kara şalvarına s i l erken gözleri Cennet'teyd i . Baş ın ı n kelliğiyle burun kanatları n ı n fare kemirmişe benze mesinden başka kusuru yoktu. Geniş omuzlu, sağ l am yapı lıyd ı . Fabrikada, kütlü denilen tohum l u pa ınuğu taşım ıya mahsus örme kamış sepeti , yardımcı fi lan beklemeden bir tutuşta omuzuna kaldırır, çıp lak ayaklariyle koşardı makinelere. Kütlü taşıdığı, l<arş ı l ı k l ı on sekizerden otuz altı ç ı rçır makinesinde kızlar, oğlan çocukları , kocakarı lar sars ı larak çal ı ş ı r lard ı . Araları nda taze gelinler de bulunduğu halde. Tah i r h içbirine bakmaz. nerde, ne iş görürse görsün, qözlerini Cennet'ten ayırmazdı . Cennet, yal nız Cen net! Kara şalvarına sokulu pembe çiçekl i mavi pa zenden antari s i n i n göğsünü zorla kabartan ufacık memeleriyle makinelerin önünde ordan oraya koşar, dağı lan pamukları uzun . sap l ı süpürgesiyle toplayıve rird i . Kel Tahir'in ayı rınamacası na d i ktiği gözleri , ka natları kem irilmişe benzeyen burnu ve kel kafası n dan nefret ederdi . Kızlar arada " Senin k i " demezler ın i. ifrit olurdu. Halbuki adam uykularını yitirird i . Ço ğu gece ler Cennet'in evi civarında sigara üstüne si çıara içerek dolaşır, ah çekerd i . Sonraları i ş i azıttı . B i r öğle paydosunda tenha bir sokaktan geçerken kızın yolunu kest i . Yalvara cak, yakaracak, eline ayağına düşecekti . H içbiri n i ya pamad ı . Sadece " Cennet .. , ded i , " Cennet, beri bak hele . . . .. Cennet ç ı lg ı na döndü. Ne kel kafası n ı b ı raktı sö ğ ü l ıned i k, ne de ölmüş babası n ı n kem i ğ i n i . Sevmi yordu, sevem iyordu, sevemiyecekti. Allah yazdıysa bozsundu. B i l miyordu ki böyle şeyleri ! Evden fabri· kaya, fabrikada on iki saat işten sonra tekrar eve. Evde i ş , arada beştaş, uyku , ondan sonra gene fab rika. Yal n ız katip . . . Briyanti n l i saçları , kart del m iye mahsus zımbas ı , sarı yapraklı defteri, kulağ ı n ı n ar kası nda kopya kalemiyle kapıda görününce, gözleri parlar, yorgunluğu , uykusu uçar, öteki süpürgeci kız-
247