Gürcü Federasyonu Girişimi ve Yeni Anayasa Yapım Süreci(son hali)

Page 1

Türkiyeli Gürcülere Açık Mektup 1 Gürcü Federasyonu Girişimi ve Yeni Anayasa Yapım Süreci 1-“Türkiye Gürcüleri Federasyonu” Girişimi ; Türkiyeli Gürcüler Türkiye tarihinde ilk defa Gürcü kurumlarının merkezi üst bir örgütlenmesi olan Federasyon kurma sürecindedir. Bunun Gürcüler açısından Türkiye tarihinde bir ilk olması, onu asimilasyona karşı dil, kimlik ve kültür mücadelesinde nitelikli kılmaz. Federasyonun niteliği, amaç, ilke ve programının gelişkinliği ile bunların pratiğe geçirilme başarısına bağlıdır.Ayrıca bu durum Federasyon kurucu bileşenlerinin kurumsal-kadrosal gelişkinliğinden ayrı da düşünülemez. Bu aşamada maalesef, çoğunlukla ne kurumsal nede kadrosal olarak böyle bir gelişkinlikten bahsetmek olası değildir. Ancak her şeye rağmen geçmişe oranla bir adım daha ileri olma durumu nedeniyle bu süreç desteklenmeli ve geliştirilmelidir. Ancak bu günkü realite sorunludur. Çoğunluk Türkiyeli Gürcülerin dil, kültür ve kimlikte yaşadığı asimilasyonu kavramaktan uzak, bir kısmı ise bu süreci bireysel-siyasal çıkarlarına alet etme darlığındadır. Gürcüler içinde politik islamcı-muhafazakar, liberal eğilimlerin öncülük ettiği bu süreci, liberal, milliyetçi, diasporacı sahibinin sesi karşı tarafın ise baltalamaya çalıştığı, iki tarafın da amacının süreci kendi tekellerine alma, siyasal-bireysel çıkarlarına tabii kılma şeklinde olduğu iddia edilmektedir. Burada şunu kesinlikle ifade edebilirim ki, her iki anlayış farklılıklarını ne amaç, ne ilke nede programsal düzeyde Gürcü kamuoyu ile paylaşmak üzere yazılı olarak ortaya koymuş değildir. Maalesef her iki kesiminde böyle bir derdinin olmadığı iddiası yaygındır. Tüm bu iddialardan bağımsız olarak birlikte Federasyonlaşma çalışmalarına katılmış olduğumuz dostlarımızın bu konudaki samimiyetleri , tahakkümcü değil kapsayıcı,birleştirici olup olmayacakları Gürcü Kültür Merkezinin önermiş olduğu ilke-program önerilerimize yaklaşımları ile ortaya çıkacaktır. Süreç ilke ve programlar üzerinden değil sadece dedikodu trafiği üzerinden yürütülmekte olup bu durum geliştirici olmaktan ziyade var olanı da gerileten bir işlevi beraberinde getirmektedir. Bu durum özellikle son yirmi yılın bozguncuları olan sahibinin sesi, ”diaspora oyuncularının “ hastalığı olup maalesef bu sakat anlayış hala tekrarlanmak istenmektedir.Ancak unutulmasın ki süreç gittikçe farklılaşmakta olup yirmi yılda yirmi kişi olamayan bu hastalıklı,bozguncu kişi ve anlayışların yaşam bulma şansları çok azdır.Çünkü sürece yeni iradeler,yeni özneler,yeni anlayışlar girmiştir. Bu iki sorunlu anlayışın dışında asimilasyona karşı amaç, ilke ve programı belirlenmiş ciddi bir kimlik mücadelesinden yana olan kurumsal-ekonomik bağımsızlığı savunan bir anlayışın bir bileşeni olarak bu süreci her türlü bireysel-siyasal çıkarların dışında tutmaya özen göstermekteyiz. Şahsımın Gürcü Kültür Merkezi yöneticisi olarak temsilci düzeyinde Federasyon girişimi sekretaryasında yer almam bu zaaflı yaklaşımları Gürcü kamuoyu ile paylaşmama engel değildir. Asimilasyona karşı kimlik mücadelesinde samimiyetin ve dürüstlüğün göstergesi, ölçüsü dedikodu trafiğinden uzak hangi noktalarda buluştuğumuzu, hangi noktalarda ayrıştığımızı yazılı olarak Gürcü kamuoyu ile paylaşmaktır.


Bunun tersi bir durum son yirmi yılda yapıldığı gibi kariyerist -rantçı sözde Gürcü aydınlarının süreci tekeline almasına göz yummak, alanı tahakkümcü, icazetçi ,”diaspora oyuncusu” kişi ve anlayışlara terk etmektir. Demokratik çizgide bir anlayışı geliştirmeye çalıştığımız Gürcü Kültür Merkezi yönetiminin aşağıda sunmuş olduğum Federasyon amaç, ilke, program önerilerini sizlerle paylaşmak istiyorum; 2-TÜRKİYELİ GÜRCÜLER FEDERASYONU İLKE ÖNERİLERİ… Amaç;Bizler Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı Türkiyeli Gürcüler olarak dil, kültür, kimlik gibi doğuştan kaynaklı temel hak, ihtiyaç, talep ve sorunlarımız çerçevesinde ve tüm bu değerlerimizin yaşatılması, gelecek kuşaklara aktarılması için var olan Federasyona katılacak Gürcü dernekleri ile ortaklaşa faaliyetler yürütmeyi amaçlamaktayız. A-GÜRCÜLÜKTE TEMEL İLKELERİMİZ 1. Gürcülük faaliyetleri, dini, ideolojik-politik çizgilerden bağımsız, demokratik değerler içinde yürütülmelidir. 2- Ülkelere ve halklara yönelik düşmanca söylem ve tavırlara karşı durulmalı, ön yargısız olarak ötekinin kimliği tanınmalı, halklar arasında kardeşlik, dostluk desteklenmelidir. Halklar arasında var olan önyargı , aşağılama ve öteki görme anlayışının ortadan kaldırılması için, halkların birbirini aracısız tanımasının araçları geliştirilmelidir. 3- İçinde yaşanılan coğrafya ve tabiatın kültürel kimliğin bir parçası olduğu bilinciyle, doğal dengeden yana tutum alır ve Ekolojik dengeyi bozacak her türlü girişimin karşısında olur. 4-Kurulacak olan Federasyon asgari demokratik ilkeler temelinde bir kitle örgütü olup hem kurumsal hem de mali bağımsızlığını korumayı temel almalıdır. Her yönetim bu niteliğini yitirtmemek kaydıyla, içeriden ve dışarıdan değişik kurum ve kuruluşlarla yürüteceği ilişkiyi belirler. 5. Gürcülük faaliyetlerinde, hiçbir din ön plana çıkartılmamalıdır. Her dine eşit mesafede olunmalı, dinler arası barışı savunmalı, farklı inançtan olanların kardeşliğini ön plana çıkartmalı, din ve vicdan özgürlüğünü savunan bir yaklaşımda bulunulmalıdır. 6. Gürcülük faaliyetlerinde, Irkçı-Faşist ve şoven eğilimlere karşı mücadele edilmelidir. 7.Faaliyetlerimiz demokratik bir çizgide olmalı, Türkiye’nin genel demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak görülmeli ve bu temelde tüm demokrasi güçleri ile ortak hareket edilmelidir. 8. Gürcülük faaliyetleri siyasal-kariyerist , rantcı ve maddi çıkara dayalı ilişkilere kapalı olmalıdır. 9-Gürcülük faaliyetlerimiz savaş karşıtıdır. Halklar arasındaki sorunların savaşla değil barışçı demokratik yöntemlerle çözümü savunulmalıdır. 10-Türkiyeli Gürcülerinin gerçekliği iyi kavranmalı, onlar ile Gürcistan Gürcülüğü arasındaki farklılıklar ve hassasiyetler dikkate alınmalı, yüzlerce yılda oluşmuş bu farklılıkların giderilmesi zamana ve bilinçlenmeye bırakılmalı, Gürcistan merkezli Türkiye Gürcülüğünü belirleme anlayışlarından vazgeçilmelidir. 11-Anavatanla ilişkilerimiz, Anavatan ve Gürcistan halkının savunulması, desteklenmesi temelinde olmalı, ortak dil-kültürel temelli projeler için bağımsız-demokratik bir çizgide bir iletişim sürdürülmelidir. 12-Gürcüler arasında var olan dinsel ve ideolojik-politik farklılıklar üzerinden bir Gürcülük faaliyeti yürütülmemelidir. Ortaklaşılması gereken kimliksel-dilsel-kültürel ve örgütsel birlik olmalıdır. 13- Asimilasyona karşı dil-kimlik-kültür mücadelesi için gerçekçi ve kapsamlı bir mücadele programı çıkarılıp buna uygun araçlar devreye sokulmalıdır. 14-Her aşamada yaşanacak sorunların çözümünde , uygun araç ve platformlarda yazılı-sözlü olarak yapıcı olmak kaydıyla öneri, eleştiri-özeleştiri mekanizmaları devreye sokulmalıdır. 15- Kadın haklarının savunulmasında duyarlı davranır, gerekli çalışmaları yapar. B-Çalışma programına öneriler;


1.Gürcü dili, kültürü ile ilgili panel, söyleşi,sempozyum vb.etkinlikler yapar.Tarih,kimlik ,kültür ve Türkiyeli Gürcülerin göçüne yönelik gerekli bilincin oluşturulması için ortak projeler üretir,bunları hayata geçirir. 2.Türkiye Üniversitelerinde yeni Gürcü dili ve edebiyatı bölümlerinin açılmasına öncülük etmek. 3.Demokratik Anayasa yapım sürecine amaç ve taleplerimiz doğrultusunda katılmak 4.Türkiye temelinde dil ve kültürel sorunlarımızın çözümüne yönelik derneklerle ortak projeleri hayata geçirmek. 5.Dil,kimlik ve kültürden kaynaklı benzer sorunları yaşayan diğer halklarla bu sorunların çözümü için ortak hareket etmenin araçlarını yaratır. 6.Gürcü dil akademisi kurmak. 7.Türkiyeli Gürcülerin aydınlanma öncülerinden başta Ahmet Özkan Melaşvili,Hayri Hayrioğlu vb. aydınlar olmak üzere bunlara sahip çıkmak,yarattıkları değerleri yaşatmak,gelecek kuşaklara taşımak, her yıl imkanlar ölçüsünde hem İstanbul’da hem de mezarları başında anma etkinliklerinin diğer Gürcü kurum ve kişilerin de katılması hedeflenerek ortaklaşa yapmak… 8- 21 Şubat Dünya Anadil günü vb. günlerde dile vurgu yapan,Türkiyeli Gürcülerde dil blincini öne çıkaracak etkinlikler organize etmek,ortak basın açıklamaları vb.şeyler yapmak. C-Taleplerimiz ne olmalıdır; 1- Ana dilimizin yaşaması için Gürcülerin yoğun olduğu bölgelerde ilköğretimden üniversiteye kadar devlet okullarında Anadilde eğitim hakkımızın sağlanması, diğer bölgelerde ise anadilimizin Gürcü çocuklarına öğretilmesi için gerekli tüm yasal idari düzenlemeler yapılmalıdır. 2- TRT’de Gürcü dilinde ve diğer etnik dillerde yayın hakkının sağlanması. 3- Bütün etnik kimliklerin ve Anadil hakkının yasal ve anayasal güvenceye alınması sağlanmalı , bunun için Demokratik bir Anayasa yapılmalı ve diğer yasalar buna göre düzenlenmeli, Anayasada vatandaşlık tanımının etnik kimlikler üzerinden yapılmamalı… 4- Uluslar arası sözleşmelerden kaynaklı anadil ile ilgili hakların uygulanması sağlanmalıdır. 1990 yılında Birleşmiş Milletlerce kabul edilen Çocuk hakları sözleşmesinin 3 maddesine koyduğu çekincelerle 1995 yılında onaylayan T.C devleti bu çekinceleri kaldırarak anadil eğitimine olanak sağlayacak adımları atmalıdır.” 26 Kasım 2011 Gürcü Kültür Merkezi Yönetim Kurulu Yukarıda asgari düzeyde dile getirilmiş olan Gürcü Kültür Merkezi önerilerinin mutlak olmadığını, görüş ve önerilerle geliştirilmeye açık olduğunu vurgulamak isterim. Amaç asimilasyona karşı demokratik değerlerde bir kimlik mücadelesi için nitelikli bir Federasyon oluşumuna katkı sunmaktır.Bunun için öncelikle herkesin bireysel-siyasal beklenti ve çıkarlardan arınması şarttır. Şahsım ve içinde bulunduğum Gürcü Kültür Merkezi, içeriği amaç, ilke ve programla doldurulmamış,soyut dil,kültür,kimlik kavramları ile bu süreçte ortaklaşmanın mümkün olmadığı düşüncesindeyim. Dilimizin Gürcüce olması, kültürümüzün Gürcü kültürel değerleri olması, kimliğimizin Gürcü olması sadece ve sadece Gürcülüğünü inkar etmemiş dürüst Gürcüleri tanımlar. Ancak bu günkü Türkiye gerçekliğinde Gürcülerin dil, kimlik ve kültürel düzeyde yaşadıkları asimilasyona karşı ne yapılacağını açıklamaz. Eğer Gürcistan’da olsaydık dil, kültür ve kimlikle ilgili örgütlü tüm kurumlarımızın mevcut olması gerçekliğinden hareketle böyle asimilasyon gibi bir derdimizde olmayacağından kurulacak bir Federasyon sadece var olan kurumların koordine ve dayanışmasını hedefleyebilirdi. Ancak sorunlarımız ciddi olmanın da ötesinde vahimdir, hayatidir. Dili, kültürü, kimliği özellikle kentleşme süreci ile son 50-60 yılda büyük bir yok oluş ile karşı karşıya olan 2-3 milyonluk bir halkın geleceği söz konusudur. Ya dil, kimlik ve kültür temelinde ayağa kalkarak tekrar dirileceğiz, yada tarihin karanlık sayfalarında kaybolmuş diller, kültürler ve halklar gibi yok olup gideceğiz. Anadolu ve diğer coğrafyalar böyle irili-ufaklı bir çok halkın yok oluşuna şahittir.


Ya onurlu bir diriliş yada atalarına, özüne, kimliğine, geleceğine, torunlarına ihanet eden onursuzca bir yok oluş.Tercih bize ait… Kurulacak bir Federasyon, biçimsel olarak sadece dil, kimlik ve kültür diyerek çoğunluğu köy-yöre dernekleri işlevselliğini aşmayan Gürcü kurumlarının sayısal bileşimi-dayanışması-koordinasyonu ile bir yere varamaz. Böyle bir Federasyon olsa olsa köy dernekleri Federasyonu gibi bir şey olur. Böyle bir durum,yüzyılı aşkın bir süreçte devam ettirilen doğal-iradi asimilasyon sürecinin sözde sivil toplum kurumları düzeyinde daha sinsi bir şekilde sürdürülmesidir.Ne şahsımın içinde bulunduğu demokratik anlayış nede Gürcü Kültür Merkezi böyle bir sürecin suç ortakları asla olmayacaktır. Herkes bilir ki, doktor hastasına zatürre teşhisi koyduysa bunun reçetesi Aspirin değil Anti-biotik destekli bir tedavidir. Halkların dil,kültür ve kimlikten kaynaklı değerleri tıpkı canlı organizmalar gibidir.Yaşaması yada ölmesi ona uygun araçların yaratılıp yaratılmamasına bağlıdır.Hele bu sosyal gövde yüzyılı aşkın bir süreçte asimilasyon zehiri ile ölüme sürüklendiyse bu duruma bırakın ciddi demeyi hayatidir. Eğer Türkiyeli Gürcü aydınları olarak sözde olmaktan çıkıp trenin lokomotifi olarak özde Gürcü aydını olmak istiyorsak öncelikle “ hastalığı “ doğru teşhis etmek akabinde ona uygun tedavileri uygulamak zorundayız.Yoksa ne tarih nede gelecek kuşaklar,torunlarımız bizi affedecektir. 3-Gürcü Çalıştaylarına dair; Yukarıdaki görüşlerime ilaveten birinci ve ikinci Gürcü çalıştayları hakkında düşüncelerimi özet olarak sizlerle paylaşmak istiyorum; 16 Ekim 2011 günü İstanbulda gerçekleşen Türkiye Gürcüleri 1.Çalıştayına; Gürcü Kültür Merkezi,Gürcistan Dostluk Derneği,İstanbul Kafkas Gürcü Kültür Dernek Girişimi,İzmit Kafkas Gürcü Dernek Girişimi,Düzce Gürcü Kültür Derneği,Ankara Gürcistan Dostluk-Dayanışma Vakfı,Orhangazi Kafkas Derneği,İznik Kafkas Derneği,Çarşamba Kafkas-Batum Gürcü Dernek Girişimi,Ordu Kafkas-Batum Gürcü Dernek Girişimi olmak üzere 11 Dernek ve vakıf olmak üzere toplam 110 dostumuz katılmıştır. Bu çalıştayda ortak eğilim olarak Gürcü Dernekleri Federasyonlaşma çalışmaları için ortak toplantıların başlatılması kararı çıkmış olup ekte sunmuş olduğum sonuç bildirgesi yayınlanmıştır. Ayrıca ekte sunmuş olduğum çalıştay gündemlerine ilişkin kurumların ve şahısların sunumlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak hem birinci hem de ikinci çalıştayda gördüğüm bir darlığımız , gündeme ilişkin Gürcü Kültür Merkezi,Gürcistan Dostluk Derneği ve Kafkas Gürcü Derneği dışında yeterli hazırlıkla gelen yok gibiydi.Birinci çalıştayda bu kurumların dışındaki dostlarımız sadece çalıştayı selamlayarak başarı dileklerini ifade eden kısa konuşmalar yapmıştır.Umarım bu darlık önümüzdeki toplantılarda aşılmış olur. 27 Kasım 2011 günü Düzce Gürcü Kültür Derneği misafirliğinde gerçekleşen Türkiye Gürcüleri 2.Çalıştayına; Gürcü Kültür Merkezi,Gürcistan Dostluk Derneği,İstanbul Kafkas Gürcü Kültür Derneği, Düzce Gürcü Kültür Derneği,Ankara Gürcistan Dostluk-Dayanışma Vakfı,İznik Batum Kafkas Derneği,Gönen Batum ve Artvinliler Kültür ve Dayanışma Derneği,İstanbul Beykoz Batumlular Derneği olmak üzere 8 Dernek ve vakıf olmak üzere toplam 60 dostumuz katılmıştır. Bu çalıştayda gündeme getirilen birkaç soru şunlardır; 1.Çarşamba, Orduda kuruluş girişimleri yapılan, İstanbul’da ise Volkan Şeker ve arkadaşlarının kurmuş olduğu Kafkas Gürcü Kültür Dernek’leri Federasyonda yer edinmek için mi kuruluyor?


Volkan Şeker almış olduğu sözde; yeni dernek çalışmalarının Federasyonlaşma sürecinden önce başlatıldığını ifade etmiştir. Bu soruların tabii ki bir anlamı olacaktır ancak bence hangi beklenti ile kurulmuş olursa olsun yeni kurulan Gürcü kurumlarının Türkiyeli Gürcülerin yaşadığı dil, kültür ve kimlikten kaynaklı sorunlarına programsal-pratik düzeyde çözüm getiren projeler hayata geçirip geçiremeyecekleri daha da önemlidir.Temel soru asimilasyonu durduracak ve geleceğimizi kazanacak bir mücadele programı hayata geçirebilecek miyiz yoksa güzel Gürcü yemekleri,güzel Gürcü müzikleri,güzel Gürcü dansları ile mest olup “Gaumarcos Sakartvelo,”Gaumarcos Turketis Kartvelebi” diyerek asimilasyonun yedeğine düşerek kendi ipimizi kendimiz mi çekeceğiz ? Kültür,dil ve kimliğimiz yok oluş aşamasında,büyük bir asimilasyon ile karşı karşıya iken hangi Gürcü bu yemekleri,bu müziği ve bu dansları hak ediyor?Bunları hak etmek için ne yapıyoruz ? Bunları hak etmiyoruz, sadece geçmişin mirasını yiyerek bu günümüzü ve geleceğimizi tüketiyoruz. 2. Gürcü Kültür Evi,Türk-Gürcü Dostluk Vakfı,Bursa Batumlular Derneği,İnegöl Kafkas Folklor Derneği vb.bazı dernek ve vakıflar neden bu süreçte yer almıyor? Bu konuda Sekreterya olarak bu kurumlara teker teker gidildiği ve katılacaklarını ifade ettikleri,ancak daha sonra bazı gerekçelerle katılmadıkları,katılmama konusunda net doyurucu bir açıklama alınamadığı ifade edildi. İkinci çalıştayda ben ve bazı katılımcılar bu kurumların katılıp katılamayacaklarını, katılmayacaklarsa bunun nedenlerini açıklamalarının yazılı olarak istenmesi gündeme getirilmesine rağmen dikkate alınmaması ciddi bir eksiklikti.Yazılı olarak görüş alınması dedikodu ve polemikleri büyük oranda önleyebilirdi. Diğer önemli bir gündeme gelen durum katılmayan bazı Gürcü kurumları ile görüşülmesi için ortak bir komisyon oluşturulması karara bağlandı. Her iki çalıştayda tartışılan en önemli ana başlıklardan biri Federasyonun dil, kimlik,kültür dışında din eksenli faaliyet yürütüp yürütmeyeceği konusu idi. Bu konuda Gürcistan Dostluk Derneği kendi kurumsal çalışmalar içinde dini eserlerin Gürcüceye kazandırılarak Gürcistan Acara-Batum bölgesinde bunların Müslüman Gürcülere dağıtımına devam edeceklerini, Gürcistanda kutlu doğum haftaları,toplu kurban kesimleri,toplu sünnet törenleri vb.dini faaliyetlerine devam edeceklerini ve kimsenin buna müdahale etmeye de haklarının olmadığını ancak bu çalışmalarını Federasyona taşımayacaklarını ve de dayatmayacaklarını ifade etmiştir. Özellikle Gürcü Kültür Merkezinin zaman darlığı nedeniyle ikinci çalıştayda gündeme getiremediği yazılı ilke-program önerilerinde yer alan; “Gürcülük faaliyetleri, dini, ideolojik-politik çizgilerden bağımsız, demokratik değerler içinde yürütülmelidir. Gürcülük faaliyetlerinde, hiçbir din ön plana çıkartılmamalıdır. Her dine eşit mesafede olunmalı, dinler arası barışı savunmalı, farklı inançtan olanların kardeşliğini ön plana çıkartmalı, din ve vicdan özgürlüğünü savunan bir yaklaşımda bulunulmalıdır.” anlayışı bu konuda bizlere yol gösterebilir. Ayrıca ikinci çalıştayda özetle şunları vurgulamaya çalıştım; “Türkiyeli Gürcülere ve diğer halklara yüz bin kişiyi aşan imam kadrosu ile Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından camilerde,kuran kurslarında,ilköğretimden üniversiteye kadar din ve ahlak eğitimi dersleri ,ayrıca İlahiyat Fakülteleri ile din eğitimi verildiği bu anlamda Türkiyeli


Gürcülerin Türkiye’de bir din sorunu olmadığını bu anlamda kurulacak Gürcü derneklerin ve üst yapılanması olan Gürcü Federasyonun zaten dinsel bir çalışma içine girmesinin doğru olmadığını vurgulamaya çalıştım.Ayrıca Türkiyeli Gürcüler Federasyonu faaliyet alanı olarak Gürcistan’ı değil Türkiye’yi temel almalıdır.” Diğer bir konuda Türkiyeli Gürcülerde dil, kimlik ve kültürde doğal-iradi asimilasyonun olup olmadığı ve kimliğin,kültürün yaşaması,geleceğe taşınmasında çok önemli yaşamsal bir araç olan dilin nasıl yaşatılacağı,bunun için anadilde eğitimde dahil Gürcücenin devletçe ilköğretimden üniversiteye kadar öğretilmesi gerçekliğidir. Bana göre Gürcü dili, kültürü ve kimliği için kurulmuş olan dernek-vakıflar başta olmak üzere,bunların üst örgütlenmesi olan bir Gürcü Federasyonu anadil sorununa çözüm üretmedikten sonra ne işlevi olacaktır anlamış değilim.Kendi kendinize öğrenelim denirse , şehir hayatında bu mümkün olmadığına göre kentlerdeki tüm Gürcülerin köylere geri dönüşünü istemek gibi bir saçma düşünce ileri sürülmelidir ki bu zaten akıl dışıdır. Kaldı ki bu gün artık,kırsalda,köylerde dahi ilköğretim okulları olduğuna göre anadilin yaygın eğitim kurumları ile devlet okullarında öğretilmesi dışında başka bir seçenekte ortada görülmüyor. Gürcü dernek ve vakıflarında öğretilsin deniyorsa,bu gün Türkiyede 4-5 Gürcü kurumunda Gürcüce dil kursları olup buralardan yılda en fazla 100 dostumuzun Gürcüce öğrendiği düşünülürse bu 100 senede 10.000 kişi demektir ki geri kalan 2-3 milyon Gürcü ne olacak ? 100 sene sonra 10.000 kişi mi Gürcüce konuşsun ve geri kalanların dili ile birlikte kültürünü-kimliğini unutması mı öneriliyor? Ancak unutulmamalıdır ki yüz seneye kalmaz bir 20-30 sene sonra Türkiyeli Gürcülerden geriye çok az şey kalır. Ya da bazı Türk milliyetçi ve ırkçıların dediği gibi “Ya sev ya terk et” düşüncesinden hareketle anadilini öğrenmek, anadilde eğitim isteyenlerin atavatan-anavatan Gürcistana gitmesi mi istenecektir. Ancak bizler Türkiyeli 2-3 milyon Gürcü olarak bu ülkeyi vatan bellemiş bir halk olarak bu da akıldışıdır.Geriye dünyanın diğer çağdaş ülkelerinde olduğu gibi vergisini verdiğimiz,askerliğini yaptığımız,bu ülkenin gelişimine her yönüyle katkı sunduğumuz gerçekliğinden hareketle anadilimizin devletçe öğretilmesi kalıyor.Nasıl ki diğer demokratik-çağdaş ülkelerde ve Gürcistanda 300.000 terekeme Türkü kendi anadillerinde eğitim alıyorsa bizlerinde benzer hakları istemesi doğal olduğu kadar aynı zamanda insani bir haktır. Sonuç olarak birinci çalıştay daha başarılı iken ikinci çalıştayda istenen düzey hem sekreteryanın gündeme hakim olamaması hem de yöntem hatası yapması nedenleri ile istenen başarı alınamamış olup burada özellikle Düzce Gürcü Kültür Derneği yöneticilerine başarılı ev sahipliğinden dolayı şahsım ve Çalıştay Sekreteryası adına teşekkürlerimi iletmeyi borç bilirim. Ayrıca Düzce Gürcü Kültür Derneğinden yönetici bazı dostlarımız Federasyon amaç,ilke ve programlarının ne olacağı,temel olanın bu sorulara verilecek yanıtlarda açığa çıkacağına dair tespitleri de sevindirici önemli yaklaşımlardı. 5-Türkiyeli Gürcüler yeni Anayasa yapım sürecinin neresinde ? Türkiyeli Gürcüler’in tarihsel olarak yaşadığı aşamalar özetle şöyle ifade edilebilinir; 1.Gürcisntanda 1600’lü yıllarda başlayan Müslümanlaşma süreci, 2.1800’lü yıllar ile birlikte başlayan Anadoluya göç süreci , 3.Anadoluda kurulan yeni Cumhuriyet dönemi; 4.Özellikle 1960-80’lı yıllar arasında Ahmet Özkan Melaşvili ve arkadaşlarınca başlatılan aydınlanma girişim süreci, 5. Reel sosyalizmin çözülüşü ile bağımsız Gürcistanın kuruluşu,Sarp sınır kapısının açılması dönemini de içine alan 1990’lı yıllar,Çveneburi kültürel dergisinin yeniden yayınlanması,akabinde Pirosmani


dergisinin çıkarılması,bu yıllarda yerel düzeyde Gürcüleri içine alan Batum ve Kafkas adları ile derneklerin kuruluş süreci, 6. Folklorik değerleri yok saymayan ancak asimilasyona karşı dil, kültür ve kimlik mücadelesini temel alan, Türkiyeli olma gerçekliğinden hareketle ülkenin demokratikleşme sürecine katkı sunacak, demokratik değerlerde bir anlayışın,bir iradenin 2008 yılında kurulan Gürcü Kültür Merkezi içinde ortaya çıkışı olarak demokratik Türkiye Gürcülüğü süreci, Yukarıda ifade edilen ana başlıkların her biri detaylı bir açılıma ihtiyacı olmakla birlikte ben bunlardan ziyade Türkiyenin gelmiş olduğu yeni süreçte kendini dayatan yeni bir Anayasanın yapım sürecinde Türkiyeli Gürcüler bir irade olarak, bir topluluk olarak kendilerini ifade edebilecekler mi sorusunu sormak ve bu konuda kısa birkaç şey ifade etmek istiyorum. Öncelikle etnik bir topluluk olarak kendisi olma bilincinden uzak yani kendiliğinden bir halk olarak Türkiyeli Gürcülerin genel anlamda örgütsüzlükleri nedeniyle yeni Anayasa yapım sürecinde böyle bir irade koymaları çok zor.Sınırlı sayıda samimi,dürüst bazı aydınlar düzeyinde ifade edeceğimiz görüş ve önerilerimiz bir bütünü yansıtmaktan ziyade tarihe Türkiyeli Gürcüler içinden ufakta olsa bir not düşmek olarak algılanmalıdır. Bazı dostlarımız şöyle diyebilir; Biz Osmanlıda başbakan düzeyinde 17 sadrazam,birçok paşa,birçok bürokratı ve cumhuriyet döneminde ise başbakanda dahil birçok bakanı,milletvekili,asker-sivil bürokratı olan bir halkız… Bunlar yetmez mi ? Her şeyimiz var, istediğimiz makamlara kadar da geliyoruz yani özgürüz,daha ne isteyelim ki? Birileri de sormaz mı bunlar Gürcülük adına ne yapmış diye…Eğer bir şeyler yapmış olsalardı bu gün hepimiz bu erimeden,bu asimilasyondan dert yanarmıydık,yada anadilde eğitim hakkımız olsaydı çocuklarımız kendi dillerinde konuşma,okuma-yazma bilmezler miydi? Ama beğenelim beğenmeyelim Cumhuriyet Türkiye’sinde Ahmet Özkan Melaşvili,Hayri Hayrioğlu gibi Gürcü aydınları Gürcülük adına küçümsenmeyecek değerler üretmiştir.Onlara saygı,onları sahiplenmektir,onları yılda bir anmalarla değil yılın her günü Gürcü dilini,kültürünü,kimliğini asimilasyona karşı mücadele ederek korumaktır. Sizler Türkiyeli Gürcüler içinden,kendine aydınım diyen,kendine Gürcü kurumuyum diyen herhangi bir kişi ve yapıdan yeni Anayasa yapım süreci için görüş bildiren duydunuz mu? Bu kurumların,bu aydınların hiç mi sorunları ,hiç mi talepleri yok,yada bunlar Türkiye’de yaşamıyor mu? Sonrada bir yandan Gürcü aydınıyım , Gürcü kurumuyum diye hava atacaksın,diğer yandan da bireysel çıkar ve rant peşinde koşacaksın? Ah sizi gidi sözde Gürcü aydınları ah ! Ah sizi gidi sözde Gürcü kurumları ah ah ah ! Bir özünüze dönüp bireysel,siyasal çıkarlarınızdan arınıp özde olabilseniz…. Atalarınızın kemikleri sızlamaz, gelecekte torunlarınız size ilenmez… Görüldüğü gibi durum hiçte iç açıcı değil ancak ne inancımızı yitirdik nede iddiamızı. Bu öncelikle insanlaşma daha sonra ise demokratik değerlerde Gürcü kimliğimizi yakalama süreci olacakltır… Yerelden evrensele,evrenselden yerele şiarını unutmadan… “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine…”


Aşağıda kolektif bir çalışma ürünü olarak hazırlanan, ilgili kişi ve kurumlarca imzalanan , randevu alınarak daha sonra görüşme yapmak için 30 Aralık 2011 tarihinde T.B.M.M. Anayasa Uzlaşma Komisyonu Başkanlığına gönderilen metni sizlerle paylaşmak istiyorum; T.B.M.M. Anayasa Uzlaşma Komisyonu Başkanlığına, 30.12.2011 Bizler, ülkemizin farklılıklarıyla yan yana, eşit, özgür, kardeşçe ve barış içinde yaşamak isteyen, bugüne kadar verili anayasalar ve resmi ideoloji tarafından yok sayılan, asimilasyon, aşağılama (tahkir), inkâr ve imhaya uğrayan halklarından insanlarız. Onurumuzu, dilimizi, kimliğimizi, kültürümüzü, inançlarımızı özgürce geliştirebileceğimiz koşulları yaratmak, halklar arası kardeşlik ve dostluğu bugünden topraklarımıza egemen kılmak, gelecek nesillere tarihi ve kültürüyle barışık bir ülke bırakmak sorumluluğuyla, “topraklarımızdaki tüm kültür, kimlik, dil, din ve inançların varlığını kabul eden, halkların demokratik ve kültürel haklarını anayasal güvence altına alan, insan odaklı, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir anayasa”dan yana olduğumuzu ve taleplerimizin takipçisi olacağımızı beyan ederiz. Her ne kadar ‘Yeni Anayasa’nın bir toplumsal mutabakat arayışının ürünü olarak gündeme geldiği söylense de, toplumun tüm kesimlerinin anayasa yapım sürecine katılımlarının önünün açık olmadığı kanısındayız. Halkların dostluğu için yıllardır mücadele veren, bu sürece katkıda bulunabilecek toplumun pek çok ileri unsuru (aydın, akademisyen, siyasetçi, gazeteci) cezaevlerinde tutuklu bulunmaktadır. ‘Özgürlükçü’ bir anayasanın yapım sürecine gölge düşüren bu tutuklamalar, toplumun geniş kesiminde ‘Yeni Anayasa’nın belli bir kesim tarafından, belli bir yönde yapılmak istendiği izlenimini ve kaygısını oluşturmaktadır. Bu negatif koşulların yanı sıra, %10 seçim barajı, anti demokratik siyasal partiler yasası, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki kimi engellerin varlığı sürerken hazırlanacak bir anayasanın, tüm toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarını karşılaması mümkün görünmemektedir. Bu sorun ve koşulların bilinciyle, yeni anayasanın yasakçı ve ayrımcı bir anlayış yerine, tüm toplumsal kesimleri meşru gören ve bu kesimlerin hak arama mücadelesine meşru bir zemin sağlayacak özgürlükçü, eşitlikçi, katılımcı bir ruh ve dile sahip olması ülkemiz için bir kazanım olacaktır. ‘Özgürlükçü bir Anayasa’nın yapılmasının temel koşulu, fikirlerin ve önerilerin özgürce beyan edilebileceği siyasal ve toplumsal ortamın oluşturulmasıdır. Bu anlamda, ‘Yeni Anayasanın’ yapım sürecinde öncelikli talebimiz tutuklu aydın, akademisyen, siyasetçi ve gazetecilerin serbest bırakılmasıdır. Belirtmeliyiz ki, ‘Yeni Anayasa’nın hazırlık sürecinde siyasi partiler, kuruluşlar, sendikalar, aydınlar, kitle örgütleri ve kişilerin taslak önerileri, Anayasa Uzlaşma Komisyonunun görüşme tutanakları, komisyon alt kurullarının gelen önerilere itiraz gerekçeleri de dâhil olmak üzere tüm aşamalar kamuoyuyla paylaşılmalı, Anayasa yapım sürecinde şeffaflık esas alınmalıdır. 1982 Anayasası, toplumun tüm hak ve özgürlüklerini sınırlandırmanın, toplum üzerinde baskı ve şiddeti örgütlemenin aracı olmuştur. 1982 Anayasasının Halkoyuna sunulduğu ve % 91 oyla kabul edildiği söylense de, Darbe anayasası, ‘Hayır’ demenin yasak olduğu bir siyasal ortamda ve anti-demokratik bir şekilde yürürlüğe girmiştir.


Bugün, 1982 Anayasası toplumun tüm kesimleri tarafından mahkûm edilmektedir. 1982 Anayasasının ve anayasayı yapanların halk nezdinde ve toplum vicdanında mahkûm edilmeleri için on yılların geçmesi yetmiştir. Her anayasa yapım süreci bir tarihsel rol ve konum alıştır. Sizler de, bugün, böylesi bir tarihsel süreçten geçmektesiniz. Nasıl ki, 1982 Anayasası için yapılan referandumda ‘hayır’ demenin suç olması 1982 Anayasasına gölge düşürmüş ise, bugün toplumsal kesimlerin özgürce görüş ve önerilerini sunamayacağı bir anayasa, yine halk nezdinde ve toplum vicdanında mahkûm edilecektir. Biz aşağıda imzası bulunan kişi ve kurumlar, T.B.M.M. Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in yaptığı çağrı doğrultusunda toplantılar düzenleyerek, her birimizin detayda farklı talepleri olsa da, aşağıdaki talepler ve öneriler üzerinde ortaklaşmış bulunmaktayız. Aşağıda özetlediğimiz taleplerimizi Komisyonunuzun tarafımıza vereceği bir randevu ile karşılıklı görüşebilmeyi de ayrıca talep etmekteyiz. Taleplerimiz ve Önerilerimiz; Vatandaşlık tanımı, soydaşlık temelinden arındırılmalı, hiçbir etnik kimliğe dayandırılmamalı, ülkemizdeki tüm kültür, kimlik, dil, din ve inançların varlığını kabul eden, halkların demokratik, siyasal ve kültürel haklarını güvence altına alan, insan odaklı, özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir anayasa inşa edilmelidir. Bu çerçevede; Ülkemizin taraf olduğu evrensel hukukun da bir gereği olarak, ülkemizdeki tüm dil, kültür ve inançlar, tarihi ve kültürel mirasımızın bir parçası olarak değerlendirilmeli, bu kültür, dil ve inançların kendilerini var etme ve yarınlara taşıma hakları anayasa ve yasalarla güvence altına alınmalı, bu konuda kamusal sorumluluklar tanımlanmalı ve bu doğrultuda yapılacak çalışmalara genel bütçeden pay ayrılmalıdır. Tekçi, tektipleştirici, merkeziyetçi, devlet odaklı politikalar terk edilmeli, mahalleler, köyler, ilçelerden başlayarak oluşturulacak sivil örgütlenmeler ile halkın yönetime etkin katılımının önü açılmalı, sivil örgütlenmeler toplumsal-kamusal yaşam üzerinde söz sahibi kılınmalıdır. Anadil hakkı temel bir hak olarak kabul edilmeli, ana diller anayasal güvence altına alınmalı, ana dilde eğitim-öğretim, ana dilin kamusal alanda kullanımı, ana adilde radyo-televizyon yayını yapma ve ana dilde isim-soy isim ve köy/yer isimleri konusundaki sınırlama ve yasaklar ortadan kaldırılmalı, özellikle yok olma tehdidi altındaki diller koruma altına alınmalı ve bu dillere pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. Kültür, dil, inançlar üzerindeki tüm yasaklar, toplumsal yaşam, çalışma hayatı ve kamusal alanda halklara yönelik uygulanan her tür ayrımcılık ve ırkçı söylem ortadan kaldırılmalı, yasalardaki ‘kin ve nefret suçları’ tüm kültürel, etnik ve dinsel aidiyetleri kapsayacak şekilde genişletilmeli, ‘kin ve nefret suçlarının’ önlenmesi için anayasaya hüküm konulmalıdır. Kültüründen, dilinden, inancından dolayı toplumsal yaşam, çalışma hayatı ve kamusal alanda dezavantajlı konuma getirilmiş halklara pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır. Tarih ile yüzleşmenin, hesaplaşmanın temel koşulu olarak, halklara karşı işlenmiş suçlar failleri ile birlikte açığa çıkartılmalı, topraklarımızda yaşanan katliam ve sürgünlerle halkların elinden alınmış olan hakların iadesi (vakıf malları, hukuki haklar vb.) yasalarla güvence altına alınmalı, göç ettirilen halklara koşulsuz geri dönüş ve yaşam hakkı sağlanmalı, onur ve itibarları geri verilmelidir. Anayasada vatandaşların dini tarif edilmemeli, Aleviler, Hıristiyanlar, Museviler, Yezidiler, Zerdüştler, Şamanlar, Ateistler, Deistler ve İslam’ın farklı yorumları gibi ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültürel gruplar üzerindeki baskılar kaldırılmalı, tüm kimlik ve dinsel inanışların kendilerini özgürce ifade etmesi anayasal güvence altına alınmalıdır. Devletin dini biçimlendirme aracı olarak işlev gören Diyanet İşleri


Başkanlığı ve zorunlu din dersi kaldırılmalı, devlet lügat, yayın ve ders kitaplarında faklı inanç ve kültürleri dışlayıcı, ötekileştirici tanımları ve dili terk etmeli, inanç sembolleri üzerindeki her türlü baskıya son verilmeli, inanç ve ibadet inananların vicdanına bırakılmalı, Cemevleri ve ayrımcılığa maruz kalan tüm inançların ibadet yerleri yasal statüye kavuşturulmalı, devlet tarafından el konulmuş ibadet yerleri gerçek sahiplerine iade edilmelidir. Piyasa temelli hidroelektrik-termik-nükleer santral, baraj, maden, inşaat vb. projelerle halkın doğal yaşam alanları tahrip edilemez. Doğal yaşam alanları, halkların kültürel ve tarihi mirası anayasa tarafından koruma ve güvence altına alınmalıdır.

AKA-DER (Anadolu Kültür Araştırma Derneği) (Belge Yayınları) Attila Tuygan -yayınevi editörüCanşenliği Oyuncuları Demokrat Gürcüler Platformu (Gurup Helesa) Ender Abadoğlu GOLA Kültür, Sanat ve Ekoloji Derneği Hemşin Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği (HADİG) Jineps Gazetesi (Çerkes) Laz Mektebi (Lazuri Mektebi) Mezo-Der Mezopatamya Kültür ve dayanışma Derneği Özcan Alper (Yönetmen) Pencere Yayınları Peri yayınları Pomak Enstitüsü Pomak News Agency (www.pomaknews.com)) Türkiyeli Gürcüler Platformu Gürcü Kültür Merkezi Derneği Ve diğer imzacılar…. Ayrıca 2009 yılında “Sivil ve Demokratik Bir Anayasa İçin Kolektif Oluşturabilmek” konferansı için hazırlamış olduğumuz metin aşağıdadır. Demokratik bir Anayasa istiyoruz! “Gücün Hukuku” nun geçerli olduğu 12 Eylül askeri darbe döneminin ürünü olan 1982 Anayasası, üzerinden yirmi yedi yıl geçmesine karşın, yaşamımızın her alanını baskı altında tutarak günümüzde de etkisini sürdürmektedir. Bu anayasa demokratik olmayan bir ortamda hazırlanmış ve demokratik olmayan koşullarda halk oylamasına sunulmuştur. Ülkenin toplumsal yaşamını belirleyen temel belge olan Anayasa’nın, toplumun bütününün talep ve beklentilerini karşılayabilmesi ilkesi öne çıkarılmalıdır. Vatandaşlık tanımının değiştirildiği, ülkenin tüm kültür, kimlik, din ve inançların kendilerini özgürce ifade edebilmelerini sağlayan, demokratik ve kültürel haklarının güvence altına alındığı, temel insan haklarını koruyan ve geliştiren, sivil ve demokratik bir anayasa bizlerin özlemidir. Geleceğe umutla bakabilmek ve sahip çıkabilmek için; demokrasiyi, özgürlükleri ve eşitliği temel alan bir yaklaşımı benimsiyor ve destekliyoruz. “Sivil ve Demokratik Bir Anayasa İçin Kolektif Oluşturabilmek” konferansı çağrıcılarına girişimleri için teşekkür ediyor, başarı diliyoruz. 09 Ekim 2009 -Erdoğan Bayrakoğlu Laz Kültür Derneği üyesi -Fatma Özdemir Avcılar Kafkas Kültür Derneği üyesi -Fazlı Kaya Gürcü Kültür Merkezi üyesi


-Hikmet Akçiçek Vova (1) -İnci Hekimoğlu Jıneps Gazetesi (2) Yayın Kurulu üyesi -İsmail Avcı Laz Kültür Derneği üyesi -Mehmedali B. Beşli Laz Kültür Derneği üyesi -Murat Bingöl Avcılar Kafkas Kültür Derneği üyesi -Mustafa Sonbay Laz Kültür Derneği üyesi -Nevzat Kaya Gürcü Kültür Merkezi üyesi -Özcan Alper Sonbahar Filmi Yönetmeni -Yaşar Güven Jıneps Gazetesi Yayın Kurulu üyesi Anonim Hemşin ezgilerini derleyip, seslendiren bir müzik grubudur. Çerkes gazetesidir. Tüm Türkiye halklarını, emekçi dostlarımı ve Türkiyeli Gürcüleri en derin sevgi-saygı ile selamlıyorum. 15 Ocak 2012 Fazlı Kaya Gürcü Kültür Merkezi Yöneticisi ================================================================= Ekler; 1.Türkiye Gürcüleri 1.Çalıştayı Sonuç Bildirgesi 2. Türkiye Gürcüleri 1.Çalıştayı Açılış Konuşması / Abdullah Zorlu 3. Türkiye Gürcüleri 1.Çalıştayı Gürcü Kültür Merkezi Sunumları; a) Gürcü Kültür Merkezi Başkanı Fazlı Kaya’nın sunumu. b) Gürcü Kültür Merkezi Yöneticisi Nevzat Kaya’nın sunumu. c) Gürcü Kültür Merkezi Üyesi Cengiz İnoğlu’nun sunumu. 4. Türkiye Gürcüleri 1.Çalıştayı Gürcistan Dostluk Derneği Sunumları; a) Gürcistan Dostluk Derneği Başkanı Ali Rıza Altunel’in konuşma metni. b) Gürcistan Dostluk Derneği Yöneticisi Murat Kasap’ın sunumu. c) Gürcistan Dostluk Derneği Yöneticisi Orhan Şardağ’ın sunumu. 5. Türkiye Gürcüleri 1.Çalıştayı Kafkas Gürcü Kültür Derneği sunumu/ Volkan Şeker 6. Türkiye Gürcüleri 2.Çalıştayı Düzce Gürcü Kültür Derneği Açılış konuşması/ Aydın Kubilay ================================================================== 1.Türkiye Gürcüleri 1.Çalıştayı Sonuç Bildirgesi TÜRKİYE GÜRCÜLERİ 1. ÇALIŞTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ 16 Ekim 2011 Pazar günü İstanbul Küçükçekmece Belediyesi Cennet Kültür Merkezinde gerçekleşen “Gürcü Çalıştayı”na 9 kurum ve 113 kişi katılmış olup,Türkiyeli Gürcülerin tarihinde bir ilk olması açısından hem katılım, konuşmasunumların nitelikli olması noktasında hem de farklı düşüncelere saygı-hoşgörü temelinde düzeyli ve başarılı bir çalıştay gerçekleşmiştir. Türkiye Gürcüleri 1. Çalıştayı gündemi ile aşağıdaki gündem ve sunum başlıkları ile gerçekleşen çalıştayda ifade edilen düşünce ve ortak eğilimler şunlardır;


1- Gürcü’lerin dilinin, kültürünün yaşmasını ve gelecek kuşaklara aktarımasını isteyen kişiler, Türkiye sınırları içerisinde yaşayan Gürcülerin Türkiye Cumhuriyet’i vatandaşlık bağını ve aidiyet duygusunu azaltmadan veya köreltmeden vatan toprakları dahilinde Gürcü dilini ve kültürünü kullanmasını ve yaşatmasını sağlamalıdır. 2- Bu amaç için tüm yurttaşlarımıza dilimiz ve kültürümüz tanıtmak, ilk önce gelen amacım ve hedefimiz olmalıdır. Bizim bu işe gönül vermiş soydaşlar olarak şiarımız bu olmalıdır. 3- KİMLİK; Ben Türkiye’li Gürcüyüm, bu vatanın asli unsuruyum, bu devletin bekasının teminatıyım. 4- DİL; Atalarımızdan bize aktarılan dilin adı Gürcüce’dir. Kendine has alfabesi olan, dünyadaki kadim dillerden biri Gürcüce’dir. Anadolu coğrafyasında yüzlerce yıldır konuşulmakta ve bu toprakların bir zenginliği olarak günümüze kadar ulaşan Gürcüce’nin kaybolup gitmemesi, YOK OLUP ERİMEMESİ, gerekmektedir. Atalarımızdan dilin yaşaması için gerekli tüm çalışmaların yapılmasına, 5- KÜLTÜR; Gürcülerin kendilerine has yaşam tarzları, gelenekleri, adetleri, örfleri, müzikleri, el sanatları, folklorü ve yemekleri vardır. Bunların yaşanması ve yaşatılması için elimizden asgari çabayı gösterilmesine, 6- Dil, kimlik ve kültürel değerlerimizin yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılmasının Türkiyeli Gürcülerin bireysel çabalarının yanı sıra esasta kurumsal düzeyde organize faaliyetlerle yürütülerek bu konuda devletin her türlü olumlu katkısının alınması, 7- Kurulması düşünülen “Türkiye Gürcüleri Federasyonu”nun ideolojik-politik ve dinsel temele dayanmayan dil, kimlik ve kültürü temel alan bir program yürütmesine 8- Gürcü kültür çalışmaları, Türkiye Gürcülerinin hassasiyetlerini, gerçekliğini göz ardı etmeden Türkiye Gürcülerini temel almalı, dışarıdan Türkiye Gürcülerini şekillendirme şeklindeki dayatmalara kapalı olunmalı, 9- 2. Çalıştayın Düzce Gürcü Kültür Derneği’nin teklifi doğrultusunda Düzce ilinde yapılmasına karar verilmiştir. Yukarıda maddeler halinde yazılan 1. Çalıştayın sonuç bildirgesine katılan kurum ve camianın önde gelen şahısları Çalıştay Komisyonu Üyeleri; Abdullah ZORLU Fazlı KAYA Alirıza ALTUNEL, Ayşegül ALTUN Volkan ŞEKER( Komisyon Sekreteri) İrtibat: Komisyon Genel Sekreteri Volkan ŞEKER Cep Tel: 0532 630 07 52 E-mail: volkanseker.g@gmail.com 2. Türkiye Gürcüleri 1.Çalıştayı Açılış Konuşması / Abdullah Zorlu


TÜRKİYE GÜRCÜLERİ 1.ÇALIŞTAYI AÇILIŞ KONUŞMASI SEVGİLİ DOSTLARIM, HEPİNİZİ SAYGI VE SEVGİ İLE SELAMLIYOR, BU TARİHİ BULUŞMAYA KATILIMLARINIZ İÇİN HER BİRİNİZE ŞÜKRANLARIMI SUNUYORUM. HOŞ GELDİNİZ. GELECEKTE ÇOCUKLARINIZA VE TORUNLARINIZA GURURLA “ O GÜN BEN DE ORADAYDIM “ DİYECEĞİNİZ BU ÇALIŞTAYIMIZ, VATANIMIZA VE MİLLETİMİZE HAYIRLI UĞURLU OLMASINI TEMENNİ EDİYORUM. DOSTLARIM, BUGÜN BİZLERİ BİRARAYA GETİREN 3 TEMEL ORTAK DEĞERİMİZ, BUNDAN SONRA DA, BERABERLİĞİMİZİ SÜRDÜRMEMİZ İÇİN, ORTAK SEBEBİMİZ OLACAKTIR. HANGİ ÜLKEDE VE NEREDE YAŞIYOR OLURSAK OLALIM, HANGİ SİYASİ DÜŞÜNCENİN YADA DİNİ İNANCIN MENSUBU BULUNURSAK BULUNALIM, HAYAT TARZIMIZIN YADA SOSYAL ÇEVREMİZİN FARKLILIKLARI VARSIN OLSUN, BİZLERİ DAİMA BİR ARADA TUTACAK OLAN ORTAK DEĞERLERİMİZ ; ETNİK KİMLİĞİMİZ, ANA DİLİMİZ VE MİLLİ KÜLTÜRÜMÜZDÜR. ÜNLÜ BİR YAZAR, BİR ESERİNDE “ BİLMEK SEVMEKTİR” DİYE HAKLI BİR TESBİTTE BULUNMUŞTUR. BİZLER, KİMLİĞİMİZİ, DİLİMİZİ VE KÜLTÜRÜMÜZÜ BİLDİĞİMİZDE BİRBİRİMİZİ GERÇEKTEN ÇOK SEVİYORUZ VE DAİMA DA SEVECEĞİZ.ÖYLEKİ BU SEVGİMİZ BİZLERİ BUGÜN BU TARİHİ TOPLANTIYA KATILMAMIZA VESİLE OLMUŞTUR. ANCAK; YİNE ÜNLÜ BİR YAZARIN “ ANLAMAK BİRLEŞMEKTİR” ÖĞRETİSİNDEKİ VURGU, BİZLERİ TARİH BOYUNCA BAŞARILAMAMIŞI BAŞARMA ANLAMINDA ÜMİTLENDİRMİŞTİR. BU ÇALIŞTAYIN SONUCUNDA BİRBİRİMİZİ BİRBİRİMİZE GERÇEKTEN ANLATABİLİR VE BİRBİRİMİZİ ANLAYABİLİRSEK , HİÇ KUŞKUM YOK Kİ BİRLEŞECEĞİZ BİR VE BERABER YÜRÜYECEĞİZ. KISACA İFADE ETMEK GEREKİRSE BİZLER BİRBİRİMİZİ BİLMEDEN SEVEMEYECEĞİMİZ GİBİ BİRBİRİMİZİ ANLAMADAN DA BİRLEŞEMEYECEĞİZ. İŞTE BUGÜN BİRBİRİMİZİ ANLAMAMIZI SAĞLAYACAK VE SONUCUNDA BİZLERİ TEK BİR VÜCUT YAPACAK, ULUSAL SLOGANIMIZ OLAN GÜÇ BİRLİKTELİKTE İDEALİMİZİ GERÇEKLEŞTİRECEK BU ÇALIŞTAYI ALLAHIN ADI VE İZNİYLE AÇIYORUM.DOSTLARIM, TÜRKİYE GÜRCÜLERİNİN, KİMLİĞİNİ, DİLİNİ VE KÜLTÜRÜNÜ, YAŞAMASI VE YAŞATMASINI ORTAK HEDEF BELİRLEMİŞ BİZLER, ÜLKEMİZİN BU HASSAS DÖNEMİNDE, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNE VATANDAŞLIK BAĞIMIZI VE AİDİYET DUYGUMUZU YÜCELTMELİ, DİĞER ETNİK TOPLULUKLARA ÖRNEK VE ÖNDER OLMALIYIZ. BU AMAÇLA DİĞER TOPLULUKLARA KENDİMİZİ, DİLİMİZİ VE KÜLTÜRÜMÜZÜ TANITMALIYIZ. AMAÇLARIMIZA VE İDEALLERİMİZE ZARAR VERECEK HİÇBİR DÜŞÜNCE VE EYLEM İÇİNDE OLMAMALIYIZ. BİREYSEL DAVRANMAMALIYIZ. TÜRKİYE DE VE ATAYURDUMUZDA YAŞAYAN SOYDAŞLARIMIZLA,


DİL, KÜLTÜR VE SEVGİ BAĞI KURMAK, ONLARLA BU ANLAMDA BÜTÜNLEŞMEK,KAYNAŞMAK, SEVİNÇLERİMİZE VE ÜZÜNTÜLERİMİZE ORTAK OLMAK, BİRBİRİMİZ İLE ÖRTÜŞEN KÜLTÜR VE GELENEKLERİMİZİ DEĞERLERİMİZİ ÖN PLANDA TUTUP, ÖRTÜŞMEYENLERİ İSE BİRBİRİMİZE DAYATMAMAK, BİRBİRİMİZİN İNANÇLARINA, KORUDUĞUMUZ AHLAKİDEĞERLERİMİZE SAYGI, HOŞGÖRÜ VE SEVGİ GÖSTERMELİYİZ. HERZAMAN BİRARAYA GELMEK İÇİN ÇABA SARFETMELİ, ORTAK PAYDALARIMIZDAN KONUŞMALI, GELECEĞE DAİR ORTAK PLANLAR YAPMALI, BİRARADA ŞARKILARIMIZI SÖYLEMELİ DANSLARIMIZI İCRA ETMELİ, ÇOCUKLARIMIZI DA BU BERABERLİKLERDEN ESİRGEMEMELİYİZ. BU SEVDAYA GÖNÜL VEREN TOPLUMUMUZ İÇERİSİNDEKİ BİREYLERİN HİÇ BİRİNİN DİĞERİNDEN,BU TOPLUMA HİZMETTE, ÜSTÜNLÜĞÜ VE İMTİYAZI YOKTUR. BUNU BÖYLE HİSSETMEYEN ARKADAŞLARIMIZ GERÇEKTEN YANLIŞ YOLDA OLUP, İSTEMEDEN DE OLSA TOPLUMUMUZA VE AMAÇLARIMIZA ZARAR VERMEKTEDİRLER. BU KARDEŞLERİMİZDE BU ANLAYIŞLARINDAN İVEDİLİKLE SIYRILIP, BU ANLAYIŞIN VE HİZMETİN YANINDA, ZAMAN YİTİRMEKSİZİN YERLERİNİ ALMALIDIRLAR.TOPLUMUMUZ, İVEDİLİKLE, KENDİ SESİ VE SOLUĞU OLACAK, ÖZLEMLERİNİ VE HAYALLERİNİ GERÇEKLEŞTİREBİLECEK, SEVGİSİNİ VE SEVİNÇLERİNİ GÖSTEREBİLECEK, KENDİ LİDERİNİ VE YÖNETSEL KADROLARINI OLUŞTURMALIDIR. HİÇ ŞÜPHESİZ Kİ LİDER VE KADROSUNUN DA, VİZYON VE MİSYON SAHİBİ OLMASI, HER DAİM KENDİNİ YENİLEMESİ, ORTAK HEDEFLERDEN KABUL GÖRMÜŞ, GÖNÜLLERİ FETH EDECEK OLGULARDAN SAPMAMIŞ VEDE SAPMAYACAK, KİMLİĞİMİZİ, DİLİMİZİ VE KÜLTÜRÜMÜZÜ YAŞAMA VE YAŞATMAK ADINA, DÜŞÜNCELERİMİZİ VE KAPSAMLI PROJELERİMİZİ HAYATA GEÇİREBİLECEK, SORUMLULUK ALABİLECEK, GEREKLİ GÖREV DAĞILIMLARINI YAPABİLECEK,HER ŞEYDEN ÖNEMLİSİ, TOPLUMUMUZU ANLI AÇIK, BAŞI DİK, GURURLA TEMSİL EDEBİLECEK, TÜM ÜLKEYİ KAPSAYACAK, KURULU VE KURULACAK DERNEK VE VAKIFLARIN KATILIMIYLA, TÜRKİYE GÜRCÜLERİ FEDERASYONU YAPISININ OLUŞTURULMASI, BU ÇALIŞTAYIMIZIN NİHAİ HEDEFİ OLMALIDIR.DOSTLARIM, HER ŞEYİN YOK OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ VE ÜMİTSİZLİĞE DÜŞTÜĞÜNÜZ ANDA, GELECEK, HALA YAŞANMAMIŞTIR VE YERİNDEDİR. BU NEDENLE BİZLERİN TÜM İLGİSİ GEÇMİŞ YADA YAŞANMIŞ UMUTSUZLUKLAR DEĞİL, GELECEK OLMALIDIR.


ÇÜNKÜ HAYATIMIZIN GERİ KALANINI SADECE VE SADECE GELECEKTE YAŞAYACAĞIZ VE NEREDE BİR YAŞAM VARSA, ORADA UMUT DAİMA OLACAKTIR. HİÇ HATA YAPMAYAN İNSAN YA DA TOPLUMLAR GENELLİKLE HİÇBİR ŞEY YAPMAYANLARDIR. GELECEĞİMİZİ GÜZELLEŞTİRMEK, DEĞİŞTİRMEK İSTİYORSAK, ÖNCELİKLE YÜREĞİMİZE İNANACAĞIZ, DOSTLARIMIZA GÜVENECEĞİZ VE SEVGİMİZE SARILACAĞIZ. BU ÇALIŞTAY TOPLUMUMUZUN GELECEĞİNİ DEĞİŞTİRMEK VE GÜZELLEŞTİRMEK ADINA ATILMIŞ YENİ BİR ADIM YENİ BİR BAŞLANGIÇTIR. ADIMLARIMIZI DAİMA SEVGİ, SAYGI VE BARIŞLA ATALIM.BUGÜN HERŞEYDEN ÇOK BİRBİRİMİZİ SEVMEYE VE ANLAMAYA, BİRBİRİMİZE SAYGI DUYMAYA, BARIŞA.. İHTİYACIMIZ VAR. TARİH BOYUNCA SÜREGELEN VE GÜNÜMÜZDE DE DEVAM EDEN KISIR ÇEKİŞMELER TOPLUMUMUZU KÜSTÜRMÜŞ BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZE GÖLGE DÜŞÜRMÜŞTÜR. GELİN, BUGÜN HEP BERABER, TOPLUMSAL İDEALLERİMİZ İÇİN, KİŞİSEL HIRSLARIMIZI BİRKENARA BIRAKALIM. BİR, BERABER, BİRLEŞİK OLARAK YİNE VE YENİDEN ÇALIŞMAYA BAŞLIYALIM. ÇÜNKÜ YAPILACAK DAHA ÇOK İŞİMİZ VAR. TANRI REHBERİMİZ YOLUMUZ ZAFER OLSUN SAYGI VE SEVGİLERİMİ SUNARIM AV.ABDULLAH ZORLU (ARCHİL ZOİDZE)

3. Türkiye Gürcüleri 1.Çalıştayı Gürcü Kültür Merkezi Sunumları; Gürcü Kültür Merkezi Başkanı Fazlı Kaya’nın sunumu. GÜRCÜ ÇALIŞTAYI SUNUM YAZIMIZ…16 Ekim 2011 1-Türkiyeli Gürcüler ; Yaklaşık yüzyılı aşkın bir süre öncesinde Anavatan-Atavatan Gürcistanın Acara Batum bölgesinden özellikle işgalci Rusların baskı ve zulümleri sonucu Osmanlı İmparatorluğu ile Rus Çarlığı arasında imzalanan bir antlaşma ile Anadolu’ya göç eden soydaşlarımızın, atalarımızın torunları olan bizler, Türkiye’de yerleşik soydaşlarımızla birlikte bu günkü Türkiyeli Gürcüler olarak, var olan 2-3 milyonluk nicel varlığımıza rağmen nitel olarak örgütlü bir topluluk olamamanın sancılarını yaşıyoruz. Genel anlamda kendiliğinden etnik bir topluluk olan Türkiyeli Gürcülerin kendisi için bir halk olabilme bilincinin ilk adımları 1960’lı yıllarla birlikte Ahmet Özkan Melaşvili’nin öncülük ettiği Gürcü aydınlarınca başlatılmıştır. Türkiyeli Gürcüler arasında, Gürcü kimliğini öne çıkaran ilk etkinliklere 1960'lı yıllarda rastlanır. Bu etkinliklerin belirleyici yanı, Gürcü edebiyatı yapıtlarının, özellikle Gürcülere yönelik olarak Türkçe’ye kazandırılmasıydı. Bu dönemde Ahmet Özkan’ın Gürcüstan (1968) adlı kitabından dolayı


yargılanması, Türkiye'de Gürcü kimliğinin açığa çıkarılmasının hoş karşılanmadığını göstermesi bakımından çok önemlidir. Daha sonra ise var olan baskılar-kaygılar nedeniyle 1977-1979 arasında, ilk sayıları İsveç'in başkenti Stockholm'de basılmak zorunda kalınan, son sayısı İstanbul'da, Gürcü kültür dergisi olarak yayımlanan Çveneburi dergisi, bu doğrultudaki ikinci önemli girişimdir. Ancak bu baskı ve saldırıların geldiği uç noktada, Türkiyeli Gürcülerin aydınlanma öncülerinden olan Ahmet Özkan Melaşvili Gürcü dili ve kültürü ile ilgili faaliyetlerine tahammülsüzlüğün bir sonucu olarak 5 Temmuz 1980 günü Bursa’da silahlı kişilerin saldırısı sonucu öldürülmüştür. Aslında 1980 yılında Ahmet Özkan Melaşvilinin öldürülmesi ile kendi diline ve kimliğine kısmi de olsa sahip çıkma sürecine giren Türkiyeli Gürcülerde çok önemli bir gerileme süreci yaşanmıştır. Ve daha sonra maalesef Melaşvilinin arkadaşları bu durumun getirmiş olduğu olumsuz ortamın bir sonucu olarak istenen yeterli iradeyi koyamamışlar ve böylece Melaşvili ile başlayan bu süreç sekteye uğramıştır. 2-Türkiyeli Gürcüler , dil, kimlik,kültür ve örgütlenmeye dair; Tüm diğer diller, kültürler ve kimlikler gibi Gürcülükte Türkiye’nin zenginliğidir. Peki tüm bu zenginlikler ülkemizde nasıl yaşatılacaktır? Temel soru budur? Bu çalıştay bileşenlerinin ilk cevaplaması gereken sorulardan biri olan bu duruma yönelik düşünceler üretmek, buna yönelik akılcı,bilimsel sonuçlara ulaşmaktır. Gelinen aşamada şu soruya cevap bulmak zorundayız; Biz Gürcüler ve ülkemizde yaşayan tüm halkların, yani halkların da hakları var mıdır? İşçi hakları, çocuk hakları, kadın hakları ve hatta hayvan haklarının demokratik anlayışta karşılığının olduğu dünyamızda halkların haklarının olmadığı söylenebilir mi? İşçi, çocuk yada kadın olan bir Türkiyeli Gürcünün kadın olmaktan, çocuk olmaktan veya işçiemekçi olmaktan kaynaklı hakları olduğu gibi bir de 2-3 milyonluk bir halk olarak da etnik bir topluluk olmaktan kaynaklı hakları vardır. Bunlar nelerdir? Kimliği olan Gürcülüğünü, ana dili olan Gürcüceyi, kültürü olan Gürcü kültürünü yaşama ve yaşatma haklarıdır. Sorun bu noktadan sonra başlar. Bu haklar nasıl tanınacaktır ve nasıl uygulanacaktır?Bunlara karşı hepimiz bir düşünsel açılıma girmek zorundayız. Sonuç olarak Türkiyeli Gürcüler niteliksel, örgütsel zayıflıklarına rağmen bu gün hala çoğunlukla kendilerini Gürcü olarak görmekte, var olan kimlik, dil, kültür ve birlik temelindeki sorunlarını belirli oranda aştıklarında yada bunun için nitelikli merkezi-demokratik yapılanmalarını oluşturduklarında bu gün büyük oranda kendiliğinden bir etnik grup olma geriliğini aşarak kendisi için nitelikli bir etnik topluluk olma sürecine girme şansını elde edeceklerdir. Türkiyel Gürcüler olarak esas sorunumuz nedir diye soracak olursak, bunun kimlikle ilgili olduğu açıktır. Bunun çözümü de örgütlü bir topluluk haline gelerek kendi içinde birliğini sağlamaktan geçer. Bu birliği sağlamak Türkiyeli Gürcülerin hem erimeye karşı sağlam bir duruşu gerçekleştirmesi, hem de kendi kimlik, kültür ve dil konularındaki sorunlarını çözmede istenilen adımları atmasının olanaklarını ortaya çıkartacaktır. Bu birliğin somut biçimi bütün Türkiyeli Gürcüleri kapsayacak üst bir örgütlenme çatısı altında Türkiyeli Gürcü örgütlenmelerinin birleşmesidir. Buna ulaşmak için, bu sürecin gerçekleşmesinin önündeki engel eksiklik ve sorunlara ciddi çözüm yolları bulmak ve bunları kararlılıkla hayata geçirmeyi başarmalıyız. Merkezi bir üst örgütlenmenin olmazsa olmazı, onu oluşturacak sağlıklı bir işlerliğe sahip, etkin ve ilkeli alt örgütlenmelerinin varlığıdır. Türkiyeli Gürcüler Gürcülük faaliyetini temel almayan köy ve yöre dernekleri içinde yoğunlaşmışlardır. Ve bunun dışında ciddi Gürcü oluşumları yok demekte yanlış olmaz. Bu haliyle üst


bir örgütlenmenin kurulmuş olması, onun işlevsiz ve biçimsel bir yapı olmasına neden olacaktır. Bu yüzden Türkiyeli Gürcülerin birliğinin sağlanması ve bunun bir merkezi yapıya dönüştürülmesi epeyce zamanı gerekli kılmaktadır. Ulaşılması gereken yılları bulan erimeye dur demenin bile ötesinde, var olanı dönüştürecek bir işlevi yerine getirecek işlevli, etkin merkezi bir yapıya ulaşmaktır. Bunun şekilsel ve sayısal birleşmelerle gerçekleştirilmesi de mümkün değildir. Örgütlenmek ve bu şekilde geleceği kazanmak Türkiyeli Gürcüler için varlık-yokluk sorunudur. Aksi halde hayat kendi gerçeğini tek tek bireylere ve yöreselliği aşamayan grupçuklara dayatacaktır. Bu da 130 yıldır devam eden erimede geri dönülemez noktalara varılmasıdır. Bu çalışmaları Türkiyeli Gürcü gençliği ile buluşturmak zorundayız. Gençliği ile buluşamayan böyle bir çalışma başarıya ulaşamaz. Süreci sürdürecek olan Gürcü gençliğidir. Çocuklarımızı kazanmak, onlarla kucaklaşmak Türkiyeli Gürcüler açısından geleceği kazanmaktır. Bunun da yolu ailelerimizi kazanmaktan geçer. Türkiyeli Gürcüler güçlerini birleştirmelidirler. Hem var olan kurumları ve yerel örgütlenmeleri düzeyinde olsun, hem de tek tek duyarlı unsurları düzeyinde olsun bir ortak proje ve program dahilinde üst bir örgütlenmeyi yaratmak amacıyla hareket etmelidirler. “Peygamber kendi halkını yaratır” sözünü ele alırsak ne peygamber olmak zorundayız nede Türkiyeli Gürcüleri sıfırdan yaratmak durumundayız. Türkiyeli Gürcüler kendiliğinden de olsa vardırlar, gelecekte de bu topraklarda sayıları marjinalize olsa da şu veya bu şekilde var olacaklardır. Belirli oranda erimiş olsalarda da büyük çoğunluğu Gürcülüğünü inkar etmeyen Türkiyeli Gürcüler merkezi örgütlenmeyi hayata geçirebilirlerse kendinin bilincinde olan ve erimeye dur diyebilecek bir etnik topluluk haline gelebilecektir. Bu mücadelede büyük emek harcayan ve canıyla bedelini ödeyen Gürcü Aydını Ahmet ÖZKAN MELAŞVİLİ’yi saygıyla anarken,Ahmet ÖZKAN MELAŞVİLİ’ler gibi olma zamanıdır. O bu ışığı görmüştü. Ve Hayri Hayrioğlu (Vakhtang Malakmadze)... Ve bu duyarlılığı taşıyıp da yitirdiğimiz nice Gürcü aydınlarımız... Zaman onlara layık olma zamanıdır. 20 yıllık Türkiyeli Gürcülerin sürecini özetleyecek olursak; "“Türkiyeli Gürcülerde, yaklaşık 20 yıllık Gürcülük faaliyetlerinin değerlendirilmesinde ortaya çıkan belli başlı durumlar şunlardır. Birincisi rantçı ve güdümlü unsurların süreçte hakim olmaları ile erimeye karşı kimlik mücadelesinden daha çok, diasporacılık oynanmış ve var olan kitleler ve duyarlı-olumlu unsurlar sürecin dışına itilmiştir. Tahakkümcü ve kendinden başkalarını kapsama gibi bir niyeti olmayan bu unsurların var olduğu süreçte, olumlu unsurlar süreçten dışlanmış, var olan unsurlarda tek tipleşmiştir. Türkiye gerçekliğinden uzak, daha çok diasporacılık gibi fazla bir gerçekliği olmayan ve Gürcistan eksenli savunulan görüşler ise katılımı önleyici bir işlev görmüştür. Bilinçli veya bilinçsiz, süreçte var olanlar sürecin gelişimini baltalayan, dalgakıran işlevi görmüşlerdir.20 yıllık süreçte ortaya ciddi ve kalıcı hiç bir şey konulamamış, deyim yerindeyse taş üstüne bir tek taş bile konulamadığı gibi var olan araç ve değerlerde tahrip edilip, işlevsizleştirilmiştir. Tam bir tahakkümcü, icazetçi unsurların hakim olduğu bu süreçte, eleştiri ve özeleştiri hiç söz konusu olmamış, aksine kendinden menkul unsurların,kargadan başka kuş tanımaz şeklindeki yaklaşımları ile süreçte komplolar,kumpaslar,entrikalar hakim olmuştur. Sahibinin sesi unsurların hakim olduğu bu gibi bir süreçten bir şey çıkmayacağı da açıktır. 3-Gürcü dilinde,kimliğinde ve kültüründeki erimeye karşı yapılması gerekenlerden bazıları.. 1- Ana dilimizin yaşaması Gürcü kurumlarından başlamak üzere dil kurslarında yoğunlaşmak, devletin Gürcücenin yaşaması ve gelişmesi için katkı sunmasının şartlarını yaratmaya çalışmak. 2-Demokratik kanallar kullanılarak dil, kimlik ve kültürümüzün yaşaması için devletin gerekli desteğinin sağlanması için her türlü girişim ve etkinlikte bulunmak. 3-Gürcülerin olduğu bölgelerde işlevli ve üretken Gürcü Kültür Merkezlerinin kurulmasına öncülük etmek, bunların dil.kimlik ve kültür temelinde faaliyet ve projeler üretmesini sağlamak. 4-Her yıl Ahmt Özkan Melaşvili ve Hayri Hayrioğlunun ölüm yıldönümlerinde onların yaptıklarını yaşatmak amacıyla anmalar yapmak ve bunu tüm Türkiyeli Gürcülerin katılması noktasında örgütlemek.


5-Tüm Gürcü kurumları ile bölgesel yada il düzeyinde Gürcü geceleri,Gürcü Kültür Haftaları ,kır gezileri ,söyleşi,panel,seminer vb. etkinlikleri ortaklaşa organize etmek. 4-Tüm bu faaliyetleri hataya geçirirken Gürcülükte temel ilkelerimiz neler olmalıdır? 1. Gürcülük faaliyetlerinde, ideolojik-politik çizgilerden bağımsız, demokratik değerler içinde yürütülmelidir. 2. Gürcülük faaliyetlerinde, dinler arası barışı savunmalı, farklı inançtan olanların kardeşliğini ön plana çıkartmalı, din ve vicdan özgürlüğünü savunan bir yaklaşımda bulunulmalıdır. 3. Halklar arası kardeşliğin gelişmesi için her türlü şoven-ırkçı eğilimlere karşı mücadele esas alınmalıdır. 4.Faaliyetlerimiz demokratik bir çizgide olmalı, Türkiye’nin genel demokrasi mücadelesinin bir parçası olarak görülmeli ve bu temelde tüm demokrasi güçleri ile ortak hareket edilmelidir. 5. Gürcülük faaliyetleri siyasal-kariyerist , rantcı ve maddi çıkara dayalı ilişkilere kapalı olmalıdır. 6-Gürcülük faaliyetlerimiz savaş karşıtıdır. Halklar arasındaki sorunların savaşla değil barışçı demokratik yöntemlerle çözümü savunulmalıdır. 7-Türkiyeli Gürcülerinin gerçekliği iyi kavranmalı, onlar ile Gürcistan Gürcülüğü arasındaki farklılıklar ve hassasiyetler dikkate alınmalı, yüzlerce yılda oluşmuş bu farklılıkların giderilmesi zamana ve bilinçlenmeye bırakılmalı, Gürcistan merkezli Türkiye Gürcülüğünü belirleme anlayışlarından vazgeçilmelidir. 8-Anavatanla ilişkilerimiz, Anavatan ve Gürcistan halkının savunulması, desteklenmesi temelinde olmalı, ortak dil-kültürel temelli projeler için bağımsız-demokratik bir çizgide bir iletişim sürdürülmelidir. 9-Gürcüler arasında var olan dinsel ve ideolojik-politik farklılıklar üzerinden bir Gürcülük faaliyeti yürütülmemelidir.Ortaklaşılması gereken kimliksel-dilsel-kültürel ve örgütsel birlik olmalıdır. 11-Erimeye karşı dil-kimlik-kültür mücadelesi için gerçekçi ve kapsamlı bir mücadele programı çıkarılıp buna uygun araçlar devreye sokulmalıdır. 12-Her aşamada yaşanacak sorunların çözümünde , uygun araç ve platformlarda yazılı-sözlü olarak yapıcı olmak kaydıyla öneri, eleştiri-özeleştiri mekanizmaları devreye sokulmalıdır. 5-Gürcü kurumları için asgari demokratik işleyişsel ilkeler neler olmalıdır? Bu asgari temel ilkeler en son yapılan Gürcü Kültür Merkezi kongresinde kongre kararı olarak kabul edilmiştir. 1-Gürcü kurumlar, bağımsız bir demokratik kitle örgütüdür. Her yönetim bu niteliğini yitirtmemek kaydıyla, değişik kurum ve kuruluşlarla yürüteceği ilişkiyi belirler. 2-Çoğunluk – yönetim, azınlığın hak-hukuk ve gerçekliğini tanır ve kendilerini her düzeyde ifade edebilmesinin araçlarını azınlığa sunar. 3- Çoğunluğun kararları bağlayıcıdır. Azınlığın bu kararları eleştirme hakkı olmakla birlikte, kararların aleyhine fiili çalışma yürütemez. 4-Hiç bir kişi veya grup belirlenmiş işleyiş dışında hareket etmez.


Özetle yukarıda ana başlıklarını ifade etmeye çalıştığımız içerikte bir anlayışla örgütlenerek ,erimeye karşı dil,kimlik ve kültür mücadelesinde sonuca ulaşmamızın mümkün olabileceğini düşünmekteyiz. Selam ve saygılarımızla.16 Ekim 2011 Gürcü Kültür Merkezi Yönetimi GÜRCÜ KÜLTÜR MERKEZİ : Hüseyin Ağa mah.Topçekenler sok. no:16 Kat:4 Beyoğlu-İstanbul İletişim : 0212-244 85 88 / 0532 706 80 84 / 0532 342 92 85 E-Posta : gurcukulturmerkezi@gmail.com Web : www.gurcukulturmerkezi.org b) Gürcü Kültür Merkezi Yöneticisi Nevzat Kaya’nın sunumu. Değerli Gürcü çalıştayı katılımcıları, Öncelikle sizleri selamlıyorum. Bu çalıştayın ülkemizin huzur ve refahına ve halkların kardeşleşmesine biraz da olsa bir katkı yapmasını diliyorum. Bu gün burada Türkiyeli Gürcülerin var olan kimlik,kültür ve dil sorunlarına yönelik görüş alışverişinde bulunmak ve bu sorunlara nasıl ortak çözümler ortaya koyabileceğimizi görmek için bir araya gelmiş bulunuyoruz.O zaman Türkiyeli Gürcülerin ve ülkemizdeki diğer etnik toplulukların bu gün kü durumunu yaratan süreci kısaca ortaya koymaya çalışalım. Sürekli etnik sorunlardan bahsediyoruz.Etnik demek bir halkla ilgili olmak demektir.Bunun kapitalist çağdaki aldığı biçim ulustur.Yani sorunun adını tam ortaya koyarsak,ulus,ulaşlaşma ve azınlık ulusların durumundan veya sorunlarından bahsetmeliyiz.Böyle baktığımız zaman ulusal sorunun veya azınlık ulusların sorunlarının insan toplumlarının eşitsiz gelişiminden kaynaklandığını görebiliriz.Kapitalizm çağından önce değişik sosyo-ekonomik düzenleri yaşarken insan toplumları,sadece tek bir etnik topluluktan oluşmuş devletler olarak örgütlenmiyorlardı.Modern ulusun ortaya çıkışı burjuvazinin kendi pazarını koruma isteğinden dolayı bir etnik topluluğa dayalı olarak örgütlenme gereksiniminden doğmuştur.Yıkılan gevşek feodal toplumun yerine pazarın sıkı sıkıya bir birine bağladığı merkezi güçlü devletler doğmuştur.Ulusal sorun,özünde bir pazar sorunu idi başlangıçta,daha sonra sömürgeler sorunu ve sömürgelerin kurtuluş sorunu olmuştur,emperyalist güçlerin boyunduruğundan.Ulusal-etnik sorunu günümüze taşıyan neden dünyanın her tarafında insan tolumlarının aynı gelişmi sürecini yaşamamaları olmuştur.Bazı toplumlar feodalizmi yaşarken,bazıları köleci toplumu veya barbarlığın değişik evrelerini yaşamış olması,feodal toplumu yaşayanların bile farklı gelişim düzeyleri bunda belirleyici olmuştur. Osmanlı imparatorluğu gecikmiş feodal bir devlet olmasının yanında güçlü merkezi yapısı ve sürekli fetihlere dayanan savaş ekonomisine bağlılıktan dolayı doğal kapitalist gelişim sürecinde geride kalmıştır.Türkiyedeki bütün halkların,ulusal azınlıkların geleceğini de belirleyen osmanlı imparatorluğunun bu genel yapısı olmuştur.Osmanlı imparatorluğundaki Gürcüler,Çerkezler ve diğer toplulukların bu gününü belirleyen gelişen burjuva ulus devletlerin kendilerine pazar ve ham madde bulmak için sömürgelere sahip olma isteği ile giriştikleri savaşlar ile osmanlı imparatorluğundan toprak koparma çabaları,özellikle rus imparatorluğunun kafkaslardaki bu çabaları yaşadığımız sürgünün nedeni olmuştur.Bir etnik topluluğun uluslaşma sürecinde bir çok faktör etken olabilir,doğa koşulları nufüs durumu,üretici güçlerin gelişim durumu ,diğer topluluklarla ilişkileri v.s.Biz Gürcülerde kafkasyanın bir geçiş bölgesi olmasından dolayı sürekli istila ve savaşlarla karşı karşıya kalmamız yaşadığımız sorunların ve sürgünün esas nedenini oluşturmuştur. Ulus devletlerin ortaya çıkması ile dünya da gelişen milliyetçilik osmanlıda da yankılarını bulmuş,balkanlardan başlayarak imparatorluk toprak kaybetmeye başlamıştır.Bu durumdan


Osmanlı imparatorluğunu kurtarma çalışmalarının bir sonucu olarak ittihat ve terakki partisinin yönetime gelmesi ile birlikte impatorluk alman nufüs alanına girmiş ve almanlarla birinci emperyalist paylaşım savaşına girilmiştir.savaştan yenilgiyle çıkılması anadolunun işgaline sebep olmuştur. Kurtuluş savaşından bütün halkların katılım ve desteği ile ülkeyi emperyalist işgalden kurtararak çıkan Türkiye,önünde bir çok sorun buldu.Hem savaşın liderliğini yapan kadrolar arasındaki çekişmele,iktidar savaşı varken,bir de yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetin halklar nezdinde bütünsel kabul noktasında yaşanan sorunlar.Osmanlı yönetimi içinde şekillenen halkların,yeni cumhuriyetin değer yargılarını kabulu kolay bir mesele değildi.Bir de bunun yaratılması noktasında ekonomik altyapı-üretici güçlerin gelişimindeki yetersizlik,sorunları daha da karmaşık hale getirmekteydi.Alt yapıyı değiştiremedikçe,üst yapısal değişimlerle istenen sonuçlar elde edilemez.Kemalist yönetim hem kendi iç sorunları,hem de ekonomik gerilik,yıllarca yorgun düşmüş bir ülke ve halk ile karşı karşıya iken,çok fazla da kendine güvenli değildi.Ayrıca kendi gerçekliğini çok fazla da değerlendirebildiği söylenemezdi.Üst yapısal değişimler ile sorunları halledebilecekleri şeklinde idealistçe bir anlayışla hareket ettiler.Bir sistemin halkla bütünleşmesinin nasıl olacağı noktasında yeterli ön görüleri olmadığı gibi,kaçırılan doğal kapitalistleşme trenini,bu koşullarda yakalayabilecekleri de zor gibiydi.Nitekim ilk kırılmayı 1950'de yaşadı kemalist yönetim,DP iktidarı ile. Halkla bütünleşmek,etnik sorunları çözmek pazar ekonomisini bütün ülkeye yaymaktan geçerken,bu sağlanamadığı için,geçmiş Osmanlı'nın devamı unsurların desteği ile DP iktidara geldi.Kurtuluş savaşı ile ülkeden atılan emperyalist güçler,ekonomik-siyasi ilişkiler ile yeniden Türkiye de hakimiyetlerini kurdular. 27 mayıs darbesi,bu anlamda bu kesimin bir direnişi olarak değerlendirilebilir.Fakat bundan sonra ki süreç,tamamen emperyalist güçler,özellikle ABD emperyalizminin yönlendiriliciği ile gelişmiştir.Fiili işgalden kurtulan Türkiye,bu sefer emperyalizmle siyasi-ekonomik bağımlılık ilişkilwerine girmiştir..Çarpık-kendi dinamiği ile gelişmemiş bir kapitalistleşme sürecinde,Türkiye hiç bir sorununu gerçek anlamda çözüme kavuşturamadı. Türkiye'nin geleceğe sürekli taşıdığı sorunlar olan,siyasal-ekonomik ve etnik sorunlar,sürekli kendi içinde sıkıntılar yaşamasını beraberinde getirmiştir. Etnik sorunlarını ülkenin tamamında pazar ekonomisi ilişkileri ile çözemeyen Türkiye,bu gün bu sorunlarını yeni dünya düzeni ve küreselleşme gerçekliği içinde çözmek durumundadır.bilgi çağı denieln bir dönemde bütün dünya büyük bir köy olmuştur.Kitle iletişim araçlarının hakimiyetinin arttığı,bilginin kontrol edilemez bir güç olduğu günümüzde artık kendi içine kapanarak hayatta kalmak imkansızlaşmıştır.Bu açıdan ulus devlet modeli biçimsel olmaktan öte bir öneme sahip değildir günümüzde ve dünyamız tek bir devlete,merkezi dünya imparatorluğuna doğru giden bir süreç izlemektedir. Bu açıdan dünyanın bir yerindeki sorun bütün bir dünyanın sorunsalı olmuştur,daha çokta emperyal güçlerin güç ve çıkar çatışmalaranın bir sorunsalı.İki kutuplu dünya da görece barış içinde bir arada yaşanırken,sosyalist blokun çözülmesi ile,dünyamız emperyal güçlerin hakimiyet ve çıkar çatışmalarının sonucu bölgesel ve etnik çatışmaları sürekli gündeme getirmiştir.Buradan da göreceğimiz gibi,etnik sorunlar artık çoğunlukla emperyalist güçlerin hakimiyet savaşlarının bir piyonu olma riskini taşır hale gelmiştir. Osmanlı imparatorluğunun çok dilli,kültürlü ve dinli yapısı cumhuriyetle birlikte yerini,tek dilli,kültürlü ve dinli bir yapı halini almıştır.Bu süreçten olumsuz olarak yoğun bir şek,ilde etkilenmemize rağmen Gürcüler olarak,ağırlık kırsal alanda olunmasından dolayı kimliğimzi nıspeten korumayıbilmişizdir.Bunda da dilimizin büyük bir yeri olmuştur.Fakat kentleşme ile birlikte kimliğimizin erimesi süreci,özellikle gençlerimiz ve yeni kuşaklar için ciddi bir sorun halini almıştır.KENT YAŞAMI İÇİNDE DİLİN KULLANIM olanakalrı çok sınırlı olduğu gibi,gürcüler arasında ilişkiler doğal olarak zayıplamış,dayanışma ve aidiyetlik duyguları azalmıştır.


Gürcü kimliğimizi yaşatma mücadelesi bu açıdan her Gürcünün üzerinde ciddiyetle düşünmesi ve örgütlü olarak sorunlarımızın çözümü için çalışılması gereken bir durum arz etmektedir. Kimlik,toplumsal bir varlık olarak insana özgü olan belirti,nitelik ve özelliklerle bir kimsenin veya toğluluğun,belirli bir kimse veya topluluk olmasını sağlayan koşulların tümü olarak tanımlanır.Bu açıdan Gürcülük kimliğine veya kimlik mücadelesine ideolojik-politik görüşleri farklı değişik sınıf ve katmanların yakalşımları farklı olur.Bir burjuvanın genel olarak bu konu daki duruşu,kendi çıkarları ile belirlenir.Burjuvazinin sınıfsal gerçekliğine göre belirlenen çıkar-güç elde etme tercihleri,onun ulusal meselede ki sınıfsal tercihlerini oluşturur.Bir küçük burjuvanın tavrı da arada-dere de,döneme göre bazen burjuvaziye,bazen de emekçi sınıflara yaklaşan,daha çok tatmin,popülizm ve kariyerizm içeren bir durumda olacaktır.Bir emekçinin,emekçi sınıfların görüşlerini savunanlar için,ulusal-etnik soruna bakış açısı,Türkiye'nin tam bağımsızlığından,emperyalist-kapitalist sömürü ve vahşet sistemine karşı çıkmaktan bağımsız olamaz.Ulusal-etnik sorunda bu açıdan her sınıf veya katman kendi çıkar ve anlayışına göre bir yaklaşım sergiler.Emekçi sınıfların ulusal-etnik sorunlardaki yaklaşımları halkların kardeşliğinden,ülkemizin tam bağımsızlığından ve emperyalistkapitalist sömürü ve vahşete karşı çıkmak ve emperyalist çıkar savaşlarına karşı durmayı içerir. Emperyalizmin, sosyalist bloğun yıkılması ile stratejik olarak güç kazandığı bir süreçte,her şeyde olduğu gibi,ulusul-etnik sorunlarda da büyük değişimler oluştu dünyamız da.İki kutuplu dünya da genel olarak dünya emek cephesinin müttefiki olan ulusal sorunlar,tek kutuplu dünyamız da artık emperyalist güçler arasındaki çıkar çatışmalarının çoğunlukla yedeğine düşme durumunu yaratmaktadır.Artık sosyal kurtuluş içeriğinden koparılmış,emperyalist bir gücün kuklası bile olsa salt bir devlet oluşturma veya sadece şekilsel bir kimlik mücadelesi haline gelmiştir ulusal-etnik sorunlar.Emperyalsit güçler tarafından aşırı milliyetciliğin yükseltildiği,emperyalist ırkçılığın kültürler üzerinden sürdürüldüğü bir dünya da,ulusal-etnik kimlik veya kültür mücadelesi,şekilsel kendine özgü olmanın dışında bir gerçekliğe sahip olmamaktadır.Artık görünüşte bir ulusa ait görünen kimlik veya kültür öğelere sadece isim olarak varlığından bahsedilebilinir hale gelmiştir.Emperyalist ırkçılık,artık ırklar arasındaki üstünlük üzerinden değil,emperyal kültürün,öbür kültürlere üstünlüğü iddiasını içeren politikalar üzerinden hayata geçirilmektedir. Bütün yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız gerçekler ışığında Türkiyeli Gürcülerin kimliğini yaşatma mücadlesinde genel yaklaşımalrın nasıl olması gerektiğini kısaca ortaya koymaya çalışalım. Ulusal-etnik kökeni olmayan şimdiye kadar hiçbir emekçiye rastlanmadığına göre etnik kimlik ile sınıfsal kimlik birbirleri ile yan yana olan değerler olup sınıf mücadelesi ile dil,kimlik,kültür temelindeki etnik kimlik mücadelesini birlikte yürütmek ve genel demokrasi mücadelesinin bir bileşeni olmak zorundadır. -Etnik kimliğini yaşatma hakkı insani ve doğal bir haktır ve bunun sağlanması için devletin gerekli araçları sağlaması gereklidir.Bunun sağlanması için demokratik,barışçıl temellerde mücadele etmek ve örgütlü bir topluluk haline gelmek bir zorunluluktur. -Kimliğimizi yaşatma mücadlemiz güncel politikaya ait yaklaşımalrdan ve siyasi-ekonomik rantsal faaliyetlerden arınmış olmalıdır.Çünkü bu mücadelenin gerektirdiği kapsayılıcılık ancak böyle sağlanabilinir. -her türlü milliyetciliğe,özellikle kürt ve türk millyetciliğine karşı mesafeli olunmalı,halkalrın kardeşleşmesi için mücadele edilmelidir.Bilinmelidir ki,milliyetcilik her zaman tehlikeli ve halkalr arasında çatışma risklerini yaratan bir durumdur.


-Her türlü resmi ideolojiden uzak durulmalıdır.Kimlik empoze eden veya başka halkları yadsıyan veya halkalr araında kin ve nefret tohumları eken yaklaşımalra akrşı durulmalıdır. -Mücadelemizi Türkiyelilik gerçekliği içinde,ayaklarımızı anadolu toprakalrına basarak vermeliyiz.Anavatan gürcstan ve oradaki soydaşlarımıza ilgi ve sorumluluğumuzu gösterirken,kurumlar ve ekononik düzeyde bağımsızlığımızı korumalıyız.ancak bu şekilde gerçek anlamda kimliğimiz yaşatma mücadlesinin hakkını verebiliriz. -faaliyetlerimizde Gürcü kimliğimz ile dini inançları karşı karşıya koyacak veya birini öbürünün önünew koyacak yaklaşımalrdan uzak durmalıyız.Çünkü dini inançlar ile kimlik bir birine karşıt öğeler değidlir.Bu anlamda her türlü inanca saygıyı esas almalıyız. -Ülkemizde halkların yaşadığı sıkıntıların çözümünde yapıcı bir rol oynamaya çalışmak ve bunun için çabalamak esas işimiz olmalıdır.çünkü ülkemizdeki bir kişinin veya topluluğun yaşadığı sorunlar Türkiye'de ki bütün yaşayanların sorunlarıdır ve çözümü de kardeşlikten,eşitlikten geçer.Bu yüzden çözümden yana tavır almak gereklidir ve zaman çözüm vaktidir,bu çözüm ülkemizin birliği ve bütünlüğü içinde çözülmelidir.Emperyalist güçleri katmadan,Türkiyelilik bilinci ile bu sorunlar çözülür. Ne zaman ki,ekonomik birliğinizi sağlayıp,bütün ülke de pazar birliği oluşur,bu sorunlarında çözülme zamanı gelmiştir,demektir. Türkiye bu yaşadığı etnik sorunalrı çözecek ve taşıyabilecek bir noktaya gelmiştir.O açıdan korkacak hiç bir şey yoktur.Öyle de,böyle de dünya tek bir pazar olmuştur ülkemizinde içinde olduğu ..Macera hiç kimsenin aramasına gerek yoktur.Karşılıklı hak-hukuk tanınması ile bütün ulusal sorunlar çözülür.bu temenniler ile çalıştay katılımcılarına saygılarımı iletiyorum. 16 Ekim 2011 Nevzat Kaya c) Gürcü Kültür Merkezi Üyesi Cengiz İnoğlu’nun sunumu; Niçin Gürcü Kültür Merkezleri? Bu soruya her Gürcü kendi bakış açısını yansıtan cevaplar verecektir.Tabii ki hepsinin ortaklaştıkları paydalar da olacaktır.Neden öz kültürümüzü ve anadilimizi yeteri kadar bilemiyoruz? Yada bir elli yıl sonra Türkiye'de Gürcü dili ve kültürü adına geriye ne kalacaktır ? Bu ve benzeri soruları sormakta yüzdeyüz haklıyız. Ancak bu soruları Türkiyeli Gürcüler olarak yüzde kaçımız soruyor ve bu olumsuzluğu ne kadar algılamış durumdayız? Bir etnik grubun varlığının devamı ana dili ve kültürü ile olan ilişkisine bağlıdır. Eğer dilini ve kültürel değerlerini yaşatamıyor, onu tarihsel olarak devam ettirip genç kuşaklara aktaramıyorsa o etnik grubun geleceği tehlikede demektir.Buradan hareketle kendimize şu soruyu sormak zorundayız: Eğer bu süreçte olumlu bir müdahale yapılamazsa bir yirmi-otuz yıl kadar sonra bu ülkede Gürcü dili ve kültüründen söz etmek olası mıdır? İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler. Bu ölüm bireysel bir ölümdür. Ancak bir dilin, bir kültürün ölümü demek bir toplumun, bir halkın ölmesi, yok olması demektir. İster Gürcü dili, kültürü olsun, ister bir başka dil ve kültürün yok oluşuna hiç bir insanın gönlü razı olamaz. Olmamalıdır da. Bilindiği gibi etnik değerler içindeki kültür birliği, dil birliği çok önemli ve yaşamsaldır. Tüm ortak yaşamsal değerlerin varlığı bizi Gürcülüğe yakınlaştırır, doğal veya iradi erimeden kurtarır. Türkiyeli Gürcüler yukarıda ifade ettiğimiz temel sıkıntıları kat kat yaşayan bir etnik topluluktur. Bu değerlerin her biri onları Gürcülüğe bağlayan hayat damarlarından biridir. Ancak bu damarlar çok zayıflamış, neredeyse pamuk ipliği ile bağlanır hale gelmiştir. Bizler Gürcülüğü muzik, halk oyunları, köy Gürcücesi ile konuşmak gibi dar çerçevede ve köylülük düzeyinde, yöre-hemşeri ilişkileri darlığında algılar olmuşuz. Çoğunluğumuz Gürcü alfabesi ile okuma-yazma bilmeyiz. Gürcü Tarihi ve kültürü


üzerine bilgilerimiz yok denecek kadar azdır. Peki geriye ne kalıyor ? Kuru kuruya Gürcülük; yani alt yapısı ve kültürel değerlerinden yoksun bir Gürcülük ne kadar yaşayabilir? Böyle yetersiz yanlarımızla çocuklarımıza ve torunlarımıza ne verebiliriz yada ne aktarabiliriz ? Dil bizi Gürcü Kültürüne ve değerlerine taşıyan en önemli ve yaşamsal temel iletişim aracıdır.Ancak bu dilin köylü dili ya da yüz otuz yıl öncesindeki göç sürecinin darlığında sadece konuşma dili olarak kalmış olması çok önemli bir sorundur. Bunun yazılı dile, sanat-edebiyat diline dönüştürülmesi gereklidir. Bu da ilk etapta Gürcüce okuma-yazma öğrenilmesinden geçer ki; akabinde Gürcü kültürünün eserlerini kendi anadilimizde okuyup öğrenelim.Bunun için GÜRCÜ KÜLTÜR MERKEZİ'nin ve diğer Gürcü kurumların başlattığı Gürcüce okuma-yazma kurslarına gidilebilir. Ancak bu dil eğitimi olayı derneklerin ve vakıfların tek başına üstesinden gelebileceği bir sorun değildir. Anadilimizin yaşaması ve gelecek kuşaklara yani torunlarımıza aktarılması için devletin destek vermesi gereklidir. Bunun için GÜRCÜ KÜLTÜR MERKEZİ gibi diğer tüm gürcü dernek ve vakıfları birlikte hareket etmeli, Gürcü dili ve kültürü yok olmadan çözümler üretmeliyiz. Bu gün ülkemizde Kars Kafkas Üniversitesinde "GÜRCÜ DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ" vardır. Ve 4 yıldır da eğitim verilmektedir.Toplam dört sınıfta okuyan öğrenci sayısı 25 kişi civarındadır. Ancak ilginç ve bir o kadar da düşündürücü olan bir yanı var ki; bunu ifade etmeden geçemeyeceğiz. Bu 25 öğrencinin içinde çok az Gürcü kökenli öğrenci vardır. Ne ilginç değil mi? Ancak oradaki öğrenci kardeşlerimizi canı gönülden destekliyoruz. Bu tercihlerinin çok anlamlı olduğunu vurguluyoruz. Umarım bu ülkede anadilimizin öğrenilmesi için gerekli araç-gereçler devreye sokulduğunda, gün gelir bir gün rüyalarımızı da anadilimizle, Gürcüce görmüş olacağız. Tıpkı atalarımız gibi, tıpkı dedelerimiz gibi. İşte o gün dilimizde,kültürümüzde ve kimliğimizdeki erime büyük oranda aşılmış, öz kültürümüz olan Gürcülükle ve atalarımızla gerçek anlamda buluşmuş olacağız. Bizlerin dil, kimlik,kültürel sorunlarının çözümü sadece ve sadece Gürcülerin tek başına üstesinden gelebileceği bir durum da değildir.Bu ülkenin demokratikleşmesi ile de paralel gidecek olan bir gerçekliktir.Bunun için başta biz Türkiyeli Gürcüler olmak üzere benzer sorunları yaşayan dost ve kardeş halklarla birlikte hareket ederek dil,kültür,kimlik sorunlarının çözümü için ortaklaşmak zorundayız.Halkların kardeşliği temelinde,tüm sorunların çözümünün demokratik,barışçıl bir yol ve yöntemler ile başarılacağını bilince çıkarmak durumundayız.Başta Kafkasya'da olmak üzere Gürcüler'in,Çerkezler'in,Lazların,Osetlerin... kardeş ve dost halklar olduğunu kabul etmek,olan veya olası halklar arasındaki sorunların dış güçlerin hegemonyasına kapalı, savaşsız -barışçıl-demokratik yöntemlerle çözüleceğini savunmak zorundayız.Bu anlamda bu düşüncelerin tartışılacağı,buna uygun adımların atılacağı bir demokratik platform olabilmesi düşüncesiyle de Gürcü Kültür Merkezlerine ihtiyaç vardır diyoruz. Dünyada bazı devletlerin nüfusu bizim Türkiyeli 2-3 milyon Gürcü sayısından daha azdır. Böyle bir sayısal çoğunluğa sahip Gürcü nüfusunun tek tek dil ve kültürel değerlerini hayata geçirmesi, erimeden kurtulması mümkün değildir. Ama öncelikle tabii ki kendimizden başlayarak, göle atılan taş gibi dalga dalga her yere yayılmalı, her Gürcü soydaşımıza ulaşmalıyız. İşte bu yayılmanın, özkültürümüze ulaşmanın bir aracı da Gürcü Kültür Merkezleri olabilir. Bu anlamda Türkiyeli Gürcüler’in içinde bulunduğu dilsel ve kültürel geriliği, hepimiz düşünmeli, çok yönlü olarak değerlendirmeli, belirli sonuçlara ulaşmalıyız. Bu, büyük düşünülerek; dar, bireysel çıkar ve kaygılardan kurtularak mümkün olabilir ancak. Binlerce yıllık tarihinde Gürcistan toprakları, başka devletlerin saldırılarına, İşgallerine uğramıştır. Gürcüler’in tarihi bir yanıyla da işgallere karşı savaş tarihidir. Buna rağmen hala dimdik ayakta duruyor olması bize ne ifade etmektedir? Kaldı ki nice büyük ulus ve devletin tarih sahnesinden silinmiş olması gerçeği bize şunu göstermektedir. Gürcü Kültürünün çok zengin ve tarihsel derinlikleri olması Gürcüleri ve Gürcistanı ayakta tutan yegane güçtür. İşte bu güçlü Gürcü tarihi ve kültürü ile buluşmak için Gürcü Kültür Merkezlerine ihtiyaç vardır diyoruz. Gürcüler çok zengin bir dile ve kültüre sahip bir halktır.. En başta Gürcüce dünya dilleri arasında en gelişkin diller arasındadır. Gürcü Kültürünün yazı dilinin gelişiminde çok önemli bir işleve sahip olan Gürcü Alfabesi yaklaşık 2000 yıllık bir tarihsel geçmişe sahiptir. Dünyada 2796 dil olmasına rağmen


bunların sadece 14’ünün alfabesi vardır. İşte bunlardan birisi de kendine özgü yapısıyla Gürcü alfabesidir. “Kartuli Anbani”denilen Gürcü Alfabesi’nin çok eskiye dayanıyor olması sözlü dilden yazılı dile geçişte, kültürel eserlerin gelişimine çok büyük bir katkısı olmuştur. Bu gün Gürcistanda yaklaşık 5 milyon, Türkiye’de 2-3 milyon ve dünyanın diğer ülkelerindeki Gürcüleri de sayarsak toplam 10 milyona yakın bir nüfusa sahip olan Gürcüler, kendilerine ait böyle bir alfabeye sahipken dünyada 50100 milyonu aşmış bazı ulusların kendi alfabeleri dahi yoktur.Bu da şunu göstermektedir ki; yazılı dili ve kültürel eserleri çok eski tarihlere dayanan zengin bir kültüre sahiptir Gürcüler. Bununla da Türkiyeli Gürcüler olarak ne kadar gurur duysak azdır.Bu bize atalarımızın mirasıdır.Bu mirasa sahip çıkmak zorundayız. Türkiyeli Gürcülerin dilsel ve kültürel geriliğini az da olsa aşmak, öz kültürümüzü, köklerimizi tanımayı sağlamak,Türkiyeli tüm Gürcüleri kucaklamak için bir araya gelmek, demokratik yapılanmalarımızı başarmak zorundayız. Bu anlamda Gürcü Kültür Merkezi sadece ve sadece ufak bir adımdır. Bu zamana kadar yapılamayan ya da eksik bırakılan anlamlı bir adımdır. Bu ve buna benzer oluşumları hepimiz sahiplenerek geleceğe daha büyük adımlarla taşımak zorundayız. Bu kendini aşmış, genel çıkarları bireysel çıkarlarından önde gören Gürcü aydınlarıyla başarılacak bir projedir. Bu projenin nihai olarak varması gereken nokta daha üst düzeyde buluşmaktır. Türkiyeli 2-3 milyon Gürcü’yü temsil edecek olan bir merkezi yapılanmanın başarılmasıdır. Bu hayal değildir. İmkansız ise hiç değildir. Öncelikle inanmaktır ki; inanmak başarmanın da yarısıdır zaten. Daha geç olmadan işe koyulmak zorundayız. Bize kişilikleri ve Gürcü Kültürünü geliştirme-yaşatma mücadeleleriyle örnek olan büyük iki insan Ahmet ÖZKAN MELAŞVİLİ'ye ve Hayri HAYRİOĞLU'na(Malakmadze) vefa borcumuzu ödemek,onlara layık olmak zorundayız.Yoksa ne tarih bizi af eder ne de gelecekte torunlarımız. GÜRCÜ KÜLTÜR MERKEZİNİN 1.OLAĞAN KONGRESİNDE Gürcü Kültür Merkezi başkanı olan arkadaş GÜRCÜLÜK ile ilgili şöyle bir tanım yapmıştı; Bana Gürcülük nedir diye sorarsanız buna yanıtım şu olacaktır: Hani belki bilirsiniz, bir Gürcü’ye sorarlar: ”Gürcü olarak doğmasaydın ne olurdun” diye . O da çok net olarak “Mahçup olurdum” der. Peki ben ne olurdum ?Bu soruyu kendime özellikle Gürcülüğümü ve Gürcü kültürünün derinliğini daha fazla hissettiğim son 8-10 yıldır sık sık sorar oldum. Cevabım benim için de çok net oldu: ‘’ AŞIK OLAMAZDIM” İşte böyle, benim için de Gürcülük , AŞIK OLMAKTIR. Bu doğa aşkı, insanlık aşkı, yaşam aşkına benzer tutkulu bir sevgidir desek te benim için çok daha derin anlamlar ifade ediyor Gürcülük Aşkı! Kendimi ve Gürcü Kültürünü keşfetmenin ve 40’dan sonra yeniden doğmuş olmanın bir yanıdır Gürcülük Aşkı! Hani aşk olmayınca yaşam çekilmez olur ya! Gürcülüğüm ve Gürcü Kültürüm olmasaydı bu dünyadaki savaşlara, acılara, sömürüye nasıl katlanabilirdim. Ya da nasıl katlanabilirdik? Bir de EMEK ve DEMOKRASİ mücadelesi olmasaydı bu güzelim dünyamızda hangi UMUT IŞIKLARI yanardı? Gürcüler o yüzden demez mi ki;“UMUT UZUN YAŞAR” diye. İşte, UMUTLARIN VE KÜLTÜRLERİN sonsuza kadar yaşadığı savaşsız, sömürüsüz bir dünya özlemiyle sizleri selamlıyorum. GAUMARCOS KARTUL KULTURAS GAUMARCOS KARTVELEBS " Haydin o zaman hep birlikte "Köklere Kültürel Yolculuğa" çıkalım.Özümüze, dilimize,Kültürümüze, köklerimize, atalarımıza, Gürcistanlı ve Türkiyeli Gürcü değerlerine sahip çıkarak yükseltelim. Tarih bizi böyle bir yolculuğa çağırıyor. Bu büyük yolculuğa büyük olanlar ve büyük düşünenler çıkabilir.


Bu büyüklüğün Türkiyeli gürcülerin bilincinde var olduğuna inanıyoruz. Cengiz İnoğlu Gürcü Kültür Merkezi Üyesi

4. Türkiye Gürcüleri 1.Çalıştayı Gürcistan Dostluk Derneği Sunumları; a) Gürcistan Dostluk Derneği Başkanı Ali Rıza Altunel’in konuşma metni. Biz bu topraklarda yaşayan Gürcü kökenli vatandaşlar olarak bu topraklarda asırlardır kader birliği yaptığımız bu toplumla kardeşçe yaşamaktan memnun ve mutluyuz bu mutluğumuzun ila nihaye devam etmesini diliyoruz. Bu topraklarda yaşayan farklı dili kültürü olan diğer ırklar gibi bizimde farklı dilimiz kültürümüz örfümüz ve adetlerimiz vardır. Toplum olarak gelişen dünya şartlarında birçok değerleri erozyona uğratan medya ve büyük şehirlere yaşanan göçler nedeniyle dilde ve kültürde meydana gelen erozyona karşı dilimizi ve kültürümüzü yaşatmak istiyoruz. Bu ülkede yaşayan Gürcüler olarak kader ve keder birliği yaptığımız toplumla ve vatandaşı olduğumuz ülke ile hiçbir problemimiz yoktur olmayacaktır. Ait olduğumuz bu topraklarda çocuklarımızın ana dillerini öğrenmesini istiyoruz. Çocuklarımızın kültürlerini öğrenmelerini kim olduklarını bilmelerini istiyoruz. Yaratılış sırrının gereği farklılıklarımızı tanışmak kaynaşmak için kullanmak istiyoruz Gürcü kimliği ile var olmak ve bu kimliğimizi ila nihaye devam ettirmek istiyoruz. Farklılığımızın zenginlik olduğunu bu zenginliğin korunması desteklenmesi ve yaşatılması gerektiğini düşünüyoruz. Kültürel varlığımızı devam ettirmek için fiziksel olamasa da kurumsal olarak birlik ve beraberlik içinde olabileceğimiz yapılar oluşturmalıyız. Dayanışma ve yardımlaşmanın bereketi ile kültürünü korumakta zorlanan akrabalarımızla dayanışma içinde olmalıyız Kardeşliğin teminatı olan biz Gürcüler ana dilimizin okullarda seçmeli ders olmasını istiyoruz. (Toplu yaşadığımız yerlerde) Kurulan ve kurulacak olan vakıf ve derneklerimizin yaptıkları çalışmaların desteklenmesi ve korunmasını istiyoruz.,16 Ekim 2011 ALİ RIZA ALTUNEL GÜRCİSTAN DOSTLUK DERNEĞİ

b) Gürcistan Dostluk Derneği Yöneticisi Murat Kasap’ın sunumu. Muhterem Hazirun Hepinizi saygıyla selamlıyorum.


93 Harbi sonrasında hepinizin malumu olduğu üzere yüz binlerce Gürcü Batum ve havalisinden göç etmiştir. Bu muhacirlerin torunları olan bizlere göçün nedenini en iyi şekilde anlatacak olanlar yine göçü yaşayan insanların kendileridir. Bu insanlar bu gün hayatta değildir. Fakat arşivlerimizde muhacirler tarafından yazılan binlerce arzuhal ve dilekçeler mevcuttur. Neden göç ettiklerini onların dilinden sizlerle paylaşmak istiyorum. Padişah II. Abdülhamit, 31 Ağustos 1876 tarihinde tahta çıktığında, Osmanlı Devleti, Sırbistan ve Karadağ ile harp halinde idi. Balkanlarda yaşayan milletler Rusya ve Avusturya tarafından kışkırtılmakta idi. Hersek, Bulgar isyanları sonrasında Sırp ve Karadağlılarla yapılan savaşların Osmanlıların galibiyetiyle sonuçlandı. 24 Nisan 1877’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Romanya, Sırbistan ve Karadağ’da Rusya’nın yanında yer aldı. Doğu Anadolu’da ve Balkanlar da olmak üzere iki cephe olarak başlayan savaşın başlarında Osmanlı Ordusu başarılar göstermiş ise de bu durum uzun sürmemiş ve Rusya’nın lehine dönmüştür. Ruslar doğudan Erzurum’a, batıdan da İstanbul önlerine geldiler. Savaşın Kafkas cephesinin Batum cephesinde ise Rus orduları Batum’a giremediler. Batum halkının göstermiş olduğu olağan üstü direniş ve mukavemet karşısında Rus kuvvetleri şehri almaya muvaffak olamadı. Fakat Balkanlar da Rus ordusu Plevne, Filibe, Sofya gibi şehirleri ele geçirdikten sonra 20 Ocak 1878’de Edirne’yi aldı. Aynı şekilde doğuda Kars şehri düştü. Rus ordusunun İstanbul’a yaklaşması üzerine Osmanlı hükümeti savaşın durdurulması için Rusya’ya başvurdu ve 31 Ocak 1878’de Edirne Mütarekesi imzalandı. Bu mütarekeye göre Osmanlı kuvvetleri Küçükçekmece-Terkos hattına çekilecek, bu hattın 5 km önüne Rus ordusu yerleşecek ve arada kalan bölge tarafsız olacaktı. Bu suretle Ruslar İstanbul kapılarına dayanmış bulunuyordu. Rus başkomutanlığı barış antlaşmasının düzenlenmesi ve imzalanması için yer olarak Ayastefanos’u (Yeşilköy) seçti. Rusya bu antlaşmayı Yeşilköy’de Osmanlılara imzalatma hem Balkan Slavlarına hem de Avrupa’ya, gücünü göstermek istiyordu. 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması imzalandı. 29 maddelik bu antlaşma ile; Romanya, Karadağ ve Sırbistan bağımsız oldu. Bulgaristan, Osmanlı’ya bağlı özerk bir prenslik haline getirildi. Bosna ve Hersek, Avusturya ve Rusya’nın kontrolüne bırakıldı. Rumeli’nin hristiyanların yaşadığı bölgeler ve Doğu Anadolu’da Ermenilerin bulunduğu yerlerde ıslahat yapılmasını kabul etti. Osmanlı Devleti savaş tazminatı ödeyecekti. Fakat bu savaş tazminatına karşılık Rumeli’deki bazı yerler ile Kars, Ardahan ve Batum’un Rusya’ya bırakılmasına karar verildi. Antlaşmanın 21.maddesine göre, Rusya’ya bırakılan topraklarda kalan ahali istedikleri takdirde başka mahallere göç edebilecekti. Göç etmek isteyenlere üç sene mühlet verilecek, bu üç sene içerisinde göç etmeyenler ise Rusya tabiiyetinden sayılacaktı. Fakat bölgede yaşayanlar göç etme taraftarı değildi. Halk kendilerine imkan sunulduğu takdirde vatanlarını işgalden kurtaracaklarına ve bu hususta her türlü fedakarlığı yapacaklarını bildirdiler. Nitekim, Trabzon İngiltere Konsolosluğuna gelen bir telgrafta şöyle yazılı idi; Batum Beyleri ve ahali Rusya işgaline karşı mücadele etmek için 20 bin savaşçı toplamıştır. Büyük bir kuvvette Çürüksu’ya gönderilmiştir. 2 Ağustos’ta beyler yemin meclisinde yapılacak harekatın planlarını kararlaştırmıştır, fakat bu hususta Osmanlı ordusunun artık bir şey yapamayacağı bildirilmiş idi. Yeni Trabzon valiliğine gelen bir belgeye göre; Çürüksulu Osman Paşa ile Batum ümerasından bir hayli zatın 1878 senesinde İstanbul ve mahalli hükümete müracaat etmeksizin mücadele için, Çakvi, Acara, Hala adlı yerlerde toplanmaya başladıkları haber alınmıştı. 13 Nisan 1878 tarihinde Batum merkez kumandanlığına gönderilen telgrafta Batum ahalisinin düşünceleri yazılı idi. Buna göre; ahalinin büyük çoğunluğu Rus hakimiyetinde yaşamayacaklarını bildiriyor, Batum’un savaş tazminatı olarak Rusya’ya bırakıldığını işittiklerinden buna karşı ne yapılabileceği noktasında da öneride buluyorlardı. Ahali bu tazminatın kendi aralarında toplanmasını veya sancak tarafından ödenmesini, bu mümkün olmasa vilayet tarafından, bu da mümkün olmadığı


takdirde Avrupa bankalarından borç alınmasını talep ettiler. Bu borcun ise müddet verildiği takdirde yine kendilerince ödeneceğini taahhüt ettiler. Ancak Rusya hakimiyetinde yaşamamak için yapmış oldukları tüm girişimler sonuçsuz kaldı, çünkü Osmanlı devletinin ne Rusya’ya tazminat ödeyecek ekonomik gücü ne de ayrı yeni bir savaşa başlayacak durumu yoktu. Sonuçta çoluk, çocuk, yaşlı genç, kadın, ihtiyar yüzbinlerce kişi göç yollarına düştü. Saygıdeğer katılımcılar, mluhaceretin sebebini onların kaleminden dinleyelim. 1- Batum Sancağı ahalisinden olup, vatanımızın mukadderatı ilahiyeden olarak Rusya devleti eline geçmesi üzerine harpte göstermiş olduğumuz bütün hamiyet ve sadakat bizi muhacerete sevk etti. Rusya memurları ise göç etmemizi engellemek istiyorlar, emlak ve arazimizi satmamıza engel oluyorlar. Fakat bizler bilinen samimi sadakatimizden bu engellere karşı durup, vatanımızı terk ederek kurtuluş vatanı olan İstanbul’a hicret ederek, Karesi’ye bağlı Manyas ve Gönen nahiyeleri dahilinde iskan edildik…….. Manyas’a bağlı Sultaniye Köyü muhacirleri Doğancı köyü muhacirleri Dizman köyü muhacirleri Gönen nahiyesinde teşkil olunan Aycavık köyü muhacirleri Kalfa köyü muhacirleri Çiftlik alan muhacirleri Ekşidere muhacirleri Babayaka köyünde muhacirler (sene 1883)) 2-Acizleri Batum muhacirlerinden olup devleti aliye tebası olmak ve padişahın gölgesinde ve koruyuculuğunda yaşamak için memleketimizden hicret ederek İnegöl kasabası dahilinde Hamidiye köyünde yaşayan akrabalarımız yanına yerleşmek için üç hane yirmi nüfus olarak geldik. İnegöl Hamidiye köyünde meskun Gürcü muhacirleri adına Hasan oğlu Molla Emin Mehmet oğlu İsmail Tataroğlu Yusuf, sene 1887 3-Kullarınız Batum muhacirlerinden olup geçen muharebede muavene kol ağası olarak din ve devlete lazım gelen hizmetimizi yaptıktan sonra 8500 nüfusa rehber olarak Trabzon vilayetine gelip iskan ve rahat edip devletimize dua etmekteyiz… Muavene kol ağası muhacir Kibar Ağa 4-93 harbinde harbin başlamasından sonuna kadar malen ve bedenen devlet-i ebed-i müddet ve din –i mübin uğruna cansiperane savaştık, hizmet ettik bu herkesçe malumdur. Sonunda memleketimiz olan Batum düşman eline geçmiş olup, mal ve emlakımızı terk ederek, dini mübinimizin koruyucusu olan devletimizin gölgesine sığınarak Trabzon vilayeit dahilinde Fatsa kazasına hicret ettik…. Hoylu köyü muhacirleri adına, Çamlık köyü muhacirleri Eski ordu muhacirleri adına Tahtabaş köyü muhacirleri adına Duayeri muhacirleri Göç sonrasında Gürcüler devletin en zor zamanlarında yardıma hazır bulunarak sadakatlerini gösterdiler. Gerek Osmanlı son dönemi savaşlarında ve gerekse Kurtuluş Savaşında gürcüler en ön saflarda savaştılar, şehit ve gazi verdiler. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda büyük Millet meclisinde yer aldılar. Hatta İlk TBMM’de Batum’dan 5 milletvekili bulunmaktaydı. Ayrıca mecliste gürcü kökenli milletvekilleri bulunduğu gibi en yaşlı üye sıfatıyla TBMM’ye başkanlık yapan Mehmet Şerif Bey, Sinoplu bir gürcü idi. 1886 senesinde mabeyn-i hümayuna çekilen telgraf: Cenab-ı Hak, Osmanlı Devleti’nin ve İslam milletinin medar-ı hayatı olan padişahımızı her türlü hastalıktan korusun ve devletimizi dünyanın her köşesinde muzaffer kılsın. Öteden beri padişahımız ve devletimizin hizmetinde olmaktan övünç duymaktayım. Bu ara baş gösteren Bulgar isyanına karşı savaşmak üzere padişahımız emrederse Trabzon ve Sivas vilayetlerinden silahlı on bin Gürcü muhaciri ile katılmaya hazırız. Sene 1885 Mir-i miran Çürüksulu Mehmet Ali


Geride kalanlar çoğu zaman baskı ve şiddete maruz kaldılar, bununla ilgili kısa misaller vereceğim. 1-1906 senesinde Kahaber köyünde köy halkı cenaze defni ile meşgul iken sarhoş Rus askerleri evlerdeki kadınlara saldırmış, kadın ve çocukları darp etmiş, bazılarını öldürmüş, kadın ve çocukların feryatlarını duyan erkekler rus askerlerine mukavemet etmişler, çıkan olaylarda bir tane de rus askeri öldürülmüştür. Konsolosluklara yansıyan bu olayın tahkikatında ise askerler devriye gezerken köy halkının kendilerine saldırdıklarını iddia ederek savunma yapmışlardır. 2-1915 senesinde Artvin mektep muallimi iken Sibirya’ya sürülen Kibarzade Mustafa Nizamettin Efendi’nin akibeti hakkında bir bilgi edilemedi. 3-1918 senesinde Keda’da Abdülağazade Ahmet’in evi 93 harbinde Osmanlı ordusunda görev aldığı öğrenilince evi ve eşyaları Ruslar tarafından yakıldı. Hicret edemeyen ve Batum’da kalan ahalinin düşünceleri genel itibariyle Osmanlı toplumuyla bütünleşme yönünde idi. “...Osmanlının elviye-i selase Müslümanlarını unutmayacağından eminim. Yakın bir zamanda Osmanlı hükümetinin tekrar bu üç vilayete tekrar sahip olacağını ümit ediyorum. Bundan dolayı müftülük görevimden ayrılmayacağım. Bu gün esaret altında bulunan 250 bin kişiden fazla olan elviye-i selase Müslümanlarının bu işgalden kurtulması gerekenin yapılmasını arz ederim. Ferman Hazret-i padişahımızındır.” Sene 1918 Batum Yukarı Acara kazası Müftüsü Muharrem Oğlu Ahmet Hamdi Kırk seneden beri küffar zulmü altında cahil bırakılan fakat bu defa devlet-i aliyyenin yönetimine geçen elviye-i selase ahalisinin aydınlatmak, dini ve dünyevi ihtiyaçlarını karşılamak için bir an önce bilgili müftülerin tayin edilmesi gerekmektedir. Tayin edilecek müftülerin bölge adetlerini ve mahalli dillerini bilmesi gerektiğinden buranın uleması bu görevleri daha iyi bir şekilde ifa edecektir. Sene 1918 Batum’un Merkez Müftüsü Molla Hüseyinzade Hüseyin Avni Son olarak 1918’te Çürüksu ahalisi adına İskender Fevzi tarafından İstanbul’a gönderilen dilekçeyi okuyacağım. Memleketimiz için bazı havadisler döndüğünü işitiyoruz. Bu havali kamilen Müslüman ahalisidir. Müslüman hükümetinden gayri hiçbir hükümetin eli altında kalamayız. Ya Osmanlı devletinin eli altında Müslüman olarak yaşamağa veyahut çoluk çocuğumuzla beraber İslam olarak ölmeğe karar kıldık. Sizde bizde bu memleketin yetiştirdiği evlatlarısınız. Bizi kurtarmak için sizin de çalışmanızı Çürüksu ahalisi olarak gece gündüz ağlayarak yalvarıyoruz. Çürüksu ahalisi namına İskender Fevzi tarafından 1918’de İstanbul’da Çürüksulu Mahmut Paşa’ya gönderilen dilekçe. Muhterem hazirun bu vesile ile bir kez daha tarihe şanla geçen atalarımızı rahmetle anıyor, onların yüce hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Bu bağlamdan yola çıkarak Göç süreci, Gürcü kültürü, tarihi, örf ve ananelerine yönelik yayın ve basın çalışmalarının çoğaltılmasına ve bu alanda yapılan ve yapılacak olan çalışmalara dernekler olarak maddi ve manevi desteklerin devam ettirilmesini talep ediyorum. Ayrıca çalıştayın hayırlı kararlara vesile olmasını da Yüce Allah’tan temenni ediyorum. Saygılarımla…. Murat Kasap Gürcistan Dostluk Derneği Genel Sekreteri


c) Gürcistan Dostluk Derneği Yöneticisi Orhan Şardağ’ın sunumu. სახელითა ალლაჰისა , მოწყალისა , მწყალობელისა ! მემლექეთი მითხარ, როგორაა მემლექეთი, ჩემი სანატრელი საქართველო, რამე იმნაირი გამაგონე, გული დაკოდილი გავამთელო. მითხარ, როგორაა მემლექეთი, მე სულ მისი ფიქრით დავდიოდი, ახლად დავიბადე, თბილისიდან ხმა რომ დავიჭირე რადიოთი. კაი მექართულე ვეღარა ვარ, მაგრამ სული მიდუღს იმოდენა, რომ შიგ სიტყვა მარად მშობლიური, როგორც გაზაფხული, იტოტება. მითხარ, როგორაა მემლექეთი, მცხეთა, ქობულეთი, კახაბერი, იგი ნიადაგ თუ არ ვახსენე, ისე ერთი წუთიც დამაბერებს. ლუკმა არ მაკლია, მართალია, მაგრამ სამშობლოით ღარიბი ვარ. აი, ამნაირად, უსიცოცხლოდ, მთელმა სიცოცხლემა გაირბინა. მითხარ, როგორაა მემლექეთი, აქ ჩვენ არ გეგონოთ ჩამქრალები, იზმითს, ეგეოსის ნაპირებზეც ვაგეთ საქართველოს სახლ-კარები. მითხარ, როგორაა მემლექეთი, ჩემი სანატრელი საქართველო, რამე იმნაირი გამაგონე, გული დაკოდილი გავამთელო. ფრიდონ ხალვაში ორმაგ პატივცემულო სტუმრებო, მონაწილეებო, მაყურებლებო! ქ-ნებო და ბ-ნებო! ნება მომეცით ყველას მოგესალმოთ და მოგილოცოთ დღევანდელი დღე. Pek saygıdeğer misafirler, katılımcılar ve izleyicilerimiz! Hanımefendiler ve beyefendiler! İzninizle hepinizi selamlar bu gününüzü kutlarım. Divan heyetini selamlar, icra ettiğimiz bu çalıştaya başarılar dilerim. ქართული სემინარით შექმნილი ეს სხდომის და ამგვარი პროგრამები არის ერთგვარი მეგობრობის ხიდი საქართველოსა და თურეთს შორის. ძალიან გვახარებს ისიც, რომ საქართველო ჩვენი ამჟამინდელი სამშობლოს- თურქეთის კეთილი მეზობელი და მეგობარი ქვეყანაა. გვჯერა, რომ კავშირები საქართველოსა და თურქეთს შორის, კიდევ უფრო განმტკიცდება და მსგავსი პოროგრამები თავის წვლილს შეიტანს ამ კეთილშობილურ საქმეში. ჩვენებურები, ქართველები ისტორიულად ძალიან ნიჭიერ და შემოქმედ ხალხად ითვლებოდნენ და ასეა დღესაც. მა ნამდვილად მემაყება, რომ ამ პატარა, მაგრამ ძალიან განსაკუთრებული ხალხის შვილი ვარ. Bu ve buna benzer proğramlar Gürcistan ve Türkiye arasında dostluk köprüsüdür. Türkiye ile Gürcistan’ın komşu ve dost olması bizleri çok mutlu etmektedir. Öyle ki Gürcistan bizim şimdiki ülkemiz Türkiye’yle komşu ve dost ülkedir. İnanıyoruz ki Gürcistan ve Türkiye ilişkileri, daha çok güçlenecek ve bu hayırlı işte kendi katkılarını ortaya koyacaklardır. Gürcüler tarihte çok zeki ve sanatçı halk olarak bilinir, bu bugünde böyledir. Ben gerçekten böyle küçük, ama çok özel bir halkın çocuğu olmaktan şeref duyuyorum. ქართული ენა ჩვენი დედა-ენა ანუ ქართული ენა იბერიულ-კავკასიურ ენათა ოჯახს მიეკუთვნება. მას მეცნიერები ქართველურ ენათა ჯგუფს უწოდობენ. ქართულის გარდა, ამ ჯგუფში შედიანლაზური, მეგრული, სვანური და ჭანურუ ენებიც.


რაც შეეხება ქართულ ანბანს, ის მსოფლიოში არსებული 14 ანბანური დამწერლობიდან ერთ-ერთია. მის შემოქმედად მეფე ფარნავაზი ითვლება. ფარნავაზმა ჩვენს წელთააღრიცხვამდე II საუკუნეში გაერთიანე აღმოსავლეთით იბერია და დასავლეთით ეგრისი დაარსა ერთიოანი ქართული სამეფო ანუ საქართველო. მანვე საქართველოს სახელმწიფო ენად ქართული ენა გამოაცხადა და შექმნა პირველი ქართული ანბანი, ამ დროიდან საქართველოში საფუძველი ჩაეყარა მწიგნოგრობის განვითარებას და იგი წარმატებით გრძელდება დღემდე. GÜRCÜ DİLİ Bizim Dedaena veya Gürcü dili İberia-Kafkas dil grubu ailesine girer. Onu dil bilimcileri Gürcü dil grubu diye adlandırıyorlar. Lazca, Megrelce, Svanca ve Çanca da bu dil grubuna girer. Söz konusu Gürcü alfabesi, Dünya’da var olan 14 yazı çeşidinden bir tanedir. Onu oluşturan kral Parnavaz sayılır. Parnavaz m.ö. 2. Yüzyılda doğuda İberia, batıda Egrisi’yi birleştirerek Gürcü krallığını yani Gürcistan’ı kurdu. Kendisi Gürcistan’ın resmi dilini Gürcüce olarak ilan etti ve ilk Gürcü alfabesini oluşturdu. Bundan sonra Gürcistan’da eğitim-öğretim gelişerek günümüze kadar devam etti. Türkiye Gürcülerinin Gürcüce öğrenme sorunu; Gürcücede 33 harf vardır. Bu harflerin 5’i sesli, 28’i sessizdir. Gürcüce’ de y,ı,f,,ö,ü,ğ harfleri yoktur.Buna karşılık Türkçede bulunmayan კ, პ, ტ, ღ, ყ, ც, ძ, წ, ჭ, ხ harfleri bulunmaktadır. Dolayısıyla hiç Gürcüce bilmeyenlere Gürcüce, Gürcistanlı Gürcülere de Türkçe öğrenmek biraz zor gelmektedir. Çünkü arada 15 harf farkı vardır. Gürcücede fazladan 4 harf vardır. Arada 19 harf değişiktir. 7 Adet sessiz harf yan yana gelebilmektedir. Kural dışı bir dildir, baştan, ortadan, sondan eklemelidir. Bir harf kelimenin anlamını değiştirebilmektedir. Örneğin; U harfi kelimeyi bazen olumsuz yapıyor, bazen 3. Şahıslar için kullanılır, bazen de değişik anlamlar alabiliyor. Gürcüceyi okuma yazma birçok alfabeden kolaydır. Öğrenirken ilgi gerekmektedir, ama öğrendikten sonra yazıldığı gibi okunmakta, büyük küçük harf yoktur. Gürcüce Latin alfabeleriyle de yazılış şekli vardır. Bunu da öğrenmek gerekmektedir. Türkiyeli biz Gürcülere göre yeni dedaena, diyalog, sözlük gibi yapılan çalışmalar çok yetersizdir. Bu çalışmaların akademik bir şekilde Türkiye’ li çveneburilere göre uyarlanması gerekmektedir. Bu görevde başta bu çalışta ya düşmektedir. Bugün çağdaş gürcüce Tiflis Gürcücesi bilinmekle beraber değişik Gürcüce şiveleri vardır. Bunlar; 1.აჭარული კილო 2.გურული კილო 3.იმერული კილო 4.იმერხეული კილო


5.კაკური კილო 6.კახური კილო 7.კილო(ქართული ენა) 8.ლეჩხუმური კილო 9.ლივანური კილო 10.მაჭახლური კილო 11.სამცხური კილო 12.ტაოური კილო 13.ფერეიდნული კილო 14.ქართლური კილო 15.ჩვენებურების კილო 16.ორჰან ბერიძე Alt şivelerde var. Örnek olsun diye xulo, Suaxev, qeda ile xelvaCauri, baTum kobuleTi farklı şive konuşuyor. Bu anlamda bizim konuştuğumuz çveneburi şivesi Türkiye’li Gürcüler okuma yazma bilmediği ve tarihi süreç içinde biraz kaybolmuşsa da Bugün Gürcistanlı dil bilimcilerinin de en çok saygı duyduğu şivedir. Çünkü dilin özü korunmuştur. Dil bilimcileriyle yapılacak ortak bir çalışmayla bizim çveneburi şivesinin korunması için çalışmalar yapmak gerekmektedir. Buda bu çalıştayın ortaya koyacağı oluşumla, güçle olabilir diye düşünüyorum. Tez yapan öğrencileri bu konuya yönlendirmekle de bir adım atılmış olur. Birçoğu anne, baba, dede veya bir başkasıyla kendini ifade ediyor. İnsanın anne, baba, dedesiyle kendini ifade etmesi, övünmesi güzel bir davranıştır. Ama kendiside gelecek nesillerin kendisiyle övünmesi için bir şeyler yapması gerekir. Bu çalıştay hayırlı bir işe motor olacaktır. Dil öğrenmek için kurslar vasıtasıyla yeni yerli öğretmenler yetiştirmek gerekmektedir. Ayrıca Gürcistan’dan gelen soydaşlarımızdan istifade edilebilir. Bu da çalıştayın en önemli görevleri arasındadır. Bizler önce her evden bir kişi dil öğrenip sonra diğer aile bireylerimize öğretebiliriz. Bunun için kampanyalar yapabiliriz. Gürcü dili sadece bizim ata dilimiz olarak görmemek lazım. Biz komşu ülkeyiz. Ekonomik, ticari, siyasi birtakım ilişkilerimiz var. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızın da büyük bölümünün ilgi alanına girmektedir. Ayrıca devletimiz Gürcüce bilen memurlara dil tazminatı ödemektedir. Bugün 5-10 yıl ülkesinden ayrı kalanlar anadillerini unuttuklarına göre bizler 1,5 asra yakındır alfabe bilmediğimiz halde dilimizi unutmadık. Bu anlamda dedelerimize çok şey borçluyuz. Bu dilin ve kültürün gelecek nesillere aktarılması konusunda bizlere, bu çalıştaya çok görev düşmektedir.


Gürcistan’dan gelen Gürcülerin Türkçe öğrenme sorunu ve karşılaştıkları problemler. Kelam sıfatı Allaha aittir, dolayısıyla her dil kutsaldır. Gürcüceyi de bu anlamda değerlendirmek lazım. Türkiye’deki etnik kimlikleri konuşurken göçmen olarak gelmiş milletleri ayrı konuşmak lazım diye düşünüyorum. Bizim hem doğup büyüdüğümüz ülkemize, hem de tarihi ülkemiz Gürcistan’a karşı tarih önünde sorumluluklarımız vardır. Bu dengeyi kurmakta tarihi görevimizdir. Biz iki toplum arasında dostluk köprüsüyüz. Bizler değişik coğrafyalara göç ederek yaşayan topluluklarız. Birbirimizle kültürel olarak çok bağlantımız yok. Gürcistan’la da geldikten sonra bağlantımız kopmuş. Dolayısıyla birtakım konularda ayrı düşünmemiz gayet normaldir. Ben bazı konuları çocuklarımla dahi aynı düşünmüyorum. O zaman birbirimize saygı konusunda çok fazla toleranslı olmamız lazım. რომელმან შექმნა სამყარო ძალითა, მით ძლიერითა, ზეგარდმო არსნი, სულითა ყვნა, ზეცით მონაბერითა, ჩვენ, კაცთა, მოგვცა ქვეყანა, გვაქვს უთვალავი ფერითა, მისგან არს, ყოვლი ხელმწიფე, სახითა მისმიერითა, ჰე ღმერთო, ერთო, შენ შეჰქმნენ, სახე ყოვლისა ტანისა, შენ დამიფარე, ძლევა მეც, დათრგუნვად მე სატანისა, მომეც, მიჯნურთა სურვილი, სიკვდიდმდე გასატანისა, ცოდვათა შესუბუქება, მუნ, თანაწასატანისა. ვის შვენის,-ლომსა-ხმარება შუბისა, ფარ-შიმშერისა, -მეფისა მზის თამარისა, ღაწვბადახშ-თმაგიშერისა,მას არა ვიცი შევმართო, შესხმა ხოტბისა შერისა?! მისთა მჭვრეტელთა ყანდისა, მირთმა ხამს, მართ მიშერისა. კიდევ ერთხელ დიდი სიყვარულით გესალმებით ყველას და გისურვებთ დიდ წარმატებებს! პატივისცემით! Yine bir kez sevgi ve saygıyla hepinizi selamlar, yaşamınızda başarılar dilerim. Saygılarımla! Orhan Şardağ 5. Türkiye Gürcüleri 1.Çalıştayı Kafkas Gürcü Kültür Derneği sunumu/ Volkan Şeker TÜRKİYE GÜRCÜLERİNİN


GEÇMİŞTEN BUGÜNE KADAR OLAN MÜCADELESİ Bilindiği üzere Türkiye’de yaşayan gürcülerin büyük çoğunlu Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkaslardaki topraklarını kaybettikten sonra, ata yurtları olan ve bugün Gürcüstan sınarları içinde kalan Acara ve azda olsa diğer bölgelerden Osmanlı himayesinde vatan topraklarında iskan edilmişlerdir. İskan o zamanın şartlarından dolayı tek bir bölgeye değil, Anadolu nun çeşitli bölgelerine yerleştirilerek gerçekleşmiştir. Geldiklerinde geldikleri yerlerdeki bulunan yerli halkla entegre olmaları da uzun bir zaman almıştır. Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra kurulan Cumhuriyet döneminde Gürcüler var gücüyle vatan savunmasında ve yeni cumhuriyetin kurulmasında üzerlerine düşen sorumluluğu fazlasıyla ödemiş, Cumhuriyeti kuran halkların arasında yerini şan ve şerefiyle almıştır. 1960 lı yılların sonuna doğru gelindiğinde Gürcü kimliğini, dilini ve kültürünün yozlaşmaya başladığını hisseden öngören Gürcü kökenli yurttaşlarımızdan olan Ahmet ÖZKAN (MELAŞVİLİ) bu yozlaşmaya dur demek ve önlem almak için bir kitap yayınlar ve bu yayınladığı kitaptan dolayı yargılanır. Bu yargılama Ahmet ÖZKAN’ı yıldırmamış ve sindirmemiştir. Ahmet ÖZKAN 1970 li yılların sonunda çoğumuzun da bildiği Çveneburi dergisini o zamanın şartlarından dolayı İsveç’in başkenti olan Stocholmde bastırmış ve Türkiyeli Gürcüler’in hizmetine sunmuştur. Fakat bu yaptığı davranış onun daha sonra hayatına mal olmuştur. Bazı karanlık mihraklar bu kültür faaliyetine her zaman yaptıkları gibi fitne yaparak, çarpıtarak, farklı yansıtmış, mecrasından kaydırmışlardır. Bunun neticesindede değerli büyüğümüz Ahmet ÖZKAN (MELAŞVİLİ) 05 Temmuz 1980 tarihinde Bursa vilayetimizde uğradığı silahlı saldırı sonucunda öldürülmüştür. Bu olay hiçbir zaman sindirilmeyecek ve korkutulamayacak kadar cesur Gürcü kökenli yurttaşlarımızı yıldırmamıştır. Bu elem verici olaydan sonra kültüre yönelik çalışmalar 1980 darbesininde etkisiyle çok dar bir çevrede devam etmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Fakat bugün baktığımızda, istediğimiz, arzuladığımız yerde olmadığımızı görmekteyiz. Nedenlerine dönüp kendimize sorduğumuzda, aslında bu yolda tam anlamı ile ilerleyememizin en büyük iç etkeni, şahsi heves, arzu ve egolarımızın olduğunu görmemizde fayda vardır. Gürcü milleti, kolektif haraket etmede tarihi boyunca başarılı olamamıştır Bu birlikte hareket edememe halinden dolayı içlerinde özlerinde ve yatağa başlarını koyduklarında kurdukları hayallerini gerçekleştirememişlerdir. Tarih bize bunu göstermektedir. Fakat 30 yıldır bu sevdaya ellerinden geldiği kadar hizmet eden belki yöntem olarak günümüz çerçevesinden baktığımızda yanlış veya doğru yapan ama tek dertleri kimliğimiz, dilimizi ve kültürümüz yaşamak ve yaşatmak olan tüm yol arkadaşlarımızı huzurlarınızda şükranla yad ediyor ve selamlıyorum. TÜRKİYE DE YAŞAYAN GÜRCÜLERİN KİMLİK, DİL VE KÜLTÜR SORUNLARI A-KİMLİK Kimlikten ne anlıyoruz: Ben Türkiyeli Gürcüyüm. Bu bapta Türkiye’de yaşayan Gürcülerin bir bölümünün ikilem içinde kaldıklarını gözlemlemekteyiz. Kendilerini ifade ederken zorluk çekmektedirler. Bazıları ben Gürcüyüm, bazıları Türk Gürcüyüm, azda olsa bazıları ben Türküm demektedir. Bu sadece Türkiyede yaşan gürcülerin yaşayan sorunu değil, diğer milletlerinde sorunudur. Fakat Türkiye değişiyor, demokratikleşiyor ve bu yurttaşları 90 yıldır ikileme sokan


zihniyet kaybolmaktadır. Tüm yurttaşları içerisinde barındıracak bir zihniyete, bir algıya doğru hareket ediyor. Bunun sonucu olarak da yeni anayasa çalışmalarına başlanılmış bulunmaktadır. Biz Gürcüler devletimizin bu çalışmasına olumlu, yapıcı ve bütünleştirici katkılarımızı sunmaktan çekinmemeliyiz ve geri durmamalıyız. Sonuç olarak şahsım adına kimlik tanımımı yaptığımda Ben Türkiyeli Gürcüyüm (VE BU VATANIN ASLİ UNSURU, BEKASININ TEMiNATIYIM) demeliyim. B-DİL Bilinmektedir ki, her ırkın kendine has bir dili vardır. Yeryüzünün kadim dillerinden biride Gürcüce’dir. Bu dilin kendine has bir alfabesi bulunmakta ve yeryüzünde bilinen 14 alfabeden biride bu alfabedir. Türkiye Gürcüleri öngörülen sayı olarak 3 milyon yurttaş, şuan itibariyle bu dili bu sayının %25 civarındaki kısmı 130 yıl önceki haliyle konuşmaktadır. Fakat dilin yazıldığı alfabe bu kesimin büyük bir çoğunluğu tarafından bilinmemektedir. Zaman sürüveni içerisinde dilimizi yavaş yavaş iç etkenlerden dolayı doğal asimilasyona uğramış ve unutulmaya başlamıştır. Günlük hayatımızdan bu dili çıkararak atalarımızın manevi mirasını terk etme yoluna gitmişi ve halen gitmekteyiz. Ne çelişkidir ki atalarımızın manevi mirasını korumakta gevşek davranırken maddi mirası olan mal ve mülke karşı şiddetle koruma duygusu taşımaktayız. Çoğumuzun dede toprağı diye hiç gitmesek de bize külfet olsa da maddi varlıkları terk etmemekte duyarlı davranıyoruz. Miras yolu ile bize kalan bu malları çocuklarımıza devrediyoruz. Mülke gösterilen bu hassasiyeti, dilimize de göstermesini soydaşlarımıza telkin bulunmalı ve elimizden geleni yapmalıyız. C- KÜLTÜR Gürcülerin kendine has yaşantıları, gelenekleri, görenekleri, müzikleri, folklorü, el sanatları ve yemekleri vardır. Günümüze bunların ne kadarını taşıyabildik. Ailelerimiz kültürel manada yozlaşmadı mı? Akrabalık ilişkilerimiz çağın getiridiği yıkımla birlikte gevşemedi mi? Hangimiz Gürcücü şarkılar biliyoruz. Düğünlerimizde horanları, Kafkas danslarımızı, tüm Türkiye de yaşayan Gürcüler icra edebiliyor mu? Hepimiz büyük şehirlerde evlerimizde arada da olsa Gürcü yemeklerini yapabiliyor muyuz? El sanatlarını ne kadarımız biliyor? Hepimiz görünüyor ki, şehirleşme ile birlikte yavaş yavaş kültürel dünyamızdan uzaklaşıyoruz. Bizi biz yapan değerlerimizi yitiriyoruz. Allah korusun, böyle devam etmesine izin verirsek, yüz yıl sonra sadece belgesellerde izlenen bir toplum olacağız sanırım yada hikayelerde anlatılacak kültürümüz. Bunları söylerken içimizden bazı yol arkadaşlarımız şöyle düşünebilir. Bizim köyde halen bunlar yaşanır ve tatbik edilir. Bilmeliyiz ki artık çoğunluğumuz köylerde değil, şehirlerde yaşamaktadır ve bu erezyon bizi yutmaktadır. Bu kimlik, Dil ve kültür erezyonuna karşı ne yapmalıyız? 1- Mevcut Dernekler: Türkiye sınırları içerisinde kurulmuş ve kültüre hizmet eden derneklerimiz yetersiz de olsa bulunmaktadır. Bu derneklerimizin işleyişlerinde dilin alfabe ile öğretilmesine azda olsa bazı derneklerimiz vakıf olmuş ve Gürcüce dil kursu vermektedirler. Tüm derneklerin bu işi genele yayıp, dil, müzik ve folklar etkinliklerini ön plana alarak çalışmalara başlamaları gerekmektedir. 2- Derneği Olmayan Yerleşim Yerleri: Türkiyede kültür amaçlı derneklerin bulunmadığı il ve ilçeler bulunmaktadır. Bu eksikliğin olduğu yerlerdeki açığın acilen giderilmesi gerekmektedir. 3- Derneklerin Koordinasyonu: Aynı amaca farklı yollarda ve yaşadıkları toplumdan dolayı farklı isimlerle giden bu derneklerimizin bir federasyon üst çatısı altında toplayıp çoğulcu, demokratik bir yapıya dönüşmemiz mutlaka gerekmektedir. Bu federasyonun ilkelerini tüm Türkiyede kurulmuş kurumsal yapılar ve kurumsal olmayıpda bu sevdayı içselleştirmiş yol arkadaşlarımızla beraber belirlemeliyiz


ve faaliyet alanlarınada hep beraber karar vermeliyiz. Bu bizim topluluğumuzun yapacağı en zor ve en mühim meseledir. İlklerin ve faaliyetlerin belirlenmesi olayı doğum sancısı kadar sıkıntılı geçebilir. Önemli olan bu halkın yarınlarına karar verecek kadroların demokratik teamülleri içlerine sindirmiş ve belli bir ölçeğin üzerinden bakabilme kabiliyetine sahip olmaları gerekmektedir. Umudumuz her sıkıntıya rağmen bu doğumun gerçekleşmesi ve sürecin sonucunda ayakları yere basan temelleri sağlam atılmış bir federasyonun oluşmasıdır. Bu olayı başardığımızda tarih, bu birliği sağlayan farklı görüşlere, farklı dünya bakışlarına ve farklı yaşantılara sahip olan bu bireyleri silinmez harflerle tarihin altın sayfalarına yazacaktır. Neden mi? Çünkü bir büyüğümden dinledim. Bir şehre bir Gürcü gelmiş. Şehrin ileri gelenine sormuşlar. Şehre bir gürcü geldi ne yapalım? Cevap vermiş. Onu başınıza amir yapın. Ya sonra başka bir gürcü daha gelirse ne yapalım diye sormuşlar. Onu da yardımcısı yapın. Ya bir tane daha gelirse ne yapalım diye sormuşlar. Gelmez demiş. Neden diye sormuşlar. Tarih üç Gürcü’nün yan yana gelmesini yazmadı da ondan diye cevap vermiş. Doğrudur. Tarihimiz hep böyle olaylardan dolayı her başlanan işin yarıda kaldığını, bize acıda olsa göstermektedir. Bizim milletimizin tarihinde de ne yazık ki, Gürcülerin önde gelenleri arasında bir türlü beraberlik ve bütünlük sağlanamadığından dolayı Gürcüler hak ettikleri yere gelememişlerdir. Sonuç olarak yapmış olduğum sunumda sitemlerim varsada, bu sitemler sizlere değildir. Sizler ve bizler burada bir araya gelerek üzerimize düşen görevleri yerine getirmek için çalışmaktayız. Kusurlarım ve yanlışlarım varsa affınıza sığınıyorum. Her zaman söylediğim, gönlümden gelen bir duygu ve bir söz vardır. Ben bu sevdaya evlatlarımı sevdiğim gibi tutkuyla bağlıyım! Yani karşılıksız seviyorum. Allah yolumuzu açık ve bizim bu yolda muvaffak etsin. Çıktığımız bu yol , soydaşlarımıza, yurttaşlarımıza ve devletimize hayır getirsin. Allah vatanımızı, milletimizi her türlü bela ve nifaktan uzak tutsun. Birliğimize, beraberliğimize, devletimin bekasına kast edecek her türlü şerden korusun. Bu istem ve temennilerle sözlerime son veriyor, hepinizi en içten sevgi, saygı ve muhabbetlerimle selamlıyorum. Volkan Şeker Kafkas Gürcü Kültür Derneği Başkanı 6. Türkiye Gürcüleri 2.Çalıştayı Düzce Gürcü Kültür Derneği Açılış konuşması/ Aydın Kubilay

Sayın sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcileri, il dışından çalıştayımıza katılan Gürcü kültür derneklerinin sayın mensupları ve değerli misafirlerimiz, Düzce Gürcü Kültür Derneği başkanı olarak hepinizi saygıyla selamlıyor ve düzenlemekte olduğumuz “Türkiye Gürcüleri II. Çalıştayı”na hoş geldiniz diyorum. 16 Ekim 2011 Pazar günü İstanbul Küçükçekmece’de gerçekleşen “Türkiye Gürcüleri I. Çalıştayı”nın devamı mahiyetindeki bu çalıştayımızın bizler ve ülkemiz açısından verimli geçmesini ve sağlıklı sonuçlar doğurmasını diliyorum. Bu çalıştayımızın ana gündem maddesi, bildiğiniz üzere Türkiyeli Gürcüler olarak bizleri temsil edecek ve görüşlerimizi dile getirecek bir federasyonun alt yapısını oluşturmak olacaktır. Günümüzde sivil toplum örgütlerinin gelişip serpildiklerini ve muhtelif resmi ve anayasal kurumlar tarafından bu kuruluşların muhatap alındıklarını görüyoruz. Yine farklılaşan ve çeşitlenen iletişim organlarında, basın-yayın alanında bizleri de temsil edecek, sesimizi duyuracak ve birlikteliğimizi yansıtacak ortak bir platform olarak bir “federasyon”un kurulmasının zamanının geldiğini düşünüyorum. Bu manada İstanbul’da yapılan I. Çalıştay kararları içinde yer alan “dil, kimlik ve kültür” vurgusunun herkesin olduğu gibi bizler açısından da önemli olduğunu düşünüyorum.


Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne ve bunun gelecekte de devam edeceğine dair inancımız tamdır. Ancak fertler olarak bizler, her ne kadar insanlık temelinde bir ve tek isek de, farklı tarihi tecrübeler yaşamamız ve farklı coğrafyaların izlerini taşımamız yönüyle doğuştan gelen ve tercih yapma imkânımız bulunmayan bir takım özellikler ve niteliklere sahibiz. Doğuştan gelmesi ve tercih yapma imkânı bulunmaması yönüyle “temel haklar” içerisinde değerlendirilen ve tüm evrensel ve anayasal kurumlar tarafından koruma ve himaye altına alınan bu değerler içinde, kişinin dilini ve kimliğini oluşturan unsurlar da yer alır. Kaldı ki sahip olduğumuz inanç ve kültürümüz de bu yöndedir. Mukaddes kitabımız Kuranı Kerim’de “insanların bir anneden ve bir babadan yaratıldıkları, ancak birbirleriyle tanışıp anlaşabilmeleri açısından muhtelif kabile ve milletlere ayrıldıkları” söylenir. Nüfusun artması ve farklı yerlere göç etmesi ile tabii olarak oluşan bu farklılaşma ve çeşitlenmenin bir zenginlik olduğu, bildiğimiz ve gördüğümüz kadarıyla da gelişmenin ve ilerlemenin ana dinamiğini oluşturduğu da ortadadır. Zaten Düzcemiz de bunun güzel bir örneğidir. Yine Kutsal Kitabımızda “insanların farklı farklı renklerde olması ve farklı farklı dilleri konuşması da Allah’ın yeryüzündeki ayetleri” olarak sunulur. Bu durumda Allah’ın yeryüzündeki ayetlerinden biri olan atalarımızdan bizlere intikal etmiş “dilimizin korunması, konuşulması ve gelecek nesillere aktarılması” da aynı zamanda bir Müslüman olarak benim ve benim gibi düşünen ve inananların bir vazifesi haline gelir. Geçmişin dışarıyla pek irtibatlı olmayan içe kapalı ve sınırlı toplum yapısı içerisinde dil ve kültürel öğelerimizi herhangi ilave bir katkıya ihtiyaç duymadan nesilden nesile aktarma imkânına sahip idik. Ancak bugün bu durumda değiliz. Artan şehirleşme ve modernizmin tektipleştirici ve basitleştirici etkisi karşısında dilimizin ve kültürümüzün devamlılığı ve gelecek kuşaklara aktarılması ciddi tehdit altında. Bu bakımdan insanlık hakkımız olan, inancımız tarafından tanınıp kollanan ve anayasa ve yetkili kurumlarca teminat altında olduğu söylenen dilimizi ve kültürümüzü öğrenip aktarabileceğimiz kanalların açılması için devletimizin acilen tedbirler almasını ve bizleri desteklemesini rica ediyoruz. Bizler gibi: “Kendisi için istemediğini başkası için de istemeyen” ya da tersinden düşünürsek “kendi için istediğini başkası için de isteyen” bir kültür ve geleneğe sahip olan yurttaşlarımız ve hemşehrilerimizin de, bu haklı taleplerimizi dile getirme ve gerçekleştirmede bizlere destek ve katkı vermelerini bekliyoruz. Bu düşüncelerle bugün ikincisini düzenleyeceğimiz bu çalıştayın verimli geçmesini diliyor, şahsım ve derneğimiz adına katılımcıları selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz. Saygılarımla… Aydın Kubilay Düzce Gürcü Kültür Derneği Başkanı


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.