Liselilerin Sesi 44. sayı

Page 1

Aylık Liseli Gençlik Dergisi * Sayı: 45 * Eylül 2012 * Fiyatı: 1TL

Yeni dönem ı d a l ş a b a l r a l ı r ı d l sa e m i t i ğ e ı l a r a p , ı c Gerici, baskı

! z i ğ e c e y e m r e v t geçi


3 6 9

İ çi nd ek i le r

L isel il erin Ses i’ nden

Yeni öğretim yılında mücadeleyi yükseltelim! Temel bir hak olan eğitim hakkımız gasbediliyor!

5

Liseli gençlik hareketi üzerine... Ticari eğitimde yeni projeler!..

8

Ulucanlar Katliamı’nı unutmadık unutturmayacağız!

12

Emperyalist savaşın faturasını ödemeyelim!

4+4+4 karanlığına karşı mücadeleye! 4+4+4 eğitim sistemi

15

16

Dindar nesil yetiştirmenin somut adımı

4+4+4 inkar ve imhanın eğitim ayağıdır...

20

14

Sermayeye köle, devlete kul olmayacağız!

“4+4+4 dinci gericilik, piyasalaşma, emek sömürüsü demektir!”

18

10

19

Küba eğitimi üzerine birkaç söz...

“Eğitimde eşitlik istiyoruz!”

22

Yeni sayımızla merhaba... Okulların yeni açıldığı bu dönemde 4+4+4 saldırısı temel bir gündem olmuş durumda. Hayata geçirilmesi için sermayenin aylardır hazırlık yaptığı 4+4+4 saldırısı okulların açılması ile birlikte somut bir biçime bürünmüş oldu. 55-66 aylık çocukların okula gönderilmesinden bir dizi okulun imam hatibe çevrilmesine kadar varan saldırılar ciddi bir tepkiyle de karşılandı. Ülkenin dört bir yanından Ankara’ya akan binlerce emekçi 4+4+4 karanlığına ve dinci-gerici-piyasacı eğitime karşı mücadeleyi büyüteceğini haykırdı. Öte yandan, üniversite harçlarının kaldırılması ve ortaöğretimlerden kayıt parası alınmayacağı aldatmaları ile yaratılan parasız eğitim yanılgısı da şimdiden çökmüş bulunuyor. Hem üniversiteliler hem de liseliler daha dönemin en başında ticari eğitimin gerçek yüzü ile karşılaştılar. Tüm bunlar karşısında yapılması gerekense mücadeleyi bir adım ile taşımaktır. Böylesine kapsamlı saldırıların üstesinden gelmek ancak kitlesel-militan bir mücadele ile mümkün olabilecektir. Yeni sayımızda buluşmak umuduyla...

liselilerinsesi@yahoo.com.tr Eksen Yayıncılık büroları Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0 /224) 220 84 92

İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

Özgür Bir Gelecek İçin Liselilerin Sesi * Eylül 2012 * Sayı: 45 * Fiyatı: 1 TL. (KDV dahil) * Sahibi ve Sorumlu Y. İşl. Md.: Tayfun Altıntaş * Yayın Türü: Yaygın-Süreli EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. Baskı: Özdemir Matbaacılık-Davutpaşa cad. Güven Sanayii Sitesi C blok No:242 Topkapı/İstanbul Tel:0212-577 54 92 Yönetim Adresi: Eksen Yayıncılık / Mollaşeref Mah. Simsar sokak, 5/3 Fatih/İstanbul Tel: 0 (212) 621 74 52 Fax: (0212) 534 95 90


Yeni öğretim yılında mücadeleyi yükseltelim!

Geleceğimizin çalınmasına geçit vermeyelim! Hareketli bir yaz sürecini geride bıraktık. Sermaye devletinin içeride ve dışarıda savaş ve saldırganlık politikalarını işçilere, emekçilere ve gençliğe yönelik sosyal yıkım politikaları tamamladı. Kısacası yaz tatilini emperyalist savaş ve saldırganlığın, ırkçı-şoven histerinin, devlet terörünün ve neo-liberal saldırıların arttığı bir süreçte geçirdik. Yeni eğitim dönemini de saldırıların böylesi arttığı bir süreçte karşılıyoruz.

Emperyalistler adına tetikçi olmayacağız! Son süreçte Suriye’ye yönelik emperyalist savaş ve saldırganlık artmış durumda. Suriye halklarına “barış” götürme iddiasında olan emperyalistler kendi gerici çıkarlarının hesaplarını yapıyorlar. Bir yanda başında Beşar Esad’ın bulunduğu Suriye’deki gerici Baas rejimi, öte yanda ABD’nin güdümündeki sözde muhalefet “Özgür Suriye Ordusu” emperyalistler adına yarattıkları savaş ortamında Suriye’yi kan gölüne çeviriyorlar. Yani emperyalistler arası güç savaşları derinleşirken bunun bedelini en ağır şekilde Suriyeli emekçiler ödüyor. Bu süreçte Türk sermaye devleti AKP hükümeti eliyle ABD adına en önden tetikçiliğe soyunarak savaş çığırtkanlığı yapıyor. Emperyalistlerin ve onların tetikçisi Türk sermaye devletinin Suriye’ye yönelik yaptıkları savaş planlarında Suriye halklarının ve bizlerin hiçbir çıkarının olmadığı açıktır. Liseli gençlik olarak bizler emperyalistler adına tetikçi olmayı kabul etmemeliyiz. Emperyalist savaş ve saldırganlık politikaları karşısında Amerikan 6. Filosu’nu Dolmabahçe’de denize döken

Denizler’in yolunda anti-emperyalist mücadeleyi yükseltmeliyiz.

Irkçı-faşist kudurganlığa geçit vermeyeceğiz! Sermaye devleti dış politikalarında savaş pozisyonu alırken iç politikalarında da saldırganlığı arttırıyor. Kürt halkına yönelik imha ve inkar politikaları devam ederken, işçilerin, emekçilerin ve gençliğin beyni şovenizm zehri ile yıkanıyor. Son

3


olarak da Antep’te yaşanan patlamanın ardından Kürt halkına ve hareketine yönelik saldırılar yoğunlaşmış durumda. Kürt halkına yönelik ırkçı-faşist saldırıları son dönemde alevi emekçilere yönelik saldırganlık tamamlıyor. Alevi emekçilerin evleri işaretleniyor, dernekleri kundaklanıyor, tehdit mektupları bırakılıyor. Bu saldırıları sermaye devleti ve AKP hükümeti ise “yaşananların abartılmaması” telkinleri ile sahipleniyor. Sermaye devletinin yaratmaya çalıştığı TürkKürt, Sünni-Alevi kutuplaşması karşında, bizler aynı sıraları paylaştığımız, aynı sorunları yaşadığımız kardeşlerimizle bu ırkçı-faşist kudurganlığa geçit vermemeliyiz. Liselerimizden “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganını yükseltmeliyiz.

Liselerimizde müşteri olmayacağız! Yeni öğretim yılının başlamasıyla kendimizi bir kez daha paralı eğitim uygulamalarının içerisinde bulduk. Bağış adı altında kayıt parası, kitap parası, üniforma parası, kurs-dershane parası derken bir kez daha ailelerimizin beli büküldü. Belki pek çoğumuz okul masraflarımızı karşılayabilmek, ailemize destek olabilmek için yaz tatilinde kendimize vakit ayırmak, sosyal aktivitelerde bulunmak, dinlenmek yerine atölyelerdefabrikalarda çalışmak durumunda kaldık. Anayasada her ne kadar eğitim parasızdır denilse de bizler bunun bir

4

yalan olduğunu biliyoruz. Sermaye devleti de adım adım paralı eğitim uygulamalarını yasallaştırmak için çalışmalarını sürdürüyor. Son olarak 4+4+4 uygulaması ile “İlköğretim okulları, kız ve erkek çocukları için parasızdır” ibaresinin kaldırılmasının ardından sıranın ortaöğretime geleceği de aşikardır. Bir yandan liselerimizde müşteri olarak görülüp, eğitim sürecimizin her adımına kucak dolusu para dökerken bir yandan da anti-bilimsel, gerici eğitim müfredatına hapsedilmek isteniyoruz. Anadilde eğitim görme hakkımızdan mahrum bırakılıyoruz. 4+4+4 eğitim sistemi ile eğitimin gericileştirilmesi noktasında daha somut adımlar atılmış durumda. AKP hükümetinin “dindar nesil” projesi eğitim sistemindeki son değişikliklerle beslenmiş durumda. Bizler paralı, gerici, anti-bilimsel eğitime karşı liselerimizden “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!” sloganını yükseltmeli, geleceğimize sahip çıkmalıyız.

Liselerimizde mücadeleyi yükseltelim, geleceğimizi kendi ellerimize alalım! Yeni dönemde emperyalist savaşa, ırkçı-faşist saldırılara, paralı ve gerici eğitim uygulamalarına karşı mücadele sahnesindeki yerimizi alalım. Bizlere dayatılan geleceksizlik karşısında gençliğin geleceğinin ancak sosyalizmde olduğunu haykıralım. Liselerimizden yükselttiğimiz mücadele bayrağı ile geleceğimizi kazanalım!


Eğitimin ticarileşmesi:

Eğitim hakkımız gasbediliyor! Sermaye devleti neo-liberal saldırı politikaları kapsamında krizin faturasını işçi, emekçilere ve onların çocukları olarak bizlere kesmeye çalışıyor. Annelerimizin, babalarımızın kıdem tazminatı hakkına göz diken, mezarda emekliliği dayatan, en son Türk Hava Yolları’nda olduğu gibi emekçilerin grev hakkını yasaklayan sermaye devleti öte taraftan eğitim ve sağlık alanında yıkım politikalarını bir bir hayata geçirmeye devam ediyor. İlköğretimden, ortaöğretime ve üniversiteye eğitimin her kademesinde paralı eğitim uygulamaları karşımıza çıkıyor. İşçi, emekçi çocukları için üniversiteye gitmek artık neredeyse bir hayalken, ilköğretim ve ortaöğretimde de benzer durumlar yaşanıyor. Pek çok çocuk-genç paralı eğitim uygulamaları yüzünden eğitim hakkından mahrum kalıyor, hatta canından olabiliyor. Eğitim giderlerini ödemek için çalıştığı işte hayatını kaybeden üniversite öğrencileri, SBS veya YGS’ye hazırlanırken yaşadığı stresle kalp krizi geçiren veya intihar eden öğrenci haberleri sıradanlaşıyor. Sermaye devletinin iyi bir eğitim ve bununla paralel olarak da iyi bir gelecek olanağı için bizlere sunduğu tek alternatif ise paralı eğitim. Paralı eğitim bir boyutunu özel okullar oluştururken diğer taraftan devlet okullarında kayıt parası, harç, kurs, materyal parası vb olarak karşımıza çıkıyor. Anaokulundan üniversiteye eğitimin her kademesinde karşımıza çıkan özel okullar büyük bir fırsat eşitsizliği yaratıyor. Özel okullar, işadamlarınınpatronların devlete bir katkısı, devletin omuzlarına binen yükün hafifletilmesi gibi sunulmaya çalışılıyor, bir yandan da devlet kredileri, destekleri özel okullara aktarılıyor. Kayıt dönemlerinde üstünlüklerini, imkanlarını tanıtmak için reklam yarışına giren özel okulların gerçekte ise bir eğitim mekanından çok ticarethane olduğu açıktır. Kısacası özel okullarla birlikte “eğitim” alanı sermayenin önünde büyük karlar getiren iştah kabartıcı bir sektör olarak duruyor. Devlet okullarında da paralı eğitim uygulamaları devam ediyor. Eğitim sisteminde yapılan her bir değişiklikle devlet okullarının sermayenin çıkarlarıihtiyaçları doğrultusunda dönüşümünün yolu açılıyor.

4+4+4 eğitim sistemiyle eğitim sisteminin gericileştirilmesinin önü açılırken burjuva medyada da 4+4+4’ün sadece bu boyutu tartıştırılıyor. Ancak bu uygulamayla ücretsiz staj sömürüsünün ve çocuk işçiliğin önü yasal olarak açılmış durumda. Güncel bir örnek olarak da YGS değişikliği karşımıza çıkmakta. YGS değişikliği ile öğrencilerin sınav stresinden kurtulacağı iddia edilirken dershanelerin de kapatılacağı belirtiliyor. Böylece kapanan dershanelerin özel okullara çevrilmesi ve kademeli olarak meslek liseleri hariç devlet okullarının kapanmasının yolu da yasal olarak düzleniyor. Kısacası burjuva düzende eğitim hakkı anayasayla korunuyor gözükmesine rağmen bunun gerçekte bir karşılığının olmadığı açıktır. Sermaye devleti tüm kamusal hizmetlerde olduğu gibi eğitimi de temel bir hak olmaktan çıkarmış durumdadır. Dindar gençliktinerci gençlik tartışmaları gibi suni tartışmalar açan sermaye devleti ve onun temsilcisi AKP hükümetinin biz gençliğin geleceğini düşünmediği ortadadır. Sermaye devletinin tek düşündüğü temsil ettiği sınıf olan patronların çıkarlarıdır. Bu kapsamda eğitimin her kademesi ticarileştirilmekte, biz işçi-emekçi çocuklarının eğitim hakkı gasp edilmektedir. Sermaye devleti ve onun temsilcilerinin bu kadar pervasız davranmalarının önündeki tek engelin ise parasız eğitim hakkı için bizlerin yükselteceği mücadele olacaktır.

5


Liseli gençlik hareketi üzerine...

Liseli gençlik hareketi bir dönemi daha geride bırakmış bulunuyor. Okulların kapanması ve LYS “maratonunun” sona ermesinin ardından hareket yaz dönemi nedeniyle durağan bir sürece girmiş oldu. Bu durağanlık elbette hareketin genel tablosu ile ilgilidir. Yeni döneme hazırlık yapabilmenin ilk koşulu geride kalan süreci değerlendirmek, hareketin tablosunu ortaya koymak, ihtiyaçlarını tespit etmek ve müdahalenin yol ve yöntemlerini belirlemek olmaktadır.

Saldırılar yoğunlaşıyor Sermayenin saldırılarının özel hedeflerinden biri olan liseler ve liseliler geride kalan dönemde de bu “özelliğini” korumaya devam etti. Bu açıdan en yakıcı saldırı da liselerin özelleştirilmesi ve bunun dolaysız bir sonucu olarak eğitimin tümden paralı hale getirilmesidir. YGS-LYS sistemini değiştireceğini açıklayan dinci-gerici parti AKP, bu değişim sonucunda dershanelere de ihtiyaç kalmadığını ve kapatılacaklarını belirtmişti. Ancak onların “kapatmak” olarak ifade ettikleri şey gerçekte dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi olmaktadır. Bunu özel okulların bizzat devlet eliyle teşvik edilmesi izlemektedir.

6

Bu girişimler bile eğitimin karşı karşıya bulunduğu özelleştirme ve paralılaştırma saldırılarının kapsamını ve ciddiyetini ortaya koymaktadır. Öte yandan, meslek liseleri üzerinden liseli gençliği sermayeye ucuz işgücü olarak sunan devlet bu saldırısını daha da derinleştirmeye çalışmaktadır. Tüm bunlara da, dinci partinin eğitimin gericileştirilmesine yönelik hayata geçirdiği saldırılar eşlik etmektedir. Bu saydıklarımız önümüzdeki dönemde de liseli gençliğin karşısına çıkarılacak temel saldırılardır. Hem de daha kapsamlı bir biçimde...

Liseli gençlik hareketi saldırıları püskürtmekten uzak Sermayenin dinci-gerici parti AKP eliyle yürüttüğü saldırıların böylesine kapsamlı boyutlar almasına karşın liseli gençlik hareketi bugün için saldırıları göğüsleyecek ve püskürtebilecek bir tabloya sahip değildir.. Bir süredir kendisini gündemleştiremeyen, taleplerini kamuoyunun gündemine taşıyamayan liseli gençlik hareketi 2011 YGS’de ortaya çıkan şifre skandalının ardından önemli bir ivme kazanmış, son zamanların en kitlesel liseli eylemlerini sahnelemişti. Elemeci sınav sisteminin


çarkları arasında ezilen ve yine bu sınav sistemi ile geleceksizliğe itilen liseliler şifre skandalının patlak vermesi ile birlikte sokaklara dökülmüştü. Üstelik bu eylemler daha çok sosyal medya üzerinden örgütlenen, bir anlamda kendiliğinden olan eylemlerdi. Ne yazık ki bu süreç sürdürülemedi. Şifre skandalı liseli gençliğin diline pelesenk olsa da eylemli süreç sürdürülemedi ve bir süre sonra tepkiler söz düzeyinde kaldı. Geride kalan son dönem bu sürecin büyük oranda bir devamı oldu. Tek tek liselerde yaşanan eylemler saklı tutulursa, bu dönem için liseli gençlik cephesinden anlamlı bir hareket tanımlamak mümkün olmamaktadır. Dönem sonunda İstanbul’da yapılan sınav mitingi, liseli gençlik hareketinin yaşadığı bu sorunların somut göstergesi oldu. Kayda değer bir ön çalışması yapılmayan mitingin yalnızca kitleselliği değil, genel havasındaki coşkusuzluğu ve zayıf politik içeriği ile de hareketin tablosuna ayna tuttu. Yine de belli liselerde yaşanan anlamlı örnekler mevcut. Behçet Kemal Çağlar Lisesi ve başka bazı liselerde kantin boykotları yapıldı ya da siyasal süreçlere dair anlamlı tepkiler verilmiş oldu. Bu gibi örnekler, bugünkü tüm durgunluğuna rağmen liseli gençlik hareketinin geleceği açısından umut vermektedir.

Liseli genç komünistler: Bir adım ileri! Liseli genç komünistler ise liseli gençliğin devrimci mücadelesini büyütmek için çalışmaya devam ediyorlar. Liselerde ve dershanelerde liseli gençliği “Denizler’in yolunda düzene başkaldırmaya” çağıran liseli genç komünistler, yeni dönemde bu çağrıyı büyütecek, lise sıralarında parti ve devrim davasının bayrağını yükselteceklerdir. Bu kuru bir iddia değildir ve ancak yoğun bir çalışmanın ürünü olabilir. Bu nedenle, liseli genç komünistlerin geçmiş dönem çalışmasını değerlendirmeye, eksiklerini ortaya koymaya ve yeni bir çalışma düzeyi yakalanmasına olanak sağlayacak tespitlerde bulunmaya ihtiyacı olmaktadır. Elbette ki bunu her yerel kendi çalışmasının somutluğu üzerinden yapmalıdır. Toplamında ise liseli genç komünistlerin çalışmayı büyütebilmesinin yakıcı bir ihtiyaç olduğu ortadadır. Liseli genç komünistler yeni dönemde çalışma kapasitesini ve temposunu arttıracak, devrim ve sosyalizmin sesini liseli gençliğe taşıyacaklardır. Böylesi bir çalışma, her bir liseli genç komünistin omuzlarındaki yükü bir kat daha arttırmaktadır elbette. Ancak liseli genç komünistler bu yükü layığıyla taşıyacak güce ve kararlılığa sahiptirler. Geriye kalan, liseli genç komünistlerin kavgada bir adım daha öne çıkmasıdır.

“Kayıt paraları kalktı” aldatmacasına kanmayalım...

Parasız eğitim hakkı için mücadeleyi büyütelim! Bir eğitim öğretim yılı yine öğrenciler ve veliler cephesinden sorunlarla başlamış oldu. Her yıl kayıt döneminde yaşanan kayıt parası sorununun güya bu sene ortadan kaldırıldığı söylendi. Fakat ne işlemlerin bilgisayarlarda yapılması, ne de kayıt için para alınmayacağının söylenmesi çok da gerçekçi bir söylem değil. Merkezi sistemden doğru okul kayıtları yapılsa da daha okulun başından itibaren çeşitli gerekçelerle para toplanmaya devam ediliyor. Dahası okul kıyafetlerinden tutun da kağıt parasına, ilerleyen günlerde karşımıza çıkacak olan spor parası ve aidatlarla yine bizleri soymaya devam edecekler. Bunu çok açık bir şekilde üniversite harçlarının kaldırıldığına dair söylenen yalanlardan görebiliriz. Güya harçlar kalktı, fakat kayıt yaptırmaya gidenlerden istenen yüksek meblalar yine karşımızda duruyor. Kitap parası denilerek alınan paralarla zaten bizleri fazlasıyla soyuyorlar. Tek fark, adı kayıt parası olmuyor. Zaten eğitimi bir ticaret aracı olarak görenlerin böylesi ciddi bir rant alanından elde edeceği paraları almaması garip olurdu. Bugüne kadar getirdikleri sözde bütün yeniliklerin arkasında hep bizlerden daha fazla para sızdırmayı amaçlamışlar ve büyük oranda bunu yapmışlardır. Bizler eğitimin her alanda parasız olması gerektiğini döne döne söylüyoruz. Fakat bunu eğitimi bir ticaret kapısı olarak görenlerin kendi “iyi niyetleriyle” yapmasını beklemek fazla iyimser bir bakış olur ve aslında bir gerçekliliği de yoktur. Gerçek anlamıyla piyasacı eğitim anlayışından uzak ve parasız bir eğitim sistemi istiyorsak bunun için örgütlenmeli ve bu hakkı kazanabilmek için mücadele etmeliyiz.

7


Ticari eğitimde yeni projeler!.. Yeni eğitim-öğretim döneminin açılmasıyla birlikte sermaye hükümeti AKP, eğitimdeki gericipiyasacı dönüşümlerinde yeni projeleri dillendirmeye başladı. 4+4+4 yasası ve üniversitelerde harçların kaldırılması süreci bu çerçevede atılan adımlar olarak önümüzde duruyor. Mart-nisan aylarında gündeme getirilen ve “dershanelerin kapatılmasını” öngören süreç ise AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın yaptığı son açıklamalarla yeniden ısıtılıyor. Henüz somut bir plan ortaya konmasa da uygulamanın önümüzdeki 2013-2014 eğitim-öğretim döneminde devreye sokulacağı iddia ediliyor. Dershanelerin kapatılmasına dönük hazırlıklarının arkasında yatan gerçek nedenler ise bizzat AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarında itiraf ediliyor.

Dersane yerine “Özel Okul” geliyor... Erdoğan dershane patronlarına yeni dönem içim şunu teklif ediyor: “Ey dershaneciler, eğer bu ülkede eğitime, öğretime hizmet verecekseniz gel okul aç, okullar kur. Biz de sizden hizmet alımı yapalım, sizin sınıflarınızı öğrencilerle biz dolduralım. Bedeli neyse bunun bedelini biz verelim. Sizi açıkta bırakacak değiliz. Biz yatırımdan kurtulmuş oluruz, siz de hizmetinize aynen devam edersiniz.” Erdoğan “Bundan kim gücenirse gücensin, kusura bakmasınlar” dese de, rant ve kar üzerine kurulu eğitim sisteminde devlet destekli yeni projeler devreye sokulacak. Yeni proje küçük dershanecileri etkileyecek olsa da asıl sektörün tekelleri devlet teşviki ile hızla yeni sürece uygun olarak özel okul statüsüne geçebilecek fırsata sahip olacaklar. Açıklamaların arkasındaki sinsi planlar, dershanelerin kapatıldığı yeni dönemi değil eğitimin ticarileşmesinde yeni dönemi ifade ediyor. Dershaneciler on yılların rantıyla palazlanıp büyürken açtıkları şubeler ve kendi yayınevleriyle zaten eğitimde önemli yer tutar hale geldiler. Dershane mantığı da, dershane patronları da çürük eğitim sisteminin içinde

8

yerlerini koruyacaklardır. Zira eleme sınavları eğitimin her kademesinde varlığını korurken sınav merkezli, rekabetçi, ve ezberci eğitim anlayışı da kendini var etmeye devam edecektir. Dershanecilik olayı basit bir dükkan değil on milyonlarca doların döndüğü devasa bir sektördür. Patronlar devletinin böyle bir sektörü kaldırmasında velilerin isteğini göz önünde bulundurduğunu düşünmek ham hayallerden de öte kaba bir yanılgı olur. Bugün AKP hükümeti eliyle sermaye düzeni yanılsamalara dayalı bir yanılgı yaratma peşinde. Düne kadar karşı çıkılan, talep edilmesi baskı ve zorla karşılanan her talep sözde bir bir veriliyor. On yılların dershaneciliği bir anda yanlış ilan ediliyor. Düne kadar hayal sayılan dershanelerin kaldırılması bugün gerçek olmaya bir adım daha yakın. Fakat sorun, dershanelerin şekli gitse de mantığı ve işleyişinin sürmesindedir. Bugün dershanelerde gençliği müşteri ve yarış atı sayan zihniyet yarın özel okul üzerinden varlığını sürdürecektir. Mantar gibi her yerde açılan özel okullarla eğitimde nitelik iyiden iyiye kaybolacak, devlet okullarına yatırımdan kaçınılacak, eğitim tamamen paralı hale getirilecek. Erdoğan’ın da itiraf ettiği bu ‘teşvik’ yüzünden devlet zaman içerisinde okul masraflarını karşılamayı bırakarak gençliği özel okullara bağımlı hale getirebilecektir.


Ulucanlar Katliamı’nı unutmadık unutturmayacağız!

Devrimci irade teslim alınamaz!

Sermaye devletinin tarihi, Denizlerden Mahirlere, İbrahimlere, 19 Aralık’a, Ulucanlara... katliamlarla dolu bir tarihtir. Bütün bu katliamların gerisinde faşist sermaye düzeninin kendi kokuşmuş sistemini ayakta tutmak hedefi vardır. Bu sistemin karşısında olanları baskı, zor ve ölümlerle sindirmek veya yok etmek onların tarihinin her döneminde vardır. Bütün bu katliamlar ve saldırıların ilk hedefinde daima topluma öncülük eden ve bu kokuşmuş sermaye düzeninden kurtulmanın yolunu gösteren devrimciler olmuştur. 26 Eylül 1999 yılında Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde yaşanan katliam tam da böylesi bir hedef doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Ulucanlar Cezaevi’ndeki devrimci tutsaklar koğuşların kapasitelerinin üç katı dolu olması ve cezavindeki kötü koşullar karşısında bitişiklerindeki boş koğuşu işgal ederek cezaevi sorumlularının yapmadıklarını kendileri yapmışlardı. Devlet bu son derece haklı ve meşru olan koğuş işgalini bahane göstererek katliamı başlatmış oldu. Aslında koğuşların dolu olması ve içerde birçok sorunun olması bizzat devletin tercihinin bir ürünüydü. Zira o denemde devrimcileri teslim alabilmek için planlanan F Tipi hücrelere geçiş hazırlıkları sürdürülüyordu. Bunun bilincinde olan devrimci tutsaklar bu saldırıyı da geri püskürtebilmek için bedenlerini ortaya koyarak büyük bir direniş gerçekleştirdiler. Sermaye devletinin cezaevlerine ve devrimcilere yönelik bu saldırılarının gerisinde bütün topluma,

işçi ve emekçilere yönelik hazırladığı kapsamlı saldırı planları yatıyordu. Sömürü çarklarını döndürebilmek, işçi ve emekçilerin kendilerine dayatılacak sömürü ve kölelik uygulamaları karşısında herhangi bir tepki göstermesini engellemek istiyorlardı. Sermaye devletinin Ulucanlar ve bunun gibi diğer katliamları yapmasının amacı da öncelikle bu saldırılar karşısında ilk karşı koyacak olan devrimcileri teslim almak ve yaptıkları katliamlarla geniş kitlelere göz dağı vermektir. İşte Ulucanlarda da asıl amaçları tam da buydu. İçeride devrimciler tarafından başlatılan direnişe devlet ordusuyla, polisiyle hatta itfayesiyle azgın bir şekilde saldırmış, üzerlerine kurşunlar yağdırmış, kimyasal silahlar kullanmış ve devrimcileri işkenceden geçirmişlerdir. Bütün bunlarla devrimci tutsaklar teslim alınmak istenmiştir. Fakat faşist sermaye iktidarı burada devrimci iradeye çarpmış ve büyük bir direnişle karşılaşmıştır. Çünkü devrimci tutsaklar devrim davasına olan bağlılıkları ve inançları sayesinde ölümüne bir direniş sergilemiş mücadele tarihimize onurlu bir direniş daha eklemişlerdir. Ulucanlarda on yiğit devrimci hayatını kaybetmiş onlarcası da yaralanmış veya sakat kalmıştır. On’lar bizlere uğruna tereddütsüzce ölünecek bir mücadele bayrağı devrettiler. Bizlere bıraktıkları bu bayrak devrim ve sosyalizm mücadelesidir. Biz genç devrimcilerin üzerine düşen bir görev ise ON’ların anısını yaşatmak ve uğruna tereddütsüzce öldükleri bu mücadeleyi sürdürmektir.

9


Emperyalist savaşın faturasını ödemeyelim!

Sosyalizm kavgasını büyütelim!

Emperyalizm savaş demektir

Türk devleti ABD’nin hizmetinde!

Emperyalist-kapitalist dünyada yaşanan egemenlik kavgaları, derinleşen ekonomik krizler ve yeni pazar arayışları savaşlara neden oluyor. Bugün Suriye’de yaşananları da bundan ayrı düşünmemek gerekiyor. Esad rejiminin Suriye halklarına karşı uyguladığı zorbalığı bahane eden emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin asıl derdi, bölgedeki egemenlikleri ve çıkarlarıdır. Onlar, zerre kadar halkları düşünmemektedir. Afganistan’la başlayan, Irak ve Libya ile devam eden savaşlar dizisi bunun en açık kanıtıdır. Geçtiğimiz yıllarda bu ülkeler, emperyalistler tarafından “demokrasi” götürme yalanıyla azgınca talan edilip yağmalanmıştır. Afganistan’da, Irak’ta ve Libya’da onbinlerce insan emperyalist savaş ve işgal süreçlerinde yaşamını yitirmiştir. Aynı süreç şimdilerde Suriye’ye yönelik savaş hazırlıklarıyla devam ettiriliyor. Hem de aynı senaryolarla.

Afganistan’da ABD ve NATO’nun işgalci gücü olan Türk devleti, Irak’taki işgalin de önemli destek üssü olmuştur. Irak ve Libya’nın emperyalistler tarafından işgal edilmesinde Türkiye toprakları tam bir saldırı üssü olarak kullanılmıştır. Türk sermaye devleti şimdi de Suriye’ye yönelik tırmandırılan saldırganlıkta Amerikan emperyalizmine aktif taşeronluk ve tetikçilik rolü üslenmiştir. Bölgedeki jeopolitik konumunu emperyalistlerin hizmetine sunan Türk devleti, Malatya Kürecik’te füze kalkanı kurmakta, Hatay kamplarında Suriye’de kanlı icraatlar gerçekleştiren “Özgür” Suriye Ordusunu eğitmekte, para ve silah yardımında bulunmaktadır. Bununla birlikte Türkiye’deki işbirlikçi rejim işçi-emekçi kitleleri ABD emperyalizmi hesabına yürütülen bu savaşa yedekleyebilmek için ırkçışoven politikalar hayata geçirmekte bu kirli politikaları yoğun bir baskı ve devlet terörü takip etmektedir.

10


Dışarıda artan saldırganlık içeride baskı ve terör Emperyalist savaş ve saldırganlık bir yandan tüm dünya halklarını yıkıma uğratırken öte yandan tek tek ülkelerde işçi ve emekçi kitlelere sosyal ve iktisadi faturalar olarak dönüyor. Kapitalist kriz ve savaşların sosyal, siyasal ve iktisadi yükü emekçilerin sırtına yükleniyor. Bu tablonun karşısında yükselen tepki ve mücadeleler ise azgın devlet terörü ile kaşılanıyor. Polis devleti uygulamaları yoğunlaşıyor. En küçük bir itiraz dahi devletin saldırılarına hedef oluyor. Suriye’ye savaş hazırlığı yürüten AKP hükümeti de içerdeki toplumsal muhalefeti ezmek için her türlü zorbalığı uygulamaktan geri durmuyor. Öğrenciler, gazeteciler, devrimciler işkencelerden geçirilerek hapishanelere dolduruluyor.

Eğitimden kesilen bütçe savaşlara akıtılıyor 80’li yıllardan beri uygulanan neoliberal politikalarla piyasaya açılan eğitimin gelinen yerde her kademesi ticarileşmiştir. Lise kapıları kayıt paralarıyla açılmaktadır. Lisede kullandığımız alanların her bir adımına fiyat biçilmektedir. Yakıt, temizlik gibi temel gereksinimler bizlere fatura edilmekte spor aktiviteleri için bile para toplanılmaktadır. Liseler artık şirket-müşteri ilişkilerinin hakim olduğu alanlara dönüştürülmüş durumdadır. Derinleşen krizle birlikte bu ticarileşme ve piyasalaşma uygulamaları daha geniş boyutlara ulaşmaktadır. Eğitime bütçe ayırmaktansa eğitim üzerinden kar elde edilmeye çalışılmaktadır. İşçi ve emekçi ailelerimizi sömürerek karlarını artıranlar, eğitime zerre kadar bütçe ayırmazken silahlanmaya ve emperyalist savaşlara devasa harcamalar yapmaktadır. Sermaye düzeni, bizlerin sırtından kazandıklarını emperyalist savaşlara ve militarizme akıtmaktadır.

Emperyalist savaşın faturasını ödemeyelim! Sosyalizm kavgasını büyütelim! Bunalımlarla birlikte gelen savaş ve yıkıma, katmerleşen açlık ve yoksulluğa karşı her geçen gün hoşnutsuzluk artıyor. Dünya ölçüsünde gençler, işçiler emekçiler seslerini yükseltiyor. Sistemin eşitsizliğine dikkat çeken İspanya’lı emekçiler alanlarda “gerçek demokrasi istiyoruz” diyerek burjuva demokrasisinin sahteliğini gözler önüne seriyor. Yunanistanlı işçiler krizin faturasını ödememek için her gün sokaklara iniyor. Yine Mısır ve Tunus’da yaşanan halk isyanları kapitalizmin ebediliği safsatalarını yerle bir eden ve devrimin güncelliğini gösteren örnekleri oluşturuyor. Şili’de “parasız eğitim istiyoruz” diyen gençlik ülke kaynaklarının başta eğitim olmak üzere halkın temel ihtiyaçları için kullanılması taleplerine dikkat çeken okul işgalleri gerçekleştiriyor. Gençlik artan direnişler ve halk isyanlarını, kapitalizme karşı dünya ölçüsünde yükselen tepkiyi gelecek devrimlerin ilk nüveleri olarak görerek şimdiden o günlere hazırlanmalıdır. Emperyalist savaşın faturasını ödemek yerine savaşsız bir dünyanın temelleri için bugünden örgütlülüğümüzü güçlendirmeli, saflarımızı sıklaştırmalıyız. Çünkü savaş, açlık, yoksulluk, yozlaşma ve çürüme demek olan kapitalist sistemin karşısında tek alternatifimiz sosyalizmdir. Devrimci Liseliler Birliği (DLB), gençliği sosyalizm kavgasını daha da güçlendirmeye, sermayenin arka bahçelerine dönüştürülen liseleri devrim mücadelesiyle özgürleştirmeye çağırmaktadır. Bunun için yeni bir eğitim-öğretim dönemine başlayan liselerde bir taraftan paralı eğitime, gerici müfredata ve baskıcı yönetmeliklere öte taraftan emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadeleyi yükseltmeliyiz.

11


...kapitalizmin egemen olduğu bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, eğitim burjuvazi için büyük karlar sağlayan bir fabrikadan farksız. Bu yüzden eğer nitelikli bir eğitim almak istersen kesenin ağzını açman lazım. Klimalı okullara gidebilir, akıllı tahta ve I-Pad’lerle yanında kitap, defter dahi taşımadan derslere girebilirsin. Yok, eğer paran yeterli değilse devlet okullarına gidersin. Sıkış tepiş, ısınmayan sınıflardan mezun olduktan sonra hangi fabrikaya gireceğinin kararını verirsin.

12

4+4+4 karanlığ Paralı eğitim gerçeğinin kanıksandığı, hatta başka türlü olmazmış havasının hakim olduğu bir nesiliz. Çünkü okuldaki her türlü ihtiyaç bizlerden karşılanıyor, yok şu yok bu parası denilerek yıl içinde cebimizden yüklü miktarlarda para çıkarttırılıyor. Tabi üniversiteyi kazanabilmek için dershane ve özel öğretmenlere akıttığımız paralar da cabası. Peki Türk devleti sürekli güçlü ekonomisiyle övünürken neden her geçen yıl devletin eğitime ayırdığı pay azalıyor ve buna bağlı olarak bizlerin cebinden daha çok para çıkıyor? Çünkü kapitalizmin egemen olduğu bütün ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de, eğitim burjuvazi için büyük karlar sağlayan bir fabrikadan farksız. Bu yüzden eğer nitelikli bir eğitim almak istersen kesenin ağzını açman lazım. Klimalı okullara gidebilir, akıllı tahta ve I-Pad’lerle yanında kitap, defter dahi taşımadan derslere girebilirsin. Yok, eğer paran yeterli değilse devlet okullarına gidersin. Sıkış tepiş, ısınmayan sınıflardan mezun olduktan sonra hangi fabrikaya gireceğinin kararını verirsin. Eğitimin giderek ticari bir mantıkla topluma sunulduğu, bizlerin müşteriden bir farkı kalmadığı günümüz Türkiyesi’nde, kapitalizmin ihtiyaçlarına göre yeni bir sosyal-ekonomik, model bu ticarileşme sürecini daha da hızlandıracak ve boyutlandıracak. Evet “4+4+4”ten bahsediyoruz. Öncelikle şunu belirtmek gerekir; bu yasa ile “devlet okullarında ilköğretim parasız olur” ibaresi kaldırılıyor. Yani eğitim ilkokuldan itibaren tamamen piyasaya açılacak. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in “eğitim kampüsleri” kurulacağını müjdelemesi, Başbakan Erdoğan’ın ise dershaneleri kapatıp özel okul yapacaklarını dile getirmesi 4+4+4 ile sermayenin ihtiyaçları çerçevesinde giderek daha büyük adımların atılacağını gösteriyor. Dershanelerin kapatılması bugün için uzak bir adım olarak gözükebilir. Ama orta vadede kapitalizmin genel bir yasası olan tekelleşme düşünüldüğünde bu şu anlama geliyor: Sayıları binleri bulan özel dershanelerden okul olmaya uygun olmayanlar elenecek ve bu sektör az sayıda tekelin elinde büyük bir rant alanı olacak. Kaldı ki, dershaneler özel okullara dönüşse bile bundan yine zengin ailelerin çocukları faydalanacak, emekçi çocukları değil. Eğitimdeki ticarileşmenin ve fırsat eşitsizliğinin boyutu hakkında Eğitim Sen’in yayınladığı aşağıdaki istatistikler yeterince fikir veriyor… - Fen Lisesi öğrencilerinin üçte ikisi ve Anadolu Lisesi öğrencilerinin yarısı nüfusun en zengin yüzde 20’lik diliminden gelmektedir. Buna karşın, her 30 Fen Lisesi öğrencisinden biri ve her 17 Anadolu Lisesi öğrencisinden 1’i en yoksul yüzde 20’lik dilimden gelmekte, eğitim sistemi üzerinden sınıfsal farklılıklar giderek belirginleşmektedir. - Türkiye’de toplumun en zengin yüzde 20’lik dilimi ile en fakir yüzde 20’si arasında eğitim harcamaları bakımından 14 kat fark bulunmaktadır. Aileler gelirlerinin yüzde 1 ile yüzde 1,5’ini eğitim harcamalarına ayırmak zorunda kalmaktadır. - Tamamen sınav odaklı olan ve adım adım hızla piyasa ilişkileri içine


Dosya

çekilen eğitim sistemi ile birlikte sınavlara hazırlık süreci de daha fazla önem kazanmıştır. Bu durumun en somut sonuçlarını özel dershane sayılarının artışında gözlemlemek mümkündür. Özel dershanelere giden öğrenci sayısı son 10 yılda sürekli artış göstermiş ve 2012 itibariyle 1 milyon 219 bin 472’ye yükselmiştir. 2002 yılında özel dershane sayısı 2 bin 122 iken, 2012 yılında bu rakam 3 bin 961’e ulaşmıştır. Aynı dönemde öğretmen sayısı 19 bin 881’den 50 bin 163’e yükselmiştir. Bu verilerin yanısıra 15 yaşındaki gençlerin yüzde 32’sinin okuduğunu anlamaması ve yüzde 52’sinin ise en basit problemi çözememesi ise eğitimin niteliğinin ne kadar düştüğüne işaret ediyor. Yani eğitim ticarileştikçe, eğitimin niteliği düşüyor. Tabi parası olanlar, paraları oranında nitelikli eğitim alabiliyorlar. Yani bu model kapsamında özel okullara ve dershane sektörüne ‘müşteri’ olamayacak çocuklar yani yoksullar için kalitesiz eğitime masraf yapılmayacak. Bunun yerine onlar üretime yönlendirilecek ve burada ucuz iş gücü olacaklar.

Çözüm devrimde, sosyalizmde! Sen liseli arkadaş, belki liseye yeni

başladın, belki de sınava hazırlanıyorsun. Fakat eğitimin ticarileşmesi bu boyuttayken, bu yarışta nasıl yer alıyorsun? Bu eşitsiz koşullarda başını önüne eğip elinden geleninin en iyisini mi yapmak derdindesin? Ama işe yaramayacağını bilmelisin. Çünkü üniversite çok daha masraflı ve sonrasında seni işsizlik bekliyor. Ya da eğitimin parasız olacağı sosyalizm için mücadele edebilirsin. Çünkü proletaryanın devrimci iktidarı altında eğitim, emekçileri özgürleştirmeye, sosyalizmin inşasına etkin biçimde yöneltmeye ve sınıfların ortadan kaldırılmasına hizmet eder. Materyalist dünya görüşüne, komünizmin ilke ve değerlerine dayalı, bilimsel, demokratik ve laik bir eğitim politikası izlenir. - Eğitim her düzeyde parasızdır. Tüm eğitim araç ve gereçleri kamu fonlarından karşılanır. - 17 yaşına kadar zorunlu genel ve politeknik eğitim. Eğitim üretici çalışma ile birleştirilir. - Çocukları okul hayatına hazırlayıcı bir kurumlar şebekesi (kreşler, çocuk bakım ve eğitim yuvaları vb.) oluşturulur. - Tüm işçilerin, kent ve kır emekçilerinin yararlanabileceği yaygın bir okul dışı eğitimöğretim kurumları şebekesi (kütüphaneler, halk evleri, okuma odaları, emekçi üniversiteleri, meslek okulları, kurslar, konferanslar, tiyatro ve sinemalar vb.) örgütlenir.

Dinci-gerici-piyasacı eğitime geçit yok!

ğına karşı mücadeleye!

13


asalaştırılmasının yeni adı: piy ve nin esi ilm tir ileş ric ge in itim Eğ

i m te is s im it ğ e 4 + 4 4+ Yasalaşan 4+4+4 eğitim sistemi beraberinde pek çok soru işareti getirdi ve kapsamlı tartışmalara konu oldu. Tüm tartışmalar karşısında 4+4+4 eğitim sisteminin özetle sermaye devletinin eğitim alanındaki son neo-liberal dönüşüm hamlesi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 4+4+4 eğitim sistemi ile bir yandan eğitimin ticarileştirilmesi noktasında önemli adımlar atılırken, bir yandan da AKP hükümetinin “dindar nesil” projesine uygun olarak eğitimin gericileştirilmesi için gerekli dönüşümler yasalaştırılmış oldu.

Dinci- gericilik tırmandırılıyor… 4+4+4 ile bir yandan pek çok okul imam hatip ortaokullarına dönüştürülürken öte yandan da seçmeli ders adı altında haftada 8 saati bulan Kuran-ı Kerim ve Hz Muhammed’in Hayatı dersleriyle normal okullar da imam hatibe dönüştürülmüş oldu. Zorunlu din dersinin kaldırılması şöyle dursun, yapılan son düzenlemelerle zorunlu din dersleri yanında seçmeli din dersleri getirilerek, “dindar gençlik” projesi güçlendiriliyor.

Çocuk gelinlerin ve çocuk işçilerin önü açılıyor… 4+4+4 ile her ne kadar zorunlu eğitimin 12 yıla çıkartıldığı iddia edilse de yeni düzenlemeyle ilk 4 yıldan sonra açıktan okumanın önü açılmış durumda. Bu uygulamadan en çok kız çocukları ile yoksul işçiemekçi ailelerinin çocuklarının etkileneceği açık. 4+4+4 ile bir yandan kız çocukları örgün eğitimden kopartılıp “çocuk gelin”liğin önü açılırken bir yandan da bu uygulamayla “çocuk işçi”liğin önü de açılmış durumda. Çıraklık yaşının 14’ten 11’e indirilmesinin ardından 4+4+4 ile meslek ortaokullarının açılması ile çocuk emeği sömürüsü de yasallaşmış

14

oldu. Eski uygulamada fabrikaların 20 elemana %5 ile %10 oranında stajyer çalıştırmasına izin verilirken, 4+4+4 ile en az 10 eleman çalıştıran fabrikaların istediği kadar stajyer çalıştırmasına izin verilmiş durumda. Stajyerlerin sigortalarının da devlet tarafından yatırıldığı göz önüne alındığında patronlar için ucuz hatta ücretsiz iş gücü elde etmenin önünün tamamen açıldığı görülmekte.

Eğitimin ticarileşmesi önündeki engeller kalkıyor… 4+4+4 eğitim sistemi ile eğitim gericileştirilip, piyasanın ihtiyaçlarına göre şekillendirilirken bir yandan da ilk kademenin 5 yıldan 4 yıla düşürülmesi ile birlikte ilkokul öğretmenleri arasında %20 norm kadro fazlası oluşmuş durumda. Yani bu uygulama ile binlerce ataması yapılmayan öğretmene yenileri eklenirken, bir yandan da imam hatip ortaokulları ve seçmeli din dersleri ile dinci gerici AKP hükümetinin kadrolaşma politikalarına uygun bir dönüşüm yaşanmakta. 4+4+4’ün eğitim sisteminde yarattığı köklü (!) değişikliklere son olarak AKP şefi Erdoğan’ın ortaya attığı dershanelerin kapatılması hamlesi eklenebilir. Bu uygulamanın altı deşildiğinde ise açık bir şekilde dershanelerin kapatılıp, devlet tarafından destek verilerek özel okullara dönüştürülmesi çıkıyor. Böylece 4+4+4 ile “İlköğretim okulları, kız ve erkek çocukları için parasızdır” ibaresinin kaldırılmasının ardından, ortaöğretimde de sözde de olsa parasız eğitimin kaldırılması için altyapı hazırlanıyor. Kısacası 4+4+4 eğitim sistemi eğitimin piyasalaştırılması ve gericileştirilmesinin yeni adı olarak özetlenebilir. Eğitim alanındaki bu saldırının ise ancak “eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim” talebi kapsamında yükseltilecek mücadele ile püskürtülebileceği açıktır.


devlete kul olmayacağız!

Eğitimin dinselleştirilmesi ve tamamıyla karını kat be kat paralı hale getirilmesini hedefleyen, 4.sınıftan artırabilecek hale sonra uygulanabilecek açıköğretim sistemiyle gelecektir. kız çocuklarının evlere kapatılıp, küçük yaşta evlendirilmelerinin önünü açan 4+4+4’le , Sermayeye köle, meslek ortaokullarının açılmasıyla çocuk işçilik devlete kul yaygınlaştırılıyor, staj sömürüsünün kapsamı olmayacağız! genişletiliyor. 4+4+4 sistemi bugün 4+4+4’le sermayeye ucuz ve nitelikli liselerde uygulalan gericiişgücü sağlamak hedefleniyor dinci, ırkçı eğitimin daha küçük yaşlardan itibaren yeni nesile sirayet ettirilebilmesinin zeminini hazırlamaktadır. Bununla birlikte Öncesinde çıraklık için aranan “en az ilköğretim okulu mezunu olmak” şartı, ki bu 14 baskıcı yönetmelik ve uygulamalarla liseleri yaşına tekabül ediyor, 4+4+4 eğitim modeliyle denetim altına almakta zorlanan devlet bu eğitim modeliyle bireyleri küçük yaşlardan birlikte “ilköğretim birinci kademeden mezun başlayarak biat, itaat kültürüyle yoğurarak olmak” olarak değiştiriliyor. Bu düzenlemeyle ileride gençliğin kapitalist sömürü sistemine çıraklık yaşı otomatik olarak 11 yaşına karşı bir tehlike arz etmemesini sağlamaya düşürülmektedir. Her ne kadar bu maddeden çalışmaktadır. Haksızlığa karşı boyun eğen, şimdilik vazgeçilse de sermaye devleti çocuk açlığı, yoksulluğu, yaşadığı her türlü sorunu işçiliği yaygınlaştırmak ve ucuz işgücü kabul edip “buna da şükür!” diyen bir toplum sağlamak için yoğun bir çaba sarfetmektedir. elbette ki sermayenin katmerli sömürüsünü Diğer bir yandan devlet meslek okulu açan patronlara öğrenci başına kamu kaynaklarından rahat bir şekilde sürdürebilmesine olanak sağlayacaktır. para aktaracak ve böylelikle hem eğitimden Bizler Devrimci Liseliler Birliği (DLB) elini çekecek hem de sermayenin eğitimi pazar olarak hem liselerimizde hakim olan burjuva ihtiyaçlarına göre doğrudan eğitime hem de 4+4+4’le bunun daha küçük şekillendirebilmesini sağlayacaktır. 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda yer yaşlardan itibaren yoğunlaştırılmış bir şekilde uygulamasına, eğitimin hak olmaktan çıkarılıp alan “on ve daha fazla personel çalıştıran tamamıyla paralı hale getirilmesine, sermayenin işletmeler, çalıştırdıkları personel sayısının %5’inden az, %10’undan fazla olmamak üzere eğitim adı altında bizlerin üzerinden mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumu gerçekleştirdiği emek sömürüsüne boyun öğrencilerine beceri eğitimi yaptırır.” maddesi eğmeyeceğiz! Kapitalist sistemin sömürü koşullarını kabul yeni düzenlemede üst sınır yani %10’undan edip sermayeye kul köle olmayacak, sömürüsüz fazla olmaması şartı kaldırılarak değiştiriliyor. Bu düzenlemeyle patronlar işçi çalıştırmaktansa bir dünya için mücadele edenlerin isyan geleneğini sürdüreceğiz! istediği kadar stajer öğrenci çalıştırabilecek ve Gençlik gelecek gelecek sosyalizm!

Dinci-gerici-piyasacı eğitime geçit yok!

Sermayeye köle,

Dosya

15


“4+4+4 dinci gericilik, piyasalaşma, emek sömürüsü demektir!”

Eğitim Sen Gebze Şube Başkanı Güngör İrdem ve Eğitim Sen Gebze Şubesi Örgütlenme Sekreteri Serdar Dikkatli ile 4+4+4 üzerine konuştuk. - 4+4+4’ün sonucunda küçük yaşta çocukların okula başlamak zorunda kalmasının yaratacağı sonuçlar nelerdir? - 66 ve 82 aylık çocukların, yaş farklılığından kaynaklı algılamalarında ortaya çıkacak farklılık sıkıntılar yaratacak. Özellikle küçük çocukların kendilerine olan güvenlerini zedeleyecek. 1. sınıfta öğrenci sayısı 50-60. Bu 700 bin ek öğrenci demek. İlkokulları sabah, ortaokulları akşam şeklinde ayırarak çözüm üretilmiş gibi davranıyorlar. İlkokul ve ortaokulların ayrılmasından kaynaklı okulların da ayrılması ile çoğu çocuğun okulları değişecek. Bu değişikliğin sonucunda ayrıca okul öncesi eğitim de problemli bir durumda. Okullardaki fiziksel altyapı uygun değil. Sıralar, tuvalet, merdivenler vb 5 yaşındaki çocuğa uygun değil. - 4+4+4 ile dinci gericiliğin küçük yaştan itibaren topluma empoze edilmesiyle ortaya çıkacak sonuçlar ve eğitimin piyasalaştırılmasının varacağı boyutları anlatabilir misiniz? - 1. sınıf önemlidir, 1. sınıfın ilk dönemine

16

okul öncesi eğitim-öğretim müfredatı konuldu. Mart, Nisan, Mayıs’tan sonra okuma-yazma öğretilecek. 5, 6 ve 7 yaşındaki çocuklar bir arada olacak. 1. sınıftaki bu değişikliğe rağmen, 2. sınıfın müfredatında bir değişiklik yok. 5. sınıfta seçmeli dersler olacak. 6., 7. ve 8. sınıfın müfredatında yine bir değişiklik yok. 4+4+4 ile temel hedef bağımsız imam hatip ortaokulları açmak. Belirledikleri okulları, özellikle merkezlerdeki okulları imam hatiplere çevirmeye çalışıyorlar. Okullarda yapılan değişiklikler her an değişiyor, örneğin bir okulun imam hatip olduğunu Milli Eğitim Müdürlüğü ile konuştuğumuzda tesadüfen öğrendik. İmam hatipler, Din Eğitimi Genel Müdürlüğü’ne bağlanacak. MEB’e bağlı olan bu müdürlük bağımsız hale getirildi. İzcilik, yüzme vb faaliyetler Din Eğitimi Genel Müdürlüğü’ne bağlandı. Bir karşılaştırma yapmak için Hitler Almanyası’ndan bir örnek vereceğim, Hitler Almanyası’nın temel dayanak noktalarından biri izcilikti. Küçük yaştan itibaren askerleştirilen kindar nesil. Seçmeli derslerden oluşacak eğitim dinsel gericiliğin bir adımı. Kürtçe de seçmeli dersler arasında, Kürtçe istense de formasyon almış öğretmen yok. Birkaç seçmeli ders zorunlu seçilmek zorunda kalacak, seçmeli dersler okul yönetimleri tarafından seçilecek. Bütün okulların imam hatipleşmesi gibi bir


Dosya

- 4+4+4 ile karşımıza çıkacak en temel sorunlardan birisi de çocuk işçiliğin yaygınlaşması ve staj adı altında emek sömürüsünün yoğunlaştırılması olacak. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilirmiyiz? - 4+4+4’ün en önemli sonucu çocuk işçiliği. Meslek liselerindeki öğrenciler staj yapmak zorunda. Mesleki ortaokullarda da benzer durum yaşanacak. Önceden 10’da 1 stajyer çalıştırılabiliniyorken şimdi sınır ortadan kalkacak ve sınırsız stajyere dönüşecek. İşletme sahibi ve bir işi bilen kişinin yanında herkesi stajyer alacaklar. İşi stajyerlere yaptıracaklar. 24 saat staj notu var. Stajdan kalan sınıfta kalmış oluyor. Sağlıksız koşullarda, denetimsiz şekilde çalışmanın dayatılacağı emeğin sömürülmesi yaşanacak. Meslek liselerinde uluslararası şartlar çerçevesinde lise 2 ve 3’te, kendi alanlarında yetişecek şekilde iş disiplini verilecek. Rekabet gibi kavramlarla dayanışma ortadan kaldırılıp sermayeye köleleşmiş, ehlileşmiş işçi sınıfı yaratılacak. Üretimde niteliği artırma, kalite çemberleri vb oluşturularak işçilerin yönetime katılması adı altında patronların denetimi altına alınacak. Gebze, şehir ve köy yaşamının iç içe geçtiği bir yer. Aileler çocukları bir an önce işe başlasın istiyor. Yazın ya kuran kursuna ya da çıraklığa veriyor. Gebze, sürecin sonuçlarının yaşanacağı en temel yer. Sanayi havzası olan

bir bölge ve Türkiye’de en çok meslek lisesi olan yer. Gebze Endüstri Meslek Lisesi dışında hepsi organize sanayinin içerisinde konumlandırılmış durumda. Meslek lisesi öğrencileri ucuz işçi olarak kullanılıyor. Sınıfta çocuklar mesleğe yönlendirilecek. 4. sınıf çocuğunu mesleğe yönlendirmek yanlış. Akademik bilgi birikimi yok, bu durumda aileler mesleğe yönlendirecek. Torba yasada çocuk işçilik yaşı 11’e düşürüldü. Ağır işlerde çocuk işçilerin çalıştırılmasını engelleyen yöndeki yaş sınırı kaldırıldı. Örneğin Dilovası’nda merdiven altı atölyelerde çocuk işçiler, konfeksiyonlarda özellikle kız çocukları çalıştırılıyor. - 4+4+4’ün öğretmenlere ve meslek yaşamlarına etkisi nasıl olacak? - Öğretmenler açısından norm kadro sorunu yaşanacak. 25 yer seçme hakkı olan öğretmenlerin seçme hakkı 5’e düşürülmüş durumda. Sürgünlerin önü açılacak. Öğretmenlere performans sistemi dayatılacak. Performansı düşük olan müdürlükler okuldan alınacak. - 4+4+4’e karşı Eğitim Sen’in mücadele programını kısaca özetleyebilir misiniz? - Öncelikli hedefimiz 4+4+4’ü geriletmek ve ortadan kaldırmak. Çalışmalarımızla bilinçlendirme ve yasaya geri adım attırma hedefiyle hareket ediyoruz.

Dinci-gerici-piyasacı eğitime geçit yok!

sonuç ortaya çıkacak. Müfredat, dinselleştirme ve piyasalaştırmayı getiriyor. İlköğretimin parasız olduğu ibaresi kaldırılıyor. MEB’in bütçesi 2012 yılında % 2.66’dan 2.75’e yükselmiş ama MEB’in bütçesinden devlet okullarındaki eğitime ayrılan oran % 17.18’den % 6.66’a düşmüş durumda. Türkiye’nin her yerinde özel okullar açılıyor. Okullar, 49 yıllığına kiraya verilecek. Aileler çocuklarının geleceğini düşündükleri için özel okullara gönderecekler. Okul aile birliklerinin içerisinde okulların eğitim kadrosundan denetleyecek kimse olmayacak, artık bağımsız işleyen bir şekilde hareket edecekler.

17


4+4+4= Dindar nesil yetiştirmenin somut adımı 4+4+4 kademeli zorunlu eğitim, Başbakanın “Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” söylemlerinden hemen sonra gündeme getirildi. Başbakanın bu söyleminin ardından bir grup milletvekili tarafından TBMM’ye sunuldu. Ve tartışmalar alevlendi. Sermaye devleti ve onun sözcüsü AKP hükümeti bu düzenleme ile eğitim sistemini kendi siyasal ve ideolojik amaçlarına paralel olarak şekillendirmek istiyor. 4+4+4 yasası ile amaçlanan eğitimin ticarileşmesi ve gericileştirilmesidir. 4+4+4 ile eğitim kanununda yapılan değişiklikler eğitimin gericileştirilmesinin en bariz örneği durumundadır. Bahsi geçen 9. Maddenin eski halinde sadece zorunlu eğitimin süresi belirtilirken, yeni halinde 12 yıllık öğrenim süresi kesintilerle belirlenirken, imam hatipler ibaresi eklenerek, “Ortaokul ve liselerde, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberimizin hayatı, isteğe bağlı seçmeli ders olarak okutulur. Bu okullarda okutulacak diğer seçmeli dersler ile imam-hatip ortaokulları ve diğer ortaokullar için oluşturulacak program seçenekleri Bakanlıkça belirlenir.” şeklinde yasa tamamen değiştirilmiştir. AKP hükümeti, eğitimde dinsel gericiliği egemen kılma anlayışını perdelemeye çalışmaktadır. Bu doğrultuda imam hatip ortaokulları ile diğer okullar arasında zorunlu dersler anlamında bir farklılık olmayacağı, farklılığın seçmeli derslerde olacağı yalanına sarılmaktadır. Oysa imam hatiplerin orta bölümlerinin açılması “bilimsel ve pedagojik gerekçeler”in değil tamamen dinci partinin kendi gerici yaklaşımının ürünüdür.

18

AKP iktidarı seçmeli dersler üzerinden “dindar gençlik, dindar nesil” hedefine ulaşmayı amaçlamaktadır. Din dersi üzerinden bugüne kadar birçok ayrımcı uygulama yaşandı. 4+4+4 yasası ile çok daha fazla ayrımcı yaklaşımın önü açılmış olacak. Eğitim sisteminin, tam da dinci parti şefinin söylediği gibi “dindar nesil yetiştirmek” anlayışıyla yeniden dizayn edilmesinin önündeki yasal engeller kalktı. Milli Eğitim Bakanlığı, her ne kadar Kuran-ı Kerim ve Hz Muhammed’in Hayatı derslerinin seçmeli olduğunu iddia etse de özellikle taşrada söz konusu derslerin “zorunlu seçmeli” hale gelmesi kaçınılmaz olacak. Bu da farklı inançlardan milyonlarca gencin ayrıştırılması ve farklı inançların imha edilmesi anlamına geliyor. 4+4+4 yasası ile seçmeli dersler üzerinden “Bireylerin demokratik hak ve taleplerine sınırlama değil, seçme hakkı sağlayarak bireylere ilgi, istek ve yeteneklerine uygun bir eğitim alma imkânı tanıdığı” iddia edilse de yasa ile öğrencinin ilgi ve yeteneklerine sınırlama getirilmiştir. Zorunlu seçmeli din dersleriyle, bütün okulların ikinci kademesine seçmeli Arapça, Fıkıh ve Kur’an dersleri konularak temel eğitimin her kademesinde fiilen imam hatip modeline geçilmek isteniyor. Böylece bilimsel gerçeklikler yok edilerek, bireylerin haklarının farkına varacağı ve taleplerini ortaya koyabileceği bir bilinç yok edilmiş olacak. Bir taraftan topluma geleceksizlikten başka hiçbir şey vermeyenler diğer taraftan da, olası uyanışlara karşı “dindar-itaatkâr gençlik” projelerini güçlendirerek asalak kapitalist sistemlerine karşı yükselecek mücadelenin önüne geçmek istiyorlar. 4+4+4 ile bir amaç da, bireylerin küçük yaşlardan itibaren zorunlu olarak birtakım ölçütlere göre biçimlendirilmesidir. Bu şekilde eğitim üzerinden egemen toplumsal sisteme itaat eden bireyler yetiştirilerek, sistemin yeniden üretiminin sağlanması amaçlanmaktadır. Toplumun itaatkâr bireylerden oluşması, toplumsal denetimi ve toplumun oto denetimini (kendi kendini denetleme) kolaylaştırmaktadır. Çünkü itaat eden, sorgulamayan insanların kendi sorunları ve ihtiyaçları doğrultusunda düzene baş kaldırıp, harekete geçirilmesi çok daha zordur.


Dosya

Ana dilde eğitim hakkının gaspı devletin asimilasyon politikasıdır! Sermaye hükümeti AKP’nin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer yaptığı açıklamalarla 4+4+4’ün getireceği düzenlemelerde yanılsamalar yaratmaya çalışırken aslında her açıklamasıyla gerçeği bir kez daha ifade etmiş oluyor. Başta Ömer Dinçer olmak üzere sermaye hükümetinin sözcüleri gerici uygulamaya karşı tepkinin büyümesi, emekçilerin dayatmalar karşısında alternatif yaratmaya çalışması üzerine pervasız bir saldırganlığa giriştiler. Dinçer 4+4+4’e karşı çıkanları “PKK’lı ya da laikçi kesim” olmakla itham ederek emekçileri bölmeye, tepkileri kırmaya çalışıyor. Ömer Dinçer bu tarz tehditkar açıklamalar arasında 4+4+4’le asıl amaçlanan uygulamaları da itiraf etmiş oldu. Dinçer “küçük yaşta Türkçe öğretmek” diyerek tanımladığı uygulama ile Kürt çocuklarına asimilasyon politikaları planladıklarını da ifade etti. Sermaye devleti küçük yaşta Kürt çocukların ana dilde eğitim hakkını reddederek, okullarda zorla “ne mutlu Türk’üm diyene!”

dedirterek aslında Kürt halkının özgürlük mücadelesini boğmak istiyor. Kürtçe televizyon ve Kürtçe dil kursu gibi hak kırıntıları sunarak teslim alınmaya çalışılan Kürt halkı için şimdi de 4+4+4 sunuluyor. Kürt halkına karşı kirli savaş yürütenler eğitim üzerinden gençliği kontrol altına almayı hedefliyor. Anadilde eğitim talebimizi yok sayan düzen çıkıp erken yaşta Türkçe öğretmeyi marifet sayıyor. Kürt gençlerinin son yıllarda okullarda anadilde eğitim hakkının gasp edilmesini protesto için boykotlar örgütlemesi, bu meşru talebin yükseltilmesine devam edilmesi devleti rahatsız ediyor. 4+4+4 ile daha çocuk yaşta Kürt gençliğini kimliğinden soyutlamayı, düzenin resmi politikalarını benimsetmeyi istiyorlar. Bizler, liseli gençler olarak bu politikaların karşısında taleplerimizi daha gür sesle savunmalı haklarımızı kazanmak için mücadeleyi yükseltmeliyiz. Anadilde eğitim talebi sadece Kürt gençliğinin değil tüm emekçi, ezilen gençliğin ortak talebi olabilmelidir. Çünkü sermaye düzeni ancak bizleri bölerek sömürüsünü yürütebilir ve ezilen Kürt halkının ve Türkiyeli emekçi gençliğin mücadelesini dağıtabilir. Bunun için bizler liseli genç komünistler olarak “Herkese eşit parasız bilimsel anadilde eğitim!” diyoruz. Sermaye devletinin eğitimdeki her yeni uygulaması daha fazla saldırganlık ve baskı demektir. Bu cendereyi dağıtmanın ve en temel haklarımızı kazanmanın yolu ise mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.

Dinci-gerici-piyasacı eğitime geçit yok!

4+4+4 inkar ve imhanın eğitim ayağıdır...

19


Küba eğitimi üzerine birkaç söz...

Birçoğumuz parasız, dershanesiz bir eğitimin hayal olduğunu düşünebilir. Ama toplumsal yarar düşünüldüğünde bu bir hayal olmaktan çıkar. Yıllarca ambargo altında yaşayan küçük bir ada ülkesi Küba’da okuma-yazma oranı yüzde 100. Küba, bütün insanlar için ücretsiz ve kaliteli eğitimin mümkün olabileceğini gösteriyor… 4+4+4 tartışmaları vesilesiyle Alberto T. Vélez tarafından hazırlanan aşağıdaki makaleyi Liselilerin Sesi okurlarına kısaltarak sunuyoruz… (…) Batista diktatörlüğünün yıkılmasının ardından, Küba’nın sosyalist bir devlet olduğunu ilan eden 1959 Devrimi, temel önceliklerinden birinin eğitim olduğunu açıkladı.

Devrimci eğitiminin başlangıcı Eğitim konusunda Devrim’e miras kalan rakamlar korkunçtu. Bölgeler arasındaki kaynaklar ve fırsatlar arasındaki eşitsizlikler çok büyüktü. 1953 yılında, 10 yaş üstü nüfusun yüzde 23,6’sı okuryazar değildi. Kentsel bölgelerde bu

20

oran yüzde 11, kırsal bölgelerde yüzde 41,7 idi. Çocukların yüzde 54’ü eğitim alamıyordu. Bir milyondan fazla yarı okur-yazar vardı. 1950’li yıllardaki oran, 1920’li yıllara göre daha da kötüydü. Küba’da Devrim öncesi eğitim yüzde 58 cahillik oranıyla tamamen bozulmuştu: “Zorunlu ve parasız ilköğretim sistemi getirilmiş olmasına karşın yeteri kadar derslik, mobilya ve okul yoktu. 6,5 milyon nüfuslu Küba’da, 1953 yılında, yarım milyon çocuk okulsuzdu, bir milyon kişi okuma-yazma bilmiyordu, okul çağındaki çocukların sadece yarısı ilkokula gidebiliyordu, orta ve yüksek öğretime yalnızca kentsel nüfus ulaşabiliyordu ve on bin işsiz öğretmen vardı” (Pedagog, Enrique Jose Varona) Ve üç aşamalı bir eğitim devrimine başlandı. İlk adım, okuma-yazma kampanyası (Alfabetizasyon) oldu. İkincisi, 1972 yılında oluşturulan Eğitim Tugayları. Daha sonraki, tüm halkın genel kültüre ulaşmasını hedefleyen “Fikirler Savaşı” idi. Fikirler savaşı, eşitlik yoluyla tam sosyal adaleti sağlama, eğitimi daha nitelikli kılma, herkesin kültüre erişimini sağlama, herkesin yeteneklerini kullanabilmesi ve ortak bir yurttaşlık kültürünün yaratılması anlamına


geliyordu. (…) 1958 yılında yüzde 23,6 olan okuma-yazma bilmeyenlerin oranını, keskin bir geçişle, yüzde 3,9’a düşürdü. Kampanya dünya çapında büyük beğeni topladı. (…) 1959 yılı sonlarına doğru, Küba’da yaklaşık 10.000 derslik inşa edildi. 6–12 yaş arası çocuklarda okullaşma oranı %90’a kadar yükseltildi. Yaklaşık 40.000 öğrenciye eğitim vermek için askeri tesisler kullanıldı. Aynı yıl, hedefi tam bir insan yetiştirmek olan Kapsamlı Eğitim Reformu ilan edildi. Kız ve erkek çocukların, bütün yılı geçirebilecekleri, içinde sağlık ve sportif tesislerin bulunduğu yatılı okullar inşa edildi. Devrim yalnızca ilk ve ortaöğretim çağındaki çocuklara okul ve derslik inşa etmekle kalmadı. Ayrıca çocukları okulda beslemek, fiziksel durumlarını geliştirmek için yeterli alt yapıyı hazırladı. 1961 yılında, devrimci bir eğitim programı oluşturularak Eğitimi Kamulaştırma Yasası resmen ilan edildi, eğitimin özelleştirilmesi yasaklandı ve özel okullar kapatıldı. İlk ve orta öğretim zorunlu eğitim kapsamına alındı.(…)

sokaklar vb. yerlerde işlere katılırlar. (…) Eğitim genel olarak taşımalı değil ve bu yüzden kırsal bölgelerde 10’dan az öğrencisi bulunan 2000’in üzerinde okul vardır. Hatta dağ görevlisi bir ailenin tek çocuğu için öğretmen tahsis edilmiş, derslik yapılmıştır. Bu nedenlerle, UNESCO’nun 2005 yılı raporunda, 2002–03 Küba öğretim yılına ilişkin verilere göre, Küba’da öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 11’dir. (…) - Genel Orta Eğitim - Temel Ortaöğretim (7–9. dereceleri içerir): Tamamı zorunludur. Yedinci sınıf, sonraki dersler için arka plan sağlar, ayrıca yeniden ilköğretimin içeriğine bakar. Diğer iki sınıfta, liseye veya profesyonel teknisyenliğe (mesleki teknik eğitim) hazırlık için yeni konular verilir. Bu aşamadan sonra öğrenci ister düz liseye isterse mesleki teknik eğitime gidebilir. Eğitim sisteminin en zayıf noktası orta dereceli okullar olduğu için öğretmen başına düşen en az öğrenci sayısı burada uygulanır. Sınıflarda bir öğretmene 15 öğrenci düşer. Öğretmen görev süresinin yüzde 20’sini öğrencilerinin aileleriyle geçirmek zorundadır. - Üniversite Öncesi Eğitim ve Mesleki Teknik Eğitim (14–18 yaşında): Bu eğitim seviyesi zorunlu değildir fakat diğer seviyeler gibi parasızdır. 10–12. Küba eğitim sistemi sınıfları kapsar. - Mesleki Teknik Eğitim: Okullar, genellikle yılın 220 günü, günde 6–7 ders - Üniversite Eğitimi: Devlet, herhangi bir üniversite saati olmak üzere, tam gün eğitim verir. Onuncu sınıfa kadar eğitim zorunludur. Ülkede, dini ve özel okul yoktur öncesi merkezden mezun olanlara (12 yıllık ortaöğretimi ama dini kurumlar kendi eğitimlerini verebilirler. Devrim bitirenlere) ve branşlardan herhangi birine erişme hakkı elde edenlere yüksek politeknik enstitülerinde veya öncesi 7.674 olan okul sayısı, devrim sonrasında üniversitelerde eğitim alma hakkını garanti eder. Eğitimin 12.446’ya çıkarıldı. Eğitime ilişkin düzenlemelerde toplumsal cinsiyet etkeni her aşamada dikkate alınır. Halk, diğer seviyelerinde olduğu gibi yükseköğretimde de kitap, diğer öğretim gereçleri, yemek, yurt, servis, tatil eğitimle ilgili kararlara ve denetim sürecine katılır. Küba yerlerindeki yurtlar parasızdır ve ayrıca öğrenciye burs Eğitim Sistemi’nin temel ilkesi teoriyle pratiği, okulla (maaş) verilir. hayatı, eğitimle üretimi birbiriyle bağdaştırmaktır. (…) Eğitime verdiği önemin en büyük göstergelerinden biri bütçeden eğitime ayırdığı paydır. Eğitim sisteminin yapısı: Birleşmiş Milletlerin, İnsani Gelişim Raporu’na göre Küba 2002 yılında ulusal gelirinin yüzde 9’luk payını - Okul Öncesi Eğitim (0 – 5 yaş): UNESCO’nun 2005 yılı verilerine göre, Küba’da 2002–2003 dönemi, 3– eğitim harcamalarına ayırıyor (aynı yıl için, Türkiye 3,7’sini ayırmaktaydı; ç-n). 5 yaş grubu çocuklarda, okulöncesi düzeyde okullaşma Küba, devrimin başlangıcından itibaren ABD oranı yüzde 100’dür. Altı yaşındaki tüm çocuklar ambargosuna maruz kalmasına rağmen insanların anaokuluna gider. Bu okullar TV, video, bilgisayar gibi ihtiyaçlarına odaklanan eğitim programları geliştirerek cihazlarla donatılmıştır ve çocuklara bilgisayar tanıtım bununla baş edebilmeyi başardı. Ve eğitimde, planlanan dersleri verilir. Ayrıca, özel eğitime ihtiyaç duyan hedeflere ulaştı: çocuklar için özel eğitim sistemi bulunmaktadır. Öğrencilere, parasız okul, öğretmen (yılda yaklaşık 8 İşyerlerine yakın bölgelerde, ihtiyaca cevap verecek ya da 12 kez değerlendirme testinden geçen), parasız kapasitede ve sayıda anaokulları bulunur. (…) - İlköğretim (6 – 11 yaş): Genel eğitimin temelidir ve kitap, kırtasiye, 13 aşı, sürekli tıbbi bakım, tüm eğitim alanlarında öğle yemeği (ilköğretimde yemek + süt) zorunludur. veriliyor ve giyecek yardımı yapılıyor; İlköğretimde, sınıflarda bir öğretmene en fazla 20 yüksek öğretimde parasız gıda, yurt, servis öğrenci düşer. Öğrenciler belirli zamanlarda, iş içinde ve burs (maaş) veriliyor. eğitim ilkesine bağlı olarak meyve bahçeleri, tarlalar,

21


“Eğitimde eşitlik istiyoruz!” Sizinle paylaşmak istedim… problemlerinden yalnızca bir kısmı bunlar. Çok şey Merhaba, ben sağlık meslek lisesi öğrencisiyim. değil, sadece eğitimde eşitlik istiyoruz. Benim gibi birçok meslek liseli arkadaşlarımı Bizler bu eğitim sisteminin bize gelecek ilgilendiren, gözden kaçırılan, örtbas edilmek istenen sağlamadığının farkındayız. Bunun için benim gibi tüm bir konuya değineceğim. Aslında bu alalade bir konu öğrencilerin birleşik bir mücadeleyle geleceğimize değil, çok büyük bir problem. sahip çıkmaları gerekiyor. Tek yolumuz mücadele… Çoğumuz sayısal ya da eşit ağırlık bölümlerini Bursa’dan bir LS okuru okumamıza rağmen bu bölümlerle alakalı çok az ders görüyoruz ya da hiç görmüyoruz. Buna karşılık ders saatlerimiz çok fazla. Düz lisede ya da anadolu lisesinde okuyan arkadaşlarımız bizden çok daha erken çıkarken, bizim akşam karanlığına kaldığımız dahi oluyor. Bu süreçte eve gidip bir dersin başına oturmamız olanaksız oluyor. Bu olanaksızlıkların getirdiği problemlerden en büyüğü de sınavlarımıza gereken vakti ayıramamız. Birçok meslek liseli arkadaşım, ailesinin kıt kanaat geçinebildiği bu dönemlerde okulundaki ders eksikliğden kaynaklı özel derslere ve dershanelere tonla para vermek zorunda kalıyor. Aslında bu, devletin bize oynadığı bir oyun. Meslek liselerini diğer liselerden ayıran bir başka konu da staj zorunluluğu. Meslek lisesi öğrencileri stajlarını gerçekleştirdikleri zaman diğer liselilerden sınavlara hazırlık bakımından bir adım geride kalıyor. Üniversite sınavında her nekadar bize iki yıllık direk geçiş hakkı verilse de (ki tek artı yönü bu) onun da kaldırılması e kendisinden bahsedilmesi sözkonusu. Staj zamanlarımızda her ne Yazdığı büyük eserlerinden önc hayat geçirmiştir. Daha küçük kadar güler yüzümüzü, saygınlığımızı eksik gereken Maksim Gorki, zorlu bir rki, bir ayakkabı tamircisinde etmesek de bunun karşılığını alamıyoruz. yaşlarda çalışmaya başlayan Go iş, bir gemide bulaşıkçılık Kimimizi ayak işleriyle yoruyorlar, kimimizi çalışmış, bir ressama çıraklık etm büyük ezici laflarla kırıyorlar. Aynı okullarda ının özendirmesiyle ileride en yapmıştır. Ve bu gemideki aşç umaya” başlamıştır. okumamıza karşın staj ücretlerimiz farklı tutkusu haline gelecek olan “ok a”, oğlunun siyasal bir militan oluyor. Bölümlerimiz dahi aynı olsa da, aynı İlk kez 1907’de yayınlanan “An asının ardından kendisini işi yapsak da, bizi aynı derecede ezseler de olduğu gerekçesiyle tutuklanm ını anlatır. Bir solukta onlar için bir şey ifade etmiyor. Çünkü sosyalizme adayan o yürekli kad izi, ailenizi, arkadaşlarınızı ve kendilerine ucuz iş gücü buldular. Staj okuyacağımız bu kitapta kendin amakta olduğunuz dünyanın yerlerimize gelirken, kontrol ediliyoruz, toplumunuzu bulacaksınız. Yaş eceksiniz. yoklama alınıyor. Fakat çıkarken kimsenin gerçekliğini tüm çıplaklığıyla gör dokunacak olan bu eser, umrunda değiliz. Çoğumuz üzerimize düşen Hem aklınıza hem de kalbinize açık bir şekilde kavratacaktır. işi yapmak pahasına kendimizden ödün sosyalizmin neden gerektiğini p başta okuyabilecekleri bu kita veriyoruz. Çıkış saatimizden daha Sosyalizmi merak edenlerin en geç çıktığımız oluyor. ecan dolu bir romandır. aynı zamanda sürekleyici, hey H. Zeki İşte biz meslek liselilerin

Maksim Gorki ve Ana

22


On`lar on yeni meşale ellerimizde on yenilmez savaşçı devrime adanmış on ömür Yoldaşlarımız... Adları; Habip, Ümit Adları; Abuzer, Mahir, İsmet, Önder Adları; Halil, Aziz, Ahmet ve Zafer Adlarını taşıyacak çocuklarımız


Binbaşı Ernesto’ya bin selam olsun!

“Ölüm, nereden ve nasıl gelirse gelsin, savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları yeni savaş ve zafer naralarıyla ve de mitralyöz sesleriyle cenazelerimize ağıt yakacaksa, hoş geldi, safa geldi!”


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.