Aşağıya kahve pişirmek için indiğini hatırlayınca geç kalmış bir huzursuzlukla, davrandı. Cezveyi çivisinden al dı. Acaba parmakları nı görmüşler miydi? Herhalde gör memişlerdi. Görseler, o parmakların niçin eğri eğri öyle kızım, diye sorarlardı. Amma da · tuhaf kadındı. Zavallı izzet usta .. Oysa, izzet usta ne iyi insandı! Tekrar aklına kahve geldi. Geldi ama, kahve nasıl pi şerdi? Kafasını bir türlü toparlıyamıyordu. Cezveye su koydu. Kibriti bulamadı bu sefer de .. Hay aksi şeytan . . . Yalnız kibrit değil, şekerle kahve kavanozu d a yukarıday dı, çalar saatin bulunduğu rafta. Yukarı fırladı. Kadınlar Cemile'yl göz hapsine alıverdiler. Kız rafa uzanınca, yukarı kalkan eteği altındaki bacaklarına bak tılar, biraz ince buldular. Topukları da beğenmediler. Ya ayak parmakları? Tertemiz, ama biraz kaba ve büyük ayaklar önlerinden geçip merdivende kayboluncaya kadar baktılar. Merhum yüzbaşı hanı mı : - Yüzü fena değil .. öteki : - Kati mi? Yüz g üzelliği kati mi? - Değil oma .. Genelik, cahillik işte.. - Aaoh oh! Yüreğimden kanlar gidiyor kanlar. . . Öyle bir babanın evlôdı . . . - Doğru . . Benimki de bir başka türlüsü değil mi? - Ama seninki gidip de bir işçi kızına gönül indirmedi . . . - Evet, evet oma . . . Kısmet, alın yazısı . . . Cemile kahveleri tam verirken, babası, ağabeysi, ih tiyar Muy, katip Necati avlu kapısından giriyorlardı. Fab rikanın demir kapısından oğ lunu isteyen ihtiyar Malik'in karşısına kôtip Necati cıkmış, fır$OİI kacırmıyarak, git miş Sadri'yl bulup getirmişti. İhtiyar Malik bu Necati'nin kim, ne, neci olduğunun farkında değildi. Fabrikadan be ri konuşa konuşa geldikleri halde hôlô Necati'nin farkında değildi. Avlu kapısından girince birdenbire farkına vararak 1 30