15.uluslararası Geleneksel Sanatçılar Buluşması Özel Sergisi

Page 1



Ă–zel Sergisi


Özel Sergisi 09 Ekim - 09 Kasım 2020 Mehmet Akif Ersoy Sanat Merkezi, Pendik

Proje Koordinatörü İbrahim Hakkı AYSAN (Belediye Başkan Yardımcısı) Proje Sorumlusu Mustafa Kemal ÇALIKÇI (Kültür İşleri Müdürü) Küratör Erkan DOĞANAY Editör Mustafa TAYAR Grafik Tasarım Büşra ULUS Muhammed KOCADAĞ

Pendik Belediyesi Yayınıdır. Yayının hiçbir kısmı, yazılı izin olmadan tamamen, kısmen veya değiştirilerek yayınlanamaz; hiçbir yolla kopya edilemez ve çoğaltılamaz. ISBN: 978-605-2138-58-8

© Pendik - 2020

www.pendik.bel.tr BASIM YERİ: PELİKAN BASIM MATBAA VE AMBALAJ SANAYİ TİC. LTD. ŞTİ. Maltepe Mh. Gümüşsuyu Cd. Odin İş Merkezi NO:28/1 Zeytinburnu / İSTANBUL Tel: 0212 613 79 55 • Fax: 0212 613 79 37 Davutpaşa V.D.: 7280345470 www.pelikanbasim.com SERTİFİKA NO: 40619


09 Ekim - 09 KasÄąm



AHMET CİN

Pendik Belediye Başkanı Bütün dünyada yaşanan COVID-19 Pandemisi maalesef ülkemizi de olumsuz yönde etkilemekte. Bu süreçte bizler de Pendik Belediyesi olarak kültür ve sanat hayatının her alanında yapmış olduğumuz çalışmalara ara vermek, ertelemek ya da iptal etmek zorunda kaldık. Elbette bu sıkıntılı durum başta sağlık, ekonomik ve kültürel hayatımızı hiç öngörülmeyen bir biçimde etkilediği gibi günlük yaşantımızın sosyal akışını da bozdu. Yine de bu günlerimize şükrediyor, bir an evvel bu zorlu günlerin ülkemizi ve dünyayı terk etmesini diliyoruz. Malum dünya gündeminin de birinci sırasına yerleşen online iletişim ve ders programlarımızla geçtiğimiz dönemin zararlarını en aza indirgemeye çalıştık. İnşallah, önümüzdeki kısa zamanda yine eski sağlıklı günlerimize kavuşur ve yeniden bir arada olmanın, kucaklaşmanın sıcaklığını yaşayabiliriz. Bizler çok iyi biliyoruz ki bu zamanları sanatçı kardeşlerimiz de oldukça zorlu bir sınavla atlatmaktadır. Türk Tezyini sanatlarına hocalık, rehberlik etmiş; adı her daim hatrımızda olacak değerli ilim ve kültür insanı Ordinaryüs Profesör Doktor Ahmet Süheyl Ünver'in hatırasına yaraşır bir sergi düzenlemeye karar verdik. Bu sergiyle geleneksel sanatların disiplinleriyle ilgilenen sanatçı dostlarımıza bir nebze olsun moral verebilirsek ne mutlu bizlere. Bu amaçla düzenlenen etkinliğimize katılan bütün sanatçılarımıza öncelikle teşekkürlerimi sunuyorum. Emeği ve katkısı olan bütün çalışma arkadaşlarımı da kutluyor, başarılarınızın devamını temenni ediyorum. Sağlıklı ve huzurlu günlerde buluşmak dileğiyle…


İ Ç İ N D E K İ L E R

TEZHİP

EBRU

MİNYATÜR

24

ARZU UZUNOSMAN

88

ANTONİNA ÇELEBİ (UKRAYNA)

132

AHMET MAHMUT PEŞTELİ

26

AYTEN TİRYAKİ

90

CİHANGİR AŞUROV (ÖZBEKİSTAN)

134

EDA ÖZBEKKANGAY

28

ESRA ELİTAŞ

92

DİLEK YERLİKAYA

136

HİKMET BARUTÇUGİL

30

HANDAN AKBULUT

94

EBRU YALKIN

138

İBRAHİM HAKKI YİĞİT

32

KAYA ÜÇER

96

EMİNE NAVRUZ

140

SADRETTİN ÖZÇİMİ

34

LÜTFİYE DEPELER

98

FATMA KESGÜN

36

MAMURE ÖZ

100

GÜLŞEN ERYÜKSEL

38

MASUME WASEHRİ (İRAN)

102

NESLİHAN ERDEŞER

40

MÜNEVVER ÜÇER

104

NİLGÜN GENCER

42

NAEM OTHMAN ALOZAİBİ (YEMEN)

106

RAİF AYDIN

44

SABRİYE ŞEKER

108

RUHSAR ÖZER

46

SEMİH İRTEŞ

110

TANER ALAKUŞ

48

SEVGİ İRTEŞ YOLDAŞ

112

YASEMİN AKYOL

50

SUMEYYA SEYFİ (İRAN)

52

SÜREYYA ALPER

54

YEŞİM KARAMIK JANDAR

HAT

ÇİNİ 146

ARİADNA ÖZMERİÇ

148

AYŞEGÜL ABALI

150

FATMA ŞAN

152

GÜLFER AKGÖNÜL

154

HEDİYE KIZILAY KARADENİZ

156

LATİFE AKTAN ÖZEL

KATI’

CİLT

60

AZİM BEDRİ GÖKİ (İRAN)

118

DÜRDANE ÜNVER

162

MELİKE KAZAZ

62

BETÜL SAYIN

120

ERSİN YILDIZHAN

164

MUHARREM KALENTZİ (YUNANİSTAN)

64

FATİH ÖZKAFA

122

HATİCE UÇAR

66

GÜLNİHAL GÜL MAMAT

124

HÜLYA YAATASI

68

LEVENT KARADUMAN

126

KAMURAN İŞCAN

70

M. EFDALUDDİN KILIÇ

72

MELİHA TEPARİC (SARAY BOSNA)

74

MOHAMMED İMAD MAHOUK (SURİYE)

76

SAVAŞ ÇEVİK

78

SÜLEYMAN BERK

80

TURAN SEVGİLİ

82

YUSUF MAZI


Detay, HEDİYE KIZILAY KARADENİZ


2020 YILI SERGİ ANA DİSİPLİNİ OLARAK TEZHİP SANATI ONURUNA

Türk Tezyini Sanatlarının Unultulmaz Üstadı Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Hatırasına İthafen

10


Hazerfan Bir Şahsiyet; Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver Hezârfen; bin fen sahibi, pek çok farklı disiplinlerde engin bilgi, tecrübe ve beceriye sahip olan kişi demek. Hezârfenlik; pek çok sanat ve zanaat dalında maharet göstererek eser ortaya koyanlara layık görülen müstesna bir sıfat aynı zamanda. Süheyl Ünver, çok yönlü kişiliği ve pek çok alandaki vukûfiyeti nedeniyle hezârfen sıfatını kelimenin tam masasıyla hak eden istisnai bir şahsiyet. Öncelikle o bir bilim adamı; tıp doktoru. O bir tarihçi; şehir ve medeniyet tarihçisi; İstanbul, Bursa, Edirne ve Anadolu coğrafyasının kültür ve medeniyet elçisi. O bir hoca; hocaların hocası. Aynı zamanda tıp tarihçisi, ressam, müzehhip, minyatür ustası, katı sanatkârı, arşivci, araştırmacı, yazar, şair… Vefakâr bir dost, müşfik bir aile reisi, aklıselim, tabı müstakim âkil bir insan. O, Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver...

11


Türk Kültür ve Sanat Hayatında Unutulmayacak Bir Rehber; A. SÜHEYL ÜNVER Bütün dünyayla birlikte sağlık açısından yaşamış olduğumuz bu zorlu süreç bütün alanlarda irili ufaklı çeşitli tahribatlar sağladı. Elbette, bu tahribat kültür ve sanat camiasında da şiddetli bir şekilde hissedildi ve hissedilmekte. Bir moral, motivasyon olması açısından; yaşadığı dönemin koşulları, elinde az sayıda örnek ve imkanla neredeyse yüz yıl önce bir isim bugün yaşayan pek çok sanatımızın tekrar eski görkemine kavuşması ve devam edebilmesini sağlayabilmişti. Böylesi zor dönemlerde daima A. Süheyl Ünver ve benzeri kendisini yapmış olduğu işe, sanatına ya da meşgaleye vakfetmiş, güçlü karakterleri anımsamaya çalışırım. Bu nedenle, bu sergiyle Türk Sanatlarında üretim yapan sanatçı arkadaşlarla birlikte, adı unutulmayacak büyük bir üstadı hatırlamak, anmak ve gelecek nesillere adını öğretebilmek için böylesi bir ithafla başlamış olduk. Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’i tanımlamak oldukça zordur; çünkü O’nu bir tanıma, bir isme ya da unvana sığdırmak çok yönlü karakteriyle çelişir. Öncelikle hekim, akademisyen, tıp tarihçisi unvanına sahip olan Ünver, aynı zamanda kültür adamı, arkeolog, sanatçı/sanatkar, yazar, arşivci ve hepsinden önemlisi bugün kültür sanat hayatımızda faaliyetlerine devam eden yüzlerce, binlerce ismin hocası idi. A. Süheyl Ünver’in şahsiyeti ve fikir dünyasını tanımlamaya, çok yönlü bir portresini tam olarak sunmaya bu satırlar sanırım çok yeterli olmayacaktır. Yine de bu sergi vesilesiyle O’nun dopdolu geçen hayatında yorulmak bilmeyen çalışma gücü, çeşitli konulardaki görüş ve düşünceleri, kültür ve sanat hayatına göstermiş olduğu özen, ihtimam ve çalışmalar unutulmayacak ve yeri asla dolmayacaktır. Bu serginin Hoca Süheyl Ünver’in tekrar hatırlanmasına ve genç kuşak kültür, sanat hayatınca unutulmamasına vesile olur diye umuyorum. Ahmed Süheyl Ünver, 17 Şubat 1898 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Posta ve Telgraf Nezareti İstanbul Muhaberat-ı Umumiye Müdürü Tırnovalı Mustafa Enver Bey, annesi Hattat Mehmed Şevki Efendi’nin kızı Safiye Rukiye Hanım’dı. Menbaül İrfan Rüşdiyesi ile Mercan İdadisi’ni bitirdikten sonra 1915 yılında Mekteb-i Tıbbiye’ye girdi. 1920’de tıp eğitimini tamamladı. 1921-26 yılları arasında Gureba ve Haseki Hastanelerinde Cildiye, Dahiliye ve İntaniye servislerindeki asistanlığından sonra 1927’de hekimlik ihtisasını tamamladı. 1927-29 yılları arasında iki yıl Paris’te Pitié Hastanesi’nde Prof. Marcel Labbe’nin yanında ecnebi asistanı olarak çalıştı. 1930 yılında, memlekete dönüşünde İstanbul Darülfünûn’u Tıp Fakültesi’nde hocası Prof. Dr. Akil Muhtar Özden’in Tedavi ve Farmakodinami Kürsüsünde doçent olarak akademik hayata geçti. 1 Eylül 1932 tarihinde evlendi. 1933’te, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde Tıp Tarihi Enstitüsü’nün kurucusu ve direktörü olarak Tıbbî Deontoloji derslerine başladı. 1939’da profesör, 1954’te ise Ordinaryüs Profesör oldu. 1956 yılında serbest hekimliği bırakarak kendisini tümüyle fakülte mesaisine ve hocalığa vakfetti. Hekimlik, tıp tarihi, deontoloji, ilimler tarihi, kültür ve süsleme sanatları konularındaki yayınlarını 1920 yılından başlayarak kesintisiz olarak sürdüren Ünver’in kitap, monografi ve makale şeklinde 2.000 dolayında yayını bulunmaktadır. A. Süheyl Ünver, ayrıca eski yazıyla basılmış tıp kitaplarını derlemiş, binlerce fişten oluşan bir tıp tarihi arşivi geliştirmiştir. Bu çalışmalar yanında Orta Doğu’nun ilk ve en önemli Tıp Tarihi Enstitüsü’nü yönetirken yurtdışı yayınlarıyla sesini duyurmuş, iyi bir hoca olarak pek çok doktorun kültür konularıyla ilgilenmesini de sağlamıştır.

12


A. Süheyl Ünver, 1967 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ikiye ayrılmasıyla Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne geçerek bu fakültede ikinci bir Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü kurarak buradaki derslerini emekli olduğu 1973 yılına kadar aralıksız sürdürdü. Emeklilik dönemini ilmî ve sanat çalışmaları, çeşitli araştırma seyahatleri, yayınlar, sohbet ve konferanslarıyla dolu dolu yaşayan Ünver, 14 Şubat 1986 tarihinde İstanbul’da Kalamış’taki evinde vefat etti. Ünver’in akademik hayatıyla başabaş giden sanat eğiliminde aile içinde almış olduğu bilgi ve eğitimin büyük rolü olmuş, bu daldaki eğitimi için 1916 yılında tıp öğrenimiyle eş zamanlı olarak girdiği Medresetü’l Hattâtin bir başlangıç oluşturmuştur. Bu okulda 1923 yılında tezhip ve ebru dallarından aldığı iki icazetle formel sanat eğitimini de tamamlamış oldu. Aynı dönemlerde hekimlik çalışmaları ve bilimsel araştırmalarının yanı sıra Ressam Hoca Ali Rıza Bey’in öğrencisi olmuş, 1917-1930 yılları arasında hocasıyla İstanbul’un çeşitli semt ve mimari yapılarını karakalem ve suluboya resimlerle tespit etmiştir. Çok sevdiği suluboya ressamlığını daha sonraki yıllarda tarihi dokümantasyon için geliştirerek belgesel resimler yapmış ve aynı zamanda bu konuda geniş bir yayın faaliyeti içinde bulunmuştu. Ünver’in klasik Türk süslemesini öğretmek amacıyla 1936 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nde “Şark Süsleme Bölümü”ne minyatür hocası olarak başladığı görevi 19 yıl sürmüş, yine 1936’da tarihi Topkapı Sarayı Nakışhanesi’ni ihya ederek burada da tezhip ve minyatür dersleri vermiştir. Bu sahadaki eğitim çalışmalarını 1957-58 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kurucusu bulunduğu Tıp Tarihi Enstitüsü’ne “cuma dersleri” olarak taşımış ve 1986’daki vefatından üç ay öncesine kadar aralıksız sürdürmüştü. Tıp Tarihi Enstitüsü’nün seçkin bir sanat faaliyeti olarak uzun yıllar devam eden bu sanat seminerleriyle Ünver, talebelerine Klasik Türk Sanatı’nın özünü ve özelliklerini tanıttı; bu alanda uzmanlaştığına ve olgunlaştığına inandığı öğrencilerine özel “icazetnameler” verdi. A. Süheyl Ünver tarafından bu anlamlı belgeyle onurlandırılmış öğrencilerin pek çoğu bugün klasik Türk Sanatı dalında söz sahibi olmuşlardır. A. Süheyl Ünver, çalışma düzenini ve hayat programını çevresine örnek olacak biçimde kurmuş bir ilim adamı ve sanatkâr kimliği içerisinde, bulunduğu her çevrede etrafına rehber olmuştur. 20. yüzyıl Türk kültürünün eskiyle kopan bağlarının kurulmasının ve unutulan geleneksel sanat dallarından pek çoğunun canlandırılmasının en sadık ve vefakâr temsilcisi olmuştur. Tıp tarihi ve Türk tezyinat tarihi ona giderek Türk tarihine dair en seçkin ayrıntıları öğretmiş, sonuç olarak bu coğrafyayı ilgilendiren tek yapraklı bir arşiv malzemesinden mezarlıklardaki tarihi taşlara dek hiçbir şeyi kaçırmayıp tespit etmesi, bu sanatsal kimliği ayakta tutacak her unsura dikkatle eğilmesine neden olmuştur. Sayısız yurt içi ve dışı gezilerinde, 1950’li yıllarda kurmuş olduğu zengin notlar arşivine tıp tarihi, tıbbi ve mistik folklor konularında yeni malzemeler katacak önemli dokümanlar toplamış, ayrıca Türk tezyinatına hizmet azmiyle kütüphanelerde çalışmış, aradığı bilgilere kavuşmuş olmanın hazzı içinde resimli ve yazılı bütün tespitlerini gezi defterleri içinde toplamıştı. Günümüzde artık mevcut olmayan ama Ünver’in bir belge niteliğinde resimlediği tarihi cami, konak, hamam, çeşme ve benzeri mimarî yapılar ve yine bunlara ait tezyini örneklerin çoğu artık onun defterlerinde ve özel koleksiyonunda yaşamaktadır.

13


Not tutmak, bunları defterlemek, fişlemek ve arşivlemek, Ünver’in tarihi kültürümüze ait gözlemlediği belge noksanlığının sebebi olarak belirttiği “şifahilik hastalığı”na karşı sürdürdüğü amansız mücadelesi ve bu hususta duyduğu sorumluluğun bir sonucu olmuştur. Türk kültür konularının bugün artık çok önemli belgeleri konumundaki bu toplamaları doğuran merakının nasıl doğduğunu 18 Haziran 1984 tarihli “Benim arşivim nedir, ne değildir?” başlıklı bir anı notunda dile getirmiştir. A. Süheyl Ünver’in bu anlayışla bir ömür boyu meydana getirmiş olduğu ve “milletten aldıklarını yine millete sunma” görüşü ve düşüncesi içinde İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Çapa Tıp Fakültesi’ndeki Tıp Tarihi Anabilim Dallarına, Türk Tarih Kurumu’na ve Süleymaniye Kütüphanesi’ne “A. Süheyl Ünver Arşivi” olarak bağışladığı zengin dosyalar, notlar, defterler ile el yapması suluboya, karakalem resimleri ve tezyini tarzdaki eserleri, bugün Türk tıp, kültür ve sanat tarihine ışık tutan çok önemli belgeler sayılmaktadır. Sanat eğitimi üzerine şöyle diyordu, A. Süheyl Ünver: “Sanata olan merakım dolayısıyla çok seneler muahezeler (eleştiriler) işittim. Sanata bağlılığım irsî olarak gelişmişti. Annemin babası Hattat Şevki Efendi meşhur bir hattattı. Onun dayısı Hattat Hulûsi Efendi ve damadı Emin Efendi, dayım Sait Bey keza. Babam telgrafçılık fenninde mahir ve musikişinas. Babamın babası Hacı Mehmed Efendi de Tırnova’da ressam. Amcam Vasıf Bey zabit ve hattat. İşte ben bu ruhların telâkisinden doğunca bittabi sanata irsî olarak girdim. Eğer bu saydıklarım hastalık da olsa idi onları da tevarüs edebilirdim. Sanat hevesim hekimlik tahsilim esnasında inkişaf etti. Üsküdarlı Ressam Ali Rıza Bey’den resim dersi aldım. Hattat Mektebine Tıbbiye’de talebe iken girdim. Sanat benim ruhum üzerinde işlediğinden hekimliğimin insanlık tarafında da faydalı oldu ve mesleğim dışındaki meşgalem oldu. Yani insanlığa karşı şefkat ve bağlılık hislerim arttı. Sanat beni mütevazı, sessiz, mücadelesiz bambaşka bir adam yaptı. Yani ahlâkımı düzeltmekte âmil oldu. En büyük sanatkâr ahlâklı insandan olur. Bir sanat eseri ahlâk tezahürüdür. Sanat tarafım hekimliğimin yanında benim zevk ve his cephemdir. Beni dinlendiren ve ruhumu ilâ eden bu şubeyi bırakmama imkân yoktur. Velev ki dünyayı değiştireyim.” Not alma ve kaydetme hakkında ise görüşlerini şöyle dile getirmiştir: “Nedir bu şifahilik? Hep dinleriz. Sonra bizde bir intiba bırakmadan unutur, geçer gideriz. Türk, tarihte ve hatta bugün işittiği her güzel şeyi kalemiyle bir kâğıda yazmanın lüzumunu duymamıştır. Bizim kolay kolay her ulusa nasib olmayan müstesna bir kültürümüz ve cidden derin bir görüşümüz vardır. Bunların geçmiş asırda olanlarını kaybettik. Tesbit olunmalı idi... Geçen asırda tevekeli dememişler: Dünyada keşfedilecek iki meçhul vardır. Biri kutuplar, diğeri Türkler. Biz şimdi o ikinci meçhulün çocuklarıyız. Asya tarihi, Türk tarihi bilinmeden anlaşılmaz, demişler. Şimdi onun mirası üzerinde oturan milletler, Türk geçmişini inkâr yolundadır. Toynbee diyor ki dünyada 3 tarih var: Eski Yunan, Eski Roma ve Eski Türk Tarihi. Bizse elimize kâğıt kalem alamama yüzünden hâlâ bocalıyoruz. Artık kalemlere sarılalım, kâğıtlara, daha iyisi defterlere. Asırlardan beri an’anelerle gelen milli hasletlerimizi ve duyduklarımızı mutlaka kaydedelim. Mazimizden gelen milli ve an’anevi servetimizi kaydetmekle milletimize bu vatanseverlik vergimizi verelim.” Bugün ve yarın yaşayacak sanat anlayışı, yetiştirmiş olduğu öğrencilerle birlikte devam edecektir. Türk kültür ve sanat hayatına armağan bıraktığı hatıraları bu alanlardaki gelişim için rehberlik etmeye devam etmektedir. Adına ithaf olunan bu sergi vesilesiyle hocamız A. Süheyl Ünver’i sevgi, rahmet ve özlemle anıyoruz.

14


A. S. Ünver’in Yayınlanmış Eserlerinden Bazıları: Türk Tababeti Tarihi Simalarından İbni Sina (1931) Fatih Darüşşifası (1932) Kitabül Cerrahiye-i İlhaniye (1932) Tarihte Eski Türk Hastahaneleri IX-XVII. Asır (1933) Selçuk Tababeti (1933) Uygurlarda Tababet (1936) Tıb Tarihi (1943) İlim Ve Sanat Bakımından Fatih Devri Notları (1947) Tarihte 50 Türk Yemeği (1948) Türkiye’de Çiçek Aşısı ve Tarihi (1948) Ressam Ali Rıza, Hayatı ve Eserleri (1949) Ressam Levni, Hayatı ve Eserleri (1949) Ressam Nakşi (1949) Müzehhip Karamemi (1951) İstanbul’da Sahabe Kabirleri (1953) Müzehhip ve Çiçek Ressamı Üsküdarlı Ali (1954) Anadolu Hisarında Amucazade Hüseyin Paşa Yalısı (1956) Fatih Devri Saray Nakışhanesi ve Baba Nakkaş Çalışmaları (1958) The Origins of the History of Medicine (1958) Türk Farmakoloji Tarihi (1960) 50 Türk Motifi Sevakıb-ı Menakıb- Mevlânâdan Hatıralar (1973) Türk İnce Oyma Sanatı - Kaatı (1980) Yahya Kemal’in Dünyası (1980)

Tüm yayınları için bakınız: “A. Süheyl Ünver Bibliyografisi” Gülbün Mesara, Prof. Dr. Aykut Kazancıgil, Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar, İşaret Yayınları, İstanbul 1998.

15


Detay, SEMİH İRTEŞ 16


Tezhip

17


Tezhip Sanatına ait ilk örnekler Orta Asya’da Uygur Türklerinde görülmeye başlamış ve burada gelişme göstermiştir. Selçuklular ile İran üzerinden Anadolu’ya ulaşan ve burada daha önce yaşamış medeniyetlerin kalıntılarını bulan bu sanatı, onu uygulayan sanatkârların bu etkileri kendi millî zevklerine dönüştürmesiyle gelişmesini devam ettirmiştir. Bu gelişmeyle birlikte Tezhip üslûpları doğmuş, Uzakdoğu ve İran’dan çeşitli aralıklarla gelen etkiler, Memlük sanatı izleri, Anadolu Beyliklerinden kalan miras, fethedilen topraklardan gelen yeni zevklerin birleşimiyle 16. yüzyılda en üst seviyeye ulaşmıştır.

Timurlular Devri Tezhip Üslûbu Timurlular devri tezhip sanatının desen ve işçilik bakımından en yüksek seviyede eserlerin görüldüğü bir dönemdir. Kendileri de sanatkâr olan Timurlu hükümdarları saray bünyesinde kütüphane ve nakkaş-hâne kurarak İslâm kitap sanatlarının gelişmesine imkân sağlamıştır. Herat’ta sarayın destek ve himayesiyle hat, tezhip, minyatür ve cilt sanatlarının en görkemli eserleri ortaya çıkmış, yeni üslûplar oluşmuştur. Bu üslûbun önde gelen sanatkârı Müzehhip ve Musavvir Hâce Ali Tebrîzî’dir. Eserlerinde hâkim renkler altın ağırlıklı olup bedahşî lâciverdi, kırmızı ve siyah ana renklerdir. Motifler içinde münhanînin ayrı bir yeri vardır. Diğer motiflerle birlikte görülen ve canlı renklerle tonlama yapılarak boyanan motif zengin örnekleriyle ön plandadır. Bu dönem eserlerinde zahriye tezhibinin çoğunlukla daire biçiminde yapıldığı, ara sularının beyaz, yeşil ve mavi renklerde uygulandığı, altın zeminlerde fazla görülmemekle beraber iğne perdahtı yapıldığı ve ekseriya üç noktayla zeminlerin süslendiği görülür. Timurlular devri tezhibinin ikinci altın çağı Hüseyin Baykara dönemidir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde korunan (Hırka-i Saâdet) Herat’ta 1485 yılında hazırlanmış Mushaf-ı Şerif Herat üslûbunun bütün özelliklerini taşımaktadır. Bu eserde her sayfada tezhip için dörder koltuk alanı bırakılmış ve âharlı zemin üzerinde değişik münhanî motifleri canlı renkleriyle işlenmiştir. Bir serlevhaya ve birbirinden farklı yirmi sekiz sûre başı tezhibine sahiptir. Tamamında aynı mücevher durağın işlendiği eser, Herat dönemi tezhip sanatının müstesna örneklerindendir. Ruganî kitap kaplarının günümüze ulaşan en güzel örnekleri Timurlular devrine aittir. Herat’ta hazırlanan, bugün Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan Mesnevî’nin miklebli ruganî kabı, Hüseyin Baykara döneminin en güzel örnekleri arasındadır. Bu eserde iç pervaz, şemse, salbek ve köşebentler mülemma‘ tarzındadır.

18


Selçuklular ve Beylikler Devri (Konya) Üslûbu Konya merkez olmak üzere Türklerin Anadolu’ya yerleşmelerinin ardından sanat faaliyetlerine ve kitap sanatına ilginin arttığı bilinmektedir. Mevcut vakfiye kayıtları, Konya’da cami ve medrese bünyesinde kütüphanelerin tesis edildiğini göstermektedir. Özellikle Mesnevî bezemelerinde devrin müzehhipleri bütün hünerlerini ortaya koymuştur. Bunların en eskisi 677 (1278) tarihlidir ve Müzehhip Muhlis b. Abdullah el-Hindî tarafından bezenmiştir (Konya Mevlânâ Müzesi, nr. 51). Bu mesnevi bezemesi zengin renkler ve cesur tasarımlarla hazırlanmış olup sonraki dönemlerde de süren birçok yeniliğin öncüsü olmuştur. Karaman ve Germiyan beyleri XIV. yüzyılın ilk yarısında kitap sanatlarına ilgi duymuş ve sanatkârları himaye etmiştir. Karaman Beyi Halîl Mahmûd Karamânî’nin emriyle hazırlanan Konya Mevlana Müzesinde bulunan 714 (1314) tarihli Mushaf, Ya‘kūb Gāzî el-Konevî tarafından bezenmiştir. Dikdörtgen biçimde zahriye sayfası, serlevha ve sûre başı tezhipleriyle, metinde yeri geldikçe sayfa kenarına işlenen gülleri ve hâtime sayfasında siyah zemine altınla konulan müzehhip imzasıyla devrinde bir geleneğin başlangıcı sayılmıştır. Beylikler devri tezhip kompozisyonlarında genelde geometrik desen hâkimdir. Ayrıca satırlar arası bezemesiyle zencirek kenar sularının sıkça kullanılması, genelde rûmî ve münhanî motiflerinin tercih edilmesi Beylikler devri tezhibinin öne çıkan özelliklerindendir. Bu dönemde Konya nakkaşhânesinde tezhip edilen kitaplar ekseriya büyük boyutlarda altın, siyah, lâcivert ve beyaz renkler kullanılarak hazırlanmıştır. Bu eserlerde çok ince ve kıvrak bir fırça çalışması görülmemektedir. Dönemin sanat bilgi ve birikimi, ayrıca Osmanlı tezhip ekollerine hazırlık safhası ve temel olması bakımından önem taşımaktadır.

Karakoyunlu ve Akkoyunlu Dönemi Üslûpları Karakoyunlular, Kara Yûsuf hükümdarlığında Horasan ve Azerbaycan dolaylarına yayılarak bir devlet kurmuş ve tezhip sanatında müstesna eserler ortaya koymuştur. Bunlar arasında dikkati çeken Dîvân-ı Kâtibî (Türk İslam Eserleri Müzesi), Pîr Budak Sultan’ın hazinesi için 860 (1456) yılında hazırlanmış, kabı ve tezhibi, desen, işçilik ve renk olgunluğuyla devrinin en mükemmel eserlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Akkoyunlu dönemi yazma eserleri içinde tezhibi, minyatürleri ve sanatlı kabıyla Şâhnâme-i Firdevsî (Türk İslam Eserleri Müzesi) önemli bir yer tutar. Sultan Ali Mirza adına Şîraz’da Türkmen üslûbunda iki cilt halinde hazırlanmıştır. 1475-1500 yılları arasına tarihlenen yazma, kabı, minyatürleri ve tezhibiyle Safevî devri öncesi kitap sanatlarının doruk noktasını teşkil etmektedir.

19


Osmanlı Devri Tezhip Üslûpları Baba Nakkaş Üslûbu Fâtih Sultan Mehmed devrinde hazırlanan yazma eserlerde görülen bezeme üslûbu, Baba Nakkaş üslûbu diye tanınır. Bu üslûbun özellikleri iri ve ayrıntılı çizilmiş hatâyî motifinin yoğun kullanılması, sade ve küçük yaprakların bulunması ve desen içinde zemine serpiştirilmiş küçük bulut parçalarının yer almasıdır. İri hatâyîlerin kendi üstüne katlanan taç yapraklarında üç boyutlu görüntüleri bu döneme has bir özelliktir. Motifler içinde yekberk sıkça yer alır. Desenlerde rûmî motifi yoğun biçimde kullanılmıştır.

Saz Yolu Üslûbu Osmanlı sanatında uzun bir dönem beğeniyle uygulanan saz yolu üslûbu, saray nakkaşhânesinde XVI. asrın ilk yarısında yeni bir bezeme tarzı olarak Âgā Mîrek’in öğrencisi Tebrizli Şahkulu tarafından ortaya çıkarılmıştır (bk. ŞAHKULU).

Kara Memi Üslûbu Kanûnî Sultan Süleyman döneminde saray nakkaşhânesi sernakkaşı olan Kara Memi, Şahkulu’nun öğrencisidir. Yarı üslûplaştırılmış bahçe çiçekleriyle meydana getirdiği üslûp uzun zaman sevilerek uygulanmıştır (bk. KARA MEMİ).

Ali Üsküdârî Üslûbu XVIII. yüzyılda yaşayan Çiçek Ressamı ve Müzehhip Ali Üsküdârî, ruganî tekniğinde müstesna eserler meydana getirerek bir üslûp ortaya çıkarmıştır. Bu üslûpla kitap kabı, yazı altlığı, yazı çekmecesi, kubur, kalemdan ve yay gibi örnekler hazırlamıştır. Eserlerinde farklı desenler uygulamaya dikkat eden Ali Üsküdârî bazan birden fazla desen çeşidini aynı saha içinde kullanarak sanatını ortaya koymuş, ruganî işlerinde özellikle halkârî ve çift tahrir tekniklerine yer vermeyi tercih etmiştir. Kendinden önce yapılmamış olan, sanat gücü yanında uyumlu renkleri ve çarpıcı motifleriyle bezediği ruganî işçiliği kendinden sonraki yıllarda bu yolda eser veren sanatkârlara örnek teşkil etmiştir. XVIII. yüzyıl ruganî kitap kabı sanatının göze çarpan en önemli özelliği klasik üslûpların, bilhassa saz yolu üslûbunun yeniden yorumlanmasıdır. Bu dönemde yetişen sanatkârlar Ali Üsküdârî yanında Çâkerî, Ahmed Hazîne ve Abdullah-ı Buhârî’dir. Bu sanatkârlar, ruganî üslûbunu geliştirmekle beraber Avrupa sanatının etkilerini dikkate alarak başarılı örnekler vermiştir.

20


Atâ Yolu (Pesend) Üslûbu Hezargradî Ahmed Atâ tarafından başlatılan çiçekli bezeme tarzıdır. XVIII ve XIX. yüzyıllarda yaşayan Atâ Efendi rokoko üslûbuna Osmanlı-Türk karakteri kazandırmıştır. Esası fırça tarama üslûbuyla tabii çiçek desenlerine dayanan bir tezhip tarzının sahibidir. Çok yoğun biçimde âdeta üst üste yerleştirilen çeşitli çiçekler, zemin ve saplar görülmeyecek haldedir. Canlı ve zengin renklerle işlenen ve pesend tarzı da denilen bu üslûp son derece dikkat ve sabır isteyen bir çalışmayla yürütüldüğünden bu üslûpta fazla eser verilememiştir. Atâ Efendi’nin 1252 (1836) tarihli mushaftaki imzasından (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi) onun II. Mahmud devrinde saray sermücellidi olduğu anlaşılmaktadır. Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’nin hazırladığı hurde ta‘lik hilye kalıbını ilk defa Atâ Efendi zerendûd olarak hazırlamış, bu başarısından ötürü Atâ Efendi’ye “Hattî” mahlası verilmiştir. Dublin’de bulunan (Chester Beatty Library, İS, nr. 1581) ve Muhammed Emîn İzzetî tarafından yazılan mushaf, Atâ Efendi’nin güzel eserlerindendir. Pesend üslûbunu XX. yüzyılda başarılı şekilde uygulayan ve nâdide eserler veren bir sanatkâr da Muhsin Demironat’tır.

İlhanlı ve Memlükler Devri Tezhip Üslûbu XIV. yüzyılın ilk yarısında tezhip sanatında İlhanlılar, XIV. yüzyıl boyunca da Memlükler hâkim olmuştur. Nakkaşhânelerde hazırlanan büyük boy yazma eserlerde o dönemin kitap sanatlarının olgun örnekleri görülmektedir. XIV. yüzyılın başında Bağdat’ta hüküm süren İlhanlı Sultanı Olcaytu’nun himayesinde çalışan Muhammed b. Aybek b. Abdullah adlı sanatkâr tarafından bezenen mushaf, İlhanlı tezhip üslûbunun özelliklerini taşımaktadır. Kıvrak ve temiz bir işçilikle hazırlanmış olan mushafın bilhassa zengin ve birbirinden farklı geometrik desenlerin uygulandığı dikdörtgen çift zahriye sayfaları eşine az rastlanır güzelliktedir. XIV. yüzyılda Memlük devri müzehhipleri arasında Sandal lakaplı Ebû Bekir, Muhammed b. Mübâdir, Aydoğdu b. Abdullah el-Bedrî ve İbrâhim el-Âmidî öne çıkan isimlerdir. Bilhassa el-Melikü’l-Eşref II. Şa‘bân döneminin meşhur müzehhibi İbrâhim el-Âmidî’nin bu yüzyılın ikinci yarısında Kahire Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’de (nr. 9) bezemesini yaptığı mushaf sanat açısından bir şaheserdir. Bu mushafın tezhibinde motiflere hatâyî grubunun dahil edildiği, renklerin daha canlı ve çeşitli olduğu, münhanî motifinin başarılı bir şekilde kullanıldığı görülür.

Safevîler Dönemi Tezhip Üslûbu Safevî döneminin önemli sanat merkezleri olan Şîraz, Tebriz, Kazvin ve İsfahan gibi şehirlerinde toplanan sanatkârlar nakkaşhânelerde günümüze ulaşan eserler meydana getirmiştir. Eski İran kültürünün etkisi altında kalan ve bir kısmı Türkmen asıllı olan bu sanatkârlar minyatür sanatında

21


daha çok yoğunlaşmıştır. Özellikle XVI. yüzyılın ikinci yarısında hazırlanan Safevî kökenli minyatürlü yazmaların büyük bölümü Osmanlı saray hazinesine hediye olarak gönderilmiştir. Bunlardan biri Abdullah-ı Şîrâzî’nin Dîvân-ı hâfız’ıdır (TSMK, Hazine). Abdullah-ı Şîrâzî, İbrâhim Mirza’nın himayesinde kitaphanede eser veren meşhur bir müzehhip ve musavvirdir. Aynı sanatkârın tezhibini yaptığı bir başka imzalı eseri özel bir koleksiyonda bulunan, Hilâlî-i Çağatâyî’nin 989 (1581) tarihli Şıfâtü’l-âşıkīn adlı eseridir. 1514 Çaldıran zaferiyle Yavuz Sultan Selim, Tebriz’in fethinden sonra Şah İsmâil’in sarayında çalışan Horasan ve Tebrizli nakkaşları İstanbul sarayına göndermiştir. Böylece Herat-Tebriz ve İstanbul nakkaşhâne üslûpları harmanlanarak bu dönemin müstesna eserleri hazırlanmıştır. Şâhnâme-i Firdevsî (TSMK, Hazine, nr. 1510), Külliyyât-ı Câmî (TSMK, Revan Köşkü, nr. 885) adlı eserler ve Ali Şîr Nevâî’nin Garâibü’s-sıgar’ı (TSMK, Hazine, nr. 983) bu üslûbun ürünleridir. XVI. yüzyılda Safevîler’in büyük müzehhiplerinden biri de Hasan el-Bağdâdî’dir. Şah Mahmud’un yazdığı ve onun tezhip ettiği mushaf (TSMK, Hırka-i Saâdet) sanatkârın üslûbunu yansıtan en güzel eserlerindendir. Safevîler dönemi kompozisyonlarında diğer üslûplarda görülmeyen üslûplaştırılmış insan ve hayvan motifleri, halkârîde efsanevî hayvan motifleri sıkça işlenmiştir. Genelde tezhip ve minyatür sanatının bir arada uygulandığı Safevîler dönemi üslûbunda sanatkâr imzasına önem verilmiş ve desenin görünür yerine yazılmıştır. 1580-1590 yılları arasında Şîraz el yazmalarının sanat değeri doruk noktasına ulaşmış, pahalı malzeme kullanımı yanında konularda da farklılık görülmeye başlanmıştır. Hazırlanan yazma eserlerde ebatlar değişmiş, büyük boy yazma eserler tercih edilmiştir. Rûzbihân Müzehhib, Nakkaş Bihzâd İbrâhimî, Müzehhib Abdullah-ı Şîrâzî, Sa‘deddin Müzehhib bilinen Safevîler dönemi tezhip sanatkârlarındandır. Tezhip saray bünyesi içinde yer alan, birçok sanatkârın bir arada çalıştığı nakkaşhânelerde ve ustaların özel atölyelerinde yapılırdı. Buralarda usta-çırak usulüne göre yetiştirilen talebeler, sanatı yalnız tarifle değil, uygulamalı olarak da öğrenirlerdi. Nakkaşhâneden sorumlu sernakkaş gözetiminde birden fazla sanatkârın yardımıyla yazma eserlerin bezemesi kısa zamanda tamamlanırdı. Âhar yapanlar, kâğıt boyayanlar, desen çizenler, cetvel ve tahrir çekenler, boya hazırlayanlar, altın ezenler hep aynı mekânda bulunurdu. Bu eserlerde çoğunlukla imza bulunmaz, ender görülen müzehhip imzaları da sernakkaşa ait olurdu.

22


Sarayda “Ehl-i hiref” diye adlandırılan sanatkâr teşkilâtının en önemli bölüklerinden biri olan nakkaşlar, yalnız kitap sanatıyla ilgili faaliyetlerle kalmaz, saray köşklerinin, binaların kalem işi, çini ve metal işleri desenlerini de hazırlar ve uygulardı. Bunlar günlük üzerinden üç ayda bir maaş alırdı. Mücellit, müzehhip ve diğer çalışanların aldıkları maaşlar ve terfileri maaş defterine yazılırdı. Eser yapımının yoğun olduğu zamanlarda yetenekli kimseler “Ehl-i hiref” içinde yer almıyorsa çarşı esnafı arasından ücret karşılığında usta sarayda çalıştırılırdı. Padişah, bayramlarda kendisi için hazırlanan hediyeleri sanatkârlara kaftan veya para vererek ödüllendirirdi. Çalışan sanatkârın adı, eserinin cinsi, karşılığında ona ödenen paranın tutarı veya verilen kaftanın cinsi in‘âm defterine kaydedilirdi. Nakkaşhânede bulunan sanat ve zanaat sahiplerinin tayin, maaş, terfi, çıkış gibi işlemlerinin tahakkuku ve nakkaşhânede yapılması istenen işin ehil sanatkâra verilmesi sorumluluğu hazinedarbaşına aitti. XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne tezhip dersi konmuşsa da bu sanatın müstakil bir mektep çatısı altında öğretilmesi ilk defa 20 Mayıs 1915’te Bâbıâli’de açılan Medresetü’l-hattâtîn’de başlamış ve 1936’ya kadar devam etmiştir. Aynı yıl bu mektep Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlanmış ve Türk Tezyinî Sanatlar Şubesi adı altında 1960’ların sonuna kadar yürütülmüştür. Talebesi bulunmadığı gerekçesiyle kapatılan bölümün eğitim programlarında yer alan sanat dalları 1980’den sonra bir kısım Güzel Sanatlar Fakültelerinin Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde yer almıştır.

KAYNAKÇA A. Süheyl Ünver, Fatih Devri Saray Nakışhanesi ve Baba Nakkaş Çalışmaları, İstanbul 1958, s. 5-16; D. James, Qur’ans of the Mamluks, London 1988; İslâm Kültür Mirâsında Hat San‘atı (haz. M. Uğur Derman), İstanbul 1992, s. 196; Filiz Çağman-Zeren Tanındı, “Osmanlı-Safevi İlişkileri (1578-1612) Çerçevesinde Topkapı Sarayı Müzesi Resimli El Yazmalarına Bakış”, Aslanapa Armağanı (haz. Selçuk Mülayim v.dğr.), İstanbul 1996, s. 37-62; Zeren Tanındı, “An Illuminated Manuscript of the Wandering Scholor Ibn al-Jazari and Wandering Illuminators Between Tabriz, Shiraz, Herat, Bursa, Edirne, İstanbul in the 15th Century”, Turkish Art: 10th International Congress of Turkish Art. 17-23 September 1995 Geneve, Geneve 1999, s. 236-241; a.mlf., “Anadolu Selçuklu Sanatında Tezhip: Müzehhip Muhlis b. Abdullah el-Hindi ve Halefleri”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Araştırmaları: Yıldız Demiriz’e Armağan (haz. M. Baha Tanman – Uşun Tükel), İstanbul 2001, s. 141-150; a.mlf., “Kitap ve Tezhibi”, Osmanlı Uygarlığı (haz. Halil İnalcık-Günsel Renda), İstanbul 2003, II, 871; a.mlf., “Gilding and Binding in the Muslim World”, Arts and Crafts in the Muslim World Proceeding of the International Congress on Islamic Arts and Crafts, İstanbul 2008, s. 397- 412; a.mlf., “Karamanlı Beyliği’nde Kitap Sanatı”, Kültür ve Sanat, III/13, İstanbul 1991, s. 42-44; Çiçek Derman, “Osmanlı Asırlarında Üslûp ve Sanatkârlarıyla Tezhip Sanatı”, Osmanlı, Ankara 1999, XI, 108-119; a.mlf., “Türk Tezhip Sanatının Asırlar İçinde Değişimi”, Türkler (nşr. Hasan Celal Güzel v.dğr.), Ankara 2002, XII, 289-299; Gülnur Duran, Ali Üsküdârî: Tezhip ve Ruganî Üstâdı Çiçek Ressamı, İstanbul 2008, s. 26-29; Ali Alpaslan, “Abdullah-ı Şîrâzî”, DİA, I, 136-137; M. Uğur Derman, “Mustafa İzzet, Yesârîzâde”, a.e., XXXI, 307-309.

23


Arzu Uzunosman İstanbul'da doğdu. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Topkapı Sarayı’nda açılan geleneksel sanatlar kursundan 1993 yılında mezun olduktan sonra Sema Nakışhanesi’nde Semih İrteş ve Mamure Öz’le çalışmaya başladı. 1995 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen Geleneksel Sanatlar Yarışması’nda tezhip dalında ödül; 2013 yılında yapılan Geleceğin Ustaları Yarışması’nda kalemişi dalında birincilik ödülü kazandı. 2017 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen yarışmada kalemişi dalında birincilik ödülü aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Süleymaniye Kütüphanesinde açılan tezhip kursunda öğretim görevlisi olarak dersler veren Uzunosman, ayrıca İstanbul Yıldız Şale Köşkü’nde ve Konya'da da tezhip eğitimleri verdi. Yurt içi ve dışında çeşitli karma sergilerde yer alan Uzunosman, Semih İrteş’le birlikte çalışmalarına devam etmektedir.

AYET’ÜL KÜRSİ Tezhip 87,5x67 cm Hat: Mehmet Memiş 24


25


Ayten Tiryaki 1961’de Ordu’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ordu’da, lise tahsilini ise Amasya Öğretmen Okulu’nda tamamladı. 1983’de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini yüksek lisans diplomasıyla bitirdi. 1978’de Ankara’da başladığı klasik sanatlarla ilgili çalışmalarını İstanbul’da devam ettirdi. 1983 yılında Hattat Hasan Çelebi’den hat dersleri almaya başladı. 1989’da Hasan Çelebi’den ilk kadın hattat olarak “hat icazeti” aldı.1984’de Kubbealtı Akademisi bünyesinde tezhip kurslarına başladı. Prof. Dr. Çiçek Derman ve İnci Ayan Birol Hanımefendilerle birlikte çalışmalarını sürdürdü, onlardan tezhip icazeti aldı. Birçok koleksiyonda eseri bulunan sanatçının eserleri kitap ve levha olarak basılmıştır. Yurt içi ve dışı birçok sergiye iştirak eden sanatçının bazı ödüller şunlardır: -IRCICA 5. Uluslararası Hat Yarışması, Nesih Teşvik Ödülü. -IRCICA 7. Uluslararası Hat Yarışması, Nesih Mansiyon Ödülü -İBB Hat ve Tezhip Yarışması, Mansiyon Ödülü -ALBARAKATURK, 2008, Sulus Teşvik Ödülü -ALBARAKATURK, 2008, Sulus-Nesih Teşvik Ödülü -ALBARAKATURK, 2012, Celi Sulus Teşvik Ödülü -ALBARAKATURK, 2012, Sulus Teşvik Ödülü -DİB Kur’an-ı Kerim Yazma Yarışması, 2015, 3.lük Ödülü Yabancı dil olarak İngilizce ve Arapça öğrenimi gördü. Üsküdar ve Ümraniye’de Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur’an Kurslarında 20 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra 2004 yılında emekli oldu. Hat ve tezhip kurslarında öğrencileriyle birlikte sanat çalışmalarına devam ederek bu zamana kadar 20 öğrencisine tezhip, 10 öğrencisine de hat icazeti veren sanatçı, evli ve üç çocuk annesidir.

HİLYE-İ ŞERİFE Hilye-i Şerife ve Ayetü’l Kürsi-Nazar Ayeti Sülüs, Nesih, Halkar ve Klasik Tezhib Hat: Ayten Tiryaki / Tezhib: Ayten Tiryaki-Elif Öztürk 100X125 cm 26


27


Esra Elitaş Esra Elitaş, 1973 yılında doğdu. Semih İrteş ve Mamure Öz’den iki yıl tezhip eğitimi aldı. Semih İrteş ve Mamure Öz’ün birlikte kurduğu Sema Nakışhanesinde 1995 yılında çalışmaya başladı. Bakırköy Rıfat Ilgaz Kütüphanesi ile Orhan Kemal İlçe Halk Kütüphanesinde, daha sonra da Topkapı Sarayında üç yıl tezhip dersi verdi. Yurt içi ve dışında pek çok karma sergiye katıldı. Geleneksel Sanatlar Derneğinin 2014 yılında düzenlediği Geleceğin Ustaları Yarışması’nda birincilik, 2015 yılında 7 Tepe 7 Sanat Yarışması’nda üçüncülük ödülü aldı. Topkapı Sarayı Harem Dairesinde bulunan III. Ahmet Yemiş Odasında, I. Abdulhamid Odasında ve III. Selim Odasında restorasyon çalışmalarına devam etmektedir.

SERLEVHA CİLT Tezhip 60x72 cm /2019 28


29


Handan Akbulut İstanbul' da doğdu. Lise eğitimini tamamladıktan sonra 1998 yılında Altunizade Kültür Merkezi’nde tezhip eğitimi almaya başladı. 2000 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığının Topkapı Sarayında açmış olduğu Klasik Türk Süsleme Sanatları Kursu Sınavını kazanarak iki yıl eğitim aldı. 2004 yılında Semih İrteş ve Mamure Öz'ün beraber çalıştıkları Sema Nakışhanesinde göreve başladı. Yurt içinde sayısız karma sergiye katıldı. 2008 yılından bu yana Üsküdar Valide-i Atik Külliyesi tekke binasında faaliyet gösteren Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi’nde çalışmalarını sürdürmektedir. 2015 yılından beri Topkapı Sarayı Harem Dairesinde bulunan III. Ahmet Yemiş Odasında, I. Abdülhamit Odasında, III. Selim Odasında restorasyon çalışmalarına devam etmektedir. 2014 yılında Geleneksel Sanatlar Derneğinin açtığı Geleceğin Ustaları Yarışması’nda tezhip dalında ikincilik ödülü, 2015 yılında Klasik Sanatlar Vakfı ve Üsküdar Belediyesinin düzenlediği 7 Tepe 7 Sanat Yarışması’nda tezhip dalında ikincilik ödülü bulunmaktadır.

SERLEVHA Tezhip 64x77 cm /2019 30


31


Doç. Dr. Kaya Üçer Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Güzel Sanatalar Fakültesi (GSF) Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Tezhip ve Hat Anasanat Dalı mezunu olan sanatçı aynı üniversitede "Klasik, Barok, Rokoko, Ampir Kalemişi Tarzlarının Karşılaştırılması" teziyle yüksek lisans ve "18 ve 19. Yüzyılda Mekansal Açıdan Stuk Sıvanın Yeri" teziyle doktorasını tamamlamıştır. 20 yılı aşkın bir süredir Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde "Kalemişi" dersi veren Üçer, bu sanatı akademisyenliği yanı sıra usta çırak ilişkisiyle yürüten son nesil sanatçılardandır. Babası Nakkaş Hamit (Usta) Üçer'in Topkapı Sarayı kalemişi restorasyonlarındaki 52 yılı aşkın sanat tecrübesini babadan oğula geçen jenerasyonla sürdüren sanatçı hem alaylı hem de mektepli sanatçılardan olup sanatını genç nesillere aktarmayı hedeflemiştir. Topkapı Sarayı Müzesi’nden Ayasofya Camii’ne, Süleymaniye Camii’nden Galata Mevlevihanesi’ne, Bebek Mısır Konsolosluğu’ndan Yenikapı Mevlevihanesi’ne, Yeni Camii ve otel tasarımlarından geniş bir yelpazede eserler veren sanatçı kendisi gibi sanatçı ve akademisyen olan tezhip sanatçısı eşi Münevver Üçer’le birlikte ülkemizde ve dünyanın pekçok ülkesinde açtıkları tezhip, hat ve kalemişi sergileriyle çağdaş sanat bienallerinde ve etkinliklerde ülkemizi temsil etmektedir.

BESMELE, RUMİ KUŞLAR Degrade Boyalı Zemin Üzerine Su Bazlı Boya 70x100 cm /2019 32


33


Lütfiye Depeler 1993 yılında Konya'da doğdu. Tezhib sanatına küçük yaşta ağabeylerinin teşvikiyle Ayşe Totan Kart’la başladı. 2009 yılında Destegül Güzel Sanatlar Merkezi’nde Halime Güler'den ders almaya başlayan Depeler, 2018 yılından beri hocaları Fatma Özçay ve Gülsüm Gügergin'den istifade etmektedir. 2016 yılında Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimine Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde devam etmektedir. Eşi Hattat Yusuf Mazı’yla sanat çalışmalarına İstanbul'da devam etmektedir.

TEZHİP (Şikaf Halkar) “Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Haşr S. 20. Ayet

Hat: Seyit Ahmet Depeler 63x63 cm 34


35


Mamure Öz Tezhip ve minyatür çalışmalarına 1976 yılında Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver başkanlığındaki Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Kürsüsündeki dershanede başladı. 1977-1980 yılları arasında Topkapı Sarayı Müzesi Nakışhanesi’nde Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren Türk Süsleme Sanatları derslerine katıldı.1982 yılında bu dershanede temel eğitim ve tezhip konusunda ders vermeye başladı. Bu görevi 2012 yılına kadar devam etti. 1981-83 yıllarında Mimar Sinan Üniversitesi’nde kalemişleri dalında 2 yıllık sertifika eğitimi gördü. Kalemişleri konusunda İstanbul’da birçok tarihi eserin restorasyonunda ve yeni yapılan mimari eserlerin kalemişi çalışmalarında görev aldı. Değişik ülkelerde birçok koleksiyonerde eseri bulunan sanatçı, farklı kurum ve kuruluşlarda tezhip ve minyatür dersleri verdi, sergiler açtı. Çalışmalarını 21 Ekim 1991–9 Mayıs 2008 tarihleri arasında Semih İrteş’le İstanbul Fatih’te açtıkları Sema Nakışhanesi’nde sürdürmüştür. 9 Mayıs 2008’te Sema Nakışhanesinin Üsküdar Atik Valide Külliyesi bünyesinde bulunan tekke binasına taşınmasıyla burada Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi adı altında faaliyet gösteren merkezde, halen çalışmalarına devam etmektedir. Aralık 2015’ten beri Topkapı Sarayı Müzesi Harem Dairesinde bulunan III. Ahmet Yemiş Odası, I. Abdulhamid ve III. Selim Odalarının restorasyonunu yapmaktadır.

LA İLAHEİLLALLAH Tezhip 74x74 cm Hat: Sait Abuzeroğlu 36


37


Masume Wasehri İran’ın Kum kentinde doğan Masume Wasehri, üniversitede sanat eğitimi aldı, İran’ın önemli tezhip sanatçılarının yanında yetişti. Tezhip alanlarında kendisini geliştiren Masume Wasehri’nin uluslararası ödülleri de bulunmaktadır. Uluslararası sempozyum ve sergilere katılan sanatçı, İran’da kişisel sergiler açtı ve karma sergilere katıldı. İstanbul’da karma sergilere katılan sanatçı, halen İran’da yaşıyor ve çalışmalarına da devam ediyor.

HİLYE-İ ŞERİFE Tezhip 100x70 cm Hat: Meysem Haduman 38


39


Prof. Dr. Münevver Üçer 1965 yılında İstanbul’ da doğan sanatçı, Kadıköy Kız Koleji’ni bitirdikten sonra Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümüne girmeye hak kazanmış, tezhip ve hat branşından mezun olmuştur. Aynı üniversitede yüksek lisans tezini “Tezhip Sanatında 16. yy ve18. yy.da Ekol Olmuş Sanatçıların Karşılaştırılması” ve sanatta yeterlik (doktora) tezini ise “Rumî” motifi konusunda yapmıştır. Yirmi beş yılı aşkın süredir Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Tezhip Ana Sanat Dalı Öğretim Görevlisi olarak ders vermektedir. 2011 yılında kadrosunu alarak yardımcı doçent, 2014 yılından itibaren doçent ve bölüm başkan yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Münevver Üçer, 2020 Haziran ayından itibaren profesör payesini alarak akademik sürecine devam etmektedir. Sanatçı aynı zamanda Kadıköy Caddebostan’daki özel atölyesinde sanatseverlere, genç nesillere ve meraklılarına tezhip dersleri vererek bu sanatın yayılmasına ve gelecek nesillere aktarılmasına katkıda bulunmaktadır. Münevver Üçer, yurt içi ve dışında açtığı sergiler, verdiği konferanslar, bildiriler ve yayınladığı kitaplarıyla tezhip sanatını bütün dünyaya tanıtmayı amaçlamaktadır. Üniversite yıllarından itibaren antika eserlerin tamirinden, ferman tezhiplerine kadar pek çok çalışma gerçekleştirmiştir. Tezhip sanatında kendine has geliştirdiği tarzıyla klasik kurallara bağlı kalınarak yeni yorumlar da yapılabileceğini sanatseverlere göstermiştir. Kendi söylemiyle gelecek yüzyıllarda da tezhip sanatında yaptığı tasarımlar ve yeniliklerle var olmayı amaçlamaktadır. 2009 Floransa Bienalinde aldığı gümüş madalyayla Rönesans’ın beşiği Floransa’da çağdaş sanat konulu bienalde ödül alan ilk tezhip sanatçısı olmuştur. İki senede bir yapılan, 2011 yılında 9. Bienale davet edilen sanatçı jüri özel onur ödülünü almıştır. Aynı zamanda 2009 yılında ISESCO tarafından Cezayir’de düzenlenen Uluslararası Tezhip ve Minyatür Yarışması’nda 18 ülke, 250’yi aşkın yarışmacı içinde 1.lik ödülünü alması sadece ulusal değil, evrensel başarısını da göstermektedir. Bu tür başarılar 2010 yılında ülkemizde de takdir görmesini sağlamış ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde İstanbul Modern Müzesi’nde düzenlenen yılın meslek ödülleri töreninde, geleneksel sanatlar kolunda ödül alarak bir başarıya daha imza atmıştır. İstanbul sevdalısı olan sanatçıyı memnun eden bir takdir beratı da İstanbul Büyükşehir Belediyesince verilen “İstanbul’u Yurt Dışında En İyi Temsil Eden Sanatçı” Ödülü olmuştur. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi tarafından her sene düzenlenen üniversite hocalarının bir sene boyunca yaptıkları başarıların değerlendirilerek ödüllendirildiği organizasyonda da sanatçı üç takdir beratıyla onurlandırılmıştır. İşte bu bağlamda da sanatçımız Kanada, Avustralya Sydney ve Melbourne’de, Amerika Chicago ve New York kentlerinde lale ve tezhip konulu konferans ve sergiler düzenlemiştir. Sanatçının Kazakistan Devlet Sanatlar Müzesi, Cezayir Tezhip ve Minyatür Müzesinde, Cezayir Kültür Bakanlığında, Almanya Mainz Gutenberg Müzesi - İslam Sanatları Seksiyonu Koleksiyonu, Hollanda Kraliyet Ailesi Koleksiyonunda, Amerika, Kanada, İngiltere, Hollanda, Belçika ve Almanya gibi ülkelerin özel koleksiyonları ve T.C. Cumhurbaşkanlığı, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, T.C. Dışişleri Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi koleksiyonlarında eserleri mevcuttur.

İHLAS SURESİ 50x70 cm Su bazlı boyalar ve altın kullanılarak özel yapılmış el yapımı kağıda degrade geçişli renklerde uygulanmıştır. 40


41


Naem Othman Alozaibi Yemen doğumlu olan sanatçı, Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşamına ve üretimine devam etmektedir. Sanaa Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Bölümü’nden 1994 yılında mezun oldu. 1996’da Taiz Eğitim Ofisi’nde öğretmen yetiştirme kursunu tamamladı. 1997 yılında Kahire Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Programını tamamladı. Sergileri ve katıldığı sanat etkinlikleri şunlardır: Kadınlar Günü Sergisi, 2017'de Şarika Emirliği Arap Kültür Evi, Şarika Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Kişisel Sergi, İstanbul IRCICA, İslam Sanatı Sergisi 2014, Uluslararası Minyatür Sergisi, Cezayir, Uluslararası Cezayir Minyatür Kültür Festivali 2012, Kahire Valiliği Güzel Sanatlar Sergisi 2013, Taiz Üniversitesi Ulusal Çocuk Hakları Konferansı, Kişisel Sergi, 2007. Aynı yıl Taiz Üniversitesi Kadın Forumu Sergisi, Taiz Vilayeti Öğretmenleri Sergisi 2005, Taiz Milli Eğitim Bakanlığı Kültür ve Sanat Festivali, 1998.

KENT Tezhip / Minyatür 40x50 cm /2014 42


43


Sabriye Şeker Bakırköy’e değer katan Kültür ve Turizm Bakanlığı Minyatür ve Tezhip Sanatçısı Sabriye Şeker, bir süre BASAD’da öğrenci yetiştirdikten sonra kendi atölyesi Şeker Sanatevi’ni açarak birçok öğrenci ve öğretmen yetiştirmiştir. Şeker’in en önemli özelliği ilklere imza atması ve her zaman sosyal projelerde yer almasıdır. Doğduğu ve yaşadığı Bakırköy’ün tüm tarihi eserlerinin minyatürlerini yapmış ve bu çalışmalar Bakırköy Mimarlar Odası tarafından “Minyatür ve Fotoğraflarla Makri Hori’den Bakırköy’e Ayestefonos’tan Yeşilköy’e” adı altında kitap olarak 2009’da yayınlanmıştır. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesiyle psikiyatri ile geleneksel sanatları birleştiren “Minyatür Hat ve Tezhipte Osmanlı’dan Günümüze Psikiyatri / Usul-i Kadim ile Akliyye’’ ve “Otizm ve Sanat’’ projeleriyle de sanatı ve yaşamı birleştiren ilk çalışmaları gerçekleştirmiştir. Yemenilerdeki oyaları stilize ederek ve saz yolu motifleriyle balerin ve meme kanserini simgeleyen kadın figürleriyle oluşturduğu tezhip ve minyatür çalışmalarıyla geleneksel sanatlara farklı bakış açıları getiren ilk çalışmaları ortaya koymuştur. Olimpos Festivalinde linol baskı ve minyatürü birleştiren çalışmalarıyla yine bir ilki gerçekleştirmiştir. Yurt içi ve dışında (İtalya, ABD, Kosova, Malta, Yunanistan, Hong Kong, KKTC) birçok sergi açan sanatçımız 2017’de Çekmeköy Klasik Sanatlar Projesi kapsamında “Osmanlı’da Minyatür Sanatı” konulu seminer ve aynı yıl İKSM’de tezhip dersleri vermiştir. Aynı yıl İstanbul ve Eskişehir’de sergi açan sanatçı, 2018’de İstanbul’a Dair Yeditepe Bienali’ne ve Ege Üniversitesi’nin “Destanlarımız, Masal ve Halk Kahramanlarımız” Sergisine katıldıktan sonra Antalya Belediyesinin düzenlemiş olduğu Olympos Kültür ve Edebiyat Festivaline katılarak tüm sergi eserlerini Antalya Müzesine bağışlamıştır. 2019’da da proje kapsamında Olimpos Kazı Alanlarıyla ilgili çalışmalarını sürdürmektedir. Son olarak Göbeklitepe tarihi kalıntılarıyla ilgili minyatür projesi kapsamında çalışmalarına devam ederken atölyesinin geleneksel yıllık projelerini de sürdürmektedir.

TÖVBE DUASI Hattat: Şirvan 60x90 cm Barok Stilinde Altın, Suluboya ve Guaj 44


45


Semih İrteş Mimar, Nakkaş Semih İrteş, 1952 yılında İstanbul’da doğdu. Kalemişi çalışmalarına 1968 yılından beri devam etmektedir. Bu sanatı babası Sabri İrteş’ten öğrenmiştir. 1973-1980 yıllarında Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in Cerrahpaşa Tıp Tarihi Kürsüsünde tezhip çalışmalarına katılmış ve icazet almıştır. İDMMA Mimarlık Fakültesi mezunu olan sanatçının kalemişi restorasyon çalışmaları Topkapı Sarayı’nda 1970’ten günümüze kadar devam etmektedir. 1978 tarihinden 2012 tarihine kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı Topkapı Sarayı Müzesi Nakışhanesinde Türk Tezyini Sanatları Öğretim Görevlisi olarak çalışmıştır. Halen Fatih Sultan Mehmed Vakıf Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde ders vermeye devam etmektedir. 1991 yılında Mamure Öz’le kurdukları Sema Nakışhanesi başta tezhip olmak üzere kitap süsleme sanatlarına yaptığı katkının yanı sıra eğitim faaliyetleriyle birçok talebe yetiştirmiş, açtığı yurt içi ve dışı sergilerle bu sanatların tanınmasında büyük rol oynamıştır. 2008 yılında Nakkaş ve Sema Nakışhanesi sanatsal faaliyetlerini Mimar Sinan’ın Valide-i Atik Külliyesi Tekke Binası’nda Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi adı altında birleştirerek mimâri ve kitap süsleme sanatlarını tek bir çatı altında buluşturmuştur. 2016 yılında UNESCO projesi kapsamında “Yaşayan İnsan Hazinesi” seçilmiş ve Cumhurbaşkanlığı tarafından ödüllendirilmiştir. Bugüne kadar birçok caminin kalemişi restorasyonunu ve yeni tezyini uygulamalarını yapan sanatçının yurt içi ve dışında birçok çalışması vardır.

ESMA'ÜL HÜSNA Tezhip 76,5x64,5 cm Hat: Fevzi Günüç 46


47


Sevgi İrteş Yoldaş 1981 yılında İstanbul’da doğdu. Lise eğitimini Kabataş Erkek Lisesi’nde tamamlamasının ardından Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden 2004 yılında mezun oldu. 2004-2007 yılları arasında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 2000 yılında üniversite eğitiminin yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanlığının Topkapı Sarayı’nda açmış olduğu Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Kursu’nda M. Semih İrteş ve Mamure Öz’den 2 yıl boyunca tezhip eğitimi almıştır. 2000-2008 yılları arasında M.Semih İrteş ve Mamure Öz’ün birlikte kurdukları Sema Nakkaşhanesi’nde tezhip üzerine çalışmalarını sürdürmüştür. Sanatçı, 2008 yılından itibaren Üsküdar Valide-i Atik Külliyesi Tekke Binası’nda mimari ve kitabi süsleme sanatları üzerine faaliyet gösteren Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi’nde çalışmalarına devam etmektedir. 2009-2012 yılları arasında Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi’nde Semih İrteş’ten tezhibin yanı sıra kalemişi üzerine de ihtisas eğitimi almıştır. 2015 yılında Geleneksel Sanatlar Derneğinin düzenlediği Geleceğin Ustaları Yarışması’nda kalemişi dalında birincilik ödülü almaya hak kazanmıştır. 2016 yılından itibaren de Geleceğin Ustaları Yarışması’nda jüri üyesi olarak görev almaktadır. Gerek merkez bünyesinde gerekse çeşitli karma sergilere katılan sanatçı, Nakkaş Tezyini Sanatlar Merkezi’ndeki çalışmalarının yanı sıra 2013 yılından itibaren Küçükçekmece Geleneksel Sanatlar Akademisi’nde tezhip dersleri vermeye devam etmektedir.

ELHAMDÜLİLLAH Klasik Tezhip; Halkar, Kalemişi Tekniğinde Rölyef Hattat : Said Abuzeroğlu Çap 40 cm 48

/2018


49


Sumeyya Seyfi İran’da doğan Sumeyya Seyfi, lise eğitiminin ardından Tahran’da Güzel Sanatlar Eğitimi aldı. Minyatür ve tezhip alanlarında kendisini geliştiren Seyfi’nin uzmanlık alanı tezhip sanatı oldu. Uluslararası sempozyum ve sergilere katılan Sumeyya Seyfi, İstanbul’da karma sergilere katıldı. Sanatçı halen İran’da yaşıyor ve çalışmalarına da burada devam etmektedir.

HİLYE-İ ŞERİFE Tezhip 100x60 cm Hat: Ali Karai 50


51


Süreyya Alper Sanatçı, 1967 İstanbul doğumludur. Anadolu Üniversitesi AÖF Halkla İlişkiler mezunudur. Türk Süsleme Sanatlarının önemli dallarından biri olan tezhip alanında çalışmalarına 1992 yılında Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver Nakışhanesi'nde başlamıştır. 1995 yılında hocaları Ülker Erke ve Gülbün Mesara'dan icazet almıştır. 2008-2010 yılları arasında Amasya'da, 2010'dan itibaren 2017 yılına kadar Hatay Valiliği Halk Eğitim Merkezi'nde tezhip ve minyatür eğitimi vermiştir. Öğrencileriyle birlikte Hatay Kurşunlu Han Camii'nin kalemişi ve tezhiplerini yapmıştır. 150'nin üzerinde karma sergiye katılan sanatçının yerel müzelerde, hastane, kreş ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. 2002-2012 yılları arasında Uluslararası Tıp Tarihi Kongresi nedeniyle hazırlanan 10 kitapta Türk Süsleme Sanatlarındaki çalışmalarıyla yer almıştır. 2015 yılında İtalya, Floransa’da tertiplenen The Biennale Intenazionale d’Arte Contemporanea di Firenze’ye 3 eseriyle katılmıştır. 2016 yılında Amerika, DCA’da 3 çalışması sergilenmiştir. 2019 yılında Fransa’da Consul Art 2019 Exposition Des Qeuvres Des Consulats De Marseille’da 1 eseri sergilenmiştir. Hatay Valiliğine bağlı olarak eğitim verdiği öğrencileri, Mimsanat Akademisi hocaları ve öğrencilerinin de çalışmalara dahil olduğu Sanat, Tarih ve Doğasıyla Hatay Tarihinin Süslemelere Yansıması isimli kitabı, Hatay Valiliği tarafından yayınlanmıştır. Üslup olarak klasiği bozmadan çağa uygun yeniliklerle eserlerini ince işçilikle üretmektedir. Amacı yetiştirdiği öğrencilerle birlikte yaptığı çalışmalarla tezhibi ileri tarihlere taşımaktır. İstanbul Mimsanat Akademisi’nde 2011’den beri eğitim vermeye devam etmektedir.

SİVAS DİVRİĞİ ULU CAMİİ MOTİFLERİ Hat: M. Efdaluddin Kılıç Tezhip – Hüsn-i Hat 73x94 cm /2018 52


53


Yeşim Karamık Jandar 1976 yılında, İstanbul’da doğan Yeşim Karamık Jandar, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden mezun oldu. İş hayatına ayakkabı ve çanta tasarımları yaparak başladı. Perakende sektöründe, endüstriyel tasarım alanında ulusal ve uluslararası şirketlerde görev aldı. Fuar standı, mekan ve mağaza dekorasyonu, tanzim teşhir standı, kurumsal kimliğin mekana uyarlanması, tasarımların üretim ve uygulamaları üzerinde çalıştı. Tezhip çalışmalarına, 2006 yılında, Süheyl Ünver’in talebelerinden olan İslam Tarihi ve Sanatları Hocası Prof. Dr. Candan Nemlioğlu’ndan ders alarak başladı. Daha sonra Cafer Ağa Medresesi’nde Cemile Baybura Hoca’dan ve Fatih, Kıztaşı’ndaki atölyesinde Mafirat Onat Hoca’dan tezhip dersleri alarak devam etti. Aynı dönemde Sultanahmet’te İstanbul Sanatçılar Çarşısı adıyla hizmet veren Cedit Mehmet Efendi Medresesi’nde, Sevil Apaydın Hoca’dan kumaş boyama eğitimi aldı. 2010 -2013 yılları arasında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Türk İslam Sanatları Merkezi Yıldız Şale Köşkü’nde Nilüfer Kurfeyz ve Selim Sağlam Hocalardan ders almak suretiyle tezhip çalışmalarına devam etti ve sertifika aldı. 3 senedir Bahariye Mevlevihanesi Sanat Atölyelerinde hocalarının asistanlığını yapmaktadır. Aynı zamanda Gülnihal Gül Mamat Atölyesi’nde de tezhip dersi vermektedir. Bir dönem Taner Alakuş Atölyesi’nde Işıl Özışık Hoca’dan suluboya resim dersi alan ve Gülnihal Gül Mamat Hoca’nın özgün hat ve kufi derslerine devam etmekte olan Yeşim Karamık Jandar, kendi kişisel atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir. Birçok karma sergiye katılmış olup özel koleksiyonlarda eserleri bulunan Yeşim Karamık Jandar, evli ve bir kız çocuğu annesidir.

ASR SURESİ Tezhip 120x40 cm Hat: Gülnihal Gül Mamat 54


55


Detay, MOHAMMED IMAD MAHOUK 56


Hat

57


Arapça ‘hatt’ mastarından türeyen yazı, çığır, yol anlamlarına gelen hat kelimesi, terim olarak “Arap yazısını estetik ölçülere bağlı kalıp güzel bir şekilde yazma sanatı (hüsn-i hat)” anlamında kullanılmıştır. Kaynaklarda genellikle “Cismani aletlerle meydana getirilen ruhani bir hendesedir.” şeklinde tarif edilen hat sanatı, bu tarife uygun bir estetik anlayış çerçevesinde yüzyıllar boyunca gelişerek süregelmiştir. Batıda hüsn-i hat karşılığında calligraphy (kaligrafi) kelimesi kullanılmaktadır. Ansiklopediler kaligrafi sözcüğünü “Güzel yazma, genellikle estetik kurallara bağlı kalarak ölçülü yazma sanatı.” şeklinde tanımlamıştır. Önce Araplar tarafından kullanılan Arap yazısıyla anılan hat, hicretten birkaç asır sonra İslam ümmetinin ortak değeri haline gelmiş ve İslam hattı vasfını kazanmıştır. İslamiyet’ten önceki asırlara ait Arapça kitabeler üzerinde yapılan araştırmalar, Arap yazı sisteminin aslen Fenike yazısına bağlanan bitişik Nebat yazısının devamı olduğunu ortaya koymuştur. Mekke ve Medine’ye yayılmadan önce ve sonra çeşitli adlar alan Arap yazısı önce cezm adıyla anılmaya başladı. Medine’de Medeni ismini alan yazı zamanla iki üsluba ayrıldı. Dikey harfleri uzun ve sağdan sola meyilli olana Mail, yatay harfleri fazlaca uzatılana Meşk adı verildi. Hz. Ali’nin (ra) Kufe’yi merkez yapmasından sonra burada büyük gelişme gösterdi ve Kufi adını kazandı. Bu tarihten sonra Kufi sözü, genel bir anlam kazanarak İslamiyet’in doğuşundan Abbasiler devrine kadar Mekki, Medeni gibi isimli yazıların yerine de kullanıldı. Kufi’nin kullanılması Abbasiler zamanında 150 yıl sürdü. Abbasilerin Bağdatlı meşhur veziri ve hattatı olan İbn Mukle (ö.940) sahip olduğu geometri bilgisi sayesinde yazının ana ölçülerini tespit eden bir sistem ortaya koymaya muvaffak oldu. Harflerin güzelliği için nokta, elif ve daireyi standart bir ölçü olarak kabul etti. Bu ölçüler dahilinde muhakkak, reyhani, sülüs, nesih, tevki ve rika adında altı çeşit yazının usul ve kaidelerini ortaya koydu. Bunların tamamına da aklam-ı sitte denildi. Bu altı çeşit yazı, bir asır sonra yine Bağdat’ta yetişen Arap asıllı Hattat Ali B. Hilan’ın (ö.1032) eliyle inkişaf etti. Gelişme yolunda her geçen gün biraz daha ilerleyen yazı, 200 sene sonra Abbasi Halifesi Yakut El-Musta`sımi’nin (ö.1298) gayretiyle daha belirgin kaidelerle güzelleşti.

58


Abbasilerin, 1258 yılında tarih sahnesinden silinmesinden sonra yazıda üstünlük Türk ve İranlı hattatların eline geçti. İranlı hattatlar aklam-ı sitteyi kendi anlayışlarına göre yazdılarsa da Yakut’un üslubundan ayrılmadılar. Osmanlı Türkleri ise hat sanatında erişilmesi mümkün olmayan üstün bir ekol kurdular. 16. yüzyılda Osmanlı-Türk hattatlarının babası sayılan Şeyh Hamdullah (ö.1520) aklam-ı sitteye o zamana değin ulaşılamayan bir güzellik ve olgunluk getirdi. Şeyh Hamdullah devrinde aklam-ı sitteden sülüs ve nesih Türk zevkine uygun geldiği için süratle yayıldı ve Mushaf yazımında sadece nesih hattı kullanılmaya başlandı. Şeyh Hamdullah’tan sonra yetişenler onun gibi yazma gayretiyle hareket ettiklerinden hattatların başarısı “Şeyh gibi yazdı.” veya “Şeyh-i sani” sözüyle anılır oldu. Bu durum 150 yılı aşkın bir süre devam etti. 17. yüzyılın ikinci yarısında Hafız Osman, Şeyh Hamdullah’ın üslubunu bir elemeye tabi tutarak kendine has bir hat üslubu ortaya koydu. Hafız Osman’ın hat sanatına açtığı çığır bütün haşmetiyle sürüp giderken bir asır sonra İsmail Zühdü ve kardeşi Mustafa Rakım, onun yazılarından ilham alarak kendi şivelerini oluşturdu. Mustafa Rakım, sülüs ve nesih yazılarında olduğu gibi celi sülüste de özellikle istif mükemmeliyetiyle bütün hat üsluplarının zirvesine çıktı ve Hafız Osman üslubunu sülüsten celiye aktarmasını başardı. Mustafa Rakım’dan sonra gelen celi üstadı Sami Efendi, İsmail Zühdü’nün sülüs harflerini celiye tatbik ederek Mustafa Rakım Efendi’nin yoluna yeni bir yön vermiştir. İstanbul, Türkler tarafından fethedildikten sonra hat sanatının ölümsüz merkezi olmuştur. Bütün İslam dünyasında tartışmasız kabul edilen bu gerçek en güzel biçimde şu sözlerle ifadesini bulmuştur: “Kur’an-ı Kerim Hicaz’da nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı.” Bütün İslam alemi hat sanatını öğrenebilmek için İstanbul’a koşmuştur. Ekol olmuş Türk hattatlarının bazıları; Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisari, Hafız Osman, Mustafa Rakım, Mahmut Celaleddin Efendi, Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’dir.

59


Azim Bedri Göki 30 yıllık sanat yaşamı süresince hat ve minyatür dalında birçok nadide esere imzasını atmış bir isim... Yazıyı dillendiren sanatkar Azim Berdi Göki... 1966 yılında Iran’ın Gümbet Kavus şehrinde dünyaya gelen Türkmen asıllı sanatçı, ilk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra Tahran Güzel Sanatlar Lisesi'nde eğitim görmeye başladı. Hat sanatının önde gelen isimlerinden Üstad Keyhosro Khurush ve Üstad Ekber Saatçi'den ve yine minyatür sanatına gönül vermiş emektar hocalarımızdan Üstad Mohammed Bakir Agamiri ve Üstad Erdeshir Mücerret Takestani'nin öğrencisi oldu. Genç yaşına rağmen sanatsal açıdan ortaya koyduğu eserler sayesinde 20 yaşında İran Hattatlar Derneğinde öğretmenlik yapmaya başladı. Bu sırada tezhip ve minyatür sanatlarında kendini geliştiren Azim Berdi Göki, henüz 24 yaşındayken Tahran Şahid Üniversitesi'nde Öğretim Görevlisi olarak ders vermeye başladı. Hat sanatının her branşında eser veren Göki, nas talik ve kinik talik gibi yazı sanatına hakimiyeti sayesinde Amerika, Belçika, Rusya, Macaristan, Türkmenistan ve Sri Lanka gibi birçok ülkede açtığı sergilerle sanat severlerle buluştu.

HİÇ Hat 100x40 cm Tuval Üzerine Akrilik Boya 60


61


Betül Sayın 1986’da İstanbul’da doğdu. 2002’de Tarih ve İslam Araştırma Vakfı’nda Zehra Dinçer’den sülüs dersleri almaya başladı. 2012’de Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümünü kazandı ve 2017’de anadal hat, yandal cilt bölümlerinden mezun oldu. Davut Bektaş’la sülüs-nesih, Ali Toy’la rik'a, divani ve ta'lik yazı çeşitlerini çalıştı. 2017 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları (Hat) Bölümünde Yüksek Lisansa başladı. “Hat Sanatı’nda Müsennâ” konulu tez çalışmasına danışman hocası Prof. Dr. M. Hüsrev Subaşı’yla devam etmektedir. Okul bünyesinde düzenlenen “Fatih Divanı’ndan Şiirler”, “Rik’a Hat Sergisi” ve “Harfler Seni Andı” sergilerinde çalışmaları yer aldı. 2017’de Büyük Çamlıca Camii Mushaf Projesi’ne 16 sayfalık nesih hattıyla katıldı. Kasım 2019’da Türkiye Milli Kültür Vakfı’nın düzenlediği Hazreti Peygamber’in (sav) Veda Haccı Hutbeleri Projesi’nde rik’a yazı çeşidiyle iki eseri bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde Eylül 2019 itibarıyla araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır.

ESMA-İ HÜSNA Hat 87x34,5 cm

62


63


Prof. Dr.Fatih Özkafa 1974 Konya doğumlu olan Özkafa, 1994 yılından itibaren Hattat Hüseyin Öksüz'den Hüsn-i Hat dersleri almaya başladı. 1996 yılında Selçuk Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. 2002 yılında hattatlık icâzetnâmesi aldı. Ardından divanî, celî divanî ve ta’lîk yazılarını meşk etti. Yüksek lisansını tamamladıktan sonra farklı branş hazırlık eğitimi alarak Sanat Tarihi Anabilim Dalında doktoraya başladı. 2005 yılında Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde araştırma görevlisi oldu. 2009 yılında yardımcı doçent, 2013 yılında doçent oldu. IRCICA ve Albaraka tarafından düzenlenen uluslararası yarışmalarda 5 kez ödül aldı. Bazı uluslararası yarışmalarda jüri üyeliği yaptı. 2013-2016 yılları arasında Konya Büyükşehir Belediyesi Sanat Danışmanlığı görevini üstlendi. 2011-2018 yılları arasında Dubai’de düzenlenen Uluslararası Mushaf Buluşmaları’na, muhtelif Kur’an-ı Kerim cüzleri yazmak üzere 6 kez davet edildi. 2016 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü’ne naklen atandı. Aynı yıl Albaraka Sanat Akademisi’nde Hüsn-i Hat Öğretim Üyeliğine de başladı. 2017 yılında T.C. Cumhurbaşkanlığı Millî Saraylar Danışmanlar Komitesi Üyeliğine atandı ve Yıldız Şale Köşkü Klasik Türk Sanatları Merkezi’nde Hüsn-i Hat Öğretim Üyesi oldu. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde eğitim almaya başladı. Temmuz 2020’de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü Türk İslam Sanatları Tarihi Anabilim Dalı’nda profesör oldu. Yurt içi ve dışındaki çok sayıda resmî ve özel koleksiyonda klasik ve modern kategorilerde hat eserleri bulunmaktadır. Felsefe, edebiyat, fotoğraf, grafik tasarım ve sinema da ilgi alanları arasındadır.

BESMELE Hat 50x50cm Tezhip: Zakir Gökgöz 64


65


Gülnihal Gül Mamat 1980 yılında İstanbul’da doğdu. 1997 – 2008 yılları arasında Betül Bilgin’den hat (kûfi, rik’a, sülüs, nesih), tezhip ve minyatür dersleri aldı. 2008 – 2011 yılları arasında Ensar Vakfı Genel Merkezi’nde hat ve tezhip dersleri verdi. 2008 yılında Fuat Başar’la sülüs meşk etmeye başlayıp 2011 - 2014 yılları arasında Fuat Başar’ın öğrencisi Gürkan Pehlivan’la eğitimine devam etti. 2008 – 2014 yılları arasında Orhan Dağlı’nın tezhip atölyesine katıldı. Sanatçı, birikimlerini özellikle kûfi ve hat tasarımları üzerine kullanmakta olup yurt içinde birçok karma sergilere katıldı. 2014 yılında Edirne Valiliği sponsorluğunda “Edirne’nin Yıldızları” ismini verdiği ilk kişisel sergisini açtıktan sonra aynı sergiyi Ensar Vakfı bünyesindeki İstanbul Tasarım Merkezi’nde “Özgün Hat Sergisi” ismiyle ikinci kez açtı. 2014 - 2019 yılları arasında Ensar Vakfı kuruluşu olan İstanbul Tasarım Merkezi’nde Özgün Hat Atölyesi’nin koordinatörlüğünü yaptı. 2018 yılında Lütfi Şen küratörlüğünde Gülnihal Mamat “Nokta Hali” Hat Sergisini düzenledi. 2020 yılından itibaren Ataşehir’deki atölyesinde eğitim vermekte ve çalışmalarına devam etmektedir.

ASR SURESİ Hat 100x70 cm /2020 66


67


Levent Karaduman 1978 yılında Bartın’da doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra İstanbul’a yerleşti. Orta ve lise eğitimiyle birlikte İslami ve Arabi ilimleri tahsil etti. 12 yıl süren tahsili esnasında 1992 yılında eski hat örneklerini inceleyerek çalışmalar yapan sanatçı, 1995 yılında Hattat ve Ebru Sanatkarı Fuat Başar’dan sülüs ve nesih hat meşkine başladı. 2003 yılında icazet alarak kendi özgün eserlerini yurt içi ve dışında açılan sergilerle sanatseverlerin beğenisine sundu. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda hat hocalığı yaptı. Hat sanatını estetik açıdan çizgi bilimi olarak değerlendirip bu alanda araştırma ve incelemelerde bulunmaktadır. Yurt içi ve dışında birçok özel koleksiyonda eserleri bulunmakta olup çoğu birbirinden farklı şekilde tasarlanmış 136 Hilye-i Şerif, 50 civarında istif, aralarında Şekerzade Mehmet Efendi ve Derviş Ali gibi üstadlarında bulunduğu 50 civarında Kur’an-ı Kerim, Kıt’a ve Hilye-i Şerif'i restore, tashih ve taklid ederek eksiklerini tamamladı. Celi sülüste Sami Efendi, sülüs-nesihte Mehmet Şevki Efendi ekolünü takip eden Levent Karaduman, tarih boyunca yapılmış olan 1.000 civarındaki Besmele istifine ilaveten 18 yeni Besmele istifi yaptı. Çeşitli cami, çeşme, tekke ve türbelerde de eserleri bulunmaktadır. Klasik hat sanatı çizgisi dahilinde modern ve çağdaş eserler üretmeye devam eden sanatçı, Çengelköy’deki atölyesinde ve 2016 yılında kurmuş olduğu İstiva Sanat Merkezi’nde çalışmalarını sürdürmektedir.

VAVLAR Hat 76x85 cm Kağıt Üzerine Akrilik 68


69


M. Efdaluddin Kılıç 1968'de Üsküdar’da doğdu.1986’da Üsküdar İmam Hatip Lisesi’nden, 1990’da Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu.1993’de Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nde Yakut El-Musta’sımi’nin İstanbul Müze ve Kütüphanelerindeki Eserleri konulu yüksek lisans çalışmasını tamamladı. 1990 - 2013 arası Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni olarak çalıştı. Halen Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Türk İslam Sanatları Tarihi Bölümünde Öğretim Görevlisidir. 1984'te başlayan hat sanatı faaliyetleri, 1993'te Hasan Çelebi’den icazetname alarak yurt içi ve dışında sergi, seminer, restorasyon ve workshoplar yaparak ve talebe yetiştirmek suretiyle devam etmektedir. Kılıç, 2016 yılından beri Mimsanat Akademisi’nde hüsn-i hat eğitimi vermeye devam etmektedir.

HAT “Her insanın bir mesleği ve bir meşgalesi olmalı.” Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver 70


71


Meliha Teparic 1978’de Saraybosna’da doğdu. Meliha Teparic, şimdiye kadar Ankara’da 55 sergi açtı. 5 bağımsız sergi açmıştır. Yurt içi ve dışında birçok ödül kazandı. Yurt içi ve dışında yapılan konferans ve sempozyumlara katıldı. 2016’da Zagrep Üniversitesi Beşeri Bilimler ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nde doktora yaptı. Saraybosna Uluslararası Üniversitesi’nde doçent olarak görevini sürdürmektedir.

AŞKIN SEBEBİ, LA İLLAHE İLLALLAH Hat 40x40 cm /2006 72


73


Mohammed İmad Mahouk 1959 Halep, Suriye doğumlu olan sanatçı, Halep Üniversitesi Atom Fizik Bölümü’nden mezun olmuştur. Süleymaniye Kütüphanesi’nden 1990 yılında, el yazması restorasyonu konusunda diploma almıştır. Hat sanatında Hasan Çelebi’nin öğrencisi olmuş, Halep’te kendi atölyesinde, Al-Sultaniaa Camii’nde ve Riyad’daki Kral Abd Alaziz Kütüphanesi’nde çalışmalar yapmıştır. Pek çok el yazması ve mushaf restore etmiş olan Imad Mahouk, ayrıca kendi tasarladığı ve altın yaldızla süslediği hat çalışmaları yapmıştır. 1992 yılından itibaren Halep’teki yıllık sergilere katılmaya başlamış, 1997’de ise yine Halep’te ilk kişisel sergisini açmıştır. 2007’de Londra’daki İslam Sergisi’ne katılmıştır. 2013 yılından itibaren İstanbul’da kişisel sergilerini açmış ve ortak sergilere katılmıştır. Eserleri Arap ülkeleri ve Avrupa’daki önemli hat koleksiyonlarında yer almaktadır. 2006 İslam Kültür Başkenti seçilen Halep festivaline özel tasarımlar yapmıştır. Kuran-ı Kerim’den 40 bölümü farklı yazı türlerinde kaleme almıştır. Celi muhakkak yazısıyla Kuran-ı Kerim yazmıştır, bir nüshası Katar’a diğeri Arabistan’a gönderilmiştir. 2013 yılında İstanbul’da Çelebi Galeri’de kişisel sergi yapmıştır. Şu an İstanbul’da yaşmakta ve kendi atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir.

“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” Hat 42x59,4 cm /2020 74


75


Savaş Çevik 1953’te Akseki’de (Antalya) doğdu. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Bölümü’nden yüksek lisans diplomasını aldığı yıl (1976), hocası Prof. Emin Barın’ın asistanı olarak aynı bölümde öğretim görevine başladı. Lâtin Yazısı konulu doktora çalışmasını 1983’te tamamladı. 1987’de Yrd. Doç. olarak “Yazı Tasarımı” dalında ihtisaslaştı. Hat sanatıyla ilgili çalışmalarına 1973 yılında; son yüzyılın ünlü hattatları olan Kemal Batanay’dan rika ve tâlîk, Hâmit Aytaç’tan sülüs ve nesih yazılarını meşk ederek başlamıştır. Her iki hattatın vefatlarına kadar onlardan hat öğrenimini sürdürdü. Sonraları, Hattat Prof. Ali Alparslan’dan dîvânî ve celî dîvânî yazılarını meşk etti. Bu arada hocası Prof. Emin Barın ve Hat Uzmanı Prof. Uğur Derman’la sıkça görüşerek hat sanatı hakkında bilgi ve görgüsünü artırdı. 1986’da İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezinin (IRCICA) düzenlediği Uluslararası Hâmit Aytaç Hat Yarışması’nda birincilik ve iki mansiyon aldı. Ayrıca hat ve grafik konularında yurt içi ve dışında otuz kadar değişik ödülü, Türkiye’de ve diğer ülkelerdeki çeşitli koleksiyonlarda levha, hilye, tuğra, câmi yazısı, ferman vb. formlarda çeşitli eserleri bulunmaktadır. Sanat çalışmalarının yanı sıra üniversite öğretim üyeliği görevini de sürdüren Çevik’in, Latin Yazısı ve kaligrafi alanlarında da eserleri vardır. Bu konudaki ticarî çalışmalarıyla birlikte, yerli ve yabancı birçok devlet başkanına ve idarecilere verilen berat, hediye, diploma ve belge gibi kaligrafik çalışmaları da önemli yer tutmaktadır. Klasik hat çalışmalarıyla birlikte kendine özgü modern uygulamalar da geliştiren Savaş Çevik, ayrıca teorik bilgilendirmeler, yayınlar, hat kursları, jüri üyelikleri, yazı ve imza bilirkişiliği gibi konularda görev almıştır. 2002 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nden kendi isteğiyle emekli olan Savaş Çevik, Haliç Üniversitesi bünyesinde kuruluş çalışmalarını gerçekleştirdiği Grafik Bölümü’nde 2004 yılından beri öğretim görevini ve İstanbul’daki atölyesinde hat ve kaligrafi çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezinde kaligrafi kursları ile İstanbul Büyükşehir Belediyesinin düzenlediği kurslarda (İSMEK) 2010 yılı itibarıyla “Temel Sanat Eğitimi” kurslarını da yönetmekte ve Hat Branşı Zümre Başkanlığı görevini de sürdürmektedir. 2015 yılından beri Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde kaligrafi ve 2016 yılından itibaren de Sakarya Belediyesi Kültür Merkezi’nde Temel Sanat Eğitimi ve 2017 yılından bu yana da İKSV (İstanbul Klasik Sanatlar Merkezi) yine Temel Sanat Eğitimi dersleri vermektedir. Hat sanatı alanında klasik geleneğe bağlı eserlerin yanı sıra özgün ve serbest çalışmalarıyla da tanınan Çevik, tuğra çalışmalarıyla, makılî yazıyla ve az yazılan yazılardan muhakkak-reyhânî yazılar üzerinde çalışmalarıyla da tanınmaktadır. Hat sanatı tarihinde ilk defa Muhakkak-Reyhânî Hilye Yazan Hattat olarak bilinmektedir. Daha önce hiç kullanılmamış kendine özgü “Çapraz Müsennâ”, “Dörtlü Müsennâ”, “Müselsel Makılî” ve “Dairesel Makılî” kompozisyon biçimlerini hat sanatına kazandırmıştır. Klasik uygulamaların yanı sıra özgün ve serbest tasarımlarla, renk ve grafik değerleri kullanarak kendisine özgü hat-grafik niteliği taşıyan ilginç eserler vermektedir. Çevik, Nisan 2015’e kadar çeşitli ülkelerde 23 kişisel hat sergisi gerçekleştirmiş, ayrıca 114 karma sergiye katılmıştır.

"YÂ HAYYÛ YÂ KAYYÛM" Siyah Aharlı Elyapımı Kâğıt ve Beyaz Mürekkep Hat, Celî Sülüs 62x53 cm /2020 (Hicri 1440) 76


77


Prof. Dr. Süleyman Berk 1964 Bursa, İnegöl doğumludur. İlk, orta ve lise tahsilini İstanbul’da tamamladı. 1988 yılında Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Fakülte yıllarında Prof. Dr. Muhittin Seri ve merhûm Yusuf Ergün’den (Erzincânî) hüsn-i hat dersleri aldı. 1994 yılına kadar Diyanet İşleri Başkanlığında “İlçe Müftüsü”, 1994- 2000 yılları arasında ise “Asistan” olarak görev yaptı. Ekim 2010’a kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları’nda “Teknik Rehber” ve “Zümre Başkanı” olarak çalıştı. 13 Mayıs 2012 tarihine kadar Zeytinburnu Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi’nde “Eğitim Danışmanı” olarak görev yapmıştır. Hâlen Yalova Üniversitesi İslâmi İlimler Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 2003 yılında “Hattat Mustafa Râkım Efendi” isimli eseri yayımlandı. 2004 yılında, editörlüğünü yaptığı “Eyüplü Hattatlar” Eyüp Belediyesi yayınlarından, 2006 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi yayınları arasından ise “Hat San’atı” isimli eseri neşredildi. “Zamanı Aşan Taşlar” isimli kitabı 2016 yılında iki cilt olarak Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlandı. Yayına hazırladığı, “Hattat Necmeddin Okyay” isimli eseri İstanbul Büyükşehir Belediyesince 2011 yılında neşredildi. 2012 yılında “İstanbul’un 100 Hattatı” isimli eser İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ’den, “Devlet-i Aliyye’den Günümüze Hat Sanatı” ise İnkılâb Yayınlarından çıktı. Bir eseri, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle İran’da “Hoşnuvisân-ı İstanbul” ismiyle 2017 yılında neşredildi. Bu arada, çok sayıda bilimsel makale neşretti, sempozyumlarda tebliğler sundu; hat sanatı üzerine konferanslar verdi. “Hattat Mustafa Râkım Efendi” isimli eserin genişletilmiş 2. baskısı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ’den yakında çıkacaktır. Yurt içi ve dışında hüsn-i hat sergileri açtı. 2001 yılında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı “Hat Ödülü”nü aldı. 2005 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Hat Sanatçısı Kimlik Kartı verildi. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından dört defa Avustralya, birer defa Bosna Hersek’e ve İran’a hat sanatını tanıtma amacıyla gönderildi. Hat sanatıyla ilgili yarışmalarda jüri üyelikleri yaptı.

OKLU BESMELE Hat, Celil Sülüs Dış Pervaz Ebru Bezemeli 93x44 cm h.1441 / 2019 78


79


Turan Sevgili 1945 senesinde Erzurum Oltu’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Çorum’da tamamladıktan sonra 1967-1968 senesinde İstanbul İlâhiyat Fakültesi’nden, daha sonra da Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Bölümü’nden mezun oldu. 1963 senesinde son dönem hattatı merhum Hamid Aytaç’tan hat meşkine başladı. Hamid Hoca’dan kûfi, sülüs, nesih, ta’lik, divani ve celi divani olmak üzere 6 yazıdan da icazet aldı. 1981-1982 senelerinde Bursa İlâhiyat Fakültesi’nde hat sanatı öğretim görevlisi olarak vazife yaptı. Birçok özel koleksiyonda, camilerde eserleri bulunan sanatkâr aynı zamanda ünlü hattatların portrelerini ve eserlerini içeren bir albüm hazırladı. 1963 senesinden bu yana profesyonel olarak hattatlık ve ressamlık yapan Turan Sevgili, Suudi Arabistan’daki Mektebül Nahda-ı Hadise isimli yayınevi için bir Ku’rân Kerim yazdı. Bu Ku’rân, Umman Krallığı’nda halen basılmaktadır.

FATİHA SURESİ Celi Sülüs, Zerendud 65x65 cm /H. 1436 80


81


Yusuf Mazı 1989 yılında Tokat’ta doğdu. Orta ve lise eğitimiyle birlikte İslami ilimler tahsil etti. 2012 yılında Klasik Türk Sanatları Vakfında, Mustafa Parıldar'dan rik’a ve ta’lîk yazılarını meşk etti. Başta IRCICA ve Albaraka Türk olmak üzere yurt içi ve milletlerarası yarışmalarda ödüller aldı. Ayrıca yurt içi ve dışında birçok sergiye katıldı.

HAT “Kefa bil mevt vaizan ya Ömer! Ya Ömer, nasihat olarak kişiye ölüm yeter!” Akrilik Kağıt Boyama Tekniği Üzerine Klasik Usulle Celi Ta'lik Yazı

79x19 cm

82


2016 tarihinden beri çalıştığı Meşk Yayıncılık’ta Mehmed Özçay ve Osman Özçay’ın sanat disiplinlerinden istifa ederek sanatını ikmal etmeye çalışıyor. Eşi Lutfiye Depeler Mazı’yla sanat çalışmalarını İstanbul’da sürdürmektedir.

83


Detay, RAÄ°F AYDIN 84


MinyatĂźr

85


Minyatür terimi, genel anlamıyla çok ince işlenmiş küçük boyutlu resimler ve bu türdeki resim sanatları için kullanılmaktadır. Minyatür kelimesinin, Latince "kırmızıyla boyamak" anlamına gelen “miniare” kelimesinden türetilmiş olduğu ve daha sonra Fransızca’ya “miniature” biçiminde geçtiği düşünülmektedir. Osmanlı dönemi kaynaklarına baktığımızda bu terimin yerine “tasvir” veya “nakış” sözcüklerinin tercih edildiği görülmektedir. Minyatür sanatının en önemli özelliklerinden birisi, anlatılmak istenen konunun eksiksiz olarak aktarılmakta olmasıdır. Bu nedenle minyatür sanatında perspektif kullanılmaz. Uzaklık ve boy, renk veya gölgelerle belirtilmez; minyatürler ışık, gölge, duygu ve Avrupai perspektifi olmayan resimlerdir. Kitabın sayfa oranına uygun, geometrideki “altın dikdörtgen” içinde kendine özgü “dikine” veya “yığma perspektif” denen bir teknikle resimlenirken boy, kişinin önemine göre artar veya azalır. Bu, kâğıt üzerinde ön planda olanların alt tarafa, geridekilerin ise üst tarafa yerleştirilmesiyle gerçekleşir. Figürler birbirlerini tümüyle kapatmayacak şekilde düzenlenir. Konu mesafe farkı gözetmeksizin en ince ayrıntılara kadar işlenir. Türk minyatürlerinin kendine özgü bir özelliği, renklerin çoğu kez soyutlama aracı olarak düz, parlak ve gölgelerden arındırılmış olarak kullanılmasıdır. Diğer bir özelliği ise sayfa kenarlarında İran minyatürlerindeki gibi ağır bir tezhibe yer verilmemesidir. Minyatür sanatında genel olarak tarihî, edebi ve ilmî konular işlenirken Türkler, çoğunlukla tarihi yansıtmayı tercih etmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşlarını, seferlerini ve şenliklerini anlatan resimli yazmalar, diğer İslam ülkelerindeki örneklerinden ayrı olarak gerçekçi bir üslupla ele alınmışlardır. Türk minyatürlerinin bu özelliği, bizlere yapıldığı dönemin örf ve âdetlerini, gelenek ve göreneklerini, giyim kuşamını olduğu kadar Osmanlı Türk tarihini de takip edebilme imkânı sunarken bu eserlerin her birine de tarihi birer belge niteliği kazandırmıştır. Görsel sanat zenginliği açısından da İslam kitap sanatında ayrıcalıklı bir yere sahip olan Osmanlı minyatürleri; tarih, sosyoloji, kültür tarihi ve diğer alanlarda yapılan birçok araştırmada yararlanılan görsel belgeleri oluşturmalarının yanı sıra Cumhuriyet sonrası Türk resmine de esin kaynağı olmakla ayrıca değer kazanmaktadır. Türklerde minyatürün Orta Asya’da Uygurlar döneminde (745-840) ortaya çıktığı düşünülmektedir. Sekizinci yüzyılın ortalarında Turfan bölgesinde Uygur Türklerinin meydana getirdikleri minyatürler daha sonra Türk minyatür sanatının kaynakları olmuştur. Günümüze ulaşan bazı minyatürlü yaprak parçaları, bu dönem minyatürlerinde Mani Dini’nin etkili olduğunu gösterir. Türkler’in, İslamiyetten önce benimsemiş olduğu dinlerden en başta Manihenizm ve Budizm gelmektedir. Resmin söz kadar etkili olduğuna inanılan Mani dini, resim ve sanatı dinî terbiyenin esası ve vasıtası olarak kabul etmiştir. Dinsel törenlerde öykülerin, resmin önünde görsel malzeme desteğiyle anlatılması kalıcılığı sağlamıştır. Gezici derviş, bahşi veya kâtib adı verilen hocalar, güzel söz söyleme sanatı (hitabet), musiki, resim, matematik ve fen bilgilerini en iyi bilen ve öğreten kişilerdir. Halkla iç içe olan bu kişiler, bilgilerini topluma aktarmayı amaç edinmişlerdir. Her devirde geniş coğrafyalara yayılmış olan Türkler, Orta Asya’daki kendi kültürlerini bu ulu kişilerin aracılığıyla gittikleri yerlere taşımışlar, kalıcı izler bırakmıştır. Uygur Devleti'nin dağılmasından sonra bu hareket devam etmiş ve Selçuklu Türkleri tarafından geliştirilerek ilk İslam minyatürleri oluşturulmuştur. Türklerin Bağdat, Mısır, Suriye gibi diğer ülkelere gelmesiyle ilk Arap minyatürleri görülmeye başlanır. 11. yüzyıldan itibaren Bağdat’tan Anadolu’nun içlerine kadar uzanan çeşitli sanat merkezlerinde yapılmış olan birçok eserde yerel sanat görüşünün yanında Bizans ve Orta Asya resim sanatının etkileri izlenmektedir.

86


İslam kültüründe ise anıtsal resim sanatı yalnızca Emeviler döneminde, 7 ve 8. asırlarda var olabilmiştir. Bu dönemde fethedilen yeni topraklardaki kadim kültürlerin yüzyıllar boyunca kökleşmiş resim gelenekleriyle temasa geçilmiş, bunun sonucunda da bazı dinî ve sivil yapıların duvarlarına Geç Helenistik ve Sasani sanat geleneklerinin etkisini yansıtan naturalist tarzda resimler ve mozaikler yapılmıştır. Buna karşın dokuzuncu asırda birtakım değişmeler yaşanmıştır. Kuran-ı Kerim’de resmi yasaklayan herhangi bir ayet olmamasına rağmen dönemin kimi din âlimlerince yapılan hadis yorumları dolayısıyla canlı varlıkların resminin yapılmasının günah olduğu yargısına varılmış ve dolayısıyla bu türdeki tasvirlerin yapılması yasaklanmıştır. Söz konusu dönemden itibaren yapı süslemesi niteliğindeki duvar resimleri ve mozaikler yerlerini kitap süslemelerine bırakmıştır. Abbasiler döneminde ise bu konudaki görüş değişiklikleri dolayısıyla tekrar kitap resimlenmeye başlanmıştır. Bu dönemde antik kaynaklı bilimsel eserlerin çevirileri yapılıyor, bu yoğun çeviri faaliyetleri sırasında bir yandan da kitaplarda yer alan resimler soyutlaştırılarak kopya ediliyordu. Öte yandan, dönemin sevilen edebiyat kitapları tasvirlerle süsleniyor ve bu tasvirlerde gölge oyununu andıran şematik kalıplar kullanılıyordu. 12. yüzyılda ise minyatürün, süslenecek metinle doğrudan doğruya ilgili olması gözetilmeye ve yalnızca dinsel konulu minyatürler değil, dindışı minyatürler de yapılmaya başlandı. Baskı makinesinin bulunuşuna kadar Avrupa’da çok güzel ve görkemli minyatürler yapıldı. Bundan sonra minyatür daha çok madalyonların üzerine portre yapmak için kullanıldı. 17. yüzyıldan sonra fildişi üzerine yapılan minyatürler yaygınlaştı. Daha sonra minyatür sanatına karşı ilgi azalmakla birlikte dar bir sanatçı çevresinde geleneksel bir sanat olarak sürdürüldü. Selçuklular döneminde de minyatüre önem verildi. Selçukluların İran’la ilişkilerine bağlı olarak minyatür sanatı, İran etkisinde kaldı. Mevlana’nın resmini yapan Abdüddevle ve başka ünlü minyatür sanatçıları yetişti. Osmanlı Devleti döneminde ise 18. yüzyıla kadar İran ve Selçuklu etkisi sürdü. Fatih döneminde (1451-1481), padişahın resmini de yapmış olan Sinan Bey adlı bir nakkaş, II. Bayezid döneminde (1481-1512) de Baba Nakkaş diye tanınan bir sanatçı yetişti. 16. yüzyılda Reis Haydar diye tanınan Nigarî, Nakşî ve Şah Kulu meşhur olmuştur. Mustafa Çelebi, Selimiyeli Reşid, Süleyman Çelebi ve Levnî, 18. yüzyılın ünlü nakkaşlarıdır. Bunlardan Levnî, Türk minyatür sanatında bir dönüm noktasıdır. Levnî, geleneksel anlayışın dışına çıkmış ve kendine özgü bir biçim geliştirmiştir. 18. yüzyılın başlarından itibaren Batılılaşma akımı sonucunda Avrupa resmi kurallarının değerlendirilmesiyle geleneksel teknikle gölgeli boyanan hacimli nesneler ve derinlik kazandırılmış unsurlarla, üç boyutlu tasarımlar ortaya çıkarılmıştır. Aynı asrın sonlarına doğru tutkallı toprak boyanın, guvaş ve suluboyayla yer değiştirmesiyle birlikte yazmalar geleneksel minyatür sanatını sonlandıran tekniklerle resmedilmiştir. Bu dönemde tasvir, kitap sayfalarından duvar ve tuval yüzeylerine taşmıştır. 19. asrın başında ise Osmanlı minyatürü artık önemini yitirmektedir. Bu dönem sanatçıları, geleneklerden kopmaksızın ortaya koydukları eserlerde, Batı etkilerini yeniden yorumlama çabalarıyla, Tanzimat sonrası açılan okullarda başlatılan Batı resmi eğitimiyle yaygınlaşacak olan yeni resim geleneğinin öncüleri olmuşlardır.

87


Antonina Çelebi Saint Petersburg doğumlu sanatçı, mimarlık bölümünde sanat eğitimini tamamladı. Bir süre inşaat firmasında çalışan Çelebi, İstanbul’a yerleştikten sonra Türk El Sanatlarına yöneldi. Bu dönemde İran minyatürüyle ilgili çalışmalar yapan sanatçı, aynı zamanda klasik dönem Osmanlı minyatürü ve tezhibe gönül vererek kişisel çalışmalarına başladı.

İSTANBUL Minyatür 40x55 cm /2015 88


89


Cihangir Aşurov (Jahongir Ashurow)

Özbek Minyatür Sanatçısı Jahongir Ashurow, 1974’te Buhara’da doğdu. Taşkent’teki Benkov Sanat Okulu’ndan mezun olduktan sonra Minyatür Ustası Shahmahmud Muhammadjanov ve Fahriddin Rahmatullayev’in gözetimi altında minyatür çalışmalarına devam etti. Yirmi yıldan beri bu sahada çalışan Jahongir Ashurow’un minyatürleri bilhassa sözlü gelenekten gelen hikâyelerden esinlenmiştir. Eserlerinin çoğunu bu hikâyelerdeki derin felsefi ve insani bakış açısı üzerine temellendiren sanatçı, Orta Asya Üsluplarında eser vermekte olup Mehmet Siyah Kalem’in nesne ve renk kullanımını mümkün olduğunca aza indirgeyen Behzad üslubunu takip etmektedir. Konularını çoğunlukla tarih, mitoloji, folklor ve tasavvuftan alan Ashurow’un eserlerinde savaş, tören ve şölen sahneleri dikkat çeken temalardır. Buhara’da 20. yüzyılın başlarına kadar oldukça yaygın olan ancak Sovyetler Birliği zamanında unutulmaya yüz tutan minyatür sanatını ve Orta Asya Üslubunu ihya eden az sayıda kişiden biridir. Jahongir Ashurow’un eserleri Orta Asya’nın birçok şehri ile Amerika ve Avrupa’nın önemli galerilerinde sergilenmiştir. Eserleri British Museum ve Victoria & Albert Museum gibi kurumlar ile ABD, Avrupa, Türkiye ve Moğolistan’daki çeşitli özel koleksiyonlarda yer almaktadır. Günümüzde 2019’da lisans eğitimini tamamladığı Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır.

Şah-i Nakşibendi'yi görmek için Şam'dan gelen misafiri onu şehrin en büyük cami sinde vaaz verirken bulacağını sanırken tarlada çalışırken görür. Şeyh, misafirine yetiştirdiği karpuzdan ikram eder. Misafir yedikleri karpuzu birleştirip üzerine üfleyince yine bir karpuz meydana gelir; fakat şeyhinki gibi tatlı değildir. Senin kerametin bir nefeslikti, benimki ise bir yıllık zahmetin mahsulüdür, der Şah-i Nakşibendi ve ekler: “Dil be-yâr u dest be-kâr / Kalbin Allah'ta, elin işte olsun.”

“ŞAH-İ NAKŞİBENDİ” Minyatür 50x35 cm /2019 90


91


Dilek Yerlikaya 1994 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne girdi. 1998 yılında Geleneksel Türk Sanatları, Tezhip Anasanat Dalından mezun oldu. 2007-2010 tarihlerinde MSGSÜ “SÜ. SSM koleksiyonundaki el yazması Kur’an-ı Kerim’lerin Tezhip Yönünden İncelenmesi” konulu teziyle yüksek lisans programından mezun oldu. FSMVÜ Güzel Sanatlar ve Medipol Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak görev yaptı. 2015 International Biennial “The Art of Miniature” Ruse Art Galeria / Bulgaria çizim dalında ödül aldı. Ankara TBMM Ek Bina “Anadolu”, “Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve Tuğra” konulu çini pano tasarımlarını ve İstanbul Marmaray “Raylı Sistem Tarihi” konulu çini pano tasarımlarını yapmıştır. Uluslararası Paris ve Cannes Artshopping Fuarlarına katılmıştır. 2014 Aralık Sergisi, Dolmabahçe Sergi Salonu, İstanbul ve 2020 “Şubat” Galeri Kambur Arnavutköy kişisel sergilerini açmıştır. Çok sayıda karma sergi ve projelere katılmıştır. Sanat çalışmalarına İstanbul, Üsküdar’daki kendi atölyesinde devam etmektedir.

TOPKAPI SARAYI Minyatür 30x65 cm /2013 92


93


Ebru Yalkın İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nden 1996 yılında mezun oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Topkapı Sarayı’nda düzenlenen Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Kursunda Mamure Öz ve Semih İrteş’ten tezhip dersleri aldı. Buradaki eğitimini 2004 yılında tamamlayarak 2005 yılında Milli Saraylar Klasik Türk Sanatları Merkezi’nde Nusret Çolpan ve Gülbün Mesera’dan minyatür dersleri almaya başladı. Nusret Çolpan Atölyesi’nde minyatür eğitimine 2008 yılına kadar devam eden Yalkın, 2013 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen Sanatçı Tanıtım Kartı’na sahip oldu. Çalışmaları yurt içi ve dışında pek çok karma sergide yer alan Yalkın’ın aynı zamanda ArtTurkey Japan 2016 Nittoteníde Mavi Baykuş eseriyle birincilik ödülü de bulunmaktadır. İstanbul’da yaşayan sanatçı Kadıköy’deki atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir. Japon hanımlara tezhip ve minyatür dersleri vermektedir.

TAVUSKUŞU Minyatür 47x55 cm Paspartu Kartonu Üzerine 22,5 Karat Transfer Altın, Guaj, Suluboya 94


95


Emine Navruz 1981'de Konya’da doğdu. 2002'de Süleyman Demirel Üniversitesi Turizm Rehberliği bölümünden mezun oldu. Ancak sanata olan ilgisi sebebiyle aynı yıl Hatice Aksu, Semih İrteş ve Mamure Öz gibi hocalardan tezhip dersleri almaya başladı. Tezhip ona minyatür sanatının kapılarını araladı. Taner Alakuş ve Raif Aydın’la 2011’de minyatür çalışmaya başladı. Çalışmalarında mizahi figürler kullanıp mûsikiyle arasında bağ kurarak eser kurgusu yapan sanatçı, 2015 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı 18. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışması Minyatür dalında ''Nâğme-i İstanbul'' adlı eseriyle başarı ödülüne layık görüldü. 2018 yılında "Es Vermeden" adlı ilk kişisel sergisini açtı. Hâlen Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi' nde minyatür dersleri veren Emine Navruz, farklı arayışlarını ve heyecanını devam ettirmektedir.

NOTADAN ŞEHİRLER Minyatür 35x50 cm Orjinal Nota Sayfası Üzerine Altın, Akrilik ve Taş Suluboya 96

/2017


97


Fatma Kesgün 1966 yılında doğdu. Erenköy Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık bölümünden 1987 yılında mezun oldu. 1991’de aynı üniversitenin Yapı Fiziği Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamlayan Kesgün, Mim Yapı Mimarlık aile şirketinin kurucuları arasında yer aldı. 2000 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı’nda Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver Nakışhanesi’nde Geleneksel Türk Sanatları’nda Gülbün Mesara yönetiminde tezhip, Nusret Çolpan yönetiminde minyatür dersleri almaya başladı. Minyatür ve tezhip dalında pek çok karma sergiye katılarak sergi katalogları ve yayınlarında yer aldı. 2003 yılında Artemis Heykel Döküm Atölyesi’nde, Takı Tasarımı ve Üretimi eğitimi alarak takı ve heykel sergilerine katıldı. Aldığı mimarlık eğitimi ve sanata olan gönül yakınlığıyla 2011 yılında Mimsanat Akademisi’nin kurucularından oldu. Türk Süsleme Sanatları üzerine eğitim veren Mimsanat Akademisi’nde yöneticilik yapan Fatma Kesgün, aynı zamanda hocası Minyatür Sanatçısı Nilgün Gencer’le birlikte minyatür çalışmalarına devam etmektedir. Toplumun sanatla yüceleceğine inanan Kesgün, çocuklara yönelik sanat eğitimleri veren Mim Sanat Derneği kurucuları arasında olup Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmektedir.

SİNAN’IN İSTANBUL’U Minyatür 84x110 cm /2013 98


99


Gülşen Eryüksel Sanatçı 1961 yılında İstanbul’da doğdu. 1995-2000 yılları arasında Tezhip Sanatçısı Aynur Göksu’dan tezhip eğitimi aldı. 2011 yılında TBMM Klasik Türk Sanatları Merkezi Yıldız Şale Köşkü’nde Taner Alakuş danışmanlığında, Raif Aydın ve Leyla Kara eğitmenliğinde minyatür dersleri aldı.

İSTANBUL PANORAMA Minyatür 105x5 cm Suluboya Kağıdı Üzerine Guaj Boya ve Altın /2020 100


Birçok karma sergiye katılan sanatçı, 2016-2019 yılları arasında Eyüpsultan Sertarikzade Kültür Merkezi’nde minyatür eğitmenliği yapmıştır. 2019 yılından itibaren Taner Alakuş Minyatür Atölyesi’nde halen minyatür eğitmeni olarak çalışmaktadır.

101


Neslihan Erdeşer 1972 yılında Ankara'da doğdu. 1993’te, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldu. 1999-2000 yılları arasında Hattat Aydın Ergün'den rika dersleri aldı. 2014 yılında, Ataşehir İSMEK'te Serhat Tokmak’tan iki yıl, Milli Saraylar Yıldız Şale'de Leyla Kara'dan bir yıl, Sertarikzade Kültür ve Sanat Merkezi’nde Leyla Kara'dan bir yıl ders aldıktan sonra, 2018 yılında İSMEK Bağlarbaşı İhtisas Merkezi’nde Taner Alakuş’la minyatür derslerine başladı. Halen Taner Alakuş Minyatür Atölyesi’nde çalışmalarına devam etmektedir. Katıldığı sergilerden bazıları şunlardır: Ataşehir İSMEK Yıl Sonu Sergisi (2014), Dolmabahçe Saat Galerisi Karma Minyatür Sergisi (Yıldız Şale Öğrencileri) (2016), Organize İşler Sergisi, Sakarya Belediye Ofis Sanat Galerisi (2017), Miras, Eyüp Belediyesi (2018), İSMEK Sergi ve Festivali Feshane (2018), 20. Devlet Türk Sanatları Yarışma Sergisi Ankara (2019), Duruş, Nevmekan Galeri Selami Ali, Üsküdar.

SEMBOL Minyatür 46x35 cm Suluboya Kağıdı Üzerine Taş Suluboya ve Altın 102


103


Nilgün Gencer İstanbul’da doğdu. 1970-1978 yıllarında hocası Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’in Cerrahpaşa Tıp Tarihi Kürsüsündeki Geleneksel Türk Süsleme Sanatları dersine katıldı. Azade Akar, Melek Antel, Cahide Keskiner ve Ülker Erke’den minyatür dersleri aldı. 1976 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Türk Süsleme Sanatları Bölümünden diploma aldı. 1989-1991 yıllarında Antalya’da turistik bir otelin sanat yönetmenliğini yaptı ve minyatür dersleri verdi. 1992’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı’nda devam ederek Türk Süsleme Sanatlarından onur belgesi aldı. 2011 yılında Emine Bouver’den sanat terapi eğitimi alan sanatçı, yurt içi ve dışında 140’ın üzerinde karma sergiye katıldı. 20 kişisel sergi açtı. 2014 yılında “Çağdaş Minyatüre Bir Bakış” adlı kitabı yayınlandı. Minyatürleri Aile Planlaması T.A.P. Vakfı tarafından kartpostal olarak basıldı. Birçok dergi ve kitaplarda eserleri yayınlandı. İstanbul Matematik Araştırma Enstitüsü, Basın Müzesi, Samsun Çarşamba Müzesi, Şişli Atatürk Müzesi, Sakarya Müzesi, İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı ve İstanbul Rahmi Koç Müzesi’nde eserleri bulunmaktadır. Minyatürleri Amerika ve Almanya’da özel koleksiyonlarda yer almaktadır. 1989 yılından günümüze Türkiye’de yaşamış olan bütün uygarlıkların izlerini taşıyan belgesel nitelikli çağdaş minyatürler yapmaktadır. Dokuz asırlık bir resim tarihi olan ülkemizin geleneklerini yaşatmak adına çalışmalarına İstanbul’da devam eden sanatçı, 2012’den beri Mimsanat Akademisi’nde minyatür derslerine devam etmektedir.

İMPARATORLUKLAR ŞEHRİ İSTANBUL Minyatür 88x107 cm /2016 104


105


Raif Aydın 1965 yılında doğan Raif Aydın, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni 1986 yılında bitirdi. 2009 yılına kadar Anadolu Ajansı’nda muhabirlik ve farklı birimlerde yöneticilik yaptı. Sürekli Basın Kartı sahibi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesidir. Üniversite öğrenciliği döneminde minyatür sanatıyla tanışan sanatçı, kendi geliştirdiği tekniklerle yoğun iş yaşamı sırasında da minyatür çalışmalarını sürdürdü. 2009-2011 yılları arasında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Klasik Türk Sanatları Merkezi ve İSMEK Türk İslam Sanatları İhtisas Merkezi’nde Minyatür Sanatçısı Taner Alakuş'tan ders aldı, proje çalışmalarına katıldı. 2011-2017 arasında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Klasik Türk Sanatları Merkezi’nde minyatür dersleri veren sanatçı, eğitim faaliyetlerini atölye çalışmalarıyla sürdürmektedir. 2011'de Kültür ve Turizm Bakanlığı 16. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışması'nda Minyatür Ödülü'nü kazanan sanatçının yurt içi ve dışında çeşitli koleksiyonlarda çok sayıda eseri bulunmaktadır. 30’un üzerinde sergiye katılan Raif Aydın, eserlerinde ağırlıklı olarak İstanbul temasını işlemektedir.

106

YÜKSEKLİK KORKUSU-2 Minyatür 67X67 cm Kontur, Tarama, Noktalama ve Airbrush ile Asitsiz Kağıt Üzerine Akrilik Boya, Suluboya, 22 Ayar Altın /2019


107


Ruhsar Özer İstanbul’da dünyaya gelen sanatçı, 1972’de İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi kürsüsünde Ord. Prof. Süheyl Ünver’in idaresindeki Tezhip ve Minyatür Atölyesi’nde çalışmalarına başlamış, burada Süheyl Ünver Hoca’yla 6 seneye yakın çalışmış; Cahide Keskiner, Azade Akar ve Melek Antel gibi önemli hocalarla da çalışma fırsatı bulmuştur. 1976 yılı boyunca bir çocuk dergisinde özgün minyatür çizgi roman çalışması yayınlanmıştır. Çeşitli yayınevleri için kartpostal desenleri ve tezhipler çizen sanatçı, 1977’de eşinin işi dolayısıyla Ankara’ya taşınmaları üzerine çalışmalarını bağımsız olarak sürdürmüştür. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji-Pedagoji Bölümü mezunu olan Özer, İstanbul’a döndüğünde de çeşitli karma ve kişisel sergilerle sanat hayatını devam ettirmiş, sanat çalışmalarının yanında, klinik psikolog ve eğitmen olarak meslek hayatını da sürdürmüştür. Sanatçı, yurt içinde çeşitli üniversitelerin düzenlemiş olduğu etkinliklerde, proje ve sergilerde yer almış, yurt içi ve dışında birçok kişisel ve karma sergiler açmıştır. Başta İtalya (Floransa Bienali) olmak üzere, Yunanistan (Girit ve Selanik), Nepal, Makedonya (Ohrid), Tataristan, Japonya, Abudabi, Kanada, Rusya (Moskova), Ukrayna, Romanya, Hindistan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, İran ve Lübnan gibi ülkelerde sergi, festival, bienal ve çalıştaylara katılarak eserleriyle ülkemizi temsil etmiştir. Yunanistan, Rusya, Polonya gibi ülkelerde UNESCO’nun düzenlemiş olduğu sanat festivalleri ve sempozyumlarda ödüller almış, ayrıca gittiği bazı ülkelerde Geleneksel Türk Sanatı olan Minyatür sanatı hakkında da seminerler vererek bu sanatın dünyaya tanıtımına da katkı sağlamıştır. Eserleriyle birçok ulusal ve uluslararası süreli yayınlar, kataloglar ve sanat portallarında yer alan sanatçı, 2010 İstanbul Kültür Başkenti Projesi kapsamında “İstanbul’un Ustaları” ve 2017 “Türkiye’nin Ustaları” arasında yer almaktadır. Birçok eseri uluslararası müzelerin ve koleksiyonerlerin arşivinde de yer alan Özer, halihazırda Yıldız Teknik Üniversitesi bünyesinde tezhip ve minyatür dersleri vermektedir. Sanatçı eserlerinde geleneksel Türk tasvir sanatlarının öğelerini çağdaş bir bakış açısıyla yeniden yorumlamayı amaçlamaktadır. Efsaneler, masallar, öyküler, destanlar, efsaneleşmiş tarihi ve folklorik figürler gibi Anadolu Türk toplumunun ortak bilinçaltını biçimlendiren öğeler de Özer’in minyatürlerinde sık görülen konular arasında bulunmaktadır. Minyatürlerinde kendi hayal dünyasını da tüm bu öğelerle birleştirerek yansıtmaktadır.

Eser, "Atina Okulu"na bir gönderme olması açısından özgün bir çalışmadır. Önemli değerlerimizden olan dört büyük ilim adamımız İbn-i Sina, Harezmi, El Biruni ve Farabi’yi konu almaktadır.

HARZEM OKULU: İBN-İ SİNA, HAREZMİ, EL BİRUNİ VE FARABİ Minyatür 35x50cm /2020 108


109


Taner Alakuş 1966 yılında Ankara’da doğan Taner Alakuş, 1982 yılında girdiği Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Sanatları Tezhip Ana Sanat Dalı’ndan 1986’da mezun olup aynı üniversitede yüksek lisansını tamamladı. Okul yıllarında Yrd. Doç. Dr. Tahsin Aykutalp’tan tezhip dersleri alan sanatçı, mezun olduktan sonra figüratif çalışmalar ilgisini çektiği için minyatür sanatına yönelmeye başlayınca Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi Yakup Cem’den dersler almaya başladı. Sanatçının esas dalı tezhip olmasına rağmen okul yıllarında müze ve derslerde klasik minyatürleri görmesi bu sanata yönelmesine sebep olmuştur. Bu sanatın tezhip sanatı gibi katı kurallarla çerçevelenmemesi ve günümüze rahat uyarlanması onun minyatüre gönül vermesini sağladı. Alakuş, minyatür sanatının ülkemizde hak ettiği yerde olmadığını, diğer Türk sanatlarında olduğu gibi modern sanatların gölgesi altında ezildiğini savunuyor. Klasik Türk Sanatlarının ismini dahi duymamış olan sanatseverlerin olduğuna şahit olan sanatçı, minyatür sanatını yurt içi ve dışında geniş kitlelere tanıtmayı ve farklı bir sanat tadı olarak sunmayı bir misyon olarak üstlenmiştir. Eserleri yurt içi ve dışında koleksiyonlarda yer alan sanatçı, bugüne kadar birçok kişisel ve karma sergiye katıldı. Alakuş, halen Mimar Sinan Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak ders vermekte ve 2010 yılında İstanbul Kariye Müzesi’nin yanında açtığı Taner Alakuş Minyatür Atölyesi’nde çalışmalarını sürdürmektedir.

ST. PETERSBURG Minyatür 15x20 cm Suluboya Kağıdı Üzerine Taş Suluboya 110

/2019


111


Yasemin Akyol Ankara doğumlu sanatçı, eğitimini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Sanatları Hat-Tezhip Ana Sanat Dalı ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü'nde tamamladı. Mezun olduktan sonra çeşitli firmalar için tasarımcı ve freelance illüstratör olarak çalıştı. 2010 yılında Berrin Çakin Güç'le başladığı minyatür serüvenine Taner Alakuş danışmanlığında devam etti. 2013 yılında bu yana Taner Alakuş Minyatür Atölyesinde minyatür dersleri vermektedir. Türkiye ve yurt dışında çeşitli koleksiyonlarda eseri bulunan sanatçı çalışmalarına Üsküdar’daki atölyesinde devam etmektedir. Sergileri şunlardır: 2018 “Geçmişin Hayaletleri Bugünün Minyatürleri Yasemin Akyol ve Öğrencileri Minyatür Sergisi”, Kartal Belediyesi Fuaye Alanı, İstanbul, 2018 “Deneysel Gelenksel”, Karma Minyatür Sergisi, CKM, İstanbul, 2017 “Ahşap Üzerine İlüstrasyonlar”, Likefest, Sirkeci Tren İstasyonu, İstanbul, 2016 “Taner Alakuş ve Öğrencileri Sergisi”, Türkan Saylan Kültür Merkezi, İstanbul, 2016 “Minyatürle Yüzleşme”, Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi, İstanbul, 2015 “Bir-i Kimler”, Hünkar Kasr-ı Eminönü, İstanbul, 2014 “İstanbul Minyatürleri”, Cite’des art de Chambery, Fransa, 2014 “Sanatımız Yaşamımız” - İSMEK'in Ustaları, Dolmabahçe Sanat Galerisi, İstanbul, 2013 “Konuşan Fırçalar”, Safranbolu, 2010 “Geleneksel Türk El Sanatları Sergisi” Feshane Şenlikleri, İstanbul, 2008 “MSGSÜ 125. Yıl Geçmişten Günümüze Geleneksel Türk Sanatları”, Osman Hamdi Bey Salonu, İstanbul, 2006 “TS15”, Istanbul Design Week, Galata Köprüsü, İstanbul. Workshop; 2016 Sharjah Islamic Art Festival, Minyatür Atölye Çalışması, UAE, 2014 Cite’des art de Chambery, Miniature Atölye Çalışması, Chambery, FR.

KARŞILAŞMA Minyatür 20x20 cm Aharlı Kağıt Üzerine Suluboya, Akrilik ve Altınla Tarama ve Noktalama 112

/2014


113


Detay, KAMURAN İŞCAN 114


Katı’

115


Kat kelimesi Arapça kesme anlamına gelir. Bu kelimeden türeyen Katı’, bir desenin veya yazı istifinin kâğıt veya deri gibi tabakalardan oyulmasıyla icra edilen bir süsleme sanatıdır. Bir kâğıt veya deri üzerindeki yazıyı, motifi, bir kalemtıraşla kesip çıkartarak içi oyulmuş olan parçayı veya çıkan parçayı diğer bir kâğıt, bir deri veya bir cam üzerine yapıştırmak suretiyle vücuda getirilen işlerdir. Bu şekil kesilip çıkartıldığı vakit içleri boş kalan kâğıt kısmına dişi , çıkan yazı ve şekle de erkek denir ki bu erkek veya dişi şekiller ayrı ayrı bir satha yapıştırılarak muhtelif iki levha vücuda getirilebilir. Deriden yapılan katı’ işleri de vardır. Gerek deriden gerekse kâğıttan yapılan işlere mukatta denildiği gibi bunları yapanlara kattâ denir. En eski örnekleri deri kullanılarak yapılan eserlerdir. 14. yüzyıla kadar tarihlenmektedirler. Kâğıt çalışmaları ise 15. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanmıştır. 16. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlılarda yaygın bir şekilde kullanılmış ve Türk katı’ eserleri eşsiz bir gelişim sergilemiştir. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520 - 1566) neredeyse tezhip kadar yaygın bir şekilde kitap süslemeciliğinde kullanılır olmuştur. 16. yüzyılda gördüğü rağbetle giderek gelişen kâğıt oymacılığı, 17 ve 18. yüzyıllarda da ilişkide oldukları tezhip ve cilt gibi sanat dallarındaki gelişmelere paralel bir seyirle ilerlemesini sürdürmüştür. Katı’ sanatı, 18. yüzyılda da özellikle çiçek motiflerinin zenginleştiği bir dönem olarak canlılığını sürdürmüştür. 16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başlarında Avrupa'da büyük bir ilgi görmeye başlayan katı’ örnekleri, Oryantalizm akımıyla doğuya sürüklenen batılı gezginlerin ilgisi sonucu tekniğinin de Avrupa'ya taşınmasıyla dünyaya mal olmuş bir sanat dalıdır. Cilt, hat ve ebru gibi klasikleşmiş Türk sanatlarının gerilemesine paralel olarak Katı' sanatı da gerilemiş yok olmaya yüz tutmuştur. 19. yüzyılda bu sahada hiçbir ciddi eserin ortaya konulamaması bu sanat dalının sonunu getirmiştir.

116


Detay, HÜLYA YAATASI 117


Dürdane Ünver 1948’de Eskişehir’de doğdu. 1967’de eğitime başladığı İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nden 1971’de mezun oldu. 1976’da Topkapı Sarayı Nakışhanesi’nde Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver başkanlığında Azade Akar, Cahide Keskiner, Melek Antel ve Semih İrteş yönetiminde tezhip eğitimi aldı. Hocası Gülbün Mesara nezaretinde katı’ ve minyatür eğitimine devam etti. 1976-2006 tarihleri arasında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji Kürsüsü, Süheyl Ünver Nakışhanesi’ne bağlı olarak çalışmalar yaptı. 1978’den itibaren 4 kişisel, 250’den fazla karma sergiye katılan sanatçının çalışmalarının 50’si yurt dışında, 200’den fazlası yurt içi koleksiyonlardadır. 1986’da tezyinattaki çalışmalarına binaen kendisine hocası Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver tarafından icazet verildi. TBMM Milli Saraylar bünyesinde katı’ eğitmenliği yaptığı sırada hazırladığı 3 senelik katı’ müfredatı bakanlıkça kabul görmüştür. 2018’de hazırladığı katı’ müfredatında Cağaloğlu Geleneksel Türk Sanatları Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde 2019 yılı itibarıyla uygulanmaya başlamıştır.

TARİHİ YARIMADA İSTANBUL *Pardoe’nun 17. yy minyatüründen esinlenilmiştir. Katı’, Minyatür 140x63 cm 2013 118


Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’nın tertiplediği “Çevre Değerleri Türk Minyatür Resmi” Yarışmasında başarı ödülüne lâyık görüldü, aynı yıl Eskişehir Valiliğince “Yunus Emre Sevgi Yılı Türk Minyatür” Yarışmasında ikincilik ödülü aldı. Çalışmalarına binaen 1990-2018 yılları arasında özel ve resmi kurumlar tarafından 30 adet plâket ve Teşekkür Belgeleriyle onurlandırıldı. “Uluslararası 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti” ve “Beyoğlu Belediyesi Uluslararası Gençlik Projesi” kapsamında proje grubuyla hazırladıkları 80 adet mezartaşı çalışması kabul gördü. 2012 yılında “Uluslararası Cilt Sempozyumu”nda proje grubuyla hazırladığı 40 adet cilt çalışması yer aldı. Aynı yıl Riyad Türk Büyükelçiliği’nde Suudi Kralı Abdülaziz Al Saud’un eşi Prenses Hassa Al Shallan onuruna düzenlenen sergide 10 eseriyle yer aldı. 2013 yılında davetli olduğu İstanbul Kongre Merkezi’ndeki “All Arts İstanbul” Fuarına grubuyla katıldı. 2015’de İtalya/Floransa’da davetli olduğu “The Biennale Intenazionale d’Arte Contemporanea di Firenze”ye 3 eseriyle iştirak etti. 2015 yılında New York Islamic Arts grubuyla Free Library’de, 2016’da Amerika/ DCA’da eserleri sergilendi. 2011’den itibaren Mimsanat Akademisi’nde Katı’ Eğitmeni, 2013’den itibaren de KÇB, Geleneksel Sanatlar Akademisi’nde Katı’ Danışman Hocası olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

119


Ersin Yıldızhan 1967 İstanbul doğumlu olan Ersin Yıldızhan; ilk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamlamıştır. 1997 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Ord. Prof. A. Süheyl Ünver Nakışhanesi’nde Klasik Türk Sanatları eğitimine başlamış, 2001 yılında tezhip icazetini almıştır. 2006 yılına kadar bu atölyenin tezhip grubunda çalışmalarını sürdürmüş; ayrıca 2004 yılından itibaren TBMM Genel Sekreterliği Milli Saraylar Daire Başkanlığı Geleneksel Türk Sanatları Eğitim Merkezi Katı’ Atölyesinde Dürdane Ünver ve Müjgan Başköylü’nün verdiği katı’ derslerine devam etmiştir. 2007 yılında bu kurumdan mezun olmuş, 2010-2013 yılları arasında Dürdane Ünver’in asistanı olarak Mim Sanat Akademisi’nde katı’ eğitmenliği yapmıştır. Geleceğin Ustaları Geleneksel Sanatlar Yarışmasında iki kez jüri üyeliği ve 2016, 2017, 2018 ve 2019 yılı Kültür Bakanlığı Sanatçı Tanıtım Kartı Seçici Kurul Üyesi olarak görev alan sanatçı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından yayımlanan “İstanbul’un 100 Geleneksel Sanatçısı” kitabında yer almasının yanı sıra birçok sergiye katılmış, çeşitli kitap ve kataloglarda eserleri yayımlanmıştır. 2017 yılında Yunus Emre Enstitüsü’nün davetlisi olarak Almanya’nın Berlin şehrinde yaptığı atölye çalışmasıyla Türk İnce Kâğıt Oyma Sanatının (katı’) tanıtımını yapmıştır. 2017 yılında içinde yer aldığı “Renk Mekân Ritim”, 2018 yılında Dolmabahçe Sanat Galerisi’nde düzenlenen “Katı’ Sanatı ile Yazı Yorum” Sergilerine ve yine 2018 yılında gerçekleştirilen “Yeditepe Bienali”ne, geleneksel sunum tekniklerinden farklı olarak mekân ve yüzey düzenlemeleri yaptığı eserleriyle katılmıştır. 2016 yılından itibaren katı’ sanatında yaptığı yeni yorum ve güncel çizgideki üretimiyle dikkat çekmiş, 2019 yılında TRT2’de yayınlanan geleneksel sanatları çağdaş bir biçimde ele alan sanatçıların güncesi “Muasır” Programında sanatçının hikâyesine ve üretimlerine yer verilmiştir. 2018-2019 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde Geleneksel Türk Sanatları Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi müfredat hazırlama kurulunda görev almıştır. Halen Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi’nde 2013 yılında başladığı katı’ eğitmen hoca görevini sürdürmekte ve Turing’e bağlı İstanbul Sanatları Çarşısı’nda bulunan atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.

MEVLEVİ LEYLEK DEDE Katı’ 54x48 cm /2018 120


121


Hatice Uçar Ankara doğumlu Uçar, Hikmet Barutçugil (2003) ve Yılmaz Eneş’ten (2004-2007) ebru; Mamure Öz ve Semih İrteş’ten (2004-2011) tezhip eğitimi almış; 2006-2008 yılları arasında Dürdane Ünver ve Müjgan Başköylü'den katı’ kursuna devam etmiş ve katı’ icazetini almıştır. Klasik Cilt Eğitimini (2013-2017) İslam Seçen ve asistanı A.Betül Oral ile Melike Kazaz'dan almıştır. 2010 yılından beri Kültür ve Turizm Bakanlığı ebru ve katı’ sanatçısıdır. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2005 yılında düzenlenen 13. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışması ve 2009 yılı 15. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışması’nda ebru dalında 2 eseri sergilenmeye layık görülmüştür. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında hazırlanan “Geleneksel Türk Kitap Sanatları – Dünün ve Bugünün Ustaları” Projesine katılmıştır. 2012 yılında düzenlenen Geleneksel Türk Sanatları Gaziantep Yarışması’nda katı’ eseri 2.lik ödülünü almıştır. 2011-2019 yılları arasında İSMEK Türk İslam Sanatları Merkezi'nde katı’ eğitimi vermiş; İSMEK tarafından düzenlenen 'Dün, Bugün, Yarın Tasarım Sergisi'ndeki 40 eğitmen içinde yer almışıtr. Halen kaatı’ ve cilt çalışmalarına atölyesinde devam etmektedir.

MURAKKA Murakka Albüm, 6 yaprak çift kat filigre (deri) oyma ve deriden kesilmiş yalın kat vazo ve çiçeklerden oluşmaktadır. İç kapaklarda 24 ayar altın kullanılmıştır. 122

Katı' Filigre (Deri) Oyma Murakka Albüm 14,5×21,5 cm (115 cm)


123


Hülya Yaatası İstanbul'da doğdu. Preston Üniversitesi İşletme Bölümü mezunudur. Sanat eğitimine 1999’da hocası Mustafa Çelebi’yle birlikte tezhip dersleri alarak başlamış, 1999-2001 yılları arasında Semih İrteş ve Mamure Öz eğitmenliğinde Topkapı Sarayı Nakışhanesi Türk Süsleme Sanatları Tezhip Bölümü’nden mezun olmuştur. 2001 yılında Hocası Hikmet Barutçugil’den ebru dersleri alarak başlamış, temel eğitimini tamamladıktan sonra 2006 yılına kadar hocasının eğitmenliğinde 3. ihtisas eğitimini tamamlamıştır. Hocasının onay ve desteğiyle Yazılı Akkase ve Akkase Desen Tarzında çalışmalara ağırlık vererek başarı sağlamış ve bu tarzın günümüzde yayılmasına öncülük yapmıştır. Eğitimine 2004-2006 yılları arasında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı Yıldız Sarayı Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Katı’ Bölümünde Hocaları Dürdane Ünver ve Müjgan Başköylü eğitmenliğinde devam etmiş ve katı’ dalında ilk 5 mezundan biri olmuştur. 2006-2012 yılları arasında Dürdane Ünver eğitmenliğinde farklı projelerde yer alarak ihtisas eğitimini tamamlamıştır. Halen Dürdane Ünver Proje Grubunda çalışmalarına devam etmektedir. Hülya Yaatası, klasik Osmanlı sanatları çerçevesinde çağımız koşullarına uygun bir bütünlük kurulabileceğini göstermeyi arzulamaktadır. Klasik kurallara sadık kalarak bunları yeni perspektiflerle zenginleştirmek sanatçının ana çabasıdır. Hat, katı’ ve tezhibin ebru dostluğunda bütünleşmeleri, Hülya Yaatası’nın eserlerindeki estetik arayışı yansıtmaktadır. Hikmet Barutçugil’in çıkardığı Ebristandan Yeşerenler ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından çıkarılan Türklerin Ebru Sanatı adlı kitaplarda çalışmaları yer almış, karma ve kişisel olmak üzere yurt içi ve dışında birçok sergiye ve TV programlarına katılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı Türk Süsleme Sanatları (Tezhip, Ebru ve Katı) Sanatkarı olan Yaatası, evinde kurduğu atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.

Ezelden ebede yolculukta bir duraktır, yaşam. Rahme düşüşle beden elbisesini giyen ruh, bir vaveylayla başlar yaşama ve sonunda sessiz bir vaveylayla veda ederken giysisine kavuşmuştur, gerçek sevgilisine. Vaveyla (Çığlık) küçükten büyüğe yapılan vavlarla doğumdan ölüme kadar olan zamanı simgelemektedir. Yıldızların içinde Allah’ın 99 ismi Esma’ül Hüsna yazmaktadır. Besmeleyle başlayan eserde vavların içinde Ayet’ül Kürsi, Amenerrasülü ve Nazar Ayetleri yazılıdır. Zemin cetvel ve tezhiplerinde 22 ayar Fransız altını kullanılmıştır. Eser, katı’ oyma tekniğiyle Selçuklu deseniyle oyulmuş olup arkaları mavi tonda tek tek kaplanmıştır. Çayla renklendirilmiş ve aharlanmış olan zemin kağıdı üzerine, kimyasal hiçbir madde kullanılmadan çalışılmıştır.

VAVEYLA (ÇIĞLIK) Katı’ 47X112 cm Hattat: Ahmet Kutluhan Hat Meali: Esma’ül Hüsna, Ayet’ül Kürsi, Âmenerrasülü, Nazar Ayeti 124

2016-2018


125


Kamuran İşcan 1956 yılında, Şebinkarahisar’da doğdu. Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunudur. 2003 yılında ebru eğitimi almaya başladı. 2010 yılında icazet aldı. 20132018 yılları arasında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ve Küçükçekmece Belediyesi işbirliğindeki Geleneksel Sanatlar Akademisi’nde katı’ eğitimi ve belgesi aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ebru ve katı’ sanatçısıdır. 2010 yılında “Boğaz ve Erguvan” adlı çalışması, Klasik Türk Sanatları Vakfı Koleksiyonu’na seçildi. 2013 İSMEK “İstanbul ve Sanat” konulu yarışmada ebru dalında mansiyon aldı. 2013 Kültür ve Turizm Bakanlığı 17. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışması’nda “ebru” dalında mansiyon aldı. 2014 Geleneksel Sanatlar Derneği “Geleceğin Ustaları” Yarışması’nda katı’ dalında ikincilik ödülü aldı. 2015 Kültür ve Turizm Bakanlığı 18. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışmasında katı’ dalında mansiyon aldı. 2016 “Su Yüzünde Sanat” isimli ebru kitabının editörlüğünü yaptı. 2017 Kültür ve Turizm Bakanlığı 19. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışmasında katı’ dalında başarı ödülü aldı. Yurt içi ve dışında çeşitli etkinlik ve fuarlarda ebru sanatını tanıtım faaliyetine ve sergilere katıldı. 70 civarında karma ve 5 kişisel sergide eserleri sergilendi. Eserleri çeşitli basılı yayınlarda, müzede ve koleksiyonlarda yer aldı. Kendi atölyesinde çalışmalarını sürdürmekte, ayrıca ebru ve katı’ dersleri vermektedir.

KARAMEMİ-BORDÜR Katı’ 33x45 cm Hat: Hasan Türkmen 126

/2019


127


Detay, SADREDDİN ÖZÇİMİ 128


Ebru

129


Ebru yoğunlaştırılmış sıvı üzerine renklerin sınırsız değişimlerle birbirleriyle kucaklaşması, kaynaşması, dans etmesidir. Ebru sanatını yüzyıllar boyu gizemli kılan, sanatçıyı ebru teknesinin başında dünyanın bütün gizlerini, kaoslarını aşmaya iten bu sanatın akıcı, daima dinamik, değişken, kendini aşan sonsuz teknikleri deneme fırsatı veren bir kağıt boyama sanatı olmasıdır. Ebru; tezhip ve hatla birlikte kitap sayfalarında, murakka kenarlarında, ciltlerde, yazı boşluklarında ve koltuklarında kullanılmakla birlikte günümüzde başlı başına bir sanat eseri olarak düşünülmekte ve sergilenmektedir. Orta Asya Sanatı ve kâğıt bezeme sanatlarının en mühimlerinden biri olan Ebru sanatının hangi tarihten beri bilindiğini kesinlikle söylemek bugün için imkansızdır. Böyle bir belge günümüze ulaşmamıştır. Eski tarihli kitap ciltlerinde bile yan kâğıdı (kapak ile kitabı birbirine bağlayan kağıt) olarak ebruyu görmekteyiz. Yine eski bir murakkanın içindeki yazı kıtalarının etrafında pervazlara yapıştırılmış ebru kağıtlarına da rastlamamız mümkündür Ancak bu eserlerin yazıldıkları tarih bilinse bile bizim için ebruya dair bir belge sayılmaz. Böyle eski yazmalar birkaç defa tamir görüp yenilenmiştir. Tarihi en eski olan ebru kâğıdı 962. H.(1554) yılına ait bir Malik-i Deylemî yazısıdır. Yazı, hafif ebru üzerine yazıldığı için yazı tarihinden ebru kağıdının tarihi öğrenilmiştir. Ebru sanatı batıda Türk Kâğıdı veya Türk Mermer Kâğıdı adını almıştır. Avrupalılar, Ebru kağıdına mermer kâğıdı demektedir. Ebru kağıdının üstünde buluta benzeyen renk kümeleri meydana gelmektedir. Bu yüzden bulutumsu, bulut gibi manasına gelen Ebri kelimesi kullanılmıştır. Tarihimizde bilinen meşhur ebrucular; Hatib Mehmet Efendi, Şeyh Sadık Efendi, Hezarfen Edhem Efendi ve Necmeddin Okyay’dır.

130


Detay, HİKMET BARUTÇUGİL 131


Ahmet Mahmut Peşteli 1971 Bursa İnegöl’de doğan Ahmet Mahmut Peşteli, ilkokulu memleketi İnegöl’de tamamlamıştır. İstanbul Fatih Camii Yatılı Kur’an Kursuna hafızlık eğitimi almak maksadıyla 1982 yılında kaydını yaptırarak burada hafızlığını ikmal edip Arapça eğitimi almıştır. Aynı zamanda dışarıdan bitirme sınavlarına girmek suretiyle Zeytinburnu İmam Hatip Lisesi’nden mezun olmuştur. Ebru sanatına 2000 yılında Yımaz Eneş’ten dersler alarak başlayan Peşteli, 2009 yılında icazetini almıştır. Sayısız karma sergiye katılan, çeşitli organizasyonlarla yurt içi ve dışında ebru sanatını temsil eden Ahmet Mahmut Peşteli, 2005 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca icra edilen 13. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışmasında kendine özgü biçimde stilize ettiği karanfil buketiyle başarı ödülüne layık görülmüştür. Çalışmalarına Küçükayasofya’daki atölyesinde devam etmekte olan Peşteli, Klasik Türk Sanatları Vakfı’nda ve Küçükayasofya’daki atölyesinde ebru dersleri vermektedir. Evli ve 5 çocuk babası olan A. Mahmut Peşteli, halen mesleği olan Çemberlitaş Mimar Hayreddin Camii İmam Hatipliğini sürdürmektedir.

GELİNCİK BUKETİ Ebru 35x50 cm /2020 132


133


Eda Özbekkangay Sanatçı, 1977 yılında Üsküdar Sultantepe’de bulunan Özbekler Dergahı’nda dünyaya geldi. Dedesi Hezarfen İbrahim Edhem Efendi’nin kurucusu olduğu ve ilk müdürlüğünü yaptığı Sultanahmet Endüstri ve Meslek Lisesi’nde eğitimine başladı. Sonra Haydarpaşa Endüstri ve Meslek Lisesi Makine Ressamlığı bölümünden mezun oldu. 1997 yılında düzenlenen Uluslararası Ebru Kongresi’nde hocası Hikmet Barutçugil’le tanışarak öğrencisi oldu. Eda Özbekkangay, öte yandan günümüzün önde gelen ebru ve hat sanatı ustalarından olan Fuat Başar’dan meşk ederek icâzet aldı. Bir asır önce dedesinin ilim, irfan ve sanat yuvası haline getirdiği Özbekler Dergah’ında ailesinin desteğiyle ebruyu yeniden canlandırmayı ve ata sanatını yaşatmaya gönül verdi. Yurt dışında Paris, Dubai, New York ve Boston; yurt içinde ise toplamda 9 adet kişisel sergi düzenledi. Ayrıca ülkemizde 15 adet karma sergide yer aldı. Son sergisi olan “Uyanış”, 2018 yılı içinde Ümraniye Kültür ve Sanat Merkezinde ve CKM Caddebostan Kültür ve Sanat Merkezinde sanat severlerle buluştu. Aşkla bağlı olduğu ebru sanatını yaşam biçimi haline getirdi. Atölyesinde çalışmalarına sürdürürken İTM İstanbul Tasarım Merkezi, Sinan Paşa Camii TDV KAGEM Sanat Atölyelerinde ve Gülden Özkan Art Gallery’de eğitimlerini sürdürmektedir. Ebrunun gönüle ve göze şifa olduğunu dile getiren Eda Özbekkangay, insanın ruhunda ne varsa kâğıda onun yansıdığını söylüyor.

UYANIŞ Kaplan Gözü Ebrusu Ebru 40x60 cm 134

/2020


135


Hikmet Barutçugil 1973 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde eğitime başladı. Aynı yıl hat sanatına ilgi duydu ve ebrunun gizemini fark ederek yapımına başladı. 1977 yılında tekstil desinatörü lisans eğitimini bitirdi 1978 – 1981 yılları arasında ihtisas için gittiği Londra’da sanat ve ebruyla ilgili araştırma ve çalışmalarını aralıksız sürdürdü. 1988’de dünya literatürüne, “Barut Ebrusu” diye bilinen yeni bir ebru türünü bulan kişi olarak geçti. Ebrunun tanıtımı için yurt içi ve dışında 250’ye yakın kişisel ve karma sergi açtı. Yaklaşık 30 kadar farklı ülkede dersler, seminerler ve uygulamalı tanıtımlar yaptı. 2010 yılında Haliç Üniversitesinde moda tasarımda yüksek lisans yaptı. İngiltere’de düzenlenen Art in Action Sanat Festivalinde 2012 ve 2016 “Best Of The Best” ödüllerini aldı. 2016 yılında Üsküdar Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi. EBRİSTAN’ın (İstanbul Ebru Evi) kurucusu olan H. Barutçugil’in başta British Museum olmak üzere birçok müze ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. Yayımlanmış birçok makale, söyleşi ve televizyon programlarının yanı sıra 43 kitabı bulunmaktadır. 2020 yılında UNESCO kriterlerinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak ilan edilmiştir.

TATAR PRENSESİ SÜYÜMBİKE Ebru, Minyatür 68x53 cm /2017 136


137


İbrahim Hakkı Yiğit Mimar ve Ebru Sanatkarı İbrahim Hakkı Yiğit, 1972 yılında doğdu. 1997 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. YTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Yapı Fiziği’nde yüksek lisans yaptı. Mimarlık mesleğini serbest olarak sürdürüyor. Hattat ve Ebru Sanatkarı Üstad Fuat Başar’dan ebru icazetini 2002 yılında aldı. Çeşitli karma sergilere katıldı. Ayrıca gelenekli Türk Ebru Sanatı teori ve pratiğine yönelik araştırmalar yapmaktadır. Aralık 2001 yılında 11. Devlet Türk Süsleme Sanatları, Devlet Ebru Yarışması’nda Birincilik Ödülü aldı. 15 Eylül 2005’te Galeri Kalem Güzeli’nde “Ölümünün 15.Yılında Mustafa Düzgünman Ebru Sergisi”ni yaptı.

SERPMELİ ŞAL EBRUSU Hat: Nurullah Özdem Cetvel: Zakir Gökgöz 138

35,4x29,2 cm


139


Sadreddin Özçimi 1955 yılında Konya'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Konya'da tamamladıktan sonra İTÜ Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuvarı’nın Temel Bilimler Bölümü'ne girdi. Eğitimini ney sazı üzerine tamamlayarak 1979 yılında mezun oldu. Konservatuvar öğrenimi sırasında Aka Gündüz Kutbay ve Niyazi Sayın'ın öğrencisi oldu. 1987 yılında İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğuna ney sanatkârı olarak atandı. Müzik hayatı boyunca yurt içi ve dışında çok sayıda konser turnesine katıldı, ilk olarak 1981 yılında UNESCO tarafından Güney Kore'nin başkenti Seul'de düzenlenen Necdet Yaşar’la katıldığı konserleri başta ABD olmak üzere Avrupa'nın bütün ülkeleri, Hong Kong ve Irak izledi. Sûfi Rhythms (Sultân-ı Aşk) ve Breath Taste (Neyistân) adlı albümleriyle Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 2001 yılının En İyi Mûsikî Sanatçısı Ödülüne lâyık görüldü. Sadreddin Özçimi ayrıca, hocası Niyazi Sayın'dan etkilenerek başladığı tespih yapma klâsik sanatında da eserler vermiştir. 1993 yılında Alparslan Babaoğlu'ndan meşke başladığı ebru sanatından 1997 yılında icâzet aldı. Çalışmalarını atölyesinde, Uygulamalı Türkİslam Sanatları Kütüphanesi ve Konya Destegül Güzel Sanatlar Mektebi'nde ebru grup başkanlığını sürdürmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu ney sanatkârıdır.

BUKET MENEKŞE Ebru 65x65 cm /2020 140


141


Detay, ARİADNA ÖZMERİÇ 142


Çini

143


Çininin Kısa Tarihi

Çini ilkin Asya’da yapıldı. Önceleri toprak, sırsız ve cilasızdı. İçindeki sıvının sızmasını önlemek için ve daha temiz olmasını sağlamak amacıyla cam gibi bir maddeyle sıvanması düşünüldü. Bu kaplar maden oksit ve cam gibi maddelerle sıvanarak pişirilince sırlı kaplar, dayanıklı ve cilalı tuğlalar elde edildi. Tuğlayı dış etkilerden korumak için veya süslemek için ilk olarak Sümerler sırlamışlardır. Sümer ve Asur anıtları cilalı (sırlı) tuğlalarla kaplıdır. Mısırlılar duvarları, İran’da Dara Sarayı’ndaki duvarlarda bu tuğlalardan kullanılmıştır. Babil Saraylarını süslemede yine bu kalaylı sır tabakası kullanılıyordu. Tuğlada alınan verim sonucunda teknik iyi sonuç verince İran’a sıçradı.

Türklerde Çinicilik

Abbasiler döneminde canlanan teknik 12. yy.dan sonra Türklerin egemen olduğu topraklarda daha da gelişmiştir. Orta Asya Türkleri de çiniyi süsleme unsuru olarak kullandılar. İran’ın 1255’te Moğol istilasına uğraması üzerine birçok sanatçı Selçuklular’a sığındı ve çiniciliğin Selçuk Türklerinde gelişmesinde etkili olmuşlardır. Beyşehir Kubadabad Sarayı, Sivas Gökmedrese, Erzurum Çifte Minare ve Yakutiye Medresesi 12 ve 15. yy. arası yapılmış en iyi örneklerdir. Ünlü Arap Coğrafyacı Yakut Hamavi (13. yy.da) en güzel çinilerin Türkistan’da Kaşan şehrinde yapıldığını söyler. Osmanlılar döneminde yeni çini merkezleri (İznik ve Kütahya) kurulunca Selçuklu çini merkezi Konya önemini yitirdi. Osmanlı Çini Sanatı 16. yy.da en yüksek düzeyine erişti. İznik çini ocaklarında kırmızının en parlak tonu elde edildi. Yapımı 1561 de tamamlanan Mimar Sinan’ın yapıtı Rüstem Paşa Camii’nde kubbeye kadar bütün yüzeyler çiniyle kaplanmıştır. Dönemin en görkemli örneğidir. Türk Çinicilik Sanatı 16. yy.da Osmanlılarda mozaik çini yerine levha çinileri tercih ettiler. Bu dönemde Bursa, Kütahya ve İznik’te taklidi imkansız çiniler yapıldı. Daha sonra hem sanat hem de teknik açıdan gerilemeye yüz tutan çinicilik gün geçtikçe önemini yitirmeye başladı. 1716’da İznik atölyeleri kapandı ve ertesi yıl Damat İbrahim Paşa İznik’teki çini ustalarını İstanbul’da Tekfur Sarayı çevresinde kurulan imalathanelerde görevlendirmesi çini sanatının eski parlak günlerine dönmesini sağlayamadı. Abdülmecid zamanında Beykoz’da, II. Abdülhamid zamanında Yıldız’da çini atölyeleri kuruldu. İznik atölyelerinin kapanmasıyla eski usuller büsbütün unutuldu, teknik bozuldu. Yapılan döşemeler fırında eğriliyor ve pişirme sırasında renkler şeffaflığını kaybediyordu. Evliya Çelebi (16111682), İznik’te 9 çini atölyesi bulunduğunu yazar. Oysa I. Murat (1360-1389) devrinde atölye sayısı 300’ü bulmuştu. İlk Bursa çinileri ince bir kaolin tabakasıyla kaplıydı. Kullanılan toprak, iyi çini yapmak için gerekli özelliklere sahipti. Sonradan bölmeli denen çiniler yapıldı. Bu metoda göre çini levhalar üstüne bir cilayla çizgi ve işaretler çizilir, pişirilir. Bölmeler renkle doldurularak tekrar pişirilirdi. Çini yapımında gerekli kaolin Kütahya’da bol olduğu için çinileriyle tanınmıştır.

144


Sultan 3. Murat (1574-1595) döneminde bütün yapılarda İznik çinileri kullanıldığı için ihtiyaç çok fazlalaşmış, Saray Başmimarı Davut Ağa, özel kişilere çini satılmasını yasaklamak zorunda kalmıştır. Çinicilik en yüksek seviyesine Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde ulaşmıştır. 16. yy.ın sonu ile 17. yy.ın başkalarında üretilen çini ve seramiklerde, renk sayısının arttığı gözlenir. En belirgin özelliklerinden sır altında hafif kabarık mercan kırmızısı kullanılmış olmasıdır. Osmanlı süsleme sanatının en üstün yaratıcılığına örnek sayılan üst düzeyde bir çiçek üsluplaştırılması gelişmiştir. Lale, karanfil, sümbül, menekşe, nar çiçekleri, bahar dalları, üzüm salkımları ve asma yapraklarının desen olarak kullanıldığı çini ve seramikler, doğadan bir kesit yansıtır. Ayrıca hayvan figürlü çiniler de bu dönemde üretilmiştir. Bezemeler çoğunlukla siyah kenar çizgileriyle çevrilidir. Ayrıca bu dönemde tabak, kâse, vazo, kandil, kupa, sürahi ve ibrik gibi değişik türden eşyalar da aynı özelliklerde üretilmişlerdir. Bu dönem çinilerinin yer aldığı Rüstem Paşa Camii (1561) çini bezemelerinde ilgi çekici bir uygulama görülür. Bizans yapılarında çini mozaikler yalnızca bütün bir yüzeyi kaplarken bu camide kaplama kubbeye kadar sürdürülmüş, böylece Osmanlı mimarisinde çininin, bütün bir yapıyı bir renk cümbüşü içinde kuşattığı yeni bir süsleme oluşturulmuştur. Bu türde bir uygulama hiçbir dinsel yapıda yenilenmemiştir. 17. yy.da egemen olan renk hafif maviye çalan bir yeşildir. Dönemin sonuna doğru belirginlik kazanan motifse servidir. Avrupa’ya gönderilen Türk çinileri batının seramik sanatını büyük çapta etkilemiştir. Çinilerin rengi solgun sarı-badem yeşili iken bu ihraç döneminde çimen yeşili ile Türk kırmızısı denilen domates kırmızısına dönüşmeye başlamıştır. Süleymaniye ve Rüstempaşa Camii, Türk çiniciliğinin en güzel örneklerini sergiler.

145


Ariadna Özmeriç 1972 yılında Rusya, Kazan’da doğdu. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Ünivdersitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Çini Anasanat Dalı’ndan mezun oldu. Yrd. Doç. Dr. Latife Aktan'ın danışmanlığında çini ve desen tasarımı alanında klasik eserlerden ilham alarak çalışmalarında farklı teknik ve materyaller kullanarak çini sanatını yenilikçi ve özgün bir yaklaşımlarla yorumluyor.

146

AKDENİZ Ahşap altyapı üzerine cam mozaik ve atık çini parçaları kullanılan, çerçevesinde devam eden klasik natüralist ve sarılma rumi deseninden oluşan özgün bir tasarımdır. Ahşap, Atık Çini Parçaları, Cam Mozaik, Akrilik Boya 80x80 cm /2018


147


Ayşegül Abalı 1971 yılında Çanakkale’de doğdu. Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi, İktisat Bölümü’nü 1998’de, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Geleneksel Türk Sanatları Ana Sanat Dalı, Çini Programını ise 2020’de tamamladı.1990-1991 yılları arasında Det Norske Veritas Gemi Sınıflandırma firmasında işletme alanında staj eğitimini tamamladı. 1991-2013 yılları arasında Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.de çeşitli görevlerde çalıştı ve en son Şube Müdürlüğünden emekli oldu. 2013-2016 yılları arasında Küçükçekmece Belediyesi Geleneksel Sanatlar Akademisi’nde Çini, Temel Sanat, Desen Tasarım ve Fikir-Sanat Atölyesi derslerine katıldı. 2016 yılında T.C. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Geleneksel Türk Sanatları Ana Sanat Dalı, Çini Programını kazandı. “Piyale Paşa Camii Çinilerinin Tasarım İlkeleri Açısından Analizi” konulu teziyle mezun oldu. 2018’de, AssosCongress 5 / İstanbul’da “Dünya Markası Olma Yolunda Türk Çinisi” konulu ilk bildirisini yayınladı. Ayşegül Abalı pek çok karma sergi ve çini konulu etkinliğe katıldı.

*Sukulent bitkisinin ‘altın oran’ yapısından ilham alınarak Hataî üslubunda üç boyutlu ve çok katlı sukulent düzenlemesi yapılmıştır.

NURBERK Seramik Altyapı Üzerine Sır Altı Çini Tekniği 32 cm Çap, 12 cm Yükseklik /2018 148


149


Fatma Şan 13 Ekim’de dünyaya gelen sanatçı, ilk ve orta öğrenimini Bursa’da tamamladı. 1998’de Dumlupınar Üniversitesi Çini İşlemeciliği Bölümü’nden 2.likle, 2008’de Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Çini Ana Sanat Dalı’ndan 1.likle mezun oldu. 1998-2004 yılları arasında kalemişi restorasyonu yanı sıra kendisine ait Zeytin Sanat Atölyesi’nde koleksiyonlar için çini restorasyonları yaptı. 2007’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi “Mevlana ve Hoşgörü” konulu yarışmada çini dalında 1.liğe, 2009’ da İstanbul Büyükşehir Belediyesi “2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul” konulu yarışmada yine aynı dalda mansiyona layık görüldü. 2009’da “Sakıp Sabancı Vakfı Sanat Ödülü”nü 1.likle aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı 17. Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışmasında Başarı Ödülü aldı. Yurt içi ve dışı birçok seçkin karma sergiye katıldı. Workshop çalışmaları yaptı. Sanatçı uluslararası birçok projede yer aldı. Eserleri kamusal alanlarda ve özel koleksiyonlarda bulunmaktadır. Aralık 2011’de aramızdan ayrılan Türk Çini Sanatının büyük ustası Faik Kırımlı’ya ithaf ettiği ilk kişisel sergisi “Yol”, 14 Şubat 2012’de sanatseverlerle buluştu. Yol Sergisi aynı yıl Sefaköy Kültür Merkezi Sergi Salonu’nda ve Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nde de sergilendi. Fatma Şan, 2009’dan beri çini tasarımı ve uygulaması eğitimi vermeye, atölyesinde tasarım projelerine ve bu alandaki araştırmalarına devam etmektedir.

İNCİR TABAĞI Çini Çap: 42 cm Sıraltı Tekniğinde Duvar Tabağı 150


151


Gülfer Akgönül Aydın, İncirliova doğumlu olan sanatçı, 1980’den beri İstanbul’da yaşamakta ve çini sanatını icra etmektedir. Uzun yıllar resim ve minyatür çalışan Akgönül, Lizbon’da Gülbenkian Müzesi ziyaretinden sonra İznik Çinisi üzerine araştırma ve çalışmalara başladı. Çinide Adil Can Güven, seramikte ise Mehmet Yıldırım’dan eğitim aldı. Çalışmalarını 16. yy Osmanlı/İznik ve 13. yy Selçuklu/Rakka Üslubunda üretmektedir. Kadıköy ve İznik’teki atölyesinde çini çalışmalarına devam eden Akgönül, bir yandan da kitap ve katalog çalışmalarını sürdürmektedir. 1. İstanbul Yeditepe Geleneksel Sanatlar Festivali (2018) ve Bodrum Tersanesi Kaymakamlık Sanat Galerisi Kişisel Sergi (2019) katıldığı sergilerdendir.

152

GÜZELYALI Geleneksel İznik desenleriyle dizayn edilmiştir.16. yy “Şahkulu” Üslubundan farkı motifler simetrik değildir. Renk olarak 5 ana renk tonunun dışına çıkılmış daha soft daha tonsürton işlenmiştir. Sıraltı bezeme tekniği uygulanmış olup saydam sırla 1.050 C derecede fırınlanmıştır. Bisküvisi İznik altyapıdır, sert ve beyaz hamurdur. Çini Çap: 40 cm Yükseklik: 6 cm


153


Hediye Kızılay Karadeniz İstanbul’da doğdu.1999 yılında Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü Halı, Kilim, Eski Kumaş Desenleri Ana Sanat Dalı ve Çini Yarımcı Sanat Dalı’ndan birincilikle mezun oldu. Aynı yıl, Rahmi Koç Müzesi’nde sergilenen Sultan Abdülaziz’in Saltanat Vagonunun kalem iki restorasyon projesinde yer aldı. 2000-2020 yılları arasında özel bir şirkette halı, kilim tasarım bölümünün yöneticiliğini yaptı. Çalıştığı kurum adına yaptığı tasarımlarla 20052015 tarihlerinde Almanya Hannover’de düzenlenen Domotex Halı, Zemin Kaplama Fuarında yer aldı. Kurumsal hayatla beraber çini, tezhip ve ahşap baskı alanlarında çalışmalarda bulundu. 2018’de Klasik Sanatlar Derneği’nin düzenlediği “Anadolu’nun Sanatları” Karma Sergine katıldı. 2019’da Prof. Dr. Faruk Taşkale’nin editörlüğünü yaptığı, 120 sanatkârın katıldığı “Anadolu’nun Sanatları” adlı kitapta (Bahçe) isimli 40x40 cm ölçülerindeki çini sıraltı tekniğindeki eseriyle yer aldı. 2020 yılında Antalya Kesik Minare Camii Restorasyonu kapsamında yapıya özel halı desen tasarımı yaptı. 2019 yılından bu yana Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde Çini Sanat Dalında Dr. Öğr. Üyesi Latife Aktan Özel danışmanlığında yüksek lisans tezi hazırlamaktadır.

RUMİLERİN HALAYI Çini 85 cm, 1/12 Simetrik, Daire Kompozisyon Çini Sıraltı Uygulama 154


155


Latife Aktan Özel Dr. Öğretim Üyesi Özel, Erzurum’da doğdu. Lisans, yüksek lisans ve sanatta yeterlik (doktoraya eşdeğer) eğitimini MSGSÜ, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü ve Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1994’de tamamladı. 19872000 yılları arasında aynı üniversitenin GTSB, Eski Çini Onarımları Ana Sanat Dalı’nda Araştırma Görevlisi, 2000-2011 arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) GSF-GTSB’de kurucu bölüm başkanı ve öğretim üyesi olarak görev yapmıştır. Senato üyelikleri de yapan Dr. Aktan Özel, 2011’den bu yana Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi GSF-GTSB’de dr. öğretim üyesi olarak lisans ve lisansüstü olarak eğitime katkısını sürdürmektedir. Çeşitli yurt dışı etkinlikleri olan Dr. Aktan Özel, Academia Internazionale “Greci Marino” Academia Del Verbano tarafından 1998’de sanat dalında “Corresponding Academian”, 1999’da “Academical Commander”, 2006-2010 arasında da E’cole Supérieure Internationale de Bruxelles tarafından “Professor of Arst & Design” unvanlarıyla ödüllendirildi. 1985’ten bu yana 100’den fazla yurt içi ve dışı karma sergiye katılan sanatçı, “Türk Çini Sanatında Geçmişten Günümüze Yansımalar”, “Toprak Çiniye Dönüşünce”, “Kazdağları Siklameninin Çini Yorumu” ve “Seramik Sergisi” başlıklı 4 kişisel sergi açtı. “Kazdağları Siklameni” motifininin yeni yorumunun yanı sıra “Katmanlı Çini Tekniği”, “Çinide Modüler Sistem”, özgün motif tasarımları; rögar kapakları ve araba cantlarından pençler, bardak ve kadeh; vazolardan laleler; tavus kuşundan avize ve etekten karanfiller gibi yenilikleri çini sanatına kazandırdı. Sanatçı, Ulusal ve uluslararası sempozyum ve kongrelerde bildiriler sundu. Çini alanında seminerler ve konferanslar verdi. Uluslararası proje koordinatörlüğü de yapan sanatçı, 1986’da I. ve 1987’de II. Türk Süsleme Sanatları Sergisi (Çini Deseni) Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ödüle layık görüldü. Uluslararası proje koordinatörlüğü de yapan sanatçı 2002 “Presentation On TurkishTile Art” başlıklı konferansı (TURANT) davetlisi olarak Dallas, Texas, USA’da ve 2006 Volkshochschule Favorite’nin davetlisi olarak Viyana, Avusturya’da “Çini Tasarımı ve Uygulama” dersi verdi. 2012 “Traditional Turkish Art From Past to the Future” başlıklı konferansı World Design Kapital Casia, Helsinki, Finlandiya’da sundu. Çini onarımları konusunda 1995’te Edirne Müzesi’nde bulunan çinilerin tarihlendirilmesinin yeniden tamamlanması ve 2000’de de Çanakkale Askeri Müze çinilerinin restorasyon konservasyon çalışmalarını yürüttü. Çok sayıda lisans üstü tezi de yöneten Özel’in makaleleri, ulusal ve uluslararası çok sayıda bildirileri yayınlanmıştır. Radyo ve televizyon programlarında çini konusunda konuşmacı olarak sunuma davet edildi. Çeşitli jüri üyeliklerinde ve danışmanlıklarda, yerel etkinlikler yönetiminde, çalışma ve danışma kurul ve komisyonlarında aktif görev aldı. Çok sayıda organizasyon yöneten sanatçı, yurt içi ve dışında öğrenci sergileri düzenledi. Yurt içi ve dışı müzelerde eserleri bulunmaktadır. Resmi ve sivil mimari yapılarda panoları yer almaktadır. Türk Seramik Derneği, TEMA, DHKD ve TÜBİTAK ARBİS üyesidir.

KAYAN YILDIZ Çini Çap: 35 cm, En: 47 cm, Boy: 63cm Sıraltı, Sırüstü, Akrilik 156

/2019


157


Detay, MELÄ°KE KAZAZ 158


Cilt SanatÄą

159


Kitap, mecmua ve albümlerin yapraklarını korumak ve dağılmasını önlemek için yapılan kaba, cilt (cild) denmektedir. Cilt, Arapça bir kelimedir ve deri anlamına gelir. Eskiden bu sanat ciltlemek, deriyle kaplamak anlamına gelen teclit (teclid) kelimesiyle ifade edilirdi. Bu işi yapan ustaya mücellit (mücellid), teclit işlemi yapılmış kitaplara da mücellet (mücelled) denirdi. Kaynaklarda en eski cilt örnekleri olarak 4. yüzyıla ait papirüs üzerine yapılan kaplamalar gösterilir. 8-9. yüzyıllarda Mısır’da Koptların, Orta Asya’da Uygurların sanatlı ciltler tasarladıkları anlaşılır. Eski Türklerin tarihine ait çalışmalara ışık tutan meşhur Karahoço kazılarında Mani yazmaları ve cilt parçaları, deri üzerine bıçakla kazınmış geometrik süslemeler şeklindedir. Türk Cilt Sanatı, Uygurlarla başlamış olup Türkler, kâğıt yapmayı Çinlilerden öğrenmiş ve cilt yapmaya başlamışlardır. Karahoço’da 8. yüzyıla ait olan ilk örneklerin devamına da rastlanmıştır. İslâm Cilt Sanatının Mısır ve Tunus’ta bulunan 10-13. yüzyıllar arasındaki ciltlerle başladığı kabul edilmektedir. Bütün İslâm ciltlerinin benzerlikleri dikkat çekicidir. 11. yüzyılda Anadolu’ya hâkim olan Selçuklular iki yüzyıl boyunca sanatlı ciltler meydana getirmişlerdir. Rumî adı verilen Anadolu Selçuklu cilt üslubu Memlüklar, İlhanlılar ve Anadolu Beylikleri’nde devam etmiştir. Beyliklerden Osmanlı’ya intikal eden tarz 15. yüzyıl Memlüklü ciltleriyle büyük benzerlikler arz etmektedir. Klâsik Osmanlı ciltçiliği Türk ve İslâm cildinin zirvedeki temsilcisi olmuştur.

Cilt Sanatında Üslûplar Ciltler teknik özelliklerine, malzemelerine ve tezyinatlarına göre farklılıklar sergilemekte ve yapıldıkları coğrafyaya göre üslûp adları almaktadır. Kaynaklarda Hatayî Arap, Rumî, Memlük, Mağribî ve Türk gibi üslûp adları yanında, bunların tasnifiyle ortaya çıkan Horasan, Buhara ve Herat gibi alt başlıklarla değerlendirildiğini de görüyoruz.

160


Detay, MUHARREM KALENTZÄ°


Melike Kazaz 1977’de Bursa’da doğdu. 2004’de (Ayanebru) Hüseyin Yalçınkaya’dan ebru dersleri almaya başladı ve “ebru icazeti” aldı. Halen ebru sanatına devam etmektedir. Ersan Perçem’den 1 yıl tezhip eğitimi aldı. 2008 yılında İslam Seçen’le cilt derslerine başladı. 2010 yılında İslam Seçen’in asistanlığını yapmaya başladı. 2010’da “Dünyanın en büyük Kur’an-ı Kerim”ini kitap haline getirmek için Afganistan Kabil’de İslam Seçen’le 1 ay çalıştı. Küçükayasofya İSMEK’te 3 yıl cilt sanatı dersi verdi. Halen “Emin Barın Cilt ve Restorasyon Merkezi Atölyesi”nde cilt ve cilt restorasyonu üzerine çalışmaktadır. 2015 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Cilt Bölümünde ders vermeye başladı. Halen aynı üniversitede derslerine ve Barın Atölyesi’ndeki çalışmalarına devam etmektedir. Sanatçının bazı sergi ve eserleri şöyledir: İstanbul ABD Başkonsolosluğu Kişisel Ebru Sergisi (Ebru- 2008), Kültür ve Turizm Bakanlığı Geleneksel El Sanatları Sanatçı Kartı (2010), İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Günümüzde Klasik Türk Cilt Sanatı Sergisi (Cilt - 2010), Ok-Yay Güzeli Sergisi - Bağlarbaşı Kültür Merkezi ÜSKÜDAR (Yay, Ok, Zihgir Süslemeleri, 2012), Uluslararası Cilt Sanatı Buluşması - Günümüz Ustaları Sergisi (Cilt, 2012), Bursa İnebey Yazma Eserler Kütüphanesi - Ebru ve Cilt Sergisi (Cilt ve Ebru, 2012), Ege Üniversitesi Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi (Ebru, 2012), All Art İstanbul Klasik ve Modern Sanat Fuarı – İstanbul Kongre Merkezi (Cilt, 2013), “41 Kere” Karma Sergi (Ebru, 2014), Buhara’dan İstanbul’a Türk Motifleri Ebru ve Minyatür Sergisi (2018), Tam Factoring Rengiaheng Ebru Sergisi (2018), Sanata Kadın İmzası (Cilt, 2019), Bilimden Sanata Yansımalar Fuat Sergin Anısına (Cilt, 2019).

KLASİK CİLT Tıraşlanmış Sahtiyan Deri Üzerine Geometrik Kalıp Baskı ve 14/24 Ayar Altın Uygulanmış Soğuk Baskı Klasik Cilt 24x34,5 cm 162

/2020


163


Muharrem Kalentzi 1970 yılında Yunanistan’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Bölümü mezunu olan Kalentzi, İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. İSMEK bünyesinde İslam Seçen’den ders alan Kalentzi, 2013 yılında Geleceğin Ustaları Yarışması’nda sergileme ödülü aldı. Kalentzi, bir vakfın kütüphanesinde kurduğu atölyede sanat çalışmalarına devam etmektedir.

RUMİ DESENLİ CİLT Traşlanmış Sahtiyan keçi derisi kullanılarak yapılmıştır. Tezyinatı rumi desenli şemseli ve köşebentli üstten ayırma tekniği ile 24 ayar altın kullanılarak bezenmiştir. 164


165





Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.