Dublinliler pdf

Page 1

Dublinliler Pdf James Joyce Dublinliler Kitabı Arka Kapak Bilgisi Murat Belge çevirisi ve önsözüyle, Robert S. Ryf'in sonsözüyle, Yazar ve dönem kronolojisiyle, Joyce, Dublin'in yaramaz çocuklarının, sokak müzisyenlerinin, siyasetçilerinin, rahiplerinin ve bu şehirden kaçmak isteyenlerle kaçamayanların hikâyelerini anlatıyor. Dublinliler'de Joyce sarsılmayan bir gerçekçilikle, doğduğu ve büyüdüğü Dublin'de yüzyıl sonunda yaşamdan kesitleribize sunuyor. 1905 yılında tamamladığı bu hikâye derlemesi konu aldığı hayatlar ve kullandığı dil yüzünden İrlanda'da ve İngiltere'de yayınevlerince ahlâka aykırı bulunup kabul edilmemiş, yayımlanması, ilk romanı Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi'yle aynı zamanı bulmuştu. Joyce bir ölümle başlayan ve "Ölüler" ile sona eren on beş hikâyesinde şehrin farklı katmanlarında gezinmekle kalmıyor, aynı zamanda şehrini ve İrlanda'yı özetleyen manevi felç, pişmanlık ve iki arada kalmışlık gibi hisleri de bu kitabın her bir satırına işliyor. "Dublinliler'in sakinleri için 'kolonize edilmiş' tanımını kullanmak basit kaçar; siyasi özerkliği olmayan bir ülkede, güç bela yaşadıkları kamu alanının nasıl tahrip edilmiş olduğunu göz ardı edemeyiz." -Colm TóibinJames Joyce Dublinliler Kitabını aşağıdaki adresten pdf olarak indirebilirsiniz. http://www.pdfkitaplariindir.com/dublinliler-pdf-indir-2.html

James Joyce Dublinliler Kitabı Okuyucu İncelemesi Dublin'i boydan boya arşınlayan Liffey nehrinin kıyısındaki SIPTU’nun (Endüstri ve Teknik İşler Hizmet Sendikası’nın) genel merkez binasının yakınında, Birleşik Krallık askerleri tarafından vurularak öldürülen İskoçya doğumlu İrlandalı bağımsızlık savaşçısı ve devrimci işçi sınıfı önderi James Connolly’nin (1868-1916) bir heykeli bulunur. Connolly’nin heykeli altında şu yazar: “Emeğin nedeni İrlanda’nın nedenidir, İrlanda’nın nedeni emeğin nedenidir.” Bu heykelin biraz ilerisinde Gümrük Binası İskelesi’ne doğru “Kıtlık Anıtı” bulunur. “Kıtlık Anıtı” bir dizi heykelciğin oluşturduğu kompozisyondan ibarettir: Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, yoksullar, köpekler hep birliktedirler. Onlar aslında İrlandalıların Manchester’daki fabrikalardan, Cardiff’teki madenlerden, New York’taki umut arayışlarından Dublin’e düşen kıtlık damlalarını temsil etmektedirler. Connolly Heykeli ve “Kıtlık Anıtı” içimizdeki İrlandalıları anlamak ve Dublinlilerin hikâyelerini anlamlandırmak için iyi bir başlangıç olmalı. James Joyce (1882-1941) Dublinliler’de (1914) bu başlangıcı ıskalamaz. Çünkü böyle bir başlangıç olmadan bir kent, Dublin ve o kentin insanları, Dublinliler nasıl hikâye edilebilir? Bir başka ifade ile böyle bir başlangıç olmadan bir kent ya da bir kentin insanları ne kadar nev-i şahsına münhasır olabilir? Sanırım Joyce bu sorulara bir modernist olarak daha en başta cevap vermiş olmalı: Zamana


ve mekâna yerleşen insanlık halleri, özgünlüğün ve otantikliğin kendisidir, diye düşünmüş olmalı. Tıpkı ilk modernistlerden Leibniz gibi.

O halde birkaç tarihsel gerçeği hatırlatarak Dublinliler’deki hikâyelere odaklanmak en iyisi gibi. Birleşik Krallık, özellikle 17. yüzyıldan sonra kıta Avrupası ile giderek acımasızlaşan bir ekonomik yarışa girmişti. 18. ve 19. yüzyıl boyunca Birleşik Krallık ile kıta Avrupası arasındaki bu yarış, tüm dünyanın tarihi, coğrafi, toplumsal dokusunu dönüştürmeye başlamıştı. Nitekim İrlanda da bundan nasibini aldı. Çünkü Birleşik Krallık’ın bu yarışta başarılı olması, İrlanda gibi yakın sömürgelerine ve ucuz emek-gücü kaynaklarına bağlıydı. İngiltere’deki büyük sanayi kuruluşlarındaki ucuz işçi sınıfı kitlesine bakıldığında ne kastetmeye çalıştığım kolayca anlaşılabilir. Kolayca anlaşılabilecek bir başka gerçek ise, hem emek hareketleri için hem de İrlanda’nın ulusal kurtuluş hareketleri için söz konusu yoksulluğun belirleyici bir faktör olduğudur. İşte bu gerçekler tüm İrlanda yazınını etkiler. Joyce’un hikâyelerinde de benzer şekilde bu gerçekliklerin etkisi vardır. Joyce’un hikâyelerinde görünenle yetinmek, yukarıda ifade edilen gerçeklikleri damıtan bir anlayışı iptal etmek olur. Belki günümüz edebiyat dünyası bunu hemen kabul edebilir ama Dublinliler’in satırları arasına sıkışan hayatların kasvetli ama bir o kadar da kanlı canlılığını bilen okur, görünenle yetinmeyi asla kabul etmez. Birçok Joyce okuru ya da edebiyatçı onun çalışmalarında büyük harflerle tartışılagelen toplumsal ve kültürel konuları göremeyince, hemencecik Joyce’un “sıradan insanların hikâyelerine” odaklandığını ifade eder. Anlatımındaki yerel tematiğe, benzer konular etrafında dönen serüvenlere, metnin akışındaki çağrışımsal zenginliğe, anlatıların art arda gelmesiyle oluşan romansı havaya ya da biyografik düzenlenmeye dikkat çeker. Sonra da Joyce’un edebiyat anlatısına kazandırdıklarını hesaplar, dökümünü yapar. Oysa ortada duran şey elbette bunlardan ibaret değildir. Çünkü edebiyat çoğu zaman, ama Joyce gibi biri her zaman daha fazlasıyla ilgilenir. Joyce’un daha fazlası nedir? Daha fazlası anlatılmadan kalan Dublin’in diğer mekânlarındaki olaylardır. Daha fazlası işaret edilemeyen, zapta geçirilmeyen auradır, gerçektir ve hakkı yenirse kötürüm kalacak hayattır. Bu yüzden Dublinliler’den sonra gelen bütün çalışmalarında da Joyce, sıkılmadan ve usanmadan Dublin’i ve Dublinlileri anlatmaya devam eder. Joyce bu tutumunda haklıdır, çünkü İrlanda nüfusunun (5 milyon civarı) 3-4 katı İrlanda toprakları dışında yaşamaktadır. Yani İrlandalıların onca deneyimi mevcut yaşayan Dublin’e rağmen her zaman melankolik, nostaljik ve dramatik bir öğe olarak varlığını dışarıda korumaktadır. İrlanda edebiyatının çözmesi gereken empati düzeyi, işte bu dışarıya çıkmış ya da çıkarılmış olanlarla içeride kalmış ya da bırakılmış olanların empati düzeyinde bile olsa ortaklıklarının yaşatılmasıdır. Bu durumun kendisi bile, Joyce’un hikâyelerinin neden görünmeyeni görünür kılmak için bir başlangıç olduğunu, sokak sokak Dublin haritasına sadakat gösteren hikâyeler kurduğunu anlamamıza yardımcı olabilir. Bir başka ifade ile Mr Duffy için nasıl “Basmakalıp laflar, içtenliksiz duygudaşlık edebiyatları, sıradan ve bayağı bir ölümün ayrıntılarını gizlemek için para yedirilmiş bir muhabirin dikkatli sözleri mide bulandırıyor” (s.120) ise aynı şekilde Joyce için de, Dublin’de tamamen kasvetli bir ortamda gezinmeden neşeli şeylere yüzünü dönmek, aynı derece mide bulandırıyor olmalı. Hani haksız da sayılmaz. Dışarı da içeri de hep aynı yoksullukla terbiye edilmekte, din ile politik ayak oyunları ile idare edilmektedir. Bu yüzden Joyce okurken iki şeyi yapmamak gerekir: Birincisi alışkanlıkların ve gündelikliliğin basmakalıp olduğuna aşırı bel bağlayıp, bu hikâyeler sıradan insanlara odaklanmaktadır demekle yetinmemek, ikincisi her işaretin belirliliğine kanıp, işaretin açık edemediklerini aramaktan vazgeçmek.


Belki bütün bu açıklamalarımızı derleyecek bir iddia ortaya koyabiliriz. Joyce’un Dublinliler’inde kurguladığı bütün hikâyelerin kendi içinde bir bütünlüğü ve birbiri ile karşılıklı bakışımlılığı vardır. Bu yüzden her hikâye biraz monad gibi bir şeye benzemektedir: Hem tikel hem evrensel, hem öznel hem nesnel, hem sıradan hem sıradışı, hem anlaşılır hem anlaşılmaz, hem kendi içine kapanık hem tamamen birbirini tamamlar bir uyum içinde… Joyce’un Dublinliler’indeki hikâyelerin monad benzeri bir yapı olmasını biraz daha somutlayalım. Örneğin James Connolly’i ya da kıtlık yıllarını bilmeden de, Liffey nehrinin kıyısından yürüyerek Temple Bar’a gitmenin ne anlama geldiği hissetmeden de, Cornell caddesinde bir yürüyüşe katılıp, Postane binasının önünde polisle çatışmadan da Dublinlilerin hikâyesi anlaşılabilir ama her mesafenin gerçeklik duygusunu zedeleyeceği unutmamak gerek. Joyce işte bu mesafeyi, gerçeklik duygusunun korunması için ayarlamaya çalışıyor. Mesafe arttıkça acıların, sevinçlerin, her tür deneyimin tamamen soyut olarak kavrandığını bildiği için bir yandan siyah İrlanda birasından bir yandan Flynn, Eveline, Jimmy Doyle, Mooney, Doran, Lenehan, Corley, Chandler, Ignatius Gallaher, Farrington, Duffy, Sinico gibi İrlandalı isimlerden bir yandan da İrlandalıların sanki İrlanda’ya özgü gerginliklermiş gibi yaşadıkları kültürel ve sınıfsal çatışmaları anlatmaktan vazgeçmiyor. Bunlara sığınarak sadece gerçekliği korumaya çalışmıyor, aynı zamanda modernite ile baş edecek bir ortak deneyim ve/ya hafıza alanı yaratmanın yolunu deniyor ve böylece zamanı parçalayan bir yerelliği kurarak modern epik bir anlatıya sıçramaya çalışıyor. Bu yüzden Joyce’un akli fikri Homeros’ta. Bilindiği gibi Joyce, öyle bir Dublin anlatısı kuracağım ki, Dublin birdenbire ortadan kaybolursa benim çalışmam asıl o zaman yazılmış olacak, der. Aslında Joyce’un bu isteği biraz farklı şekilde de olsa gerçekleşir. Şöyle ki, Homeros’un İlyada ve Odysseia’sını iyi etüt eden Alman asıllı amatör arkeolog Heinrich Schliemann Troya’yı ilk ziyaretinden sonra, Troya hazinesinin yerini doğru tahmin eder. Çünkü çoçukluğundan beri aşkla bağlanarak okuduğu bu eserler, Troya savaşının ve hazinelerin nerede olduğunu tahmin etmesini kolaylaştırır: Önce Pınarbaşı ile Hisarlık Höyüğü’nü inceler, ardından Pınarbaşı’ndaki kayalıkların Homeros’ta okuduğu Akhilleus’un Hektor’u kovaladığı şehre benzemediğini düşünür, Hisarlıktepe’nin ise İlyada destanında anlatılan Troya’ya en benzer yer olduğunu tespit eder. Tepenin büyüklüğü, ovaya hâkimiyeti ve İda Dağı’nın görünümü onu bu inanca sevk eder. Neticede Troya hazinelerini bulmayı başarır (1873). Dolayısıyla Joyce’un tüm çabası sanki Heinrich Schliemann gibi meraklı okura yöneliktir. Bir kenti, Dublin’i ve o kentin sakinlerini, Dublinliler’i her yerde ve her zamanda tanıdık kılmaktır, görünenle yetinmeyen okur için Dublin’i kolayca keşfedilebilir hale getirmektir. “Hayatta yürüdüğümüz yol böyle birçok acılı anıyla döşelidir: eğer hep bu düşüncelere dalıp gidecek olsaydık yaşayanlar arasında işimizi cesaretle yapacak yürekliliği bulamazdık: hepimizin yaşayan ödevleri ve yaşayan sevgileri var ve bunlar, haklı olarak, bizim zorlu çabalarımızı talep ediyor” (212). Dublinliler Oku

James Joyce Dublinliler Kitabı Okuyucu Yorumları Yorum-1 James Joyce yapılan bir araştırmada en zor okunan yazarlar arasında yer alıyor kendisi. Dublinliler Murat belde nin çevirisi ve önsözü olmasa , acaba ne kadar anlaşılırdı o da tartışılır. Öncelikle Murat Belde kitabın içine girmiş ve oldukça sevmiş kitabı ve okura kitabı çevirmekle kalmamış , sorgulama noktalarını da sunmuş ön sözünde. 15 hikayeden oluşan kitap . Hikayeler kısa kısa olsa da okurun üzerinde oldukça ağırlık bırakıyor. Bu ağırlık yazarın anlatmak istediğini direk gözüne sokmak yerine , küçük ince nüanslarla yapıyor oluşu. Hikayeyi okuyorsun... öylesine.. diyorsun. Sonra tekrar


okuyorsun için açıyor. İrlanda halkının dini ve töresel bağlarını , yoksunluk ve yoksulluklarını , ait olamama duygularını ve arada kalmışlıklıklarını James Joyce çok hoş bir şekilde ifade etmiş. Her öyküde insani duyguların sorgulanışı , Özelikle Eveline öyküsünde gitmekle kalmak arasında gidip gelen genç kızın duygu dünyası ve korkuları yüzünden hapishanesinde yaşamaya devam edişi , seçimini bildiği , gördüğü , ve sonunu tahmin ettiği yaşamdan yana kullanışı . Beni etkileyen öykülerden birisidir. Gitme hayalleri kuran ve ruhunun her zerresiyle prangalarından kurtulamayan bir kız . Tanıdık bir öykü ... Ölüler öyküsüde beni en az diğer öyküler kadar etkilemiş bir öyküdür. İçinde ince duyguların acı serzenizlerin olduğu tüm öyküler gibi. Genel anlamda Dublinliler Murat Beldenin iyi çevirisi ve ön sözü sayesinde okura daha anlamlı gelen bir kitap. Üzerimde oldukça ağır duygular bıraktığını söyleyebilirim.İrlanda halkını kendi toplumumumla kıyasladıkça acılar ve dini baskılar ve geleneksel prangalar açısından başa baş diyebilirim. James Joyce halkına dair güzel bir anlatımı olan hikayelerden oluşan lakin geleneksel yapıyı , dini , insanların üzerinde ki düşünsel esareti iyi anlatma adına gerçek bir eser ortaya koymuş . James Joyce Türk topraklarında yaşamış bir yazar olsaydı , sanırım 1500 tane hikaye oluşturabilecek sorgulama noktası bulabilirmiş ülkemizde , kitabı okurken uzun uzun bunu düşündüm. 100 yıl önce yazılmasına rağmen hala geçerliliği olan bir kitap. Yorum-2 meğer ulysses önyargım yüzünden mesafeli durduğum james joyce en sevdiğim öykü anlatma tekniğinin mucidiymiş: hikayeye herhangi bir yerinden giriş yaparak başlama ve bittiğinde ardında neticeyi değil, sızıyı bırakma. bence öyküler murat belge'nin söylediği gibi tutsaklık temasında değil, tutsaklığa direnme/boyun eğme noktasında birleşiyor ve dublinli olmayı değil, daha evrensel bir bakış açısını sunuyor. bunu biliyorum, çünkü eveline benim. Yorum-3 Kitaba verdiğim puan ve yarıda bırakma kısmı çelişkili fakat James Joyse'un güzel yazının yanında verdiği sıkıcı konular beni pek cezbetmedi. Ama James'in başka eserlerini okumak isterim. Geriye dönüp baktığımda içindeki hikayelerin kurguları aklımda kaldığını fark ettim ayrıca. Ama hala devam edip okuyacağımı sanmıyorum. Yorum-4 Üzücü bir olay, ölüler en sevmiş olduklarımdı. Diğerlerinide beğendim çok heyecanlı bir kitap değil fakat tasvirler olsun, olay örgüsü esnasında dublinli oluyorsunuz. İletişim yayınlarınından çıkan baskıyı okudum baskı kaliteside yerindeydi. Siteye onunda eklenmesi şart. Yorum-5 Çok fazla övülmesine rağmen çok da beğenmediğim kitaplar arasına girdi. Ama okumaya değer mi değer... Çeşitli öykülerle karışık bir kitap... Bir anda eski Dublinli olup çıkabilirsiniz. Dublinlile Pdf

James Joyce Dublinliler Kitabından Alıntılar Alıntı-1


"...çünkü artık başıma gerçek serüvenler gelmesini istiyordum. Ama gerçek serüvenler de evde oturan insanlara gelmez diye düşünüyordum. Uzaklarda aramalı onları." Alıntı-2 Gırtlağına birkaç saniye süreyle bir öfke spazmı takıldı, sonra geçti, ardında keskin bir susamışlık duygusu bırakarak. Adam tanıdı bu duyumu ve bu gece esaslı bir içki ihtiyacı duyacağını anladı. Alıntı-3 Erkek ile erkek arasında sevgi imkansızdır, çünkü cinsel ilişki olmamalıdır ve erkekle kadın arasında arkadaşlık imkansızdır, çünkü cinsel ilişki olmalıdır. Alıntı-4 ...gözleri öylesine nemlenmişti ki aradığını bir türlü bulamadı ve sonunda karısına sormak zorunda kaldı tirbuşonun yerini. Alıntı-5 Yaşadığı yılların bütün öyküsünü anlatan yüzü Dublin sokaklarının kahverengi tonunu taşırdı. Uzun ve oldukça iri başında kuru kara bir saç çıkıyor ve kızılımtırak bıyığı pek de dostane görünüşlü olmayan ağzını ancak bir ölçüde örtüyordu. Elmacık kemikleri de yüzünü sertleştiriyordu ama gözlerinde yoktu sertlik. Kızılımtrak kaşlar altından dünyaya bakan bu gözler, başkalarında kurtarıcı bir içgüdüyü selamlamaya her zaman hazır olup da çoğu zaman hayal kırıklığına uğramış bir insan izlenimi veriyordu. Alıntı-6 Gündüzleri bile sokakta hızlı yürümeye alışmıştı, onun için gece kendini sokakta buldu mu, endişeli ve heyecanlı bir yürüyüş tuttururdu. Ama bazan da korkusunun nedenleriyle sanki flört ederdi. En dar ve en karanlık sokakları seçer, cesaretle ilerlerken, adım seslerini çevreleyen sessizlik onu korkutur, gezinen sessiz siluetler tedirgin ederdi; bazan da kısık bir kahkaha patlaması yaprak gibi titretirdi onu. Alıntı-7 Gırattan köprüsünü geçerken nehrin aşağısındaki rıhtımlara baktı, bodur, zavallı evlere acıdı. Bir serseri çetesini andırıyorlardı, nehir kıyısına gelip omuz omuza oturmuşlar; pejmürde paltoları kir ve kurum kaplı, gün batımının panoraması karşısında şaşkına dönmüş bir durumda gecenin ilk ayazının gelip onları dürtmesini bekliyorlar sanki... Alıntı-8 Kaptan Sinico bu ziyaretleri teşvik etti, çünkü adamın kızına talip olacağını sanmıştı. Karısını kendi zevkler listesinden öylesine kesinlikle silmişti ki bir başkasının kadına ilgi duyacağından kuşkulanmıyordu. Alıntı-9 İki erkek arasındaki aşk imkansızdır, çünkü aralarında cinsel bağın olmaması gerekir. Erkeğin kadınla olan dostluğu da imkansızdır çünkü cinsel bağın olması gerekir.


Alıntı-10 "Çalışan adama bas tekmeyi, ekmeğini de elinden al... Oysa her şeyi üreten emektir. Çalışan adam oğullarına, yeğenlerine, teyzezadelerine arpalık aramıyor. Çalışan adam, bir Alman kralına şirin görünmek için Dublin'in şerefini çamura batırmıyor." Dublinlile Pdf indir


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.