MGDergi Haziran 2014

Page 1

2014 HAZİRAN - SAYI 5

Biz Türklerde!

Haluk Can DİZDAROĞLU

DNS & VPN Kitaplık

Kocan Kadar Konuş Hafızayı Canlı Tutmanın Yolları

CANNES 2014 Sanat Etkinlikleri



Evrim’in Sanat Güncesi

CANNES s10 KİTAPLIK

s

s

21

Röportaj | Haluk Can DİZDAROĞLU

FOTOĞRAF

12

Fotoğrafçılara Ahiret Soruları -3s23

SAĞLIK & SPOR S34

40

s

27

s

TEKNOLOJİ

Medya Okuryazarlığı

DNS & VPN

47

s53

s

İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Can BEKCAN can@mgdergi.com

Grafik Tasarım Ajans CBC Grafik bilgi@ajanscbc.com Didem YALÇIN didem@mgdergi.com Liva DAYAN liva@mgdergi.com

Editör Esin ŞENTUNA esin@mgdergi.com

Reklam ve Pazarlama Cüneyt BEKCAN reklam@mgdergi.com Rezervasyon : 0538 276 0003 Adres : Şehreküstü Mh. Cemal Nadir Cd. No:34/206 Osmangazi / Bursa Telefon : 0224 525 0570

Yazarlar Didem YALÇIN didem@mgdergi.com Evrim ŞİRİN evrim@mgdergi.com Ömer KILIÇARSLAN omer@mgdergi.com Bilge BÜLBÜL bilge@mgdergi.com Onur KORKMAZ onur@mgdergi.com Mehmet ULUCAKLI mehmet@mgdergi.com Liva DAYAN liva@mgdergi.com

2


BUNLAR NEDİR? Dergi içerisinde yer alan simgeler ne işe yarıyor? Özellikle yazılarımızın bazılarında göreceğiniz simgeler sizinle paylaşmak istediğimiz bağlantılara hızlıca ulaşabilmeniz için hazırlanmıştır. Simgelere tıkladığınızda konuyla ilgili sitelere, yazılara ve profillere ulaşacaksınız.

YouTube

İzlemeniz için önerdiğimiz YouTube videolara bu simgeye tıklayarak erişebilirsiniz.

@

@ Yazarlarımızın ve Destekçilerimizin profillerine ulaşabilmeniz için hazırlanmış linklerdir.

Artı

Konular içerisindeki bilgilere ulaşabileceğiniz linklere bu simgeyle ulaşabilirsiniz.

#

# Hastag etiketimiz. Destekçilerimizi her yeni sayıda verdiğimiz yeni HasTag’larla takip ediyoruz.

3


Zor zamanlarda da üretime ihtiyaç vardır Bizler de bunun bilincinde olarak, içimiz kan ağlayarak Modern Genç Dergisi olarak 5. sayımızla tekrar karşınızdayız. Ne dersek diyelim kelimelerin ifade edemeyeceği yas, hüzün, utanç ile yandığımız bu süreçte tüm şehitlerimizin ruhlarının şad olması dileğiyle… Felaketin büyüklüğünü ifade eden, sayısal değerler olmamalıdır; çünkü bir can da bizler için aynı önemde olmalıdır… Bu felaketlerden gerekli derslerin alınıp aynı üzüntülerin bir daha yaşanmaması, yaşatılmaması dileğiyle… Daha güzel günlerde buluşmak üzere…

Esin ŞENTUNA

4



#SOMA




9


CANNES FİLM FESTİVALİ Cannes’da ödül almak, sinema dünyasının en öncelikli ve en prestijli olayıdır tüm sinemacılar için. Yönetmenler, yapımcılar, senaristler, aktörler ve aktristler ve geri kalan tüm ekipler, her yılın mayıs ayını -deyim yerinde ise- iple çekerler... Cannes Film Festivali (CFF); Fransa’nın güneyinde yer alan Cannes şehrinde düzenlenir. Büyük ödül ise ‘Altın Palmiye’dir. Her yıl, ortalama 20 film yarışır. Filmler, jüri başkanı ve jüri üyeleri tarafından oylanarak ödüllendirilir. Altın palmiye, büyük jüri, en iyi yönetmen, en iyi kadın ve erkek oyuncu, en iyi senaryo, en iyi kısa film, altın kamera, jüri ödülü verilen ödüllerdir. İlk olarak 1946 yılında Casino de Cannes’da yapılan festival aslında bir yıl önce yani 1945’te yapılmak üzere planlanmış; ancak II. Dünya savaşı yüzünden ertelenmek zorunda brakılmıştı. Altın Palmiye ödülü ise 1955 yılında organizasyon komitesi tarafından verilmiştir.

Ödüllü filmlerden birkaçı: 1946: İsveçli yönetmen, Alf SJÖBERG imzalı Torment ( Hets ) 1956: Fransız yönetmen, Marcel CAMUS imzalı Black Orpheus 1990: ABD li yönetmen, Devid LYNCH imzalı Wild at Heart

Cannes’da ödül alan Türk yönetmenler: Yılmaz GÜNEY’in 1982’de senaryosunu yazdığı ‘’YOL’’ filmi, ilk altın palmiye ödülünü ülkemize kazandırmıştır. Nuri Bilge CEYLAN’ın bu yıl ‘’KIŞ UYKUSU’’ ile aldığı Altın Palmiye dışında, büyük jüri ödülü aldığı ‘’UZAK’’ ve en iyi yönetmen ödülü ile de ‘’ÜÇ MAYMUN’’ Cannes’dan bize gelen ödüllerdir.

10


Evrim’in Sanat Güncesi


Evrim’in Sanat Güncesi

“Yüz karası değil, kömür karası Böyle kazanılır ekmek parası…” Nazım Hikmet Haziran geldi mi “tatil” sezonu başlamış demektir. Okullar biter, ısınan akşamlarla birlikte etkinlikler dışarılara taşınır, tüm yılın ağırlığı ve kışın kasveti kıyafet gibi çıkarılıp atılır. Güze kadar; güneş, kumsal, deniz ve eğlence…

madencilerimize saygı duruşu niteliğindeydi. Bunu yapabilmiş olmak bile içimdeki yangını az da olsa sakinleştirdi. Maden şehitlerimizin ruhuna değsin. Sanatın bu iyileştirici gücünün, sanatçının sosyal olgulara dikkat çekme yetisiyle birleşmesinin ne kadar değerli olduğunu tekrar fark ettim.

Ancak bir grup genç, bu yazı ne yazık ki farklı yaşayacak. Ne yazık ki 13 Mayıs, onlar için zor bir yaşamın başladığı milat oldu. Soma Maden faciasında babalarını, ağabeylerini, akrabalarını, sevdiklerini ve belki de kendi yaşamlarını kaybettiler. Onlar için uzun bir yas, kayıpları kabullenme ve bir şekilde yaşamlarına devam edebilme süreci başladı. Yaşamayan bilemez, anlıyorum ancak bu felakette yaşadıkları derin tramvayı, acıyı uzaktan da olsa onlarla paylaşmak istiyorum. Herhangi bir yakınımı böyle bir kazada kaybetmedim ama insan hayatının ne kadar değerli olması gerektiğini biliyorum ve bunun yetkililer tarafından da görülmesi umudunu içimde taşıyorum.

“Sanat iyi ki var” diyorum ve 3 aylık yaz dönemi boyunca gidebileceğin etkinliklere hızlı bir geçiş yapıyorum.

SERGİLER ÇEŞİT ÇEŞİTLİ 3. İSTANBUL ÇOCUK VE SANAT BİENALİ “Küçük Olan İyidir” başlığından hareket eden bienal; çocuk ve gençlerin sanat disiplinleri aracılığıyla farklı ve güncel bakış açıları geliştirmelerini hedefleyerek; onları düşünme, sorgulama ve hayal kurmaya teşvik ediyor.

Küçük de olsa bir şeyler yapmak adına, bu hazin olayın farkındalık yaratması amacıyla gerçekleştirdiğim performansı paylaşmak isterim.

Büyük olan her olgunun aslında küçük parça ve birikimlerden oluştuğunu göremeyiz. Bu birimlerden biri ya da birkaçı eksik olsa bütünde dengesizlikler belirir. Her çok, azdan oluşur. Aslında “az” olmasa “çok”un oluşması düşünülemez. Vücudumuzun yapı taşları hücreler, maddenin en küçük birimi atom, deseni oluşturan nokta ve çizgiler, resmi oluşturan renklerin fırçadan çıkan tuşe*leri ve dahasını, hayatımızın deneyimlerinden saymamız mümkündür. Her şey küçük adımlarla başlar. Kişi; hayal gücünün devreye girmesiyle çok farklı diyarlara, yaratıcılıkla aydınlanan bir serüvene yelken açar.

Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Sempozyumu Sergisi’ndeki spontan gerçekleşen performansım aslında vefat eden

15 Mayıs’ta başlayan bienal 15 Haziran’

12


Evrim’in Sanat Güncesi

a kadar; Beşiktaş Çağdaş MKM, Doğuş Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi (Kadıköy), Şirket-i Hayriye Sanat Galerisi (Kadıköy), SALT Galata (Karaköy), Kadıköy İskele Meydanı ve Şehir Hatları Vapurları’nda düzenlenecek. Organizasyon takvimine http://www.cocukgenclikbienal.org/doc/ program-2014-bienal.pdf adresinden ulaşabilirsin.

örmek, yeni yaklaşımlar oluşturmak. Bunu yaparken de bir çeşit ‘oyun kurucu’ işlevi görüyor ve nerdeyse resmin dışında durup sistemi yönetmeyi hedefliyor. Ortaya çıkan yumuşak heykel, çağdaşlarına göre daha plastik ve politik anlam taşıyor. Projede kullanılan farklı renk, desen, marka kravatlar farklı ülkelerde üretilmiş ve geçtiğimiz sene yüzlerce bireysel bağışçıdan toplanan parçalar hem yurt içi hem de yurt dışından gelmiş. Kimisi ipek, kimisi naylon kimisi de yün olan kravatlar bu vesile ile tek parça haline geliyorlar, birbirlerine kavuşuyorlar. Global bir anlam kazanan serginin parçası olmaya ne dersin?

BÜYÜK KAVUŞMA Şimdi sana farklı bir projeden bahsedeceğim. Kavramsal alt yapısı oldukça güçlü ve seyircinin de katılımına açık olan bir proje; “Büyük Kavuşma”

HİS Endüstri mühendisi olarak 45 yaşına kadar “iş hayatı”nın içinde olan Fatih Alkan, marangoz atölyesini devralarak çeşitli mobilya tasarımları yapmaya başlar. Bu süreç İlhan Koman’ın bir çalışmasını kopyaladıktan sonra değişir. Artık yaptıkları mobilya değil, farklı tasarımlardır. Herhangi bir kategoriye girmeyen bu işleri heykel, tasarım ya da oyuncak olarak adlandırmak sanatçının gayesi değildir. Sadece aklına gelenleri; masif ağaç, alüminyum, pleksiglas, ip, misina, sünger, bobin teli, çivi, röntgen filmi gibi malzemelerin atıklarını ya da ikinci el hallerini kullanarak ifade etmektedir.

Genco Gülan imzalı bu yerleştirme, 20 Haziran’a kadar Boğaziçi Üniversitesi’ndeki İktisadi ve İdari Bilimler Binası Washburn Hall’da sergilenecek. Lisans derecesini tamamladığı binaya, 23 sene sonra dönen ve tarihi binanın ikiz kulelerini içeriden yaklaşık 1000 adet kravatı birbirine bağlayarak onlarca metrelik bir hat oluşturan Gülan; ayrıca izleyicilerin yanlarında getirdikleri kravatları da bağlamasına imkân sağlayarak, sanat öğesine dışarıdan katılımı sağlıyor. Kullanılan nesneler, bulundukları mekân ve zamanla ilişkili olarak bir dizi anlamlar içeriyor. Gülan’ın yapmaya çalıştığı; tüm bu çağrışımları kullanarak yeni anlamsal ilişkiler

13


Evrim’in Sanat Güncesi

25 Haziran’a kadar Lebnaan Restaurant’ta sergilenecek “His” projesi için Alkan; “Bu sergideki işler, hayatın böyle bir görüntüsü. İki daire, farklı yön ve açılarda yüzlerce iple birbirini çekiyor. Daireler birbirlerine fiziki olarak temas etmiyorlar ve ancak iplerle birlikte anlamlı bir form oluşturuyorlar. Aradaki ipler hayatın değişkenleri. İplerin gerginlikleri ve çekme yönleri değişkenlerin değerleri. Eğer bazı ipleri çok gerer ya da çok gevşetirseniz, iki dairenin oluşturduğu form bozulmakla kalmıyor, bütün diğer iplerin birbiri ile ahengi ve açıları da bozuluyor. Hayatın kendisi gibi değil mi?” demektedir. Optik yanılsamaların da oluştuğu işlerindeki malzeme çeşitliliği dinamik etkiler yaratmış, geometrik formların düzensiz biçimler haline gelmesini sağlamıştır.

Devamlı araştırmalar yapıp, ısrarla bir problemi inceleyerek heykellerini oluşturduğunu söylemek mümkün. Oranlar, eğriler, ölçüler değişiyor ve böylece farklı yapıtlar karşımıza çıkıyor. Belli bir düşünce içerisinde kavramlar birbirine dönüşüyor ve bu olgu, zamanın kendisini oluşturuyor. 1990 yılında Ankara Urart’daki sergisinden önce yapılan röportajda sanatını şöyle anlatıyor Hızal: “İnsan doğanın bir parçası. Ben insanı doğa içinde sürekli olarak farklı boyutlar vererek gösteriyorum. İçinde yaşadığı doğayı onun eline veriyorum. Ya da kendisini onun içinde var saymasını sağlamaya çalışıyorum. Bu nedenle yapıtlarımın tümünde görünürde olmamasına karşın insan var. İstiyorum ki izleyici, o çok heyecan duyduğu biçimlerin içinde kendini var sayabilsin. Eline alsın, içinden geçsin, yansımasını algılasın. Çünkü gerçekte bunun hepsini birden yaşamasına olanak yok. Örneğin; güneye indiğinizde uzaktan lekeler halinde dağları görüyorsunuz. Ama içinden geçme olanağınız yok. Orada ne var bilinmez. Bilinmezi hem duyumsatmak hem de yeniden yaşamak istiyorum.”

MERİÇ HIZAL - RETROSPEKTİF Heykelin önde gelen sanatçılarından Meriç Hızal’ın kariyeri boyunca yaptığı çalışmalar İş Sanat Kibele Galerisi’nde 21 Haziran’ a kadar sanatseverleri bekliyor. Eserlerinde doğayı ve onun ritmini kullanan sanatçı, zaman-mekân-sosyal yaşam ilişkilerini kullanıyor. Piramit başta olmak üzere yalın geometrik formları tercih eden Hızal, bazı eleştirmenlerce mimarlık ve heykel arasında yitirilen birlikteliğin yeniden kurulmasına yönelik mesajları da veriyor.

WALKING ON THE WIRE

Renkli telleri kullanarak dikdörtgen, kare veya dairelerden tablolar oluşturan Gülay Semercioğlu; perspektif, ışık, renk ve derinlik algılarımızla oynuyor. Semercioğlu’nun parlak ve pürüzsüz yüzeylerinin ışığı nasıl aldığını, eğdiğini ve kırdığını göstermek için, Pi Artworks İstanbul kararıyor ve işler loş

14


Evrim’in Sanat Güncesi

denilebilecek bir ortamda sergileniyor. 28 Haziran 2014’e kadar gezilebilecek sergide tuvalin yerini ahşap çerçevelerin, boyanın yerini de renkli tellerin aldığını görüyoruz. Farklı malzemelerin kullanılmasına rağmen çalışmaların resimden besleniyor olması sanatçının; “Bütün mücadelem ışıkla ve onu nasıl kontrol edebileceğimle ilgili – sanat tarihi boyunca ressamların hep göğüs gerdiği bir mesele” sözüne destek verir nitelikte.

kolaj tekniğinin kullanıldığı bir stilin de yaratıcısıdır. Avangard* bakış açısı sayesinde resmin yanında farklı disiplinlerde de çalışmıştır. En son 2005 yılında Sabancı Müzesi’ne geldiğinde, eserlerini büyük bir heyecanla gidip izlemiş ve hayran kalmış birisi olarak; yeni sergisini de merakla bekliyorum. ‘Ben aramıyorum. Rastlıyorum.’ diyerek sanat anlayışını farklı alanlarda ifade etmesi, onun düşünsel anlamda da ne kadar yetkin olduğunun bir göstergesidir. Çok yönlü bakış açısını ifade ettiği eserleri gelecek nesilleri cesaretlendirmekte ve daha farklı ne yapabilirimi sorgulatmaktadır. 20 Temmuz’a kadar devam edecek olan sergiyi İstanbul Cermodern’de gezebilirsin.

Walking on the Wire’ın çıkış noktası hücreler olup organik yaşam biçimi, sanatçının hayatını anlatabilmek için kullandığı bir metafor* şeklinde karşımıza çıkıyor. “Bütün olmaya çalışırken bölünüyorum; bazen bölünemiyorum, bu süreçler acı verebiliyor, acı bir süre sonra yerini bölünmüş olmanın ortaya çıkardığı enerji ile yenilenmiş bir his de yaratabiliyor, bu böyle sürüp gidiyor.’’ der Gülay Semercioğlu.

SOĞUK ATEŞ

Sanatçı, sosyal olgulara daha önce bakılmamış olan açılardan kadrajını yaklaştırır ve izleyici ile paylaşır. Profesyonel fotoğrafçı Aylin Erözcan’ın “Soğuk Ateş” sergisi de zor şartlarda çalışarak ekmek parası kazanan maden işçilerine objektifini yaklaştırıyor. Soma’da meydana gelen maden faciasıyla ilgili duygularımı yazımın başında paylaşmıştım. Kazadan önce açılan bu sergi artık daha da anlamlı. Pek çok eve ateş düştü, maden şehitlerimizin evlerine. Bu ateş gitgide soğuyacak olsa da artık hiçbir şey eskisi gibi algılanamayacak. Sergide yer alan fotoğraflara izleyiciler artık farklı bir gözle, düşünce ile bakacak.

PICASSO: DOĞDUĞU EVDEN GRAVÜRLER VE SERAMİKLER

Kübizm’in babası olarak tanınan Picasso; Sentetik Kübizm olarak bilinen ve

15


Evrim’in Sanat Güncesi

“Soğuk Ateş” sergisi; sabahın alacakaranlığından akşamın zifiri karanlığına kadar yeraltındaki sonsuz kara deliklerde çalışan maden işçilerinin, beyazdan siyaha kadar yüzlerce farklı tonda griye uzanan dünyasının fotoğraflarından oluşuyor. Erözcan’ın fotoğrafları; yeraltının dehlizlerindeki yaşama uyum sağlayabilmek için bakan ama görmezden gelen, dinleyen ama duymayan, yiyen ama tadamayan, soluyan ama koklayamayan, tutan ama dokunamayan, “beş duyusuz” madencilerin siyah-beyaz rüyalarını, hayallerini, umutlarını anlatıyor. 31 Ağustos 2014’e kadar TEB Nişantaşı Özel Bankacılık Merkezi’nde gezilebilecek serginin yaşamımıza farklı dokunuşları olacak.

yaptığı sergilerde, sanatı bir yaşam biçimi olarak benimsemiş; Türk çağdaş sanatını temsil etmeye çalışmıştı. Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne layık modern sanatın kavramlarıyla yepyeni ve özgün bir söylemle çağının temsilcilerinden birisi oldu. Sanatın beslendiği zıtlıklar, Erbil’in de yolunu doğadan geçirerek uyum ve devamlılığı yakalamasını sağladı. “Her şey kesin ve sınırlı olmaksızın sonsuzdur.” diyen sanatçı yapıtlarında iyi- kötü, yaşam-ölüm, erkekkadın, siyah-beyaz gibi ikilemlere ulaşır. İç dünyanın dış dünyaya aktarımı, dışavurumsal bir “öz” ü ortaya çıkarmıştır ve yapıtlarının temelini inşa eder. Maddeden soyutu oluşturur soyuttan da maddeyi, yani yapıtını. Kavramsal soyut resimler yapmakta olan ve çoğunlukla yağlıboya tekniğini kullanan sanatçı farklı disiplinleri de sanatına katmış; seramik, mozaik, vitray, video, tekstil ve baskı tekniklerinden faydalanarak eserlerini zenginleştirmiştir. Aynı zamanda bu disiplinler arası yaklaşımları, kavramsal altyapısı güçlü olan yapıtlarının uluslararası platformda da takdir görmesine yardımcı oldu. 1970’ten bu yana birçok ödül alan sanatçının Bursa’da 2 Haziran 2014 Pazartesi günü açılacak olan Retrospektif* sergisini içeriğine bağlı kalarak ve uzun süre ilgilendiği Sufizm’e saygı duruşunu koruyarak “46=4+6=10=1 Sufi’nin Mistik Sayıları” adıyla Bursa Güzel Sanatlar Galerisi’nde açacaktır. Amacı sanat yapmak ve bireyin kendini anlaması için öncelikle kendi içine bakması gerektiğini hatırlatmak isteyen Gülsün Erbil, Türk çağdaş sanatını temsil etme ve yükseltme görevini yerine getirmeye devam edecek.

“46=4+6=10=1 SUFİ’NİN MİSTİK SAYILARI”

TERAS SERGİLERİ

11 Haziran – 23 Ağustos 2014 Proje4L/ Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nde gezilebilecek Teras Sergileri bu yaz da devam ediyor. Belli bir fikir veya tema çerçevesinde oluşturulmayan bağımsız sergilerde, 40 yaş

Gülsün Erbil, 68 kuşağının gerçek temsilcilerinden olup, ilk sergisini 1968’de Bursa Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde açtı. Aktif olarak 46 yıldır yurtiçi ve yurtdışında

16


Evrim’in Sanat Güncesi

altı heykeltıraşların yapıtları sergileniyor. İlki 2012’de düzenlenen serginin jürisine baktığımızda uluslar arası boyutta olduğunu görüyoruz. Ayazağa’nın rüzgârına meydan okuyan çağdaş heykeller olağandışı bir espas*la birlikte görülüyor. Gökdelenlerin gölgesinde ziyaretçiler sanatı farklı bir köşeden izliyor ve açık mekânın da yarattığı boşluğu algısal olarak, alışılmışın dışında yanılsamaları değerlendiriyorlar.

etkinlikte yer alacak sanatçılar; İngiltere’den caz, etnik ve urban etkileşimli müziği ile Mark De Clive-Lowe; caz, caz-dans ve soul müzik dünyalarında fırtına gibi esen Patrick Forge; soulful house ve boogie tutkunlarının kuşkusuz en büyük gözdelerinden biri olan Phil Asher; Amerika’dan Alicia Keys, Everything But The Girl ve hatta Michael Jackson şarkılarına yaptığı remikslerle müzik endüstrisinde önemli bir güç olduğunu kanıtlayan Karizma, İsviçre’den house, funk ve disko müzikleriyle Alex Attias ve ülkemizden dijital prodüksiyon konusunda deneyimli bir isim haline gelen Kaan Düzarat.

İstanbul’daki tek değişen açık hava sergi alanı ile farklı bir sanat durağı sunan 2014 Teras Sergileri’nde; Ahmet Özparlak, Aycan Güler, Caner Şengünalp, Çağdaş Erçelik, Derya Özparlak, Esra Sağlık, Giorgia Razzetta, Güray Morgül, Halil Daşkesen, Orkide Akkoç Sabit, Ramazan Duymaz, Şenay Ulusoy, Tanzer Arığ, Tuğberk Selçuk, Uğur Hasekin ve Ümit Turgay Durgun gibi isimlerin heykellerine yer verilecek. Bodrum’un enfes güzelliği eşliğinde unutulmaz performanslara ev sahipliği yapacak olan Sun Splash, genç ve dinamik katılımcılarını bekliyor.

KONSER&FESTİVAL SUN SPLASH FESTİVAL

100% FEST

Müzik bu yaz festivallerle kendini daha da yaşanır hale getiriyor. Sana şimdi de uluslararası özelliği olan bir festivalden bahsedeceğim; “Sun Splash”. 1- 8 Haziran’da Bodrum Aspat Plajı’nda yapılacak olan ve “Türkiye’nin en huzur veren müzik festivali” olarak öne çıkan

100% eğlence, 100% performans, 100% müzik, 100% festival... sloganı ile yaza damgasını vurmaya hazırlanan bir başka festival de “100% Fest”

17


Evrim’in Sanat Güncesi

etkinlik; 14-15 Haziran’da Parkorman’da… Şimdiden biletlerimi aldım; ya sen?

MFÖ

Festivalde; Amerikalı grunge rock grubu Soundgarden, Trip Hop / Elektronica / Down Tempo tarzında müzik yapan Massive Attack ve Nisan 2014’te yayınladıkları albümlerini Türkiye’de ilk kez seslendirecek olan İngiliz grup Kaiser Chiefs gibi iddialı isimler sahne alacak. Daha kimler mi var? Dijital olduğu kadar analog, karanlık olduğu kadar eğlenceli; keskin olduğu kadar organik sound’ları ile Trentemøller; Türk Rap müzik sanatçısı Ceza, Türk Rock müziğinin en önemli isimlerinden Mor ve Ötesi; reggae, caz, elektronik müzik, funk, etnik müzik ve hiphop tarzıyla bir başka Türk müzik grubu Rebel Moves, sert ve enerjik tavrıyla Malt ve Danimarkalı şişe müziği dehaları Bottle Boys…

Sahnede yaşlarından çok tecrübeleri konuşan ve seyirciyi kendi eğlenceli dünyalarına çekip, keyifli vakit geçirmelerini sağlayan “Mazhar, Fuat, Özkan” yani dilimize yerleşmiş kısaltmasıyla MFÖ, 19 Haziran akşamı İstanbul Harbiye Cemil Topuzlu’da sahne alacak. “Yalnızlık Ömür Boyu”, “Ele Güne Karşı”, “Güllerin İçinden”, “Benim Hala Umudum Var”, “Bu Sabah Yağmur Var İstanbul’da”, “Sarı Laleler”, “Hep Yaşın 19” gibi unutulmayan şarkılarından oluşturdukları repertuarlarıyla Olgun Delikanlılar yine ve yeniden pek çok jenerasyonu aynı duyguda birleştirecek; yani AŞK…

6 ve 7 Haziran’da İstanbul Küçük Çiftlik Park’ta gerçekleşecek 100%FEST’in biletleri için geç kalma.

MINIPAX FESTİVAL 2014

“SOMA” İÇİN MÜZİK

21 Haziran’da İstanbul Kilyos Suma Beach’te yapılacak olan 18 saatlik elektronik müzik parçalarına eşlik etmek istiyorsan, Minipax Festival’i kaçırmamalısın. Otto Knows, S low Magic, Clockwork & Avatism, Deniz Kurtel, Kink, Coşkun Akmeriç gibi yerli ve yabancı isimlerin arka arkaya sahne alacağı festivalde deniz ve güneşin tadına da varacaksın. Şehrin karmaşandan uzak Suma Beach’de 3 farklı

One Love Festival kapsamında gerçekleşecek olan konserlerde Babylon Soundgarden, Bob Dylan, Travis, Pixies, Sun Ra Arkestra, Belleruche sahne alacak. Ama bu konserlerin en önemli özelliği, elde edilen gelirin Toplum Gönülleri Vakfı’nın Soma Gençlik Bursu’na bağışlanacak olması. Yaşanan felaketin arkasında bıraktığı çocuk ve gençler için sen de taşın altına elini koy. Müziğin ve yardımın bir araya geldiği bu

18


Evrim’in Sanat Güncesi

sahnede pek çok müzisyen, elektronik müziğin deneyimini yaşatmaya hazırlanıyor.

METALLICA BY REQUEST

Yazın en genç ve heyecanlı festivalinde, konserlerin yanı sıra eğlenceli aktiviteler ve ilginç workshoplar da yer alacak. Yetenekli genç tasarımcı ve sanatçılara ait ürünleri bulabileceğin ufak pop-up shopları ve özel lezzetlerin bulunduğu Food Court sayesinde festivali bütünü ile yaşama fırsatı yakalayacaksın. Güneş, deniz ve müzik… Hazır mısın?

Dünya turnesi kapsamında İstanbul İTÜ Stadyumu’nda 13 Temmuz akşamı sahne alacak olan grup, hayranlarının oylamaları ile seçilen parçaları seslendirecekler. Oylamaya katılabilmek için bilet satın alıp onay e-postasının altında yer alan kodla Metallica By Request oylamasına katılman gerekiyor. Son gün 19 Haziran. Özel isteklerle bir araya getirilecek olan repertuar, yaza damgasına vuracağa benziyor. Sayısız ödülleriyle heavy metal gruplar arasında efsane haline gelip, PS3 Guitar Hero için özel CD’si bile çıkan grubun interaktif konser deneyimini binlerce hayranla birlikte yaşamak istiyorsan, yerini ayırtmak için geç kalma.

DAVID GUETTA Dans müziğinin 1 numaralı ismi Fransız DJ ve prodüktör David Guetta, 27 Haziran’da İstanbul KüçükÇiftlik Park’ta sahne almaya hazırlanıyor. “Work Hard Play Hard” ve “Turn Me On” gibi hit şarkılara imzasını atan ve milyonlarca hayran kitlesini müziğiyle coşturan Guetta, yazın başarılı performanslarından birisini gerçekleştirecek.

NEIL YOUNG& CRAZY HORSE KONSERİ Rock müziğin efsane ismi Neil Young Türkiye’de ki ilk konserini, Crazy Horse grubuyla birlikte 15 Temmuz’da İstanbul KüçükÇiftlik Park’ta verecek. İlk albümünü yayınladığı 1969’dan günümüze pek çok müzisyene ilham olmuş; yüksek perdeli tenor sesi ve elektro gitardaki kendine özgü stiliyle güncel müziğin önde gelen isimleri arasına girmiştir. Pek çok müzisyen tarafından defalarca yorumlanan; “Only Love Can Break Your Heart”, “Rockin’ In The Free World”,

19


Evrim’in Sanat Güncesi

“Heart Of Gold”, “Old Man” gibi şarkıların yaratıcısı Young’ın, Grammy ödülleri ve meşhur Philadelphia filminin müzikleriyle de Oscar adaylığı bulunuyor.

Guilarte Gonzalez’in olduğu ve solistliği Suami Ramirez Veliz ile Buket Bengisu’yun yaptığı Ayhan Sicimoğlu & Latin All Stars; Latin müziğini ve dansı seven herkesi konserine bekliyor.

ROCK OFF FESTİVAL Bu yıl, ilki düzenlenecek olan Rock Off Festival 3 gün boyunca yerli ve yabancı grupları ağırlayacak. Ana konserler arasında ön plana çıkan isim; Megadeth. 2- 4 Ağustos tarihleri arasında İstanbul KüçükÇiftlik Park’ta sahne alacak ana gruplar arasında HIM ve Amon Amarth bulunuyor. Ana konserlerde yer alacak grupların yanı sıra Gojira, W.A.S.P, Stratovarius, Haggard’da sevenleri ile buluşacak. Sosyal sorumluluk kapsamında, alınan her festival bileti için, bileti satın alan kişi adına, daha sonra belirlenecek bir bölgede fidan dikimi yapılıp ve ilgili sertifikanın kendisine iletilecek olması da festivali anlamlı kılan bir özellik.

Bu başarılı ismin konserini izlemek hayli keyifli olacak.

AYHAN SİCİMOĞLU & LATİN ALL STARS Neşeli ve hayat dolu bir geceye hazır mısın? Ayhan Sicimoğlu’nun Latin All Stars’la oluşturduğu bu güzel projeden, dans etmeden gidemeyeceksin. 19 Haziran akşamı İzmir Bostanlı Suat Taşer Açıkhava Tiyatrosu’nda yenilenen repertuvarıyla dans ve müzikseverlerin keyifle seyredeceği bir konser hazırlayan ekip, beste ve sözleri Ayhan Sicimolu’na ait Türkçe Latin parçaları da seslendirecek.

------------------------------------------------------*Tuşe: Dokunuş *Metafor: Bir şeyi anlatmak için ona benzetilen başka bir şeyin adını eğreti olarak kullanma, eğretileme *Avangard: Sanatsal olarak öncü, ilerici anlamına gelir. *Espas: Plastik yapıtlarda boşluğa verilen isimdir. * Retrospektif: Geriye dönük anlamında olup plastik sanatlar sergilerinde, sanatçının tüm sanat hayatı boyunca ürettiği eserlerden seçme çalışmalarının sergilenmesini ifade eden bir kelimedir.

Davulda İlke Devrim Duman, trambonda Taşkın Akarsu, saksafonda Uğur Yeniyol, piyanoda Erman Türkeli, bas gitarda Umut Arabacı, perküsyonda Gustavo Adrian

20


Bu yazar, resmen lafı ağzınızdan alıyor! Hepinize keyifli okumalar diliyorum...

Kitabı ilk gördüğümde "pıhhh kesin kocasını anlatmış bu yaa" deyip umursamadığım kitaplar listesine ekledim. Lakin o kadar sık paylaşıldığını gördüm ki, bu insanlar birinin kocasını okumaya bu kadar da meraklı değildir herhalde, deyip incelemeye başlarken bi baktım, satın almışım. Sizi bilmem ama ben kendi kendimi gülerken yakaladığım anlarda sağa sola bakarım... Kendi kendime gülmekten ve sağda solda aklımı kaçırdığımı düşünecek insan var mı diye bakmaktan, bitmesin diye kombo saçmalıklar yaptığım birkaç günün ardından bitti kitap. 20’li yaşlarınızdaysanız ve hala evlenmediyseniz ve yandaş arıyorsanız; aranan kan bulundu sevgili okurlar...

21


MGDergi’ye çalışmalarınızı gönderin dergide yayınlayalım. Ayrıntılı bilgi için sitemizi ziyaret edin.

Çektiğiniz fotoğrafları, yaptığınız resimleri, hazırladığınız grafikleri, karikatürleri, videoları MGDergi’ye göndererek yayınlanmasını sağlayabilirsiniz. Yapmanız gerekenleri internet sitemizde bulabilirsiniz.


Fotoğrafçılara Ahiret Soruları

-33 aydır devam eden yazı dizimizin sondan bir önceki bölümündeyiz ve finale az kaldı... Bu ayın sorusu: “Ben fotoğraf çekerken JPEG çekiyorum ama arkadaşlar Raw diye bir şeyden bahsetti, nedir aralarındaki fark?” Fotoğrafta sonuca etki eden en önemli kısımlardan biri fotoğrafı nasıl kayıt ettiğimizdir. Bunlardan en çok bilineni ise herkesin aşina olduğu JPEG’dir. JPEG, Joint Photographic Experts Group (Birleşik Fotoğraf Uzmanları Grubu) tarafından standartlaştırılmış bir sayısal görüntü kodlama biçimidir. Bu kodlama biçimi, özünde insan gözünün algılayamayacağı renk farklılıklarını birbirine eşitleyerek fotoğrafın boyutunu düşürmeyi amaçlar. Yani görüntüyü sıkıştırır ve küçültür. Bu da bize şu sonucu verir: Eğer baskı amaçlı ve kaliteli fotoğraflar çekmek istiyorsak, bu formattan kesinlikle uzak durmamız gerekir. Tabi bu format, sıkıştırma gereği dosyaların boyutlarını küçülttüğü için hafıza kartlarına daha fazla fotoğraf sığdırmamızı sağlar. Eğer anı fotoğrafı gibi, baskının çok hayati olmadığı konularda fotoğraf çekiyor iseniz; Jpeg’i kullanmanızda sakınca yok; hatta işinize bile yarar. Diğer türlü kullanımlarda ise Raw formatını kesinlikle tercih etmeniz gerekmektedir. Raw formatına gelirsek, kısaca görüntünün ham halidir; ismi makineden makineye değişiklik gösterir. Öncelikle Raw formatını her makine sağlamamaktadır. Giriş seviyesi Dslr ve üst düzey kompak makineler, SlrLike gibi alt seviyede raw formatlarını bulabileceğiniz segmentlerdir. Üst segmentleri zaten saymaya gerek yok. RAW dosya formatı sensörden alınan görüntünün işlenmemiş halidir ve her türlü ışık bilgisini tutar. RAW dosyasının uzantısı, genellikle her marka makine için farklıdır. Bu yüzden kullandığınız fotoğraf işleme ve grafik programlarının Raw plug-

23


Fotoğrafçılara Ahiret Soruları

-3inlerini bulup indirmeli ya da makineniz ile verilen Raw işleme ve dönüştürmeye yarayan programları kullanmalısınız. İşlenmemiş haldeyken fotoğraf JPEG, TIFF gibi bitmap formatlarında kaydedilen dosyalar gibi basılamaz, çıktı alınamaz ve üzerinde montaj gibi işlemler yapılamaz. Bu yüzden önce bu dosyayı JPEG/TIFF gibi bir formata çevirmemiz gerekir. Bu yüzden biraz zahmetlidir. Raw’ın faydalarına gelirsek; RAW dosyaları beyaz dengesi, keskinlik, kontrast gibi ayarlar yüzünden kayba uğramaz. Yanlış bir beyaz ayarı ile çektiğiniz fotoğrafı bile kolaylıkla doğru ayara çevirebilirsiniz. Daha yüksek resim kalitesi, RAW dosyaları 1214 bit iken, JPEG dosyalar 8 bit olarak kaydedilir. Fotoğrafı son haline kavuşturmadan önce, birçok farklı ayarı yıkıcı olmayan bir şekilde yapabilmenize imkan sağlar. JPEG’de ise çekim sonrası işlem demek, fotoğrafta kalite kaybı demektir. Bunların sonucunda çok daha iyi baskılara çok daha fazla fotoğraf işleme alternatifine sahip olursunuz. Makinenizin gerçek performansını Raw ile hissedebilir, görebilirsiniz. Ama bunların yanında getirdiği negatif yönler de vardır. Yüksek dosya boyutları yüzünden hafıza kartlarını çabuk doldurması, her zaman ikinci bir işleme ve dönüştürmeye muhtaç olması ve bu işlemler için bir grafik işleme programı gerekmesi gibi özellikleri sayabiliriz; ama bunlar sonuçta oluşan fark için göze alınabilecek durumlardır. Son söz olarak eğer kalite istiyorsanız, makinenizin her pixelini kullanmak istiyorsanız; Raw’dan başka bir alternatifiniz yok. Ancak bana JPEG yeter; ne gerek var o kadar megabayt’a dönüştürmeye kim uğraşacak, diyorsanız siz bilirsiniz… Ama unutmayın EMEK çekilmiş her şey değerlidir. Emek demişken, bütün emekçilerin geçmiş 1 Mayıs Dünya İşçi bayramını kutluyorum… Soma’da hayatını kaybeden bütün korkusuz emekçilerimize de Allah’tan rahmet diliyorum… Ruhları Şad olsun… Gelecek ay fotoğraf işleme programlarına bir göz atacağız ve ahiret sorularının finalini yapacağız. O zamana kadar yüzünüzden tebessüm, fotoğraf makinenizden ışık eksik olmasın...

24


M端zik Listemiz


Fancy ft. Charli XCX On My Way Dare (La La La) Hello Kitty

Çık Hayatımdan

Iggy Azalea

İltimas

Lea Michele

Gökçe Gülşen ft Murat Boz

Shakira

Helal Ettim Erdem Kınay ft Merve Özbey

Avril Lavigne

Terk Ederken Gökhan Varol ft Deniz Sujana

On Top Of The World Imagine Dragons

Hatun Arıza Çıkardı

Wild Wild Love

Rengin Siyah

Problem

Pitbull ft. G.R.L.

Yetmez

Ariana Grande ft. Iggy Azalea

Vida Summer Darte un Beso

Uykusuzlar Teoman Topçu

Atiye ft İskender Paydaş

Fazla Aşkı Olan Var mı?

Ricky Martin

Vazgeçtim Ben Bugün

Calvin Harris

Nasıl Öğrendin Unutmayı

Prince Royce

26

maNga Gripin Kolpa


Röportaj Haluk Can DİZDAROĞLU

Asıl Mizah Biz Türklerde! O, hem yönetmen Hem senarist Hem çizer Hem sunucu Hem de… Yazıyor. Çiziyor. ‘Orhan oyundan ne anlar?’ video oyununu sunuyor. Yönetmenlik yapıyor. Yorulmak da bilmiyor. Sırrı ise hayattan aldığı keyif ve keşfetme arzusu… İçindeki enerjiyi ya da zehri doğru işler yaparak akıtmaya çalıştığını söyleyen yazar, çizer, senarist, yönetmen Haluk Can Dizdaroğlu, sahip olduğu yeteneklerinin yanı sıra mütevazı kişiliğiyle de dikkat çekiyor. Yetişkinler için ilk kez yayımlanan çizgi film projesinde yönetmen ve senarist görevini başarıyla üstelenen Dizdaroğlu, Fırıldak Ailesi ile Türk mizahına ayrı bir dinamizm kazandırıyor. Modern Genç Dergimizin adına yakışır şekilde, farklı alanlarda yetenekleriyle belli noktalara gelmeyi başarabilmiş isimleri ağırlamaya devam ediyoruz. Bu ayın konuğu ise Haluk Can Dizdaroğlu. Sahip olduğu yetenekleri ben kelimelerimle yeterince tanımlayamadım. Haydi! Keyifle gerçekleşen, bol kahkahaların olduğu ve esprilerin havalarda uçuştuğu röportajı okuyun ve Dizdaroğlu’nu sizler tanımlayın!


Modern Genç Dergi okuyucularımız için kendinizi biraz tanıtır mısınız?

süren yayın hayatında Cem Yılmaz, Ata Demirer, Okan Bayülgen gibi birçok ünlü simayı da konuk ettik. Programın sunuculuğunu Varol Yaşaroğlu üstlendi, bizler de animasyonlarını yaptık. Sonrasında ise ilk yetişkin dizisi olan ‘Pembe ve Mavi’yle yolumuza devam ettik. Bazı aksiliklerin ve zorlukların yaşanmasıyla birlikte bu projemiz sekteye uğradı. Pepsi ve Kodak’ın düzenlediği reklam yarışması vardı ve ben de reklam senaryoları yazmaya başladım. Fruko ve Lipton ice tea için 30 saniyelik reklam senaryoları yazdım. Ezel Akay, Uğur İçpak, Ali Yılmaz gibi sektörün duayenleriyle bir araya geldim. Yazdığım senaryolar yüksek maliyetli bulundu ve finale kalma başarısını gösterebildim.

1983 İstanbul doğumluyum. Kocaeli Üniversitesi Radyo Sinema Tv mezunuyum. İlkokuldan beri aile fertlerini veya gördüğüm karakterleri çizmeye başladım. Farklı ve kalabalık bir aile olmamızın yanında, gözlem yeteneğimi de kullanarak bir şeyler karalamaya başladım. Cumhuriyet çizerlerinden Kemal Urgenç diye bir karikatürist ağabeyimizin yanında ders aldım. Çizim yeteneğimin olduğunu düşünerek Güzel Sanatlar Fakültesi’ne gitmek için kara kalem kursuna başladım. Bazı üniversitelerin yetenek sınavlarına girdim, o sıralar bilgisayarda animasyon yapmaya merak sardım. Karikatürün yetmediğini ve durağan kaldığını fark ettim. Derdimi daha hareketli, canlı ve videoya dönük anlatmak isteyince, animasyona geçiş yapmış oldum.

Birbirine çok yakın alanlar gibi gözükse de birden fazla alanla ilgilenmek (reklam senaryoları yazmak, yönetmenlik yapmak, animasyon çizmek) sizi yormuyor mu?

Meslek serüveninizden ve yer aldığınız projelerinizden de biraz bahseder misiniz? 1999 yılının sonunda Grafi2000 açıldı ve Varol Yaşaroğlu ile tanıştım. Animasyonun internet üzerinden yaygınlaşmasına ön ayak olan ve bana bu hevesi aşılayan da Varol Yaşaroğlu’dur. Onun sayesinde Grafi2000’de kendi yarattığım karakterleri aktarabileceğim bir sayfam oldu. Muhabbet kuşu ‘Can Can’ ve onun kedisinin maceralarını yansıttım. 2000’li yıllarda Noel Dayı adlı çizgi seriyi yapan; şu anda ise Varol ağabeyle ortak olan Berk Tokay’ın da içerisinde olduğu bir proje düşündük. İnternet ortamından çıkarak televizyonda bir şeyler yapmayı planladık. Grafi2000 komedi programı, hafta sonları Kanal D’de yayımlanmaya başladı. 2 yıl kadar

28

Bünyem istiyor. (Gülüşüyoruz J ) İçimde bir enerji var ve bu enerjiyi doğru şekilde harcamaya çalışıyorum. İçimizdeki zehri akıtmak için çeşitli yollara başvuruyoruz. Kimisi kitap yazıyor, kimi film çekiyor… İstediğim işleri yaptığım için hiçbiri zor gelmiyor, aksine çok eğleniyorum.

Sizce genç reklamcılara ya da amatör olarak senaryo yazan gençlere yeterince fırsat tanındığını düşünüyor musunuz? ‘Herkes, kendi fırsatını kendisi yaratır’ anlayışına sahip biriyim. Bir şeyi yapmayı çok istiyorsak, onunla ilgili


fırsat da yaratılır diye düşünüyorum. Nihayetinde 3. dünya ülkesinde yaşamıyoruz ve teknoloji çok fazla gelişti. Çok düşük bütçelerle yarışmalara katılabilir veya festivallerde yer alabilir herkes. Mert adındaki arkadaşımla ‘Çınar’ adında tarihi bir drama dizisi çektik. Bir çocuğun Osmanlı Devleti dönemlerine giderek zaman yolculuğu yaptığı ve oradaki maceralarını anlatan çocuk dizisi idi. Çınar dizisiyle birlikte, hevesli de olduğum bir işte piştiğimi düşünüyorum.

Coşkun ağabey ise çeşitli sebeplerden dolayı ayrılmak zorunda kaldı ve senaristlik görevini ben üstlendim.

Fırıldak Ailesi’ne özellikle 2 sezondan itibaren farklı bir mizah anlayışının geldiği ve sizin senaristliğe geçmenizle birlikte ayrı bir renk kattığınız yönünde yorumlar var. Bu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Fırıldak Ailesi fikri nasıl gelişti? Modern Genç Dergi okuyucularımız için bu süreci de anlatır mısınız? Çınar adlı diziyi çekerken Varol ağabeyin de hep yapmak istediği bir şey yapılmak istendi. Türk mizahının ne kadar kuvvetli olduğunun bilinciyle Simpsons Ailesi’ne de rakip olabilecek bir çizgi film düşündük. Asıl mizah bizde, Türkiye’de. Sorunu olmayan, rahat ülkelerde mizah olmaz. Nerede sorun varsa, orada mizah da vardır. Türkiye’de maalesef çizgi film sektörü yok. Son zamanlarda TRT Çocuk’un attığı adımlarla bu sektörün de önü açılmaya başlandı. Çizgi film senaryosu yazmak ise farklı bir mizah ve ayrı bir dinamiklik gerektiriyor bence. Fırıldak Ailesi için yazılan senaryolardan hiçbiri içime sinmedi ve bir kez de ben kaleme aldım. Yazdığım senaryo beğenildi ve güzel yorumlar aldım. Ancak hazırlanan proje için prime time (televizyonların en çok izlendiği 20.00 - 22.59 (22.59 dahil) arası saat dilimini kapsar) bir zaman belirlendiği için riske girilmedi. ‘Öyle bir geçer zaman ki’nin de senaristi olan Coşkun Irmak’la da anlaşıldı. 3 kişiden oluşan senaryo ekibiyle yola çıktık.

29

Türkiye’de yıllarca çizgi film yapılmadığı için, Türkiye şartlarına da uygun bir deneme atışı yapıldı. Dramadaki oyuncu mimiği, hareketi animasyonun yapısına uymadı. Bazı jest ve mimikleri yansıtmak zor oldu ve senaryo uygulanamadı. Daha basit, daha kompakt mizaha geçiş yapmak zorunda kaldık. Bu tarz yorumlar da seyircinin takdiri tabi.

Türk halkını güldürebilmek, aynı şeylere gülmelerini sağlamak hep zor olmuştur. Siz Fırıldak Ailesi olarak bu zorluğu nasıl aştınız? Türk halkının neye güleceğine dair tereddütlerimiz vardı. Bir tarafta Avrupa Yakası’nı izleyen, diğer tarafta ise İşler Güçler’i, Leyla ile Mecnun’u izleyen farklı bir skala var. Neye güleceklerini kestirmek çok da kolay olmadı. Herkesin farklı bir mizah anlayışı var ve özellikle de çizgi filmde neye güleceklerini bilmek zordu. Her deneme sonucunda kendimize de paylar çıkardık ve bazı sonuçlara ulaştık. Hala kafamda soru işaretleri var ve ‘daha iyisi nasıl olur?’ diye düşünüyorum. Daha mı hızlı olmalıyız? Yoksa seyirci ‘dur bakalım önce ben espriyi anlayayım, sonra sen diğer sahneye geç’ mi der,


kelimelere de yer vermekten kaçınmıyor. Bu yönde eleştiriler alıyor musunuz?

yoksa ‘Hayır bana hepsini yükle, espri ardına espri yap, ben her şeyi anlarım’ mı der? İnternet ortamında yayın yaptığımız için 2. seçeneği tercih ettim.

Komedi türünde bir projenin devamını sağlamak için neler yapılıyor? Siz bunu nasıl başardınız? Başardım mı, henüz bilmiyorum açıkçası. Total işler çok daha fazla tutuyor. İnternet seyircisini kaptığımı düşünüyorum ama yazmakta olduğum Fırıldak Ailesi Tv’de yayımlansa aynı şey olur mu, bilmiyorum. Çünkü Tv izleyicisi işten eve yorgun geliyor ve daha yavaş, daha anlaşılır şeyler istiyor. Yapılan esprilerde düşünerek yorulmak istemiyor, gülüp geçmek istiyor. Bazen totale göz kırpmak da yetmiyor; AB’ye göz kırpmak gerekiyor maalesef. Bu çok üzücü bir şey aslında. Ülkemizde birçok senarist var. Herkes belli bir kitleye göre yazmak istiyor ama sektör onları eritiyor. Bu yüzden pek çok senarist drama, komedi gibi türlerde istediği gibi yazamıyor.

Neden ‘Fırıldak Ailesi’? Türk halkı olarak aile yapısını içeren komedileri seviyoruz. Ekmek Teknesi, İkinci Bahar, Bizimkiler, Mahalle’nin Muhtarları da buna örnek dizileridir. Üç tane bekar arkadaşın yaşadıklarını kimse izlemez. O yüzden bizim çizgi filmimizin adı da Fırıldak Ailesi oldu. Adı da Fırıldak Ailesi olunca günü kurtarmanın peşinde olan karakterler çıktı ortaya.

Tabi bazen eleştiri alıyoruz. İnternet yayını da olsa argo kelimeler için ‘bip’ sansürünü kullanıyoruz. Ancak bazı noktalarda seyirciyi de irite etmiyor ve yapmacık durmuyor. Bu yüzden herkes rahatsız olmuyor. Eleştirilere karşı çıkanlar da oluyor. ‘Arkadaşım yetişkin dizisi, bizi rahatsız etmiyor’ şeklinde cevaplar da veriliyor.

Fırıldak Ailesi Türk aile yapısına uyuyor mu? Uyduğu noktalar da var. Türk insanı arasında üçün beşin derdinde olanlar var. Gültekin karakterinde de biraz bu var. Mesela; Atlantis’e seyahat ettiler ve farkında olmadan Atlantis’i buldular. Bir sürü macera yaşadılar. Ancak denizaltı sudan çıktığında ilk söylediği şey; ‘Neyse ben gideyim de servisi kaçırmayayım. Sonra metrobüsle dönmesi zor olur’. Düşündüğü ilk şey, para vermeden eve ulaşmak. Keza Sabri de öyle, hep işin kurnazlık kısmında.

Senaryolarınızı yazarken ilhamınızı nelerden alıyorsunuz? Gündemdeki konulardan. Doğal olarak senaryoyu yazarken gündem esprileri de yer alıyor.

İzleyici koltuğuna oturduğunuzda ve Fırıldak Ailesi’ni izlediğinizde ‘Bu bölüm çok iyiydi’ dediğiniz, çok beğendiğiniz bölüm hangileri?

Fırıldak Ailesi mahalle ağzını kullanıyor ve argo

30


Her bölüm senarist veya yönetmen için çok özeldir ancak ‘Burada çok iyi iş çıkarmışım’ dediğim bölümler var elbette. Mesela, Alaman Çikolatası ve Son Ödeme Tarihi (Mahmut Tuncer’in de yer aldığı) bölümleri. Televizyon sektörünü ti-ye aldığı için sistem eleştirisi olarak yayımlanan Fırıldak Tv bölümünü beğenirim. Herkesin anlamadığını düşündüğüm bölüm ise Baskıcı Recim.

çok sıkılırım.

10 yıl sonra Haluk Can Dizdaroğlu’nu nerede göreceğiz?

Tesadüftür ki ben de geçenlerde bunu düşünüyordum. Böyle bir soru sorulsa ‘ne derim?’ diye. Bir şey de buldum. Hatta çok güzeldi cevabım ama unuttum. İroni de burada sanırım. (Gülüyoruz) İşin ucu şuna dokunuyor: ‘Tutku’. İçinde tutku varsa zaten bir şekilde su akar ve yolunu bulur. İyi analiz etmek, iyi gözlem yapabilmek, farklı yerlere gitmek veya farklı insanlarla tanışmak çok önemli. Hani ‘çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?’ muhabbeti sorulur ya hep. Bazen çok okuyan diyorum, bazen çok gezen. Eve kapatmasınlar, yeni insanlarla tanışıp yeni şeyler öğrenmeye baksınlar. Çünkü yeni şeyler öğrenmek demek hep kendine bir şey katmak demek. Olaylara farklı açılardan bakmak lazım. Böyle yapınca da insan zaten kendi vizyonunu oluşturuyor. Herkes Hollywood ‘a özeniyor; ‘Ne güzel ne harika’ diye. Ama kendi ülkende bir şey yapacaksan eğer, Türkiye’de yaşıyoruz sonuçta, bu ülkeye göre bir şey yapılmalı. Önce kendi kültürlerini tanısınlar. Sıradanlıktan da uzaklaşsınlar. Ben ‘çok okusunlar çok izlesinler’ diyemem ama ciddi anlamda ne bulurlarsa okusunlar. Dostoyevski’den BİM broşürüne kadar. J J

Oldukça genç, mütevazi, doğal biri karşımda duruyor. (Her ne kadar okuyucularım an itibariyle bunu öğrenmiş olsalar da) Mizah veya drama yazanlara, senaristlik yapmaya başlayan çiçeği burnunda gençlere önerileriniz nelerdir? Var mı bu işin bir sırrı?

Şu anda proje aşamasında ancak Fırıldak Ailesi’ni sinema perdelerinde göreceksiniz çok yakında. Senaryosunu yazıp bitirdim. Her şey yolunda giderse bu yaz çekimlerine başlamak, en kısa zamanda da izleyicilerle buluşturmak istiyoruz. Bunun için de doğru anı bekliyoruz. Sonra başka hikayelerim var, onları da hayata geçirmek istiyorum. Drama türünde bir hayat hikayesi var. Bu hikaye gerçek; yani yaşanmış bir olaydan yola çıkacağım bunu yazarken. Bir şeyler yazmakta sorun yok. İnsan hissettiği sürece zaten yazabilir de. Ölene kadar da yazacağım.

Komedi türünde senaristlik yapıyorsunuz. Peki, bu sahip olduğunuz kişiliğinizle de örtüşüyor mu? Eğlenmeyi çok seven biriyim. Neredeyse hiç susmuyorum. Normalde de komik biri olduğum söylenir. ‘Can, iki dakika bir sus, ciddi ol’ diye söyleniyorlar. Fırıldak Ailesi’ni yazarken de çok rahatlıyorum. Bir oyun saham var, istediğim gibi at koşturuyorum. Diğer türlü

31


Peki, Haluk Can Dizdaroğlu kimleri okur? Özellikle takip ettiğin birileri ya da senaristler var mı? Doğruyu söylemek gerekirse kitap okumayı ilkokuldan sonra azalttım. Ama başka şeylerle kendimi desteklemeye çalıştım. Babam otomobil sektöründeydi ve onunla çok fazla yer gezdim. Farklı insanlar tanıdım ve okumanın açığını bu şekilde kapattım diye düşünüyorum. Sokak jargonunu, mahalle ağzını onlardan öğrendim. Yazdıklarıma da baktığınızda plaza insanlarını yazmıyorum. ‘Merhaba Metin Bey, Tuğba Hanım’ demiyorum. ‘Kamil ağbeyyy, naptınnn o işi’ şeklinde kaleme alıyorum. Türk halkı, mahalle olayını çok sevdiği için plazada işveren beyaz yakalıyı ne yapsın? Adam evine gelip peynir, karpuz yiyerek mahalleden bir şey izlemek istiyor. Çok fazla kitap okuyup böyle yerlere gitmeseydim, belki de bunu kaçıracaktım. Belki de daha sanatsal yönde gidecektim. Bugün ise halkın içinden geçen bir yolu tercih ettim. Bir de ruhum bunu istiyor. Hani daha elit durayım sergi sergi gezeyim değil de, aşağıda çocuklarla maç yapayım gibi şeylerin derdindeydim.

Şu an istediğiniz her şeyi yazabiliyor musunuz? Yoksa ‘Halk bunu da istiyor, bunu da yazmalıyım’ düşüncesiyle çelişiyor musunuz? Apple’ın ceosu, kurucusu Steve Jobs’un bir sözü var: ‘İnsanlar siz onlara verene kadar ne istediklerini bilmez. Biz tasarlayıp onlara ne istediklerini gösteririz’ demişti. Ben buna katılıyorum. Çünkü insanlar hakikaten ne istediğini bilmez. Bir şey görür televizyonda, ama onu istiyor mu istemiyor mu bilmez. Senarist de yarattığı

32

mizahı farklı bir hikayeyle insanların kafasına sokabilir ve sevmelerini sağlayabilir. Ben sıradanlığı kırmaya, istediklerimi yazmaya çalışıyorum. Seyirci anlarsa ne ala, anlamazsa da o zaman eleştiri alıyorum. Totali düşünerek yazmak istemiyorum. Algıları, kafaları biraz daha açalım istiyorum. Baskıcı Recim adlı bölümümüzde olduğu gibi birileri ‘en sevdiğim bölüm’ derken diğeri ‘bu bölümden bir şey anlamadım, sevmedim’ diyebiliyor! İnternet, sinema veya dizi izleyicilerinin beklentileri çok farklı. Ama şu ana kadar komedide istediklerimi yazdım ancak hala eksiklerim var. Schindler’in Listesi’ndeki final sahnesi gibi; ‘şu saati satsaydım bir kişi daha kurtarabilirdim’ anlayışının aynısını yaşıyorum. Bunu yapsaydım bir kişi daha güldürebilirdim. ‘Daha fazla insanı nasıl çekebilirim, daha fazla insanı nasıl güldürebilmek için neler yapabilirim?’ gibi kaygılarım var.

Modern Genç Dergimiz aracılığıyla son olarak gençlere söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? En zor soru bu. Gençlere diyorum ama ben de gencim zaten. J Keşfetmeyi öğrensinler diyebilirim. Görüş açılarını değiştirsinler, algılarını açsınlar, sağa sola baksınlar, kuşa böceğe, broşüre, kitaba veya bir şeylere bakıp farklı şeyler kapsınlar. ‘Bu adam nasıl yemek yer, bu insan niye ağlıyor?’ şeklinde empati yapsınlar. Bu illaki senaristlik ya da yönetmenlik için değil; her şey için geçerli. Gelecekte de hayattan keyif almak istiyorlarsa eğer; keşfetsinler, korkmasınlar, bir şeyler yapmayı denesinler. Bir de mutlu olacakları işi yapsınlar. En önemlisi o. Para her şey değil. (Şaka şaka para her şey)




SAĞLIKLI BESLENME Birçok uzmanın sağlık açısından beslenmenin önemine sürekli değindiği görülmüştür. Yaşlandıkça ortaya çıkan hastalıkların birçoğu yanlış beslenmenin sonucudur. İleri yaşın en büyük sorunu olan unutkanlık ve Alzheimer’ı en aza indirmenin yolu kendiniz için geliştireceğiniz beslenme yönteminizden geçer. Unutmayın ki beslenme şekli sadece Alzheimerı değil; birçok hastalığın risk seviyesini de düşürecektir.

OMEGA-3 Beyin faaliyetlerini güçlendiren omega 3 yağ asitlerinin en çok balıklarda, özellikle ton balığında bulunduğu düşünülür. Bütün bunların aksine, cevizde yüksek oranda omega-3 bulunmaktadır. Yani beslenmenizi düzenlerken omega-3’ü sadece balıklardan almak zorunda değilsiniz. Omega-3 kullanımını düzenli fiziksel aktiviteleriniz doğrultusunda yapmalısınız. Fazla alınan omega-3 yağı sonucunda, kilo alımı ve kan şekeri sorunlarıyla karşılaşabilirsiniz. Balık yağı haplarını önermiyoruz ama zorunluluğunuz varsa aile hekiminize veya beslenme uzmanına danışarak kullanabilirsiniz.

SEBZELER K vitamini bakımından zengin sebzeler, beyin gücünü arttırır ve konsantrasyonu geliştirirler. Brokoli, kuşkonmaz ve ıspanak konsantrasyonu arttırırken; kırmızı lahana da beyindeki hücre hasarlarını onarır. Dolayısıyla bu sebzeler düzenli tüketildiğinde, Alzheimer riskini azaltan sebzelerdir. Ispanak, B vitamini ve folat açısından zengindir ve diğer yapraklı sebzeler ile birlikte hafızayı güçlendirmek için tüketilebilir. B vitamini ve folat, vücudun ürettiği ve nöronlara zarar veren “homosistein” maddesine karşı beyni korur.

MEYVELER Antioksidan bakımından zengin olan yaban mersini, çilek, böğürtlen, hücre hasarına neden olan “serbest radikallere” karşı beyni korur. Bu meyveler aynı zamanda belleği güçlendirdiği bilinen “antosiyanin” adlı bir fitokimyasal içermektedir. Hafızayı güçlendiren ve beyni koruyan diğer meyveler arasında kırmızı üzüm, kivi, portakal ve elma ilk sıralarda gösterilmektedir.

35


HAFIZAYI GÜÇLENDIREN DIĞER BESINLER ÇIKOLATA Yüksek kakao içeren siyah (bitter) çikolata, endorfin salınımını arttırır. Endorfin seviyesi artınca beyindeki reseptörler aktifleşir ve konsantrasyon artar.

SÜT Birçok süt çeşidi vardır ancak hindistan cevizi ve badem sütü, hücre yenileme bakımından diğer sütlere göre daha iyidir. Hücrelerin oluşumunu hızlandırır ve zarar görmüş hücreleri onarır.

KURUYEMIŞLER Kabak çekirdeği ve ay çekirdeği içeriğinde bulunan mineraller uykusuzluğa iyi gelir, bu da zihnin gelişimi için gerekli olan dinlenme süresini uzatır.

KEPEKLI TAHILLAR B6, B12 vitaminleri ve folik asit içeren esmer pirinç, kepek ekmeği ve yulaf belleği korurken konsantrasyonu arttırır.

HAFIZAYI GÜÇLENDIREN ALIŞTIRMALAR BULMACA ÇÖZMEK : Düzenli olarak bulmaca çözmek unutulan kelimeleri tekrar hatırlamanıza ve bu şekilde de zihninizi faal bir şekilde kullanmanıza yarar. Haftada bir çözeceğiniz bulmacalarla beyin jimnastiği yaparsınız.

KITAP OKUMAK :

Okuyacağınız her kitap hafızanızı canlı tutar ve kelimeleri unutmanıza engel olur.

GÜNLÜK TUTMAK :

Beyin gelişiminde ve anıları hatırlamak için günlük tutun. İleriki tarihlerde tekrardan okuyacağınız bu günlük, unuttuğunuz anıları hatırlamanıza ve bu şekilde de beyninizdeki nöronların kullanılmasında önemli rol oynayacaktır.

SUDOKU : Sayılarla oynanana bu oyunu günde bir kutu yapacak şekilde oynarsanız, pratik düşünme ve hızlı karar verme yetinizi sürekli olarak uyarmış olursunuz.

36


KÜREK SPORU

Pek çok spor uzmanının yağ yakmada en etkili egzersizlerden biri olduğuna inandığı kürek çekme vücudunuzda; bacak kaslarınızı, karın kasınızı, sırt kasınızı ve kollarınızı olmak üzere birçok kas grubunu birden çalıştırır. Kürek çekerek kardio çalışabilir ve yüksek kalori yakabilirsiniz.

FAYDA 1

pek çok kas devreye girdiği için, duruş bozukluğu veya üst vücutta dengesiz bir kas gelişimi olan kişilerde, düzgün çalışılması durumunda gelişmeler gözlenmektedir.

Egzersiz sırasında dizlerinize ve eklemlerinize az yük biner. Bu özelliği sayesinde pek çok cardio ekipmanına göre artıları vardır. Eklem problemi olsun olmasın herkesin rahatlıkla kullanabileceği bir ekipmandır.

FAYDA 5

Alt ekstremite kasları / eklemleri itiş ve geri dönüş aşamasında aktif olarak harekette rol oynar. Bu sayede vücudun alt kısmı ve üst kısmı da çalıştırılmış olur.

FAYDA 2

Egzersizi uygularken çok fazla kas grubu devreye girdiği için normal bir cardio ekipmanına göre daha fazla kalori harcarsınız.

FAYDA 6

FAYDA 3:

Geriye gidişlerde ve öne gelişlerde kontrolü sağlamak için karın ve bel kaslarımız da devreye girer. Bu sayede karın ve bel bölgesi de aktif olarak hareketin içinde yer alır.

Harekete dahil olan eklemlerdeki, eklem açılarının (Range Of Motion) geniş ve doğru bir şekilde çalıştırılması sonucunda eklem sağlığı korunur.

FAYDA 7

FAYDA 4

Kürek çalışması her ne kadar kas çalışması gibi görünse de, oldukça iyi bir aerobik çalışmadır.

Üst vücutta çekme ve bırakma aşamasında,

37


EGZERSIZ SIRASINDA DEVREYE GIREN KASLAR

1. Evre Deltoids Trapezius Serratus Anterior Erector Spinae Rectus Abdominus Hamstrings Triceps Brachii Tibialis Anterior

2. Evre Deltoids Trapezius Teres Major Erector Spinae Serratus Anterior Quadriceps Hamstring Gluteus Maximus Gastrocnemius Soleus

38


3. Evre Brachialis Erector Spinae Quadriceps Gluteus Maximus Hamstrings Biceps Brachii Brachioradialis Gastrocnemius Soleus

4. Evre Trapezius Posterior Deltoid Teres Minor Brachialis Brachioradialis Extensor Carpi Ulnaris Latissimus Dorsi Pectoralis Major Biceps Birachii Flexor Carpi Ulnaris Quadriceps

5. Evre Trapezius Posterior Deltoid Brachialis Biceps Birachii Brachioradialis Gluteus Maximus Latissimus Dorsi Forearm Extensors Quadriceps

6. Evre Trapezius Rectus Abdominus Hamstring Anterior Deltoid Triceps Brachii Wrist Extensors Gastrocnemius

39



41


42


43


44


45


46



DNS & VPN Bu ayki teknoloji bölümümde, son zamanların güncel konuları olan DNS ve VPN konularına değineceğim.

DNS Nedir ? DNS, “Domain Name System” in kısaltması olup Türkçe “Alanadı İsim Sistemi” anlamına gelmektedir. Bu sistem ile internet alanı bölümlendirilip isimlendirilebilir ve bölümlendirilen parçalar arasındaki iletişim, kolaylıkla organize edilebilir. Her alanadının bir IP adresi karşılığı bulunmaktadır. DNS servisi bu IP adresi karşılıklarını kayıtlı tutar. İnternette bulunan her bir sunucunun erişilebilir olması için en az bir adet benzersiz IP adresine ihtiyacı vardır. Bu IP adresi ile internet üzerinde erişebilir duruma gelir. DNS servisi olmasaydı bir siteye erişmek istediğimizde kısa adını değil, o sunuya ait olan IP adresini girmemiz gerekecekti. google.com©’a girmek istediğimizde adres satırına yazmamız gereken IP adresi “173.194.116.196” şeklinde olacaktı. Fakat DNS sunucu bu IP adresini ve site adını sakladığı için google.com yazdığımızda direkt olarak bizi ilişkili olan IP adresinin bulunduğu sunucuya yönlendirmektedir.

Bu sistem nasıl çalışmaktadır?

DNS adresini de sağlamaktadır.

İnternet tarayıcımızın adres kısmına erişmek istediğimiz adresi yazarak aslında uzun, fakat sadece birkaç saniye sürecek yolculuğumuza başlıyoruz.

Adres satırına Google.com yazdığımızda bilgisayarımıza atanmış olan IP adresi ile İnternet Servis Sağlayıcısına bağlanıp, bilgisayarımızdaki DNS adresi ile girmek istediğimiz sitenin hangi IP üzerinde olduğunu sorgularız. Böylece erişmek istediğimiz site hangi sunucu üzerinde yayınlanmaktaysa, yaptığımız istek o IP adresinde bulunan sunucuya doğru yönlenmiş olur. DNS sunucular, internette yolumuzu bulabilmemizi sağlayan servislerdir.

Evimizde veya ofisimizde bulanan modemlerimizde İnternet Servis Sağlayıcıların bize atadığı bir IP adresi bulunmaktadır. Ayrıca bu IP adresini kullanabilmemiz için bir de DNS adresine ihtiyaç duymaktayız. Varsayılan olarak İnternet Servi Sağlayıcılar bize bu

Bazen girmek istediğimiz sitelere erişim olmadığı konusunda uyarılar görüntülenir. Bunun sebebi DNS sunucunun alan adı ile ilişkili IP adresini bulamıyor olması veya IP adresinin DNS sunucusundan servis sağlayıcı tarafından yönlendirilmiş olmasıdır. Dolayısıyla ulaşmak istediğimiz site yerine ya hata sayfası ya da yönlendirilen engellenmiştir sayfasını göreceğiz. Eğer ulaşmak istediğimiz servis sağlayıcımız tarafından engellendiğine dair bir uyarı sayfasına yönlendirilmişse, mevcut DNS’lerimizi değiştirerek sayfaya erişebiliriz.

48


Şimdi bir örnek ile DNS ayarlarını nasıl değiştirebileceğimizi görelim. Ağ bağlantılarını açmak için Başlat düğmesini, Başlat düğmesinin resmini ve sonra Denetim Masası’nı tıklatın. Arama kutusuna bağdaştırıcı yazın ve Ağ ve Paylaşım Merkezi altından Ağ Bağlantılarını Görüntüle’yi tıklatın. Değiştirmek istediğiniz bağlantıyı sağ tıklatın ve sonra Özellikler ‘i tıklatın. Yönetici izni gerekli Yönetici parolası veya onay istenirse, parolayı yazın veya onay verin.

Ağ İletişimi sekmesini tıklatın. ‘Bu bağlantı Aşağıdaki Öğeleri Kullanır’ın altında, İnternet Protokolü sürüm 4 (TCP/IPv4)’ü tıklatın ve sonra Özellikler›i tıklatın.

Tercih edilen DNS sunucusu ve Diğer DNS Sunucusu kutularında, birincil ve ikincil DNS sunucularının adreslerini yazın.

Bu adresleri internetten kolaylıkla bulabilirsiniz. Birincil ve ikincil DNS adreslerimizi değiştirip, açtığımız pencereleri Tamam tuşuna basarak kapatabiliriz. Bu işlemden sonra artık bilgisayarımız servis sağlayıcının vermiş olduğu varsayılan DNS adresleri yerine bizim belirlediğimiz DNS adreslerini kullanacaktır. Bu sayede erişmek istediğimiz siteleri, varsayılan DNS yerine belirlediğimiz DNS’ler üzerinde sorgulayacağı için daha önceden gelen engelleme uyarı sayfasını görmeyeceğiz. Eğer varsayılan DNS ayarlarına dönmek istiyorsak tekrar yukarıdaki işlemleri yaparak ‘DNS sunucu adresini otomatik olarak al’ seçeneğini seçip tekrar pencereleri Tamam tuşu ile kapatıyoruz.

DNS sunucusu adresini belirtmek için ‘Aşağıdaki DNS Sunucu Adreslerini Kullan’ı tıklatın ve sonra

49


VPN Nedir ? VPN, “Virtual Private Network” kelimelerinin baş harflerinin kısaltması olup Türkçe “Sanal Özel Ağ” anlamına gelmektedir. Basit olarak anlatmak gerekirse VPN’ler internet üzerinde kurulu bilgisayar veya sunucu gruplarından oluşurlar. Fiziksel erişimin mümkün olmadığı ağlara, internet üzerinden uzak erişimi sağlamaktadırlar.

Örneğin; İstanbul merkezli bir şirket düşünelim. Bu şirketin Ankara ve Konya’da şubeleri vardır ve bu şubelerin İstanbul’daki bilgilere direkt erişebilmesi istenmektedir. Bunun için fiziksel bir kablolama sistemi yapmak neredeyse imkânsızdır. Bunun için İstanbul merkeze bir VPN ağı kurulur ve uzaktaki Ankara ve Konya şubelerinin internet üzerinden bu ağa erişebilmesi sağlanır. Mesafe ne kadar olursa olsun, internete çıkış yapan her makine gerekli erişim bilgilerini biliyorsa bu özel ağa dâhil olabilir ve izin verilen bilgilere, programlara rahatlıkla erişebilir. Kurumsal kullanımının yanında bireysel kullanım için de kullanılan VPN servisleri mevcuttur. Kendi internet bağlantınızla erişemediğiniz site veya sistemlere erişmek için veya daha güvenli bir internet kullanımı için VPN servislerinden yararlanabilirsiniz. Evinizdeki internetten giremediğiniz bir siteye bir VPN servisiyle kolaylıkla erişebilirsiniz. Bunun nedeni VPN bağlantısıyla bir başka sunucu veya ağa bağlanmış olmanızdır. Dolayısıyla istediğiniz siteye bağlanırken sizin internet bağlantınız değil; erişim sağladığınız VPN sunucusunun IP adresi üzerinden bağlantı sağlanır. Bu bağlantınız sırasında gönderip aldığınız tüm bilgiler şifrelidir. Yani siz ordasınızdır, ama kimse bunu bilmemektedir.

50


VPN bağlantıları şifreli oldukları için gönderilen ve alınan bilgiler şifreli olarak transfer edilmektedir. Bu bağlantı süresinde meraklı gözler neler yaptığınızı göremeyeceklerdir. VPN bağlantıları çok kullanışlı görünse de, kusursuz sistem diye bir şey olmadığı gerçeği VPN için de geçerlidir. Bağlantılar bir başka makine üstünde sağlandığı için normal internet hızınıza göre yavaştır. Ayrıca sürekli sağlanabilecek VPN bağlantıları aylık ücretlere sahip olabilmektedir. Veya ücretsiz bazı sistemler hız kısıtlaması yapabilmektedir. VPN ile neler yapabiliriz? - İş yeri veya okula uzaktan bağlanmak için kullanılabilir - Yasaklı web sitesi veya sistemlere erişim için kullanılabilir - Yasal veya yasa dışı dosya indirmeleri için kullanılabilir - Gizliliği arttırmak ve güvenli bağlantı için kullanılabilir - Ülke bazlı hizmet veren sistemlere erişim için kullanılabilir

Ücretsiz bir VPN bağlantısı nasıl kurulur? İnternet üzerinde birçok sitede bulabileceğiniz VPN hizmetlerinin ne kadar güvenilir olduğunu muhakkak kontrol etmeniz gerekmektedir. Yaptığınız bağlantı sizi bir ağ ortamına sokacağı için, güvenli olmayan bir VPN servisi sizi korumasız bırakabilir. VPN bağlantısı için kullanılabilecek yazılımlardan biri OpenVPN’i sitesinden indirelim. config klasörünü bulup dosyalarımızı kopyalıyoruz.

32 bit : http://swupdate.openvpn.org/community/ releases/openvpn-install-2.3.4-I001-i686.exe 64 bit : http://swupdate.openvpn.org/community/ releases/openvpn-install-2.3.4-I001-x86_64.exe Programı indirip sistemimize kurduktan sonra OpenVPN’i açıyoruz. Şimdi bir VPN hizmetini nasıl kullanacağımızı görelim. İnternet üzerinde ücretsiz VPN hizmeti sağlatan sitelerden biri olan www.vpnbook.com ‘a girelim.

Programı çalıştırdığımızda sistem saatinin yanında kırmızı renkli simgesini göreceksiniz. Bu simgeye sağ tıklayarak çalıştırmak istediğiniz VPN bağlantısını seçebilirsiniz. Kullanıcı adı ve şifre bilgisi sorulduğunda vpnbook.com adresinden aldığımız bilgileri kullanmanız gerekmektedir. Şifre iki haftada bir değişmektedir. Bu yüzden belirli aralıklarla şifreyi kontrol etmenizde fayda var.

OpenVPN kısmına gelip uygun gördüğünüz bir sunucunun bilgilerini bilgisayarınıza indirin. İnen zip dosyasının içeriğini açın. İçerisinden 4 adet .ovpn dosya çıkacaktır. Bu dosyaları OpenVPN’de kullanacağız. Açtığımız dosyaları programın yüklendiği klasöre kopyalamamız gerekmektedir. ‘Bilgisayarım’ simgesi ile “C:\Program Files\ OpenVPN\” yoluna ulaşıyoruz. Bu dizin içerisinde

Yapacağınız bağlantılarda kişisel bilgilerinizi paylaşmamanızı öneririz.

Yapılan anlatımlar tamamen öğretici amaçlı olup oluşabilecek sorunları göz önünde bulundurarak kullanmanız gerektiğini hatırlatmak isteriz.

51


Merak ettiğiniz şeyler dahil her türlü önemli bilgi ve bilgilendirmeyi bu sayfalarda bulabilirsiniz.


Medya Mı? Medyanın sansüre uğraması ne kadar doğrudur? İşte bu soru, birçok kişi tarafından farklı şekilde cevaplanabilir. Bir grup, medyanın gerekli yerde ve zamanda sansürlenmesi gerektiğini düşünürken; bir grup ise medyanın hiçbir koşulda sansüre uğramamasını savunmaktadır. Peki, hangi tarafın düşüncesi daha uygundur ya da sansüre farklı bir bakış açısıyla yaklaşmamız mı gerekir? Öncelikle sansürün bir engelleme olduğunu bilmek gerekmektedir. Genellikle toplum tarafından bilinmesi istenmeyen konularda hükümetlerin getirdiği yasaklamalar ön plandadır. Bir nevi yasaktır. 80’lerde kitap, 90’larda tiyatro oyunları, 2000’lerde televizyon kanalları veya programlar ve günümüzde de internet sansürleri boy göstermektedir.

Bakıldığı zaman geniş kitlelere hitap eden her türlü yayın, zamanının şartlarına göre sansüre uğramıştır. Bundaki en büyük etki hükümetlerdir. Sansüre uğrayan her şey hükümet karşıtı veya yanlış olarak değerlendirildiği için ya yayınlanmamıştır ya da yayından kaldırılmıştır. Her yeni sansürde görülmektedir ki, yasaklamalar toplumların bilgilenmesini engellemek için yapılmış etkili hamlelerdir. Çünkü bilgi güçtür ve ‘herkesin bilmemesi’ gerekir. İşte bu ‘herkesin bilmemesi’ ilkesiyle hükümetler yaptıkları hamleleri veya yapacakları hamleleri gizli tutmak için belli başlı sansürlemelere giderler. Bu tarz sansürlere dış sansür diyebiliriz. Bir diğer sansür şekli de hükümetlere kalmadan

medya patronlarının çalışanları üzerinde, baskı ve kısıtlamalar vasıtasıyla yayınlanmasını engelledikleri bilgiler olarak görebiliriz. Buna kurum içi sansür diyebiliriz. Önceki sayılarımızda medya patronlarının çıkarları için medyayı propaganda aracı olarak kullanabileceklerini ifade etmiştik. Sansür, medya patronunun işine yarıyorsa bunu kullanacaktır. Kurum içi sansürlerin aşırı olanları da vardır. Bu durumda çalışanların üzerinde bezdiri (mobbing) uygulayarak bir takım yaptırımlar yapan yöneticiler de olabilir. Dış ve iç sansürü kabaca ifade ettik. Peki, sansür gerekli mi? Öncelikle Anayasa’daki Temel Hak ve Özgürlükler’le ilgili kanundaki Basın Hürriyeti’ne (Madde 28) bakalım.

Basın hürriyeti MADDE 28. – Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27’nci maddeleri hükümleri uygulanır. Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar. Tedbir yolu ile dağıtım hâkim kararıyla; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Dağıtımı önleyen yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkime bildirir. Yetkili hâkim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, dağıtımı önleme kararı hükümsüz sayılır.

Bu madde de belirtildiği gibi devlet gerekçe belirttiği zaman (genelde devletin belirttiği gerekçe kaale alınır) yayın durdurma, yayına müdahale etme, bu yayını yayan, basan, hazırlayan her kişi ve kuruma yaptırım uygulayabilmektedir. Sansür kısa sürede uygulanabilirken, sansürün kaldırılması çok uzun zaman almaktadır. Bu da bilginin topluma geç ulaşmasına neden olmaktadır. Geç gelen

53


bilgi, bilgi sahipleri için eski; toplum için yeni bilgi olarak görülecektir. Buna ufak bir örnek vermek gerekirse; yapılacak yatırımların sansürü uygulayan kişilere daha önce ulaşıp o yatırımları yapmasını ve diğer insanlardan daha önce altyapısını kurarak yatırım yapılacak durumlarda tekelleşmesi kaçınılmazdır.

ne hükümetler ne de medya patronları sansür veya yayın yasağı koyamamaktadırlar. Ülkemizde medya sektörü çok geç başlamıştır. Bu, yeni gelişmekte olan ülkelerde görülebilecek bir durumdur. En eski televizyonlardan biri olan BBC 1922’de, TRT ise 1968’de kurulmuştur. Aradaki 40 yıllık birikim İngiliz kanallarının Türk kanallarına göre daha kaliteli olduğunu gösterecektir. İngiliz kanallarında sansür uygulaması yapılmamaktadır. Buna karşın Türkiye’de gelişmekte olan medya, birçok sefer sansüre uğramıştır. 1980’de sıkıyönetim ilanını TRT’den izleyenler, televizyonlarda yapılan ilk sansürle karşılaşmıştır.

Diğer ülkelerde de belirli durumlarda sansür ve yayın yasakları uygulanmaktadır. Ancak bu durum, ülkelerin gelişmişlik durumlarına ve medyaya göre farklılık gösterir. Medyaya Göre Sansür ve Yayın Yasakları Nasıl Oluyor?

‘Özgür Medya’ ifadesinin gerçekten kullanıldığı birkaç ülke bulunmaktadır. Bu ülkelere bakıldığında okuryazar oranının çok yüksek olduğu görülmektedir. Haritada da açık mavi olan yerlerde basın özgürlüğünün olduğu, renklerin koyulaştığı yerlerde ise basın özgürlüğünün kısıtlandığını görüyoruz. Bunu eğitim düzeyi haritası olarak da görebiliriz.

Öncelikle teknoloji ve haberleşme imkanları bakımından kısıtlı olan bölgelerde, medya organlarının ulaşabileceği bilgiler de kısıtlı olacaktır. Bu nedenle herhangi bir sansür uygulaması da gerekli görülmeyecektir. Bu tarz

Türkiye’de yeni olan medya sektörü, diğer ülkelerin gelişmişlik ve eğitim düzeylerine bakıldığında daha çok yol sarf etmelidir. -----------------------------------------------------bezdiri (mobbing) : İş yerlerinde, okullarda vb. topluluklar içinde belirli bir kişiyi hedef alıp, çalışmalarını sistemli bir biçimde engelleyip huzursuz olmasına yol açarak yıldırma, dışlama, gözden düşürme

Az Kısıtlamalı

Çok Kısıtlamalı

yerler, teknoloji ve haberleşme yönünden geri kalmış ülkelerdir. Medyaya yatırım yapmaktan ziyade ihtiyaca yönelik yatırımlar yapılır.

sansür : Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin yayınının ve gösterilmesinin izne bağlı olması, sıkı denetim

Medya kuruluşlarının devlete ait oldukları ülkelerde ise genellikle yayınlar yasaklanmaz ancak yayınlanmaması gerektiğini düşündükleri haberleri veya programları yayınlamayarak sansür uygularlar. Gelişmişlik Düzeyine Göre Sansür ve Yayın Yasakları Nasıl Olur? Gelişmiş ülkelerin çoğunda teknoloji ve haberleşme kanunları birçok sefer değiştirilerek şu anki düzeylere gelmiştir. Ayrıca eğitim seviyesi yüksek ülkelerde, medya eğitimi almış olan bireyler bulundukları topluma karşı sorumluluklarını bildikleri için sansür ve yayın yasaklarına sert tepkiler gösterirler. Bu nedenle

54


Didem YALÇIN - Kitaplık / Kocan Kadar Konuş Evrim ŞİRİN - Evrim’in Sanat Güncecsi Ömer KILIÇARSLAN - Sinema Bilge BÜLBÜL - Röportaj / Haluk Can DİZDAROĞLU Liva DAYAN – Kelebeğin Modası Mehmet ULUCAKLI - Fotoğraf Can BEKCAN - Medya Okuryazarlığı Onur KORKMAZ – DNS & VPN Ajans CBC Medya Hizmetleri – Sağlık

55


DESTEKÇİLERİMİZ @hulyasarccek1

@akuygurr

@ttfenomen

@Fashiondiaries3

@tuanatugba

@sevgikultay

@secilyakin

@tarkan_cinar

@betul_kurucu

@burakdipli

@UmarsizArsiz

@cansuyilmaz13

@aniluyg

@siderasenov

@Aktif52

@sergullozk

@Exusher

@mavigrupfethiye

@meryemerata

@GldenGney2

@salih_kuscuoglu

@denizerdinc1905

@Kralsisman

@tolgaalan6

@kendirli_merve

@haticelivaoglu

56


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.