Ayşe ve Ailesi Sınava Hazırlanıyor / Prof. Dr. A. Kadir Özer

Page 1


2

AYŞE VE AİLESİ SINAVA hazırlanıyor


Prof. Dr. A. KADİR ÖZER

AYŞE VE AİLESİ SINAVA HAZIRLANIYOR El Ele Başarıya

3


4

AYŞE VE AİLESİ SINAVA hazırlanıyor

ayşe ve ailesi sınava hazırlanıyor / A. Kadir Özer © Remzi Kitabevi, 2013 Her hakkı saklıdır. Bu yapıtın aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz. Editör: Eylül Duru Çizimler: Kemal Urgenç Kapak: Murat Özgül

ısbn 978-975-14-1566-0 birinci basım: Eylül 2013 Kitabın basımı 3000 adet yapılmıştır. Remzi Kitabevi A.Ş., Akmerkez E3-14, 34337 Etiler-İstanbul Sertifika no: 10705 Tel (212) 282 2080 Faks (212) 282 2090 www.remzi.com.tr post@remzi.com.tr Baskı ve cilt: Remzi Kitabevi A.Ş. basım tesisleri 100. Yıl Matbaacılar Sitesi, 196, Bağcılar-İstanbul Sertifika no: 10648


Teşekkür

Teşekkür

Bu kitabın okuyucuyla buluşmasında önemli rol oynayan Öner Ciravoğlu’na ve onun aracılığı ile Remzi Kita­bevi’ne, kitabın ruhunu yakalayarak çizimleriyle taçlandıran Kemal Urgenç’e ve Türkçe yazım dilimin durulaşmasında katkılarını esirgemeyen editörüm Eylül Duru’ya içtenlikle teşekkür ederim. A. Kadir Özer İstanbul, 29 Nisan 2013

5


6

AYŞE VE AİLESİ SINAVA hazırlanıyor


Önsöz

7

Önsöz

Ülkemizde, eğitim sisteminin farklı düzeylerinde yer alan okullara girmek için düzenlenmiş sınavlar uğruna ortaya konan maddi ve manevi yatırım dünyada ender görülen boyutlardadır. Özelde ve kamuda sunulan “kalite ölçütleri” yüksek öğrenci kontenjanlarının sayısı ile o kontenjanlara talip olan öğrenci sayısı arasında dağlar kadar fark vardır. Bu farkın tetiklediği “yarış” birçok açıdan yıpratıcıdır. Bir yanda ailelerin altına girdiği maddi ve manevi yük, diğer yanda çok küçük yaşlara kadar inen “yarışmacılar”ın psikolojik altyapılarının karşı karşıya kaldığı acımasız darbeler. Geçmişte beşinci sınıf sonrasında Anadolu liselerine ve yabancı/Türk okullarına girmek için yapılan sınavlar zamanında 11 yaşındaki bir çocuğun “Kadir amca, ya bir yer kapamazsak!” sözünü asla unutamam. Kapmak! Benim aklımın erdiği psikolojik gelişim modelleri veya kuramlarının hiçbirinde, 11 yaşında bir çocuğun “kontenjan kapma” kaygısından gelişim sürecinin doğal bir evresi olarak söz edildiğini hatırlamıyorum. Çok erken yaşlarda yaşanmaya başlanan bu kaygının çocuklarımıza nasıl bir psikolojik harita çizdiği veya kontenjan “kapanlar”la “kapamayanlar”ın psikolojik varoluşlarının bundan nasıl etkilendiği konularına burada girmek elbette uygun olmayacaktır. Ancak, böylesine süreli kaygının bireysel varoluşun hayrına olmadığını da söylemeden geçmeyeyim.


8

AYŞE VE AİLESİ SINAVA hazırlanıyor

Öte yandan gerçeğimiz de budur. Çoğu ebeveyn ve çocuk darbeler alarak ve yalpalayarak bu koşuşturmanın içindedir. Belki çok az sayıda ebeveyn çocuklarını bu girdabın dışında tutma cesaretini gösterebilmektedir. Bir klinik psikolog ve psikoterapist olarak, 1986 yılından bu yana bu koşuşturmada yüksek düzeylerde kaygıyı bir bedel olarak ödeyen aileler, çocuklar ve gençlerle çalıştım. Yaptığım en belirgin saptamalardan bir tanesi, kaygı girdabına ailelerin, çocuklardan önce ve onlara rağmen kendilerini kaptırmış olmalarıydı. Böylelikle çocukla ve gençle yaptığım çalışmaya aileyi de katmanın önemini kavradım. Yaptığım önemli bir başka gözlem, kaygının, gencin edindiği bilgi düzeyini sınav öncesinde veya esnasında neredeyse sıfırlayacak bir güce sahip olmasıydı. Ancak buna rağmen, bu yarışta önemli bir sektör haline gelen dershane eğitiminde gençleri kaygılarından arındırabilecek sistemli bir müfredatın oluşturulmadığını hayretle gözlemişimdir. Bunu ciddi bir eksiklik olarak görmekteyim. Kaygı çerçevesinde dershanelerde gözlediğim en tipik eylem, sınava yaklaşıldığında öğrenciye ve ebeveyne yönelik verilen birkaç konferansın ötesine geçememektedir. Dershanelerde gerçekçi sınav tutumlarını kazandırma sürecinin müfredata alınarak sistemli bir şekilde işlenmesi hâlâ bir özlemin ötesine geçmemektedir. Bilgi edinmek ve düzeyini yükseltmek aslında kaynakların etkin kullanılması ve çabayla mümkündür. Ancak kaygı düzeyi, bu çabaların ve bilginin düzeyiyle doğru orantılı değildir. Aksine, bilgi düzeyi yüksek olan gençlerin yüksek kaygı yaşama olasılığı daha fazladır. Gençlerin yaşadığı kaygı özde, toplumsal düşünme ve değer biçimlerinin bir ürünüdür. En yalın anlamıyla, sınav sonucunun toplumsal arenada “sevilen, sayılan, önemli” vb. insan olmanın yolu olarak görülmesidir. Kaygı, bu söylemi sahiplenen gencin ödediği bir faturadır.


Önsöz

9

Yıllar boyunca öğrencilerle sınavın bir “kişilik” değil, sadece “bilgi” düzeyi ölçümü yaptığı çerçevesine bağlı kalarak çalıştım. Çabalarıyla edindikleri bilgi düzeyini kaygının darbelerinden koruyarak olduğu gibi sınava aktarabilmeleri için yaptığım gerçekçi sınav tutumu çalışmaları, bana zaman içinde çok temel bazı düşünme biçimlerinin önemini kavrattı. Bu kitap, bilgi düzeyinin kaygının etkisinden nasıl korunabileceğine ilişkin yaptığım tipik bir “gerçekçi sınav tutumu geliştirme” çalışmasının temel mantığını ve akışını yansıtır. Kitabın kahramanlarından Ayşe, Ahmet Bey ve Fatma Hanım binlerce öğrenciyi ve aileyi temsil eder. Değerli öğrenci okurum İçinde bulunduğun sınava hazırlanma süreci zaten yeterince zorluk içermektedir, biliyorum. Bu süreçte garanti edebileceğin tek şey bilgi düzeyini artırmak için ortaya koyacağın çabadır. Bu kitap, gireceğin sınavda emeklerinle oluşturduğun bilgilerini kaygıdan nasıl koruyabileceğine ilişkin öneriler ve uygulamalar içerir. Dileğim, bu öneri ve uygulamaları bilgi kazanmak kadar önemsemen ve böylelikle çabalarının kaygıdan yara almadan olduğu gibi sınava aktarılmasıdır. Değerli anne ve baba okurum Sizler çocuğunuz için kaçınılmaz ve kıyaslanamayacak güce sahip modellersiniz. Bu kitap, çocuğunuza sınav sürecinde eşlik ederken ona kaygıdan arınmış bir modelliği nasıl yapacağınızın önermelerini içerir. Kitabın kahramanı olan Ayşe’nin benimle yaptığı görüşmelerde sergilediği ve kaygısının geri planında yatan düşünme biçimlerini eminim siz de çok iyi anlayacaksınız. Ayşe ve ailesinin kendilerini kaygıya karşı bağışık kılma uğraşlarına sizin de katılmanız en büyük dileğimdir.


10

AYŞE VE AİLESİ SINAVA hazırlanıyor

Değerli meslektaş okurum Bu kitapta yüksek sınav kaygılı bir gençle yaptığım tipik bir çalışmanın temel önermelerini sizlerle paylaşmış oluyorum. Kitapta “manşetler” olarak bölüm sonlarına eklediğim saptamaları, çalıştığınız öğrencinin özeline ve özgünlüğüne uyarlayabileceğiniz uygulama önerileri olarak almanızı dilerim. Eksikliği çok duyulan gerçekçi sınav tutumlarının gelişimine araç olmanızı gönülden umut ederim.


Önsöz

İçindekiler

Ayşe ve Ailesi ile Tanışma..........................................................13 Ayşe’yi Sınav mı Kaygılandırıyor, Ayşe Sınava mı Kaygılanıyor?................................................23 Ayşe’nin Kaygılanma Becerisi....................................................32 Ayşe Aslında “Başarılı Bir Öğrenci” Olmadığını Anlıyor............41 Ayşe Başarısızlığın Değerini Anlıyor..........................................49 Ayşe, Ayşelerle Tanışıyor...........................................................56 Ayşe Sorularla Kavga Etmiyor...................................................63 Ayşe Sisli Yolda Nasıl Yürüyecek?............................................71 Ayşe Borç mu Ödüyor?.............................................................80 Ayşe Hayalindeki Sınava Giriyor................................................89 Ayşe Rahatlamayı Öğreniyor...................................................100 Ayşe Tutum Sınavına Giriyor...................................................108 Ayşe Takip Ediliyor..................................................................116 Yolculuğun Sonu: Ayşe Sınava Giriyor....................................124 Ayşe Meslek Seçiyor................................................................131

11


12

AYŞE VE AİLESİ SINAVA hazırlanıyor


Ayşe ve Ailesi ile Tanışma

13

1 Ayşe ve Ailesi ile Tanışma

Elimdeki başvuru formuna baktığımda, Ayşe’nin üniversite giriş sınavına hazırlanmak için gittiği dershanenin rehberlik servisinde çalışan bir psikolog tarafından yönlendirildiği anlaşılıyordu. Başvuru formunda yer alan kısa tarama listesinde “kaygı, uykusuzluk, mutsuzluk, takıntılı düşünme” şıklarının işaretlendiği dikkati çekiyordu. On yedi yaşındaki Ayşe, bir Anadolu lisesinde lise son sınıf öğrencisiydi. Babanın ve annenin doğum yerleri, Anadolu’nun orta ölçekli bir şehri olarak belirtilmişti. Baba bir fabrikada teknisyen, anne ise bir devlet kurumunda memur olarak çalışıyordu. Ailenin erkek çocuğu İstanbul’da bir devlet okulunda makine üçüncü sınıfta okuyordu. Bu ön bilgilenmeden sonra Ayşe ve ailesi ile tanışma zamanı gelmişti. Sınav sürecinde kendine kaygı yaşatan bir gençle tanışmadan önce içimi hafif bir hüzün ve burukluk duygusu kaplar. Bilirim ki, o genç zaten zor olan bilgi edinme sürecini kaygı ile daha da zorlaştırmıştır. Bir birey olarak gelişimine o yaş evrelerinde çok daha büyük katkılar sağlayabilecek birçok güzellikten yoksun kalmıştır. Benim için ilk toplantı büyük önem taşır. Karşımdaki gence ve ailesine bu zorlu süreci atlatmalarına yardımcı olabilmeyi çok umarım. Çalışma ikliminin daha ilk görüşmede tanım-


14

AYŞE VE AİLESİ SINAVA hazırlanıyor

landığını bilirim. Gence ne nutuk çekmek isterim, ne de “kendine gel evladım” türünden uyarılarda bulunurum. Onun içinde bulunduğu durumu ve yaşantıyı ıskalayan bir tavır izlenimi edinsin istemem. Eğer gence ailesi eşlik etmişse, ilk toplantıya herkesi davet ederim. Ayşe anne ve babasıyla gelmişti. Bekleme odasına girdiğimde dikkatimi ilk çeken, aile üyelerinin yüz ifadelerinin ve oturuş tarzlarının görünüşte farklılık sergilemesiydi. Anne ve baba yan yana, Ayşe ayrı, tek kişilik koltuğa oturmuştu. Ayşe’nin yüzünden gergin ve endişeli olduğu en yalın haliyle belliydi. Anne ve baba gülümsüyordu. Ancak o gülümsemelerin zoraki olduğunu çağrıştıran bir şeyler vardı. Sınav sürecine girmiş gençlerle çalıştığımda çoğu kez kaygının sadece ve sadece gencin bir sorunu olmadığına, ebeveynlerin de benzer bir kaygıyı yaşadığına tanıklık etmişimdir. Hatta zaman zaman ebeveynlerin sınavla ilgili çocuklarından çok daha fazla kaygılandıklarını gözlemişimdir. Kaygı duygusu, gencin sınavlara düşünceleriyle yüklediği ve bu kitabın temel odağı olan birçok yanılgılı anlamın bir çıktısıdır. Kaygı üreten nice düşünce biçiminin asıl kaynağının, gencin yaşamında başta anne ve babalar olmak üzere çok sayıda yetişkin model olduğunu ifade etmem abartılı olmayacaktır. Dolayısıyla kaygı ile çalışırken önem verdiğim konuların başında anne ve babanın kaygı durumunun ne olduğunu iyice anlamak gelir. Bekleme odasına giderek herkese hoş geldin dedikten sonra ortaya “Buyurun” dedim. Bu özellikle tercih ettiğim bir tutumdur. Bu daveti öncelikle kimin üzerine alacağını dikkatle takip ederim. Eğer sadece genç hamle yapıyorsa, anne ve babanın, meselenin çocuklarını ilgilendirdiğini düşündüğünü varsayarım. Bu bir bakıma tercih ettiğim bir tutumdur. Zira ailenin gençle yapacağım çalışmaya müdahale etme eğiliminin düşük olacağını düşünü-


Ayşe ve Ailesi ile Tanışma

15

rüm. Bu tutum, ebeveynlerin kaygılanmadığına işaret etmez. Sadece “biz yeterince kaygılanıyoruz, bari o kaygılanmasın” tavrının bir yansımasıdır. Bu gruba düşen ebeveynler genelde bana bir fırsatını bulup “biz nasıl davranalım” diye sorarlar. Bu, bir başka açıdan bakılırsa, “biz de kaygılanıyoruz ama belli etmemeye çalışıyoruz; kaygımızı göstermemek adına sizin bize önereceğiniz bir şey var mı?” sorusudur. “Buyurun” çağrım üzerine eğer gençle birlikte ebeveynlerden biri çok net bir kalkış yapıyor diğeri de onu takip ediyorsa, bu bana ebeveynler arasında gence yaklaşım konusunda bir farklılık olduğunu çağrıştırır. Net kalkış sergileyen ebeveynin kendini çoğu zaman sınav sürecine çocuğu kadar kaptırmış olduğunu, sınava sanki çocuğuyla birlikte girdiğini ve maalesef ona zaman zaman yeterince çalışmıyor veya sınavı ciddiye almıyor gerekçeleriyle kızdığını düşünürüm. Gönülsüz bir şekilde kalkma eğilimi sergileyen ebeveynin pozisyonunu ise epey zor bulurum. O ne yazık ki, diğer aile üyeleri gibi kaygılanmasına rağmen çocuğuyla eşi arasındaki gerginliği yumuşatma amacıyla tampon görevi üstlenmiştir. Çocukla birlikte odama gelme hamlesi sergileyen ebeveynlerle ilgili üç gözlem yapmışımdır. Her üç gözlemde de ebeveynler çok yüksek kaygılıdır. Birinci gözlemime göre, her iki ebeveyn de çocuklarını “yeterince” çalışmıyor diye suçlar. Yaşadıkları kaygıyı da buna bağlarlar. Yani çocuklarının sınav sürecine hazırlanma biçimini sıklıkla eleştirirler, takibe alırlar, kısıtlamalar getirirler. Aslında çocuklarına kaygılarını giderecek bir şekilde performans sergilemediği için kızarlar. Kaygılarının sorumluluğunu çocuğa atmışlardır. Bu, sınav kaygısıyla çalışırken zorlandığım ebeveyn tutumlarının başında gelir. Çocukla birlikte davete karşılık vererek görüşmeye katılma hevesi gösteren ebeveynlerle ilgili yaptığım ikinci gözle-


16

AYŞE VE AİLESİ SINAVA hazırlanıyor

mim de birincisi kadar zorluklar içerir. Burada ebeveynlerden biri yüksek düzeylerde yaşadığı kaygının sorumluluğunu çocuğuna yüklemiş ve onunla çatışma içine girmiştir. Diğer ebeveyn ise eşine çocuğa bu kadar baskı yaptığı için kızar. Çocuğunu eşinin baskısından korumak ve sıkıntısını telafi etmek amacıyla ta öbür uçta gayet yumuşak ve hoşgörülü bir tavır sergiler. Bu ailelerle görüşmeye başladığımda çok kısa zamanda anne ve babanın birbirleriyle kıyasıya kavgaya tutuştuklarına tanıklık etmişimdir. Biri diğerini katılıkla, diğeri de öbürünü yumuşaklıkla suçlar. Bu durum aslında daha kronikleşmiş ve sorunlaşmış bir aile dinamiğine işaret eder. Buradaki zorluk, çalışmanın aile terapisine dönüşmeden, odağı sınav kaygısı üzerinde mümkünse aileyle, olmuyorsa gençle tutabilmektir. Çocuklarıyla birlikte görüşme odasına gelen ebeveynlerle ilgili yaptığım üçüncü gözlem ise, her iki ebeveynin de çocukları gibi kendilerini kaygılandırdıklarının farkında olup, samimi bir şekilde onunla birlikte yardıma açık olmalarıdır. Bu tutumu sergileyen ebeveynler ve çocuklarıyla çalışmanın görece çok daha kolay ve hızlı sonuç verdiğini söyleyebilirim. “Buyurun” davetim karşısında sadece Ayşe ayaklandı. Ay­ şe’ye dönerek, “Ayşe, senin için bir sakıncası yoksa bu ilk toplantımıza anne ve babanı da davet etmek istiyorum. Seninle yapacağımız çalışmanın ne olduğunu, nasıl bir yol izleyeceğimizi ve onların bu çalışmada bize nasıl eşlik edeceklerini hep birlikte konuşalım istiyorum,” dedim. Aileyle tanıştığım ilk seferinde, aileyi görüşmeye davet etmem karşısında gencin sergileyeceği tavır da benim için önem taşır. Eğer genç bu önerim karşısında bir hoşnutsuzluk sergiliyorsa veya önerime karşı çıkıyorsa, aile içinde onun bu sınav sürecinde sergilediği çalışma biçimi ile ilgili yüksek bir kaygı olduğunu düşünürüm. Bundan kaynaklanabilecek müdaha-


Ayşe ve Ailesi ile Tanışma

17

le ve memnuniyetsizliğin kayda değer düzeylerde olabileceğini öngörürüm. Gencin, aile ile birlikte yapılacak görüşmede anne ve babanın tarafında olabileceğimi düşünmesi göze aldığım ve telafi etmeyi önemsediğim bir olasılıktır. Bu risk göze alınmaya değerdir, çünkü daha çalışmanın başında aileye, çocuklarıyla yapacağım çalışmaya müdahale etmemelerinin tüm aile bireylerinin kaygısını azaltmada büyük önem taşıdığının altını çizmek isterim. Nitekim Ayşe bu önerime pek sıcak bakmadı. Yalnız görüşmek istediğini ifade etmedi ama yüzünden pek hoşlanmadığı belliydi. Bunun üzerine, “Merak etme, annen ve babanla şimdilik bu ilk toplantımızda birlikte olacağız. Daha sonra birlikte çalışmaya devam edeceğiz,” diyerek rahatlamasını istedim. Bu önerim karşısında anne ve baba şaşırmıştı. Ancak Ayşe’ye yaptığım açıklamadan sonra anlamış gözüktüler. Hep birlikte odama geçtik. Bu ilk toplantının amacı, bir yandan çalışmanın hedefini tanımlarken, diğer yandan sınav sürecinin tam olarak anlamının ne olduğunu gerçekçi bir şekilde saptamaktır. İlk görüşmede ortaya açık uçlu sorular atıp herkesin görüş ve yorumlarını almayı pek tercih etmem. Onun yerine daha önceden hazırladığım listemdeki soruları sorarak görüşmeye bir yapı getiririm. Hazırladığım soruların temel özelliği, baştan sona hepsine “evet” yanıtının verilebileceğidir. Dolayısıyla bu ilk görüşmenin amacı, bu soruların hepsine “evet” yanıtını almaktır. Aile odamda yerini aldıktan sonra tekerlekli koltuğumu “senin yanındayım” demek istercesine Ayşe’nin yanında konuşlandırdım. “Hoş geldiniz. Sizlerle tanıştığıma sevindim. Başvurudan anladığım kadarıyla bir sınav süreci içindesiniz ve bu süreçte amacımız Ayşe’nin potansiyelini en gerçekçi bir şekilde AAS 2


18

AYŞE VE AİLESİ SINAVA hazırlanıyor

yansıtan performansı yakalamasına yardımcı olmaktır. Şimdi Ayşe’ye bu görüşme boyunca bazı sorular soracağım. Bu soruları size de sormuşum gibi kabul edin. Her birinizden yanıtları aldıktan sonra ilk toplantımızı bitirmiş olacağız. Şimdi Ayşe, sana ilk sorumu yöneltiyorum: Biliyorsun insanlar birçok meslekle geçimlerini ve mutluluklarını sağlayabilirler. Bu mesleklerin bazıları üniversite eğitimi gerektirmez. Ama sen, anladığım kadarıyla geleceğine üniversite lisans eğitimi ile edineceğin bir meslekle devam etmek istiyorsun?” Ayşe “Evet” dedi. Ahmet Bey ve Fatma Hanım sessiz kaldılar. On­lara dönerek “sizin yanıtınızı alabilir miyim” diye sordum. Fatma Hanım da “Evet” derken, Ahmet Bey “Vallahi insanın bu dünyada…” diye bir giriş yapması üzerine ona dönerek “Ahmet Bey, isterseniz sorduğum sorulara sadece ‘evet’ veya ‘hayır’ yanıtlarını verelim şimdilik. Sizin bu konuyla ilgili görüşlerinizi dinlemeyi çok önemsiyorum. Ancak bunu biraz erteleyelim, olur mu?” dedim. Bu açıklamam üzerine o da sorduğum soruya “Tabii” yanıtını verdi. Bu ilk sorudan sonra sırasıyla sorup da yanıtını “evet” olarak aldığım sorular şunlardı: 1. Gönlünde yatan mesleği edinebileceğin üniversitelerdeki kontenjanların sayısı bellidir, değil mi? 2. Gönlünde yatan mesleği senden başka arzu eden öğrencilerin sayısı, üniversite kontenjanlarından fazla olabilir mi? 3. Öyleyse üniversite yerleştirme sınavını, eldeki kontenjanları edinilen bilgi düzeyine göre doldurmayı amaçlayan bir sistem veya araç olarak kabul edebilir miyiz? 4. Bu durumda, üniversite yerleştirme sınavına hazırlanma sürecini, seni mesleki tercihine ulaştırmaya yardımcı olacak bilgileri edinme uğraşısı olarak görebilir miyiz?


Ayşe ve Ailesi ile Tanışma

19

5. Birçok genç gibi sen de bir dershaneye gidiyor musun? 6. Birçok genç gibi senin de çalışma ve soru kitapların var, değil mi? 7. Birçok genç gibi yeri geldiğinde bir öğretmenine kafana takılan bir konuyu veya soruyu sorma olanağına sahip misin? 8. Geleceğine yürürken bu sınav ile atacağın adımın senin için önemini herkesten çok kavradığını düşünebilir miyim? 9. Bu süreçte önemli olan bilgi düzeyini tercihlerini yakalayabilmek için yükseltmekse, bunun için elinden gelen çabayı ortaya koyduğunu düşünebilir miyim? Bu soruda Ahmet Bey’in diğerleri kadar seri yanıt veremediği dikkatimi çekti. “Duraksadınız Ahmet Bey, hayrola?” diye sorduğumda, “Önemsese ve çaba sarf etse bu kadar fazla televizyon seyreder mi diye düşünüyordum; biraz fazla seyrediyor gibi geliyor…” dedi. “Anladım, onun için ‘evet’ demekte duraksadınız. Ancak şöyle bakalım mı? Ayşe ve siz ortak bir amacı aynı derecede önemseyebilirsiniz, ancak amaca ulaşma uğruna göstereceğiniz çaba biçiminde farklılaşabilirsiniz. Hani, ‘her yiğidin bir yoğurt yiyiş tarzı vardır’ deyişinde olduğu gibi. Onun için farklı sorayım bu kez: “Biçimi sizin kafanızdakinden farklı da olsa Ayşe’nin amacı için çabaladığını düşünebilir miyiz?” Ahmet Bey’in bu soruyu daha rahatlıkla ‘evet’ demesinden sonra sorularıma devam ettim. 10. Ayşe, şimdiye kadarki eğitimini genelde başarılı performanslar çıkartarak sürdürmüşsün. Aynı başa-



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.