Gölge e-Dergi Sayı 6

Page 1


GÖLGE Künye

Ve Başlıyoruz...

Editörler Göksu Yıldırım Meriç Melike Softa

Geri döndük! Verdiğimiz üç aylık aradan sonra, bazı değişikliklerle tekrar sizlerleyiz. Bu değişikliklerin içeriği etkileyenlerini dergiyi okurken göreceksiniz zaten.

Sorumlu Öğretmen Hilmiye Manioğlu

Yazarlar Can Ege Yalçın Doruk Cansev Göksu Yıldırım Meltem Tolunay Meriç Melike Softa Okan Ağca Osman Kaan Yılmaz

Tasarımdan bahsedersek; en büyük yeniliğimiz sütun sistemine geçmek oldu, artık okuması daha kolay yazılarla karşılaşacaksınız derginin sayfaları boyunca. Bir de şanssızlık yaşadık yaz sonunda ve e-posta adresimizi kullanamaz olduk ve yeni bir posta adresiyle devam ediyoruz yolumuza. Bize ulaşmak için: posta@e-golge.com adresini kullanabilirsiniz. Son bir gelişme ise artık bir internet sayfamız olması: www.e-golge.com adresinden dergimize ulaşabilirsiniz. İyi eğlenceler

Tasarım Göksu Yıldırım Meriç Melike Softa

Gölge posta@e-golge.com www.e-golge.com

İletişim posta@e-golge.com www.e-golge.com

2


İçindekiler Filmler

4

Dizi

7

Dosya : Fanfiction

8

Kitap

9

Anime & Manga

10

Müzik

12

Oyun

15

Rol Yapma

16

Yeteneksiziz

17

GölgeCup

18

Kuzgun Aynası

19

MMS

20

Kuytu

21

Ekranın Arkasından

22

Duyurular & Haberler

23

Gelecek Sayıda

24

3


Sinema

Şeytanın Oteli 2

Bir kış ayında Norveç dağlarının Jotunheimen bölgesinde 4 gencimiz korkunç bir şekilde "öteki taraf”a geçer, fakat aralarından biri hala sağdır. Zor şartlara rağmen hayatta kalan Jannicke adlı genç bayan, yaşadığı zorluklara rağmen sonunda şehir merkezine ulaşır. Tesadüfen karşılaştığı bir kişi, kanlar içindeki halsiz kadını en yakın hastaneye götürür. Kendine hastanede gelen bu bayan, hastanedeki koridorlarda yürürken bir gariplik sezer, hastanede kimseler yok gibidir. Acaba çilesi daha bitmemiş midir? :)

“Ölmedi, döndü…”

öldürmek

için

geri

değil açıkçası, bu aralar hep böyle, insanın film izleyesi gelmiyor. Bunu izleyebilirsiniz, eğer illa sinemaya gitmek istiyorsanız, çünkü eminim şu anda daha iyi bir film yok (eğer Son Durak kalkmışsa :) ).

Filmin eksileri,: Geçen filmde de aynı senaryo vardı aslında, otel aynı sonuçta, aynı bölge, aynı atraksiyon, aynı kişi sayısı (!). İlk filmi daha güzeldi diyebilirim, birçok filmde

Klişe sahneler çook fazla. Oyuncular çok kötü . Teen Slesher filmlerine benzemiş. Filmin artıları: Korku unsuru ve sapık iri yarı katil (Katilden tırsıyorsunuz) Filmdeki iç ve dış ortam; hastane, soğuk, kar ve buzu çok iyi yansıtmışlar. Setler başarılı. Filmin sonunda bir devam filmi olmayacağını çok açık anlıyorsunuz. Korku filmlerini sinemada izleyelim. Bir de korku filmlerinin sayısı bu kadar artmasa daha da iyi olacak ama ... İyi seyirler.

7 / 10 Can Ege Yalçın 4


Sinema

Soysuzlar Çetesi

Çıktığı hafta, IMDB’nin “Gelmiş Geçmiş En İyi 250 Film” listesinde ilk 50’ye giren ve sıralaması gittikçe yükselen bir filmle karşı karşıyayız.

“Bingo!”

Filmimiz, çocukken Yahudi ailesinin Nazi Albay Hans Landa (Christoph Waltz) tarafından katledilmesine şahit olan Shosanna Dreyfus (Melanie Laurent)’un, bir sinemaya yöneticilik yaparak yeni bir kimlikle yeni bir hayata başlamışken, yollarının yine Nazilerle kesişmesini anlatıyor. Aynı anda filmde izlediğimiz bir aksiyon daha var ki; Teğmen Aldo Raine (Brad Pitt) önderliğinde, Nazilerin ileri gelenlerini öldürme politikası izleyen Soysuzlar Çetesi…

Brad Pitt’ten bahsedersek; onun son anda filme prim yapmak için alındığı aşikâr; filme “Brad Pitt başrolde” diye gidecekseniz, gitmeyin, başrolde değil çünkü. Ayıp etmişler o açıdan biraz. Ya daha kral bir rol vermeliydiler Pitt’e, ya da başrol diye göstermemeliydiler. Ama ne yapsınlar; onlar da haklı… Soysuzlar Çetesi, her iyi film gibi, sinema salonundan gülümseyerek ayrılmanızı sağlayan bir film. Ama yine de 9 puan vermek içime sinmiyor… :)

Filmin en çok dikkat çeken pozitif yanlarını belirtmek istiyorum; Birinci sırada söyleyebileceğim herhalde Albay Hans Landa karakterinin filmdeki yeri ve Christoph Waltz’ın bu karakteri olağanüstü bir şekilde yansıtabilmiş olması. Öyle ki, filmin başında albaya aşırı gıcık olmuş olmama rağmen, ileriki sahnelerde –gıcıklığı sürse de- Christoph Waltz’ın oyunculuk başarısından dolayı “Hani nerede bu psikopat? Çıksa da izlesek!” moduna geçtim. Ayrıca albayın filmde kullanılan 4 dili de bilmesi hayli etkileyiciydi.

İyi seyirler

Filmi izlettiren başka bir özellik, Brad Pitt’in aksanıdır herhalde. Filmi izleyeli uzun süre olmasına rağmen o aksan hala kulaklarımda… Quentin Tarantino’nun yönetmen koltuğuna oturduğu filmin final sahnesi de anlatılamayacak kadar iyiydi. Hele bir de filmi sinemada izliyorsanız –ki sinemada izleyin derim, son haftalardır herhalde, kaçırmayın-, sinemada geçen son sahnelerin başarısı ürperti ve gerilim şeklinde içinize işliyor.

8,5/10

Filmde, Tarantino klasiği olan uzun diyaloglar bol bol var yine. Hem filmin, hem bu diyalogların uzunluğuna rağmen, anlaşılabilir havası ve anlatım tarzıyla film sıkılmadan izleniyor.

Meriç Melike Softa 5


Sinema

Bu Ay Ne Var?

Karanlıktakiler – 2 Ekim

Kolpaçino: Bir Şehir Efsanesi – 29 Ekim

Başrollerini Meral Çetinkaya, Erdem Akakçe ve Derya Alabora’nın paylaştığı “Karanlıktakiler”, özetle, bir adamın, annesi ve hoşlandığı kadın arasında kalışını anlatıyor. Yönetmen koltuğunda Çağan Irmak oturuyor ve bu klasik konuya rağmen, fragman, filmin izlemeye değer bir yapıt olacağını gösteriyor. Çağan Irmak yine adından konuşturacak…

Aydemir Akbaş ve Şafak Sezer’in başrollerini paylaştığı filmin yönetmen koltuğunda Atıl İnanç var. Birbirine kenetlenmiş 7 kişinin bir günde başına gelenleri anlatan film, ismiyle de dikkat çekiyor… This Is It – 29 Ekim Michael Jackson'ın ölümünden önce çıkmaya hazırlandığı turne “High School Musical”ın yönetmeni Kenny Ortega tarafından beyazperdeye aktarılıyor. Michael Jackson'ın Temmuz ayında Londra'da,"This Is It" adı altında başlayacak olan konserlerinin Staples Center'da yapılan provalarının

Matrak Adamlar (Funny People) – 2 Ekim “Click” ve “50 First Dates” gibi filmlerin yıldızı Adam Sandler yeni bir filmle geliyor! Judd Apatow’un senaryosunu yazdığı, yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği film, bir komedyenin öyküsünü anlatıyor. Kadrosuyla dikkat çeken bu komedi-dram filmini kaçırmayın derim! Kara Büyü (Drag Me to Hell) - 9 Ekim Evden çıkmasını isteyen ev sahibine büyü yapan yaşlı kadın gibi ilginç bir fikre sahip olan film yakın zamanda vizyona girecek en iyi korku filmi gibi gözüküyor. Yukarı Bak (Up) - 16 Ekim Pixar’ın son bombası Up, IMDB’nin listesinde “En İyi 250 Film” listesinde şimdiden 39. sırada. Film, evine binlerce balon bağlayıp hayalini gerçekleştirmek üzere gökyüzüne yükselirken, yanında 8 yaşında bir misafiri de götürmekte olduğunu fark eden 78 yaşındaki bir baloncunun hikayesini anlatıyor. Wall-e ve Buz Devri 3’ten sonra, iyi bir animasyon bekliyoruz Pixar’dan…

Meriç Melike Softa 6


Dizi

Tür Yönetmen Oyuncular Ülke Sezon sayısı Bölüm sayısı

Supernatural

Paranormal, Korku, Drama Eric Kripke Jared Padalecki Jensen Ackles ABD 4 (5. sezon yayında) 82

“Babamız artık yok, onun bıraktığı yerden devam etmeliyiz.” Karakterler: Sam: 2 Mayıs 1983'te John Winchester ve Mary Winchester'ın oğlu olarak Lawrence/Kansas'ta doğmuştur. Ailenin ikinci çocuğudur, kardeşi Dean'den 4 yaş küçüktür. Annesi 6 aylıkken bir şeytan tarafından öldürülmüştür. Dizinin ilk bölümünde Sam, Stanford'da hukuk okuyan bir öğrencidir. Kardeşi Dean'in babasının kaybolduğunu söylemesi üzerine abisiyle beraber babasını aramaya çıkar. Bu yolculuk sırasında yarı şeytan olduğunu öğrenir.

Kurtadamıydı, vampiriydi, telepatisiydi, iblisiydi, bunlar onlar için çocuk oyuncağı, çünkü anneleri öldükten sonra babalarıyla onları avlıyorlardı. Sam ve Dean Winchester kardeşlerden bahsediyoruz. Bu arkadaşlarımız "supernatural" olan her şeyi avlamakla görevlendirmişler kendilerini, sahte kimlikler, meslekler, kişiliklerle hayatlarını sürdürüp, kaya tuzlarıyla, gümüş hançerlerle, kafa kesmelerle bu yaratıkları avlıyorlar. İlk sezon, Dean'in, Sam'in üniversite evine gelerek, birkaç gün önce ava çıkan ama hala dönmeyen babalarını bulmak için yardım istemesiyle başlar. İsteksiz olsa da Sam ağabeyiyle gider ve bu sırada Sam'in sevgilisi Jess 22 yıl önce Sam ve Dean'in annelerini öldüren aynı doğaüstü varlık tarafından öldürülür. Sam intikam için, Dean de aile geleneği yüzünden bu iblisin peşine düşer ve yollarına geçen her yaratığı "alt" tarafa geri gönderirler

Dean: Karakter dizide olgun oluşu, esprileri, ailesine olan düşkünlüğü, yemek yemeyi sevişi ve kadınlara karşı olan ilgisi ile tanınır. Aynı zamanda çok iyi bir avcı olan Dean Winchester genellikle kullandığı Colt 1911 marka silah ve pompalı tüfeğiyle dikkat çeker. Ayrıca Dean ve Sam Winchester kardeşler dizi boyunca 1967 model siyah bir Chevrolet Impala'yla yolculuk etmektedirler. Dean impalasını çok sever ve ona kızım diye hitap eder.

Dizimiz dördüncü sezonunu bitirdi, ve 10 Eylül'de başlayan beşinci sezonun serinin, her ne kadar iki başrol oyuncusunun da altı sezonluk anlaşması olsa da, son sezonu olacağı söyleniyor. Dördüncü sezonu 18 Eylül 2008’de başlayıp, 14 Mayıs 2009’da biten, ABD’de 3,14 milyon seyirciyi ekran başına toplayan dizi, ünlü “Vampir Avcısı Buffy” ile çok sık kıyaslanmakta ancak iki seriyi de izleyenler ikisinin de çok iyi diziler olduğunu ve birini diğerinden üstün görmediklerini belirtiyorlar.

9,5/10 Can Ege Yalçın 7


Dosya

Fanfiction Fan fiction yazarken dikkat edilmesi gerekenler: Evren hakkında yeterli bilgiye sahip olmak Yazar izin veriyor mu diye araştırmak Karakterlerin "yapabilecekleri" konusuna dikkat etmek. Sadece siz öyle olmasını istediniz diye tek başıan Jasper, Volturi'yi yenmemeli (bu konuda J.K Rowling'i kınıyorum. Harry, Voldemort'u bu kadar kolay öldürmemeliydi.). Eğer uzun bir fan fiction yazmayı planlıyorsanız, öncelikle özetini yazmanız daha iyi olur. Böylelikle bir yerde tıkanıp kalarak yazmayı bırakmazsınız. Kişilikler

"İçerdeki kalabalık grup arada bir James'in itiş kakışıyla zar zor, Tren'in okul istasyonuna girmesiyle birlikte giyindiler. Dörtlü, peşlerinde okul sandıklarıyla, Tren'den dışarı akan yoğun kalabalık seline kapıldığında kendilerini büyük bir sıkışıklığın içinde buldular. Zorlukla kalabalığı yararak ilerleyerek Ekspres'in dışına çıktıklarında ne taraftan geldiği belli olmayan biri Rose'a çarpıp okul sandığını yanlışlıkla kızın elinden kaydırarak düşürmesine neden oldu."

Fan fiction'ın bence güzel yanı da bu işte; yazarı, fan fiction'ını -eğer başkaları tarafından okunmasını istiyorsa- bedava yayınlamak zorunda. Bunun en büyük nedeni ise yazarların, kendi evrenleri üzerinden para kazanmaya çalışanlara karşı çirkefleşmek gibi bir alışkanlıkları olması :). Zaten çoğu fan fiction yazarının da amacı bu değil. Büyük bir kısmının tek düşüncesi sevdiği karakterlerle biraz daha zaman geçirmek; kalan küçük kesim içinse fan fiction, kendi yarattıkları evrende geçen bir roman yazmadan önce kendilerini geliştirmek için bir araçtır.

Yukarıdaki satırlar size tanıdık gelmedi değil mi? Hâlbuki Harry Potter serisindeki bütün kitapları okumuştunuz... Bir kitabı okudunuz, yan karakter olan aptal kızdan nefret ettiniz; onu "öldürün"! Fan fiction, halihazırda yaratılmış bir evren üzerinde geçen, evrenin hayranları tarafından yazılmış hikayelerdir. Çoğu yazar kendi evreni kullanılarak yazılan bu tarz hikayeleri desteklerken, bazıları fan fiction yazarlarını bulup dava açma noktasına kadar gitmektedir (evreni hakkında fan fiction yazmak istediğiniz yazar eğer daha önce böyle bir şey yaptıysa muhtemelen internette olay hakkında bilgi bulabilirsiniz, önce bir göz atın yazarın fan fiction yazarlarına izin verip vermediğine).

Siz de alın kalemi, vurun Edward'a, Obi-Wan'a, Raistlin'e (hayır, Raistlin'e vurmayın. İsteseniz de "kum saati büyücüsü"ne vuramazsınız zaten.). Albus Severus Potter ve Bellatrix'in İntikamı, "Yeni bir nesille birlikte ... Yeni bir hikaye başlıyor ... Yeni bir Karanlık Lord doğuyor..." sloganını kullanan, Harry'nin küçük oğlu Albus Severus'un maceralarını anlatan Bellatrix'in intikamı muhtemelen en iyi Türkçe Harry Potter fan fiction'ı. Metehan Bayburtlu tarafından yazılan ve 7 cilt olması planlanan serinin ilk cildi olan Bellatrix'in İntikamı toplam 218 sayfadan oluşuyor. Albus Severus ve Bellatrix’in İntikamı için: >buraya tıklayın<. (1.5 MB).

Fan fiction'larda, "asıl seri"nin ana karakterinin maceraları anlatılabileceği gibi, "yan karakter olan aptal kız"ın maceraları da anlatılabilir, hatta kendi yarattığınız bir karakteri bile kullanabilirsiniz bunun için. Burada dikkat etmeniz gereken bir nokta var; eğer "asıl yazar" tarafından yaratılmış karakterleri yazınızda kullanacaksanız, onlara önceden verilmiş kişiliklere uymalısnız. "Geyik" bir Gandalf, acımasız bir Ron veya sevgi dolu bir Vader'la karşılaşmamalıyız, lütfen, yapmayın böyle şeyler. Bir fan fiction'ın belirli bir uzunluğu yoktur, sadece bir sayfadan oluşan romantik bir hikaye olabileceği gibi, "asıl seri"den daha uzun, kitaplar dolusu macera, romantizm, komedi bile olabilir. Peki... kitaplar dolusu hikayeyi yazmışlar, iyi, güzel; ama ne yapacaklar bu hikayeyi? 8


Kitap

The Lost Symbol Arka Kapak Yazısı: Kayıp olan; bulunacak... Harvard sembolisti Robert Langdon, bir konuşma yapmak için Başkent Binası'na çağırılmıştır. Ancak, varışından bir kaç dakika sonra, Üstünde beş farklı gizemli sembolle beraber rahatsız edici bir şey Rotunda'nın ortasında bulunur. Kısa sürede Langdon, bunun gizli bilgileri elde etmek için çıkılacak bir yolculuk için gönderilen çok eski bir davetiye olduğunu anlar. Langdon, kaçırılan arkadaşı Peter Solomon'u kurtarmanın tek yolunun bu daveti kabul etmek olduğunu çok geçmeden kavrar. Bu davet onu, Amerika'nın başkentinde gizemli tapınaklara, tünellere ve odalara götürür, bildiği her şeyin aslında karanlık sırlarla kaplı olduğunu ve karşılaştığı bütün işaretlerin onu tek ve kesin bir doğruluğa yönlendirdiğini fark eder...

Da Vinci şifresi, Melekler ve şeytanlar, Dijital Kale ve İhanet Noktası... Ortak noktaları birer "çok satan" olmaları ve Dan Brown tarafından yazılmaları.

Kulağa, belki de bilimden çok büyü gibi gelen bir şey "noetic science". Bu bilime göre düşünceler dış dünyayı etkileyebilir. Her düşüncenin bir kütle olduğunu söyleyen noetic bilimciler; "Kütlesi olan her madde uzayı büker." sözünden de yola çıkarak düşüncelerin uzayı bükebileceğini, yani fiziksel dünyaya etki edebileceğini söylüyorlar ve bunu deneylerle de kanıtlamışlar. Kitap boyunca Albert Einstein dahil bir çok bilim adamının da sözlerini örnek vererek insanların, asıl hazineleri olan zihinleriyle yapabilecekleri şeylerin henüz çok küçük bir kısmının farkında olduklarının ve asıl potansiyelleri hakkında en ufak bir fikre sahip olmadıklarını söylüyorlar.

Burada inceleyeceğimiz "The Lost Symbol"un, Da Vinci şifresi ve Melek ve şeytanlar ile ortak noktası ise (yazarlarının Dan Brown olması haricinde) Robert Langdon'ın maceralarını anlatması. Harvard'la sembolistimizin başına gelen olaylar bir sabah aldığı telefonla eski arkadaşı, mason Peter Solomon'un asistanı tarafından Washington'a bir konferansta konuşma yapmak için çağrılmasıyla başlıyor ve daha neredeyse o andan itibaren de Dan Brown'ın şu ana kadarki kitaplarında da bolca kullandığı sürpriz ve gizem unsuru da sizi sarmaya başlıyor.

Dan Brown her kitabında olduğu gibi bu kitabında da bolca sürpriz vaat ediyor. Kullanmayı artık adet edindiği çaresizlik duygusu bu kitapta da var ve sık sık karşınıza çıkıyor. Toplamda 133 tane olan kısa ve öz bölümlerle okuma heyecanını da taze tutuyor. Eğer henüz hiç Dan Brown okumamak gibi bir hata yaptıysanız, okumaya bu kitapla başlayabilirsiniz; tek kaybınız nadiren de olsa eski kitaplara yapılan bir-iki göndermeyi anlamamak olacak. Dan Brown'ın şu ana kadar yazdığı bence en iyi kitabı

Washington'ın en ünlü binalarından birine bırakılan kesik bir el ile başlayıp, en güvenli odasındaki gizli bir meditasyon odasına, bir kilisedeki kör bir adama kadar giden ve daha da devam eden bir sürü şaşırtıcı şeyle karşılaşacaksınız kitap boyunca. CIA'in, küçük bir piramidi neden ulusal güvenlik sorunu olarak gördüğünden, kitap boyunca sözü edilen, insana müthiş güçler bahşedebilecek "Eski Sırlar"a kadar her şey sizi son sayfalara dek takip edecek.

10/10

Konuyu açıkladığıma göre kitabın benim en çok ilgimi çeken noktasına gelebiliriz; "Noetic Science".

Göksu Yıldırım 9


Anime

Fate Stay Night

Ben en iyisi şu ırkları biraz anlatayım. Animede ilk karşınıza çıkan karak- ya da boş verin onu benim en sevdiğim karakter Caster’dı. Dünyadaki en iyi büyücüymüş diye dedikodular dolanıyordu ortalıkta ama söylentidir dedik biz. Sonra Göksu’nun favorisi izleyince niye olduğunu anlayacaksınız- Rider’a bir bakalım (n’aptın abi? Benim favorim Archer :)-Göksu) Hızlı, çevik, uzayabilen bir silah, az kıyaf- neyse anlayacağınız bayan bir Rouge’dan beklenecek tüm özelliklere sahip Uzun kılıç –bildiğin Japon Katanasıkullanmayı seven arkadaşlarımızın ilgisini çekecek bir Assasin karakteri var animede (katana kullanmayı seven arkadaşlarımız?! - yine Göksu). Bir de mızraklı bir tip vardı adı da Lancerdı galiba, pek haz etmemiştim arkadaştan. Ben oyunlardaki Barbarianları çok severim. Ellerinde kafalarından büyük bir öldürme aleti, yüzlerindeki “hadi biraz eğlenelim” bakışı. İşte bu karakterin FSN’deki adı Berserker. Gelelim adı her şeyi açıklayan Archer’a. Legolas var ya özellikler aynı o. Ok ve ikiz kılıçlar. Bir de hizmetkarların en güçlüsü olduğu iddia edilen Saber var. Böyle güzel bir kılıç kullanıyor. Ama bence çok ilginç bir yanı yok. Eğer saymayı başarabildiyseniz yedi oldu. Sekizinci arkadaşın hakkında küçük bir bilgi bile önbilgi olacağından o arkadaşı sadece izleyenler tanıyabilecekler.

Savaş sahneleri aksiyon dolu bir film ya da animenin en ideal başlangıçlarıdır. İki kişinin birbirlerine uçmaları ve ardından yanan bir şehir. Gerçekten görkemli bir başlangıçtı Fate Stay Night’ın başlangıcı. Siz daha anime başladı diyemeden savaş başlamış bitmiş ve küçük bir çocuk ailesini kaybetmiş oluyor. Sonra “ahanda rüya mıydı şimdi bu” dedirtecek bir sahne geliyor. Neler olduğunu unutarak normal bir öğrenci gibi gözüken ana karakterin günlük yaşamına giriyorsunuz. Arkadaşları, evi, ilişkileri, hobileri derken aksiyon yeniden başlıyor. Bu sefer hiç durmamacasına. Şu 10 senede bir tekrar eden savaş hikayelerinden birini konu alıyor FSN. Hikaye klişe olsa da yaratılan karakterler ve savaş sahneleri animeyi izlenmeye değer bir hale getiriyor. 8 farklı özelliklere sahip 8 farklı “Hizmetkar” ve her bir hizmetkarın bir “Sahip”i var. Zaten anime boyunca toplam görebileceğiniz 1520 karakteri böylece tanıtmış oldum. Gelelim animenin asıl ilginç olan kısmına, hizmetkarlara. Sahipleri tarafından çağırılan hizmetkarlar 8 farklı sınıfa aitler (evet devasa online oyunlardaki sınıflar). Bu sınıfın yanında her biri eski (hepsi eski değil:) -Göksu) zamanda yaşamış bir kahraman. Şimdi bu eski zamanda yaşamış kahraman (ezyk?)ları size açıklarsam önbilgi olur o da pek hoş olmaz çünkü bu karakterlerin özel saldırılarla doğrudan ilişkileri var.

İşte animeyi izlemenize neden olacak şey bu ırklar ve karakterleri. Hikaye dediğim gibi çok klişe. Animeyi izlenmeye değer klan şey ise görkemli savaşlar...

10


Anime

Fate Stay Night Shirō Emiya animenin ana karakteri. Yardımsever dürüst ve çok çalışan bir genç. Bozulmuş elektronik aletleri tamir edebiliyor. Üvey babasının bıraktığı kocaman malikanede hizmetkarı Saber gelene kadar tek ba-

şına yaşıyordu. Büyüye olan yeteneği ise ileriki bölümlerde ortaya çıkıyor.

Saber geçmişten gelen gerçekten çok iyi bir kılıç ustasının ruhuna sahip. Asil ve duygularını saklıyor. Shiro’nun yaptığı bazı şeylerin kendisinin kazanma isteğini tehlikeye attığını düşünüyor.

Rin Tosaka ilk başlarda normal bir öğrenciyken daha sonra çok iyi bir büyücü olduğu ve neredeyse bebeklikten beri bu savaşa hazırlandığı öğreniliyor. En güçlü hizmetkar olan

Archer, Rin’in hatası nedeniyle kendi geçmişini hatırlayamayan bir karakter. İsmi Archer olmasına rağmen daha çok kılıç kullanıyor.

11

Saber’ı istemesine rağmen Archer’la yetinmek zorunda kalıyor.


Müzik

Türkçe

Hazırlıktayken müzik öğretmeninin verdiği ödev üzerine “müzik” ile ilgili yazmış olduğum yazıları okudum az önce, belki buraya bir malzeme çıkar diye. Ama çok sanat yapmışım, “müziğin süper bir şey” olduğu üzerine –böyle yazmıyor tabii yazıda-. Bu sayfaları okuyan hemen herkes, müziğin hissettirdiklerini biliyordur zaten diye tahmin ediyorum, o yüzden yazıları okuduğum gibi yerine koydum tekrar. Meriç Melike Softa

Türkçe müzik… Benim dinlediğim şarkıların %80’i falan Türkçe’dir. Türkçe müziğin popülaritesini bilmiyorum, en azından bizim yaş grubu içinde. Herkes İngilizce rock/metal şarkılara sarmışken,-hadi Teoman, Şebnem Ferah neyse de- Yalın, Yaşar, MFÖ dinleyen kaç kişi vardır bilmiyorum…

Kesinlikle dinlemenizi tavsiye ediyorum. Türkçe müzikte yeniyim, şarkı tavsiyesi istiyorum diyene: “Top 10’um şu” diyemem, bir en iyi 10 şarkı listesi için iyice derinlere inmek gerek. Yalnızca genelde dinlediğim, tavsiye ettiğim şarkıları yazıyorum aşağıya…

Türkçe müziğin kalitesi şu dönemlerde tartışılır aslında. Tabii ki her şeyde olduğu gibi Türkçe pop/ rock’ta da çok kaliteli sanatçılar var, ama 2 gün listelerde kalıp 3. gün unutulan, popülerliğe dayalı şarkıların kaliteyi düşürdüğünü düşünüyorum. En çok dinlediğim Türkçe radyo Powertürk’ün bile, Top 10 listesindeki tek “kaliteli” şarkı Manga’dan “Beni Benimle Bırak”…

Yalın – Nezaketten Nev – Bazen Asfalt Dünya – Beni Severmiş O Yaşar – Kumralım Feridun Düzağaç – Ağlarsan Düşerim Candan Erçetin – Ben Kimim Düş Sokağı Sakinleri – Hiç Bilemem Kenan Doğulu – Beyaz Yalan Yalın – İki Kişi Feridun Düzağaç – Yüzün Teoman – İstasyon İnsanları

Bu yaz birkaç tane dinlenesi albüm çıktı; bir tanesi Yalın’ın, yine geleneğini bozmayarak 12 şarkının 12’sini de kendisinin yazıp bestelediği, “Ben Bugün” adlı albümü… Bu yaz çıkan bir diğer albüm; Kenan Doğulu’dan “Patron”, çoğu şarkısı Doğulu’nın klasik şarkılarından daha kötü. Ama iki – üç tane dinlenesi şarkı var (“Beyaz Yalan” favorim.).

H

A

B

E

Devamı Kasım ayında...

R

V

A

R

!

Bulutsuzluk Özlemi 7 Ekim, Gece Yolcuları 14 Ekim’de Beyaoğlu Hayal Kahvesi’nde… 17 Ekim Cumartesi günü, Mor ve Ötesi, en son iki yıl önce yaptığı ve çok beğenilen Akustik özel konserini tekrarlıyor. Mekân: Beyoğlu Ghetto Nev, 23 Ekim’de Balans Jolly Joker’de sahne alıyor. Malt Grubu, “Kendi Adını Taşıyan İlk Albüm” adlı albümüyle 24 Ekim’de Taksim Kemancı Bar’da sahnede. Not: Maalesef yukarıdaki konserlerin hepsinde 18 yaş sınırı vardır. Biletler Biletix’te… 12


Müzik

Pop

Dergimiz istikrarlı bir şekilde ilerlerken, yeni bölümler eklemenin hiçbir sakıncası olmadığı düşünen editörlerimize bana böyle bir bölüm yazma şerefini verdikleri için teşekkür ediyorum(bir şey değil, ama elimi bırak san artık... – Gölge), fakat bu bölümü okuyacak insan sayısının azlığı konusunda endişelerim de yok değil. Sonuçta yaşıtlarımızın büyük bir çoğunluğu rock, metal ya da isimlerini ezberlemeye hiç çalışmadığım ama bunu denesem bile başarılı olamayacağım kadar farklı türde şarkılar dinlerken, pop müzik dinleyenlerin sayısı gerçekten azaldı. (Belki de hiçbir zaman çok olmamıştı ki!(“pop”un popüler kelimesinden geldiğini biliyorsun değil mi? -Göksu)) Bu kısa sitemden sonra pop- R&B bölümüyle karşınıza çıkan ben, pop severler için en ilginç bulduğum haberleri derledim, topladım. Osman Kaan Yılmaz

Dünyaca ünlü Kolombiyalı süper star, yeni albümünü kendine özgü dans ve melodi harmonisiyle tehlikeli bir “Kurt Kadın”ın efsanesine değindiği ilk single “She Wolf” ile müjdeliyor.

setmesini sağlayan bir şarkı She Wolf: “There's a shewolf in the closet, open up and set it free! There's a she wolf in the closet, let it out so it can breath.” Shakira’nın henüz ismi açıklanmayan ve Sony Music etiketiyle yayınlanacak olan yeni albümünün Ekim ayında yayınlanması planlanıyor. Çoğunluğunu İngilizce şarkıların oluşturduğu albüm 2010’da yayınlanacak yepyeni İspanyolca bir Shakira albümünü de müjdeliyor. Shakira’nın Ekim ayında yayınlanacak olan bu albümü; İngilizce içeriğe sahip olsa da, albümün çıkış şarkısı “She-Wolf” öncelikli olarak İspanyolca versiyonu “Loba” ile radyolara servis edildi. Şarkının İngilizce versiyonu ise önümüzdeki haftalarda radyolarda yerini alacak.

Youtube’da single’ın on üç saniyelik -Shakira’nın kendine has danslarını sergilediği- bir videosu yayınlandıktan sonra aynı gün izlenme rekorları kıran parça, Shakira hayranlarının da kesinlikle hatırlayacağı “Beautiful Liar”, Britney Spears’ın “My Prerogative” ve “If you seek Amy” gibi ses getiren videoların da yönetmenliğini yapmış olan Jake Nava tarafından yönetildi. She Wolf, Shakira’nın tüm dünyaca tanınmasını sağlayan enerjik üslubuyla başlıyor ve daha çok dans müziği ve elektroniğe yakın bir tarzda devam ediyor. Nakaratı ile de insanın kendisini diskoda his-

H

A

B

E

R

V

A

R

!

Kanye West yine yapacağını yaptı ve MTV Video Müzik Ödülleri’ne damgasını vurmayı başardı. Ödülünü almak için sahneye gelen Taylor Swift’in konuşması sırasında aniden sahnede beliren Kanye West, ödülün Beyonce’nin hakkı olduğunu iddia edince, geceyi izlemeye gelen herkesi şaşkına çevirdi. Kanye West demişken, o ve Jay-Z ile beraber “Run This Town”u seslendiren Rihanna’nın yeni albümünün çıkış tarihi açıklandı. Justin Timberlake, Ne-Yo, Akon gibi ünlü isimlerle bir araya gelen Rihanna, yeni albümüyle 23 Kasım’da müzik marketlerdeki yerini alacak. Joss Stone’un yeni albümü “Colour Me Free”yi 20 Ekim’de piyasaya çıkıyor. 13


Rust in Peace

Müzik

R.I.P

20 Temmus 2009 çok özel bir gündü. Efsane bir grubu, belki de son Türkiye konserlerinde izleme şerefine eriştim. Kimine göre Iron Maiden’dan da büyük bir gruptu Deep Purple ve onları, Blackmore’suz da olsa, izledim. Ne mutlu bana! Bu ay çıkan Endgame, Sonic Boom gibi bir çok albüm ise Kasım’a kaldı. Göksu Yıldırım

Saat 21:00 yaklaşık iki saat öncesinden girdik konser alanına ve elimizdeki biletlerle konseri izleyebileceğimiz en iyi yerlerden birine geçtik hemen, bizi “sahne önü”nden ayıran çitlere yaslanabildiğimiz, otuz santim önümüzdeki kişinin bizim neredeyse iki katımız kadar para verdiği bir yerdi (o adam bizden iki saat sonra gelmesine rağmen oraya geçebildi ama...).

çalan, üzülüyorduk söylüyordu.

çünkü

konserin

bittiğini

Yaşayan efsaneleri beklerkenki iki saatimizi DJ’in çaldığı müzikle ve sohbetle geçirdik. Arkamızdaki bir insanın çalan her şarkının sözlerini ezbere bilmesine de hayret etmekten geri kalmadık (bir yerden tanıdık geldi o kişi bana ama çıkaramadım bir türlü).

Smoke On the Water da bittikten sonra yarım yamalak bir vedayla sahneyi terketti grup. Ama daha çalmaları geren vardı... Sahnenin boşalmasından iki dakika sonra, Deep Purple’ın SOtW’dan sonraki belki de en tanınmış riffini bütün seyirci söylüyordu; Black Night. Ve Deep Purple da yoğun isteğimize dayanamamış olacak ki sahneye geri döndü, ama Black Night için değil, Hush için. Seyircinin hep bir ağızdan “Hush” diye bağırmasının ne kadar çelişkili olduğundan bahsetti Ian amcamız :)

İki saat bitti ve grup üyeleri arada bir birkaç saniyeliğine sahnede görünmeye başladı. Ve saatler yaklaşık 21.20’yi gösterdiğinde konser başladı.

Hush’ın ardından beklenen an geldi ve Black Night başladı. Steve Morse’un seyirciyle kapışması müthişti, şarkı zaten müthişti.

Highway Star’la girdi babalar ve daha ilk şarkıda seyirciyi alıp götürmeyi başardılar.

Sonuç olarak, kaçıranların kesinlikle üzülmesi gereken bir konserdi. Darısı 2011’de olacağı dedikonusu dönen Iron Maiden’a...

Konserin unutulmaz anlarından biri Don Airey’in solosu sırasında Türk Marşı ve Katibim’i çalmasıydı, ardından da Perfect Strangers’ın girmesi de etkiledi tabii unutulmaz olmasını :)

Şarkı Listesi (sırasız) Highway Star Battle Rages On Rapture of the Deep Fireball Some Kinda Woman Smoke On the Water Space Truckin’ Sometimes I Feel Like Screamin’ Perfect Strangers Bis> Black Night Hush

En sevdiğim Deep Purple şarkısı diyebileceğim Sometimes I Feel Like Screamin’ müthiş başladı, çok iyi bitti. Sonlara doğru gelmişken, Steve Morse’un solosunun hemen ardından giren o efsane riffler herkeste hem hüzün hem büyük bir sevinç yarattı. Seviniyorduk, çünkü Smoke On the Water’dı bu 14


Bilgisayar

Batman: Arkham Asylum

Batman son filmine kadar hep ikinci sınıf bir kahramandı benim gözümde. Bunda çok soğuk, zengin bir adam olması ve DC’nin iyi kahramandan çok kötülere ağarlık vermesinin etkisi azımsanamaz. Ama son film ve bu çıkan son oyun Batman’i durduğu o tozlu raftan alıp ön sıralara getirdi.

kazandığınız tecrübe puanlarını harcayabileceğiniz güçlendirme alanı. Fakat güçlendirmeler çok sınırlı kalmış. Yaklaşık 25 güçlendirmeden 4’ü zırhınız için ve bazıları da oyun boyunca kullanmayacağınız saçma şeyler. BAA’daki tecrübe sistemi seviye atlama sistemi değil. Doldurmanız gereken daire şeklinde bir tecrübe barı var ve bu barı her seferinde aynı sayıda tecrübeyle dolduruyorsunuz.

Bir adanın üzerinde, deliler hastanesinde, tüm deliler serbest ve Joker’den emir alıyorlarken ortalıkta dolanmak ve Joker’in sinir bozucu anonslarını dinlemek bile keyifli. Tabii adanın tümüne ulaşma izniniz olsun istiyorsanız öncelikle Joker’i alt etmeniz gerekiyor. Merak etmeyin, sizi engelleyen şeyler görünmeyen duvarlar değil. Daha zekice yaratılmış engellemeler var. Kodunu öğrenene kadar açamadığınız kilitli kapılar, siz onun arkadaşını kurtarmadan geçmeniz gereken o kapıyı açmayan polisler ve sürprizini kaçırmak istemediğim diğerleri.

Oyunda aksiyonu düşüren öyle bir anlamsızlık var ki acayip sinir bozuyor. Bir minimap’a sahip değilsiniz. Nereye gideceğinizi bulmak için her seferinde oyunu durdurup haritaya bakmanız gerekiyor. Bir de oyunun orijinaline para vermeyi planlamayan arkadaşlara bir uyarım olacak. Oyunun korsan versiyonunda (D2D) çözülemeyen bir bug var. Oyunu tam hız oynarken normal şartlarda Batman’in elindeki aletlerden birini kullanarak çıkmanız gereken havalandırmaya çıkamıyorsunuz. Bir nedeni yok, bug işte. Bunun tek çözümü oyun her otomatik save yaptığında alt+tab kombinasyonunun yardımıyla save dosyasının yedeğini almanız. Bir sorun çıktığında önceki save’e dönmeniz olayı çoğunlukla çözüyor. Oyundaki bir diğer bug ise harita üzerinde olmayan yerlere aynı aletle ulaşabilmeniz. Eğer etrafta her gördüğünüz yerde “f” tuşuna basarsanız kendinizi Arkham Asylum’un alttan bir manzarası ve havada asılı kalmış bir Batman ile baş başa bulabilirsiniz (bu bug oyunun orijinalinde de var). Bunun çözümü ise menüdeki “Restore Checkpoint” seçeneği.

Gelelim bunu nasıl yaptığımıza. Arkham Asylum kafanıza göre dolaşıp etrafa saklanmış ödülleri bulabileceğiniz bir yer. Aynı zamanda bu seride en sevdiğim kötü karakter olan Riddler’ın zekice ve bazen psikopatça sorduğu bilmecelere etrafta yanıt arıyor olmamız çok güzel bir ayrıntı. Tabii siz benim gibi böyle boş işlere zaman ayırmak zorunda değilsiniz. On kişinin arasına girip 35’lik bir kombo yapmak çok daha ilginizi çekebilir. Oyundaki dövüş sisteminde sadece iki ana hareket var. Öğrenmesi çok basit; Saldırı ve Savunma. Ama tabii ki Batman sadece iki hareketle sınırlı değil.Havada uçan tekmeler, kafaya geçirilen dirsekler, vurulan kişinin 2.80 uzandığı yumruklar…

Batman gerçekten son zamanlardaki en iyi aksiyon oyunlarından biri. Geçen aylarda çıkan Prototyp ile karşılaştırmam gerekirse. Iııııı. Ben Prototyp’ı tercih ederim. Çünkü Batman, Alex Mercer’a (Prototyp’daki ana karakter) göre çok sessiz. Benim alışık olduğum

Bruce Wayne’in zengin bir adam olduğunu ve bu yüzden süper kahraman olmak için teknoloji kullandığını biliyoruz. Gelelim yeni nesil teknolojinin nimetlerine ve bu teknolojiyi üreten WayneTech’e. WayneTech.Tab tuşuyla ulaşabileceğiniz; yaptığınız uzun kombolar ve bulduğunuz Riddle eşyaları ile

7 / 10 Okan Ağça 15


Rol Yapma

Zamanlar

Orta Çağ Okların havada uçuştuğu, kılıçların çarpıştığı zamanlara, büyünün, ejderhaların, orkların ve elflerin eklenmesiyle ortaya çıkan bu "zaman", rol yapma oyunlarında en yaygın olarak kullanılandır. En bilinen kural sistemi olan "Zindanlar ve Ejderhalar" da bu zamanlarda geçmektedir. Örnekler; Vampire: Dark Ages, Dungeons&Dragons, Birthright, Lord of the Rings vb

Kıyamet Sonrası Gelecek

Büyük bir felaket olmuş ve bildiğim anlamıyla dünya yok olmuştur. İnsanlar ufak birlikler halinde her yere yerleşmişlerdir ya da tek ve büyük bir yerde toplu olarak yaşamaktadırlar. Mücadele genel olarak dış dünyaya karşıdır ve amaç hayatta kalmaktır. Zombi temasını kullanan bir çok oyun da bu zamanda sayılabilir.

Lazer silahları, uzay gemileri ve benzerlerinin içinde bulunduğu bir oyundaysanız; gelecekte geçen bir oyundasınız. Büyüden çok teknolojinin ağırlık kazandığı bu oyunlara ünlü "Yıldız Savaşları" da dahildir. Örnekler;

Örnekler;

Star Wars, Matrix vb.

Terminator, Resident Evil vb.

Cyber-Punk Günümüz Günümüz veya gelecek olarak da görülebilecek bu zamanı ayrı incelememizin bir sebebi var. Takvimler günümüzü göstermektedir, ama ortam hiç de tanıdık değildir çünkü bir yerlerde bir şey(ler) farklı gitmiştir ve teknoloji farklı gelişmiştir. Büyüyle çalışan trenler, tahta robotlar, çılgın bilim adamları bu zamanda karşınıza çıkabilecek şeylerden bir kaçıdır.

Gizemli cinayetler işlenmektedir, veya bir grup insan efsanelerdeki vampirlere benzer kişiler gördüklerini iddia etmektedir. Eğer bu olayları araştıranlar şövalyeler değil de polis ise zaman, günümüz, veya yakınlarıdır. Makineli tüfekler, uçaklar gibi bir çok şey dışında büyü, kurt adamlar da oyunda bulunabilir. Örnekler;

Örnekler;

Vampire: The Masquerade, Blade vb.

Shadowrun, Cyberpunk 2020 vb.

Göksu Yıldırım 16


Yeteneksiziz Dergimizin yepyeni bölümüne hoşgeldiniz! Burada ne yapıyoruz, vakit kaybetmeden onu anlatayım. Dergideki yazar adı altındaki köl—eee arkadaşlarımızdan birisi geliyor ve bir diğerine diyor ki “Tavlayı koltuğunun altına veririm.”. İlla tavla olmak zorunda değil bu, birbirlerine istedikleri her konuda meydan okuyabilirler. Taş-kağıt-makas olsun, bilek güreşi olsun, boğa güreşi olmasın ama. Peki yazarlarımız birbirleriye yarışıyorlar? Biz ne yapacağız? Yenilenle dalga geçmek dışında mı? (yok, geçmeyelim tabii. Ayıp...) İlk rekabet bowlingde yaşandı, rakipler ise Osman, Göksu ve Melike’ydi. Üçü de kendilerinden beklenmeyen performanslar gösterdiler (kötü anlamda –Osman hariç:)). Her ne kadar yaptığım skordan utansak da, koyduk aşağıya tabloyu. Bakın bakın gülün (yok, gülmeyin tabii. Ayıp...). Osman resmen ezdi geçti Melike ve Göksu’yu (ikinci turda, ikimizin puanı toplamından fazla yaptı kendisi), parkeye gömdü, hızını alamadı top yerine bizi fırlattı (yok, fırlatmadı tabii...).

Melike

-

-

-

1

0 Göksu

-

-

-

5

6

-

-

3

-

-

-

-

0

Göksu

7

-

6

-

-

-

8

/

8

18 -

3 10

-

-

8

3

4

-

14 /

5

-

8

/ 48

6 57

3

7

64

17

69

5

-

2

-

9

-

35 9

-

-

-

52 -

73

-

89 -

4

-

9

52 5

-

27 X

-

-

-

26 -

9

-

77

43

-

27 -

-

-

62

27

-

7

36 3

1

26 -

-

X

23 1

3

-

-

27

58 9

2

9

26 -

4

53 -

-

29

36 -

32

-

-

-

-

53

-

18

23

26

49

-

-

16

-

51

3

-

16

-

9

18 -

-

49 4

5

23

15 /

24

4

7 -

9

-

7

4

7

42 6

16

-

-

10 -

3

42 8

1

19

0

7 -

6

-

0

7 Osman

-

-

7

9

38 -

13

-

1

3 -

1

33 -

-

12

0

-

29 3

-

5

7

3 4

5

33 2

-

12 -

-

5

12

4

22 -

5

0 Melike

X

0

3 Osman

2

6 7

24

15

0 Göksu

-

7

-

1

5

6 Melike

-

1

0 Osman

-

-

73

X

16 1 54 1 63 27 / 46 91 35 9 61 6 93

16 54 63 27 9 46 91

35 61 / 93


GölgeCup Yer: Adeks Olay: Gölge-Cup Katılanlar: Celebrar, Adrenalin, Harkin, Raika, Scytha, PC Alıştırma turlarıyla başlayalım. İlk olarak Demigod oynadık. 5 kişi olmamız biraz sorun oldu. İlk takımda Scytha, Raika ve Adrenalin; ikinci takımda ise Celebrar ve Harkin yer alıyordu. Oyun daha yeni başladığında Raika ve Celebrar’ın yaptığı teke tek savaş Raika lehine bitince Celebrar bu adamın eşyaları ne diye merak edip Raika’nın klavyesindeki bir tuş yardımıyla bunu öğrendi. Tabii Raika bunun altında kalmadı elini Celebrar’ın klavyesine atıp öylesine bir iki tuşa bastı. Celebrar’dan gelen “Abi naapıyosun yaaa” sesiyle bir işler becerdiğini anlayan Raika onu takmıyormuş gibi yaparak kendi oyununa konsantre oluyordu ki “Öldüm işte ya çıkıyorum ben” diyen Celebrar’a bakıp onu oyunda kalmaya ikna etmesi gerekti. (ne çirkeflikler dönmüş oyunda :) -Göksu) Oyunun sonlarında fark edildi ki Raika’nın bu yaptıklarının pek bir etkisi olmamış. Raika’nın takımı oyunu bayağı farklı bir üstünlükle kazandı da...

Oyun fazla uzun sürmeden Raika ve Adrenalin’in ezici üstünlüğüyle sona erdi. Aslında şöyle oldu, Raika küçük bir ordu yapıp diğer tüm arkadaşları indirdi. Tabii bunda Red Alert 3’ü daha önce sadece Raika’nın oynamış olmasının etkisi göz ardı edilemez. Sonlara doğru açılan Frozen Throne’da Raika’nin baskısı üzerine Line Tower Wars oynandı. Celebrar’ın ilk oyunda herkesi dağıttıktan sonra olay yerini terk etmesi üzerine sonraki birkaç oyunu Raika aldı. Oyundan bıkmayan ve azimle oynamaya devam eden tüm arkadaşların arasından son oyunda Okan Raika’i öyle bir ezdi ki görülmeye değerdi gerçekten.

İkinci olarak bir strateji oyunu oynamaya karar verdik. Fakat uzun bir süre ne oynayacağımıza karar veremedik. Raika ve Celebrar’ın baskıları sonucu diğer oyuncuların hiç bilmedikleri Battle for Middle Earth oynadık. Raika ve Celebrar’ın arkadaşlarını bu oyuna ikna edebilmesi için yanlarına bir hard vermeyi kabul etmeleri gerekti. Bunun sonucu olarak oyun ikiye dört oynandı. Oyunun başlarındaki gelişme sürecini atlarsak, ilk yenilen Adrenalin oldu. Fakat 3’e 2 kalan oyuncularda Computer arkadaşımız öyle bir gaza geldi ki, Raika ve Celebrar tamamen yenilmeyi beklemeden oyunu terk ettiler. Oyunu kazanan arkadaşların Raika ve Celebrar’a dokunmamaları biraz ilginç oldu ama olsun artık.

En son oynanan oyun ise Marvel Tower Defence idi. 30 bölümlük oyunda 25. Bölüme kadar gelmeyi başaran 4 kahramanımız 25. Bölümde uçan yaratıkların gelmesi sonucu bulundukları mekanı arkalarına bakmadan terk ettiler. Gün sonunda durum şu oldu: Demigod—Kazanan: Raika, Adrenalin, Scytha Battle for the Middle-Earth — Kazanan: PC! Red Alert 3—Kazanan: Raika, Adrenalin Warcraft 3 Line Tower Wars—Ezen: Celebrar Marvel Tower Defence—PC

Yenilen pehlivan güreşe doymazmış dedik ve bir strateji daha oynamaya karar verdik. Bu sefer oyunun adı Red Alert 3 oldu.

Önümüzdeki ay Left4Dead Versus anılarımız, Call of Duty 4 ve DotA anılarımızla devam edeceğiz.

Önceki oyunda sütten ağzı yanan Raika tek kalmak istemesine rağmen yoğurdu üfleyerek yemeyi tercih etti ve yanına Adrenalin’i aldı. Raika ve Adrenalin’in karşısına Okan, Harkin ve Celebrar geçti.

Okan Ağca 18


Kuzgun Aynası

Özgürlük Korkusu Doruk Cansev

Öyle bir çekinme, o denli güçlü bir nevroz, bu kadar sıradan bir şey ki özgürlükten korkmak, düşünmekten çekinmek günlük dilin kendine has deyişlerinde bile yer edinmeyi başarmış. Kendilerine doğru gelmeyen bir yargıyı sorgulama ayıbında bulunanlar “Felsefe yapma!” diye susturulmuş, toplumsal tabuların getirdiği bazı “joker sözler” ise tartışmalarda farklı bir açıdan bakmaya çalışanın suratına tokat gibi çarpılır olmuş kahkahalar eşliğinde. Yüzyıllar boyunca “Aha ortaya çıktı çıkacak, az kaldı!” diye beklenen birey kavramı hep başka bir devre bırakılmış, bireysel kimlikler toplumun yumruğu altında ezilirken bu darbenin insanı sarıp sınırlayan rahatlatıcı etkisi insanların tek güvencesi olmuş zamanla ve kendi hayatlarını yaşayıp tek başına direnmenin zorluğu yerine arkasında esir oldukları duvarın rengini almayı, yaşadıkları yere ve “Budur!” dayatmalarına ayak uydurmayı yetenek sanmışlar böylesi çok daha kolay olduğu halde.

bastırarak hiçbir şekilde tatmin olmazken en azından robot uyumu göstererek “yaşamaya” çalışanlar kalmış geriye küçük mazoşistler olarak; “var olmaya” çalışanlarsa bu üç grubun birden ezdiği “bireyler” olmayı başarmış yine de ki her şeye rağmen bu satırları yazıp yayınlayabiliyorum. Örnekler önümüzde öylece dururken görebilirsek fark edeceğimiz gibi korku hiçbir toplumu daha üst bir noktaya taşımadı asla; buna rağmen sorunları anlamaya çalışıp kendi içimizde çözmekle vakit kaybetmeyerek özgürlük korkusunu yaşatmaya devam edersek kararlarımızın sonuçlarını yine bizden başkası yaşamayacak, bizim hatamızın bedelini ödemek için kendini ortaya atan “fedakar lider” ise hepimizi çok daha kötü bir borç batağına sürükleyecek; her şey bu kadar açıkken asıl bu durum sizi korkutmuyor mu?

Otoriter bir tavırla diğerlerini ezenler lider olarak benimsenmiş bunlara sadist denmesi gerekirken, öncü olamayacak kadar “güçsüz” olanlar yakıp yıkarak onları takip etmeye çalışmış ve bir de içinde toplumun uyandırdığı ancak güçsüzlükleri nedeniyle asla açığa vuramayacakları sadist dürtülerini

19


MMS

Tatil Meriç Melike Softa Şu an bunları, tatilin bitmesine çok az bir süre kala, tatilde evde olduğum süre boyunca yaptığım gibi gecenin 3’ünde yatağımda uzanarak yazıyorum…

ile sahura kadar film izlemecenin de tadı başka… (Sonra öğlen 2’ye kadar uyumanın tadı, bambaşka!) 3. Bol bol kitap okudum, okudum öğrendim. “Öğreten” kitapları pek sevmem aslında, ama her kitap az da olsa bir şeyler öğretmez mi? Ne mi okudum? Twilight serisi bitti efendime söyleyeyim, sonra Blueprint ve Matilda var meşhur, onlar bayağı öğretici olanlardan, Zar Adam var. Twilight iyi iyi, 5.si çıksa da okusak. (Hayır, haksızsınız, birazdan “Edwıııııııırd!” diye bağırmayacağım! Jasper daha yakışıklı zaten.) (Bellaaa! -Göksu)

Kimilerine çok uzun, kimilerine çok kısa gelse de, hayatın içinde iki gün sonra unutacağımız kısacık bir dönemden başka bir şey olmayan bir 3 ay geçirdik. –Tamam, bu kadar dramatikleşmeyelim… Yok ya, ben unutmam herhalde, bayağı iyiydi çünkü, yok yok, herhalde unutmam… Bu ayki köşemde, bir liste yazacağım.

4. Puzzle yaptım, yaptım öğrendim. Öğrendim kısmı biraz kafiye için oldu gibi, ama cidden deli gibi konsantrasyonumu artırıyor bu puzzle olayı, çok faydalı, zevkli de. Ama Osman Hamdi Bey’in Kaplumbağa Terbiyecisi tablosunun puzzle’ını yapayım derseniz, pek tavsiye etmem; bayıyor bir yerden sonra.

Bu Yaz Neler Yaptım? 1. 8 tane ülke gezdim (Bkz. BuLa ‘09). Gezdim, gördüm, öğrendim. Hayatımın tecrübesi… Bir daha böyle fırsat zor gelir tabii... Alakasız birçok arkadaşıma “izci olmak varmış” dedirten bir olaydır kendisi… (Niye hep üç nokta kullanıyorum ki ben, takıntım mı var anlamadım. Neyse, içimden geldiği gibi akıyor noktalama işaretleri parmaklarımdan (!), çok takmamak lazım…) Bu fırsatı yaratan, yaşatan herkese teşekkürler tekrar.

5. Bizim Blueprint var, o yordu bayağı, ama öğrendim!.. Ne kadar öğrendiğimi ve ilk sınava kadar daha ne kadar “öğreneceğimi” siz tahmin edersiniz herhalde… Ciddi ciddi değerlendirince, gerek dili ve anlatımı, gerek izlediği konu açısından bayağı güzel kitap aslında. Ama gel gör ki, sınıfta söyleyemem kitabı beğendiğimi. Neden mi? “Almanca!”, “Tatil Kitabı!”, “Ödeeeeev!”, “Sınav sınav sınav”, “Almanca ama!”… Tırnak içinde olanlar benim düşüncelerim değil, alacağım tepkiler sadece. Kitap güzel miydi? Güzeldi. Önemli olan bu benim için. Öğrenci milleti işte...

2. Bol bol film izledim, izledim öğrendim. Memento (Akıl Defteri) diye bir film var, off. Hayatımda zerre kadar anlamadığım ilk film herhalde. İzleyip de anlamazsanız söyleyin bana, internette senaryonun çok güzel açıklamasını yapan bir site var, link vereyim. He bir de, akşamları oturup abi

Bu arada, 10. sınıf olduk, haydi hayırlısı… Ekleme: Geçen hafta Los Angeles’ta 61. Emmy Ödül Töreni yapıldı. Micheal Emerson (Lost’taki Benjamin Linus) da ödül aldı, sevindim. Çok severim kendisini, favori karakterimdir. Sahnede bir karizma duruşu vardı, ufff… Keşke Neil Patrick Harrison (How I Met Your Mother’daki Barney Stinson) da alsaydı ödül, hak etmişti be… Sunucu oydu bu arada, iyi de sundu… Komedi Dalında En İyi Dizi Ödülü: 30 Rock Drama Dalında En İyi Dizi Ödülü: Mad Men Ekleme 2: Heroes’un 4., Merlin’in 2. sezonları vizyona girdi, yuppi! Fotoğraf: Meriç Melike Softa

20


Kuytu

Bir kitap, hepsine hükmedecek... Göksu Yıldırım İninde uyuyan bir ejderha, kitaplarına gömülmüş bir büyücü, bulunduğu ağacın tepesinden etrafı gözleyen bir elf... Ortak noktaları, gerçek olmamaları. Hepsi, tamamen insanların hayalgücü tarafından yaratılmış (En azından öyle olmalarını umuyoruz. Gerçek bir ejderha mı?!) varlıklar ve bu varlıkların hayat bulduğu temel dünya ise edebiyat.

Hangi 18 yaşındaki yazarın kitabı bir çok dile çevrilmiş ve milyonlarca satmıştır? Cevap; Christopher Paolini. Miras Üçlemesinin yazarı 15 yaşında üçlemenin ilk kitabına başlamış, 18 yaşında ilk kitabı ve 26 yaşında tüm seriyi bitirmiştir. Serinin ilk iki kitabı toplam 3 milyonun üstünde satmış ve ilk kitap yine geçtiğimiz senelerde filme çekilmiştir.

Fantastik kitaplar ya da fantazi kitapları (bu isim bazılarında “Fantazi mi? Nasıl kitap bunlar? Ehehe” gibi düşüncelere yol açsa da, fantastik kitap ile arasında, korkunç kitap - korku kitabı gibi bir anlam farkı vardır) gücü çoğunlukla küçümsenen kitaplardır. Bu türde bir yapıt hakkındaki genel düşünce muhtemelen gerçek olmayan şeyleri anlattığı için “uydurma” olarak adlandırılabilecek, çoğunlukla gereksiz ve bazen de çocuklar için yazılmış olduğudur. Ve yanlıştır... Böyle bir kitabın zilyon adet dile çevrilmesi; filminin çekilmesi, milyonlar satması gibi şeyler söz konusu bile değildir.

Gelelim türün ilk ve en büyük örneklerinden olan Yüzüklerin Efendisi’ne. J.R.R Tolkien gibi zamanının en büyük dilbilimcilerinden biri tarafından yazılmış, günümüzde Sting de dahil olmak üzere çoğu sanatçıyı etkilemiş bir seridir Yüzüklerin Efendisi. Üçlemenin, toplamda 17 Oscar kazanan filmlerinden bahsetmiyorum bile. Bu türün ne kadar geniş bir kitleye hitap edebileceğine, ne kadar beğenilebileceğine hala inanmadınız mı? Peki... Sizi aşağıya alalım... Bana bir seri söyleyin, yazarını yaşadığını ülkenin kraliçesinden daha zengin yapsın, filmleri onlarca kez oscara aday olsun, 67 dile çevrilsin ve 400 milyonun üstünde satsın. Çoğunuz tahmin ettiği o 7 kitaplık seriden bahsediyorum; Harry Potter.

Kadıköy’e gidin, ve etrafınıza bir bakın. Neredeyse bütün –çoğunlukla- kızların elinde olan kitap hangisi? Bir çok insanın cümle biter bitmez söylediği gibi; Alacakaranlık serisi. Bir vampirle insanın aşkı konusunu, kurt adamlar gibi efsanelerle birleştirerek anlatıyor (vampirlerin olduğu bir kitapta da kurt adamlar olmasın! Lütfen!). İlk filmi bu sene başında gösterime girdi, ikincisi ise Kasım 2009’da girecek...

Toplam sayfa sayısı 4000’in üzerinde olan bu son seriyi hatırlamak, yukarıdaki sayıları görmek sizi ikna etmediyse, bu yazıyı okumaya zaten ikna olmayacağınızı bilerek başlamışsınız demektir. Bu durumda, ne ben ne de bir başkası fikrinizi değiştiremez.

Müzik Kutusu Kalmah – Hades Megadeth – Hardest Part of Letting Go Eluveitie – Inis Mona Iron Maiden – The Trooper Ensiferum – From Afar

21


Ekranın Arkasından

Hayata Gülümseyen Kitaplar Okan Ağca Benim gibi çok az kitap okuyan birinin burada kitap tanıtımı yapacak olması gerçekten çok ilginç bir olay. Ben bile kendime şaşırdım ama okuması bu kadar eğlenceli kitapları tanıtmazsam rahat uyuyamam.

Peki bu kitap niye cinsiyet ayrımı yapıyor? Kitabın kısımlarındaki bir iki başlık bunu açıklamaya yeterli olacaktır bence. Erkekler kısmındaki favori başlıklarım; “bir kız ne der, ne demek ister”; “kadınların eline geçmemesi gereken 10 şey”; “kızlar ve bilgisayarlar”; “kızlar kaça ayrılır”... Kızların tarafındaki bazı ilginç başlıklar ise; “erkekler ....... Gibidirler”; “erkekleri çıldırtan 10 soru”, “erkeklerden hiç bir zaman duyamayacağınız şeyler”; “bir erkek için başarı”…

Belki sizin de dikkatinizi çekmiştir, cıvıl cıvıl kapakları olan, ilk bakışta “ne biçim kitap bu” dedirtecek isimlere sahip kitaplar çıktı yeni yeni. Aslında yeni de değiller. Çoğu 2006-2007 basımı bu kitapların. Fakat bu sene tekrar basıldılar. Eskilerinin dış görünüşleri nasıldı bilmiyorum ama o zamanlar ilgimi çekmemişti. Yeni basılanlar gerçekten de gel bir bana bak diye çağıran cinsten kitaplar.

Bu iki kitap da “Hayata Gülümseyen Kitaplar” serisinin örnekleri. Bu arkadaşları daha okuyamadım, bunlar yerine “Durdurun Dünya’yı İnecek Var”ı okuyorum. Bu kitabı da şiddetle tavsiye ederim, bazı sayfalarda anlamadığınız kelimelerin sayısı anladığınız kelimelerden fazla oluyor, fakat bu benim için bir sorun olmadı çünkü o sayfaları atladığımda bir şey kaybetmediğimi fark ettim.(kelimelerin anlamlarını öğren, daha yararlı. Cidden bak! -Göksu)

Yayın evi “Carpe Diem” olan bu kitaplar neredeyse korsan kitap fiyatında satılıyorlar. Kitaplar sizi çok bayacak tarzda değiller. Kısa yazılar, bol sayfa şeklinde tasarlanmışlar. Bu da okumayı kolaylaştırıyor. Buradan da anlayabileceğiniz gibi bu kitapların hepsi hikaye kitabı değil. Gelelim benim önerilerime. Benim en çok ilgimi çeken seriler “Bal Gibi Kitaplar” ile “Hayata Gülümseyen Kitaplar”. Bunların arasından ise aldığım gün bitirdiğim bir kitap var ki onu anlatmalıyım.

Tabii ki bu tarz kitaplar sadece iki seriye ait değiller.Diğer seriler daha bilimsel konuları ele alıyor. “Ruha Dokunan Düşünceler” “Kolay, Kısa, Keyifli Kitaplar” “Bilginç Kitaplar” ve “Bir Âlemsin” diğer serilerin isimleri. O taraflardan kitap okuyunca yine gelirim buralara elimde kitaplarla, o zamana kadar siz bu kitaplara bir göz atın da muhabbetini yapalım okulda.

Hiç çift taraflı kitap okudunuz mu siz? Biri ters olan iki farklı kapak, iki başlangıç ve kitabın ortasında bir son. Ne kadar da anlamsız geliyor değil mi? Niye iki ayrı kitap yapmamışlar ki? “Bu kitabı yalnız Erkekler (Kızlar) okusun” isimli kitabı görüp elinize aldığınızda bunları düşünmüyorsunuz. O an aklınızdan geçenler; “çok iyi bir fikir, daha iyi olamazdı” oluyor. (vardı böyle bir kitap galiba. Yazarını hatırlamıyorum ama vardı, galiba... –Bir dost)

22


2009-2010 Eğitim-Öğretim yılında 9. sınıftan 10. sınıfa geçen öğrencilerin sınıfları yine karıştırılmadı. Bazıları buna sevinirken, bazılarının da üzüldüğü gözlerden kaçmadı.

***

Okulumuz ÖSS’de yine büyük başarılar elde etti. 159 kişi Türkiye içerisinde, 9 kişi yurtdışında olmak üzere bütün mezunlarımız bir üniversiteye yerleşti, %100’lük bir başarı elde edildi.

***

İEL ‘14, Hoş geldin!

***

Micheal Schopp’dan artık eski alman bölüm başkanımız olarak bahsedebiliriz. Yerine ise Dr. Volker Schult geldi.

***

Okulumuz forumu ielportal.com yeni eğitim yılında da hayatını sürdürüyor.

23


G E L E C E K

24

S A Y I D A


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.