu sayı daha da artacaktır… İLBAHAR: Evet, ilçemizin bu alanda çok büyük bir potansiyeli var. Dünyada en fazla sayıda kruvaziyer gemi firması ile çalışan yolcu limanına sahip olan Kuşadası, ülkemizde kruvaziyer

opened branches in Bodrum, Marmaris, Fethiye, Antalya and Alanya. Today, we bring 20 thousand tourist to Kuşadası and 35-40 thousand tourists to the Aegean region. In 2000, we became the 28th biggest agency in Turkey among 5000 agencies. Besides our travel agencies, we have 4 hotels. Besides my commercial activities I work for the advertisement and development of tourism in Kuşadası. I am the president of TURSAB’s Regional Executive Council and the president of the Aydın City Culture and Tourism Advertisement Foundation. In addition, I am the vice president of Kuşadasıspor football club and the general secretary of the Police Guild.

an important touristic center with its location. For example, Ephesus is right next to us. You can reach Ephesus from Kuşadası in just 15 minutes. Our borough is also 35 minutes from the Priene antique city. Kuşadası is a place where you can visit Pamukkale and return the same day. You can reach Pamukkale in 3 hours from our borough. Our shoreline is very popular with tourists. The area which includes Davutlar National Park has a very nice beach. The number of tourists that have visited Kuşadası has reached 650 thousand this year, thanks to these and other unique characteristics.

What is the place of Kuşadası in terms of the tourism in Aydın and Turkey?

If we were to factor in the people who visited the city via cruise ships, surely this number would rise…

İLBAHAR: Kuşadası, after Istanbul, is the place where tourism in Turkey started. The borough in which tourism activity started in the 80’s still maintains its pioneer position in this regard. Kuşadası, in addition to its natural beauties, is

İLBAHAR: Yes, our borough has an immense potential in this category. Kuşadası, which has a port that works with the majority of cruise lines in the world, is considered to be the capital city of cruise tourism in Turkey. 5-6 years ago the

39 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


turizminin başkenti sayılıyor. 5-6 yıl öncesine kadar ilçeye gelen gemi sayısı 300 iken, şimdilerde bu sayı 600’ü geçti. Öyle ki kasım ayı sonuna kadar Kuşadası’na gelecek olan gemi sayısı 694’ü bulacak. Kruvaziyer gemilerinin mart ayında başlayan seferleri, 7-8 ay sürüyor. Bu süre zarfında ilçeye günübirlik de olsa 800-900 bin turist geliyor. Kuşadası kruvaziyer turizmi açısından cazibesini hiçbir zaman yitirmedi, yitirmeyecek de. İlçenin yatak kapasitesinden ve doluluk oranlarından memnun musunuz? İLBAHAR: Kuşadası’nın Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı nitelikli yatak kapasitesi 35 bin, belediyeye bağlı yatak kapasitesi ise 15 bin civarında. Yatak kapasitemiz yeterli olmasa da kapasiteyi artırmaya yönelik çalışmalar var. Doluluk oranları açısından ise ilçemiz özellikle son 3 yıldır önemli bir atılım gerçekleştirdi. Geçtiğimiz yıllarda yüzde 70-75’lerde seyreden doluluk oranı, bu yıl yüzde 95’e ulaştı. Eylül ayının doluluk oranı ise ilk kez bu yıl yüzde 30-40’lardan yüzde 70’e ulaştı. Bu rakamlarla Bodrum ve Marmaris’i geride bıraktık. Bu yıl özellikle İran pazarında patlama oldu. İran’dan Kuşadası’na gelen turist sayısında yüzde 30-40 oranında artış yaşandı. Yatak kapasitesini artırmaya yönelik çalışmalar olduğunu söylediniz. Bunlar hakkında bilgi verir misiniz? İLBAHAR: Son dönemde Kuşadası’ndaki nitelikli yatak kapasitesi eksikliğini giderecek önemli çalışmalar yürütülü-

yor. Eski Fransız tatil köyünde yürütülen proje, bunlardan biri. Söz konusu proje çerçevesinde 2 bin 500 yatak kapasiteli bir tesis inşa edilecek. Bölgenin doğal yapısına zarar vermeden inşa edilecek olan tesis, 2014 yılında tamamlanacak. Sezon sonunda 5 yıldızlı ve bin 100 yatak kapasiteli bir otel inşaatına daha başlanacak. Ayrıca ilçemizde bazı vakıflara ait olan birkaç eski otel de yürütülen projelerle yenilenecek. Konaklama tesislerine yönelik çalışmaların yanı sıra, Kuşadası’nın turizm potansiyelini artıracak iki önemli proje daha yürütülüyor. Söke yolu üzerinde konumlanan golf tesisi bunlardan ilki. Çalışmaları 10 yıldır devam eden bu tesis tamamlandığında, 2 bin 500- 3 bin kişilik kapasiteye sahip olacak. Kuşadası turizmine büyük katkı sağlayacak bir diğer önemli proje ise kongre merkezi projesi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve TÜRSAB Genel Başkanı

number of cruise ships that came to the borough was 300, now it is over 600. More so, the number of ship that will have docked in Kuşadası until the end of November will reach 694. The voyages of cruise ships that start in March last for 7 or 8 months. During this period, 800-900 thousand tourists come to the city, even if it is for a day. Kuşadası has always been a top spot for cruise tourism and that will never change. Are you happy with the capacity of beds and occupancy rate in the borough? İLBAHAR: In Kuşadası, the number of quality beds that are affiliated with the Ministry of Culture and Tourism is 35 thousand and beds that are affiliated with the municipality are around 15 thousand. Even though our bed capacity is insufficient, works are underway to remedy that. As for occupancy rates, our borough has made a big improvement in the past 3 years. Occupancy rates, which were at 7075% in previous years has reached 95%. Occupancy rates in September are at an all time high at 70%. We

40 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

have passed Bodrum and Marmaris with these numbers. This year, there has been an immense growth in the Iranian market; the number of Iranian tourists that have visited Kuşadası increased by 30-40%. You said that works were underway to increase bed capacity. Can you tell us more about that? İLBAHAR: There are major projects in Kuşadası lately to increase bed capacity. The project that is being carried out at the old French hotel is one of them. A 2500 bed capacity hotel will be built at that location. The construction of the facility will be finished in 2014. At the end of the season, the construction of a 100 bed capacity, 5-star hotel will begin. In addition, some of the old hotels that are owned by foundations will be restored. In addition to works geared towards accommodation facilities, there are two more projects that will increase the tourism potential of Kuşadası. One of them is the golf resort on the Söke road. When this facility is completed, it will


Başaran Ulusoy’un çok büyük katkıları ile yürütülen proje, bu yılın sonunda tamamlanacak. 10 bin kişi kapasiteli bu merkez tamamlandığında, Ege Bölgesi’nin en büyük kongre merkezi olacak. Kongre merkezine bağlı olarak 5 yıldızlı bir otel de inşa edilecek. Bütün bu projeler hayata geçtiğinde Kuşadası’nın yatak kapasitesi 10 bin artacak ve ilçe, turizmde büyük bir ivme ve değer kazanacak. Türkiye’de turizm hareketinin başladığı yıllardan bu yana sektörde faaliyet gösteriyorsunuz. Başlangıçtan günümüze ülkemiz bu alanda nasıl bir değişim sürecinden geçti? İLBAHAR: Geçmişle kıyaslandığında Türkiye turizmde büyük bir atılım gerçekleştirdi. Örneğin ülkemize 2 milyon turist gelirken, İspanya’ya 22 milyon turist geliyordu. Biz bu rakamları ancak rüyamızda göreceğimizi düşünürdük. Bu yıl beklediğimiz turist sayısı 30 milyonun üzerinde. Turizmde bir zamanlar imrendiğimiz ülkelerle rekabet eder hale geldik. Turist sayısında Yunanistan ve Portekiz’i geçtik, İtalya, İngiltere ve Fransa ile boy ölçüşüyoruz. Bunlar olumlu gelişmeler, bir de madalyonun öteki yüzü var. Öyle ki geçen zaman içerisinde ülkemize gelen turist sayısı çoğaldı, ancak turist kalitesinde azalma yaşandı. Eskiden İngiliz, İtalyan, Hollandalı ve Alman turistlerin uğrak yeri olan ülkemiz, şimdilerde ağırlıklı olarak Balkan ülkelerinden gelen turistler tarafından tercih ediliyor. Söz konusu turistlerin harcama yapma potansiyelleri ise Avrupalı turistlerden daha az. Ayrıca turist sayısındaki artışa paralel olarak sektörde faaliyet gösteren acente, otel ve restoran gibi

işletmeler de çoğaldı. Dolayısıyla kar marjları azaldı. “Her şey dâhil sistemi” bu noktada çok etkili oldu. Eskiden herkes kazanırken bu ve benzeri sistemler nedeniyle pastadan pay alan kesim azaldı. Peki, Kuşadası’nda nasıl bir değişim yaşandı? İLBAHAR: Başlangıçta Kuşadası’nda turizm sezonu mart ayının 15’inde başlayıp, kasım sonuna kadar devam ederdi. 1994’ten sonra ise sezon nisanekim arasına kaydı. Şimdi ise mayıs-ekim arasına sıkıştı, yani 4-4,5 aya düştü. Sezonu uzatmak için neler yapılabilir sizce? İLBAHAR: Kuşadası aslında alternatif turizm faaliyetleri açısından önemli bir potansiyele sahip. Turizm sezonunu uzatmak için bunların değerlendirilmesi gerekiyor. Ekoturizm bu seçeneklerin başında geliyor. Deniz, güneş, kum konsepti ve tarih turizminin dışında bozulmamış doğaya sahip yerlere gitmek, oranın insanlarıyla kaynaşmak ve yöresel yemeklerini tatmak için köyler ideal. Kuşadası’nda bulunan Güzelçamlı Millî Parkı ve buradaki doğal yaşantı, turistler tarafından büyük ilgi görüyor. İlçenin Kirazlı, Yayla, Soğucak köyleri, ekoturizm kapsamında hazırladıkları köy sofraları ve doğal ürün satışıyla turistlerin ilgi odağı oluyor. Bu köylerin tanıtımı daha iyi yapılmalı. Sağlık turizmi alanında yatırım yapılması da turizm sezonunun uzamasında etkili olabilir. İlçemizde otel bünyelerinde hizmet veren SPA merkezlerine turistler yoğun ilgi gösteriyor. Öyle ki Kuşadası’nda konaklayan turistler, 10 günlük tatil süresince en az 2-3 kez SPA merkezlerini ziyaret ediyor. Bu açıdan

have a 2500-3000 people capacity. The other important project is the congress center project. This project, which is being carried out with the support of Ertuğrul Günay and Başaran Ulusoy, will be finished at the end of this year. When this 20 thousand capacity center is completed, it will be the biggest congress center in the Aegean Region. A 5-star hotel will also be built next to the congress center. When all these projects have been concluded, the bed capacity in Kuşadası will increase by 10 thousand and the borough will be even more valuable in terms of tourism. You have been working in the sector since tourism began to liven up in Turkey. What kind of changes have you seen in our country?

number of agencies, hotel and restaurants has increased and that led to the decrease of profits. The all-included system has been very influential in this regard. In the past, everyone used to make a profit but now profits have decreased because of this system. So, what kind of a change occurred in Kuşadası? İLBAHAR: In the beginning, the season started on March 15 and continued through the end of November. After 1994, the season shifted to April-October. Now it is stuck between May and October, so it is only 4- 4, 5 months. What can be done to extend the tourism season?

İLBAHAR: Compared to past years, Turkey has come a long way in tourism. When we were receiving 2 million tourists, 22 million tourists were visiting Spain. We never thought we’d see these kinds of numbers here but when you look at it, we are expecting more than 30 million tourists this year. We are now competing with countries we once envied. We have more tourists coming in than Greece and Portugal and we are now competing with Italy,

İLBAHAR: Actually, Kuşadası has a great potential for alternative tourism activities. We need to take advantage of these if we want to extend the season. Eco-tourism is the first option. Besides sea-sunsand and historical tourism, taking tourists to well preserved natural places, introducing them to locals and having them sample local delicacies in village makes for an ideal tour. Güzelçamlı National Park and the natural habitat it embodies are very popular with tourists. The villages of Kirazlı, Yayla and Soğucak also attract attention from tourists with their local dishes and organic products they sell.

Britain and France. These are positive improvements but there are negative ones as well. Although we have more tourists coming in, the quality of tourists has dropped. In the past, our country was preferred by British, Italian, Dutch and German tourists but now the majority of tourists we receive are from Balkan countries. The spending potential of these tourists are less than other European tourists. In addition, the

These villages must be better advertised. Investing in health tourism could also help extend the season. Tourists frequent the SPAs within our hotels; tourists who come to our borough for 10 days visit SPAs 3 or 4 times during their stay. We need to increase the number of investments in this area so that our borough can gain more revenue from health tourism. We can diversify this area by adding activities such as yoga, meditation, bio-energy and diet therapy.

41 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


ilçemizin sağlık turizminden daha fazla gelir temin edebilmesi için bu alanda yapılacak yatırımların zenginleştirilmesi gerekiyor. Bu alan SPA merkezlerinin yanı sıra yoga, meditasyon, biyoenerji, aloevera, zayıflama terapisi gibi aktivitelerle çeşitlendirilebilir. İlçenin tanıtımı konusunda ne gibi çalışmalar yürütülüyor? İLBAHAR: Kuşadası Ticaret Odası öncülüğünde başlattığımız tanıtım atağı çerçevesinde Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay’ın katıldığı bütün fuarlara katılarak Kuşadası’nı tanıttık. Kuşadası Kaymakamı Mustafa Esen ve Kuşadası Belediye Başkanı Esat Altungün de bu konuya çok önem verdi. Belediye Başkanı Altungün tanıtım çalışmalarının kendisinin yönetim kurulu başkanlığı görevini yürüttüğü Kuşadası Tanıtım Vakfı (KUTAV) tarafından yürütülmesini istedi. Dolayısıyla ilçemizin tanıtımlarını bundan sonra KUTAV çatısı altında yürüteceğiz. Bu yılki hazırlıklarımıza başladık bile. Fuarlardaki tanıtımlarımızı “Destination Kuşadası” adıyla açacağımız stantlarda yapacağız. Aydın İl Kültür Turizm Müdürlüğünün ilimiz ve ilçelerimizin tanıtımına büyük katkısı bulunmaktadır. Kuşadası ülkemizin pop müzik alanında yaşayan geleneksel tek müzik yarışması olan Altın Güvercin Müzik Yarışması’na da ev sahipliği yapıyor. Sizce bu yarışma ilçenin tanıtımında yeterince etkili kullanılıyor mu? İLBAHAR: İlki 1986 yılında gerçekleştirilen Altın Güvercin Ses Yarışması geçmişten günümüze pek çok genç yeteneği sanat camiamıza kazandırarak Türk pop müziğine güç kazandırdı. Yarışma aynı zamanda Kuşadası’nın tanıtımı açısından da çok önemli

bir faktör. Altın Güvercin Müzik Yarışması’nın sanatsal anlamda Bodrum ya da Çeşme kadar yoğun olmayan, sanatsal etkinliklere çok sık ev sahipliği yapmayan ilçemizin tanıtımında daha fazla kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Kuşadası’nın Türk turizmindeki gücünü artıracak önerileriniz var mı? İLBAHAR: Bence Kuşadası doğal güzelliğiyle herkesi kendine hayran bırakan bir kadına benziyor. Doğal haliyle hayranlık uyandıran bir kadının usta eller tarafından yapılan bir makyajla ne kadar etkileyici olacağını bir düşünsenize. İşte Kuşadası’nın da ihtiyacı olan tek şey iyi bir makyaj. Ben Kuşadası’nın Türkiye’nin Algarve’si olabileceğine inanıyorum. Algarve, Portekiz’in dünyaca ünlü turizm merkezidir. 10 yıl öncesine kadar aşırı yapılaşma nedeniyle turizm potansiyelini önemli ölçüde kaybetmiş olan bu bölge, yürütülen başarılı projelerle tekrar turizme kazandırıldı. Söz konusu projeler çerçevesinde 2 yıl turizme kapatılan Algarve’nin 25 kilometrelik sahil şeridi kamulaştırıldı. Bölgede evi bulunanlara 100 biner mark ödendi ve yılda iki kez kullanmaları koşuluyla devre mülk verildi. Böylece sahil şeridindeki çarpık yapılaşma yok edildi. Algarve plajları şu anda dünya plajları arasında en iyiler arasında yer alıyor. Saklı plajları, aile plajları, denizin sakin olduğu plajlar ve su sporları için ideal olan çok çeşitli plaj seçenekleri sunuyor. Bölge ayrıca Avrupa’nın en iyi golf sahalarına sahip. Kuşadası’nda da aynı model uygulanabilir. İlçemizin 25 kilometrelik sahil şeridinde kullanılmayan yüzlerce ev var. Algarve’de yürütülen proje, Kuşadası’nın da yoğun yapılaşmadan kurtuluşu olabilir.

What kinds of works are being done for the publicity of the borough? İLBAHAR: Within the publicity attack we have started with the Kuşadası chamber of Commerce, we participated in all the fairs Minister Ertuğrul Günay has attended and introduced Kuşadası. The Kuşadası Advertisement Foundation (KUTAV) will be undertaking all publicity works for the borough from now on. We have already started our PR works for the next season. We will advertise our borough with stands we will set up in fairs with the slogan “Destination Kuşadası”. The Aydın Culture and Tourism Directorate greatly contributes to the advertisement of our city and its boroughs. Kuşadası hosts Turkey’s only pop music competition, the Altın Güvercin Song Contest. Do you think this competition is used efficiently enough for the advertisement of the borough? İLBAHAR: This competition, which was first organized in 1986, is the place where many famous Turkish pop singers were discovered. The competition is also a major factor in the advertisement of Kuşadası. I believe this event could be used more for the advertisement of our borough, which is not as active

42 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

as Bodrum or Çeşme in terms of art activities. What are your suggestions for strengthening the power of Kuşadası in the sector? İLBAHAR: I think Kuşadası is like a woman who awes people with her natural beauty. Think about how stunning this woman will become if she puts on a little makeup. All Kuşadası needs is a good makeup. I believe that Kuşadası could be the Algarve of Turkey. Algarve is Portugal’s famous resort town. This region, which had lost all its tourism potential because of excessive structuring 10 years ago, was reintroduced to tourism after successful projects. The 25 kilometer shoreline of Algarve was closed for two years during renovations and it was socialized. People who had houses in the area were given 100 thousand marks each and were allowed to use their houses two times a year as a timeshare. So, the irregular structuring at the shoreline was prevented. Today, the beaches of Algarve are considered to be one of the best beaches in the world. There are many types of beaches such as hidden beaches, family beaches, beaches with calm seas and beaches for water sports. In addition, the region has Europe’s best golf courses. We can adapt the same model in Kuşadası. There are hundreds of unused houses on our shoreline. The project that was executed in Algarve could rid Kuşadası of excessive structuring.


43 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


Ören Yeri / Ruins Kadıkalesi, tarihteki adıyla Anaia, 13. yüzyılın başpiskoposluğudur. İlk iskânın 6 bin yıl önceye uzandığı Kadıkalesi-Anais’te bu yıl tamamlanan 11. sezon kazıları, görkemli bir kilise kompleksinde apsisin ortaya çıkışına imza attı.

Kadıkalesi, known as Anaia in history, was the primacy of the 13th century. In KadıkalesiAnais, where first settlements began 6 thousand years ago, season 11 excavations unearthed the apses in a magnificent church.

Yazı Article: Yrd. Doç. Dr. /Assistant Docent Dr. Emine Tok

6 bin yıllık tarih:

Anaia

A 6 thousand year old history: Anaia

Antropolojik çalışmalarla Kadıkalesi’nin demografik yapısına da ışık tutulacak. Korunmuş örneklerin DNA analizleri ile genetik göç yolculuklarının ortaya konmasına çalışılacak. The demographic structure of Kadıkalesi will be discovered after anthropologic studies. With the analysis of preserved DNA samples the genetic immigration routes will be displayed.

Anaia - Kadıkalesi’nin de yer aldığı Kuşadası ve çevresi olarak tanımlanabilecek bölge, kuzeyde Ephesos, güneyde ise Miletos kentleriyle sınırlanmış kıyı şeridini kapsar. Kadıkalesi- Anaia ören yerinde olduğu gibi son yıllarda değişik alanlarda yapılan birçok kazı ve yüzey araştırması, bölgenin ilk iskân tarihini Neolitik Çağ’a, yani yaklaşık günümüzden 10 bin yıl öncesine kadar götürür. Bölgede bilimsel kazılar, 2001 yılında başladı. Bu süreye kadar, zaman zaman bilimsel incelemelere konu olan sitin, kalenin inşa tarihinden de önceleri iskân görmüş olduğu anlaşılmakta ve antik kaynaklardan tanıdığımız Samos’un uydusu Anaia ile özdeşleştirilmekteydi.

and Miletus in the south. Many excavations and surface studies that have been concluded in the region prove that the first settlements in the area dates back to the Neolithic Age, roughly 10 thousand years before our time. The scientific digs in the region started in 2001. Up until that time, it was understood that the site was a settlement are long before the construction of the castle and was identified with Anaia- the satellite of Samos. The region which includes Anaia- Kadıkalesi and could be described by Kuşadası and its vicinity contains a shoreline bordered by Ephesus on the north

44 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Kadıkalesi tumulus must have been a small rocky cliff in the early antique age, close to the shore. It is possible to conclude that it had a very different view back in the day with fresh water resources


Kadıkalesi höyüğü erken antik dönemde Güvercinada gibi kıyıya yakın küçük bir kayalık olmalıydı. Çevresindeki tatlı su kaynakları ve korunaklı limanları ile günümüzdeki görünümünden çok farklı bir manzaraya sahip olduğunu düşünmek mümkündür. Nitekim kazılar sırasında ele geçen çanak çömlek buluntuları, buradaki ilk iskânın Son Kalkolitik Çağa (M.Ö 4. bin), yani yaklaşık günümüzden 6000 yıl önceye kadar gittiğini göstermektedir.

Arzawa Krallığı, Ege Denizi’ni kontrol etmek isteyen Hitit Devleti’nin darbeleri altında ortadan kalkmış, yerinde oluşturulan Hitit uydusu yönetimlerden Mira Beyliği, bölgeyi İ.Ö. 1200 tarihlerine kadar kontrol etmişti. Gerek Hitit heykelciği, gerekse kuruluşunu Anaia adlı bir Amazon kraliçesine bağlayan efsaneler, Samos Boğazı’nı kontrol eden stratejik konumuyla Kadıkalesi-Anaia’daki iskânın, Hititlerin bölgedeki çıkarları ve Myken’le ilişkileri için önemli olduğunu göstermektedir.

2002 yılında ise Bizans suru dibinde yapılan kazılarda gün ışığına çıkartılan Hitit üslubunda bronz fırtına tanrısı ya da savaşçı heykelciği, bölgenin İ.Ö. 2. bindeki tarihi için yeni açılımlarda bulunmaya fırsat verecek bir buluntu olarak değerlendirilmelidir. Gerçekten de başkenti Apasas (Ephesos) olan

İ.Ö. 1050 tarihlerinden itibaren başlayan Hellen kolonizasyonunun önemli hedeflerinden biri olduğu, Protogeometrik çanak çömleğin yoğunluğundan anlaşılır. Takip eden dönemleri temsil eden çanak-çömlek grupları, Anaia’da yaşamın her zaman varlığını sürdürdüğünü gösterir.

around it and protected ports. In fact, the earthenware that was found after digs proves that the first settlements in the area could be dated back to the last Chalcolithic Age, approximately 6000 years before our time. The bronze storm God or warrior figurine made in the Hittite style that was unearthed during the digs in 2002, sheds light on the region’s history in 2nd century B.C. The Arzawa Kingdom, which had Ephesus as its capital city, was demolished by the Hittite state that wanted to rule the Aegean Sea and the Mira Seigniory that was established instead had ruled the region until 1200 B.C. Indeed, the Hittite figurine and the legends that tie its establishment to an Amazon queen named Anaia, show that the settlement in

45 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Kadıkalesi-Anaia was important for the profits of the Hittites in the region and their relationships with the Achaeans. From the abundance of the proto-geometric earthenware found in the region, we conclude that it was one of the most important targets of the Hellenistic colonization that started in 1050 B.C. The following earthenware groups show us that life in Anaia always continued. When we gather all the various resources based on archeological data, it is possible to talk about a short history of Anaia. Its fruitful lands must have attracted Samos starting from 7th century B.C. This is why there isn’t an Ionian city affiliated with Panionion in the delta and maybe that is why Melia was destroyed.


complex, which started to come to light after digs in 2005, shows that this was the residence of the Anaia episcopacy in the 13th century, an episcopacy mansion so to speak. The Byzantine state turns the castle over to the Genovese after a treaty in 1261. The castle, which exchanges hands between the Genovese, Venetians, Turks and Catalan in the next 50 years, is finally controlled by the Turks at the beginning of the 1300’s. It is governed by the Aydınoğulları Seigniory in the 14th century and becomes a part of the Ottoman Empire at the beginning of the 15th century.

Arkeolojik verilerle desteklenen değişik tarihli antik kaynakların bilgileri bir araya toplandığında, bugün için kısa bir Anaia tarihi yazmak mümkündür. Verimli alüvyon arazisi İ.Ö.7. yüzyıldan itibaren Samos’un ilgisini çekmiş olmalıdır. Bu nedenle havzada Panionion’a bağlı bir İon kenti yoktur ve belki de Güzelçamlı’ya lokalize edilen Melia da bu nedenle yok edilmiş olmalıdır. Anaia’nın adına İ.Ö.5. yüzyılın ilk yarısında Attika-Delos birliğine vergi verenlerin yer aldığı liste içinde rastlanır. Yüzyılın ikinci yarısında ise Peloponnessos Savaşları sırasında küçümsenmeyecek bir rolü vardır. Hellenistik çağı nasıl geçirdiği (İ.Ö. 3.-2. yüzyıllar) bilinmemesine karşın, mezar taşları Roma Çağı’nda (İ.S. 2.-3. yüzyıllar) Anaia’da bir Hera tapınağının varlığına işaret eder. Hıristiyanlığın resmî din kabul edilmesinden sonra (İ.S. 4. yüzyıl) Anaia her zaman bir piskoposluk merkezi olur. Stratejik bir liman kenti olması, Ege Denizi’nde çıkarları

bulunan bütün büyük güçleri kendine çekmiştir. Türklerin 12. yüzyılda Batı Anadolu’ya yaptıkları akınlar, Anaia’nın da Komnenoslar sülalesi tarafından bugün kalıntıları görülen bir surla çevrilmesine yol açmış olmalıdır.

Bizans’ın gümrük kapısı oldu Anaia 13. yüzyılda başpiskoposluğa yükselmiş, topraklarının büyük bir kısmının Türklerin eline geçtiği Batı Anadolu’da Bizans devletinin gümrük kapısı olmuştur. İlk kez 2005 yılındaki kazılarda ortaya çıkmaya başlayan anıtsal bir kilise-manastır kompleksi, buranın 12.-13. yüzyıllarda Anaia piskoposluğunun ikametgâhı, yani bir ‘piskoposluk sarayı’na dönüşmüş olduğunu göstermektedir. Bizans Devleti 1261 yılında imzaladığı Nymphaion Antlaşması ile kaleyi Cenevizlilere devreder. Sonraki 50 yıl içinde Ceneviz, Venedik, Türkler ve Katalanlar arasında el değiştiren kale, sonunda 1300’lü

We come across the name Anaia for the first time in the first half of 5th century B.C. in a list of tax payers to the Attica-Delos union. It also had a great role during the Peloponnesus Wars. Although we do not know how it spent the Hellenistic Age, the tomb stones point to a temple dedicated to Hera during the Roman Age. After the acceptance of Christianity as an official religion in 4th century, Anaia becomes an episcopacy center. Because it was a strategic port city, it always attracted attention from powerful states that had stakes in the Aegean Sea. The assaults to Western Anatolia by Turks in the 12th century must have led to the construction of a wall that surrounded the city.

The border gate of Byzantium Anaia became a primacy in the 13th century and became the border gate of Byzantium at a time when most of Western Anatolia was taken over by Turks. The monumental church-monastery

46 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

The people, who lived in Anaia, at a date we don’t know, have completely abandoned the area and moved to a place near Soğucak village. The reason why Kuşadası has elevated is not only because of Ephesus but also because the port or ports of Anaia were filled with alluvium.

The Kadıkalesi Excavations ended its 11th season with surprises Kadıkalesi Excavations which are continued under the presidency of Prof. Dr. Zeynep Mercangöz from the Aegean University continues to shed light on history thanks to the support and contributions from the Ministry of Culture and Tourism and TÜBİTAK. During the excavation season that started in the last week of June and ended in September, a lot people visited the site. This year’s excavations were undertaken by Assistant Docent. Dr. Emine Tok, Dilek Canko, Ayça Elalmış, Dr. Sinan Mimaroğlu, doctorate student Feride Altun,


yılların başlarında Türklerin eline geçer. 14. yüzyılı Aydınoğulları’nın yönetiminde geçirir,15. yüzyılın başlarından itibaren de tüm ülke gibi Osmanlı yönetimi altına girer. Kesin olarak bilemediğimiz bir tarihte Anaia yaşayanlarının burayı terk ederek, kıyıdan yaklaşık 3- 4 kilometre içeride uzun yıllar Anya adı ile anılan Soğucak köyü civarına yerleşmiş olmaları, kuvvetli bir olasılıktır. Kuşadası’nın yükselmesinin nedenleri arasında sadece Ephesos-Ayasuluk’un değil, aynı zamanda Anaia’nın limanı veya limanlarının alüvyonla dolmasının etkisi olmalıdır.

Kadıkalesi Kazısı 11. sezonunu sürprizlerle kapattı Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeynep Mercangöz başkanlığında yürütülen Kadıkalesi kazıları, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TÜBİTAK’ın destek ve yardımlarıyla bölge tarihine ışık tutmaya devam diyor. Bu yıl haziran ayının son haftasından Eylül ayı ortalarına değin süren kazı sezonunda, alana ziyaretçi ilgisi büyük oldu. Bu yılki kazılar, Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Emine Tok, Araştırma görevlileri Dilek Canko ve Ayça Elalmış, Dr. Sinan Mimaroğlu, Doktora Öğrencisi Feride Altun, Yüksek Lisans Öğrencisi Tümay Haznedar, Arkeolog Levent Kutbay, Arkeolog Miray Mimaroğlu ve 20 lisans öğrencisinin katılımıyla gerçekleşti. Kazı ekibinde İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vedat Onar, hayvan kemikleri ile ilgili yürüttüğü çalışmalarla Kadıkalesi’ndeki ortaçağ sosyal yaşamına

ışık tutarken, buradaki Bizans dönemi endüstrisinden bir kesite, kemik obje üretimine ilişkin bilgi sundu. İstanbul Üniversitesi Jeoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Fethi Yüksel, geçen yıl olduğu gibi bu sezonda da alanda arkeo-jeofizik etütlerini sürdürdü. Antropolojik çalışmalar yapmak üzere ekibe bu yıl katılan Genel Cerrahi Uzmanı ve Adli Bilimler (Adli Antropoloji ve Kriminalistik) Uzmanı Op. Dr. Mehmet Görgülü, ilginç araştırma ayrıntıları ile Kadıkalesi’nin demografik yapısına ışık tutacak. Görgülü, kazı alanında saptanan iskeletleri, adli ve medikal antropolojik açıdan incelemektedir. Bu amaçla iskeletlerin kimliklendirilmesi (yaş, boy, cinsiyet, iskelet üzerinde iz bırakmış hastalıkların saptanması, beslenme özelliklerinin ortaya konması) yapılmakta ve ölüm nedenlerinin belirlenmesine çalışılmaktadır. Ayrıca elde edilebildiği takdirde korunmuş örneklerin DNA analizleri vasıtasıyla genetik göç yolculuklarının ortaya konması ve mevcut ise DNA hastalıklarının saptanması amaçlanmaktadır. Kadıkalesi kazılarının bu yılki çalışmaları, geçtiğimiz yıl olduğu gibi kale surları içerisinde kilise–manastır kompleksinde ve sur dışında höyük tabakalanmasını anlamaya yönelik olarak sürdürülmüştür. Ancak 2011 yılı kazı sezonunun asıl önemli sonucu, 2007 yılından beri açmaya başladığımız kilise kompleksinde apsisin ortaya çıkarılışı olmuştur. Çalışmalarımız sonunda, çeşitli onarımlar geçirmiş üç nefli kilisenin, nerdeyse Bizans Dönemi başkenti Konstantinopolis’le boy ölçüşen boyut ve görkemde bir yapı olduğu görülmüştür. Bu yıl tüm sınırları ve ekleri ile ortaya çıkan kilisenin, ele geçen verileri ile orijinalde, içinin

MBA student Tümay Haznedar, Archeologist Levent Kutbay, Archeologist Miray Mimaroğlu and 20 undergraduate students. Prof. Dr. Vedat Onar from the Istanbul University Veterinarian faculty was also a part of the excavation team and the studies he carried out on animal bones shed light on the Middle Age social life of Kadıkalesi. Assistant Docent Dr. Ahmet Fethi Yüksel from Istanbul University continued the archeo-geophysical studies at the region like last year. Op. Dr. Mehmet Görgülü, who joined the team for anthropological studies this year, will shed light to the demographic structure of Kadıkalesi with his interesting findings. Görgülü is examining the skeletons found at the dig site in terms of criminal and medical anthropology.

47 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

In this regard, the skeletons are being identified (age, height, sex, the confirmation of illnesses that have left scars on bones and diet regiments) and their causes of death are being investigated. In addition, with the analysis of preserved DNA samples the genetic immigration routes will be displayed. This year’s digs at Kadıkalesi was geared towards the churchmonastery complex and the understanding of the layering structure of the tumulus outside the walls. But the most important result of the 2011 dig season was the unearthing of the apses in the church complex. After our research, we have seen that this 3 hall church was as magnificent as the churches in Constantinople during the Byzantine era.


mermerle kaplandığını, zemininin mozaiklerle döşendiğini, kemer üzengi hattı boyunca profilli silmeler ile süslendiğini, özellikle kutsal bema ve apsis bölümünün litürjik elemanlarla son derece gösterişli olduğunu hayal edebiliyoruz. Bema üzerindeki dekoratif desenlerle süslü anıtsal ikonastasis inananları etkiliyor olmalıydı. Ayin, bir piskopos koltuğu ve onun önündeki porfir renkli bir altar masası ile yönleniyordu; kim bilir? Belki de hayal ettiğimizden daha da fazladır. Ama yine de anlaşılan o ki, bu anıtsal kilise, sürekli yapılan eklemeler ile genişlemiş, nihayet 13. yüzyılda yapının güneyine eklenen bir paraklesion ve küçük bir şapel ile büyük bir komplekse dönüşmüştü. Yazılı kaynaklardan tüm Bizans çağında piskoposluk merkezi olduğunu bildiğimiz Anaia, 13. yüzyılda

başpiskoposluğa yükselmişti. Öyle görünüyor ki bu yıl tamamı ortaya çıkartılan kilise, başpiskoposun ikamet alanıydı. Kale içinde yapılan diğer çalışmalar ise batı yönde, surların hemen gerisinde devam etmiştir. Çalışmalar sırasında, daha önceki sezonlarda ortaya çıkartılan 1. Dünya Savaşı’nda yapılmış tabyaların doğusunda, yeni iskân alanları ile karşılaşılmıştır. Sur dışı sektör çalışmaları ise, kalenin önündeki güney yamaçta yoğunlaşmıştır. 2003 yılından itibaren sur önü moloz dolgu temizliklerinin yanı sıra güney yamaçta höyük araştırmalarına yönelik sondaj çalışmalarında ele geçen veriler, alandaki iskânın Neolitik Dönemden Bizans’a kadar çok geniş bir zaman aralığında kesintisiz sürdüğünü göstermiştir.

We can imagine that the church, which was completely dug up this year, was covered with marble on the inside, the ground was layered with mosaics, decorated with profiled moldings and that the apses were decorated magnificently with religious elements. Maybe the religious service was conducted with a bishop throne and a colorful altar table in front, who knows? Maybe it was more magnificent than we could ever imagine. But what we do know is, this monumental church branched out with continuous improvements and turned into a big complex in the 13th century with the addition of a paraklesion and a small chapel.

48 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Anaia, which we know from written scripts that it was an episcopacy center, was announced as a primacy in the 13th century. It looks as though the church that was completely unearthed this year was the residence of the pontiff. The other works that continued inside the castle were conducted just behind the walls. New settlement areas were found to the east of the bastions that were made during WW1. The works outside the walls concentrated on the southern hillside in front of the castle. The deep excavations and the cleaning of the debris revealed that settlements in the area continued from the Neolithic Age all the way to the Byzantine era..


XXX QMVTUSBWFM PSH

%àOZB LFǵGFEJMNFZJ CFLMJZPS

(à[FMIJTBS .BIBMMFTJ "MCBZ ƵFöL $BEEFTJ /P ":%*/ .&3,&; 5FM 'BY 49 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


14. yüzyıl devri eserlerinin büyük bir kısmı Aydınoğulları Beyliği sanatının gösterdiği gelişme ve yenilenmenin seçkin örnekleridir.

Yazı: Article: Ali Haydar Öztürk Araştırmacı-Yazar/ Researcher-Writer

The majority of the artworks from the 14th century are the elite examples of the development and grandeur of the Aydınoğulları Seigniory art.

Seyyah İbn-i Battuta’nın

gözünden

Aydınoğlu Mehmet Bey Aydınoğlu Mehmet Bey from the eyes of traveler İbn-i Battuta

Eski İyonya bölgesinde bir beylik kurmuş olan Aydınoğlu Mehmed Bey, ilk zamanlarda Germiyan ordusu subaşısı, yani kumandanı idi.

Eski İyonya bölgesinde bir beylik kurmuş olan Aydınoğlu Mehmed Bey, ilk zamanlarda Germiyan ordusu subaşısı, yani kumandanı idi. Germiyanoğlu Yakup Bey, Aydınoğlu’nu Ege taraflarına göndermiş ve o da zapt ettiği yerlerde -ki zapt edilen yerler zapt edenin iktaı sayılırdı- bir beylik kurmuştur.

Aydınoğlu Mehmed Bey, who had established a Seigniory in the Old Ionia region, was the former commander of the Germiyanids army.

Lidya, Eolya’dan kuzeye doğru Mizya (Balıkesir ve havalisi) ve Hellepont’a kadar olan yerleri Kalem Bey ile oğlu Karası, Filadelfiya yani Alaşehir batısından itibaren Ege Denizi’ne doğru olan saha Saruhan Bey ve Büyük Menderes’ten itibaren Tire, Birgi ve Ayasoluğ tarafları da Menteşe Bey’in damadı Sasa Bey almıştı (1304). Fakat Sasa Bey’e karşı rakip çıkan Germiyan subaşısı Aydınoğlu Mehmed Bey, buraları 1307’de Sasa Bey’in elinden almış

ve aralarındaki muharebede Sasa Bey maktul düşmüştür. (Vurulup öldürülmek, katledilmek.) 1310’da Mübarizüddin lakabını alan Mehmed Bey, Müslüman İzmirini, 1326 senesinde de Sahil İzmirini ve Birgi’yi kendine merkez yapmış ve beyliği mıntıkalara ayırarak oğullarını oralara tayin etmişti. İzmir ve Ayasoluğ’da (Selçuk) donanma vücuda getirilerek, denizde faaliyete başlanırken, babası tarafından İzmir Beyliğine getirilen Umur Bey, donanmasıyla korsanlık yapmak suretiyle şöhret kazanmıştı. Büyük biraderi Ayasoluğ Beyi Hızır Bey de Ayasoluğ’daki donanmasıyla bazen kardeşi Umur’la sefere çıkıyordu. Gazi Umur’un Sakız, Bozcaada, Ağrıboz, Mora ile Rumeli sahillerine yaptığı akınlar, etrafa dehşet vermişti. Akınlarla hâkimiyetini kabul ettirmişti.

50 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Aydınoğlu Mehmed Bey, who had established a Seigniory in the Old Ionia region, was the former commander of the Germiyanids army. He was sent to the Aegean Region by Germiyanoğlu Yakup Bey, and he established a Seigniory on the lands he took control of. Kalem Bey and his son Karası controlled the region from Lydia-Eolya to Mysia, Saruhan Bey controlled the area from the west of Alaşehir all the way to the Aegean Sea and the son-in-law of Menteşe Bey, Sasa Bey, controlled the area that included Tire and Birgi (1304). But in 1307, Aydınoğlu Mehmed Bey fought with Sasa Bey and the latter was killed during the battle, leaving the region to Aydınoğlu Mehmed Bey. Mehmed Bey, who was nicknamed “victorious” in 1310, made Izmir and


commander Hızır Bey also went on expeditions with Umur. The raids organized by Umur to Chios, Bozcaada, Ağrıboz, Mora and the shores of Rumelia scared everyone in the region, but he clinched his sovereignty with these raids.

Aydınoğlu Mehmed Bey dönemindeki ilim ve kültür hayatını objektif tespit etmek için meşhur seyyah İbni Batuta’nın Aydınoğlu Mehmed Bey’in sarayında misafir kaldığı 15 gün zarfındaki objektif tespitlerini sunmak, en isabetli değerlendirme olacaktır

I believe that providing the details of İbn-i Battuta’s 15 day stay at Aydınoğlu Mehmed Bey’s palace will better let us understand the scientific and cultural life during Aydınoğlu Mehmed Bey’s reign.

kanaatindeyim. İbni Battuta kimdir? Lakapları ile tam adı “Ebû Abdul-

Ulu Cami / Birgi

lah Muhammed bin Abdullah bin Muhammed bin İbrahim Levâtî Tancî” olan İbn-i Battuta, kısmen Fas’ın coğrafi alanında yer alan Meriniler Sultanlığı’nda doğmuştur. Birçok ilim adamı yetiştirmiş köklü bir aileye mensuptur. Doğduğu kent Tanca’da fıkıh ve edebiyat tahsil eden İbn-i Battuta, ilk seyahatine ilim ve tasavvuf tahsil etmek üzere 22 yaşında Hac niyeti ile çıkar.

Bu seyahatinde Mısır, Suriye ve Hicaz’da tanıdığı bilgin ve sufilerden ders alır, onların sohbetlerinde bulunur. Anadolu’ya Alanya limanından ayak basan İbn-i Battuta, Anadolu’yu köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir gezdikten, birçok ilim ve devlet adamı ile görüştükten ve bize beylik dönemine ait değerli bilgiler

Birgi his central command post in 1326 and divided the Seigniory into districts, leaving his sons in charge of each area. He established a fleet in İzmir and Ayasoluğ (Selçuk) and his son Umur Bey, who was appointed the chief of the Izmir Seigniory, became famous after piracy activities with this fleet. His big brother Ayasoluğ

51 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Who is İbn-i Battuta? İbn-i Battuta, whose full name isincluding his nicknames- “Ebû Abdullah Muhammad bin Abdullah bin Muhammad bin İbrahim Levâtî Tancî” was born in the Meriniler Sultanate in Morocco. He comes from a prominent family that has raised many scientists. İbn-i


information about the Seigniory period and leaves Anatolia from the port of Sinop. After İbn-i Battuta sets foot on Anatolian soil from the port of Alanya, he turns west. He reaches Birgi after passing from Isparta, Burdur and Denizli. When İbn-i Battuta arrives in Birgi, he already knows about Aydınoğlu Mehmet Bey and Müderris Muhyiddin. He meets Müderris Muhyiddin at the madrasah.

bıraktıktan sonra Sinop Liman’ından Anadolu’yu terk eder. İbn-i Battuta, Alanya iskelesinde Anadolu topraklarına ayak bastıktan sonra, rotasını batı istikametinde tespit eder. Isparta, Burdur ve Denizli üzerinden Aydın bölgesinde tespit ettiği Birgi’ye gelir.

Yaylaya gelişlerini haber alan Mehmet Bey, oğulları Hızır ve Ömer’i misafirleri karşılamaya gönderir. Yanlarında adamları ile gelen Hızır ve Ömer, misafirleri karşılar ve onlara özel bir çadır kurup, her türlü ihtiyaçlarını giderir. İbn-i Battuta’nın maiyetine de ayrı bir yer hazırlar ve o günlük ihtiyaçlarını giderdikten sonra dönüp babalarına bilgi verir.

Battuta, who studied literature and law in Tangier, realizes his first expedition at the age of 22 to study science and spirituality. He takes lessons from scientists in Egypt, Syria and Hedjaz and is present at their conversations. İbn-i Battuta, who sets foot on Anatolia from the port of Alanya, tours many cities, towns, villages; talks to local authorities and gives us important

İbn-i Battuta’nın Birgi’ye gelirken Aydınoğlu Mehmet Bey ve Müderris Muhyiddin hakkında bilgi sahibi olduğu anlaşılır. Medresede Müderris Muhyiddin ile bir araya gelir. Müderris Muhyiddin, İbn-i Battuta’nın gelişini bir gün sonra yaylada bulunan Mehmet Bey’e iletir. Mehmet Bey, ertesi gün naibini göndererek, İbn-i Battuta’yı davet eder. Müderris, birinci davete icabet etmemesini, ikinci daveti beklemesini söyler. Bu davranış âlimlerin saygınlığını vurgulamak içindir. Battuta ikinci davet geldikten sonra, daveti kabul eder ve Müderris Muhyyiddin ile beraber yaylaya çıkarlar.

52 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

A day passes and Müderris Muhyiddin informs Mehmet Bey of İbn-i Battuta’s arrival. The next day, Mehmet Bey sends his teacher to invite İbn-i Battuta to the plateau. The teacher advises the traveler to wait for the second invitation. This is to emphasize the respect for scientists. Battuta accepts the second invitation and goes up to the plateau with Müderris Muhyiddin. When Mehmet Bey hears that his visitors have arrived, he sends his sons to greet them. Hızır and


Ertesi sabah Müderris Muhyiddin sakat ayağı ile üşenmeden atına binerek Mehmet Bey’in yanına gider ve İbn-i Battuta ile ilgili lüzumlu bilgileri verdikten sonra döner. Mehmet Bey bir adamını göndererek İbn-i Battuta ve Müderris Muhyiddin’i huzuruna davet eder. Mehmet Bey İbn-i Battuta ve Müderris’i ayakta karşılar, halini hatırını sorduktan sonra geliş nedenini, Hicaz, Mısır, Suriye, Yemen vs. hakkında bildiklerini sorar. İbn-i Battuta gezdiği ülkelerle ilgili müşahedelerini anlatır. Daha sonra yemek ikram edilir. Huzurdan ayrıldıktan sonra çadırına un, yağ ve pirinç gönderilir. İbn-i Battuta bu ikram için “Türklerin âdeti böyledir.” der. Yaylada geçen günlerde Sultan her gün İbn-i Battuta ve Müderris’i yemeğe çağırır, onlarla saatlerce sohbet eder. Bir gün Mehmet Bey Müderris ve İbn-i Battuta’nın yanına gelir. Müderris başköşede, Sultan onun sağında, Battuta solunda oturur. Battuta bu oturuş şekli ile alakalı olarak: “Bu davranış Türklerin âlimlere karşı gösterdikleri hürmet ve itibarı ifade eder” der. Sultan, İbn-i Battuta’dan birkaç seçme hadis rica eder. İbn-i Battuta hafızasındaki sevdiği ve seçtiği birkaç hadisi yazar ve Mehmet Bey’e takdim eder. Mehmet Bey bu hadisleri Türkçeye tercüme etmesi için Müderris’e verir. İbni Batuta yayladan iniş İçin Mehmet Bey’den izin ister. Sultan naibini gönderir ve Müderris’e “İbn-i Battuta’ya neler ikram etmem gerekir?” diye sordurur. Müderris cevaben “Hazinende altın, gümüş, at; velhasıl her şey var. Böyle değerli bir seyyaha her şey verilmeye

Alihan Baba Türbesi

değer” cevabını verir. Sultan, naibini tekrar Müderris’in yanına gönderir; onlardan, dönüşlerini ertelemelerini ister ve şehre kendileriyle beraber dönmek istediğini iletir. Bundan sonrasını İbn-i Battuta’nın sözlerinden izleyelim: “Ertesi sabah Mehmet Bey, kendi bineklerinden güzel bir at gönderdi. Hep birlikte şehre indik. Başta Kadı İzzettin Ferişte olmak üzere büyük bir halk topluluğu bizi karşılamaya çıkmıştı. Sarayın kapısına geldiğimizde ipek elbiseler giyinmiş, saçları omuzlarına kadar dökülmüş pembe beyaz

Ömer, who greet the visitors accompanied by their men, put up a fancy tent for them and cater to their daily needs. They also set up another place for İbn-i Battuta’s entourage and after the needs of the guests are met, they return to inform their father. The following morning, although limping from a foot injury, Müderris Muhyiddin rides his horse to Mehmet Bey and gives the necessary information about İbn-i Battuta to his boss and returns. Mehmet Bey sends a servant to welcome İbn-i Battuta and Müderris Muhyiddin to his court. Mehmet Bey greets them standing up, inquires about his well being,

53 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

then asks him the reason for his visit and what he knows about Hedjaz, Egypt, Syria and Yemen. İbn-i Battuta tells him about his travels and the countries he has visited. Then food is served. When they leave the court, Mehmet Bey sends flour, oil and rice to their tents. Here is how İbn-i Battuta describes this offering: “This is the tradition of the Turks.” Every day they spend on the plateau, the Sultan invites İbn-i Battuta and Müderris to dinner and talks with them for hours. One day, Mehmet Bey visits Müderris and İbn-i Battuta at their tent. Müderris


Aydınoğlu Mehmet Bey Türbesi

tenli yirmi kadar hizmetli genç sıralanmıştı. Sonradan bunların saray hizmetlisi Rum çocukları olduğunu müderristen öğrendim. Saraya uzunca bir merdivenle çıktık. Ortasında güzel bir havuz olan büyükçe bir salona girdik. Havuzun her köşesinde ağızlarından sular dökülen tunçtan aslan heykelleri vardı. Salonun dört tarafı birbirine bitişik kıymetli kumaşlarla döşeli sedirlerle çevrili idi. Müderris, Sultan’ın sağ tarafında, Kadı İzzeddin Ferişte onun yanında, ben de onun yanında oturduk. Hafızlar da sedirin alt tarafında yer aldılar. Limon suyundan yapılmış ve içine ufak peksimetler atılmış içecekler geldi. Bu içecekler için üç dört tür tas ve maşrapa vardı. Bunlar altın, gümüş, bakır ve ağaçtan oyulmuş kaplardı. Dinî bakımdan altın ve gümüş kapları kullanmak istemeyenler, diğer kapları kul-

lanıyorlardı. Bu ikram ve izzetten sonra bir veda konuşması yaptım. Biz sultanla otururken başı sarıklı yaşlı bir adam geldi, selam verdi. Kadı ile müderris ayağa kalktılar. İhtiyar, sultandan izin alma gereğini bile duymadan onun hemen önündeki sedire oturdu. Yanımdaki Müderrise ‘Bu pervasız adam kimdir?’ diye sorduğumda: ‘Bu yöremizin en meşhur tabiplerinden Yahudi bir tabiptir. İlmine saygı duyduğumuz için ayağa kalktık’ der

sits at the first place, the Sultan on his right and Battuta sits on his left. Battuta describes this seating arrangement like this: “This behavior shows the respect Turks have for scholars.” Sultan asks İbn-i Battuta for a couple of verses from the Quran. İbn-i Battuta writes some of his favorite ones and gives it to him. Mehmet Bey gives these verses to Müderris for translation.

Sultanla beraber saraya geldiğimizin üçüncü günü büyük bir ziyafet tertip edildi. Yemekten sonra hafızlar Kur’an okudular. Ziyafetten sonra medresedeki hücrelerimize döndük. Sultan akşam mütenevvi yemekler gönderdi. Daha sonra on miskal altın, bin dirhem gümüş, bir takım elbise, bir at ve Mikail adında Rum bir

Sultan sends his regent to Müderris and asks: “what should I give İbn-i Battuta?” Müderris answers: “you have many valuable things like gold, silver and horses. All of them are worthy for a valuable traveler.” The Sultan sends his regent once more and asks them to delay their journey and tells them that he wants to go to the city with them.

İbn-i Battuta asks permission from Mehmet Bey to leave the plateau.

54 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Here is the rest of the story in İbn-i Battuta’s words: “The next morning, Mehmet Bey sent a horse for us. We all went into town. Many people, including the local judge was there to greet us. When we got to the entrance of the palace, 20 young servants with long hair and white complexions were waiting for us. I later on found out that these were Greek kids. We reached the palace after a long stairway. We entered a big hall with a pool in the middle. There were bronze lion statues that spewed water all around the pool. The living room was surrounded by sofas covered with precious fabrics on all four sides. Müderris sat to the right of the Sultan, the judge sat next to him and I sat next to the judge. People who have read the Quran sat near the sofas. We received drinks made from lemon


köle hediye etti. Maiyetime de elbiseler ikram edildi ve Sultan bize veda etti. Birgi’deki ikametimiz on dört gün sürdü.” İbn-i Battuta’nın gözlemleriyle yakından tanıma imkânı bulduğumuz saray protokolleri, yayla konağındaki ve Birgi’deki sarayındaki ihtişamı, medreselerindeki talebe ve müderris münasebetleri, Aydınoğlu Mehmet Bey’in o dönemde seviyeli bir devlet kültürü ve sistemi oluşturmuş olduğunu bize göstermektedir. Aydınoğulları’ndan Günümüze Kalan Kültür Mirasları 14. yüzyıl devri eserlerinin büyük bir kısmı Aydınoğulları Beyliği sanatının gösterdiği gelişme ve yenilenmenin seçkin örnekleridir. Osmanlı sanatının hazırlanmasında beylikler devri sanatının büyük payı göz önüne alınırsa bu yapıların önemi daha iyi anlaşılır.

olduğunu ve 1320 yılında eserini tamamladığını görüyoruz. Ulu Cami, plan şemasıyla da Selçuklu geleneğinin bir devamıdır fakat diğer özellikleriyle yeni merhalelere ilk adımın atıldığı nokta olarak görülebilir. Birgi’de ikinci yapı Ulu Cami’nin yakınında, Aydınoğlu Mehmed Bey için yapılmış olan 1333 tarihli türbedir. İçinde Mehmed Bey’den başka oğlu Umur Bey, Bahadır Bey ve İsa Bey’in mezar taşları vardır. Aydınoğlu Mehmed Bey’in özenle yapılmış türbesinden sonra üçüncü yapı da yine bir türbedir. Ulu Cami’nin güneyinde, yolun ortasında yer alan bu türbe, 1310 tarihlidir ve Aydın Bey’in kızı Sultan Şah’a aittir.

Aydınoğulları sanatının önemli merkezlerinden biri olan Birgi’de bu devirden kalma üç yapı vardır. Ulu Cami, Aydınoğlu Mehmed Bey tarafından 1312 yılında yaptırılmıştır. Anadolu’daki çok ayaklı cami örneklerinin önemlilerinden biridir. Yer yer devşirme malzeme kullanılan yapının içi üç sıra dört sütunlu, bir sıra üç sütunlu olmak üzere

Birgi’ye yakın olan Tire de, Birgi kadar önemli bir Aydınoğlu merkezidir. Buradaki yapılar belirli bir geleneğin varlığına işaret eder, bir stil birliği içinde görünür. Tuğla ve taşın işlenişi, minarelerin zengin bezemeleri, Tire’nin genel görünümüne çok şey katar. Yaklaşık olarak 1308-1334 yılları arasında yapılan Aydınoğlu Mehmed Bey Cami iki kubbeli son cemaat yeri ve tek kubbeli ana mekanıyla, tuğla-taş işçiliğinin dengeli bir şekilde kullanıldığı yapılardan biridir. Tek kubbeli bir yapı 1384 tarihli Narin

dört bölümdür. İçeride dikkati çeken ilk şey Selçuklu geleneğini sürdüren büyük çini mihraptır. Bu bölümün önemini belirtmek için de mihrap önüne bir kubbe konmuştur. Mimber kadar güzel pencere kanatları ise ilk şekillerini korumakta, Türk ahşap işçiliğinin 14. yüzyılda ulaştığı yüksek seviyeyi bütün açıklığıyla yansıtmaktadır. Minberin üzerindeki kitabeden, minberi işleyen sanatçının Süleyman Mağribioğlu Abdülvahitoğlu Muzaffereddin

Camisi’dir. Hacı Sinan tarafından yaptırılmış olan Narin Cami, çok meyilli bir saha üzerindedir. Üç kubbeli bir örtü şekli gösteren son cemaat yeri, bu yapıda daha iyi uygulanmıştır. Tire’de Aydınoğulları devri camilerinin dışında Aydınoğulları’ndan Süleyman Şah Türbesi vardır. Aydınoğlu Mehmed Bey’in oğlu Süleyman Şah’ın türbesi, 1349 yılında yapılmıştır ve içinde aynı soydan gelen başka kişiler yatmaktadır. Mermer ve değişik taşlardan kare

juice which were laced with hard biscuits. There were four types of bowls and pitchers for these drinks and they were made from gold, silver, copper and wood. The ones who didn’t want to use the gold or silver ones for religious purposes used the others. I made a farewell speech after the drinks. While we were sitting, an old man came and greeted us. The judge and the teacher stood. The old men sat in front of the sofa without asking for permission from the sultan. I asked the teacher who this reckless mans was. The teacher told me he was a Jewish doctor and that they had stood to show him respect.

the big influence of Seigniory art

A big fete was organized on our third day at the palace. After dinner, the religious members read the Quran and we returned to our cells at the madrasah. The Sultan sent us all kinds of food. Then he gave me some gold, silver, a suit, a horse and a Greek slave named Mikhail. My entourage was also given clothes and the Sultan said

the altar. The window wings and

goodbye to us. Our stay in Birgi

Cami, with its plan scheme, is the

lasted 14 days.

continuation of the Seljuk tradition

on the development of Ottoman art, we can better understand the importance of these artworks. There are three structures in Birgi, one of the most important art centers of the Aydınoğulları Seigniory, from that period. Ulu Mosque was commissioned by Aydınoğlu Mehmed Bey and built in 1312. The interior of the mosque consists of 4 parts that include 3 tiered 4 columns and one tiered 3 columns. The first thing that grabs your attention is the tiled altar built in the Seljuk tradition. A dome was put in front of this part to maximize the importance of pulpit are well preserved and they demonstrate the high quality in Turkish decoration in 14th century. Form the epitaph above the pulpit, we know that the decorator of the pulpit was an artist called Süleyman Mağribioğlu Abdülvahitoğlu Muzaffereddin and that he finished the piece in 1320. Ulu

but it is a whole new step in archiPalace protocols, the magnificen-

tecture with its additions.

ce at the plateau mansion and palace at Birgi, the relationship of

The second important structure in

the students and teachers at his

Birgi is the mausoleum that was

schools, which we know about

built for Aydınoğlu Mehmed Bey in

thanks to the observations of İbn-i

1333. The tomb stones of his son

Battuta, show us that Aydınoğlu

Umur Bey, Bahadır Bey and İsa Bey

Mehmet Bey had established a

are also inside the mausoleum. The

superior state culture and system

third structure is another mau-

at that time.

soleum. It is to the south of Ulu Mosque’ it was built in 1310 and

The cultural heritages from the

belongs to Aydın Bey’s daughter

Aydınoğulları Seigniory

Sultan Şah.

1 The majority of the artworks from the 14th century are the elite

Tire, which is quite close to Birgi,

examples of the development and

is another important Aydınoğlu

grandeur of the Aydınoğulları Se-

center. The structures in this town

igniory art. If we take into account

suggest the existence of a certain

55 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


ned by Aydınoğlu İsa Bey in 1375 is an important step in Turkish architecture. The mosque, which was built by an architect named Ali from Damascus, is partly traditional and partly signals new developments in architecture. Its front side, which was built as a two-storey structure, was placed at the west and has a unique outlook. The most important characteristic is the shaping of the courtyard. It is believed that minarets were placed at the corners where this arched courtyard and the main building merged.

bir kaide üzerine sekizgen ve yüksek bir tanbura oturtulmuş, onun üzerine de kubbe konulmuştur. Tire’den sonra Selçuk’ta da çok önemli Aydınoğlulları devri yapıları vardır. Bunlar içinde hiç şüphe yok ki İsa Bey Cami başta gelir. 1375 yılında Aydınoğlu İsa Bey’in yaptırdığı bu önemli yapı, Türk mimari tarihinde önemli bir basamaktır. Şam’dan gelen Ali adlı bir mimarın yapısı olan İsa Bey Cami, bir taraftan çok eski bir geleneğe dayanır, diğer taraftan da sonraki gelişmeye ilk adımları atar. Yamaçta yapıldığı için ana girişi batıya alınan iki katlı zengin bir şekilde düzenlenen cephesi, ender rastlanır bir örnektir. Üzerinde durulması gereken nokta, avlunun şekillendirilmesidir. Bu revaklı avluyla ana mekânın birleştiği noktalarda, minarelerin yer aldığı anlaşılmaktadır. Bu daha sonra Osmanlı mimarisinde avluların düzenlenişinde ön örnek olacak avluların, caminin ana mekânıyla organik bir şekilde birleşmesi sonucunu doğura-

caktır. Yapının eski bir geleneğe bağlanan ana mekânı ise 7. yüzyıl başında Şam Emeviye Camisi’nde ortaya çıkan bir plan şemasının geliştirilerek, 1375 yıllarına kadar ulaşan uzun bir gelişmenin sonucudur. Selçuk’ta tek kubbeli Aydınoğlu Mescidi’nin de sözü edilebilir. Fakat bundan daha önemli bir örnek, Selçuk Türbesi’dir. Kesin yapım tarihi bilinmemekle beraber yapı tuğla ve taştan sekizgen gövdesi ve ön giriş mekânıyla dikkati çeker. Piramit çatısı çok eski örneklerle bağlantılıdır.Aydın’da ise bu devirden kalan iki örnek eser vardır: Alihan Baba Türbesi ile Tabakhane Hamamı’dır.Selçuklu devriyle Osmanlı devri mimarisi arasında bir köprü görevi yapan beylikler devri mimarisinin hazırlayıcı bir rol oynadığı, Aydınoğulları Beyliği yapılarında çok açık şekilde belirir. Ahşap, taş, çini, tuğla süslemenin yanı sıra plan özelliklerinde de bu durum görülür. Bu yönden Aydınoğulları Beyliği sanatı, gelişmede iyi bir ortam hazırlamış yeni denemelere çıkış noktalarından biri olmuştur.

tradition and have style formations. The treatment of the stones and bricks and the rich decorations of the minarets add so much to the general outlook of Tire. The Aydınoğlu Mehmed Bey Mosque, which was built between 1308 and 1334, is one of the structures where brick-stone workmanship was used in balance with its 2 domes congregation hall and single domed main hall. Narin Mosque, which was built by Hacı Sinan, is on a multi-inclined area. The last congregation hall which looks like a three domed covering was better implemented on this structure. In Tire, besides mosques from the Aydınoğulları period, there is the Süleyman Şah Mausoleum. The mausoleum of Aydınoğlu Mehmed Bey’s son Süleyman Şah was built in 1349. The mausoleum is placed on a base made from marble and various other stones and a dome was placed on top of it. There are also important Aydınoğulları period structures in Selçuk and the most important one is the İsa Bey Mosque. This important structure which was commissio-

56 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

This later on led to the organic merging of courtyards and the main building in Ottoman architecture. The main building of the structure, which was built in the traditional style, was perfected by 1375 by following a plan of the Damascus Emeviye Mosque in the 7th century. There is also the single domed Aydınoğlu small mosque in Selçuk. But another important structure is the Selçuk Mausoleum. Its precise construction date is still unknown but it attracts attention with its octagonal brick-stone body and its front entrance. Its pyramid roof is modeled after old examples. There are two other artworks from that period in Aydın; one of them is the Alihan Baba Mausoleum and the Tabakhane Bath.It is clear that the structures built during the Aydınoğulları period were structures that served as a bridge between the architectural style during the Seljuk and Ottoman periods. We can see that on the decorations on wood, stone, brick and ceramics as well as in their plans. With this regards, the art of the Aydınoğulları Seigniory was a good time for improvements and innovative styles.


57 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


Söyleşi / Interview Röportaj Interview: Ceyda ADAR

Hüseyin Kuruüzüm hem Karacasu Vakfı’nın çalışmaları hem de kişisel çabalarıyla geçmişle günümüz arasında köprü kuruyor.

Hüseyin Kuruüzüm, through the works of the Karacasu Foundation and his personal efforts, is building a bridge between the past and the present.

Karacasu’nun

gönüllü elçisi

The volunteer guard of Karacasu with sparkling eyes starts talking and says “People who come to Karacasu regret it and people who leave regret it even more…”

İlçe meydanındaki kahvede çayımızı yudumlarken, birazdan Karacasu’yu bambaşka yönleriyle tanıyacağımdan habersizim. Karşımda ışıl ışıl gözleri ve şiir tadında sohbetiyle Hüseyin Kuruüzüm, “Karacasu’ya bir gelen pişman, bir de Karacasu’dan giden…” diyerek başlıyor söze. Kurduğu her cümle, içindeki Karacasu sevdasını anlatsa da, Kuruüzüm’ün doğup büyüdüğü topraklara duyduğu hisleri anlamak için gözlerine bakmanız yeterli. Emekli Türkçe öğretmeni Hüseyin Kuruüzüm, 37 yılını verdiği mesleğinde bugünün aydın bireyleri olan birçok Karacasulu yetiştirmiş. Bugün de hem Karacasu Vakfı’nın çalışmaları hem de

kişisel çabalarıyla ilçeyi daha iyi yerlere taşımak için durmaksızın çalışan ve geçmişle günümüz arasında köprü kuran Hüseyin Kuruüzüm, kimi zaman eski bir çeşmenin sesi oluyor, kimi zaman

While we are sipping out tea in the coffee house in the town square, I didn’t know that I was going to familiarize myself with the different aspects of Karacasu. Hüseyin Kuruüzüm, who sits across from me

eski bir hikâyenin anlatıcısı…

58 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Even though each word he utters shows his love for Karacasu, it is enough to look into his eyes to see how he feels about his homeland. Retired Turkish teacher Hüseyin Kuruüzüm has educated many youngsters in Karacasu in 37 years. Hüseyin Kuruüzüm, who is building a bridge between the past and the present through the works of the Karacasu Foundation and his personal efforts, sometimes becomes the voice of an old fountain or the storyteller of an old legend…


Does Aydın take advantage of these blessings?

Bir Aydınlı olarak sizin gözünüzdeki Aydın’ı nasıl anlatırsınız? KURUÜZÜM: Tarihçi Herodot, Aydın için “Gökyüzünün altındaki en güzel coğrafya” der. Aydın bu coğrafyada olduğu için şanslı. Aydın için bir başka anlatım da; “Ovalarından bal, dağlarından yağ akan diyar” söyleyişidir. Burada sözü geçen incir ve zeytinin her ikisi için de Kur’an’ın Tîn Suresi’nde, “Anadolsun incire ve zeytine” denilir. Aydın kutsanmış iki besinin en bol yetiştiği bir coğrafyadadır, hem de dünyanın en güzel yeryüzünün peyzajına ve iklimine sahiptir. Türkiye’nin en uzun ömürlü insanlarının bu coğrafyada yaşaması sebepsiz midir? Sözün özü, Aydın insanı, bu coğrafyada yaşadığı için kendini çok şanslı saymalıdır. Aydın, bu şansı iyi değerlendirebiliyor mu? KURUÜZÜM: Buna sanayi, zenginlik gibi açılardan değil, başka bir açıdan bakacağım. Bu güzel coğrafya, insan varlığında birikmesi gereken kültürel unsurlar olarak ne kadar değerlendirebiliyor diye sorulmalıdır. Binlerce yıldır Aydın, kavimlerin gelip geçtiği bir yol kıyısında durmuştur. Antik kültürlerin, Selçuklu ve Osmanlı kültürlerinin mirasına sahiptir. Cumhuriyet’in kuruluşunda anlamlı bir duruş sergilemiştir. Bu sebepledir ki, geçmiş zamanın bugüne süzülüp geldiğini düşünüyorum ve Aydın denildiği zaman; paneller, sempozyumlar, tiyatrolar, açık oturumlar kenti, meydanlarında sanat gösterilerinin yapıldığı bir kent olarak hayal ediyorum. Adnan Menderes Üniversitesi sayesinde Aydın’a bu tür bir renk gelmiştir. Yeterli olup

olmadığı göreceli bir kavramdır; ama Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın için bir şanstır. Aydın insanı, Adnan Menderes Üniversitesi birlikteliğiyle evrensel bilgiyi yerel bilgiyle, geçmiş kültürle ne kadar harmanlayabilirse gelecekteki Aydın o kadar zengin bir kültür diyarı olacaktır. Aydın, ovaları, dağları ve ürünleri dışında sanatıyla, kültürüyle de imrenilen farklı, ışıl ışıl bir kent olarak ortaya çıkacaktır. Benim yurtdışı seyahatlerimde gördüğüm en önemli şey, Avrupa’da güzel sanatlara gösterilen saygıydı. Büyük yapıların çevrelediği meydanlarda konserler, akşamları küçük tiyatro gösterileri ve bunlara ilgi duyan insanlar vardı. Ben de Aydın denildiği zaman, öncelikle ismi

As a local of Aydın, how would you describe this city? KURUÜZÜM: Historian Herodotus describes Aydın as the most beautiful geography under the sun. Aydın is lucky to be in this geography. Another saying for Aydın goes like this: “The place where honey flows from its plains and oil flows from its mountains.” Olive and figs that is mentioned in this saying is also mentioned in the Quran. Aydın is in a geography where both these sacred products are abundant and the city has the best landscape and climate in the world. That is why the longest living individuals in Turkey reside in this geography. In short, the people who live here must consider themselves very lucky.

59 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

KURUÜZÜM: I will answer this from another perspective besides industry and wealth. The question should be “Are we taking enough advantage of this beautiful geography in terms of cultural elements?” For thousands of years, Aydın has been at a roadside passed by many societies. It has the cultural values of antique, Seljuk and Ottoman cultures. It has shown an expressive stand during the establishment of the Republic. So, in the future, I see Aydın as a city where symposiums, panels, theaters art shows are held. Adnan Menderes University has jazzed up the city. It is debatable whether this university is enough but this establishment is a blessing for Aydın. If the people of Aydın can unite universal knowledge with its history, it will become a richer city. Aydın will be a shining star with its art and culture along with its plains, mountains and products. The most important thing I have seen during my visits to foreign countries in Europe has been the respect for fine arts. Concerts and gigs that were organized at squares surrounded by big structures were filled with art enthusiasts. So when I think of Aydın, I dream of bright towns and villages that engage in art activities and constantly creating new ideas. How can Aydın make a difference? KURUÜZÜM: I think the sector in which the city can be most successful us tourism, thanks to its culture, history and heritage from antique ages. But I don’t just mean seas-sun-sand tourism. I mean


The people at the mountains live on the slopes and the farmers out there lead different lives. So what can we do in the tourism sector? Some of the tourists are at the beach, some are at antique cities, and some are visiting artworks from the Seljuk and Ottoman eras. We can take them to our villages, to our mountain homes and show them how olives are harvested, what a village wedding looks like and create a whole different tourism understanding. This could be quite attractive for Westerners. Can you tell us more about the history of Aydın?

gibi; aydın, bilgi ve fikir üreten, sanat etkinlikleri yapan kasabalar ve köyler hayal ediyorum. Aydın, farklılığı nerede yakalar? KURUÜZÜM: Bence kültürüyle, tarihiyle ve antik dönemlerden kalan mirasıyla Aydın’ın en başarılı olabileceği sektör, turizm. Ama kastettiğim sadece deniz turizmi değil. Buna artı olarak kültür turizmi. Aydın’ın tarihte bütün kavimlerin geçtiği kent olmasından ötürü Aydın insanı tarihten gelen bir esnekliğe sahiptir. Bütün kavimler Aydın coğrafyasından geçince her birine silahla karşı koymak mümkün değildir, esnek olmak durumundasınız. O zaman biz Aydın’ın neyini gösterelim? Mesela Kurtuluş Savaşı’nın ilk kongrelerini yapan kentlerden biri Aydın. Yani özgürlüğüne âşık. Yörük Ali Efesi, Nazilli Kongresi, Kurtuluş Savaşı’nda direnişi, yakılışı ve kendini tekrar kuruşu var. Bu özgürlüğüne âşık kent, bugünkü toplumsal yaşamda da

bunu çok iyi belli eder. Mesela Aydın sokakta hiç polis olmadan idare edilebilir. İnsanlar özgürdür, gece geç saatlerde kızlar sokaklarda gezer, uykusundan uyanan biri saat kaç olursa olsun sokaklarda dolaşabilir. Güvenli bir kenttir kısacası. Ayrıca ben Aydın’ı iki parça olarak düşünürüm. Ovadaki Aydınlılar ve dağdaki Aydınlılar. Bölmek için değil elbet, ayrı dünyalar anlamında bu söylediğim. Ovadaki Aydınlılar daha rahat yaşarlar çünkü ovanın toprakları bereketlidir, kazması kolaydır. Dağdaki insanlar yamaçların başındadır; köylülerimiz, çiftçilerimiz vardır orada da. Onların yaşam biçimleri ova insanından farklı olabilir. O zaman biz turizmde ne yapabiliriz? İnsanların bir kısmı deniz kıyılarında, bir kısmı antik kentlerde, bir kısmı Selçukiler ve Osmanlılardan gelen, tarihin bütün izlerinin her köşede görüldüğü yerlerde, bir kısmı da dağ evlerimizde, köylerimizde, köylünün zeytin toplamasında, düğününde, sünnetinde misafir edilerek, tamamen farklı

culture tourism. Because Aydın was a city settled by many of the civilizations in history, the people of the city are very flexible. When all civilizations pass through your city, you might not be able to fight them so you have to be flexible. So, what characteristics of Aydın should we tell you about? For example, Aydın is one of the cities that organized a congress during the Turkish War of Independence. So it loves its freedom. We have Yörük Ali Efe, the Nazilli Congress, and its resistance during the Turkish War of Independence, its decadence and rebuilding. This city which loves its freedom shows this aspect in its social life. For example, Aydın can be managed without a police force on the streets. People are free; girls can stroll freely at night. It is a safe city. Also, I think of Aydın as having two parts; the people in Aydın that live in the plains and the ones who live on the mountains. I mean that as two different worlds. The people who live in the plains live more comfortably because the lands on the plains are fruitful.

60 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

KURUÜZÜM: Let’s look at Karacasu specifically. During the digs at the theatre in the antique city in Karacasu, it is said that tablets belonging to the Hittite have been found. In the video prepared by the Municipality of Aydın for the introduction of Aphrodisias, people who have lived in this geography in 5000 B.C. are mentioned. People have been coming to this geography for the past 5 thousand years. Each civilization leaves it own mark. Some of these are unearthed during digs and some we see in figures or paintings. For example, an art historian claims that the flower motifs found on the exterior of the Karacasu Hacı Ali Ağa Mosque are the same with the Byzantine figures in Aphrodisias. So, an unidentified artist in 1724’s has seen a flower figure in the antique city in Karacasu and placed it on an ottoman period structure. Here is another example: There are fountains in Karacasu that have epitaphs. These fountains are the collars of not only Karacasu but Aydın. The richest fountain epitaph culture in Aydın is in Karacasu. There are 8-10


bir turizm olgusu yaratılabilir Aydın’da. Bu, Batı için çok orijinal gelecektir. Bütün kavimlerin Aydın’dan geçtiğinden bahsettiniz. Aydın tarihine bir yolculuk yaparsak, o süreci anlatabilir misiniz? KURUÜZÜM: İsterseniz bunu Karacasu özelinden alalım. Karacasu’da antik kentteki tiyatro altında yapılan kazılarda, Etilerle ilgili tabletlere rastlandığı söyleniyor. Aydın Belediyesinin Afrodisias’ı tanıtan videosunda da İsa’dan önce 5 bininci yıllarda, bu coğrafyada yaşayan insanlardan söz ediliyor. 5 bin yıldır bu coğrafyadan insanlar geliyorlar ve geçiyorlar. Her gelen geçen de kendi izlerini bırakıp gidiyor. Bunların bir kısmı toprağın altından kazılarla çıkarken bir kısmı da bir figürde ya da resimde karşımıza çıkıyor. Söz gelimi, Karacasu Hacı Ali Ağa Camisi’nin dış bölümünde bulunan çiçek figürlerinin Afrodisias’taki Bizans figürleriyle aynı olduğunu söyleyen sanat tarihçisi var. Demek ki 1724’lerdeki bilinmez bir sanatçı, Karacasu’da antik kentin neresinde gördüyse, bir çiçek figürünü görmüş, şablonlamış, kafasında belki ilaveler yapmış ama yine Bizans’tan izler taşıyarak, bir Osmanlı mimarisinin alnına bir çiçek figürü olarak koymuş. Başka bir örnek verelim: Karacasu’da kitabeleri olan çeşmeler vardır. O çeşmeler sadece Karacasu’nun değil, Aydın’ın gerdanıdır. Çünkü Aydın’ın en zengin çeşme kitabe geleneği Karacasu’dadır. Bizim ilçemizde, üzerinde kalıplı şiirler olan 8-10 civarında Osmanlı Dönemi çeşmesi var. Bunların hepsi ayaktadır ve bugünkü insanlara konuşur haldedir. Bu çeşmelerin alt kısımlarına bakarsanız, önün-

deki küçük havuz Bizans lahdidir. Yani, 1700-1800’lerde Karacasu insanı kuruntuya düşmemiş, Müslüman çeşmesinin önünde bunun ne işi var demeden Bizans lahdini alarak, çeşmenin önüne küçük havuz olarak kullanmış. Başka bir belgemiz daha var. 1900’lü yıllarda belediye meclis üyeleri arasında Rumlar varmış. Ayrıca Karacasu’da Rum okulu ve kilise de var. Örneğin eskiden başı ağrıyanlar nasıl ninelerine okutuyorlarsa kendilerini, bazı Karacasulular da kiliseye gider, papaza okuttururlarmış. Bu tamamen esneklik ve hoşgörüyle ilgili. Böyle bir hoşgörü, büyüklerimizin anlattığına göre, 1700-1800’lü yıllarda Karacasu’da varsa, bugünün Karacasu’sunda, Aydın’ında veya Türkiye’sinde de olması lazım. Karacasu’da bahsettiğiniz kilise ve diğer yapıları bugün neden göremiyoruz? KURUÜZÜM: Geçmiş, bu tür eserleri koruyarak yaşatılıyor. Bir bilinç meselesi, kadro meselesi. Sayabilirsiniz daha. Karacasu’da yaşananlarla, Aydın’da, Nazilli’de yaşananlar birbirinden farklı değildir. Aynı olaylar ülkemizin diğer yerlerinde de yaşanmıştır. Karacasu örneğini ele alırsak, sözünü ettiğiniz kilise gibi kültür varlıkları yok olurken, Osmanlıyla ilgili kültür varlıkları da yok olmuş. 1957’de Karacasu’da yapılan bir çalışmada korunması gereken çeşitli dönemlerin onlarca eseri görülür. Bugün onlardan pek azı kalmıştır. Karacasu’nun içinden yetişmiş, bu kültür varlıklarının yok olmaması gerektiğini de düşünen kişilerin kurduğu Karacasu Vakfı, bu konuda büyük gayretler sarf etmiştir. Karacasu Belediyesinin

“Karacasu kültür “Karacasu is so varlıkları bakımından rich in cultural ottoman period foo kadar zengindir assets that you untains that have ki, bir tarafta antik can see traces poems on them in kültür, bir tarafta from the Antique, our borough. All Osmanlı kültürü, bir Ottoman and tarafta Cumhuriyet Republic cultures of them still stand kültürünün ve bunların all around the town and they virtually tümünün izleri, in artworks. All of talk to people. yapıları. Bunların them still stand and hepsi ayakta duruyor are calling out to If you look at the ve bizlere kitabelerle, us through epitaphs lower parts of these şiirlerle sesleniyor” and poems.” fountains, the small pools in front of them are Byzantine sarcophagi. So in the 1700-1800’s, the people of Karacasu didn’t mind having a established by people who think Byzantine sarcophagus in front of that these artworks should be a Muslim fountain. We have anotprotected, has her document. In the 1900’s, the municipality has Greek members. There is also a Greek school and a church in Karacasu. For example, worked relentlessly on this issue. It just as people who went to their was a great help in the membersgrandmothers for prayers when hip of the Municipality of Karacathey had a headache, some locals su to the Historical Cities Associused to go to the church to see ation. It also was very successful the priest about their headaches. in establishing awareness about This is all about tolerance and flehistory and culture in the town. xibility. If such a tolerance existed many years ago, it still must exist Are the people who are from in Karacasu and Aydın today. Karacasu but live in different Why can’t we see the church and the other buildings you have mentioned in Karacasu today? KURUÜZÜM: The past is kept alive by preserving these kinds of relics. This is a matter of awareness. What happened in Karacasu is no different from what happened in Aydın or Nazilli. The same thing has happened all over the country. Let’s take Karacasu for example: The cultural assets you have mentioned, like the church, have vanished aling with elements from the Ottoman period. In 1957, many artworks that should have been protected were unearthed during digs in Karacasu but only a few of them are left today. The Karacasu Foundation, which was

61 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

cities support the development of the town? KURUÜZÜM: Up until the 60’s, the people of Karacasu had built almost all of their schools themselves. They established a club called Karacasu Enthusiasts in 1949. They constructed the building which is now the Anatolian High School and placed a stone epitaph on the building that says: “Today’s child is tomorrow’s adult; we hope everyone will realize this.” Again in 1949, the locals build a middle school. They, too, place a stone epitaph that reads: “You cannot declare your love for Karacasu with words but by constructing artworks.” So, we placed an epitaph on the entrance of the Karacasu Foundation Youth Hostel in 2000 that says:


We build schools and children are encouraged to attend. I was a teacher in this town for 37 years. The parents in Karacasu also put great importance on the education of their girls.

Tarihî Kentler Birliği’ne girişinde büyük katkı sağlamıştır. Çalışmalarıyla da kasabada bir tarih ve kültür bilincinin oluşmasında hayli başarılı olmuştur. Vakıfla birlikte, sadece Karacasu’da yaşayan değil, sizin deyiminizle dışarıdaki Karacasulular da gönül birliğiyle ilçenin kalkınmasına destek olmaya çalışıyorlar mı? KURUÜZÜM: Karacasulular, 1960’a kadar hemen bütün okullarını kendi yapmış. 1949’da, Cumhuriyet’in o güzel günlerinde ilköğretimi teşvik anlamında çıkan yasadan da yararlanarak, Karacasu’yu Sevenler Derneği diye bir dernek kurmuşlar. İmece usulüyle şimdi Anadolu Lisesi olarak kullanılan binayı yapmışlar ve binaya “Bugünün küçüğü, yarının büyüğüdür, anlayabilene ne mutlu.” yazan bir taş kitabe koymuşlar. Yine 1949 yılında

Karacasu’da bir ortaokul yapılıyor halk tarafından. Onun duvarına da bir taş yazı koyuyorlar, diyorlar ki; “Karacasu’yu sevmek, sözle değil, eserledir.” Biz de 2000 yılında Karacasu Vakfı Öğrenci Yurdu’nun ana girişine bir kitabe yazdık. Orada dedik ki; “Bu bina hayatın bitimli olduğunu ne mutlu ki anlayabilmiş, temiz Karacasu çocuklarının eseridir.” Karacasu’yu Aydın’ın diğer ilçelerinden ayıran özelliği nedir? KURUÜZÜM: Aydın’ın bütün ilçelerinden farklı diyebileceğimiz bir özellik var Karacasu’da. 1500’lü yıllardan başlayarak 2000’li yıllara kadar gelen bir tarih zincirinde Osmanlı taş kitabeleri dikkati çekiyor. Bizans kitabelerini katarsanız bunu İsa’dan önce 20003000’e kadar indirirsiniz. O zaman bir soru soralım biz kendimize, Karacasu’da bu sosyal nitelikli binalara kitabeler yazma geleneği

“This building is the work of honest Karacasu children who have realized that life is mortal.” What differentiates Karacasu from the other boroughs in Aydın? KURUÜZÜM: Karacasu is different in one aspect. The stone epitaphs from the Ottoman period attract attention during a historical journey that started in the 1500’s. If you take into account the epitaphs from the Byzantine period, that date goes back to 2000-3000 B.C. So doesn’t the tradition of putting epitaphs on social buildings show the effects of cultural transitions? Because this tradition in still alive in the Republic period. If you come to Karacasu and follow these epitaphs in a chronological order, you will have made a historical journey. You will hear the sounds of the future. Karacasu also puts great importance on education.

62 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Let us ask another question: What is the reason for this illuminated face that can’t be seen in every mountainous town? I find one of the reasons in the Karacasu of the Ottoman period. Doc. Dr. Adnan Öztürk, talks about 7 madrasah in his book called “National Education in Aydın in the 80th year of the Republic” These were the universities and colleges of that era. They educated students. Poet Yemezzade Süleyman Rüşdî from Karacasu is one of them. Poets Şem’i and Lemi were educated at these schools. In the past, there were religion teachers here chosen from the locals. One of them is Saim Hoca. When he walked through the bazaar, all the store owners would rise to greet him because people were respectful of knowledge. The seven madrasah, the importance families put on education and the respect for knowledge. Put these together. If you ask me what courses through the veins of Karacasu, I’d say love for education and affinity for change. Which of the epitaphs in Karacasu had the most impression on you? KURUÜZÜM: All of them are interesting. I’ll give you one. On the Ev Yakan Fountain it says, “God, give Hacı Hüseyin opportunities. Give me life and money so that I can keep on building social structures like this.” He asks God for luck but he wants it so that he can help others. On the Köse-


kültür geçişlerinin etkisini göstermiyor mu? Zira Cumhuriyet Dönemi’nde de bu gelenek yaşamaya devam ediyor. Karacasu’ya gelirseniz ve sözünü ettiğimiz bu kitabeleri zaman sırasına göre izlerseniz, bir tarih gezisi yapmış olursunuz. Geçen zamanın sesini duyarsınız. Karacasu’nun eğitime de değer veren tarafı var. Okullar yapıyor, çocukların eğitimine büyük önem veriyor. Ben bu kasabada 37 sene öğretmenlik yaptım. Mesela Karacasulu anneler, babalar erkek çocukları kadar kız çocuklarına değer verir ve kızlarının okuması için çok büyük emek verirler. Somut örnek derseniz, onlarca, yüzlerce doktor, mühendis, benim gemi mühendisi kızlarım var. O zaman bir soru daha soralım. Her dağ kasabasında görülmeyen bu aydınlık yüzün sebebi nedir? Bu sebeplerden bir tanesini ben Osmanlı Dönemi’ndeki Karacasu’da buluyorum. Doç. Dr. Adnan Öztürk’ün Cumhuriyet’in 80. Yılında Aydın’da Millî Eğitim isimli kitabında Karacasu’daki yedi medreseden söz eder. O günün üniversitesi, yüksekokulu bunlar. Öğrenciler yetiştirmişler. Karacasulu Şair Yemezzade Süleyman Rüşdî, bu öğrencilerden biridir. Şair Şem’i, Şair Lemi de bu medreselerde yetişmiştir. Anlayışı her ne olursa olsun, burada eskiden halkın içinden yetişmiş, otoritesi olan din hocaları vardı. Bir tanesi Saim Hoca’dır mesela. O çarşıdan geçti mi, bütün esnaf ayağa kalkardı. Çünkü insanlar bilgiye hürmet ediyorlardı. Yedi medrese, ayağa kalkış ve sonra ailelerin çocuklarının eğitimine verdiği önem. Birleştirin bunları. Karacasu’nun damarında ne vardır derseniz, eğitime sevda, değişime bağlılık vardır. Karacasu’daki kitabeler arasında sizi en çok etkileyen hangisiydi? KURUÜZÜM: Hangisi ilginç değil ki. Bir tanesini size söyleyeyim. Ev Yakan Çeşmesi’nde diyor ki, “Allahım, Hacı Hüseyin kuluna fırsatlar ver. Hem ömür ver hem bu kazancımı sürdür ki, ben de sosyal içerikli bu tür yapılar yapmaya devam edeyim.” Allah’tan şans istiyor ama bu şansı başka insanlar için de istiyor. Restore edilen Köseoğlu Çeşmesi’nde de “Yaşamı hayırlarla geçmiş olan Hacı Mehemmed” diyor. Yine bir felsefe var. Yani

Köseoğlu Mehmet, o günkü söyleyişle Mehemmed’in hayatının hayırlarla, başkaları için geçtiğini söylüyor. Karacasu’daki çeşme kitabelerini gezdiğiniz zaman Karacasu’da o medreseler döneminde yaşanmış İslami zemini olan, felsefi bir zenginliği görürsünüz. Karacasu kültür varlıkları bakımından o kadar zengindir ki, bir tarafta antik kültür, bir tarafta Osmanlı kültürü, bir tarafta Cumhuriyet kültürünün izleri, binaları, yapıları var. Bunların hepsi ayakta, bazıları kitabeleriyle duruyor. Yani yapı olarak durduğu kadar yapıları yapanların sesleri olarak duruyor. Bu çok enteresan bir şeydir. Yapılar bize konuşuyor, taşların dili var. O taşlardan, o kitabelerden bir nesil bize sesleniyor. Turizm denildiği zaman, Karacasu’nun bu yüzünü de gösterebiliriz insanlara. Bu çeşmeler, bu kültür varlıkları yok olsun istemiyorum. Çeşmelerden akan suları içmeyelim sadece. Çeşmelerden akan felsefeyi anlayabilirsek, yorumlayabilirsek bugün nasıl bir Karacasu kurabileceğimizi de daha iyi anlarız. Karacasu Eğitim ve Kültür Vakfı’ndan biraz söz eder misiniz? KURUÜZÜM: Size Karacasu Mezarlığı’ndaki Hacı Bey’in 1929 tarihli mezar taşından söz edeyim. O, kenarda kıyıda kalmış mezar taşının yüzünde: “Ömrü Karacasu’ya hizmetle geçmiş Hacı Bey’den” söz edilir. Karacasu Vakfı, 21 fikirdaşın yan yana gelmesiyle kuruldu. 80 sene sonra başka Hacı Bey’lerin varlığını kanıtlarcasına kuruldu. Kurulduğu anda da halkımız tarafından kucaklandı, desteklendi, halkın malı oldu. Vakıf, Karacasu’da çok büyük işler yaptı. Her memleketin okumuş çocukları vardır. Bunlar genelde küçük kasabalarda barınmayıp büyük kentlere giderler. Karacasu Vakfı, kendi kasabasından çıkmış, onlarca, yüzlerce entelektüel insanının birikimlerini, ticari hayatta başarılı insanlarının ekonomik güçlerini, tarihte ilk defa Karacasu’ya doğru çevirmiş örgüttür. Karacasu Vakfı’nın öğrenci yurdunu, kafesini, sanat dergisini, öğrenci burslarını, giyecek ve besin yardımlarını, basılı eserlerini sayabiliriz. Ama bence vakfın en önemli hizmeti, Karacasu’nun tarih içinden şırıl şırıl akıp gelen memleket sevgisini, yine kendi mecrasında, eserlerle akıtmış olmasıdır.

63 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

oğlu Fountain which was restored it says: “Hacı Mehmed, whose life was filled with helping the needy”. Here, we see the same philosophy. When you look at the fountain epitaphs in Karacasu, you will see a philosophical richness based on Islamic principles during the madrasah period. Karacasu is so rich in cultural assets that you can see traces from the Antique, Ottoman and Republic cultures all around the town in artworks. All of them still stand and are calling out to us through epitaphs and poems. This is a very interesting thing. A generation calls out to us from those stones. In terms of tourism, we can show this characteristic of Karacasu to people. I don’t want these fountains, these cultural assets to disappear. If we can understand and interpret the philosophy that flows from these fountains we can have a better understanding of a future for Karasu. Can you tell us a little bit about the Karacasu Education and Culture Foundation? KURUÜZÜM: I want to tell you about Hacı Bey’s tomb stone-dated 1929- at the Karacasu Cemetery. Here is what is written on the stone that is tossed to one side: “Hacı Bey’s life was dedicated to serving Karacasu” The Karacasu Foundation was established by 21 like-minded friends. It was established to prove the existence of more people like Hacı Bey 80 years after his death. It was supported by the community ever since its establishment and became the property of the community. The foundation did great work in Karacasu. Each country has educated children. Usually they can’t make it in small towns so they move to big cities. The Karacasu Foundation is an organization where hundreds of intellectual and successful people have concentrated their economic powers on Karacasu. The foundation has built a youth hostel and its cafeteria, puts out an art magazine, gives scholarships, gathers food and clothing for the poor and publishes books. Bu the most important service of the foundation is that it decorates its artworks in Karacasu with the love it has for its country.


Günübirlik / Excursion Saflığın ve temizliğin simgesi beyaza bürünmüş bir doğanın kapısını açan anahtarı Pamukkale, 1988 yılında UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne alınarak tescillenen güzelliğiyle her yıl bir milyonun üzerinde turiste ev sahipliği yapıyor.

Fotoğraflar: Denizli İl Özel İdaresi Pamukkale İşletmesi Arşivi

Pamukkale, which opens up to a nature covered in white, the symbol of purity and cleanliness, hosts millions of tourists every year with its beauty that was registered by UNESCO by being added to the World Cultural Heritage list.

Denizli’nin dünyaya açılan penceresi:

Pamukkale

Denizli’s window to the world: Pamukkale

Eski bir Yunan efsanesine göre, etrafındaki kişiler tarafından çirkin olduğu için dışlanan bir kız hayatına son vermek ister ve Pamukkale’nin tepelerinden aşağı atlayarak, içi su dolu bir kaynağın içine düşer. O sırada yoldan geçen bir prens kızı görür ve kurtarmak için yanına gider. Bir de bakar ki, kız dünyalar güzeli. Prens kızla evlenir ve mutlu bir hayat sürerler… Kızı güzelleştirenin şifalı kaynak suyu olduğunun dilden dile dolaştığı efsane gerçek midir bilinmez ama Pamukkale termal kaynakları, bembeyaz travertenleri ve antik kentleriyle bugün hala dünyanın eşsiz coğrafyalarından biri. Kent merkezine 18 kilometre uzaklıkta konumlanan Pamukkale, Denizli’nin dünyaya açılan kapısı olmasının yanı sıra saflığın ve te-

According to an old Greek legend, an ugly girl pitied because of her looks wants to end her life and jumps into a water source from atop a cliff in Pamukkale. A prince sees this and goes to her rescue. He sees a most beautiful girl. He married her and they live happily ever after…

mizliğin simgesi beyaza bürünmüş bir doğanın, cennetin kapısını açan anahtarı. 1988 yılında UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne alınarak tescillenen güzelliğiyle her yıl bir milyonun üzerinde yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yapan beyaz dünya, alternatif turizmin de önemli duraklarından.

We don’t know if it was the healing waters that made her beautiful but what we know is that Pamukkale, with its thermal resources, white travertine and antique cities is one of the most beautiful geographies in the world. Pamukkale, which is 18 kilometers from the city center, is Denizli’s window to the world and at the key to heaven and a nature covered in white, the symbol of purity and cleanliness. This white world, which was added

64 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

to UNESCO’s world heritage list in hosts millions of local and foreign tourist every year and is one of the most important stops for alternative tourism.

The visual show of the travertine The visual show of Pamukkale’s world famous travertine provides a unique panorama for its visitors. It feels as if you’re standing on your feet but in another world… The happiness of taking advantage of all the things nature has to offer… Although it affects everyone in a different way, its common denominator is its captivating beauty. When the healing thermal waters of Pamukkale which mesmerizes everyone with its cotton outlook, rises above ground, the calcium


Travertenlerin görsel şöleni Pamukkale’nin dünyaca ünlü travertenlerinin görsel şöleni, ziyaretçilerine eşsiz bir seyir zevki sunar. Ayakların yere basıp, yine de başka bir dünyadaymış hissi… Doğanın mucizevî güzelliklerine tanıklık ederken, bir yandan da sunduğu olanakları değerlendirebilmenin verdiği mutluluk… Herkeste bıraktığı etki farklı da olsa, ortak payda büyüleyici güzelliğidir şüphesiz. Pamuksu görünümüyle görenleri kendisine hayran bırakan Pamukkale’nin şifalı termal suları, yüzeye çıkmasının ardından içerisindeki kalsiyum karbonat çökelir. Bu yapı başlangıçta yumuşak bir jel halindedir. Zaman içinde sertleşerek, traverten olur. Pamukkale’nin binlerce yıldır yer-

leşim merkezi olmasını sağlayan şifalı termal su, travertenlerin de hayat kaynağıdır. Traverten sözcüğü, İtalya’da geniş traverten çökeltilerinin bulunduğu Tvoli’nin, Roma zamanındaki adı ‘Tivertino’dan gelir. Traverten çok yönlü, çeşitli nedenlere ve ortamlara bağlı, kimyasal reaksiyon sonucu çökelme ile oluşan bir kayadır. Pamukkale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar, geniş bir bölgeyi etkilemiştir. Bu bölgede sıcaklıkları 35 – 100 °C arasında değişen 17 sıcak su alanı bulunur. Pamukkale termal kaynağı, bölgesel potansiyel içindeki bir ünitedir ve antik devirlerden beri kullanılır. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, 320 metre uzunluğunda bir kanal ile traverten başına gelir ve buradan 60-70 metrelik kısmı çökelmenin olduğu traverten

carbonate inside it sinks to the ground. This structure at first is like a soft gel. In time it hardens and becomes travertine. The thermal waters which have made Pamukkale a unique settlement for years, is also the life source of travertine. The word travertine comes from the word ‘tivortino’ the name of Tivoli during the Roman era. Travertine is a rock that is formed by precipitation after various chemical reactions. The geological events that have led to the thermal resources in Pamukkale have affected a wide region. There are 17 hot springs in the area that range between 35 to 100 degrees centigrade. The Pamukkale thermal resource is a unit within the regional potential and has been used since the antique ages. After the thermal water exits the source, it reaches the travertine through a 320 meter channel and flows down to the layers of the travertine. The

65 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

water here travels about 240-300 meters. Calcium carbonate, which precipitates on layered pools looks like a gel at first but hardens in time and becomes travertine.

Hierapolis Antique City Hierapolis is an important antique city that was established at the same region as Pamukkale. The city is referred to as a holy city in archeology because of the abundance of temples and religious structures. Antique geographer Strabo and Ptolemaios both claim that Hierapolis to be a Phrygian city but there is no information about the name of the city before the Hellenisticv period in antique sources. We know that life existed in the city before it was named Hierapolis because of the Mother Goddess cult. Even though information is minimal about the establishment of the city we know that it was built by Eumenes


katlarına dökülür. Burada su, ortalama 240-300 metre yol kat eder. Kat kat havuzcuklarında ve kat kat seddelerinde, çökelmekte olan kalsiyum karbonat, başlangıçta bir jel halindedir; zaman içerisinde sertleşir ve traverten olur.

Hierapolis Antik Kenti Hierapolis, Pamukkale’nin oluşum bölgesi ile aynı alanda kurulmuş en önemli antik kent. Arkeoloji literatüründe “Holy City” yani “Kutsal Kent” olarak adlandırılmasıysa, kentte bilinen birçok tapınak ve dinsel yapının varlığından ileri geliyor.

Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Bergama krallarından II. Eumenes tarafından M.Ö. II. yüzyıl başlarında kurulduğu ve Bergama’nın efsanevi kurucusu Telephos’un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera’dan dolayı, Hierapolis adını aldığı söyleniyor. Roma İmparatoru Neron dönemindeki (M.S. 60) büyük depreme kadar, Hellenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdüren Hierapolis, deprem kuşağında bulunmasından ötürü

II of the Bergama Kingdom in 2nd century B.C. and was named Hierapolis because of Amazon queen Hiera. Hierapolis, which maintained its original state affiliated with the Hellenistic urbanization philosophy until the big earthquake during the reign of Roman Emperor Nero, is devastated by this earthquake and totally renovated. After continuous earthquakes it loses its Hellenistic characteristic and becomes a typical Roman city. Hierapolis, an important center in both the

Roman and the Byzantine periods, became a metropolis in 4th century A.D. and a center for Christianity in 80 A.D. because St. Phillip, one of the apostles of Jesus, was killed here. The region is taken over by the Turks in 12th century A.D. The Temple of Apollo, which has survived to this date with all its grandeur, was built on an old and religious cave called Plutonion. The marble steps and the walls which the prophesies of Apollo were written, are worth seeing. The necropolises in the area are important in the establishment of the city as a holy place. These necropolises which are easily differentiated as tombs for wealthy people and common people are located at the north and south of the main avenue. There are more than 2 thousand tombs. The antique theatre, which is a big structure that has been well preserved, hosts 15 thousand people. Statues decorate the intervals of the columns of the theatre which was

Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikeia ve Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolis’in bir Frigya kenti olduğunu ileri sürer. Ancak antik kaynaklarda kentin Hellenistik dönem öncesi adı ile ilgili bir bilgi bulunmuyor. Hierapolis olarak adlandırılmadan önce kentte bir yaşamın var olduğu ise Ana Tanrıça kültünden dolayı biliniyor.

Hierapolis Antik Kenti

66 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


bu dönemdeki depremde büyük zarar görür ve tamamen yenilenir. Üst üste yaşadığı depremlerden sonraysa kent, tüm Hellenistik niteliğini kaybederek, tipik bir Roma kenti görünümünü alır. Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olan Hierapolis’in M.S. 4. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması (metropolis) da, M.S. 80 yıllarında, Hz. İsa’nın havarilerinden Aziz Philip’in burada öldürülmesinden kaynaklanır. Bölge, 12. yüzyıl sonlarına doğru ise Türklerin eline geçer. Yüzyıllar öncesinden günümüze kadar bütün ihtişamını koruyarak ayakta kalmayı başaran Apollon Tapınağı, eski ve dini mağara olarak bilinen Plutonion üzerine kurulmuş. Tapınaktan kalan kalıntılardan mermer merdivenler ve üzerinde Apollon kehanetinin anlatıldığı yazıların bulunduğu duvarları görülmeye değer en önemli eserlerden. Mezarlık alanlarını ifade eden nekropoller, Hierapolis’in “Kutsal Şehir” olarak adlandırılmasının ardından ayrı bir öneme sahip. Mezar yapılarının görkemine göre varlıklı ya da halk mezarı olarak kolaylıkla ayrılabilen bu nekropoller, kentin ana caddesinin kuzey ve güney doğrultusunda uzanıyor. Sayıları ise 2 binden fazla. Yamaca yaslanmış tüm cephesiyle birlikte korunabilen büyük bir yapı olan Antik Tiyatro, 15 bin kişilik. Yapımı 146 yıl süren, 50 oturma sırası bulunan ve 8 merdivenle 7 bölüme ayrılan tiyatronun sütunlarının arasını heykeller süslüyor. Sahne arkasındaki duvarlarda ise mermer kabartmalar yer alıyor. Antik çağlarında temizliğe de büyük önem veren Hierapolisliler,

yolcular şehre girdiklerinde temiz olmaları için kentin giriş ve çıkışlarına da hamamlar inşa etmişler. Antik kentte bulunan üç hamamdan “Hamam Kilise” günümüze kadar iyi korunabilirken, “Bizans Hamamı” 7. yüzyılda meydana gelen büyük depremde yıkılmış. Büyük Hamam ise bugünkü Arkeoloji Müzesi olarak karşımıza çıkıyor. Müzede, Hierapolis kazılarından çıkan eserlerin yanında Laodikeia, Colossae, Tripolis, Attuda gibi Lycos (Çürüksu vadisi) kentlerinden gelen eserler de yer alıyor. Ayrıca Tunç Çağı’nın en güzel örneklerini veren Beycesultan Höyüğü’nden elde edilen eserler de müzenin önemli bir bölümünü oluşturuyor.

Şifalı sular Pamukkale termal suyunun tedavi edici özelliği, çok eski çağlardan beri anlaşılmış, yüzyıllar sonra şifa niteliği bilimsel olarak kanıtlanmış. O yıllarda kaynaklar etrafında dini ayinler yapılır, şenlikler düzenlenir, büyük devlet adamları ve zengin kişiler antik dönemde tedavileri için Hierapolis’e gelirlermiş. Bugün olduğu gibi geçmişte de yöreye çok fazla ziyaretçinin gel-

built in 146 years; has 50 rows of seats and is divided into 7 parts by 8 stairs. There are marble reliefs on the walls behind the stage. The people of Hierapolis, who were very keen on cleanliness in the antique ages, had built baths at the entrance and exit points of the city so that visitors who came to the city were clean. While the bath-church in the city has been well preserved, the Byzantine bath had collapsed during an earthquake in the 7th century. The Big Bath is now the archeology museum. The museum exhibits artworks that were unearthed during the Hierapolis digs

67 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

along with relics from Lycian cities such as Laodicea, Colossae, Tripoli and Attuda. The artworks that were unearthed from the Beycesutlan Tumulus make up an important part of the museum.

Healing waters The healing qualities of the thermal waters in Pamukkale were known since ancient times and these qualities were scientifically proven many centuries later. Back in the day, religious ceremonies were held around the resources, festival were organized and famous people used to frequent these resources for treatment. The healing


mesini sağlayan şifalı yeraltı suları ve Hierapolis’in o dönemde de “kür merkezi” oluşu, Anadolu’da ilk turizm hareketini başlamasını sağlamış. Günümüzde eski Hierapolis kentinin bulunduğu alanda yer alan ve travertenleri yaratan sular, bölgenin en önemli ve etkin özelliği. Kentin şifalı suları kalp, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, rasitizm, felç, sinir ve damar hastalıkları, ılık içildiğinde spazmlı midelere iyi gelmekle beraber, idrar söktürücü, böbrek ve kum taşları ve idrar yolu iltihaplarının tedavisinde yardımcı. Bölgenin en önemli simgelerinden biri olan Antik Havuz, sağlığa faydalı sularıyla dünyanın sayılı havuzlarından biri olarak kabul ediliyor. Yılda binlerce kişinin yüzdüğü havuz, suyun sıcaklığı nedeni ile rahatlatıcı bir etkiye sahip olmasının yanı sıra, birçok hastalığın tedavisi konusunda da etkili. Bu konuda yapılan araştırmalara göre, Antik Havuz’un suyu, kalp hastalığı, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıklarına, içildiğinde de spazmlı midelere iyi geliyor. Bu da Roma Dönemi’nden itibaren Antik Havuz’un etrafında sürekli olarak sağlık merkezlerinin kurulmasının nedenini açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Karahayıt Kaplıcaları Pamukkale’nin beş kilometre kuzeyinde yer alan Karahayıt, kırmızı sularının içerdiği minerallerle sağlık kaynağı olma özelliğini taşıyor. Karahayıt, oluşum olarak Pamukkale ile benzer özellikleri taşısa da sudaki mineralleri bakımından ayrı özellikleri bünyesinde barındırıyor. Karahayıt’ta bulunan kaplıcalardaki yüzey şekilleri,

ak travertenlerden farklı olarak kırmızı rengin hâkim olduğu farklı bir traverten yapısını ortaya koyuyor. Termal suyun içindeki maden oksitleri nedeniyle kırmızı, yeşil ve beyaz renkli traverten tabakaları oluşuyor. Suyunun bileşimi, Pamukkale kaynağına benzemekle birlikte sıcaklığı daha fazla, serbest karbondioksiti ise daha az. 35 C˚ dolayındaki kaplıca suları ve bu suların mineral bileşimi Karahayıt’ı, sağlık turizmi açısından Türkiye’nin önemli merkezlerinden biri haline getiriyor. Roma Dönemi’nden bu yana bir şifa kaynağı olarak ziyaretçilerinin akınına uğrayan Karahayıt’ın şifalı kırmızı suları, çoğu zaman Pamukkale’deki termal suların bir tamamlayıcısı olarak uygulanırken, tek başına uygulandığında da pek çok hastalığa şifa oluyor. Banyo, içme suyu ve çamur banyosu uygulamalarıyla romatizmal, dolaşım sistemi, nörolojik, rehabilitasyon gerektiren hastalıklar, kadın hastalıkları, cilt ve deri hastalıkları ile mide ve yemek borusu hastalıklarının tedavisinde katkı sağlıyor.

waters and the fact that Hierapolis was a curing center led to the first tourism activities in Anatolia. These waters that give life to travertine at the place where Hierapolis was built, are the most important and effective characteristics of the region today. The waters of the city are helpful in the treatment of atherosclerosis, blood pressure, rheumatism, skin conditions, paralysis, nerve and blood vessel diseases, urinary conditions, stomach aches and kidney stones. The antique pool, which is one of the most important symbols of the region, is considered to be one of the most important pools in the world with its healing waters. The pool in which thousands of people swim each year, the heat of the water calms you down and is helpful in the treatment of many diseases. According to research, the water of the pool is used in the treatment of coronary conditions, atherosclerosis, blood pressure, rheumatism, skin conditions, paralysis, nerve and blood vessel diseases and stomach aches. This clearly explains the many number of health centers around the pool from the time of the Roman rule.

68 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Karahayıt Thermal Springs Karahayıt, which is located 5 kilometers to the north of Pamukkale, is a health source with minerals that are found in red waters. Karahayıt resembles Pamukkale in terms of structuring but has different characteristics because of the minerals in the waters. The surface formations at Karahayıt are red. There are red, green and white travertine layers because of the metal oxides in the thermal water. The water is hotter compared to Pamukkale but has less free carbon dioxide. The 35 degrees thermal water and the mineral combination of these waters make Karahayıt one of the most important centers in Turkey in terms of health tourism. The healing red waters of Karahayıt, which has been a hot spot for visitors since the Roman era, are used as complementary treatments to the waters in Pamukkale and are good in the treatment of many conditions when applied on their own. They are helpful in the treatment of rheumatismal, neurological diseases and conditions that require rehabilitation, skin conditions and stomach discomforts when used s bathing and drinking water and mud bath applications.


69 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


Müze / Museum Milli Mücadele Aydın Cephesi Komutanı Yörük Ali Efe’nin savaş yıllarında karargâh olarak kullandığı ve ölümünden önceki son yıllarını geçirdiği Yenipazar’daki evi, günümüzde müze olarak hizmet veriyor.

Yörük Ali Efe’s house in Yenipazar, which he used as his headquarters during the Turkish War of Independence and as his residence until his death, is now open to visitors as a museum.

Efe’nin karargâhı şimdi müze!

Efe’s headquarters is now a museum!

Aydın’ın “Sakin şehri” Yenipazar’da, Kurtuluş Savaşı yıllarına tanıklık yapmış bir ev. Kapısından içeri girdiğinizde, ağaçlar ve çiçeklerle süslü bahçesinde Ziya Gökalp’in satırları karşılıyor sizi: “Ey Yörük Ali! Sen bir kahramansın Güneşin dudağı alnından öper; Yirmi beş yaşında genç bir aslansın Baş eğer önünde dağlar, tepeler…” Bir kahramanı anlatan bu dizeler rehberiniz oluyor ve adımlar tarih sayfalarına uzanıyor. Bahçenin sol yanında, ebedi karargâhında sonsuz yerini alan Yörük Ali Efe’nin başarılarla dolu yaşantısıysa merak ettiğiniz, karşınızda duran evin kapısından içeri girmeniz yeterli.

70 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

A house in Aydın’s “slow city” Yenipazar, that has witnessed the Turkish War of Independence. The lines of poet Ziya Gökalp greet you in the garden that is adorned with trees and flowers: “Yörük Ali! You are a hero The lips of the sun kiss you on your forehead; You are a young hero at the age of 25, The mountains and hills bow to you…” These lines that tell you about our hero become your guide and steps reach to the pages of history. If you are curious about the life story of Yörük Ali Efe, which is filled with success, all you have to do is step through the doors of the house. Yörük Ali Efe’s house in Yenipazar, which he used as his headquarters during the Turkish War of Indepen-


Milli Mücadele Aydın Cephesi Komutanı Yörük Ali Efe’nin savaş yıllarında karargâh olarak kullandığı ve ölümünden önceki son yıllarını geçirdiği Yenipazar’daki evi, günümüzde müze olarak hizmet veriyor. 1980’li yıllarda çıkan yangında yanarak kaderine terk edilen ev, Yörük Ali Efe’nin ailesi tarafından müze yapılması koşuluyla Kültür ve Turizm Bakanlığına bağışlandı. Aslına uygun

restorasyon ve bahçe tanzim çalışmalarının ardından 2001 yılında hizmete açılan Yörük Ali Efe Müzesi’nde, ailesince bağışlanan kişisel eşyaları sergileniyor.

Hayatından izler taşıyor Duvarda asılı bir çerçevede dursa da geçmiş, müzenin her odası Yörük Ali’nin hayatından izler taşıyor. Önce Efe’nin zamanın bir yerinde durmuş saati takılıyor göze, ardın-

dence and as his residence until his death, is now open to visitors as a museum. The house, which was abandoned after a fire in 1980, was donated to the Ministry of Culture and Tourism provided that it will be turned into a museum. The personal belongings of Yörük Ali Efe, donated by his family, are on display at the Yörük Ali Efe Museum which was opened in 2001 after restorations.

71 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Traces from his life Even though the past is framed on the walls, each room of the museum carries traces of Yörük Ali’s life. First you see a watch of his and then his telephone that was witness to many important decisions... While the rooms on the ground floor host his personal belongings, the properties that were donated from the ethnography section of the Aydın Museum, pie-


dan da kim bilir hangi kararlara tanıklık etmiş telefonu... Zemin katta sıralanmış odalar, Milli Kahraman’ın kullandığı şahsi eşyalara ev sahipliği yaparken, Aydın Müzesi Etnografya seksiyonundan devredilen eserler ile Aydın Müzesi Kıymet Takdir Komisyonunca piyasadan alınan ve vatandaşların bağışladığı o dönemi yansıtan eşyaların dekorasyonu da, tarihin ipuçlarını veriyor.

luşturuyor. Milli Kahraman, müzenin girişinde sizi heykeliyle selamlarken, müzede başlayan tarihsel yolculuk Muslukuyu Mezarlığı’ndan müze bahçesine taşınan mezarıyla son buluyor. Adını taşıyan Yörük Ali Efe Caddesi’ndeki evde her yönüyle keşif için Efe’yi, Yenipazar sizleri bekliyor.

ces that were bought at auctions and stuff donated from citizens that reflect the decoration style of the era, provides clues to the history of the time. The rooms on the first floor are saved for family members. In the hall that houses the books donated by

Yörük Ali Efe Müzesi’nin birinci katındaki odalar ise aile üyelerine ayrılmış. Bağışlanan kitaplarla dolu bir kitaplığın konukları karşıladığı holde, Efe’nin çocuklarına ait yatak odaları, kişisel eşyalar ve oturma odası bulunuyor.

Yörük Ali’yi keşfedin! Milli Mücadele’nin unutulmaz ismi Yörük Ali Efe, tarih kitaplarına adını altın harflerle yazdırırken, müze olarak hizmet veren evi de, Efe’nin yaşantısını meraklılarıyla bu-

72 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

citizens, there are the bedrooms of Efe’s children and his personal living room.

Discover Yörük Ali! While Yörük Ali Efe has a special place in history as an unforgettable name during the Turkish War of Independence, his house, which is now a museum, unites Efe’s life with people who are curious about his life. While the national hero greets you with his statue at the entrance of the museum, the journey through his life ends at his tomb, which is located in the garden of the museum. If you want to discover Efe, his house awaits you at Yenipazar.


73 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


İnanç Turizmi / Faith Tourism

Yazı / Article: Hasibe İslam

Santa Claus lives on in Gelebeç

NOEL BABA

Gelebeç’te de yaşıyor

Mucizelerle dolu hayatıyla Noel Baba olarak da bilinen Aziz Nikolaos adına yapılan kiliselerden biri, Söke’nin Güllübahçe kasabasında bulunuyor. One of the churches dedicated to Saint Nicholas, who is known as Santa Claus, is in the town of Güllübahçe in Söke.

Terk edilmiş bir Rum yerleşiminin girişinde yer alır Gelebeç Aziz Nikolaos Kilisesi. Aydın’ın Söke ilçesi, Güllübahçe kasabası Gürsü Mahallesi’ndedir.

Gelebeç was completely abandoned after the earthquake in 1955 and only the Gürsu Quarter, which is near the church, is left standing.

Güllübahçe kasabasının ismi, 18. yüzyılda Gelebeç’tir. Kayıtlardan Aşağı Gelebeç ve Yukarı Gelebeç olmak üzere iki yerleşimin olduğu, Aşağı Gelebeç’te Türklerin, Yukarı Gelebeç’te ise Rumların oturduğu anlaşılmaktadır. 1922 yılında Rumların Anadolu’yu terk etmeleri sonucu buraya mübadele ile gelen göçmenler yerleştirilmiştir. 1955 depreminden sonra Yukarı Gelebeç tamamen terk edilmiş, sadece kilisenin etrafındaki Gürsu Mahallesi kalmıştır.

The Gelebeç Saint Nicholas Church is located at the entrance of an abandoned Greek settlement and is situated in the town of Güllübahçe in Söke.

Gürsu Mahallesi’ndeki kilise yapısı, Aziz Nikolaos adına inşa edilmiştir. Aziz Nikolaos Hıristiyan âleminin en önemli azizlerinden birisidir. Doğu ve Batı Hıristiyanlık âleminin çok sevdiği bu aziz, muhtaç ve zor durumdaki kişilere yardım eden, çocukların, özellikle de zora düşen denizcilerin koruyuculuğunu yapan bir kişidir. Aziz Nikolaos’un hayatı

The town of Güllübahçe was known as Gelebeç in the 18th century. We know from various resources that the town was split into two- Aşağı Gelebeç and Yukarı Gelebeç- and Turks used to live in Aşağı Gelebeç while Greeks lived in Yukarı Gelebeç. In 1922, after the great exchange, immigrants settled in the region after Greeks left Anatolia. Yukarı

The church in Gürsu Quarter was dedicated to Saint Nicholas. He is one of the favorite saints in the Christian religion. This beloved saint helps the poor and needy and is the saint of kids and sailors in distress. The facts of the life of Saint Nicholas are purely myth. Saint Nicholas was born in Demre in 4th century, was a bishop there, died in Demre and buried in the church that was named after him. The life of this saint, known as Santa Claus, is filled with miracles. The cult of Saint Nicholas begins to be important at the start of the 9th century. His life story is revised and churches dedicated to him start to be built A church dedicated to this Anatolian saint was built in Gelebeç many centuries after his death. In fact, an already existing church was renovated to its present state in 1821.

74 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


75 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


bölümü kilisenin güneyinde, bahçe duvarınaThe bitişik ve duvardan çıkıntılı church building,dışa which is şekildedir. Bu bölümde kemikler yer located within a two tier garden, almaktadır. was built from uneven stones. The church consists of a bell Doğu - batıand yönünde bir tower a placedikdörtgen for the bones plana sahip dıştan 25,90 calledbinanın osteofilac. The ölçüleri osteofilac x 12,85ismetredir. 2 apsisi ve 2 nefipart vardır. located on the southern Narteksofbölümüne yer the churchbitişik next toçan thekulesi garden alır. wall and is the place where the bones are stored. Kilisenin esas girişi batı tarafındaki bahçedendir. Buradan narteks The church, which haskısmına a recgelinir.tangular Narteksinplan üç girişi vardır. Kuzey on the east-west ve güneydekilerden hemen axis, has outer başka, measurements çan kulesinin anaItgiriştir. of 25, 90altındaki x 12, 85 giriş, meters. has 2 Kuzey apses tarafından kataThe çıkılan bir kapı and 2üst halls. bell tower vardır. is Bunext kapıdan duvarlardaki hatıl to theve narthex. kalıntılarından, burada ahşap döşemeli bir bölümün olduğu anlaşılmaktadır. The real entrance of the Narteksten sonra da iki church is from thekapının gardenaçıldığı on naos kısmına the westgelinir. side. From there, you reach the narthex. The narthex Kilisehas dört sütun ve bir paye ile iki three entrances. The main nefe ayrılmaktadır. Sağdaki, yanithe güney entrance is the one under

hakkındaki bilgiler gerçeklere değil, daha çok 6. yüzyılda ortaya çıkan efsaneye dayanır. Aziz Nikolaos, 4. yüzyılda Anadolu’da Antalya yakınlarında Demre’de doğmuş, bu şehirde piskoposluk yapmış, burada ölmüş ve adına yapılan kiliseye gömülmüştür. Noel Baba olarak da bilinen azizin hayatı, mucizelerle doludur. Aziz Nikolaos kültü, 9. yüzyıldan itibaren önem kazanır. Bu yüzyılda yaşam öyküsü yeniden ele alınır, adına kiliseler yapılmaya başlanır. Gelebeç’te de Anadolulu bu aziz adına yüzyıllar sonra bir kilise inşa edilmiştir. Başlangıçta burada bir kilise bulunmaktadır, ancak 1821 yılından sonra bugünkü şekliyle yeniden yapılmıştır. İki kademeli bahçe içinde yer alan kilise binası, düzgün olmayan yerel taşlardan inşa edilmiştir. Genel olarak kilise, çan kulesi ve kemiklik (osteofilak) bölümlerinden oluşur. Kemiklik

76 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


taraftaki nef, biraz daha geniş olup ana neftir ve bunun önündeki apsis de diğerine kıyasla daha büyük olup, öbürü apsidiol olarak değerlendirilebilir. Her ikisinin de üst kısımları tuğla örgü ile yapılmıştır.

bell tower. There is a door on the north side that leads to the upper floor. From the door and the plank remains on the wall we understand that there was a wooden floored area in here. After the narthex, you will reach the cella, the central part of the church.

Binanın aydınlanması her yönündeki pencereler ile sağlanmaktadır. Apsis ve apsidiolda birer, üzerlerinde de birer pencere vardır. Kuzey ve güney duvarlarda karşılıklı beşer adet pencere bulunmaktadır. Alt kesimdeki pencerelerin yükseklikleri üç metredir. Pencereler üzerinde hafifletme kemerleri bulunmaktadır. Kapının hemen bitişiğinde bir niş vardır. Apsis ve apsidiolun birleştikleri yerde daha büyükçe bir niş görülür. Nef bölümlerinden apsis ve apsidiol kısımlarına alçak iki basamakla geçilir.

The church is divided into two halls with four columns and one grade. The hall on the right is slightly larger and is the main hall. The apses in front of the hall are bigger compared to the other one. Both of them are covered with brick braiding at the top. The lighting of the building is provided by windows on all sides. There are 5 windows that face each other on the south and north walls. The windows on the lower part are 3 meters long and have light arches. There is a niche right next to the door. There is a bigger niche at the intersection point of the large and small apses. You can reach the apses from the halls by two low stairs.

Kaba moloz taşla inşa edilen

77 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


kilisenin inşasında taşlar arasında tuğla ve ahşap hatılların sıkça kullanıldığı göze çarpmaktadır. İçi sıvalı olup kapı, pencere ve bina köşelerinde daha düzgün mermer parçaların kullanıldığı ve üst kısmın sütunlar ile desteklendiği görülmektedir. Kemerli girişin üst tarafında yer alan çan kulesinin üstündeki ikinci bölüm tamamen mermerden inşa edilmiştir. Apsis, apsidiol ve binanın üzeri kiremitle kapatılmıştır. Ana nefin üzerindeki kubbe bombe yapar şekildedir. Apsislerin bulunduğu kısımda çatı iki üçgen alınlık yapmaktadır. Binanın içinde tabanlara döşeme olarak düzgün dörtgen şeklinde mermer plakalar kullanılmıştır. Narteksten neflere geçilen kapılarda ve nefleri ayıran dört adet sütunda düzgün mermer bloklar vardır. Sütunlar örme olarak yapılmıştır. Dışla aynı olan malzemenin üzeri kalın bir tuğla harcı ile kapatılmış olup bazı yerlerde alçı kabartma ve süslemeler bulunmaktadır.

Sütun gövdelerinin alçı ile sıvalı olduğu, başlık kısımlarının alçı ile yapıldığı, boyandıkları kalıntı ve izlerden anlaşılmaktadır. Tonozlu kubbelerin içi mavi, kahverengi ve yeşil tonların kullanıldığı halkalar ile süslenmiştir. Duvarlarda mavi renkli bitkisel bezemeler de kullanılmıştır. Günümüzde yapı hâlâ ayaktadır. Tonoz ve kubbeler ile duvarlardaki süslemeler oldukça iyi korunmuştur. Zemin ise defineciler tarafından yapılan kaçak kazılar sonucunda tahrip olmuştur. Duvarlarda ve tonozlarda çatlaklar, dökülmeler ve insan eliyle oluşturulan tahribat vardır. Sonuç olarak; doğal olan ve insan eliyle yapılan tahribatın bir an önce önüne geçilmesi, kilisenin statik raporlarının, röleve, restitüsyon ve restorasyon projelerinin uzmanlar tarafından hazırlanması, restore edilerek gelecek kuşaklara da kültür mirası olarak kazandırılması gerekmektedir.

The church was built from rough rubble and you can see brick and wooden planks between stones. The inside of the church is plastered, nicer marble pieces have been used in the corners of the doors and windows and the upper part is supported by columns. The second part of the bell tower which is located on top of the arched entryway is built from marble. The apses and the top of the building are covered with tiles. The dome in top of the main hall is buckled. Rectangular marble plates were used as the floor covering inside the building. There are marble blocks on the four columns and doors that separate the narthex from the halls. The columns are braided. The outside of the material inside the church has been covered with brick plaster and there are decorations in some parts. We know from the remains that

78 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

the columns were plastered with gypsum; the tops were made from the same material and were painted. The insides of the vaulted domes are decorated with blue, brown and green hoops. There are blue botanical decorations on the walls. Today, the structure still stands. Its vault, domes and decorations on the walls are well preserved. Unfortunately, the ground has been destroyed because of the illegal excavations by treasure hunters. There are cracks in the walls and vaults, all resulting from man-made destructions. In conclusion, the church needs to be protected by damage inflicted by people, the preservation and restoration plans must be prepared and this building must be restored as a cultural heritage for future generations.



Gezi / Travel

Şarap tanrısı Dionysos’un doğup büyüdüğü Nysa’da başlayan zaman tüneli, bağcılık yapıp şarap ürettiği söylenen Kavaklı köyünde farklı zaman dilimleriyle sürüyor.

Yazı ve fotoğraflar / Article and Photographs: Ceyda Adar

The time tunnel that has started in Nysa, the birthplace of Dionysus, the God of wine, continues today in the village of Kavaklı where it is believed that he produced wine.

Bazen zordur anlatması bir yöreyi. Hangi cümleyle başlasanız, hep bir şeylerin eksik kalacağı korkusu... Gördüğünüz tüm güzellikleri hem kaleme alır hem de deklanşöre basarak ölümsüzleştirirsiniz, yine de kelimeler yetmez sizde bıraktığını anlatmaya. Gezilen her yer, görülmesi gereken değildir elbet ama öyle yerler vardır ki, gezip görmeden anlamak zordur gidene…

Keşfi diyar:

Kavaklı Köyü

A place to discover:The village of Kavaklı

Yer, Sultanhisar’ın Kavaklı köyü. Namı diğer Yörük Ali Efe köyü. Aydın merkeze 28, Sultanhisar ilçesine 2, Nysa Antik Kenti’ne 5 kilometre uzaklıkta bulunan köy, tabiri caizse bölgenin gizli cenneti. Kıvrıla kıvrıla ilerlediğiniz yolun hiç ummadığınız bir anında karşınızda beliriveriyor Kavaklı. Antik kentin içinden geçilerek gidilen yedi kilometrelik köy yolunun, 710 metrelik stabilize olan

The place: Kavaklı village in Sultanhisar, also known as the village of Yörük Ali Efe. The village, which is 28 kilometers from the center of Aydın, 2 kilometers from Sultanhisar, and 5 kilometers from Nysa antique city, is the region’s hidden paradise. The village appears suddenly at the middle of a winding road. Even though the 710 meter part of the 7 kilometer village road that is stabilized puts a

80 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

halt to transportation, you will understand the meaning of ‘hidden paradise’ when you get to Kavaklı. The time tunnel that has started in Nysa, the birthplace of Dionysus, the God of wine, continues today in the village of Kavaklı where it is believed that he produced wine.

The village of Yörük Ali Kavaklı, which is thought to be established in the 1400’s, is a


Antik kentin içinden geçilerek gidilen yedi kilometrelik köy yolunun 710 metrelik stabilize olan bölümü ulaşımı biraz aksatsa da, “gizli cennet” tanımının ne anlama geldiğini Kavaklı’ya vardığınızda anlıyorsunuz.

Even though the 710ofmeter part The thermal water the spring, of theranges 7 kilometer village which from 65 to 78road degrees that is stabilized puts35a different halt to centigrade, contains transportation, you will elements, unlike any understand other hot the meaning of world ‘hiddenand paradise’ springs in the doesn’t when you get to Kavaklı. contain any dissolved heavy metals.

81 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


bölümü ulaşımı biraz aksatsa da, “gizli cennet” tanımının ne anlama geldiğini Kavaklı’ya vardığınızda anlıyorsunuz. Şarap tanrısı Dionysos’un doğup büyüdüğü Nysa’da başlayan zaman tüneli, bağcılık yapıp şarap ürettiği söylenen Kavaklı köyünde farklı zaman dilimleriyle sürüyor.

cının bulunduğu alan ise, köyün düğünler ve diğer özel günlerde bir araya geldikleri mesire alanı. Frenk Çeşmesinin suyundan içip çınar ağacının gölgesinde biraz serinledikten sonra rotamızı eski mezarların olduğu yöne doğru

Yörük Ali’nin Köyü Geçmişinin 1400’lü yıllara dayandığı söylenen Kavaklı, Aydınoğlu Beyliği Döneminde Kuvvatlı adıyla kurulmuş bir Yörük köyü. Köy muhtarı Özkan Çalışır ve köyün yerlisi Mustafa Aytürk rehberliğinde Kavaklı’nın sokaklarını adımlarken, ilk dikkatimizi çeken de Yörük kültürünün mimari ögelerini taşıyan evler oluyor. Kimileri yıpranmış yapısıyla ayakta kalmaya çalışsa da, zamanın bir yerinden selam duran evler, yaşanmışlıkların sessiz dili. Her birinin de bir hikâyesi var elbet ama içlerinde en popüler olanı, köyün gururu Yörük Ali Efe’nin çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği ev. Tahta kapının aralığından içeriye girdiğinizde, geçmiş yılların da kapısı aralanıyor. 2002 yılında restore edilerek müze haline getirilen iki katlı ahşap evde, Millî Mücadele kahramanı ve Kuva-yı Milliye Aydın Cephesi Kumandanı Yörük Ali Efe’nin özel eşyaları sergileniyor. Yörük Ali Efe’nin evinden ayrılarak Kavaklı’da geçmişin izlerini sürmeye devam ediyoruz. Dar sokaklarda kuş sesleri eşliğinde ilerlerken, karşımızda eski bir çeşme beliriyor. Frenk Çeşmesi adı verilen bu tarihî çeşme, Roma Dönemine ait. Hemen yanı başında yükselen çınar ağa-

nomad village which was known by the name of Kuvvatlı during the Aydınoğlu Seigniory. While we were walking along the streets of the village, accompanied by the local authority of the village Özkan Çalışır and a local named Mustafa Aytürk, the first thing that grabbed our attention are the houses that embody the traditional architectural elements of the nomad culture. Even though some of them are trying to survive with their torn down exterior,

also open the door to the past. In the two-storey house that was restored and turned into a museum in 2002, the personal belongings of the local war hero Yörük Ali Efe are on display. We leave Yörük Ali Efe’s house and continue to trace the clues of the past. While walking through narrow streets accompanied by the sounds of birds, we are greeted by an old fountain. This historical fountain, which is known as the French Fountain, is from the Roman era. The area right next to the fountain that hosts an old plane tree is the area where locals gather for weddings and other important events. After drinking water from the fountain and taking a breather under the plane tree, we start walking towards the old cemeteries. In the 9 cemeteries- 5 of them inactive and 4 of them in use- tombs and tomb stones belonging to the Ottoman period attract attention. In the cemeteries, which we know are 720 years old from their epitaphs, it is understood that big madrasah were once located in the village from the shapes of the stones. The tombs of Yaren Dede, İkiz Harman Dede, Topçu Dede and Hafız Hoca are among the most important tombs. The mosque of the village, which was built at the end of the 18th century, attracts attention with its wooden winged door, altar and pulpit.

A greener than green nature and healing air çeviriyoruz. Beşi atıl vaziyette, dördü kullanılmakta olan dokuz mezarlıkta Osmanlı Dönemine ait mezarlar ve mezar taşları sıklıkla göze çarpıyor. Kitabelerinden 720 yıllık mezarların bulunduğu

the houses that salute time are the silent language of past lives. Of course, each of them has a story but the most popular one is the house of Yörük Ali Efe. When you pass through the wooden door, you

82 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Kavaklı, which is situated on a hill overlooking the Büyük Menderes Plain, has fruitful lands thanks to the plain. The lands that produce olive, figs, chestnut and walnuts are the main source of income for


83 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


anlaşılan mezarlıklarda, taşların şeklinden zamanın büyük medreselerinin Kavaklı’da olduğu bilgisine ulaşılmış. Horasan’dan gelerek köyde yaşadıkları söylenen Yaren Dede, İkiz Harman Dede, Topçu Dede ve Hafız Hoca’nın mezarları da önemli mezarlar arasında. 18. yüzyılın sonlarında inşa edildiği kitabesinden anlaşılan köy camisiyse ahşap kanatlı kapısı, mihrabı ve minberiyle ilgi çekiyor.

Yemyeşil doğası, şifalı havası Büyük Menderes Ovası’na hâkim bir tepede konumlanan Kavaklı, ovanın verimli topraklarından nasibini fazlasıyla almış. Zeytin, incir, kestane, ceviz gibi ürünlerin en lezzetlisinin yetiştiği topraklar, köy halkının geçim kaynağını oluştururken selvi ve zeytin ağaçlarının yanı sıra birçok ağaç ve bitki türünün kıyasıya rekabeti, yeşilin her tonu, doğanın görsel şölenine dönüşmüş. Siz onlarca kelebeğin kanat çırpışına tanıklık ederken onlar sahip oldukları eşsiz doğanın tadını çıkarmaya çoktan başlamış. Dört bir yanı süsleyen hayıt çiçeklerini durak belleyen kelebekler, uyumlu bir birlikteliğin en güzel kareleri. Doğasına hayran kaldığım Kavaklı’nın en önemli özelliğini de keşif sırasında öğre-

niyorum: Kavaklı’nın oksijeni bol havası, başta kanser olmak üzere astım ve nefes darlığı gibi hastalıkların doğal ilacıymış. Söylentide kalmayan bu bilginin şahitleriyse kanser ve astım hastalıklarını Kavaklı’da yenen köyün yerli halkı. Sahip oldukları bu nimetleri herkesle paylaşmak isteyen Kavaklı muhtarı Özkan Çalışır’ın tek hayali, doğasıyla şifa dağıtan Kavaklı’da konaklama ve diğer ihtiyaçlarının giderilmesiyle birlikte, köyü turizme açmak. Bu hayale ortak olmak isterseniz, sağlıklı bir yaşamı doğanın kucağında sürdürmek için rotanız Kavaklı olsun!

Son durak: Köy kahvesi Zaman tünelinin sonu, köy kahvesine çıkıyor ve odun ateşinde pişen çay yudumlanıyor keyifle. Çaya lezzet katan Kavaklı sakinlerinin sıcak sohbeti, incirinin tadına, kekiğinin kokusuna da yansıyor. Kavaklı’dan en güzel şekilde uğurlanırken tek üzüntü verici şey, Nysa’yı ziyarete gelen turistlerin büyük çoğunluğunun hemen yakındaki bu doğal güzellikten nasiplerini alamadan dönüyor olmaları. Bir kez daha anlıyorum ki, bazen ne kadar uzağız en yakınlara… Keşfedelim!

84 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

locals. The competition of many types of trees turns the various shades of green into the visual festival of nature. While you witness the fluttering of hundreds of butterflies, they are already enjoying the unique nature. Butterflies, which are scattered all around the flowers, are the best examples of a harmonious union. I learn about the most important characteristic of the village while exploring the area: The oxygen filled air of Kavaklı is the natural cure for cancer, asthma and breathing problems. This is not just a myth; the locals of the town that have beaten cancer and asthma are living proofs. Özkan Çalışır’s only dream is to open the village to tourism and share these natural blessings with everyone. If you want to be a part of this dream and continue a healthy living in the midst of an amazing nature; you should visit Kavaklı!

The last stop: the village coffee house The end of the time tunnel opens up to the village coffee house and you get to sample the delicious tea brewed on a wood fire. The friendly banter of the locals of the village, who make the tea even tastier, reflects on the taste of the figs and the smell of the oregano. The only sad thing when exiting the village is seeing the tourists who have visited Nysa to be passing up on the opportunity to see this cute village. Once more, I understand that sometimes we are further away from the things that are close to us… Let’s discover!


www.ertur.com

Turizm Taşımacılığı ve Servis İşlerinde, deneyimli personeli ve güvenilir araçları ile

renklikalem.com.tr

turizm alanında her türlü hizmeti özenle vermektedir.

Kadınlar Denizi Mahallesi, Hüseyin Can Caddesi No: 34 PK.09400 Kuşadası / AYDIN 85 20 40 Tel.: + 90 256 622 20 30 Gsm.: + 90 532 613 30 62 Fax.: +90 256 622 mustafa@ertur.com info@ertur.com AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


Geleneksel Kültür / Traditional Culture

Aydın’ın Işıklı Köyü’nde hasır dokumacılığı yapan Ali Rıza Demirkol, bu el sanatını kuşaktan kuşağa aktararak günümüzde de yaşatmaya çalışıyor. Ali Rıza Demirkol, who weaves wicker in the Işıklı village in Aydın, is trying to keep the tradition alive by passing on this handicraft from generation to generation.

“Hasır otudur adım Sazlıklardır meskenim Göllerde salınır, sudan beslenirim Gün olur bir el uzanır Başka bir dünyanın kapısı aralanır Ardından aldım mı tezgâhtaki yerimi, Artık evlerdir yeni meskenim.”

Dile gelse, bu cümlelerle anlatır mıydı hislerini bilinmez ama Aydın’da geleneksel bir kültürün önemli bir parçasıdır hasır doku-

Yazı ve fotoğraflar/ Article and Photographs: Ceyda Adar

Sazlıklardan doğan sanat

Hasır Dokumacılığı

An art that was born from reeds:

Wicker weaving

macılığı. Sazlıkları süsleyen hasır otu, diğer bir değişle su kamışının, hasır dokumasına dönüşümünün hikâyesidir bu.

“My name is wicker I live in the reeds I hang around lakes and feed off the water

ditional culture. This is the story of the transformation of rush, which is also known as water-cane, into wicker weaving.

Aydın merkeze iki kilometre uzaklıkta bulunan Işıklı Köyü, hasır dokumacılığının yaşadığı az sayıdaki bölgeden biri. Köyün yerlisi Ali Rıza Demirkol da yörenin sayıları yok denecek kadar az sayıdaki ustalarından. Evinin bahçesinde kurulu tezgâhı ve dokunmayı bekleyen hasır otlarıyla bizi karşılayan Ali Rıza Demirkol

One day a hand reaches me And another world opens up When I make my way for the work stations, My new dwellings are homes.”

The village of Işıklı, which is 2 kilometers from the center of Aydın, is one of the few places that continue the tradition of wicker weaving. A local, Ali Rıza Demirkol, is one of the few masters in the region. Ali Rıza Demirkol and his family, who greet us in the yard of their house with rush that is waiting to be weaved, is trying to keep the tradition

If these words came to life, I don’t know if they would translate to his feelings but wicker weaving is a very important part of Aydın’s tra-

86 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


ve ailesi, hasır dokumacılığını kuşaktan kuşağa aktararak, günümüzde de yaşatmaya çalışıyor. Yaşını sorduğumda, belki de biraz gururla gülümseyerek söylüyor: “79” diye. Öyle ya, yaşıtları emekliliğini sürerken, o yıllardır çiftçilik yaptıktan sonra, emeklilik yıllarını çok sevdiği hasır dokumacılığına ayırmış. Son iki yıldır bu el sanatıyla uğraşan Ali Rıza Demirkol, geçmişi çok eski yıllara uzanan hasır dokumacılığının aslında köyün kadınlarının hünerli ellerinden çıktığını söylüyor: “Eskiden bu işi sadece kadınlar yapardı. Babalarımız hasır otlarını keser getirir; annelerimiz, kız kardeşlerimiz dokurdu. Kızlarım da küçüklüklerinden beri hasır dokuyorlar. Biz çiftçilikle uğraşırken, çocuklarım bu işi yapıyorlardı. Onlar yaparken ben de onlara

alive by passing on this handicraft from generation to generation.

yardım ederdim. Şimdi onlar işi bıraktı, ben devam ediyorum. Bana yardım ediyorlar ara sıra.” Deyim yerindeyse devir değişmiş ve kadınlardan gönüllü devraldığı hasır dokumacılığını ustalıkla sergilemeye başlamış Demirkol. “Merakım olmasa ve sevmesem yapamazdım” diyerek sanatının zorluğuna dem vuruyor ve hasır otunun tezgâha uzanan sürecini şöyle özetliyor:

When we ask him his age, he smiles and proudly says “79”. In fact, the people his age are enjoying their retirement while he is spending his time with this craft after retiring. Ali Rıza Demirkol, who has been engaging in the art for the past two years, tells us about the origins of this craft:

“Hazır otu deriz biz buna. Sermayesi sudur. Gölde, suda yetişir. Sudan başka yerde olmaz. Suyun içine girer, keseriz bunları tek tek. Dışarı çıkartır, kuruturuz. Bağlayıp buraya getiririz. Kuruttuktan sonra soyarız. Soyduğumuzda kalan kısım, dokumanın ana maddesi oluyor. Dokuma yapacağımız zaman akşamdan ıslatıyoruz, çünkü kuru yapılmaz bu. Sabaha kadar

87 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

“In the past, this job was done by women only. Our fathers would cut the reeds and our mothers and sisters would weave them. My daughters have been doing this since they were kids. Now they have stopped working but I keep going. They help me from time to time.” Well, times have changed and Demirkol is now a master in a craft that he picked up from women. “I wouldn’t have done it if I didn’t like it,” says Demirkol and mentions the hardships of this art. In his words, here is the journey of rush that ends at the handloom: “We call this rush. It grows in lakes, in water. It won’t grow anywhere else. We go into the water and cut them one by one. We take them out and dry them. After they are dry, we peel them. The part after


A popular material in the past

hamur gibi yumuşacık olur. O zaman çok güzel işleme oluyor.”

30 years ago from now, the entire village used to be wicker weavers. “Approximately 1500-2000 wickers were made every week in the village,” says Demirkol and adds: “But the production of nylon killed our craft. That’s why people don’t make them anymore. Everyone is retired.” Ali Rıza Demirkol also points out to the advantages of wicker weaving: “In the 1950’s these were used to cover tobacco. Wicker makes tobacco more yellow. When nylons became popular in the 60’s they started using that.”

Eskilerin popüler dokuması Bundan 30 yıl öncesi köyün tümü hasır dokumacılığı yaparmış Işıklı’da. “Aşağı yukarı haftada bin 500 - 2 bin hasır çıkardı böyle” diyor Demirkol ve ekliyor: “Ama naylonlar çıkınca bizim işimizi öldürdü. O nedenle insanlar yapmıyor artık. Herkes emekliliğini yaşıyor.” Eskisi kadar rağbet olmasa da hasır dokumasının faydalarına dikkat çekiyor Ali Rıza Demirkol: “1950’li yıllarda, tütünü dizince, üzerine örtü yapıyorlardı bunları. Hasır dokuması, tütünü çok güzel sarartır. 1960’dan sonra naylon çoğalınca hasırdan vazgeçtiler, şimdi naylon atıyorlar.”

I also learn that wicker is good for the prevention of humidity: “This was used in all the houses in the past. Now carpets are abundant and people chose carpets. In fact, wicker is healthier. It prevents humidity in rooms. We all have these in our houses and we put them under the carpets.”

Hasır dokumanın bir başka özelliğinin de rutubeti önlemesi olduğunu öğreniyorum Ali Rıza Bey’den: “Eskiden bütün evlerde kullanılırdı bu. Şimdi halı çoğaldı, insanlar bunu tercih etmiyor. Aslında hasır dokuma, sağlık bakımından çok önemlidir. Odalarda, aşağıdan gelen rutubeti önler. Bizim hepimizin evlerinde vardır bundan, halının altına koyarız bunları rutubeti geçirmesin diye.” Eskilerin popüler dokuması olan hasır, günümüzde yazlıkların dekorları arasında yerini alıyor. Taleplerin ağırlıklı olarak Bodrum, Marmaris, Kuşadası ve Fethiye’den geldiğini söyleyen Demirkol, bu sanatın yaşaması için var gücüyle çalışırken, bizler hünerli ellerini hayranlıkla izliyoruz. Kim bilir hangi evi süsleye-

cek hasır dokumalar tezgâhta ustalıkla dokunduktan sonra, yenileri alıyor tezgâhtaki yerini. Onlar yeni meskenlere yolcu, biz zamana direnen bir ustanın tezgâhında…

the peeling is the main material of the weaving. One night before the process we dampen them because we need moist materials. They become soft by morning and make great materials.”

88 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Wicker, which was a popular material in the past, is now used in the decoration of summer houses. AS Demirkol says that most of the demands come from summer resorts such as Bodrum, Marmaris, Kuşadası and Fethiye, we watch his masterful hands with admiration. After rush is masterfully woven on handlooms, new ones take their place. They are waiting to be transported to their new dwellings as we gaze upon the workbench of a master that is standing the test of time…


89 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


Ekoturizm / Ecotourism Karacasu yaylaları, total düşünülmüş ve iyi planlanmış bir ekoturizm için ‘ben buradayım’ diye sabırla işaret veriyor.

Yazı ve fotoğraflar /Article and Photographs: Hüseyin Kuruüzüm

Karacasu plateaus are signaling their existence with patience for a well planned ecotourism.

Bir ekoturizm önerisi:

Karacasu YaylalarI An eco-tourism suggestion: Karacasu Plateaus Afrodisias’ın insanları, bu muhteşem yeşil yükselişi ötelerden seyrederken, sonraları gelenler yani bizler de bu yeşil yükselişin eteklerinden Ege’nin bir başka güzelliği olan Babadağı’nı her sabah güneşin görkemli, sessiz doğuşuyla izlemişiz.

As the people of Aphrodisias watched this magnificent green elevation from afar, we too have watched another beauty of the Aegean, Babadağı each morning as the sun rose quietly.

The land that continuously ascends starting from the Karacasu turn engulfs a sea of trees providing opportunities for wonderful photographs.

Büyük Menderes Vadisi’nden Tavas-Bodrum hattına dönen tarihî yol, sizi sırasıyla; Antiocha’ya, Kindos’a, Plarasa’ya, Gordiotecus’a ve nihayet Afrodisias’a götürür. Tavas yönüne devam ederseniz bu antik kentlerin diğer örneklerini Akdeniz kıyılarına kadar görebilirsiniz. Demem o ki, Karacasu yol ayrımından başlayan, Muğla ve Antalya’ya giden yol, bilinen ve bilinmeyen kentleriyle yüzyıllardır bu coğrafyada solumaya devam eder durur. Karacasu yol ayrımından başlayarak durmadan yükselen arazi, bir ağaç denizini kucaklarken, diğer taraftan da çeşitli kilometrelerde durmadan değişen yüzlerce fotoğraf sunar insanlara. Selçukiler bu tarih vadisine geldiklerinde onlarca yerleşim

The historical road that turns from Büyük Menderes Valley to the Tavas-Bodrum route takes you through Antioch, Kindos, Plarasa, Gordiotecus and finally Aphrodisias. If you continue towards Tavas you can spot other antique cities all the way to the shores of the Mediterranean.

90 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

When the people of Seljuk came to this historical valley they established many civilizations. One of them is Karacasu. Karacasu is situated within a 10 kilometer band that starts at 600 meters at the back of Karıncalıdağ and ends at 900 meters. This band that starts at the village of Yazır and continues until the village of Âlemler is the most suitable place for settlements on Karıncalıdağ. Karacasu and its plateaus have been watching this green valley – Dandalas Valley- from 3 kilometers away but from an 800 meter elevation for many centuries.


yeri kurmuşlar. Bunlardan biri de Karacasu. Babadağ’a bakan Karıncalıdağ’ın sırtlarında 600 metreden başlayarak 900 metre yüksekliğe varan 10 kilometrelik bir bant içindedir Karacasu. Yazır köyünden başlayan ve Âlemler köyüne kadar devam eden bu şerit, Karıncalıdağ’ın aynı zamanda yerleşime en uygun yeridir. Karacasu ve yaylaları, başta sözünü ettiğimiz bu yemyeşil vadiyi -Dandalas Vadisi’ni- 3 kilometre öteden ve fakat hemen 800 metre kadar yüksekten yüzyıllardır gözler durur. 14. yüzyılda Türkler bu bölgeye yerleştikten sonra bu yerleşim biçimlerinin sadece köyler ve kasabalar olarak kalmadığını, mavi boncuklar gibi dağ eteklerine, orman içlerine dağılmış yerleşim yerlerinin de olduğunu biliyoruz.

Teke Yöresi’nden gelen insanlarımız Yörük geleneğinin has özelliği olan yaylada yaşamını buralara da taşımışlar. Bu gelenek o kadar köklüdür ki, Karacasu isminin olduğu her yerde yayla sözü bir vesileyle mutlaka konuşulur. Karacasu’da bugün sırayla sayarsak; Subaşı, Sürmeşe, Kadıbaşı, Dedebağı, Kahvederesi, Nacıpınar, Gürlek, Tekkeşin, Yuva yaylalarından bahsedebiliriz. 9 kadar yayla bugün dahi canlılıklarını sürdürüyor. Ormanlarla bazen iç içe olan, bazen ormana 50 metre kadar yaklaşan yaylalarda insanlarımız da, tarihten gelen bir geleneği, yayla anlayışı ve yaşam biçimindeki değişmelere karşın günümüzde devam ettiriyorlar.

After Turks settled in the area in the 14th century, they not only built villages and towns but we see dispersed settlements within the forest. Our citizens who came from the Teke region carried the nomad culture of living on plateaus. This tradition is so widespread that whenever someone mentions Karacasu, plateaus come to mind. These are the plateaus in Karacasu; Subaşı, Sürmeşe, Kadıbaşı, Dedebağı, Kahvederesi, Nacıpınar, Gürlek, Tekkeşin and Yuva. About 9 plateaus are still alive today. People who are still living on these plateaus, which are sometimes inside forests and sometimes 50 meters away, are continuing the traditional life styles of nomad people. When people travelling to Karacasu are 1, 5 kilometers away from the town, their cars start driving up

Karacasu’ya gelenler kasabaya 1,5 kilometre kadar yaklaştıklarında araçları hayli dik bir ram

91 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

a steep ramp. At 300 meters elevation, they start seeing the houses that are scattered around the pine forest. The plateaus they are seeing are just two of the plateaus in KaracasuKahvederesi and Nacıpınar.

An emerald blanket If you think about Aydın and Nazilli being 75 meters above sea level, hear this: this elevation increases to 576 meters at the city center of Karacasu and 750 meters when you to the plateaus. In short, when you come to the plateaus, you are 725 meters above the Büyük Menderes Plain. The land rises up to 1700 meters from the plateau like an emerald blanket. So, the mountain which starts at 700 meters and rises up to 1700 meters, looks like the hypotenuse of a straight triangl within a 3 kilometer land. If we were to exclude the moun


payı tırmanmaya başlamış olur. Karşılarında silueti belirginleşen kasabanın hemen 300 metre yükseğinde yeşil çam ormanlarının kıyısına serpilmiş yayla evlerini görürler. Gördükleri Karacasu yaylalarından sadece ikisi, Kahvederesi ve Nacıpınar’dır.

Zümrüt örtü Aydın ve Nazilli’nin denizden yüksekliğinin 75 metre olduğunu düşünürseniz bu yüksekliğin Karacasu ilçe merkezinde 576 metreye çıktığını, yaylalara vardığınızda da 750 metre olduğunu görürsünüz. Yani yaylalara ulaştığınızda Büyük Menderes Ovası’ndan 725 metre yükseğe çıkmış olursunuz. Arazi yayladan hiç kesintiye uğramadan bin 700 metreye kadar zümrüt bir örtü şeklinde yükselir. Yani 700

metrelerden bin 700 metrelere kadar yükselen dağ, 3 kilometrelik bir alan içinde bir dik üçgenin hipotenüsü gibi durur. Dağ köylerini ayrı tutarsak, Aydın’ın hiçbir ilçe merkezinde bu yeşil ve muhteşem yükseliş görülemez. Afrodisias’ın insanları, bu muhteşem yeşil yükselişi ötelerden seyrederlerken sonraları gelenler, yani bizler de bu yeşil yükselişin eteklerinden Ege’nin bir başka güzelliği olan Babadağı’nı her sabah güneşin görkemli, sessiz doğuşuyla izlemişiz.

Kuş gibi hafif uyanmak Yaylada yaşayanlar gayet iyi bilirler, geceleri ne kadar geç yatarlarsa yatsınlar, sabahın ilk

tain villages, you cannot see any other place in the center of Aydın which is greener of higher. As the people of Aphrodisias watched this magnificent green elevation from afar, we too have watched another beauty of the Aegean, Babadağı each morning as the sun rose quietly.

Waking up free as a bird The people who live on plateaus know this very well- no matter how late at night they go to bed, they wake up early in the morning, feeling as light as a bird. They almost always watch the sun rise. If you turn this into a ritual and watch the magical sun rise each morning, you too will understand the miracle that is life.

92 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

When I was telling you about peaceful and lively mornings at the plateaus, I wanted to emphasize the fresh, crisp and oxygen full air of the area. This is what people say about Kahvederesi in July if you’re going to visit the plateau: “Bring a sweater!” I don’t know if these words


will encourage you to spend one night at Kahvederesi during a hot July but believe me- even though this looks like a paradox, the words July heat and cold are commonly used at the plateaus.

saatlerinde kuş gibi hafif uyanırlar. Sabahleyin güneşin doğuşunu mutlaka görürler. Babadağı’nın güngörmüş bir yaşlıyı andıran siluetinin ardında mavi pembe ışık karışımları içinde mucizevî bir şekilde, bize gülümseyerek doğan güneşi seyrederler. Bunu her sabah bir ritüel hâline getirir de yayla evinden güneşin doğuşunu huşu ile seyrederseniz, hem güne daha iyi başlayabilir hem de yaşamın akıl almaz mucizelerinden birini her gün gözleyerek kendi varoluşunuzdaki mucizeyi anlayabilirsiniz. Yaylada sabah kalkışları terli ve yorgun değildir derken, çam ormanlarından süzülüp gelen serin, saf, bol oksijenli havasından söz etmek istedim. Temmuz sıcağında, yaylayı görmemiş, yaşamamış olanların hiçbir zaman inanmayabilecekleri: “Üşürsünüz, hırkanızı mutlaka getirin’’ önerisi, Kahvederesi kahvesi için söylenir. Bu cümlelerimiz bu yazıyı okuyanları gelecek temmuz sıcaklarında bir gecelerini Kahvederesi Yaylası için ayırmaları konusunda isteklendirecek midir, bilmiyorum. Çelişki gibi gözükse de, temmuz sıcağı ve üşümek sözcükleri en çok bizim yaylalarımızda söylenir. Delikanlı ilkbaharın bütün coşkusu bağların içlerinde bir

düğün yaşarken sonbaharın olgun duruşu, bereketi, bağ bozumunun şenlik hâline dönüşü, yine yaylalarımızda yaşananlardandır. Önce karıkların hazırlanması; sonra patlıcan, domates, biber, salatalık fidelerinin dikimi; onların bir bebek gibi yetiştirilişi, çapalanması, sulanması günlük işlerdendir. Asmaların, elmaların, kayısıların, şeftalilerin, cevizlerin, böğürtlenlerin, cennet elmalarının, armutların, fındıkların bakımı da ayrı bir güzelliktir. Birinin yaprağı buruşur gibi oluverse canınız sıkılır, neden buruştuğunu anlamaya çalışırsınız. Ne zaman ki ağaç veya fide size gülümser, siz de gülümsersiniz.

While the young spring is celebrated like a wedding in the vineyards, the mature stance of fall is celebrated on our plateaus. First the fields are prepared; then tomatoes, peppers and cucumbers are planted and taking care of them is business as usual at plateaus. It is another kind of pleasure looking after apples, peaches, apricots, walnuts, pears, hazelnuts and blackberries. If one of their leaves cringes you become sad and want to know why. When the trees smiles at you, you smile back.

Winter winds in September While I am writing this article there are more strong winds at the

Eylülde kış rüzgârları Bu yazı hazırlandığında yaylada eylül rüzgârlarından çok, kış rüzgârlarını andıran sert bir esinti var. Koca çamlar rüzgâra direniyor. Rüzgârın elinde oyuncak olmuş biberler, domatesler, patlıcanlar, meyve ağaçları bir o yana bir bu yana sallanıp duruyor. Eylül yaprakları ayaklara dolanıyor. Rüzgâr ve onun uğultusunun pencerede oluşturduğu ince sesleniş, koca tabiatın ortasında yalnız olmadığınızı; rüzgârın, kuşun, kurdun velhasıl sizin dışınızda fakat sizi sarıp sarmalayan başka varlıkların çokluğunu hissettiriyor.

93 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

plateaus than September winds. Giant pine trees are standing up to the winds. Peppers, tomatoes, egg plants and fruit trees are now slaves to the wind. Leaves are gathering at your feet. The loud cry of the wind and the echoes it makes on your windows remind you that you are not alone in the middle of nature and there are other beings that surround you. After the wind dies down, the people at the plateau will resume their daily routines. The walnuts will be shaken; they will be taken out of their green shells. Plums and pairs that have been dried days before will be put into jars. Eggplants that are unique to Karacasu and peppers that turn red once they are dry, will be stored in the darkest corner of the houses. Autumn, which makes us think about sorrow, turns into a red festival at the plateaus. After the grapes are squashed and must is gathered,


Bu rüzgâr dindikten sonra yaylada oturanlar her zamanki işlere dalacaklar. Cevizler silkilecek, yeşil kabuklarından çıkarılacak; günler öncesinden kurutulan erikler, armutlar yine günlerdir hazırlanan tarhanalar, salçalar cam kaplar içine özenle yerleştirilecek. Karacasu’ya özgü, kadife moru uzun kuru patlıcan dizileri, kurudukça kızıla dönüşen biber dizileri kış evlerinin nemsiz, en ışıksız köşelerinde saklanacak. Bir gün insanlarımıza yetmeyecek, bunlar yapılırken herkes birbirine derin bir huzurla ve bitmeyecek bir umutla: “Allah yemeyi nasip etsin.” diyecek. Hüznü çağrıştıran sonbahar, nedense bizim yaylalarımızda pekmez kazanlarının kızıl alevleriyle bir şenliğe dönüşür. Üzümlerin sıkılmasının, şıraların çıkarılmasının, pekmez toprağının kazılıp gelinmesinin ardından koca kazanlar kurulur ve şıralar pekmez toprağıyla birlikte bu kazanlarda gece boyu kaynatılır. Evin hanımı, patlıcanları, biberleri, soğanları bu kazanların altında pişirip her Karacasulunun pek sevdiği patlıcan kebabını akşam yemeğinde sofraya koyar.

Ateşin ışıltısı Yemek sonrasında pekmez kazanının çevresinde toplanan aile, bazen komşular, ateşin ruhlara verdiği ışıltıyı yaşarlar. Olgun, ekşi armutlar, taze cevizler, taze fındıklar işte tam bu sırada ateş etrafında yenir. Bağın her köşesinde mutlaka bulunabilen meyveler tabiatın cömertliğini kanıtlar. Yaylamızdaki yaşam, ancak yaşayanların anlayabileceği güzelliktedir. Yeşil kabuğunu soyduğunuzda altından çıkan tertemiz, hafif nemli cevizi parmaklarınızın ucunda şöyle bir sevgiyle, hayranlıkla

seyretmediyseniz; sulamadığınız zaman size yapraklarını büken biberleri sevindirmemişseniz; sabahleyin kahvaltınıza hiçbir markette bulamayacağınız koyu yeşil körpe biberleri, ilaçsız, kokulu domatesleri bahçeden getirmediyseniz yaylayı anlamanız zordur. Bizim yaylamızda diskoları, ışıltılı caddeleri, çığırtkan satıcıları, şık salonları bulamazsınız. Büyük kalabalıkları göremezsiniz. Herkesin birbiriyle çoğaltmaya çalıştığı bir iç dünya çokluğunu belki bulabilirsiniz. Kent yaşamının temposundan, sesinden, yalnızlığından kaçanlar için iyi bir sığınak olabilir Karacasu yaylaları. Organik diyebileceğimiz meyvelere, sebzelere buralarda rastlamanız mümkündür ve bu hâl herkes için altın değerindedir. Kendi hâlinde kalmışlığı ise yaylalarımızın son şansı olmuştur. Bu kadar zengin tabiat varlıklarına her yerde pek rastlanmıyor. Zengin bir flora ve makul bir fauna; motosiklet sporları, av sporları yapılabilecek alanlar, asırlık çamların altında yürüyüş bantları; hemen kıyısında Afrodisias gibi görkemli bir antik kent, seramik ocakları, terk edilmiş yöresel taş evler, yakın çevresindeki geleneksel Dedebağ Hayrı, kasaba içine serpilmiş çeşme kitabeleri, eski ahşap evler, ilginç biyografisiyle Yemezzâde Süleyman Rüşdî; ulaşım kolaylığı, internet bağlantısı ve paha biçilmez sessizlik, sağlıklı ortam, sanıyorum pek az yaylaya nasip olmuştur.

the juice is boiled all night in huge kettles. The lady of the house cooks eggplants, peppers and onions under the kettle and serves up a wonderful eggplant dish for dinner.

crowds. What you’ll find is inner peace which everyone tries to increase by sharing.

It may be difficult for you to understand a plateau if you’ve never felt a fresh walnut right after you’ve peeled off its skin and touched the slightly humid body, if you’ve never made the peppers happy by watering them and if you’ve never brought home organic, great smelling tomatoes for breakfast.

The plateaus of Karacasu could be a good shelter for those who want to escape from the sounds and hustle and bustle of city life. You can find organic fruits and vegetables here and this market is as valuable as gold for everyone. The fact that plateaus are left alone is in fact the last advantage for them. You cannot come across so many natural riches in one place. A rich flora and a reasonable fauna, areas for motorsports and hunting, walking courses among century old pine trees, a magnificent antique city like Aphrodisias nearby, ceramic mines, abandoned stone houses, fountain epitaphs that are scattered all around the area, old wooden houses, easy access, internet connection and silence are all that the plateau offers you.

You cannot find any loud clubs, fancy streets or luxurious halls at our plateaus. You won’t see big

Karacasu plateaus are signaling their existence with patience for a well planned eco-tourism.

The glitter of fire The families, who gather around the kettle after dinner, enjoy the glitter of the fire with their neighbors. Pears, fresh walnuts and hazelnuts are consumed right at this point. Fruits that can be found at every corner of the vineyard prove the generosity of nature.

Karacasu yaylaları total düşünülmüş ve iyi planlanmış bir ekoturizm için ‘ben buradayım’ diye sabırla ve şaşırarak el ediyor hepimize.

94 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


ATA DURAK OPTİK Bülent Durak 2012 yeni sezon optik ve güneş gözlüklerimiz gelmiştir.

www.atadurakoptik.com.tr Merkez : İstiklal Mah. 1053 Sokak. No:2 - AYDIN Tel: 0256 - 226 94 95 04 Şube : İstiklal Mah. 1055 Sokak. No:1 - AYDIN Tel: 0256 - 226 24 23 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011 e-mail: info@atadurakoptik.com.tr

renklikalem.com.tr

Göz milyarları kazandırır, milyarlar göz kazandırmaz...


El Sanatları / Handcrafts

Dut ağacının gövdesinden gelen curaya ses veren Halil Kafes, Aydın’ın Çine ilçesindeki az sayıdaki ustalardan biri. Konuşma aralarına renk katan cura sesi de mesleğine olan sevgisinin tercümanı.

Halil Kafes, who gives the sound to cura, a traditional instrument made from the mulberry tree, is one of the few masters that still continue the tradition in the borough of Çine in Aydın. The sound of the cura, which jazzes up our interview, is the translator of his love for his olursunuz. Dut ağacına ses profession. veren Halil Kafes, Aydın’ın

Dut ağacının sadece meyvesinin lezzetiyle ünlendiğini sananlardansanız, bir de curanın sesine kulak verin. Bağlama ailesinin en küçük üyesi curanın güzel sesi, dut ağacının gövdesinden kopup gelir. Usta ellerde önce teknesi oyulup, ardından da sapı ve telleri takılarak Türk Halk Müziğinde vazgeçilmez yerini alan cura, kimi zaman yürekleri acıtan kimi zaman da keyif veren eşliğiyle bilmediğiniz bir hikâyenin içine sürükler sizi. Usta vurdu mu curanın tellerine, bazen bir sevdaya tanıklık eder, bazen de bir hasretin hüznüne ortak

Yazı ve fotoğraflar/ Article and Photographs: Ceyda Adar

Dut ağacı sese geldi The mulberry tree becomes an instrument

Çine ilçesindeki az sayıda cura ustasından biri. 20 yıldır oyma çalgılar yapan Kafes’in bu el sanatıyla tanışması, kopuz adı verilen dedelerinden kalma eski bir halk çalgısını bulmasıyla olmuş. Tahtacı denilen Alevi Türkmenlerinden gelen Halil Usta, bir yandan eline aldığı curayı konuştururken diğer yandan da Tahtacı kültürünün derinliğine değiniyor: “Ben Türkmen kültüründen geliyorum. Tahtacının kültürü çok derin. Günışığına çıkmamış müzik aletleriyle dolu. İbadet ayinlerinde kullandıkları saz, cura, kemane dediğimiz çalgıları da kendileri yapıyorlar.”

If you are one of those people who think only the fruit of the mulberry tree is all that it has to offer, you should listen to the sound of cura. The beautiful sound of this small instrument comes from the body of the mulberry tree. Cura, which is an important instrument in traditional Turkish folk music, sweeps you away into a story you’ve never heard before with its sometimes sad, sometimes cheerful sounds. When the master taps the strings of the instrument you sometimes witness a love story or become a part of a sad journey.Halil Kafes, who gives the sound to cura, is one of the few masters that still continue the tradition in the borough of Çine in Aydın. Kafes, who has been ma-

96 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

king carved instruments for the past 20 years, started making cura when he found an old instrument named kopuz that belonged to his grandfather. Halil Kafes, who comes from an Alevi Turcoman clan called Tahtacı, talks about the depth of his people’s culture while playing the instrument: “I come from the Turcoman culture’ our culture is very profound. It is filled with instruments that have not yet been discovered. They used to build instruments like cura and kemane themselves.”

The best sounds come from the mulberry tree Halil Kafes started working in order to keep these traditional instruments alive and what began


En güzel sesi dut ağacı veriyor Halil Usta, atalarından yadigâr çalgıları yaşatmak için başlamış çalışmaya ve önce onarımlarla başlayan süreç, birbirinden güzel sazların yaratımına dönüşmüş. Curaya en güzel sesi veren ağacın dut olduğunu dile getiren Halil Kafes, sık damarlı ağaçları tercih ettiklerini söylüyor ve dut ağacının curaya dönüşüm sürecini şöyle anlatıyor: “Önce gider, pek mahsulü olmayan, işe yaramayan, ağaç olarak zarar veren ağaçlardan bulur, keseriz. Onu eve getirir, bekletiriz bir süre. Ağaç kurumayla yaşın arasındayken onu oymaya alırız. Teknelerin dış işçiliklerini yaptıktan sonra onları talaş dediğimiz artıkların içerisine koyar, orada biraz bekletiriz. Ondan sonra oyma işlemi yapılır. Oyma işleminden sonra da kurutulma aşaması var. Belli bir süre de onu bekletir, ondan sonra ihtiyaç olduğunda onu cura olarak kullanıma

hazır hale getirmek için en son aşamada da sapını ve tellerini takarız. Dışını iyice zımparaladıktan sonra vernikler ve kullanıma hazır hale getiririz.”

Kültür kayboluyor Zahmetli bir sürecin ardından yaptığı curaları belediyenin tahsis ettiği mütevazı dükkanında beğeniye sunan Kafes, yeterince destek görmedikleri için kültürün kaybolma tehlikesi yaşadığını şu cümlelerle anlatıyor: “Bizi destekleyen çok kişi olmadığından kültür kayboluyor. Sadece bu işi çok sevenlerin desteklemesi yetmiyor. Biz geçimimizi emeğimizle sağladığımız için zorlanıyoruz zaman zaman. Sanat da olsa büyük emekle oluyor. Bir tekneyi yapması insanın 6-7 gününü alıyor. Bunun karşılığıysa yok denecek kadar az. Çine Belediye Başkanımız sağ olsun, bir mekân verdi. Orada iki çocuğumun geleceği için uğraşıyorum.”

by mending the broken ones turned into creating the most beautiful pieces. Halil Kafes, who stresses that the best sounds for cura come from the mulberry tree, says that he prefers dense grained trees and tells us how he turns the trees into cura: “First we find old, unavailing trees and cut them down. We take them home and store them for a while. When it is almost dry we take it to carving. After we take care of the exterior of the vessel, we bury them inside wood shavings. Then we do the carving. After the carving process, there is the drying process. After that, we put on the handle and the strings. After we sandpaper the exterior we put on the varnish.”

The culture is becoming obsolete Kafes, who sells his instruments in a small shop allocated to him

97 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Usta ellerde önce teknesi oyulup, ardından da sapı ve telleri takılarak Türk Halk Müziğinde vazgeçilmez yerini alan cura, kimi zaman yürekleri acıtan kimi zaman da keyif veren eşliğiyle bilmediğiniz bir hikâyenin içine sürükler sizi.

Cura, which is an important instrument in traditional Turkish folk music, sweeps you away into a story you’ve never heard before with its sometimes sad, sometimes cheerful sounds.

by the municipality, says that this tradition is becoming obsolete because they don’t receive enough support from authorities: “There aren’t many people who support us so our tradition is dying. It is not enough that only people who love this profession support it. We are in trouble because this is our source of income. Even if it’s art, it requires great effort. It takes a week to manufacture one vessel and the financial


Bu sanatın yaşaması için Kültür ve Turizm Bakanlığının desteğine de ihtiyaç duyduklarını belirten cura ustası Halil Kafes, “Öyle çok büyük desteklere de ihtiyaç yok. Yani bizim yaşamamız için sadece ufak tefek destekler lazım. Bu işle ben geçineceğim dediğin zaman çok zor. Ama bırakayım dediğin zaman da bırakamıyorsun. Biz yaşlandık artık. Nitekim rahmetli Ramazan Usta, teknenin başında öldü. Rahmetli olduktan sonra da heykelini diktiler. Biz heykel istemiyoruz. Bana bir şey sunulacaksa, şimdi sunulsun.” diyor. Halil Kafes’in konuşma aralarına renk katan cura sesi, mesleğine olan sevgisinin tercümanı. Cura, sesiyle türkülere

enough. If you want to make a living doing this job, it is very hard. But you can’t quit that easily. I am old now. In fact, I friend of mine died on the job. They put up his statue after his death. I don’t want a statue. If they are going to do something for me, they should do it now.”

hayat verirken, el emeğiyle ona hayat veren ustalar, bu sanatın yaşaması için mücadele ediyor. Dut ağacından curaya uzanan yolun gizli kahramanları, yüzyıllardır yaşayan bir kültürün yaşam kaynağı; cura ise bu kültürün müzikal sunumu. Sesi hiç eksilmesin kulaklarımızdan...

rewards are minimal. Thanks to the municipality, I have a small store. I am trying my best for the future of my two children.” Halil Kafes, who says that they need the support of the Ministry of Culture and Tourism to keep this tradition alive, adds: “We don’t need big bucks. Small contributions will be

98 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

The sound of the cura, which jazzes up our interview, is the translator of his love for his profession. As cura gives life to traditional Turkish folk songs, masters who make them are struggling to keep this art alive. The unnamed heroes of the road that begins at the mulberry tree is the life source of a century old culture; and cura is the musical manifestation of that culture. May the sound be with you…


99 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


Sağlık Turizmi / Faith Tourism

Gümüş Dağı

eteklerinde,

ormanlık bir alan içerisinde yer

alan Alangüllü Kaplıcası,

Binlerce yıllık şifa merkezi

Alangüllü Kaplıcası

Alangüllü Thermal Spring, bünyesinde tarihi which is located Meryem Ana inside a forest on Hamamı’nı da the outskirts of Mount barındırıyor. Gümüş also harbors the historical Virgin Mary Bath.

Çeşitli hastalıklara şifa olmasının yanı sıra bedensel ve ruhsal dinginlik de sunan termal kaynaklar açısından oldukça şanslı olan Türkiye, yerli ve yabancı turistlere pek çok alternatif sunuyor. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapan bir bölgede bulunan Aydın da bu anlamda ülkemizin en önemli illerinden biri. Mineral açısından

TA healing center that is thousands of years old:

Alangüllü Thermal Spring

zengin kaynak sularına sahip olan kentte en çok tercih edilen kaplıca ise Germencik ilçesinde bulunan Alangüllü Kaplıcası. Büyük Menderes Havzası’nda, Aydın Dağları’nın uzantısı olan Gümüş Dağı eteklerinde, ormanlık bir alan içerisinde yer alan kaplıca, bünyesinde binlerce yıldır tedavi amaçlı kullanıldığı rivayet edilen tarihi Meryem Ana Hamamı’nı da barındırıyor. Alangüllü Kaplıcası’nın sıcaklığı 65-78 santigrat derece arasında

The thermal water of the

tions throughout history, is one of

spring, which ranges from 65 to

the most important cities when

78 degrees centigrade, contains

it comes to thermal hot springs.

35 different elements, unlike any

One of the most celebrated hot

other hot springs in the world

springs in the city, which has many

and doesn’t contain any dissolved

thermal resources that are rich in

heavy metals.

minerals, is the Alangüllü Thermal Spring located in the borough of

Turkey, which is very lucky in

Germencik.

terms of hot springs that provide treatment for many diseases and

Alangüllü Thermal Spring, which

physical and spiritual calmness,

is located inside a forest on the

has many alternatives for local

outskirts of Mount

and foreign tourists. Aydın, which

Gümüş also harbors the historical

has been home to many civiliza-

Virgin Mary Bath, which is thought

100 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


Alangüllü Kaplıcası’nın sıcaklığı 65-78 santigrat derece arasında değişen termal suyu, dünyada benzeri bulunmayan 35 ayrı elementi içeriyor, bir de çözünmüş halde ağır metal barındırmıyor The thermal water of the spring, which ranges from 65 to 78 degrees centigrade, contains 35 different elements, unlike any other hot springs in the world and doesn’t contain any dissolved heavy metals.

değişen termal suyu, romatizmal ve nörolojik hastalıkların kronik dönemlerinde, kireçlenme, bel ve boyun fıtığı, cilt, mide ve bağırsak hastalıkları, ortopedik kırık, selülit, böbrek taşları, idrar yolları ve buna bağlı rahatsızlıkların tedavisinde yardımcı unsur olarak kullanılabiliyor. Dünyada benzeri bulunmayan (3777 mgr/L mineralizasyonlu) 35 ayrı elementi içeren kaplıca suyunun bir diğer önemli özelliği ise insan sağlığına zararlı, çözünmüş halde ağır metal barındırmaması.

Doğayla iç içe tatil olanağı Kaplıcanın bulunduğu bölgede hizmet veren tesis Aydın İl Özel İdaresine ait, ancak özel bir firma tarafından işletiliyor. Geçtiğimiz aylarda el değiştiren ve yeniden inşa edilen 5 yıldızlı tesis, şu anda Türkiye’nin en geniş termal

hizmet birimleri ve havuzlarına sahip. Toplam 130 oda ve 450 yatak kapasitesi bulunan tesis, fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezi, termal havuz, engellilere özel havuz, açık hava peloidoterapi (çamur tedavi) merkezi ve tarihi Çelik Hamamı (Meryem Ana Hamamı) ile hizmet veriyor.

to have been used for treatment

units and pools. The facility which

for thousands of years.

has 130 rooms and 450 beds

The thermal water of the spring,

provides excellent services with its

which ranges from 65 to 78 degre-

physical therapy and rehabilitation

es centigrade, is used as an addi-

center, thermal pools, pools for

tional treatment in rheumatismal

the handicapped, open-air mud

and neurological diseases, calcifi-

therapy center and the historical

cations, hernia, skin, stomach and

Virgin Mary bath.

intestinal conditions, orthopedic Doğayla iç içe bir ortamda, sakin ve huzurlu bir tatil için gerekli her şeyi bir arada sunan Alangüllü Kaplıcası, kentin koşturmacasından kaçıp, ruhunu ve bedenini arındırmak isteyenler için ideal. Aydın-İzmir otoyolunun Germencik çıkışından 10 kilometre uzaklıkta bulunan kaplıcaya havayolu ile ulaşmak için ise 80 kilometre uzaklıktaki Menderes Havaalanı’ndan faydalanılıyor. Ayrıca Germencik’ten kaplıca alanına her saat ücretsiz servis düzenleniyor.

breaks, cellulite, kidney stones

Alangüllü Thermal Spring, which

and related diseases. Another

provides an ideal settlement for a

characteristic of the water, which

nature filled, peaceful vacation, is

contains 35 different elements, is

the place to be if you’re looking to

that it doesn’t contain dissolved

escape for the hustle and bustle of

heavy metals.

the city. You can reach the spring by land by following the Aydın-

A vacation telescoped with nature

İzmir highway and making for the

The facility that provides services

by air, the Menderes Airport is 80

at the thermal spring is owned by

kilometers away. There are free bus

the Aydın Authority but managed

rides from Germencik to the spa

by a private firm. The 5-star facility

every hour.

which was renovated recently has Turkey’s largest thermal service

101 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Germencik exit. If you are arriving


Mutfak Kültürü / Cuisine Culture

Zahmetli bir sürecin ardından sofralardaki yerini alan keşkek, özellikle kadın kadına dayanışmanın en lezzetli sunumudur.

Keşkek, which comes to the table after an effortful process, is the most delicious presentation of solidarity between women.

Yazı/Article: Havva Çetintürk / Aydın Eski Eserleri Sevenler Derneği Başkanı/ President of the Aydın Old Artworks Enthusiasts Foundation

Geçmişin düğünlerinin ana yemeği, mutfakların vazgeçilmezi: The main course of weddings past, a must in the kitchen

Keşkek

Eğer yaşımı renklerle bölseydim, çocukluğumun rengi pembe olurdu. Pamuk helvasından mı etkilenmiştim, yoksa bayramlarda ve düğünlerde yediğim çubuğa sarılmış rengârenk macundan mı bilmiyorum... Bildiğim, o günlerden gelen anılarımı hatırladıkça yüzüme bir gülümsemenin yayılmasıdır.

colors of life that brought everyone together in the village.

Bizim köyde bir düğün olmasın, herkes gelirdi. Düğün alanının değişmeyen davetlisi fıstıkçı, kız eviyse kadın çalgıcılar, erkek tarafıysa mutlaka davul zurna ekibi, köyde gencini yaşlısını bir araya getiren yaşamın renkleriydi. Üç gün üç gece süren düğünlerin davetiyesi nedense az bastırılırdı. Evleri gelinin-damadın annesi tek tek dolaşılırdı. Bazı evlere bir de lokum giderdi. Lokum alan davetli, düğün sahibinin ya yakını ya da çok önem verdiği kişilerdi. Okuntu adı verilen -davetiye yerine geçen- lokum kutusu uzatılırken, özür dileyerek davetiyenin bittiği söylenirdi. Okuntu en geç düğünden bir hafta önce verilirdi. Çünkü perşembe pazarına gelen seyyar sarraflardan yirmilik altın ( II. Mahmud’un 26. saltanat yılında (1833) basılan altın sikke) alıp geline takmak artık kaçınılmazdı.

If I had to divide my life into colors, the color of my childhood would be pink. I don’t know if I was affected by cotton candy or the colorful sugary paste I ate during holidays…All I know is that a smile is plastered on my face every time I remember those days. Everyone came together when there was a wedding in my village. The nut seller, women singers and an orchestra of drums were the

102 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

Very few invitations were printed out for weddings that lasted three days and three nights. All the houses were visited by the mothers of the bride and groom. Some houses were sent lokum. Those who received this sweet delicacy were considered to be the most important invitees. The lokum, known as okuntu, passed as an invitation, was presented with an apology because they had run out of invitations. Okuntu was presented at least one week before the wedding. Now, it was mandatory to buy some gold and give it to the bride. When you received such an invitation, you had to help the food preparations at the bride’s house, three days before the wedding. The raw products would be bought at the local market on Thursdays for


103 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


Kız evinden gelen böyle bir davetle birlikte üç gün önceden gidip, yemek hazırlığında da hazır bulunmak gerekirdi. Erzak alımı günler önce de yapılabilir ama tazeliği önemli olduğundan Perşembe pazarından almak en uygunudur diye düşünülür, aşçı da aylar önceden ayarlanırdı. Aşçı kadın, kaç kişi gelecekse ona göre alınacakların listesini verir, dana, koyun, bazen de her ikisini kesmek, düğün sahibinin ekonomik durumuna göre değişirdi. Yemekler et ağırlıklı olurdu. Hatırladığım, hazırlıkların perşembe günü öğleden sonra başlamasıydı. Komşular, yakın akrabalar; kazanlar, hamur tahtaları, tepsilerle geliyordu. Sanki büyük bir aile gibi birbirlerinin eksiğini, gediğini kapatmak çabası içindeydiler. Hamurlar yapılıyor, çorbalıklar kesiliyor, yuvarlama hazırlanıyordu. Keşkek için alınmış buğday ayıklanıyor, yanında verilecek nohutlu pilavın nohutu ıslatılıyordu. Babaanneler, yetişmekte olan kız çocuklarını bu yardımlaşmaya dâhil etmek için asma yapraklarını açtırıyor, küçük işler veriyorlardı. Zira büyüklere göre, kadın kadını üç durumda yalnız bırakmazdı: Doğumda, düğünde ve ölümde... Keşkek, düğünlerin ana yemeği sayılırdı. Zahmetliydi… Onun zahmetini eğlenceye dönüştürmek ayrı bir keyif verirdi. Dananın gerdan kısmı veya koyun eti neredeyse kemiklerinden ayrılıncaya kadar kaynatılır sonra içine buğday atılırdı. Et ve buğday kaynatılır, kaynatılırdı. Etler kemikten ayrılınca, özel iri kevgirlerle kemikler çıkarılırdı. İşin bu kısmından sonrası kızın erkek kardeşleri, babanın arkadaşları ile birlikte cumartesi sabahı kazanlarda dövülmesiyle devam ederdi. Cuma akşamüstü, çalgıcı kadınlar gelir, kadınlardan biri keman, diğeri cümbüş, biri de dümbek

(darbuka) çalardı. Cumartesi sabah erkenden gelen gençler keşkek dövmeye başlarlardı. Öğleye yakın, çalgıcılar da gelirdi. Birkaç genç kazanın dibinden özel büyük keşkek tokmağı ile karışımdan alıp, kazanın kenarına vurdura vurdura buğdayla eti ezerken, çalgıcı kadınlar yöresel türkülerle gençlere eşlik ederlerdi. Zaman zaman oyun havaları da çalarlar, gençler oynayıp tekrar kazanın başına dönerlerdi. En son kadınlardan biri zil takarak oynardı. Kadınların uzaktan izledikleri bu eğlence, oyundan sonra son

bulurdu. Zaten öğle yemeği zamanı da gelmiştir artık. Üzerine kırmızı pul biberli tereyağı gezdirilen keşkek, sofraya pilavla getirilirdi… Kimi sade severken, pilavlı tercih edenler de az değildir. Altmışlı yıllarda varlığını sürdüren, gün geçtikçe bir bir kaybolan, adına, “yerli düğünü” dediğimiz düğünlerimizden bu güne kalan, yemekleri oldu. Kimi tavuklusunu yapıyor, kimi hindilisini. Bir de yalancı keşkek diyorlar adına. Cemiyet yemeği olan keşkek, kocaman alanlardan çıktı, artık evlerde pişiyor, makinelerde eziliyor. Bence odun ateşinde, kazanlarda pişen, türkülerle lezzetlenen, mutlu bir gün kutlamasının neşesini veremiyor...

freshness and the cook would be organized days in advance. The cook, according to the guest list, would give the host a list of the ingredients and buying a cow or a sheep depended on the economic status of the host. The majority of the dishes included meat.

the point where the meat fell off the bone and wheat was added. The two would be boiled forever and ever. When the meat separated from the bone, the bones were taken out with huge sieves. After that, the brothers of the bride and the friends of the father would be in charge of the rest.

As far as I remember, preparations began Thursday afternoon. Neighbors and close relatives came to the house with big pots, dough boards and trays. They were

Friday afternoon the female orchestra arrived; one of the women played the violin, the other the drums. The youngsters who came early Saturday morning worked at the keşkek. In the afternoon, the orchestra arrived. While I worked on the dish and crushed the wheat, the orchestra accompanied me by playing traditional songs. Sometimes they would play dance tunes and the youngsters would dance before returning to the big pot. This entertainment, which was watched by women from afar, ended after the show. It is now time for lunch. Keşkek, decorated with melted margarine with red pepper flakes, was served with rice. Some like it with rice and some enjoy it just as it is.

trying to help each other as if they were a big family. Dough was prepared and soups were boiled. Wheat that was brought for keşkek was sorted out and the chickpeas for the rice were being watered. Grandmothers were making their grandchildren open grape leaves so that they could be a part of the process. Because women would not leave other women alone in three situations: birth, wedding and death… Keşkek was considered to be the main dish at weddings. It was tough to prepare. It was another kind of excitement turning the effort into fun. The meat of the veal or sheep would be boiled to

104 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

These weddings, which we call local weddings, were very popular in the 60’s but they are becoming rare with each passing day. All that is left from these weddings is this dish. Some people now prepare it with chicken, some with turkey. They call it fake keşkek. Keşkek, which is a community dish, originated at large areas but now is being cooked in houses and mixed in machines. But it is not the same as the dish that was cooked in big pots over a wooden fire and certainly doesn’t provide the same happiness…


105 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


INFO Acil Telefonlar / Emergency Telephone Numbers Yangın İhbar / Fire Warning 110 Acil Servis / Medical Emergency Service 112 Su Arıza / Water Problems 185 Tüketici Şikayet / Consumer Complaint 175 Elektrik Arıza / Electrical Breakdown 186 Alo Zabıta / Call Policing 153 Alo Ulaşım / Call Transportation 154 Polis İmdat / Police Department 155 Jandarma İmdat / Gendarmerie 156 Orman Yangınları / Forest Fire 177 Türk Telekom / Turk Telekom Telefon Arıza / Breakdown Bilinmeyen Numaralar / Unknown Numbers Danışma / Information Service Uyandırma / Wake Up Service Fono Tel / Fono Phone

121 11811 161 135 141

Hastaneler / Hospitals Aydın Devlet Hastanesi / Aydın State Hospital Aydın 82. Yıl Devlet Hastanesi / Aydın 82th Year State Hospital Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi / Adnan Menderes University Hospital Kuşadası Devlet Hastanesi / Kuşadası State Hospital Didim Devlet Hastanesi / Didim State Hospital 1 Nolu Sağlık Ocağı / Health Centre No 1 2 Nolu Sağlık Ocağı / Health Centre No 2 3 Nolu Sağlık Ocağı / Health Centre No 3 Kızılay Kan Merkezi / Red Crescent Blood Centre

0256 213 90 00 0256 212 92 20 0256 444 12 56 0256 618 24 14 0256 813 08 97 0256 213 67 71 0256 214 70 41 0256 226 22 05 0256 213 77 31

Ulaşım / Transportation TCDD Santral / Turkish State Railways Terminal 0256 225 18 24 Otogar / Terminal 0256 212 50 50 Kuşadası Limanı / Kuşadası Port 0256 612 15 13 Didim Marina / Didim Marina 0256 813 80 81 Havalimanı / Airport 0256 225 86 78 Turizm Büroları / Tourism Offices İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü / Provincial Directorate of Culture and Tourism 0256 212 85 06 Turizm Danışma / Tourism Information 0256 211 28 42 Kuşadası Turizm Danışma / Kuşadası Tourism Information Office 0256 614 11 03

Didim Turizm Danışma / Didim Tourism Information Office

0256 811 57 07

Söke İlçesi Önemli Telefonları Kaymakamlık / Governor Belediye / Municipality Hastane / Hospital Emniyet / Police Department Jandarma / Gendarmerie

0256 518 10 21-518 29 71 0256 518 10 84-518 67 79 0256 518 23 61 0256 518 98 60 0256 518 10 41

Turizm Sektör Temsilcilikleri / Tourism Sector Agencies TURSAB Kuşadası BYK / Kuşadası Regional Executive Committee Kuşadası Tanıtma Vakfı (KUTAV) / Kuşadası Promotion Foundation Didim Turizm Derneği / Didim Tourism Association Kuşadası Otel. ve İşlet. Birliği (KODER) / Kuşadası Hoteliers & Ent. Ass. Kuşadası Turist Rehberleri Derneği (KURED) / Kuşadası Tourist Guides Association Kuşadası Turizm Tanıtma Derneği / Kuşadası Tourism Promotion Association Güzelçamlı Kültür ve Turizm Derneği / Güzelçamlı Culture and Tourism Association Kuşadası SKAL Kulübü Derneği / Kuşadası SKAL Club Association

0256 614 93 34 0256 614 93 70 0256 813 61 44 0256 612 70 72 0256 612 91 18 0256 614 11 56 0256 646 13 51 0256 614 40 34

Tiyatrolar / Theatres Aydın Belediyesi Şehir Tiyatroları / Aydın Municipality City Theatres 0256 226 63 80 Muzaffer İzgü Sahnesi / Muzaffer İzgü Stage 0256 226 63 80/1296 Şükran Güngör Sahnesi / Şükran Güngör Stage 0256 226 41 81 Aydın Kültür Merkezi / Aydın Cultural Centre Hidayet Sayın Sahnesi / Hidayet Sayın Stage 0256 212 85 06 Aydın Kültür Merkezi / Aydın Cultural Centre 0256 212 85 06 Vali Yazıcıoğlu Kültür Merkezi / Vali Yazıcıoğlu Cultural Centre 0256 214 38 14 Aydın Kültür ve Sanat Merkezi / Aydın Culture and Art Centre 0256 215 30 40 Sanat Galerileri / Art Galleries İbramaki Sanat Galerisi / İbramaki Art Gallery Didim Sanat Galerisi / Didim Art Gallery

106 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

612 05 64 813 20 94


107 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011


AYDIN KÜLTÜR VE TURİZM DERGİSİ’NE SİZ DE ABONE OLUN !

1 YILLIK ABONELİK 60 TL Tarih:

/

ADIMA FATURA EDİNİZ ŞİRKET ADINA FATURA EDİNİZ

/ 20..........

AD,I SOYADI

KURUMU

GÖREVİ

ADRESİ

ŞEHİR

ÜLKE

E-MAIL

POSTA KODU

TELEFON

VERGİ DAİRESİ

FAX

VERGİ NO

.........Yıllık abonelik bedeli olan............................TL yi Halk Bankası Alsancak Şb. Kod. 0731 Hesap No.10260253 RK Renkli Kalem Medya Yapım Turizm Reklam Paz. Tic. Ltd. Şti. hesabına havale ettim. Not : Lütfen havale dekontunuzu doldurduğunuz abone formu ile birlikte aşağıdaki faks numarasına gönderiniz. ABONE TELEFON

(0232) 463 75 40

ABONE FAX

(0232) 421 92 24

E-MAİL

bilgi@renklikalem.com.tr

AYDIN’DA İKLİM

CLIMATE IN AYDIN

Aydın’da Akdeniz iklimi hüküm sürer. Yazları sıcak ve kurak, kışları yağışlı ve ılık geçer. Senelik sıcaklık ortalaması 17-18°C’dir. Kuzey rüzgarları sebebiyle Akdeniz bölgesine göre daha serindir. Senelik yağış miktarı 580-1000 mm arasındadır. Aydın’da en yağışlı mevsim kıştır. Yaz mevsiminde yok denecek kadar az yağış almaktadır. Kar yağışı ender görülür. Aydın, özellikle batıdan gelen hava akınlarına açıktır. Rüzgar yönü daha çok doğu – güneydoğu yönündedir. Bunu güneybatı (lodos) ve batı rüzgarları izler.

Mediterranean climate prevails in Aydın. The province is dry and hot in summers as well as warm and rainy in winters. Annual temperature average is 17-18°C. The province is cooler than Mediterranean Region because of north winds. Annual precipitation amount ranges 580-1000 mm. The rainiest season of Aydın is winter. There is scarcely any precipitation in summer season. Snowfall is rare. Aydın is bleak to especially air currents coming from west. Direction of the wind is mostly east-southeast, followed by southwest and west winds.

108 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011


Gezdik, gördük, anlattık...

İZMİR VALİLİĞİ KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ

KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ

KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ

Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Dergisi Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Dergisi

109 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ

KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ

KÜLTÜR ve TURİZM DERGİSİ


CHARISMA DE LUXE HOTEL Akyar Mevkii No: 5 Kuşadası/AYDIN Tel: 0 256 618 32 66 Fax: 0 256 618 32 70 info@charismahotel.com www.charismaotel.com

EPHESIA HOTELS Ilıca Mevkii Longbeach PK 195 09400 Kuşadası-AYDIN Tel: 0256 633 32 88 Faks: 0256 633 32 96 info@ephesia.com www.ephesia.com

GRAND BELISH Y.Mahalle Özgürcan Gözmen Sok. No:5 Davutlar/Kuşadası/AYDIN Tel: 0256 681 54 54 Faks: 0256 681 48 49 www.grandbelish.com

KORUMAR HOTEL Gazi Beğendi Mevkii PK. 18 09400 Kuşadası - AYDIN Tel: 0256 618 15 30 Faks: 0256 618 11 10 info@korumar.com.tr www.korumar.com.tr

ARİSTO OTEL Altınkum mah. 6.sok. no 20 Didim/AYDIN Tel: 0 256 813 3037 Fax: 0 256 813 3038 www.otelaristo.com info@otelaristo.com

ANATOLIA

RESTAURANT Hotel Özçelik Atatürk Bulvarı Türkmen Mah. Rıza Saraç Cad. no:2 Kuşadası/AYDIN Tel : 0256 614 44 90 Fax: 0256 614 45 05 www.ozcelikhotels.com ozcelik @ozcelikhotels.com

OTEL GRAND DIDYMA 3 Mevsim Caddesi No:14 Altınkum/Didim/AYDIN Tel: 0 256 813 20 38 Fax: 0 256 813 34 68 info@otelgranddidyma.com www.otelgranddidyma.com

OTEL YÜCELER Ata mah. Denizli Bulvari Opet benzin istasyonu AYDIN Tel: 0 256 231 14 06 Fax: 0 256 231 08 40 www.yuceler.com.tr info@yuceler.com.tr

DOĞUŞ DİDİM MARİNA Çamlık Mevkii 3.Koy Didim/AYDIN Telefon: 0256 813 80 81 Faks: 0256 813 14 13 didim@dogusmarina.com.tr www.dogusmarina.com.tr

ANATOLIA RESTAURANT Geyre Kasabası Karacasu/AYDIN Tel: 0256 448 81 38 Faks: 0256 448 83 61 anatolya@anatoliaturizm.com.tr www.anatoliaturizm.com.tr

Lena CLUB MEDUSA & BEACH CLUB Yalı Cad. Yeni Özel İdare Tesisleri Medusa Disco Didim/AYDIN Tel. 0256 813 75 20 www.medusadisco.com

AYDIN GÖZ HASTANESİ Muğla Bulvarı No.40 AYDIN Tel: 0256 226 86 86 www.aydingoz.com.tr

ACUN TOURISM & TRAVEL AGENCY Süleyman Demirel Bul. Melis Apt. D Blok K:1 D:3 Kuşadası/AYDIN Tel: 0 256 614 90 88 Faks: 0 256 612 98 88 kusadasi@acuntravel.com www.acuntravel.com

ANKER TURIZM SEYAHAT ACENTASI İnönü Bulvari 14 Kuşadası Tel: 0 256 612 45 98 A.Menderes Bulv. 25 AYDIN Tel: 0 256 213 20 44 info@ankertravel.net www.ankertravel.net

ÖZEL BSK ANKA HASTANESİ Efeler Mah. İzmir Bulv. No.82 AYDIN Tel: 0256 212 00 12 Faks: 0256 225 25 41 www.bskanka.com

NYSA DOĞUM HASTANESİ Adnan Menderes Mah. 533 Sok. Muğla Bulv. No.2 AYDIN Tel: 0256 211 28 28 Faks: 0256 211 28 51 www.nysadogumhastanesi.com

110 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

LENA OTO VOLKSWAGEN YETKİLİ SERVİS Aydın Muğla Karayolu 3 km No.3 AYDIN Tel: 0256 226 84 30

ATA DURAK OPTİK Merkez : İstiklal Mah. 1053 Sokak. No:2 - AYDIN Tel: 0256 - 226 94 04 info@atadurakoptik.com.tr www.atadurakoptik.com.tr

ÖZEL BAŞAK KOLEJİ Zeybek Mah. Arıkbaşı Mevkii P.K. 150 - 09020/AYDIN Telefon : 0 256 219 74 46 Fax : 0 256 219 74 48 www.basakkoleji.k12.tr info@basakkoleji.k12.tr

AYDIN KUYUMCULUK Merkez : Yeni Camii Mah. Köprübaşı No.1 Söke Tel: 0256 518 22 41 - 512 63 39 www.aydinkuyumculuk.com.tr


Hotelimiz Club Didyma Altınkum merkezinde, kalorifer ve. klimatertibatıyla yaz - kış Hizmetinizde

Altınkum Mah. Karakol Cad. No.21 Altınkum - Didim - Aydın / TÜRKİYE Tel.: +90 256 813 18 86 - 87 Fax.: +90 256 813 36 74 E-mail.: clubdidymahotel@hotmail.com

www.clubdidymahotel.com 111 AYDIN Ekim - Kasım / October - November 2011

renklikalem.com.tr

Restaurant, Havuz, Havuz bar, Cızbız bar,Teras bar, Şark köşesi, Deniz Manzarası, Split Klima, TV, Mini buzdolabı...


B U L M A C A

112 AYDIN Ekim - Kas覺m / October - November 2011



renklikalem.com.tr

www.grandbelish.com Y.Mahalle Özgürcan Gözmen Sok. No:5 Davutlar/Kuşadası-AYDIN Tel: 0256 681 54 54 Faks: 0256 681 47 48 info@grandbelish.com


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.