Kontra 8

Page 1

K ontra say ı: 8

d o s y a : ‘‘f i ş - ş i i r ’’

lotus, sesi, burzum, kronik, amerikalı, tuvalet, bulut, çobançantası, jale, manzara, restoran, parmak, döviz, kozmik, bomba, taktuk, folyo, m ü z e , v e g a n , v a p u r, f a r e , çe k i k , c i k l e t , t e r l i , k a h v e , t r e n , d u b l e , s i n e k , ü z ü m , c e s e t l e r, b ö n , s a h t e k a r, k ı y m ı k , b a l ı k , t e a t r a l , f a v a , s i g a r a , hayvanlık, internet, lokasyon, para, alüminyum, ambulan s, kredi kar tı, çatlaksızlık, kar kü resi, cik.


sana ve öbürsüne takılmışken cihazını yakmış bir fiş oluyordu çekik parmak uçlarım


Kapak | Sevinç Çalhanoğlu

Mart 2017


Uzun bir aranın ardından 8. sayımızla merhaba! Yeni sayıda savunma alanı olarak “fiş”i seçtik. Tıpkı diğer çalışmalarımızda olduğu gibi “ana hatlarıyla” beliren konuyu şairin algısına, yetisine bıraktık. “Beliren” diyoruz çünkü ele aldığımız şey, başta bugün olmak üzere zamanın önümüze koyduğu yaşamsal-ortak temas gereçleri, durumları vs. oldu hep kaçınılmaz olarak. “fiş-şiir” dosyamızda Kontra’da görmeye alışkın olduğunuz isimlerin yanında .eringen ve Berk Kristal ilk kez bizimle birlikte olacaklar. Önceki sayımızda yer verdiğimiz Kanadalı şair Michael Goertzen dosyamıza iki şiirle katkı sundu. Bu bölümün bir diğer sürpriziyse görsel sanatlar alanında üretim yapan Civan Özkanoğlu’nun kaleme aldığı fiş-metin. Dosyadan ayrı olarak sık sık bizimle olan Mehmet Davut Özdal’ın yanı sıra Murat Üstübal, Sırrı Can Kara ve İdil Elvin Çavuş şiirleriyle ilk kez Kontra’da yer alacaklar. Murat Üstübal ayrıca “Anketörlü Fanzin”in de konuğu. Bu sayımızın “halkı” ise Sevinç’in (Çalhanoğlu) teyzesi… Meydanlar kapalı olsa da Kontra şiirin alanını savunmaya devam ediyor! İyi okumalar!


fiş-şiir | Sevinç Çalhanoğlu .eringen Selcan Peksan Sinan Özdemir Efe Murad Civan Özkanoğlu Berk Kristal Emirhan Esenkova Michael Goertzen


Paterson, Jim Jarmusch



Sevinç Çalhanoğlu

Gençliğe Hitabe Oya TV’yi kapa - eliyle oğlanın ağzını At lokasyon at - göz çevresinde bir boşluk yaratarak Ayşelere Gel - uğrak bir melodiyle olsun Jale RT yap - yoğun tükürük sarkacı devrederek Emel evden kaç - ekşimiş tenler ile serileceği yere Bu nükleer santral - sevişemememizle bunun ne ilgisi var İpek fidan dik - bir iple acının Veli sokağa çık - valelerin ısıtıcı şemsiye altları Bunlar tapeler - ölümden sonraki yaşam için Veli kapıları aç - susturulmuş az ağlak Şunlar Suriyeliler - senin olmayan geride Ömer bu ada - kıvrımsız uçurumlar değil Ömer şu lüfer - doğanın ırgatlığı kum ve çizgiler Sağım solum hotel - her şey katlandığında Ali kondom tak - sözünü bitirince uzatmalar Elif hap kullanma - zıtlıklar bedenle ruh arası Ağla Yücel ağla - muhtacız birbirimize Bu Doğu - küllerini sakla rönesans için Bu Batı - olduğu günden sökük Jale RT yapma - yetkin kulakların örtüşsün O patlayıcı - güneş sisteminde bocalayan Veli sokağa çıkma - ısınıyor toprak Işık bu dağ - geceleri yakalamak için yüksek Sev hayvanları sev - kırılması zincirin duyuyoruz Havai fişek atma - daha ne kadar kör olabilirdi Açıl internet açıl - temel bilgiler bir eksik Şu buğday sapı Bu dilek ağacı O orman.


Fiş fotoğrafları Kâzım Karabekir İlkokulu, 1-T sınıfında çekilmiştir.



.eringen

KENDİNİ AFİŞE yahud 4 saati uykuyla geçen son 72 saatim birim zaman içinde bir mekan kaç defa tekrarlanır? 10:30: Sonbahar rehavetiyle kendi içine çöreklenmiş bir yazlıkçı adasında yürüyorum. Mekanlar kurulu fakat kapıları kilitli. Donayazan bir ada hayatı gözlerimde aynalanıyor, kafamda ölümle birleniyor. Açık bir restoran arıyorum, yalnız başıma. Adada –yanımda olmamalarına rağmen ada üzerindeki varlıklarından eminim- lise arkadaşlarım var. Bir yerlerde. İki senede bir gördüğüm, aradan geçen zamanın muhabbetimizi eksiltmediği, geriye güdümlü bir melankoliyi karşı uçlarından esnetegeldiğimiz insanlar diyelim onlara. Restoran yerine bir starbucks aranıyor da olabilir. Bir gün önce telefonda anneme dediğim: Almanlar, biradan çok kahve içiyorlar fakat güçlü bir kahve kültürleri yok, bak her köşede starbucks var, aynı bizdeki gibi. İtalya’ya, Fransa’ya git, bir tane starbucks bulamazsın. Adamlar kendi kültürlerine sahip çıkıyor. – Derken nasıl oluyorsa, ışıklı bir oditoryuma geliyorum. Sahnede Brecht’in bir oyunu, dur Beckett... Telefonun sesine uyandım. Babamın sesi: Günaydın oğlum, uyandırmadım umarım. Bana verdiğin şiir kitabını ilk okuduğumda beğendiğimi söylemiştim. Tekrar tekrar okuduğumda her seferinde yeni anlamlar yakaladığımı gördüm. Dili çok iyi işlemiş, derinleri kuşatmışsın. Çok tebrik ederim tekrar. Bugün yola çıkıyormuşsun. İyi yolculuklar.



Bugün dedemin ölüm yıldönümü. Ben doğmadan ölmüş. Ben sadece hiç görmediklerimi özlüyorum. Romantize etmeden, çekinerek: İstanbul’a kar yağıyor. Yollar kapalı. Havaalanına giden yol da kapalı. 15:00: havaalanı – tek gerçeklik kapıların ardı – banal bilinmezlik sonluluğuna aldanma silinegiden yaratı bir duy/düşün anlaşılmazı da olabilirsin sana koşasıya mesafemiz mütemadiyen ortadan yarılasıya dilin sınırları = tenin sınırları olasıya sonluluğuna aldanma 5saatrötar4saatiuçakiçindetekrahatlıkilüzyonukarakutuoluyor Bağlantıuçuşukaçtıyineotelodasıyineotelodasıyineotelodasıyi neotelodası manzara sonu gelmeyen tren rayları



03:00: ya da kel ve göbekli bir belediye reisinin, kır yolunda seyreylerken arabayı kenara çektirip, arabadan inerek yeşilliğe doğru yürümesi, sararmaya yüz tutmuş gömleğinin üst cebinden çıkardığı yağlı tarakla, düzaçıkovakafasındaki minnoş saç tutamını sağdan sola yatırırken yancısına ‘hulusi, bu beygirler neden aseksüel?’ diye sorması. Bir ‘şimdi efendim’ ardından üç nokta... 21:00: ‘Fransızsınız galiba’, dedim. Utanarak, ‘İngilizce aksanımdan belli olmuyor mu?’, diye karşılık verdi. Kendinden emin bir duruş ve çocuksu bir gülümseme. Konuşurken kafasını hafifçe öne eğiyor, gözlerini gözlerimin içine dikiyor. ‘Sigara içmeye çıkıyorum, naparsın kötü alışkanlık’, diyerek benden uzaklaştı. Topuklu ayakkabıların üstünde süzülen beden, benden 10 yaş büyük bir kadın, yoksa bir genç kıza mı ait? Ben sigara içmem, ona yaranmak, eşlik etmek için rol yapmak da istemedim. Yine de sokakta trafik lambasının altında durmasını, yaktığı sigaranın dumanının gecenin içinde kendine yol açarak içini ısıtmasını düşündüm/canlandırdım/yaşadım. 22:30: iloveyouIloveyou my words turn into fists get more sincere – yet bitter OUR BODIES BECOME COMPATIBLE I love you . . . (add text) . . .


08:00: Yokluğunun varlığından, yokluğunun yokluğuna geçene kadar, sen kağıt üzerinde kayboluncaya kadar yazmaya devam edeceğim. 17:00:



Selcan Peksan

Sav VIII -Çetelesini tuttuğumdurGözlem kulesinin panoramik yükü Hepimizin farkında Sur içi sona yaklaşıyor, Avurtları göçük iki çocuk Fare deliğinden dışarı 3 balık, az marul, şalgam ve roka Çalıyorlar Balıkçı geniş gönüllü şikayetini Helali boş olsun Kepenklerimizi indirelim? İndirelim Yollarımızı tuzaklayalım? Tuzaklayalım Çocuklarımızı cezaevlerine, çocuklarımızı evlerine Cezalayalım Geçerken 2,5 TL sıkıştırıyor avucuma yol parası Hiperuzay sıçrayışım için bir eşik. Bir bardak su - bir bal üzüm Bir bardak su - bir bal üzüm İşaret fişekleri - işte buradayız Sevgili uzaylı dostlarımız Dinozorlar bu dünyada 150 milyon yıl yaşadılar Bununla avunabiliriz İştahlı sinek avuçlarınızı Kaç parmağınız varsa kaç parmak açarak İçlerini içlerine Burunlarını burunlarına Boğumlarını boğumlarına Ovuşturalım


Bir bardak su - bir bal üzüm Bir bardak su - bir bal üzüm işte buradayız kar küresi Avuç içleri soğuğuna duacı Balık gözü garson kısmetimi Yerlere kapanarak selamlıyor Galaksilerin birleşmesi için Fava, Girit ezmesi İki duble rakı yetiyor Olgun erkek hesabımızı Bana gününü söyle Sana kozmik gücümü göstereyim Asli hedef olmamak için Işıkları söndürün-söndürün Başlar öne, sarmal kollar çepeçevre-hareketsiz Yemek sırasında konuşmasız Bir bardak su - bir bal üzüm Bir bardak su - bir bal üzüm Pirinç tanesi - işte buradayız Toksik topraklarınızı sağaltmaya geldik Gazetelerinizi döndüreceğiz size Akademya atlası çivileyeceğiz avuçlarınıza Boşluklarınızı pilavlayacağız Havaalanına karşılama için vip araç gönderiyor nezaketi benim ötegerçeğim -sana hepsini ödeyeceğim-


Sinan Özdemir

Yanılmıyorsam bu duy Evet bazen uğulduyor kötüsü karar veremediğim bir netlikle. Sen sen oluyorsundur öbürsü ve bıraktıklarınız yok ve öbürsü oluyorsunuzdur. Az net olan aşklardan aşklarınızdan gözlerim fırlayıp bakışlarım çarpışıyordu sanki Sizde ve sizden kalan büyük karambol. Dışınızdaysa yorganlar sökülüyordu ya da belki bir anının kokusu sökülüyordu elyaflardan Saat 19.00 oluyordu bir yerde o yerin çok bariz bir on dokuzu olarak Oksijen söküyordu kimileri diş söküyordu belki kan seçilebilirdi Soluk borusundan cesetler çıkarılıyordu Ama yeni tabelalarla bir bismillah da dağılıyordu havaya Sular hücreleri genişletiyordu Genişlik aptal döngü bir ucu yaşamaya çıkan.


Ya da ben sana ve öbürsüne takılmışken cihazını yakmış bir fiş oluyordu çekik parmak uçlarım Vitaminden ve gerçek’ten uzak Sana ve öbürsüne takık. Sana oyuncaklarına ve mumlarına ve öbürsünün mektuplarına yazık olsun. Bakamıyordum olup bitenler dünyada bitme safhasını zirveliyordu belki Bakamıyordum üç dört ölme biçimine sahipti insanlar. Bazen evet bir gidip çok sönmüştünüz Yanılmıyorsam bu duy Bu ışımaya çalıştığım yiv Çünkü benim de yandığım yer cızırdıyor artık, kalemim patlıyor ışığım da Karanlığa sürttükçe adımlarımı yerinizi yadırgıyorum. Aşklardan aşklarınızdan senden yazık.



Efe Murad

Harcamalar* 10/11/2016, Quad Bikes, $31.38 Bu fiş bisiklet için aldığım ön ve arka ışıklar için olmalı. Pastırma sıcaklarındaki son Walden turunda bu ışıklar var mıydı hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey, uzun süre cimrilik yapıp bir türlü o bisiklet ışıklarını almadığım. Walden’dan dönüşte karanlığa yakalandım. Yaklaşık iki saat önümdeki karanlık bisiklet yolunu cep telefonumun ışığıyla aydınlattım. Bileğim yoruldu, ışık için el değiştirdiğimde, bisiklet hakimiyetim zayıflıyordu. Işığı uzun süre sol elimde tutmak zorunda kaldım. Ağaç, ben toprak yoldan geçtikten çok sonra devrilmiş, bunu ertesi gün Arlington’a gittiğimde ağacın devrildiği yerdeki polis memurları söyledi. Işıkları bunu duyduktan sonra almış olmalıyım diye düşünüyorum. Cimriliğim tabii ki sonrasında da sürdü. Seval’le Walden’a giderken de ikimizin bisikletinde ışık yoktu. Evden geç çıktık, yol düşündüğümüzden (yaklaşık üç saat fazla) daha uzun sürdü, gölde çok vakit geçiremedik, hava kararırken yola düştük, yol üstündeki bisikletçiden yine cimrilik yapıp bisiklet ışığı almadım, Seval’in zaten hiç hali kalmamış, azimle (ama yarı baygın) iki buçuk saat bisiklet sürdü. Hava karardığında gene ben cep telefonumun ışığını tutarak önden sürdüm, o ise gözlerini kapattı ve kendiliğinden beni takip etti.

09/25/2016, MBTA Commuter Rail, $9.25 Yedi senedir onlarca defa Walden Gölüne bisikletle gittim, gölün yakınındaki Concord’a banliyö treninin gittiğini bilmiyordum. Treni keşfettikten sonra haftada en az birkaç defa Walden’a gitmeye başladım. Havanın yavaş yavaş soğuması ve pastırma yazının da geçmesiyle beraber Walden’da yüzme sezonu sona erdi. Bisikletle en son Walden’a gittiğimde Walden’a “dipsiz göl” dendiğini okumuştum. Thoreau gölün derinliğinin yerel halkça hiçbir zaman hesaplanamadığını söylüyor. Derinliği hesaplamak için kuyuda asılı kalmak, Thoreau dipsiz bir gölü nasıl deneyimleyebilirdi ki? Cavell bu detayın bu göle esrar kattığından bahsediyor. Concord’a giden tren, kasaba merkezine varmadan Walden’ın kuzeyinden de geçiyordu, ağaçların arasından güneşin yansımasını görmek mümkün. Gölün öteki tarafında bataklıklar var, demiryolu bataklıkları gölden ayırıyor.

*“Harcamalar”, 17 Ağustos 2016 ile 17 Ocak 2017 tarihleri arasındaki fişleri kapsıyor. Anlatı 13-16 Aralık, ses kaydı 30 Aralık 2016’dan.



SEP09’ 16, The Maharaja, $50.00 10:25 – Bu zaten benim ilk, yok ilk değil, bu Alpler’le yediğimiz yemek. Evet. Alp, Levent, sen, ben. Hale. Olivia’yı ilk o zaman gördüm. Hale o gün gelmiş miydi o saatte, bak, Hale’yi hatırlamıyorum o yemekte biliyor musun? Cemile vardı. Geldi sonra galiba. Levent onu almaya gitti. Daha sonra geldi böyle, köşede. Veya Hale sonradan mı geldi? Bilemedim. Kıvılcım, Faruk. Yemekte Kıvılcım yoktu ama. Onlar sonradan geldi, Kıvılcım’la Faruk. Bence bu Cuma günü, Kıvılcım’lar gelmeden olan yemek. Alp’i de yıllar sonra ilk kez görüyordum. Levent yine bir tuhaftı, son zamanlarda her zaman olduğu gibi. Niye tuhaftı? Bir kilo muhabbeti döndü. Yemek yemeyeceğim dedi, sonra herkesin yemeğinden yedi. Otlandı, evet. Bir kilo muhabbeti döndü masada. Alp Levent’le dalga geçerken Cemile “Bence sen de bir aynaya bak!” gibi bir şey dedi. Soğuk bir ortam oldu. Evet evet, aynen, soğuk rüzgarlar esti orada bayağı. Ne yedin sen? Aklında böyle o löpür löpür Hint yemeklerinden ne kaldı böyle bulamaç gibi? Galiba Levent çorba gibi bir şey söyledi, ondan tırtıklandım diye hatırlıyorum. Cemile veggie bir şey söylemişti, o hoşuma gitmişti, ondan bir iki tırtıklanmışımdır. Biz düz kuzu mu yemiştik löp löp ya? Ben orada Wajid Ali Khan Sultan kebabı ısmarlamıştım, tavuklu. Ama normalde sen çok tavuklu bir şey söylemezsin. Maharaja. Sonra biz o yemekten sonra içki miçki yapmış mıydık Alpler’le? Bizim eve gittik galiba içki alıp. Alp geldi mi? Geldi. Bak onu hatırlamıyorum, Alp’in geldiğini. O gece sonra bizim işte sen, ben, Kıvılcım ve Faruk’un Sierra’da oturduğu sahne var aklımda. Muhabbet. Hava güzeldi o günler. Tabii tabii. Şort tişört gömlek geziyorduk işte. –13:16

12/04/2016, Whole Foods, $15.68 Alışverişi hatırlamıyorum. Oda arkadaşımın olmalı. En azından fişin üzerinde yazılı kredi kartı benim değil. Fişin üzerindeki çikolatalı portakallı barları dolapta görmedim. Salatasına koyduğu avokadoyu bu alışverişte almış olmalı. Ciklet çiğnemiyorum, yerfıstığı ezmesinden de hiç hazzetmem. Buranın yerlileri genellikle reçelle karıştırarak yiyor. Bazen güç vermesi için küçük bir çay kaşığı ezmeyi ağzıma yuvarladığım da olmuştur.



---, ---, $33.52 Fişin üst kısmı silik. Tarih silinmiş, sadece alışverişin yapıldığı saat okunuyor. 15:32:50. Table 8 yazısı okunuyor, öğle yemeği olmalı. Verilen siparişleri ayrı ayrı yazmamışlar, doğrudan toplam hesap yazılı. Giriş yönetiminde chip diyor, öteki kredi kartıyla hesap ödenmiş olmalı. Bu fişin ne için olduğunu kredi kartı ekstrelerinden öğrenebilirim.

***

07:55 – Üstü silinmiş okunmuyor ama Windsor Dimsum diyor sanırım. Burada sen bana en sevdiğin hafif tofulu gibi tatlı bir şey yedirmiştin. Süet gibi yumuş yumuş bir tadı vardı. Bun! Ivır zıvır, masamız çok kalabalıktı, hatta adam açgözlülüğümüzden rahatsız olmuştu, kimse İngilizce konuşmuyordu, herkes Çince. Boston metrosunda buluşup beraber gitmiştik. Park Street’te buluşmuştuk, bana bedava kahve kartı vermişlerdi, sigaramı söndürmemi istediklerinde sigaramı söndürdüğüm için, genellikle bu kadar anlayışlı davranmıyorlar, teşekkür ederiz anlayışınız için falan demişlerdi, üstümde mavi beyaz çizgili gömleğim ve kot eteğim vardı, onu hatırlıyorum, yediğimiz şeyler çok güzeldi, bilhassa o haşlanmış mantı gibi olan şey, özellikle yediğimiz bun çok iyiydi. İki tane ondan vardı, içi domuzlu bir de içi böyle lotus çiçeği pekmezi gibi. O gün orada kaldık mı, yoksa geri döndük mü? Hatırlamıyorum hiç. Mantı gibi olanlar vardı ya. Çok fazla söyledik. Bir de köpek balığı etli olandan yedik. Fotoğrafı var bende, oradan hatırlayabiliriz. – 10:05

SAT NOVEMBER 12, 2016, A Dream Play, $5 4849315 numaralı biletin hangi film için olduğunu hatırlamıyorum. Diğer biletse Strindberg’in oyunu, tiyatro salonuna girdiğimde üstteki koltukları kırmızı bir kordonla kapatmışlar. Geçilmesin, herkes beraber aşağılarda otursun diye. Herhangi bir acil durum için? Kordonları aşıp yukarılara kuruluyorum. Hint Tanrıçası İndra’nın kızı Agnes dünyaya iniyor ve dünyadaki kaosu, çekilen acıları gördükçe, insanlara acımaya başlıyor. Küçük zenci kız, bebeği parçaladı. Cam kabinde gençler yarı-çıplak dans ettiler. Başroldeki kız çok donuktu, onun dışında evlilik, toplum ve aile eleştirilerini hatırlıyorum. Yoğun iş koşullarında geçinmeye çalışan çiftler sonunda isyan edip birbirlerine saldırıyor, çıplak vatandaş gibi bentlerini aşıp kendilerini dışarı atıyorlar.



9/10/2016, Formaggio, $42.00 17:14 – İlk cumartesi. Kıvılcım, Faruk, Hale, sen, ben ve Levent kahvaltılık almaya gittik. Orada Hale’ye dana kaburga kalmadı, en sonuncusunu biz aldık. Çok üzüldü, “Bunu paylaşırız, değil mi?” muhabbeti döndü. Sofradayken ne kadar çok şey yediğimizden bahsetti. Yediğinden bahsetti, pardon. Ama işte kilo almama muhabbeti, vesaire. Sonra biz yine tinto di verano yaptık kahvaltı için. Kıvılcım’ı ilk kez yemek yerken gördüm galiba, 10 yıllık arkadaşlığımız boyunca. O gün bayağı iyiydi, hava da çok güzeldi. Evet, uzaktan gördük. Yine Levent’in bizi biraz yorduğu bir gündü bence o gün. Çünkü alakasız şeyler için kavga ettiler yine sofrada, gerildik hepimiz. Yemek üstüne kavga döndürdüler; yok yere kavga yani, ortada fol yok yumurta yok. Ortadaki herhangi bir mevzuyu havada kapıp tartışmaya çevirme onların yaptığı. Ben ilk defa orada dana kaburga yedim. Ve tabii ki Pearl in the Hole. Milletin Longfellow Park’ta birbirinin üstüne çıkıp jimnastik hareketleri yaptığı gün o gün müydü? Pazartesi’ydi o. O gün o kahvaltıdan sonra ne yaptık biz? Bu arada kar başladı – 21:08 OCTO2’16, Oak Long Bar, $59.92 Güney Afrikalıymış. Çalıştığı sivil toplum örgütünün yıllık toplantısı için Washington’a gelmiş. İlk üç günü toplantılarla geçmiş, sonrasında bir arkadaşını ziyaret etmek için Boston’a uğramış. Yeni insanlarla tanışmayı seviyor. Hep Boston Halk Kütüphanesi’nden internete girmiş, kütüphane kapanana kadar çalışma odasındaymış. Siena’ya bir-iki sene okumaya gittiğinden bahsetti. Siena’daki at yarışları, bu yarışları seyretmeye gelen şişko turistler, işte Siena... Johannesburg yakınlarında dedesinin büyük bir çiftliği varmış. Apartheid’dan sonra topraklarının yarısına el konmuş. Büyük suçlar var geçmişte. Şimdi çiftlik denince aklına dedesi ve erkek arkadaşıyla yaptığı tripler geliyor. İngiliz asıllılar sermaye paylarını bir şekilde hâlâ koruyor, diyor. Çok yağmurlu bir gün olduğunu hatırlıyorum. Güney Boston’daki o sokaktan geçiyoruz, sonra yerde bir def karşımıza çıkıyor.

13AUG16, Türk Hava Yolları, ₺728.03 Maceralı bir uçuştu. Uçakta tek bir boş koltuk yok. Bir gün önce Mahmutbey’e gidip kabin koltuğu kartı aldım. Kaptan beni uçağa alıyor, sağımda solumda servis arabaları, hostes koltuğuna oturuyorum. Yemek servisi sırasında hostesler arasında inanılmaz bir telaş, bir hostes tüm yemekleri teker teker ısıtıyor, servis arabalarını yerlerinden her çıkardıklarında ayağa kalkmam gerekiyor. Bu yaklaşık altı saat kadar sürdü. Sonrasında hosteslerin değişimli dinlendikleri yataklar var, kabinin altındaki odada birkaç saat uyuyabileceğimi söylüyorlar. Tuvalet kapısının yanından aşağıya bir merdiven iniyor. Her yarım saatte bir kalkıp oksijen oranına bakmam gerekiyor. Şairin romanı. Hosteslerle Türk Hava Yolları’nın son uygulamalarını konuştuk. Atatürk Havalimanı’ndaki patlamadan sonra yolcu sayısındaki düşüşle beraber, uçaklardaki hostes sayısını azaltmışlar, o nedenle tüm işleri de aynı küçük ekip bölüşüyor. Tüm hosteslerde kronik yorgunluk var, aralıklı gözlerini kapatıp dinlendirdiklerini hatırlıyorum.



10/26/2016, Helmand, $99.30 04:06 Afgan restoranı. Tabii ki balkabağı ezmesi. Balkabağı ezmesinin adı neydi, garip bir adı vardı menüde. Kadu. Kado ya da Kaduu. Afgan restoranının sahibi kimdi? Mülakatın olduğu günün akşamı. Über’le gitmiştik. Senin kafan çok tatlıydı o gün eve geldiğimde. Beni yatakta karşılamıştın, kapıda karşılamak yerine. Çok ayıp oldu. Hava çok soğuktu, dönerken metroyla dönememiştik bile. Yorgunduk ve dönerken de Über’le dönmüştük. Giderken metroyla gidip, dönerken taksiyle mi döndük? Giderken Über’le gittik geç kalmamak için. Hatta 15 dakika geç kalacağız (her zamanki gibi) dedik. Dönüş metro olabilir. Dönüş de galiba metroyla... Hatırlamıyorum. Bal kabağı ezmesinden iki tane, yok önce bir tane söyledik, kesmedi, ikinciyi söyledik ama o yemekten çıktığımızda bayağı komadaydık, etler ve pilav porsiyonları çok büyüktü. Tatlı yediysek de hatırlamıyorum ben. Tatlı yemedik galiba. Güzel bir ev şarabı gibi bir şey içmiştik, ballı, ballı galiba Etiyopya şarabı mıydı? Güzel bir şey içmiştik, değişik, onu hatırlıyorum sürahide. Sahibi kimdi Afgan lokantasının? Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin erkek kardeşi. İçeriği nasıldı? Ambiyans demeyim de restoranın içi nasıldı? Çok genişti, o çok genişliğe karşı dolu dolu masa yoktu, ferah feza bir alandı. Galiba başkanın abisinin eşek kadar fotoğrafı vardı. Ya da eşek kadar başka bir fotoğraf vardı. Olabilir. Devlet başkanının mı? Belki de başka birinin. Garson nasıldı? Zırt pırt yanımıza geliyordu, ilk başta bizim karar vermemize yardımcı oldu. Bizim en iyi yemeğimiz diye bir şey önerdi, biz de onu aldık. O da çok pilavlı çıkmıştı, bizim tahmin ettiğimizden. Pilav olduğunu öğrenmiştik onun. 07:39

17/01/2017, Halkbank, ₺4.50 İstanbul Üniversitesi Strateji Geliştirme. Zeynüddîn-i Hâfî’nin silsilenamesi için Bekir Köle’nin kitabında Silsiletü’t-Tarîk ve Lübsü’l-Hırka ve’l-Musâfaha (s. 58): “Hâfî’nin bu eseri, İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesi 243 kayıt numarasıyla Ahmed Koleksiyonunda yer almakta olup 825/1422 yılında telif edilmiştir. Eser bulunduğu cildin 56a-59b varakları arasındadır. Her sayfa 15 satırdan oluşmaktadır. Eserin başında Hâfî’den övgüyle bahseden uzun bir giriş vardır.91 Eserin baş kısmında bir bölümü (vr. 57a-58a) Farsça, kalan bölüm (58a-59b) ise Arapça kaleme alınmıştır. Eserin Farsça bölümünde, tasavvufun kaideleri başlığı altında murâkebe ve rızâ konuları ele alınmıştır. Maalesef, eser baştan itibaren büyük bir kısmı eksik olduğu için, ilk sekiz kaidenin neler olduğu hakkında bilgi sahibi olamadık.” İhraçla birlikte nadir eserlerde eski yazı okuyabilen kimse kalmadığı için eser bulunamadı.



9/19/2016, Le’s, ($27.71 + $1.50) $29.21 00:42 – Üstüme bir şey alacağım, ayağım yere basmasın. – 00:48 01:00 – İlk aklına gelenleri söylüyorsun. Alıyorum şu anda elime. – 01:03 01:16 – Boston’dan dönüşümden bir gece evvelki yemek. Ne yemeği ama? Onları ben hatırlayacak mıyım? Her bir fatura için onu hatırlamalı mıyım? Bu şey. Bunu hatırladım, bu Vietnam. Çorba içtiğimiz yer. Bir bahşiş mevzusu olmuştu, sen az vermiştin, adam geri getirmişti, bir de adamın İngilizcesi yok, bir de adamın kaba bir, Uzakdoğulu gibi böyle heyy höyyy. Bu çok iyi. Çok büyüktü o çorba, çorbayı bitirememiştik, sen bir de okula gitmeden galiba, onu eve götürdün, sonra tekrar okula gittin. Benim zaten son gün diye çok keyfim yoktu. Defne geldi, beni kahve içmeye çıkardı, çalgıcıların orada bir bankta oturduk, ben sigara sarmıştım evde, Defne’yle içtik, Defne bana bank çok güneşliydi işte TUCK olursa çok güzel olur vesaire bence olacak, çok uğraştın gibi bir şey söylemişti aylar evvel, ha bu o değil, Defne’yle son gün oturmuştum, burada Defne yok, burada senle bendik, hava yağmurluydu biz hamburger yemeğe gidecektik, hamburgerci kapalı olduğu için sen beni çorbacıya götürdün, Meksikacı’ya götürmek istedim. Son gün hüznü vardı genel olarak, onun dışında başka, hava yağmurluydu onu hatırlıyorum. Ben lacivert şapkamı takmıştım yanlış hatırlamıyorsam. Sen bakma, sen bakmıyorsun, çünkü senin hiç hatırlamaman lazım. Ben sana veriyorum, sen gözlerini kapat. – 03:56 17 Ağustos 16, Posta ve Telgraf Teşkilatı A.Ş., ₺4.20 Cem’e kitaplardan göndermiş olmalıyım. Bu yeni adresi. Şehirden uzağa taşındılar.



09/08/2016, The Hubway, Code: 31-113 13:24 – Öndeki iki fiş Hubway. Bizim seninle ikinci bir bisikletimiz yokken Hubway kullandığımız günün biletleri. Evet, aynen öyle. Tam benim ilk günüm, aynen. Sen henüz Alp’ten Akif ’in bisikletini almamış mıydın o zaman? Ya da o bisikletin tekerleği mi patlaktı? Daha ikinci gün ama. Kaç tane Hubway değiştirdik? Bayağı Hubway değiştirdik. Biz onun bayağı ekmeğini yedik o gün. Ekmeğini yedik ama ilk başta üç ya da dört Hubway istasyonuna yürüdük. Bisikletler klik klik olup çıkmadı bir türlü. Evet, çıkamadı. 3 istasyon değiştirdik; okulun oradaki yere gittik. Bir tanesini çıkaramadık, zaten bir tane vardı. Sonra aşağı yürüdük. Oluyor, ama bisiklet çıkmıyor. Sonra başka bir yere yürüdük. Oradan aldık bisikleti, bizim departmanın oradan. Sonra Tupelo’ya bisikletle gittik. Deniz’e gittik. Hatta sen yanına pasaportunu almadığın için ben bisikletle eve gittim, sen Deniz’e gittin. Bence o o gün değil. Orada Hubway vardı. Sen oradan yürüyordun ya, hatta benim cep telefonuma bakıp böyle hafif sinirli ve ağlayarak yürüdün. O gün Hubway mi vardı? Biz Tupelo’ya gittik. Dur bir dakika. Tupelo’dan çıkarken saat daha erken olduğu için, 11 buçuk gibi gideriz diye Deniz’i aradım. Sonra Olga’ların evine gittik bisikletle, sen o sırada işte ağlıyordun falan. Sonra Olga’ların evine girdik. Virtual Reality yaptık, senin bir-iki videon oradan. Deniz’in evinde senin fotoğrafların var. Ondan sonra Deniz’lerle muhabbet ettik, sonra Hubway’i aldık, Middlesex’e dans etmeye gittik. Tam o sırada yağmur yağdı. Çok yağmur yağdı. Böyle bir 5 dakika falan. Bayağı ıslandık. Bir ara kaçırdık birbirimizi, sen geri döndün. Benim orada gözüm daldı, bir Amerikalı benim gözümü açmaya çalıştı. Ben tepki vermedim, sonra adam ürktü gitti. Gerçekten mi? Evet, apartmana girdi. – 16:24 19:51 – Fırtına dindi mi bu arada? Evet, evet. Bak farkındaysan alüminyum folyo sesi gelmiyor. –19:58


Civan Özkanoğlu

Buralar 08.00 uyandım. 08.10 hâlâ yataktayım. canım hiç evde kahvaltı yapmak istemiyor. 08.15 yastığımın altındaki 10 doları çıkardım. 09.05 soluğu döviz bürosunda aldım. bir anda 35 liram oldu.* makbuzu almayı unutmadım ve sordum: -buralarda hem ucuz hem vatansever bir kahvaltıcı var mı? 10.20 sucuklu menemen, taze sıkılmış portakal suyu, bal-kaymak. doydum. hesap geldi, makbuzumu gösterdim. helal olsun dediler. yandan açılmış ayakkabıma baktım ve sordum: -buralarda sağlam iş yapan ama aynı zamanda vatansever bir lostra var mı? 10.45 günahım nedir dedim, abi at gönlüne göre siftah olsun dedi. 1 lira çıkarmak zorunda kaldım. ayakkabının kurumasını beklerken sordum: -buralarda hem eli yumuşak hem de vatansever bir berber var mı? 11.50 pis sakalım gitti, ak pak oldum. çırak masaj bile yaptı. cebimden parayı çıkarırken makbuzu da ucundan salıverdim. borcum ne kadar usta? sok onu cebine gözünü seveyim. allah razı olsun dedim ve sordum: -buralarda hem vegan hem de vatansever bir esnaf lokantası var mı? 13.00 çok fazla şey sipariş ettiğimden olsa gerek, tatlı ve kahve ikramımız dediler. bende zaten makbuz var dedim ve sordum: -buralarda bildiğiniz herhangi bir müze var mı? vatansever olsun. 13.45 makbuzu gösterdim. gezdim de gezdim.


17.30 saatin farkına bile varmamışım. koşa koşa kapıdaki görevliye gidip buralarda bir döviz bürosu var mı dedim. 17.56 kan ter içinde yetiştim, borsalar kapanmadan. kurtarabildiğim kadarını kurtarıp yastığımın altına geri koydum, 7 dolar :( uyandım.

*Kasım 2016 kuru esas alınmıştır.


Berk Kristal

Kuruntu * ya da herkesin hesap çarşıya uyabilir mi diye bana bi gülme dün düğündür o da düğümdür gelin ve damat gelin

tarihler

boyu [

(gelin)

veda

beraber

mat.

]

tarihte es [ ] tarihte sus o tarihte şişşşş / nepotizm diyene amcaoğluna laf yok şşşşş pedofili diyene hayri enişteden özür dileyelim şşşşş metrobüste yaslayan teyzeler de anadolunun anaları alanımı gasp. politically incorrect: koca göğüs şişman teyze kapalı koku şşşşş sssss ,,,,, toplumda kurumlarla yer yer genişleyin kurumlara kuruntulu kurum kurun tıtıtı devam devam kaptan toplumu kurtarma kurma toplama (göstermelik) kutlama kuramlarla kurumlara kurumlarla topluma şekil verin şşşşş nnnnn fiiiiiiiiii fin fiş finiş finfinişfiş. iş işkutsaldırçalışmakçekirdekaileçiftçiçocukeskiden sosyalörgütlenmebiçimiolarakdevletkurumu birnüfüssayımıikikdvhesaplamayeniyılöncesi% onsekizveyahutyirmimasabaşıtatilmesaiievekapalı çeyizyatak perdetabak meyvesebze faturafiş. doğru fişi bulursam üzerine tırnağımla yazabilirim (tırnağım: sivri sert bir cisim)

꜡ⁱ₰

ğ


fischers fritz fischt frische fische frische fische fischt fischers fritz* [‘fıʃərz ˈfrıts ‘fıʃt ‘frıʃə ‘fıʃə ‘frıʃə ‘fıʃə ‘fıʃt ‘fıʃərz ˈfrıts] (<:’fişırs> <:’frits> <:’fişt> <:’frişə> <:’fişə> <:’frişə> <:’fişə> <:’fişt> <’:fişırs> <:’frits>) [fişırs] [frits] [fişt] [frişe] [fişe] [frişe] [fişe] [fişt] [fişırs] [frits] fişı frit fişt frişe fişe frişe fişe fişt fişı frit fişı fri fiş frişi fişi frişı fişı fiş fişı fiş fişifrifşifrişifişifişifişfişfişifiş ahgasgdkjhfkhjfwegfweçlvş3ş3şf3incbsdjcbascmöwcçwmbvçwvb.v.sdkcömxc a sıfır 0.I! tif tiş tif tik tif tik tif tiş mü mü tif fiş mü fit tiş mü tiş şit tür mü ti şit tir tiş şit tür tür tiş mü tiş ti şik fi ş ik

IK insanfişekleri

* “balıkçı fritz taze balık tutuyor taze balık balıkçı fritz(i) tutuyor." almanca tekerleme. bknz: zungenbrecher (de): m <-s; -> (n) [ˈtsʊŋənˌbrɛçɐ] dilkıran → bknz: dipnot², satır iki, kelime ii. 2ehadet


Fotoğraf: Evdeki hesabın çarşıya uyması


Berk Kristal

Fişlenmeyen tüketim Şehir içi ulaşımda belgelenmeyen harcamaları kayda geçirme çabası linkteki ses kaydıyla birlikte dinlenesi

cikcik

cik

cikcik

( gemi ) cik on iki on beş hareketle cik cik eminönü karaköy cik cik cik seferini yapacaktır cik on iki on beş hareket ediyoruz \o/ eminönü karaköy tüm [enter brand name] iskelelerimizde indirimli cikcik aktarmalı cikcik akbilleriniz whuuuuuuuuu vuuuuu (unclear) [enter text] kgfkaebilir cik on whuu iki vuuu on whuu beş vuuu hareket ediyoruz vuuuuu \o/ \o/ \o/ eminönü karaköy vuuuu …… iki on beş hareketle eminönü karaköy seferini yapacaktır on iki on beş hareket ediyoruz eminönü karaköy ………..


tıkırrt -*/_?=)(/&%+^ tıkırttt [konuşmalar] yetersiz bakiye dırlılı tıkırrrt -*/_?=)(/&%+^ dırılılı -*/_?=)(/&%+ dırlılı [konuşmalar] tıkırrt tıkırrt -*/_?=)(/&%+^ -*/_?=)(/&%+^ işleminiz yapılıyor -*/_?=)(/&%+^ dırılılı tıkırrtt -*/_?=)(/&%+^ sadece kağıt para girişi yapınız dırlılı işleminiz yapılıyor lütf-*/_?=)(/&%+^ sadece kağıt para girişi yapınız işleminiz yapılıyor vıjjvıjjvıjj -*/_?=)(/&%+^ lütfen bekleyiniz vıjjvıjjvıjj kart yüklemeniz gerçekleşti [konuşmalar] kartınızı alandan-dırılılı işleminiz vıjjvıjjvıjj yapılıyor -*/_?=)(/&%+^ lütfen [mikrofon sic] bekleyiniz cik cik cik -*/_?=)(/&%+^ kart yüklemeniz gerçekleşti cikcikcik -*/_?=)(/&%+^ tıkırrt cikcik -*/_?=)(/&%+^ [fermuar] tıkırrt cikcikcik [öksü] -*/_?=)(/&%+^ [öksürük] -*/_?=)(/&%+^ işle-tıkırrt-miniz yapı--*/_?=)(/&%+^lıyor -*/_?=)(/&%+^ sadece kağıt para girişi yapınız -*/_?=)(/&%+^ dırı-*/_?=)(/&%+^lılı cikicik cikvıjjvıjjvıjjcik işleminizcikyapılıyorciklütfencikbekleyinizcik kart yüklemeniz gerçekleşti !!!!!! cik! vıjjvıjjtıkıvıjj[konuşmalar] -*/_?=)(/&%+^rrrrttt unknown. cikcik işleminiz yapılıyor işleminiz yapılıyor -*/_?=)(/&%+^ sadece kağıt para girişi yapınız sadece kağıt para girişi yapınız vıjjvıjjvıjjvıjjcikcikcikciktıkırrtıkırrt cik cik cik cik cik cik cik ilşeminiz yapılıyor lütfen bekleyiniz cik cik cik cik cik cik kart yüklemeniz gerçekleşti cik cik cik cik cik vıjj -*/_?=)(/&%+^ cik


{vapur vapur} çıkırı çıkırı [konuşmalar] çay ne kadar çay bi lira bitane alabilir miyim bi çayım var

çıkırı çıkırı {vapur} taktuk eyvallah çıkırı çıkırı evet çaytostsalep buyrun {vapur vapur} çıkçık evet sıcak salep [konuşmalar] ve [öksürük] {vapur vapur konuşmalar} [öhö] evetsıcaksalepleribuyrunsalep [konukonuş] çıkırı çıkırı [öhö] taktuk evet sıcak saleep salepefeniiim [öhökonuş] düt düdüdüt evet taksim taksiiiim vıınnnn [konuşmalar] evet taksim taksiiiim vıınnnnn taksim taksiiiiim meydana meydana meydana taksiiiiiim


*link*



Emirhan Esenkova ><FİŞ(º> | Matbu zor iş taşradan taşanlar için belki – e edebiyat zaten ta tam olarak ne ki Kitap eki - kültür linki - jüri tiki - bi iki seks teklifi – hiçbiri Pırasa sapıyla köyde köpek kovalamak filhakika - herhalde - filvaki Fransa kapısında - bonjur mösyö - diye ağızlara dişlerden gülen surat çizme Pasaport kontrolünde deport beklercesine yüzde on değerinde vize Beşiktaş’a inmeden Sabırtaşı’nda dişine karanfil sıkıştırdın mı da Fiş gelen kirli tabakta kılçık ayıklarcasına bahşiş bıraktın mı Tip bırakmadığında - koşar adım kaçarken - arkana bakmadan Ama benim yemeğimden kıl çıktı – garson - matmazel - madam Yoksa sen hala uyumadın mı Tip değiştirip kıyafet – mimik yarıp kılı kırk Antikacıdaki sirk aynalarında Fötr şapka – kemik gözlük – dantel manşet – kırk kılık Fırça attığım pradamın bastığı toprak – toz Parke – çatlak Asfalt – kırık Sökük pardösülü - sölpük çizmeli - saati köstekli Mösyö Boğos Hortumu erekte - dişi kesik bir fil misali de debelenirken - bilfiil Pötisini badelercesine çeşmesi gazelli bahçesinde – devletten deruni Cübbesi sarı - sarığı yeşil – sakalı marsık bir aşağılık Çınçın zili kapının kafasına da-da—dank ettirdikten sonra İçeri girip bağırdı çağırdı !yanacaksın münafık Avucun içinde yoktu da bitki fısfısı yahut fış fış kayıkçı küreği Bir el bombası veya penis pompası – patlatan sıkışmış yüreği İşini halletmek için beklemişti – faizi cüzi kalıtımcı banka kuyruğunda Anka’nın küllerinden kömür birikirdi LC Waikiki torbasında Bızbızıyla !abrakadabra çekip Orkestra bile yönetirdi istese esasında


|| Dikkat Dikkat Antikacıda tik tak devri dondururken şipşak Kuşe kağıda teyp kurup cins kuşlar ararken tüyleri frak Un ufak fraksiyonlar altın atlıyı dağlara taşlara sırtlarken dağılarak Ücret niyetine mansiyon ödülü verme cüretinde saltanat yanlısı bir yavşak Yahut Profil fotosunda orak bulunan bunak bir oğlana da kulak asarak Kara bayraklar bizimdir deme - silvuple Kara bayraklar bizimdir De – bağıra çağıra – sıcak hatlarda ve yerden kesik katlarda Kafanda hiçbir yaltaklanma olmadan !Dan !Dan !Dan işte yine söylüyorum yolluk küfürleri Sanrının yüksek topuklusu birinci baskı sayfa altmış iki Balinalara zıpkın fırlatırcasına kanepelere bastırıyorum kürdanımı Gül bahçelerinden şamataya karışıyorum şampanyadan parlak Smokin giydim Lisedeki halimi öldürüyorum Üzerine papyon bastırarak !Na işte yine buradayım Caydım kıssesini cazdan da gramofonun belini az kırdım – cızbız alaturkaya Mangalı harladım – hırladım sürmeli gözlere Bi sıkıldım gırla cazgır kaynayan kanlı meydanlardan Mehter marş basmıyor da “ceddin” denden neslin !bam!bam Üzerimde hımhım lakin zıpzıp Haram lokmasını susuz yutamayan Mazgallara topuklusu sıkışık Mahmur mahluklardan


||| Beşiktaş’a inmeden Canım çeker Üç şeker Yarım pide Az çorba Şimdi şişmanım Kapalıçarşı’da Köpekbalıklarıyla yüzüyoruz Şarkhan’da Spora başlanmayan her pazartesi Tişörtüme damlayan Dondurma !Gofret !Cips !Sakız !Lolipop !Jelibon !Kola Seks öncesi çıplakçırıl dans Lak diye oturur mu yerine şans Kötülüğü çağırırken beddua Nerede şimdi o geniş omuzlu ince belli delikanlı Çoraplar çoktan bileklerimi kesmeye başladı Artık şiir de yakışmıyor tombul avuçlarıma Bulmaca çözerken bile sıkılıyorum – düşün Hitler bıyığı çiziyorum her servet yalakası şarkıcıya Kırma köy köpekleri çalı diplerinde aportta Terli ve çilli çiftçiler ithal samanı do-re-mi İçine at eti katılmış sucuk salamı la la la Sense durmadan Zar tutar – kapı çarparsın – dubara Sıkışırken kırık kapılara – kaçamazken bahşiş bırakmadım Diye – fırlatırken afişli duvara Suya banıp taşlaştırdığın kartopunu Kapı giriş - kapı kiriş - kapı tık - kapadık efendim - kapı çıkış Pardon beyefendi siz ceketinizi unuttunuz mu Kapatış – gün sonu – rezil oluş – utanış


|||| Çocuklar kavanoza hapsetti ilk dinozoru Kare içine sıkıştırdı son beyaz Türkü Fenerbahçe Parkı’ndaki şipşak fotocu Kafam gafil – algım hımbıl – suratım bön – aklım ebleh Aniden bastıran kıskançlığın biraz fazla yaz yağmuru Bu açılan kaçıncı kebapçı yahu .retorik soru Bu kaçıncı kavga etmeye üşendiğin taksici .bok çukuru Bu kaçıncı ceketini fırlattığın koltuk kolu Mutsuzluktan yapılan U dönüşü umutsuzluğu .aforizma zorunluluğu mu Fakülte koridoru gıybet dolu Bu pelikancı - o balıkçıl - şu delikanlı Vesvese ile bakışıyoruz her salü aleykümde Düşünce özgürlüğü şeriatın kestiği kertenkele kuyruğu Çocuklar kavanoza hapsetti ilk dinozoru Papağan propagandalardan – yorgun - argın - bıkkın - sıkkın Oy atıyoruz çeyiz sandıklarına Görücü usulü geldik bu oğlan tarafı kerizlerle çevrili düğün halayına Gerdek gecemizde ırzıma bir hapşu bir çok yaşa bir helal Kim bu Şevket bu Celal Bu Ahmet bu Haydar Bu şerefsiz bu ahlaksız hayvanlar Simli siyah peçeteler ayran lekeli Yeni serilmiş çarşaflar kırmızı benekli Örf ve adet dedikleri cima köleliği Bölüm sonu canavarıydı 06 Necip’in BBG evi ideolojileri 01 Rum 02 Ermeni 03 Yahudi 04 Kürt 05 Alevi Hak kazandık söylenmeye Tekrar tekrar tekerrür eden türküye Biri kaydı başa sardı da sardı başa Kaydı hayatımız büsbütün - külliyen - bilcümle Hepimizin bedbaht mazisi bambaşkaydı Tetris’te o uzun çubuk vaktinde gelse Dinin kemiği yok Faşizm bize az bile


|||| Bakınıyorum etrafa – afaki – trenin rögara düşüşünü seyredercesine Favori pozisyonum biraz öp tükür yala – biraz afra tafra – biraz faka bastırmak O güzel kızlar o zengin adamların kucaklarına binip barklandılar Göz görmez nasıl ama kulak hep duyar Kafamda kökyürek kaygılar Kahvaltıda sınırsız çay var ve ben şiirde çay sevmem Bir sigara da yakmadım Biliyorsun sigarayı bir önceki şiirde bırakmıştım Ama reçel akıyor çatalın mazgallarından Ruh denen şey alnıma çakılmış çakra Zeytinse aslında siyah değil Zeytinin gerçek rengi yeşil Aklımda iç savaş - tecavüz - kafa kesme - canlı bomba Şunu pandikleyip öbürünü yatağa atma Sonra sana bakıyorum Biri gelip sandalye boş mu diye sorana değin Kürdan – karanfil – kolonyalı mendil Fiş almayacaksan yüzde beş inerim O da sadece sana güzel kardeşim


|||| | AIDS kaparım diye korktum Babylon kirişlerinde kesiştiğim kişilerden Emir almış tanklara alkışsığış terli erlerden Tüy bıyıkları cımbızlık – adem elmaları ısırılmış Sabah vinç kepçe – akşam ters kelepçe Balık yemi kokan ağzında mukusla laf geveleyen kusmuk ergenlerden Değiştirilmesi teklif dahi edilemez kaderden Ve ve ve de ve şimdi üzerime dar gelen – hasetten – sıkıntıdan – yermeden İçezen kamyontırak kıskançlıktan – hıncahınç korakor kalabalıktan İnternetten sipariş edilen ar damarı çatlakkırak kederden Antep sence keder mi yoksa kader mi Edi bese mi kuzgun leşe mi MOBESE çıktı da devrim öldü mü İmam Çağdaş mı yoksa Koçak mı söyle Devran Çağlar mı Harun Kolçak mı Kader ve keder – !KA !Fİ !YE Taksimetrenin camdan yansımasını okudum eve dönerken Klişesine değil gerçekli yapayalnızdım - ama daha erken derken Altı ve dokuz – d ve b harfleri karışır aklımda ilkokuldan beri Ben orada bir kız sevdim göz kırpmalı Soyağacı çarpı işaretli – adı Feyza ya da Feyzan Bellek hep karıştırmalı – yerli malı haftası Şimdi çıplakçırılım ve hala hayatta bilmem kaçıncı sayfa Derim çatlamış derim soyulmuş vücuduma atanan her bakana Gulu-gulunuzu iyi pişmiş mi alırdınız yoksa kanlı mı Feyzan ya da Feyza – bak bu jandarma !Tatata !Ta


|||| || Birahane dumanına bırakadurdum Somut elle tutulur çiğnenmeden yutulur bilimsel bir gerçek olan ruhumu Toplumsalcı çekyat çilecilikten uzak ve ıslak – fakat - ama - ancak Yakından tanısan seversin ozalit lirik öznelerden payidar durumu Param yetmedi bulaşıkları yıkadım – bulaşık İngilizcede diş demekmiş Durularken kirli bir beze – dudağına dayadığın bardağı – prize soktuğun çatalı Dokunurken ensendeki rafya saçlara - aşı izli - kaşıkızart koluna Elime bir beze geldi sanki - güya – adeta Bilahare köpüren sabuna bakadurdum Su buharında benim kafa tak gitti şipşak Rüyakardım güpegündüzleri Dişimi geçirdim volta attığım sokaklarda denk gelen her küpe çiçeğine Hüngür hüngür gazellerimi bağladım İlk kez Burzum dinlediğimde Haliç köprüsünde olta salladım – balık İngilizcede fiş Kovamda buz kovamda çapari kovamda yapraklar Ali bak bu ölü balık çırpınışı yüz altmış sekizinci sayfa !Ta-ta işte yine karşındayım – ben !das zındık üstü grrrl riot altı çaça


|||| ||| Çıplak elle yakalamak zor İçinde kırık ışık Kafam karışık mı karışık kafam Suya “bu” dermişim zaten çocukken Bardak suyu kustu ağzıma da buğulandı bu cam Yetiş ya Mario – Yetiş ya Luigi Daisy mapustur Derzor’da Daisy seks kölesi Daisy seviyor Daisy sevmiyor Daisy susuyor Daisy soluyor Daisy nefesini tutuyor Daisy ölüyor


|||| |||| Gözlerim karanlığa alıştı Şeytanları görebiliyorum – kürsülerde bağıranları Çukurun dibinden gökyüzünü yuvarlak sananları Boynuzu için avlanan soyu tükenen iblisleri Yıkılan binaların tozunda beliren gölgeyi Televizyona istiflenen kirli fikirleri Kum tepesinin üstündeki katili Zehirlenen köpekleri Yanan ağaçları Gözü aç İnsanları Dikkat Dikkat Bu bir tatbikat değildir Büyük balık küçük balığı Elemtere fiş kem gözlere şiş Patlayan bomba Fırlayan dolar Hortumlanan yudumun Sürüklenen lokman Hepsi nazar Yangın çoktandır var Tek barikat orman



Michael Goertzen

Whumpwhump A whumpwhump coming from the bottom back corner. Over six digits on the odometer. I keep hurtling down access roads, parking in spaces where none can scratch doors with their doors. Just far enough away to protect a paint job through the summer. You are forgotten, thought fixed back when sound disappeared. Then, you returned when I crossed 120 clicks on a highway heading for home, an odour of mushed glands wandered up through the chassis, while I’m wondering how to learn to cook again. Listen, then forget, then listen again. It’s there.


I pull over to check if it’s you. There’s skunk hair stuck in the grill, but that isn’t it. I make my way to the auto-body repair before my head can hit the dash. After, the cashier hands proof printed on a white slip, black ink, the price on the bill. You were never really here.


Michael Goertzen

Patpat Patpat ses geliyor arka alt köşeden. Altı haneden fazlasını gösteriyor Odometre. Son sürat sürmeye devam ediyorum bağlantı yollarından aşağı, park için boşluklar kimsenin çizemeyeceği kapılarını kapılarıyla. Kendini koruyabilecek bir uzaklıkta yaz boyu boya işinden. Unutuldun, tamir edildiğini düşündün ses kaybolduğunda. Sonra, geri döndün saatte 120’yi geçtiğimde eve doğru bir otobanda, ezilmiş beze kokusu şaseye dolaşmış merak ederken ben nasıl yeniden yemek pişirmeyi öğreneceğimi Dinle, sonra unut, sonra yine dinle. O, orada.


Kenara çekiyorum görmek için sen misin. Ön panjura sıkışmış kokarca tüyleri var, fakat o, o değil. Araba tamircisinin yolunu tutuyorum kafam direksiyona vurmadan evvel. Sonra, kasiyer ellerinin baskısı kanıt beyaz fişte, siyah mürekkep, fiyat faturanın üzerinde. Aslında burada asla bulunmadın.

İngilizceden çevirenler: Selcan Peksan, Sevinç Çalhanoğlu



Michael Goertzen’in Neil Peter Dyck’in çizimleriyle eşlik ettiği şiirlerinden ve kurgusal çalışmalarından bazılarını şu siteden görebilirsiniz: http://michaelgoertzen.wordpress.com


Michael Goertzen

Take Account It’s all so vague now. I can’t hear voices. My own echoes in unfinished clauses. An explosion, I think. I heard the heart of a nation begin to rupture. I watched a nail from an IED go through the forearm of a boy a third my age. Grey-black smoke wrote vertically into the sky. I had friends once. They called me something in words I can’t remember. Wasn’t there an idiom of handing the president a receipt? It meant that accounts, the way he’d written them off, wouldn’t be forgotten. The phrase was sprayed on the walls of apartments. A line about something uncrossable. I’d learnt the rules of language. I’d heard the sound ten people make when they die. A colleague with cancer in an ambulance accident. A doctor stabbed in a hospital.


The refugees that drove up housing prices, crowding into white red crescent tents. An oncologist made a diagnosis from overseas, thousands of kilometres away. Some lover with shining black feathers looked up from the bottom of four storeys and gave a wave, the computational outcome of the remarkable number of things I cannot find the heart in me to say.


Michael Goertzen

Hesaba Kat Artık her şey öylesine belirsiz ki. Sesleri duyamıyorum. Tamamlanmamış cümlelerde kendi sesimin yankısı. Bir patlama, sanırım. Kalbini duydum parçalanmaya başlamış bir ulusun. İzledim el yapımı bombadan bir parça geçiyor boylu boyunca ön kolundan bir çocuğun, benim üçte bir yaşımda. Gri-Siyah duman gökyüzüne dik olarak yazdı. Dostlarım vardı bir zamanlar. Bana kelimeleriyle bir şeyler söylerlerdi. Hatırlayamadığım. Bir deyim yok muydu başkana bir fiş teslim etmeyle ilgili? Demek oluyordu ki hesaplar, başkanın onları değersiz kılma biçimi hiçbir surette unutulmaz. Bu deyiş, spreyle yazılırdı apartmanların duvarlarına. Geçiştirilemeyecek bir şey hakkında bir satır. Öğrenmiştim dilin kurallarını. Duymuştum on insanın ölürken çıkardığı sesi. Kanser hastası bir iş arkadaşı bir ambulans kazasında. Bir doktor, hastanede bıçaklandı.


Mülteciler Ev fiyatlarını yükseltti, beyaz kırmızı kızılay çadırlarına tıklım tıklım doluşarak. Bir onkolojist, teşhiste bulundu denizötesinden, kilometrelerce öteden. Parlak siyah tüylü bir âşık dört katın zemininden yukarı baktı ve dalgalanarak, sayısal sonucu dikkate değer rakamda şeylerin İçimde söz söyleyecek yürek bulamıyorum.

İngilizceden çevirenler: Selcan Peksan, Sevinç Çalhanoğlu



Neil Peter Dyck’in diğer çizimlerini şu siteden inceleyebilirsiniz




Bu Sayıda Halk Sevinç’in Teyzesidir


çobançantası basura çok iyi unutkanlığa keten tohumu



Şiirler | Murat Üstübal İsmail Aslan Mehmet Davut Özdal Sırrı Can Kara İdil Elvin Çavuş


Murat Üstübal

Terliksi Hor unuttuklarımdan öğrendiğim şey: -masal okuduğum maval hurisi bellek genleştikçe gri zebaniye muhtaç, Alzheimer’ın soykütüğüymüş yaşamşimdi gerisingeri gitmeli, öğle uykusunu kaçırmanın teatral özeti: horlamayla verilen ters soluk ve terliksi canlının kıyas üstü ellenmişliği. horlanmaya gösterilen özen gözünün önünden geçmeli, kaldığın yerden başlamamış sıtkı sıyrık film şeridi öteberiye diş geçirememiş ne terlik izleri kiçte, öteden beri şöyle bir düşünce: hayvansılığa ihtiyacımız var terliksiliğe değil terliksideki hayvanlık gözlenesiye yapay. doğal yoldan beş kardeş ölmenin şartı evveliyatına kanıp ellisine eldiven geçirmek. koflukla telaş sulanarak boşalmasa gerinden omrunda mı iskeletindeki fıtri yaş umrun? caps olarak bakakaldığın izlek iblisçe bir çatlak ânların sızdığı karanlıktan, barsaktan boşanırcasına pörtlek tanrı kadar kader- şişe çekmiş anal vesayete ve şayet vasi kallavilik takıntısıyla şiş ise bil ki tumturak bunlar, komiğine giden kaostan dona kalan püsür.


mümkünün tüm tarifleri eridi, gözden gelen ışık kurşun dökülüp sabitlendi gözede ana karadan kurtulup bir tünelle deliği zırdeli bir günaha lûtfetti, İsrafil’in israfı sur üfleyip sır yaratmasıysa atıf sırrakadem bir makine olarak planlandığından hor şey -el aynası at gözlüğünden daha hora geçer değilkurla karışık söz: göz çukuru açan bir patlamanın sorumlusu ışıklıkta, akış yok nihai bakılışın oto barkında baka baka kör örersin izbandut gölgeyi. ten ve elyaflarından sıyrıldıkça şer el izi ayak izine yaftalanıyor da söz hizasına gelmiyor terliksi hor, izleme komitacıları hızarla hizaladıkça göz var nizam yok mim künde. ter var terlik var parmak arası boşlukta, böğürmeyle bağırma arası bir terslik.


İsmail Aslan

Çitlere doğru rüzgârdan evvel genişlemiş göğsüm Gürültü duyulmaz her ne kadar sonsuz garipsenir olsa da ölmek vardır ve onu bir ada taşıdığında onu kendinden kurtarmış olursun ancak Ölümü diyetini ödedin sandın yaşadın oysa, sadece ve ağaçların altından geçerken ağaçların altından geçmenin kanıtı sen değildin bir vehimle sonuçlanmaktan kaçmakla başarabildiğin hiçbir şey yoktu, hiçbir şey yoktu demirin evveliyatına dair zihnine nasıl anlamlandıramadığın bir berraklık dağılmışsa gökyüzündeki çatlaksızlık da öyleydi belki bir bileğe sahip olduğunu unutarak hayatta varsındır sürekli nefes alıp verdiğini işaret etmeden bütün bir zamanı sürekli nefes alıp vererek şimdiye varmak da tabi çünkü göstermek duraksamaktı; ki hafıza sen hatırladıkça ölüm belirir her şey birbirine yakınlaşarak ayrılır insan, ölmekle herkesin sessizliği olabilir dinleyemediklerin sessizdir durmadan dünya durmadan sensiz de olacak elin bir taşın altında bırakılacak onlar senin gerçeğinle yokluklarını kavrayacaklar bir odayı dahi dolduramayacak kadar genişlemiş olacak geçmişin sende duran her ne varsa artık sende devam edemeyecek bir kanıta sonuçlandığında oradan kaskatı bırakılacak bütün bedenin


oradan dönmeleri bir başlangıca evirecek seni onlar sırtlarını çevirmekle yaşama koşmuş oldukları zannıyla yürüyecekler ve görülmedikleri hissiyle eşyanın tam ortasında soluklanacaklar oysa hiçbir şey görmemek görmenin sonudur anı kopmuş bir uzvun eksikliği ölmek ölmenin sonu sen toprakla kuşatılmış olduğun gerçeğiyle bir nemlilikte cevabını gövdenden mekâna çürümekle bırakmış olacaksın ve ardından odalarına çekilip yanıp sönen dünya.


Mehmet Davut Özdal

BALIK BİLMESE HALİK BİLİR Hiç bir şey durup dururken değildir Bunu balık bilmese halik bilir Kış gelince çamaşırlar evin içine serilir Her saniye binlerce mikroorganizma can verir Sen bilmezsin Ve o bitmez sandığın yumuşacık karlar Biraz güneş açınca erir Anlamazsın Ey kitapsız Ey sahtekar Üç kağıtçı ve pezevenk Sen bana kazara vurursun 1-2 yumruk Ama ben seni sonra orada dişlerimle ısırarak öldürürüm Bir rus atasözü derki Sikiyim rusların uçağını Bir Amerikan atasözü derki Sikiyim amerikanın ilk turuncu başkanını Sikiyim petrolü ve doğalgaz boru hatlarını Sikerler anlaşmayı Bunlar aramızda mesele değil Dinini siktiimin Yine ağzımı bozdum fakat eksik kaldı Döndüğünce dilimin. ******** Hepsini yazıyorum. Numara yapma Saadetler dilerim İşlerin ters gidecek Ne olduğundan haberin yok Bana bak ve kendinden söz et Herkes ağlar Olmaz deme Zannetme unuturum Mahvolmana seyirci kalmayacağımı mı sandın


Hepsinin sırası gelecek Gelmez sanma Perdeler çekili Yerler kaygan Dün don vardı Ya ne olacaktı Seni kıskıvrak yakalayacak olanın Ecelin olmasından başka Sonunda kanser olacaksın Amerika kaç senedir bulduğu halde sana vermeyecek ilacını Bunlarla kafanı yorma Hepsi geçer Geriye bir çift söz kalır Terk eden bir yana gider Sevense unutulmaz bir deneyim kazanır ******* Sorumluluğunu bil Ceketinin düğmesini ilikle Ve isyan et Sözlerimi iyi dinlersen iyi edersin Sakin ol Mutlaka yanlış yaparsın Oto yıkama dükkanı açtın Etrafa deterjanlı su saçtın Ses yaptın Oktur kalbine saplanan eski günler Yoktur artık Aşortmanının ortasının yırtılmasına engel olamadın Yay olmasa ok bir işe yaramaz Kuşlar kanat çırpmazsa düşer Atlar kişner atlar kişner atlar kişner Köroğlunu severim Hislerime yenik düşerim Havada bulut var Türlü türlü umut var Saatler geçip gider gün biter aldanırsın böyle böyle yaşlanırsın ********


ne yaptıysan yaptın ne dediysen dedin soğukta dondun fotoğrafta özürlü gibi çıktın hayırlısı herşeyin gün gelir üzülürsün perdeyi aralayıp dışarı bakarsın hava alırsın ya da soğuk şerbet içersin alttan kolsuz atlet giyersin hediye alıp sevindirirsin birini ya da sen de kafayı yersin la havle çekmeyi unutma belayı defeder serçe gider bir dala konar çöp koyduğun poşet delinir sen üzülürsün içeri güneş ışığı girer son duanı edersin çaydanlıktan çıkan duman gibidir ******** olmayan olmaz öteberisiz yola çıkma bir gün güler bir gün ağlarsın bir gün somurtursun değişmeyen değişmez her taraftan bir kablo çıkar çocuklar büyüyüp eşek kadar olurlar şaşırırsın hep beklenmeyen olur her şeyi yıkayan sudur bir gider bir gelirsin durmadan yolculuk edersin masatla yatağın çarşafını düzeltirsin dingildemeyen dingildemez ********


yorumlamanı istediğim şeyler var sakın geviş getirme geceleri uyunur perdenin arkasındakini göremezsin güneş doğar sabah olur rüzgar eser serin olur telefonun kaybolur sakın ağzını açayım deme herkesin bir sorunu var evlerin yapısı duvar bir de baktım gökyüzüne televizyon çalışmıyor anteni temassızlık yapıyor deli gönlüm hiç durmuyor ota boka sinirleniyor evin içinde terlik giyiyor sana sormak istediğim şeyler var neden tez uzar sakallar ve tırnaklar kanepeyi açmak için öne doğru çektiğinde halı toplanır çok fazla güldüğümde benim de gözlerim sulanır ******** çam ağacı duruyor fazla gülümseme bir yaprak gibi kımılda bazı şarkılar güzeldir bazı boks antrenörleri ise beceriksiz ve keldir işini iyi yapamayanlar torpille bir yere gelir


ışık hızında hareket et televizyonun kırmızı ışığı yanıyor birazdan haberler başlar önce özet daha gencim dün ankaraya kadar gittim geri geldim fazla uçma yaptığım esprilerin hepsi saçma soru sorma benim canımı sıkma seccadenin yönü kıbleye dönük bu saatte uyunulan evlerde ışıklar sönük bütün soktum akıllılar zeka küpü yarın işe giderken atarsın çöpü ölünün arkasından iyi oldu aklından geçse de denilmez mehmet davut özdal yenilmez.

******** bunları araya koyup böyle altalta dizdim ama bölümler birbiriyle bağlantılı mı? -Ne bilim bağlantılı zaar.



Sırrı Can Kara

Moralim bozuk şiiri Siz çıkın beyler ben bugün yokum Çağırın bütün arkadaşları akşama Toplayın herkesi bir şarkıda bitiştirin Sesler biriktirin beş bin liralı adamlar gibi Ben evdeyim bu kadar dahası yok Ne partilerinizde canlılık ne şarkılarınızda armoni Hem ellerimde dört kıymık tezgâh kurmaktan Hem susmaktan canım acıyor hem konuşmaktan Saat sekiz olacak pazara dolacak kadınlar Ben bu yaz üç bomba bir ihtilal atlattım beyler Söyleyeyim bende daha başka bir şey yok Mal taşırım bütün gün başka bir iş ararım Adamın biri gelir üç yüz dosya atar önüme Uyuyamam kaburgalarımdan susmaktan uyuyamam Hele daha fırınlar bile açılmamışken şehirde Koşarak mesaiye bir yığın titrememi yanıma alıp Hep geç kalışım bir çay apar topar iki peynirli poğaça Beyler ben yokum, söylemiştim siz çıkın meydanlara ve dağlara ve kırlara Bir mısra daha koyup bütün öfkeme Bir kere daha tutunup akşama varmaya Dolduran taşıran boşluğa öyle bir aşkla Bütün izlerimi sileceğim benden kalan Günlük hasılatıma bakmadan bu pazar yerinde İşim varlarım olacak benim de artık İşim var gelemem diyeceğim çok basit Hiçbiriniz tamamlayamayacaksınız beni Kimse bitiremeyecek kimsenin hikâyesini Ya öleceğiz ya telef olacağız çünkü Bir mısra daha koyarken tarihin üstüne


Ben kendimi kurtarmaya çalışmam sağcılar gibi Erdoğan başta kalsın Fener şampiyon olsun Karımız evde otursun biz de kadınlarla yatalım demem Bu da bir tür gavurluktur çünkü sevgili arkadaşlar Ve reel politik gavurluktur ona buna iman etmek Bu da bir tür aldatmacadır ki ben boşuna mı yokum Ben boşuna yokum bütün bu hikâyesinde kalakalmanın Bir bildiğimiz var da söylüyoruz herhalde Beş parasız kaldık, üç bomba ve bir ihtilal gördük sonuçta Yorgunluğumuza karşı yorgunluk ölümümüz üzerine ölüm Biri bir yumruk salladı zabıtaya Akşamüstü pazarda fiyatlar düştü Göğüslerini açtı bana bir kadın yazın ortasıydı ötesine geçmedik Kısa sürdü kentlinin ölüm üzerine konuşmaları ölümleri kısa Kısarak ölümlerini cari açıktan ve ışıklı camlarından vitrinlerin Kötü bir yazdı yaşayamadık Bütün kış Temmuzu beklemiştik soğukta Bütün kış yaza doğru durumları düzeltecektik Söylemiştim dahası yok Dolar fırladı bankalar etlerini yedi ölümlerin


İdil Elvin Çavuş

Düğün beyaz eşyaları altınla satın alsınlar diye sıraya girdik bekliyoruz kırılan topuğuna ağlayan kokona bir yanda iken, hayvani bir açlıkla kokteyllere yönelen üçüncü dünya yalnızlarının bahisli ortakları el çırpıyor arkamdaki kadın üçüncü düşüğünü yapmış ve işgüzar bir Kybele olamamaktan yakınıyor halbuki ne kadar havva ve lilith varsa hepsi içinde bilmiyor öyle olmalı ki köşede duran sizsiniz öyle her şeyden bağımsız 500 televizyonluk büyük bir konteyner gibi iri ve çelimli aksine şu ortada oynayan cılız delikanlının kadın ve uzaksınız ve biraz da suskun adınız her şeyin aksine her şey gibisiniz



Anketörlü Fanzin / Murat Üstübal

Adınızı, soyadınızı yazın, anketimiz gizlilik esaslarını tınlamaz: Murat Üstübal Bir şaire âşık oldunuz mu? Olmadıysanız bile nasıl bir şeydir bu? Bir şaire âşık olup olmadığım önemsiz bir ayrıntı sizin için. Önemli olan bir şiire âşık olmam: Mustafa Irgat’ın “Ters Nefeste Beklemek” şiiri. Sen hiç ters nefeste bekledin mi Abidin? Hani abiydin! Şiirin alan savunması ne demektir? Konservatif hatta konserve mamulü bir şeycik! Konserve kutularında çok bekleyince bakteri ürer, zehirlidir, öldürür. Andy Warhol bile kurtaramaz mazallah! Pazarlık yapmayalım ve kutumuzu açalım: şiir hayatın içinde tam saha pres yapar, dizeyi, imgeyi, sözcüğü, harfi markaja alır. Halk nedir? Halkla hiç konuştunuz mu? Halk bir halt etmiştir ve hala temizlenememiştir! Ortadoğu karmaşığı değil, hiç tatile de gitmedi! Halkımız tatil nedir bilmez, halka halkadır, toplumsal değil, halkalı köle. Hamama bayılır, hamamda da! Ayılamadığı için konuşulamaz, benimle konuşmasını beklediğim yıllara yanıyorum. Üstelik konuşmayı bile denemedim. Konuşmamayı denedim deneysel olarak. Bakkal kime denir? Bakkal boş zamanlarında roman yazana denir. Ekmek elden su damacanadan sattıkça birikir veresiye defteri. Verir veriştirir sonra. Anlatır durur, çenesi düşük yaşlılara benzer, o yüzden şiir yazamaz, kabiliyetsiz! Romana kaldığın yerden devam edebilirsin ekmek telaşında. Şiire olmaz, mayası kaçar, gramajı düşer, belediye tuzuna karışır. Roman ise Bakhtin’in heteroglossia kavramını mest edercesine bölündükçe karışır, sentez olur, tür ıslak sentezi. En azından benim tanıdığım tek bakkal Ramazan öyleydi. Romanlarını bastırırdı matbağlarda, sonra içine bastırırdı, kendi tulumuna. Eşkıya ve dağ romanları yazdı, dağa gidemediğinden. İşkence gördü, saklandı şu dükkâna, kaçtı çakkallardan!


Yeni’den neyi anlıyorsunuz? Yeni’den ben hiçbir şey anlamıyorum, yeniden bakıyorum yine anlamıyorum. Yineleyerek bakıyorum yenileyerek bakışımı, anlamıyorum. Anlamadığım için de her yeniyi anlamadan yıkıyorum. Kabullenemiyorum anlamadığım bir şeyi, huyum kurusun, iyi hoş kurudu da huyname oldu! Bereket öyle geldi gel git. Bana tüm mümkünlerin kıyısını gösterdi de beter oldu. Sonra arlanmadım hiç, mümkünler mimlendi, yeni’ye konum atacak kadar hem de. Yeni konumunu bulamadı, what’s up? Dil mi, bil mi? Dilsilgisi.



dingildemeyen dingildemez


Kontra 8

Mart 2017

kontrafanzin@gmail.com


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.