SULTANI HAKİKAT - ÜSTAD MUZAFFER KINALI

Page 9

uygularken bilerek ve bilmeyerek saptılar. Biz o sözleri onların anladığı anlamda söylemedik. Ama onlar yorumlar yaptılar. Zanlarda bulundular. Baktık ki, bunlara doğru söz, temiz kâlb ve temiz amel uyarılarımız kâr etmiyor; rahmet ve merhamet elimizi onlardan çektik... Bizi gönülden, gerçek sevgi ve aşk'la seven ile bir olduk. Onları Defter-i Rahman'a yazdık. Diğerlerini de seyre başladık. Bizim kutsal sözlerimizden, kendilerine göre emirler ve kurallar icat ettiler. Akıllarınca bunlar, Şeriat yasaları'ydı. Güya kim buna uymazsa; dinden, imandan, mezhepten ayrı kabul edilip, inanmayanlardan sayılacak. Hâlbuki, bunları onlara vallahi biz söylemedik. Onlar, kendi mantık ve yorumları ile bu türden yanlışlara yöneldiler. Sevenleri, inananları birbirinden ayırıp, ayrılanların arasını daha da açıp fesat ve kin tohumları saçtılar. Bulundukları makam ve mevkîyi, Sultan'ın makamı diye beyan ettiler. Bilmeyen inananlar ve hatta yanlışı farkedenler üzerin¬de, 'şeriat' yasalarını zorla uygulamaya geçtiler. İddiaları o kadar abesti ki... Buna Sultanda ben de üzüldük. Sözde, "Bu kurallara uymayanlar, âhirinde Sultan'a kavuşamaz; onlar, sefahat alemi Fîrdevs'e gidemez ve ebedî âzap ve ateşler içinde yanacaklardır" dediler. Dini, kendi çıkarlarını korumak, bulundukları mevki ve makamda kalabilmek için korkutma ve baskı aracı olarak kullandılar. Biz onlara bu Dini, baskı ile getirmedik. Baskı ve korkutmayla bir araya toplamadık. Aslında ebedî âzap ve ateşler içinde kalacak olanlar, bu yanlışı yapanlardır. Biz onlara Mâlik-ül mülk'üz dedik. Ama, mülke onlar sahip olmak istediler. Güya din ve imanın sahibi onlardı. Aslında nefislerinin şaşılığıyla kendi kendilerini putlaştırdılar. İman ediyoruz derken, inkâr ettiler. İbadet yapıyoruz derken, küfre düştüler. Herbiri, "Dinin esası bizdedir, bizimle tamdır" diyerek, makam ve mevkî kaygılarıyla kavgaya tutuşup, cenge girip birbirlerini boğazladılar. Farkında veya değil, zamanla îmanlarını yitirdiler ve Hakk yolunun yolculuğundan düştüler. İçlerinden bazıları, din diye verileni inkâr etti, doğruyu buldu. Çünkü gördükleri, kendi tekâmül ve idrak kapasitelerinin çok gerisinde idi. Onlar her çağda ısrarla bulundukları hakîkatin içinde kaldılar. Her daim bizim sevgimize ve bizle yakınlığa mazhar oldular. Onlara manâ âleminin kapılarını açtık, gözleri gördü.. Onlara Safa âlemimizden güzel kokular gönderdik. Velhasıl, onlar bizim bazı sırlarımıza giriftar oldular. Onları ilimle ve gerçek bilgilerle donattık. Cihan içinde tellâl oldular. Bu ilim ve bilgileri alanların bir çoğu nefs-i emmâre esiri olup, benliğe düştüler. İlim keşfettiklerini, icatlar yapıp meslek sahibi olduklarını söylediler. Bu da, onlar için olumsuz inkârdı. Bilmediler ki, tüm ilim ve meslekler bizden zuhur etmiştir. Onlara zahiren biz bildirdik. Bunlar içinde menfaatlerine uygun olana "hayır"; olmayana "şer" dediler. İbadethane yapıp oralarda tapındılar. Başlangıçta ne güzel birlik oldular. Ama oraya da hile soktular. Allah'ın evi dediler. Onların içlerine cüz olarak girdiğimiz oldu. Ama küllî olarak oralara hiç girmedik. Çünkü bizim ne taptığımız vardır, ne de tapınağımız. Zât'ın kendisi, kendine tapınmaz! Velhasıl, bunlar bizim beyanlarımızın her zaman aksini yaptılar. Onlara, 'haram' ve 'helâl' kavramlarını öğrettik. Haram, maddî olarak insan bedenine; mânâ olarak ta ruha zarar veren, onları acıya ve gazaba uğratan hâl, hareket ve amellerdi. Helâl'den kastımız ise, bedene ve ruha yararlı olan, sağlıklı bir tekâmül sürecine katkısı bulunan şeylerin düşünülüp yapılmasından ibaretti. Ama onlar, günâh ve sevap listeleri icat ettiler. Bu kuralların dışına çıkanları "günahkâr" ilan etmeye kalkıştılar. Hükmün ve yargının bize mahsus olduğunu akıllarına bile getirmediler. Sevap diye işlediklerini de, Firdevs Makamında sefa sürmenin bir karşılığı olarak


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.