"Olmuş ki olmuş. Yassı , Ensiz mensiz bunu söyleyip gazi yorlar tekmil. . . Yakında ipi takarlar... lakin cırnağ ı ma düşmesin Nuh, hani yanılır şaşar da cırnağ ı ma bi düşerse . . . " Murtaza, Nuh'tan ayrı ldıktan sonra Fen Müdürünün odasına geldi, kapıyı vurup bekledi. i çeriden 'gel' sesini duymadan gir meyi, kurs görmüş, disiplini sıkı ast kişiliğine yediremiyordu. Yeniden vurdu. Sonunda, 'Geel!' dedi Fen Müdürü , girdi. Oda kalabalıktı. Dokumahane şefi, kala, çözgü , makara us taları toplanmış, dokuma tezgahlarında fazla iplik kopması yü zünden zaman kaybedip, kazançları düşen dokumacıların yazı lı şikayetlerini görüşüyorlardı . Kimse Murtaza'nın farkına varmadı . Oysa Fen Müdürünü saygıyla selamladıktan sonra bir kıyıya çekilmiş, gözleri Fen Müdüründe, göğsü dışarıda, karnı içeride, sabırla beklerneye başlamıştı. Oradakileri hırsla gözden geçiriyor, arneleden kimseler san dığı ustaların Fen Müdürüyle böyle senli benli konuşabilmeleri ne içerliyor, bunu onların terbiye, disiplin eksikliklerine vererek, fabrikada bir kurs açılmasını , tekmil ustalarla işçilerin kurstan geçirilmesıni Fen Müdürüne teklif etmeyi düşünüyordu. Ustalar çıkıp gittikten sonra Fen Müdürü : "E . . . " dedi. "Gezip dolaştın m ı bakalı m ?" Murtaza hala sinirliydi. Fen Müdürünün masasına önemle sokuldu, onu gözden geçirdikten sonra: "Gezdim," dedi. "Nasıl buldun?" Masaya az daha sokulan Murtaza başını esefle sallad ı : "Nafile . . . " "Neden?" "Disiblinden yana nafile amirim." "Demek disiplinden yana nafile? Peki ne yapalım? Nasıl bir disiplin tatbik edelim ki işlerimiz yoluna girsin?" Masadan gerileyen Murtaza, derin bir soluk ald ı . Ak pak ol muş kalı n kaşlarını oynattı . Gözlerini Fen Müdürünün arkası n daki takvime dikti, tavana kaldırd ı : "Laz ı m çok sıkı disiblin." 1 61