Kadıköy Maarif 39 2015 Kış Sayısı

Yıl:10 Sayı:39 Kış 2015

Maarifli Eğitimciler

Çocuğunuz İçin Özel Bir Okul mu Arıyorsunuz?

19

KALİD Yönetim Kurulu Adına İmtiyaz Sahibi Hüseyin Fehmi HASANOĞLU

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yelda HACALOĞLU

Reklam İletişim Ayşe ACAR 0216 450 28 63

reklam@kalid.org.tr

HABERLER 04 ETKİNLİKLER 05 KALEV 08 BİZDEN BİRİLERİ 12

Grafik Düzenleme

Hasret ÖZDEMİR

Yayın Kurulu

Ekin KAVUKÇUOĞLU ÖZGÜLŞEN Şen GÜNERSEL Sibel KÜPELİ Argun EĞMİR

Redaksiyon ve Düzenleme Kurulu

Maarifli Eğitimciler

Ekin KAVUKÇUOĞLU ÖZGÜLŞEN Sibel KÜPELİ

SANAT DÜNYASI

Baskı ve Cilt

MİM OFSET SAN. TİC. LTD. ŞTİ.

2. Matbaacılar Sitesi Z E 4 Topkapı - İSTANBUL

Fotoğraf - Dijital Dünya ve Gelişen Teknikler

22

18

EKONOMİ 22 +20 Derecenin Ekonomisi ve Türkiye’nin İklim Değişikliği ile Mücadele Yükümlülükleri

AİLE BOYU MAARİFLİLER

26

Şerifsoy Ailesi

İŞ’TE MAARİFLİLER Türk Telekom’da Maarifliler

Yıl:10 Sayı:39 Kış 2015

Yönetim Yeri

Bahariye Cad. Adliye Palas Apt. 72/8 Kat:4 Kadıköy Tel: 0216 450 28 63 (3 Hat) Faks. 0 216 336 53 64 www.kalid.org.tr bilgi@kalid.org.tr Dergi/Bülten

Yerel, süreli yayındır. Ücretsiz olarak dağıtılır.

3 ayda bir / yılda 4 kez yayınlanır.

Tüm reklamlar, reklamverenin sorumluluğu altındadır.

Tüm yazılar, yazı sahiplerinin sorumluluğu altındadır, kaynak gösterilmek suretiyle dahi izin alınmadan alıntı yapılamaz.

26

29

45

53 İŞ DÜNYASI - TRENDLER

Sevgili Martılar, Koca bir yılı daha geride bıraktık, yeni bir yıla başladık. Her yılbaşında olduğu gibi birbirimize iyi dilekler içeren mesajlar attık, yeni yılın sağlık, başarı ve mutluluk getirmesini temenni ettik. Ancak, kabul etmek gerekir ki 2015 yılı son zamanlarda geçirdiğimiz en kötü yıllardan biri oldu. En azından, benim şimdiye kadarki 57 yıllık yaşamım için bunu böyle söyleyebilirim. Büyük kayıplar verdik, bu nefret ortamı bizim camiamızı da vurdu. Aralarında sevgili Ece Dinç kardeşimizin de olduğu bazı martılar aramızdan ayrıldı. Ülke çapında istikrarsızlık, güvensizlik ve sevgisizlik hakim oldu. Şu anda ne sınır komşularımızla ne kapı komşularımızla dişlerimizi gıcırdatmadan birbirimize bakamaz bir noktadayız. Her ne kadar başlangıç çok umutlu olmasa da, 2016 nın farklı olmasını temenni ediyoruz.

34

Mobilite - Mesleki Hareketlilik

GÜNDEM 36 Türkiye’nin Dış Politikasında Değişim İhtiyacı

SAĞLIK 39 Çocukluk Çağında Hemanjiyomlar

HOBİ 42 Lavanta Bebekler

GEZİ 44 Japonya’da Bir Yaz

SPOR 48 Özgürlüğün En Yoğun Hali: Yüzme

BİLİM - TEKNOLOJİ

52

Ağ Teknolojilerinde Beklenen Devrim

YEME İÇME Liman Restaurant

55

Böylesi güvensiz ve sevgisiz ortamlarda, camia ruhunu ayakta tutmanın önemi daha da artıyor. Hepimizin aynı partiye oy vermesi, aynı siyasi söylemleri yürütmesi beklenemez, zaten bu gerekmiyor da. Fakat, “Maariflilik” ruhunun doğal olarak genetik kodlarımıza nakşettiği bir takım insani değerlerin varlığının hepimiz farkındayız.

Bizler, her ne iş yaparsak yapalım onu iyi yapan, toplumun hangi katmanında yer alırsak alalım diğer insanlara saygı göstermeyi bilen bireyleriz. Aynı insani değerlere inanan, aynı yaşam biçimini benimseyen insanlar olarak birbirimize daha da sıkı sarılmamız gerekiyor. Bizim kültürümüzde, hem yaşadığı topluma katkı veren, değer katan ve hem de kendi bireyliğini ödünsüz yaşayan bir profil söz konusu. Bir martıya zorla bir şeyler dayatmak kimsenin haddi değildir. Kuruluşunun 60. yılını yaşadığımız sevgili yuvamız Kadıköy Maarif Koleji, müdürleriyle, öğretmenleriyle, çalışanlarıyla, belletmenleriyle, öğrencileriyle bize bu yaşam çizgisini verdi.

Okulumuzun ve camiamızın biz farkında olmasak dahi, iliklerimize işleyen ve bizi şekillendiren bir çizgisi olduğunu ben hep fark ettim. Öyle ki, yetmişli yıllarda bir üniversite kantininde bir grup öğrenci oturup sohbet ederken, kimin Maarifli , kimin Galatasaraylı, kimin İstanbul Erkekli, kimin Robertli olduğu anlaşılırdı. En azından ben doğruya çok yakın tahminlerde bulunabiliyordum. Bugün de, bir işyerinde veya tatilde bir yerde, farklı dönemlerden de olsak, birbirimize yakınlık duyuyoruz, tanıyabiliyoruz. Kan mı çekiyordur, nedir.

Martılar arasındaki dayanışmanın tek adresi olan KALİD, bazı yönlerden başarılı, bazı yönlerden vasat bir yılı geride bıraktı.

Daha fazla kardeşimize burs verebilmek, daha fazla projeye katkı sunabilmek için öncelikle maddi yapımızı güçlendirmek zorundayız. Aidat ödemelerimizde daha duyarlı davranmamız gerekmekte. Bunun yanı sıra, bazı işbirliği projelerinde ciddi adımlar atmak için hazırlıklarımız var. Bunlardan “Kronosport” projesini uygulamaya koyduk. Yeni yılın ilk haftalarında ve aylarında bazı başka projeler de devreye girecek. Kardeş kurumumuz KALEV’in Ataşehir’deki ana ve ilkokul projesi de yükselen bir ivme ile devam etmekte. Camiamızın okuluna sahip çıkmak hepimizin görevi ve çocuklarımızı Maarif çizgisindeki güvenilir öğretmenlere ve eğitim ortamına emanet edebilmenin en sağlam yolu.

Martıların yuvası Kadıköy Anadolu Lisesi’ndeki eğitim ortamını sağlıklı bir şekilde desteklemenin yolunun da KALİD’den geçtiğini tekrar hatırlatarak hepimize 2015’e benzemeyen bir 2016 diliyorum.

Sevgilerimle, H.Fehmi Hasanoğlu ‘76 Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi Mezunlar Derneği

Yönetim Kurulu Başkanı

r e l r e hab Solmaz Kamuran ‘72 nİn “Kösem” İSİMLİ yenİ kİtabı çıktı...

Zeynep Umuroğlu Çetİnol ‘77 NİN “The Godfather / Baba” çevİRİ kİtabı yayınlandı…

Vedat Ozan’78 İn “Kokular” ve “Kokular KİtabI-II / Parfümler” kİtaplarI çıktı…

Ercan Akbay ’78 İn “Fotoğrafçılar Kulübü” İSİMLİ YENİ KİTABI ÇIKTI...

MÜGE İPLİKÇİ ‘84 ÜN “BABAMIN ARDINDAN” İSİMLİ YENİ KİTABI ÇIKTI...

Mehmet İbİş ‘85 İn çevİRİSİNİ yaptığı BELA tarr Sİneması kİtabı çıktı...

Tolga Gümüşay ’90 ın “Hİç Kİmsenİn Kentİ” İSİMLİ KİTABINA İLİŞKİN BELGESELİ İz TV de yayınlanıyor.

Lİder Erşan’ın “Hakİm Devlet” İSİMLİ YENİ Kİtabı çıktı...

KRONOSPOR’DAN MARTILARA %15 İNDİRİM!

indirim imkânı sunuyor. Üstelik siz değerli mezunlarımızın yapacağı her alışverişin %10’u KronoSpor (www.kronospor.com) tarafından “Martı Bursu” ve “Eğitmen Bursu”na aktarılacak. %15 indirimden faydalanmak için öncelikle yapmanız gereken bilgi@kalid.org adresine e-posta gönderip indirim kodunuzu talep etmek... Talebinizi takiben size yollayacağımız indirim kodu ile www.kronoshopping.com’dan keyifle alışverişinizi tamamlıyorsunuz.

‘93 mezunlarımızdan Emre Samsun’un sahibi olduğu KronoSpor firması, www.kronoshopping.com üzerinden yapacağınız alışverişlerde, aidat borcu olmayan üyelerimize %15

Değerli mezunumuz Emre Samsun’a burs programımıza verdiği destek için şimdiden teşekkür eder, sizlere de www. kronoshopping.com’dan keyifli alışverişler dileriz...

DOĞUM...

KAYIPLARIMIZ...

• Okulumuz 1985 döneminden Tuğrul Akın’ın Alinda isimli bir kızı oldu.

• Okulumuz emekli öğretmenlerinden Rahmi Şahin Odabaş’ı kaybettik.

Tebrik ederiz.

• 74 döneminden Kandahar Özokur’u kaybettik.

• 89 döneminden Mehmet Kaya’yı kaybettik.

Başımız sağolsun.

maarif

4

V E L A K D I L A K MARTI BURSLARI 2015-2016 öğretim yılında okulumuza ve öğrenci kardeşlerimize desteklerini esirgemeyen mezunlarımıza sonsuz teşekkürler…

ORTA ÖĞRENİM

Adı Soyadı

Mez. Yılı

Burs Adedi

Adı Soyadı

Mez. Yılı

Burs Adedi

İbrahim Duman '85

1985

4

Hakan Yazıcı

1990

10

Cengiz Pak '76

1976

1

Ece Dinç '12

2012

6

Hande Verişoğlu '90

1990

1

85 C Sınıfı Beni Haser

1985

7

Yusuf Erman Tüfekçioğlu

1986

2

85 C Sınıfı Ece Dinç

1985

2

Yaylalı Günay

1963

1

1978

1

Tülin Balçık '85

1985

2

Engin Özerhun

Hande Verişoğlu '90

1990

2

Atilla Müderrisoğlu

1982

1

2

Ahmet Altılar

1988

1

2

Ekin - Burak Özgülşen

1989

1

1

Tunç Berkman

1989

1

1991

1

İbrahim Duman

1990

Refia Akçay Cengiz Pak '76

1976

Hakan Genç

1976

2

Handem Baysal

Gökçe Kabatepe

1990

2

Semra Tos

1991

1

İrem Sokullu

1991

1

Deniz Akın

1991

1

Fulya Özgül Koçak

1992

1

Nihan Turgay

1992

1

Tuğba Demiröğüten&Alen Arıkan '92

1992

1

Bengi Güleç Yaprak

1996

1

Gizem&Gökhan Şanlı

2004

1/2

94 Cam Kenarı

1994

2

Yaylalı Günay

1963

1

Süleyman Kundak

1986

1

Aslı Tunç

1987

1

Halide Alagöz

1989

1

Tunç Berkman

1989

1

Didem Alp

1990

1

Günseli Ağaoğlu Uygur

1990

1

Semra Tos

1991

1

Kutlu Çeçeli

1992

1

Murat Cenk Kıvılcım

1992

1

Nihan Turgay

1992

1

Erdinç Ayhan

2005

1

Mert Tunç

2006

1

Veysel Taşay

2006

1

Gizem&Gökhan Şanlı

2004

1/2

Melek Tezgel

1986

1/2

Ayşim Ünügür

1988

1/2

Ahmet Akan

1990

1/2

Bengi Güleç Yaprak

1996

1/2

Cenk Tuncay

1966

1/3

Özge Kirezli

2003

1/3

Berk Anbarlı

2004

1/3

Eser Esirgen

2004

1/3

BURS HAVUZUNA KATKIDA BULUNANLAR Adı Soyadı Işın Ülker

1984

Tülay Ararat

1985

Özlem Koşar

1988

Murat Özkan

1991

Levend Özkan

YÜKSEKÖĞRENİM Adı Soyadı

Mez. Yılı

Şen Günersel

1990

Aygen Yiğit

1990

Hande Kaymakçalan

1993

Secil Karahasanoğlu

1991

Onur Eyüboğlu

1991

Banu Kahyalı

1991

İrem Selin Yurdakul Şarman

1991

Melih Babayiğit

1991

Beliz Ceyda Belli

1991

Murat Yılmaz

1991

Levent Gündüz

1991

Mehmet Can Eken

1991

Noyan Ünal

1991 1991

Mez. Yılı

Burs Adedi

KAL 89 Mezunları Bursu

1989

9

Ece Dinç '12

2012

5

Sandra Filizer

Faik Erem

1971

4

Ceyda Keçeli

1995

Levent Yılmazsönmez '80

1980

4

Didem Özdemir

2004

5

maarif

R E L K I L N I K T E KADIKÖY MAARİF 60 Yaşında…

4 Kasım 1955 - 4 Kasım 2015

“Camiaları Farklı Kılan Gelenekleridir” vurgusu ile kurulduğu günden bu yana seçkin öğrencileri ve nitelikli eğitmenleri ile Türk eğitim sisteminde ayrı bir yer edinen okulumuz; Kadıköy Maarif Koleji, bugünkü adıyla Kadıköy Anadolu Lisesi’nin 1962 yılında mezun olan ilk öğrencileri okulun kurulduğu gün olan 4 Kasım tarihinde okulda öğrencilerle buluştular. Keyifli bir söyleşinin ardından okulda birlikte öğle yemeği yediler, “Maarifli” olmanın gururunu paylaştılar.

Cumhurİyet Yürüyüşünde Martılar bİr araya geldİ…

Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi Mezunlar Derneği” pankartı altında toplanarak, Bağdat Caddesi’nde düzenlenen Cumhuriyet Yürüyüşüne katıldık.

Saat 19:00 da Suadiye’de başlayan yürüyüş için saat 18:00 da pankartımız altında buluştuk.

Ata’mızın en büyük eserinin 91. yılını coşkuyla kutladığımız etkinlikte, Kadıköy Maarif camiasının bağlılığını bir kere daha vurguladık.

Yürüyüşe katılan, bu heyecanı paylaşan tüm Martılara teşekkür ederiz.

ATAmız KALbimizde yaşıyor...

Anıtkabir Ziyareti - 7 Kasım 2015 Ulu önder Atatürk´ün aramızdan ayrılışının 77. Yılında atamıza saygımızı sunmak üzere Anıtkabir´i ziyarete gittik.

Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi mezunları ve yakınlarının oluşturduğu küçük bir grup olarak 7 Kasım 2015 Cumartesi sabahı İstanbul´dan Ankara´ya doğru yola çıktık.

Sevgili Berna Altay´ın aldığı çiçeklerle Anıtkabir´I ziyarete gittik. Oldukça kalabalık bir ziyaretçi grubu ile biz de merdivenleri biraz hüzün biraz gururla tırmanarak atamıza hem saygımızı hem de çiçeklerimizi sunduk.

Müze ziyaretinin ardından bir kez daha gelmeye söz vererek İstanbul´a döndük.

Bir sonraki ziyaretimizde daha kalabalık bir grupla orada olmayı umuyoruz...

maarif

6

Kuruluş Yıldönümümüzü muhteşem bİr gece İle kutladık…

11 Aralık 2015

dönemlerden Maarifli olmanın ortak paydasını, coşkusunu ve keyfini yaşadılar.

Derneğimizin 28. kuruluş yıldönümünü 11 Aralık 2015 Cuma akşamı Moda Deniz Kulübü’nde; 150 mezunumuz ve eşlerinin katılımıyla kutladık.

Muhteşem gecemizi paylaşan mezunlarımıza, her yıl olduğu gibi kusursuz ev sahipliği için Moda Deniz Kulübü’ne, destekleri için sponsorlarımız; Zade Vital, Tahtasaray Restaurant, Estee Lauder, Miss Gaya’ya teşekkür ederiz.

Gecede, 1975 mezunlarımız mezuniyetlerinin 40., 1985 mezunlarımız 30. ve 1995 mezunlarımız 20. mezuniyet yıllarını kutladı; yaş olarak birbirlerinden çok farklı

Topu attık, tuttuk.. Attık, tuttuk…

11 Ekim 2015 tarihinde minik martılar ve kendini hep genç hisseden martılarımız için bir jonglör atölyesi düzenledik. İki saat süren atölyede çocuklar önce jonglör toplarının nasıl hazırlanacağını, daha sonra top çevirmenin inceliklerini öğrendi.

Atölyenin ilerleyen saatlerinde çocuklar anne ve babaları ile karşılıklı oynadı ve yeni arkadaşlar edindi.

7

maarif

KALEV Av. Argun Eğmir ’86

KALEV Yönetim Kurulu Başkanı argun.egmir@kalev.org.tr

Şu noktaya da tekrar dikkat çekmek isterim ki; belirttiğimiz tüm ideal ve amaçların gerçekleştirilmesinin yanı sıra KALEV Eğitim Kurumları’ndan ileriki yıllarda elde edilecek gelir; Vakıf amaçları doğrultusunda, Kadıköy Anadolu Lisesi’nin fiziki ve lojistik ihtiyaçlarının karşılanması, eğitimin modernize edilmesi, eğitimci desteği sağlanması ve öğrenci kardeşlerimize burs olanakları oluşturulması amaçları için düzenli ve kalıcı kaynak oluşturacak. Bu anlamda gerçek bir “Vakfiye” niteliğinde olacak.

Bağış esasları ile ilgili detayları http://desteginizfarkyaratacak. kalev.org.tr adresinden izleyebilir ya da Vakfımızı arayarak (0216 338 95 78) bilgi alabilirsiniz.

DESTEĞİNİZ FARK YARATACAK Değerli Mezunlar,

KALEV İLKOKULUNDA MAARİFLİLERİN AVANTAJLARI Öğrenme ortamlarımızın fiziki şartlarından, akademik program ve etkin yabancı dil eğitimine; “çocukluğa saygı” ve “birey olma” prensibinden, her çocuğu özel gören eğitim anlayışımıza farklı ve özel bir çizgi ile eğitim sunduğumuz KALEV İlkokulu’nda sizlere, diğer Vakıf ve Camia okullarından daha belirgin çok özel avantajlar sunuyoruz. Maariflilerin çocuk ve torunlarına uyguladığımız avantajlarımızın yanısıra, sizin referansınızla okulumuza kaydolmak isteyen yakınlarınıza ve tanıdıklarınıza da özel indirimlerimiz var.

Bildiğiniz gibi; Camiamızın “kendi ilköğretim okulumuzu açma” hayali, hepimizin desteği ile gerçeğe dönüştü… Gerçek eğitimden ve “Cumhuriyet”in temel değerlerine bağlılık çizgisinden ödün vermeden ülkemizin, çocuklarımızın geleceğine katkıda bulunacak bir esere Kadıköy Maarif mezunları hayat verdi. Ülkemizin bugünü ve yarınlarına ilişkin ortak ideallerimiz doğrultusunda kalıcı bir esere dönüşen KALEV İlkokulu, 2014 Eylül ayında Ataşehir’de Türk eğitim sistemindeki yerini aldı.

Okulumuz, bağışlarınız ve Vakfımızın özkaynaklarından oluşan bir yatırım ile hayat buldu. Binamızdaki bağımsız bölümlere (sınıf ve atölyeler) dönemlerinin, kendilerinin, sevdiklerinin adını vererek bağış yapan mezunlarımız da oldu.

Binamızdaki çok amaçlı salon dışındaki tüm bölümler bu şekilde isimlendirildi.

Bildiğiniz gibi okulumuz üst sınıflara öğrenci almadan, hep kendi yetiştirdiği öğrencilerle ilerleyecek. Bu kapsamda, halihazır öğrencilerimiz ve geçen seneden yapılan ön kayıtları gözönüne alırsak bu yıl da anasınıfı, 1 ve 2. sınıf olmak üzere az sayıda öğrenci kaydedeceğiz. Sunulan avantajların yanısıra bir gelenek okulu olarak ta Maariflilerin öncelik hakları olduğunu da belirtmek isterim.

Gelinen noktada bağış kampanyasını bitirme kararı almış olmamıza rağmen, mezunlardan gelen mekan (sınıf ve diğer bağımsız bölümler) isimlendirme taleplerini değerlendirerek 30/04/2016 tarihine kadar bağış kampanyamızı uzatma kararı almış bulunuyoruz. Mevcut ilkokul binamızda isimlendirilebilecek mekan olmamakla birlikte bağışçılarımızın isimlerine önce bu binadaki “Desteğiyle Fark Yaratanlar” duvarında yer verip, 2019 eğitim yılında açılacak olan ortaokul binamızda ilgili mekanlara kendilerinin isimlerini vereceğiz.

Böylece hem ilkokulumuzda hem de ilkokulumuzun devamı olacak ortaokulumuzda sizin, Kurumunuzun, döneminizin, ya da kaybettiğiniz bir arkadaşınızın, aile büyüğünüzün adını ölümsüzleştirebileceksiniz.

maarif

Okul tanıtım toplantılarımıza Ocak ayı sonlarında başlayacağız ama isteyen mezunlarımız ya da sizlerin yönlendireceği tanıdıklarınız, diledikleri zaman okulumuza giderek yöneticilerden ve ilgililerden bilgi alabilir ve okulumuzu görebilirler.

Yeni yılın size ve sevdiklerinize mutluluklar getirmesini diliyorum.

Saygılarımla...

8

KALEV İLKOKULU’NDA Kadıköy Maarif’lilere ve yakınlarına, çok özel avantajlar sunuyoruz.

Atatürk Mah. Ataşehir Bulvarı No:23/C Ataşehir - İSTANBUL 0216 455 27 65 - 66 / www.kadikoymaarif.org

RI LA I NT 0 0 A 0 0 PL 12. -13.

O T T: 0 M AA 11.0 I T S NI AK AT: A T C A UL 10 O AK S K O OC 16

MAARİFLİ EĞİTİMCİLER Öğretmenler çocukları, gençleri aileleri ile birlikte şekillendiren, onlara yön veren en önemli kişiler... Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi’nde kimileri meslek seçimimizde de etkili olan pek çok harika öğretmen yetiştirdi bizleri...

Kiminin ise hiç aklında yoktu, hayal bile etmiyordu öğretmenlik mesleğini seçmeyi ama hayatındaki kimi seçimleri yönlendirdi onları... Onların hepsi birer martı, hepsi öğretmen, hepsi şimdi çocukların, gençlerin hayatına yön veriyor...

Zeynep Umuroğlu Çetinol ‘77 zeynepumuroglu@gmail.com

Bu maceraya atılmaya karar vermemin tek ve yegâne sebebi ise iş yerimin Kadıköy Maarif Koleji/ Kadıköy Anadolu Lisesi olması, yani hayatımı her anlamda belirleyen okulumun havasını yeniden soluma şansım olmasıydı. Başta şu seneyi bir geçireyim, sevmezsem sekiz ay sonra başka iş bakarım, diye geçiriyordum aklımdan aslında!

Ama zaman bu mesleği yaparken bana öyle güzellikler yaşattı ki, artık “iyi ki öğretmen olmuşum” diyebiliyorum ve bunun hayatımın en doğru kararı olduğunu biliyorum. Çünkü benimle yolu kesişen, birlikte büyüdüğüm, büyüttüğüm, hala hayatlarının bir parçası olmama izin veren -kimisi de bu Zeynep’in peşinden gelerek İngilizce öğretmeni olan- bütün öğrencilerim kıymetlilerim oldular, hayatıma başta türlü bir anlam kattılar.

Ben ise hala Zeynep Çağlar, Dicle Öldürülenoğlu hocalarım gibi öğrencileri olmaktan hep gurur duyduğum, utandırmamaya çalışarak izlerinden gitmeye çalıştığım bu çok değerli insanların bize verdiklerini aktarmaya çalışıyorum elimden geldiğince...

Kadıköy Anadolu Lisesi/Maarif Koleji’nin eğitmenliği/ öğretmenliği seçmenizdeki etkisini paylaşabilir misiniz? Size ilham veren bir öğretmeniniz oldu mu?

Doğrusunu söylemek gerekirse, Maarif Koleji’nde son derece serseri bir ruhla geçirdiğim özellikle lise yıllarında bir gün birisi çıkıp da bana öğretmen olacağımı söyleseydi, şaşırmış bu herhalde, diye düşünüp karşımdaki ile dalga geçmekten kendimi alamayacağım şekilde tepki verirdim doğrusu!

Türkiye’de eğitmenlerin/öğretmenlerin çalışma koşulları, ilk ve orta öğretim kurumlarının genel durumları hakkında görüşlerinizi paylaşabilir misiniz? İyi ki artık fiilen öğretmenlik yapmıyorum, şeklinde cevap versem…

O günlerde zaten fen/matematiğe ilgim sıfırdı. Sosyal derslerle de aramın iyi olduğu söylenemezdi. Ama okumayı çok severdim, rahmetli hocamız çok değerli Aydın Oy’un öğrencisi olup edebiyatı sevmemek zaten mümkün değildi. Üstüne bir de hayatım boyunca akıl hocalığımı da yapan çok sevgili İngilizce hocam Zeynep Çağlar ile kesişmişti yolumuz! Çocuğu ille de doktor, mühendis olsun isteyen tüm ana/ babalardan farklı düşünmeyen ailemin fena halde karşı çıkmasına rağmen Amerikan/İngiliz Edebiyatı okumayı seçtim. Mezun olmaya yakın öğretmenlik stajım için yine Zeynep Hocamın yanında almıştım soluğu.

Bir eğitmen/öğretmen olarak, Kadıköy Anadolu Lisesi’nden mezun öğrenciler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kendi öğrencilik ve öğretmenlik dönemlerime referansla bir değerlendirme yapabilirim ancak! Bizim okulun öğrencileri kendilerini yetiştirmeyi bilecek kadar bilinçli ve akıllı, hayatı her yönüyle anlamaya ve yaşamaya açık, aydınlık insanlar olmuştur her zaman. Umarım şimdiki öğrenciler de aynı özellikleri taşıyordur.

“Okul”unu da okuduğum halde, on yedi yıl boyunca farklı işlerde çalışırken öğretmen olmayı bir gün bile düşünmedim yine de!

Sonra ne oldu ama! Çalıştığım işyerinden ayrılıp, hadi şu yazı da geçireyim ondan sonra bir işe gireyim, rehavetindeyken artık çok yakın bir dostum olan Zeynep Hocam, ki o zamanlar vakıfta görev yapıyordu, okulun o günlerde İngilizce öğretmeni ihtiyacı içinde olduğunu söyleyip, okuluna bu kadar değer veren bir mezun olarak bu konuda neden hiç bir şey yapma niyetinde olmadığımı gayet ağır bir dille sorgulayınca, hayatımın seyri değişti.

Bugün okula dönseniz...

Hala sıklıkla gidiyorum okula çünkü özlüyorum. Her seferinde mutlaka ağaçların arasından yürüyerek çamlığa iniyorum. Yine orada olmanın keyfini sürerken ne ilginçtir ki yakın geçmişteki öğretmenlik günlerimden ziyade daha eskilerin, öğrencilik günlerinin hatıraları sarıyor etrafımı. Harç makinesinin filan hala orada olduğunu hayal ederken yakalıyorum kendimi, o günleri adeta yeniden yaşıyorum. Yaşlanmak bu olsa gerek…

maarif

12

Nurten Büyükbalcı ‘78

nurtenbbalci@gmail.com

Kadıköy Anadolu Lisesi/Maarif Koleji’nin eğitmenliği/ öğretmenliği seçmenizdeki etkisini paylaşabilir misiniz? Size ilham veren bir öğretmeniniz oldu mu? İsterseniz önce öğretmenlik mesleğine toplumun genel bakışı nedir ya da ne idi ve öğretmen olmayı nasıl seçtim ondan söz edeyim. Öğretmenlik maalesef yıllarca, üniversitede “iyi” hiç bir yeri kazanamayan öğrencilerin, anne babaları veya başka büyükleri tarafından “Hiç bir şey olamayacaksa bari öğretmen olsun.” şeklinde yönlendirildikleri bir meslek olarak görüldü. Günümüzde de -biraz her şeye psikoloji-psikiyatri penceresinden yorum getirmek moda olduğundan olsa gerek“okul ve öğrencilik yıllarından kopamayanların öğretmenlik mesleğine yöneldikleri” mealinde söylemler duymak mümkün.

Ben kendi kişisel deneyimimden yola çıkarsam seçimimde yukarıdaki bu yaklaşımların hiç birinin geçerli olmadığını söyleyebilirim. Bu iki yaklaşımın da öğretmenlik mesleğini hafif de olsa değersizleştirdiğini düşünüyorum. Sanırım kendi öğrencilik deneyimimde “öğrenmeyi çok ama çok sevdiğim” iki dersin öğretmeni beni etkilemiştir: İngilizce ve Türk Dili ve Edebiyatı en başarılı olduğum derslerdi. En çok ilgi duyduğum alanda öğretmenlik yapmanın çok keyifli ve doyurucu olacağını düşünmüş olmalıyım ki henüz lise 1. sınıfta kararımı vermiştim. Üç yıl boyunca İngilizce öğretmenim olan sevgili Zeynep Çağlar hem derin alan bilgisi ile hem de ders işleyiş üslubuyla kesinlikle ilham vermiştir. Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenim Feride Eser’i zikretmezsem haksızlık olacağını düşünüyorum. Hatta hazırlık sınıfından lise sona kadar derslerimize girmiş olan her öğretmenin bir yanıyla bana bu mesleği sevdirdiğini söyleyebilirim.

Türkiye’de eğitmenlerin/öğretmenlerin ilk ve orta öğretim kurumlarının genel görüşlerinizi paylaşabilir misiniz?

Bu konuda muhakkak söylenecek çok şey yazının formatı ve yerimizin izin verdiği en önemli sorunları özetleyeyim. Öğrenci

çalışma koşulları, durumları hakkında vardır ancak ben bu ölçüde aklıma gelen sayısı çok fazla olan

13

sınıflarda eğitim vermeye çalışan meslektaşlarımın ve gerek coğrafi gerek sosyoekonomik olarak farklı olan bölgelerde -21. yüzyılda, hala- eğitim araç gereçlerinden yoksun olarak bu işi fedakârca yürütmeye çalışan meslektaşlarımın sorunlarının en önemli sorunlar olduğunu söyleyebilirim. Ben tüm meslek yaşamımı İstanbul’da, fiziki şartları belki de dünya standartlarının bile üstünde olan özel eğitim kurumlarında sürdürdüm. Oysa ülkemizin tüm öğretmenlerinin, tüm öğrencilerinin bu koşulları hak ettiklerine inanıyorum. Fiziki şartlar tek sorun değil tabii ki, istenilirse yatırımla kısa sürede halledilebilecek türden sorunlar bunlar. Bundan daha önemli olarak ciddi bir müfredat sorunu olduğunu düşünüyorum. Bir 9. sınıf öğrencisi yanılmıyorsam ondört veya onbeş değişik ders almak zorunda. Benim bildiğim hiç bir ülkede bu kadar fazla sayıda ders zorunlu değil. Öğrenciler temel üç veya dört zorunlu ve ilgi duydukları bir kaç ders dışında her alanda ders görmeye zorlanmamalı. Nicelik olarak bu kadar fazla alanda ders açtığınızda nitelik olarak nasıl bir eğitim söz konusu, düşünmeye değer diyorum.

Bir eğitmen/öğretmen olarak, Kadıköy Anadolu Lisesi’nden mezun öğrenciler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kadıköy Anadolu Lisesi öğrencilerinin çok özel, çok farklı olduklarını düşünüyorum. Yıllar içinde çeşitli ortamlarda karşılaştım mezunlarımızla. Bazen kısa süreli, bir konferans veya eğitim etkinliğinde, bazen de daha uzun süreli, aynı kurumda bir kaç yıl çalışmak gibi. Gerçekten hep başarılı, yetkin ve bulundukları ortamda fark yaratan, öne çıkan bireyler olarak hatırlıyorum hepsini.

Bugün okula dönseniz...

Bugün okula, o yıllara dönsem okul idaresinden sınıfları her sene karıştırmalarını isterdim sanırım. Bizim dönemimiz yaklaşık 200 kişi idi ve bizler hep aynı şubede aynı öğrenciler olarak devam ettiğimiz için tüm dönem arkadaşlarımızla aynı yakınlığı kuramadık. Yıllar içinde yetişkin kişiler olarak bir araya geldiğimizde ne çok değerli arkadaşımı ne kadar geç tanıdığımı fark ettim. Büyük bir bölümü ile neredeyse hiç ortak okul anımız yok. Bu olsa daha iyi olurdu diye düşünüyorum.

Bir ikincisi, sanırım okulun tadını daha çok çıkarmaya çalışırdım.

Lise son sınıfta psikoloji ve felsefe öğretmenimiz sevgili Saliha Tosun bir gün bize, “Çok şikâyet ediyorsunuz ama inanın buradan gittikten sonra ders çalışmanın tadını özleyeceksiniz” demişti. O gün anlam verememiş hatta gülmüştük, “Hocam şaka mı ediyorsunuz?” diye. Haklıymış öğretmenimiz. Bugün okula dönsem daha iyi bir öğrenci olmaya, ilgi duymadığım ve bu yüzden çok da başarılı olmadığım derslerde de öğrenmenin keyfine varmaya çalışırdım.

maarif

Işılay Bayrakçı ‘91

isilaybayrakci@gmail.com

20 yıllık öğretmenlik kariyerimde Boğaziçi Koleji, Terakki Vakfı, BJK Bahçeşehir Koleji ve Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nda çalıştım. Hepsi de bu ülkenin en iyi özel okullarındandır. Bu anlamda ben kendimi geliştirecek çok alan buldum ve 11 yıl yöneticilik yapıp onlarca toplantıya katıldım ve eğitim aldım. Özellikle devlet okulu öğretmenleri ile olanlardan dönerken hep içim buruk olur ve düşünürüm ülkemi, çocukları, gençleri, onları yetiştirmeye çalışan Kadıköy Anadolu Lisesi/Maarif Koleji’nin eğitmenliği/

öğretmenleri. Bizim özel okullarda yaşadığımız eğitim

öğretmenliği seçmenizdeki etkisini paylaşabilir misiniz?

dünyası ile onlarınki birbirinden çok farklı. İyi yetişmiş,

Size ilham veren bir öğretmeniniz oldu mu?

Anadolu Lisesi mezunu ve lisansını da yüksek lisansını da devlet üniversitelerinde yapan biri olarak bu inanılmaz fark

Öğretmen olmaya karar verirken çok genç yaşta kaybettiğim

beni eğitimimizin gittiği nokta konusunda hep üzmüştür.

çocukluk arkadaşımın etkisi büyük oldu. Gitti ve arkasında

Aslında öncelikle Kadıköy Anadolu Lisesi tabi ki o zaman

ne bıraktı diye düşünürken ben öğretmenlik yapsam en

da çok kaliteli ve girilmesi çok zor bir okuldu ama artık

azından birkaç öğrenen öğrencim olur dedim ve başta çok da

o kalitede Anadolu Lisesi sayısı da çok az. Öğretmenlerin

isteyerek gitmediğim İngilizce Öğretmenliği benim için bir

kendilerini yetiştirmek için bulamadıkları fırsatlar ya da

yaşam biçimi oldu, öyle ki çalışırken gene aynı dalda yüksek

yakalayamadıkları motivasyon nesillerin iyi yetişememesine

lisans bile yaptım. Öğretmenliğimi yaparken ise aklımda

yol açmakta. Hep sistem değiştirip dururken aslında o

unutamadığım iki İngilizce öğretmenim Sayın Ayşegül

sistemi yürütecek öğretmene gerekli yatırım atlanmaktadır.

Deniz ve Gülden Özder olmuştur. Bundan neredeyse 30 yıl

Kaliteli eğitim ancak ve ancak iyi yetişmiş, motivasyonu

önce şu andaki modern yöntemlere bize İngilizce’yi öğreten

yüksek öğretmenlerle olur, sistem zaten zorunluluktur. Bir

ve sevdiren iki öğretmenimizdi. Edebiyat öğretmenimiz

diğer konu ise eğitimin eğitimcilerin işi olduğunun hep

Neşe Doster ise aklımda hep bu işi nasıl iyi bir model

unutulmasıdır. Örneğin benim branşım İngilizce; İngilizce

olarak yapılması gerektiğini gösteren asil bir insan olarak

konuşan herkes onun eğitimi ile ilgili yorum yapabileceğini

kalmıştır.

hatta öğretebileceğini düşünür, aslında kısa dönem formasyonla İngilizce öğretmeni olma yolunu açan sistem

Türkiye’de eğitmenlerin/öğretmenlerin çalışma koşulları,

de buna imkân tanır. Ben İngilizce Öğretmenliği mezunu

ilk ve orta öğretim kurumlarının genel durumları hakkında

olup İngilizce Öğretmenliği yüksek lisansı yapmama

görüşlerinizi paylaşabilir misiniz?

rağmen yıllardır onlarca eğitim aldım, neden?

maarif

14

Değişen ve bizden çok farklı ortamlarda büyüyen çocuk ve

Bir eğitmen/öğretmen olarak, Kadıköy Anadolu Lisesi’nden

gençlere daha iyi hitap edebilmek için. Üniversitede alınan

mezun öğrenciler hakkında ne düşünüyorsunuz?

o formasyon dersleri bizim için çok da önemli değilken koca

Bizler öğrenciyken öğretmenlerimizin bize hep söylediği

bir öğretmen grubu o derslerle öğretmenlik yapıyor. Sonuç:

gibi “seçilmiş” öğrencilerdik, hala da böyle. Mezunlarımız

iyi İngilizce konuşamıyoruz. Bu durum daha bakanlık

hep hangi işi yapıyorsa en iyisini yapanlardan oluşuyor.

düzeyinde kendini gösteriyor: Hukuk mezunu olmayan

Darüşşafaka’da çalışırken hep mezunların birbirlerine

bir Adalet Bakanı gördünüz mü? Tıp doktoru olmayan bir

bağlarını takdirle ve özenerek karşılamışımdır. Köklü bir

Sağlık Bakanı? Milli Eğitim Bakanlığı ise nasılsa eğitimin

başka kurum olarak biz de bunu yakalayabilirsek çok mutlu

herkesin anlayabileceği anlayışından çıkarak hep başka

olacağım. Tabi bu bir kültürdür ve daha okuldayken aşılanır

branşların eline bırakılmıştır. Şu anki bakanımız her ne

öğrenciye. Siz, derneğimiz bunun için elinden geleni yapsa

kadar orta öğretimde değil de üniversitede öğretmenlik

da bizler daha çok destek vermeliyiz.

yapmış olsa da en azından eğitimin içindendir, tabi olumlu yansımalarını görmeyi ümit etmeye devam ediyoruz ama maalesef eğitim halen politika malzemesi yapılmaya devam

Bugün okula dönseniz...

ediyor. Bir ülkenin eğitim yaklaşımı değişen farklı politik

Hiç unutamadığım o yıllarla ilgili değiştirmek istediğim

görüşteki hükümetlerle değişmemelidir. Bununla ilgili

hiçbir şey yok, yeniden o yılları, aynı şekilde yaşamak

olarak Finlandiya örneğini vermek istiyorum. OECD’nin

isterdim. Kadıköy Anadolu, pişmanlık değil hep mutlulukla

1997’den beri 76 ülkede uyguladığı PIZA (Uluslararası

hatırladığım, mezunu olmaktan gurur duyduğum, benim için

Öğrenci Değerlendirme Programı) Testi’nde Türkiye

en iyi okuldur. Son olarak toplumda nasıl karşılandığımıza

yıllardır 41-45.sıralarda. Bundan 30 yıl önce de Finlandiya

bir örnek vermek istiyorum: Üniversite yıllarında bir çeviri

da aynı durumdayken büyük bir eğitim reformu yaparak

bürosuna başvurdum. Yetkili şehir dışına çıkacağını ve

son yıllarda ilk beşin ayrılmaz ülkesi. Bizzat dinleme

bir hafta sonra görüşebileceğimizi söyledi. Tam telefonu

fırsatını bulduğum bu reformda katkısı olan Pasi Sahlberg,

kapatırken İngilizceniz nereden diye sordu. Kadıköy

sistemin yıllardır her ne olursa değişmediğini ve öğretmene yaptıkları

yatırımlarla

bu

başarıyı

Anadolu deyince yarım saate sizi bekliyorum dedi. İstanbul

yakaladıklarını

İngilizce Öğretmenliği öğrencisiyken bir hafta, Kadıköy

belirtmiştir. Öğretmenlik mesleği ülkedeki en saygın ve iyi kazanan ilk üç mesleğinden biriymiş. İngilizce ile ilgili

Anadolu mezunu ise yarım saat! Tüm öğretmenlerimizi

bir veri de EF English Standardı Testi; 50 yıldır 60 ülkede

saygı ve sevgiyle anıyor, yüzlerce mezun arkadaşıma sevgi

uygulanan bu testte maalesef ülkemiz 47.sırada.

ve selamlarımı sunuyorum.

15

maarif

Murat Önay ‘95

muratonay@gmail.com

hizmetin kalitesini de belirliyor büyük oranda. Öğretmenler, günümüzde sıklıkla değişen sınav sistemlerine çok çabuk uyum sağlama ve öğrencilerinin görece başarılı olmaları için yöntemler, çözümler geliştirme becerilerini geliştirmeye çalışıyorlar. Öğretmenlik çalışma koşullarını tarafsız bir gözle değerlendirmek için bence en kolay yöntem öğrencilere kaç tanesinin öğretmen olmak istediğini sormaktır. Üzülerek bu sayının çok çok az olduğunu söyleyebilirim. Ülkemizde öğretim kurumlarının başarıları hakkında fikir verebilecek PİSA sınav sonuçları zaman zaman basında yer alıyor. Sonuçlar her ne kadar iç açıcı olmasa da ben gelecek adına umutluyum. Özellikle yakın zamanda yapılmış olan bir araştırma umudumu pekiştirdi. OECD ülkeleri öğrencilerinin başarılarını ölçen PİSA sınavı sonuçları ile bu ülkelerin zenginliklerinin karşılaştırılması üzerine olan bu araştırmada öğretimde verimlilik diyebileceğimiz bir sonuca ulaşılıyor. Sınav başarısı ülke zenginliğine oranlandığında Türkiye birçok ülkeyi geride bırakıp yüksek bir başarı gösteriyor. Ben bunu, eğitimin en önemli bileşeni olan genç öğrencilerimizin çabası ve sosyal, ekonomik zorluklara rağmen mesleğini idealleri uğruna devam ettiren öğretmenlerimizin başarısı olarak görüyorum.

Kadıköy Anadolu Lisesi/Maarif Koleji’nin eğitmenliği/ öğretmenliği seçmenizdeki etkisini paylaşabilir misiniz?

Size ilham veren bir öğretmeniniz oldu mu?

Ne Üsküdar Paşakapısı İlkokulu ne de Kadıköy Anadolu Lisesi’nde öğrenci iken öğretmenlik mesleği aklımda idi. Her ne kadar öğretmenler benim çocuk gözümde her şeyi bilen insanlar olsalar da ben kendimi daha çok bir laboratuvarda araştırma yaparken görmekteydim. Bu yüzden, mesleki geleceğimi pek de hesaba katmadan, hatta uyarılara da kulak tıkayarak Biyoloji bölümünü severek bitirdim. Gözlerimiz önünde devam eden hayatı atomlarına kadar açıklayabilecek olmak beni hep heyecanlandırdı. Bir şekilde belki de geçici olacağını düşündüğüm öğretmenlik mesleğine başladığımda öğrencilerimin benimle birlikte aynı heyecanı hissettiklerini gördükçe daha çok sever oldum işimi. Kendimi benim için rol modeller olan Kadıköy Anadolu Lisesi öğretmenleri gibi hissetmemi sağlıyordu çünkü…

Bir eğitmen/öğretmen olarak, Kadıköy Anadolu Lisesi’nden mezun öğrenciler hakkında ne düşünüyorsunuz? Öğretmenlik yaptığım yaş grubu gereği çok fazla KAL mezunu öğrenci görmüyorum. Benim için durum daha farklı.

Kadıköy Anadolu Lisesi’nde öğrenci olmaya hak kazanmak için çok çalışan öğrenciler ile çalışıyorum. Hayatımın en güzel yıllarını geçirdiğim, beni harika öğretmenler ile tanıştıran, evrensel değerleri kazandıran, en değerli arkadaşlarımı bulduğum okuluma bir öğrenci gönderdiğimde Kadıköy Anadolu’ya yeniden başlıyor gibi heyecanlanıyorum. Özellikle öğrencilerimin başka okullardan daha çok Kadıköy Anadolu Lisesi’ne yönelmelerine neden oluyor olabilirim.

Zekeriya Kaplaner öğretmenim gibi öğrencilerime yakın, Ülkü Özsoy, Neşe Doster ve Zehra Oral öğretmenlerim kadar entelektüel olmam gerektiğini hissetmeye başladım zamanla. Benim Bayram Sevgen ve Bahtiyar Uzunoğlu gibi üst düzey matematikle harikalar yaratan, Lale Yeniaras gibi bana kimyayı sevdiren öğretmenlerim oldu. Adını sayamadığım ama bizlere katkısı yadsınamaz olan tüm öğretmenlerim kesinlikle bu zorlu mesleği devam ettirme nedenim oldular sanırım.

Bugün okula dönseniz...

Bugün okula dönsem, her anını tekrar yaşamak isterim.

Yalnızca çok mutlu olduğum ve kendimi başarılı hissettiğim zamanları değil, üzüldüğüm, korktuğum, endişelendiğim, başarısız olduğum anları da eksiksiz yaşamak isterim.

Benim için okulum yalnızca keyif değil, hayatın ta kendisi idi. Bugün benim için çok değerli olan, kutlamalarımı ve acılarımı paylaştığım arkadaşlarım o güzel okul yıllarımın bana hediyesidir.

Türkiye’de eğitmenlerin/öğretmenlerin çalışma koşulları, ilk ve orta öğretim kurumlarının genel durumları hakkında görüşlerinizi paylaşabilir misiniz? Öğretmenlerin çalışma koşulları konusu, ülkemizin sosyal devlet politikalarını ne derecede başarı ile uygulayıp uygulamadığı gerçeğinden ayrı düşünülemez. Eğitim, sağlık gibi konularda hizmet veren kişilerin çalışma koşulları bu

maarif

Okulumu, arkadaşlarımı ve öğretmenlerimi sayenizde tekrar andım. Teşekkür ediyorum.

16

Şafak Erturan ‘99

safak.erturan@kalevegitim.com

kavramların bizlere nasıl uygulamalı gösterildiğini. Benim öğretmenlik hayatım boyunca yaptığım şey ise sadece önümdeki bu örnekleri taklit etmeye çalışmak, yapabilirsem bir adım daha öteye taşıyabilmek için çabalamak.

Türkiye’de eğitmenlerin/öğretmenlerin çalışma koşulları, ilk ve orta öğretim kurumlarının genel durumları hakkında görüşlerinizi paylaşabilir misiniz?

Kadıköy Anadolu Lisesi/Maarif Koleji’nin eğitmenliği/

Neresinden bakarsanız elinizde kalacak bir sistem ve tek

öğretmenliği seçmenizdeki etkisini paylaşabilir misiniz?

kelimeyle tanımlarsak “kötü” bir durum. Sürekli değişen

Size ilham veren bir öğretmeniniz oldu mu?

eğitim politikaları, sistemler ve gitgide düşen öğretmen

Kadıköy Anadolu’nun öğretmenliği seçmemde hiç bir

kalitesi ve toplumdaki “hiçbir şey olamazsan öğretmen

etkisi olmadı çünkü kazara öğretmen oldum ben, aklımda

olursun” yanılgısı bir araya gelince geriye çok da bir şey

yoktu. İngiliz Dili ve Edebiyatı okumak istiyordum sadece.

kalmıyor. Yapılması gereken karar vericilerin akıllarını

Üniversite tercihlerinde de hiç öğretmenlik bölümü

başlarına toplayıp, günü kurtaran ve kendilerine çıkar

yazmamıştım. İngiliz Edebiyatı nereden aklına girdi

sağlayan politikalar yerine geleceği planlamaları.

derseniz orada rahmetli Dicle (Öldürülenoğlu) Hocamın, Zeynep (Umuroğlu Çetinol) Hocamın ve Frazer Whyte’ın

Bir eğitmen/öğretmen olarak, Kadıköy Anadolu Lisesi’nden

etkileri büyüktür. Edebiyatı onlarla sevdim.

mezun öğrenciler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sürekli araştıran, sorgulayan, iletişim becerileri kuvvetli,

Fakülteden mezun olup öğretmenlik de seçeneklerden biri

çağdaş, aydınlık insanlar. Ülkemiz adına umut kaynağı. Bir

haline gelince Dicle ve Zeynep Hocalarım teşvik ettiler

de çok ukalayız…

bu işi yapmaya. Zaten öğretmenlik stajımı da Kadıköy Anadolu’da Zeynep Hocamın yanında yaptım. Kendimde göremediğim bir şeyleri onlar görmüşler her zaman

Bugün okula dönseniz...

yaptıkları gibi. Hatta Dicle Hocam takılırdı ara ara seni ben

Çamlıkta çimenlere uzanır, yatakhaneye gece geç gelir

yaktım diye. Devlette öğretmenliğe başladıktan sonra fark

gizlice odama girer, havuzda maç yapar, öğrenmeye

ettim aslında “Mesleki mükemmellik ne demektir?”, “Doğru

devam eder, hayatıma anlam katan öğretmenlerim ve

iletişim nasıl kurulur?”, “Öğrencilere nasıl ilham verilir?” gibi

arkadaşlarımla dolu dolu geçen sekiz senede yaptıklarımı

teoride basit, pratikte içini doldurmanın imkânsıza yakın

yapmaya devam ederim.

17

maarif

I S A Y N U D T A SAN FOTOĞRAF - DİJİTAL DÜNYA ve GELİŞEN TEKNİKLER; “FOTOĞRAFTA PHOTOSHOP’A KARŞIYIM!” Evet, bu cümleyi hepimiz defalarca duyduk, duymaya da

Bir de fotoğraf makinanızı düşünün... Koyu detayı ortaya

devam edeceğiz.

çıkartmak için uzun pozlama yaptığınızda açık tonlar patlar, açık tonlarda patlama olmasını engellemek istediğinizde ise

Analog fotoğraf yerini dijital fotoğrafa bıraktığından beri

kadraj içinde detay okunamayan kapkara bölgelere sahip

bu ifade sürekli karşımızda, sürekli tartışma konusu. Bu

olursunuz. Bu konuyu bizlerden önce tanımlamışlar ve

cümleyi kuran dostlara sebebi sorulduğunda aldığımız

fotoğraf jargonuna şu iki ifadeyi kaydetmişler;

yanıt hemen hemen aynı “Ben fotoğrafta doğallıktan

HDR (High Dynamic Range) – Yüksek Dinamik Aralık

yanayım. Manipülasyon sevmem. Bir yere kadar tamam

LDR (Low Dynamic Range) – Düşük Dinamik Aralık

ama fazlası zarar”. Bu ifadeler bizi doğrudan “doğallık” ve “manipülasyon” kelimelerinin fotoğrafta ne anlama

Kısaca; “gözlerimiz yüksek dinamik aralıkta, fotoğraf

geldiğini düşünmeye itiyor. Gelin öncelikle “doğallık”

makinalarımız ise düşük dinamik aralıkta görüşe sahip”

kelimesini inceleyelim.

diyebiliriz. Çoğunuzun HDR kelimesini okuduğunuzda

aklınıza gelmesi muhtemel olan görüntülerin dışında,

Fotoğraf makinalarımız ile çekim aşamasında genellikle

HDR

3 temel ışık ölçme sistemini kullanıyoruz; genel ölçüm,

tekniğinin

geliştirilme

sebebinin

iç

mekan

çekimlerindeki çok koyu ve çok açık bölgelerden detay

merkez ağırlıklı ve spot ölçüm. Bu farklılıklara gitmemizin

alınması olduğunu biliyor muydunuz? Fotoğraf makinası

sebebi, sanatsal kaygıların dışında fotoğraf makinalarımızın

ile çekilen görüntülerde asla gözümüzün gördüğü kontrast

yeterlilikleri. Henüz fotoğraf makinalarımız, insan gözünün

bulunmamakta. Düşük kontrastlı fotoğraflar, soluk, yüzlerce

görebildiği zenginlikteki tonlara karşılık verebilecek düzeyde gelişmiş değil. Bunu şöyle açalım;

kez yıkanmış ve ağarmış

t-shirt tonuna sahip oluyor.

Çok karanlık bir odaya girdiğimizde belirli bir süre

solukluğun temel sebebi bu. Buradan hareketle, ortaya

çok kuvvetli olduğu bir ortamda ise fotoğraf makinamızda

asla sahip olamayacağını, dolayısı ile “doğallık” konusunu

Yani insan gözü koyu tonları da açık tonları da görebilmekte.

bulunduğunun altını çizmek gerek.

Herhangi bir işleme prosesine girmemiş fotoğraflardaki

geçtikten sonra karanlıkta dahi detayları görebiliyor, ışığın

çıkan işlenmemiş fotoğrafın “gözün gördüğü” tonlara

olduğu gibi “patlama” olmadan detayları algılayabiliyoruz.

savunan dostların aslında temel olarak ifadelerinde hata

Fotoğraf Makinasından çıkan, işlenmemiş

İşlenmiş Fotoğraf

maarif

18

Burak Şenbak ‘83

senbak.burak@gmail.com

Fotoğraf Makinasından çıkan, işlenmemiş

İşlenmiş Fotoğraf

Manipülasyon konusuna gelirsek, bu konuyu

dünyamız ne renk? Siyah\Beyaz mı? Hayır,

ikiye ayırmamız gerektiğini düşünüyorum.

değil. O zaman renkli filme geçiş öncesi

1.Çekilen kadrajın görsel olarak daha çekici hale getirilmesi için uygulanan yöntemler: Bunun için genellikle levels, curves, hue\

S\B olarak çekilen fotoğraflara neden kimse manipülasyon diyemiyor?

saturation, keskinlik, crop, temizleme gibi işlemleri kullanıyoruz 2.Çekilen bir ya da birden fazla fotoğraftan farklı bir kolaj oluşturarak gerçekte olmayan bir kadrajın tasarımı: Yani, olmayan birşeyi yaratma becerisi, sanatsal değeri “bence” daha güçlü bir yaklaşım.

Photoshop

veya

diğer

post-process

programlarına karşı olan dostlara şu hatırlatmaları yapmak istiyorum;

1826 View from the Window at Le Gras / Joseph Nicéphore Niépce

Özellikle

dijital

teknolojide

yaşanan

devrim öncesi analog (film) fotoğrafların filmlerinin tab edildiği karanlık odalarda

En büyük manipülasyon, 3 boyutlu dünyamızın fotoğraf ile 2 boyuta indirgenmesidir, buna karşı çıkan kimseyi veya “bu bir manipülasyon, hiç doğal değil” diyenleri hiç gördük mü?

kontrastına,

keskinliğine,

tonuna yapılan müdahalelerin olduğunu, fotoğrafçının birden fazla fotoğrafı keserek yeni bir kadraj oluşturarak, oluşan bu yeni kadrajın fotoğrafını çekip izleyici

Bugüne kadar gelebilmiş en eski fotoğraf olarak kabul edilen Joseph Nicephore Niepce’nin

fotoğrafın

1826/1827

yılında

çektiği

ile buluşturduğu manipüle fotoğrafların üretildiğini hatırlatmakta da fayda var. Şu an bizlerin yaşadığı, aynı işleri daha kolay

fotoğrafa birlikte bakalım. Bu fotoğrafın

gerçekleştirebildiğimiz programlara sahip

rengi Siyah\Beyaz değil mi? Elbette. Peki,

olmamız, hepsi bu…

19

1965 Istanbul doğumlu.

Kadıköy Anadolu Lisesi’nin ardından İ.T.Ü.

Makina Fakültesi Makina Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını İ.Ü. İşletme’de tamamladı.

Uzun yıllar özel sektörde uluslararası alanda teknik ürün satışı, proje yönetimi ve iş geliştirme konularında çalıştı. 2008 yılında fotoğraf ile ilgilenmeye başladı.

ANAFOD, BOFSAD, İFSAK üyesi, BÜFOD Kurucu üyesi, SSS Onur üyesi, TFSF (Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu) üyesi, FIAP (Federation of Photographic Arts) üyesi, GPU (Global Photographers Union (Ex-UPI)) üyesi, PSA (Photographers Society of America) üyesidir. 20112013 Döneminde İFSAK Yönetim Kurulu Genel Sekreterliği görevini 20132015 döneminde ise İFSAK Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevlerini sürdürdü. İstanbul Fotoğraf Müzesi arşivine alınmış olan ve “Fotoğrafımızda Bugün 2011” albümünde yayınlanan 200 fotoğraf arasında kendi fotoğrafı da bulunmakta. İlk kişisel sergisi “Geri Dönmek Üzere”yi 2014 yılında açtı. Üç yıl gibi kısa bir zamanda ulusal ve uluslarası yarışmalarda fotoğrafları 30’dan fazla ülkede 120’nin üzerinde fotoğrafı ile 40’a yakını madalya olmak üzere 800’den fazla uluslararası ödül aldı.2015 yılında 9. Sami Güner Kupası’nı kazandı.

2015 yılında Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi Fotoğraf Ödülü’nü kazandı.

maarif

I S A Y N U D T A SAN

1967 Jerry UELSMAN / Dijital öncesi (analog) manipüle fotoğraf örneği

“Fotoğraf, bir parça işlenebilir ama fazlası olmasın” diyen

İstanbul değil, genel toplamı bir düşünün. Dünya sadece

dostlar için son söz; ne kadar işlenebilir, kime göre, neye

Türkiye değil, şimdi bir kez daha kaç kişinin bu eğitimleri

göre, hangi limitlerle? Sizin normaliniz ile benimki aynı

bitirdiğini ve yepyeni ufuklara uzandıklarını düşünün.

mı ya da üçüncü bir kişinin “normal”i algılaması nasıl?

Bunların cevabı elbette yok.

Facebook, Instagram, Flicker, 500px ve benzeri sosyal medya araçları bizlere yine dijital teknolojinin armağanları

Sonuçta bir fotoğrafa baktığımızda aklımızdan geçmesi

ve sürekli fotoğraf bombardımanı gözlerimiz için bazen

gereken soru gördüğümüzün doğal olup olmadığı değil,

enfes bir şölen, bazen de sıkıcı olmaktan öteye gidemeyen

ortaya çıkan eseri beğenip beğenmediğimiz. Gerisi detayın

görseller sunmakta.

ötesine geçemiyor.

Fotoğrafın sanatın bir dalı olduğunu kabul ederek diğer sanat

“DİJİTAL TEKNOLOJİ ve FOTOĞRAFÇI”

dalları ile bir karşılaştırma yaptığımızda; günde 20 heykel

Hep birlikte düşünelim; İstanbul’da yaklaşık 10 farklı

yapamayan bir heykeltraşın, günde 3 tablo bitiremeyen

dernek veya ticari işletme sürekli “Temel Fotoğraf Eğitimi”

bir ressamın, her gün bir film çekemeyen bir yönetmenin

vermekte. Hemen hemen her ay 300 kişi bu eğitimlerden

durumu ile bir fotoğrafçının üretim kapasitesinin çok farklı

faydalanarak seminerlerini bitirmekte. Türkiye sadece

olduğunu kabul etmek durumunda kalıyoruz.

maarif

20

Fotoğrafı çekmek için harcanan zamanın ötesinde o anki fotografik görüşünüze sahip olmak için harcadığınız süreyi bir düşünün. Sonra çektiğiniz fotoğraflar arasında seçme kararı için harcadığınız süreyi, fotoğrafı işlemek için harcanan zamanı, ilgili siteye yüklemek için geçen dakikaları düşünün... Şimdi kendinizi Instagram veya Facebook’da fotoğrafları cep telefonunuzdan incelerken baş parmağınız ile “geç” hareketi yaparken hayal edin. Harcanan zaman ve görseli inceleme zamanını kıyaslayın...

Moral bozucu değil mi? Evet ancak belki de işin en güzel tarafı bu adı konulmamış zor “beğeni” savaşının sizi sürekli düşünmeye, gelişmeye ve ilerlemeye itiyor olması.

1919 Hannah HOCH / Dijital öncesi (analog) manipüle fotoğraf örneği

Teknoloji elbet diğer sanat dallarının üretilmesi için çabuklaştırıcı ve kaliteyi artırıcı bir yardımcı unsur oldu ancak aynı teknolojinin fotoğrafın üretim ve paylaşım hızını kat be kat artırdığı bir gerçek. Bu sebeple, diğerlerinden farklı olmalısınız aradan sıyrılmak, beğenilmek için. Ancak bu, artık hiçbir zaman olmadığı kadar zor.

Fotoğrafa yeni başlayanlar, eğitimlerini bitirenler veya yıllardır fotoğraf ile ilgilenen tüm fotoğrafçılar belirtilen bu ortak medyanın birer parçası ve kendi yeteneklerini, beğenilerini, görsel tercihlerini sürekli bu sitelerde “beğenilmek” adına paylaşmakta. Sunum sayısı bu kadar fazla olunca bir fotoğraf üzerinde düşünmek, görsel olarak

1925 Laszlo Moholy NAGY / Dijital öncesi (analog) manipüle fotoğraf örneği

algılamak için harcanan zaman çok ama çok kısıtlı oluyor.

21

maarif

.

I M O N EKO +20 DERECENİN EKONOMİSİ ve TÜRKİYE’NİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELE YÜKÜMLÜLÜKLERİ

değişikliği tehdidinin gerçekleşmesi durumunda, deniz düzeyinin yükseleceği ve gelişmekte olan ülkelerde nüfusun %14’ünün olumsuz etkileneceği; yeni tür bakterilerin üreyeceği ve salgın hastalıklara yol açacağı; tarımsal ürünlerde üretkenliğin düşeceği; gezegenimizin ekosisteminin ve biyolojik çeşitliğinin tahrip edilmesi sonucunda dünya gayrı safi gelirler toplamındaki kayıpların 25 trilyon dolara ulaşabileceği (dünya GSYH’sinin yüzde 30’u) tahmin edilmekte.

Sanayi devriminden bu yana gerçekleşen karbondioksit (CO2) ve diğer sera gazı atıklarının atmosferde yoğunlaşması nedeniyle gezegenimizin yüzey ısısının ortalama 0,8 ile 1,2 derece arasında artış göstermiş olduğu tahmin edilmekte. Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ve Dünya Yabani Yaşam Vakfı (WWF) tarafından yapılan araştırmalarda gezegenimizin yüzey ısısının yüzyıl sonuna kadar en fazla 2 derece artış göstermesinin tolere edilebileceği ve önlem alınmaz ise gezegenimizin iklim deseninin kalıcı olarak değişime uğrayacağı bilimsel olarak kanıtlanmış durumda.

TÜRKİYE’NİN CO2 EMİSYONLARI

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Türkiye’nin 2013 yılındaki karbondioksit eşdeğeri emisyon düzeyi 454 milyon tondur. Tablo 1’deki verilere göre Türkiye kişi başına CO2 emisyonları bakımından dünya ve OED ortalamalarının altında görünüm sergilemektedir. Ancak, OECD tarafından derlenen verilere göre Türkiye ekonomisinde fert başına ve GSYH başına karbon emisyonunu dünya ortalamasının henüz altında kalmasına karşın, dünyada kişi başına ve toplamda CO2 emisyon düzeyini en hızlı artıran ülkeler arasında olduğu görülmektedir. Türkiye 1990’dan bu yana toplam CO2 eşdeğeri emisyonunu yaklaşık 2,5 kat artırmış gözükmektedir.

Çevre bilimcileri söz konusu tehdidi önleyebilmek için yüzyılın sonuna değin gezegenimizin atmosferinde yoğunlaşmış olarak yer alan CO2 miktarının 450 ppm (parts per million: her bir milyon molekül içinde CO2 eşdeğer molekülü) düzeyinde tutulması gerektiğini vurguluyor. Sanayi devrimi öncesinde, atmosferimizdeki CO2 yoğunluğunun 220 ppm düzeyinde olduğu tahmin ediliyor.

Küresel ısınmanın söz konusu eşikleri aşması ve iklim

Tablo 1

maarif

22

Prof. Dr. Erinç Yeldan ‘78

yeldane@bilkent.edu.tr

Şekil 1: Türkiye’nin CO2 eşdeğeri Sera Gazı Emisyonları

Şekil 1’de Türkiye’nin 1990 sonrasında CO2 salımlarını nasıl artırmış olduğu görülmektedir. Buna göre enerji üretmek için yakıtların yakılmasından kaynaklanan CO2 eşdeğeri salımları özellikle 2000’leirn başından başlayarak hızla yükselmiş, buna sanayi proseslerinden kaynaklanan salımlar da eklenmiştir. Hanehalkı atıkları ve tarımsal prosesler bu sürecin diğer unsurlarını oluşturmaktadır. Şimdi Türkiye’nin CO2 önleme politikalarını değerlendirelim. Türkiye’nin “çevre politikaları çoğunlukla “çevre vergisi” üzerinden yürütülmektedir. Göreceli olarak yüksek uygulanan çevre vergileri, özellikle enerji ve benzin üzerinden alınarak, bir çevre politikası aracı olarak değerlendirilmektedir.

Ancak elde edilen sonuçlar Türkiye’nin uyguladığı yüksek oranlı vergilendirme politikasıyla CO2 salımlarının azaltılması yönünde anlamlı bir başarı kaydedilmediğini belgelemektedir. Örneğin 2 No’lu Şekil, çevre vergilerindeki milli gelire oran olarak sürdürülen %4-5 düzeyindeki vergi yüküne karşın, CO2 salımlarının artış temposunun durdurulamadığını göstermektedir.

Dolayısıyla, sadece vergilendirme yoluyla çevre korunması ve iklim değişikliği ile mücadelede başarı elde edilememiş olduğunu söylememiz mümkündür.

TÜRKİYE’NİN ULUSAL KATKI PAYI VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ Türkiye, Kyoto Protokolü’nü imzaladığını 28 Mayıs 2009 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne bildirmiş idi. Dolayısıyla, önümüzdeki yakın gelecekte Türkiye de iklim değişikliğine karşı mücadelenin ana taraflarından birisi olacaktır. Bu doğrultuda çok önemli bir buluşma Aralık ayında Paris’te toplanacak olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’dır. Burada ülkeler +20 hedefine ulaşmak üzere ulusal anlamda katkılarını belirleyecektir. Türkiye de “Ulusal Düzeyde Belirlenmiş Katkı Niyeti” (Intended Nationally Determined Contribution, INDC) programını bu toplantıda sunuyor olacak. (*) Türkiye’nin “resmi” Katkı Payı belgesi, 2030’da Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonlarının 1,175 milyon ton CO2 eşdeğerine ulaşacağını öngörüyor ve uygulanması düşünülen tedbirler aracılığıyla bu rakamın 929 milyon tona düşürülmesini hedef olarak sunuyor. Ancak, Türkiye 1990’dan bu yana toplam emisyonlarının zaten %110 artırarak dünyada kişi başına CO2 emisyonlarında en hızlı artış gösteren ülkeler arasında sayılmakta.

23

1960 yılında İzmit’te doğdu. Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nden mezun oldu. İktisat Doktorası derecesini 1988 yılında Minnesota Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra Bilkent Üniversitesi’ne katıldı. Aynı Üniversite’de 1990’da Doçent; 1998’de de Profesör ünvanını aldı ve 1998-2003 yılları arasında İktisat Bölüm Başkanı olarak görev yaptı. 2002 yılında Avrupa İktisatçılar Birliği tarafından yapılan bir araştırmada dünyanın ilk 500 iktisatçısı arasında yer aldı. 2012 yılında Yaşar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı olarak katılan Profesör Yeldan, uluslararası ekonomi, kalkınma ekonomisi ve makroekonomik modeller üzerinde çalışmaktadır.

Merkezi Yeni Delhi’de olan Uluslararası Kalkınma İktisatçıları Birliği (IDEAs) kurucudirektörlerinden olan Profesör Yeldan, 1998 yılında Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) bilim teşvik ödülü sahibidir.

maarif

.

I M O N EKO ton olarak gerçekleşen toplam sera gazı emisyonlarının 2030 yılında 787 milyon tona çıkacağı öngörülüyor. Türkiye’nin katkı payı ise “asgari tarihsel sorumluluk” ve “azami gelişme ihtiyacı” üzerinden belirlenmekte. Buna göre, Türkiye’nin 2°C hedefi çerçevesinde üzerine düşen sorumluluğu yerine getirebilmesi için, 2030 yılına kadar toplam emisyonlarında referans senaryoya göre 2,980 milyon ton düzeyinde azaltım yapması gerekiyor. Bu koşullar altında 2°C hedefi kapsamında Türkiye’nin Paris’te vereceği taahhüt, 2030 yılında emisyonların 2010 yılı seviyesinde gerçekleşmesi olabilir.

Şekil 2

Bu nedenle öngörülen toplamın %21’i anlamına gelen bu azaltım hedefinin uluslararası düzeyde yeterli görünmesinin mümkün olmayacağı ve bu haliyle Türkiye’nin “üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyen ülke” konumunda sayılması kaçınılmaz gözüküyor.

İPM - WWF’in analizinde Türkiye’nin 2°C hedefi çerçevesinde iki ana politika aracı belirlenmekte: (i) “Kirletici Öder” ilkesi altında karbon vergisi toplanması ve buradan gelecek fonların yenilenebilir kaynaklardan (rüzgar, güneş ve jeotermal) elektrik üretimi için kullanılması. Çalışma, milli gelire oran olarak yüzde 1.2 düzeyinde mütevazi boyuttaki bir karbon vergisinin, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönlendirilmesiyle birlikte 2030 yılında 500 terraWatt saate ulaşması hedeflenen elektrik üretiminin yüzde 40’ının yenilenebilir kaynaklardan sağlanabileceğini ve doğal gaz, ham petrol ve kömür ithalat faturasında da yüzde 25’i bulan tasarruf sağlanabileceğini öngörüyor.

Bu arada “resmi” katkı payına söz konusu olan sera gazı projeksiyonlarının 2030’a değin yüzde 155 artış anlamına gelmesi ise bir başka eleştiri konusu. 1990’dan bu yana geçen süre içerisinde emisyonlarının toplamda yüzde 110 artırmış olan Türkiye’nin 2013’ten 2030’a onyedi senelik süre boyunca emisyonlarını yüzde 155 artış yaşaması için yüzde 8’e varan gerçek dışı bir büyüme temposu içine girmesi ya da bilinmeyen bir nedenle karbon yoğunluklarında (gene gerçek dışı) bir artışın söz konusu olması gerekiyor.

Türkiye’nin resmi emisyon baz patikasında önceden “abartılı” bir hedef sunarak, daha sonra daha düşük değerlere ulaşması durumunda, “aktif hiç bir politika izlemeden yükümlülüklerini fazlasıyla yerine getirmiş” sayılacağı beklentisinin uluslararası arenada kabul görmeyeceği ve ciddiye alınmayacağı sıklıkla dile getirilmekte.

“Yenilenebilir enerjiye dayalı sürdürülebilir kalkınma” stratejisi 21. yüzyıl için artık bir iyi dilek temennisinin çok üzerine taşmış ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (Sustainable Development Goals – SDG) arasına yerleşmiş durumda. Türkiye, 19. yüzyılın buhar ve kimya sanayilerine dayalı Birinci Sanayi Devrimi’ni ve 1950 sonrasının montaj hattı teknolojisine dayalı otomotiv ve dayanıklı tüketim malları sanayi devrimlerini kaçırmış idi. Doğal kaynakları ve coğrafi bakımından olağanüstü avantajlara sahip olduğu konumuyla, 21. yüzyılın yenilenebilir enerjilere dayalı üçüncü sanayi devriminde Türkiye’nin bu fırsatı kaçırmaması gerektiğini düşünmekteyiz.

Diğer yandan, Türkiye’nin “resmi” “Katkı Payı Belgesi”ne başka bir açıdan yaklaşan ve alternatif olarak daha gerçekçi büyüme hedefleri ve emisyon baz patikasına dayalı bir analiz sunan bir çalışmayı ODTÜ’den Doç. Dr. Ebru Voyvoda ile birlikte hazırlamış idik. Doğal yaşama Koruma Vakfı (WWF) ve İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) adına hazırlanan, “Türkiye İçin Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri” başlıklı raporun sonuçlarını sizlerle kısaca paylaşmak arzusundayım.

(*) Türkiye’nin “resmi” Katkı payı belgesi için: http://www4.unfccc.int/submissions/INDC/Published%20 Documents/Turkey/1/The_INDC_of_TURKEY_v.15.19.30.pdf (**) İPM-WWF Raporu İçin: http://www.wwf.org.tr/basin_bultenleri/raporlar/?4600/ turkiye-icin-dusuk-karbonlu-kalkinma-yollari-ve-oncelikleri

İPM & Türkiye-WWF Raporu’nda, gerçekçi büyüme tahminleri uyarınca Türkiye’nin 2013 yılında 459 milyon

maarif

24

R E L I L F I R A A M U Y LE BO

AİI

ŞERİFSOY AİLESİ Işık Şerİfsoy ‘82

Ders deyince aklıma hemen seçmeliler geliyor. Daha önce Almanca veya Fransızca görmediğim için mecburi resim seçmiştim. Allah’ım, o bile çok zordu. Daha ikinci haftasında iki göz iki çeşme ağladığımı hatırlarım. Ama bütün sene en çok zihnimi rahatlatan, canım çalışmak istemeyince kaçtığım sığınağım olmuştu. İlk zamanlar sadece dersler değil ortam da çok farklı gelmişti bana. Kendimi çok yaşlı hissettiğimi hatırlıyorum ilk zamanlar. Ama sonra ne olduysa, belki de Erzurum’da yaşamadığım çocukluğun bir kısmını son sınıfta koridorlarda koşmaca oynayarak telafi ettiğim kesin.

Arkadaşlık kısmı enteresandı. Erzurum’dan daha önceki yıllarda nakil gelmiş birçok arkadaşım vardı farklı şubelerde. İlk zamanlar teneffüslerde hep onlarla vakit geçiriyordum. Kısa sürede sınıfta da alışmama yardımcı olan çok can dostlar edindim. O günleri düşününce aklıma gelenler arasında çok üşüdüğüm için bütün kış mantoyla oturmam ve doğal olarak sen nasıl Erzurumlusun diye takılmaları, lakabımın “sound of silence” olması, öğlenleri hiç alışkın olmadığım halde okulda y ada dışarda yemek yemem sayılabilir. Çok süratli geçen iki seneydi.

Şerifsoy Kardeşler - 1991

12 Kasım 1980, Lise 2. sınıftayım. Erzurum Anadolu Lisesi’nden nakil geliyorum.

Bir dersin ortasında (hangisi hiç hatırlamıyorum) 6 Fen A sınıfının kapısı açılıyor ve sevgili Orhan Hoca beni sınıfa tanıtıyor. Aniden arka sıralardan uzun boylu bir erkek öğrenci ayağa kalkıp bana yerini veriyor. İnanılmaz ama o öğrenci ilkokul 1’den ortaokul 1. sınıfın sonuna kadar sınıf arkadaşlığı yaptığım sevgili Cem Çakmak.

Heyecandan bayılmak üzereyken aniden define bulmuş gibi hissediyorum kendimi.

Sevgili Orhan Hoca hayatımı değiştirdi. Üniversite imtihanı için yapılan başvuruları tek tek kontrol etmese başvuru numaramı yanlış yazdığımı hiç bilemeyecek, sınava da giremeyecektim. Kimya hocamız Sevgili Şule Hanım hasta olduğumda revirde başımda beklemişti.

Fizik hocamız Sevgili Nursen Hanım bana bakınca, Erzurum’da bıraktığım annemin şefkati sanki beni sarıp sarmalardı. Kısacası ailemden uzaktaydım ama beni aile gibi kollayan bir başka yuvadaydım.

Kadıköy Anadolu Lisesi denince ilk hatıra bu bende.

Hala içim ürperir o sınıfa giriş anını hatırladıkça.

Okullar açılalı 2 ay olmuştu. Ailemin bir sonraki sene İstanbul’a taşınacağı kesinleşince ben hem üniversiteye hazırlık hem de yeni şehre, okula, ortama hazırlıkla uğraşmayayım diye önden gelmeyi kabul etmiş, farkına varmadan kendimi büyük bir maceraya atmıştım. İlk zamanlar çok zordu. Erzurum’da iyi bir öğrenci olmama rağmen burada tüm dersler çok farklıydı. Sanki seviyemden birkaç sınıf üste yazdırılmış gibiydim. Öyle ki, Erzurum’da girdiğim ilk sınavlarımın notları kabul bile edilmedi çünkü burada aldığım notları gören hocalar o notların bana ait olabileceğine inanamıyordu.

maarif

Öyle bir aile ki yıllar sonra bile sıcaklığı devam ediyor.

Bu kez mezunların bir araya geldiği bir toplantıda okul yıllarında pek de tanımadığım dönem arkadaşlarımla tanıştım, kaynaştım. Eminim birçoğu benim sadece iki sene bu okulda olduğumu bilmezler. Sanki hep onlarlaymışım gibidir ilişkiler.

10 26

Ayşe Şerİfsoy Sokullu ‘86

olanaklarıdır. Bir yabancı dile yelken açmanın sadece gramer olmadığını, her insan ilişkisinde ayrı bir dil olduğunu, gerek kitaplarda gerek sohbetlerde satır aralarını nasıl anlayacağımı ondan öğrendim. Atagün Hoca’nın tehditkâr zannettiğimiz bakışlarına rağmen çok sevildiğimizi her zaman bilerek matematik öğrenirken, hayatın satranç oyununun provalarını yapıyorduk. Asiye Hocam, Gülgün Hocam, Öcal Hocam, Emel Hocam, Necla Hocam, Selda Hocam, Dicle Hocam ve daha pek çoklarını sevgiyle, saygıyla, bir kısmını maalesef rahmetle anıyorum.

Lise yıllarında benim için çok özel bir deneyim sevgili

Şerifsoy Kardeşler - 2015

okul koromuz sayesinde yaşandı. Polonya’da bir festivale

Özetle Kadıköy Anadolu benim için yeni bir aile, her

okul korosu ve orkestrasını otobüsle, 1985 yılı şartlarında

yaşta çocuk olmanın keyfi ve geleceğe güven demek.

ailelerimizi ikna ederek götürmek Kadıköy Anadolu Lisesi’nin yarattığı güvenin sonucudur. Dostluğu, güveni,

Benim Kadıköy Anadolu Lisesi maceram orta 2. sınıfta

sevgiyi pekiştirdiğimiz, dünya vatandaşlığı yolunda

başladı. Ailece Erzurum’dan İstanbul’a taşınmamız

adımlar attığımız bir deneyimdir benim gözümde.

sebebiyle Erzurum Anadolu Lisesi’nden nakil oldum.

Lise sonrası tıp fakültesine gittiğimde Kadıköy Anadolu

Ablam bizden 1 yıl önce gelerek lise 2’den katılmıştı okula,

mezunu olmak daha da önem kazandı benim için.

Yürüyerek gidip geldiğim, öğle teneffüsünde eve dönüp

Eğitim kalitesinin yanı sıra her kalıba uyabilen, ortama

yemek yedikten sonra tekrar okula dönülen bir düzenden

göre kendini yenileyebilen ve geliştirebilen insanlar

İstanbul rutinine geçmek , otobüsler, evden taşınan sefer

yetiştirmeyi başarır okulumuz. Halen bazen hastalarımın

tasları, öğlen dışarda yenen yemekler başlangıçta oldukça

anne babalarının birer ‘Martı’ olduğunu öğrendiğimde

stresliydi. Eski okuluma göre devasa olan binanın

ya da elime doğan miniklerden biri büyüyüp Teog’da

zihnimdeki imajı ve kayıt işlemleri tamamlanınca dersin

okulumu kazandığında içim kıpır kıpır oluyor.

orta yerinde sınıfa ilk girişim unutulmazdır benim için.

Birkaç günlük acemilik ve sonra hep ordaymışım gibi

Ben ablamla aynı anda 1 yıl, Zeynep ile 3 yıl okulda

sarıp sarmalanmışlık hissi...

bulundum. Kardeşimle eş zamanlı okuyamadık. Aynı havayı solumuş olmakla beraber şüphesiz çok farklı

Kadıköy Anadolu benim için C sınıfıdır en başta,

deneyimlerimiz ve izlenimlerimiz olmuştur. Emin

dönem arkadaşlarım beni anlayacak okurken. Yıldız

olduğum hepimizin Kadıköy Anadolu Lisesi mezunu

Can Hoca ile yapılmış bir İngilizce dersinin sonsuz

olmaktan gurur duyduğumuz. Her şey için teşekkürler.

11 27

maarif

R E L I L F I R A A M U Y LE BO

AİI

Selda Şerİfsoy Çakar ‘91 Avukat bir baba ve öğretmen bir annenin adil tutumuyla,

Aile boyu Kadıköy Anadolu Liseli olmak…

çizgiyi yakaladım. Asıl hikâye bundan sonra başlıyordu benim için. İsmiyle müsemma “Anadolu”nun tüm zenginliğini taşıyan, çok farklı bir eğitim ortamıydı “Kadıköy Anadolu Lisesi”. Yılda 600 mezun veren ve her çocuğuyla yeterince ilgilenemese bile yönetimler üstü bir birikimin, okulda bir araya gelen insanların inandığı değerlerle örülen müthiş bir lisan vardı ortamında…

Mizah! Birbirini hiç tanımayan iki mezunun, birkaç dakika içinde kim olduklarını çözmesini sağlayan ortak bir dil. “Sadece bu topraklarda yetişir” diyebileceğimiz • İlk foto da matematik öğretmeni Atagün Kılınç var. Hepimizi vezir eden O’ dur. Yıllarca sınıf öğretmenimiz oldu. Fenerbahçe kaybettiğinde ya da ödev yapmamışsak kızar, köpürür sonra kıyamaz bizimle top oynardı.

kendine has, hafif buruk, bir o kadar da umutlu ve inançlı,

Sosyal demokrat bir ailenin üç kızının üçüncüsü

Bu lisan, tüm yabancı dillerden çok daha mühim bir

olduğunuzda, 12 yaşınızda “ben farklı bir şey yapmak

kazançtır benim için. Neşeyi ikiye katlarken, “bitti”

istiyorum”

denilebilecek her noktada, bana hayata tutunma gücü

demeniz

zorlaşıyor.

Grubun

her yaşta genç bir lisan.

çizgisini

tutturmak daha önemli bir “başarı” halini alıyor…

verdi, öyle de devam edecek…

• Mezun olacağımız yıl her Cuma öğleden sonra okuldan kaçardık.

maarif

10 28

r e l i l f i r a a m e IS t TÜRK TELEKOM’DA MAARİFLİLER Serkan Fergan ‘88

serkan.fergan@turktelekom.com.tr

Okul hayatınızdan bahseder misiniz? Okulumuzda aldığınız eğitimin iş hayatınıza nasıl bir etkisi olmuştur?

Kadıköy Anadolu Lisesi hayatın en keyifli yıllarıydı belki de. İş hayatı kadar hayatın kendisine hazırlayan bir ortamdı. Şirkette, sizin gibi Maarif Koleji’nden mezun olmuş pek çok arkadaşınızın bulunduğunu görüyoruz. Bir kimliŞirkette, sizin gibi Maarif Koleji’nden mezun olmuş pek çok arkadaşınızın bulunduğunu görüyoruz. Bir kimlik olarak Maarifli olmak size ne ifade ediyor?

“Hamili kart yakınımdır”.

Maarifli olmak iş yaşamına nasıl yansıyor? Çok sayıda okul arkadaşınız var etrafınızda. Onlarla iletişiminiz nasıl? Ortak kökene sahip olmak profesyonel iş yaşamını nasıl etkiliyor? İlk andan ortak bir geçmişi, güveni ve yakın iletişimi sağlayan bir katalizör gibi Maarifli olmak; birbirinizin yetkinliği hakkında baştan hissedilen bir güven sağlıyor ortak kökenimiz.

Bize kendinizden, şirket içindeki görevinizden bahseder misiniz? Profesyonel iş hayatı nasıl başladı, buraya nasıl geldiniz?

Türk Telekom Grubu’nda IT içerisinde Çevik Uygulama Geliştirme Metodolojileri ile Çalışan Takımlardan Sorumlu Direktör olarak görev yapıyorum. İş hayatı üniversite

Tekrar okula dönseniz yapmak isteyeceğiniz ilk şey ne olurdu?

Toprak sahayı ve öğlen aralarının kıdeme bağlı izinle oynanan “Baba Pota”’yı tekrar kullanıma açmak.

sıralarında AIESEC stajları ile İtalya, Kanada ve ardından Pamukbank serüveni ile başladı. Uzun süre bankalarda devam eden kariyer şimdi Telekom ile devam ediyor.

Ahmet Akan ‘90

ahmet.akan@turktelekom.com.tr

ekibinde Mobil Regülasyon Uyum Müdürü olarak çalışıyorum. 13 sene Turkcell’de çalıştıktan sonra son 5 yıldır Türk Telekom Grubu’ndayım.

Okul hayatınızdan bahseder misiniz? Okulumuzda aldığınız eğitimin iş hayatınıza nasıl bir etkisi olmuştur?

Kadıköy Anadolu Lisesi’ne girebilmeyi çok istediğimi, bunun için elimden geleni yaptığımı ve sınav sonuçları açıklandığında da çok mutlu olduğumu hatırlıyorum. Özellikle İngilizce öğrenmeyi ve ilk tercihim olan bu okulda okumayı çok istiyordum. Türkiye’nin her köşesinden başarılı arkadaşlarla bir araya gelmiş olmamız ders ve okul ortamında muhteşem bir renklilik oluşturuyordu. Mezun olduktan sonra çalışma hayatımda bu renklilik ve çok yönlülüğün faydalarını defalarca gördüm.

Bize kendinizden, şirket içindeki görevinizden bahseder misiniz? Profesyonel iş hayatı nasıl başladı, buraya nasıl geldiniz?

Türk Telekom Grubu Mobil tarafta (Avea) Teknoloji

29

maarif

r e l i l f i r a a m IS te Katalizör etkisi görüyor. Hangi olaya karşı nasıl bakacağını az çok tahmin edebiliyorsunuz. Aynı sıralarda oturup aynı öğretmenlerden ders dinlemiş olmak iletişimde ve karşılıklı anlayışta sanki sürekli pozitif bir etki oluşturuyor.

Şirkette, sizin gibi Maarif Koleji’nden mezun olmuş pek çok arkadaşınızın bulunduğunu görüyoruz. Bir kimlik olarak Maarifli olmak size ne ifade ediyor?

Okulda yaşadıklarınızın ortak olduğunu düşünerek bir sempati ile başlıyorsunuz. Anılarınızı paylaşmak, karşınızdakinin anılarını dinlemek istiyorsunuz.

Tekrar okula dönseniz yapmak isteyeceğiniz ilk şey ne olurdu?

Tüm arkadaş ve öğretmenlerime sıkı sıkı sarılarak onları ne kadar sevdiğimi ve benim için ne kadar değerli olduklarını hissettirmek isterdim.

Maarifli olmak iş yaşamına nasıl yansıyor? Çok sayıda okul arkadaşınız var etrafınızda. Onlarla iletişiminiz nasıl? Ortak kökene sahip olmak profesyonel iş yaşamını nasıl etkiliyor?

Cenk Sezgin ‘93

cenk.sezgin@turktelekom.com.tr

derslerdeki karamboller diğer hatıralar. Özellikle öğrenci kalitesi ve çeşitliliği, insanları ve gerçek hayatı tanıma konusunda çok etkiliydi. Mezun olduktan sonra da iş hayatında tanıdığım Maarifli sayısı da hayli fazla. Şirkette, sizin gibi Maarif Koleji’nden mezun olmuş pek çok arkadaşınızın bulunduğunu görüyoruz. Bir kimlik olarak Maarifli olmak size ne ifade ediyor?

Bize kendinizden, şirket içindeki görevinizden bahseder

Köylümü görmüş gibi oluyorum, direk transa geçiyoruz.

misiniz? Profesyonel iş hayatı nasıl başladı, buraya

Eşimle üniversitede tanıştık. Tanışmamızdan 6 ay sonra

nasıl geldiniz?

onun da Maarifli olduğunu öğrendim ve olaylar gelişti ☺

Türk Telekom Grubu’nda Kurumsal ve Bireysel Servisler Direktörü olarak görev yapıyorum. KAL’dan sonra İTÜ

Maarifli olmak iş yaşamına nasıl yansıyor? Çok sayıda

Elektronik Haberleşme’de başlayan lisans öğrenimim

okul arkadaşınız var etrafınızda. Onlarla iletişiminiz

aynı bölümde, yüksek lisans ve doktora ile devam etti.

nasıl? Ortak kökene sahip olmak profesyonel iş

Yüksek lisans sırasında çalışma hayatına atıldım. 16

yaşamını nasıl etkiliyor?

yıldır telekomünikasyon sektöründeyim.

Maarifli olmak bir ayrıcalık, mezun olup iş hayatında Maariflilerle karşılaşınca bunu daha iyi anladım.

Okul hayatınızdan bahseder misiniz? Okulumuzda aldığınız eğitimin iş hayatınıza nasıl bir etkisi olmuştur?

Tekrar okula dönseniz yapmak isteyeceğiniz ilk şey ne

Hazırlıkta sınıfa ilk girişimizde bize abiler daha dün

olurdu?

annemizi söylemişlerdi. Ormanlama, öğlen maçları, boş

Büyük asfalt sahada maç…

maarif

10 30

Yiğit Onur Uralcan ‘99

yigitonur.uralcan@turktelekom.com.tr

saatlerce bıkıp usanmadan anlattı, o zaman sıkıcı gibi gelse de, yıllar geçtikçe ne kadar önemli olduğunu iş/ özel hayatınızda yaşadıklarınızla tecrübe etme şansını buluyorsunuz. Şirkette, sizin gibi Maarif Koleji’nden mezun olmuş pek çok arkadaşınızın bulunduğunu görüyoruz. Bir kimlik olarak Maarifli olmak size ne ifade ediyor?

Maarifli biriyle iletişime geçmek her zaman çok kolay Bize kendinizden, şirket içindeki görevinizden bahseder

oluyor. Okulda geçen o kadar zaman sonunda sanırım

misiniz? Profesyonel iş hayatı nasıl başladı, buraya

hepimizin ortak bir dili oluyor ve o dili konuşabildiğin

nasıl geldiniz?

insanları yanında görmek hem güven veriyor hem de

TTG bünyesinde Teknoloji Genel Müdür Yardımcılığı,

mutlu ediyor.

altında IT Sales BRM pozisyonunda çalışmaktayım. Satış ekiplerinden gelen proje taleplerinin olgunlaştırılması,

Maarifli olmak iş yaşamına nasıl yansıyor? Çok sayıda

bütçelendirilmesi ve önceliklendirilmesi konularından

okul arkadaşınız var etrafınızda. Onlarla iletişiminiz

sorumluyum. 9,5 sene önce Avea’da yazılımcı olarak

nasıl? Ortak kökene sahip olmak profesyonel iş

başladığım iş hayatına, sonrasında iş analisti, Agile ekip

yaşamını nasıl etkiliyor?

ürün sahibi olarak devam ettim.

Çok sayıda Maarifli ile çalışma fırsatım oldu, zamanla farklı yerlere gitseler de iletişimimizi hiç koparmadık,

Okul hayatınızdan bahseder misiniz? Okulumuzda

ne zaman görüşme fırsatı bulsak her zaman abi-kardeş

aldığınız eğitimin iş hayatınıza nasıl bir etkisi olmuştur?

muhabbeti içerisinde kaldık.

İlk defa 8 sene eğitim bizim dönemle başladı, okula girerken bundan haberimiz yoktu, sonra hazırlık sınıfının

Tekrar okula dönseniz yapmak isteyeceğiniz ilk şey ne

sonuna doğru ikinci sene de hazırlık okuyacağımızı

olurdu?

öğrendik (böylece ülkede her zaman karşılaştığımız

8 sene boyunca çok az gün okula giderken ayaklarım

anlık değişikliklerle erken yaşta tanıştık). 3 sene yatılı

geri gitti. Şimdi sabahları Kadıköy’de okula giden

olarak okudum ve hayatımın her anında olduğu gibi

Maariflileri gördükçe onlara özeniyorum. Hatta okulu

iş hayatında da çok faydasını gördüm. Çok küçük

kırıp da öğleden sonra okula döndüğümüz birçok gün

yaşta farklı yerlerden gelen arkadaşlarla ortak bir hayat

olmuştu. Hangi üniversiteye gidilirse gidilsin, kiminle

sürmenin, aileden uzak sorumluluk almanın çok büyük

tanışılırsa tanışılsın, hiçbiri Maarif ’in ve Maariflerinin

bir tecrübe olduğunu düşünüyorum. Hocalarımız bize

yerini doldurmamıştır. Okula dönünce ilk yapacağım

derslerin yanında, düzgün/doğru insan olmanın önemini

derse girip ekiple muhabbete başlamak olurdu.

11 31

maarif

r e l i l f i r a a m IS te İlke Özün ‘02

ilkeozun@gmail.com

gücünü, sanatseverliği, empati kurabilmeyi hep o yıllarda bir arada ve birbirimizden öğrendik. Şirkette, sizin gibi Maarif Koleji’nden mezun olmuş pek çok arkadaşınızın bulunduğunu görüyoruz. Bir kimlik olarak Maarifli olmak size ne ifade ediyor?

Türkiye’de bireylere kimlik ve karakter kazandıran ve mezun olunan üniversiteden bile daha ön plana geçebilen liselerin sayısı oldukça az. Bizim okulumuz da bu okullardan biri ve mezunları olarak sahip olduğumuz ortak özellikler de bizi her yerde avantajlı ve ayrıcalıklı kılmayı sürdürüyor. Tanıdığım bütün Maarifliler içten, güven veren, bilinçli, anlayışlı, işini ve dostlarını sahiplenen, uzlaşmacı kişiler.

Bize kendinizden, şirket içindeki görevinizden bahseder misiniz? Profesyonel iş hayatı nasıl başladı, buraya nasıl geldiniz?

Liseden sonra 2006 yılında Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Mezuniyetimin ardından proje finansmanı, birleşmeler ve devralmalar ve sermaye piyasası hukuku alanlarında uzmanlaşmış olan Eryürekli&Fidan Hukuk Bürosu’nda avukatlık stajıma başladım. Stajımı tamamladıktan sonra, üç seneye yakın bir süre çeşitli sektörlerden uluslararası firmalara özellikle birleşme ve devralmalar, sözleşmeler hukuku ve havacılık hukuku alanlarında hukuki danışmanlık hizmeti veren Serap Zuvin Hukuk Bürosu’nda avukat olarak çalıştım. 2011 yılında Türk Telekom Grubu şirketlerinden biri olan Avea’da yönetim kurulu avukatı olarak görev aldım. Şu anda da Avea’da kıdemli avukat pozisyonunda yönetim kurulu üyelerimize, üst düzey yöneticilerimize ve idari birimlerimize ticaret hukuku ve kurumsal yönetim alanlarında danışmanlık hizmeti sunuyorum. Aynı zamanda Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Ekonomi Hukuku alanında yüksek lisans eğitimimi sürdürüyorum.

Maarifli olmak iş yaşamına nasıl yansıyor? Çok sayıda okul arkadaşınız var etrafınızda. Onlarla iletişiminiz nasıl? Ortak kökene sahip olmak profesyonel iş yaşamını nasıl etkiliyor?

Maarif mezunlarının başarılarından her Maarifli gibi ben de gurur duyuyorum. Mezunlarımızın sayısı fazla, çalışma alanları çok çeşitli ve çoğu da önemli şirketlerde çalışmalarına başarıyla devam ediyorlar ya da kendi işlerini kuruyorlar. İş hayatına nerede devam edersek edelim hep karşımıza aynı dili konuştuğumuz, ortak bir geçmişe sahip olduğumuz kişilerin çıkması oldukça motive edici ve güven verici bir deneyim. Maarifliler olarak ortak anılara, ortak zevklere ve ortak bir espri anlayışına sahip diğer Maariflilerle tanıştığımızda sanki lise yıllarından beri arkadaşmışız gibi samimi ilişkiler kurabiliyoruz. Bu sayede lisedeyken aynı sınıflarda okumadığım arkadaşlarımla da iş yaşamında çok yakın dostluklar kurdum. Aynı şekilde lisedeki yakın arkadaşlarımı uzun yıllar sonra tekrar gördüğümde de zamanın aramıza hiç girmediğini anlıyorum.

Okul hayatınızdan bahseder misiniz? Okulumuzda aldığınız eğitimin iş hayatınıza nasıl bir etkisi olmuştur? Çoğu Maarifli gibi lise yılları da benim için kalıcı dostluklar kurduğum çok özel yıllardı. Lisede edindiğimiz deneyimler bizi hem üniversiteye hem iş hayatına hem de hayata hazırladı. Gelişmiş bir sorumluluk bilincini, başarılı insan ilişkileri kurmayı, takım çalışmasını, bireyselliği, sosyalliği, özgün olmayı, etkin iletişimi, özgüveni, mücadeleciliği, paylaşımın

maarif

Tekrar okula dönseniz yapmak isteyeceğiniz ilk şey ne olurdu?

Sanırım okulda gezilmedik bir yer bırakmak istemezdim. İlk olarak şimdiki öğrencilerin arasına karışıp nelerin değişmediğini gözlemlemek isterdim. Belki imkânsız olsa da kendi mezun olduğum dönemle birlikte okulda bir gün geçirmek de benim için çok anlamlı olurdu.

32

Sinan Fenercioğlu ’02

sinan.fenercioglu@turktelekom.com.tr

sağlam lisan bilgisi (hem yerli hem yabancı), sorgulama yeteneği, kendine güven, dünyaya ve yeni fikirlere açıklık gibi şeylerin bizi ayrıştırdığını düşünüyorum. Bunlar, hayatımızın her alanını olduğu gibi, iş hayatımızı da etkilemiştir. Şirkette, sizin gibi Maarif Koleji’nden mezun olmuş pek çok arkadaşınızın bulunduğunu görüyoruz. Bir kimlik olarak Maarifli olmak size ne ifade ediyor?

Maarifli olmak muhakkak ki bir ölçüde prestijli olmayı yanında getiriyordur. Marka olmuş diğer başka okullar gibi bizim için de bu yadsınamaz bir gerçek. Biz büyük ve –zamanla fark ettiğim kadarıyla- hayata aynı değilse bile benzer açılardan bakan üyelerden oluşan bir ağın parçasıyız. Okulumuzun insani gelişmişlik açısından ülkenin en ileri ilçelerinden birinde bulunmasının ve hepimizin belli aşamalardan geçerek o kapıdan içeri girmiş olmasının da bunda etkisi var. Bunun yanı sıra Maarifli denilince aklıma esprili, eğlenceli, entelektüel, çalışkan, mücadeleci ve zeki insanlar topluluğu geliyor. Şu ana kadar da bu görüşümü sarsacak sayıda istisna ile karşılaşmadım.

Bize kendinizden, şirket içindeki görevinizden bahseder misiniz? Profesyonel iş hayatı nasıl başladı, buraya nasıl geldiniz?

1983 Kadıköy doğumluyum. 2002 yılında KAL’dan mezun oldum. Üniversite hayatım Marmara Üniversitesi ve Bilgi Üniversitesi’nde geçti. Türk Telekom Grubu’ndaki iş hayatıma 2008 yılında grubun mobil kolu olan Avea’da başladım. Dört buçuk yıl kadar Uluslararası Dolaşım ve Servisler bölümünde çalıştım.

Görev alanımız yabancı operatör abonelerinin bizim şebekemizde ve bizim abonelerimizin de yabancı operatör şebekelerinde hizmet alımlarının, hem aboneler hem şirket için maksimum fayda ile sağlanmasıydı.

Yabancı GSM operatörleri ve içerideki çeşitli partiler ile koordinasyon içerisinde yürütülmesi gereken ticari ve operasyonel süreçlerin sahibiydik. 2013 yılında ise Türk Telekom Toptan Müşteri İş Birimi’nde Satış Yöneticisi olarak grubun başka bir alanına geçtim. Buradaki sorumluluğumuz ise, genel anlamıyla, yerli ve yabancı sabit ve mobil telekom operatörlerine, Türk Telekom Grubu’nun sahip olduğu geniş altyapı ağı üzerinden, ticari ve regülatif önceliklerimiz çerçevesinde çeşitli hizmetlerin sunulması.

Maarifli olmak iş yaşamına nasıl yansıyor? Çok sayıda okul arkadaşınız var etrafınızda. Onlarla iletişiminiz nasıl? Ortak kökene sahip olmak profesyonel iş yaşamını nasıl etkiliyor? İş yaşamında (veya öncesinde üniversite ortamında) aynı alt kültürde yetiştiğin insanların etrafında bulunması bir ayrıcalıktır. Sadece birbirinizin anladığı deyişler ve şakalarla iletişim kurmanın bile kendine has bir keyfi var. İş ortamı belli bir resmiyet getiriyor olmakla beraber masanın karşı tarafında ya da sizin tarafınızda oturan insanların da martı olduğunu bilmenin getirdiği rahatlığı göz ardı edemeyiz. Sonuçta hüviyetiniz aynı, ki bu bence yerine göre başka şeylerin önüne geçebilecek bir hüviyet.

Okul hayatınızdan bahseder misiniz? Okulumuzda aldığınız eğitimin iş hayatınıza nasıl bir etkisi olmuştur?

Okulda geçirilen sürede edindiğimiz yetenekler ve bize kazandırılan görüşler, KAL’dan mezun olan pek çok insan gibi, beni de şekillendirmiştir. İnişli çıkışlı dönemlerim de kesinlikle olmakla beraber, genel anlamda iyi bir öğrenciydim. Her şeyden önemlisi bugün de devam eden dostluk ortamının içindeydim. Geriye dönüp baktığımda bunu -diğer pek çok şeyin yanında- en büyük kazancım olarak görüyorum. Bunun yanı sıra okulda kazandığımız

Tekrar okula dönseniz yapmak isteyeceğiniz ilk şey ne olurdu?

Okula tekrar öğrenci olarak döneceksem, muhtemelen yapacağım ilk şey iyi arkadaşlar edinmek olurdu. Mezunu olarak döneceksem -ki Talaş günlerinde dönmeye çalışıyoruz mümkün mertebe- muhtemelen tören alanının üst tarafındaki ağaçlı yolda takılmak olurdu.

Talaş günü haricinde eski konferans salonumuzda tiyatro oyunu izlemeye de gelebilirim tabi ki.

33

maarif

MOBİLİTE / MESLEKİ HAREKETLİLİK Örneğin Almanya’da 2030 yılında her 100 çalışandan 50’sinin 65 yaş ve üzeri olması beklenmektedir. Bugün bu oran %34’tür. ABD ise 2030 yılına kadar insan gücünün yerini alacak teknolojik bir gelişme yaşanmadığı takdirde çalışan sayısına 26 milyon kişi eklemelidir ki geçtiğimiz 20 yıllık ekonomi büyümesinin ortalamasını karşılayabilsin.

Batı Avrupa’da bu rakam 46 milyon çalışan ihtiyacına yükselmektedir. Diğer tarafta gelişmekte olan ülkelerde ise nüfus artarken, ihtiyaç duyulan becerilere uygun insan kaynağının bulunmasında sıkıntı yaşanmakta, işsizlik artmaktadır (Üniversite mezunlarının %10-20 kadarı ancak uluslararası standartlarda iş bulabilmektedirler).

İK ekibi olarak yaptığımız işe alım görüşmelerinde öğrenmek istediğimiz önemli konulardan birisi, şirketimizle ilgili adayların algısıdır. Şirketimizdeki pozisyonla ilgilenmelerinin ardındaki motivasyonu öğrenmek isteriz. “Danone’de çalışmanın size neler katacağını düşünüyorsunuz?” diye sorduğumuzda özellikle genç arkadaşlarımızdan en sık duyduğumuz yanıt “En kısa zaman içinde yurtdışında kariyerime devam etmeyi hedefliyorum. Bu nedenle Danone’nin 4 iş kolunda faaliyet göstermesi ve global bir şirket olmasının kariyer hedefime beni daha hızlı taşıyacağını düşünüyorum” şeklinde oluyor.

“En kısa zaman”ın netleştirilmesi çok kritik çünkü başlanan pozisyonda katma değer yaratılmadan önce şirketten uluslararası hareketlilik beklentisi gerçekçi olmayabilir.

Elbette 21. yüzyılda bizi bekleyen insan kaynağı sıkıntısına çözüm bulmanın kolay bir yolu yok. Yine de artan yetenek hareketliliğinin çözümün bir parçasını oluşturacağı kesindir.

Ve bu çözüm hem yeteneği alan (büyük olasılıkla gelişmiş ülkeler) hem de gönderen ülkeler için fayda sağlayacaktır.

Kendi ülkelerine geri getirecekleri maddi kazanç bir tarafa, ülkelerine geri dönen çalışanlar yurtdışında geliştirdikleri beceri, tecrübe ve yaklaşımın faydasını tüm kariyerleri boyunca göreceklerdir. Buna ek olarak kendi ülkelerine edindikleri becerileri, yatırımı ve öğrendikleri teknolojiyi de yansıtacaklardır.

Yetenek hareketliliği pek çok ülke tarafından da tespit edilen beceri eksikliğinin giderilmesi için etkin bir çözüm olarak görülmektedir. Dünya Ekonomik Forumu’nun öngörüsüne göre önümüzdeki 15 yıl içinde Amerika ve Japonya gibi bazı ülkeler pek çok sektörde ciddi yetenek açığıyla karşı karşıya kalacaklardır. Hatta ülkeden bağımsız olarak sağlık, eğitim, IT ve hizmet gibi bazı sektörlerin yetenek sıkıntısına daha ciddi ölçüde girmeleri beklenmektedir.

Brezilya, İsveç ve İtalya gibi diğer ülkelerin ise bu tip bir sıkıntıyla karşılaşmaları orta vadede beklenmemektedir.

Kariyerinde ülkeler arası hareketliliğe açık olan KAL camiasıyla aşağıdaki araştırma sonuçlarını paylaşmak isterim; Global ekonomi, Orta Çağ’dan bu yana görülmeyen bir demografik sarsıntıya hazırlanmalı çünkü veriler pek çok gelişmiş ekonomide çalışan nüfusu çarpıcı şekilde azalacağını bize gösteriyor. Çok sayıda şirket büyümesine rağmen, karlılığını ve büyümesini sürdürecek çalışan kaynağını kendi piyasasında bulamaz hale gelecek.

2050 yılına kadar, tarihte ilk defa 60 yaş ve üstü nüfus, genç nüfusun (15 yaş ve altı) üstüne çıkacak. Bu durumda insan kaynağı sermayesi, finansal sermayeden daha fazla geleceğin garantisi olarak görülecek. Bu konuyu elbette tek başına hükümetlerin çözmesi beklenemez; eğitim camiası, iş çevresi, kamu veya kamu dışı tüm taraflar bir araya gelip, yeni çalışma ortamı yaratmaları, işgücü eksiğini kapatacak ve gelişmiş/gelişmekte olan ekonomilerin ihtiyaçlarını dengeye oturtacak çözüm modelleri üretmeleri gerekmektedir.

maarif

Aslında sınır ötesi hareketliliği destekleyen çalışma politikaları sayesinde yetenek sıkıntıları yönetilebilir, yetenek göçü kontrol altına alınabilir ve hatta ekonomik büyüme desteklenebilir.

BCG (Boston Consultancy Group) tarafından 15 yıl içinde hangi iş alanlarında yetenek açığı olacağına dair hazırlanan tablodan hem okuyacakları lisans bölümüne karar sürecinde olan KAL öğrencilerine hem de kariyerinde yurtdışı hareketlilik planlayan KAL camiasına mesaj çıkartabiliriz.

34

Burçin Şengün ‘90

burcin.sengun@danone.com.tr

Türkiye özelinde incelersek; yapı sektöründe yetenek sıkıntısının söz konusu olmadığını ve 15 yıl içinde de aynı doygunluğun devam edeceğini söyleyebiliriz. Bunun yanında her daim yeteneğe ihtiyaç olan Üretim, Tedarik Zinciri, Satış & Pazarlama, Sağlık Hizmetleri, Kamu Yönetimi ve Eğitim alanlarında ise bu ihtiyacın ileriki yıllarda daha da belirgin hale geleceğini bekleyebiliriz.

Diğer ülkelere baktığımızda ise gördüğümüz resimde; ülke dışından gelecek yeteneklere kapıları daha açık olan ülkelerden Kanada’da daha çok Bilgi Sistemleri ve Eğitim, Amerika’da Üretim dışında kalan tüm alanlarda, Almanya’da ise Sağlık Hizmetleri’nde daha fazla kariyer fırsatı yakalanabileceğinin sinyallerini almak mümkün.

Kariyerinde yurtdışı hareketlilik planlayan KAL camiası için birkaç önerimi aşağıda sıralıyorum; • Mevcut şirketinizde yarattığınız bir

başarı ayak izinizin olması (tercihen 2 yıllık) son derece önemlidir, yurtdışındaki görev sürenizin dolması veya sizin ülkeye geri dönme arzunuzun olması durumunda şirket kayıtlarında olumlu veriler yer almalı.

• Mutlaka expat olmayı beklememenizi öneririm, varsa kısa süreli proje bazlı uluslararası görevlendirmeler veya aynı grup şirketine bağlı ülkelerarası değişim programları (swap) da vizyon açıcı ve sonraki kariyer adımlarınızı şekillendirici çok değerli deneyimler kazandırabilir.

• Yurtdışı kariyer fırsatı için herkesin önceliklendirdiği Amerika veya Batı Avrupa şehirleriyle sınırlı kalmamanızı öneririm, zira bu bölgelerin taliplerinin çok olması nedeniyle önünüze çıkacak fırsatlar daha kısıtlıyken, Asya, Afrika veya Orta Doğu bölgelerindeki gelişmekte olan pazarlarda çok farklı tecrübeler edinebilir, üstelik Türk olduğunuz için önceliklendirilebilirsiniz (Örneğin; yukarıdaki tabloda Japonya’da önümüzdeki 10 yıl içinde beklenen insan kaynağı açığına dikkatinizi çekerim).

35

Kadıköy Anadolu Lisesi 1990 mezunu olan Burçin Şengün, Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünün ardından 1994-1999 yılları arasında Osmanlı Bankası’nda, 1999-2003 yılları arasında da Sabancı Holding’de çeşitli İnsan Kaynakları rolleri üstlendikten sonra Ağustos 2003’te Danone Grubu bünyesine katılmıştır. Önce İçecek Grubu’nda (Hayat Su) İnsan Kaynakları Direktörlüğü yapmış olan Burçin Şengün, Haziran 2012’de Taze Sütlü Ürünler Grubu’na geçmiştir. Burçin Şengün halen Danone Türkiye İnsan Kaynakları Direktörlüğü görevini yürütmektedir.

maarif

M E D N U G

TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASINDA DEĞİŞİM İHTİYACI

Türkiye Cumhuriyeti’nin 64. Hükümeti göreve başladı.

olmasına rağmen, Batı kültürüne yakın, laik bir

Hükümet’in izleyeceği politikalar hakkında fikirler de

uyuşmazlığında daima denge gözeten bir anlayışla

Göreve başlamasıyla birlikte birçok konuda yeni

toplum modeline dayalı ve Türkiye’nin Arap-İsrail

ileri sürülmeye başlandı. Türkiye, özellikle dış politika

ilişkilerini olabildiğince özenle yürüttüğü bir ülke. Mısır

alanında son yıllarda giderek düşüş gösteren bir grafik

ise Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin en çok dikkate alması,

izlediği için bu alandaki beklentiler doğal olarak

ilişkilerini daima dengeli biçimde sürdürmesi gereken bir

dikkatleri çekiyor. Nereden bakılırsa bakılsın, mevcut

ülke. Mısır aynı zamanda Afrika kıtasının politikalarında

iktidarın onüç yıllık uygulamaları içinde dış politikada,

da söz sahibi olan ve tüm Afrika ülkeleri tarafından

özellikle de son beş yılda varılan noktada, başarılı bir

görüşleri dikkate alınan bir aktör. Mısır’la ilişkilerimizin

sonuca ulaşılamadığı görülüyor.

olumsuz seyri Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi adaylığı için Afrika kıtasından yeterince destek

Türkiye, Ortadoğu bölgesinde iddialı bir dış politika

görememesinin de başlıca nedeni oldu.

izleme hedefi güdüyordu. Çok değil, daha yedi yıl kadar

önce, 2008 yılında, Türkiye-Filistin meselesinin çözümü

Bu listeyi uzatmak mümkün, zira sadece Ortadoğu’da

ile İsrail arasında bir tür arabuluculuk yapar biçimde

Kafkasya’da, Balkanlar’da, Avrupa Birliği ile olan

için önemli bir kolaylaştırıcı rolüne soyunmuş, Suriye

değil, başka coğrafyalarda da sorunlarla karşı karşıyayız.

bir dizi toplantıya Istanbul’da ev sahipliği yapmıştı.

ilişkilerde de tıkanıklıklar mevcut. Hal böyle olunca, dış

Bugün Ortadoğu’ya baktığımızda, Suriye, İsrail, Mısır,

politikanın bu şekilde önünü kapatan nedir diye merak

Libya ve Yemen’de Büyükelçi bulunduramıyoruz. Bu

edilmemesi mümkün değil.

da Ortadoğu’daki iddialı dış politikamızın giderek etkisizleştiğini gösteriyor.

Son yılların en önemli sıkıntılarından biri Türkiye’de

Doğu Akdeniz Türkiye’nin komşu coğrafyaları açısından

yakından ilişkilendirildiği bir dönemin daha önce hiç

dış politika ile iç politikanın birbiriyle bu kadar

en önemli bölgelerden biridir. Bu bölgede Suriye, İsrail

yaşanmamış olmasıdır. Dış politika, iç politika için bir

ve Mısır ile diplomatik ilişkilerimizin, üstelik üçüyle

malzeme ve araç olarak kullanılmaya başlanmış, bu da

birlikte aynı anda kötü olması herhalde ilk kez görülüyor.

dış politikanın tamamen iç kamuoyuna mesaj vermek

Bu da Türkiye’nin dış politikasında önemli bir gedik

amacıyla sürdürülmesi sonucunu doğurmuştur. İsrail ile

oluşturuyor.

ilişkilerin bozulması bundandır, zira Gazze ve Filistin

davasına sahip çıkmak kitleleri dini duygular etrafında

Suriye sınır komşumuz. İsrail, bir Ortadoğu devleti

maarif

buluşturmak için en önemli fırsatı oluşturmaktadır.

36

Ünal Çeviköz ’70

ucevikoz@hotmail.com

Mısır’la ilişkiler bozuktur, zira Mısır’da

ve huzurun sağlanmasında kalıcı adımlar

kendisi

huzurun eksikliği ise Türkiye’nin sınır

“darbecilerle işbirliği yapmayız” söylemi, askeri

darbelerle

çok

sık

karşılaşmış olan Türkiye’de iç kamuoyuna

sözde demokrasi dersi ve mesajı vermek için kullanılmaktadır. Suriye’de ise, tüm dünyanın hemfikir olduğu gibi, asıl önceliğin IŞİD ile mücadele olması

gerekirken, Türkiye bu ülkeyle ilgili politikasını

devlet

başkanı

Esad’ın

görevden uzaklaştırılmasına odaklamış bulunmaktadır. Türkiye’nin öncelikle dış

politika uygulamalarını iç kamuoyunu etkileyecek

biçimde

vazgeçmesi gerekir.

planlamaktan

gerektiği

hiçbir

ilinti

anlamına

bulunmaması

gelmemelidir.

Hükümetler elbette iç ve dış politika

dengelerini ve uyumunu gözetmelidir.

Ancak

dış

söylemlerle yapılması

iç

bu

komşularıyla olan ilişkilerinde olumsuz yansımalara

politikanın politika

uyumun

popülist

malzemesi

yitirilmesine,

aksine tam bir uyumsuzluğun hakim

olmasına yol açmaktadır. Bu da dünya ile

yol

açmaktadır.

İster

beğenelim ister beğenmeyelim, bugün

Türkiye doğu ve güneydoğu sınırlarında

İran, Irak ve Suriye’de Kürt unsurların yaşadıkları

Yurdumuzda

coğrafyalara yaşayan

komşudur.

Kürt

kökenli

vatandaşlarımız ile sınırlarımızın ötesinde yaşayan Kürtler arasındaki akrabalık

bağları ve ilişkilerini dış politikamızın önemli bir boyutu haline getirmek yerine kendi

Bu durum iç politika ile dış politika arasında

atamamaktadır. Toplumsal barışın ve

halkımızın

içindeki

unsurları

birbirlerine ötekileştirmek bu konuda önemli bir zaafiyetle sonuçlanmaktadır.

Şunu hemen belirtmekte yarar var: burada

kastedilen

politika

ögeleri

terör örgütleri ve teröre prim veren

unsurlara yönelik değildir. Terör elbette

taviz verilmeksizin mücadele edilmesi gereken bir sorundur. Ancak terörle

mücadelede kendi yurttaşlarımızın da

bağlantılarınızı kurduğunuz bir politika

terörden etkilendiğini ayırt etmeyen

maksadı dışında bir araç haline getirilmesi

yurttaşlarımızı birer terörist gibi algılayan

gereken budur.

ve onulmaz biçimde kutuplaşmasının

İç politika ile dış politika arasındaki

uygulama sınırlarımızın ötesindeki Kürt

ilişkilerinde

soruna

bir anlayışla ötekileştirmemize, onların

bir kesimini Kürt kökenli vatandaşlarımız

algılamamıza yol açmaktadır. Türkiye hem

enstrümanının maksadı için değil de

uygulamalar

ve

sonucunu doğurmaktadır. Düzeltilmesi

yaklaşımlar

toplumun

Kürt

kökenli

bölünmesinin

başlıca nedeni olmaktadır. Böyle bir

uyumsuzluk Türkiye’nin de

tüm

önemli

komşularıyla bir

dönüşmektedir. Türkiye halkının önemli oluşturmaktadır. Türkiye kendi halkını oluşturan etnik unsurlar arasında bir uyum oluşturamadığı için toplumsal barış

komşularımızı tümünü

da

potansiyel

tamamen

ayrımcı

terörist

olarak

Irak’ta hem Suriye’de bu algının yarattığı bir paranoya içinde bölgesinde giderek yanlızlaşan bir ülkeye dönüşmektedir.

37

1952 yılında İstanbul’da doğdu.

Lise eğitimini Kadıköy Maarif Koleji’nde tamamladıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden 1974, Siyaset Bilimi bölümünden ise 1978 yılında mezun oldu.

Aynı yıl Dışişleri Bakanlığı’nda göreve başladı ve merkez görevini müteakip Moskova Büyükelçiliği’nde ikinci katip, Bregenz Başkonsolosluğu’nda Konsolos olarak görev yaptı.

Ankara’da Doğu Dairesi’nde şube müdürü olarak yaptığı görevi tamamladıktan sonra Sofya Büyükelçiliği Müsteşarlığı’na tayin edildi. 1989 yılında Dışişleri Bakanlığı’ndan izinli olarak ayrılarak NATO Uluslararası Yazmanlığı’nda göreve başladı ve önce Ekonomi Direktörlüğü’nde sonra Siyasi Direktörlük’te çalıştı. 1993 yılında Brüksel Üniversitesi’nden Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans derecesini aldı. 1994 yılında NATO’nun Moskova’daki Enformasyon Bürosu’nu açmakla görevlendirildi. Bunu müteakip NATO-Rusya Kurucu Senedi’ni hazırladı ve 1997 yılında yeniden Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevine döndü. Balkan Dairesi Başkanı ve Kafkasya-Orta Asya Genel Müdür Yardımcısı olarak merkez görevlerini tamamladıktan sonra 2001-2004 yıllarında Türkiye’nin Azerbaycan nezdinde, 2004-2006 yılları arasında da Irak nezdinde Büyükelçisi olarak görev yaptı.

2007-2010 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı Müsteşar İkili Siyasi İşler Yardımcısı olarak Ankara’da bulundu. Bu sırada 2009 yılında Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokolleri hazırladı. 2010 yılında Londra’ya Büyükelçi olarak tayin oldu. 2014’te görevini tamamlayarak Türkiye’ye döndü ve Eylül ayında emekli oldu. Ünal Çeviköz 2013 yılında Uluslararası Denizcilik Örgütü 28. Dönem (2013-2015) Genel Kurul Başkanlığı’na seçildi. İngilizce, Fransızca, Rusça, Almanca ve İtalyanca bilmektedir.

maarif

M E D N U G Son olarak Türkiye’nin dış politikasında tarafsızlık ilkesine olan sadakatini de kaybettiğini vurgulamak gerekir. Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde izlediği dış politikanın başarılı olmasının en önemli nedenlerini komşuların iç işlerine karışmamak, komşular arasındaki sorunlarda taraf tutmamak, uyuşmazlıkların çözümünde kuvvet kullanımını benimseyen çevrelere karşı mesafeli durmak ve bunları sürekli olarak barışçı yolları denemeye yönlendirmek prensipleri oluşturuyordu. Bugün Türkiye dış politikasında taraf tutan, silahlı unsurlara sempati besleyen, ideolojik yaklaşım ve tonlamalarla dış politika tercihleri belirleyen bir ülke konumuna geriletilmiştir. Bu da Türkiye’nin inandırıcılığına ve güvenilirliğine çok ağır bir darbe vurmaktadır. Türkiye bu algıdan kurtarılmalı, uluslararası ilişkilerde güvenilir ve saygın bir ortak haline dönebilmelidir.

“Güven” uluslararası ilişkilerin ve ülkelerin kendi aralarındaki ikili ilişkilerin sürdürülebilirliği bakımından en çok gözetilmesi gereken kavramlardan biridir. Güven kaybolduğunda dostluk ve müttefiklik ilişkileri de ciddi bir zedelenme geçirir. Bu da sağlıksız dış politikanın başlıca nedenlerinden biri oluverir.

Bütün bu unsurlar Türkiye’nin dış politikasında düzeltilmesi gereken yanlış uygulamalar olarak dikkati çekmektedir. Peki, bu hataların düzeltilmesi mutlaka gerekli midir? Belki de Türkiye’de bu uygulamaları hata olarak görmeyen, hatta bu tür hataları önemsemeyen çevreler de mevcuttur. O zaman şunu vurgulamakta yarar var. Dünya son yıllarda önemli bir dönemece doğru hızla yuvarlanmaktadır. 21. yüzyılın en önemli meydan okumasını özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik, laik, aydınlık, ilerici ve insana değer veren toplumlar ile bunlara karşı duran, karanlık, otoriter, ideolojik, yasakçı ve insancıl olmayan değerler üzerine kurulmuş düzenleri temsil eden rejimler arasındaki kutuplaşma oluşturacaktır. Türkiye halkı tüm yurttaşlarıyla bir bütündür ve bu bütünlük özgürlük, eşitlik ve kardeşlik esasları üzerine kurulmuş, demokratik ve laik bir toplum modeli etrafında birleşmiştir.

Türkiye’nin bu esaslar üzerine kurulu toplum modeli yukarıda sıralanan dış politika özellikleri bakımından da aynı anlayışı yansıtabildiği takdirde Türkiye Cumhuriyeti projesi sürdürülebilirliğini koruyacaktır.

Türkiye son yıllarda özellikle müttefikleriyle olan ilişkilerinde kaybetmiş olduğu “güven” unsurunu yeniden kazanmanın yollarını bulmalıdır. Eğer Türkiye’nin Dışişleri Bakanları tarafından yapılan açıklamalar ABD Dışişleri Bakanlığı’nın sözcüsü tarafından “bizim anlayışımız öyle değil” ya da “bu görüşler tam olarak gerçeği yansıtmıyor” gibi ifadelerle yalanlanıyorsa, o zaman ABD ile aramızda ciddi bir güven sorunu olduğu açıktır. Son yıllarda Türkiye sadece müttefiklerinin gözünde değil, aynı zamanda komşularının gözünde de güvenilecek bir aktör olma özelliğinden önemli ölçüde uzaklaşmış durumdadır.

Uluslararası ilişkilerde güven ülkelerin yetenekleriyle uyumlu söylemler kullanmaları, gerçekleştiremeyecekleri sözleri vermemeleri, verdikleri sözleri de mutlaka tutmaları ile sağlanan, bu temel veriler üzerinde gelişen, geliştikçe de güçlenen bir kavramdır. Türkiye uyguladığı dış politikayla uluslararası ortamda bu anlayışa dayalı bir güven oluşturmaktan da uzaklaştırılmakta, bu da Türkiye’nin belli sorunların çözümü için bir ortak olarak algılanmaktan çok bir engel olarak görülmesine yol açmaktadır. Dış politika söylemimizde güven tazelemeye ihtiyaç vardır.

maarif

Sevgili Martılar, sevgili gençler, yurdumuzun aydınlık geleceğinde sizler birer ışıldak gibi parlayarak Türkiye Cumhuriyeti projesine sahip çıkmaya devam ettikçe, biz eski mezunların da içi rahat olacak, okulumuzun ülkemizin geleceğine sahip çıktığından emin olarak sizleri gururla izleyeceğiz. Yolunuz açık olsun…

38

K I L G A S

Prof. Dr. Bilgehan Yalçın ‘83

bilgehanyalcin@yahoo.com

ÇOCUKLUK ÇAĞINDA HEMANJİYOMLAR yüzeysel hemanjiyomu olan bir çocukta iç organlarda da hemanjiyom bulunması olasılığı yüksektir.

Bebekler doğduğunda hemanjiyomlar ya hiç belli değildir ya da yerinde belli belirsiz renk değişikliği veya leke vardır. Genellikle Hemanjiyomlar bebeklik çağının en sık görülen iyi huylu damarsal tümörleri olup damarların endotel denilen iç çeper hücrelerinde hızlı hücre çoğalması tipik özellikleridir. Hemanjiyomlar bebeklerin %4-5 kadarında görülür.

ağırlığı

1500

Büyümenin

en

hızlı

olduğu

dönem

doğum sonrası 6 ile 8. haftalar arasında olup nihai büyüklerinin %80’ine üçüncü ayda ulaşırlar. Bebekler 5 aylık olduğunda hemanjiyomların

%80’inde

büyüme

neredeyse tamamlanmış olur.

Kız bebeklerde, prematüre doğanlarda, doğum

ikinci hafta ve sonrasında belirginleşirler.

gramın

altında

olanlarda ve beyaz ırkta daha sık görülürler.

Hemanjiyomların çoğu kalıtsal değildir.

Hemanjiyomlar kanser değildir, hiçbir dönemde kansere dönüşme tehlikesi söz konusu değildir.

Hemanjiyomlar en sık ciltte olmak üzere, ağız çevresi ve içinde, genital gölgelerde, anüs çevresinde ve daha nadir olarak iç organlarda görülebilirler. Özellikle baş ve

Genellikle 9 ile 12. haftalar arasında gerileme dönemine

girerler.

Hemanjiyomlarda

gerileme büyüme hızına göre daha yavaş seyreder. Gerileme döneminde yüzeysel hemanjiyomların rengi parlak kırmızıdan soluk kırmızı, gri-beyazımsı kırmızı veya soluk mor benzeri bir renge dönüşür.

Renk

değişiklikleri

hemanjiyomun

tipik

olarak

merkezinden

başlayıp

çevresine doğru ilerler, bir yandan da

boyun bölgesinde daha fazla görülürler.

zamanla yumuşama, sönme ve üzerinde

Bebeklerde hemanjiyomların yaklaşık %60’ı

çocukların yaklaşık yarısında sonuç olarak

baş ve boyun bölgesinde, %25’i gövdede ve

kılcal damarlarda belirginlik, deride incelme

%15 kadarı kollar ve bacaklarda görülür.

ve gevşeklik, kırışıklık, cilt renginde solma

Çok sayıda (çoğunlukla beşten fazla)

gibi değişik derecelerde izler kalabilir.

kırışmalar

gözlenir. Gerileme

39

görülen

1966’da Şenkaya-Erzurum’da doğdu. İlkokul’u İzmit’te, liseyi İstanbul Kadıköy Anadolu Lisesi’nde yatılı olarak okudu. 1984’te Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Fakültesi’ne girdi, 1990’da mezun oldu.

Mezuniyet sonrası Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları bölümünde uzmanlık eğitimine başladı. Uzmanlık tezini Çocuk Onkolojisi bölümünde tamamlayarak çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı oldu. Nisan 1996’da Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Onkolojisi bölümünde yan dal uzmanlık eğitimine başlayıp Nisan 1999’da tamamlayarak çocuk onkolojisi uzmanı oldu.

1999-2000 arasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi kliniğinde askerliğini yaptı.

Eylül 2000’de askerlik hizmetini tamamlayarak tekrar Hacettepe Tıp Fakültesi Çocuk Onkolojisi bölümünde göreve başladı.

Mart 2003’te sınavı geçerek Doç. Dr. unvanı aldı. Aralık 2004-Nisan 2005 arasında Hollanda’da Amsterdam Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çeşitli çalışmalarda bulundu. Ocak 2010’da Hacettepe Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda profesörlük kadrosuna atandı. Halen öğretim üyesi olarak Hacettepe Üniversitesi’nde görevine devam etmektedir. Çocukluk çağı kanserleri ve iyi huylu tümörleri ilgi ve uzmanlık alanlarıdır.

Bilgehan Yalçın evli olup 10 yaşında bir oğlu vardır.

maarif

K I L G A S yerleşik

hemanjiyomlar

önemli

sorunlar

yaratabilir.

Özellikle göz kapaklarındaki hemanjiyomlarda görmenin etkilenmesi riski vardır. Üst göz kapağındaki hemanjiyomlar görme sorunlarına daha sık neden olur, küçük olsalar bile dikkatle değerlendirilmelidir. Bunlarda gözün görme açıklığının kapanması veya göze bası olması sonucunda en başta görmenin kaybını tanımlayan ambliyopi gelişmesi yanında şaşılık, astigmatizm gibi görme kusurları gelişebilir.

Dudak ve dil hemanjiyomları emmeyi etkileyebildiği gibi dişlerin ve çene yapısının gelişimine de olumsuz etki yapabilir. Özellikle alt dudak hemanjiyomlarında tahriş ve ülserleşme daha sık görülebilir. Burun ucu ve üstü hemanjiyomları alttaki kıkırdağa ve diğer oluşumlara zarar vererek daha fazla ize, yapısal bozukluğa ve kalıcı kusurlara yol açabilir. Göz önünde olmaları anne-babalar için de sıkıntı yaratabilir.

Hemanjiyomlarda en sık görülen komplikasyon ülserleşme, yani yüzeyinde tahriş ve yara gelişmesidir. Bebeklerdeki hemanjiyomların %15-20’sinde görülebilir. Özellikle alt dudaktakilerde, koltuk altında, ağız çevresinde ve boyun yerleşimlilerde, anüs ve cinsel organlar çevresindeki hemanjiyomlarda yaralar daha kolay gelişir ve ülserleşme

Hemanjiyomlu çocuklarda maksimum gerileme ortalama

daha sık görülür. Ülserleşme gelişen hemanjiyomlarda

36 aya kadar gerçekleşir ve çocukların %90’ında 4 yaş

enfekte olma veya hafif kanama riski de olabilir. Bu

dolduğunda olabilecek en fazla gerileme gerçekleşmiş

hemanjiyomlar ağrılı olabilir ve bebekte huzursuzluk

olur. Bu yaştan sonra kayda değer gerileme olmadığı bildirilmektedir. Sorunlu

yerleşimde

ya

da

yaratabilir.

yapıda

hemanjiyomu olan bebeklerin konunun uzmanı bir doktora

Hemanjiyomların en önemli kalıcı etkilerinden birisi de

görünmesi için en uygun yaş hayatın birinci ayı civarıdır.

geriledikten sonra bulundukları yerde değişik şekillerde iz bırakabilmesidir. Hemanjiyomların yaklaşık yarısında veya

Boyun, çene altı, dilaltı veya ağız tabanında derin yerleşimli

biraz daha fazlasında gözle görülür iz veya kalıntı kalabilir. İz

hemanjiyomlarda hava yolu, nefes borusu ve gırtlak

veya kalıntı kalması hemanjiyomun doğal seyrine, yerleşim

çevresinde etkilenme ve tutulum varsa özellikle ilk 2-3 ay

yerine, şekline, yüzeyinde ülserleşme olup olmamasına göre değişir.

içinde solunum sıkıntısı gelişebilir. Gözler ve çevresinde

maarif

40

Hemanjiyomlu lezyonun

çocukların

zararsızlığı

ve

aileleri

genellikle

küçüklüğüne

zıt

çoğu

kanama olabilir. Hemanjiyomun patlaması ve ağır kanama

derecede

olması beklenen bir durum olmayıp hastaların aktivitesi ve

endişeli ve kararsızdır. Ana-babalarda doğumda normal

oyun oynamaları bu düşünce ile engellenmemelidir.

olan bir bebekte aylar içinde ortaya çıkan hemanjiyom nedeniyle korku, endişe ve üzüntü egemen olup durumu

Hızlı büyüyen ve sorun yaratan hemanjiyomlarda tedavi

kabullenmeleri zor olabilir. Bu nedenle tedavisiz izlem

kararı zor olmaz. Daha az sorunlu görülen hemanjiyomlara

yaklaşımına inanç ve güvenleri yeterli olmayabilir.

nasıl

yaklaşım

yapılması

gerektiği

tartışmalıdır.

Hemanjiyomların yerleşim yeri, büyüklüğü ve büyüme

Hasta ilk görüldüğünde hemanjiyomların beklenen doğal

aşamasının değerlendirilmesi gerekir. Örneğin yüzde iz

seyri ve etkileri, olası tedavi yaklaşımlarının olumlu ve

bırakma olasılığı sırta göre daha önemlidir.

olumsuz yanları ailelere mutlaka anlatılmalıdır. Hızlı çoğalma döneminde hastanın sık görülmesi ve ölçüm

Hemanjiyomların

ve görüntülemeler ile izlem uygun olur. Her aşamada

tedavi

edilmesine

genellikle

şu

gerekçelerle karar verilir: yaşamı tehdit edici ciddi durumlar

ebeveynlere hemanjiyomların seyri ve izlem planı için bilgi

veya fonksiyonel açıdan sorun oluşturan durumlar olması;

verilmeli, soruları yanıtlanmalıdır.

hemanjiyomdan geride kalabilecek iz veya kalıntıların önüne geçilmesi veya en aza indirilmesi; hasta veya ailesinin

Bebeklerde görülen hemanjiyomlara yaklaşım ve tedavi

psikososyal sıkıntılarının azaltılması; hemanjiyomlarda

planlamaları yapılırken öncelikle mevcut hemanjiyomun

gelişebilecek ülserleşmenin tedavi edilmesi ile iz kalması,

yaşamı tehdit eden, önemli işlevlerin bozulmasına yol

kanama, enfeksiyon ve ağrı gelişiminin önüne geçilmesi.

açabilecek, kalıcı zedelenme, iz, kalıntı bırakabilecek, kozmetik-estetik etkileri olabilecek veya hasta ve ailesi

Hemanjiyomların tedavi ve izlemlerinin bu konuda

bakımından ciddi psikososyal etkileri olabilecek özellikleri

deneyimli uzman doktorlar tarafından yapılması gerekir. Son

olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

yıllarda hemanjiyomların ilaçla tedavi edilmesi konusunda gelişmeler olmuştur. Günümüzde tedavi edilmesi gereği

Klinik bulgular ve seyir çok değişken olduğu için izlem

görülen hemanjiyomlarda, yan etkisi pek beklenmeyen,

ve tedavi yaklaşımları her hasta için bireyselleştirilmelidir.

ağızdan kullanımı kolay ilaç seçenekleri vardır. Ağızdan

İzlem ve tedavinin temel amaçları yaşamı tehdit edici

kullanılabilen ilaçlara ek olarak hemanjiyom üzerine cilde

sorunları önlemek veya düzeltmek, hasta ve ailesi

sürülebilen etkili ilaç uygulamaları da vardır. Bu yazıda

için psikososyal sıkıntıyı en aza indirmek, kalıcı şekil

tedavilerin ayrıntısına girilmemiş olup ayrıntılı bilgi için

bozukluklarını önlemek, ülserleşmeyi önlemek yanında

aşağıda verilen kaynak siteye başvurulabilir.

geliştiyse izlerin düzeltilmesi, enfeksiyon veya ağrıyı en aza indirmek üzere tedavi etmek, zedeleyici ve ciddi iz

*Prof Dr Bilgehan Yalçın

gelişmesine neden olabilecek işlemlerden kaçınmak olarak

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi

sayılabilir.

Çocuk Onkolojisi Bilim Dalı GSM: 0532 4825511

Hemanjiyomlarda kendiliğinden ciddi kanama çok seyrektir.

www.hemanjiyom.net

Ender olarak ülserleşmiş bir hemanjiyomdan hafif yüzeysel

E-posta: bilgehanyalcin@yahoo.com

41

maarif

HOBI LAVANTA BEBEKLER

‘75 mezunu son Maariflilerdenim... Gönlümde Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmek varken, çocukça bir yanılgıyla işletme okudum...

Büyükada’nın sokaklarında, ormanında gezindim şövalem ile... Hep zamana karşı bir hız ile! Emekliliğin yapamadıklarıma fırsat olduğunu bilerek.

80’li yıllarda henüz keteni yünlüden ayıramazken baktım ki hamile elbiseleri tasarlıyorum, kesiyorum, biçiyorum.

Bebek ve çocuk mobilyaları, giysileri geldi peşinden. Küçük bir mağaza açtım 10 aylıkken oğlum.

Abajurlarıma renk renk hayat taşıdım kristallerle, eskiyen koltuklarımı, elde makina, kapladım, boyadım... Çikolatalar yaptım, pastalar, cupcakeler, çoğu rüküş kokoş...

Aslında sıradan bir hayatı boyadım hep; minik sevgi, özen dolu dokunuşlarla...

Öncesindeki yıllarda kararımı vermiştim kendi işimin patronu olmaya; daha özgür olacaktı zamanım, ellerim!

Yapmaya heves ettiğim öyle çok şey vardı ki uykunun minimumu ile yetinirdim.

Geçen yılbaşı, bir klasik olan kurabiyelerimle dolu koniler...

Sonra koniler şeker dolu küçük bebekler oldu oğlumun nikâhında...

Renkler, formlar, kokular, sıradışı şeylerle ellerime hız verdim: ellerimin yaptıkları hep mutluluk kattı kalbime...

Doğal malzemelerden, topladığım köklerden, çelenkler; taşlardan objeler, şamdanlar, mumluklar… Ve her köşe başında yoktu o zaman bunlar... Bilgi de daha az yakındaydı.

Mis kokulu, neşeli, süslü yemeklerimi de sevdi Maarifli arkadaşlarım küçük lokalimde… “Gülhan’ın Evi” dediler hatta oraya.

Tasarım parçalar ilave ettiğim kıyafetleri de giydi bir sürü hanım.

Zor ve sıkıntılı günlerimde en yakınımda yine ellerim vardı içime neşe ve huzur verecek!

Ve resim... Portre ve nü en sevdiğim... Ucundan akademik bir eğitim bile aldım yıllar sonra Rus hocamdan.

maarif

42

Gülhan Başarı ‘75

roseinn57@gmail.com

18 kilo düğün pastasını yine ellerimle yaptım... Ve de lavanta bebeklerim... Onlara “Gala Dolls” dedim. Çılgın lavanta dolu bebekler...

Bugünlerde de bebek evi yapmaya başladım: testerem, çıtalar, alet edevat fışkırıyor her köşeden… Çatı katındayım şimdi... ‘Çatı Katı’ ve ‘Gala Dolls’!!!

Birçok kişiye göre tüm bu uğraşlarımdan ne kazanç sağladığım bir merak konusu...

Bu kazancı hiçbir şeye değişmem. 58

yaşımda beni bir çocuk merakı ve coşkusuyla uyandırıyor güne...

Keşfedilecek, araştırılacak, üretilecek o kadar çok şey var ki yeni günde...

Belki de bir ağustos böceğiyim ben...

Keşke herkes hayatı hafifletecek bir şeyler bulabilse...

Sevgimle kalın! https://www.facebook.com/galabebek

1975 yılında Kadıköy Maarif Kolejinden mezun oldu. Sonrasında İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Galatasaray İşletme Fakültesi’ni bitirdi.1979 -1980 senelerinde Meban Menkul Kıymetlerde Araştırma görevlisi, 1980-1983 arası Vidar Elektronik’te görev yaptı.1984 yılında “Tomurcuk Bebe” yi açtı.

Anne ve bebeğin tüm ihtiyaçlarını karşılayan “Tomurcuk Bebe” 1985 yılında büyüdü ve yanına bayan giyim mağazası da eklendi. 1992 yılında “Foreigner” isimli kadın giyim mağazası, sonrasında da “In Vivo” isimli ithal kadın giyim mağazasını açtı.

2002 yılında mağaza “In Vivo kafelokal” oldu.Maarifli arkadaşlarını bu lokalde ağırladı,Catering,düğün davet organizasyonu olarak hizmet verdi.

2007 - 2008 yıllarında tamamen sektör değiştirip; “Tepta Aydınlatma” Mağaza Müdüreliği yaptı. Şu anda emekli…

43

maarif

GEZI Japonya’da Bİr Yaz

yüzyıllar boyunca dışarıya kapalı olmuş olmaları. Bir noktada dünyadaki devletler birbirleriyle politik ilişkileri geliştirdiğinde Japonya’nın da kapısını zorlamış, önceleri kovulsalar da ısrarla devam etmişler.

Japonya seni ne kadar geç tanımışım. Bu yazı, şeker kutumdaki bir şekerin mücevher kutumdaki değerli bir taşa nasıl dönüştüğünün hikâyesidir.

Yeni bir ülkeyi ziyaret etmek bana her zaman heyecan verir.

Merak zinde tutar, eli elinde maceraya sürükler. Algılar açılır, kısa zamanda keşfetmek istersin gittiğin yeri, sürekli akan bilgiyi sindirmek için karşılaştırmalar yaparsın. Eski bildiklerini yeniyi anlamada referans olarak kullanırsın, gidilen ülkeyle ilgili bir fikrin vardır. Japonya’ya gidiyorsanız bildiğiniz her şeyi unutun ve kendinizi güvenli, temiz, sistematik, komplike ve sofistike ülkenin akışına bırakın.

Hatta Osmanlı İmparatorluğu Ertuğrul Firkateyni’ni mürettebatın denizcilik tecrübesi edinmesi için Japonya’ya göndermiş ancak kolera salgınından korunmak için dönüş yoluna erken geçen firkateyn bir fırtınaya maruz kalarak batmış. Bunun üzerine ölen yüzlerce mürettebatın eşyaları denizde bulunarak İstanbul’a, sağ kurtarılmış gemi personeliyle birlikte gönderilmiş. Bu naif hareket TürkJapon ilişkilerinin de temelini oluşturmuş. Japonlar biraz da mecbur bırakılarak yavaş yavaş dışarıya açılmışlar; içine kapanık yaşamalarından dolayı teknolojik açıdan ne kadar geri kaldıklarının farkına varmışlar ve ciddi bir atılım yapmışlar. Bu da gelişmiş Japon devletinin temellerini atmış. Sosyal kodları değişmemiş ve ilginç bir sentez ortaya koymuşlar.

Japonya benim için şaşkınlık, çelişki ve hassas dengeler ülkesi oldu. Ülkede en çok kültürden etkilendim. Japonlar bende hayranlık ve merak uyandırdı. Bir sürü soruyla gittiğim ülkeden daha fazla soruyla döndüm. Japonlar hayatı ciddiye alıyorlar, ince bir kültür oluşturmuşlar, çelişkilerle dolu çok etkileyici insanlar haline gelmişler. Başlıca sebebi

maarif

44

İrem Sokullu ‘91

irem@iscconsulting.com

Resmi dinleri ‘tanrıların yolu’ anlamına

kısa sürede anlamak çok zor tabii ki ama ben

gelen Şintoizm’in temelinde çok yalın

çok mutlu oldukları hissiyatını alamadım,

kurallar var. Çin’den gelen Budizm de ülkede

sanki daha çok sisteme olan güvenleri ve

etkili ve ilginç bir şekilde hepsi bir arada

inanç sistemlerinden gelen teslimiyetleri

uyum içinde yaşıyor. Yalınlık evlerinde,

ağır basıyor. Çok gelişmiş sosyal yapılarının

sanatların da çarpıcı bir şekilde hissediliyor.

getirmiş olduğu kurallar bir taraftan

Çok kibar ve gülen insanlar Japonlar, son derece dürüst ve erdemli. Japon ahlâkının temeli din mi diye düşünüyor insan.

Bozkurt Güvenç bunu açıklıyor; “Aslında ahlak, “günah ve günah anlayışından kaynaklanan

korkuya

değil,

çevreden

utanma duygusu temeline” dayanıyor. Batılı insan, varlığını düşüncesiyle kanıtlar. Oysa Japon insanı, varoluşunu bir ailenin üyesi olarak duyumsar ve yaşar. Batılı için bireyin düşüncesi, Japon içinse “biz”lik duygusu, bilişi önemlidir, varlık koşuludur. “Biz”

onların bu kadar ilerlemelerini sağlamış bir taraftan da bireyselliklerini kısıtladığı için ortamda bir sıkışmışlık hissi oluşturmuş.

Küçük mekânlarda yalın hayatlar yaşıyorlar.

Bunun yanında tasarıma çok düşkünler, ciddi bir alışveriş çılgınlığı var. Sanki bu sıkışmışlık hissinin patladığı bazı noktalar var; örneğin Tokyo’da ki Harajuku gençleri, anime karakterlere bürünüyorlar, içinde bulundukları sosyal kurallara bir tepki veriyorlar, bu bir nevi dışavurum.

duygusu aile birliğinden doğar, akrabalar,

İstanbul’da doğdu ve hep İstanbul’da yaşadı. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden (’91) sonra Marmara Üniversitesi’nde Almanca Enformatik Bölümün’de okudu. SAP Türkiye’de başladığı danışmanlık ve proje yöneticiliği kariyerini, freelance olarak devam ettirmektedir. En büyük hobisi olan seyahat etmek, bir noktada onu fotoğrafla buluşturdu ve sonunda fotoğraf onun için büyük bir tutkuya dönüştü. Hatta bu tutkusu onu tekrar eğitime yöneltti, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nde Sosyoloji 3.sınıf öğrencisidir. Şu anda profesyonel olarak iki mesleği de yapmaktadır. www.iremsokullu.com Instagram: @irem.sokullu

komşular, arasında gelişir, meslektaşlarla iş arkadaşları arasında sürdürülür.” * Şintoizm’in

temel

ilkelerinden

birisi

de ‘Dünyanın büyük bir aile olduğunu unutma’dır.

Bizlik

duygusu

böylece

bireyselliği minimize ediyor, toplumların emniyet supabı olan çatışma da toplumda görülmüyor,

kavga

eden

insanlara

rastlamıyorsunuz. O zaman düşünüyor insan, bu onları çok mutlu insanlar kategorisine sokuyor mu? Bunu bu kadar

45

maarif

GEZI zannediyor ki seyahat edecekler. Aslında evlerine dönerken

kıyafetlerini değiştiriyorlar. Tokyo’da bazı mahallelerde bavullarını koyabilecekleri dolaplar var. Ebeveynlerle

gençler arasında kuşak farkından dolayı, gençler sürekli

‘Kurallara uy, sessiz ol.’ diyen ailelerinden kaçar olmuşlar.

Bu bilgileri sosyolog olan Chris Perry** tarafından yapılan

bir saha araştırmasından öğreniyorum ve merakım biraz gideriliyor.

Gençler ‘aslında eğlendikleri için gittikleri Harajuku’da tüm dünyanın ilgisini çeken bir alt kültür oluşturmuşlar. Pazar günü buluşarak sosyalleşiyorlar, aralarında sınıf farklarının ortadan kalktığını ve daha kolay arkadaş bulduklarını söyleyen gençler, ailelerinden uzak bir dünya kuruyorlar.

Ellerinde bavulla dolaşan bir sürü genç görünce insan

Birçok çelişkinin bir arada dengede yaşadığı bir yer Japonya. İnsanın en güçlü yanı bazen en zayıf yanıdır da. Bir

yönümüzü geliştirirken aksini yitiririz, sonra da karşımıza eksikliğimiz olarak çıkar. Hayat da bir denge durumu değil midir?

Doğu yaşam felsefesi sadelik, doğallık, teslimiyet, kabulleniş, doğaya saygıya dayanıyor. Neo-liberal bir kültürden gelen

insanların ‘Az çoktur’ felsefesine dayanan minimalist bir

bakış açısı karşısında etkilenmemesi mümkün değil. Ufak

bir ülkede yüksek nüfustan dolayı küçük mekânlarda

yaşayan Japonların nefes alma mekânları bahçeler ve doğa.

Doğaya, mevsim değişikliklerine karşı hassaslar. Sabırla

yıllarca bir bonzaiyi yetiştirmek için çaba harcayabiliyorlar.

Bonzai aslında normal şartlarda büyüyebilecek bir ağacın budanma tekniğinden dolayı küçük bırakılması. 800 yıllık

bir bonzainin Tokyo’da sergileniyor olması haberi artık

sarsmıyor beni. Sabır, toplumun geneline işlemiş diğer bir erdem.

maarif

46

istemek iyi bir yöntem, reddedildiğim çok az oldu. Ülkede uzun süre kalanlar içinse ganji olmak ilginç bir mesele.

Japonya’da bir Japon olarak doğmadığınız takdirde asla Japonlaşamıyorsunuz. Bu gerçek evlenseniz de, yirmi yıl orada kalsanız da, kimono ile dolaşsanız, kültürü bir Japon kadar özümsemiş olsanız da değişmiyor.

Geçmişe dönüp samurayların hayatlarını incelediğimizde vahşice insan öldüren askerlerin, evde vakitlerini bahçe işinde geçirdiklerini, uzun çay seremonilerine katıldıklarını görüyoruz. Uzun barış döneminde savaşmayan samurayların bu yaşam tarzı onların ruhlarını incelterek sanata yöneltmiş.

Bir süre sonra düşünmeden hara-kiri yaparak namusları için kendini öldürebilen bu kişilerin aynı zamanda şiir de yazabilmeleri beklenir olmuş. Hara-kiri yapmadan önce bir samurayın bir haiku okuması uygun olurmuş, bir başka deyişle hem kılıcını hem de dilini keskin bir şekilde kullanmalıymış. Yaz akşamları göllerde kayıklarda sakeyi de unutmadan ateşböceği seyrine çıkm ak, eski bir adetmiş. Dünya yazınının bilinen en kısa metin biçimi olan haikunun usta şairi Başo böyle bir anı şöyle ifade etmiş; Hotaru mi ya Sendo yote Abostu kana

Doğu’nun en doğulu yönetmeni kabul edilen Ozu’nun gündelik olayları yansıtmadaki yalın dili tüm dünyayı etkilemiştir. Bu nadide coğrafyadaki sofistike kültür beni derinden etkiledi. Yalınlıklarına duyduğum saygıdan Japonya’yı göz kamaştıran renklerinden arındırarak bu sefer siyah-beyaz fotoğrafları kullanmak istedim. O zaman Orhan Veli’den bir haiku ile bitirelim.

Gemliğe doğru Denizi göreceksin

Ateşböceği seyrinde sarhoş kayıkçı sarhoş kayık

Sakın şaşırma

Japonya’da kısa süreli ganji dedikleri yabancı olmak kolay ve keyifli çünkü her konuda anlayışlı ve yardımseverler. Hatta seyahat ettiğim ülkeler arasında en rahat fotoğraf çektiğim yer diyebilirim. Kibarlıklarından ve kendileri de alışık olduklarından hiç itiraz etmiyorlar ancak elinizi çabuk tutmanız lazım, utangaçlıklarından hemen gidiyorlar. İzin

KAYNAK *(Güvenç, 1992: 173).Güvenç, Bozkurt, Japon Kültürü, Dördüncü Baskı, İstanbul: Türkiye İş Bankası, 1992. ** Chris Perry https://www.scribd.com/doc/38260/ Harajuku-Rebels-on-the-Bridge

47

maarif

SPOR ÖZGÜRLÜĞÜN EN YOĞUN HALİ: YÜZME nesilim. Maalesef bugün bu sporu özellikle kış aylarında havuzda yapabiliyorum.

Hemen bütün kaslarımı çalıştırmamı sağlayan yüzme sporu ayrıca nefes alışveriş disiplini kazanmamı da sağladı. Çocuk yaşımdan beri önceleri arkadaşlarımla daha sonra ise kendimle yarışıp sürekli geliştirdim yüzmemi. Bu sporu çeşitli sebeplerle hiçbir zaman bir spor kulübü bünyesinde ya da profesyonel olarak yapmadım. Bu da sanırım hayatımda eksikliğini hep duyumsayacağım bir durum olacak. Bugün yüzme yarışlarını izlerken kendimi kulaç atarken yakalıyorum. Çocukluğumda spor haberlerinde hemen her hafta, daha sonra aynı okulda okuyacağım sevgili Derya Büyükuncu ve kardeşi (yanlış hatırlamıyorsam) Berna Büyükuncu’nun rekor ve/veya derece haberlerini dinlerdim gıpta ederek.

Dünyanın neredeyse %70’inin deniz ve okyanuslarla kaplı olduğu düşünülürse, insanoğlunun kara kadar denize önem vermesi çok doğal. Ve yine doğaldır ki, insanın sadece bedenini kullanarak yaptığı bu spor dalı olimpiyatlarda yer almaktadır.

Önce havada kontrolsüz bir dönüş ve yer çekimini ispatlarcasına hızla düşüş ve bedenimin boyumdan daha

derin deniz ile buluştuğu o ilk an. Korku, kontrolsüzlük, ne

yapacağıma dair hiçbir fikrimin olmaması ve hayatta kalma

çabam. O an korkup denizden ve yüzmekten tamamen nefret edebilirdim. Oysa o andan itibaren hayatımda çok

Yüzme yarışları uluslararası standartlarda boyutu olan (50mts) havuzlarda bedenin kulaç ve ayak hareketleri ile hiçbir alet yardımı almadan, her yarışmacının kendi kulvarında, serbest, kelebek, kurbağa, sırtüstü stillerinden her birinde ya da dördünün bir arada yer aldığı karışık olarak, 50, 100, 150, 200, 400, 800, 1500 metrelerde bireysel ya da ekip olarak yapılır. Bir de ‘Hazreti Adem Stili’de denilen köpek stili vardır lakin bu stil kendisine yarışmalarda henüz yer bulamamıştır.

büyük bir yer kapladı yüzmek.

Yüzmeyi 5 yaşımda annemin en savunmasız halimle beni

iskelenin en ucundan denize fırlatması ile öğrenmeye

başladım. O günden beri belki de en iyi yaptığım şey yüzmek. Denizde kulaç atarak ilerledikçe duyumsadığım

hazzı tarif etmem kolay değil. Özgür olmanın en yoğun hali

benim için. Karada olduğumdan daha başarılı olduğum an. İyi yüzen ebeveynlerimin olması, çok küçük yaştan itibaren 24 yıl boyunca, yılın 4 ayını deniz kenarında geçirmem

İlk açık hava havuzunun 1828’de Liverpool’da yapılmasından bir süre sonra ilk uluslararası yüzme yarışları 1837’de Londra’da ve ardından 1846’da Avustralya’da düzenlenmiştir. 1875’te İngiliz Mathew Webbe, Manş Denizi’ni kurbağalama tekniğiyle yüzerek geçti. Bu gelişmeler paralelinde, 1882’den sonra çeşitli Avrupa ülkelerinde de yüzme federasyonları kurulmaya başlandı.

ve denizin içinde iken yaşadığım özgürlük hissi, bu sporu aralıksız yapmamı ve çok sevmemi sağladı. 34 yıldır yüzerek

hem spor yapıyorum hem de gündelik yaşamın, iş hayatının stresini yüzerek atıyorum.

Ben, İstanbul’da temiz denizde yüzmüş olan belki de en son

maarif

48

Acar Gökhan Mortaş ‘95 diegorian9@gmail.com

1896’da kurulan Londra Metropolitan Yüzme Kulübü, daha sonra Amatör Yüzme Birliği’ne dönüştü. ABD’de yüzmenin örgütlü bir spora dönüşmesi, 1888’de Amatör Spor Birliği’nin (AAU) kurulması sayesinde gerçekleşti. 1896’da modern olimpiyat oyunlarının tekrar başlatılması ile düzenlenen ilk olimpiyatlarda yüzme yarışlarına da yer verildi. Önceleri sadece erkeklerin katıldığı yarışmalara, 1912’de ilk kez bayan yüzücüler de alındı. 1900 yılında sırt üstü stili ve daha sonra 1908 yılında ise kurbağalamayı olimpiyatlara eklemişlerdir.

Kelebek ise olimpiyatlara en son eklenen yüzme stilidir. Bütün dünyada örgütlü bir spor olarak yaygınlık kazanması ve olimpiyat programlarına alınması ile birlikte, bu spor dalı için uluslararası bir federasyon kurulması gerekliliği ortaya çıktı. Böylece 1909’da Londra’da Uluslararası Amatör Yüzme Federasyonu FINA (Federation İnternationale

de

Natation

Amateur)

kuruldu. FINA’nın kurulmasından önce olimpiyatlarda yer alan yüzme yarışları sportif olmaktan çok uzaktı. 200 m engelli yüzme yarışları, bir direğe tırmanmayı ve bir dizi kayığın üstünden geçtikten sonra, bu kayıkların altlarından yüzerek geçmeyi içeriyordu. Diğer yarışlar ise, su altında en uzun mesafe yüzme, 4000 m yüzme gibi yarışlardı.

kaldırılarak,

yarışlarda

FINA

yönetmeliği esas alındı. Bu yönetmelikte yarış

olarak belirlendi. Senkronize yüzme, diğer adıyla su balesi 1800’lü yılların sonlarında ortaya çıkmış olmasına rağmen, uzun yıllar

sirk

şeklinde

ve

panayırlarda, gösteriler

sürdürüldü.

1952’de

FINA

tarafından tanınarak, aynı yıl Helsinki Olimpiyatları’nda “gösteri sporu” olarak yer aldı. 1973’te İlk kez Senkronize Yüzme Dünya Şampiyonası yapıldı ve 1984’te de olimpiyat programlarına dâhil edildi.

Türkiye’de sporuna

modern ilk

anlamda

yüzme

1973

yılında

adımın

Galatasaray Sultaniyesi’nde atıldığı görülür.

Okulun Fransa’dan gelen Beden Eğitimi Öğretmeni M. Moiroux, aynı zamanda iyi bir yüzücü olduğundan Galatasaray Sultaniyesi öğrencilerine beden eğitimi derslerinde

yüzmeyi

de

öğretmiştir.

Ayrıca Heybeliada’daki Mekteb-i Fünun-ı Bahriye’nin

(Deniz

Harp

Okulu)

iç

yönetmeliğinin 19. maddesinde, okulun her öğrencisinin denize girmek ve yüzme öğrenmekle mükellef bulunduğu kesinlikle belirtilmekteydi.

1900’lü

yılların

başlarında

18 Şubat 1977 Üsküdar, İstanbul doğumlu. İlköğrenimini Ahmet Rasim İlkokulu’nda tamamladı. Kadıköy Anadolu Lisesi’nden 1995 yılında mezun olduktan sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü’nü bitirdi. 2000 senesinden beri tekstil sektöründe çeşitli alanlarda çalıştıktan sonra 2011 senesinde ortaklarıyla kurduğu ve 2014 senesinde tek başına devraldığı BNC Konfeksiyon şirketinin sahibi oldu. Gömlek üretimi yapıyor. Başta Orta Avrupa olmak üzere, Rusya, Arjantin gibi ülkelere ihracat yapıyor. İstanbul’da yaşıyor ancak işi sebebi ile başta Uzak Doğu olmak üzere yılın 5 ayını seyahat ederek geçiriyor. Yüzme sporuna yeni taşındığı Tarabya semtine yakın ENKA Spor Kulübü’nde devam edecek.

İstanbul’da

bulunan yabancı uyruklu vatandaşlar, kendi aralarında yüzme yarışları düzenlemeye başladılar. Bu tür yarışlara zaman zaman

FINA’nın kurulmasıyla birlikte, bu türden yarışlar

de serbest, sırtüstü, kurbağalama ve kelebek

mesafelerinin

metre

cinsinden

ölçülmesine karar verilerek yarışma stilleri

Türk gençleri de katılıyorlardı. Yüzme sporuna ilk yer veren kulüp Fenerbahçe olurken, onu Galatasaray izledi. 1922’de Moda-Kınalıada,

Fenerbahçe-Kınalıada,

Büyükada-Fenerbahçe

arasında

uzun

mesafe yarışları düzenlendi.

49

maarif

SPOR miktar hız kazandırsa da asıl hızı kollarımızın hareketi sağlar. Nefes alışveriş başın 45 derece açı ile sağa ya da sola çevirmemizle sağlanır. Yüzme stillerinin en hızlısıdır.

Kurbağalama stili ise yüzme stillerinin en yavaşıdır. Birçok kişi ilk bu stilde yüzmeyi öğrenir. Bu stil yüzücünün

ayaklarının ve ellerinin daireler çizerek ilerlediği bir

yüzme stilidir. Bu stilde nefes alışverişi kol hareketi tamamlandığında baş sudan çıkartılarak sağlanır. Kol hareketi başlarken baş tekrar suya girer.

Sırt üstü stili suyun üzerinde sırt üstü yatarak yapılmaktadır.

Eller baş hizasına gelir ve geriye doğru ayaklar yardımıyla

ilerlenir. Sırt üstü yüzerken belin dik bir şekilde tutulması,

Türkiye’ de ilk düzenli yarış, 15 Eylül 1923’ te Büyükada’da

ayak çırpmayı da kolaylaştırır. Parmak uçları gergin bir

yapıldı. Aynı yıllarda kurulan Türkiye İdman Cemiyetleri

şekilde ayak çırpmak doğrudur. Kolları geriye doğru atarken

İttifakı, yüzmenin daha disiplinli olarak yapılmasını sağladı.

avuç içleri dışa dönük olması kolaylık sağlar.

1931’de Ekrem Rüştü Akömer’in çabaları ile Türkiye’de

ilk yüzme havuzu olan, 25x50 m boyutlarındaki İstanbul

Kelebek stili iki kolun aynı anda hareket ettirilmesiyle

Büyükdere Yüzme Havuzu açıldı. Aynı dönemde, İzmir

gerçekleştirilen yüzme stilidir. Kolların, bacakların ve kalça

Karşıyaka spor kulübü de yüzme şubesi açtı. Büyükdere

hareketlerinin tam anlamıyla bir uyum içerisinde hareket

Havuzu’nda Galatasaray ile başlayan yüzme çalışmaları

etmeleri gerekir. Kas gücünün ön planda olduğu bir yüzme

Fenerbahçe, Ortaköy, Vefa, Beykoz kulüplerinin de

stilidir. Benim bir türlü beceremediğim yüzme stili olduğunu

eklenmesiyle yaygınlaştı.

söylemeliyim. Bu stili bir eğitmenden öğrenmekte yarar var.

Ülkemizde kadınlar arası yüzme yarışları 1931-1932

Yüzme, spor olduğu kadar çeşitli hastalıkların tedavisinde

yıllarında başlamıştır. Avrupa’da doğup büyüyen Leyla

yardımcı araç ya da iyileştirme süreci olarak da karşımızda

Asım Turgut Hanım anavatana döndükten sonra bu sporu

çıkar. Örneğin Skolyoz gibi omurga rahatsızlıklarında

sürdürmek istemiş ve Fenerbahçe kulübüne girmiştir.

yüzme tüm kasları çalıştırması sebebi ile tedavi edici olmasa

Onun tek başına başlattığı kadınlar yüzme spor çalışmaları

da tedaviye yardım edici bir spordur.

yeni kadın yüzücülerin katılımıyla genişlemiştir. Bunda

Ülkemiz üç tarafındaki denizleri ile müthiş yüzme imkânı

Atatürk’ün o yıllarda Türk kadınlarına tanıdığı büyük

sağlıyor. Karadeniz dışında tüm denizlerinde yüzdüm

hakların da önemli etkisi bulunmaktaydı. 1960’lı yıllarda

Türkiye’nin. İfade etmeliyim ki ben bir Ege aşığıyım. Ege

Gülşen Koşkun, Roksan Okan, Nilgün Sökmen, Sevgi

denizinde yüzmekten aldığım haz diğerlerinden çok daha

Duru ve Lahe Kohen yüzme havuzlarında yıldızlaştılar.

fazla. Ege denizinde hem Yunanistan’a bakarak kulaç attım hem de Yunanistan’dan yurdumuza bakarak.

Yüzme stillerinden biraz bahsedeyim. Serbest stil yüzme

kulaç ve bacak hareketleri ile yapılan yüzme stilidir. Kısaca

Türkiye dışında birçok kıta ve ülke de yüzme fırsatım oldu.

doğru suyu süpürürken diğer kolumuz da ardından aynı

hemen tüm Orta Avrupa’dan güzel. Dünyada yüzdüğüm

bir kolumuz sudan çıkar, tekrar girer ve bedenimizin altına

Ancak şunu açıklıkla belirtmeliyim ki Türkiye denizleri ile yerlerden ben de iz bırakan yerlerden bahsetmek isterim.

hareketi yapar. Bu esnada ayaklarımızı çırpmamız bize bir

maarif

50

Hemen her koyu bir ‘Blue Lagoon’ olan İspanya’nın Menorca adası. Nüfusu 100.000 kişi kadar olan, Barcelona’dan 45 dakika uçarak ulaşılabilen ve komşuları Ibiza ve Mallorca’nın epey gölgesinde kalmış olan bu doğa harikası ada deniz düşündüğümde kesinlikle ilk aklıma gelen, yüzdüğüm denizlerden. Bu çok küçük adanın etrafında yaklaşık 67 koy var. Bunların çok büyük bir kısmında tesis bir yana, şezlong ya da şemsiye bile yok.

Bu da sanırım bu koyların bakir kalmasını sağlıyor. Deniz suyu sıcaklığı, suyun berraklığı, zeminin genel olarak kum olması nedeniyle bu ada çevresindeki denizler hem görsel olarak hem de yüzmek için harika fırsatlar sunuyor. Bazı koylarında arabanızı park ettikten sonra yaklaşık 30-35 dakika yürümeniz gerekebiliyor ama sonunda karşınıza çıkan görüntü buna fazlasıyla değer. Ada denizi kadar harika deniz mahsulleri ve büyük oranda yerli İspanyol turistleri ile bir cennet.

istediklerinden emin olunca hayatta en sevdiğim spor hakkında yazma fırsatı verdikleri için şükran duydum.

Biz doğmadan önce bir su kütlesi içinde oluşumumuzu tamamlıyoruz. Su bizim ilk oksijen kaynağımız. İnsanoğlu sudan ayrı kalamaz. Denizler üstü ile derinlikleri ile biz insanlara müthiş deneyimler sunuyor. Denizin 20mt derinliğinde bir dağdan daha derinlere atlamanız mümkün. Bir alet yardımı olmadan yer çekimine meydan okuyabilirsiniz denizin içinde. Kendi sınırlarınızı zorlayabilirsiniz hem yüzerek hem de dalarak.

Yazımın sonunda özellikle yapmaktan müthiş keyif aldığım bir olayı tasvir edip huzurunuzdan ayrılıyorum.

Suyun üzerinde bir süre ciğerlerime hava alıp vererek kendimi hazırladıktan sonra mümkün olduğunda uzun süre nefesimi tutabileceğime kanaat getirdiğim an derinliklerine doğru inerim denizin. Mümkün olduğunca derine. Sonra denizin yüzeyine doğru döner bırakırım kendimi. Su beni yüzeyine doğru iter. Ciğerlerimde kalan çok az hava zorlar beni ancak su yüzeyine, güneşe, oksijene kavuşma anı bir yeniden doğma hissi verir.

İkinci aklıma gelen yer Boracay. Filipinler’de bulunan bu adaya İstanbul’dan 3 uçuş ve bir tekne yolculuğu ile yaklaşık 26 saatte ulaştığımda gece idi ve o an gördüklerim içten içe bir pişmanlık yaşamama sebep olmuştu ancak gündüz olduğunda ve o müthiş denizi ile karşılaştığımda oraya yerleşmek istemiştim. Plajlarında sigara içmenin dahi yasak olduğu bu müthiş adanın denizi genel olarak dalgalı. Tabi bu bazı su sporları için harika bir ortam sağlıyor. Çok kulaç atarak yüzülecek bir deniz olmamasına karşın içinde iken insana müthiş hissettiren bir deniz. Tabi ki denizin sunduğu mutfak zenginliklerini tahmin etmeniz zor olmasa gerek.

Denizde kendi nefesimi ve akan suyu duyumsayarak ilerlemenin verdiği hazza yaklaşan başka bir şey yok hayatımda.

Sevgim ve muhabbetimle…

Halkidiki, bana yüzmeyi öğrendiğim Bodrum’u hatırlatması dışında, zamanın konfor düşkünlüğüne mağlup olmamış hali ile de gönlümde ayrı bir yer kazandı. Hemen her yerinden denize girilebilen bu üç parmak biçimindeki adanın konum olarak Türkiye’ye yakın olan parmağı tamamen manastırlarla dolu olduğundan girilemeyen kısmı ama diğer iki parmak sundukları ile çok da özletmiyor manastır dolu parmağı.

Yunan halkının en içten insanlarının yaşadığı yerlerden Halkidiki. Denizi ise bizim Ege sahillerimizin betonlaşmış haline harika bir alternatif olarak tercih edilebilir.

Montenegro belki yüzmek için çok da tavsiye edeceğim bir denize sahip değil. Lakin ülkenin bir yanının dağ diğer yanının deniz olması müthiş bir karışım yaratıyor. Denizde yüzerken üzerinize dalga gibi kalkmış olan dağların heybetli görüntüsü harika bir güzellik.

Lakin deniz konusunda Datça, Kaş, Bodrum, Karadeniz’i ile Türkiye bence açık ara önde birçok dünya ülkesinden. Keşke sahip olduğumuz bu cennetleri binalarla doldurmasak.

Derneğimiz benden bu yazıyı istediğinde önce bir yanlışlık yapıldığını düşündüm. Sonra gerçekten benden

51

maarif

I J O L O N K E T M I BIL Ağ Teknolojİlerİnde Beklenen Devrİm: Yazılım-Tanımlı Ağlar ve Sanallaştırma Günümüz ağ teknolojilerinde öne çıkan bir trend sanallaştırmadır. Sanallaştırma teknolojileri ilk olarak bilgisayar dünyasında “bilgisayar sanallaştırma” (virtual machines) olarak ortaya çıkmıştır. Yüksek kapasiteli büyük sunucu (server) bilgisayarlar üzerinde birden fazla sanal bilgisayar benzetimi (emulation) anlamına gelmektedir.

Bilgisayar sanallaştırma bulut bilişim ve data merkezleri gibi popüler teknoloji ve servislerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ağ teknolojilerinde sanallaştırma iki şekilde öne çıkmaktadır: ağ sanallaştırma ve ağ fonksiyonlarını sanallaştırma. Ağ sanallaştırma aynı fiziksel ağ altyapısı

Bugünkü Internet’in temeli 1982 yılında TCP/IP olarak

üzerinde değişik operatörler veya servislerin kendilerine

bilinen paket iletişim protokolünün kabul edilmesine

rezerve edilmiş sanal ağ dilimleri (virtual slice) kullanarak

dayanır. Bu protokol e-posta ve dosya transferi gibi

servis vermesi anlamına gelmektedir.Bunu değişik bankaların

iki kullanıcı arasında gerçek zaman gerektirmeyen

ortak ATM’ler üzerinden servis vermesine benzetebiliriz.

haberleşme için tasarlanmıştı. 1990’larda ses ve görüntü

Günümüzde çok popüler bir konu olan ağ fonksiyonlarını

teknolojilerinde dijitale geçiş ile birlikte telefon (voice over

sanallaştırmak (network function virtualization) çeşitli

IP, IP telephony) ve çeşitli video servisleri (video over IP,

güvenlik (firewall), ağ yükü dengeleme (load balancing),

IPTV, webTV, video conferencing) artık açık Internet veya

ve çeşitli adres servisleri gibi günümüzde özel donanımla

özel IP ağları üzerinden sağlanmaya başlandı. TCP/IP

sağlanan bir takım ağ servislerinin sanal sunucular

protokolünün gerçek zaman kısıtı altında iyi performans

üzerinden yazılımla bulut servisi olarak sağlanması anlamına

verememesinden ötürü, aradan geçen yıllarda gerçek

gelmektedir. Ağ teknolojilerinde sanallaştırma operatörlere

zamanlı ses ve video servisleri için çeşitli yeni protokoller

ciddi maliyet indirimi sağlayacaktır. Ağ fonksiyonlarının

geliştirildi. Günümüzde gerçek zamanlı (iki yönlü) ses ve

sanallaştırılmasını gerçeklemek amacıyla ETSI (European

video servisleri RTP/UDP/IP, tek yönlü video akıştırma (streaming)

servisleri

ise

http/TCP/IP

Telecommunication Standards Institute) birçok telekom

protokolleri

şirketinin katkılarıyla ETSI-NFV mimarisini geliştirmiştir.

üzerinden herhangi bir servis kalitesi garantisi verilmeden sunulmaktadır. Bugünkü Internet üzerinde uçtan uca servis

Sanallaştırma teknolojilerine paralel olarak ilerleyen ilintili

kalitesi sağlamayı amaçlayan bir takım yeni protokoller,

bir trend yazılım-tanımlı ağlar (software-defined networks)

örneğin, MPLS, RSVP, vs., geliştirilmiş olmakla beraber

teknolojisidir. Yazılım-tanımlı ağlar genel olarak ağ anahtarı

bu protokoller ağ anahtarları (switch) ve rotalayıcılara

ve rotalayıcılarda rotalama ve kontrol görevlerinin (yönetim

(router) çok fazla yük bindirdikleri için yaygın şekilde

düzlemi), data paketi yönlendirme (yönlendirme düzlemi)

kullanılmamaktadır.

işlevinden ayrılması olarak nitelendirilmektedir.

maarif

52

Ahmet Murat Tekalp ‘76

mtekalp@ku.edu.tr

OpenFlow, yönetim ve yönlendirme düzlemleri arasındaki haberleşmeyi yapılandıran, Open Networking Foundation tarafından tanımlanmış ilk standart arayüzdür. Rotalama ve kontrol işlevleri ağ yöneticisi adı verilen merkezi bir sunucu tarafından hesaplanmakta ve rotalama tabloları OpenFlow protokolü kullanılarak anahtarlara yollanmaktadır.

Bu şekilde ağ anahtarlarının işlem yükü basitleştirilmekte ve ağ yöneticisi kendisine bağlı tüm anahtarların trafik yükü bilgisini kullanarak kendisine bağlı ağ bölümü üzerinde rotalama işlemlerini en iyi şekilde yönetebilmektedir. Yazılım tanımlı ağ mimarisini bilgisayar sistem mimarisinin evrimiyle karşılaştıracak olursak günümüz ağ anahtar ve rotalayıcılarını yazılım, donanım ve uygulamaların tek bir firma tarafından sağlandığı eski dikey “mainframe” bilgisayar mimarisine benzetebiliriz. Yazılım tanımlı ağ mimarisinde ağ yöneticisi bir ağ işletim sistemi, ağ anahtarları da bir donanım olarak görülebilir. Bu durumda yazılım tanımlı ağ mimarisi ağ teknolojilerinde, günümüz bilgisayar mimarisinin en önemli özelliği olan yazılım (işletim sistemi ve uygulamalar) ile donanımın birbirlerinden bağımsız olmasını gerçeklemeyi amaçlamaktadır.

Yazılım tanımlı ağların günümüzde en büyük etkisini data merkezi altyapılarında

görmekteyiz. Başta Google ve Amazon olmak üzere birçok şirketin data merkezi altyapısı yazılım tanımlı ağlar ile bulut servisi şeklinde sağlanmaktadır. Burada yazılım tanımlı ağlar teknolojisinin getirdiği en önemli avantaj bir sanal bilgisayarın herhangi bir fiziksel sunucudan başka bir fiziksel sunucuya taşınması durumunda gerekli ağ konfigürasyonun otomatik olarak yapılabilmesini sağlamaktır.

Yazılım tanımlı ağlar telekom operatörleri için ağ fonksiyonlarının sanallaştırılmasını sağlayan alternatif bir mimari olarak da görülebilir. Bu yapıda çeşitli ağ fonksiyonlarını gerçekleştiren yazılımlar ağ yöneticisi (ağ işletim sistemi) üzerinde koşan uygulamalar olarak konumlanabilir.

Hatta ağ yöneticisi ve uygulamalar telekom operatörlerine bulut servis olarak sunulabilir. Önümüzdeki yıllarda yazılım tanımlı ağlar ve sanallaştırma teknolojilerinin yaygın kullanımı ile ağ teknolojilerinde de aynen bilgisayarlarda “mainframe” den kişisel bilgisayar mimarisine geçişte olduğu gibi bir devrim yaşanacağını ve Internet üzerinden bugün sağlanamayan uçtan uca servis kalitesi garantili yeni video hizmetlerinin sunulmaya başlanacağını öngörmekteyiz.

53

1976 yılında Kadıköy Maarif Koleji’nden mezun oldu. 1980’de Boğaziçi Üniversitesi’nden Elektrik Mühendisliği ve Matematik dallarında çift anadal diplomalarını aldı.

1984’de ABD New York Eyaletinde Rensselaer Polytechnic Institute’dan doktora derecesi aldıktan sonra 2005 yılına kadar New York eyaletinde University of Rochester’da profesör olarak görev yaptı.

1992-1993 akademik yılını Bilkent Üniversitesi’nde, 1999-2000 akademik yılını Sabancı Üniversitesi’nde ziyaretçi profesör olarak geçirdikten sonra 2001 yılından itibaren Koç Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapmaya başladı. 2010-2013 yılları arasında Koç Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı olarak görev yaptı.

Aldığı ödüller arasında IEEE Fellow (2003), TÜBİTAK Bilim Ödülü (2004), Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üyeliği (2007) ve Avrupa Bilimler Akademisi – Academia Europaea (2010) üyeliği bulunmaktadır. Prof.

Tekalp 2000-2010 yılları arasında Elsevier Image Communication dergisinde baş editörlük yaptı. Halen, IEEE’nin en önemli yayını olan Proceedings of the IEEE dergisinin Editorial Board’unda bulunmakta ve Avrupa Komisyonu ERC Advanced Grant kurulunda yer almaktadır.

e m c I ı yemeNefİs bİr yemek, güler yüzlü çalışanlar: Lİman Restaurant hazırlanmış bir salata… Yemeğinize rakı eşlik ediyorsa lokum gibi beyaz peynir de mutlaka olmalı…

Soğuk mezeler ile başladığınız bu lezzet dolu yemeğe ara sıcaklar ile devam etmeden olmaz elbette. Bizim

tercihimiz kalamar ızgara, kaşarlı karides güveç ve mekânın gözdelerinden deniz mahsullü börek… Biraz detay verecek

olursam; kalamar ızgara son yıllarda yediklerim arasında en

başarılarından biriydi ama asıl efsane deniz mahsullü börek idi… Hani derler ya “yeme de yanında yat” diye, işte öyle bir lezzet…

Seferihisar’dayız, Türkiye’nin ilk “yavaş kent”i… Enfes bir

Sıra geldi ana yemeğe, elbette balık… Mezeler ve ara

güneş içinizi sıcacık ısıtıyor… Bir Ege kasabasını gezmek

edersiniz ki hayli doyduk ana yemeğe gelene kadar ama

sonbahar günü, hava biraz serin hatta ısırıyor, bir yandan da

sıcakların lezzetinden kendimizi alamadığımız için tahmin

için her şey uygun…

buraya kadar gelmişken taptaze balıklardan tatmadan

Mis gibi havada Seferihisar’ın sokaklarında gezip, Teos

tazeydi ve öyle güzel pişirilmişti ki, anlatmaya kelimeler

hepimiz derken üç martı ve bir martı yavrusundan

ve yumuşacık, özsuyunu kaybetmemiş bir şekilde ağzınızda

olmaz dedik ve tercihimizi barbundan yana kullandık. Öyle

antik kentini keşfettikten sonra haliyle hepimiz acıktık;

yetmez. Hani böyle balıktan bir lokmayı ağzınıza atarsınız

bahsediyorum, martıların ikisi 89, biri 69 mezunu… Yani

dağılıp gider ya, işte aynen öyleydi… Enfes…

yine biz bizeyiz…

Seferihisar’ın güzel, sakin, huzurlu semti Sığacık’ta Liman Restaurant’ta alıyoruz soluğu.

Bir liman kentine gelmişken, mis gibi deniz kokusunu içinize çekerken elbette en güzel seçenek deniz mahsulleri

ile hazırlanmış mezeleri ve ardından taptaze balık yemek…

Eğer sonrasında araba kullanmayacaksanız veya yerinize

bir gönüllü varsa arabayı kullanacak, o zaman bu enfes yemeklerin yanında bir kadeh rakı da fena gitmiyor…

Ege’nin dillere destan otlarından hazırlanmış mezelerine

doyum olmuyor Liman Restaurant’ın, yanında fava, ahtapot salatası ve elbette taptaze mevsim yeşilliklerinden

maarif

54

Ekin Kavukçuoğlu Özgülşen ‘89 eozgulsen@gmail.com

Bütün bu güzelliklerin üzerine bir de fırın

biber sosu… Kırmızı biber reçelini ilk defa

helva… Fazla söze gerek yok bence.

tattım ve tatlı ile acının harika bir uyumu ile karşılaştım, denemeye değer. Bu jestin

Liman Restaurant’ın yemeklerinin tazeliği, lezzeti anlatmakla bitmez ama bir mekânı başarılı

kılan

sadece

yemekleri

değil

elbette; güler yüzlü, kibar, işini severek yapan ve sizin keyifle yemeklerin tadına varmanızı

sağlayan

çalışanlar

olmazsa

olmaz… Yemekler ne kadar iyi olursa olsun eğer hak ettiğiniz şekilde iyi hizmet almıyorsanız bir anlamı kalmaz. Burada hem harika yemekler yiyorsunuz hem de o olmazsa olmaz çalışanlar size yardımcı oluyor; hepsine ayrı ayrı ve tekrar tekrar

de ardından Liman Restaurant bizim için vazgeçilmezler listesine eklendi…

Seferihisar’a gelmişken, güzel bir yemek için Sığacık Liman Restaurant’a gitmeden olmaz; denedik, çok beğendik, kesinlikle tavsiye ederiz…

Liman Restaurant Telefon +90 (232) 745 70 11 www.sigaciklimanrestaurant.com

teşekkür ediyoruz. Bu arada, söylemeden

Otopark: Semtin genel bir sorunu ama

edemeyeceğim,

bulduğunuz ilk uygun yere aracınızı park

doğru,

yemeğimizin

Sığacıklı

kadınların

sonlarına elleriyle

1989 yılında Kadıköy Anadolu Lisesi’nden mezun olduktan sonra Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. Çalışma hayatına üniversite yıllarında yarı zamanlı olarak başladığı TÜYAP’ta Basın ve Halkla İlişkiler bölümünde devam etti. 8 yıl TÜYAP’ta çalıştıktan sonra, iki farklı iletişim ve halkla ilişkiler ajans tecrübesinin yanı sıra iki ayrı iş kolunda daha çalışmayı denediyse de sonunda tekrar mesleğine geri döndü. Deloitte Türkiye’de 9 yıl Kurumsal İletişim, Pazarlama ve İş Geliştirme bölümünde farklı seviyelerde çalıştıktan sonra 2014 yılı başında Kurumsal İletişim Müdürü görevinden ayrıldı. 9 aylık dinlenme döneminin ardından bir yıl süreyle Solmaz Grup’ta Kurumsal İletişim Müdürü olarak görev yaptı. Kasım 2015’ten bu yana KPMG Türkiye’de Kıdemli Müdür olarak yarı zamanlı çalışıyor. KAL’89 mezunu olan eşi Burak Özgülşen ile 2004 yılında evlendi ve bir oğlu var…

edip mekâna yürüyerek ulaşabilirsiniz.

hazırladıkları iki kavanoz hediye ettiler

Menü fiyatları gayet makul.

bize, biri kırmızı biber reçeli, diğeri kırmızı

Alkollü içki servisi mevcuttur.

55

maarif

‘04