eller bize ne söyler? - murat güler

Page 1





eller bize ne sรถyler?



Hande Kader’e.




6 Aralık 1921, Bursa Zeki Müren, 1931 yılının 6 Aralık Cuma sabahı ezanlar okunurken Bursa’da Hisar semtinde Ortapazar Caddesi’ndeki 30 numaralı 2 katlı ahşap evde dünyaya geldi.



“Ortaokulu bitirdikten sonra Bursa bana adeta dar gelmeye başladı. Büyükşehre taşınmak arzusuyla yanıyordum. Büyükşehir tabi ki İstanbul’du. Babama rica ettim ve İstanbul’da Boğaziçi Lisesi’ne yazıldım.”



Güzel Sanatlar Akademisi - 1954

186 kişiden bir tek o kazandı. Başı dönerek girdi. Sendeleyerek çıktı. Sevinci sonsuzdu.




“Ayaklarım sanki yerden epey yukarda boşlukta sallanıyordu. Böyle kanatlarım beyaz bulutlara değiyordu. Söyledim. Söyledim. Gökkuşağından tüm renklerin nokta nokta uçtuğunu sezinliyordum. Bir asır kadar uzun veya bir saniye kadar kısa süren bu ilk seansımdan sonra tebrik telefonları, mektuplar merak edenlerin sualleriyle dolu bir sürü istek gelmeye başladı.”

Zeki Müren ilk radyo programını 1954’te TRT İstanbul Radyoları’nda yaptı. O günden sonra tüm Türkiye’de şöhreti radyolardan yayılmaya başladı. Bir ses sanatçısı doğmuştu.





Zeki Müren TRT Radyo’da tam 10 sene canlı neşriyat (yayın) yaptı. Türkiye’de henüz televizyon yoktu ve insanlar onu ilk sesiyle tanıdılar.


“Bestekarlık, şairlik, ressamlık, icracılık olur da film çevirmeden bırakırlar mı insanı? Hadi Zekicik, dedim. Ha gayret! Çocukluğumda evde yaptığım müsamereler bu film ve tiyatroların ilk provaları olmuştu böylece benim için.”

Zeki Müren, ilk olarak 1954 yılı yapımı“Beklenen Şarkı” adlı filmde oynadığı “Zeki” rolü ile sinema oyunculuğuna başladı. Büyük bir ticari başarı kazanan bu filminin ardından şarkılarının çoğunu kendisinin bestelediği 18 filmde daha oynadı.


Zeki Müren de bizi görecek mi? “Bahçevan” adlı 1963 yapım filme kadar Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde henüz renkli filmler yoktu. “Bahçevan” filminin bile büyük bir kısmı siyah beyaz çekilmişti çünkü renkli kamera çok pahalı, ulaşılamaz bir ekipmandı. Filmler renkli çekilse bile ya sinemaların hepsi renkli gösteremiyordu ya da filmlerin oynatıldığı evlerde televizyon ekranları renkli değildi. Türkiye’de renkli televizyonlar ilk 1980’lerde erişilebilirken 1990’larda ülke çapında yaygınlaştı.






“İlk gün çektiğim heyecanı ömrüm boyunca unutmama imkan yok. Halkın tepkisinin ne olacağını hiç bilemiyordum. Hatta size bir sır vereyim: Mini elbisenin altının pantolonu hazırdı, en küçük tepki görsem kıyafeti öyle giyecektim. Ama halk çok tuttu.”




“Futbolcular maça pijama ile mi çıkıyorlar? Boksörler ringde tulum mu giyiyorlar? Pehlivanlarımız mayo ile güreşmiyorlar mı? Judo ve barfiks yapanların veya trapezcilerin süspansuarlarına sözümüz var mı? Zeybeklerimizin kıyafetlerinde dizleri kapalı mı?”



Zeki Müren sahnelerde giydiği çoğu kostümünü kendi tasarladı hatta bazen dikti bile. Moda ile olan tutkulu ilişkisi onun sanatını tanımlayan birçok şeyden bir tanesiydi.


Kariyerinin ortaları ve sonralarına doğru giydiği, ülke çapında oldukça ses getiren kostümlerinin neredeyse hepsini Zeki Müren kendi çiziyor, tasarımcılara kıyafetlerini ve aksesuarlarını yaptırırken birebir fikirlerinin üretilmesini istiyordu. Kostümlerin yanı sıra Zeki Müren’in kendine ait bir atölyesi vardı. O atölyede amatör olarak yağlı boya tablolar yapıyor, baskı teknikleri üzerine çalışıyor ve boş zamanının neredeyse tamamını kendini yeni bir sanat alanında geliştirmek için harcıyordu. Müren, karakalem portrelerinin, kendi çizdip boyadığı kumaş desenlerinin, dokuduğu halı motiflerinin olduğu birden çok sergi düzenledi. Çok yönlü kişiliğinin sanatına yansıma biçimini ürettiği eserlerin çeşitliliğinden görülebiliyordu. Halka sunduğu her bir şeyde (gerek şarkıları, gerek moda tasarım işleri gerek resimleri) samimi hisler bulunduran hikayeler olmasına çok dikkat ediyordu.









Zeki Müren emekliliği için Bodrum’a yerleştikten sonra Bodrumlular tarafından paşa,” “paşam,” “Bodrum’un paşası” isimleriyle anıldı. Bazı düşüncelere göre bu ismin kaynağı sık sık giydiği apoletli ceketleri kombinlediği sıradışı kostümleriydi.


Zeki Müren, geçirdiği hastalıklardan dolayı doktorların ona sahne heyecan verici olayları yasaklaması sonucu 1980 yılında, 49 yaşında, Bodrum’a yerleşti. Kariyerinin son yıllarında sahnelerden uzak kaldı. Doktor kontrolleri ile senede sadece 1 kez Bodrum Kalesi’nde özel bir konser veriyor, tüm Türkiye Bodrum’a Zeki Müren’i son yıllarında görebilmek için akın ediyordu. O yıllarda hem varlığı hem de yokluğu ile tüm Türkiye’ye saygıyı, sevgiyi, düzgün Türkçe kullanımını ve her şeyden önce samimiyeti öğretti.

24 Eylül 1996’da sahnelere verdiği aranın çok uzaması sonrası ayrı düştüğü hayranlarıyla yeniden buluştuğu TRT İzmir Stüdyoları’nda ona takdim edilen özel ödülü aldı ve sahne arkasında 64 yaşında dopdolu ihtişamlı bir hayata gözlerini yumdu.




Bu projenin ilhamı, kişisel tecrübelerimi ve ayrımcılıktan bağımsız yaşayamadığım çocukluğumu kafamda sıfırdan inşa etmeye çalıştığım, çok kişisel ama aynı zamanda evrensel “anlaşılma” duygusunun ne demek olduğunu deneyimleyerek çizdiğim, çok küçük yaşlardan itibaren kendini bir şeylerin dışında hisseden çocuklara hep söylemek istediğim “Her şey yoluna girecek” cümlesinin naçizane temsili. 13-18 yaş arası kendini queer hisseden çocuklara sahip oldukları karmaşık düşüncelerinde ilham olması için Zeki Müren’in aynı hayatı 1960-70-80-90’lar Türkiye’sinde nasıl korkusuzca yaşayabildiğini anlatan, onun hayatından kilometre taşlarının yer aldığı illüstrasyon kitabı. Zeki Müren’in sahneden ayrı geçmeyen ömründe kendini adadığı sanatının karşılığı olan alkışlarla yaşamasına bir övgü.





“Kimdi bu çocuk? Gevrek, genç tenor bir ses. “Acaba kadın mıydı erkek miydi?” diye aralarında iddia edenler olmuş. Alın yazısında ne yazıyorsa o oluyor efendim.” Zeki Müren


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.