Kultura Dergi Ocak 2016

Page 1

OCAK 2016 / Sayı: 11

‘‘Oyunculuğun sonu olduğunu düşünmüyorum ve sürekli öğrenmeye devam ediyoruz.’’

14

NESLİHAN YELDAN

20

ELİF ÜRSE & YELDA BASKIN

32

2015 YILINDA KAYBETTİKLERİMİZ


EDiTO

HOŞGELDiN 2016 Bu satırları okurken çoktan 2016 yılına girmiş olan tüm okurlarımıza mutlu ve sağlıklı yeni bir yıl dilerim. Her yılbaşında olduğu gibi bu yıla da yeni başlangıçlar ümidiyle giriyoruz. Özellikle ülke gündemi olarak çok yoğun ve yorucu bir yılı geride bıraktığımız düşünülecek olursa buna ihtiyacımız olduğunu da düşünüyorum. 2016 bize de yeni heyecanları beraberinde getiriyor. Kultura Dergi’nin bünyesinde bulunduğu Diptera Film ailesi olarak biz de yeni yıla girmeden hemen önce hayata geçirdiğimiz ilk işlerden birisi olan Kayısı adlı kısa filmimizi internetten izleyicilerin beğenisine sunmuş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Erdem Yaşar facebook.com/kulturadergi twitter.com/KulturaDergi

www.dipterafilm.com diptera@dipterafilm.com

Yeni yılın ilk sayısında okurlarımızın tiyatroya doyacakları 2 röportajla karşınızdayız. Türkiye’nin en başarılı oyuncularından olan ve birçok önemli tiyatro ekolünde sahne almış olan Neslihan Yeldan, bizi kırmayarak sorularımızı yanıtladı. Ayrıca Hizmetçiler oyunundaki performanslarıyla birçok ödüle layık görülen başarılı 2 oyuncu Elif Ürse ve Yelda Baskın da bizi kırmayarak bu ay dergimizde konuk olmayı kabul etti. 2015 yılı bütün güzel hatıralarının yanında birçok ünlü ismi de ne yazık ki aramızdan aldı. Biz de geçen yıl olduğu gibi geride bırakacak olduğumuz yılda aramızdan ayrılan önemli sanatçılarımızı son bir kez daha anmak ve neler yaptıklarını hatırlamak için dergimizde kendilerine yer ayırdık. Ayrıca üzerinde yaşadığımız toprakların ne kadar fazla kültüre ev sahipliği yaptığının bir kanıtı niteliğinde olan ve bu topraklarda ne kadar farklı kültürün bir arada yaşadığını bize tekrar hatırlatacak olan Anadolu’nun En Eski Kiliseleri dosya konumuza da göz atmanızı tavsiye ederim. Şimdiden neşe dolu bir yıl geçirmeniz dileğiyle...

0216 469 17 72 Marmara cad. Merve apt. 25/1 D:11 Kozyatağı, Kadıköy, İstanbul

Genel Yayın Yönetmeni: Erdem Yaşar Yazı İşleri Müdürü: Emir Bozkurt Editör: Emin Eren, Gülşan Karademir, Tuna Akşen

Görsel Yönetmen: Gülay Sağ İletişim: info@kulturadergi.com bulten@kulturadergi.com


iÇiNDEKiLER OCAK 2016

14

NESLİHAN YELDAN Ünlü oyuncu ile son projeleri ve oyunculukla ilgili keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

4

20

ELİF ÜRSE & YELDA BASKIN

ANADOLU’NUN EN ESKi KiLiSELERi

Hizmetçiler oyunu ile ödülleri paylaşan başarılı oyuncular ile tiyatro konuştuk.

Anadolu toprakları üzerinde yer alan en eski kiliseleri sizler için derledik.

11

32

14

DOSYA KONUSU ANADOLU’NUN EN ESKİ KİLİSELERİ

HABERLER LEZZET OSKARI ÖMÜR AKKOR’UN

HABERLER MÜZiĞiN EFSANELERi SPOTIFY’DA

HABERLER RAKAMLARLA TÜRK GEZGiNLERiN PROFiLi

RÖPORTAJ NESLİHAN YELDAN

6 8

HABERLER ANKARA’DA BACH RÜZGARI

38

20

RÖPORTAJ ELiF ÜRSE & YELDA BASKIN

DOSYA KONUSU 2015 YILINDA KAYBETTİKLERİMİZ

38 50 54

KİTAP SİNEMA

KULTURA

3


iDiL BiRET YILIN iLK KONSERiNi KADIKÖY’DE VERECEK

Klasik müziğin dünya çapında en önde gelen piyano virtüözlerinden İdil Biret 2016 yılının ilk konserini Kadıköy Belediyesi Süreyya Operasında verecek. İdil Biret 4 Ocak Pazartesi günü Kadıköy Süreyya Operasının konuğu olacak. Saat 20:00’de başlayacak konserde Alman barok müzik bestecisi Johann Sebastian Bach’ın eserlerinden oluşan bir repertuvar sunacak olan sanatçı programına dair şöyle konuştu: “Küçüklüğümden beri Johann Sebastian Bach benim için ‘Müzik’ demekti. Bach’ın ‘Wohltemperierte Klavier’ (İyi Akortlanmış Piyano) adlı eserinin ilk cildindeki birinci ve ikinci prelüdleri evde annem hep çalardı. Mithat Fenmen ile 1946 yılında Ankara’daki evimizde ilk karşılaştığım gün, bu eserleri kulaktan dolma ona çalmıştım. Dersler başlayınca ise Mithat Amca ile çalışmak benim için zevk kaynağı oldu. Güçlü sezgileriyle benim gibi ufak bir çocuğu (o zaman beş yaşında bile değildim henüz) hiç sıkmadan, belli olmayan bir disiplinle çalıştırıyordu. Bazen mükafat olarak bana plaktan Bach’ın eserlerini dinletiyordu. Bunlardan en çok anımsadığım bir icra Edwin Fischer’in Wohltemperierte Klavier’in II. defterinden 12. Prelüd ve Füg’ü olmuştu. 78’lik taş plağı bir dersten sonra dinlemiş ve bu esere hayran olmuştum. Eve dönünce de Prelüd’ü ezberden hemen çalabilmiş fakat, Füg’ün değişik seslerini kafamda duyduğum halde o zamanki tekniğimle piyanoda pek çıkaramamıştım. O Prelüd ve Füg, hocam Mithat Fenmen’in 100. doğum yılında ona ithaf ettiğim bu Bach konserinin programında yer alıyor.”

iSTANBUL KIŞLARINA YOLCULUK

LEZZET OSKARI ÖMÜR AKKOR’UN

Dünyanın en iyi yemek kitaplarının yarıştığı, ünlü şeflerin lezzetlerinin buluştuğu ve kitap dünyasının ‘Oskar’ı sayılan, ‘Gourmand World Cookbook Awards’ yarışmasına Türkiye’nin en iyi kitabı ‘İlk Dönem İslam Sofrası’ seçildi. Ömür Akkor; Osmanlı ve Türk yemek kültürü üzerine yazdığı birçok kitabın yanı sıra, bazen sadece hurmayla, bazense su içerek karnını doyurmuş bir Peygamberin düsturundan yola çıkarak hazırladığı ‘İlk Dönem İslam Sofrası’ adlı kitap ile ‘Arap Yemek Kültürü’ kategorisinde birinci oldu.

4

KULTURA

Fotoğraf tarihçisi ve koleksiyoncusu Cengiz Kahraman’ın geçen bahar ayında Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “İstanbul Kış Günlüğü” kitabından esinlenerek hazırlanan “İstanbul Kış Günlüğü Sergisi”, İstanbul’da yaşanan en ağır kışlar olan 1929 ve 1954 kışlarını daha önce hiç görmediğiniz görsellerle anlatıyor. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ve Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi (CKM) işbirliğiyle hazırlanan sergide İstanbul’un binbir yüzünden biri “karlı” günler gözler önüne seriliyor.


AÇIKEKRAN’DA “SINIRAŞIRILIKLAR ÜZERiNE”

BiR USTA BiN USTA’DA 7. DÖNEM Anadolu Sigorta’nın 2010 yılında hayata geçirdiği ‘Bir Usta Bin Usta’ Projesi, yedinci yılında da kaybolmaya yüz tutan meslekleri canlandırmaya, birbirinden yetenekli ustalar yetiştirmeye devam ediyor. 6 yılda 30 mesleki eğitim düzenleyen Anadolu Sigorta, 2016’da açacağı kursları belirledi. Projenin yedinci yılında Adana’da ‘Ahşap Oyma’, Kırklareli’nde ‘Poyralı Köyü Dokuma’, Konya’da ’Keçecilik’, İstanbul’da ’Sıcak Cam Yapımı’ ve Trabzon’da ‘Kemençe Yapımı’ kursları düzenlenecek.

Açıkekran Yeni Medya Sanatları Galerisi, Ali Akay küratörlüğünde, insan odaklı çalışmalarında dijital teknolojileri ustaca kullanan video virtüözü URSULA BIEMANN’ın “SINIRAŞIRILIKLAR ÜZERİNE” sergisine ev sahipliği yapıyor. İsviçreli sanatçı Ursula Biemann, küresel dünya insanlarının farklı coğrafyalara rağmen yaşadıkları ortak sorunları, dokümanter bilgi ve estetiği ortak enstrüman olarak kullanabilen video sanatı aracılığıyla anlatıyor. Sınırlarla bölünen dünya coğrafyasının iklim sorunları, geçinme, göç ve sürdürülebilirliğe dayanan güncel konjonktüründe doğa ve yaşanan coğrafya, yaşamı belirleyen en önemli parametreler olarak izleyiciye betimleniyor. Biemann, imgeleri dökümante edercesine natüralist bir yaklaşımla ele alırken, kullandığı grafik, dil ve estetik bakışıyla üsluplaştırıyor.

BUGÜNÜN BAKIŞ AÇISIYLA TARiHiN “iZ”i Kadir Has Üniversitesi bünyesindeki çağdaş sanat merkezi Galeri KHAS’ta açılan, küratörlüğünü Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ın yaptığı Galeri KHAS’ta “Gizli/dir Görüntü” isimli yeni bir sergi açılıyor. Küratörlüğünü prof. Dr. Hasan Bülent kahraman’ıun yaptığı ve “Gizli/dir Görüntü” başlığını taşıyan sergide Dr. Erhun Şerbetçi’nin büyük ölçekli fotoğrafları yer alacak. Küratörlüğünü Kadir Has Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ın yaptığı Galeri KHAS’ın düzenlediği üçüncü sergi olacak olan “Giz/li/dir Görüntü”, 7 Ocak-4 Mart 2016 tarihleri arasında Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü’nün çağdaş sanat merkezi Galeri KHAS’ta görülebilecek.

KULTURA

5


Uluslararası seyahat arama sitesi momondo’nun 2015 yılında yaptığı araştırmalar, Türk turistlerin davranışlarını, eğilimlerini, beklentilerini, tatil sırasında ve tatil dönüşü hissettiklerini ortaya koyuyor. Türklerin uçak bileti seçerken en çok dikkat ettiği nokta bilet fiyatı. Yüzde 56’mız, diğer faktörlerden bağımsız olarak en uygun fiyatlı uçuşu seçtiğini söylüyor. Fiyata en çok dikkat edenler 36-55 yaş grubundakiler, en az dikkat edenler ise 18-22 yaş arasındaki gençler. Yüzde 37’mizin tercihini belirleyen en önemli ikinci faktör ise uçuşun direkt olup olmaması. Diğer yandan araştırmanın yapıldığı 15 ülke arasında Çinlilerin ardından puan/mil kazanmayı en çok önemseyen ikinci ülkeyiz. Türk tatilciler için otel seçerken de en önemli kriter fiyat. Katılımcıların yüzde 51’i fiyatın kendileri için çok önemli olduğunu belirtirken; oran erkeklerde yüzde 54, kadınlarda ise yüzde 48 seviyesinde. Yüzde 36 ile en çok dikkat edilen ikinci nokta, otelin gidilecek şehirde ziyaret edilecek tarihi veya turistik noktalara yakın olması. Türk turistler, bu oranlarla otellerinin özel

6

KULTURA

bir konsepte veya farklı bir dekorasyona sahip olmasına Çinlilerden sonra en çok önem verenler. Türklerin yüzde 30’u, tatil dönüşü daha aktif bir hayata adım atmaya ve spora başlamaya karar veriyor. Yüzde 22’miz tatile çıktığında geçmişte yaptığı hatalarla yüzleşiyor ve dönüşte daha iyi bir arkadaş, eş veya ebeveyn olacağını söylüyor. Araştırma katılımcılarının yüzde 8’i tatile çıktığında çocuk sahibi olmaya karar verirken, yüzde 2’miz tatilde eşimizden boşanmaya karar veriyor. Türklerin çoğunluğu, yani yüzde 66’sı, seyahate çıktıklarında kendilerini daha mutlu ve pozitif hissediyor. Tatilin sağlıklarına iyi geldiğini düşünenlerin oranı ise yüzde 43. Bununla birlikte ilişkiler de genelde seyahatlerden olumlu etkileniyor; katılımcıların yüzde 35’i partnerleriyle ilişkilerinin güçlendiği kanısında. Türklerin yüzde 23’ü tatilde daha sosyal olduklarının altını çizerken, yüzde 20’lik bir kesim ise libidolarında bir artış olduğunu belirtiyor. Bu sonuçlara göre Türkler diğer ülkelerin vatandaşlarına kıyasla tatilde libidosu en fazla yükselenler. Seyahat arama sitesinin yaptığı anketlerden çıkan bir diğer çarpıcı

sonuç da şu: Türklerin yüzd bu oran erkeklerde yüzde 4 aşkı deyince dünya üzerind yarışamıyor. Benzer bir dur geçerli. Yüzde 13’ümüz tek söylüyor ve bu oran ile d alıyoruz.

Dünya genelinde turistlerin gittikleri şehri yürüyerek gez yüzde 56’lık oranla Çinlilerin ikincisi. Türk tatilciler ziyare gezmeyi en çor tercih ed Tatilde arabayla gezme ko oranla ABD’nin ardından dü

Türklerin yüzde 40’ı tatild aştıklarını söylüyor. Bütçele yüzde 38 iken, bu oran ka 10’luk bir kesim ise tatild harcıyor.

Türkiye’de yaşayan her üç sendromundan muzdarip. A kişiden 34’ü tatil dönüşü ken hissettiğini söylüyor. Bu or gençlerde yüzde 40’a kada veya okula dönmekte zorl yüzde 72.

Tatilden keyif almak için en ç mevsim koşullarına göre g katılanların yüzde 32’si “H keyfini çıkaramam” diyor. İk


de 37’si tatil aşkı yaşıyor ve 42’ye kadar çıkıyor. Yani tatil de hiçbir millet Türkler ile rum evlilik teklifleri için de klifi seyahatteyken aldığını de dünyanın zirvesinde yer

en çok tercih ettiği yöntem zmekken, Türkler bu konuda n ardından listenin sondan et ettikleri şehri otomobille denler arasında yer alıyor: onusunda ise yüzde 38’lik ünya ikincisi konumundayız.

“Kalacağım şehrin rahatlamamı sağlayacak güzel imkanlar olması önceliğimdir” diyenler yer alıyor. “Kaldığım otelin, ziyaret ettiğim restoranların veya kullandığım turizm acentasının iyi hizmet sunması iyi bir tatil için şart” diyenlerimizin oranı ise yüzde 30. Araştırmanın yapıldığı 15 ülke arasında iyi servise ne çok önem veren ülke konumundayız. Yine yüzde 30 oranında kişi, tatilimizin her şey dahil formatında olmasının şart olduğunu düşünüyor. Araştırmanın yapıldığı 15 ülke arasında her şey dahil tatili en çok tercih eden ülke konumundayız. Bu dört koşulu, yüzde 26’yle birlikte seyahat ettğimiz kişilerle kaliteli vakit geçirmek yer alıyor. Midemize düşkünlüğümüz, tatile yönelik beklentilerimizi de etkiliyor. “İyi yemek varsa tatil güzel geçer” diyenler yüzde 26 oranında. Bu oran, “Kalacağım şehrin zengin bir kültürel birikime sahip olması şart” diyenlerden yüzde 6 oranında daha yüksek.

Diğer yandan araştırma, erkeklerin yüzde 9’u, kadınların ise yüzde 12’si alışveriş imkanı kısıtlı olan şehirlere gitmeyi istemediğini söylüyor. Gece hayatına ise daha çok erkekler önem veriyor. İyi parti imkanları erkeklerin yüzde 11’i, kadınların ise yüzde 6’sı için olmazsa olmaz. Benzer şekilde erkekler, yeni insanlarla tanışmaya da kadınlardan yüzde 4 oranında daha fazla önem veriyor.

deyken ayırdıkları bütçeyi erini aşan erkeklerin oranı adınlarda yüzde 42. Yüzde de beklediğinden az para

ç kişiden biri Tatil dönüşü Araştırmaya katılan her 100 ndini mutsuz veya depresif ran, 18-22 yaş grubundaki ar çıkıyor. Tatil dönüşü işe luk yaşayanların oranı ise

çok istediğimiz şey, havanın güzel olması. Araştırmaya Hava güzel olmazsa tatilin kinci sırada ise yüzde 31’le

KULTURA

7


ANKARA’DA BACH RÜZGARI Avrupa’nın en eski Barok Müzik topluluğu Hortus Musicus’un efsanevi kemancısı ve direktörü Andres Mustonen, caz quarteti ile Ankara’ya ilk kez geldi. Fransız Kültür Merkezi ve Estonya Büyükelçiliği desteği ile gerçekleşen “Bach Günleri” kapsamında Bach Caz yorumları ile sahne alan Mustonen Art Jazz Quartet, Next Level’da sanat severlere unutulmaz bir gece yaşattı. İki yüz elliyi aşkın seyirciye müzik ziyafeti yaşatan topluluk, türkçe şarkılardan da örneklerin yer aldığı canlı performansları ile büyüledi.

‘‘GÜNLÜK SESLER” ANAMED’DE SERGiLENECEK Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED), yeni sergisini günlük seslere ayırdı. Günlük Sesler, ziyaretçileri kent yaşamına dair çeşitli seslerin yanı sıra gündelik hayatta dikkatten kaçan seslerle de buluşturacak. Farklı bölümlerden oluşan sergi, “Birey içinde bulunduğu ses ortamını nasıl algılar?” sorusu ile başlayıp günün temposunda kaybolan sesleri ayrıştırabileceğimiz etkileşimli bir yerleştirme ile devam ediyor. Sonraki bölümde, senaryo ve kurgusu Vassilis Danellis, hareketli görselleri Hürcan Emre Yılmazer’e ait “Şehirde Yine Bir Gün” adlı ses yerleştirmesi, sokakta kaydedilen sesleri ve efekt tasarımlarını ziyaretçilerle buluşturuyor.

8

KULTURA

AÇIK RADYO KONUŞUYOR: iLK YiRMi YIL Açık Radyo’nun 20. yılı vesilesiyle girişilen “Açık Radyo Kitaplığı”nın üçüncüsü “Açık Radyo Konuşuyor: İlk Yirmi Yıl” çıktı. Encore Yayınları tarafından yayımlanan kitap, dinleyici ve programcıları ile sürekli devinen radyonun macerasını yıl yıl ortaya koyuyor. Kitabın radyonun ilk günkü açılış yayınından başlayarak her yılın “Radyo’ya göre” öne çıkan özelliklerini yansıtan yayınlarına, yazılara, etkinliklere yer veren farklı bir döküm. Çizimlerini Turgut Yüksel’in hazırladığı kitapta, Açık Radyo Kitaplığı’nın tümünde olan QR Kod uygulamasıyla müziklere ve yirminci yıl kitabına özel olarak eklenmiş “On Translation: Açık Radyo” film linki de mevcut.


ENRICO MACIAS YENiDEN iSTANBUL’DA

Sesi ve karizması ile tüm dünyada kalabalık bir hayran kitlesi bulunan Enrico Macias, 2015’teki konserinin ardından yoğun istek üzerine yeniden geliyor. Konserleri olay yaratan Macias, 14 Nisan 2016’da Zorlu PSM’de müzikseverlerle buluşacak. 1961 yılında Cezayir Bağımsızlık Savaşı kızışırken, eşi Suzy ile Cezayir’i terk edip Fransa’ya sürgüne giden Macias, 1967 yılından bugüne yaptığı yüzlerce kayıt, 7 albüm, oynadığı 10 film ve dizi ile adını tarihe altın harflerle yazdırdı. ‘Zingarella’, ‘La Guitare’, ‘Aie, Aie, Aie’, ‘Solenzara’ ve ‘La Femme De Mon Ami’ gibi onlarca unutulmaz şarkısıyla tüm dünyada gönülleri fethheden Enrico Macias, 80’e yakın şarkısının büyüleyici melodileriyle de Türkiye’de fırtınalar estirdi.

ViRTÜÖZLERDEN MUHTEŞEM TÜRKÜ ZiYAFETi

İş Sanat sezonun merakla beklenen özgün projesi VirtüÖz Türküler’e ev sahipliği yaptı. Türkülere getirdiği güçlü ve özgün yorumuyla Kubat, klarnetin duygu dolu nefesi Hüsnü Şenlendirici, MIDEM ve Diapason d’Or gibi saygın ödüllerin sahibi duayen piyanistimiz Hüseyin Sermet ve ülkemizi dünya çapındaki orkestralarda başarıyla temsil eden yetenekli kontrbas sanatçımız Fora Baltacıgil İş Sanat izleyicisine unutamayacakları bir konser yaşattı. Her biri kendi alanında değerli dört isim Çorum’dan Trabzon’a, Urfa’dan Çanakkale’ye, Bolu’dan Erzurum’a ülkemizin çeşitli yörelerinden en sevilen türküleri Batı müziği enstrümanları eşliğinde seslendirdi.

HALDUN DORMEN: “TÜRK TiYATROSU EN PARLAK DÖNEMiNi YAŞIYOR” İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Drama ve Oyunculuk Bölümü’nün düzenlediği etkinliğe konuşmacı olarak katılan Haldun Dormen, Türk tiyatrosunun bugünkü durumunu değerlendirdi. Konuşmasında Türk tiyatrosunun şu anda en parlak dönemini yaşadığını vurgulayan Dormen, “Ben bu konuda şaşırtıcı bir cevap vereceğim. Çünkü herkes tiyatro bitti, tiyatro yok, tiyatro gitti, tiyatro artık olmayacak gibi laflar ediyor. Ben bunun tam aksini düşünüyorum. Bence Türk tiyatrosu en parlak devrini yaşıyor şu anda. Bir çok insanın dudak büktüğü, beğenmediği alternatif tiyatrolar bence Türk tiyatrosunun istikbali. Çünkü ister istemez bir takım yönetmenler yetişiyor,” şeklinde konuştu. Şu anda İstanbul’da çok sayıda alternatif tiyatro bulunduğundan söz eden Dormen şunları söyledi: “Yapılan alternatif tiyatroların oyunları harika demiyorum. Ama yanılmıyorsam 250 tane şu anda İstanbul’da oyun veren alternatif tiyatro var. Bunlar içinde de yep yeni parlak yönetmenler var.” Alternatif tiyatroların Türk tiyatrosuna katkısının inanılmayacak kadar büyük olduğunu anlatan Haldun Dormen, “Bence Türk tiyatrosu büyük bir fışkırma içinde ve ben buna gerçekten inanıyorum. Bunu da yavaş yavaş görmeye başladık. Önemli yazarlar, önemli yönetmenler yetişiyor,” dedi.

KULTURA

9


ÜÇ ŞEHiR BiR KAHVE

CEM YILMAZ’LI iFTARLIK GAZOZ 29 OCAK’TA

Yüksel Aksu’nun filmografisinde şimdiden farklı bir yere konumlanan İFTARLIK GAZOZ; başrol oyuncusu Cem Yılmaz’la kadim bir Anadolu hikayesini, mizah ve duygu yüklü bir anlatımla izleyiciyle buluşturmaya hazırlanıyor. Cem Yılmaz’a geniş, renkli ve sürprizli oyuncu kadrosuyla birlikte yeni bir çocuk yetenek Berat Efe Parlar eşlik ediyor. Kendi yaşam öyküsünden ve gerçek olaylardan esinlenerek oluşturduğu İFTARLIK GAZOZ senaryosuyla Yüksel Aksu; 80 öncesi dönemin ülkeyi saran siyasi etkilerinin gölgesinde, Anadolu kültürünün dayanışma duygusunu, iftar sofralarının sıcaklığını, Ege halkının eğlenceli doğasını ve tadına doyulmayacak bir usta-çırak ilişkisini merkeze alarak, çırak Adem’in gözünden anlatıyor.

TÜRKiYE’NiN YILDIZLARI ZEKi MÜREN İÇiN OKUYACAKLAR

7 Ocak – 27 Şubat tarihleri arasında Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilecek “Üç Şehir Bir Kahve: Kahire, İstanbul, Viyana” sergisi, kahvenin bu üç şehirdeki serüvenini, kültürel dinamikleri nasıl şekillendirdiğini fotoğraflarla anlatan bir kültür projesi... Sergide fotoğraf sanatçısı Manuel Çıtak’ın karelerine, akademisyenlerden, yerel halkların söylencelerinden, yazar ve şairlerden satırlar, alıntılar eşlik ediyor. Kahvenin serüvenini aktarırken İstanbul’u bir buluşma noktası olarak konumlayan projede Viyana, İstanbul ve Kahire’de günlük yaşamda kahve ile kurulan ilişki tüm çarpıcılığıyla gözler önüne seriliyor. Projeye hayat veren fotoğraf ve alıntılar, ayrıca “Üç Şehir Bir Kahve” kitabı ile bir araya getirildi.

10

KULTURA

Tüm mal varlığını, eğitim konusunda Türkiye’nin en köklü ve öncü vakfı Türk Eğitim Vakfı (TEV) ile ülkemizin en önemli sivil toplum kuruluşlardan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Mehmetçik Vakfı’na bağışlayan Zeki Müren’in ölümünün 20. yılı için düzenlenen “Zeki Müren’i Okumak, Zeki Müren’le Okumak” temalı anma etkinliklerinin İstanbul Sanat Güneşi bölümünde Türkiye’nin önde gelen ses sanatçılarının katılımıyla görkemli bir konser hayata geçirilecek. 7 Ocak 2016 tarihinde, Zorlu Performans Sanatları Merkezi desteği ve evsahipliğinde gerçekleştirilecek ve sunuculuğunu Osmantan Erkır’ın yapacağı özel gecede, Ali-Aysun Kocatepe, Bekir Ünlüataer, Emel Sayın, Ferhat Göçer, Gökhan Tepe, Kenan Doğulu, Nebi Birgi, Nükhet Duru, Yonca Lodi, Zara ve TEV ve TSK Mehmetçik Vakfı Bursa Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi korosu sahne alacak ve Zekir Müren’in unutulmaz şarkılarını seslendirecekler. Dev konserin müzik direktörlüğünü de Tuluğ Tırpan yapacak.


MÜZiĞiN EFSANELERi SPOTIFY’DA

iSTANBUL’UN EN GÜZEL FOTOĞRAFLARI

Le Meridien Istanbul Etiler’in IstanbulNow! projesi kapsamında Mehmet Turgut ile bugünün ve yarının İstanbul’unu aradığı fotoğraf yarışmasında dereceye girenler dün akşam düzenlenen görkemli bir törenle ödüllerini aldı. Yarışmada dereceye girenlerin fotoğraflarından oluşan serginin de açılışının gerçekleştiği geceye iş, sanat ve cemiyet hayatının önde gelen isimleri katıldı. Dereceye giren 12 fotoğrafın yanı sıra Mehmet Turgut ‘un yarışmaya özel çektiği İstanbul fotoğraflarından oluşan sergi 31 Ocak 2016 tarihine kadar açık kalacak.

Yapı Kredi ana sponsorluğunda iki yıldır devam eden Good Music in Town konserleri dünyaca ünlü müzik efsanelerini İstanbul’da ağırlarken, sanatçıların şarkılarından oluşan liste dijital müzik platformu Spotify’da dinleyicilerden büyük beğeni topladı. Özellikle klasik ve caz dinleyicilerinin özel seçki halinde beğenilen eserlerin olduğu Yapı Kredi Spotify Good Music in Town hesabının takipçi sayısı hızla yükselişte. 1960’lardan günümüze müzikseverlerin ilgiyle dinlediği klasikleşen eserlerin yer aldığı bu eşsiz müzik şöleni, Spotify hesabı ile sevenleriyle buluşuyor. Listede Andre Rieu, Frank Sinatra, Diana Krall, David Garett, Dee Dee Bridgewater, Sarah Brightman, David Helfgott gibi efsaneleşmiş müzisyenlerin eserleri yer alıyor.

YABAN MAKiNSAN SERGiSi

Bora Başkan’ın “Yaban Makinsan Savage Humanchine” adlı sergisi 13 Şubat 2016 tarihine kadar arasında Amerikan Hastanesi Operation Room Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşacak. Felsefi metinler ve görsel temsiller arasındaki bağlantılar üzerine çalışan sanatçının mekana özgü olarak tasarladığı 4. kişisel sergisi kapılarını açtı. Sergi, Amerikan Hastanesi “Operation Room”da ziyaretçileri bekliyor.

KULTURA

11


Türkiye’de Yükselen Arama - Diziler

Türkiye’de Yükselen Arama - TV Programları

1. Kiralık Aşk 2. Poyraz Karayel 3. Çilek Kokusu 4. Aşk Yeniden 5. Güneşin Kızları 6. Acil Aşk Aranıyor 7. İnadına Aşk 8. Kırgın Çiçekler 9. Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz 10. Kara Ekmek

1. Survivor All Star

Türkiye’de Yükselen Genel Aramalar

Türkiye’de Yükselen Arama - Şarkılar

Türkiye’de Yükselen Aramalar - İsimler

1. Seçim Sonuçları 2. LYS Sonuçları 3. Charlie Hebdo 4. FIFA 16 5. Elbise ne renk? (mavi mi siyah mı?) 6. Saatler ne zaman geri alınacak? 7. Koalisyon 8. Suruç 9. Domuz Gribi Belirtileri 10. TEOG

1. Bangır Bangır - Gülşen 2. Gül Rengi - Mustafa Ceceli 3. Yıllarım Gitti - Ferhat Göçer 4. Sen - Koray Avcı 5. Gel - Mabel Matiz 6. İstersen - Buray 7. Balım - Serdar Ortaç 8. Olan Var Olmayan Var Beyza Durmaz 9. Gölge - Demet Akalın 10. İlle de Aşk - Mustafa Ceceli

1. Özgecan Aslan

Google, Türkiye’de ve dünyada en çok aradığımız kelimelerin ve en son trendlerin yer aldığı “2015 Arama Trendleri” listesini açıkladı. Liste, geride bıraktığımız yoğun gündemli bir yılın yanında en çok neleri dinlediğimizi ve neleri izlediğimizi de bize gösteriyor. İşte o listeler:

12

KULTURA

2. İşte Benim Stilim 3. Nursel’in Mutfağı 4. Harika Kanatlar 5. Evleneceksen Gel 6. Ütopya 7. Miss Turkey 8. Rising Star 9. Arda’nın Mutfağı

2. Hande Erçel 3. Mutlu Kaya 4. Seren Şirince 5. Ankaralı Namık 6. Zeki Alasya 7. Demba Ba 8. Elçin Sangu 9. Erol Büyükburç 10. Sertaç Boztepe


Çoğu zaman gündemi öğrendiğimiz bazen de gündemi belirleyen sosyal ağlardan Twitter, 2015’i kendi rakamlarıyla değerlendiriliyor. İşte Twitter’da 2015’te müzik dünyasında öne çıkanlar.

En çok takip edilen sanatçılar kimler?

2015’te en fazla kimin takipçi sayısı arttı?

1) @KatyPerry - 78.4M

1) @TaylorSwift13 - 20 milyon yeni takipçi

2) @JustinBieber - 70.6M 3) @TaylorSwift13 - 66.8M 4) @Rihanna - 53.1M

2) @KatyPerry - 18 milyon yeni takipçi 3) @JustinBieber - 14 milyon yeni takipçi 4) @Rihanna - 14 milyon yeni takipçi 5) @ArianaGrande - 13 milyon yeni takipçi

5) @LadyGaga - 52.8M 6) @JTimberlake - 50M 7) @BritneySpears - 43.4M 8) @Shakira - 35.7M 9) @SelenaGomez - 35.4M 10) @ArianaGrande - 34.3M

Tweet sayısına göre 2015’in en büyük 10 albümü neydi? 1) Made in the AM - One Direction 2) Purpose - Justin Bieber 3) Sounds Good Feels Good 5 Seconds of Summer 4) Handwritten - Shawn Mendes

Billboard Twitter Chart’larına göre 2015’in en büyük 5 çıkışı neydi?

5) Revival - Selena Gomez

1) Hello - Adele 2) Sorry - Justin Bieber 3) Love Yourself - Justin Bieber 4) What Do You Mean? - Justin Bieber 5) Hey Everybody! - 5 Seconds of Summer

7) To Pimp a Butterfly - Kendrick Lamar

6) 25 - Adele 8) Beauty Behind the Madness The Weeknd 9) Dark Sky Paradise - Big Sean 10) Honeymoon - Lana Del Rey

KULTURA

13


14

KULTURA


Hem tiyatro sahnelerinin hem de televizyon dizilerinin en sevilen oyuncularından olan Nesliah Yeldan ile oyunculuğu, dizileri ve yeni projelerini projelerini konuştuk. Emir Bozkurt

Evos Angels

KULTURA

15


E.B.: Öncelikle merhabalar. Neslihan Yeldan, oyunculuğa nasıl başladınız? N.Y.: Merhabalar efendim. Liseyi bitirdikten sonra Bilkent Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girmeye hak kazandım. İstediğim yerleri kazanamadım. Bilkent’ten bir davetiye geldi. Annem ve babam Ankara’da okumama izin vermedikleri için bir yılım daha boşa çıktı. Ben bu bir yılı değerlendirmek amacıyla, Orta Oyuncular’ın açtığı Nöbetçi Tiyatro amatör grubunun sınavına girdim. Her şeyi başlatan da o sınav oldu. Amatör olarak başladığımı zannederken Ferhan Şensoy beni ve birkaç arkadaşımı hemen profesyonel kadroya aldı. İlk amatör olarak girdiğimi zannettiğim ama aslında profesyonel hayata direkt geçiş yaptığım oyunum Orta Oyuncular’da İstanbul’u Satıyorum oyunu oldu. Dört sene Orta Oyuncular’da çalıştım sonra konservatuara girdim. Yani ters bir şekilde gelişti biraz, önce profesyonel oyunculuk hayatına başladım sonra konservatuara girdim. Yüksek lisansla beraber, beş yıl okul dönemim var ama okul döneminde hiç tiyatroyu bırakmadım. Yıldız Kenter beni Kenter Tiyatrosu’na aldı birinci sınıfta, ne kadar başarılı bir öğrenciydim artık anla. (gülüşmeler) Sonra da üçüncü sınıftayken Dormen Tiyatrosu’na geçtim, orada da üç yıl oynadım. Okul bitti BKM dönemi başladı. 10 yıla yakın da BKM’de çok başarılı bir tiyatro ve dizi görevi başladı. E.B.: Peki konservatuardan önce Ferhan Şensoy gibi bir usta ile beraber çalışmak zordu tahmin ediyorum o dönem için, bu bir şans mıdır? N.Y.: Büyük bir şans. Karşımda Münir Özkul, Erol Günaydın, Rasim Öztekin gibi oyuncular vardı. Bu benim için konservatuardan önceki bir eğitim dönemiydi. Sahne tozunu yutma ve sahneden asla vazgeçememe dönemi

16

KULTURA

öyle başladı. Zannediyorum o anlamda okulda da parlamam, iyi bir öğrenci olmam oradaki eğitimin devamıdır. E.B.: Sosyal medya ile aranız nasıl? N.Y.: Sosyal medyada en çok Instagram, Facebook ve Twitter kullanıyorum ama en sevdiğim Instagram, görseli olduğu için. Şimdi biraz daha etkin olmak adına bir blog açmayı planlıyorum 2016 ile beraber. Bu blogda bir sürü kategori olacak, ilk önce oyunculuk, annelik, biraz moda biraz yemek, biraz da sosyal yardımlaşma anlamında bir şeyler olsun istiyorum. Üreten, yaratan, insanlara faydalı olan bir blog yaratma amacındayım. Yoksa gidip bir yerde içtiğim kahvenin, yediğim salatanın fotoğrafını çekip koymak istemiyorum. Bir sürü insana da açık bir blog olacak. İnsanlar gelsinler, ürünlerini tanıtsınlar, oyuncular kendilerini tanıtsın. İnsanlara faydası olan, birilerine bir şeyler veren bir blog açmayı planlıyorum. E.B.: 2016 Ocak itibariyle mi olacak bu blog yoksa biraz daha zamanı mı var? N.Y.: Şuan kurduk, neslihanyeldan. com’dan ulaşabilirler. Sadece postları girmem lazım. Her an bir şeyler gireceğim ve başlayacak. E.B.: Peki tiyatroyu televizyona taşıyan bir projeyle tanıdık sizi, artık böyle işler yok mu? Ve siz o projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? N.Y.: Bir Demet Tiyatro, döneminin en parlak işiydi, yıllarca da öyle kaldı ama insanların beğenileri, zevkleri, tüketme hızları zamanla değişti. Şimdi o kadar uzun süre devam eden diziler pek yok, iki tane dizi var. Onları da seyreden bir kitle var, hala seyrediyorlar. Biri Kurtlar Vadisi, diğeri Arka Sokaklar. Bitti mi o bu arada?

E.B.: Bitti, tekrar başladı. N.Y.: Unutulmayacak bir diziydi Bir Demet Tiyatro. Onun yerini dolduracak hiçbir şey de gelmedi ve o ekip, hepsi yürüdü gitti. Herkes kendi alanında


Çok gurur duyduğum bir iş. Beni yeni jenerasyon son yaptığım işle, Kiraz Mevsimi ile tanıyor. Daha önceki herkes Bir Demet Tiyatro’dan tanıyor ki arada bir sürü dizi yapmama rağmen. En uzun soluklu, en çok beğenilen dizi o olduğu için oradan tanıyorlar.

iyi yerlere geldi. Yılmaz Erdoğan olmasa, onun iyi kalemi olmasa, onun yazdığı karakterler bu kadar iyi olmasa hiçbirimiz de bu şansı bulamazdık zannediyorum. İyi ki yaptı, iyi ki ben de o işin içindeydim.

E.B.: Spora, işinize ve aynı zamanda bir annesiniz, oğlunuza hepsine birden bir günü ayırabiliyor musunuz? Nasıl ayırıyorsunuz? N.Y.: Dizi çekimleri olduğu zaman, setler uzun sürdüğü için bütün günüm sette geçebiliyor. Senaryodaki rolümün ağırlığına göre, son bir buçuk yılımı Kiraz Mevsimi’ne ayırdım ve yoğun olduğu haftalar vardı ama her gün çalışmıyordum. Çalışmadığım günler zamanımı spor ve oğluma ayırıyorum. Spor olmazsa olmazım, o hayatımdan hiç çıkmamalı. Bence herkesin de hayatının içinde olmalı. Bir oyuncu olarak, kamera önünde çalışan biri olarak, sporu bıraktığım anda spor yapmadığımı gösteriyor vücudum. Yemek yemeyi de çok da seven biri olarak spora devam etmeliyim. Oğlum zaten hayatımda her şeyden önce geliyor, şimdi ilkokul üçüncü sınıfta. Gelecek seneden evvel bir erken ergenlik başlayacak ki, bence dört yaşında ergenliğe girdi. (gülüşmeler) Çok kolay bir çocuk değil, bir de tek ebeveyn olarak, bebekliğinden beri ben yapıyorum her şeyi, birbirimize çok bağlıyız bu yüzden. Bensiz ödev de yapmıyor, bensiz yemek de yemiyor, bensiz uyumak da istemiyor. Bu yüzden öyle büyük bir sorumluluğum var. E.B.: Annenin yanında bir arkadaşsınız da o zaman. N.Y.: Biraz önce okula gittim, toplantı vardı, ‘gitme, kal’ falan diyordu hala.

Öyle bir sarıldı ki bana, öğretmen ”Annen yurtdışına mı gidiyor?” diye sordu. Yani birkaç saat sonra görüşeceğiz. Hayattaki en büyük önceliğim o, onun sağlığı ve eğitimi, her şeyden önce o geliyor. E.B.: Gelen rolleri nasıl seçiyorsunuz? Bunun bir sistemi var mı? N.Y.: Bunun bir sistemi bence artık yok çünkü bir sürü işe bakıp bu devam etmez diyorum, üç sezon devam ediyor. Bu iki üç ay gider, güzel bir rol, şu sıra yapacağım başka bir şey yok onu oynayayım diyorum, iki sezon gidiyor. Yani hala onu çözmüş değilim. Bu kadar yıldır işin içindeyim ve işin nasıl, ne kadar devam edeceğini çözmüş değilim. E.B.: Yani bazen “hadi oynayayım” dediğiniz bir iş bile hayatınızın bir dönemi olabiliyor. N.Y.: Evet, olabiliyor. Şirketin iyi olup olmadığına bakıyorum, senaryonun iyi yazılıp yazılmadığına bakıyorum. Rolün altından ne kadar kalkabilirim ona bakıyorum. Bu kriterler bir araya geldiği zaman, yönetmenin iyi olup olmadığına, anlaşıp anlaşamayacağıma, karşımdaki oyunculara… Birçok şeye bakıyorsun bazen tutuyor, bazen tutmuyor. Yani Kuzey Güney’de oynamayı ben çok istedim. Yazara gidip “Ben bu diziyi çok beğeniyorum, oynamalıyım bu işte.” diyip kendime rol çıkarttım. O zaten başarılı bir diziydi. Çok belliydi neler olabileceği ama Kiraz Mevsimi’ne başlarken bir buçuk sene iyi reytinglerle gideceğini bilmiyordum, devam etti çok şükür ve beni tanımayan, daha küçük bir yaş grubuna kendimi tanıtmış oldum. E.B.: Kitlenizin yaş skalasını genişletmiş oldunuz böylece. N.Y.: Evet fazlasıyla.

KULTURA

17


SEYİRCİNİN İYİ OYUNLARI, İYİ OYUNCULARI; HEM TELEVİZYONDA, HEM TİYATRODA DOĞRU BİLİNÇLE TAKİP ETMESİNİ İSTERİM. E.B.: Farklı tiyatro ekollerinde yer almanız size ne kattı ya da kattı mı bir şeyler? N.Y.: Katmaz olur mu, bir sürü zenginlik, bir sürü eğitim. Orta oyuncular, Kenter Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, BKM, ondan sonra İstanbul Halk Tiyatrosu, Duru Tiyatro. Şimdi farklı bir tiyatrodayım, güzel bir ekibimiz var ve Cemal Ünal, Ruhi Sarı, Duygu Şen ile oynadığımız bir romantik komedi oyunu var, turneler yapıyoruz. Beni artık usta oyuncu, duayen oyuncu yerine koyuyorlar ama dün oyuncu koçluğu yaptığım öğrencime “şimdi ben sana öğretiyorum ama keşke birisi de gelip bana bir rol çalıştırsa” dedim. Benden daha birçok oyuncu ve oyuncu koçu var, keşke onlar da beni çalıştırsa. Daha çok öğrensem, daha çok oyunculukla ilgili şey bilsem. Amerika’dan biri gelse bir workshop yapsa. Yıldız Kenter ben konservatuvardayken, beni bir oyuna replik çalıştırmıştı oyun çok başarılı olmuştu, Tennessee Williams’ın Arzu Tramvayı oyunu. Keşke Yıldız hoca şuan enerjik olsa, keşke evde yaşlılığını yaşamak yerine daha dinç olsa da beni yine çalıştırsa çok çok isterim. Yani oyunculuğun sonu olduğunu zannetmiyorum ve hep öğrenmeye devam ediyoruz.

18

KULTURA

E.B.: Peki yeni bir proje var mı, dizi ya da tiyatro, film? N.Y.: Geçen hafta Murat Şeker’in nisan ayında çıkacak olan Deli Ormanlı filminde konuk oyuncu olarak yer alıyorum. 2016’da yeni projeleri bekliyorum. Tiyatro devam ediyor, 2’si 1 Arada oyunumuz devam ediyor. Ocak ayında turnelerimiz var. E.B.: Nerelerde var turneleriniz? N.Y.: Samsun, Çanakkale, Edremit, Edirne, Tekirdağ, Lüleburgaz. Geziyoruz Türkiye’yi. E.B.: Dizi var mı peki şu anda? N.Y.: İki teklif var. Henüz hayata geçmedi. Ocak ayıyla beraber netleşir. E.B.: Peki Türkiye’de çekilen dizileri, genel anlamda ya da tek tek isim vermek isterseniz de, başarılı buluyor musunuz? N.Y.: Galiba mesleki deformasyon olarak artık hiçbir diziyi takip edip baştan sona seyredemiyorum. Çok sıkılıyorum artık ama bazılarına beş on dakika bakıyorum. İnsanlar da seyrettiğine göre başarılılar diye düşünüyorum. E.B.: Sıkılmanızın sebebi nedir? N.Y.: Çünkü o işlerin nasıl çekildiğini

artık biliyorum, hikayeyi gördüğüm zaman devamını anlayabiliyorum. Bazı genç oyuncuların kimler olduğunu, başarılı olan isimlerin neler yaptığını görmeye çalışıyorum ki karşıma geldiklerinde tanıyayım onları. Çünkü son yıllarda yeni çıkan birçok oyuncuyu bilmiyorum maalesef. Geçen sene de hiç tanımadığım, no name genç oyuncularla oynadım ama bir sinerji oluştu. Ekiple çok iyi anlaştık ve güzel bir iş yapıldı. Reytingleri gayet iyi olan bir iş yapıldı. İstiyorum ki genç oyuncular eğitimli olsun bilinçli olsun, ne yaptıklarının farkında olsunlar. Biraz onları takip ediyorum. E.B.: Dizilerin yurt dışındaki başarılarını neye bağlıyorsunuz? N.Y.: O kadar uğraşılıyor ki, her hafta iki saate yakın, film uzunluğunda işler çekiliyor. Koskoca bir ekip oluyor arkasında ve ortada bir rekabet olduğu için herkes en iyisini yapmaya çalışıyor. İyi olanlar zaten seviliyor. Polonya gibi, bizim dizi en çok Polonya, Endonezya gibi yerlerde çok seyredildi, Arap ülkeleri gibi. Onlarda bu iş bu kadar iyi yapılmadığı için ve Türkiye’ye bir ilgi olduğu için burada çekilen aşk hikayelerine, mafya hikayelerine ilgi olduğu için orada da çok seyrediliyor ve haliyle çok satıyor.


E.B.: Yurt dışına satıldığında bildiğim kadarıyla ikiye bölüp satıyoruz bölümleri. Türkiye’deki dizilerin bu kadar uzun olması pek doğru değil sanırım? N.Y.: Tabii ki doğru değil. Hiçbir oyuncu haftanın beş altı günü gece yarılarına kadar çalışmak istemez. Geçen gün bir oyuncu arkadaşımla karşılaştım. O da birkaç yıldır dizi yapmıyordu “Unutmuşum dizinin sürelerini, çalışma şartlarını, çok yorgunum.” Onun da bir çocuğu var, “Bundan sonra ben ya dizi yapmam ya da yapımcı olarak 3040 dakikalık işler yaparım.” dedi. Ben de dedim ki: “yaparsan lütfen ben de varım”. Yani Avrupa’daki Amerika’daki örneklere baktığın zaman 30 dakika, 25 dakikalık diziler, bizde bir buçuk saat, iki saatlik işler. İşte reklam payı, kanalların ayırdığı ve aldığı reklam payı, reklamcıların reklam sistemi bütün bunların bir şekilde Amerika sistemine geçmesi lazım. Böylece biz de daha doğru oyun verebiliriz, teknik ekip de dinlenebilir. İnsanlar dinlenmeden, uyumadan iş yapıyorlar. Umarım bu değişecek. E.B.: Az önce sıkılıyorum dediniz, ben bu sıkılmanızı birazcık dizilerin uzun olmasına bağlıyorum ben.

Bu uzunluğu yakalayabilmek için sahneleri fazla sündürüyorlar galiba? N.Y.: Yani bir oyuncu olarak zaten sıradan bir seyirci gibi seyredemiyorum dizileri. O aralar, o bakışlar, o oyunların uzun uzun sarkması… Bunlardan sıkılıyorum. Zaten biliyorsun ne olacağını, hikayenin nereye gideceğini. E.B.: Evet işin teknik bilgisine de sahip bir seyirci olarak ister istemez ruhu da daha zor geçiyor size göre. N.Y.: Aynen öyle. (gülüşmeler) E.B.: Peki, eklemek istediğiniz bir şey var mı? N.Y.: Seyircinin doğru oyuncuyu, iyi senaryoyu artık ayırt etmesini isterim. Daha çok tiyatroya gitmelerini isterim. Sanatın; seyirciyle başa baş, onların yardımıyla, desteğiyle giden bir şey olduğunu düşünürsek onlara çok fazla rol düşüyor. Ben çıkıp oynuyorum sahnede ama seyirci yoksa oyunum da değişir, üç sıraya oynamakla, geçen gün Ankara’da 1400 kişiye oynadık mesela. 1400 kişiye oynamak arasında büyük fark var. Seyircinin iyi oyunları,

iyi oyuncuları; hem televizyonda, hem tiyatroda doğru bilinçle takip etmesini isterim. E.B.: Peki İstanbul’da nerede oynuyorsunuz? N.Y.: Bizim bir tiyatromuz yok ama sahnelerin boş zamanlarını almaya, bulmaya çalışıyoruz. Caddebostan Kültür Merkezi, Kadıköy Halk Eğitim, Akatlar Kültür Merkezi buralarda hep oynadık ve oynamaya da devam ediyoruz. E.B.: Seyircinin bunu takip edebileceği bir platform var mı? N.Y.: Ben zaten sosyal medyadan duyuruyorum. Biletix’e bakanlar bütün event’leri, oyunları, sanatsal etkinlikleri takip edip, görebilirler. Bilinçli seyirci zaten takip ediyor. Hem sevdiği oyuncuyu, hem şehirde neler oluyor diye takip ediyor. Sosyal medyada 240 bin, 250 bin civarında bir takipçim var, üç mecrayı da topladığın zaman. İşte oralardan da insanlara ulaşmaya çalışıyorum. Gelsinler tiyatroya. E.B.: Çok teşekkür ederiz. N.Y.: Ben teşekkür ederim.

KULTURA

19


Sergiledikleri performansla ödülleri kendi aralarında paylaşan iki başarılı oyuncu ile tiyatroyu, gelecek planlarını ve tabii ki çok ses getiren oyunları olan Hizmetçiler’i konuştuk. Emir Bozkurt

20

KULTURA

Eray Evren


KULTURA

21


Emir Bozkurt: Merhabalar, sizleri önce bir tanısak mı? Elif Ürse: Peki ben başlayayım. Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuvar Tiyatro bölümünden 2002 yılında mezun oldum ve okulu bitirdiğim yıldan itibaren her sene sahnede bir şey yaptım. Her sene bir oyunum mutlaka vardı. Stüdyo Drama’yı kurduk önce. Sınıf arkadaşımız Onur Bayraktar, Sarp Akkaya, Yelda Baskın ve ben, ilk oyunumuzun adı Kaos’tu. Onur’la birkaç sene boyunca birkaç oyun yaptık, Onur yazdı yönetti. Onuru da anıyoruz buradan ve rahmet diliyorum. Ondan sonra Bakırköy Belediye Tiyatroları’na girdik Yelda ile beraber, Müşfik Kenter hocamız bizi aldı ve orada oyunlara başladık. Kendisinin yönettiği Teneke oyununda oynadık ve böylelikle oradaki serüven başlamış oldu. O sırada Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda görev alan dramaturg Ceren Ercan, Gülce Uğurlu, Yelda Baskın, Mimar Sinan modern dans mezunu olan Maral Ceranoğlu ve ben Oyun Deposu’nu kurduk. Kendi metinlerimizi kendimiz yazıp Çirkin İnsan Yavrusu ve Aptal Sıradan Suçlu adlı iki oyun yaptık. Doğaçlamalarla çıkan oyunlardı bunlar. Bu iki oyunla Avrupa’da, yurtdışında çok önemli festivallere gittik. Bir yandan da Bakırköy Belediye Tiyatroları serüveninde de oynamaya devam ediyorduk. Çok ikili gidiyor bizim hikayemiz, aynı neredeyse. İkili bir ekip olduğumuz için “yapıyorduk, ediyorduk” diye cevapladım bazı soruları.

ben. Çok önemli dizilerdeki başrol hanımefendilerimizi çok konuştum. Bir de sinema filmim var, Deniz Seviyesi, Amerikan Türk ortak yapımı. Konservatuvar’dan çıktığımdan beri bir sezon bile sahneye çıkmadığım olmadı şimdi dönüp baktığımda. Semaver Kumpanya ile çalıştım, Bir İnfazın Portresi’nde, Galata Perform ile çalıştım, Yeşim Özsoy Gülan yönetti, Aşk ve Faşizm adlı oyunda, onun dışında bir okuma tiyatrosu yönettim Galata Perform’da. Yani hep tiyatro ile hemhal bir hayatım oldu bugüne kadar. Böyle de devam edecek, şimdi Bakırköy Belediye Tiyatroları’ndayım işte, provadayız şu dönem.

Shakespeare’in Tim Supple yönetti, onda oynuyorum. Bir yandan Hizmetçiler oyunumuz var, böyle devam ediyorum. E.B: Peki prömiyeriniz ne zaman? E.Ü: Gülünç Karanlık’ın prömüyeri 26 Şubat’ta olacak. Şimdi yeni bir oyunumuz var Bakırköy’de Melih Cevdet Anday’ın, Yarın Başka Koruda, Yiğit Sertdemir yönetiyor. O da 14 Ocak’ta prömiyer yapıyor. E.B: Bir de sizi daha yakından tanıyalım mı? Y.B: Ben de Mimar Sinan Devlet Konservatuvar’ından mezunum. Mezun olduğumdan beri ben de aralıksız tiyatro yapıyorum. Arada bir tiyatro ile ilgili bir takım soru işaretleri oldu kafamda. Sinema yüksek lisansı yapıp acaba ben oraya bir geçiş mi yapsam diye düşündüm?

“Hizmetçiler sınıfsal

hikayeyi çok bireysel

E.B: Çok özel olmayacaksa neydi o soru işaretleri? Y.B: Aslında şöyle, yazdığım hikayeler vardı, bir tane çocuk oyunu bir tane de normal oyun vardı, onlar hiç sahnelenmemiş işler. Senaryo yazmak belki film çekmek gibi bir düşüncem vardı. Tiyatro da aslında hep yolunda gitti, Elif de biraz önce bahsetti. Ortak projemiz çok. Stüdyo Drama’dan, daha sonra Oyun Deposu’ndan, Bakırköy Belediye Tiyatrosu’ndan. Oyun Deposu dağıldıktan sonra biz Elif’le Oyun Havası olarak devam ettik bir oyun yaptık. Orada hatta yazdığım bir oyun, D Blok D:7yi ben sahneledim, Elif, Ayşe Demirel, Cem Sürgit oynuyordu. Yani aslında tiyatro hep çok yolunda gitti. ZBir hocamın dediği “sen tiyatroyu aldatmazsan o seni asla aldatmaz”. Aynen öyle oldu. Ben sinema mı acaba diye düşünürken uzun yıllardır emek

ve çok psikolojik bir

yerden anlatıyor. Bu yüzden seyirciye de

çok değiyor bence.”

Yelda Baskın: Evet o yüzden ben de şimdi hepsini tekrarlamayayım. Elif Ürse: Bir yandan bu işler devam ederken dublaj yapıyordum

22

KULTURA

E.B: Hangi oyunun provası? E.Ü: Gülünç Karanlık, Wolfram Lotz’un bir oyunu. Nurkan Erpulat yönetiyor. Conrad’ın romanı olan Karanlığın Yüreği’nden esinlenilmiş bir oyun. Çok güzel olacak, Alican Yücesoy, Doğacan Taşpınar, Ozan Ayhan, Yelda Baskın ve ben oynuyoruz. Bir yandan Yanlışlıklar Komedyası devam ediyor,


verdiğim tiyatro beni bırakmadı. BBT de bir oyun yönetmen istendi, ki hiç aklımda tiyatro da oyun yönetmek gibi bir fikir yoktu. Beni şöyle ikna etmişlerdi. “Film çekmek istemiyor musun? Bu oyunla oyuncu yönetme konusunda tecrübeleneceksin.” Ben ona tav oldum. İyi ki olmuşum. Doğaçlamalardan ortaya çıkan Medeni Hali Kadın yönettiğim ilk oyun oldu. Oyunculuğun yanında yeni bir kapı açılmış oldu bana. Ardından iki oyun daha yönettim D Blok D:7 ve Köşe Bucak İstanbul. Oyun yönetmek bir dünya kurmak çok keyifli benim için. Yönetmeye devam edeceğim tabii. Oyunculuk ve yönetmenliğin yanında yazmak, beni en ama en heyecanlandıran şey. Tek başına yapılan bir eylem olması belki onu diğerlerinden ayıran. Oyun Havası’nda yönettiğim D Blok D:7 yazdığım sahnelenen ilk metin. Ama ondan sonra yazmadım. Notlarım var ve hikayelerim ama oturup bilgisayarın başına yazmadım. Yazmayı umuyorum. Bakalım kısmet. Bu arada senaryolarım sinopsislerim var sinema defteri de daha kapanmadı bence. Artık zaman ve öncelikler... E.B: Hizmetçiler nasıl bir metin? Ya da bu soruyu nasıl sormalıyım? E.Ü: Sert bir metin bence. Hırsızlıktan dolayı hapse girer Genet, eşcinseldir. Yani “ötekileştireceğimiz”, düzene karşı duran, entelektüel olmayan bir kişidir Jean Genet. Çok vahşi bir metin bence, kendi vahşiliğini taşıyor. Genet’nin ehlileşmemiş tarafını taşıyor yani. Bu yönüyle çok kışkırtıcı. Oyuncuyu da seyirciyi de kışkırtıcı. Birçok Genet yapılmıştır, bizim için hep “Bugüne kadar Türkiye’de hiç böyle Genet izlememiştik.” diyorlar, ben bu konuda bir şey söyleyemem, ben bu oyunun oyuncusuyum çünkü ama çok fazla duyduğum bir şey bu. Çünkü şunun için çok uğraştı utku, hikaye gerçekten anlaşılsın istedi. Yani polisiye film gibi kurdu bunu aslında. Oyuncu olarak da

çok keyifli tabi muhteşem karakterler. Biz çok iyi bir ekip olduk bu arada. Çok uyumlu çalıştık. Hanımefendiyi oynayan Nazan Koçak’a da buradan selamlar yolluyoruz. Üçümüz sahnede gerçekten iyi bir ekip olduk. Yıllar önce biz bu oyunu yaptık, konservatuvar’dan mezun olma projemizdi. O zaman Onur Bayraktar yönetmişti, Stüdyo Drama’da. Yelda Solange oynuyordu ben Claire oynuyordum. E.B: Şimdiki karakterlerin tam tersi yani. E.Ü: Evet. Ayla Algan da hanımı oynuyordu. Zaten bize çok değen, üstüne çok düşündüğümüz bir metindi, ama Utku’yla bambaşka bir şey oldu. Farklı karakterler oynuyoruz şu anda. Sınıfsal hikayeyi çok bireysel ve çok psikolojik bir yerden anlatıyor. Bu yüzden çok değiyor bence, seyirciye de çok

değiyor. İki karakterin de çok derinine iniyor ve delilik sınırlarını zorluyor. O delilik sınırları içinde o kadar ince bir çizgide duruyor ki bence, bu kızlara deli diyebilir miyiz? Diyemeyiz bence. Yani o diyemediğimiz noktada farklı sorular sormamız gerekiyor. O sınıfsal olan sorular da bizi duvara çarpıyor aslında, hem oyuncu olarak hem seyirci olarak. Ortada kötücül bir durum da yok. Hanımefendinin bunlara işkence ettiği bir durum da yok. Tamamen günümüz nezaket kuralları içinde bir aşağılanma ve ezilme hali var aslında. O yüzden bence çok sert bir metin, psikolojik olarak çok sert bir metin. Oynaması da çok keyifli. Çok karışık ve karmaşık konuşmadım umarım. E.B: Peki daha devam edecek mi hizmetçiler? Y.B: Daha oynamaya devam edecek.

KULTURA

23


Daha taze oyun. Geçen sezon 5 kere oynadık çünkü. Toplamda 12 kere oynamışız yani aslında. Mesela bizim Turhan Tuzcu sahnesi tadilata gireceği için büyük sahneye çektik oyunu, orası 300 küsur kişilik ve salon doluyor. Bu arada harika bir arena sahne haline gelecek Turhan Tuzcu Sahnesi de. O yüzden oyunun daha yolu var. Mesela Jean Genet’nin doğumgününde oynadık, 105 yaşına bastığı gün. O gün çok duyguluyduk, o gün bizimleydi yani Yönetmenimiz Oğuz Utku Güneş de geldi oyuna o gün. Nazan Koçak, ben ve Elif, Genet’in 105. yaş gününü kutladık. E.B: BBT’de oynuyorsunuz... Y.B: Biraz da BBT’den bahsedeyim. Bakırköy Belediye Tiyatroları 25. yılını dolduracak olan, bu da Türkiye şartlarında çok önemli bir şey zor bir şey bir kurumun bu kadar uzun süre ayakta

24

KULTURA

kalması. Zeliha Berksoy tarafından kurulmuş bir tiyatro, sonrasında Pekcan Koşar, sonra Müşfik Kenter ve Kadriye Kenter’in genel sanat yönetmenliğinde ve bugün de Alican Yücesoy’un genel sanat yönetmenliğinde devam ediyor. Biz geçen yıl bir değişilik yaptık, farklı bir şey yaptık, yönetmeliğimizde var olan bazı maddelerin genişletilmesini talep ettik belediye başkanımızdan. Bu da kendi genel sanat yönetmenimizi kendimizin seçme hakkıydı aslında. Tiyatroyu tiyatrocular yönetir ifadesini de çok doğru buluyorum ben, böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de baya çalıştık biz, kurumdaki bir takım oyuncular olarak. Kurumdaki hem sanat çalışanları hem sahne çalışanları, yani herkesin desteğiyle büyük bir oy farkıyla Alican genel sanat yönetmeni seçildi. Belediye başkanı da atama yaptı. Biz, aslında nasıl bir tiyatro olması

fikrinden yola çıkmıştık. Orası bir devlet kurumu, bizim mülkümüz değil. Ama biz orada emek sarfediyoruz, sahneye çıkıyoruz, orasıyla ilgili biz elimizi taşın altına koyup ne yapabiliriz, ne olabilir, nasıl bir tiyatro olursak biz oyuncu ya da yönetmen olarak mutlu olabiliriz veya teknik ekip nasıl daha mutlu olabilir diye düşündük. Bu sadece seçilen oyunlarla ilgili bir şey değil. Çalışanların çalışma şartlarıyla da ilgili bir soruydu. Biz de bu çerçevede Alican’la birlikte yönetimde çalışmaya başladık. Ben artık genel sanat yönetmeni yardımcılığı da yapıyorum. Repertuar kuruluyla ilgili işler de benim sorumluluğumda. Elif de sanat iletişimin direktörü. Yani artık yönetmen oyuncu gibi normal işlerimizin dışında başka işler üstlenmeye başladık ve yeni bir BBT olsun istedik. Aklımızı enerjimizi oldukça fazla BBT’ye akıtıyoruz, daha yapmak istediğimiz bir yığın şey var.


Şimdi yaptığımız oyunlar etkinlikler projeler sadece başlangıç. Gelecek yıla planlanan adımları atılmış daha neler neler olacak. Ama tabii orası bürokrasinin işlediği bir kurum, devlet kurumu en nihayetinde. Ama işte biz umutluyuz, koca ülke de neler neler oluyor. Çocuklar öldürülüyor. Ben suçluluk duygum ve eylemsizliğimle duruyorum kentimde. Bu çok mutsuzluk verici ve umut kırıcı. Ancak ben yanımdaki, yöremdeki, bağlı bulunduğum kurumdaki birşeyleri değiştirebilirsem eğer, değişir mi değişmez mi onu da bilemiyorum ama bunun için çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Bu benim için mesela Türkiye adına da umut oluyo, bütün bu gündeme rağmen umutlu bir şey oluyor. Ben BBT’ye böyle bakıyorum, umudum yani benim. Ne kadar işler ya da ne zamana kadar gider bilmiyorum. E.B: En iyi kadın oyuncu ödülünü paylaştınız, bu da nadir yaşanan bir durum herhalde? Bir de Hizmetçiler’e insanların ilgisi ne durumda? E.Ü: Lions Türkan Kahraman Kaptan ödüllerinde de en iyi kadın oyuncu ödülünü aldım bir de ben aynı oyunla. Y.B: Yani bize, “Oyunda o kadar iyi paslaşıyordunuz ki ayıramadık sizi” dediler Ekin Yazın Dostları En İyi Kadın Oyuncu ödülünü de paylaştık. E.Ü: Bir de Solange ve Claire ya, birbirini oynatıyorsun yani. Tek başına bir performans değil ki o. Gerçekten karşılıklı bir şey. Onlar öyle görmüş, öbür taraf sadece bana vermiş, bunun çok bir farkı yok çünkü orada da benimle birlikteydi yani. Y.B: Bu ödülü B oyuncusuyla paylaşıyor olsam başka bir şey olurdu. Elif’le böyle

“Bize “oyunda o kadar iyidiniz ki ayıramadık” dediler.” bir şeyi paylaşıyor olmamın uzun yıllara dayanan yoldaşlıktan dolayı başka türlü de bir anlamı var. Bu onur verici ve güzel bir şeydi. Kendilerine de tekrar teşekkür ediyoruz. E.Ü: Ben seyirci ödüllerini çok önemsiyorum. Direkler Arası var mesela, onlardan daha önce de Bir İnfazın Portresi ile en iyi kadın oyuncu ödülünü aldım. Seyirci ödülü başka bir şey çünkü. Tiyatroyla hiç ilgisi olmayan insanlar, yani işleri bu değil. Seyirci onlar, deli gibi oyun izliyorlar ve bu çok kıymetli değil mi? Tabii ki diğer ödüller de çok kıymetli, orada da akademik bir durum var, Afife Jale mesela, Sadri Alışık’ta da yıllar önce var ödülüm. Ama seyirci ödüllerinin biraz daha farklı bir duygusu var, bence çok tatlılar çok naifler çok tutkulular. E.B: Teknikten daha çok duygusal bir ödüllendirme olduğu için herhalde? E.Ü: Evet ama tabii çok oyun izledikleri için görüleri çok gelişiyor. Herhangi bir seyirci gibi değiller yani. Bir sezondaki neredeyse bütün oyunları izliyorlar, aşkla gidiyorlar. Bunları kimse dayatmıyor yani. Hizmetçiler’e insanların ilgisine

gelecek olursak, Yelda da bahsetti zaten, büyük salonda oynuyoruz şimdi ve gerçekten doluyor. Çok etkileniyor. Belirli bir günümüz yok ama BBT’nin internet sitesi olan bbt. bel.tr adresinden bütün takvimimize erişebilirler, ayrıca bilet alımlarını da yine site üzerinden yapabilirler.

E.B: Biraz da gelecek planlarınızdan bahsedelim mi? Y.B: Elif bahsetti ama yine ben de tekrarlayayım. Yönetmen yardımcılığını yaptığım Yiğit Sertdemir’in yönettiğini Melih Cevdet Anday’ın yazdığı “Yarın Başka Koruda” 14 ocak prömiyer yapacak. Heyecanlıyız çok. Şu an yaptığımız oyundan bahsetti Elif, Gülünç Karanlık. Çok güzel ve özel bir metin. Türkçe’ye yeni çevrildi, Nurkan Erpulat çevirdi. Çok genç bir yazar tarafından çok iyi yazılmış bir metin, Almanya’da da çok ödüller alan iyi bir yazar. Nurkan Erpulat da çok önemli bir yönetmen. Şubatta bu oyun prömiyer yapacak. Ardından Emrah Eren’in yöneteceği Maraş olaylarıyla ilgili İnci Aral’ın hikayelerinden oyunlaştırılmış Kıran Resimleri olacak. Benim kişisel olarak ise şöyle, zaten çok yoğunum, Bakırköy’de yatıyorum Bakırköy’de kalkıyorum. Oyun Havası’nda yapacağımız yeni işi erteledik. Sezonu hakkıyla kapatma arzusu ve BBT’nin gelecek sezon projeleri, repertuvarı tamamlandıktan sonra bir tatil. Sonra gelecek yıl yeni bir oyun yöneteceğim ve oynayacağım da muhtemelen. En belirgin planlar bunlar. E.Ü: Benim de bu sezon iki tane oyunum var, Yanlışlıklar Komedyası ve Hizmetçiler. Şimdi Gülünç Karanlık var, Nurkan’ın yönettiği. Orada da Somalili “zenci” bir korsanı oynuyorum. Kolonicilikle ilgili bir oyun. Daha sonra

KULTURA

25


tiyatro festivalinde bir iş yapacağım ama onun ismini vermeyeyim şu anda, şimdi yazılıyor. O Bakırköy’ün dışında yapacağım bir iş. Onun dışında Tim Supple yazın bir workshop’a gelecek, ona katılacağız büyük ihtimalle. Londra’da Young Vic tiyatrosunun eski genel sanat yönetmeni, Royal Shakespeare Company yönetmenlerinden Tim Supple, ile bir bağlantı kuruldu ve Yanlışlıklar Komedyası için geldi. Burda bir audition yaptı ve BBT’nin içinde oyuncu seçimini yaptı ve Yanlışlıklar Komedyasını yönetti. Onunla çalışmak inanılmaz güzel bir deneyimdi. O kadar berraklaştırdı ki bizi, oyunculuk anlamında level atlattı resmen. O yüzden onun yapacağı workshop çok kıymetli. Kral Lear workshop’u olacak, BBT’den ve dışarıdan oyuncular olacak. Dünya çapında yapacağı bir Kral Lear projesi var, ona oyuncu arıyor aslında Tim. Önümüzdeki sezon için de birçok projemiz var BBT’de, ama tam kesinleşmeden şu kadar söyleyebilirim, müzikal sahneleyeceğiz herhalde. Y.B: Biriken’nin geçen tiyatro festivaline hazırladığı benim de oyuncu olarak içinde yer aldığım Tatyana oyunu ile Theater an der Ruhr’a turneye gideceğim. Daha önce de Çirkin İnsan Yavrusu ile gitmiştik. E.B: Peki kamera önüne geçme konusunda neler düşünüyorsunuz? Y.B: Çok güzel şeyler düşünüyoruz. (gülüşmeler) Filmde oynamak

26

KULTURA

istiyorum. Ben yakın zamanda bir reklam filmi çektim. Setteki tek oyuncu bendim. Böyle prenses, kraliçe gibi davrandılar. Her şey çok güzeldi ama gerçekten o sette bekleme zamanı var. O yüzden dizileri bilmiyorum. Güzel bir rol olursa, mesela Uğur Yücel’in çektiği dizileri çok seviyorum, onun oynadığı dizileri seviyorum. Böyle hafif Ertem

E.B.: Filmle ilgili bir şeyler var mı peki? Hani Uğur Yücel’in oynadığı, Ertem Eğilmez tarzı sıcak aile filmler mi yoksa herhangi bir korku, komedi v.s. Y.B: Yok. Ben Türk sinemasını çok seviyorum ve çok iyi bilirim. Oradaki dizideki başka bir şey, sinema filmi deyince başka bir şey. Ama tabii ki bana geliyor bazen senaryo ve oradaki hikayeye gerçekten inanmak, politik olarak benim gündelik hayatta durduğum yerle çakışıyor mu buna bakıyorum. Bunlar benim için kıymetli şeyler. Özellikle benim vicdanımın, ruhumun rahat edeceği politik bir söylemi olması gerekiyor. Çünkü her şeyin bir politik söylemi olduğunu düşünüyorum.Her şey bir şey söyler. O yüzden o benim için önemli, ne söylüyor, nasıl bir dünya öneriyor. Tabii benim oynadığım, oynayacağım rol, mesela bir filmde oynamıştım ‘Dön Gel Kerhanesi’nde, çok küçük bir roldü, konservatuardan mezun olduğumda oynamıştım. Tabii o set dizi seti gibi değil. Dizilerde de oynadım ama sinema setinde başka bir şey oluyor ve o sonra kalıyor ya, o güzel bir şey. Sinemada türü korku da olabilir belki ama yönetmene, derdine ve hikayesine inanmam lazım.

Eğilmez filmlerinin kokusu oluyor, sıcak aile yapısı, o kurduğu ilişkiler hoşuma gidiyor. Onda oynamak isterim ama bir “aman dizide oynayayım da” gibi bir şeyim yok. Çok para kazanmıyorum, tiyatrodan çok para kazanılmaz ama aç da değilim. Hep öyle bakıyorum ama filmde oynamak istiyorum mesela. Yani ya beni oynatacaklar ya ben çekeceğim kendim oynayacağım. (gülüşmeler)

E.B.: Yani tarzdan çok sizi inandırması önemli. Y.B.: Evet, o senaryoya da inanıyım ki ben o zaman döktüreyim yani yoksa ben onunla dalga geçerim. Dalga geçersem de olmaz. Dalga geçmek de istemem, dalga geçeceğim bir işi de yapamam zaten. O yüzden bu benim için önemli.


E.Ü.: Ben Deniz Seviyesi’nde oynadım iki sene önce. Esra Saydam, Nisan da New York’ta sinema okumuşlar ve geldiler. Çok tatlılar, gencecik, pırıl pırıl iki yönetmen kadın. Onlarla çalıştım ve İngilizce oynadım oyunda ve Jacob Fishel ile oynadım. Jacob da son derece tatlı bir oyuncuydu. Çok güzel sahnelerimiz oldu onla. Çok keyifliydi benim için. Kendimi izlemek enteresandı sinemada. Tabii ki sinemayı hangi oyuncu istemez ama şöyle bir durum var, bağımsız filmlerde oynamak istiyorum açıkçası. Gişe kaygısı olan bir sinema filminde kendimi göremiyorum. Çok net bu benim için. Çalışmak istediğim yönetmenler var tabii ki Nuri Bilge Ceylan gibi, buradan ona bir mesaj gibi olsun. Olağanüstü hayranlık duyduğum

yönetmenler var. Zeki Demirkubuz’u da çok seviyorum bu arada, Reha Erdem var ona bayılıyorum. Tabii ki politik söylem, Yelda’nın dediği gibi, benim için de çok önemli. Çünkü ben de her şeyin her söylemin bir politika içerdiğini düşünüyorum, güncel olan her şeyin de. Deniz Seviyesi filminde senaryoda bazı durumlar kafa karıştırıcıydı ve bunu açıklıkla yönetmenlerle oturup konuştuk ve çözdük. Mesela bu açıklık çok güzeldi, üzerine konuştuk ne yapabiliriz diye. Ya ben onları ikna edeceğim ya onlar beni ikna edecek. Bu açıklığı seviyorum üretirken, tabii ki her işte böyle bir şey olamaz ama o şekilde kalsaydı oynayamazdım. Gerçekten o vicdan hikayesi, politik görüşüme uyması gerekiyor. Bugüne kadarki, 35 yaşıma geldim ve yaptığım işlere

baktığımda vicdanımı tırmalayacak bir şeyin içinde olmadım. Sinema filmi yapmak istiyorum. E.B.: Özellikle bağımsız film. E.Ü.: Evet. E.B.: Tiyatro dışında kalan zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Tiyatro dışında çok da bir zaman kalmıyor galiba ama… E.Ü.: Bu ara pek kalmıyor. Geçen gün hatta evde kendi kendime duruyordum, zamanım vardı ve böyle oldum: “Ben ne yapıyordum”, (gülüşmeler) “Ben ne yapıyordum evdeyken, nasıl vakit geçiriyordum?” Gerçekten öyle bir zaman kalmadı. Hatta en sonda asıldığında oyunun

KULTURA

27


distribüsyonu dedim ki, lütfen şuraya bir oda yapalım bana, bir yatak koyalım falan ben hiç eve gitmeyeyim yani. Gerçekten öyle hissediyorum. Resim yapardım, Yelda da yapar, resim yapamıyorum bu ara. Öyle bir zamanım yok yani. Kitap okumaya vakit bulamadığım bir dönemdeyim, bundan çok rahatsızım. Çünkü o bile bir şey istiyor yani, kafamı yastığa koyduğumda direkt gidiyorum. Bu kadar çok çalışmak doğru mu onu da bilmiyorum. Ama bu böyle bir dönem, demek ki buna ihtiyaç var bir süreçte. Film izlemeyi seviyorum tabii ki, işin bir parçası zaten o, tiyatro yapmadığım dönemde, Bu ara öyle bir dönem değil. Eskiden resim yapardım, el işi işlerini severim, ne biliyim örgü örerdim, yemek yapmayı severdim, yapardım ama şimdi hiç öyle bir zaman yok. Bu enteresan bir soru oldu benim için. Bir şeyleri düşünmem gerekiyor herhalde. E.B.: Bir aydınlanma yaşadınız galiba. E.Ü.: Evet evet. Bir aydınlanma oldu. Y.B.: Benim de aslında öyle. Şu an tiyatro Yeni BBT ile Oyun Havası’nın da, mesela dışarıda yapacağımız için erteledik, BBT için. Ben de örgü örerim, battaniyeler örerim, meditasyon benim için. Akrilikle resimler yapıyorum, baya bir sardım ona. Bir de küçük bobinler ya da evdeki atılmış fiş parçalarından robotlar yapıyorum, vidalıyorum onları. Hareket edemiyorlar tabii robotlarım ama çok tatlılar, Robin, Barbara, Cımbız, isimler koyuyorum onlara. Bunlar meditasyon tabii rahatlamak için, dış dünyadan kendimi korumak için. Yazabilirsem yazıyorum. E.B.: Robot olayı sevimliymiş. Y.B.: Çok keyifli. Benim dayım vefat ettiğinde, ailece çok üzgünüz falan, bir gün yine ölü evine gittiğimde

28

KULTURA

kuzenim beni odaya çağırdı, biliyorlar yaptığım robotları, “gel gel bak sana ne vereceğim.” Hani böyle yaşlı biri evden gittiğinde ondan birer anı kalır ya evdekilere dağıtılır. “Bak ne var burada” dedi, iki tane kutu, eski vidalar ve çalar saat içleri gibi şeyler. Dayımın duası okunurken bayağı bir kendimi tutarak gülme geldi. Tabi sinir bozukluğu biraz da. Ama düşündüm orada dua okuyan kadınlara adamlara o iki kutu verilse dalga mı geçiyorsun

diyip, herhalde küsüp oradan gidecekken ben o kutulara sevinip, dayımdan bana bunlar kaldı bir sürü robotum olacak, diye düşünmüştüm. Robotlar sevimlidir. E.Ü.: Ben de yoga yapıyorum tabii ama bu ara onu bile yapamıyorum. Gerçekten vakit bulup gidemiyorum. Kendi kendime evde küçük şeylerin içinde dönüp duruyorum falan.


Y.B.: Aslında çizdik. E.Ü.: Ama yani baştan tabii ki seçtik ama şöyle demedik, iki sene şunu yapalım demiyoruz. Zaten öyle oldu, bu böyle gidecektir. Y.B.: Zaten BBT’deyan yanayız, Oyun Havası’nda birlikteyiz. E.Ü.: Şimdi bu oyunda birlikteyiz, Hizmetçiler’de birlikteyiz. Muhtemelen biz durmayız. BBT biraz rayına girince kendi işimizi dışarıda muhtemelen yapacağız. Bu önümüzdeki sezon da zor ama belki bir sonraki sezon ya da önümüzdeki sezonun sonuna doğru projelenir. Y.B.: Belki Maral Ceranoğlu dünya turundan bir ara gelir, oyun havasının yeni oyununu yaparız. E.Ü.: Çünkü niyeti var öyle bir şeye. E.B.: İkili değil, üçlü olarak bir şeyler yaparız diyorsunuz. E.Ü.: Evet. Y.B.: Çünkü o dünya turunda olduğu için aramızda değil, yoksa üç kişiyiz. E.Ü.: Çalışırken üç kişiyiz aslında. Y.B.: Uruguay’da şu anda.

Y.B.: Aralıksız prova yapıyoruz. Ben mesela, ekimde yönettiğim ‘Köşe Bucak İstanbul’ prömiyer yaptı. Ardından Hizmetçiler’in provası vardı ona girdim. O biter bitmez Yarın Başka Koruda provasına girdim, yönetmen yardımcısı olarak Yiğit Sertdemir’in yanına. O prömiyer yapacak daha ama ben ‘Gülünç Karanlık’ta şu anda oyuncu olarak bulunuyorum. Bu ne demek her gün saat onda tiyatroda olup, altıya kadar provanı yapıp, altıdan sonra idari işlerle

meşgul olup, gece eve gitmek demek. E.B.: Robotlar öksüz kaldı yani. Y.B.: Öksüz kaldılar. (gülüşmeler) Olsun bu böyle bir dönem. Bizi çalışmak kurtarır. Dionysos aşkına! E.B.: Uzun süredir birlikte olan bir ikili olarak ileri de nasıl bir rota çizmeyi planlıyorsunuz. E.Ü.: Biz zaten hiç rota çizerek birlikte olmadık. Bu böyle geldi.

E.Ü.: Evet, Uruguay’da. O yüzden bugüne kadar hiç buna karar vermediğimiz için, biz zaten ahretlik diyoruz birbirimize, hemşire, yani o başka türlü bir şey. Mesela birbirimizi göremiyoruz inanın çalışmaktan. Y.B.: Evet vakit geçiremiyoruz, provada konuşamıyoruz. E.Ü.: Hiç konuşamıyoruz, hiç vakit geçiremiyoruz. Yan yanayız ama birbirimizi özlüyoruz çünkü öyle bir vaktimiz yok. Bir ara randevulaşıp bir akşam şarap içelim dedik onu da yapamadık hala.

KULTURA

29


30

E.B.: Bu vesileyle bir araya gelmiş oldunuz öyleyse. (gülüşmeler) E.Ü.: Evet ama yine birbirimizle konuşamıyoruz, yine iş.

E.Ü.: Besleyici oluyor.

Y.B.: Şu çok güzel, mesela Elif ile ortak bir yerde mutlaka kesişiyoruz ama farklı ilgi alanlarımız var, farklı işlerde bulunuyoruz ve sonradan birbirimize döndüğümüzde, birbirimize onları aktarıyoruz.

E.Ü.: Arada bir Yelda gidiyor Biriken’de çalışıyor, ben Semaver Kumpanya’da çalışıyorum şimdi festivale bir şey yapacağım. Sürekli birlikte olmak değil de arada kaçıp gelip...

KULTURA

Y.B.: Bazen gerçekten olmamak lazım.

yan

yana

Y.B.: O zaman çok çabuk boşanırdık herhalde. (gülüşmeler)


E.Ü.: Evet, özgür bırakan bir çiftiz birbirimizi.

Y.B.: Aynen yol uzun, çetrefil ama bakalım yol bizi nereye götürecek.

Y.B.: Şu konuda çok şanslıyız, her şey hayal kurmakla başlıyor ya, hayal kurduğun zaman yanında, yörende sana inanacak ya da senin hayalini paylaşacak, iki kişinin hayali olacak yada sonra ekibe katılacak insanlarla herkesin hayali olması zor. İnsanlar hep bir şey yapmak ister ama hep der ki; yalnızım, ekibim yok, der. O konuda şanslıyım. Ben şimdi bir oyun yazmış olsam, getiriyor olsam Elif’e, belki o yönetir, belki oynar. Birbirimize herhalde sonsuz bir kredimiz var.

E.B.: Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

E.Ü.: Tabii. Belki Yelda yönetir, başkaları oynar ama ben orada, yanında yardımcı yönetmeni olurum hani onu birlikte yapıyor oluruz.

E.Ü.: Yok. BBT’de oyunlara bekliyoruz. Seyirci profilimiz baya bir değişmeye başladı, çok gençleşmeye başladı. Tabi bu bir yaş faşizmi getirmesin insanlara, siz yaşlısınız gelmeyin falan demeyelim ama gerçekten Bakırköy’ün seyircisi orta yaş seyirciyken, bizim yeni yönetimimizle birlikte seyirci profili çok gençleşmeye başladı. Oyunlara bekliyoruz. ‘www.bbt.bel.tr’ adresine girin, bakın. Bu arada 4x100 diye bir proje yaptık. Yazarların yüzüncü yılları Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Aziz Nesin ve Haldun Taner oyunlarını, çok popüler olmayan oyunlarının okumasını yaptık.

Y.B.: Tabii. Hiç fark etmez.

Y.B.: Ama sahnelenmiş okuma.

E.B.: Ne olursunuz.

olursa

olsun

birlikte

E.Ü.: Evet, o bir dayanışma. Y.B.: O çok kıymetli bir şey, çok şanslı bir şey. Güzel bir şans. E.Ü.: Aynen öyle. Benden daha çok bana güveniyor oyun yönetmem konusunda. Ben, ay yapamayacağım galiba, derken o benden daha çok bana güveniyor. “Yapmalısın, istiyorsan yap,” diye. Bunlar çok kıymetli. Y.B.: Ben yazdığımda da keza, o ‘ne zaman yapıyoruz, ne zaman yapıyoruz, ne zaman’, oyuncusu olarak sürekli beni dürttü. Bunlar çok kıymetli.

E.Ü.: İnanılmaz ilgi gördü.

E.Ü.: Evet her seferinde. Şu an BBT’nin sitesinde, öncesinde de Özen Yula’nın modaretörlüğünde söyleşiler yapıldı. Y.B.: Ayşegül Yüksel, Cevat Çapan gibi. Koyuncuğolu,

E.Ü.: Bereketli, kozmopolit bir yer. Y.B.: Süryani, Ermeni, Rum, Alevi aslında böyle ayırmamam lazım ama bugünün Türkiye’sinde böyle ayırıyorum maalesef böyle tanımlıyorum, çok geniş bir yelpazesi var. Tarihi de çok enteresan o yüzden hem Bakırköy’ü de içine alacak ama aslında İstanbul’un tiyatrosu, Türkiye’nin tiyatrosu olabiliriz umarım. Turneler yapmak istiyoruz Anadolu’ya. E.Ü.: Eskişehir’e yaptık bir turne çok güzel geçti, Yanlışlar Komedyası’yla. Onlar geldi, biz gittik.

Y.B.: Salon doluydu.

E.Ü.: Emre Erbulak.

Y.B.: Çok proje var. Atıyorum önümüzdeki mayısa yapılacak projeler var, mekâna özgü. Mesela Ahmet Sami Özbudak ile şu anda bir çalışma halindeyiz, Bakırköy’ü merkeze alarak. Bakırköy’de hikayesi geçecek bir oyun yazıyor bize, önümüzdeki yıl içinde sahnelenecek o. Biraz olduğumuz bölgeden yayılmak istiyoruz. Bakırköy çok…

Sevinç

Y.B.: Böyle güzel isimler söyleşilerde bulundular yazarlarla ilgili. E.Ü.: Bunlar bbt.bel.tr sitesinde şu anda izlenebilir, hem söyleşiler hem de okumalar. Mesela şöyle projelerimiz var: arşivleri çıkarıp, seçtiğimiz oyunları siteye yüklemek ve internet üzerinden eski oyunların izlenmesi gibi. Daha bir sürü proje var.

Y.B.: Halktan biri burada oynadı. Yine devam edecek sezonda. Umuyoruz ki İzmit Şehir Tiyatrosu ile, İstanbul Şehir Tiyatrosu ile de böyle şeyler olacak. E.Ü.: Biz çalışıyoruz işte. Daha bir sürü hikayeler var, BBT anlatılmakla bitmez. (gülüşmeler) İnsanlar bizi takipte kalsın, çünkü o takipe ve enerjiye de ihtiyacımız var. E.B: Çok teşekkürler bize zaman ayırdığınız için. E.Ü: Biz teşekkür ederiz, bizim için de çok keyifliydi. Y.B.: Ben de teşekkür ederim, çok güzel bir sohbet oldu.

E.Ü.: Bu yol uzun iş tabii.

KULTURA

31


Bir senenin daha sonuna yaklaşırken geçen yıl da yapmış olduğumuz yeri olan sanatçılarımızı bir kez daha anmak istedik. 2015’in aram

Erdem

32

KULTURA


gibi bu yıl aramızdan ayrılmış olan ve birçok kişinin hayatında önemli mızdan aldığı sanat dünyasının önemli isimlerini sizin için derledik.

m Yaşar

KULTURA

33


Müzeyyen Senar

Yaşar Kemal

Türk edebiyatının en önemli isimleri arasınra yer alan Yaşar Kemal, İnce Memed, Sarı Sıcak gibi önemli eserlere imza atarak yurtdışında da adından söz ettirmeyi başarmış bir romancıdır. Birçok farklı dile çevrilen eserleri, kendisine Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday olan ilk Türk romancı olma ünvanını kazandırdı. Yapıtlarında, kökleri Anadolu’da yer alan eserler kurgulayarak bu kültüre gösterdiği önemi de sürekli tekrar tekrar vurgulamış olan Yaşar Kemal, organ yetmezliği sebebiyle yoğun bakımda tedavi altında olduğu hastanede 28 Şubat tarihinde hayata gözlerini yumdu.

34

KULTURA

1933 yılında başlayıp 2006 yılında noktaladığı etkin sanat hayatına sayısız albüm sığdırmayı başaran Müzeyyen Senar, Türk Sanat Müziği’nin en önemli isimlerinden birisi olarak kabul ediliyor. Atatürk’ün de çok sevdiği ve birçok kez Atatürk’ün huzurunda şarkı söylemiş bir isim olma özelliğini elinde tutan Müzeyyen Senar, sanat hayatının ilk yıllarında radyo üzerinden hayranlarına seslenirken 1983 yılına kadar da sahne almaya devam etti. Kızıyla birlikte yaşadığı evde fenalaşarak hastaneye kaldırılan 97 yaşındaki Müzeyyen Senar’ın, 8 Şubat günü aramızdan ayrıldığı yine kızı tarafından kamuoyuna duyuruldu.

Zeki Alasya

Sanat hayatına 1959 yılın tiyatrolarla başlayan Zeki aynı firmada çalıştığı kad adlandırdığı Metin Akpın Türk sinema ve tiyatro ta ikililerinden birisinde yer Metin Akpınar ve Ahmet kurduğu Devekuşu Kaba uzun yıllar oynadığı ve Tü eleştirirken ışık tutan tiya yanında Türk sinemasına eserler bırakmayı başard son dönemlerinde daha dizilerinde izlediğimiz Al Karaciğer rahatsızlığı seb hastanede 8 Mayıs günü


a

nda görev aldığı i Alasya, babalarının der ortağı olarak nar ile birlikte arihinin en önemli r aldı. Haldun Taner, t Gülhan ile birlikte are Tiyatro’sunda ürk toplumuna atro oyunlarının a da unutulmaz dı. Kariyerinin çok televizyon lasya, geç farkedilen bebiyle kaldırıldığı ü aramızdan ayrıldı.

Erol Büyükburç Renkli kişiliğiyle Türkiye’de pop müziğin gelişimine önemli katkılar sağlamış bir isim olarak hafızalarımıza kazınmış olan Erol Büyükburç, müziğe lise yıllarında kurduğu bir grup ile başladı. Müzik eğitimini İstanbul Belediye Konservatuarı’nda aldıktan sonra kendisi Türk müzik tarihinin en üretken isimlerinden birisi olmayı başaracaktır. 1800 civarında bestesi bulunan sanatçı, onlarca plak ile uzunca bir dönem Türkiye’nin en çok dinlenen müzisyenleri arasında yer almayı başardı. 50 yılı aşan aktif sanat hayatına 2015 yılına kadar devam eden sanatçı, 12 Mart’ta dünyaya gözlerini yummuştur.

Kayahan

Müzik tarihimizin en tanınmış besteci, söz yazarı ve müzisyenlerinden birisi olan Kayahan, birçok kişinin aklına “Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün bir yerde buluşuruz” sözüyle yer etmiştir. Ayrıca kendisi İstanbul’dan sonra yerleştiği Balıkesir’in İnta Sevgi Köyü’nde yer alan bütün sokakların ismi Kayahan’ın şarkı isimlerinden oluşmaktadır. Toplam 20’ye yakın albüm ve plakları bulunan Kayahan’ın kendi seslendirdiği şarkılar kadar diğer sanatçılara verdiği besteler de ülke çapında ses getirmeyi başarmıştır. Sanatçı, 1990 yılında yakalandığı kanseri iki kez yenmeyi başarmış ancak hastalığı üçüncü kez nüksetmesiyle 3 Nisan günü aramızdan ayrılmıştır.

KULTURA

35


Levent Kırca Oyunculuk kariyerine 1964 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda başlayan oyuncu, oynadığı sinema filmlerinden sonra Hodri Meydan Topluluğu adı altında bir tiyatro grubu kurdu. Kırca’ya ülke çapında tanınırlığı getiren iş ise eski eşi Oya Başar ile uzun süre televizyonda devam eden Olacak O Kadar programı ile oldu. Saint Petersburg Bal Mumu Heykelleri Müzesi’nde heykeli olan nadir Türk sanatçılardan birisi olan Kırca, siyasi hiciv ile özdeşleşmiş bir isim olarak siyasete de atıldı. Devlet sanatçısı ünvanı 2015 yılında geri alınan sanatçı, 12 Ekim günü karaciğer kanserine yenik düştü.

Aytaç Yörükaslan

Hakkı Kıvanç

Yeşilçam’ın ismi az bilinen kahramanlarından birisi olan Hakkı Kıvanç, Türk sinemasının en önemli yardımcı oyucularından birisi olarak anılıyor. İlk olarak 1955 yılında Kızımla Beraber Ağladık filminde figüran olarak görev yapan Kıvanç, çok sayıda sinema filminde yer aldıktan sonra 80’li yıllardan itibaren televizyon dizilerinde de oyunculuk yapmaya başladı. Gerçek ismi Hakkı Güvenç olan ünlü oyuncu, uzunca bir süredir tedavisini gördüğü mide kanserine 30 Ocak günü yenik düşerek aramızdan ayrıldı.

Süper Baba dizisindeki rolüyle geniş kitlelerce tanınan ve sevilen Aytaç Yörükaslan, uzun yıllar sinema ve tiyatroda oyunculuk yaptıktan sonra televizyona geçmiş isimlerden birisi. Aslen mimar olan Yörükaslan, tiyatroya sadece bir oyuncu olarak değil, mimar olarak da hizmet etmiş ve birçok tiyatro binasının yapımına da imzasını atarak yeni sahnelerin oluşturulmasına destek olmuştur. yılında İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan emekli olan sanatçı, 26 36 2002 KULTURA Şubat’ta hayata gözlerini yumdu.


Behiye Aksoy Tomris İncer

Annesi ve halasının müziğe olan yatkınlığı ile genç yaşlarından itibaren müzikle içiçe büyüyen Aksoy, ortaokulu bitirdikten sonra Ankara Radyosu’nun düzenlediği sınavlara katıldı. Albümlerinin satışının yüksekliği ile altın plak ödülü yetersiz görülerek kendisine platin taç hediye edilen Aksoy, 1980’li yıllara kadar Türk Sanat Müziği’nin en önemli isimleri arasında yer alan Aksoy, kariyerinde 4 adet de sinema filmini sığdırmayı başardı. 2011 yılında birikimlerinin tamamını elinden çıkartarak huzurevinde yaşamayı tercih eden sanatçı, 31 Mayıs 2015 yılında hayata gözlerini yumdu.

1974 yılıda İstanbul Şehir Tiyatroları kadrosuna giren başarılı oyuncu Tomris İncer, uzun bir süre tiyatro, televizyon ve sinemayı beraber ilerletmeyi başardı. Bir İstanbul Masalı adlı dizi ile geniş kitleler tarafından kısa sürede tanınan ve hayranlıkla karşılanan oyuncunun 3 dalda da birçok ödülü bulunuyor. Bulgaristan doğumlu olan İncer, yaşamını yitirdiği 2015 yılına kadar aktif sanat hayatını sürdürmüş, ancak 2015 yılında kanser tedavisi için hastaneye kaldırıldıktan sonra 5 Ekim günü aramızdan ayrılmıştır.

Sümer Tilmaç

Giritli bir memur baba ile Türkmenistan göçmeni memur bir annenin çocuğu olarak Malatya’da dünyaya gelen Sümer Tilmaç, oyunculuk kariyerine 1964 yılında Arena Tiyatrosu’nda başladı. 1968’de İstanbul Belediye Konservatuarı’ndan mezun olan Tilmaç 200’den fazla filmde rol aldı. Sinema filmlerinin ardından Süper Baba dizisindeki rolü ile televizyon üzerinden de izleyicilerle buluşan Tilmaç, 12 Haziran günü katıldığı bir düğünde kalp krizi geçirerek aramızdan ayrıldı.

KULTURA

37


38

KULTURA


Tarih boyunca Anadolu kadar fazla topluma ev sahipliği yapabilmiş çok az kara parçası vardır. Bu kültürel mirasın zenginliklerini Anadolu’nun her köşesinde görebilmek mümkün. Biz de bu kültürel mirasın güzel bir örneği olduğunu düşündüğümüz bilinen en eski kiliseleri sizler için derledik. Erdem Yaşar

KULTURA

39


DER YAKUP KiLiSESi

Kilise Hıristiyanlığın doğuşundan sonra inşa edilen ilk kilise olarak bilinir. 38 yılında Hıristiyan Süryaniler tarafından putperest tapınağın üzerine inşa edildiği düşünülmektedir. Süryanilerin Deyro D’Nafşotho(Ruhların Manastırı) adını verdikleri kiliseye halk arasında Nemrut Tahtı, Nemrut’un Mezarı, Cin Değirmeni ve Apgarın Dağı olarak

40

KULTURA

da adlandırılmaktadır. Urfa Kalesinin batısındaki Damlacık sırtlarında bulunan kilise Türk yönetimine geçtiğinde bir süre karakol ve gözetleme kulesi olarak da kullanılmıştır. Kaya mezarları, sarnıçlar ve bir anıt mezarı bulunur. Manastırın kuzeybatısında bulunan anıt mezardaki bir de kitabe bulunmaktadır. Bu kitabe iki satırdan oluşur. İlk satırı

Grekçe, ikinci satırı Pamyra Süryanicesi ile yazılmış olan kitabede, Abgar Manı oğlu Aryonun karısı Ameşşemes adına yaptırıldığı yazılıdır. Doğu batı istikametinde dikdörtgen yapılı ve iki katlı olan kilisenin zemin katının doğu kesiminde üç katlı anıt mezar yer alır. Edessa krallarının mezarı olduğu düşünülen bu mezar odası; kuzey, güney ve doğuda kemerli birer arkosoliumdan(üstü kemer biçimindeki hücre) oluşur. Tapınağın 5. yüzyılda kerametleri ve kehanetleri ile ünlenmiş, Suruç Episkoposluğuna kadar yükselmiş olan Suruçlu Aziz Yakub zamanında (451521) manastır olarak kullanıldığı ve bu yüzden Deyr Yakub(Yakub Manastırı) dendiği düşünülmektedir. Ayrıca halk arasında Yakub Peygamber’in burada kaldığı ve Der Yakub adının da buradan geldiğine inanılmaktadır. Diğer bir inanış ise Hz. İbrahim’in mücadele ettiği Kral Nemrut’un burayı seyfiye alanı olarak kullandığıdır.


MERYEM ANA MANASTIRI Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinin Sarıyer köyünde bulunan manastır Orta Çağ’dan kalma bir yapıdır. Sümele Manastırı’ndan sonra, Türkiye’nin en büyük doğal ve oyma manastırıdır. Duvarlarında resim bulunan manastıra, 1939 depreminden sonra iniş çıkışlar zorlanmıştır. 2. Yüzyıldan itibaren kullanıldığı düşünülen manastır, Roma döneminde Hıristiyanlığın yasaklandığı 200 yıl içinde yapılmış olduğu düşünülmektedir. O dönemde din adamları bu tür, kayalıklar içerisindeki alanlarda ibadetlerini gerçekleştirmişlerdir. 32 odalı, dört katlı olan manastırın ilk katında banyo ve tuvalet; ikinci katında mutfak ve öğrencilerin yemek yediği alanlar; üçüncü katında dershaneler, öğrencilerin ve din adamlarının kaldığı yatakhaneler; dördüncü katında ise kilise bulunmaktadır. 2006 yılında restorasyon için proje çalışmaları başlatılmış, 2011 yılında da kazı çalışmalarıyla proje hayata geçirilip, restorasyon 2014 yılında tamamlanmıştır. Restorasyon orijinali yapısına uygun olarak yapılmıştır.

KULTURA

41


LAODIKEIA (LAODIKYA) KiLiSESi Denizli’nin 6 km. kuzeyinde bulunan Laodikeia Antik kentinin kilisesi, Büyük Constantinus zamanında (306-337), Hıristiyanlığın 313 yılında Milano Fermanı ile serbest bırakılmasıyla inşa edilmiştir. Kent ise 3. yüzyılın ortalarında Seleukos Kralı II. Antiokhos tarafından karısı Laodike adına kurulmuştur. İncil’de de adı geçen Yedi Asya Kenti’nden birisi de Laodikeia’dır. Bu nedenle kente onursal ilk “Yedi Kiliseler Birliği” unvanı verilmiştir. Laodikeia kilisesi; duvar kaplamaları, renkli mermer kaplamaları, duvar resimleri, tabanda opus sectile dedilen döşeme ve neflerle geometrik dizayna sahip mozaikleri ile özel bir yapıdır ve 2 bin metrekarelik alana 8 ayak üzerine oturtulmuştur. Özgünlüğü bozulmadan günümüze kadar varlığını sürdürmüş olan kilise 7. Yüzyılın başında, İmparator Fokas döneminde depremde

42

KULTURA

tamamen yıkılmış, kent terk edilmiş ve daha sonra kente hiç yerleşilmediği için o haliyle korunarak bugüne kadar varlığını sürdürmüştür. Bugünkü Eskihisar ile Goncalı Köyleri arasında bulunan tepeler üzerinde bulunan kilise, Goncalı Kilisesi olarak da bilinmektedir.


AYA iRiNi KiLiSESi

Yunancada tanrısal barış, kutsal barış anlamına gelen Aya İrini, Topkapı Sarayı’nın avlusunda yer alan bir kilise. İstanbul’daki camiye çevrilmiş, en büyük kilise Aya İrini Kilisesi Bizans İmparatorluğu’na aittir. Kaynaklarda, Roma döneminden kalma Artemis, Afrodit ve Apollon mabetlerinin kalıntılarından yararlanılarak, 4. yüzyıl başlarında I. Konstantin (324-337) döneminde yapıldığı yazmaktadır.

Kilise, 532 yılında Nika Ayaklanması sırasında yanında bulunan Sempson Zenon(düşkünler evi) ile yanmıştır. İmparator Jüstinianos, Ayasofya’nın yanında Aya İrini’yi de yeniden yaptırmıştır. 532 yılında yapınına başlanılmış ama bitiş tarihi hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. 8. Ve 9. yüzyılda yaşanan depremler kiliseye hasar oluşmasına neden olmuştur. Bizanslıların patrikhane şapeli olan

Aya İrini, İstanbul’un fethinden sonra Topkapı Sarayı’nı çevreleyen surların içinde kalmış, camiye çevrilmediğinden önemli bir mimari değişiklik yapılmamıştır. İç cephane ve Harbiye Nezareti’nin silah ambarı olarak kullanılmıştır. Aya İrini tarih boyunca çeşitli eserlerle müze olarak da kullanılmıştır. III. Ahmet döneminde ilk müze çalışmaları başlamış ve çeşitli yerlerden Osmanlı İmparatorluğu’na eserler gönderilmiştir. Bu eserler Mecma-i Esliha-i Atika(Eski Silahlar Koleksiyonu) ve Mecma-i Asar-ı Atika(Eski Eserler Koleksiyonu) olarak iki başlık altında Aya İrini’de toplanmıştır. Daha sonra bu müze 1875 yılında Çinili Köşk’e taşındı. 1908 yılında yine bir askeri müze oluşturmak için Aya İrini’de çeşitli malzemeler depolandı ve bu müze 1949 yılına kadar devam etti. 1974 ve 1976 yılları arasında kiliseyi nemden arındırmak amacıyla çevresindeki toprak dolguları kaldırılmıştır. Aya İrini Kilisesi, 1973 yılından bu yana başta İKSV(İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı) bünyesinde olmak üzere çeşitli sanatsal faaliyetlerin vazgeçilmez mekânlarından biridir.

KULTURA

43


SÜMELA MANASTIRI 365-395

Kilise; Trabzon’un, Maçka ilçesinin Altındere vadisinde yer alan derenin yamaçlarında, Kara tepesi üzerinde yer alır. Deniz seviyesinden 1.150 metre yükseklikte bulunan kilisenin tam adı Panagia Sumela ve ya Theotokos Sumela’dır. Kilisenin 365395 yılları arasında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Kapadokya kiliseleri tarzında inşa edilmiştir. Karadeniz Rumları arasındaki söylentilere göre Atina’lı Barnabas ile Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görmüşlerdir, rüyalarında İsa’nın öğrencilerinden Aziz

44

KULTURA

Luka’nın yaptığı üç Panagia ikonundan, Hz. Meryem’in henüz bebek olan İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela Kilisesi’nin yerini görmüşlerdir. Yne birbirlerinden habersiz olarak denz yoluyla Trabzon’a gelirler, orada karşılaşarak gördükleri rüyaları birbirlerine anlatırlar. Böylece ilk kilisenin temelini atarlar. Diğer bir düşünce de, manastırdaki fresklerde sıkça rastlanan, özel bir önem verilen Trabzon İmparatoru III. Aleksios’un (1349-1390) manastırı kuran kişi olduğudur. Dağın üzerine oyularak

inşa edilmiş kilisenin mucizeler oluşturduğuna inanılır ve Hıristiyanlar için çok önemli ve kutsal sayılan ikonayı muhafaza eder. Hıristiyanlar tarafından Panagia Soumela ikonası olarak adlandırılır ve İncil yazarlarından biri olan Aziz Luka tarafından çizilmiştir. Yaygınlaşmış bir inanışa göre ve bir çok kaynağa göre Aziz Luka bu ikonayı gittiği yerlere yanında götürmüş ve Kutsal Meryem Ana bu nedenle Aziz Luka’nın yaptığı her işi kutsamıştır. Yapı ana kaya kilisesi, şapel, mutfak, öğrenci odalar, misafirhane, kütüphane ve kutsal ayazmadan oluşur. Manastırın girişinde su getirdiği anlaşılan büyük su kemeri yamaca yaslanmıştır. Avlunun çevresindeki binalar içindeki dolaplar, hücreler, ocaklarda Türk sanatının etkisi görülmektedir. Kiliseye ulaşım belirli bir yere kadar araçla saylanır, daha sonra ormanın içinden bir patika izlenir, daha sonra da uzun ve dar merdivenlerden çıkılır. Her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği kilisede 2010 yılında, alınan özel bir izinle, Meryem Ana’nın göğe yükselişi sebebiyle ayin düzenlenmiştir. Bu ayin 88 yıl aradan sonra yapılan ilk ayin olmuştur.


MOR GABRIEL MANASTIRI Kilise Deyr el Umur (Rahiplerin evi) olarak da bilinir. Dünyanın, hala varlığını sürdüren en eski Süryani Ortodoks manastırıdır. Mardin’in Midyat ilçesinin Güngören köyünün sınırları içerisinde yer alan, Süryanilerin anayurdu olarak bilinen Turabdin platosunda bulunur. 397 yılında Mor Şmuel(Samuel) ve öğrencisi Mor Şemun(Simon) tarafından, bir Zerdüşt tapınağının kalıntıları üzerine yapılmıştır. Döneminde gittikçe önemi artmış; Roma imparatorlarından Arcadius ve Honorius, daha sonra da II.Theodosius ve Bizans imparatoru I. Anastasios mabede bağışta bulunmuştur. Midyat’ın kesme taşlarında inşa edilen yapı, Bizans dönemi mozaikleri, kubbeleri, kapılarıyla büyük bir tarihi öneme sahiptir. Tarih içinde birçok isimle anılan manastırın bugünkü adını, 7. yüzyılda yaşamış ve azizlik mertebesine erişmiş ve manastırın gelişmesinde büyük rol oynamış Turabdin metropoliti Mor Gabriel’den almıştır. Hıristiyan dünyası için büyük bir önem taşıyan Manastır aynı zamanda Süryani kilisesinin tarih boyunca ilim merkezi olmuştur. Manastır okulundan çok sayıda patik, metropolit, rahip, papaz yetişmiştir. Manastırın kütüphanesi de bölgenin en önemli kütüphanelerinden biriydi. El yazması kitapların bulunduğu kütüphane savaş ve yağmalamalar sebebiyle günümüzde varlığını sürdürmemektedir. Ayrıca manastırda binlerce azizin kemikleri muhafaza edilmektedir. Kilise kuzeyden, güneyden ve batıdan sütunlarla çevrilidir.

KULTURA

45


AYA TEKLA KILISESI Aya Tekla Mersin Taşucu’na 4 kilometre uzağında, Meryemlik’te yer alan kilise bir mağara kilisesidir. Meryemlik’in önemi Azize Tekla’nın bu bölgeye gelişiyle başlar. Hz. İsa’nın havarilerinden St. Paul’ün vaazlarından etkilenen, 17 yaşındaki Tela kendini Hıristyanlığa adar. Konya ve Yalvaç’ta Hıristiyanlığı yaymaya çalışırlarken paganların baskısına uğrarlar ve öldürüleceğini öğrendiğinde kaçarak Seleucia’ya gelir ve mağaraya saklanır. Bu mağara daha sonra korint sütunlar konularak ve mozaik kaplamalar yapılarak 4. yüzyılda kiliseye çevrilir. Çok tanrılı sine karşı Hıristiyanlığı yaymaya çalışırken bir yandan da mucizeler yaratarak hastalara derman olur. Yine öldürüleceği bir anda bu mağarada kaybolduğuna inanılır. Bu kayboluştan sonra mağara Hıristiyanlar tarafından kutsal sayılır ve 312 yılında Hıristiyanlı dini serbest bırakılıncaya kadar gizli bir ibadet yeri olarak Hıristiyan olan kişiler tarafından kullanılmıştır. Hıristiyanlığın resmen kabul edilişinden sonra da bir çok yapı ile bezenmiş olmasına karşın bugün mağara üzerinde sadece apsisinin bir bölümü ayakta Azize Tekla kilisesi, imparator Zenon’un Aya Tekla’ya ithafen yaptırdığı kilise ve Kuzey kilise ile hamam, sarnıçlar, mezarlıklar ve şehir suru kalıntıları bulunmaktadır.

46

KULTURA


ALAHAN MANASTIRI

Alahan Mersin’i Karaman’a bağlayan yol üzerinde bir yerleşim yeridir. Manastır, Hıristiyanlığın kabulünden sınra, 5. yüzyılda inşa edilmiştir. Manastırı yaptıran kişi, manastırda lahdi ve kitabesi bulunan Tarasis adlı bir rahip olsa da finansmanın büyük bir kısmı Bizans İmparatorluğu tarafından sağlanmıştır. Manastırın inşası ile ilgili kaynaklarda farklı bilgiler bulunmaktadır. Kimi kaynaklarda 440442 yılları arasında, kimi kaynaklarda ise 474 yılından sonra inşa edildiği

görüşleri vardır. Manastırın, 7. yüzyılda Arap akınları başlayınca parlak dönemi bitse de uzun yıllar ayakta kaldığı, 17. yüzyılda Evliya Çelebi’nin manastır için “Usta elinden yeni çıkmış gibi duruyor.” tanımlamasından anlaşılıyor. Manastır geniş bir alana yayılmıştır. Batı Kilisesi(Evangelist Bazilika), Manastır, Doğu Kilisesi, kaya oyma keşiş odaları ve çevredeki mezarlar bu geniş alanı oluşturur. Yapılardaki taş işçiliği ve zengin süslemeler Manastırın, dönemin usta ellerinden çıktığını

göstermektedir. Batı Kilisesi yıkılmıştır ve Doğu Kilisesi de ören(kalıntı) olarak günümüzde varlığını sürdürmektedir. Batı kilisesinin girişi olduğu düşünülen kısımda Cebrail ve Mikail’in de bulunduğu kanatlı melek, çeşitli hayvan ve İsa büstü vardır.İki yapı kolonlu kemerli bir galeri-terasla birbirine bağlanmıştır. 115 metre uzunluğundaki galerinin ortasında kabartma süslemeler ve her yanı işlenmiş büyük bir niş bulunmaktadır. Bu galeri de bir de vaftizhane yer almaktadır. Bu vaftizhanenin içinde haç biçiminde bir havuz bulunur. Vaftizhanenin karşı tarafında oyulmuş kaya mezarlardan birisi Manastır grubunun kurucusu Tarasis’e aittir. Doğu kilisesi kesme taşlardan özenle inşa edilmiştir. Yine kabartma süslemeler kilisenin değişik yerlerinde kullanılmıştır. Dikdörtgene benzer planlı kubbenin her cephesinde bir adet pencere bulunmaktadır. Kilise, daha sonra inşa edilecek olan İstanbul’daki Ayasofya(532-537) kilisesi ile ortak özellikler taşımaktadır. Alahan manastırı 25 Şubat 2000 tarihinde Dünya Kültür Mirası listesine aday olmuştur. Manastır, Türkiye listesinin 12. Sırasında yer almaktadır.

KULTURA

47


AYA IOANNES PRODROMOS KiLiSESi

İstanbul’da Yedkule’de bulunan yapı Doğu Roma döneminde yapılmış ve ayakta kalan İstanbul’daki en eski yapıdır. 454 yılında Doğu Konsülü Studios tarafından inşa edilen Studios Manastırının bir parçası olan kilise Latin istilası sırasında harap duruma gelince 1293’te onarılmıştır. Zamanının ünlü patriklerini yetiştirmiş olan kilisenin erken Hıristiyanlık döneminin mimari

48

KULTURA

özelliklerine sahip olduğundan büyük önem taşır. Gece ve gündüz yapılan ayinlerden dolayı buradaki keşişlere “uykusuzlar(akormetoi)” denilmiştir. Bizans imğaratorlarının Altın Kapı’dan geçtikten sonra bu kilisede ibadet etmişler ve bu gelenek İstanbul’un fethine kadar devam etmiştir. Bizans’ın ileri gelenleri zor duruma düştüklerinde manastır canları için kurtarıcı olmuştur.

Osmanlı padişahı II.Bayezid döneminde camiye çevrilen kilise İmrahor Camii, İmragor İlyas Bey Camii olarak bilinir. Osmanlı döneminde şehrin en büyük camileri arasındadır. 1782 yangını ve 1894 depreminde zarar görmüştür ve 1908’de de çatısı çökmüştür. Kilise bazilika tipindedir, tek apsisli bir yapıdır. Sağ tarafta şerefeden yukarısı yıkılmış tuğla bir minare bulunur. Narteks, Bizans dönemine attir ve kuzey duvarı kısmen ayakta kalmış avluya korint başlıklı dört mermer sütunlu revakla girilmektedir. Daha önce narteksin iki yanında ahşap merdivenlerin bulunduğu duvardaki izlerden anlaşılmaktadır. Narteksden ana mekana üç kapı ile geçilmektedir ve mekanda her sırada yedişer adet olmak üzere yeşil breşten yapılmış sütunlarla üç nefe ayrılmıştır. Bu nefleri ayıran sütunlardan sadece doğu tarafında bulunanlar günümüzde varlığını sürdürmektedir. Yanda bulunan neflerin üzerinde ise ahşap galerilerin olduğu düşünülmektedir.


ÇAVUŞiN KiLiSESi

Kapadokya Göreme’ye iki buçuk kilometre uzaklıkta olan yapı tek nefli, beşik tonozlu ve üç apsislidir ve narteksi yıkılmıştır. Kaya kilisesi olan Çavuşin Kilisesi, İmparator Nicephorus Phocas adına yapılmıştır. 964-965 yılları arasında yapılmıştır. Kilisenin duvarlarını süsleyen resimlerde işlenen konular diğer kaya kiliselerinde olduğu gibi İncil ve Hz. İsa’nın hayatından alınmıştır. Kilisenin boyanmasında üç farklı teknik kullanıldığı biliniyor. Diğer kiliselere göre daha eski teknikle boyanmış olduğundan bazı bölümler kayanın aşınmasına bağlı olarak hasar görmüştür. Yine bölgedeki diğer kiliselere göre daha yüksek bir tavana sahip olan kilisede mezarların bulunduğu bölüme dua edilmesi için özel bölümler inşa edilmiştir. Kilise içerisinde bulunan küçük deliler, etrafı gözetlemek ve gün ışığının içeri girmesini sağlamak için oyulmuştur. Kapadokya’daki kiliseler gibi Çavuşin kilisesi de oyma bir kilisedir ve kilisenin girişi yerden yüksektedir. Eski zamanlarda görevliler ip merdivenlerle kiliseye giriş yaparlardı. Günümüzde turistlerin daha kolay girebilmesi için merdiven inşa edilmiştir.

KULTURA

49


Orta Zekalılar Cenneti Zülfü Livaneli “Orta Zekâlılar Cenneti’ni yazdığım yıldan bu yana, Türkiye’de ve dünyada çok şey değişti ama gözlemlerime göre ‘orta zekâlı’ların iktidar alanı daha da genişledi, neredeyse başa çıkılmaz bir ortak paydaya dönüştü. Toplum kaliteyi – deyim yerindeyse– kusmaya başladı, iyiliğin yerini kötülük, temizliğin yerini pislik, hakkın yerini haksızlık, kibarlığın yerini kabalık, ahlakın yerini ahlaksızlık alma yolunda epey ileri gidildi. Ne olup bittiğini anlamamıza destek verebilecek böyle bir kitabı yeniden yayınlarken, iki ayrı kitaptan, yani Orta Zekâlılar Cenneti ile daha sonra yayınlanmış olan Sanat Uzun, Hayat Kısa’dan bir derleme yapmayı ve birlikte sunmayı istedim. İçimden öyle geldi. Umarım okurlar bunu uygun karşılarlar.” Ömer Zülfü Livaneli

Kağıttan Kalpler Courtney Walsh Belki de yok olan hayaliniz sizi mutluluğa götürecektir…Otuz yaşına girmek üzereyseniz, tek dünyanız küçük bir kitabeviyse ve aşk denen o üç harfli sözcük sizde sadece acı bir tat bırakıyorsa, hazırlıklı olun, çünkü dünyanız daha da altüst olmak üzere… Tıpkı Âşıklar Parkı kasabasının daimi bekârı Abigail Pressman’ın olduğu gibi. Hiç ummadığı bir şekilde eline geçen bir mektup zarfının içinden çıkanlar onu bir peri masalına sürükleyecektir. Bunlar gizemli bir çifte ait olan, üzerlerinde aşk sözcükleri yazan kâğıttan kalplerdir.

Death Note-Bir Başka Defter Los Angeles BB Cinayetleri Tsugumi Ooba, Takeşi Obata Polisiye türündeki kitap Los Angeles’taki bir seri cinayeti konu ediniyor. Ünlü bir dedektif olan L, BB Cinayetleri olarak bilinen ve bir düzen doğrultusunda işlenen karmaşık cinayetleri çözmeye çalışıyor. Bu cinayetleri çözerken, eski FBI ajanı olan Naomi ona yardım edecektir. Tabii hiçbir şey göründüğü gibi değildir.

50

KULTURA


Elveda Güzel Vatanım Ahmet Ümit 1926 yılının o hüzünlü sonbaharı. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, genç cumhuriyet ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. O büyük altüst oluşun içinde bir adam: Şehsuvar Sami… Bir zamanların İttihat ve Terakki fedaisi, şimdilerin yorgun komitacısı. Şehsuvar Sami’nin etrafında dönen amansız bir entrika. Bir yanda kaybettiği ama hiçbir zaman yüreğinden çıkartamadığı sevgilisi Ester, öte yanda yaşanılan tarihsel bozgun…

Çocukluğun Sonu Arthur C. Clarke Bilinmeyenin korkusu, geçmişten değil de gelecekten kalma bir hatıra olabilir mi? 21. yüzyıla damga vuran kitaplardan biri olan Çocukluğun Sonu, 1953’te yayınlanmış ve 2015’te dizi olarak uyarlandı. Bilimkurgu sevenler için yeniden gündeme gelen eserin gücü, insanlığın gelecekle ilgili özgün ve düşündürücü yorumlardan birini sergilemesinde gizli.

Gülnuş Barlas Özarıkça Hepimizin sorduğu ama cevap alamadığı soruydu Gülnuş belki. Bilincin dışındaydı çünkü. Dışımızdakileri, Kurum’un bozduğu içimize yaklaştırdığımızda ne olacaktı acaba? Her birimize önemli-önemsiz meşguliyetler dağıtıp bir ömür bizleri çıkarı doğrultusunda oyalayan, yönlendiren Kurum kullanıma hazırladığı Gülnuş’la sorun yaşamaktadır. Ölümün hem temsilcisi hem de icraatçısı olan Osmanlı cariyesi Gülnuş, meçhul bilgileri ifşa ederek Kurum’un kadim çalışma sistemini canlı bomba gibi bozmak üzeredir.

KULTURA

51


Mavi Kadar Birol Öztürk Savaşlarda en çok ve en ilk “savaşa hayır” diyenler ölür… Ve tarihin icat ettiği tüm savaşlarda çocukların öldürülmesinin nedeni henüz bilinmiyor. Savaş olur, çocuk ölür! “Savaşa hayır, çocuklar ölmesin” diyen yer, ikinci kurşunu! Aldırma sen kentli modern adamın burnu havada gezdiğine, o, doğal yaşamdaki kurtlar, çakallar, ayılar var ya, işte tüm bu mahlûkatları kıskanır hale geldi senin kentli insan. İşte bu kitapta bu minval üzere mevzuları bulacaksın...

Kahve Kokusu Sevda Kıdeyş Düşünmek, yaşamak kadar yorucu bir eylem olduğu inancını yitirmeden ‘tek dilde’, sevgi de yoğunlaşan bir kitap. “Montaigne ile başlayan ve dünya edebiyatına yayılan deneme türünün Türk Edebiyatı’ndaki ünlü temsilcilerini; mesela Refik Halit Karay’ı, Nurullah Ataç’ı, Falih Rıfkı Atay’ı, Nurettin Topçu’yu, Çetin Altan’ı ve bu konuda haklı bir üne kavuşmuş birçok deneme yazarlarını incelemeden, kısa bir yazı türüdür diye bu işe kalkışılmamalı. Ama belli ki Sevda Kıdeyş bu konuda donanımlı…” Sadettin Kaplan

Çim Kokusu Muharrem Öztürk Şakirpaşa Havaalanı‟na giden yolun sağ yanındaki çimler henüz biçilmişti. Taze çim kokusu içimi bir hoş etti. Özlemişi kabarttı. Yıllardır çimlerin üstüne oturmuş değildim. Hemen çimlerin ortasında bulunan kauçuk ağacının gölgesine geçtim. Ayakkabılarımı çıkardım. Destekli oturmak için de kollarımı ardıma attım. Nisan ayının son haftasının içindeydik. Adanalı için en yaşanılır günler olur nisan, mayıs günleri. İkindi zamanıydı. Görülecek bir işim de yoktu. „İyisi mi çim kokusunu ciğerlerime çeke çeke oturayım, ilkbaharı az da olsa yaşayayım çimler üstünde.

52

KULTURA


All You Need Is Kill 2: Öldür Yeter 2 Takeshi Obata, Hiroshi Sakurazaka Dünya, Taklitçiler olarak bilinen uzaylıların işgali altındadır. Bugüne kadar böylesine dehşetli bir mücadeleye girmemiş insanlığın kaderi ise Birleşik Savunma Ordusu’nun ellerinde… Savaşın soğuk yüzüyle hiç karşılaşmamış acemi bir asker olan Keyci Kiriya çarpışmalarda hayatını kaybeder ancak kendini aynı günün sabahında, aynı olayları yeniden yaşarken bulur; hem de tekrar tekrar.

Çakal Kayası Ahmet Karayün Sırtında naylon makarna torbasından çantalar, dağ yolundan okula giden iki çocuk... Eve dönerken, yine bu yolu seçerler. Birisi polis olur, öteki suçlu! Ellerini taraklayarak, etten tabanca yaparlar. Gürgen ağaçlarının gölgesinde amansız bir kovalamaca başlar. Tabancalarından çıkan kurşun sesini ağızlarıyla yaparlar ve bu kurşunlar insanı öldürmez. Yıllar sonra aynı dağda, bambaşka kişiler olarak karşılaşacaklarından habersizdirler. Ve o gün gelir! Karşı karşıyadırlar artık. Ellerindeki tabanca etten değil, soğuk metaldendir ve insanı oracıkta öldürecek küçük çekirdeklerden atar.

Ansızın Değişir Hayat Necdet Özkaya Kitap, dört kişinin çocuk yaştan kırklı yaşlarının ortalarına kadar süren sürükleyici hayatları ve birbirleri ile olan ilişlilerini konu ediniyor. Veteriner, felsefe doçenti, köy hekimi ve öğretmen olan bu dört kişi karşılaştıkları büyük sürprizler, raslantılar, cinayetler, kadınlar ve cinsellik yazar Necdet Özkaya’nın kalemiyle okurlarla buluşuyor. Her şeyin, her hayatın, her an ve zamansız değişebileceğini bir kez daha anlayacaksınız.

KULTURA

53


Baskın: Karabasan Türkiye ve ABD ortak yapımı korku filminin yönetmen koltuğunda Can Evrenol oturuyor. Beş polisin gece devriyesinde gelen çağrı üzerine gittikleri terkedilmiş eski bir Osmanlı karakolunda yaşadıkları konu ediniyor. Filmin dünya prömiyeri Toronto Film Festivali’nde “Midnight Madness” seçkisi kapsamında gerçekleştirilmiş olan film, Can Evrenol’un aynı adı taşıyan kısa filminden uyarlandı. Filmin oyuncu kadrosunda Görkem Kasal, Ergun Kuyucu, Muharrem Bayrak, Mehmet Fatih Dokgöz, Sabahattin Yakut, Mehmet Cerrahoğlu, Hayati Citaklar, Serhat Mustafa Kılıç ve Şevket Süha Tezel bulunuyor.

Deniz Ortasında ABD yapımı macera, fantastik türündeki filmin senaristliğini Charles Leavitt yapıyor. Ron Howard’ın yönetimindeki filmde Chris Hemsworth, Benjamin Walker, Cillian Murphy, Ben Whishaw, Tom Holland, Brendan Gleeson, Charlotte Riley, Frank Dillane gibi isimler rol alıyor. Nathanial Phillbrick’in aynı adı taşıyan romanından uyarlanan film, 1820 yılında geçiyor. Nantucket isimli balina avlayan bir geminin, dişli bir ispermeçet balinasının saldırısına uğrayarak parçalanmasını konu ediniyor. Pasifik Okyanusu’nda yaşanan bu hayatta kalma mücadelesinden sekiz kişinin kurtulduğu olay, daha sonra ünlü yazar Herman Melville’nin yaratacağı Moby Dick efsanesine ilham veriyor.

Dheepan Fransa yapımı dram filminin yönetmenliğini Jacques Audiard yapıyor. Sri Lankalı Tamil savaşçısının hikayesini konu edinen filmde Vincent Rottiers, Marc Zinga, Antonythasan Jesuthasan, Kalieaswari Srinivasan, Claudine Vinasithamby, Faouzi Bensaidi, Bass Dhem ve Franck Falise gibi isimler rol alıyor. Savaştan kaçmaya çalışan Dheepan, bir kadın ve kız çocuğuyla aileymiş gibi davranarak mülteci olarak Fransa’ya gider. Bit toplu konuta yerleştirilen sözde aile bir yandan göçmen olarak kültür çatışmasını aşmaya çalışırlarken bir yandan da ailevi meselelerle uğraşırlar. Aşk, sevgi, savaş ve aile kavramlarını yeni anlamlar kazandıran film Altın Palmiye ödülünü kazanmıştır.

54

KULTURA


Büyük Açık Adam McKay’in yönetmenliğini yaptığı film dram, komedi ve biyografik türlerinde ABD yapımı bir film. Sektör dışından olan dört kişinin; bankaların, medyanın ve hükümerin görmezden geldiği, ekonominin küresel çöküşünü gördüğünde akıllarına bir fikir gelir: Büyük Açlık. Cesurca attıkları adımlar onları modern bankacılığın karanlık, hassas noktasına götürecek. Michael Lewis’in çok satan kitabından ve gerçek bir öyküyeden uyarlanan filmde Christian Bale, Steve Carell, Ryan Gosling, Brad Pitt, John Magaro, Karen Gillan, Melissa Leo ve Marisa Tomei gibi isimler rol alıyor.

Joy David O. Russell’in yönetmen koltuğunda oturduğu ABD yapımı film biyografik, dram ve komedi türünde. Başrollerinde Jennifer Lawrence, Robert De Niro, Brandley Cooper’ın olduğu film, dört kuşaktır yükselişte olan bir ailenin kızı Joy’un hikayesini konu ediniyor. Joy hedeflerine ulaşabilmek için yeni kurallarla şekillendirdiği rotasını anlatırken Joy’un hayal gücü ve iç dünyasının gerçek hayatla çatışması gözler önüne seriliyor. Filmde ayrıca Edgar Ramirez, Virginia Madsen, Isabella Rossellini ve Diane Ladd gibi isimler de rol alıyor.

The Hateful Eight Quentin Tarantino’nun yeni filmi wester türünde bir film. Tarantino filminin senaryosu internete sızdığı için filmi çekmekten vazgeçmişti ama daha sonra filmi çekmeye karar verdi. ABD yapımı filmde Samuel L. Jackson, Kurt Russell, Jennifer Jason Leigh, Walton Goggins, Michael Madsen, Tim Roth, Demian Bichir ve Bruce Dern gibi isimler rol alıyor. Film, iç savaşın bitmesinden yıllar sonra bir grup yabancının tipiden kurtulma çabasını konu ediniyor. Dağda bir yere sığınan ve yabancıların gizli bağlılıklarının hayatta kalmalarını tehdit ettiğini anlamalarıyla gitmek istedikleri yere gidemeyeceklerini anlayacaklardır.

KULTURA

55


Diren Sarah Gavron yönetmenliğindeki filmde Carey Mulligan, Helena Bonham Carter, Meryl Streep, Brendan Gleeson, Anne-Marie Duff, Ben Whishaw, Romola Garai ve Samuel West gibi isimler rol alıyor. Film tarihin ilk feminist hareketlerinden birini başlatan kadınların, gün geçtikçe acımasızlaşan hükümete karşı verdikleri mücadeleyi konu ediniyor. Gizli buluşmalarla bir araya gelen, işçi sınıfından kadınların hem çalışma koşulları hem de kişisel hayatları için verdikleri eşitlik savaşı zamanla radikal bir boyuta taşınacaktır.

Diriliş Alejandro González Iñárritu’nun yönetmen koltuğuna oturduğuna oturduğu filmde Leonardo DiCaprio, Tom Hardy, Domhnall Gleeson, Will Poulter, Paul Anderson, Kristoffer Joner, Brendan Fletcher, Lukas Haas gibi isimler rol alıyor. Film, Hugh Glass’ın 19. yüzyıldaki destansı hayatta kalma mücadelesini beyaz perdeye taşıyor. Hugh hayvanları kürkleri için avlayan bir kuruluşta çalışan deneyimli tuzakçıdır. Avlandıkları bölgede hayvanların yanı sıra hem Kızılderililer hem de Fransız birlikleri de bulunmaktadır. Bir av sonrası boz ayı tarafından ölümcül bir şekilde yaralanan Hugh’ı ekibi yavaşlamamak adına geride bırakır. Bölgeyi avucunun içi gibi bilen Hugh hayatta kalmanın yolunu bulur ve yaraları da yavaş yavaş iyileşir. Hugh’un yaşama tutunması için çok geçerli bir sebebi vardır.

Dirty Grandpa Yönetmenliğini Dan Mazer’in yaptığı ABD yapımı komedi filminin başrollerinde Robert De Niro ve Zac Efron bulunuyor. Filmde ikiliye Julianne Hough, Aubrey Plaza, Zoey Deutch, Dermot Mulroney, Catherine Dyer ve Jason Mantzoukas gibi isimler eşlik ediyor. Film evlenmek üzere olan Jason ile eski asker emeklisi olan büyükbabası Dick’in hikayesini konu ediniyor. Jason ve Dick bahar tatili için Florida’ya giderler. Damat olmak üzere olan Jason’u zorlu bir sınav bekliyordur.

56

KULTURA


Carol

Todd Haynes’in yönettiği dram, romantik türündeki film İngiltere ve ABD ortak yapımı bir film. Orta yaşında güzel bir bayan olan Carol, 1950’lerde New York’ta bir çok Amerikalı kadının özendiği bir hayat yaşamaktadır. Zengin ve sosyetenin tanınmış isimlerinden olan Carol eşinden boşanmak istemektedir ve kızının velayetini alabilmek için mücadele vermektedir. Therese ise bir butikte çalışmaktadır ve sıradan geçen günlerinin arasında koca şehirde kimliğini aramaktadır. Bu iki farklı kadının yolları Manhattan’daki Therese’nin çalıştığı lüks butikte kesişir. Carol Therese’yi görür görmez onun güzelliğinden etkilenir. İki kadının aşkını anlatan filmin başrollerinde Cate Blanchett ve Rooney Mara var. Filmde ikiliye Kyle Chandler, Sarah Paulson, Carrie Brownstein, Jake Lacy, Cory Michael Smith ve John Magaro gibi isimler eşlik ediyor.

Her Şey Aşktan Andaç Haznedaroğlu’nun yönetmen koltuğunda oturduğu filmde Hande Doğandemir, Şükrü Özyıldız ve Mithat Can Özer başrolleri paylaşıyor. Pelin evlilik hazırlığı yaparken hayatının aşkı olan İlker tarafından aldatılır. Yaşadığı olayla hayatı altüst olan Pelin intikam almaya karar verir. Hayal kırıklığı yaşayan ve intikam almaya çalışan Pelin, yakışıklı rock davulcusu Burak’la karşılaşacak ve hayatı bambaşka bir yola girecektir. Filmde ayrıca Hakan Meriçliler, Öznur Serçeler, Bala Ataberk, Evrim Doğan, Sertaç Akkaya ve Özcan Deniz gibi isimler rol alıyor.

Spotlight Tom McCarthy yönetmenliğindeki filmde Michael Keaton, Mark Ruffalo, Rachel McAdams, Liev Schreiber, Stanley Tucci, Billy Crudup, John Slattery ve Jamey Sheridan gibi isimler rol alıyor. Gerçek bir hikayeden beyaz perdeye uyarlanan film, taciz olayıyla gündeme gelen bir kilisenin kendini temize çıkarmaya çalışmasını ve bu olayı açıpa çıkarmaya çalışan Boston Globe gazetesinin yazarlarını konu ediniyor. Gazetenin yazarlarından oluşan Spotlight takımı, Katolik kilisesindeki taciz olayıyla ilgili eski defterleri araştırmaya başlar. Bir sene süren araştırma sonucunda Boston’un üst düzey dini, yasal ve idari birliğine ait yıllardır gizlenen gerçekler de ortaya çıkacaktır.

KULTURA

57



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.